Gökhan KOÇMAN Normal Gökhan KOÇMAN 2 3 2013-05-15T07:43:00Z 2013-05-15T07:43:00Z 99 62826 358114 2984 840 420100 14.00 Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 24                            CİLT: 42                      YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

 

61’inci Birleşim

5 Şubat 2013 Salı

 

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.-  GELEN KÂĞITLAR

 III.- YOKLAMA

 IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 31 Ocak 2013 tarihli 60’ıncı Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün, Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerine olan etkilerine ve son gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

B) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Türkiye'ye NATO tarafından Patriot hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasına ilişkin gündem dışı açıklaması ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk ve Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un grupları adına aynı konuda konuşmaları

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de yaşanan sel felaketine ve yetkililerin önlem almasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli köyünde bazı hizmetlerdeki eksiklikler nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ilişkin açıklaması

3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Gemlik Adliyesinin depreme dayanıksız ve derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine ve Bakanlığa uygun yer bildirimi yapılmış olmasına rağmen gereğinin yapılmadığına ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Kerkük’teki intihar saldırılarına ve Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, PKK’nın talepleri doğrultusunda yasalar çıkarıldığına, Öcalan’ın isteklerinin yerine getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna ilişkin açıklaması

6.- Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirini hatırlatarak onun “Türklük” kavramıyla ilgili düşüncelerine ilişkin açıklaması

7.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolunun 2009 yılında biteceği belirtilmesine rağmen bu kadar gecikmesinin nedenlerini ve bu yolun ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, infaz koruma memurlarının sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Çorum’da bazı köylerin Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz fişlemelerin son bulması noktasında yetkilileri daha duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

10.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklu Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın vefat eden babasına Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı dilediğine, Başkanlık Divanının bu konudaki ayrımcı uygulamasını eleştirdiğine ve tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük bir utanç gölgesinin olduğuna inandıklarına ilişkin açıklaması

11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in ifadelerine ve Genel Kurulda yaptığı konuşmanın çarpıtılarak polemik konusu yapıldığına ilişkin açıklaması

12.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, PKK terör örgütünün eylemlerine rağmen kökeni ne olursa olsun Türk milletinin evlatlarının kardeşçe yaşadığına ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik hiçbir girişimin başarılı olamayacağına ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul toplantısının 14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1093)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin 10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi’ne katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1094)

3.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011 ve 25/1/2012 tarihli 956, 984 ve 1008 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/1091)

B) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/90)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, (2/212) esas numaralı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/91)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar devam etmekte olan faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491)

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/492)

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, Yozgat ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/493)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, 1/6/2012 tarih 5355 sayı ve 20/12/2012 tarih 7833 sayı ile iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından Başkentgaz AŞ’nin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla 4/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Dilekçe ve Dışişleri komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’da millî maç oynatılmamasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/13330)

2.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, intihar eden er ve erbaşlara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/13733)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ülkemize kurulması planlanan Patriot füzelerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/13742)

4.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlık teşkilatında çalışan engellilere ve mevcut engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/13743)

5.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana’da millî maç oynatılmasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14324)

6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesinin raporuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14571)

7.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, doğal gazdan üretilen elektrikle ilgili verilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14572)

8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye’de tüketilen elektriğin birim maliyetine ve elektrik ithal edilip edilmediğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14573)

9.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, TEİAŞ AŞ.’nin teknisyen ve operatör alımı için yaptığı mülakatı iptal etmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/14574)

10.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik dağıtım sisteminde oluşan kayıp kaçak oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14575)

11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemizde enerji verimliliği kapsamındaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/14576)

12.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2010-2012 yılları arasında elektrik kesme ve bağlama bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14577)

13.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma Manisa EİH Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14578)

14.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma B Termik Santrali Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/14579)

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gölmarmara Termik Santrali Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/14580)

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Saruhanlı Gölmarmara EİH Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/14581)

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Saruhanlı Akhisar Soma EİH Yenileme Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14582)

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kula Termik Santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14583)

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma Termik Santrali Baca Gazı Kükürt Arıtma Tesisi Projesi için ayrılan ödeneklere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14584)

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma Termik Santrali Baca Gazı Kükürt Arıtma Tesisi Projesi’nin tamamlanamamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14585)

21.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’da meydana gelen elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/14586)

22.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, elektrik faturalarına yansıtılan vergi ve fonlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14587)

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2002-2012 yıllarında alkol ve uyuşturucu kullanma yaşlarına ve oranlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14590)

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli Gençlik Merkezine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14591)

25.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de bir arazide radyoaktif atıklar olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14645)

26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki Halkbank şube sayısına ve faaliyetlerinin yetersizliğine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı  (7/14822)

27.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, su kotası uygulamasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı  (7/14827)

28.- Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in, 24 Kasım 2012 tarihinde Ziraat Bankası tarafından yapılan personel alım sınavına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14828)

29.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14830)

30.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, kredi kartı borçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14835)

31.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli’ye yeni bir sosyal güvenlik merkezi binası yapılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/14878)

32.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, esnaf ve sanatkârların SGK borçlarının yapılandırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/14885)

33.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, SYDV tarafından dağıtılan kömürlerin kalitesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/14887)

34.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Antalya’daki kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/14891)

35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik fiyatlarına ve sayaç okuma bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14910)

36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2010-2012 yılları arasında Manisa’da ödenen elektrik kesme/bağlama bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14911)

37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14912)

38.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ETİ Maden Bor İşletmesinin özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14913)

39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli’deki elektrik hatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14914)

40.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da radyoaktif ham madde bulunup bulunmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14915)

41.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma TS 1 ve 2 Ünite Kazan Rehabilitasyonu ve Yanma Optimizasyonu Rehabilitasyon Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14916)

42.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma EÜT 3. ve 4. Ünite İç İhtiyaç Panelleri Rehabilitasyon Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14917)

43.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma EÜT 3. ve 4. Üniteler Döner Hava Isı Rehabilitasyon Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14918)

44.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da yapılan jeotermal enerji aramalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14919)

45.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, devlet sporcusu unvanı verilen sporculara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14933)

46.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14934)

47.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı kuruluşlarda kamu hizmetlerinde kullanılan araçlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14935)

48.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, engelli sporcuların desteklenmesi amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14936)

49.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, emekliye ayrılan bakanlar ile diğer üst düzey personele tahsis edilen araçlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14937)

50.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün, bireysel emeklilik ve şahıs sigorta poliçelerinden yapılan vergi kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15011)

51.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, esnaf ve sanatkârların vergi borçlarının yapılandırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15019)

52.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Bergama’da askerliğini yapmakta iken intihar eden bir erin ölümü ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/15052)

53.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, sebze ve meyve ihracatında yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15138)

54.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15176)

55.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/15180)

56.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, doktorlar ile eczacı ve diş hekimlerine yapılan ek ödemelerdeki farklılığa ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/15207)

57.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/15209)

58.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak’ta esnaf için TOKİ tarafından yapılan dükkânların bedellerinin önceden belirlenenin çok üstünde olmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/15210)

59.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, Diyarbakır’da TOKİ tarafından yapılmakta olan ve yapılması planlanan projelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/15211)

60.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/15227)

61.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, bir şampiyonada Türkiye’yi temsil ederek dereceye giren bir sporcuya verilecek ödülün gecikmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/15228)

62.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15299)

63.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, vergi cezalarının tahsili ile ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15300)

64.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, bireysel emeklilik ve sigorta poliçeleri üzerinden yapılan kesintilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15301)

65.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’da 2007-2012 yılları arasında yapılan TOKİ projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/15500)

66.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, AOÇ arazisinden yer tahsisi talebinde bulunulmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/15682)

67.- Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner’in, Yayın Danışma Kurulu ve TBMM TV’ye ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/15683)

68.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, risk raporuna yeni kalemlerin ekleneceği iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/15738)

69.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Danıştay kararıyla sözleşmeleri feshedilen iş ve meslek danışmanlarının mağduriyetine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı  (7/15787)

70.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere ve taşıtlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15818)

71.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, milletvekili odalarının güvenlik kontrolüne ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/16000)

72.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun, Bakan Yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16039)

73.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16197)

74.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16198)

75.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2002-2012 yılları arasında yapılan ihracat desteklerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16199)

76.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16200)

77.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Irak ile olan dış ticarete ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16201)

78.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16202)

79.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16203)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Sevim Savaşer, Darülaceze’nin resmî olarak açılışına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’ün sorunlarına,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ilimizde yaşanan elektrik sorunu ve Şanlıurfa çiftçilerimizin ödenmeyen destekleme primlerine,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz cevap verdi.

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın Bingöl’le ilgili ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, çalışma dünyasında iş cinayetlerinin son bulmasını dilediğine,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,

Adana Milletvekili Necdet Ünüvar,

Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade’nin doğumunun 129’uncu yıl dönümüne,

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün çalışma süresi yerine eğitim durumunu göz önüne alarak kadroya alma çalışmaları yaptığına ve bunun haksız bir uygulama olduğuna,

Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, velilere dilekçe verdirmek suretiyle romanların soruşturmaya tabi tutulmasına,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Atatürk Barajı’na sınırı olan il ve ilçelerdeki belediyelerde arıtma tesislerinin ne zaman kurulacağını öğrenmek istediğine,

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik’in yürürlük tarihinin 18 Temmuz 2012’den 1 Ocak 2014’e ertelenmesinin nedenini öğrenmek istediğine,

Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinin bazı köylerini ilçeye bağlayan tek ulaşım noktası olan Ahmetçeli Köprüsü’nün yoğun yağışlar nedeniyle 2012 Aralık ayından beri kullanılamaz durumda olduğuna ve hâlen onarılmadığına,

Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Adana’da yetmiş yaşındaki çiftçi Hasan Şahin’in borçlarından dolayı cinnet geçirerek kızını ve karısını öldürerek intihar ettiğine ve bölgede bu tür vakaların arttığına,

Muş Milletvekili Demir Çelik, olumsuz kış koşullarının devam ettiği serhat illeri ile Muş ilinde tarım ve hayvancılığın da bitme noktasında olduğuna ve bu bölgelerdeki halkın zor durumda olduğuna,

Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu, Hükûmetin Afyonkarahisar’daki askerî cephaneliğin patlaması olayını bir an önce aydınlatması gerektiğine,

Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Sağlık Meslek Lisesi çalışanlarının konut edindirme yardımlarını alabilmeleri için gerekli yardımın yapılmasını beklediklerine,

Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Manisa’nın Salihli ilçesinin Yeşilova ve Beylikli köyleri arasında ulaşımı sağlayan köprünün projesiz olarak yapılmasından dolayısıyla yağışlara dayanamayarak yıkıldığına ve şu anda su seviyesi yüksek olduğu için köprü onarımının yapılamadığına,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Şırnak ilinde bir çim sahada heyelan sonucu duvarın yıkıldığına ve birçok yerin de aynı tehlikeyle karşı karşıya olduğunu müşahede ettiklerine,

Manisa Milletvekili Özgür Özel, yer altı sularının ön ödemeli sayaç takılmak suretiyle ücretlendirilmesi konusuna,

Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Iğdır Havaalanı’nda sis cihazı olmadığı için uçakların inemediğine ve Iğdır halkının mağdur durumda olduğuna,

Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Türkiye-Suriye sınırında her türlü kaçakçılığın yapıldığına ve sınır bölgesinde ciddi bir asayiş ve güvenlik sorunu yaşandığına,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade’nin doğumunun 129’uncu yıl dönümüne ve Tokat’ta çiftçi ve hayvan üreticilerinin çok zor durumda olduklarına,

Ankara Milletvekili Zühal Topcu, atanamayan öğretmenlerin sorunlarına ve öğretmenliğin saygı duyulur bir meslek hâline getirilmesini dilediklerine,

İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Hükûmetin, İsrail uçaklarının hiçbir provokasyon olmadan Suriye’yi bombalamasını kınayıp kınamadığını öğrenmek istediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu,

Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu,

Üyeliğinden istifa ettiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Diyarbakır’ın Sur ilçesi İçkale mevkisinde eski cezaevi çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkan cesetlerin (10/488),

Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Şanlıurfa-Habur otoyolunun güzergâh tespiti konusunun (10/489),

BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Metsafor 1 ve 2 nükleer santrallerinin taşıdığı risklerin (10/490),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

CHP Grubunun, 24/01/2013 tarihinde Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş ve 21 milletvekilinin Türkiye'nin yeni şartlardaki küresel konumunun yarattığı avantajlar ve dezavantajların değerlendirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği Meclis araştırması önergesinin (664 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 31 Ocak 2013 Perşembe günkü (bugün) birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan ve AK PARTİ Grubuna düşen 1 üyeliğe Adana Milletvekili Necdet Ünüvar seçildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 329) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in Barış ve Demokrasi Partisine,

Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Adalet ve Kalkınma Partisine,

Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner’in şahsına,

Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in şahsına,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Cumhuriyet Halk Partisine,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın şahsına,

Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Grubuna,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, 30 Ocak 2013 tarihli 59’uncu Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin bir konuşma yaptı.

Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun bazı ifadelerine,

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Diyarbakır’da ikinci bir üniversite olmasının ve bu üniversitenin “Selahaddin Eyyubi” adıyla kurulmasının önemli olduğuna,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Alınan karar gereğince, 5 Şubat 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere 20.35’te birleşime son verildi.

 

                                                    Şükran Güldal MUMCU

                                                             Başkan Vekili

 

            Bayram ÖZÇELİK              Mustafa HAMARAT                  Mine LÖK BEYAZ

                     Burdur                                   Ordu                                    Diyarbakır

                   Kâtip Üye                             Kâtip Üye                                 Kâtip Üye

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

                                                                                                                                                                        No: 85

1 Şubat 2013 Cuma

Rapor

1.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 Milletvekilinin; Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179, 2/1180) (S. Sayısı: 410) (Dağıtma tarihi: 01.02.2013) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Mersin’de yer alan 2-B arazilerinin satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13617)

2.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Van depreminde evleri yıkılan veya hasar gören vatandaşlara yapılan konutlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/13622)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Van depremi sonrasında inşa edilen konutların depremzede ailelere teslimine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/13625)

4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, 2-B arazileri ile ilgili mağduriyetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13940)

                                                                                                                                            No: 86

5 Şubat 2013 Salı

Teklifler

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1190) (Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1191) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.01.2013)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Umumi Hıfzısıhha Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1192) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.01.2013)

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Ulusal Arşivcilik Kanun Teklifi (2/1193) (Plan ve Bütçe; Adalet ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.01.2013)

5.- Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek'in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1194) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.01.2013)

6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1195) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.01.2013)

7.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer'in; 28.03.1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1196) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2013)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı üniversitelerin bazı faaliyetleriyle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2795) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, üniversitelerin denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2796) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, üniversitelerle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2797) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, üniversitelerin denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2798) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitimdeki altyapı yetersizliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2799) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, taşeron firma çalışanlarının kıdem ve ihbar tazminatı sorununa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/2800) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir çatışmada yaralanan bir askerin gazi sayılmasına ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2801) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yaş meyve üretimine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2802) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yaş meyve ve sebze üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2803) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yaş meyvelerin naklinde yaşanan sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2804) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

11.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gazetecilerin 212 sayılı Kanundan yeterince faydalanamadığı iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/2805) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, köylerin mahalle yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2806) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

13.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’nın Kozan ilçesindeki kültür merkezi inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/2807) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

14.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’daki ilkokulların derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2808) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

15.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’nın Kozan ilçesine bağlı bir köy yolunun asfaltlanma çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2809) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

16.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Fransa’da öldürülen terör örgütü mensubu üç kadının Türkiye’de defnedilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2810) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

17.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Suriye güvenlik güçlerinin bazı Türk kamu görevlilerini esir aldığı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2811) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

18.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hastanelerde görev yapan laboratuvar teknisyeni ve teknikerlerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2812) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

19.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Şırnak Üniversitesine ait bir binanın çatısının çökmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2813) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

20.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Abdullah Öcalan’a cezaevinde verilen disiplin cezalarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/2814) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

21.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında görevli sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi çalışmalarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2815) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

22.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli sözleşmeli personel sayısına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2816) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, akaryakıt fiyatlarına ve tüketimlerinden alınan vergilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2817) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Türkiye tarafından Arnavutluk’ta kurulan bir laboratuvara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2818) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

25.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, tarımsal dış ticaret açığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2819) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yasa dışı yollarla ülkemize sokulan mallara ve yapılan zamların kaçakçılık üzerindeki etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2820) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

27.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı bazı köylerin su sorununa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2821) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

28.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki arazi toplulaştırma çalışmalarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2822) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

29.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Alo 174 gıda hattına Tokat’tan yapılan başvurulara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2823) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

30.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta hayvan üreticilerine yönelik desteklere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2824) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

31.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta kredi desteği alan besicilere ve bu kredilerin geri ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2825) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

32.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta kredi desteği alan çiftçilere ve bu kredilerin geri ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2826) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

33.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta iklim değişikliğine uyum sağlayacak türlerin yetiştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2827) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

34.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki Meteoroloji Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2828) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

35.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ani taşkın ve erken uyarı sistemi projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2829) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

36.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hizmet içi eğitimlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2830) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

37.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta bir teknik üniversite kurulup kurulmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2831) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

38.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Almus yolundaki heyelan tehlikesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/2832) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

39.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara ve diğer illerden Tokat’a yapılan göçe ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2833) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

40.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sağlık çalışanlarının döner sermaye gelirlerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2834) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

41.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Orta Karadeniz Bölümüne TRT Bölge Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/2835) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2003-2012 yılları arasında Diyarbakır’a yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16570) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Hava Kuvvetleri Komutanına madalya verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16571) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, İstanbul’da bir ilçe belediyesinin vergi borçlarına karşılık sahip olduğu gayrimenkulleri Hazineye devrettiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16572) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

4.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, ülkemizde faaliyet gösteren domuz çiftliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16573) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

5.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, ticari faaliyette bulunduğu gerekçesiyle bir dernek hakkında soruşturma başlatıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16574) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

6.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, TSK tarafından verilen madalyalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16575) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, memur ve Bağ-Kur emeklilerine intibak zammı yapılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16576) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16577) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

9.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinde sağlık ocağı olarak inşa edilen bir binanın okuma salonu olarak kullanılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16578) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

10.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinin trafik sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16579) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

11.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, bir derneğe ticari faaliyette bulunduğu gerekçesiyle kesilen cezalara ve hakkında dava açılmış olan bir derneğin faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16580) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

12.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, bir derneğe ticari faaliyette bulunduğu gerekçesiyle kesilen cezalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16581) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

13.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, bir vatandaşa yönelik polis müdahalesi ile ilgili soruşturmanın tamamlanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16582) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

14.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002-2012 yılları arasında yapılan telefon ve ortam dinlemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16583) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığının MİT’e devredilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16584) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

16.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki odasına televizyon konulmasına ilişin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16585) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, uluslararası taşımacılık yaparken yaralanan ve hayatını kaybeden şoförlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16586) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

18.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, sağlık hizmetlerinde reçetelerden alınan ücretlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16587) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 2012 yılında KOSGEB kredisi kullanan girişimcilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16588) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

20.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, son on yılda meydana gelen maden kazalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16589) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı üniversitelerle ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16590) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

22.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Paris’te öldürülen terör örgütü mensubu kadınların katıldığı eylemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16591) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

23.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, MİT tarafından hazırlanan bir rapora ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16592) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

24.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 2002 yılından itibaren TİKA tarafından açılan okullara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/16593) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

25.- İstanbul Milletvekili Müslim Sarı’nın, Türkiye Diyanet Vakfının bütçesine ve harcamalarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/16594) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

26.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, 12 Eylül döneminde idam edilen üç kişinin ailelerine yazdığı mektuplara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16595) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

27.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16596) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

28.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ceza ve infaz personelinin fiili hizmet zammından faydalandırılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16597) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

29.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Abdullah Öcalan’a bir televizyon gönderildiği yönündeki haberlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16598) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

30.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, YÖK’ün internet sitesine yapılan saldırı sonucu ortaya atılan iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16599) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

31.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, cezaevlerindeki yabancı uyruklu tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16600) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

32.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16601) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

33.- İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’nun, 6284 sayılı Kanun’un uygulanması amacıyla çıkartılması gereken yönetmeliğe ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16602) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

34.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki kadın sığınma evlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16603) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

35.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, engellilerle ilgili çalışmalara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16604) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

36.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Bakanlığın kullandığı hizmet binasına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16605) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

37.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16606) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

38.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, yabancı bir TV kanalına verdiği beyana ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16607) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

39.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 2003-2012 yılları arasında görevden alınan bürokratlara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16608) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

40.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, İsviçre’nin Stockholm şehrinde katıldığı bir toplantıda yaşanan bir olaya ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16609) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

41.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16610) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

42.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, ülkemizdeki bilimsel yayın verilerine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16611) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

43.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Gaziantep’te SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kapsamında çalışan kişi sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16612) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

44.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, sigorta şirketlerinin oto tamircilerine haksız uygulamalar yaptığı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16613) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

45.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16614) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

46.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının internet sayfasında yer alan bir bilgiye ve Türkiye’de işçi haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16615) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

47.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, şehit yakınlarına ikinci iş imkanı uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16616) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

48.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, uzman erbaşlıktan kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmak için ayrılanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16617) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

49.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kamuda çalışan mühendislere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16618) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

50.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Muğla’nın Fethiye ilçesine bir İŞKUR şubesi açılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16619) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

51.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, Türkiye’deki kayıtlı işsiz sayısına, işsizlik fonuna ve kayıt dışı istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16620) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

52.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Zonguldak’ta meydana gelen maden kazasına ve maden işçilerinin mağduriyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16621) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

53.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2002-2012 yılları arasında ülke genelinde dağıtılan kömürlerle ilgili verilere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16622) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

54.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16623) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

55.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, TOKİ konutlarının eksiklikleri tamamlanmadan teslim edildiği iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16624) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

56.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, TOKİ konutlarının teslimi sırasında imzalattırılan tutanağa ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16625) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

57.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki doğal sit ve özel çevre koruma alanlarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16626) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

58.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki katı ve sıvı arıtma tesislerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16627) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

59.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16628) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

60.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, çeşitli örgütlere mensup on bin militanın Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiş yaptıkları iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16629) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

61.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kerkük’teki Türkmenlerin yaşadığı sorunlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16630) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

62.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kuzey Irak’taki PKK varlığının önlenmesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16631) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

63.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır, Bursa ve Kocaeli’deki kaçak-kayıp elektrik miktarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16632) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

64.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, enerjide dışa bağımlılığa ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16633) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

65.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2002’den bu güne yapılan doğal gaz anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16634) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

66.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, petrol ve nükleer atık taşınan tankerlerin boğazlardan geçişine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16635) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

67.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Adana-Yumurtalık petrol boru hattına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16636) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

68.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Mersin Akkuyu Nükleer Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16637) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

69.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16638) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

70.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun elektrik fiyatlarında artışa yol açan bir kararına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16639) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

71.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, elektrikte kayıp kaçak oranlarına ve elektrik dağıtım şirketlerinin hizmet kalitesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16640) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

72.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Muğla’daki termik santrallerin bazı hizmetlerinin taşeron işçilere devredileceği iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16641) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

73.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Türkiye Taş Kömürü Kurumunca yayımlanan bir genelgeye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16642) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

74.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16643) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

75.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın Selendi ilçesinde bir cirit sahası yapılıp yapılmayacağına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16644) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

76.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta ithal ot nedeniyle çiftçilerin yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16645) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

77.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, zeytin sıkım hizmetinden alınan KDV’ye ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16646) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

78.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16647) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

79.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, 2012 yılında ürünlerde ortalama verimdeki düşüşün nedenlerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16648) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

80.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, zeytin karasuyunun doğaya verdiği zararın engellenmesi amacıyla gerçekleştirilen çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16649) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

81.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün, pamuk üretimi için verilen desteklere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16650) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

82.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, çiftçilere verilecek tarımsal destek oranlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16651) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

83.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta çiftçilere yapılan alan bazlı desteklemelere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16652) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

84.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta denetlenen okul kantinlerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16653) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

85.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, dondurma sektöründeki GDO’lu ürünlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16654) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

86.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, Dahilde İşleme İzin Belgesi olan firmalara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16655) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

87.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16656) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

88.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, gümrük kapıları ile ilgili bazı verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16657) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

89.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, 2012 yılındaki kaçakçılıkla ilgili bazı verilere ve yapılan çalışmalara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16658) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

90.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16659) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

91.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinde bir güzergaha otobüs hattı tahsis edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16660) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

92.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, “AK” veya “AKP” ibarelerinin yer aldığı plakalara sahip resmi araçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16661) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

93.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Ankara’da mahalleye dönüştürülen köylere yönelik altyapı hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16662) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

94.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta 2012 yılında uyuşturucu kullanımı ile ilgili verilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16663) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

95.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta 2012 yılında kadına şiddet dolayısıyla yapılan başvurulara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16664) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

96.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta 2012 yılında il özel idarelerince yardım yapılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16665) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

97.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, görev sırasında vefat eden kamu görevlilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16666) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

98.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’de bir firmanın kaçak damacana su dağıtımı yaptığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16667) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

99.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, hurdaya ayrılması gereken araçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16668) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

100.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Darıca ilçesinde trafik lambası bulunmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16669) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

101.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Kestel ilçesinde yapımı devam eden Küçük Sanayi Sitesi ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16670) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

102.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16671) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

103.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün, TÜİK’in veri açıklama sistemi ile ilgili tehlike ve sorunlara ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16672) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

104.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün, büyüme oranları ile altın ithalatı ve ihracatına ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16673) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

105.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16674) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

106.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, cirit sporunun desteklenmesine ve kültürel varlık olarak kabul edilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16675) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

107.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Gelibolu’da düzenlenecek Anzak Günü törenine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16676) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

108.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16677) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

109.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gelir İdaresi Başkanlığında denetim birimi olmamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16678) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

110.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sermaye gelirlerinde bütçe hedefinin tutturulamamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16679) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

111.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, belediyelerin borçlarına karşılık camileri Hazine’ye devrettikleri iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16680) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

112.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından denetlenen bazı derneklere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16681) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

113.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Konya’daki Devlet ve vakıf üniversitelerinde kayıtlı öğrenci sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16682) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

114.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, okullarda kılık kıyafet serbestisi getirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16683) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

115.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16684) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

116.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, seçmeli derslere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16685) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

117.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, okul yöneticileri ile ilgili bazı verilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16686) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

118.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesindeki bir beldenin eğitim sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16687) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

119.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, TOKİ’nin Yapracık konutlarında bulunan okullara eğitim öğretim faaliyetleri başlamamasına rağmen öğretmen ataması yapıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16688) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

120.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gazi Üniversitesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16689) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

121.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, yeni eğitim sisteminde seçmeli dersler için altyapı eksikliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16690) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

122.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, il emri uygulamasının kaldırılmasının olumsuz etkilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16691) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

123.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, öğretmenlere yönelik şiddete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16692) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

124.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, eş durumu ve özür grubu atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16693) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

125.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, alan değişikliği yapan öğretmenlerin yaşadığı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16694) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

126.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta son beş yılda yapılan ve 2013 yılı içinde yapımı planlanan okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16695) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

127.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta hizmet içi eğitimle ilgili bir tesis bulunup bulunmadığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16696) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

128.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, YÖK’ün internet sitesinin ele geçirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16697) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

129.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı üniversitelerin kimlik kartlarını bankalar aracılığıyla hazırlamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16698) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

130.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Bilişim Teknolojisi derslerinin verimliliğinin artırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16699) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

131.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık çalışanları ile ilgili bazı verilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16700) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

132.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Şarköy öğretmenevinin kapatılacağı iddiasına ilişkin  Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16701) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

133.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, askerde hayatını kaybeden bir kişinin ölüm nedeniyle ilgili iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16702) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

134.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16703) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

135.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya-Kürecik’te bulunan radar tesislerini ziyaret talebinin reddine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16704) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

136.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Suriye tarafından düşürülen uçakla ve hayatını kaybeden pilotlarımızla ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16705) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

137.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16706) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

138.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde bir köydeki çayın ıslahı amacıyla yapılan kamulaştırmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16707) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

139.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, yer altı suyu kullanımının tespiti amacıyla su kuyularına ölçüm sistemi takılması zorunluluğuna ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16708) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

140.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ormanlar ile ilgili bazı verilere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16709) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

141.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilindeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16710) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

142.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ulusal sel eylem planına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16711) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

143.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Almus yolunda meydana gelen heyelanlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16712) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

144.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta avlanma izni verilen bölge ve kişilere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16713) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

145.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta avlak kurulup kurulmadığına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16714) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

146.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta su kalitesini artırmak amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16715) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

147.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki suyun kalitesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16716) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

148.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki orman kadastro çalışmalarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16717) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

149.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta yapılan ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16718) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

150.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta destek verilen orman köylerine ve köylülerine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16719) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

151.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, İstanbul’da yapılacak BM Ormancılık Forumuna ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16720) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

152.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı bir birimin internet sayfasının reklam almasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16721) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

153.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, ülke genelinde DSİ tarafından yapılan kamulaştırmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16722) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

154.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de DSİ tarafından yapılan kamulaştırmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16723) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

155.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli’nin, DSİ 11. Bölge Müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16724) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

156.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ambalajlı su satan firmaların denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16725) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

157.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Siirt Kurtalan Devlet Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16726) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

158.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, yabancı uyruklu hastaların tedavilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16727) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

159.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16728) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

160.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, kapatılan Etlik İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesine genel sekreter atanıp atanmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16729) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

161.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, Etlik İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16730) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

162.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bakanlıkta araştırmacı kadrosuna atanan şube müdürlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16731) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

163.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Alo SABİM 184 hattına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16732) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

164.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16733) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

165.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Kamu Hastaneler Birliğine yapılan atamalarla ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16734) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

166.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16735) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

167.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, veteriner, zirai ve bitkisel ilaçların ruhsatlamasına ve ilaç takip sistemine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16736) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

168.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, damacana suların denetimine ve Kocaeli’deki bir firma ile ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16737) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

169.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, evrensel hizmet fonuna ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16738) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

170.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16739) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

171.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinde PTT hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16740) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

172.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, sivil havacılık sektöründe hizmet veren şirket sayısına ve pilot istihdamına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16741) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

173.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, otoyollarda uygulamaya konulan Hızlı Geçiş Sisteminde yaşanan sorunlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16742) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

174.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Marmaris-Muğla karayolunda yaşanan sorunlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16743) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

175.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, sigorta şirketlerinin oto tamircilerine haksız uygulamalar yaptığı iddiasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16744) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

176.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16745) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

177.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Suriye ile ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16746) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2013)

178.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, EGO’nun Esenboğa Havalimanı hattını kiralamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16747) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2013)

179.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Türkiye’de yargı kararlarının yanlı ve çelişkili olduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16748) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2013)

180.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, TTK’ye bağlı işletmelerde çalışan işçilere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16749) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2013)

181.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Ergenekon soruşturması kapsamında bir gecekonduda yapılan aramaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16750) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2013)

182.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir derneğin gerçekleştirdiği harcamalar ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16751) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2012)

2.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, TC kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/492) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2012)

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 Milletvekilinin, Yozgat ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/493) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2012)


 

BİRİNCİ OTURUM

5 Şubat 2013 Salı

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 31 Ocak 2013 tarihli 60’ıncı Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 58’inci maddeye göre, geçen tutanak hakkında, bir beyanımın düzeltilmesini istiyorum.

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçen tutanakta yer alan bir ifademi değiştirmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Hangi konuda?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim “Dersim” kelimesi geçmişti orada. Bana karşı verilen bir cevap var beni rencide edici.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen birleşimde, Sırrı Sakık burada konuşurken, bana, bize bakarak “Dağdan gelip de bağdakini kovma hakkına sahip değilsiniz.” gibi laflar atınca, ben de kendisine dedim ki: “Ya, ben senden daha fazla bu memlekette vardım, Dersim’de yaşayan benim.” Çıktı, bana karşı şöyle diyor: “Sen Dersim dağlarına kurban ol, sen o dağlara kurban ol; sen o dağları kirlettin, adın değmez. Sen retçi, tekçi, inkârcı bir kişisin.”

                                           

(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade 31/1/2013 tarihli 60’ıncı Birleşim Tutanağı’nın 115’inci sayfasında yer almıştır.

Tabii, buna şimdi cevap vermezsem, arkadaşlar… Bunlara, zaten konuşurken yerimizden de cevap vermiyoruz. Elbette ki ben, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü namusumla, şerefimle savunan bir insanım. (CHP sıralarından alkışlar) Ben, emperyalistlerin uşağı olan bir insan değilim. Ben, 30 eri şehit ettikten sonra… Sonra, Tayyip Erdoğan’a güvenerek kıvıran bir insan da değilim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, biz burada yemin ettik. Her namuslu, her şerefli, her onurlu insan bu kürsüde yaptığı yeminin gereğini yerine getirecek. Yaptığımız yeminin kelimeleri, ifadeleri ortadadır. Şimdi, birileri, dağdakilerin silahına güvenerek bizi burada ezmeye çalışıyorlar. Beyler, başka kapıyı çalın! Bende korku yok. Bende o korku olsaydı, Tunceli’de tek başıma otuz iki sene mücadele ederek siyaset yapmazdım. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için bunu herkesin bilmesi lazım. Bizim istediğimiz, bu devletin bütünlüğünü savunmaktır, bu devleti var etmektir, bizi parçalamaya çalışan insanları yok etmektir. Öteden beri silahlı eylemlere karşıyım. Arkadaşlar, hepimiz insanız, niye birbirimizi öldürelim, niye askerlerimizi öldürelim, niye güvenlik kuvvetlerimizi öldürelim, niye birtakım gençleri dağa gönderelim de onlar ölsün orada?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kim onu savunuyor Kamer Bey? Doğru düzgün konuşun ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Burada çözülmesi gereken bir şey varsa -hepimizde akıl var, izan var, insani duygularımız var- kendi aramızda bunları tartışarak çözebiliriz ama birileri emperyalist uşaklığını yaparak bu ülkeyi eğer bölmeye kalkarlarsa onlara karşı da bütün gücümüzle mücadele etmek zorundayız. Bu, yaptığımız yeminin gereğidir. Dolayısıyla, birileri tutup da dağdakinin silahına güvenerek bizi tehdit etmeye kalkmasın. Bu laflara cevap vermedim çünkü ben bunları duymadım, duysaydım o anda cevap verecektim.

Bizim alnımız açıktır. Her zeminde ülkemizin, milletimizin birliğini savunacağız ve buna karşı gelenlere gereken şamarı da atacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, şimdi hatip konuşurken grubumuzu dağdaki silahlara güvenerek burada farklı davranmakla suçladı.

BAŞKAN – Grubunuza demedi ama yani sizin grubunuzu -ben dikkatle izledim, dinledim- ağzına almadı.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Grubumuzu kastederek söyledi.

BAŞKAN – Yani şimdi, niyet okuyamayız ki! Yapmayın!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, o zaman tutanaklara geçmesi açısından birkaç şey söylemek istiyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi, demokratik siyaset normlarıyla bu Meclis çatısı altında, ülkenin var olan sorunlarını çözmek adına, halkın iradesini temsil edecek şekilde buraya gelmiştir. Sırtını sadece kendisine oy veren milyonlara dayamıştır, gücünü oradan almaktadır, asla bir emperyalist uşaklık yapmamaktadır. Zaten arkadaşımız, Sırrı Bey buraya gelip gerekli tutanakları incelediği zaman, sayın hatibe gerekli olan cevabı da verecektir ama grubumuzu bu şekilde zan altında tutacak hiçbir konuşmayı da kabul etmediğimizi belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlarsak iyi olacak.

Gündem dışı ilk söz, çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Kemalettin Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Afyon’da yaşayan insanlarımızın çoğu bizzat tarımla uğraşırken büyük bir kısmı da tarıma dayalı sanayi alanlarında çalışmaktadır. Gerek bitkisel üretimde gerekse hayvancılıkta Türk ekonomisine ciddi katkılar sunmaktadırlar. Yazın güneşin altında, tozun toprağın içinde, kışın yağmurunda, karında, çamurunda, soğuğunda ürettiğini değerine satamasa bile üretmeye devam eden Afyon çiftçisini, tüm Türkiye’deki çiftçilerimizden soyutlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, tüm Türkiye’de olduğu gibi Afyon’da da girdi maliyetleri çiftçilerimizin canını yakmaya devam ediyor. Tarımsal üretimde “girdi” dediğimiz mazottur, ilaçtır, gübredir, yemdir, tohumdur, sulama suyudur ve sulama suyunda kullanılan elektriktir.

İktidara gelebilmek için çiftçilerimize verdiğiniz hiçbir sözü maalesef tutmadınız. Çiftçilerimiz, denizcilik sektöründe olduğu gibi ÖTV ve KDV’siz mazot beklerken başka bir darbeyle maalesef sarsıldılar. Zaten ürettiği patates para etmemiş, pancarını on yıldır hemen hemen aynı fiyattan teslim ediyor, 16-18 liradan ahıra bağladığı besisini 12-13 liraya kestiremiyor, Et Balık Kurumu bile üç dört ay sonrasına gün veriyor.

Besicimiz yem ve saman fiyatları altında inim inim inlerken sizler ne yaptınız? Sulamada kullanılan elektrik borçlarını ödeyemezken bir de sulama kuyularındaki pompalarına sayaç takma mecburiyeti getiriyorsunuz. Yani patates, pancar, yonca, mısır, pamuk, sebze meyve üreticisine “Üretme.” diyorsunuz.

Buradan Hükûmet yetkililerine sesleniyorum: Sulama kuyularına sayaç takma işini Allah aşkına iptal edin veya üç dört yıl erteleyin, zira çiftçimiz çok perişandır. Diğer taraftan, bir sayaç ekipmanlarıyla birlikte 4-5 bin lira. Üstelik de piyasada sayaç da yok, maalesef karaborsada. Bu konuyu tekrar düşünmeye davet ediyorum.

Allah’tan bu sene kış derin geçmiyor, önümüz de bahar ama maalesef süt para etmiyor, yem fiyatları besicinin belini büktü. Sayın iktidar yetkililerine sesleniyorum: Allah aşkına, durdurun şu et ithalatını, canlı hayvan ithalatını zira 20-30 kilo süt veren hayvanları yok pahasına kesmek zorunda kalacak üreticilerimiz. Durdurun şu ithalatı, kaçakçılığı durdurun ki besicimiz rahat bir nefes alsın.

Berberin makası, terzinin iğnesi, balıkçının teknesi ne ise çiftçimizin traktörü de odur, elidir, ayağıdır âdeta. Gerekli düzenlemeler yapılarak traktörler haciz ve yediemin kıskacından kurtarılmalıdır. Traktörlere verilmekte olan mazot destekleri ise devede kulak kalmaktadır. Dört çeker cipe konulan mazot ile traktöre konulan mazot aynı fiyattan olmamalıdır. Bu durum kabul edilemez. Çiftçimiz deniz sektöründe olduğu gibi ucuz mazot talep etmektedir ve sizleri de bu konuda verdiğiniz sözünüzü hatırlamaya ve yerine getirmeye davet ediyorum. Ürettiğini satamayan çiftçimiz, gerek tarım kredi kooperatiflerine gerekse Ziraat Bankasına olan borçlarını da ödeyemediğinden mahkeme ve banka kapılarında sürünmektedir.

İktidar mensuplarına yine sesleniyorum: Çiftçilerimize fazla değil, üç yıl zaman tanıyalım. Onları banka, borç, faiz, haciz, hatta tefeci kıskacından kurtaralım, ürünlerini pazarlama imkânı verelim, hem borçlarını öderler hem de üretmeye devam ederler yoksa, bu hâliyle durum gerçekten çok kötü. Bu gidişle Türkiye’de tarım biter. Çiftçimizi perişan eden Tarım Bakanına Fransa’da şövalye nişanı vermişler bütçe görüşmeleri sırasında burada bir övünç vesilesi olarak anlattı Sayın Bakan. Gerçekten çok garip. Afyon’daki çiftçilerimiz de yani patates üreticimiz, pancar üreticimiz, haşhaş üreticimiz, et üreticimiz, besicimiz, süt üreticimiz, buğday ve arpa üreticimiz de Sayın Bakana bir madalya vermeye hazırlanıyorlar. Bu madalyanın ne olduğunu inşallah önümüzdeki süreç belirleyecek.

Sayın Bakan ve Hükûmet yetkililerine tekraren sesleniyorum: Mazotta, ilaçta, gübrede, tohumda, tarımsal sulamada kullanılan elektrikteki şu ÖTV ve KDV’yi Allah rızası için kaldırın. Gelin, çiftçilerimizin tarım krediye ve Ziraat Bankasına olan borçlarını yeniden yapılandıralım. Lütfen, kuyulara şu sayaç takma işini bir kez daha düşünün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMALETTİN YILMAZ (Devamla) – Bu duygu ve düşünceler içerisinde tekrar ediyorum ki unutmayın, traktör devrilirse, ahırın damı çökerse hepimiz altında kalırız.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Gündem dışı ikinci söz, Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerimize olan etkileri ve son gelişmeler hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkerim Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün, Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerine olan etkilerine ve son gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık iki yıldır Suriye’de süren iç savaşın etkileri ve sınır illerine muhtemel yansımaları üzerine şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geriye dönüp baktığımızda, özellikle âdeta tarih tekerrür ediyor gibi göreceğimiz hadiseler cereyan ediyor. Neden tarih tekerrür ediyor? Tarihte Beşar Esad’ın babası da Hama’da, Humus’ta, Halep’te toplu katliamlar, kardeş katliamları gerçekleştirmişti. Bugün için dönüp baktığımızda, aynı babanın evladı toplu katliamlar ve kendi kardeşini öldürecek düzeyde iç savaşla karşı karşıya kalmış durumdadır.

Büyüklerimiz, atalarımız aslında çok güzel ifade etmişlerdir: “Asıl azmaz, bal kokmaz. Kokarsa yağ kokar, bil ki aslı ayrandandır.” Tam da burada söylenecek olan bu vecize sözün aslına rücu ettiğini, Esad’ın aslına rücu ettiğini rahatlıkla görebiliyoruz.

Suriye’deki bu hadiseler cereyan ettiği andan itibaren, değerli milletvekilleri, dünya kamuoyu, uluslararası örgütler gündemlerinden hep düşürmüşlerdir ancak bir ülke var ki Türkiye Cumhuriyeti ve Sayın Başbakanımız, Suriye’de yaşanan kardeş katliamını hiçbir zaman gündeminden düşürmemiştir çünkü biz tarih boyunca bize yakışanı yapıyoruz. Zulme uğrayanın yanında, zulüm yapanın karşısında durdurduğumuzu biliyoruz, geliştirdiğimiz politika bu eksendedir. Ve Suriye’deki bu hadiseler cereyan ederken, zaman zaman Rasulayn’den zaman zaman Akçakale -Tel Abyad- karşısındaki yerden gerek şarapnel parçaları gerekse seken kurşunlar dolayısıyla Akçakale’deki vatandaşlarımız, Ceylânpınar’daki vatandaşlarımız ciddi manada etkilenmişlerdir. Ancak, biz, biliyoruz ki bu hadise, bizim kendi ülkemizden kaynaklanan bir hadise olmayıp Suriye’nin kendi iç meselesi olarak karşımıza çıkmıştır.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Şanlıurfa milletvekili arkadaşlarımla beraber, Sayın Faruk Çelik Bakanımızla beraber, olaylar cereyan ettiği andan itibaren bizler bu ilçelerde bulunuyoruz, bulunmaya devam ediyoruz. Bundan yaklaşık bir, iki ay önce Sayın Başbakanımız bahsi geçen her iki ilçeyi de -Ceylânpınar’ı da, Akçakale’yi de- ziyaret etmişlerdir ve burada, halkımıza geçmiş olsun dileklerini iletmişlerdir.

Buradan şunu ifade etmek isterim ki: Burada, özellikle, ilçe halkı içerisinde “Milletvekilleri buraya uğramıyor, Sayın Bakan buraya uğramıyor.” diye bir söylenti olduğunu ve bunun üzerinden bir maniple olarak gerçekleşen bir hadise olduğunu vurgulamak istiyorum. Ceylânpınar halkı da, Akçakale halkı da… Şanlıurfa’daki tüm olaylar içerisinde an ve an orada bulunuyoruz, acılarını paylaşıyoruz.

Gördüğümüzde, dönüp baktığımızda, bize yakışan bir şey daha var: Şu anda, bugün itibarıyla, Ceylânpınar çadır kentinde 25 bin, Akçakale çadır kentinde 35 bin Suriyeli kardeşimizi evimizde misafir ediyoruz. Biz, eski parayla 600 trilyon gibi bir rakamla, tamamen kendi bütçemizden karşıladığımız bir rakamla bu maliyetleri karşılıyoruz. Ancak, dönüp baktığımızda, uluslararası örgütler Kuzey Irak’ta olaylar cereyan ederken hemen orada bulunmuşlar fakat Suriye’ye bu ana kadar tamamen kayıtsız kalmışlardır. Bunu anlıyoruz, bunu biliyoruz çünkü Suriye’de onların arzuladığı menfaatler söz konusu değildir. Kuzey Irak’ta onların özellikle kapitalist anlayış bağlamında menfaatleri olduğunu biliyoruz fakat biz, kapitalist anlayışın dışında politika geliştiriyoruz.

Tarih boyunca gösterdiğimiz hep şu olmuştur: Hiçbir etnik yargılama, -din, dil, ırk bağlamında- değerlendirmeksizin, bize yakışanı sergiliyoruz. O da mazlum halkın yanında, dünya milletlerinin neresinde olursa olsun, zulme uğrayan milletlerin yanında, zulüm yapanın karşısında durduğumuzu ifade ediyorum. Özellikle de Sayın Başbakanımızın, AK PARTİ iktidarımızın yürütmüş olduğu Suriye politikasını, en kısa zamanda, tarih, haklılık noktasında yazacağını ifade ediyor, bir kez daha yüce Parlamentoyu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Gündem dışı üçüncü söz, Şanlıurfa’nın sorunları hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici’ye aittir. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Binici.

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, 3 Şubat günü, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde Kadın Hareketimizin düzenlemiş olduğu etkinlikte bölge milletvekili olarak yanlarında bulunmak istedim. Ancak, gerçekten, hem grup başkan vekilimiz üzerinden İçişleri Bakanlığıyla üç dört gün önceden temasa geçilmesine rağmen, hem Urfa Valisiyle, Urfa vali muaviniyle görüşülmesine rağmen, hem ilçe emniyet müdürü ve ilçe kaymakamıyla görüşülmesine rağmen, Sayın Mülkiye Birtane’nin konuşması esnasında -hiçbir ikaz, hiçbir slogan, hiçbir taş, gerekçe yoktu- gerekçesiz bir şekilde, yaşlı annelerimizin üzerine gaz bombaları…

VAHAP SEÇER (Mersin) - Tazyikli su…

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) - …tazyikli suyla, gerçekten korkunç -hatta, şimdi söylerken bile tüylerim diken diken oluyor- bir vahşet yaşadık. O annelerimiz yerden yere düştü. Neye uğradığımızı bilmiyorduk ve yarım saat, kırk dakika sonra, Sayın Eş Başkanımla beraber milletvekillerimiz Pervin Buldan, Mülkiye Birtane ve Nursel Aydoğan’la muhatap aradık nedir, ne oldu, niye böyle bir  gelişme sağlandı diye. Ama, maalesef aramızda 20 metre kalmışken, muhatap arıyoruz “Kim yetkili?” diyoruz ve direkt hedef alınarak Sayın Eş Başkanım Gültan Kışanak’ın ve bizim üstümüze korkunç bir saldırı başladı.

Burada, Sayın İçişleri Bakanlığını bir kez daha göreve, sorumluluğa davet ediyoruz. Urfa Valisi, Viranşehir Kaymakamı, Viranşehir Emniyet Müdürü farklı bir yere bağlıysa ona bir şey demiyoruz ama Sayın İçişleri Bakanlığına bağlıysa CD’lerin de alınarak incelenmesi sonucunda, kesin bir görevden almayı bekliyoruz. Urfa’da artık tahammül edilemez bir durum yaşıyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, şöyle bir fotoğraf gösterebilirim: Bu fotoğrafta, 27 Temmuz 2012 tarihinde, Dörtyol İlçe Emniyet Müdürlüğünde milletvekilinin oğlu polisleri sıraya koyup suçlu arıyor. Şimdi, oysa biz her gün bu polislerin zulmüne direnmek durumunda kalıyoruz. Böyle bir adalet, böyle bir şey olabilir mi? Vicdanlarınıza soruyorum. Eğer, milletvekili oğlu, polisi dizip hesap soruyorsa, diğer bir tarafta BDP’nin yapacağı bütün etkinlikler gaz ve bombayla susturuluyorsa işte AKP’nin adaleti budur diyebiliyorum.

Şimdi, yine, bizim Sayın Sevahir Bayındır, Şırnak’ta ayağı kırıldı. Sayın Pervin Buldan, 14 Temmuz 2011’de ayağı kırıldı. Sayın Ayla Akat, Batman’da yine ayağı kırıldı. Sayın Ahmet Türk, üniformalı bir polisin yumruklu saldırısı sonucu darp edildi. Tek bir polise bugüne kadar soruşturma açabildiniz mi, açtınız mı? Onun için, sizi sorumluluğa davet eder, hepinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre sisteme giren ilk on arkadaşımıza söz veriyorum.

Sayın Dibek…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de yaşanan sel felaketine ve yetkililerin önlem almasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, seçim bölgem olan Kırklareli’de dün sabah metrekareye yaklaşık 55 kilogram yağmur yağmıştı. Öncelikle, kent merkezimizde belli mahalleler, Karahıdır ve Pınar Mahallesi başta olmak üzere sel gördüler. Ancak dağlardaki karların erimesi ve yağan yağmurlarla Kırklareli Barajı da dün itibarıyla dolmuştur ve fazla su, dolusavaktan akan su Babaeski ilçemizin içinden geçen derede taşkınlık yapmıştır, şu an Babaeski ilçemizin büyük bir kısmı sular altındadır, sel altındadır. Valiliğimizle görüştüm, belediye başkanlarımızla görüştüm. Tabii, yerel yöneticilerimiz, Valiliğimiz Acil Afet Durum Müdürlüğü ilgilileri olay yerinde ama buradan bizi izleyen İçişleri Bakanlığı yetkililerine de seslenmek istiyorum. Yerel imkânlarla bunu çözmek mümkün değil. Şu aşamada, şu an itibarıyla Babaeski’de yüzlerce eve insanlar botlarıyla girebiliyorlar. Bu durumu buradan belirtmek istiyorum ve ilgili yetkililerin önlem almasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli köyünde bazı hizmetlerdeki eksiklikler nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli köyümüzde, maalesef, bugüne kadar İGDAŞ, TEDAŞ ve tüm banka şubeleri olduğu hâlde, Hükûmetiniz döneminde bu şubelerin tamamı kaldırılmıştır.

Aynı zamanda, belediye otobüsü seferleri akşam sekiz otuza kadar devam ettiğinden dolayı halkımız mağdurdur. Bu mağduriyetin giderilmesi açısından önceki hâline dönüştürülmesini arz eder, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Sayın Demiröz.

3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Gemlik Adliyesinin depreme dayanıksız ve derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine ve Bakanlığa uygun yer bildirimi yapılmış olmasına rağmen gereğinin yapılmadığına ilişkin açıklaması

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bursa Gemlik Adliyesinde 15 hâkim, 70 adliye memuru olmak üzere 85 yargı emekçisi görev yapmaktadır. 2009-2012 yıllarında iki ayrı raporla depreme dayanıksız olduğu, her an yıkılabilecek ve derhâl boşaltılması gerektiği belirtilen, 6 katlı, toplam kullanım alanı 700 metrekare olan bir apartman dairesinde hizmet vermektedirler. Bakanlığınızın uygun bir yer bulunması ve taşınması konusunda yazı göndermesine karşılık, altı ay önce, depreme dayanıklı olan ve projeleri çizdirilerek kira bedeli 17 bin TL talebiyle Bakanlığınıza uygun bir yer bildirilmiştir, ancak Bakanlığınız, kira bedelini fazla bulduğu gerekçesiyle uygun bir kamu binası veya özel bir bina bulunmasını istemektedir. Dışişleri Bakanının aylık kirası 50 bin TL olan konutta kalmasına, Anayasa Mahkemesi Başkanının aylık 18 bin TL olan makam aracını kullanıyor olmasına karşın, kamu hizmeti veren 85 yargı emekçisinin, her an deprem riski ve dayanıksız, yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Halaman

4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Kerkük’teki intihar saldırılarına ve Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin dikkatini çekmek için, son günlerde, özellikle Irak Türkmen şehri olan Kerkük’teki intihar saldırılarından dolayı hayatlarını kaybeden yüzlerce insanın Allah’ın rahmetine kavuşması dolayısıyla, mevcut, Türkiye’deki Hükûmetin Somali’ye, Filistin’e, Gazze’ye gösterdiği ilgiyi, alakayı Kerkük’teki Türklerin ölümüyle ilgili göstermesini rica ediyor, bekliyor, dolayısıyla bu konuyla ilgili duyarlı olmasını hassaten rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, PKK’nın talepleri doğrultusunda yasalar çıkarıldığına, Öcalan’ın isteklerinin yerine getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“İmralı’daki teröristbaşıyla kim ki ‘Görüştü.’ diyorsa” söyleminden “Beklentilerimize cevap veriyor.” eylemine uzanan bir Başbakan ile “Ben de olsam dağa çıkardım.” ile biten konuşmalar yapan bir Başbakan Yardımcısı Türkiye’yi yönetiyor. Gidişat tehlikeli, durum vahimdir. Gerçekler halktan saklanmaktadır. Terörist milisler “KCK” adlı paralel devlet kurmuş, vergi toplamış, adam yargılamıştır. Hükûmet, pazarlıklar bozulmasın diye bunu seyretmiştir. Başbakan, verdiği sözlerin gereği olarak, PKK talepleri doğrultusunda yasa üstüne yasa çıkarttırmaktadır. Öcalan’a LCD televizyon ve jimnastik yapma imkânları sağlamıştır Başbakan. Başbakan, teröristbaşı ne istiyorsa gerekeni yapıyor ya da yaptırıyor, sonra da dönüp “Öcalan beklentilerimize cevap veriyor.” diyor.

PKK’lılar teslim mi oldu Sayın Başbakan, eli kanlı katiller silah mı bıraktı? PKK kaçırdığı askeri, sivili ya da kaymakamı serbest mi bıraktı? Ve böyle bir yargıda bulunuyorsunuz! Öcalan Başbakanın hangi beklentilerine cevap vermiştir, Türk milleti bunu öğrenmek istemektedir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın İrbeç

6.- Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirini hatırlatarak onun “Türklük” kavramıyla ilgili düşüncelerine ilişkin açıklaması

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birlik ve kardeşliği bozmak için her türlü fitne ve fesadın kol gezdiği bir dönemde -6 Mart 1913- millî şairimiz haykırıyor:

“Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?

Ne Araplık ne de Türklük kalacak, aç gözünü!

Dinle Peygamberi zîşânın ilahi sözünü.

Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der delidir.

Arap’ın Türk ise hem sağ gözü hem de sağ elidir.

Veriniz baş başa, zira sonu hüsranı mübîn,

Ne hilafet kalıyor ortada, billahi ne din!

Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor,

Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

Arnavutlar size ibret olacakken hâlâ,

Ne bu şûrîde siyaset ne bu fasit dava?

Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,

Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!

Bunu benden duyunuz, ben ki Arnavut’um,

Başka bir şey diyemem. İşte perişan yurdum!”

Tarih tekerrür etmemeli. Millî şairimiz “İstiklalimize sahip çıkıyoruz.” diyenleri ve üst kimliğimiz “Türklük” kavramını örseleyenleri, bebek katiliyle müzakere masasında hayal etseydi acaba nasıl kahrolurdu, düşünmeliyiz.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan

7.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolunun 2009 yılında biteceği belirtilmesine rağmen bu kadar gecikmesinin nedenlerini ve bu yolun ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolu 62 kilometre uzunluğunda olup 31 kilometrelik bölümü Artvin ili Ardanuç sınırları içerisinde bulunmaktadır. 1993 yılında başlayan bu yol çalışması hâlen devam etmektedir.

23’üncü Dönem Artvin Milletvekilimiz Sayın Metin Arifağaoğlu’nun 2009 yılında bakanlığa verdiği soru önergesinde, Sayın Bakan, ilgili yolun 2009 yılında bitirileceğini belirtmiştir ve benim tarafımdan 2011 Aralık ayında verilen soru önergesine de Sayın Bakan tarafından 13 Şubat 2012 tarihinde “Söz konusu Ardanuç-Yalnızçam yolunun, projesine uygun bir şekilde, 2014 yılında tamamlanması planlanmaktadır.” şeklinde bir yanıt verilmiştir.

Yolun 8,5 kilometrelik bölümü daha yeni ihale edilmiş bulunmaktadır. Bir yılan hikâyesine dönen ve yaklaşık yirmi yıllık bir süreye denk gelen bu çözümsüzlük ne zaman sona erecektir? Yolun yapımının bu kadar süre gecikmesinin nedenleri nelerdir? Bütün yöre halkının mağduriyetine yol açan bu gecikmeler ne zaman sona erecektir? Bütün Artvinliler ve Ardanuçlular bu yolu yakinen takip etmektedir.

Sayın Meclisin takdirlerine sunuyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba

8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, infaz koruma memurlarının sorunlarına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, dün Mehmet Haberal’ı, deyimiyle “Silivri işkencehanesi”nde ziyarette 20’nin üzerinde mahpusla görüştüm. Onların uğradığı haksızlıkları daha sonra gündeme getireceğiz.

Sayın Mustafa Balbay ve Sayın Mehmet Haberal, infaz koruma memurlarının sorunlarını tekrar gündeme getirmemi istediler.

İnfaz koruma memurları diyorlar ki: “Bizler polis gibi, asker gibi üniforma giyiyoruz. Polisin ve askerin yıpranma hakları var, bizim yıpranma haklarımız yok.” Cezaevinde zor şartlarda çalışıp da yıpranmamak mümkün değil. Yıpranma haklarını istiyorlar.

Yine, yılbaşında, bayramda sürekli fazla mesai yapıp ama fazla mesai ücreti almayan sadece infaz koruma memurları.

İnfaz koruma memurları, memurlar arasında en hor görülen memurlardır. Çünkü giydikleri nevresim bezinden gömlekleri değişti, şimdi, verilen tişörtler yıkanınca, maalesef, 2 beden küçülüyor. Pantolonları ütü tutmuyor, giydikleri ayakkabı en kalitesizinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Çorum’da bazı köylerin Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz fişlemelerin son bulması noktasında yetkilileri daha duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçen aylarda Tunceli ili Hozat ilçesinde ortaya çıkan fişlemenin neticesi henüz netleşmeden, bugün İnternet’te Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde ve birçok gazetede Çorum’da bazı köylerin Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak yeniden fişlenmesinin olduğu ortaya çıkmakta. Özellikle barışa ve hoşgörüye daha çok gereksinim duyduğumuz bu dönemde, artık bu tarz fişlemelerin son bulması noktasında yetkilileri daha duyarlı olmaya çağırıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Baluken

10.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklu Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın vefat eden babasına Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı dilediğine, Başkanlık Divanının bu konudaki ayrımcı uygulamasını eleştirdiğine ve tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük bir utanç gölgesinin olduğuna inandıklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hâlen Diyarbakır E Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan tutuklu milletvekilimiz, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Selma Irmak’ın babası Sayın Yusuf Irmak Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Biz merhuma Allah’tan rahmet, başta Selma Irmak olmak üzere, tüm ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Aynı zamanda Başkanlık Divanının da tavrını eleştiriyoruz. Çünkü, burada milletvekillerinden herhangi birisinin birinci derece yakını vefat ettiği zaman, Başkanlık Divanından genelde Meclis Genel Kuruluna hitap edecek şekilde bir uygulama yapılıyor. Ne hikmetse söz konusu olan BDP’li vekiller olunca ayrımcı bir uygulamaya maruz kaldığımızı düşünüyoruz. Bu tavrınızı bu nedenle eleştiriyoruz.

Ayrıca, tutuklu vekillerle ilgili bu Meclisin üzerinde hâlâ büyük bir utanç gölgesinin olduğuna inanıyoruz. Meclisi bir an önce tutuklu olan vekillerle ilgili yasal düzenleme yapmaya çağırıyoruz.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul toplantısının           14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1093)

                                                                                                               31/01/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul toplantısının                  14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/01/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu toplantının Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacağı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                              Cemil Çiçek

                                                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/90)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.                                                                                            5/2/2013

                                                                                                             Mehmet Muş

                                                                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar devam etmekte olan faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1990 yılından başlamak üzere, günümüze kadar devam etmekte olan ve kamuoyunda "faili meçhul cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Pervin Buldan

                                                                                                                    Iğdır

                                                                                                   BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Ülkemizde 1990 yılından sonra siyasi nitelikli olduğu tespit edilen ve "faili meçhul" olarak adlandırılan cinayetler işlenmeye başlamıştır. Belli güç odakları tarafından işlenen cinayetler sonucu, sayısı on binleri bulan çok sayıda gazeteci, aydın, yazar, iş adamı ve daha birçok yurttaşımız katledilmiştir. İşlenen bu cinayetler Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bazı üyelerini hedef almış ve bunun sonucunda Milletvekili Sayın Mehmet Sincar katledilmiştir. Susurluk skandalı ve ardından Şemdinli olayı da bu cinayetlerin ucunun devlet güçlerine kadar uzanan bağlantılarının varlığını ortaya koymuş, ancak bu olaylar yeterince araştırılmamış, olaylar âdeta kendi hâline terk edilmiştir. Susurluk olayının üzeri örtülmüş, araştırma sonuçları sansürlenerek kamuoyuna açıklanmıştır. Şemdinli olayını araştırmak üzere TBMM bünyesinde kurulan araştırma komisyonunun raporu ise saklı tutulmuş, kamuoyuna açıklanmamıştır. Devletin ve Hükûmetin bu tutumu faili meçhul cinayetlerin devam etmesine olanak sağlamıştır.

Ülkemizde, karanlık bırakılan güçler tarafından hâlâ cinayetler işlenmektedir ve bu cinayetlere en son kurban verilen yurttaşımız da değerli gazeteci-yazar Hrant Dink'tir. Yeterince araştırılmadığı için, uzun yıllardır devam etmesine ve binlerce vatandaşımız bu şekilde katledilmesine rağmen, yüzeysel ve göstermelik yargılamalar yapılmış, ülkemizde faili meçhul bırakılmış cinayetler hususunda adalet tecelli etmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülen onlarca davada, Türkiye yüz binlerce avroluk maddi tazminata mahkûm edilmiştir. Ancak, bu, sadece ülkemizin faili meçhul cinayetlerin bedeli olarak ödediği maddi bedeldir. Fakat, ülkemiz, esas bedeli bu cinayetlerle daha çok acı yaşayarak ve kaos ortamına sürüklenerek ödemektedir. Demokratikleşmeye, toplumsal barışa ve kardeşçe yaşama şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde, ülke tarihinde hâlâ sayısı on binleri bulan cinayetlerin aydınlatılmamış olması, kardeşçe yaşamı, demokratikleşmeyi ve toplumsal huzuru imkânsız kılmaktadır. Ülkemizin cinayetlerle geçen karanlık tarihi aydınlatılmadan ne bizim için ne milyonlarca yurttaşımız için ne de çocuklarımız için bu ülke güvenle yaşadıkları bir ülke olamayacaktır. Ve ülkemiz karanlık güçlerin gölgesi ve korkusu altında yaşamaya mahkûm olacaktır. Aydınlık bir gelecek için faili meçhul kalmış cinayetlerle kararan ülke tarihi aydınlatılmalıdır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi esas sorumluluğu taşımaktadır. En son düzenlenen Ergenekon operasyonu birçok karanlık bağlantıyı ortaya çıkaran olumlu bir gelişmedir ve devletin yasa dışı faaliyetlerde bulunan güçleri ve failli meçhul kalan siyasi cinayetlerin sorumlularını ortaya çıkarması açısından tarihî bir fırsat sunmaktadır. Nitekim, ortaya çıkan bağlantılar bunu ortaya koymaktadır. Tam da bu süreçte bu cinayetleri işleyen güç odaklarının ve bağlantılarının Meclisimiz tarafından araştırılması tarihî zorunluluk olmakla beraber olayların aydınlatılması açısından oldukça büyük fayda sağlayacaktır.

2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/492)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

T.C. kimlik numaralarının her yerde kullanılması sonucu ortaya çıkan 21’inci yüzyılın yeni suç tipi ve dolandırıcılıklarında etkili önlemlerin alınması ve tüm boyutlarıyla incelenmesi için, Anayasa’nın 98-99 ve İç Tüzük 104’üncü madde uyarınca Meclis araştırması açılması ve görüşülmesini arz ederiz.

                                                                                                             Hasip Kaplan

                                                                                                                   Şırnak

                                                                                                   BDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Bir kişinin özel kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında kullanılması, Anayasa ve yasalar uyarınca kişilik haklarına aykırıdır.

T.C. kimlik numarası vergide, sağlıkta, eğitimde, İnternet’te, bankacılıkta, tüm firmalarda, mal ve hizmet alımlarında her alanda paylaşılmaktadır.

T.C. numarası ile kişinin adı, soyadı, doğum tarihi gibi bilgilere erişilebiliyor. Asıl önemlisi her yeni bilgi ile bir başka kurumun İnternet sitesinden öteki kişisel bilgilere ulaşılabilmesi güvenliği yok ediyor, tehlike yaratıyor.

İnternet’in kullanımı yaygınlaştıkça şikâyetleri de artıyor. İnternet aracılığı ile alınan mal ve hizmetlerde de T.C. numarası şartına on-line alışverişi seçen vatandaşlar tepki gösterirken, İnternet’ten oyun satışı yapılırken çocuklardan T.C. numarası istenilmesi akıllarda soru işareti oluşturuyor.

Çoğunlukla çocukların üye olduğu oyun sitelerine kayıt olunurken T.C. numarası istenilmesi aileleri tedirgin ediyor. Çocukların bugün verdiği bilgiler ileride başlarına büyük dertler açabilir.

T.C. numarası uzun süre kullanılabilen ve her geçen gün önemi artan bir bilgidir. T.C. numarası gibi özel bilgilerin özellikle de İnternet aracılığı ile istenmesinin engellenmesi, aileler ve çocukların bu konuda bilinçlendirilmesi gereklidir. Kişilerin sadece kimlik bilgilerini toplama üzerine kurulmuş siteler olabilir. Yıllar sonra bu bilgilerin nasıl kullanılacağı bilinemez.

Bir kişinin özel kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında kullanılması, kargo teslim alırken dahi T.C. numarasının istenilmesi düşündürücüdür. Şirket adına gelen kargoyu, şirket kaşesi ve kendi adı soyadıyla teslim almayı yeterli görmeyenler de T.C. no. istiyor.

Birçok vatandaş ise telefon bankacılığı ile bankayı aradıklarında karşılarına çıkan: "T.C. numaranızı tuşladığınızda daha hızlı işlem yapılacaktır" sistemine tepkili. Bankaların yeni uygulamasının güvenlik bakımından zararlı olabileceğini ileri süren vatandaşlar, vatandaşlık numarası ile birçok dolandırıcılığın yapıldığına dikkat çekiyorlar.

Şikâyetlerde; "Telefonda kişisel bilgilerimizi vermek istemiyoruz. Banka yeni uygulaması ile banka müşterisi olsak da olmasak da vatandaşlık numarası veriyor. Tuşlarsanız size daha hızlı hizmet verilecek deniliyor. T.C. numaramızı vermemiz için zorluyorlar çünkü; verilmediğinde telefonda çok fazla bekletiyorlar. Her yerde T.C. numarası isteniliyor, yakında herkes vatandaşlık numaralarını bilecek. Üye olmak için kişisel bilgiler verilmek istenmiyor.

Vatandaşlar, kendilerinden habersiz adlarına açılan açık hatlardan da dertli. Bu hatlardan dolayı başına gelmedik iş kalmayan vatandaşların son mağduriyetleri ise kimlik bilgileri ile adlarına açılan hatların kabarık faturalar ile kapılarına gelmesi.

Gizli dinleme soruşturmalarla bu telefonlar üzerinden sorgusuz sualsiz özel mahkemelerde vatandaşın yıllarca tutuklu kalması işten bile değil.

18 yaşından küçük olup gsm hattı alamayan, suça yönelik işlerde kullanılacak hat arayanların adresi açık hatlar. Adına hat alabilmek için kimlik bilgileri ile bir GSM operatörü bayisine giden, nüfus cüzdanının fotokopisini veren yanıyor.

İşte, asıl şikâyet bundan sonra başlıyor. İzni, bilgisi, imzası olmadan kimlik fotokopisinden bir kopya daha çıkartıp, üzerine “Aslı Gibidir” mührü, bayii kodu/kaşesi ve bayii yetkilisi imzası ile bir tane faturalı hat çıkartılarak kullanıma açılması sıradan olay haline geliyor. Sözleşmedeki imza, anne kızlık soyadı ve adres size ait olmasa bile, biriken faturalar borç, haciz başlıyor.

Banka işlemlerinde dolandırıcılık, muhtarlık kayıtlarından tüm bilgilerin ifşası, e-yargıdan,         e-devlete kadar tüm işlemlerde güvenlik açığı, 21’inci yüzyılın yeni suç tipi ile vatandaşı karşı karşıya bırakmaktadır.

T.C. kimlik numara ve bilgilerinin güvenli kullanımı, suçların önlenmesi için Meclis araştırması açılması yararlı olacaktır.

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, Yozgat ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/493)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yozgat ilinin sorunlarının araştırılarak yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Sadir Durmaz                             (Yozgat)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Alim Işık                                    (Kütahya)

4) Necati Özensoy                          (Bursa)

5) Muharrem Varlı                         (Adana)

6) Ali Uzunırmak                           (Aydın)

7) S. Nevzat Korkmaz                    (Isparta)

8) Özcan Yeniçeri                           (Ankara)

9) Hasan Hüseyin Türkoğlu           (Osmaniye)

10) Seyfettin Yılmaz                       (Adana)

11) Yusuf Halaçoğlu                      (Kayseri)

12) Oktay Öztürk                           (Erzurum)

13) Atila Kaya                                (İstanbul)

14) Sümer Oral                               (Manisa)

15) Ahmet Kenan Tanrıkulu           (İzmir)

16) Mehmet Günal                         (Antalya)

17) Sinan Oğan                              (Iğdır)

18) Celal Adan                               (İstanbul)

19) Zühal Topcu                             (Ankara)

20) Lütfü Türkkan                          (Kocaeli)

Gerekçe:

Yozgat, coğrafi olarak Anadolu'nun merkezinde, tarımsal potansiyeli ve tarımsal üretimi ağırlıkta olan bir ilimizdir.

İlimizde halkımızın büyük bir çoğunluğu tarımla uğraşmakta, geçimlerini tarımdan elde etmektedirler. Ancak, ilimiz topraklarının büyük bir bölümünde hâlâ sulu tarıma geçilememiştir.

Çiftçilerimiz çok büyük sıkıntı içinde yaşamaktadırlar. Ziraat Bankası ve diğer bankalara, tarım kredi kooperatiflerine, TEDAŞ'a olan borçlarını ödeyemez hâle gelmişlerdir.

Yozgat coğrafi konum olarak avantajlı bir durumda olması gerekirken "erişilebilirlik" sıralamasında dahi 66’ncı sıradadır. Anadolu'nun merkezinde bulunan bir kent için bu sıralama olması gerekenin çok gerisindedir.

Bankalardaki mevduat hesapları açısından da Yozgat'ın sermaye birikimi ortalaması Türkiye ortalamasının oldukça altındadır.

İlimizde turizm, en geri kalmış sektörlerden bir tanesidir. Sermaye birikimi ve akışındaki düşüklük bu sektörün gelişmesini engellemektedir.

Yozgat'ta istihdam sağlayıcı ve refah düzeyini arttırıcı bir kamu yatırımı olmadığı gibi, mevcut fabrikalar da birer birer kapanmaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Yozgat, ülkemizde en fazla göç veren 3 il arasında yer almaktadır. Göç hızını yavaşlatıcı politikaların hem makro hem de mikro planda hızlı bir şekilde devreye sokulması gerekmektedir.

Yozgat için şehirleşme oranı Türkiye ortalamasının çok altındadır. Şehirleşmenin düşüklüğü, aslında birçok soruna da temel teşkil etmektedir.

İlimizde bulunan Bozok Üniversitesinin birçok sorunları bulunmaktadır.

Yozgat, ülkemiz illeri gelişmişlik genel sıralamasında 67, ekonomide 63, eğitimde 61, sağlıkta 68’inci sırada bulunmaktadır.

Fakirliğin en büyük göstergelerinden biri olarak kabul edilen ve sosyal güvencesi olmayanların sağlık hizmetlerinden yararlanması için verilen yeşil kart sayısı da Yozgat ilimizde oldukça fazladır. Aktif sigortalı sayısının 85 bin olarak ifade edildiği Yozgat'ta 78 bin kişinin hâlen yeşil kartlı olması fakirliğin bir göstergesi olarak karşımızdadır.

Açıklanan bu nedenlerle sorunların yerinde tespit edilerek konunun aydınlığa kavuşturulması ve gereken önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin, 10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi’ne katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1094)

                                                                                                               31/01/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetinin 10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesine katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                              Cemil Çiçek

                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.49
 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                               05/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 05/02/2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Pervin Buldan

                                                                                                                    Iğdır

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

10 Ekim 2012 tarihinde Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (1589 sıra no.lu) Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra, Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye'nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 05/02/2013 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken’e aittir.

Buyurun Sayın Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Suriye sınırında yaşananlarla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Suriye politikasıyla ilgili bugüne kadar bu kürsüden sayısız konuşmalar yaptık; soru önergeleriyle, meclis araştırma önergeleriyle, sezmiş olduğumuz yanlışlardan dönmeniz için, yanlış olan tehlikeli politikalardan dönmeniz için sayısız girişimlerde bulunduk ama bugüne kadar, maalesef, yelken açtığınız Suriye ve Orta Doğu’daki savaşın derin politikalarından bir türlü geri adım atmadınız. Bunların tekrar detaylarına girecek değilim ancak özellikle, “Rojava” dediğimiz Suriye Kürdistan’ında yaşananlarla ilgili burada, Meclis Genel Kurulunda bir bilgilendirme yapmanın ve Meclisin bu konuda bir araştırma komisyonu kurmasının önemli olduğunu düşünüyoruz ve bu araştırma önergemizi de bu yüzden bugün Genel Kurula sunduk.

Bildiğiniz gibi, Suriye’deki iç karışıklık başladıktan sonra, özellikle, geçen yılın temmuz ayında Kürtler ve birlikte aynı coğrafyada yaşayan halklar kendi yaşadıkları topraklarda, kendi yönetim süreçlerinde söz sahibi olacaklarını bütün dünyaya ilan ettiler. Bunu yaparken hiçbir katliam, hiçbir savaşın acı yüzünü gösteren bir süreç işletmediler. Tamamen, birlikte aynı coğrafyayı paylaştıkları halklarla birlikte, işgal altında olunan topraklarda, yüz yıllardır zulüm altında yaşadıkları topraklarda “Artık biz de söz sahibiyiz.” dediler ve o günden sonra, temmuzdan sonra, Kürtlerin ve birlikte aynı coğrafyayı paylaştıkları halkların bu irade beyanından sonra Rojava’ya yönelik komploların ve saldırıların arkası bir türlü kesilmedi. Özellikle, kasım ayında başlayan ve giderek şiddetlenen çatışmaların ve silahlı saldırıların son günlerde artarak devam ettiğine üzülerek tanıklık ediyoruz. Serekaniye’de son üç aydır yaşanan çatışmalı süreçte rol alan silahlı grupların, silahlı çetelerin tamamı Türkiye sınırını kullanarak, Türkiye’den her türlü lojistik desteği alarak içeriye girip orada Kürtlerle ve diğer halklarla savaşmakta ve savaşın acı tablolarını önümüze getirmektedir.

Biz bölgeye gittiğimizde yapmış olduğumuz bütün girişimlerde, Türkiye’nin sınırlarının Kürtlere kapalı olduğunu ama bu çeteci gruplara da sonuna kadar açık olduğunu, çeteci grupların çatışmaya girdikten sonra bütün tedavilerini Ceylânpınar Devlet Hastanesinde yaptırdıklarını, yine, cenazelerini Urfa’ya getirerek Urfa’da gömdüklerini ya da burada çeşitli işlemlerden geçirdikten sonra sınırın diğer tarafına geçirdiklerini, askerî olarak her türlü lojistik desteği de yine Türkiye tarafından sağladıklarını çok iyi biliyoruz. Burada demin gündem dışı konuşan Urfa Milletvekili, aslında gözlemlerini tam olarak yansıtmış olsaydı belki Meclis Genel Kurulu da bu konuda doğru bilgilenmiş olacaktı.

Bakın, üç ay önce, özellikle El Nusra ve El Şam grupları üzerinden yürütülen bu çete saldırıları -daha sonra bu gruplar uluslararası arenada ABD’nin, Avrupa ülkelerinin terör örgütü listelerine girdikten sonra- değişik adlar altında şu anda da aynı şekilde devam ediyor. İsimlerin değişmesi yapılan saldırıların terörist olma niteliğini değiştirmez. Dolayısıyla, eğer burada, Serekaniye’de ve diğer Kürt illerinde Kürtlere, Ermenilere, Asurilere, Süryanilere, Nasturilere, gayrimüslimlere, Araplara yönelik bir saldırı var ise, bir terörist saldırı var ise bu saldırının niteliğini, mahiyetini, örgütlerin ismini değiştirerek maskelemek mümkün olmaz. Bu konudaki tehlikeli yaklaşım her geçen gün bölgede daha ağır sorunları beraberinde getiriyor.

Kasım ayından itibaren başlayan çete saldırılarıyla beraber Rojava’ya yönelik çok ağır bir ambargo, insani yardım ambargosu da uygulanmaya başladı. Bir taraftan çete saldırıları, bir taraftan ekonomik ambargonun tek bir hedefi vardı; Rojava’daki Kürtlerin iradesini kırmak, oradaki kazanımları tamamen geriye götürmekti. Bu ambargonun aktörlerine baktığımız zaman daha hazin bir tabloyla karşılaşıyoruz. Bir yönden “katil” dediğiniz Baas rejimi, diğer taraftan ne olduğu belirsiz Özgür Suriye Ordusu ve bir taraftan da Türkiye'nin el ele vererek Kürt bölgelerde uyguladığı ağır bir ambargodan bahsediyoruz. Gıda yardımından tutun ilaç yardımına kadar, çocuk bezi, çocuk mamasına kadar en temel insani ihtiyaçlar bile Rojava söz konusu olunca, Kürtler söz konusu olunca sizin tarafınızdan engellendi, sınır kapıları açılmadı.

Daha birkaç ay öncesinde Gazze için, Gazze’ye uygulanan ambargo için haklı olarak dünyayı ayağa kaldırmanız, buralardan gemileri denizaşırı göndermeniz hafızalarda tazeyken hemen yanı başınızda, kardeş olan halklara yönelik uygulamış olduğunuz ambargonun hiçbir izahı olamaz ki bu ambargoyu uygularken, o çokça eleştirdiğiniz, çokça kirli komplolar içerisinde savaş politikalarını dayattığınız Baas rejimiyle de aynı refleksler içerisinde olduğunuzu buradan ben hatırlatmak istiyorum. Özellikle “Suriye’deki halkların iradesine saygılıyız, Suriye’de halklar kendi iradeleriyle ne karar verirse onun arkasında oluruz.” diyen bir Hükûmet, söz konusu Kürtler olunca bu iradeyi hiçbir şekilde tanımıyor; tam tersine, çete saldırıları ve ekonomik ambargolar üzerinden bu iradeyi teslim almaya çalışıyor.

Dolayısıyla, bugüne kadar Suriye’de, Rojava’da uyguladığınız politikalardan, tehlikeli politikalardan dönmeniz gerekiyor. Hem bu çete saldırılarıyla ilgili hem de bu ambargolarla ilgili Hükûmetin artık yönünü bilecek bir şekilde bir politika üretmesi gerekiyor.

Bakın, Hükûmete akredite sivil toplum örgütleri Suriye’nin her tarafına insani yardım ulaştırıyorlar. Demin burada konuşan sayın AKP’li milletvekili de Suriye’ye gönderilen insani yardımın boyutunu rakamlarla açıkladı. Bu rakamları konu Kürtler olunca ve Rojava olunca siz neden bir ambargo şekline çeviriyorsunuz? Türkiye’deki sivil toplum örgütleri Suriye’nin değişik bölgelerine yardım ulaştırmak için cuma hutbelerinde çağrılar yapacak şekilde kampanyalar yürütüyorlar. Buna biz hiçbir şey demiyoruz, olması gereken budur ama Rojava ve Kürtler söz konusu olunca bu ayrımcı yaklaşımın mutlaka terk edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Suriye’de yaşanan şey bir insani dramdır, bir trajedidir.

Suriye’de şu anda sırtını Çin’e, Rusya’ya, İran’a, Irak’taki Şii yönetime, Hizbullah’a dayayan bir Baas rejimi var, yine sırtını Amerika’ya, Avrupa ülkelerine, Katar’a, Suudi Arabistan’a, Türkiye’ye dayayan bir Özgür Suriye Ordusu var ama hiçbir uluslararası desteğe sahip olmayan bir üçüncü seçeneğin, bir üçüncü yolun muhatabı olan Kürtler var. Kürtlerin orada kendi öz gücü dışında, aynı coğrafyayı paylaştığı kardeş halklar dışında sırtını dayadıkları hiçbir uluslararası güç yok. Eğer siz insan hakları penceresinden, demokrasi penceresinden, tarihe karşı sorumluluk penceresinden bile bu olaya, bu resme bakarsınız buradaki politikanın ne kadar yanlış olduğunu anlarsınız diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, özellikle hem içeride hem de Orta Doğu’da dört parça Kürtlerle barış yapmak Türkiye’ye kazandıracak olan tek yoldur. Çetelerle birlikte hareket etmek bu ülkeye kazandırmaz ama Kürtlerle birlikte hareket etmek, içeride de bir barış süreciyle beraber bu süreci götürmek ülkeyi Orta Doğu’da büyük bölgesel bir aktör, büyük bölgesel bir güç hâline getirebilir; aksi takdirde, antikürt politikaları ya da sınıra Patriot’lar yerleştirerek güvenliği sağlayamazsınız. Biz, tam tersine, bu uygulamaların bizim güvenliğimiz açısından tam tehlikeyi getiren uygulamalar olduğu kanaatindeyiz.

Biz buradan Dışişleri Bakanına ve Hükûmet yetkililerine çağrılar yapmak istiyoruz: Sınırdan geçirdiğiniz bu çetelerin kimler olduğunu biliyor musunuz? Suriyeli halklardan, Kürtlerden bu çetelerin içerisinde yer alan unsurlar var mı? Sağdan soldan parayla toplanarak paralı birtakım çete yapıları üzerinden uluslararası emperyal birtakım planlara alet edilen bu çetelerle iş birliği içerisinde olmak bir devlet ciddiyetine yakışır mı? Özellikle, bu çete mensuplarının bugüne kadar Türkiye tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …hangi destekleri aldığının tarafınızdan açıklanması gerekmez mi? Biz Suriye’de bu yanlıştan bir an önce geri dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Suriye Kürtlerinin iradesini yansıtan Yüksek Kürt Konseyiyle görüşmeler yapılıp Suriye’deki halk meclislerinde şu anda temsiliyet sağlayan bütün halklarla ortak bir zeminin bu ülkeye kazandıracağına inanıyoruz. Bu nedenle bu önergemizin böylesi bir çalışma yapmak üzere Genel Kurul tarafından değerlendirilmesi ve kabul edilmesini bekliyoruz.

Hepinize çok teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Hatay Milletvekili Sayın Şefik Çirkin’de.

Buyurun Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim.

Şimdi, bu Suriye meselesi, üç ay sonra devrileceği söylenen, hesapsız bir şekilde devrileceği hesap edilen bu Esad rejimi, Türkiye’nin de boğazına kadar içine battığı Suriye meselesi hâlâ gündemimizi meşgul ediyor ve daha da uzun bir süre meşgul edeceğe benziyor. Öncelikle, esasen, bu Suriye meselesinde hesap edilemeyen noktalara, öngörüsüzlüğe… Ve bugün başta 6 tane sınır vilayetinin, Hatay, Şanlıurfa, Mardin, Kilis, Gaziantep, Şırnak gibi 6 tane sınır vilayetinin öncelikli olarak sıkıntısını çektiği ve aslında, hayvancılık bakımından çiftçiyi, Konya Karapınar’da havuççuyu vuran bu meselenin en başından ele alınması gerektiği kanaatindeyiz.

Ne yaptınız sayın milletvekilleri? Hükûmet ne yaptı? Suriye meselesindeki yanlışları biz, hâlâ, sizin şapkayı önünüze koyup ortaya çıkarabildiğinizi, tespit edebildiğinizi ve kabul edebildiğinizi sanmıyoruz. Yani, Suriye’nin kendi iç meselesine yardımcı olmak adına başta ilişkilerin birdenbire kesilmesi ve hasmane bir tutum sergilenmesi Suriye’ye karşı doğru muydu, doğruysa ne kadar doğruydu, bunların tartışılması gerekiyor. Doğru olduğunu iddia edemeyiz, hiçbiriniz de iddia edemezsiniz. Eğer doğruysa, iki yıla yakın bir süredir iki santim dahi bir mesafe alamadığınız ortada. Suriye’de, yer yer bizim de kabul ettiğimiz insan hakları ihlali durmak, kesilmek bir yana, artmaya devam etti, ne bunu engelleyebildiniz ne Esad rejiminin yıkılması noktasında bir metre mesafe alabildiniz ne de Türkiye'nin Orta Doğu’daki prestijine bir nebze olsun katkıda bulunabildiniz. Tam tersi, Türkiye'nin Orta Doğu’daki prestiji zaman içerisinde süratle aşınıyor. Ne yaptık?

Krizin ekonomik maliyetini hesap edebildiniz mi? Yani, başta zaten üç ayda bu rejimin gitmesi noktasında bir politika, bir dış politika düzenlerseniz, bunun ekonomik maliyetini de baştan peşinen hesap edememiş olursunuz. 3.500 ihracatçı firma, kriz başlangıcından evvel -Türk firması bunlar- Suriye’ye ve Suriye kanalıyla Orta Doğu’ya ihracat yapıyordu, bugün bu firma sayısı 10’lara düşmüş, bu şekilde seyrediyor.

Bahsettiğim bu 6 vilayet başta olmak üzere, en ağır ekonomik maliyetleri yaşayan çiftçiye, Hatay’daki, Şanlıurfa’daki, Mardin’deki, Gaziantep’teki, Kilis’teki, Şırnak’taki çiftçiye en ufak bir yardımınız olabildi mi?

Aynı zamanda, buradaki ticari geleceğini Suriye’yle olan ilişkilere bağlayan ve Suriye’yle ticaretini geliştiren ama bunların bıçak gibi kesilmesiyle darda olan esnafa, Hatay esnafına ve diğer illerin esnaflarına en ufak bir yardımda bulunabildiniz mi? Bu güçlü Hükûmet -dünyanın 16’ncı ekonomik büyüklüğüne sahip- yani Türkiye'yi dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi yapmış olan Hükûmet bu konuda en ufak bir tedbir aldı mı?

Bugün, Hatay’da 4 bin civarında -İstanbul’dan sonra ikinci tır filosuna sahip-  tıra sahip nakliyecilerin durumu nedir? Hiç merak etmiyor musunuz?

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Düşünüyoruz.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) – Ediyorsanız tedbirini alacaksınız Değerli Vekilim.

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Birazdan konuşacağız.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) – Biraz sonra söylersiniz ama sakın bize İskenderun’dan ve Mersin’den Adalet ve Kalkınma Partisi olarak “Ro-Ro -muhtemelen onu söyleyeceksiniz- seferlerini artırdık.” demeyin, bunu nakliyecilerle konuşsanız çok daha iyi olur. Bu aynı zamanda maliyetleri çok yükseltti ve şu anda onlar çok büyük sıkıntıda.

ALİ HALAMAN (Adana) – Adana’yı da konuş.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) – Elbette ki Adana’nın da sıkıntıları büyük efendim.

Krizin iç maliyetini, iç ekonomik maliyetini hesaplamadığınız gibi iç siyasi maliyetini de hesaplamadınız yani daha başından bu meseleyi bir Alevi-Sünni meselesi hâlinde Türk milletine takdim ettiniz ve ondan sonra da olay çok farkı boyutlara geldi, içimizde yaşayan milyonlarca Aleviyle bu konuyu nasıl ilişkilendireceksiniz ve bunun Türk siyasetine, Türk milletine nasıl olumsuz katkıları olacağını bilmiyorum nasıl izah edeceksiniz?

Değerli arkadaşlar, krizin dış maliyetini hesaplayabildiniz mi yani İran Rusya ve Irak’la olan -ve bunların hepsi komşumuz- maliyetini hesaplayabildiniz mi? Irak’ta elinizde sermaye bir Haşimi kaldı. Yani bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğüyle, toprak bütünlüğünü tanıyarak ve aynı zamanda destekleyerek ilişki sürdürüyoruz, güya uluslararası alanda Irak’ın toprak bütünlüğünü kabul ediyoruz ama diğer yandan da Irak’la, Suriye politikasından ve Haşimi’den dolayı en büyük sorunları yaşıyoruz.

Enerji Bakanımız Irak’a giremiyor. Nereden nereye geldik! Sayın Başbakanımız ifade ediyor ya “Nereden nereye” diye, bugün bu durumlara geldik.

Orada Türkmenler yaşıyor. Olayların başında Suriye’nin iç meselesine girmemişlerdi, Türkmenler bir şekilde bu meseleye sokuldu. Bunun nasıl olduğunu bu kürsüden açıklamak benim devlet anlayışımla bağdaşmıyor ama Hükûmetin idarecileri bunun nasıl olduğunu çok iyi biliyor. Bayır bölgesindeki, Bucak bölgesindeki -aslında savaşma kabiliyeti de pek olmayan- Türkmenleri bu işin içine soktunuz ve bugün, Türkmenler büyük çileler çekiyor, büyük sıkıntılar çekiyor, büyük ızdıraplar yaşıyor. Aynı zamanda bir PYD bölgesi yani benim ilimin de komşu olduğu bir PYD bölgesi, benim köyümün de komşu olduğu bir PYD bölgesi. Ülkemizin bir bölümü ayrılıp demokratik özerklik safsatası altında, federasyon safsatası altında, halkların barışı safsatası altında parçalanmak istenirken ve bizler de buna engel olmak isterken burnumuzun dibinde ikinci bir bölge bulduk ve o PYD bölgesinde, bugün, İmralı’daki teröristbaşının posterleri bölgenin devlet lideri sıfatıyla asılmakta. Suriye’yle krize girene kadar bu meseleler var mıydı sayın milletvekilleri? Ama muhalefetle konuşmuyorsunuz, bir proje yapıyorsunuz ve o projenin en doğru proje olduğunu ifade ediyorsunuz. Muhalefetle hiçbir şey paylaşmıyorsunuz, ondan sonra da, aynı bu Suriye politikasında olduğu gibi, her kim, hangi siyasi, hangi fikir adamı, hangi aydın, Türkiye'nin menfaatlerini düşünen hangi yazar hangi çizer “Siz yanlış yapıyorsunuz, ülkeyi kaosa sürükleyeceksiniz. Bunun maliyeti bize çok ağır olur.” dediğinde, hiç de hak etmediği hâlde, dönüp onu Baasçılıkla suçluyorsunuz. Bizim Baasla ne ilgimiz var, ne anlarız, ne biliriz? Biz Türk milletinin menfaatlerini gözetiyoruz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatlerini gözetiyoruz, aslında sizin Hükûmetinizin de doğal olarak, dolayısıyla menfaatlerini gözetiyoruz.

Son olarak, “barış projesi” adı altında bir fitneye girdiniz. İmralı’daki bebek katilini barış elçisi yaptınız. Aynı bu meselede olduğu gibi, her kim itiraz ederse “Sen kan akmasını istiyorsun, sen kan dökülmesini istiyorsun,  sen analar ağlamaya devam etsin istiyorsun.” diye suçluyorsunuz. Bunlar doğru şeyler değil. Biz, milletin haklarını savunuyoruz. Ama bugün, buradan, bu vesileyle son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Biz, Türk milletinin, milliyetçiler olarak, dış ve iç her konuda haklarını savunmaya devam edeceğiz. Milletin bize verdiği görev bu ve birçok derneği, İHH’yı, İnsan Hakları Derneğini, MAZLUMDER’i, artık, milliyetçilerin hakkını savunmaya davet ediyoruz. İnsaf ve vicdan sahibi olarak, artık, milliyetçiler haklarını savunma noktasında uğradıkları medya baskısıyla, dış ve iç baskıyla her gün şirretçe bir iftiraya muhatap olmakta, şu veya bu şekilde, bu milleti birleştirmeyi bir kenara bırakın, bölmekle, ayırmakla suçlanmaktalar ama biz bu görüşümüzde, bu inançlarımızda ve bu ideallerimizde devam edeceğiz. Bu ülkeyi bölmek isteyen, parçalamak isteyen her kim ve hangi zihniyet varsa onun başına bela olmaya da dünya durdukça devam edeceğiz.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çirkin.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Devletler içeride ve dışarıda güvenliği sağlamakla yükümlü. Ancak ülkemiz, tabii, sınır güvenliğini sağlamak için Suriye ile ilgili… Suriye sınırımızda mayınlı araziler var idi ancak bu mayınlı arazileri  Hükûmet o dönemde kime verelim, ihaleyle vesaireyle… Suriye ile aramızda hiçbir sıkıntı yoktur, güvenlikle ilgili hiçbir problem yoktur. O dönem Sayın Başbakan ve -“Sayın Esad” diyordu Sayın Başbakan, Esad’a “kardeşim Esad” diyordu- Sayın Başbakanın kardeşi Esad’la birlikte Bodrum’da ailece bir tatil yaptılar ve Sayın Başbakanın kardeşi Esad’la birlikte o dönemde müşterek Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı. O dönem Sayın Başbakan kardeşi Esed’le birlikte -sonra isim değiştirdi, “Esad” dedi, “Esed” dedi, zaman ve mekâna göre Sayın Başbakan ve sayın iktidarınız sürekli isim değiştiriyor idi- ne yaptılar? Bir de Gaziantep’te maç yaptılar. Ticaret akıyor, gayet rahat. Vatandaşa soruyorlar: “Memnun musunuz?” Herkes memnun. Bir gecede nereden bir vahiy geldiyse Sayın Başbakanın kardeşi Esad’ın adı “Esed” oldu, Sayın Başbakanın kardeşiyle ilişkileri bozuldu ve ne oldu? Mayın temizleniyordu o bölgede, efendim, vizeler kaldırılmıştı bölgede, ticaret iyi gidiyordu, bir gecede bu ticaretin hepsi bitti. Hasmane bir duygu içerisine girerek Sayın Başbakan “Suriye’deki rejimin değişmesi lazım.” dedi ama tabii ki, bu kararı nereden aldı, kiminle aldı, Bakanlar Kurulunda -sayın bakanlarımız burada- böyle bir tartışma mı oldu yani bunun sebebi kimdir, kimler bu telkinde bulundu, onu da kavramış değiliz. En azından, böyle 360 derece bir siyasi dönüşüm nereden kaynaklandı?

Bunlar olup biterken, mayınların temizlenmesi gündeme gelirken bunun yerine şimdi Patriot’lar geldi. Şimdi, Patriot’lar gelirken -Sayın Bakanımız da konuyla tam, birebir alakalı, ilgili- bunlar çok önemli. Şimdi, bu gelen Patriotlar’la ilgili, bildiğimiz kadarıyla bu Patriotlar’ın -eğer yanlış bir bilgi değilse, basında okuduğum kadarıyla- menzili 80 kilometre imiş. Patriotlar nerelere kuruldu Sayın Bakan? Adana’ya kuruldu, Malatya’ya kuruldu ve Kahramanmaraş’a kuruldu. Peki, Patriotlar’ın Türkiye’ye geliş amacı neydi? Türk vatandaşımızın can güvenliğini sağlamak idi. Peki, can güvenliği sağlamak ise… Bu Patriot’lar ne yapar? Karadan havaya doğru 80 kilometre bir menzil varsa 80 kilometre bir menzilin eğer biz çapını çizdiğimiz zaman nereleri kapsıyor, nerelerin güvenliğini sağlıyor?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – New York ile Washington’un.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Adana İncirlik Üssü’nün güvenliğini sağlıyor bildiğim kadarıyla, Sayın Bakan. Orada, İncirlik Üssü’nde kim var? Takdirini sayın Meclise ve televizyonları başında bizi dinleyen halkımıza bırakıyorum.

80 kilometrelik yine o çemberin içerisinde -kim var- eğer Kahramanmaraş’ı pergel olarak alırsak kim kalıyor? Hem İncirlik hem Malatya’daki Amerika füze kalkanının bulunduğu yer kalıyor. Peki, Malatya’daki nereyi koruyor? Yine Malatya’ya konulan Patriot da Amerika’nın o Malatya’daki füzesinin konulduğu Kürecik’i koruyor.

Peki, şunu sormak gerekmez mi? Halka, o zaman -bu Patriotların menzili ne kadardır- doğru, açıklayıcı bilgiyi vermenizi istirham ediyorum. Hatta, sizde bildiğim kadarıyla askeriyede bir tuğgeneral arkadaşımız var, önde oturuyor. Evet, burada zafer işaretini de veriyor, güzel. Meslektaşları şu anda cezaevinde bulunurken o dönemde o arkadaşlarımıza o zafer işaretini vermiyordun. Onları gönderirken keşke o zafer işaretini o dönem verseydin, onları kurtarmaya yönelik verseydin. Yani onu da istiyorum ben sizden özellikle.

İki, iki, şimdi...

MUHARREM İNCE (Yalova) – Rütbeden sataşma yaptı.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Rütbeden sataşma yaptıysam onu düzeltir değerli arkadaşım.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Tuğgeneral değil, tümgeneral.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Hatta, o iddianamenin içerisinde sayın milletvekilimizin adı da geçiyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Öyle mi?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani bu arkadaşımız o iddianamede niye düzenlenmedi? Acaba AKP milletvekili olmamış olsaydı bugün ön sıralarda bizi dinler miydi, dinlemez miydi, bilemiyorum.

Şimdi, bu anlamda gerçekten bu Patriot’lar çok önemli. Yani Şanlıurfa’daki Atatürk Barajı, Mardin’de bulunan vatandaşlarımız, Urfa’da bulunan vatandaşlarımız, Gaziantep’te, Kilis’te, Hatay’da, Adana’da yani bunların canı can değil de Amerika üslerinin canını korumak bize… Öncelikle vatandaşımızı mı korumamız gerekiyor, Sayın Bakan, Patriot’larla, yoksa Amerika üslerini mi korumamız gerekiyor? Bu anlamda çok önemli olan bu bilgi eksikliğini Sayın Bakanlığın Meclise vermesini istirham ediyorum. Gelelim…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Süren bitti Mahmut Bey. Hay Allah!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yanlışlık var.

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Efendim, AKP sesimizi kesemez çünkü çok bağımsız, demokrat bir Meclis Başkan Vekilimiz var, onun için kendisini kutluyoruz.

Türkiye’nin dış politikası, siyasal iktidar, mezhep üzerine devam etmekte yani bunu, mezhep üzerine, özellikle söylüyorum. Yine basında ve… Gerçekten baktığımız kadarıyla Suriye’de 24 tane bakanlık var. Bu 24 bakanlığın 3’ü mezhepsel anlamda Alevi, 2 bakan Hristiyan, 19 bakan da Sünni. Onun için Sayın Hükûmetin Bakanlar Kurulunun yani Suriye’deki bu Bakanlar Kurulunun bu şekildeki listesine bakması hâlinde dahi dış politikadaki mezhepsel bakış tarzının ne kadar yanlış olduğu, ne kadar doğru bir karar olmadığını açıkça gösterecektir.

Şimdi, bu sınır güvenliğiyle ilgili Şanlıurfa ilinin gerek Akçakale ilçesine gerek Ceylânpınar ilçesine seken hem mermiler hem bombalar nedeniyle okullar uzun süre tatil edildi, iş yerlerinin çoğu kapatıldı. Akçakale ilçemizde 5 vatandaşımız hayatını kaybetti. Ve o dönemde bizim Muğla milletvekilimizin Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde güvenliği olmayan vatandaşlarımızın en azından güvenliklerinin sağlanması için kaymakamla yaptığı görüşmeler neticesinde o güvenlik sağlanmadı, o kaza meydana geldi.

Netice itibarıyla gelinen bu aşamada hem ekonomik açıdan hem güvenlik açısından hem insan hakları açısından Urfa halkımız mağdur durumda, Akçakale halkımız mağdur durumda, Ceylânpınar halkımız mağdur durumda. Yapılması gereken husus, o sınırda sınır güvenliğini siyasal iktidar sağlayamadığı için, sınırda oturan vatandaşlarımızın geçimini sağlayabilecek makul bir düzeyde bir maaşın, bir paranın verilmesi gerekir. Sayın Akçakale Kaymakamı, tabii Hükûmetin teklifleri sonucu, halka şöyle bir teklifte bulunmuştu, aylık 400 TL para verelim, efendim burayı terk edin denilmiş idi. Ancak bu 400 TL para Akçakale halkımızı mağdur eder.

Akçakale halkımız, Ceylânpınar halkımız şunu sizden istiyor: Siz mültecilere hangi hakları veriyorsanız, hangi özgürlükleri veriyorsanız, aynı eşit koşullardan yararlanmak istiyor.

Baktığımız manzara, Hükûmet bu konuda, sınır güvenliğini sağlayamıyor. Peki, bu sınır güvenliğini sağlayamıyorsanız, kendi iç sorunumuzu, iç güvenliğimizi de sağlayamıyorsunuz, sizin Suriye’nin iç sorununda ne işiniz var?

Şimdi, konuya hem Anayasa açısından baktığımız zaman, bir ülkenin iç sorununa karışmak, hasmane duygular içerisinde olmak hem bir savaş nedenidir, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu’nun 306’ncı maddesi uyarınca da ağır bir suçtur.

Bu anlamda, sayın siyasal iktidarın ve lideri konumunda bulunan Başbakanın “Sıfır sorun.” dediği aşamada hiç bize komşu bırakmadı. Komşu komşunun külüne muhtaçtır, komşu komşuya her aşamada muhtaçtır ve cumhuriyetin kurulduğu dönemden beri komşularımızla en kötü olduğumuz süreç, en kötü olduğumuz dönem AKP’nin iktidarda bulunduğu on bir yıllık bu iktidar döneminde olmuştur.

Siyasal iktidarın, lütfen, bu sağduyulu eleştirilerimizi nazara alarak, bu hasmane tutumlardan vazgeçmesini arz eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Efendim?

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın konuşmacı ismimi kullanarak sataşmada bulunmuştur, söz talep ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Doğru.

BAŞKAN – Ben o zaman getirttireyim de… Ben çünkü izleyemedim yani sataşma var mı yok mu bakayım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben kabul ediyorum, sataşmada bulundum. Ben ismini kullanmadım ama.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl sataşmış efendim, biz de öğrenelim?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Dürüstçe söylüyorum Sayın Başkan,  ben sataştım.

BAŞKAN – Tamam o zaman.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, ne demiş de sataşmış?

BAŞKAN – Hayır, Hatip de “Sataştım.” diyorsa sataştım demektir. Suyla meşgul olduğumuz için ben takip edemedim.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

Sayın Mahmut Tanal, şimdi, Patriot füzelerinin konuşlanma konusunu askerlere bırakalım yani anlamadığımız işlere lütfen karışmayalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Militarist bir anlayıştır bu sayın paşa! Böyle bir anlayış olmaz!

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Bir dakika.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle bir anlayış olabilir mi?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Şimdi, bir dakika arkadaş, dinleyin bir.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nin hava savunmasında…

MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman siyasette ne işin var, git Patriot’larla uğraş! Böyle bir anlayış olabilir mi?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Sen de hocalık yap Muharrem Bey, öyle olur mu?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama öyle diyorsun.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Bir dakika, bir anlatayım ya, bir dinle bakayım sen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Milletvekili her konuda görüşünü beyan eder ya.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Ya, tamam. Bildiğimiz konularda edelim diye. Ben onu anlatmak istiyorum.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’nin hava savunmasından yasalarımız gereği Genelkurmay Başkanlığı sorumludur, bu yetkiyi de Genelkurmay Başkanımız Hava Kuvvetleri Komutanına devretmiştir. Türkiye Cumhuriyeti topraklarının ve hava sahasının hava savunması, bugün F16 av uçaklarımız, “Improved HAWK” dediğimiz geliştirilmiş füzelerimiz ve “nokta hava savunma silahları” dediğimiz Rapier’ler ve namlulu sistemlerle yapılmaktadır. Türk hava sahasını gözetleyen radar sistemlerimiz mevcuttur.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Onları da onbaşılar kullanacak, subay kalmadı ya!

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - Sinop-Mersin hattının doğusundaki hava sahamızı Diyarbakır’daki 2’nci Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi, batısındakini de Eskişehir’deki 1’inci Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi yedi gün yirmi dört saat izlenmektedir. Yani buradaki Patriotların gelişinin tek gayesi, Suriye’nin elinde balistik füze olduğu için bu balistik füzelerin Adana, Gaziantep, Diyarbakır gibi şehirlerimize vereceği hasarı önlemek maksadıyla Patriot’lar bu şehirlerimizin yakınına konuşlandırılmıştır. Hava savunmada silah sistemleri konuşlandırılırken veya hava savunması düşünülürken hava savunma sistemlerinin konuşlandırma prensipleri vardır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Menzili ne kadar, menzili?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Kardeşim, menzil önemli değil…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Nasıl önemli değil?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - Şehirleri korumak maksadıyla konuşlandırılmıştır. Aklınıza tabii yatmayabilir. Ben otuz sekiz sene bu işlerin içerisinde büyümüş jet pilotu, F-16 pilotu bir kardeşinizim; tamam mı, lütfen itimat edin yani. Buradaki maksat, Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş, Diyarbakır gibi şehirlerimizi balistik füzelerden korumak. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

TUFAN KÖSE (Çorum) -  Komuta kimde, komuta?

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, vaktimi aldılar.

BAŞKAN – Yok, veremem. İki dakikayı karşılıklı yerine, kullanacaktınız.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Ama arkadaşımız…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bana sataştı…

BAŞKAN – Buyurun.

Şimdi, birisi otursun, birisi gelsin; sonra kavga ediyorsunuz. Yok hayır, yok.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir şey soracağım. Siz Kürecik’e hem bu ülkenin bir generali, şimdi de bir milletvekili olarak oraya girebilir misiniz?

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Olabilir, siz de milletvekili olarak, siyasetçi olarak o şeylere gelmeyecektiniz.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Bu, tümgeneral işaretidir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O PKK’nın işaretidir. Yakıştı mı şimdi o işaret size?

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Yakıştı, yakıştı…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sana da yakışmaz Mahmut Tanal. Sana da yakışmaz, ona da yakışmaz. Zafer işaretidir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – O Kürecik’e siz bir milletvekili olarak girebilir misiniz? Hadi, gel, beraber gidelim.

BAŞKAN - Buyurun.

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, sayın hatip dedi ki: “Efendim, asker değilsiniz, bu işle niye uğraşıyorsunuz?” Şimdi, askersin, evet, yani burada menzilin kaç kilometre olduğunu halka niçin söylemediniz, niye halktan bunu gizliyorsunuz? Millî Savunma Bakanı da burada. Siz buradaki konulan menzillerle İncirlik’teki Amerikan Üssü’nü ve Kürecik’teki Amerikan Üssü’nü koruyorsunuz. Burada vatandaşımızı korumaya yönelik yüreklice, -bilimsel anlamda- gelin, deyin ki “Bu konulan Patriotların 500 kilometre menzili var, 1.000 kilometre menzili var.” ben sizden özür dileyeyim. Yani 80 kilometre; bana verilen bilgiler, araştırdığım bilgiler bu şekildedir. Bu anlamda bu Patriot’lar maalesef yine Amerika’nın Türkiye’deki üslerini korumaya yöneliktir, vatandaşı korumaya yönelik değil; bir.

İkincisi: Evet, burada bizim vatandaşımızın, devletimizin, halkımızın hukukunu korumamız gerekiyor. Patriot’lar burada, atılmadan, yerinde patlarsa, bir savaş silahı değil mi? Savaş silahı. Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca Meclise getirilmesi gerekmez mi? Gerekir. Niye getirmediniz, niye getirilmiyor? Sayın Bakana da şimdi sataşıyorum, o da inşallah konuşmak ister. “Efendim, bugüne kadarki geleneklerimiz uyarınca Meclis böyle bir karar almamıştır.” Bana gösterir misiniz böyle bir Meclis kararını, böyle bir geleneği? Anayasa hükümleri durur iken Meclisin  burada kendisine özgü, şu kararla böyle bir teamül oluştu… Eğer bir konuda boşluk var ise teamül oluşur. Konumuzda boşluk yoktur. Almanya kendi Meclisinde karar alıyor, diğer ülkeler kendi meclisinde karar alıyor; ancak Türkiye,  Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kendi Meclisinde karar almıyor. Hükûmet bu anlamda, gerçekten, demek ki Meclisten korkmakta veyahut da kendi milletvekillerine güvenmemektedir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Tekrar söz hakkı doğdu.

BAŞKAN – Hayır, doğmadı artık.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Doğdu.

BAŞKAN – Sayın Bakana söyledi, o da…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakana doğdu.

BAŞKAN – Yani bakın, arkadaşlar, birisinin adı geçiyor, hadi veriliyor. Ondan sonra, yok ona değdi, yok buna değmedi; olmaz yani böyle bir şey. Bunu dikkatle izledim, öyle bir şey yok.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Hatay Milletvekili Sayın Adem Yeşildal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, benden önce bu önergeyle ilgili söz alan milletvekilleri kendi gruplarının olaya bakış açısını, açıkçası AK PARTİ Grubuyla olan zihniyet farklılıklarını net olarak ortaya koymuştur. Ama birkaç hususun altını çizerek bizim olaya bakış açımızla muhalefetin olaya bakış açısı arasındaki -milletimizin de takdir ettiği- o bakış farklılığını, nasıl doğru noktada durduğumuzu ifade etmeye çalışacağım.

En son hatipten başlamak gerekirse, burada hükûmetlerimiz döneminde Suriye’yle ilgili, başlangıçtaki pozisyon ile son durduğumuz nokta arasındaki çelişkileri kendince ifade etmeye çalıştı. Tabii, o dönemde AK PARTİ… Ha, bunu ifade ederken de aslında kendi cümleleri arasında çeliştiğini de ifade etmek istiyorum, “Kardeşim Esad döneminden bu noktaya gelmiş Suriye politikası.” diye de eleştirmede bulundular.

Tabii, o dönemde Türkiye’nin -bugün bahsedilen egemen güçlerin tamamı Suriye üzerinde politikalar izlerken- Suriye’ye ve Suriye halkına nasıl sahip çıktığının önemli bir göstergesidir bu. Türkiye, âdeta kol kanat germiştir, Suriye’yi muhafaza altına almıştır, Suriye’yle dostluk ilişkilerini derinlemesine yaşamıştır, bunu yaşarken de Suriye’ye sürekli tavsiye ve telkinlerde bulunmuştur. Baas rejimini savunan hiç kimse olmadı burada. Oradaki sistem değişikliğiyle ilgili Suriye halklarının -altını çizerek söylüyorum- taleplerine oradaki yönetimin artık duyarsız kalamayacağını ifade etmiştir ve bu noktadaki Türkiye’nin, ortak Bakanlar Kuruluna varana kadar tavsiye, telkinleri ve her türlü desteği ortadayken, Suriye yönetiminin oradaki halkın taleplerini karşılama noktasında en ufak bir adım atmaması ve Arap Baharı’yla birlikte başlayan halkların taleplerinin Suriye’de top tüfekle karşılık bulmasına kadar, Türkiye, Suriye’nin yanında yer almıştır ve o noktaya gelmeden önce de gerek Başbakanımız gerek Dışişleri Bakanımız her  platformda  Suriyeli  yetkililere,  Başbakanına,  Devlet Başkanına -yüzlerine, arkalarından değil- eğer Türkiye bir tercih durumunda kalacaksa “Suriye yönetimi mi, Suriye halkları mı?” diye, tereddüt etmeden Suriye halklarının yanında kalacağımızı o dönemde de ifade etti.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Katar ve Arabistan’da niye yapmadık bunu?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) - O yüzden, AK PARTİ’nin, AK PARTİ hükûmetlerinin, aslında bizim şanlı tarihimize de yakışan politikası şudur arkadaşlar, bunu algılamanızı ben istirham ediyorum: Bizler doğrunun yanındayız, yanlışın karşısındayız, açık ve net. Yanlış yapıldığı zaman, babamızın oğlu olsa göz bebeğimiz olsa o yanlış yapıyor der…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Katar ve Arabistan’da da doğru mu efendim?

ADEM YEŞİLDAĞ (Devamla) - …mazlumun yanında yer alırız, zalimin karşısında dururuz, bunu bilmenizi istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii, ondan önceki hatip, Türkiye’nin bu meseleden epeyce zarar ettiğini, ticaretinin zarara uğradığını, nakliye sektörünün problem yaşadığını ifade etti. AK PARTİ olarak burada da bizim bakış açımız –açık ve net söyleyeyim- yüz binlerce insanın ülkesini terk etmek zorunda kaldığı bir ortamda, aç, açıkta, soğukta, hastalandığı, yaralandığı; topla tüfekle şiddete maruz kaldığı bir ortamda -Türk şanlı tarihini de incelerseniz, bu örnekleri bolca görürsünüz- acaba burada insani yardımda bulunursak, buradaki bize sığınan insanlara kucak açarsak, bunlara zulüm edenlere de karşı durursak Türkiye bundan ne kadar zarar eder, ticareti sekteye uğrar mı, tarımı zarar görür mü, ekonomik maliyeti çok yüksek olur mu diye bir düşünce tarzı içerisine AK PARTİ Hükûmeti asla girmedi. Biz olaya tamamıyla insani boyutla bakıyoruz, bunu açık ve net söyleyeyim.

Gelişen durumlara göre tabii Hükûmetimiz orada yaşanan bu çatışma ortamından kaynaklı, sınır illerinin gördüğü zararları telafi etme noktasında da önemli adımlar atmıştır. Burada, çıkıp sanki hiçbir şey yapılmadı, oradaki sektörlerin sorununun hiçbirine duyarlılık gösterilmedi gibi bir tavrı da kabul etmediğimizi ifade ettik.

Evet, İstanbul’dan sonra en büyük filoya sahip ikinci ildir Hatay. Nakliye sektörü, ticaretimizin omurgasını oluşturan en önemli sektörlerden biridir ama buna yönelik çok önemli tedbirler alındı. Açık ve net söyleyeyim, nakliye sektörünün, sivil toplum örgütlerinin, onların kuruluşlarının, taleplerinin ötesinde destekleri oldu. Biz sürekli Hatay’dayız, nakliye sektörümüzle de çiftçimizle de esnafımızla da diyalog hâlindeyiz. Ro-Ro’dan kaynaklı maliyet artışına 600-700 dolar destek olunursa kâfi deniliyordu. Arkadaşlar, Hükûmetimiz, yaptığı çalışmayla hem Mersin’den hem İskenderun’dan Ro-Ro seferlerini başlatmakla kalmamış, tır başına nakliyecilere bin dolar destek sağlamıştır ve hâlen de bu destek devam etmektedir.

Evet, şu anda, hemen yanı başımızda, sınırımızda olağanüstü bir durum yaşanıyor. Orada sivil halkın üzerine ateş ediliyor, topla tüfekle orada insanlar katlediliyor. 70 bin insanın katledildiği, öldürüldüğü bir coğrafyadan bahsediyoruz.

Tabii, burada, grup önerisini veren Barış ve Demokrasi Partisine de söyleyeceklerim var, onu da açık ve net söyleyeyim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ne var?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Burada, gazetelerde yazan, gazete manşetlerinde yazan, gazete haberlerinde yazan cümlelerden hareketle bir grup önerisi vermiş durumdalar. Ben duyuyorum, haricen, Hatay’da Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekilleri -Hatay’dan seçileni yok ama başka illerden seçilip de Hatay’ı ziyaret eden milletvekilleri var- üniversitedeki yurtları ziyaret ediyorlar; kendi teşkilatlarını, örgütlerini ziyaret ediyorlar. Bunlar lazım şeyler. Bizim meşhur sayfiye yerimiz var, Harbiye. Harbiye’de akşamları ağırlanıyorlar, yiyip içiyorlar. Bunlar da, tabii, bir ile gidildiği zaman yapılabilecek şeyler ama zahmet edip, BDP’li milletvekilleri, hazır Hatay’a kadar gitmişken bu faaliyetlerin arasında kamplardaki durumları da bir görmek isteseler, orada sınır bölgesinde yaşanan o insanlık dramını da görüp, canlı olarak görüp ona göre önerge verseler daha doğru olur diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, böyle gazete kupürleriyle ve daha önce çeşitli gruplarca ön plana çıkarılan haberler üzerinden önerge verilmez. Bakın, İnsan Hakları Komisyonumuz, 3,4 ve 5 Eylül tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin Hatay’ın Apaydın köyüne yapmaya çalıştıkları ziyaretle ilgili bir inceleme başlattı. Orayla ilgili çok detaylı bir rapor var, detayları buradan ifade edip sizleri boğmayacağım. Burada geçen tüm hususlar, gerek silahlı eğitim yapıldığı gerek kamplarda bu eğitimlerin sağlandığı gerek silah yardımı -ambulanslardan silah yardımı yapıldığı- vesaire gibi birçok ifade asparagas haberlerdir. Bunlar tekzip edilmiş, delilleriyle ispat edilmiş yalan haberlerdir. O yüzden, Meclis gündemini bu yalan haberler üzerinden değil -olabilir, atılan adımlar arasında eksiklik de olabilir- arkadaşlar gidip yerinde tespit edip…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Yerinde inceleme fırsatı verdiler mi kardeşim?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – …ona göre burada somut şeyler üzerinden ifade ederlerse daha doğru olur, daha ciddi olur diye düşünüyorum.

Kıymetli kardeşlerim, netice itibarıyla şu noktaya gelmek istiyorum: “Tabii ki üç ayda devrileceğini farz ederek AK PARTİ Hükûmeti Suriye’yle ilgili bu tavrı takındı.” deniliyor. El insaf derler, el insaf! Bizim oradaki dayanak noktamız şudur: Halkının desteği olmadan bir iktidarın iktidarda kalması mümkün mü?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Nereden biliyorsun?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Halkının desteğinin olmadığı çok net ortada, yüz binlerce insan ülkelerini terk etmiş durumda, milyonlarca insan evini terk etmiş durumda, 70 bin insan silahla, topla tüfekle, uçaklarla her gün bombardıman altında.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ayrımcılık yapmayın, gerçekten mezhepçilik orada çok tehlikeli.

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Nereden halkın desteğinden bahsedersiniz, yapmayın arkadaşlar! Elimizi vicdanımıza koyup ona göre söylemlerimizi geliştirmemiz lazım.

AK PARTİ’nin ölçüsü çok nettir. Bakınız…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Alevi-Sünni ayrımı yapılmıyor mu orada?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Yapmayın Allah aşkına.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Nasıl yapmayın, işte ortada her şey.

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – 2003 yılı ile 2010 yılı arasındaki ilişkilerin iyi olduğu dönemi nereye oturtacağız? Yapmayın Allah aşkına.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – İşte, İsrail’in talimatını okuduğu için rahatsız bu insanlar, Amerika’nın talimatını okuduğu için rahatsız.

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – O dönemde aynı yönetim iş başında değil miydi? AK PARTİ iktidarı gene iş başında değil miydi? O döneme hangi noktayı oturtacağız arkadaşlar? Bir şey söylüyorsak altının dolu olması lazım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, bin tane uluslararası kaynak söyledi, biz söylemiyoruz ki!

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Bakınız, AK PARTİ, zulüm yapanın karşısında durur, bundan sonra da durmaya devam edecektir, bunu bilesiniz.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Helal!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Beraber dururuz. Çünkü İsrail zulüm yapıyor, bombalıyor orayı, masum insanları bombalıyor.

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Mazlumun yanında durur, haksızlığa uğrayanın yanında durur, kucak açıyoruz. Bütün bu söylemler…

Son olarak şunu söyleyip cümlelerimi tamamlıyorum: Dünyadaki tüm yardım örgütlerinin -Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Birliğinin- gıptayla baktığı bir tablo yaşanıyor, “Türkiye misafirlere en iyi şekilde bakıyor, en iyi şartları oluşturuyor…” Bütün dünya gıptayla bakarken, bu söylemlerle Türkiye’nin bu dik duruşunu gölgelemememiz lazım; ülke hepimizin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeşildal.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, konuşmacı konuşması sırasında sataşmada bulunmuştur.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi Sayın Baluken konuşsun, sizi dinleyeyim ondan sonra olur mu?

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Peki.

BAŞKAN – Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, ben, buradan AKP’nin grup başkan vekillerine bir çağrı yapmak istiyorum. Burada araştırma önergesi getirdiğimiz zaman konuyu gerçekten bilen ve konuyu ciddiye alan hatipleri buraya gönderirseniz Meclis çalışması daha verimli olur. Gündemi bile takip etmekten uzak, hangi heyetin, ne zaman, nereye gittiğini, hangi raporu hazırladığını bilmeyen birisini buraya gönderdiğinizde, araştırma önergesini gazete manşetlerinden hazırladığımızı sanır. Hâlbuki biz, sınır bölgesi olan Viranşehir ve Ceylânpınar’a, sadece son bir ay içerisinde altı heyet gönderdik.

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Hatay?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hatay’daki ilk raporu hazırlayan grup BDP’dir. Bakın, Ertuğrul Kürkcü buradadır. Milletvekili arkadaşlarımızı ilk Hatay’a gönderen grup BDP’dir ve ilk hazırlanan rapor BDP’ye aittir.

Aynı şekilde siz, Hatay’daki kamplara milletvekili giremediğini, milletvekili sokulmadığını herhâlde gazeteden de okumadınız. Bu konular hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan buraya gelip bu şekilde afaki konuşmak doğru değildir. Biz, bugüne kadar hazırladığımız bütün araştırma önergelerimizi somut bilgilere, oradaki halkların bize aktardıklarına dayanarak veriyoruz. Nitekim, iki gün önce arkadaşlarımız, eş başkanımız ve milletvekili heyetimiz Viranşehir’deydi. Hükûmetinizin talimatıyla ölüm pahasına da olsa oradaki halkın sıkıntılarını dinlediler. Bir gün önce Ceylânpınar’daydılar. Bir hafta önce yine Ceylânpınar’da, Viranşehir’de ve Kızıltepe’deydiler.

Dolayısıyla, bu şekilde iddiaları buraya getirmek ciddiyetle bağdaşmaz. Barış ve Demokrasi Partisi hem Hatay’la ilgili ilk raporu hazırlayan gruptur hem de sınırdaki bütün yaşananlarla ilgili somut verilere dayanarak, oradaki halkın aktarımlarına dayanarak burada Meclise, Meclis Genel Kuruluna bilgi verme durumundadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Çirkin…

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan hatip benim sözlerimi ya yanlış anlamıştır ya da çarpıtarak ifade etmiştir. Bunun için söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

4.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Evet, şimdi, değerli arkadaşlar, burada “Suriye’den gelen mültecilere niçin yardım ediyoruz, bunları niye içimize alıyoruz, bunlara niye barınma sağlıyoruz?” diye bir şey söyleyen olmadı. Bu bir kere insanlık vazifemiz. Bu konuda Hükûmeti destekliyoruz ve biz de yardımcı oluyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunlara, ilaç gönderiyoruz bu kamplara.

Ama şunu ifade etmek istiyorum ben: Dış politikadaki hesapsızlığınız, oradaki insanların -son aylarda göçen insanların- ceketini dahi alamadan gelmesine yol açtı. Yani, üç ayda gidecekti, dolayısıyla, böyle bir göç öngörmüyordunuz, bu bir.

Bir diğeri, Türkiye’de de 75 milyon insan var. Şu anda Ankara’daki oto kiralamacıları feryat ediyor. Kiraladıkları otolar birdenbire Hatay’ı buluyor, Hatay’dan Suriye’ye geçiyor -koskoca araba nasıl geçiyor, buna da bir mana vermek mümkün değil, ortada “sınır” denen bir şey kalmamış- ve Reyhanlı’nın Harran köyünde, sınırda hayvanlarını otlatmak isteyen köylü, yetkililerden “Yasak.” cevabı alırken bu sınırdan geçmeyen bir şey kalmıyor ve siz, bunların karşısında bizim 75 milyonun hakkını gözetme adına susmamızı bekliyorsunuz. “Pamuk” dedik, pamuk geliyor; “zeytinyağı” dedik zeytinyağı geliyor. E, Milliyetçi Hareket Partisi bunların hakkını savunuyor, savunmak zorunda. Yoksa Suriye’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili elbette ki bir kısım görüşmeler, bir kısım tavırlar konacak ama önce, Türkiye Cumhuriyeti devleti, önce, 75 milyonluk Türk milleti. Dış politikada duygusallık olmaz. Bunun da bu şekilde bilinmesini arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Yeşildal.

5.- Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, her iki hatibin de ifadelerini hep beraber dinledik. Değerli BDP Grup Başkan Vekili buraya çıktı birtakım şeyler ifade etti. Tabii ki biz Sayın Kürkcü’nün İnsan Hakları Komisyonu üyesi olduğunu biliyoruz. O Komisyonla birlikte yapılan ziyaretlere katılmıştır ama grupları adına bu önergeyi verirken bu bahsettikleri olaylarla ilgili grup olarak kendilerinin Hatay’da bir ziyaretleri oldu mu? Ben bunu ifade ettim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Oldu, oldu, oldu, oldu, oldu.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Takip etmemişsen niye bu kürsüden konuşuyorsun ya! Daha iki gün önce Viranşehir’deydik, televizyon da mı izlemiyorsun?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Tabii, arkadaşlar, ben bire bir cevap vermeyi arzu etmiyorum fakat daha önce defalarca, bizatihi kendisinin de üye olduğu İnsan Hakları Komisyonu raporuyla tekzip edilmiş haberler üzerinden bir grubun burada grup önerisi vermesinin ne kadar ciddi ya da ciddiyetsiz olduğunu siz takdir edin.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – O rapora muhalefet şerhimizi yazdık. Mecbur muyuz senin raporunu kabul etmeye? Boş boş konuşuyorsun.

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinden konuşan hatip burada da ifade ettiler. Tabii ki AK PARTİ’nin attığı adımların insani amaçla olduğunu ve bu adımların desteklenmesi gerektiğini kendileri de ifade etti. Şimdi, bütün dünyanın takdir ettiği bir tablo var ortada.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen Ceylânpınar’a hiç gittin mi, Viranşehir’e gittin mi, Kızıltepe’ye gittin mi?

ADEM YEŞİLDAL (Devamla) – Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Tüm dünyanın takdir ettiği bir tablo yaşanıyor şu anda.

Son olarak şunu da ifade ederek cümlelerimi nihayetlendireceğim: Tarihî meselelerle ilgili –iyi anlaşılsın diye altını çizerek söylüyorum- biz kâr-zarar hesabı yapmayız. Şu anda son derece önemli tarihî meseleler cereyan ediyor ve AK PARTİ iktidarı, şanlı tarihine, Türk milletinin tarihine de yakışır bir durumda, dimdik duruyor; zalimin karşısında duruyor, mazlumun da sonuna kadar yanında duruyor ve durmaya devam edecek diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Evet, Amerika Birleşik Devletleri’nin yanı çok yakışıyor sana, değil mi?

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, burada sözlerimin yine çarpıtıldığına inanıyorum. Sayın hatip, AK PARTİ’nin yürüttüğü politikaların bizim tarafımızdan insani bulunduğunu ve desteklendiğini söylediğimizi ifade etti. Ben böyle bir şey demedim. O bakımdan, buna cevap vermek için…

BAŞKAN – Hadi bakalım, açtık yolu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

6.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Efendim, ben Adalet ve Kalkınma Partisinin sınırımızdan içeri giren mülteciler konusunda yürüttüğü politikanın doğru olduğunu ve bunu desteklediğimizi ifade ettim. Suriye konusundaki politikasının, Suriye politikasında attığı adımların ben burada dakikalarca yanlışlığını ifade ediyorum, değerli hatip ucundan, bir kenarından çekiyor, söylediğim yanlış tutumlara, yanlış politikalara, bu konuda ifade ettiğim sözlere değinmiyor ve içinden cımbızla bir cümlesini alıyor; tam bir AKP klasiği!

Peki, şimdi son bir şey söyleyeceğim: Suriye’ye yardım ettiğinizi, uluslararası alanda Suriye yalnız kaldığı zaman Suriye’ye yardımcı olduğunuzu ama Suriye’nin bunu dinlemediğini, sizi anlamadığını ifade ediyorsunuz değil mi? Baba Esad’ın cenazesinde -hatırlatıyorum size- Hükûmetiniz Türkiye devleti Cumhurbaşkanının bu cenazeye gitmesine karşı çıktı mı, çıkmadı mı? O zaman Başbakanlık makamında bulunan Abdullah Gül Bey ve AKP Hükûmeti Suriye’yle ilişkileri geliştirecek bu ziyarete karşı çıktı mı, çıkmadı mı ve uzun dönem Suriye’yle ilişkileri soğumaya AKP hükûmetleri aldı mı, almadı mı? Buna da bir cevap verirseniz memnun olurum. Yani birtakım şeyler öyle o kadar basit değil, belki birileri balık hafızalı olabilir ama biz balık hafızalı değiliz.

Saygılar, sevgiler sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, 1/6/2012 tarih 5355 sayı ve 20/12/2012 tarih 7833 sayı ile iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                          Tarih: 05/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 05/02/2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Oktay Vural

                                                                                                                    İzmir

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

01 Haziran 2012 tarih 5355 sayı ve 20 Aralık 2012 tarih 7833 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz "İktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergelerimizin 05/02/2013 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde her yıl hemen hemen en fazla mezunu veren, dolayısıyla da her yıl en fazla yeni öğrenci kaydedilen fakültelerden birisi olan iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının bugün içinde bulundukları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, hem 2012 yılı Haziran ayında hem de 2012 yılı Aralık ayında verdiğimiz Meclis araştırma önergelerinin gündeme alınması konusunda söz almış bulunmaktayım. Umarım yüce Meclis bu değerlendirmeleri doğru algılayıp bu konuda bir araştırma komisyonunun kurulması yönünde karar verecektir.

Değerli milletvekilleri, özellikle, üniversite mezunu gençlerimizin her geçen gün sayılarının giderek arttığı ve maalesef üniversite mezunu gençlerde yaşanan işsizlik oranının da AKP hükûmetleri döneminde giderek arttığı bir dönemde, mezun sayıları yaklaşık 350 bin dolayında olan iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının içinde bulunduğu sorunlar giderek çoğalmaktadır. Geçen yıl şubat ayında, tam bir yıl önce, hemen hemen her Meclis grubunu ve ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanını da ziyaret eden iktisadi-idari bilimler fakültesi mezunları adına bir grup gencimiz, bu sorunlarını bizzat gruplara kendileri aktardılar, Sayın Bakana da aktardılar ve bu ziyaretlerinin sonrasında, Sayın Bakanın 25 Şubat 2012 tarihinde kendilerine verdiği bir sözü de içine alan bir haber çıktı. Burada, Sayın Çelik’in, kendilerine iletilen, özellikle kadro sayısının yetersiz olduğu ve KPSS puanlarına göre eleman alımında iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının müracaat edebileceği kadro sayılarının en az 2 katına yani en az 15 bine çıkartılması yönündeki taleplerine cevaben Sayın Bakanın “Konuyu inceleteceğim, bir aksaklık varsa mutlaka çözülecek, içiniz rahat olsun.” diye gençleri gönderdiğine dair bir haber dikkate alındığında, aradan geçen bir yıl içerisinde, maalesef, diğerlerinde olduğu gibi, Sayın Bakanın bu konuda da verdiği sözlerin gereği yerine getirilmedi. Geçen yıldan bu yana bu kadrolar artırılmadığı gibi, tam tersine, kasım ayında KPSS 2012 sonuçlarına göre yapılan atamalarda oranın daha da azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla bu gençleri avutmanın, her gelen gruba “Problemi inceleteceğiz, yakında çözeceğiz.” gibi klasik cevapları vererek sorunu ötelemenin bu ülkenin yararına bir sonuç doğurmayacağı açıktır. Sayın Çalışma Bakanını bu verdiği sözün arkasında durmaya ve gençlere verdiği sözün gereğini yapmaya, bir kez de ben, kürsüden, onlar adına davet ediyorum, çağrıda bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu gençlerin en önemli sorunlarından birisi, son dönemde ÖSYM tarafından üniversite mezunları için ilan edilen kontenjanların oldukça yetersiz olmasıdır. Yine, “4001” koduyla yani herhangi bir lisans programından mezun olmak şartının arandığı iş alanına iktisadi ve idari bilimler fakültesi dışında diğer fakülte mezunlarının da müracaat ediyor olması ve KPSS puanlarına göre bu sıralamaya öncelik verilmesi tabii ki bu fakülte mezunlarının bazı derslerdeki avantajını ortadan kaldırmaktadır. Örneğin, iş hukuku, vergi hukuku, idare hukuku, kamu yönetimi, işletme, iktisat gibi çok sayıda krediye sahip birçok dersi alan bu gençlerimiz, bu dersleri almayan veya matematik ve benzeri gibi diğer derslerde daha başarılı olan diğer fakülte mezunlarıyla aynı şartlarda yarışmak durumunda kaldığından bu tür kodlara mensup kontenjanlardan da yeterince yararlanamamaktadırlar.

O zaman, yapılması gereken bir şey vardır, bu kontenjanları arttırmaktan başka bir yol görülmemektedir. “4001” kodunu sadece iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının başvuracağı bir kod hâline dönüştürmek de diğer fakülte mezunlarına büyük bir haksızlık olacaktır. O zaman, bu kodun, en azından sayısının, kontenjan olarak arttırılması en doğru çözüm yolu olacaktır.

Bir başka konu: Özellikle, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı eleman alımlarında öncelikle iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları bugüne kadar değerlendirilmekteydi. Ancak son dönemlerde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı eleman alımlarında, ÖSYM atamalarından bu eleman alımlarını çıkartıp mülakat sistemiyle eleman alımına geçince iktisadi ve idari bilimler fakültesinin öncelikle değerlendirildiği bu alan da bunların elinden alınmaya başlanmıştır. Gerek diğer fakülte mezunları, gerekse iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yapmış olduğu bu sınavlarda KPSS zorunluluğu da ortadan kalkınca, sadece, biraz daha iktidara yakın olma şartını sağlayanların öncelikle işe alındığı bir konuma taşınmıştır. Bunun da acilen terk edilip hakkaniyet ölçüleri içerisinde işe alımın yapıldığı bir mülakat sistemi ve KPSS puanı destekli bir sistemin burada uygulanması daha doğru olacaktır.

Bir başka konu: Tabii, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının benzer bölümlerle her yıl sayılarının giderek arttığı konusudur. İktisadi ve idari bilimler fakültesinde, hem iktisat hem işletme hem çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri hem kamu yönetimi hem maliye, ekonometri, uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi gibi birçok bölüm var hem de en az 7-8 bölüme ilave olarak bu bölümlerin her birinin bulundukları üniversitelerin en yüksek kontenjanlı bölümler olması bu mezun sayısının giderek artmasına yol açmakta. Burada, özellikle YÖK’ün ve Hükûmetin ilgili bakanlıklarının bir araya gelip, Türkiye'nin ihtiyaçları doğrultusunda bir personel planlaması yapmasına ihtiyaç vardır. Hem bölüm sayısını artıracaksınız hem bu bölümlerdeki kontenjan sayılarını artıracaksınız hem de diğer taraftan bu kontenjanlar dolmayacak, mezunlar şişecek, bunlara iş alanı açmayacaksınız. O zaman bu gençleri dört yıl, beş yıl oyalamanın bir anlamı yok, bu planlamayı doğru yapmamız gerekiyor.

Özellikle Devlet Personel Başkanlığı verileri de dikkate alındığında, sağlık hizmetlerinde yüzde 76’lar, eğitim öğretim hizmetlerinde yüzde 92’ler dolayında olan alan doluluk oranlarının, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının atandığı kamu kurumlarında genel idari hizmetler sınıfında yüzde 60’lar düzeyinde kalması, zaten bu sorunun en önemli delillerinden birisini oluşturmaktadır. Buraya değişik branşlardan alınan personelin, kendi alanlarında bir imkân bulmaları hâlinde burayı terk ederek oraya geçmeleri, bu kadroların etkin kullanılmadığının, doğru kullanılmadığının önemli bir göstergesidir. Dolayısıyla, önemli sorunlardan birisi de budur.

Özellikle bu konunun çözümü konusunda yüce Meclisimizin bir araştırma komisyonu kurarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve gençlerimizin istihdam alanlarının artırılmasına yönelik tedbirlerin alınması konusunda böyle bir önergenin yerinde olduğunu düşünüyor ve yüce Meclisin bu önergeye destek vereceği umuduyla, önergemizin kabulü yönünde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak oy kullanacağımızı ifade ediyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.

Buyurun Sayın Binici. (BDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de hâlihazırda mevcut olan 166 üniversitenin 95’inde iktisadi ve ticari ilimler fakültesi bulunmaktadır. Mevcut fakültelerin her yıl verdiği mezun sayısı 30 binin üzerindedir. Açık öğretim fakültesinden mezun olanlar da bu sayıya dâhil edildiğinde olayın ulaştığı boyut daha da vahim hâle gelmektedir. Üniversite mezunlarının korkulu rüyası hâline gelen gelecek kaygısı ve iş bulamama korkusu bu fakülte mezunlarının âdeta gölgesi hâline gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, TÜİK’in rakamlara âdeta dans ettirterek yaptığı hesaplama yöntemiyle açıkladığı kasım ayı rakamlarına göre, işsiz sayısı 2,5 milyonu aşmış durumdadır. Her yıl 30 binden fazla idari bilimler fakültesi mezununun işsizler ordusuna dâhil olduğu gerçeği göz önüne alındığında “Türkiye’de -her gün- 80 işsizden 1 kişi idari bilimler fakültesi mezunudur.” demek yanlış olmaz.

Son verilere göre, Türkiye’de genç işsizlerin toplam işsiz sayısına oranı yüzde 18,6, yani genç işsiz sayımız tam olarak 450 bin kişidir. Verilere bakılırsa, bu işsizlerin büyük bir bölümü, yani 300 bini aşkın bölümü idari bilimler mezunlarından oluşmaktadır.

Tecrübesiz oldukları için özel sektörde iş bulamayan idari bilimler mezunları, kamuda yaratılan yetersiz istihdam alanı yüzünden de iş bulamamaktadır.

Kamuda, 300 bin idari bilimler mezunu için sadece 10 bin kişilik kadro açılmış durumdadır. Bundan çıkarılacak sonuç ise, her 30 idari bilimler mezunundan yalnızca 1’i kadrolu olabilmektedir.

Bu noktada, sorunun kaynağı olarak, bu fakültelerin büyük ilgi ve tercih gördüğü sonucu çıksa da, sorunun asıl kaynağı 95 fakülte açan devlet yönetiminden ve “YÖK” dediğimiz ucube yapıdan kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri; memur atamalarında her fakülte ve bölüm mezunları için kamu personeli seçme sınavında ayrı ayrı kodlar kullanılmaktadır. Herhangi bir pozisyona atama yapılacağı zaman sadece o alanda eğitim görmüş adayların başvurabilmesi için bu kodlardan yararlanılmaktadır. Mesela, öğretmenlik kadrolarına sadece öğretmen adayları, sağlıkla ilgili alanlara sadece sağlık mezunları, diyanetle ilgili kadrolara ise sadece ilahiyat ve imam-hatip mezunları başvurabilir ve doğru yöntem de budur ancak idari bilimler fakültesi mezunları aldıkları dört yıllık eğitimin ardından kendi alanlarında olan pek çok kadro ve pozisyona atanma hakkını son yıllarda giderek kaybetmiştir.

Bankalar, maliye, gümrük memurluğu, KİT'lerde ve diğer kamu kurumlarındaki birçok pozisyon önceden idari bilimler mezunu olma şartı aranırken, özellikle son yıllarda “4001 şartı” yani herhangi bir dört yıllık fakülte mezunu olması yeterli görülmektedir. Bu da hem bu pozisyonlara bu alanda bilgisi olmayan kişilerin atanmasına yol açmakta hem de idari bilimler mezunu yüz binlerin atanamayıp açıkta kalmasına neden olmaktadır. Gümrük memuru olarak işletme, iktisat mezunu yerine kimya mühendisi veya biyoloji öğretmeni atamanın, banka memuru olarak iktisat mezunu yerine fizikçi, matematikçi atamanın ne kadar yanlış bir uygulama olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.

Herkesin sadece eğitim gördüğü alanda atanmasının sağlanmasının en doğru ve en verimli yöntem olacağı gayet açıktır. Bir fen fakültesi mezununun bankacı veyahut da maliyeci olarak atanması, atandıktan sonra da muhasebe kursuna gidip muhasebe öğrenmek için çaba göstermesi devletin hizmet kalitesini düşüreceği gibi farklı alanlardan atanan bu kişileri de memnun etmeyeceği ortadadır.

Değerli milletvekilleri, bütün üniversitelerimizde idari bilimler fakültesi açılması saplantısından bir an evvel sıyrılmamız gerekmektedir. Yapılan bu yanlış uygulamayla hem bu alanda yapılan eğitimin kalitesi düşmekte hem de bu fakültelerden mezun olan yüz binlerce gencin istihdam edilememesi sorunuyla karşılaşılmaktadır. Her yıl idari bilimler fakültelerinden binlerce mezun vermek hem bu kişilerin önünü tıkamakta hem de özel sektörün bu durumu koz olarak kullanmasına kapı aralamaktadır. Özellikle bankalar tarafından idari bilimler mezunlarının stajyer olarak istihdam edildiği ve asgari ücretle çalıştırıldığı hepimizin malumudur.

Değerli milletvekilleri, “üniversiteden mezun  edeceğim”  diye  yüz binlerce gencimizin  umutlarıyla oynayarak yerleştirdiğimiz fakültelerden işsizler ordusuna yeni neferler kazandırmanın anlamı  olmadığını   söylüyorum.  Bu konuda, yine, biliyorsunuz, her yıl yüzlerce öğretmen adayı hatta binlerce öğretmen adayı daha geçen gün Kızılay merkezde yine coplandılar, yine gazlandılar, yine boşa çıkarıldılar. Bu insanların tek amacı, yükseköğrenim tahsilini yaptıktan sonra öğretmen olarak atanmayı beklemektir. Ama, ne yazık ki ülkede Başbakanın bir dediği iki olmuyor, bir Millî Eğitim Bakanı çıkıp eğitim ve öğretimde ne kadar açık olduğunu rahat söyleyemiyor.

Onun için, atanamayan bu öğretmen adayı kardeşlerimizin bir an önce atanmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının sorunlarının araştırılması isteğiyle verilmiş önergesinin lehine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; iktisadi ve idari bilimler fakültesi; işletme, iktisat, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, ekonometri, çalışma ekonomisi, maliye gibi bölümlerden oluşmakta ve toplumun sinir sistemini oluşturan yönetim kadroları da bu fakültelerde yetiştirilmektedir. Bu fakülteler, hazırlık hariç dört yıllık fakültelerdir ve son derece zor okullardır, bitirilmesi çaba ve emek isteyen okullardır. Ben de Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunuyum ama aynı zamanda, bu halkın parasıyla hem İngiltere’de hem Amerika’da iktisadi ve idari bilimler alanında eğitim yaptım ve bir karşılaştırma şansı bulabildim. Ben, bu karşılaştırmayı sizlerle paylaşarak eğitim sistemimizi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi özelinde beraberce değerlendirmekte fayda görüyorum.

İlk şunu söyleyeyim ki Türkiye’deki öğretmenlerin, hocaların kalitesi, yurt dışındaki birçok okula göre çok daha yüksektir. Bizim, çok daha kaliteli, çok daha iyi eğitimli, çok daha entelektüel hocalarımız vardır.

İkinci tespitim ise, ne yazık ki Türkiye’deki öğrenciler, yurt dışındaki öğrencilere göre çok daha fazla ders çalışmaktadır. Ancak, Batı medeniyetinin okullarının bizim okullarımıza göre bir sistem üstünlüğü söz konusudur. Bu “sistem üstünlüğü” başlığını biraz açacak olursak öncelikle eğitim materyalleri bizlerinkinden çok daha iyi; basılmış kitapların kalitesinden içeriğine kadar veya kullandıkları yazılımların içeriğine kadar, ne yazık ki bizden daha iyiler. İkinci mesele: Bizimki gibi, eğitim sistemimizde değerlendirme sınavlara yığılmamış, bütün eğitim takvimine yayılmış bir değerlendirme sistemi söz konusu ve bu değerlendirme sistemi de ezbere dayalı bir değerlendirme değil, daha çok yaratıcılık odaklı bir değerlendirme söz konusu.

Hocalar öğrencilerle çok yakından ilgileniyor ama hocalara aynı zamanda üniversiteler kaynak aktarıyorlar ve her birinin en az 5-6 “öğretmen yardımcısı” denen kadroları var. Bu öğretmen yardımcıları da üniversitelerin başarılı öğrencilerinden seçiliyor ama tabii, seçilirken bizim ülkemizdeki gibi siyasi, etnik veya mezhepsel ayrımcılık yapılmıyor.

Dünyadaki üniversitelerde çeşitlilik bir zenginlik kabul ediliyor. Bizim üniversitelerimizde olduğu gibi tek tipleştirme dünyadaki üniversitelerde yok. O yüzden, dünyanın çeşitli ülkelerinden öğrencileri kendileri burs vererek ülkelerine getiriyorlar. Bu üniversitelerde özgürlük var, bu üniversitelerde yumurta taşımak suç değil değerli arkadaşlar. Bu üniversitelerde de eylemler oluyor, orada da öğrenciler eylemler yapıyor ama bu eylemlerde polis şiddet göstermiyor, gaz sıkmıyor, kız öğrencileri yerde tekmelemiyor.

Ben, kendi üniversite dönemimde benim de katıldığım birkaç eylemden bahsedeyim. Mesela “300 Spartalı” filmi vardı. Bu “300 Spartalı” filminin, Pers kültürünü, İran kültürünü aşağıladığı dolayısıyla eylem oldu. Bu eyleme, Batılı öğrenciler de destek verdi ama bu eylemden hemen sonra bir panel düzenlendi, öğrenciler o panele hazırlıklı geldiler ve o panelde çok derin tartışmalar oldu medeniyet ayrımcılığı üzerine.

İsrail-Filistin meselesi konusunda eylem yaptık. O zaman da bir polis baskısı olmadı, sadece, yan tarafta İsrail’i destekleyen öğrenciler yürüdü, barış içerisinde bir eylem oldu.

Benim tek gördüğüm şiddet eylemi: Parasız eğitimi isteyen öğrenciler vardı Amerika Birleşik Devletleri’nde, onlar eylem yaptı, ben de eylemlerine destek verdim, hatta, yumurta attılar ama onlara polis şiddet göstermedi, sadece çevrelerine zarar vermelerini engellemek için kordon altında yürüttüler.

Değerli arkadaşlar, üniversiteler, Batı medeniyetinde özgür, öğrenciler karar mekanizması içerinde. Öğrenciler burada ki gibi değersiz, karar mekanizması içerisinde olmayan, varlıkları reddedilmiş durumda değiller değerli arkadaşlar. Üniversiteler ekonomik, siyasal veya toplumsal meseleler üzerinde görüş bildiriyor, araştırmalar yapıyor ve bu bildirdikleri görüşler toplum adına sorunların çözülmesinde çok fayda sağlıyor. Üniversiteler orada hayatın içinde, üniversitelerin laboratuvarları gerçek hayatın ta kendisi. İncelenen olaylar gerçek hayattan ve devlet, üniversitelerin her türlü veriye ulaşması konusunda üniversitelerin önünü açıyor. Mesela, bizim ülkemizde, ben bir milletvekili olarak, yaklaşık üç aydır, daha önce aldığım kamu ihale verilerini, yasaya uygun olmasına rağmen bir türlü alamıyorum. Bakan vermek istiyor, bakan yardımcısı vermek istiyor ama bürokratlar engel oluyor ve alamıyorum ama orada milletvekili değil, öğrenciler bile bu verilere ulaşıyor. Örneğin yapılan bir projeden bahsedeyim ben size. Amerika Birleşik Devletleri’nin Maliye Bakanlığı, bütün verilerini istatistiksel olarak tablolar hâlinde benim üniversitemle paylaştı ve benim üniversitem vergide adaleti ve etkinliği sağlamak amacıyla simülasyon modelini kurduk. Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanlığı bunu adapte ederek kullanmaya başladı.

Bir diğer sorun değerli arkadaşlar: Orada üniversiteler gerçekten endüstrileri destekleyecek çalışmalar içerisinde. İki projeden bahsetmek istiyorum size. Birincisi, hatasız ses tanıma projesi. Bu hatasız ses tanıma projesinde, insanlar konuşurken makinenin hatasız olarak bu sesi tanıması ve komutları yerine getirmesi… Bu gerçekleşse ne olur, sadece size ondan bahsedeyim: Bankacılıkta bütün memurluk işlemleri veya telefonla yapılan işlemlerde insan faktörü ortadan kalkar -bu sosyal açıdan kötüdür ama teknolojik açıdan söylüyorum- bütün bu işleri makineler eksiksiz yapmaya başlar.

Mesela, diğer bir proje hemen hatırladığım: 360 derede dönebilen, bir elin yaptığı her hareketi yapabilen robot kol projesi. Bu yapılsa ne olur? Eskiden iki ay, üç ay yatakta beklenirken üç saat, beş saat, üç-beş gün içerisinde hastaneden taburcu edilecek şekilde ortopedi ameliyatları yapılabilir.

Bu şeylerin ortak özelliği ne? İşte, yurt dışında bu projeleri geliştiren ekiplerin başında Türk hocalar ve Türk öğrenciler var. İşte, bizim eğitim sistemimiz kalitesiz olduğu için dünyanın en büyük emperyalist sömürülerinden biriyle karşılaşıyoruz. Bu emperyalist sömürü nedir? Türkiye’nin en iyi öğrencilerinin, en iyi eğitimli öğrencilerinin, en akıllı öğrencilerinin Batı medeniyeti tarafından kendi toplumlarından alınması ve çok düşük ücretlerle, çok düşük hayat koşullarıyla kendi medeniyetlerine koşulması demektir. İşte buna “beyin göçü” deniliyor. Tersine beyin göçü de burada tartışılması gereken bir şeydir.

Bilim ve sanat olmadan bir toplumun kalkınamayacağını görüyorsunuz. Sadece bilim değil değerli arkadaşlar, sanat da bir toplumun kalkınması için son derece önemli bir koşuldur. Leonardo Da Vinci’nin resimleri olmadan bugünkü mimarileri görmeniz mümkün değil ve diğer ülkelerde sanatın içine tükürülmüyor, heykeller yıkılmıyor ve bu sayede bir medeniyet gelişiyor değerli arkadaşlar.

Bütün bu kapsam içerisinde iktisadi ve idari bilimler fakültesinin Türkiye’deki meselesine bakıyoruz. İki tane istihdam alanı var: Biri özel sektör, diğeri kamu. Özel sektör için çok şey söylemek mümkün değil. Kamu için iki tane büyük istihdam kurumu, bakanlıklar ve kamu iktisadi teşebbüsleri var. Eskiden, bizim girdiğimiz zamanlarda, biz üniversite 2’nci sınıftan itibaren bu sınavlara hazırlanırdık. Bilirdik ki adil bir sınav olacak. Testte kesinlikle bir şaibe söz konusu değildi. Yazılı sınava kimse müdahale edemezdi, sözlü sınavda daha önce referanslar olabiliyordu değerli arkadaşlar. Ama şimdi hangi günlere geldik? Bugün, ta başında, testlerde yani bu YÖK’ün yaptığı, ÖSYM’nin yaptığı testlerde sorular çalınır hâle geldi değerli arkadaşlar. Yazılılar ve sözlüleri konuşmuyorum bile artık. Bazen sınava girmiş çocuklarla konuşuyorum, o kadar seçici ideolojik sorular soruluyor ki ve bir partizan kadro kurmaya çalışılıyor ki; bu, bu ülkeye ne zarar veriyor?

Varsayalım çok iyi yetişmiş bir arkadaşımız var, bu ülkeye çok değer katabilecek ve hasbelkader iktidar partisiyle aynı vizyonu paylaşmıyor. Siz bu arkadaşımızı devlet istihdamına bu sorularla sokmayarak bu memlekete kötülük yapıyorsunuz. Bir örnek vereyim burada: Bir çocuk sözlü sınavına giriyor. O zaman Bergama’da siyanürle altın aranmasına karşı eylemler yapılıyor ve bu çocuk Bergamalı. Bergamalı çocuğa bu ekonomi bürokrasisinin bir sınavında şunu soruyorlar: “Bergama’daki eylemler için ne düşünüyorsun?” Çocuk bu soruya iktidarın hoşlanmadığı bir cevap verdiği için bu sınavdan eleniyor, diğer çocuk ise hoşlandığı bir cevap verdiği için   -referans bu- kabul edilerek sokuluyor. Bunu ben bürokratlarla konuştum, isim vermek doğru değil. Bu örneği genel bir örnek olarak alın. Ama bu ayrımcılığın bir sonu yoktur, bu ayrımcılığın sonu toplumda kutuplaşmadır. Bunu, bu iktidar döneminden başlayarak hep birlikte çözebilirsek daha zengin, daha mutlu bir ülkede yaşarız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğdu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir.

Buyurun Sayın Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesine yönelik grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, öneri sahibi olan Milliyetçi Hareket Partisi grup sözcüsü arkadaşımız başta olmak üzere, diğer arkadaşlarımız da polemikten uzak, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının sorunlarını, taleplerini, endişelerini dile getiren bir konuşma yaptılar. Elbette, dikkate alınması gereken hususlar var ancak ben konuya daha geniş bir çerçevede yaklaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversiteler, bilginin üretildiği, öğretildiği, toplumla paylaşıldığı bilim merkezleridir, bilim yuvalarıdır. Üniversitelerde “Bir kamu kurumunda nasıl istihdam edilebilirim?”in ötesinde, ülkesi ve kendisi için büyük hayal ve heyecanları olan gençler yetiştirmek durumundayız, mücadelemiz de bunun için.

Bakın, bizim üniversitelileşme oranımız 2002’de yüzde 14 iken, bugün yüzde 35’lere ulaştık. Yeter mi? Elbette, yetmez. Zira, bizim ulaştığımız bu rakamlara Avrupa 1990’lı yılların başında ulaştık. Eğitim sosyologları, düşük oranlı üniversite eğitimini “seçkinci eğitim” olarak adlandırıyor ve tüm dünyada artık üniversite eğitiminde kitle eğitiminden yana bir tavır sergiliyor. Evet, seçkinci eğitimden daha çok, kitle eğitimi yani ülkemizin varoşlarında, köylerinde, mahallelerinde herkes üniversite eğitimi alsın istiyoruz ve dünya sosyologlarının, tüm sosyologların görüşleri doğrultusunda seçkinci bir eğitimden uzaklaşmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, Japonya ve Güney Kore, bugün, çağ nüfusunun yüzde 100’ünü üniversite mezunu yapmayı hedef olarak seçmiş.

Değerli arkadaşlarım, biz Avrupa’nın 1990’lı yılların başında ulaştığı hedefe yeni yeni ulaşmışken, eğer dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek istiyorsak, büyük devlet, güçlü toplum oluşturmak istiyorsak bizim de üniversitelileşme oranını hızla yükseltmemiz gerekiyor.

Kamuda istihdam edilecek kadar üniversite mezunu yetiştirmeyi hedef olarak seçersek korkarım, bu kutlu yarışta çok gerilerde kalırız.

Dünyayla rekabet ne ile olacak? Elbette kaliteli eğitimle olacak; kaliteli işletmeci, kaliteli iktisatçı, kaliteli kamu yöneticisiyle, kaliteli hukukçusuyla, kaliteli mühendisle olacak.

İktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları gelişen ekonominin, elbette motoru olacak, bu anlayışla mutlaka yetişecek, yetişmesi gerekiyor. Eğer biz iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarını sadece kamuya yerleştirmek için okutuyorsak vay hâlimize diyorum.

Dünyayı iyi incelersek, dünyanın üniversite mezunlarını sadece kamuya yerleştirmek için okutmadığını görürüz. Biz inanıyoruz ki dil bilen, elinde çanta dünyayı fellik fellik dolaşan iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarıyla, özel sektörde çalışan mezunlarımızla hem kamuda çalıştığından daha fazla kazanan hem de ülkesine daha fazla katma değer üreten nesiller yetiştirmiş olacağız; hedefimiz de doğrusu bu olmalı. İşte bu anlayışla çalışıyoruz, yeni üniversiteleri bunun için açıyoruz, üniversite bütçesini, AR-GE bütçesini bunun için artırıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakın, 2002’de 53 devlet, 23 vakıf, toplam 76 üniversitemiz vardı; bugün, 51 devlet, 43 vakıf olmak üzere 94 yeni üniversiteyle birlikte 170 üniversitemiz oldu. Yani, 76 üniversitenin üzerine 94 yeni üniversite daha açtık ve sayıyı 170’e çıkardık.

Üniversiteleşme oranını yüzde 14’lerden yüzden 35’lerin üzerine çıkardık. 2002-2003’te 1 milyon 798 bin öğrenci üniversitelerimizde okuyordu. Evet, değerli arkadaşlarım, 1 milyon 798 bin öğrenciyi 4 milyon 200 binlerin üzerine çıkardık. Öğretim elemanı sayısını 76 binden 119 binin üzerine çıkardık. Yükseköğretim bütçesini 2,5 milyardan 15 milyarın üstüne çıkardık, artış oranı yüzde 510 civarında.

Yine, Türkiye’nin AR-GE bütçesi 2002’de 57 milyon iken bugün 2,8 milyar TL’ye çıktı, artış oranı yüzde 4.755. Evet, AR-GE faaliyetlerine ayrılan bütçedeki artış oranı yüzde 4.755.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bütün bunları niçin yapıyoruz? Daha güçlü, daha müreffeh, rekabet gücü daha yüksek, lider Türkiye’yi oluşturmak için yapıyoruz. Eğitim mücadelemizi üniversite mezunlarının kamuda istihdamı içine hapsedersek, sadece mezunların kamuda istihdamıyla ilişkisini kurarak yorumlarsak yanlış bir tartışma yürütmüş oluruz. Korkarım ki üniversite mezunlarının sadece kamuda istihdamıyla bağ kurarak yapılan bir tartışma, ülkemizi uluslararası rekabette geriye götürür çünkü tüm dünya, rekabet gücünü üniversite mezunu olmuş insanlar arasından seçerek geliştirirken biz, lise mezunları arasından seçerek bu yarışta öne çıkamayız. Evet, tüm dünya üniversite mezunları arasından seçerek bir rekabet gücü geliştirirken bizim lise mezunları arasından seçtiğimiz insanlarla dünyayla rekabet etme şansımız yoktur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemize, kendimize de haksızlık etmeyelim. Dünyayla, gelişmiş Avrupa ülkeleriyle mukayese ettiğimizde üniversite mezunlarının istihdam edilme oranlarının Avrupa’nın önünde olduğunu görüyoruz. Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde üniversite mezunlarının istihdam edilme oranları ortalaması yüzde 69’lar seviyesindeyken ülkemizde yüzde 71’ler seviyesinde.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, araştırma önergesinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı alımlarının ÖSYM atamalarından çıkarılarak mülakat sınavıyla, düşük puanlı adayın yüksek puanlı bir adayın önüne geçmesine imkân tanındığı ifade ediliyor.   

Değerli arkadaşlarım, gümrük muhafaza ve gümrük muayene memurları silah taşırlar ve adli kolluk kuvveti hüviyetindedirler. Onun için mülakatla seçilmeleri işin özelliğinden kaynaklanmaktadır. Ancak, unutmayalım ki, eğer 100 kişi alınacaksa bunun 2 katı kişi yani 200 kişi KPSS sınavına göre yüksekten aşağıya doğru sıralanıyor ve en yüksek 200 kişi arasından mülakatla eleman seçiliyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, daha önce de ifade ettim, kamuda istihdam edilmek her gencimizin hakkıdır, ancak unutmayalım bu ne ülkemizde ne de dünyanın başka bir ülkesinde mümkün. Bakın, atanamayan öğretmenlerden, bugün, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının atanamamalarına geldik. Yarın atanamayan hukukçular, mühendisler, jeologlar, arkeologlar gündeme gelecek. Unutmayalım, bunun çözümü sadece kamuda istihdam değildir, ülkeyi kalkındırmaktır, geliştirmektir, üretmektir, ihracat yapmaktır, gençlerimizin iş kurmalarına yardımcı olmaktır.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdemir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından Başkentgaz AŞ’nin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla 4/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                               05/02/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 05.02.2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun  onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Muharrem İnce

                                                                                                                  Yalova

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri

Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından, 04.02.2013 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Başkentgaz AŞ’nin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (704 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 05.02.2013 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmesini talep ettiğimiz Başkentgaz Ankara’mızın kanayan bir yarasıdır. Ankaralıların yaşadığı bu sorunun yaratıcısı ve sorunu içinden çıkılmaz hâle getiren kişi ise tereddütsüz Melih Gökçek’tir. Ankaralıların geleceğini ipotek altına alan, kendi kişisel beceriksizliği ve çapsızlığıyla belediyenin bütün gelirlerini elden çıkartmak suretiyle “benden sonra tufan” anlayışıyla hareket eden bir belediye başkanı yönetiminde doğal gaz, Ankaralılar için âdeta bir doğal kazık olarak karşımızda durmaktadır. Melih Gökçek iktidarın himayesine sığınmış, her zor durumda kurtarılmayı beklemiş, kendi istekleri doğrultusunda Meclisimizi alet etmekten de çekinmemiştir.

Değerli milletvekilleri, doğal gaz hava kirliliğini önlemek ve daha ucuz bir yakıt olması nedeniyle Ankara’da özendirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır. Hemen hemen tüm meskenlerde doğal gaz dönüşümü büyük ölçüde tamamlanmış olup doğal gaz artık Ankara’da dönülmez tek seçenektir.

Ankaralılar doğal gazı peşin para ile alıp kullanmaktadır yani Ankara’da, kullandıktan sonra fatura gönderilip tahsilat yapılmamakta, kişiler kullanacakları doğal gazı peşin parayla satın almaktadırlar. İşte, Melih Gökçek Ankaralılardan peşin olarak aldığı doğal gazın bedelini BOTAŞ’a ödememiştir.

Diğer yandan, Ankara metrolarının tıkanma noktasına gelmesi ve Türkiye'nin en borçlu belediyesi ilan edilmesiyle Ankara Büyükşehir Belediyesine yönelik bir kurtarma operasyonu yapılmıştır. Muhalefetteki bütün belediyeleri sindirme operasyonu yapıldığı her yerde, Melih Gökçek’e de karşılığında bir kurtarma operasyonu mutlaka gerçekleştirilmiştir.

2007 yılında, Doğal Gaz Piyasası Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle Ankara Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki doğal gaz, kurulan Başkentgaz Anonim Şirketine devredilmiş ve yüzde 80’i özelleştirme kapsamına alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanunun kim tarafından hazırlandığını, arkasında kimin olduğunu ve o zaman AKP adına konuşan ve kanun teklifini sunan Ankara Milletvekili rahmetli Nur Doğan Topaloğlu’nun sözlerinden sizlere aynen aktarıyorum; bakın, bu kanun teklifini hazırlayan arkadaşımız Mecliste nasıl bir konuşma yapmış o zaman: “Biz, Kent Konseyi olarak zaman zaman Ankara’da toplanıyoruz. Raylı sistemdeki yavaşlama ve buna benzer aksaklıkların niçin devam ettiğini Belediye Başkanından sorduk, tıkanıklık olduğunu söyleyince ‘Siz bir doküman hazırlayın.’ dedik. Biz de bunu, Belediye Başkanının hazırladığı dokümanı kanun teklifi hâline getirdik, hızlandıralım diye düşündük ve bu yüzden kanun teklifi verdik.” diyor değerli arkadaşlarım. Yine, devam ediyor: “Biz istedik ki Belediyeye ışık tutalım, yön verelim; yalnız tenkit etmekle kalmayalım, engelleri de kaldıralım. İşte, bu kanun teklifini yapmayı uygun gördük.” diyor Sayın Nur Doğan Topaloğlu ve devam ediyor: “Ben bir Ankara Milletvekili olarak bu teklifin yapılmasından büyük ölçüde huzur duyuyorum. Raylı sistemdeki tıkanıklık bu teklifin geçmesiyle giderilecektir. Ankaralılara ve Türkiye Cumhuriyeti’ne hayırlı olsun. Eğer bu teklif geçerse iyi bir kapı açılıp hizmetlerin hızlanacağını düşünüyorum.” diyor. Sen daha çok düşünürsün Değerli Kardeşim. Neymiş? Metro yapmak için doğal gaz özelleştirilmiş ve arkadaşlarımız da bunları sizlere savunmuşlar.

Değerli milletvekilleri, bu şekilde, yüzde 80’i özelleştirilen ve o zaman 900 bin abonesi bulunan doğal gaz, 3 kez ihaleye çıkartıldığı hâlde, Melih Gökçek’in 3 milyar dolar değer biçmesine karşın, 2006 yılında, en fazla 1 milyar 611 milyon dolar teklif verildi, ancak her seferinde ihale bedelleri yatırılmadığı için ihaleler iptal edildi.

Daha sonra, metroda bir adım bile ilerleyemeyen Melih Gökçek 25/10/2010 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı sonrası 25/4/2011 tarihinde metroların yapımını Ulaştırma Bakanlığına devretti.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu hâlde dahi 4 Temmuz 2012 tarihinde yapılan bir yasa değişikliğiyle bu kez Başkentgaz’ın yüzde 100’ü özelleştirme kapsamına alındı. Başkentgaz’ın özelleştirme gerekçelerinin kalmadığına dönük olarak yaptığımız tüm değerlendirmelere karşın, Başkentgaz’ın, Özelleştirme İdaresi tarafından tekrar ihaleye çıkartıldı. Bu durumda, hatırlarsanız, Mecliste  birkaç defa konuşma yaptım. “Durduralım bu ihaleyi çünkü doğal gaz Ankaralı için tek seçenek ve Belediyenin de en önemli gelir kaynağıdır” dedim. Ancak Başkentgaz ihalesinin durdurulmasına yönelik yaptığım tüm değerlendirmeleri duyan Melih Gökçek, beni bu kez ihaleye fesat sokmakla suçladı ve savcılığa şikâyet edeceğini söyledi değerli arkadaşlarım. Bundan sonra, Başkentgaz Müdürü, hemen sonra, kurumun geçen yıl 45,5 milyon lira kâr ettiğini açıkladı.

Değerli milletvekilleri, bütün bu durumda, doğal gazda yapılan bütün iyileştirmelere, yüzde 100 ürün satılma kararına ve 1 milyon 411 bin abonesiyle Türkiye’nin ikinci büyük doğal gaz şirketi olan Başkentgaz’a 25 Ocak 2013 tarihinde yapılan ihalede en fazla 1 milyar 162 milyon dolar teklif verildi, piyasa değerinin şu anda 8 milyar dolar olması gerekirken. Ancak Başbakan birkaç gün önce yaptığı açıklamada özelleştirme ihalelerinden söz ederken Başkentgaz ihalesini kastederek “Başkentgaz’da biz 1,5’u yakalamışız. Ödemediği için teminatı gitti. Şimdi, yeni gelen 1,100’ü veriyor, Şimdi 1,5’u yakaladığı yerde 1,100 verilirse bunun hesabı sorulmaz mı?” diyerek Melih Gökçek’i ortada bırakmıştır. Elbette sorulur; Sayın Başbakan bu soruları sormazsa biz soracağız, kimse sormazsa biz soracağız.

Şimdi, ben, bu özelleştirmeden vazgeçilsin diye uğraşırken savcılığa beni şikâyet edeceğini söyleyen Melih Gökçek’e huzurunuzda, tüm yurttaşlarımız huzurunda hodri meydan diyorum! Hiç durma, beni şikâyet et ama beni şikâyet ederken sanık sayısı 2’ye çıktı, artık benim yanımda Başbakanı da şikâyet et.

Ankaralılar senden bu Başkentgaz’ın hesabını mutlaka soracaklardır. Halktan peşin topladığın doğal gaz paralarını ne yaptın? Bu paralar nereye gitti? Başkentgaz şirketinden mevzuata aykırı olarak ne kadar para çektin? Doğal gaz altyapı ihalelerini bir tek ihaleyle açık ihale olarak yapman mümkünken niçin bunları parçalara böldün, doğrudan temin ve pazarlık usulüyle istediğin yandaş firmalara verdin? Doğal gazın emniyetli bir şekilde iletilmesini kontrol eden, gözetleyen ve gerektiğinde müdahale eden SCADA sistemini niçin çalışmayan bir sisteme dönüştürdün? Daha ucuza mekanik sayaç kullanılması mümkünken niçin ön ödemeli elektronik sayaç kullandın?

Değerli milletvekilleri, Sayıştay, pek çok kararında “Kamu yöneticileri, mevzuata uygun bir şekilde yerine getirmedikleri görevi nedeniyle uğranılan faiz, tazminat, gecikme zammı, para cezası gibi ek mali külfetten bizzat sorumludur.” diyerek yeni içtihatlar çıkartmıştır. Bu nedenle, Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcu artık Melih Gökçek’in şahsi borcudur ve Ankaralıların bütün elleri Melih Gökçek’in de iki yakasındadır.

Değerli milletvekilleri, tek amacımız, Ankaralıların zaten yüksek bedeller ödedikleri doğal gazda ileride daha fazla mağdur olmamalarıdır. Doğal gaz dağıtımı belediye görevlerinden olup özelleştirmeyle, tekel olacak bir şirketin insafına terk edilemez. Ankaralıların çıkarları Melih Gökçek’in çökmüş olan belediye anlayışına ve ihtirasına kurban edilemez.

Bu nedenle, önergemizin kabulüyle Başkentgaz’ın kuruluş gerekçesi, geçirdiği aşamalar, Ankaralıların çıkarları doğrultusunda yapılacak iyileştirmeler, bu araştırma önergesinde araştırmamız gerekli, zorunlu ögeler olarak ortada durmaktadır. Anlattığımız tüm bu gerekçeler karşısında artık yasal dayanağı kalmayan Başkentgaz’ın derhâl, Büyükşehrin, önemli bir gelir kaynağı olarak Büyükşehrin uhdesinde kalması için çalışmalar yapmamız gerekiyor.

Melih Gökçek bugün var, yarın yoktur. Orayı yarın yönetecek büyükşehir belediye başkanları önemli bir gelir kaynağından mahrum kalmamalıdır. En önemli gerekçemiz de Ankaralıların ileride bir şirketin insafına maruz kalarak karşılaştıkları ağır faturaları ödeyemeyecek durumlara gelmemesidir. Çok insaflı, çok gerçekçi bir önergemizi ortaya koyuyoruz. Melih Gökçek iktidarınızı kandırmıştır. Ankaralıları kandırmıştır ama artık buna “dur” demenin de zamanı gelmiştir. O gün, bugündür.

Bu nedenle verdiğimiz önergemizin kabulünü diliyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran.

Buyurun Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergenin aleyhinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, tabii Cumhuriyet Halk Partisinin olaydaki mantığını önce bir irdelememiz lazım. Gerçekten burada Cumhuriyet Halk Partisinin söylemek istediği özelleştirmeye karşı olduğu mudur, yoksa Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilmesine karşı olduğu mudur? Eğer özelleştirmeye karşı bir tavır ise olayı başka türlü değerlendirmek lazım. Türkiye’de şu anda 71 tane ilde  doğal gaz dağıtımı var bildiğiniz gibi ve daha önce de 3 tanesi özelleştirildi, Eskişehirgaz, Bursagaz ve İzmitgaz. İstanbul ve Ankara’nın dışındaki diğer bütün illerde özel sektöre ihale edildi. Şehir kenarına kadar BOTAŞ çekiyor iletim hatlarını, ondan sonra dağıtımını ise özel firmalar, EPDK’da girmiş oldukları yarışlarda özel firmalar aldılar ve yürütüyorlar. Dolayısıyla eğer vatandaş mağduriyeti diye bir şey söyleyeceksek bu sadece Ankara’daki vatandaşlar için değil Türkiye’deki 75 milyon insanın, vatandaşın mağduriyetini ifade etmemiz gerekiyor. Ama ben şunu söylüyorum: Burada gerçekten bir vatandaş mağduriyeti söz konusu değildir. Niçin değildir? Çünkü buradaki doğal gazın tüketiciye satış bedelini şirket belirlemiyor ki. Şirketin belirlemediği bir şeyde mağduriyeti nereden çıkarıyorsunuz? Burada BOTAŞ kendi fiyatını belirliyor, üzerinde vergi var ve ayrıca bir sabit iletim hattı bedeli var ki o da biraz önce değerli vekilimin söylediği kanunda bu yetki yüzde 100’e çıkarılıp hissenin yüzde 100’ü özelleştirme kapsamına alındığında ve nasıl özelleşeceği ifade edildiğinde önümüzdeki sekiz sene için sabitlenmiş bulunuyor. Yani vatandaş önümüzdeki sekiz sene herhangi bir fiyat artışı olmadan -iletim hattından bahsediyorum, hat bedelinden bahsediyorum, hizmet bedelinden bahsediyorum- sadece mevcut sabitlenmiş olan bedel, artı BOTAŞ’ın öngördüğü fiyat ve üzerine devletin, Maliye Bakanlığının koydurmuş olduğu vergi. Ki, bu da toplam bedele baktığınız zaman, siz de çok iyi biliyorsunuz ki Değerli Vekilim, bunu EPDK düzenliyor, sadece elektrik fiyatını değil, doğal gaz fiyatını da EPDK düzenliyor ve denetliyor. Mümkün müdür ki herhangi bir firma, herhangi bir ilde vatandaşın, tüketicinin aleyhine herhangi bir kararı keyfî olarak alabilsin, bu mümkün değildir. Dolayısıyla Başkentgaz’ın özelleştirilmesinin doğru bir karar olduğunu burada ifade etmek istiyorum ancak geriye doğru gittiğimizde, biraz önce de ifade edildi, maalesef, birkaç kez özelleştirme için deneme yapılmış ama bir türlü sonuçlanmamış. Ne olmuş? 2007 Aralığında 7 tane teklif alınmış ama en yüksek fiyat 1.610 milyon dolar fakat en yüksek teklifi veren firma daha sonra finansman temin edemediği için teminatını da yakarak ihalenin iptali söz konusu olmuş. Daha sonra, 2010 yılında 1.514 milyon dolara en yüksek teklif, yine 7 tane teklif var. Daha sonra, 2011 yılına geldiğimiz zaman her ne sebepse çok düşük bir teklif geliyor, Özelleştirme İdaresi iptal ediyor, 718 milyon dolar bir teklif geliyor. Ama son geldiğimiz noktada çok ciddi şekilde uluslararası tanıtımı da yapıldı, 13 tane büyük firma, uluslararası, İspanya’dan Amerika’ya birçok ülke firmaları da ilgilendiler ve 6 tane teklif verildi hatta 4 tane firma -çoğunuz biliyorsunuz- 12 tur artırarak 1.162 milyon dolara kadar çıktı. Sonuçlanmış bir şey yok, şu anda değerlendirme devam ediyor. Sayın Başbakanımız da fiyatın doğru olmasını sağlamak üzere bir uyarı yapmıştır doğru değerlendirilsin, vatandaş mağdur olmasın, Ankara halkı mağdur olmasın, Türkiye mağdur olmasın diye. Yapılan budur ama zaten değerlendirme devam ediyor. Eğer, alınan fiyatın bu değerlendirme sonucunda doğru bir fiyat olduğu ortaya çıkarsa ona göre değerlendirilecek, yok eğer düşük olduğu tespit edilirse ona göre bir değerlendirme yapılacak. Ama şunu söyleyeyim: “Efendim, şirket bir yılda  45,5 milyon dolar kâr etmiş.” diyor. Bunu böldüğünüz zaman bir şirketin yirmi küsur yıllık, yirmi iki yıllık kârına denk geliyor şu anki rakam. Buna rağmen tabii ki çok önemli bir proje ve Türkiye eski Türkiye değil. Türkiye'de son yapılan özelleştirmelere baktığımız zaman çok ciddi şekilde fiyat artışları var, çok ciddi bir ilgi var. Onun için, acaba daha yüksek bir bedel alabilir miyim diye bu şekilde bir araştırma zaten Özelleştirme İdaresi tarafından yapılıyor çünkü, gerçekten Ankara doğal gaz firmasının 1,4 milyon abonesi söz konusu. Türkiye nüfusunun yüzde 6,5’u Ankara’da yaşamakta ve hemen hemen tamamı, yüzde 100’e yakını kentleşmiş bulunuyor doğal gaz her tarafta. Fakat, önerge sahibi Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli milletvekili diyor ki: “Ankara’daki vatandaşın başka alternatifi yok.” Peki, diğer illerdeki vatandaşların başka alternatifleri mi var ki oralarda özel sektör marifetiyle doğal gaz dağıtımı yapılıyor? Böyle bir mantık doğru değildir. Onun için, yapacağımız bu tip talepler, önergeler gerçekten ayakları üzerine oturabilmiş olsa çok daha isabetli olurdu diye düşünüyorum. Alınan paraların da dağıtımına baktığınız zaman, 2007 öncesindeki BOTAŞ’a olan borç ödeniyor. Hazinenin bu firma adına bu hatlar için almış olduğu kredilerin garantisinden dolayı ödenmiş olan paralar ödeniyor. Nihayetinde, kalabilecek olan bir bedel varsa, o da belediyeye gidiyor. Dolayısıyla, burada ne belediyenin ne vatandaşın ne BOTAŞ’ın, hiçbir kimsenin herhangi bir şekilde en ufak bir mağduriyeti söz konusu değildir. Bilakis, daha önce zaman içinde oluşmuş olan ve gerçekten hattın uzunluğuna baktığımız zaman neredeyse 9.600 kilometre bir hattan bahsediyoruz, polietilenden ve dağıtım hattından bahsediyoruz, böyle devasa bir hattın ve binin üzerindeki basınç düşürme istasyonunun özelleştirilmesinden bahsediyoruz. Tabii ki bunun en iyi fiyata satılması, en iyi fiyata özelleştirilmesi bizim arzumuzdur, talebimizdir, isteğimizdir ve bütün çalışmalarımız bu yönde yürümektedir. Çünkü artık özel sektörde… Devlet, bütün sektörlerde olduğu gibi enerji sektöründe de vatandaşın, firmaların yapabileceği faaliyetlerden çekilmesi lazım.

Bakın, BOTAŞ kontrat devrini de yapıyor. BOTAŞ çok büyük bir işlev gördü. Bizim iktidarımızda, biz iktidara geldiğimizde sadece 5 tane ilde konutlarda doğal gaz dağıtımı varken, bugün 71 ilde doğal gaz dağıtımı var. Biz iktidara geldiğimizde çok az bir miktar -4 bin küsur-  doğal gaz iletim hattı varken, bugün 12.300 kilometre doğal gaz iletim hattı var. Bizim kendi doğal gazımızın da artırılması için çok ciddi yatırımlar yapılmaktadır BOTAŞ tarafından, daha doğrusu Türkiye Petrolleridir sondajlardan sorumlu olan devlet kuruluşumuz. Bizim iktidarımızda 15 misli kadar, yatırıma ayrılan pay arttı, yatırım yapabilmesi için, sondaj yapıp arama yapabilmesi için. Yetmedi, denizlerde arama yapıyoruz, yurt dışında aramaları yapıyoruz çünkü gerçekten Türkiye’nin enerji faturası çok yüksek ve 48 milyar metreküp doğal gaz tüketmişiz geçen sene. Türkiye’nin maalesef şu anda bilebildiğimiz doğal gaz rezervi sadece 7 milyar metreküptür. Bunu arttırmak için çaba içindeyiz. Bunu en uygun fiyatlarla ki Avrupa’da -sürem bitiyor- sanayide en ucuz ikinci ve konutlarda ise en ucuz bir dağıtımı Türkiye yapıyor. Şeye geldiğimiz zaman... Çünkü zaman zaman bunu da arkadaşlar ifade ediyorlar. Diyorlar ki: “Efendim, doğal gaz fiyatları yüksektir.”

Bakın arkadaşlar, doğal gaz, 2002’de iktidara geldiğimizde bir asgari ücretlinin almış olduğu, bir asgari ücretle almış olduğu doğal gaz... miktarında çok ciddi miktarda artış oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Dolayısıyla, ben bu önergenin aleyhinde oy kullanacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.03


 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin görüşmelerine devam edeceğiz.

Şimdi, önerinin lehinde Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.

Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi, araştırma önergesi ile ilgili söz almış bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başkent Doğalgaz’ın kurulup daha sonra özelleştirme aşaması yılan hikâyesine dönmüş bir durum. Ben hemen peşinen söyleyeyim. Biraz önce sayın hocam, burada, işte, neye karşı olunduğunu ifade etmek gerektiğini söyledi. Biz grup olarak özelleştirmeye karşı olmadığımızı ancak talana, peşkeşe ve mirasyedi mantığıyla hovardaca yöneticilik yaparken o kurumun ettiği zararların vatandaşın cebine yüklenmesine karşıyız.

Şimdi, biraz önce hocam dedi ki: “Burada bir zarar yok.” Elbette, bir an önce, buraya yapılan yatırımlar mertebesinde ve bu şirketin şu andaki ederi doğrultusunda satılırsa, yani kamuya ait, vatandaşın vergileriyle oluşmuş bu kurum, yine eğer doğru bir şekilde özelleştirilir… Sayın Başbakanın da itiraz ettiği gibi, yani köprü ihalesiyle bu ihalenin doğru olmadığını söylediğinden hareketle, demek ki bu Başkent Doğalgaz’la gelinen durum doğru bir durum değil.

Bunun bu anlamda -bizlerin, milletvekillerinin bir görevi de denetim göreviyse, kamu menfaatlerini gözetmekse- bu Başkent Doğalgaz’la ilgili gerçekten bir araştırma komisyonunun kurulmasında fayda var. Çünkü geçmişe doğru baktığımızda, gerçekten, yani anlaşılmaz bir şekilde, üstelik kanunlar çıkarılarak vatandaşın cebine maliyetler yüklenmiş. 2007’de çıkarılan yasayla birlikte…

Bakın, sayın hocam diyor ki: “Burada bir zarar yok.” Ben, her zaman olduğu gibi, Sayıştayın raporlarından, yani bizzat denetim raporlarından paragraflarla ifade edeyim size.

Burada diyor ki: “Bu Kanunla EGO’dan olan anapara alacağımızın 676 milyon 976 bin 636 YTL olarak hesaplandığı ve EGO ile mutabakat sağlandığı…” Yine, son paragraf, arada birçok şey ifade ediliyor: “BOTAŞ’ın 6183 sayılı Kanun kapsamına giren, vadesi geçen ticari alacakları için hesaplanan gecikme zammı tutarı 439 milyon 556 bin 797 YTL’nin kanun gereği silinmesi.” Bakın, şimdi, buradan hareketle, Sayıştayın raporlarında yazan rakamlara baktığımızda -biraz sonra Ankara’daki vatandaşların nasıl mağdur edildiğini söyleyeceğim de- burada, Türkiye’de yaşayan, doğal gaz kullanan,doğal gaz faturası ödeyen bütün vatandaşlar BOTAŞ’a yüklenen bu finansman yükünden dolayı da zarar etmişlerdir. Buradaki rakam ufak bir rakam değil, tam 1 milyar liranın üzerinde bir rakam. Bunun yıllık finansman maliyetini yüzde 10 olarak hesaplarsanız, 2007’den, hatta daha da geriye giderseniz bugüne kadar yedi yılda yüzde 70 yapar, 700 milyon lira BOTAŞ’a finansman yükü, maliyeti yüklemişsiniz demektir.

Şimdi, BOTAŞ… Bakın, burada yine Sayıştay raporundan okuyarak söyleyeceğim: “EGO’ya maliyetsiz kaynak sağlanmasına neden olduğu gibi, BOTAŞ’ın borç stokunun artmasında ve şirketin nakit sıkıntısına düşmesinde etkili olmuştur.” diyor Sayıştay. “Diğer taraftan, kanunla EGO’ya doğal gaz satışından kaynaklanan ticari alacak tutarı 676,9 milyon YTL’nin, söz konusu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki yıl içinde özelleştirmeden elde edilecek gelirden karşılanması öngörülmüştür.” 2007’de öyle öngörülmüştür, sene 2013, hâlâ ödenecek. “Bir taraftan büyük boyutlarda alacak faizlerinin silinmesi, diğer taraftan alacak tahsilinin faizsiz olarak iki yıllık özelleştirme döneminde tahsiline ilişkin düzenlemeler nedeniyle büyük finansman açığı meydana gelmiştir.” diyor. Şimdi, orada iki yılla ilgili söylüyor bunu, aradan altı yıl geçmiş, BOTAŞ’ın yüklendiği finansman maliyetlerinin hesabını lütfen bir zahmet yapın. Yani BOTAŞ, bugün, özellikle son yıllarda vatandaşın sırtına binen ciddi zamları yapıyorsa, vatandaş bu anlamda doğal gaz ücretlerinde her yıl artan şekilde fiyatlarını ödemek zorunda kalıyorsa, işte, Başkent Doğalgazın buradaki en basit, BOTAŞ’a verdiği maliyet burada.

Bunun dışında, yine hocam  “2007’de yapılan o kanunda sabitlendi taşıma ve amortisman bedelleri.” dedi. Taşıma ve amortisman bedelleri yine bahsettiği Bursa gibi, Adapazarı gibi özelleştirilen şirketlerin en azından 3 katına tekabül ediyor; bazı yerlerde 7; 8; 10 katına tekabül eden taşıma ve amortisman bedelleri var Ankara’nın. Şimdi, bunları nereye koyacağız? Üstelik kanunla belirleniyor. EPDK belirliyor fiyatları ama 2007’de çıkan kanunla dolar bazında taşıma ve yine amortisman bedelleri burada konulmuş.

Şimdi, buradan hareketle, yine burada o günlerde yazılan, gazetelerde ve değerlendirmelerde, her yıl Ankara’dan sadece bu kanunla vatandaşın cebinden 15 trilyon fazladan tahsil ettiğine ilişkin burada belgeler var. Şimdi, bütün bunlar vatandaşın cebinden çıkan, vatandaşa yüklenen rakamlar. Tabii, Başkent Doğalgaz, bu anlamda baktığımızda, 2,3 milyar metreküp gibi BOTAŞ’ın neredeyse yüzde 6’sına tekabül eden bir gaz satış hacmine sahip. Elbette bunlardan sadece taşıma ve amortisman bedellerini düşüyor.

Şimdi, bakın, geçtiğimiz yıl yine bir kanun daha çıkardık. Torba kanunda bu dercedildi. Bunun vatandaş belki farkına varmadı ama ben yine o torba kanunda konuştum. Biraz önce hocam dedi ki: “Sekiz yıl sabitlendi.” Yahu, amortisman bedeli zaten on yıllığına belirlenmiş, bir de bu çıkardığımız torba kanunda tuttuk dedik ki… Özelleştirmeden önce on yıldı. Baktılar, insaf ettiler herhâlde grup başkan vekilleri veya bu kanunu getirenler, sekiz yıla düşürdüler. Şimdi, “Sekiz yıl sabitlenmiş.” dediğiniz şey sekiz yıl değil, beş yıl, altı yıl ötelenmiş bir rakam. Amortisman bedeli bitecekti, efendim, taşıma bedeli daha geriye düşecekti. Yani bunları niye söylemiyorsunuz? Bu çıkan kanunlardan dolayı, Başkent Doğalgaz’ın korunup kollanmasından dolayı, sırf bu Başkent Doğalgaz’dan dolayı hem Ankara halkı hem de Türkiye’de bütün illerde yaşayan, doğal gaz kullanan, fatura ödeyen bütün vatandaşlar mağdur oluyor ve orada, yine torba kanunda…

Bakın, bu kanunun çıkarılmasının, sekiz yıl ötelenmesinin tek sebebi bu şirketin bedelinin yükseltilmesiydi yani yapılacak ihalede fiyatın biraz daha yukarıya çekilmesiydi. Ama buna rağmen, hem satışın yüzde 80’i yüzde 100’e çıkarıldı hem de amortisman bedelleri ve taşıma bedelleri uzatılmasına rağmen, 1,6 milyara beğenilmeyen, bu firmaya gelen teklif 1,162 milyon. Yani böyle bir şey var mı? Şimdi, kamunun olan böyle bir kurumun, satılırken, özelleştirilirken, birilerine peşkeş çekildiği açık ve aşikârken bütün bunların ve geçmişte yöneticilerin yaptığı hataların Meclis tarafından, denetim görevimiz olan Meclis tarafından araştırma komisyonu kurulup incelenmesinde fayda var diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı.

Buyurun Sayın Tatlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADEM TATLI (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Kürsüye çıkan hatipler, değerli milletvekili arkadaşlarımız konuyu enine boyuna tartıştılar. Ben de CHP’nin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, iki dakikalık bir açıklama için…

BAŞKAN – Biliyorum, söylemiştiniz.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, daha önce benim de talebim vardı.

BAŞKAN – Tamam, size de vereyim.

Sataşma değil, düzeltme talebini yerine getirdim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi özelleştirmelerde ürünün stratejik konumuna çok önem verir ve “Kamu yararının korunması” ilkesi çerçevesinde, çarçur edilmeden, piyasa değerinin olabildiğince en yüksek oranda tutturulması amacıyla özelleştirmelere bakar. Bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle başkentteki Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilmesindeki yaklaşımı, bu doğal gazın Ankara için çok önemli bir yakıt ve tek seçenek olduğu, özelleştirildiği andan itibaren ileride belirlenecek fiyat politikalarında Ankaralıların mağdur edileceği gerçeğinin altını çizmekten ibarettir.

Biz bu konuda çok sorumlu davranıyoruz, muhalefet olarak bütün yurttaşlarımızı, sizleri uyarıyoruz. Zaten Melih Gökçek bu yasayı çıkartırken sizleri de kandırmış değerli arkadaşlarım. “Ben metro yapacağım.” diye bu yasayı getirdi, az önce ben konuşmacınızın sözlerini tutanaklardan aynen okudum. Bakın, elimde gördüğünüz fotoğrafta Keçiören metrosu… “Yapım tarihi 2003, bitim tarihi 2005” diye ilan ediyor Melih Gökçek, “Hayırlı olsun.” diyor Keçiörenlilere. Şimdi, Ankara’da, değerli arkadaşlarım, belediye metroları üstleniyor mu artık, yapıyor mu, kim yapıyor? Ulaştırma Bakanlığı yapıyor yani 3 milyar dolarlık bir kaynağı merkezî hükûmet üstlendi.

Ayrıca Melih Gökçek’e fazla güvenmeyin, hemen sizi arkanızdan vurur. Bakın, Ankara’da bir göçük oldu, 1 yurttaşımız hayatını kaybetti. Ulaştırma Bakanlığı daha yeni devralmıştı, biz eleştirdik hemen, göçük oldu diye, Melih Gökçek dedi ki: “Ben yapmıyorum ki, Ulaştırma Bakanlığı yapıyor, gidin onu Ulaştırma Bakanına sorun.” diye. Yani güvendiğiniz kişilerin peşinden koşun, güvenmediğiniz kişilerin de peşini lütfen bırakın.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın Sakık, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in ifadelerine ve Genel Kurulda yaptığı konuşmanın çarpıtılarak polemik konusu yapıldığına ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, geçen hafta burada yaptığım bir konuşma sürekli çarpıtılarak bugün de birçok grupta özellikle polemik konusu yapıldı. Ben açık ve net olarak şunu söyledim, birkaç gündür bu Parlamentoda ve medyada tartışılan bir konu var. Bu konuda bir halkı aşağılayan şahıslara bir sözüm vardı ve kendi etnisitesini, kimliğini ortaya koyarak “Ben bir Boşnak’ım.” diyordu. Siz Boşnak olabilirsiniz, kimliğinizi ret ve inkâr da edebilirsiniz ama sizin dışınızda, burada, bu coğrafyada halklar yaşıyor. Bütün kimliklere saygılı olduğumuzu söyledik. Kafkaslardan ve Balkanlardan gelenlere bir eleştirimiz oldu. Kimlere? Kendi kimliğine sahip çıkan, bu coğrafyada diğer halkların kimliklerine saygı gösteren herkesin başımızın üstünde yerleri vardır.

“Bu coğrafya sadece Kürtlerin ve Türklerin ortak coğrafyası değil, bu coğrafyada 75 milyon insan yaşıyor, herkesin ana yurdudur.” dedim ve şunu söyledim, sözüm, yine altını çizerek söylüyorum: “Oradan buraya gelip bu vatanı toprak edinenler ama bir Türk milliyetçiliğine sığınıp ellerinde bayrak, ellerinde balta, ellerinde satırlarla eğer gidip Bursa’da Kürt mahallesini yok ederseniz, gidip Sakarya’da BDP binasına saldırırsanız…” Sözüm onlaraydı ve yine de söylüyorum yani “Orada Sırpların zulmüne uğramışsanız, en çok buradaki mağdur halkın hâlinden sizin anlamınız gerekirken ama gelip o ruh hâliyle buradaki kardeş bir halka haksızlık etmeyin.” dedim ve bunu söylerken de ben, oradan Kamer Bey, söze müdahale etti, kendisine “Dersim dağlarına kurban ol.” dedim. Eh vatan sevgisi karşılıksız bir sevgidir yani hepimiz biliriz…

Sayın Başkan, bir dakika mı verdiniz?

BAŞKAN – İki dakika verdim doldu yani bakın konuşurken dolduruyorsunuz bu arada.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Özür diliyorum, bir dakika daha verirseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bakın konuşurken gitti yani.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Kastım şuydu, bakın, açıkça söylüyorum: Kamer Bey, siz burada emperyalistlerden bahsediyorsunuz, bizi -bilmem- uşaklıkla itham ediyorsunuz. Vallahi, biz emperyalistlerle hiçbir dönemde bir anlaşma falan yapmadık. NATO’yla anlaşmalar 1946’lı yıllarda başladı, 50’li yıllarda hayata geçti ve biz hiçbir dönem -bu grup- iktidar olmadık ve emperyal güçlerle de hiçbir dönem işimiz olmadı.

30 insanın ölümünden bahsediyorsunuz, burada bizim günahımız ne? Bakın, bugün bir asker cinnet geçiriyor, 3 arkadaşını, silah arkadaşını öldürüyor. Biz bu savaşın bitmesini istiyoruz, bu kavganın bitmesini istiyoruz. Bizim yüreğimiz, ne emperyalistlerin kuyusundan ne de ırkçı, milliyetçilerin kuyusundan su çekmez. Biz sürekli, emperyalist güçlere karşı dik duruş sergiledik, Halkların Demokratik Kongresi zaten onun bir göstergesidir ve halkları bir bütün olarak bu grupta topladık. Irkçılıkla bizi suçlayanlar biraz dönüp aynadan kendilerine baksınlar.

Başkan, size de teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim kimseye karşı bir husumetim yok ama herkesin burada doğruları söylemesi lazım.

Bakın, Sırrı Bey geçen gün bana ne diyor, şimdi, bana bakıyor: “Biz bu memleketin sahibiyiz, siz dağdan geldiniz bağcıyı kovuyorsunuz.” diyor.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen Dersim dağlarından geldin, ben de…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben -burada- oradaydım, bana söyledin sen. Arkasından da diyorsun ki: “Sen Dersim dağlarına kurban ol, sen o dağları kirletiyorsun.”

SIRRI SAKIK (Muş) – Ne olur vatanını karşılıksız sev.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bak, burada çok ağır itham ediyorsun. “Adını almaya değmez, sen retçi, tekçi, sen inkârcısın.” diyor. Arkadaşlar, bu laflardan daha ağır bir şey olur mu? Bak, ben çok şey biliyorum. Ben üstelik sizi de muhatap almıyorum.

Bu memleketi bölmeye, parçalamaya, yok etmeye gelen, getiren bir AKP varken, bu memleketi satan, bu memleketi yabancı emperyalist güçlerle birleşerek bölmeye çalışan iktidar partisi varken ben size lafı getirmek istemiyorum. Ama ben otuz iki senedir Tunceli’deyim, Tunceli’de politika yapıyorum; bunu bana söylemeye hakkınız yok.

Ondan sonra, arkadaş, yani burada çıkıyorsunuz… Hepimiz bu milletvekili kürsüsünden Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü koruyacağımıza, laikliği koruyacağımıza yemin ettik. Şimdi, silahlı örgütlere güvenerek çıkıp da insanları burada ezmeye kimsenin hakkı yok. Biz meşruiyetten yanayız.

Bakın, “Bizim Dersimlilerin şeyi” diyorsunuz, Doktor Baran’ı 37 kişiyle beraber Aliboğazı’nda kim katletti? Doktor Sait Kırmızıtaş

SIRRI SAKIK (Muş) – Beyaztaş!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kırmızıtoprak.

KAMER GENÇ (Devamla) – Kırmızıtoprak, pardon. Benim köyümün bitişiğinde doktordu, Barzani’ye yardıma gitti ve orada halka o kadar büyük yardım yaptı ki halk arasında “Şivan” diye çıktı…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Araştırma önergesi verelim Sayın Vekilim.

KAMER GENÇ (Devamla) – …ama Alevi olduğu için, Tuncelili olduğu için öldürüldü. Yine Tunceli de içinde. Yani, bazı şeyleri bize söyletmeyin. Bakın, üzerimize gelirseniz biz de bunları konuşma hakkını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Konuşalım Sayın Vekilim, araştırma önergesi verelim araştıralım, Türkiye gerçeğiyle yüzleşsin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, ona söz verdiniz, ben de sözümü bitireyim.

BAŞKAN – Ben size daha evvel üç dakika vermiştim. Beyefendiye iki dakika verdim. Onun için şimdi sataşmadan söz verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama yani hayır… Yani doğruları söyleyelim arkadaşlar. Doğruları söylemezsek burada maalesef kendimizi savunma hakkını bulamıyoruz, bulsak… Bu memleket hepimizin; bu memleketin dirliğini, bütünlüğünü korumak herkesin namus görevidir. Birileri çıkıp da emperyalist güçlere uşaklık yapıyor, bunu söylüyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Emperyalistlerle kucak kucağa…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, tamam da kim kucak kucağa onu…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, bugün Amerika’yla da iş birliği içindesiniz, AKP’yle de iş birliği içindesiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – ABD’yle iş birliği içerisinde olanlar belli.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Önce Sayın Vural kalktı, sırayla.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, PKK terör örgütünün eylemlerine rağmen kökeni ne olursa olsun Türk milletinin evlatlarının kardeşçe yaşadığına ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik hiçbir girişimin başarılı olamayacağına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir hususu buradan ifade etmek istiyorum. Otuz yıldır kahpece ve kalleşçe polisimize, askerimize, öğretmenimize kurşun sıkan, başta Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan çocukları katleden kanlı PKK terör örgütünün bu eylemlerine rağmen                -Allah’a şükür- Türk milletinin evlatları hangi kökenden olursa olsun kardeşçe yaşamıştır ve bu fitne ve fesat başarıya ulaşamayacaktır. Dolayısıyla, Türk milletinin bölücü terör örgütüyle meselesi vardır. Bu konuda çeşitli kesimler arasında fitne ve fesat oluşturarak etnik kimlikler arasında rekabetle bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik hiçbir girişim başarılı olamayacaktır. Bunu buradan ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce buradan bir milletvekili kendisine yapılan sataşmayla ilgili cevap verirken, herhâlde         -ne geçti aralarında bilmiyorum, geçen haftaki yapılan söylemler içerisinde, tutanaklardan okunan ifadelere baktığımızda- birbirlerine laf atmışlar ama o laf atarkenki veremediği cevabın ezikliği altında “Ben size sataşmıyorum, bütün derdim AK PARTİ iktidarıyla. Bu ülkeyi satan, peşkeş çeken, pazarlayan AK PARTİ iktidarı.” diye gündeme getirmeye çalışıyor, “yabancılara peşkeş çeken, yabancılara her şeyimizi satan” diye ifade etmeye çalışıyor, “bölen, parçalayan” diye ifade etmeye çalışıyor ama AK PARTİ’nin bütün sözcüleri iktidar olduğu günden bu tarafa, hatta Adalet ve Kalkınma Partisinin kurulduğu günden bu tarafa bu ülkeyi bir ve beraber tutabilmek için, bütün insanların kardeş olduğunu ifade edebilmek için ve tek bir söylemle, altını çizerek, 2001 14 Ağustos’undan bugüne kadar “tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet” ilkesinden ayrılmayan ve bu konuda da kararlı bir şekilde söylemlerini geliştiren bir partiye bunu söylemek büyük bir haksızlıktır.

İki “emperyalistlere peşkeş çekmek, şu, bu” ifadesini bırak bir tarafa, sen 2007 yılında milletvekili olduğun andan itibaren, Alman bir firmanın ortaklığını alarak, hangi şartlar altında olduğu belli olmayan, gidip Aksaray’dan teşvik kanunu kapsamı içerisinde bedava verilen bir arsada -ticari nüfuzunu kullanarak- yüzde 5’lik veya yüzde 10’luk hisse sana ne diye verildi, onun hesabını veremeyen; Alman bir firmanın samandan duvar yapma, tuğla yapma fabrikasıyla ilgili yaptığın ortaklığın hesabını veremeyen, Tunceli’de yatırım yapmayıp sadece gidip Aksaray’da yatırım yapan birine ne denir? Hani Mevlânâ’nın dediği gibi: “Lafa bakarım laf mı diye, söyleyene bakarım adam mı diye.” Sana tazminat ödedim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - … söylenen laf değil, söyleyen de adam değil.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun…

9.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben bu saman meselesini konuşmuyorum. Çünkü, geçmişte bu saman üzerine çok durdular, dedim ki merak etmeyin, kışlık saman payınızı ayıracağım, pek fazla tuğlaya yatırmayacağım dedim. Bunu çok şey eder…

Şimdi, beyler, Büyük Orta Doğu, BOP… BOP’un Başkanı kim? Tayyip Erdoğan. BOP ne amaçla kurulmuş, kim ne görev vermiş? Amerika Birleşik Devletleri diyor ki: “Ben süper güç olarak kendimi devam ettirebilmem için Orta Doğu’da ve başta Türkiye olmak üzere burada hiçbir büyük devletin kalmaması lazım.” Düşünebiliyor musunuz, AKP’nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan BOP’un eş başkanı. BOP ne görev yapıyor? Başta Türkiye olmak üzere Orta Doğu’daki bütün ülkeleri bölme görevi verilmiş buna. Daha bundan fazla Türkiye'yi bölmeye yönelik bir gösterge var mıdır? Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede Başbakanlık görevine gelen birisine başkaları tarafından “O Başbakan olduğun ülkeyi böleceksin.” diye bir görev verilecek, o da çıkacak kürsülerde bunu övünerek anons edecek, ondan sonra biz de çıkıyoruz diyoruz ki “Siz Türkiye'yi bölmek için bu duruma getirdiniz.”

Bakın, 12 Haziran seçimlerinden sonra Genelkurmayın elindeki GES’i alıp da MİT’e verdiniz. MİT’in gerekli istihbaratı orduya vermemesinden kaynaklanan, yüzlerce er şehit oldu. Bunların hepsi ortada.

Bizim, Suriye tarafında düşürülen uçağımız, yine o GES’lerin Genelkurmaydan alınıp MİT’in eline verilmesinden kaynaklanan bir kayıp oldu. Bunu herkes söylüyor, hiç mi bu bilgileri almıyorsunuz? Ülkesine bu kadar ihanet düşüncesinde olan insanlara karşı ben ne diyebilirim? Sen ülkenin Silahlı Kuvvetlerini yok edeceksin, çökerteceksin, donanmaya kumandan bırakmayacaksın, ondan sonra bunu söyleyen milletvekiline çıkıp diyeceksiniz ki saman meselesi.

Saman meselesini şey ederseniz, ben onun hesabını veririm…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – … ama şeylerinizin de siz hesabını verin. (CHP sıralarından alkışlar) 

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşmasında…

BAŞKAN – Bir dakika konu ne?

SIRRI SAKIK (Muş) – …şahsımıza yönelik, bizi fitne ve fesatlıkla itham etti.

BAŞKAN – Yok, şahsınızı… Hiçbir hatip sizin şahsınızı almadı ama.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bizim silahla tehdit ettiğimizi bizzat söyledi.

BAŞKAN – Silahla?

SIRRI SAKIK (Muş) – Silahla tehdit ettiğimizi…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Silaha güvenerek tehdit etti.” dedi Sayın Başkanım. Bir de emperyalizmin uşaklığını yaptığımızı söyledi.

BAŞKAN – Ama ona cevap verdi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, yeniden sataşmaya mahal verdi.

BAŞKAN – Hayır, daha evvel de aynı konuda siz düzeltmek için çıktınız…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, yeni bir sataşmaya mahal verdi.

BAŞKAN – Anladım, peki, buyurun.

Hayır, bir dakika.

Şimdi, grup adına versin, size söz vereceğim. Hayırlısıyla başladık, devam edelim. Tamam, size de söz vereceğim ama önce bu tarafı halledelim.

Buyurun.

10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu şahsın en büyük marifetlerinden biri yalan ve iftiradır…

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Saygılı ol, saygılı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …hakarettir. Başka bir şey yapmaz. Cevap vermeye de değmez. Az önce Mevlânâ’nın sözünü hatırlattım. Saman meselesinden geçeyim, ondan sonra Mevlânâ’nın sözünü tekrar söyleyeyim. Senin en büyük özelliklerinden biri burada milleti tahrik edip, hakaret ettirip dava kazanmak. Sana karşı iki tane dava kaybettim. Karşılıklı hakaretler vardı. Biz, bir milletvekilinin yaptığı işten dolayı dava açılmasını uygun görmedik ama sen son gün gittin, benimle ilgili davayı açtın. Hatta dedin ki: “Ben bunu almayacağım, dava Yargıtay aşamasında, sonuçlansın.” Sonra da haciz getirmeye kalktın.

Bak, samanla ilgili konuya gelince, Alman seni öyle tavlamış ki ancak yüzde 5 vermiş. Orada ürettiği samanın sana yetecek kadarını vermiş, ondan dolayı o hisseyi vermiş, samanı kimseye paylaştıramazsın, o saman sana yeter. Aileni ayrı tutuyorum, sana yeter. Anca ona yeter.

Tekrar Mevlânâ’nın sözünü hatırlatıyorum: “Her söze cevabımız vardır…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, Meclis kürsüsünden bu saygısızlıklara mahal veremezsiniz.

BAŞKAN – Herkes birbirine hakaret ediyor, yapacak bir şey yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …önce lafa bakarım laf mı diye, sonra söyleyene bakarım adam mı diye.”

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Otur yerine be. Senden adamlık mı öğreneceğiz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Buradan çıkan adamı biliyorum, söylediği laf değil, kendisi de adam değil.

Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sakık, siz buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Baluken konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun.

11.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, burada, milletvekili arkadaşımız dile getirdi, söylemek istediği görüşün ne olduğunu çok net olarak ifade ettiğini düşünüyoruz. Zaten daha sonra yaptığı açıklamada “Eğer maksadını aşan bir durum var ise, bu sözümden dolayı kendi kimliğinden dolayı incinen halklar var ise hepsinden de özür diliyorum.” dedi, dolayısıyla bizim açımızdan bu konu kapanmıştır, bu büyük bir erdemdir.

Barış ve Demokrasi Partisi sadece Kürtlerin değil, bütün farklı kimliklerin, farklı dillerin, kültürlerin, etnisitelerin özgürlüklerini, ezilenlerin özgürlüklerini kendi parti programına, kendi seçim bildirgesine, kendi tüzüğüne almış olan bir partidir, sırtını hiçbir zaman silaha dayamaz, 3 milyona yakın seçmenin bedel ödeye ödeye oy verdiği bir siyasi partidir, 10 bin mensubu şu anda cezaevlerindedir, her gün bedel ödemeye devam etmektedir, bölgedeki en demokratik etkinliği bile ölümün kıyısından geçen, son derece riskli faaliyetleri içeren bir siyasi çalışmanın içerisindedir, dolayısıyla, Barış ve Demokrasi Partisine karşı konuşurken sözlerinize dikkat edeceksiniz.

Diğer taraftan, biz şunu evrensel ilke olarak söylüyoruz, biz şuna inanıyoruz: Irkçılık ve sosyalizm, sol ve faşizm bir arada olmaz. Biz bu konuda netiz, bu konuda eğer net olmayanlar var ise bunun yüzleşmesinin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Diğer söylediğiniz Dersim’le ilgili bütün şeyler için, bu Meclisi, hakikatleri araştırma ve adalet komisyonu kurmaya çağırıyoruz, PKK de “Bu konuda bütün arşivlerimi açmaya hazırım.” demiştir.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – PKK devlet mi?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Biz sadece PKK tarihinin değil, Dersim’e kadar, 25 direnişine kadar uzanan bütün bir tarihin, bu Meclisin kurduğu komisyon tarafından araştırılması ve suçlularının da halk önünde, tarih önünde yargılanması gerektiğini ifade ediyoruz.

Bu konuda bu kadar açık olduğumuzu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman iki kişiye cevap vereceğim için hiç olmazsa beş dakika verin efendim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bıktık artık senden ya! Yeter artık!

BAŞKAN – Yok, o kadar veremem. Toplamında zaten sizin dokuz dakika oldu.

Buyurun.

12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaman çok çok az olduğu için… Benim Mustafa Elitaş’a zamanında samanla ilgili verdiğim şeyi beni taklit ederek söylüyor.

Diyor ki: “Ben lafı söyleyene bakarım laf mı diye.” Benim lafımı anlamak için adam olmak lazım. Adam olmayan zaten benim lafımı anlamaz. Onun için ben, Mustafa’nın lafını boşa alıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, Dersim konusuna gelince, tabii bu iki satırla, bir günde şey edilecek değil. Ama biz bunları, işte Kürt İdrisi Bitlisi’nin yaptıklarını biliyoruz, Dersim’de o harekete katılıp da ondan sonra Dersim’deki Alevi vatandaşlara o inançlarından dolayı o kırımları yapan insanları biliyoruz. Bunlar uzun meseleler. Biz geçmişi bırakalım, bugüne gelelim.

Bizim istediğimiz şu: Artık ülkemizde adam ölmesin, artık silahlar konuşmasın, biz kardeşçe bir arada yaşayalım. Ne problemimiz varsa bunları konuşarak hâlledelim diyorum, benim söylemek istediğim bu. Ama şimdi, sizin bana karşı özel bir kininiz var. Nasıl geçen seçimde Tunceli’de BDP kazanmamış. E, kazanmayacak. Halkın beğenisini kazansaydınız, kazansaydınız. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, onun için, yani burada devamlı bunu şey ediyorsunuz.

Dersim 1935’e kadar Dersim’di, sonradan kanunla Tunceli oldu. Tayyip Erdoğan ikide bir “Dersim” diyor. Getirsin, Dersim ismini değiştirsin, eski toprakları yine o vilayet içine alsın, ona razıyız, yani ben kanunlara saygılı olduğum için.

Şimdi, Mustafa Elitaş’a ben bir dava açtım. Hâkimler kendisini tutuyor, 2 bin lira tazminat hükmetti. Avukatı getirdi, 1.100 liralık avukatlık ücretini icraya koydu, 1.500 lira avukatlık ücretini aldı, 500 lira kaldı. İstersen, Mustafa, o 500 lirayı sana iade edeyim, istiyorsan vereyim sana.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben sana veririm.

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Yani dava açtığımıza da şey etmiyor ama hâkimler, siz açtığınız zaman 10 bine, 15 bine hükmediyorlar. İşte adalet bu duruma düştü Türkiye’de, ne yapalım!

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Artık yeter, bundan sonra yok.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yok, yok, yerimden. Tutanaklara geçmesi için.

BAŞKAN – Hayır, ne yerinizden ne dışarıdan. Ara verir, giderim, vallahi billahi ara verir, giderim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bize Alevi…

BAŞKAN – Bitti, bitti, bitti. Herkes herkese istediği kadar konuştu, bitti. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

                                                                                                                 5/2/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 05.02.2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                           Nurettin Canikli

                                                                                                                 Giresun

                                                                                              AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" Kısmında yer alan 409, 410, 384, 49, 174, 334, 217, 69, 186, 366, 368, 380, 304, 125, 192, 193, 243, 246, 327, 367 ve 388 sıra sayılı kanun teklif ve tasarılarının bu kısmının 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23 ve 24’üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 08 Şubat 2013 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve bu Birleşimde Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek bu birleşiminde 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

6 Şubat 2013 Çarşamba günkü birleşiminde 240 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

7 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde 334 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

8 Şubat 2013 Cuma günkü birleşiminde 69 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar,

409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması, çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

409 Sıra Sayılı

Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı

(1/489)

               Bölümler                             Bölüm Maddeleri                   Bölümdeki Madde

                                                                                                                   Sayısı

               1. Bölüm                          1 ila 11 inci maddeler                             11

               2. Bölüm                         12 ila 21 inci maddeler                            11

                                                   (Geçici 1 inci madde dâhil)

                            Toplam Madde Sayısı                                                       22

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin İç Tüzük’ümüzün 19’uncu maddesi uyarınca vermiş olduğu grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum.

AK PARTİ grup önerisinde, Meclisimizin bu hafta yapacağı çalışmaların gün ve saat olarak ve gündemin sıralamasının yeniden düzenlenmesi önerilmektedir. Buna göre, 409 sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun ile 410 sıra sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun tasarılarının gündemin ön sıralarına alınması önerilmektedir.

Biliyorsunuz, bu terörizmin finansmanı noktasında epey zamandır Türkiye’de, iç mevzuatta bir sıkıntı yaşanıyordu. 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme çerçevesinde bizim de iç mevzuatımızı bu uluslararası hukukla uyumlu hâle getirebilmemiz açısından bu düzenlemeyi yapma ihtiyacı vardı ve bu düzenleme, şu anda, dünyada 3 ülke dışında bütün ülkelerin iç mevzuatlarında vardır. Biz de, işte, bugün getirdiğimiz öneriyle, bu 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bugün gündeme alınıp görüşülmesini önermekteyiz.

Keza, yarın da 410 sıra sayılı yeraltı suları kanun tekliflerini görüşeceğiz inşallah. Orada da, biliyorsunuz, yer altı sularından yararlanmada, özellikle ölçümleme noktasında, uygulamada ciddi sorunlar yaşanmaktaydı. Ona dair teklifler değerlendirildi, inşallah onu da yarın çözeceğiz.

Yine, 20’ye yakın uluslararası sözleşmenin gündemin ön sıralarına çekilmesi önerilmektedir değerli arkadaşlar. Dışişleri Bakanlığımızın bu konudaki önerileri dikkate alınmak suretiyle bu sıralama kaydırması yapılması önerilmektedir.

Cuma günü de çalışma öngörülmektedir, bu sözleşmelerin görüşülmesi belki uzayabilir.

Gündemdeki programların 24.00’e kadar tamamlanamaması durumunda gündemdeki işlerin bitimine kadar Meclisimizin çalışmalarına devam etmesi önerilmektedir.

Öneriye desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kubat.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta ne görüşeceğiz? İşte, tezkere var, terörizmin finansmanı var, Hükûmetin bilgi vermesi var, yetişirse yer altı suları var. Yasamanın bu içler acısı hâline gerçekten üzülüyorum. Yasama Türk milleti adına yapılır ve bu yetki devredilemez. Yargı Türk milleti adına yapılır, bağımsız mahkemeler tarafından yapılır. Ama yasamayı görün ki Meclis Başkanı bırakmış -hele barajın ismini de kaptı- hiç bu işlerle ilgilenmiyor.

Bakın, nasıl yürüyor, size bunu anlatayım: AKP milletvekillerinin kamulaştırma kanununda değişiklik öngören 1 maddelik yasa teklifi 16 Ocak 2013 tarihinde Meclis Başkanlığına gönderilmiş. Daha sonra, 25 Ocak 2013 tarihinde AKP milletvekilleri yer altı sularına ait 2 maddelik yasa teklifini Başkanlığa göndermişler. Tarım Komisyonu da AKP ve CHP milletvekillerinin daha önce vermiş oldukları yer altı sularına ilişkin yasa tekliflerini, 25 Ocak 2013 tarihinde, AKP milletvekilleriyle birlikte olan bu teklifle görüşülmek üzere 30 Ocak 2013’te Komisyonu toplantıya çağırıyor, gündemi oluşturuyor. Toplantı, Genel Kurulda 2/B görüşülüyor diye erteleniyor, daha sonra 29 Ocak 2013 tarihinde, yine AKP milletvekilleri hem Kamulaştırma Kanunu  hem yer altı sularına ilişkin kanunu değiştiren 3 maddelik yeni bir yasa teklifini Meclis Başkanlığına gönderiyorlar. Meclis Başkanlığı da jet bir hızla aynı gün bu teklifi Komisyona havale ediyor. Tarım Komisyonu, teklifin verilmesinden hemen sonra, 31 Ocak’ta  toplantıya çağırıyor. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini küçük düşürmektir; bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini hafife almaktır; bu, yasamayla dalga geçmektir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, böyle bir yöntem olamaz. Yani, siz İç Tüzük tanımıyorsunuz, Anasaya tanımıyorsunuz, yasa tanımıyorsunuz, kural tanımıyorsunuz. Burası bir yasama Meclisi değil, şekil şartlarını yerine getiren bir noter gibi davranıyor, burası noter değil.  Yani, padişahların döneminde bile bir divan vardı, bir fetva kurumu vardı; burada divan da yok, fetva da yok. Ondan çok daha kötü bir şey bu. Yani, bu Meclis… Ben yasamanın bir üyesiyim, sizler de öylesiniz. Bunun iktidar ya da muhalefet partisi olması bir şeyi değiştirmez. Siz de  yasamanın bir üyesisiniz. Bu yöntem,  bu uygulama yasamaya bir hakarettir. Bana olduğu kadar, bize olduğu kadar, AKP milletvekillerine de hakarettir bu.

Değerli arkadaşlarım, 5 teklif yer altı sularıyla ilgili, 6’ncı teklif kamulaştırmayla ilgili yani Tarım Komisyonunda kamulaştırma… O zaman, Rıxos’a arazi tahsisi Dışişleri Komisyonunda, patates üreticilerinin sorunları Millî Eğitim Komisyonunda, öğrencilerin sorunları Millî Savunma Komisyonunda, böyle görüşülmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, siz 5 teklifin yer altı sularıyla ilgili olduğu, bir tanesini, son anda, uyduruk bir şekilde getirerek kamulaştırmayı bunun içine dâhil ederek Tarım Komisyonunda kamulaştırmayı görüştürürseniz, yasama organının üyelerine haksızlık yaparsınız, saygısızlık yaparsınız. Yani hiç mi hukuk bilgisi yok, hiç mi İç Tüzük okumadılar, hiç mi yasama faaliyetine katılmadılar? Bunu bilecek olan Meclis Başkanıdır, bürokratlar değildir. Bunu yapacak olan grup başkan vekilleridir, komisyon başkanlarıdır, en başta Meclis Başkanıdır. Değerli arkadaşlarım, ben kendime yapılan bu saygısızlığı yasamanın bir üyesi olarak yakıştıramıyorum, yakıştıran varsa devam etsin.

Değerli arkadaşlarım, yine bir başka konu; Hükûmet, Meclise bugün bilgi verecek, bilgilendirecek. Şimdi ben size bir soru soracağım: Televizyonlarda patriotları gördünüz mü? Televizyonlarda asker konvoylarını gördünüz mü? Ben görenlere söylüyorum. Eğer televizyonlarda patriotları, yabancı askerleri, onların konvoylarını gördüyseniz, görenlere söylüyorum. Değerli arkadaşlarım, yani, o, “askerler” dediğim Türk askerini kastetmiyorum, “Hans’ı, Coni’yi” kastediyorum. Siz, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde “Hans’ı, Coni’yi” gördünüz mü, görmediniz mi? Gördüyseniz, Anayasa 92’yi okudunuz mu? Yani, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına çıkışı ya da yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye’ye girişi, Meclis onayına tabidir; sizin, bizim, hepimizin, bu 550 kişinin onayına tabidir. Bu olmadığı taktirde anayasal bir suç işlenir burada. Yani, burada milleti kandırdınız, Büyük Millet Meclisini kandırdınız, sonunda da geldiniz topraklarımızı NATO toprağı ilan ettiniz. Yani, sorum şu, çok basit. İktidar partisinin yetkilileri gelsinler, şu soruma cevap versinler: Kürecik’teki üs, bir NATO üssü müdür, bir Amerikan üssü müdür? Bu soru çok net. Devir teslim yapılmış mıdır? Yapılmışsa, ne zaman yapılmıştır? Bakın, ben çok net olarak soruyorum. Türk halkı, bizim milletimiz, Kürecik’teki üssü, 15 Eylül 2011 tarihinde Beyaz Saray’ın İnternet sitesinden öğrendi, burasının ne olduğunu. Yani bu ülkenin Başbakanından öğrenemedik, Dışişleri Bakanından öğrenemedik ama 15 Eylül 2011 tarihinde Beyaz Saray’ın İnternet sitesinden Kürecik’teki üssün bir NATO üssü olmadığını, bir Amerikan üssü olduğunu öğrendik.

Amerikan Başkanı Obama 21 Mayıs 2011 tarihinde Kürecik’teki radara ilişkin bir açıklama yaptı, bakın 21 Mayıs 2011: “Zamanı gelince NATO’ya devredeceğiz.” dedi. NATO’nun olan bir şey NATO’ya devredilmeyeceğine göre, demek ki burası NATO’yla ilgili bir durum değil. Anayasa 92’yi düzgün okuduğunuzda, orada uluslararası hukukun gerektirdiği haller NATO’yu hariç tutuyor zaten, “NATO’nunsa Meclisin iznine gerek yok.” diyor. Ama sizin yaptığınız açıklamalarda, Amerikan yetkililerinin yaptığı açıklamalarda, Amerikan Başkanının yaptığı açıklamalarda çelişki var. Yani, siz oraya bir NATO üssü kurmadınız, orası bir başka devletin üssü. Bir başka yabancı silahlı kuvvetleri Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içerisine sokabilmeniz için Meclisin onayını almanız lazım. Meclisin onayını almadınız, Anayasa’yı çiğnediniz, Anayasa 92’yi çiğnediniz, anayasal suç işlediniz. Zamanı gelince herkes bunu görecek.

Değerli arkadaşlarım, yani Almanya Alman askerlerini Türkiye’ye gönderirken Alman Parlamentosundan izin aldı, Hollanda Türkiye’ye asker gönderirken izin aldı. Yani neden Türkiye’ye gelince bir kişi karar veriyor bunlara? Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’ye girişiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin dışarıya çıkışı aynı şeydir, meclis iznine tabidir. Yani Alman Parlamentosu kendi askerleri için izin veriyor, Hollanda Parlamentosu kendi askerlerinin Türkiye’ye gitmesi için mecliste bunu tartışıyor, izin veriyor ama yabancı silahlı kuvvetler Türkiye’ye gelirken siz tek başınıza karar veriyorsunuz. Buna hakkınız yok, suç işliyorsunuz, er ya da geç bunun hesabı sorulur. Bu Meclis tutanakları elli yıl sonra, yüz yıl sonra, üç yüz yıl sonra burada duracak. Siz bu topraklarda halkı kandırdınız ve dediniz ki: Yok “Düğmesi bizde olacak.”, iki gün sonra, yok “NATO’da olacak.” “Parasını biz vermeyeceğiz.” Parasını da biz verecekmişiz.

Sorularımız çok net: Ne zaman Amerikan üssüydü? Devredildiyse eğer, ne zaman NATO’ya devredildi?

Soru iki: Bunlar kimi koruyacak; Ahmet’i, Mehmet’i, Hasan’ı, Hüseyin’i mi, başkalarını mı?

Üç:  Bu parayı kim verecek?

Bunları açıklayacaksınız bu Mecliste. Yani Hükûmet gelecek, bizim uyarılarımız sonucunda, yine bir kısa bilgilendirme yapacak ama Meclisin bu çalışması hiç de böyle, burada bir yasama yapılıyormuş gibi… Bana öyle gelmiyor en azından. Ama şundan emin olabilirsiniz: On bir yıl önce bu Meclise geldiğimde, bu Meclis bugünkünden yüz kat daha sağlıklı çalışıyordu. On bir yılda öyle bir bozdunuz ki yapıyı, Meclisin bile genetiğini değiştirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) – Meclisin adabını bozdunuz, kurallarını bozdunuz, İç Tüzük’ünü bozdunuz, teamüllerini bozdunuz, geleneğini bozdunuz; her şeyini bozdunuz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca.

Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizin detaylarını değerli milletvekillerimiz detaylı olarak anlattılar. Bu haftaki önerilerimiz doğrultusunda, özellikle Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’yla birlikte Türkiye ile bazı ülkeler arasındaki protokollerin ve mutabakat zabıtlarının onaylanmasının uygun bulunduğuna dair komisyon raporlarımızın görüşülmesi planlanmaktadır.

Grup önerimiz doğrultusunda bu haftaki çalışmaları tamamlayacağımızın uygun olduğunu düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Koca.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.

Buyurun Sayın Özel.

RECEP ÖZEL (Isparta) – AK PARTİ grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunsam da aleyhine konuşulacak bir konu bulmuyorum, görmüyorum. Kamuoyunun ve Genel Kurulun takdirine bırakıyor, saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O zaman niye çıktın?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum, sonra diğer arayı vereceğim.

 

Kapanma Saati: 19.04


 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Birleşime 20.00’ye kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.12


 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) TEZKERELER (Devam)

3.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011 ve 25/1/2012 tarihli 956, 984 ve 1008 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/1091)

                                                                                                               24/01/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934 sayılı TBMM Kararının süresi son olarak 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmış olup 10/2/2013 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 21/11/2012 tarihli ve 2077 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum. Gruplar adına: Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Osman Korutürk. Diğer gruplar isim vermemiş. Hükûmet adına: Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz. Şahıslar adına: Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler, Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.

İlk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan’a aittir.

Buyurun Sayın Tan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım. Esselâmü aleyküm

Değerli arkadaşlar, kaçıncı defadır bu tezkereler için huzurunuza geliyoruz, inan edin biz de şaşırdık. “Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ihraç malzemesi askerleridir, ordusudur.” dediği zaman bir yabancı analist, bu laftan oldukça alınmış ve büyük bir tepki vermiştik.

Değerli arkadaşlar, biz “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesi ile İkinci Dünya Savaşı’na da girmedik, kazasız, belasız atlattık ve ondan sonra da çok kısa bir Kıbrıs meselesi hariç olmak üzere, halkımızı hiçbir savaşa sokmadık diye sık sık övünüyoruz uzun yıllardır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Kore de var.

ALTAN TAN (Devamla) - Siyasilerimiz yıllardır bunu siyaset sahnesinde dile getiriyorlar ama ne hikmetse bizim ordumuzun dünyada gitmediği yer de yok.

Çok gerilere gitmeye gerek yok. Kore meselesinden başlayalım. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir Kore meselesi ortaya çıkıyor ve binlerce vatan evladı, niye gittiklerini, nereye gittiklerini, hangi ideal ve hangi ilke uğruna savaştıklarını bilmeden hayatlarını feda ediyorlar. O dönemde de yine büyük kahramanlık hikâyeleri, halk tabiriyle –bütün, hayatını kaybeden kardeşlerimizden, vatandaşlarımızdan özür dileyerek dile getiriyorum- bir gaz verme edebiyatıyla bu insanların hayatları üzerine bir de sahte öyküler yazıldı.

Değerli arkadaşlar, şunu söyleyebilirsiniz: “Efendim, biz bir ülkeyiz, dış bağlantılarımız var, ittifaklarımız var, tabii ki bu ittifaklarımızın yükümlülüklerini yerine getirmeliyiz.” tarzında bir savunma getirebilirsiniz. Bundan önceki hükûmetler de bu yönde birçok savunma getirdiler ama soruyorum sizlere: Peki, bu kadar senedir biz, bunu ciddi bir şekilde halka sorduk mu? İşte, benim memleketim, milletvekili olduğum yer, seçim bölgem Diyarbakır’da bir Pirinçlik Üssü vardı. Yine Adana’da senelerdir bir İncirlik Üssü var. Ankara’da Balgat Üssü vardı. Sinop’ta yine bir üs vardır. Bunlar ne yapar, ne eder, ne işe yarar, yönetimi nasıl olur? “Canım, bunlar işte bütün uluslararası anlaşmalar çerçevesinde belirlenmiştir.” deyip kendinizce bir cevap verebilirsiniz. Peki, bugün, işte yeni daha, henüz yaşamakta olduğumuz Patriot’lar geldi. Niye geldi, nereden geldi, kaça geldi, hangi ihtiyaca binaen geldi, kime karşı kullanılacak? Bilene aşk olsun. Malatya Kürecik’te yine bir üs tesis edildi, yine henüz yeni. “İşte efendim, İran’a karşı değil, şuna karşı değil, buna karşı değil.” Peki, kime karşı, niye? Yani sebebi ne? Makul bir izah var mı?

Sevgili arkadaşlar, özetle, Afganistan’dan tutun Somali’ye kadar, işte bugünkü mevzumuz olan Somali’ye kadar her tarafta bizim askerlerimiz var. İktidara mensup bir milletvekili arkadaşımız veya bizlerden sonra söz alacak olan Sayın Bakan lütfen, çıkıp izah etsin. Bizim ordumuz Afganistan’da ne yapıyor? Daha doğrusu, Afganistan’daki proje ne? Afganistan’da ne yapılmak isteniyor? Kim, kime karşı savaşıyor? Kim, kime karşı korunuyor? Kim, kime karşı, nereye varmak istiyor? Biz bu işin neresindeyiz? Yani makul bir cevabı varsa Sayın Bakan çıksın, desin ki: “Afganistan’daki proje budur, yapılmak istenen budur, korunan hedefler budur, dünyanın, Birleşmiş Milletlerin, neyse, bütün ilgili kuruluşların siyaseti şudur, şuraya varmak istiyorlar ve onun için biz de bunlara yardım ediyoruz. Bizim de bu işten kârımız veya zararımız budur.”

Arkadaşlar, aynı şekilde bir Somali meselesi var, senelerdir bir korsanlıktır gidiyor. Yani açlık sınırları altında, sefil, perişan bir hâlde olan Somali halkı her ne hikmetse… Orada bazı çetelerden bahsediliyor. Bunlar işte gemiler elde ediyorlar, silahlar elde ediyorlar ve uluslararası sularda korsanlık yapıyorlar. Hani, çok klasik bir reklam var, affınıza sığınarak söylüyorum: “Yersen!” Yiyecek ekmeği olmayan adamlar bu işi nasıl yapıyor? Niye yapıyor? Kimin desteğiyle yapıyor? Nereye varmak istiyor? Hangi senaryonun, varılmak istenen hedefin alt zeminini hazırlıyor? Bunun da bir cevabı yok. Bunu da Sayın Bakana soruyorum, tekrar soruyorum, askerlerimiz de buradalar. Yani Somali’deki bu korsanlar senelerdir bu güçlerini nereden alıyorlar? Bugün, biz, Fenerbahçe Koyu’ndan bir kotra alıp da 10 kilometre öteye gidemiyoruz. Yani şahsen ben, BDP Grubu adına söylüyorum, on milletvekili toplansak bir yata, kotraya binip de 10 kilometre öteye gidemiyoruz. Peki, bu işler nasıl oluyor? Ne şekilde yürüyor? Hangi senaryonun bir parçası? Uluslararası güçler orada ne yapmak istiyor? Somali niye önemli? Stratejik olarak Aden Körfezi, Basra Körfezi dünya petrollerinin yüzde 65’inin geçtiği yer, Basra Körfezi.

Yani bir de, yine, tekrar affınıza sığınarak söylüyorum: Yani hepimizin, bütün bir Meclisin zekâsıyla da, aklıyla da dalga geçiliyor, eski tabirle tahfif ediliyor, hafife alınıyor. Yani, orada, işte korsanlar varmış, bunlar gemileri bırakmıyormuş, Birleşmiş Milletler de karar almış, biz de gidiyoruz bu korsanları vurmaya veya engellemeye! Peki, engellemeye gidiyorsunuz da bu beş senedir, altı senedir, yedi senedir niye engelleyemiyorsunuz? Esas yapılmak istenen ne? Bu aç, perişan ve sefil hâldeki Somali niye bu kadar önemli? Bunu bize anlatın. Sayın Dışişleri Bakanı, Sayın Millî Savunma Bakanı, Sayın Ekonomi Bakanı çıkıp ekonomi, savunma ve dış politika açısından bilgilendirmeli Meclisi. Sayın Dışişleri Bakanımız 500-600 sayfa “Stratejik Derinlik” diye bir kitap yazdı, Hindistan’dan Çin’e kadar, Amerika’dan, Ukrayna’dan Antartika’ya kadar hallü fasl etti, bütün dünyanın her bir şeyini anlattı. Yahu, gel bir de bu Somali’yi anlat. Gel bir de bu Afganistan’ı anlat. Gel bakalım yani bizim bu askerlerimiz ne yapıyor, niye gidiyor, nereye varmak istiyor, hangi uluslararası politikanın hangi parçası hâline geliyor? Bunları anlat. İkna edebiliyorsan, makul bir şey varsa, incir çekirdeğini dolduracak kadar bir yarar varsa biz de desteklerimizi verelim yoksa biz buraya çıkıp her getirdiğinizi reddetme durumunda değiliz.

Değerli arkadaşlar, bu işler, başından beri, maalesef, böyle bir örtülü siyaset içerisinde… Zarf var, dışı yaldızlı, parıltılı bir zarf var. Size o zarfı gösteriyorlar ama zarfın içinde ne var? Maalesef kimse bir şey bilmiyor. Ha, kimse bir şey bilmiyor derken buradaki tüm arkadaşlarımızı ve sizleri de hiçbir şey bilmiyorlar veya bilmiyoruz noktasında değerlendirmiyorum, bunları okuyoruz. Avrupa’da, Amerika’da, dünyada çıkan yayın organları… Zaten, yayın organlarını da bırakın artık, bir İnternet çıktı, evinizin içinde bütün dünyanın bilgileri var; neler oluyor, neler bitiyor, iyi kötü öğrenebiliyoruz bu senaryoları. Ama bizim tepkimiz şuna: Biz bunları sağdan soldan, sokaktan, Samanpazarı’ndan, işportacıdan niye öğrenelim? Bizim Başbakanımız, Millî Savunma Bakanımız, Dışişleri Bakanımız gelsin, bunlarla ilgili tatminkâr bir bilgi versin. Zaten bu Meclisin görevi de bu. Yani bu Meclis, burada, keyif yapmak için veya işte “Laf olsun torba dolsun, vakit öldürelim, gelelim, işte ‘Kabul edenler… Etmeyenler…’ Ondan sonra da evimize gidelim.” Böyle bir yapı için kurulduysa hepimize yazıklar olsun.

Değerli arkadaşlar, halkı bilgilendirmezseniz, gerçekleri anlatmazsanız bir yere varamazsınız. Yani elinizde güç olabilir, yetki olabilir. Bir dönem, işte, Orta Doğu’da da aynı durumlar söz konusuydu. 36’ncı paralelle ilgili, yine, Çekiç Güç’le ilgili oylamalar olurdu bu Mecliste ve bir şekilde o kararlar hükûmetin getirdiği şekliyle geçerdi. Ama bakın, bütün bir Orta Doğu hercümerce uğradı, yeniden şekilleniyor ve o gün gelip de Mecliste konuşan bakanların, başbakanların, siyasilerin, yetkililerin söylediklerinin hiçbirisi doğru çıkmadı. Bunların hepsi Meclis zabıtlarında duruyor. Bu zabıtlarda, o gün -bugünkü Sayın Cumhurbaşkanımız da dâhil- partileri adına konuşan birçok siyasinin neler söylediği kayıtlı. O gün yaptıkları analizlerin ve ortaya sürdükleri lehte ve aleyhteki gerekçelerin hiç birisi bugün gerçekleşmedi. Farklı şeyler oldu ve hâlen de farklı şeyler oluyor ve Orta Doğu başka bir yöne doğru gidiyor. İşte, burada, Patriot’lardan tutun, Kürecik’teki üsse kadar, Afganistan’dan Somali’ye kadar nereye asker gönderiyorsak ve hangi askerî-siyasi anlaşmanın altına imza atıp bunun gereklerini yerine getiriyorsak, bunların en açık seçik izahatlarının yapılma yeri burasıdır, başka bir yer değil.

Değerli arkadaşlar, bu vesile ile yine, bu halktan saklanan gerçekler babından bir başka mevzuda yani bugün de tartışmakta olduğumuz Anayasa meseleleri hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Burada, ne zaman Kürt sorununu tartışsak, ne zaman İslam, din devlet, laiklik mevzularını tartışsak hemen bir tepki cereyan ediyor: “Şunlar, şunlar, şunlar olamaz.” Peki, niye olamaz? Durun, bir tartışalım. Yani ana dilde eğitimden, bölgesel yönetimden, valileri halkın seçmesinden, başkanlık sisteminden, Diyanetin özerkleşmesinden, cemevlerinin, tekkelerin, tarikatların, zaviyelerin açılmasına kadar hangi mevzu varsa, durun, bunları bir tartışalım; ondan sonra, doğru ve yanlışlığına karar verelim. “Hayır, tartışamazsınız.” Niye? “Efendim, kurucu irade bunlara izin vermez.” Bu memleketin, bu devletin bir kurucu felsefesi vardır, kurucu iradesi vardır. Kurucu irade ve onun tecellisi olan felsefe şunlara, şunlara, şunlara izin vermez. Ve biz, bu mevzularımızı konuşamadığımız içindir ki tartışamadığımız içindir ki bu sorunlarımızın hiçbirisini de doğru düzgün bir çözüme kavuşturamayız.

Bakınız, kurucu iradeyle ilgili yalanları ben sıralamaya başlıyorum:

1) Kurucu irade kimdir? Kurucu irade, bana göre, bize göre 23 Nisan 1920 Cuma günü Türkiye Büyük Millet Meclisini Ankara’da açan zatların, muhterem şahısların tamamının iradesidir. Bunların bir kısmı -biliyorsunuz- son Osmanlı Meclisi Mebusanını İngilizlerin basması üzerine Ankara’ya gelen milletvekilleridir, geri kalan yarısı da eksiklerin tamamlanarak seçilmesi ile Ankara’ya gelen muhterem milletvekilleridir. Peki, diğer yarısına ne olmuştur? İngilizler Meclisi basmıştır ve yakaladıkları milletvekillerini Malta Adası’na sürgün etmişlerdir. İşte, 23 Nisan 1920’de bulunan zatlar bu kişilerdir, Malta’ya götürülemeyen, o gün Mecliste hazır olmayan ve bir şekilde Ankara’ya gelen ve ondan sonra da Malta’ya gidenlerin yerine seçilen milletvekilleri.

2) Bu Meclis nasıl açılmıştır? Yine 23 Nisan 1920 günü Hacı Bayram Camisi’nde namaz kılındıktan, mevlütler okunduktan sonra, tekbirler, salavatlar ve dualarla Ulus’a kadar yüründükten sonra açılan Meclistir.

3) Bu Mecliste Türklük, Kürtlük, bir mezhep ayrımı var mıdır? Hayır, onda da kesinlikle yok ve ondan sonra bu Meclisin 1921 yılında kabul ettiği bir Teşkilatı Esasiye Kanunu vardır, bizim ilk Anayasa’mız kabul edilir. Bu Anayasa’da neler vardır? Size bazı maddelerini okuyacağım.

7’nci madde: “Ahkâmı şer’iyenin tenfizi, umum kavaninin vaz’ı, tadili, feshi ve muahede ve sulh akti ve vatan müdafaası ilânı gibi hukuku esasiye Büyük Millet Meclisine aittir.” Ne demek bunun Türkçesi? Şeriat hukukunun uygulanması konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Bunun Türkçesi bu. İşte, kurucu iradenin bir şeyi.

Bir başka madde, Kürt meselesi tartışılırken, 11’inci madde. İşte, bugün muhtariyet, özerklik, bölgesel yönetim, seçilmiş vali olur mu olmaz mı, vatan bölünür mü, devlet parçalanır mı, kurucu irade bu konuda ne dedi? Bakın kurucu irade ne diyor? 1921, Teşkilatı Esasiye Kanunu, ilk Anayasa’mız, madde 11: “Vilâyet, mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i, adlî ve askerî umum, beynelmilel iktisadî münasebet ve hükûmetin umumî tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyete şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz'edilecek kavanin mucibince Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi Vilâyet Şûralarının salâhiyeti dahilindedir.” Yüzde 95’i Arapça bunun. Ben de mümkün olduğu kadar Arapça harflerle telaffuz ederek söyledim.

Değerli arkadaşlar, ne diyor? Diyor ki “Vilayetler muhtar idareleridir.” ve ayırıyor, yetkilerini de ayırıyor. Diyor ki: “Dış ve iç siyaset, şer’î, adlî ve askerî uygulamalar, uluslararası anlaşmalar merkezî hükûmetin yetkisi altındadır.” Peki, muhtariyeti haiz, özerkliği haiz vilayetlerin şûralarının yetkileri nedir? O da çok açık bir şekilde anlatılmış: “Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti İçtimaiye işleri…” “Vakıflar, medreseler, okullar, sıhhiye, hastaneler, iktisat, ziraat, bayındırlık ve sosyal yardımlaşma işleri de vilayet şûralarının yetkisi içerisindedir.” diyor. Bir kurucu irade beyanı daha.

Ondan sonra, yine 14’üncü madde biraz daha açıyor bunu “Vali, yalnız devletin umumi vazaifile mahalli vezaif arasında tearuz vukuunda müdahale eder.” Diyor ki: “Vali, merkezi hükûmet ve yerel idare arasında bir uyuşmazlık olduğu zaman müdahale eder.” Bunun ötesinde valinin çok daha fazla bir yetkisi, eski tabirle salahiyeti de yok.

İşte, değerli arkadaşlar, Somali’ye asker gönderilmesinden başkanlık sistemine, özerklik ve muhtariyete, din-devlet ilişkilerine, laiklik anlayışına, ulus devlet paradigmasına kadar ne kadar sorunumuz var ise bunları zabıtlardan -kurucu iradenin kuruluş felsefesinin aslına sadakatle- eğer inceleyemezsek yine bir mesafe almamız mümkün değildir.

1924 Anayasası’nda… Yani 1921 böyle de 1924’te ne var? 1924’te “Türklük” Anayasa’ya giriyor, orada bir değişiklik var ama dinî konudan “Ahkâm-ı şer’iyenin tenfizi…” meselesi yani şeriat kurallarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından takip ve uygulama sorumluluğu 1924 Anayasası’nda da yine kendini muhafaza ediyor ve 1928’e kadar da bu işler böyle gidiyor. Laikliğin Anayasa’ya girme tarihi de 1937. İşte milletten saklanan gerçekleri yine evraklarla, kayıtlarla, belgelerle bu şekilde konuşamazsak bir başka siyasi örtbas etme ve oyunbazlık etme durumu ortaya çıkar.

Değerli arkadaşlar, yine bu işte, muhtariyetle ve yerel yönetimlerle ilgili tartışmalar senelerdir devam ediyor. Prens Sabahattin’den bugüne kadar ademimerkeziyet ve teşebbüs-i şahsi meselesi tartışılıyor ama sorunlarımız çözülemiyor ve sorunlarımızı çözmeye kalktığımız her vakit de bunun adı ya irtica oluyor ya bölücülük oluyor ya dış tahriklere kapılma oluyor. Hâlbuki kendi geçmişimizi, 23 Nisan 1920’den itibaren bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, bu Meclisin nasıl teessüs ve teşkil edildiğini incelersek bambaşka bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz.

Somali meselesine de biz ret oyu vereceğiz BDP Grubu olarak çünkü bu meselelerin gerçeği bu Mecliste doğru düzgün konuşulana kadar bizim ikna olmamız mümkün değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev yapmasının bir yıl daha uzatılmasına dair Hükûmet tezkeresini tartışmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Geçen yıl, bu konudaki görevlendirme yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Deniz Kuvvetlerinin anılan bölgelerdeki korsanlık faaliyetlerine karşı seyrüsefer güvenliğinin Birleşmiş Milletlerce NATO’ya tevdi edilmiş görev çerçevesinde, korumaya katkıda bulunması yönünde oy kullanmıştı. Bu görevin bir yıl daha uzatılması için önümüze gelen tezkereye de yine Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy kullanacağız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri tezkerede belirtilen bölgede öteden beri ciddi bir itibara sahiptir. Deniz Kuvvetlerinin askerî görevlerinin yanı sıra çok önemli bir işlevi de uluslararası sularda bayrak göstermek ve deniz alaka ve menfaatlerimizi korumaktır.

İmparatorluk döneminde, Abdülaziz zamanında dünyanın üçüncü büyük donanması hâline getirilmiş olan, deniz harp tarihinde ilk kez denizaltı gemilerini hizmete sokup kullanan, bugüne kadar büyük denizciler yetiştiren, büyük zaferlere imza atan Deniz Kuvvetlerimiz, daha sonra II. Abdülhamit döneminde saraya karşı başkaldırabileceği şüphesiyle Haliç’e hapsedilmiş, gemileri yavaş yavaş çürümeye, personeli maişetini sağlamak için ticarete terk edilmiştir. Donanmamız bu zelil durumdan zaman zaman Hamidiye kahramanı Rauf Bey gibi müstesna bahriyelilerin şahsi gayretleriyle sıyrılmış olsa da esas itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla kurtulmuş ve cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar sağlanan büyük ilerlemelerle bugün, yine kendi gemisini ve silahını birden fazla tersanesinde kendi inşa eden, denizaltıcılık, su üstü sevk ve idaresi ve deniz taktik ve stratejisinde yenilikler geliştiren, dünyada yeniden isim ve yer kazanmış bir bahriye hâline gelmiştir.

Hâl böyle olmakla beraber, donanmamızın, Deniz Kuvvetlerimizin bugün, komuta kadrosunun maruz kaldığı hukuku zorlayan uygulamalar ne yazık ki Deniz Kuvvetlerimizin komuta kadrosunu tam anlamıyla biçmiş ve Türk donanmasının harbe hazırlık seviyesini çok aşağılara çekmiş, donanmamızı neredeyse savaşamaz hâle getirmiştir. Deniz Kuvvetlerinin amiral kadrosunun bugün, yaklaşık yarısı cezaevlerinde tutuklu, bir bölümü de hükümlü bulunmaktadır. Geçtiğimiz günlerde, şahsına yönelik kabul edilemez bir komplo ile bu şimdi sözünü ettiğim duruma tepki olarak emekliliğini istemiş olan donanma komutanı oramiralin görevden ayrılması sonucu önümüzdeki 30 Ağustosta Deniz Kuvvetlerine bir oramiralin komuta etmesi ancak ya mevcut komutanın görev süresinin uzatılmasıyla ya da 2009 yılında koramiralliğe yükselmiş olan tek koramiralin terfi ettirilerek doğrudan Deniz Kuvvetleri Komutanlığına atanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu durumda da kadrosu oramiral olan donanma komutanlığına mecburen ve vekâleten bir koramiral tayin edilecektir. Deniz Kuvvetlerinin diğer önemli komuta kadrolarının hemen hepsinde durum böyledir. Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç’ın ortada bir sorun olmadığı, ağustos ayında kuvvet komutanlığına bir atama yapılması söz konusu olduğunda mevcut komuta kadrosu içinde Hükümetin de uygun göreceği bir terfi ve atama yapılması konusunda sıkıntı yaşanmayacağı şeklindeki beyanı maalesef temelden yoksundur. Zira, Silahlı Kuvvetlerde atamalar, bir şirkete müdür bulur şekilde seçim ve görevlendirmelerle yapılamamaktadır. Bir general veya amiral en az yirmi beş yılda yetişmekte; kazandığı rütbeleri süreleri ve şartları belirlenmiş kıta komutanlık ve karargâh görevlerinden geçerek kazanabilmektedir. Normal şartlarda 21- 22 yaşlarında harp okulundan lisans diplomasıyla mezun olan bir subayın general adayı olabilmesi için meslek hayatı içinde bir yıl subay temel veya pilotaj kursu, altı ay Harp Akademisi hazırlık kursu, iki yıl Harp Akademisi eğitimi ve altı ay da Silahlı Kuvvetler Akademisi eğitimi olmak üzere toplam dört yıl daha okuması gerekmektedir. Bu eğitimlerden geçmiş olan bir subay, amiral veya general adayı olabilmek için ayrıca dört yıl takım ve bölük komutanlığı, altı yıl karargâh subaylığı, iki yıl Deniz Kuvvetlerinde gemi, Hava Kuvvetlerinde filo, Kara Kuvvetleri ve Jandarmada tabur komutanlığı, iki yıl Deniz Kuvvetlerinde komodorluk, Hava Kuvvetlerinde harekât komutanlığı, Kara ve Jandarmada alay komutanlığı görevi yapmak zorundadır. General, amiral adayı olan çoğu subay, ayrıca üç yıl yurt dışı görevlerde de tecrübe kazanmaktadırlar. Bu meslek içi zorunlu eğitim süreci Türk Silahlı Kuvvetlerine özgün değildir, bütün diğer modern ordularda da durum aynen böyledir.

Sonuçta, 21- 22 yaşında harp okulunu bitiren bir subayın general veya amiral olabilmesi için ideal bir kariyer planlamasında en az yirmi bir yıllık bir süre geçirmesi gerekmektedir. Bugün, yukarıdaki kariyer sürecinden geçen bir subay, yasal olarak albaylığının beşinci yılında general veya amiral olabilmektedir. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse ihtiyaç duyulduğunda her albayın general, amiral yapılabilmesi mümkün değildir. Zira bir general, amiral adayının mesleki süreci içinde her rütbede karşılaması gereken kıstaslar bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bugün hukuk sistemimizde karşı karşıya bulunulan uygulamada 926 sayılı Askerî Personel Kanunu’nun 36’ncı maddesi gereğince devam eden davalarda bir gün dahi tutuklu kalan personelin terfi veya kademe ilerlemesinin yapılabilmesi için haklarındaki yargılama sürecinin sonucu beklenmekte; bu nedenle, yukarıda sözünü ettiğim tutuklu ya da haklarındaki hükümler onanmamış personel, özlük hakları açısından büyük bir kayba uğramaktadır. Beraat etmeleri hâlinde de bu personelin, yine yukarıda belirttiğim sürece tabi akışlar sonucu bu mağduriyetlerinin telafisi mümkün olamamaktadır. Zira, dediğim gibi, örneğin bir subayın general olması için en az bir yıl tabur, filo, gemi komutanlığı yapması zorunludur. Bu görev yarbay rütbesinde yapıldığı için daha sonra kıdemini alıp yarbaylığını yapmadan albay olmuş olan subaylar geriye dönüş yapamamakta, tabur komutanlığı yapmadığı için de amirallik ve generallik sırasını kaybetmektedir. General rütbesindeki tutuklu personel için de aynı sorun mevcut olup terfi dönemlerinde tutuklu oldukları için bir üst rütbeye terfi edemeyecek subaylar çıkartıldığında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin elde kalanları mecburen terfi ettirme gibi insan kaynakları yönetiminde kabul edilmeyecek bir durumla karşı karşıya kalması kaçınılmaz hâle gelmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kadrosunun uzun süren tutukluluklar nedeniyle içine düştüğü bu çok vahim durum, sonunda nasıl olduysa Sayın Başbakanın da dikkatini çekmiş gözükmektedir. Başbakan uzun tutuklamaların Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadelesine darbe vurduğunu, terörle mücadeleye gönderilecek subay kalmadığını geçtiğimiz günlerde yüksek sesle dillendirmiş ancak arkasından bu duruma bir çözüm bulmak için yasal düzenlemeye gerek olmadığını, üçüncü yargı paketinin bunun için yeterli hukuki imkânları sağladığını ifade etmiştir. Bu, ne yazık ki doğru değildir arkadaşlar. Sayın Başbakanın konuşmasıyla neredeyse sorun çözülüyor beklentisi ortaya çıkmış olsa da sorun öyle bir demeçle çözülecek bir sorun değildir, gerekli yasal düzenlemeler yapılmadan bu sorunun çözülmesi mümkün olmayacaktır. İşte, gözden kaçırılmaması gereken, asıl bu konuda yüce Meclisin süratle inisiyatif alması gereklidir. Aksi takdirde, ordumuzun ve millî güvenliğimizin yumuşak karnı durumundaki bu sorun ileriye dönük olarak gerçekten büyük felaketlerin habercisi olabilecek bir nitelik arz etmektedir. Zira, izah etmeye çalıştığım üzere, muvazzaf subayların tutuksuz yargılanmaları sağlansa bile mevcut yasalar çerçevesinde söz konusu personelin harekât etkin bir şekilde görev yapmaları mümkün değildir.

Yukarıda kısaca özetlediğim gibi, tutuklulukların kısaltılması Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kadrosunun gereken tarzda şekillenmesini önleyen engelleri de tutuklu bulunan ve evrensel masuniyet karinesi uyarınca suçlulukları sabit bulunana kadar suçsuz addedilmesi gereken Silahlı Kuvvetler personelinin özlük haklarının ortadan kaldırılmasını engelleyememektedir. Bu konuda, yüce Meclisin, mutlaka konuyu bütün yönleriyle ele alacak etraflı bir çalışma yapması ve bu çalışma sonucu gerekli yasal düzenlemeleri çok yönlü olarak gerçekleştirmesi zorunludur.

Öte yandan, yine tutuklu Silahlı Kuvvetler personeli aleyhinde olan ve “Bir suçun ancak bir cezası olabileceği” şeklindeki diğer bir evrensel hukuk kuralını ihlal eden bir duruma daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Terfi ve kademe ilerlemelerinin tutukluluk nedeniyle askıya alınması, tutuklu personel üzerinde bunların yargılanması sonuçlanmadan idari ceza tatbik edilmesi anlamını taşımaktadır. Biraz önceki açıklamalarımdan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısı ve esasları ile Personel Kanunu’ndan kaynaklanan nedenler sonucu ortaya çıkacak peşin idari cezaların sonuçlarının kalıcı olduğunu gördük. Bu, tutuklu olup da daha sonra mahkemece suçlu bulunan personele hem idari hem adli bakımdan iki ceza verilmesi sonucunu da beraberinde getirmektedir. Buna da hukuki bir çözüm bulunmalıdır.

Değerli arkadaşlar, Silahlı Kuvvetlerin son terfi kararnamesi 2012 Ağustos Şûrasında yapılmış olduğuna göre, o tarihin hemen öncesindeki komuta kadrosunun içinde bulunduğu duruma birlikte bir göz atalım. Bu, bize Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlık durumu bakımından arz ettiği büyük resmi daha somut bir şekilde gösterebilecektir. 2012 Ağustos başında Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut 362 general ve amiralden 69’u tutuklu bulunuyordu. Kara Kuvvetlerinde her 7, Hava Kuvvetlerinde her 5 generalden 1’i; Deniz Kuvvetlerinde de her 2 amiralden 1’i tutukluydu. Kara Kuvvetlerinde tutuklu generallerin toplam general sayısına oranı yüzde 14, Hava Kuvvetlerinde yüzde 21, Deniz Kuvvetlerinde yüzde 44’e ulaşmıştı. Bu genel resim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlık seviyesi bakımından düştüğü durumu çok acı bir şekilde göstermektedir. Özellikle Deniz Kuvvetlerindeki durumun vahameti kelimeleri aşmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu durum, tutuklu olan ve hakları ihlal edilen subaylarımızın şahsi hak ihlalinin de çok ötesinde, ülkemizin güvenliğini, bölgede ve dünyada kendine biçtiği rolü ağır şekilde etkileyecek sonuçları da beraberinde getirebilecek nitelikte bir durumdur. Kara Kuvvetleri, esas ağırlığı itibarıyla sınırlarımız içinde etkinlik gösteren ve yurt savunmasının belkemiğini teşkil eden bir güçtür. Deniz ve Hava Kuvvetleri ise bunun da ötesinde, uluslararası sularda ve hava sahasında da önemli birer istikrar ve caydırıcılık unsurudur. Bunun belirgin bir örneğini bugün üzerinde çalıştığımız tezkere vesilesiyle de görmekteyiz. Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin envanterindeki gemi ve uçaklarla çeşitli silah sistemleri, bugün modern dünya ordularıyla her alanda boy ölçüşebilecek sayı ve niteliktedirler. Tabii, bu Kara Kuvvetlerimiz için de geçerlidir ancak başta Deniz ve Hava Kuvvetlerimiz olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta heyeti devre dışı kalınca bu kuvvetlerin sahip oldukları imkân ve kabiliyetler geriye düşmekte ve kuvvetlerimiz oyun planının dışına itilmektedir. Sonunda, bu davalar, Türkiye’nin dünya donanmaları ile dişe diş rekabet edebilecek modern ve güçlü donanmasını karaya oturtacak bir rotaya çevirmiş gözükmektedir. Böylelikle, son otuz kırk yıldır halkımızın refahından büyük fedakârlıklar yapılarak uçak, gemi ve silah sistemlerine yatırılan millî kaynaklar da heba edilmiş olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, millî kaynakların heba edilmesi deyince önemli bir hususu daha dikkatlerinize getirmek istiyorum. 3 Ocak 2011 günü toplanan Savunma Sanayi İcra Komitesi gündeminde yer alan Havuzlu Çıkarma Gemisi Projesi, üzülerek ifade ediyorum ki, iktidarın bu konudaki ilkesizliğinin güçlü ve somut bir örneğidir. Havuzlu Çıkarma Gemisi Projesinin gerekçesi olarak Hükûmet, Türk Deniz Kuvvetlerinin değişkenlik gösteren olaylar karşısında ani reaksiyon gösterebilen, kriz bölgelerinde harekât icra edebilen, afet ve insani yardım yapabilen yapıda bir kuvvete ihtiyaç duyduğunu öne sürmüştür.

Arkadaşlar, daha biz kendi denizlerimizde donanmamızı komuta edecek komutan bulmakta zorlanırken bu gemiyi hangi açık denizlerde ne için kullanacağız? Böyle bir gemi hangi millî savunma konseptine dayanan bir ihtiyacın gereğidir? Bu sorulara verilecek cevaplar projeyi getirenleri de yeterince ikna edememiş olacak ki gerekçeye bir de afet ve insani yardım gibi ilgisiz unsurlar dâhil etmişler. Gerçekten de üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin konumu, Ege, Akdeniz ve Karadeniz’de her türlü harekâtta doğal ana üs ve tabii uçak gemisi görevi yapmak gibi eşsiz bir jeostratejik üstünlük sağlamaktadır. Türkiye’nin bu eşsiz konumu, doğal olarak millî hedeflerimiz dâhilindeki deniz hak ve menfaat alanlarındaki uzak mesafelere güç aktarımı ihtiyacı ile hava imkân ve kabiliyetleri olan, geniş hacmiyle araç ve insanların belli bir süre korunaklı şekilde barınabileceği çok maksatlı havuzlu çıkarma gemisi (LPD) tedarik edilmesi gerekçesini geçersiz kılmaktadır. 3-4 milyar dolarlık havuzlu çıkarma gemisi ihalesinin gerekçesi, ulusal güvenlik ihtiyaçları ve ülke gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Bu tip çıkarma gemileri, özellikle okyanusaşırı amfibik harekât maksadıyla tasarlanmış olduğuna göre, Hükûmet uygulamakta olduğu hayali temellere dayalı dış politikayı okyanus ötesinde amfibik harekâtlarına da mı uzatmayı düşünmektedir? Bu tip muharebe gemileri, ana vatandan destek mesafesi dışında yapılacak çıkarma harekâtları içindir. Bu nedenle, bu gemiler, okyanusa kıyısı olan veya okyanus ötesi coğrafyalardaki stratejik hedef ve ekonomik çıkarlarının gereği askerî güç kullanabilecek ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin gibi emperyal güçlerin veya denizaşırı menfaatleri, ulusal menfaatleri bulunan deniz kuvvetlerinin tercihidir. AKP’nin resmî web sayfasında da teyit edildiği üzere, havuzlu çıkarma gemisi (LPD) esasen, dünyada sadece 7-8 ülkenin donanmasında mevcut bulunmaktadır. Kaldı ki, 1 adet LPD ile uzak mesafelerde değişkenlik gösteren olaylar karşısında kriz bölgelerinde harekât icra edebilmek mümkün değildir. Bir taş atımlık mesafedeki Kıbrıs Barış Harekâtı, bu kuvvet ihtiyacının en güzel kanıtıdır. Uzak mesafe denizaşırı bir harekât için, yeterli sayıda çıkarma gemisi ve güce ihtiyaç vardır. Bunun için asgari bir amfibik tugayının taşınması sağlanabilmelidir; ki, bu da en azından 3 havuzlu çıkarma gemisi yani asgari 10-12 milyar dolarlık bir bedel gerektirmektedir. Bu nedenle, gelin, kimin hangi çıkarına hizmet edeceği belli olmayan bu hayalleri bırakalım ve önce Akdeniz’de kendi donanmamızı toparlamanın üzerinde yoğunlaşalım arkadaşlar.

Bakın, dikkat edecek olursanız son birkaç yıldır Doğu Akdeniz’de, Rus donanması dâhil, isteyen istediği gibi at oynatabilmektedir. Sayın Başbakan’ın Güney Kıbrıs Rum yönetiminin kendi münhasır ekonomik bölgesini ilan edip İsrail, Mısır, Lübnan, Suriye’yle ikili anlaşmalar imzaladığı, deniz alanlarının birinde İsrail’le ortak arama çalışmaları başlattığında “Fırkateynlerimizi, hücum botlarımızı göndereceğiz.” Sayın Dışişleri Bakanının acıklı Mavi Marmara olayının akabinde “Doğu Akdeniz’deki seyrüsefer güvenliğini biz sağlayacağız.” söylemlerine rağmen, bu bölgede Türk Deniz Kuvvetlerinin adı ne yazık ki hiç geçmemekte, gemilerimizin bayrağı çok seyrek dalgalanmaktadır.

Yakın bir geçmişte Doğu Akdeniz’de 2 kıymetli pilotumuzun da şehit olmalarıyla sonuçlanan RF-4 keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesi konusunda ve bu konuyu izleyen çalışmalarda gösterilen âcizlik, Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kontrol sistemindeki sorunların çok somut bir belirtisidir.

Değerli arkadaşlar, bu durum harbe hazırlık kriterleri bakımından yapılacak çok basit bir analizle açıklanabilir. Genel olarak dünya ordularında kullanılan muharebe yetkinlik değerlerinde ateş, zırh, deniz, hava ve hava savunma, muhabere, komuta kontrol gibi hesap edilen kıstasların en önemli parametresi komuta kontrol sistemi ve komuta heyetidir. Ateş gücünden hava gücüne, deniz gücüne kadar ne kadar kuvvetli bir ordunuz olursa olsun, eğer komuta kontrol sisteminiz ve komuta heyetiniz yeterli değilse ordunuz harekât gerçekleştirme kapasitesine sahip olmayacaktır.

Basit bir benzetme yapmak gerekirse komuta kontrol sistemi ile komuta heyetinin orduya nispeti, bir aracın aktarma organları ile direksiyonunun o araca nispetiyle kıyaslanabilir. Nasıl, aktarma organları ve direksiyon sistemleri arızalı bir araç ne güçte olursa olsun işe yaramaz ve yerinden kımıldayamazsa komuta heyeti zedelenmiş bir ordu da aynı şekilde iş göremez hâle gelir.

Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, tutuklu general ve amiraller sorunu ordumuzun ve millî güvenliğimizin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Bu durum ciddi bir felakete yol açmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hepimiz bu konunun üzerine ciddiyetle eğilmeliyiz. Düşünün ki Türk Silahlı Kuvvetlerinde karar mevkisindeki her komutan, kendisine verilen görev nedir ve bu görevi nasıl başarmalıyım, ne şekilde planlamalıyım diye bir vazife tahlili yapmadan önce “Acaba savcı vereceğim emirden ve alacağım karardan dolayı beni suçlayabilir mi, suçlarsa nasıl suçlar?” sorusunun tahlilini yapmak durumuna düşmüştür.

Hâlen muvazzaf görevde olan bütün komutanlarımız, aynen emekli arkadaşlarında da olduğu gibi, tutuklu bulunan meslektaşlarının durumunun kendilerinde yarattığı moral yoksunluğunun etkisi altındadır. Morali düşük olan, morali olmayan silahlı kuvvetler bu silahlı kuvvetlerin gereğini yerine getiremez, görevlerini yapamaz. Onlara bu morali vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin, sizlerin, bizlerin görevidir arkadaşlar. Hükûmet, bir an önce, düzeltilmesi kendi elinde olan bozukluklardan yakınmayı bırakıp bunların telafisi yoluna gitmeli, ordu üzerinde demokratik kontrol mutlaka kurulmalı ancak bu, mutlaka, hukukun üstünlüğü ve çağdaş demokrasi ilkeleri çerçevesinde tesis edilmeli, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendine güvenini artıracak tedbirler gecikmeden alınmalı, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde güvensizlik ve baskı aracına dönüşen son yıllardaki hukuksuzluğa süratle son verecek çareler geliştirilmeli, bulunmalıdır.

Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve Arap Denizi ile mücavir bölgelerde görev sürelerini uzatmakta olduğumuz gemilerimizi, bu iş böyle sürdüğü takdirde, önümüzdeki kısa dönemde komuta edecek filo komutanı, komodor, hatta gemi komutanı bulmakta zorlanacağımız hususunda Hükûmeti bir kez daha önemle uyarıyor; bu çerçevede, Aden Körfezi, Somali kara suları, Arap Denizi ile mücavir bölgelerde görevlendirilecek olan gemilerimizin, yüzer birliklerimizin kahraman komutan, subay, astsubay, erbaş ve erleri ile sivil personeline bu önemli görevlerinde başarılar diliyor; kendilerine, bir denizci tabiriyle, rüzgârınız bol, pruvanız net olsun diyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.

Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, korsanlık, deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ile mücadele etmek amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık sürenin uzatılması hakkında Başbakanlık tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Somali ile Yemen arasında kalan Aden Körfezi, dünyanın sayılı deniz ticaret yollarından biridir. Aden Körfezi ve civarının güvenli bir ulaşım bölgesi olmaktan çıkması, gitgide daha fazla korsanlık olaylarına sahne olması konuyu kısa sürede uluslararası camianın sorunu hâline getirmiştir. Bu alanda ilk tezkere Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2009 yılında çıkarılmış, her yıl uzatılarak bugünlere gelinmiştir. Bugün görüşülen konu, tezkerenin 4’üncü defa uzatılmasıdır.

2009’da ilk tezkere görüşülürken 2008 yılı sonu itibarıyla bölgede 500’ü aşkın korsanlık olayı gerçekleşmiş ve 3 Türk gemisine de el konulmuştur. Konuyla ilgili detaylı sayılacak bilgiler, ilk tezkere vesilesiyle, 2009 yılındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi kararında mevcuttur. Raporda “Söz konusu eylemlerin gerçekleştiği deniz alanları Türk ticaret gemileri tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza yönelik tehdit, ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini de olumsuz etkileyen bir boyut kazanmıştır.” denilmektedir.

Yine aynı kararda, Aden Körfezi bölgesinde korsanlık olaylarının yaygınlık kazanmasının sebeplerine de değiniliyor. Somali’de kamu düzeninin sağlanmamış olması, korsan, deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri ve yargılanmaları konusunda karşılaşılan belirsizlikler, uluslararası toplumun deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile etkin bir mücadele yapmasını engelleyici temel faktörler olmuştur. Sorunun vahameti ve karmaşıklığı uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesini, tekrardan kaçınan uluslararası tedbirlerin alınmasını ve etkin şekilde uygulanmasını gerektirmektedir. Hiçbir ülkenin tek başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip olmadığı vurgulanmaktadır.

Bu anlayış çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2008 yılında, özellikle konuyu doğrudan ele alan 5 karar kabul etmiştir. Avrupa Birliği 08/12/2008 tarihinde bölgede “Atalanta” adı altında bir deniz operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya, Belçika, İsveç ve İspanya yani Avrupa Birliği ülkeleri iştirak etmiştir. Bölgede ayrıca ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya’ya ait askerî gemiler de bulunmaktadır ve münferiden operasyonlar icra etmektedirler.

Çok değerli milletvekilleri, Türk ordusunun Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği, Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde dünyanın birçok yerinde, bu çerçevelerde görev ifa ettiği bilinmektedir. AKP iktidarı döneminde, her sene, çeşitli vesilelerle Türk ordusunun bu teşkilatlar aracılığı ile nerelerde, nasıl hizmetler gördüğü sayılır, dökülür. Türk ordusu üzerinden bu hizmetlerin adı, genellikle “Türkiye'nin uluslararası güvenlik alanındaki girişimleri ve uluslararası barışı koruma ve destekleme harekâtlarına katkılar” gibi başlıklar altında sunulur. Afganistan’dan Lübnan’a, Sudan’a, Aden Körfezi’nden Akdeniz’deki petrol gemilerinin korunmasına kadar her konuda istifade edilen Türk ordusunun, Türk milletinin birliğinin korunması ve bölücü terörle mücadele konusunda eli, kolu bağlanır; askerleri karakollara, komutanları Silivri’ye hapsedilir.

Zaman zaman, Türk ordusunun dünyanın nerelerinde, ne hizmetler gördüğü sayılıp dökülürken, bu hizmet alanları bir bir ifade edilirken hepimiz biliyoruz ki bunların bugünkü hâliyle hiçbir anlamı yoktur. Türkiye'nin kendi güvenliğini sağladıktan sonra bunların bir önemi olabilirdi. Ülkenin kendi güvenliği Hükûmetin elinde tarumar edilirken benim ordumun bir yerlerde ne hizmetler verdiği meselesi boşlukta kalmaktadır.

Hükûmet tarafından dünyanın her yerinde önemli görevler yüklenen Türk ordusuna ticaret gemileri korutturuluyor, petrol gemilerinin korunması sağlattırılıyor, Türkleri taşıyan yolcu gemilerinin korunması akla gelmiyor. Mavi Marmara gemisinin uluslararası sularda İsrail’in saldırısına uğradığı olay iktidar tarafından da savaş sebebi sayıldığına göre, iktidarın Türkiye’yi ordusundan çekinilmeyen bir ülke durumuna düşürdüğü görülmektedir.

Suriye sınırına önceden sadece bir kuvvet komutanı göndermek Türkiye'nin gücünü göstermek bakımından yeterli iken, bu iktidar döneminde tank birliklerinin sınıra yığılması ve daha üst makamlarca beyanat verilmesi bile kimse tarafından dikkate alınmamaktadır. Yaralı durumdaki Suriye, Türk savaş uçağını düşürme cesareti gösterebilmektedir. Basında istihza konusu yapıldığı gibi, Türk savaş uçağı düşürülüyor, Hükûmetin haberi olmuyor; düşürüldüğünü öğreniyor, kimin düşürdüğünü bilemiyor; kimin düşürdüğü söyleniyor, nasıl düşürüldüğünü açıklayamıyor, anlayamıyor; onu da açıklıyorlar, nereye düşürüldüğünü bilemiyor; onu da başkaları tespit ediyor, bu sefer de şehitlerimizi denizin altından çıkaracak takati yok. Türk ordusunun itibarını korumak, Türk milletinin itibarının korunması anlamına gelmektedir. İktidarın, tarihinden ve varlığından rahatsız olduğu bir milletin itibarını korumak gibi bir arzusu olacağını da tahmin edemiyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu tezkere kolay bir tezkeredir, Hükûmetin uygulamak isteyeceği bir tezkeredir; NATO’nun menfaatleri var, Birleşmiş Milletlerin ilgilendiği bir konudur, Avrupa Birliğinin menfaatleri var, tabii, bizi de ilgilendiren tarafı var. O bakımdan, bu tezkere uygulanabilir bir tezkeredir, hafif bir tezkeredir. Eğer, yüce Mecliste kabul edilen tezkere yani Türk ordusuna yurt dışında görev verme tezkeresi, doğrudan doğruya Türk milletini ilgilendiriyor ise o zaman onu uygulayacak siyasi iradeyi göremiyoruz. Kolayca anlaşılabildiği gibi, 2007 yılından beri her yıl çıkarılmakta olan Kuzey Irak’la ilgili tezkereleri kastediyorum. Türkiye’ye yönelik bölücü terör tehdidinin bertaraf edilmesi amacıyla çıkarılan bu tezkerelerin akıbetine ve söz konusu tehdidin bugün ülkemizi ve Hükûmeti nasıl teslim aldığına bu vesileyle bakmak gerekir diye düşünüyorum. Bu tezkereler Türk milletinin beklentileri doğrultusunda devlet olmanın gereği olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınmış kararlar olmasına rağmen, uygulamalarının Hükûmet tarafından okyanus ötesi güçlerin icazetine bağlanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetini incitmiştir.

Bugün, gelinen noktadan dönüp geriye baktığımız zaman, hem iktidarın hem de tabi olunan dünya güçlerinin terör örgütünün zayıflatılmasına gönüllerinin razı olmadığı anlaşılmaktadır. Hükûmet terörün üzerine gitmemek için direnmiş, ABD de Hükûmetin hatırına kendisine milletimizi oyalayacak, konuyu savsaklayacak bir yol geliştirmiştir. Anlık istihbarat kavramı ile şekillenen bu savsaklama metodu ile ABD, iktidara Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarıyla ilgili anlık istihbarat verecek, Hükûmet de gereğini yapacaktı. Kurgu mükemmel işlemiştir. Teröristlerin mağaralarına çekildiği, son teröristin içeri girdiği an istihbarat Hükûmete verilmiş, Hükûmet de dağa, taşa birkaç bomba atmak suretiyle, işi terör örgütünün pazarlık masası kuracak cesarete ulaşmasına kadar idare etmiştir. Ortaya çıkan tablonun gösterdikleri ışığında mesele değerlendirilirse Kuzey Irak tezkereleri dönemi, terör kamplarını dağıtmak şöyle dursun, terör örgütünün dışarıda ve içeride palazlanmasını beklemekle geçmiştir.

2002 yılında etkinliği sıfıra inmiş bir terör örgütü, bugün, Hükûmeti bölücü taleplerini dikte etmek üzere masaya oturtmuştur. Bu noktaya gelince görülmektedir ki, iktidar, terör örgütünün bölücü taleplerinden ziyade, elindeki silahtan rahatsızdır çünkü taleplerini gerçekleştirmek için örgütten daha hızlı davranmaya gayret ettiği gözlenmektedir. Örgüt her tarafı mayınlarken, her ay bir karakola baskın düzenlenip çok sayıda askerimiz şehit edilirken, alan hâkimiyeti sağlanıp güvenlik güçlerimizi araziye çıkamaz hâle getirirken Hükûmetin neden seyirci kaldığı, açıklanmaya muhtaç bir durumdur. Sayısız karakol baskını ve sayısız şehit vermiş olmamıza rağmen, bu güvenlik güçlerimizin kışlalarında ve karakollarında baskın beklemek zorunda bırakılmış olmasına karşılık sormak istiyorum: Bu süre içerisinde, on yılı aşkın AKP iktidarı süresinde kaç terörist kampına baskın düzenlenmiştir? Ama ay geçmeden Türk askerlerinin karakolları baskına uğramış ve bunlara seyirci kalınmıştır. Öyle görülüyor ki AKP iktidarı “Ne yapalım baş edemiyoruz, bölücü talepleri kabul edelim gitsin.” demek için iktidar dönemini harcamıştır. Bu süreçte terörle mücadele dilden düşürülmemiş ama her gün daha fazla sulandırılarak müzakere ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır. Terör örgütü ve bölücü taleplerini kutsama gafleti içine düşenler, eş zamanlı olarak Türk ordusunu tahkir etme, itibarını sarsma ve mücadele azmini kırma gayreti içinde de olmuşlardır. Ateşkesten, karşılıklı silah bırakmaktan bahsederek, bir tarafta bir bölücü örgütünü Türk güvenlik güçlerinin ve ordusunun karşılığıymış gibi gösterme ihaneti yaşanırken çabaların iğrençliği ve komikliği yetmemiş olacak ki, diğer taraftan bu sefer Türk ordusunun komutanları “terörist” ilan edilerek Türk güvenlik güçlerinin itibarı aşağıya çekilmeye çalışılmıştır. Her iki açıdan da Türk ordusu saldırıya uğramış, her iki yönden de terörist örgüte destek sağlanmıştır. Bütün bu yaşananlar, AKP’nin bölücü terör örgütüyle mücadele içinde mi, yoksa hedef birliği içinde mi olduğunun yeni baştan sorgulanmasını gerektirir bir noktaya getirmiştir.

Sonuç olarak, Türk ordusunun, önce milletimizin bekası, toprak bütünlüğünün korunması, haricî ve dâhilî düşmanlarımızın susturulması için var olduğunu bilmek gerekir iktidar olarak. Asli fonksiyonunu ifa ettikten sonra Türk ordusundan, elbette ordumuzdan, dünyanın çeşitli yerlerinde, gene içinde milletimizin menfaati olmak şartıyla faydalanmak mümkün hâle gelecektir. Ama ordumuzun elini kolunu bağlayıp düşmanlarının elini kolunu güçlendirerek Türk ordusunu baskı altında tutarken, itibarsızlaştırırken öbür taraftan dünyanın belirli bölgelerinde “Şu gruplar adı altında ve şu anlaşmalar çerçevesinde bu hizmetleri yaptı.” denilmesi bizim için bir övünç vesilesi olamamaktadır maalesef.

 Bu bakımdan, bu vesileyle, bu tezkere vesilesiyle ordumuzun içinde bulunduğu zorluğa bir kere daha işaret etme fırsatı bulmuş oldum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kutluata.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır.

Buyurun Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin yüce Meclisimizin 25 Ocak 2012 tarihli, 1008 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla verilen tezkerenin gerekçelerini AK PARTİ Grubu adına açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eritre, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Somali’yi içeren Afrika boynuzu bölgesi, uzun yıllardır barış ve istikrardan yoksun, devletler arası ve kabileler arası çatışmalara sahne olan ve bu gelişmeler nedeniyle uluslararası camianın gündeminde yer almaya devam eden bir coğrafyadır. Orta Doğu ve körfeze yakınlığı Afrika boynuzunu, Afrika Kıtası’nın stratejik bölgelerinden birisi hâline getirmiştir; tarihte dünyanın güçlü ülkelerini ilgi odağında tutmuş ve ihtilaflara sahne etmiştir.

Sömürgeci ülkelerce çizilen Afrika boynuzundaki ülkelerin sınırları bugünkü sorunların da temelini oluşturmaktadır. Bölgeden yansıyan deniz haydutluğu, terörizm, mülteci akınları gibi sorunlar uluslararası toplumu yakından ilgilendirmektedir. Etiyopya’yla Eritre, Eritre’yle Cibuti, Eritre’yle Yemen, Kenya’yla Etiyopya ve Kenya’yla Uganda arasında ciddi sınır anlaşmazlıkları mevcuttur.

Sorunu daha iyi anlayabilmek için bölgeye ve sorunlu ülkelere kısaca göz atmakta yarar görüyorum. 1993 yılında Etiyopya’dan bağımsızlığını ilan eden Eritre’nin komşu ülkeleri Etiyopya, Cibuti ve Yemen ile olan sınır anlaşmazlıkları hâlen çözüme kavuşturulamamıştır. Etiyopya ile Eritre sınır anlaşmazlığı nedeniyle 1998-2000 yıllarında savaşmışlardır. Bu savaşta yaklaşık 70 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Eritre, sınır anlaşmazlığı nedeniyle Etiyopya başta olmak üzere, Cibuti ve Sudan’daki silahlı muhalif grupları desteklemiştir, Somali’deki El Şebab örgütünü ise desteklemeye devam etmektedir. Eritre, komşularına yönelik hasmane tutumu nedeniyle ve özellikle Somali’de muhalif silahlı grupları desteklediği için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi yaptırımlarına artan bir şekilde maruz kalmaktadır. Eritre’yi uluslararası toplumdan izole eden bu çabaların arkasında Etiyopya’nın bulunduğu ifade edilmektedir.

Kenya ve Etiyopya’nın Somali’yle olan sınır bölgelerinde Somali kökenliler yaşamaktadır. Kenya ve Etiyopya yönetimleri, sınır bölgelerindeki Somalili mevcudiyetini güvenlik tehdidi olarak algılamaktadır. Öte yandan, milliyetçi Somalililer arasında Kenya ve Etiyopya’nın topraklarının bir bölümünün de dâhil olacağı büyük Somali hayalinin yaşatıldığı ileri sürülmektedir. Etiyopya’nın Somali’yle sınır bölgesini oluşturan Ogaden bölgesinde ise Ogaden Ulusal Bağımsızlık Cephesi, Addis Ababa yönetimine karşı mücadelesini sürdürmektedir. Ogaden yüzünden Etiyopya ile Somali 1977 ve 1978 yıllarında savaşmışlardır.

Bu karışıklıklara ilaveten, Afrika boynuzunda Temmuz 2011’den bu yana son altmış yılın en ciddi açlık ve kuraklık krizi baş göstermiştir. Bölgede yaklaşık 13 milyon insan gıda krizinden etkilenmiştir. Birleşmiş Milletler, Güney Somali’nin bazı bölgelerinde son otuz yıldır ilk kez açlık olduğunu ilan etmiştir. Afrika boynuzundaki en büyük güvenlik sorunu, yirmi yıldır Somali’de merkezî bir yönetimin oluşturulamaması sonucu süregelen iç çatışma ortamı ve ülkede hüküm süren ancak son dönemde nispeten çözüme kavuşturulan kıtlık ve kuraklığın yarattığı insani krizdir. Son kuraklık ve kıtlık nedeniyle yüz binlerce Somalili ülke içinde ve komşu ülkelerdeki mülteci kamplarında yaşamaktadır. Çok sayıdaki Somalili mültecinin varlığı, komşu ülkeler açısından ekonomik ve güvenlik riski hâline gelmiştir. Somali’de yaşanan iç çatışma ortamına son vermek amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin 1993’teki ve Etiyopya’nın 2006’daki askerî müdahaleleri sonuç vermemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda arz etmeye çalıştığım karmaşık nedenlerden ve kuraklıktan dolayı ortaya çıkan Somali kaynaklı korsanlık ve deniz haydutluğu uluslararası toplumun gündemine son yıllarda bir güvenlik tehdidi olarak yerleşmiştir; Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’ndan geçen yollardaki seyrüsefer serbestliğine yönelik ciddi bir tehdit teşkil etmektedir. Soruna Türkiye perspektifinden bakıldığında ise şu tespitleri yapmak mümkündür: Osmanlı İmparatorluğu Doğu Afrika’ya yönelen sömürgeci ülkelere karşı daha 16’ıncı yüzyılda bölgeye deniz seferleri gerçekleştirmeye başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti ise Batılı sömürgeci anlayışı hiçbir zaman benimsememiştir, Türkiye’nin yaklaşımı bölge insanının barış içinde kalkınması için çaba göstermek istikametindedir.

Ülkemizin Somali politikası Batı ile aramızdaki Afrika politikaları açısından bakış farklılığını da belirgin biçimde ortaya koymaktadır. Türkiye, eski Osmanlı coğrafyası olan Afrika boynuzu bölgesindeki ülkelerle bugün de yakın ilişkiler içindedir. Siyasi ve ekonomik ilişkiler kökenleri geçmişe uzanan ortak tarih ve kültür zemininde her geçen gün gelişmektedir. İkili ekonomik ilişkilerde denge ülkemiz lehinedir.

Türk Hava Yolları bugün, Nairobi, Addis Ababa, Mogadişu ve Cibuti’ye doğrudan uçmaktadır.

Türkiye Etiyopya’yı Afrika boynuzunda stratejik bir ortak olarak değerlendirmektedir. İki ülke arasındaki ilişkiler her alanda gelişmektedir. İkili ticaret hacmi 2011 yılında 318 milyon dolara ulaşmıştır. Karşılıklı üst düzey ziyaretler ikili ilişkilere ivme kazandırmaktadır. Türk firmalarının Etiyopya’daki yatırımları 3,2 milyar ABD doları değerindedir.

Bölgenin diğer önemli bir ülkesi Kenya ile de ilişkiler sorunsuz bir şekilde gelişmektedir. 2010 yılında yaklaşık 100 milyon dolar olan toplam ikili dış ticaret hacmi 2011 yılında 200 milyon ABD dolarına erişmiştir.

Kuraklık ve kıtlığın en şiddetle yaşandığı 2011 yaz aylarından itibaren Somali’yle ilişkilerimiz ise dış politikamızın öncelikli konularından birisi hâline dönüşmüştür. Türkiye’nin Somali politikası kapsamlı bir stratejiye dayanmaktadır. İnsani yardım, kalkınma ve yeniden imar, siyasi süreç ve güvenlik, askerî boyutlardan oluşan bu bütüncül stratejinin temel özelliği, unsurlar arasında karşılıklı bağımlılık olduğu gerçeğinden hareketle, her bir boyutun eş zamanlı olarak yürütülmesidir.

Somali’de barış ve istikrar, ülkenin bir gerçeği olan aşiretler ve bölgeler arasında gerçek bir ulusal uzlaşının sağlanmasıyla tesis edilebilecektir. Ulusal uzlaşının sağlanabilmesini teminen de Mogadişu’ya ilaveten, yerel yönetimlerde ve bölgelerde kalkınma ve yeniden imar projelerinin siyasi süreçle eş zamanlı olarak hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Somali halkının temel ihtiyaçlarında bir iyileşme sağlanamadan siyasi uzlaşı sürecinde de bir gelişmenin elde edilmesi veya bu gelişmenin sürdürülebilir kılınması mümkün olmayacaktır. İstikrar ve kalkınmanın öncelikle yerel düzeyde, halkın günlük yaşantısında sağlanması gerekir. Somali insanının güvenini kazanmadan izlenecek politikaların başarı şansı olmayacaktır. Türkiye, bu anlayışla, Mogadişu’dan başlamak üzere ülke genelinde yeniden imar ve kalkınma projelerine öncelik vermektedir.

Eritre, Afrika boynuzundaki ülkelerle ciddi sorunları olan ve uluslararası toplum tarafından dışlanmış ve yaptırımlara maruz kalmıştır. Türkiye, bölgedeki sorunların çözümünü teminen Eritre’yle diyalog kurulmasını ve Eritre’nin izole edilmemesini savunmaktadır; Eritre’nin komşularıyla sorunlarının ancak barışçı yollardan çözülebileceğini ve Eritre’nin dışlanmışlığının çözüm yönünde yarar getirecek bir durum olmadığını ifade etmektedir. Ülkemiz ile Eritre arasındaki yakın ilişkiler, Eritre’nin ülkemize duyduğu güven ve saygı, ülkemizin, zaman zaman, Eritre’ye komşularıyla ilişkilerini geliştirmesi yolunda dostça tavsiyelerde ve üçüncü taraflarla ara buluculuk girişimlerinde bulunmasına da imkân vermiştir.

Cibuti’yle de ilişkilerimizin geçmişi Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanmaktadır. Cibuti, ülkemizde büyükelçilik açmıştır, ülkemizin de bu ay Cibuti büyükelçiliğini açması planlanmaktadır. İkili ilişkilerde siyasi bir sorun bulunmamaktadır. Cibuti Limanı bölgede stratejik önemi haizdir. Bölgede deniz haydutluğuyla mücadele amacıyla görev yapan çok uluslu deniz gücü Cibuti Limanı’nı da kullanmaktadır. Türk deniz kuvvetlerine ait anılan görev gücüne dâhil gemilerimiz de Cibuti Limanı’nı zaman zaman ziyaret etmektedirler.

Bölge ülkesi Yemen ise Riyad’da 23 Kasım 2012 tarihinde imzalanan KİK girişimi sayesinde tarihî bir demokratik dönüşüm sürecinden geçmektedir. KİK girişimini sorunların bölgesel sahiplenilmesi konusunda atılmış kayda değer bir adım olarak değerlendirmekteyiz. Yemen’in barışçıl bir geçiş için bölgeye model olma potansiyeli bulunmaktadır. Yemen’e 100 milyon dolarlık yardım taahhüdümüzü, önümüzdeki dört beş sene zarfında, kalkınma ve insani yardım projelerinin desteklenmesinde sarf edeceğiz. Demokratik geçiş sürecini desteklemek üzere de uluslararası aktörlerle beraber çalışmaya hazırız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime deniz haydutluğu, korsanlık sorunuyla ilgili kısa bir değerlendirme yaparak devam etmek istiyorum. Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nden yıllık ortalama 30 bin ticari gemi geçiş yapmaktadır. Bu geçişler dünya ticaretinin yıllık yaklaşık 2 trilyon dolar ile yaklaşık yüzde 20’sine tekabül etmektedir. Bu yıllık yaklaşık 315 milyar dolar ile de dünya petrol ihracatının yüzde 40’ını karşılamaktadır. Avrupa’ya gelen petrolün yüzde 30’u, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 18’i bu bölgeden geçmektedir. 2012 yılı içinde Aden Körfezi’nden ve Somali havzasından 918’i Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı olmak üzere toplam 19.317 adet gemi geçiş yapmıştır. 2012 yılı itibarıyla Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 20’si yani 57,8 milyar doları Aden Körfezi geçişli deniz ticaretinden sağlanmaktadır.

Görüldüğü üzere söz konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları, uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından biri olup, Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve açıklarında, Hint Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri bir uluslararası güvenlik meselesi olarak uluslararası gündemin ön sıralarında yer almaya devam etmektedir.

Bölgedeki deniz kuvvetleri unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı son bir yıl içinde icra edilen 4 operasyonda toplam 30 deniz haydudu, Temmuz 2009 ayından bugüne kadar icra edilen 24 operasyonda ise toplam 165 deniz haydudu etkisiz hâle getirilmiştir. Ayrıca, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat sağlanmış, yapılan saldırı girişimleri engellenmiştir. Bu eylemlerle mücadele için uluslararası düzeyde teşkil edilen Birleşik Görev Kuvveti 151’in komutasını Mayıs 2009 ve Eylül 2010’da üçer aylık sürelerle ülkemiz üstlenmiştir. Böylelikle ülkemiz, NATO dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığını yürütmüştür. 12 Ocak 2012 tarihinde Pakistan tarafından Danimarka’ya devredilen CTF-151’in komutası, 2012 Eylül-Aralık döneminde 3’üncü defa ülkemiz tarafından üstlenilmiştir. Bölgede görev icra eden fırkateynlerimiz, Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetli geçişlerinin sağlanması için her türlü tedbiri almakta ve gerekli koordinasyonu sağlamaktadır. Arz ettiğim bu hususlara rağmen bölgede seyreden ticaret gemilerimizin benzer vakalarla karşılaşması riski hâlen devam etmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin son yıllarda aldığı çeşitli kararlarla söz konusu eylemlerle ortak mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş birliği ve eş güdüm yapmasını kolaylaştıracak meşruiyet zemini güçlendirilmiştir. Uluslararası toplumun Somali açıklarındaki korsanlık, deniz haydutluğuyla bu ülkenin kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin temel hukuki dayanağını oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 21 Kasım 2012 tarihli ve 2077 sayılı Karar’la bir yıl daha uzatılmıştır.

Ülkemiz, deniz haydutluğu ile mücadele görevi icra eden NATO Daimî Deniz Kuvvetlerine ve Meclisimizin Hükûmete verdiği izin çerçevesinde CTF-151’e dönüşümlü olarak bugüne kadar toplam 13 fırkateynle aktif katkı sağlamıştır. Bölgede hâlen Gökova fırkateyni görev yapmaktadır. Fırkateynlere ilaveten Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından, bölgeden geçiş yapan Türk, Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından takip edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirleri uygulayarak emniyetli seyir yapmaları konusunda bilinçlendirilmektedir. Bölgedeki askerî faaliyetler, deniz haydutluğu, tehdit durumu, alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler hakkında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız aracılığıyla denizcilik sektörümüze de bilgilendirmeler ve uyarılar yapılmaktadır.

Geçtiğimiz süre zarfında Aden Körfezi’nde ve Somali açıklarında seyreden ülkemizle bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin sağlanması maksadıyla askerî önlemlerin yanı sıra sivil planda da somut, bütünleyici adımlar atılmıştır. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızca Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın katkılarıyla bölgede seyredecek Türkiye bayraklı ve bağlantılı ticari gemilerle ilgili bilgilerin kaydettirilebileceği Deniz Haydutluğu Bilgi Sistemi kurulmuştur. Böylece, sahada konuşlu deniz kuvvetleri unsurlarımızla ticari gemilerimiz arasında bir elektronik eş güdüm ve bilgi paylaşımı platformu da oluşturulmuştur.

Yine Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız tarafından, olası korsanlık saldırılarından kaçınmak veya vuku bulmaları hâlinde bunları imkânlar nispetinde püskürtmek amacıyla Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde hazırlanan en iyi uygulama kuralları Türk denizcilik sektörünün en geniş şekilde bilgisi dâhiline sunulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun ile mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem atfeden ülkemiz bu alandaki çabaları desteklemekte, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak katılmakta ve katkıda bulunmaktadır. Bu yaklaşımla ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde oluşturulan uluslararası “Temas Grubu”na da kurucu üye olarak katılmıştır.

Bu düşüncelerle, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve 2 Şubat 2010 tarihli ve 956 sayılı, 7 Şubat 2011 tarihli ve 984 sayılı, 25 Ocak 2012 tarihli ve 1008 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararları ile birer yıl daha olmak üzere 10 Şubat 2013 tarihine kadar uzatılan korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için hazırlanan Hükûmet tezkeresini yüce Meclisimizin takdirlerine saygılarımla sunuyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozkır.

Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Somali açıklarında deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara verdiği desteğin uzatılmasına ilişkin tezkereyle ilgili Meclisimizin 25 Ocak 2012 tarihli ve 1008 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla huzurlarınızda bulunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu uluslararası deniz hukukunda ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde uluslararası bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu temel hukuki çerçeveye de uygun olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Somali Hükûmetiyle iş birliği içinde olmak kaydıyla, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere, gerekli tüm önlemlerin alınması bakımından yetki vermiştir.

Bölgede yaşanan siyasi istikrarsızlık ve fakirliğin yanında deniz haydutluğu da uluslararası gündemi meşgul etmektedir. Uluslararası ticareti ve seyrüsefer emniyetini de ciddi şekilde tehdit etmektedir. Söz konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı, yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve Hint Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri can ve mal emniyetini tehdit ederek seyrüsefer serbestisini akamete uğratmakta, uluslararası ticareti ve deniz taşımacığını da menfi bir şekilde etkilemektedir. Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de güçleştiren bu yasa dışı eylemler bir küresel güvenlik meselesi olarak uluslararası gündemin ön sıralarında yer almaya devam etmektedir. Türkiye gerek tek başına bir güç olarak gerekse üyesi olduğu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası izlemektedir. Bu kapsamda, ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz haydutluğuyla mücadelede de uluslararası toplumun müşterek hareket etmesini, uluslararası tedbirlerin alınmasını ve bunun uygulanmasını talep etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilk olarak 2008 yılında aldığı ve müteakiben her yıl uzattığı kararlar, söz konusu eylemlerle ortak mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş birliği ve eş güdüm yapmasını kolaylaştıracak meşruiyet zeminini güçlendirmiştir. Uluslararası toplumun Somali açıklarındaki deniz haydutluğuyla bu ülkenin kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin hukuki temelini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları oluşturmaktadır ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 21 Kasım 2012 tarihli ve 2077 sayılı Kararı'yla da bir yıl daha uzatılmıştır.

Ülkemiz, bugüne kadar bölgede icra edilen deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine toplam 13 fırkateynle destek vermiştir. Bölgede hâlen NATO görev kuvveti Okyanus Kalkanı Harekâtı’na Gökova fırkateyni ile iştirak edilmektedir. Bu kapsamda, Somali’de kuraklık nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı Somali’ye insani yardım taşıyan MV Gazze, Burak A, Amal S, Dadalı, Aqua isimli gemilere bölgede görevlendirilen fırkateynimiz ile refakat edilerek emniyetli şekilde ulaşımı sağlanmıştır.

Son bir yıl içerisinde Türk bayraklı Ottoman Equity ve Aqua Star isimli 2 ticaret gemimiz deniz haydutlarının saldırısına uğramış, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekât Merkezi tarafından bölgedeki unsurlarla yapılan koordinasyon ve alınan tedbirler neticesinde deniz haydutlarının gemileri ele geçirmesi engellenmiştir.

Bunun yanı sıra, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat sağlanmış ve yapılan saldırı girişimleri engellenmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından, fırkateynlere ilaveten, bölgeden geçiş yapan Türk, Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından takip edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirler uygulanarak emniyetli seyir yapmaları hususunda bilinçlendirilmektedir. Bu çerçevede, bölgede harekât icra eden yabancı harp gemileriyle yakın iş birliği içerisinde Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması ve desteklenmesi için tavsiyelerde bulunulmakta ve bölgedeki askerî faaliyetler, deniz haydutluğu tehdit durumu, alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler hakkında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız aracılığıyla denizcilik sektörümüz bilgilendirilmektedir. Somali’de, Aden Körfezi’nde ve Arap Denizi’nde son bir yıl içerisinde toplam 70 gemi saldırıya uğramıştır. Bu gemilerden 8’i de kaçırılmış durumdadır. Bölgedeki unsurlarımız tarafından alınan etkin tedbirler neticesinde Mart 2010 tarihinden bugüne kadar hiçbir Türk gemisi kaçırılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri hâlihazırda NATO, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve millî kontroldeki Çin de orada, Rusya da orada, Hindistan da orada ve daha birçok ülkenin gemileri de uluslararası ticaret yolunun emniyetli ve güvenli bir şekilde uluslararası ticarete açık olması için ortak bir çalışma yürütmektedir.

Mevcut durum itibarıyla bölgede yürütülen Okyanus Kalkanı Harekâtı’na 9 Aralık 2012 tarihinden itibaren Gökova fırkateyniyle iştirak edilmekte, harp gemilerimiz tarafından Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin bölgeden emniyetle geçişlerinin sağlanmasına yönelik her türlü tedbir alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir. Bu çerçevede ticaret gemilerinin deniz haydutluğuna karşı uygulamaları gereken tedbir ve ikazların bölgedeki gelişmeler takip edilerek güncellenmesine ve denizcilik sektörüne duyurulmasına devam edilmektedir. Ticaret gemilerinin bölgeden geçişlerinin takip edilerek ticaret gemilerinin askerî konvoyların gözetiminde seyrine devam etmeleri sağlanmaktadır. Bölgede harekât icra eden diğer ülkelerin deniz kuvvetlerine ait gemilerle yakın iş birliği içerisinde bulunarak Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması maksadıyla yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz deniz haydutluğuyla mücadelede sürdürdüğü bu çabalara paralel olarak Somali’ye yardımlarını da hız kesmeden devam ettirmektedir çünkü deniz haydutluğu meselesinin asıl çözümünün denizde değil karada olduğuna inanmaktadır. Deniz haydutluğu meselesinin çözümü ancak Somali’nin ve Afrika’nın huzura ve refaha kavuşmasıyla mümkündür. Bu gerçekten hareketle, Hükûmetimiz, Somali konusunda aktif bir rol üstlenmiştir. Sayın Başbakanımızın ziyareti, Mogadişu’daki büyükelçiliğimizin açılması ve bu ülkeye yardım için ülkemizin dört bir tarafında 300 milyon doların üzerinde bir miktar yardım toplanması ve İstanbul’da 31 Mayıs-1 Haziran 2012 tarihleri  arasında Somali Konferansı’na ve Ankara’da 18 Ocak 2013 tarihinde İngiltere başkanlığındaki uluslararası Somali Çekirdek Grubu toplantısına ev sahipliği yapması izlediğimiz bu politikanın somut göstergeleridir. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; stratejik önemi her geçen gün artan bölgede Amerika, Rusya, Çin gibi ülkemizin de varlık göstermeye devam etmesi ulusal çıkarlarımız açısından bir gerekliliktir.

Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 1008 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 10 Şubat 2013 tarihine kadar bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ve mücavir bölgelerde, Hint Okyanusu’nda 10 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmak üzere Hükûmete gerekli yetkinin verilmesi hususunda huzurlarınızda olan bu tezkereyi yüce Meclisimizin takdirlerine sunar, tezkerenin ülkemiz için hayırlı uğurlu olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Şahıslar adına, Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, saygı değer milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmek için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 Şubat 2009, 2 Şubat 2010, 7 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2012 tarihlerinde aldığı kararlarla Hükûmetimize verilen birer yıllık izin süresinin anılan ilk kararda belirtilen ilke ve esaslar dâhilinde 5 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması hususundaki hükûmet tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, Aden Körfezi doğu-batı yönünde Arabistan Yarımadası ile Doğu Afrika, kuzey-güney yönünde Akdeniz havzası ile Hint ve Uzak Doğu havzası arasındaki bağlantıyı sağlayan stratejik ve coğrafi bir konuma sahiptir. Bu vesileyle, Yemen topraklarında hüküm süren iktidar merkezleri siyasi ve askerî güçleriyle Aden Körfezi’ni de kontrol altında tutmuşlardır. Özellikle de Aden şehri sahip olduğu coğrafi avantajlardan dolayı hem körfezin hem de bölgeden geçen deniz aşırı ticaretin kontrolü açısından çok önemlidir. Zira, Aden Körfezi, tarih boyunca bu bölgeler arasındaki karşılıklı ticaret başta olmak üzere siyasi ve kültürel etkileşimi sağlamıştır. Arap Yarımadası’nın ve Kızıldeniz’in en doğal limanına sahip olan Aden, Hint ve Uzakdoğu deniz yollarını da kontrol altında bulundurmaktadır. Aden Körfezi, son yıllarda bölgede meydana gelen deniz korsanlığı eylemleriyle dünya kamuoyunun gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Bölgedeki korsanlık eylemleri tarihin eski zamanlarından beri bir realite olmasına rağmen son yıllarda Somali ve diğer bölge ülkelerindeki siyasal ve ekonomik istikrarsızlık ve halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırının altında olması insanları haydutluğa teşvik etmektedir. Buna paralel olarak gemi kaçırma olaylarındaki artış ve eylemlerin niteliğinin değişmesi, büyük güçlerin korsanlarla mücadele etme adına bölgedeki askerî varlıklarını artırmalarına zemin hazırlamıştır. Aden Körfezi ve Babülmendep Boğazı’nın güvenlik ve ticari olarak stratejik önemi, her devletin dış politikada anlamlı ve kapsamlı bir deniz stratejisine sahip olması gerektiğini göstermektedir.

Aden Körfezi, dünya deniz taşımacılığının yüzde 14’ünün ve denizden yapılan petrol taşımacılığının yüzde 26’sının geçtiği dünyanın en önemli su yollarından biridir. Bu nedenle Aden Körfezi’nde birçok korsanlık olayı yaşanmaktadır. Aden Körfezi’ndeki korsanlık faaliyetlerinin sıklığı ve niteliği son birkaç yılda değişmiştir. Ağır silahlarla donanmış korsanlar büyük çaplı eylemlere girebilmekte ve büyük petrol tankerleri veya silah taşıyan kargo gemilerini bile kaçırabilmektedirler. Bölgedeki korsanlık faaliyetlerden Türkiye de nasibini almış ve 2011 yılında iki Türk gemisi korsan saldırısına uğramıştır ancak bölgede bulunan TCG Giresun fırkateyni, helikopterini kaldırmak suretiyle gemiyi deniz haydutlarının saldırısından kurtarmıştır.

Yapılan araştırmalar günümüzde deniz haydutluğunun denizcilik sektörüne getirdiği ortalama yıllık maliyetin 16 milyar dolar civarında olduğunu ortaya koymuştur.

Uluslararası bir kuruluşun geçtiğimiz yıl eylül ayında yayımladığı Aden Somali Bölgesi Deniz Korsanlığı Faaliyetleri Raporu’na göre, 2012 yılında sadece Aden Körfezi’nde meydana gelen korsanlık vakalarının dünya ekonomisine getirdiği yıllık küresel maliyet 6,5 milyar doların üzerindedir. Aynı dönemde, korsanlık faaliyetleri nedeniyle gemilerde yapılan dönüşümlerin Türk deniz filosuna maliyetiyse 42 milyon dolar olmuştur.

Gelişen teknolojiyle birlikte küreselleşen dünyada hiçbir ülkenin tek başına söz konusu sorunlarla baş edebilecek imkân ve kabiliyete sahip olamamasından dolayı uluslararası toplumun bu konuda iş birliği yapması gerekmektedir. Nitekim, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı’yla 8 Ocak 2009 tarihinde uluslararası müşterek bir görev gücü kurulması kararlaştırılmıştır. Birleşmiş Milletler teşkilatının aktif bir üyesi olan ülkemiz, uluslararası barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve millî menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen korsanlık ve deniz haydutluğuyla mücadele etmek için oluşturulan söz konusu görev gücüne katılarak hem uluslararası hem de millî sorumluluklarının gereğini yerine getirmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 20’si korsanlıkla mücadele edilen Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Somali’nin bulunduğu bölge yoluyla yapılmaktadır. Bu nedenle, korsanlıkla mücadele çabaları ülkemiz için büyük önem taşımaktadır.

Korsanlıkla mücadele konusunda Aden Körfezi’yle ilgili şu hususları önemsemekteyim:

Okyanus Kalkanı Harekâtı’nın görev süresinin 2014 yılına kadar uzatılması yararlı olacaktır.

NATO güçlerinin korsanlığa yönelik daha kati ve hedefe yönelik faaliyetlerde bulunabilmesine izin veren güçlü bir yetkiyle donatılması gerekmektedir.

Bölge ülkelerinin yanı sıra, bölge dışından Afrika boynuzuna bireysel olarak donanmalarını gönderen ülkelerle angajmanın artırılması ve korsanlığa karşı bölge ülkelerinin kendi yeteneklerini artırmaya yönelik çalışmalarda bulunmaları daha kalıcı sonuçlar alınmasını sağlayacaktır. Bu çerçevede, uluslararası toplum ve özellikle de NATO’dan korsanlık sorunun çözümüne yönelik daha güçlü icraatlar beklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz, zamanında ve yerinde müdahale edilmeyen ve iş birliği yapılamayan yerel tehditler zamanla gelişerek uluslararası özellik kazanmakta ve bölgesel veya küresel boyuta dönüşebilmektedir. Tehdit boyutu belli bir sınıra ulaştıktan sonraysa mücadele zorlaşmakta ve çok daha pahalıya mal olabilmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde Türkiye olarak uluslararası güvenliğe katkımızı sağlamak ve söz konusu bölgede Türk bayraklı veya Türkiye’ye ait yük taşıyan gemileri korumak üzere, Hükûmetimiz bölgeye Türk deniz unsurlarını sevk etmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinden 10 Şubat 2009 tarihinde izin alarak Okyanus Kalkanı Harekâtı’na bir fırkateyn ve 250 personelle katılmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi için Hükûmetimize verilen bir yıllık sürenin, yıllık iznin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 5 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması talebini dünya barışı ve istikrarına yapacağı olumlu katkı nedeniyle destekliyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İşler.

Şahıslar adına son söz Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu’na ait. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının  yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin Meclisimizin 25 Ocak 2012 tarih ve 1008 sayılı Kararı’yla   Hükümete verilen bir yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla verilen tezkere hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya ticaretinin ithal ve ihraç yüklerinin yüzde 90’ından fazlası deniz yoluyla taşınmaktadır. Deniz ticaretinin dünya ticaretinin gelişmesine paralel olarak büyümeye devam edeceği ve deniz yolu taşımacılığı hacminde sürekli bir büyüme görüleceği tahmin edilmektedir. Dünya ticaretinin işleyişi dünya denizlerinin küresel güvenliğiyle mümkündür. Deniz haydutluğu olayları, ülkelerin uluslararası ticaretine zarar vermektedir. Yılda yaklaşık 22 bin civarında geminin geçtiği Aden Körfezi’ndeki deniz ulaştırmasının güvenliği için birlikte alınacak önlemler konusunda Kasım 2008’de Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği nezdinde çözümler aranmaya başlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2008 yılında aldığı beş karar doğrultusunda Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde özellikle seyir hâlindeki ticaret gemilerini hedef alan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı mücadele etmek amacıyla başlatılan uluslararası gayretler devam etmektedir. Bilindiği gibi, Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurlarıyla bugüne kadar NATO, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Denizcilik Örgütünün koordinasyonunda korsanlık eylemlerine sergilenen çabalara aktif olarak destek vermiştir. Bu çerçevede, deniz unsurlarımız, 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Meclis Kararı’na istinaden müttefik ülke deniz kuvvetleriyle beraber Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz Görev Grubuna bir fırkateyn ile aktif katılım sağlamıştır. Ayrıca ülkemiz, 2009 yılından bu yana Birleşik Görev Kuvveti Komutanlığını 3 defa üstlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; harekâta katılan deniz unsurlarımız bahsi geçen bölgede ticaret gemilerine refakat etmiş ve koruma sağlamıştır. Saldırıya uğrayan ticaret gemilerine yardım edilmiş, gerektiğinde de saldırganlara müdahale edilerek araçları durdurulmuş veya araçlarına el konulmuştur. Gelinen noktada, özellikle Birleşmiş Milletler ve NATO şemsiyesi altında pek çok ülkenin aktif katkısıyla Aden Körfezi’nde, Somali kara suları ve açıklarında, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde korsanlık ve silahlı soygun eylemlerine karşı verilen mücadelede büyük ölçüde caydırıcılık sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, son dönemlerde gerek dünyada gerek de içinde yaşadığımız coğrafyada büyük bir değişim ve dönüşüm meydana gelmektedir. Söz konusu dönüşüm, yeni fırsatların yanında barış, istikrar ve güvenlik zeminine yönelik yeni birtakım riskler ve tehditler ortaya çıkarmaktadır. Bu risk ve tehditler özellikle yakın coğrafyamızda belli bölgelerde barış ve güvenliği olumsuz etkileyerek istikrarsız alanların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu alanlarda istikrarın yeniden inşa edilmesi, kalıcı barışın sağlanması, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi, iş birliği alanlarının artırılması hususları ülkemize bölgesinde ve küresel ölçekte pek çok sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluk, ülkemizin kararlı, ön alıcı, gerçekçi, pragmatik, vizyoner ve sonuç odaklı bir dış politika izlemesini gerektirmektedir. İşte, bu sebeple ülkemiz, bilhassa son dönemde, barışı destekleme ve koruma harekâtlarına daha fazla katkı sağlamaktadır. Örneğin, Afganistan (ISAF), Kosova (KFOR), Bosna Hersek (ALTHEA) ve Lübnan’da (UNIFIL) yürütülen harekâtlar bunlardan bazılarıdır. Böylece, ülkemiz, barışı destekleme ve koruma harekâtlarına sağladığı katkıyla küresel ve bölgesel alanda gelişmeleri millî çıkarları doğrultusunda yönlendirebilmektedir, etkinliğini ve görünürlüğünü de artırmakta, barış ve istikrarı sağlamak adına kararlı ve samimi adımlar attığını göstermektedir.

Aden Körfezi, Somali kara suları ve Arap Denizi’nde görevli bulunan askerî varlığımızın bir yıl daha orada görev yapmasının hem ülkemize hem de dünyamıza hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca, şahsım adına, üstün bir başarı ile görev yapan tüm Deniz Kuvvetleri personelimize teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavaklıoğlu.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, sorularım vardı.

BAŞKAN – Hayır, onda soru işlemi olmuyor.

                                                                                                               24/01/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren 934 sayılı TBMM Kararı’nın süresi, son olarak 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmış olup 10/2/2013 tarihinde sona erecektir. Diğer yandan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 21/11/2012 tarihli ve 2077 sayılı Karar’la bir yıl uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı TBMM Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) Önergeler (Devam)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, (2/212) esas numaralı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/91)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay, (2/212) esas numaralı Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre, ,doğrudan gündeme alınması için vermiş olduğu önergesini geri çekmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz’ın, balistik füze tehdidine karşı hava savunma sistemlerimizin Patriot bataryaları ile takviyesi konusunda İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre söz talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim. Sayın Bakanın açıklamasından sonra istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekili için beş dakikadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, tabii, Sayın Bakanın bu Patriot’lar konusunda bilgi vermesini birleşimin başında özellikle, Türk milletinin egemenliğini kullanan milletimizin televizyonlardan izleyeceği bir zamanda yapmasını elbette tercih ederiz. Yani, bugün, keşke bu konudaki talep birleşimin başında yapılsaydı ve bu birleşimin başında böylesine hassas bir konu hakkında vatandaşlarımız doğrudan doğruya bilgi edinmiş olsaydı. Ama her şeye rağmen, böyle kısıtlı bir anda bile olsa böyle bir bilgi vermek konusunu dile getirdiklerinden dolayı da ayrıca teşekkür ediyorum. Bunu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

B) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Türkiye'ye NATO tarafından Patriot hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasına ilişkin gündem dışı açıklaması ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk ve Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un grupları adına aynı konuda konuşmaları

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye'ye NATO tarafından Patriot hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasıyla ilgili olarak yüce Meclisinize bilgi vermek üzere söz almış bulunmaktayım.

Bilindiği üzere, Suriye tarafından 22 Haziran 2012 tarihinde Lazkiye’nin 13 mil açığında Doğu Akdeniz’in uluslararası hava sahasında bir askerî uçağımız düşürülmüş ve 2 pilotumuz şehit olmuştur. Rejime bağlı unsurların muhalif gruplara karşı sınırımıza yakın bölgelerde yürüttüğü askerî operasyonlarda ülkemiz topraklarına top, havan mermileri isabet etmiş ve 3 Ekim 2012 tarihinde Akçakale ilçe merkezine düşen bir top mermisi nedeniyle 5 vatandaşımız da hayatını kaybetmiştir. Suriye’nin balistik füze yeteneklerine ve kimyasal silah stoklarına sahip olduğu bilinmektedir, uluslararası toplum tarafından da dile getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’de yaşanan bu gelişmelerle ülkemizin güvenliği bakımından doğurduğu riskler karşısında halkımızın korunması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu koruma Hükûmet olarak bizim asli sorumluluk ve görevimizdir.

Gerek Suriye nezdinde gerekse uluslararası diplomatik girişimlere rağmen Suriye’deki olayların önüne geçilememiştir. Suriye’deki krizin çözüme kavuşacağına dair kısa zamanda bir işaret de görülmediği gibi mevcut rejimin sivil halka yönelik saldırılarının artarak sürdüğüne de tanık olmaktayız. Suriye’deki rejimin sadece kendi halkı için değil bütün bölge için bir tehdit hâline geldiği de açıkça görülmektedir. Yaşanan bu olaylar üzerine Birleşmiş Milletler ve NATO nezdinde gerekli girişimlerde bulunulmuş, dost ve müttefik ülkelerle üst düzey temaslar gerçekleştirilmiş, bu temaslar ve girişimler çerçevesinde uluslararası toplum ülkemizle kararlı ve güçlü bir dayanışma sergilemiştir.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye.

Muhterem milletvekilleri, çok önemli bir konuda Sayın Bakan açıklama yapıyor, yani bana göre sol cenahta müthiş bir gürültü var. Rica ediyorum sükûneti sağlayın.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Suriye’nin imkân ve kabiliyetleriyle rejimin kendi halkına saldırısı göz önüne alındığında, hiçbir vatandaşımızın burnunun kanamaması ve zarar görmemesi için, en ufak bir ihtimal de olsa, bunu göz önüne alarak NATO’nun yeteneklerinden istifade edilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, altmış yıldan fazla bir süredir üyesi olduğumuz NATO’dan kolektif savunmaya vurgu yapan Washington Sözleşmesi’nin 4 ve 5’inci maddesi çerçevesinde, Suriye’den kaynaklanabilecek balistik füze tehdidine karşı hava savunma sistemlerimizin Patriot bataryalarıyla takviyesinin talep edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu konudaki resmî talebimiz 21 Kasım 2012 tarihinde NATO’ya iletilmiştir. Müteakiben, NATO Kuzey Atlantik Konseyi’nin dışişleri bakanları seviyesinde 4 Aralık 2012 tarihinde gerçekleştirdiği toplantısında, Türkiye’yi korumak amacıyla ulusal hava savunmamızın takviyesi kararlaştırılmıştır. NATO ittifakının sorumluluk alanı Kuzey Atlantik Anlaşması’yla belirlenmiştir. Buna göre, NATO’nun müşterek savunma taahhüdü, bir ittifak üyesi ülke olarak ülkemiz topraklarını da kapsamaktadır. NATO’nun temel ilkesi ve caydırıcılığı, bir müttefike yönelik tehdit veya saldırının tüm müttefiklere yapıldığı anlayışına dayanmaktadır. Bu kapsamda, ülkemizin güvenliğine yönelik tehditler, tüm ittifaka yönelik tehdit olarak görülmektedir.

Suriye’de yaşanan çatışmalar insani bir krize de neden olmuştur. Sınırlarımız dâhilinde kurulan ve mağdur Suriye vatandaşlarının barındığı kamplarda 170 binin üzerinde kişiye ev sahipliği yapmaktayız. Bu çerçevede bugüne kadar tarafımızdan da yaklaşık 500 milyon TL civarında bir meblağ Suriyeliler için harcanmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bizim talebimiz gerekse NATO’nun aldığı destek kararı, sadece Suriye’den kaynaklanabilecek olası hava ve füze tehditlerine karşı savunma amaçlı bir tedbir olup, saldırıları engellemeye yöneliktir, uçuşa yasak bölge uygulaması veya taarruz amaçlı bir harekât için bu sistemin kullanılabilmesi mümkün değildir. Alınacak önlemler geçici bir süre için ülkemizin hava savunmasının takviyesinden ibarettir. Amaç, tamamıyla halkımızın korunması, ülkemizin ve ittifakın caydırıcılığının sergilenmesidir.

Patriot bataryalarının konuşlandırılmaları NATO kapsamında yapılmaktadır. Bu kapsamda, geçmişteki uygulamalarla aynı doğrultuda NATO çerçevesinde yapılacak konuşlandırmalar için ayrı bir Meclis kararı alınmasına gerek bulunmamaktadır.

Bildiğiniz gibi, Anayasa’mızın 92’nci maddesi çok açık ve net, Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası antlaşmaların gerektirdiği hâllerde yabancı silahlı kuvvetlerin gelmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin almaya gerek yoktur.

Yine Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde, uluslararası bir antlaşmaya dayanan uygulama antlaşmaları için Türkiye Büyük Millet Meclisinin uygun bulması zorunluluğu da yoktur.

Yine, 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesi çok açık ve net olup, bu 6’ncı maddeye göre, 18 Şubat 1952 tarihli ve 5886 sayılı Kanun’la onaylanmış olan Kuzey Atlantik Anlaşması’nın gereği olarak, bu anlaşmaya taraf olan devletlerle ve Kuzey Atlantik Anlaşması Teşkilatıyla yapılan iki veya çok taraflı antlaşmaları onaylamaya ve katılmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Biz de NATO’ya 18 Şubat 1952 tarihinde ve 5886 sayılı Kanun’la taraf olmuşuzdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; NATO’dan alınan karar gereğince, müttefiklerimizden Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda ve Almanya ikişer adet Patriot bataryasını ülkemize göndereceklerini açıklamışlardır. Müteakiben, Patriot bataryalarının konuşlandırılmasına yönelik mevzi keşif çalışmaları 27 Kasım-2 Aralık 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Keşif heyeti, Genelkurmay Başkanlığından bir generalimizin başkanlığında, Türk, Amerika Birleşik Devletleri, Alman, Hollandalı subay ve uzmanlar ile NATO Yazmanlığından oluşmuştur.

Yapılan askerî teknik keşif çalışmaları sonucunda, ülkemizin öncelikleri de dikkate alınarak, üç müttefik ülke ile NATO askerî makamlarıyla eş güdüm içerisinde, Almanya’dan gelecek bataryaların Kahramanmaraş’a, Hollanda’dan gelecek bataryaların Adana’ya, Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek bataryaların ise Gaziantep’e konuşlandırılması kararlaştırılmıştır. Patriot bataryalarının mevzileri mümkün olan en geniş kapsama ve koruma dikkate alınarak tespit edilmiştir. Patriot sistemlerinin ve ilgili personelin sevkiyatı 30 Ocak 2013 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. Almanya ve Hollanda’ya ait Patriot bataryaları hâlihazırda tam harekât yeteneğine ulaşmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’ne ait bataryaların ise bu hafta içerisinde tam harekât yeteneğine ulaşması beklenmektedir.

Patriot bataryalarının konuşlandırılacağı mevzilerde sistemleri işletmek amacıyla müttefik ülke askerleri de bulunacaktır. Patriot sistemlerini Türkiye’ye gönderen ülkelerin iç onay süreçlerinde karar alınırken, Hollanda tarafından azami 360, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya tarafından ise azami 400 personelin bir yıl süreyle görevlendirilmesi kararlaştırılmıştır. Ülkemize gelen yabancı askerler NATO-SOFA anlaşmasına uygun olarak görev yapacaklardır.

Patriot sistemleri, Suriye’nin de sahip olduğu bilinen kısa menzilli balistik füzeleri önlemek üzere geliştirilmiştir. Söz konusu sistem, füze tehditlerini tespit ederek, hedefine ulaşmadan havada imha etme yeteneğine sahiptir; yüksek performanslı savaş uçaklarına, orta ve uzun menzilli balistik füzelere, gemilerden fırlatılan füzelere ve insansız hava araçlarına karşı etkin savunma sağlamaktadır.

Bilindiği üzere, Patriot sistemleri 1991 ve 2003 yıllarında yaşanan Irak olayları sırasında da ülkemizde konuşlandırılmıştır. Patriot sistemleri, antibalistik füzeler olup kısa ve orta menzilli balistik füzeleri önleme yeteneğine sahiptir, her türlü hava koşullarında kullanılabilmektedir, intikal ettirilebilir bir füze sistemidir; arama, izleme ve önleme fonksiyonlarını yerine getirerek hasım füzeyi hedefine varmadan havada imha etmek maksadıyla kullanılmaktadır. Çalışma sistemi kapsamında, önce, hasım füze radar tarafından algılanır ve özellikleri belirlenir. Sistem bilgisayarı, hangi bataryadaki füzelerin daha etkin sonuç sağlayacağını tespit ederek ateşleme için seçim yapar. Füze, ateşleme için dokuz saniyeden kısa bir süre içerisinde hazırlanarak “lancer”den fırlatılır; komuta kontrol sistemi tarafından yönlendirilerek hedefin imhası sağlanır.

Patriot’lar, hem uçaklara hem de balistik füzelere karşı kullanılabilmektedir. Bunların menzilleri, tiplerine göre, füzelere karşı 20 kilometre, uçaklara karşı 120 kilometredir. Bir diğer tipinin menzili ise füzelere karşı 36 kilometre, uçaklara karşı 65 kilometredir.

Bazı arkadaşlarımız “Bunların konuşlandırılmasının amacı, İran’dan atılacak füzelere karşı İsrail’in korunmasına yönelik.” şeklinde gerçekle ve teknikle hiç bağdaşmayan iddialarda bulunmuştur. Hedefi 36 kilometre olan bir füzenin, İran’dan İsrail’e atılan bir füzenin, Türkiye’den, bulunduğu mevzilerde yok edilebilmesi teknik olarak mümkün değildir. Dolayısıyla da millete bilgi verirken de “insaf” diyebilmek lazım.

Yine, bir başka arkadaşımızın “Patriot füzelerine karşıyız.” dedikten sonra, “Patriot füzelerinin Türkiye’ye gelmesini istemiyoruz.” dedikten sonra Patriot füzelerinin kullanıldığı yerler konusunda tartışma açması da, o da ayrı bir düşündürücü olaydır.

Füze sistemi radarının tehdidi tespit mesafesi azami 150 kilometredir. Patriot sistemi 80 kilometreden itibaren hedefe kilitlenmekte, radar 100 kadar potansiyel hedefi ve 9 ateşlenmiş Patriot füzesini de takip edebilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Patriot’lar -daha önce de söyledik, bir kez daha, altını çizerek söylüyoruz- bir taarruz silahı değildir. Münhasıran savunma sistemleri olduğu göz önüne alınarak, ateşleme yetkisinin, meşru müdafaayı en etkin şekilde yapabilecek mevkide olması gerekmektedir. Bu bakımdan, ülkemizde konuşlandırılan Patriotların komutası Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığında olacaktır.

Söz konusu sistemler, ülkemizin de yer aldığı NATO Konseyinde konsensüs ile onaylanan usul, esas, kural ve kısıtlamalar kapsamında tarafımızdan onaylanan angajman kuralları doğrultusunda sevk ve idare edilecektir. Hâlihazırda, mevcut yapı içerisinde sistemin işleyişine tarafımızdan nezaret edilmektedir.

Patriot bataryalarının Türkiye’ye intikali ve işletimine ilişkin masraflar, gönderen ülkelere aittir. Söz konusu maliyet NATO fonlarından karşılanmadığı gibi, Türkiye’ye de rücu edilmeyecektir. Gönderen ülkeler, mali külfeti, NATO dayanışması ve ittifak güvenliğinin bölünmezliği ilkesi temelinde gönüllü olarak üstlenmektedir. Bu kapsamda, anılan ülkeler, limana kadar olan intikal masraflarını, iaşe dâhil olmak üzere, her türlü personel giderlerini karşılamaktadırlar. Buna karşılık, ev sahibi ülke olarak, Türkiye tarafından ittifak dayanışması ve müttefiklik ilişkileri kapsamında bir ev sahibi ülke desteği sağlanacaktır.

Ev sahibi ülke desteğinin NATO içinde tüm üyeler için geçerli, belirli bir standardı bulunmaktadır. Anılan destek, durum bazında değişiklik gösterebilmekle birlikte, genel hatlarıyla, Türkiye topraklarına giriş yaptıktan sonraki liman masrafları, limandan birliğe kadar taşıma giderleri, konuk edilen müttefik askerlerin ibatelerinin sağlanacağı binaların bakım, onarım ve tefrişi, binaların yetersiz kaldığı yerde prefabrik binaların inşası ve donatılması, silah sistemlerinin konuşlanacağı platformların zemin ıslah ve tesviyesi ile acil tıbbi durumlarda müdahale etmek gibi konuları içermektedir.

Kalemler hâlinde saymak gerekirse, ev sahibi ülke statüsünde Türkiye'nin üstleneceği masraflar, konuş bölgelerinde yol yapım ve geliştirme ile zemin iyileştirme, aydınlatma ve güvenlikle ilgili diğer altyapı ihtiyaçları, yangın söndürme hizmetleri, barınma ile ilgili sair giderler, ofis ve dinlenme alanları, nakliye ve ulaştırma, indirme limanında geçici depolama ve emniyet, müttefik ülkelerin araç ve konteynerlerinin limandan konuş bölgelerine intikali, konvoy güvenliği, konuş bölgelerinde konteynerlerden indirilmesi, depolama alanına sevki, acil yardım hizmeti, resmî iletişim ihtiyaçları, konuş bölgelerinde İngilizce bilen irtibat subayı tefriki, müttefik ülkelerin ödeme sorumluluğunda olan yiyecek -kendi- gelen ülkelere aittir. Fakat bunların yiyecek, içecek ve çamaşır gibi hizmetler için de alt yüklenici firmaların bulunması da ev sahibi ülke olarak Türkiye'nin sorumluluğundadır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ittifak içinde her alanda güçlü bir şekilde yer alan Türkiye sadece Patriotlar kapsamında değil, genel olarak füze savunması konusuna özel bir önem atfetmektedir. Bu çerçevede, NATO füze savunması kapsamındaki faaliyetleri yönetmekten sorumlu NATO Hava Komutanlığı Kurmay Başkanı Plan Yardımcılığı kadrosu alınarak Hava Kuvvetleri Komutanlığından bir tuğgeneralimiz atanmış bulunmaktadır ve Kasım 2012 tarihi itibarıyla da bu generalimiz görevine başlamıştır. NATO’da füze savunması alanındaki tüm faaliyetler yakından takip edilmektedir.

Vurgulamak istediğim bir diğer husus, ülkemizde yürütülen hava ve füze savunma sistemlerine ilişkin çalışmalardır. Uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemlerine yönelik tedarik çalışmaları sürdürülmektedir. Savunma Sanayi İcra Komitesinin ocak ayının ilk haftasındaki toplantısında Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi Projesi kapsamında görüşmelere devam edilmesi kararı alınmıştır. Temin edilmesi öngörülen uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemlerine yerli katkıyı artırmaya yönelik görüşmelere devam edilmektedir. Bu suretle, füze teknolojisi kapsamında ülkemiz sanayisinin gelişimine katkıda bulunulması hedeflenmektedir. Ayrıca, savunma sanayi kuruluşlarımız kendi silah ve sistemlerimizi üretmeye yönelik faaliyetlerine de devam etmektedir.

Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Suriye’de düzen sağlandığı, çatışma ortamı sona erdiği ve ülkemize yönelik tehdit ortadan kalktığı anda, tamamen savunma amaçlı olarak ihtiyati bir tedbir niteliğinde olan Patriot sistemlerinin ülkemizde bulunma nedeni de ortadan kalkmış olacaktır. Müteakiben, sistemler ve sistemlerin işletilmesi için… Ülkemizde  yabancı ülke askerleri de ülkelerine geri dönecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri, muhterem Başkanım; sözlerime son verirken Suriye’de yaşanan olayların bir an evvel son bulmasını, ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyarak ülkede barış ve huzur ortamının sağlanması için Suriye halkına verdiğimiz desteğin devam edeceğini belirtmek istiyorum.

Patriotları ülkemize gönderen NATO üyesi ittifak ülkelerine de huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Onlar bizim misafirlerimizdir, kendiliğinden gelmediler, bizim taleplerimiz için geldiler.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, Patriotların, Suriye’den gelen tehdide karşı kullanılmayacağını siz de biliyorsunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Eğer ki böyle bir imkânın… Bakın, 1991’de Mehmet Ali Birand’ın da yazısını okudum.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Suriye’de iç savaşı desteklemeyin ki istikrar olsun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Türkiye, Irak’tan gelecek bir tehdide, elinden ne geliyorsa, her türlü imkânı yerine getirmek durumunda. Eğer, NATO’nun da böyle bir imkânı varsa onu dahi almak durumunda. NATO’nun böyle bir imkânı da var da biz getirmesek, Akçakale’de olduğu gibi bir vatandaş hayatını kaybetseydi insanlar sormaz mıydı: “1950’den beri NATO’nun içindesin, NATO’yu bugün kullanmayacaksın da hangi gün kullanacaksın? Senden para da istemiyorlar, senden kira bedeli de istemiyorlar, çok milyar dolarlık bir tesisin Türkiye’de geçici bir süre için konuşlandırılmasını niçin talep etmesin?” diye. Esas bizim sorunumuz o zaman başlardı.

Biz isteriz ki tek bir vatandaşımızın dahi burnu kanamasın, eğer binde 1 dahi olsa, milyonda 1 dahi olsa, Türkiye’ye herhangi bir füze gönderme ihtimali yoksa bu tesislerin hiçbir zaman kullanma ihtimali de olmayacaktır diyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tüm ülkemize, bölgemize, vatandaşımıza barış ve huzur diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Bakanı dikkatle dinledim. Bugüne kadarki pek çok basında yer alan açıklamaları da dikkatle izlemiştim fakat, hâlâ anlamış değilim. Bu silah sistemleri, hangi somut ve yakın tehdide karşılık kullanılmaktadır? Her şeyden önce şunu bilelim: Türkiye, Suriye ile savaşta mıdır, değil midir? Bu konuya net cevap istiyorum. Bu cevap, bulanık bir biçimde ortada duruyor. Suriye ile bizim aramızda askerî bir husumet var mı, yok mu? Benim bildiğime göre Türkiye, Suriye’ye karşı bir husumet gösteriyor ama Suriye, Türkiye’ye karşı bir savaş ilan etmiş, Türkiye ile savaşa girişmiş, Türkiye’yi askerî bir tehdit altına almış değildir; bu yönde herhangi bir açıklaması, herhangi bir faaliyeti yoktur.

Şimdi, eğer öyleyse, bu silah sistemlerinin Türkiye’de kuruluşuna dair Bakanın verdiği askerî gerekçe şudur: “Balistik füze yetenekleri ve kimyasal silah stoku mevcut. Ülkemiz topraklarına bazı patlayıcılar düşüyor. “Yani havan ve top. Bir de “Suriye tarafından bir uçağımız düşürüldü.” Hâlâ bu uçağın Suriye hava sahasında ne aradığına dair derli toplu, tutarlı, askerî ve siyasi bir açıklama yapılmadı. Çankaya’da dinledik Hükûmet ve Genelkurmay yetkililerini. O tarihte, hâlâ bu uçağın kim tarafından ve nasıl düşürüldüğüne dair askerî bir bilgi elde yoktu, yorumlar vardı. Bugün dahi bu uçağın akıbetini bilmiyoruz. Yani bu bir hasmane saldırı sonucunda mı yoksa Türkiye’nin Suriye hava sahasını hasmane bir biçimde ihlal etmesi yüzünden mi yani doğru olmayan bir dış siyasetin sonucu olarak mı düşürülmüştür, bilmiyoruz.

Şimdi, bu kimyasal silah stoku masallarına gelince: Ben bunun hakikaten bir masal olduğunu düşünüyorum çünkü, 1’inci ve 2’nci Körfez savaşları söz konusu olduğunda, bütün Batı basını, özellikle Pentagon tarafından maniple edilen basın, sistematik bir biçimde Irak’ta kitle imha silahlarından söz etti. Savaş bitti, Irak mahvoldu fakat bir tane kitle imha silahı deposu bulunamadı. Suriye’nin elindeki kimyasal silah depoları da aynen böyle bir rivayettir. Bunun hakikati hakkında, bunun doğruluğu hakkında kamuoyunu aydınlatan, siyasi partileri ya da Meclisi aydınlatan bir tane açık, net askerî bilgi burada ortaya konmuş değildir. Rivayet, rivayet, rivayet…

Şimdi, sonunda, bu Patriot füze sistemleri Türkiye’ye geldi. Bakıyoruz, Türkiye’nin esenliği için… Türkiye eğer bu silahları almazsa mahvolur, onun için Türkiye’ye geldiği söylenen bu silahların komutası NATO Müttefik Kuvvetler Komutanlığında. Türkiye’nin, bu komutanlıktaki payı kadar bu silahları kullanmak hakkı ve yetkisi. O zaman Türkiye’nin savunmasıyla NATO’nun savunması aynı şey midir yoksa Türkiye NATO’dan koruma istemiş ve bunun karşılığında önceliği elde mi tutmuştur? Benim gördüğüm kadarıyla böyle değildir.

Şimdi, bu ikna edici olmayan gerekçelerin dışında bir ikna edici gerekçe var mıdır? Evet, vardır. Avrupa diplomasi ve askeriye çevreleri, aslında bu Patriot füzelerinin Türkiye’ye konuşlandırılmasının, Türkiye’nin Suriye’de kendi başına hareket etmesine bir sınır getirmek, NATO kapsamı içerisinde bütün askerî faaliyetin sürdürülmesi için Türkiye’yi bir nevi denetim altına almak için getirildiği konusunu da açık açık konuşmaktadırlar. Nitekim, Patriot savunma sistemi denilen sistemler Türkiye’de kurulduğundan beri Türkiye’nin Suriye’deki isyancı unsurlarla ilişkisinde bir değişiklik olmuştur. Her şeyden önce El Kaide unsurlarıyla ilişkisini kesmiştir; Suriye Ulusal Konseyine Kürtlerin, PYD’nin katılmasını kabul etmiştir.

Netice olarak, Türkiye, Suriye’de kendi başına giriştiği maceradan çıkabilmek için NATO’nun uzattığı ipe tutunmuştur, bu iple beraber Suriye macerasını dengelemek yolundadır. Bu sistemlerin Türkiye’ye gelişinin biricik anlamı budur.

Bu silah sistemleri Körfez savaşlarında denendi. Suudi Arabistan’da yüzde 70, İsrail’de yüzde 40 oranında başarılı oldu. Yani buraya Irak’ın yolladığı Scud füzelerinin her 100 tanesinden 30 tanesi Suudi Arabistan’ın ortasında patladı, İsrail’de de her 100 füzeden 60 tanesi İsrail’in ortasında patladı.

Şimdi, kimyasal silah taşıyan füze sistemlerini bunların havada yakalaması, imha etmesi ve bu sistemleri devreden çıkartmasının bu bakımdan askerî olarak da anlamlı bir sonuca yol açmayacağını bütün bu verilerden, bu maddi hakikatlerden görüyoruz. Kaldı ki Suriye’den kimyasal silahları Türkiye'ye karşı kullanacağına dair hiçbir işaret gelmedi. BBC, NBC gibi İngiltere’nin, Amerika Birleşik Devletleri’nin merkezî askerî siyasetlerine yandaş yayın yapan yayın organlarında bu konuda bazı hareketlerden söz edildi, onları izledik. Deniliyor ki: “Silahlar depolardan çıkartılıyor başka depolara konuluyor fakat bunu niye yaptıklarını bilmiyoruz. O yüzden bunları bize atabilirler.” Böyle mi düşüneceğiz? Türkiye askerî siyasetine böyle mi karar veriyor? Böyle karar verebilir mi?

Bana sorarsanız, burada, Türkiye'nin özellikle Suriye’deki uluslararası emperyalist müdahaleye eklemlenmek bakımından kendi başına buyrukluğuna son veren, onu NATO düzleminde hizaya çeken bir operasyona Türkiye tabi olmuştur. Ama bununla birlikte son derece riskli bir başka durum ortaya çıktı. Türkiye'ye bu Patriot füzelerinin konuşlandırılmasına Rusya ve İran, Türkiye'nin iki yakın komşusu, son derece büyük bir güçle karşı çıktılar ve çıkmaya devam ediyorlar. Bunları kendilerine yönelik birer tehdit olarak görüyorlar. Şundan ötürü: Bunların elbette savunma sistemleri olduğunu biliyoruz. Patriot füzesi atıp Moskova’ya bir şey yapamazsınız, Patriot füzesi atıp Tahran’a bir şey yapamazsınız ama onların kendi askerî faaliyetlerini sürdürmeleri bakımından daha önceki güç dengesini onların aleyhine değiştirmiş olduğunuz için ister istemez onların husumetini üzerinize çekersiniz.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Onların keyfine göre mi hareket edeceğiz? Onların öncelikleri mi, kendi önceliklerimiz mi?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla sıfır sorun siyaseti gütme iddiasını…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Onların güvenliği mi, kendi güvenliğimiz mi?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla sıfır sorun…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Bizim dış politikamızı Rusya mı belirleyecek?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla “Sıfır sorun siyaseti güdüyorum.” derken… (AK PARTİ sıralarından “Bağırma!” sesleri)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Siz, Rusya Parlamentosunda mı konuşuyorsunuz? Burası Türkiye Parlamentosu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ne yapmayayım? (AK PARTİ sıralarından “Bağırma!” sesleri) Sen adamını tut önce.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla “Sıfır sorun siyaseti güdeceğim.” diyerek Meclisin önüne…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Rusya Parlamentosu değil burası.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bir dakika kardeşim. Sus yahu!

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Türkiye'nin menfaatlerini konuş.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Sus kardeşim!

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Niye susayım ya? Burası Parlamento.

BAŞKAN – Sayın Şahin, lütfen…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Parlamentoda ben konuşacağım, sonra sen konuşacaksın.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sen orada nasıl konuşuyorsan ben burada öyle konuşurum.

BAŞKAN – Sayın Şahin, lütfen… Sayın Şahin…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ukala!

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Haddinizi bilin!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ne haddimi bileceğim ya?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – “Ukala” diyorsun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ne haddimi bileceğim?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – “Ukala” demeyeceksin.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Söz sırası benim. Ben konuşurken sen konuşmayacaksın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Konuşurum. Burası Parlamento.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ne o Oya Hanım…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Rusya ağzıyla konuşmayacağız burada.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – “Rusya ağzı” diye bir ağız yok.

Biz, komşularımızla gereksiz çatışmaya bizi sokabilecek uluslararası basınçlara göğüs gerebiliriz, buna meyletmek zorunda değiliz.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Türkiye'nin menfaatlerini konuşacağız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Daha dün Rusya’yla bir dizi anlaşma imzaladınız ama arka kapıdan buraya füzeleri soktunuz. Şimdi, siz, niçin dünyanın en büyük güçlerinden biriyle dostça geçinmek mümkünken, onlar sizin çıkarlarınıza halel getirmiyorken Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarı bunu gerektiriyor diye onların peşine takılıyorsunuz? Sabahtan akşama kadar konuşuyorsunuz: “Batı, Batı, Batı… Batı bize şöyle yapıyor...” “Batı” dediğiniz şeyin özü Pentagon ve NATO’dur. Siz, Pentagon ve NATO’nun doğrultusuna oturmuşsanız Batı ne diyorsa onu yapıyorsunuz. Ben de şimdi size soruyorum: “Amerika’nın dediğini yapmak zorunda mıyız? Mecbur muyuz Amerika Birleşik Devletleri’nin kuyruğunda, dümen suyunda hareket etmeye?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Türkiye kendi menfaatleri çerçevesinde karar verir. Türkiye özgür bir ülkedir. Ne Amerika ne Rusya’nın ne de Irak’ın…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Mecbur muyuz Suudi Arabistan, Amerika ekseninde Orta Doğu’da yaşamaya? Orta Doğu’daki bütün halklarla, bütün inançlarla, bütün kültürlerle, bütün toplumlarla bir arada kardeşçe yaşamak varken Amerika Birleşik Devletleri’nin çektiği Sünni eksenin üzerine oturup İran’ı, Lübnan’ı, Suriye’yi düşman etmek makul mudur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Bunları söylemek için Rusya ağzıyla konuşmayacaksınız, Rusya ağzıyla konuşmayacaksınız.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Rusya ağzı değil bu; bu, halkın ağzı.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Türkiye ağzıyla konuşacaksınız!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Türkiye’nin ağzı budur. Türkiye senden ibaret değil.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hatip konuşuyor, ısrarla laf atılıyor.

BAŞKAN – Ne yapayım? Sayın Baluken, bakın, ne yapayım?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Türkiye’de kırk yıldır Amerika Birleşik Devletleri’nin hâkimiyetine karşı mücadele eden bir tarihsel miras var. O miras adına konuşuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.15


 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre, aslında gündem dışı bir konuşmaya gruplar adına onar dakikalık cevap hakkı veya katılma hakkı düşer ama Sayın Grup Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi, bunun televizyonların açık olduğu bir saatte yapılması gerekiyordu ki milletimiz de dinlesin çünkü Sayın Bakanın biraz önce verdiği bilgilerle anladık ki bir millî mesele var ortalıkta, bir muhtemel tehlike var, bir tehdit var. Bu tehditle ilgili Hükûmetin aldığı tedbirin mahiyeti ve gerekçesi bizimle beraber millete de anlatılmalıydı. Bu sebeple, bunun televizyon yayınlarının olduğu saat aralığında yapılması gerekirdi ama ne hikmetse -aslında bunun Hükûmet için bir fırsat, grup için bir fırsat olması gerekirken- böyle, gecenin bu saatinde, milletvekili yorgun, meşgul, sohbet ediyor, vatandaş uyudu. Dolayısıyla, çok önemli bir konuda çok gereksiz bir saatte bir müzakere yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Patriot füzelerinin hudutlarımıza yerleştirilmesinin gerekçesini Sayın Bakan anlattı. Hükûmetin verdiği bilgiye itibar etmek durumundayız, bir başka sorgulama yapmayı gerekli görmüyorum ama yine de bilgiye ihtiyacımız var. Bu konuda Hükûmetin tavrındaki zikzakların gerekçesini anlamak istiyoruz. Tarihleri Sayın Bakan da ifade etti, 3 Ekim 2012 tarihinde Akçakale’de 5 vatandaşımızın Suriye’den atılan bir top mermisiyle hayatını kaybetmesi sonrasında Patriot füzelerinin konuşlandırılması, talep edilmesi gündeme geldi. O zaman Sayın Başbakanın çok doğrudan bir ifadesi vardı: “Bundan benim haberim yok, böyle bir talebimiz yok, bu işe ayıracak paramız da yok.” dedi, 7 Kasım 2012. Fakat sonra bir gördük ki, 21 Kasımda AKP Hükûmeti NATO’ya müracaat ederek bu füzeleri istedi. Sonra da, hemen iki gün sonra, Sayın Başbakan İslâmabad’da “Türkiye bir NATO toprağıdır. NATO toprağını korumak için…” Ki Sayın Bakan bana göre bir talihsiz beyan olarak “Türkiye’yi korumak için” dedi, bunu kabul edebilmemiz mümkün değil. Patriot füzeleri talep edildi ve bugün itibarıyla da ülkemizin sınırlarına veya bazı şehirlerine konuşlandırıldı.

Şimdi, buradan cevabını aradığımız soru bu. Bu tereddüt ne? Bu tereddüt yalnız bu olayda olmadı; bu, Kürecik meselesinde de oldu, bu, Libya hadisesinde de oldu. “NATO’nun ne işi varmış burada?” derken sonra NATO’nun lojistik destek üssü hâline geldik. Bu, Suriye meselesinde de oldu; önce kardeş, sonra düşman. Yani bu konudaki ani karar değişikliklerinin gerekçesini millete açıklamanız lazım. Buradan da soracağım ama Sayın Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli 27 Kasım 2012 tarihindeki grup konuşmasında bunu sordu. Yetmiş gün oldu, hâlâ bir cevap vermediniz. Biraz önce konuştunuz buna yine cevap vermediniz Sayın Bakan.

Öncelikle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak -kayıtlara geçsin, sizler de dinleyesiniz veya ilgililer dinlesin diye- yine Genel Başkanımızın ifadesiyle şunu çok açık, net ifade ediyoruz: “Milletimizin güvenliği ve esenliği için gerekli görülen her önlem, gecikmeye ve savsaklamaya meydan bırakmadan hayata geçirilmelidir. Sınırında bulunduğumuz Orta Doğu’nun belirsiz ve kaotik tablosuna karşı tedbir geliştirmek, muhtemel tehlikelere karşı kesin ve kararlı adımlar atmak mutlaka ama mutlaka zarurettir. Eğer bu zaruret doğrultusunda bu Patriot füzelerinin hudutlarımıza yerleştirilmesi gerekiyorsa bu doğru bir karardır, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da biz buna destek veriyoruz.” Bu söz Sayın Genel Başkana aittir. 27 Kasım ama aynı gün şu soruları sorduk, Sayın Bakana buradan tekrar soruyorum: “Sayın Başbakanın, kısa zaman içinde bu çark edişinin, iki farklı tavrı ortaya koyuşunun arkasındaki sır ve sebep nedir?” Yani bir Başbakan olarak bir hafta sonrasını, on gün sonrasını öngörememek gibi bir suçlamanın altında kalırsınız. Bu sırrı ve sebebi söylemeniz lazım. İki: “Hangi ilave risk ve tehditlerin altına girildi ki böyle bir karar değişikliği yaptınız Sayın Bakan? Yaklaşık iki haftalık süre içinde ne değişmiştir de Başbakan Erdoğan, aniden Patriot füzeleri için NATO’ya müracaat etmiştir? Suriye’deki füze rampaları Türkiye’ye mi çevrilmiştir? Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün füzelerle ilgili endişesi haklı mı çıkmıştır? Ülkemiz, kimyasal silah başlıklı füzelerin hedefinde midir? Böyle bir bulgu var mı? Rivayete dayalı, bu işin böyle küresel yalanlar olduğunu başka örneklerinde gördük. Somut ne var bu konuda?” Bu sorular da Sayın Devlet Bahçeli’nin soruları, 27 Kasım 2012. O günden bu yana tam yetmiş gün geçti. Sayın Bakanım -biraz önceki konuşmanızda da gördük- bu sorulara cevap verin.

Değerli milletvekilleri, değerli iktidar partisi grubu milletvekilleri; güçlü bir iktidar -kendi gündemine sahip, kendi kararına sahip- Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok önemli bir konuda bu kadar kısa sürede bu değişikliklere hangi sebeple mecbur kalıyor? Buradan -çok ağır gelecek ama- ülkem adına soruyorum, milletim adına soruyorum: Siz dış politika konularında veya millî güvenlik konularında, ülke yönetiminde kendi kararınıza sahip değil misiniz, kendi iradenize sahip değil misiniz? Bir başka yerler mi karar veriyor bu meseleye? Bu çok ağır bir itham.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar bize ait.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Karar size ait ama niye bu değişiklikler? Sayın Başbakanın sözünü buradan okuyabilirim, diyor ki: “Ne demek? Bizim öyle bir şeye ihtiyacımız yok.” ama aradan on beş gün geçiyor, ayın 21’inde NATO’ya müracaat ediyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bu durum Türkiye’ye yakışmamaktadır.

Bir başka soruyu da ben sorayım: Evet, İsrail’i korumak için bunların yerleştirilmediğini Sayın Bakan söyledi, inanıyoruz, eyvallah ama Allah aşkına ya, Türkiye kendi kaynaklarıyla, kendi silahlı gücüyle Suriye’ye karşı kendini koruyamaz bir acze mi düştü Sayın Bakan? Yani bunu kabul edebilmek mümkün mü? Bunu kabul ettiğimiz takdirde dış politikayı veya fotoğrafını çizdiğiniz o büyük Türkiye’yi, 16’ncı büyük ekonomik güç hâline getirdiğinizi iddia ettiğiniz büyük Türkiye’yi yeniden sorgulamak lazım.

Suriye: Suriye’ye karşı Türkiye kendini korumak için NATO’ya müracaat ediyor veya NATO diyor ki: “Türkiye’yi korumaya mecburuz.” Türkiye korunmaya muhtaç, âciz bir ülke durumuna mı, bir devlet durumuna mı düştü Sayın Bakan? Bunu kabul edebilmemiz mümkün değil.

Bu soruların cevabını açık, net ve millete vermek durumundasınız. Bu toplantının, bu müzakerenin gündüz saatlerinde ve milletin önünde yapılması gerekir. Yoksa bu sorular kahvede soruluyor, bu sorular sokakta soruluyor ve cevapsız kalıyor. Milletin moralini bozuyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bir başka husus daha: Siyaset adamı, devlet adamı bugünü yönetecek, bu görevi ama geleceği de doğru öngörecek, geleceği de kuracak. Bugün alacağınız tedbirlerle siz geleceği kurmak mecburiyetindesiniz. On yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz Sayın Bakan. On yıl içerisinde Türkiye’nin Suriye’yle bu noktaya geleceğini öngörüp gereken tedbirleri alamadığınız ortaya çıkmaktadır.

Çok kısa bir süre kaldı ama çok acı bir şey söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, Suriye, din kardeşi olmakla tamamıyla; soydaşımız olmakla Türkü, Türkmeni, Kürdü, Kafkasyalısı ayrı sayılıyor, Dağıstanlısı… Bunları bir arada sayarsak Suriye’nin yarı nüfusu, en az 10 milyon insanı bizim insanımız, 22 milyon dindaşımız ama bugün birbirini kırmaktadır. Orada bir iç savaş yaşanmaktadır, yaklaşık 100 bin insan hayatını kaybetmiştir, 2 milyon insan evinden, köyünden sökülüp atılmıştır. Bu sonucu önceden öngörüp gereken tedbirleri alamayan Türkiye’yi yönetenler, maalesef Türkiye’yi kötü yönetmiştir. İşin özü budur.

Çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Osman Taney Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTURK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakana, gecenin böyle geç saatinde, televizyon kapalı dahi olsa, Meclise bilgi verdiği için teşekkür ederim.

Üzülerek söylüyorum: Sayın Bakanın izahatı bizi tatmin etmedi. Kürecik radarından bahsetti, arkasından Patriot füzelerinden bahsetti. Bu iki konudan aynı kapsamda, aynı konuşma içerisinde bahsetmesi aslında doğru çünkü biz gelen Patriot füzelerinin doğrudan Kürecik radarıyla ilgili olduğunu düşünüyoruz.

Kürecik radarının kurulması, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir mutabakat muhtırasıyla oldu. Kürecik radarı belki NATO’ya tahsis edilecek, belki tahsis edildi -Obama’nın dediği gibi- aralık ayında ama henüz NATO açısından Kürecik radarı operasyonel değil, operasyonel olmadı. Ama Kürecik radarı Amerika açısından operasyonel ve çalışıyor.

Arkadaşlar, bilinmesi gereken bir şey daha var: Kürecik radarının tipi AN/TPY-2. AN/TPY-2 tipli bir radar, aynı şekilde, bunun ikiz bir radarı İsrail’de de bulunuyor. İsrail’in Keren Dağı’nda faaliyet gösteriyor ve Amerikalılar tarafından bu da işletiliyor. Bu her iki radar, merkez komuta sistemi içerisinde birbiriyle haberleşiyor. Kürecik radarı böylelikle -Amerikalı yetkililerin de bir ara söylediği gibi, “Dostlarımızdan bunun bilgilerini esirgemeyeceğiz.” dediği gibi- aldığı bilgileri İsrail’e de veriyor.

Şimdi, Patriot füzeleri Suriye’ye karşı bizi korumak için geldi. Böyle bir şey olacağını tahmin etmek çok zor. Patriot füzeleri tehdidi kasım ayından önce yok muydu? Patriot füzelerinin bizi koruyacağı tehdit Suriye’den bize karşı kaynaklanıyor ise, Suriye bu tehdidi yerine getirmek için, bize füze atmak için Patriotların gelmesini mi bekleyecekti üç ay, üç buçuk ay? Patriot füzelerinin üç ay sürdü gelmesi, geldi, konuşlandı. Şimdi, Patriot’un personeli, Hollandalı, Alman, Amerikalı askerler “Biz Türk halkını Suriye’ye karşı korumaya geldik.” diyorlar. Türkiye’nin Suriye’ye karşı NATO’nun korumasına ihtiyacı var mı?

Türkiye’nin orta ve yüksek irtifa füze savunması yok denecek derecede zayıf, bunu hepimiz biliyoruz. Sayın Bakanın söylediklerinde memnuniyet uyandırıcı tek unsur, bu zaafı gidermek için Hükûmetin bazı çalışmalar yaptığı. Bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz, destekleriz ama takip edeceğiz. Bunun yapılması lazım. Fakat Suriye konusunu gerekçe gösterdikten sonra Patriot talebi, tesadüfen, İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırının hemen ertesine rastladı kasım ayında. İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırının ne alakası var denecek olursa, şu alakası var: İsrail’in Gazze saldırısı, İsrail’e karşı İran’dan ve Suriye’den balistik füze tehdidini güncel hâle getirdi. Şimdi, Kürecik radarı, hiç şüphe yok ki İran’daki füze faaliyetlerini kontrol için kurulmuş bir radar. İran’dan İsrail’e atılacak olan veya başka bir yere atılacak olan bir balistik füze, ateşlenmesinden beş saniye zarfında Kürecik radarına yakalanacak. Kürecik radarı bunu yakaladığı zaman bizim başımızı daha fazla belaya sokacak bir iş daha var arkadaşlar. O da, çeşitli denizlerde ve Doğu Akdeniz’de dolaşmakta bulunan Amerikan kruvazörlerindeki akıllı füze denilen “cruize missile”lerle bunlar vurulacak, Patriot matriot beklenmeyecek.

Patriot’un -Sayın Bakanın da dediği gibi- balistik füzelere karşı menzili 20 kilometre, uçaklara karşı menzili uçağın süratine göre 80 ila 100 kilometre. Bunun sebebi de çok açık, çünkü bir balistik füzenin sürati -ses hızına “mach” diyoruz- 8 mach, ses hızının 8 misli; Patriot’un sürati 5 mach, ses hızının 5 misli. Bir uçak ses hızını geçebiliyor -jet uçağı- fakat normalde, harekât süresi -Generalim daha iyi bilir- sanıyorum, ses hızının biraz altındadır. Dolayısıyla, 80 kilometreyle 100 kilometrede, uçağı önlüyor; 20 kilometrede balistik füzeyi önlüyor. Dolayısıyla oradan gelecek olan, Suriye’den gelecek olan kimyasal silah dolu füzeleri bizim kendi topraklarımız üzerinde, bugün konuşlandıkları yerlerde ateşlendikleri hâlde önleyecek. O zaman da her ne kadar tapa emniyeti varsa füzelerde de, gene de bu füzelerden sızıntı, döküntü, kimyasal silahtan Türkiye’nin zarar görme sıkıntısı olacak. Dolayısıyla, bunlar onun için değil, bunlar Kürecik için.

Şimdi, Kürecik radarının Amerikan radarı olduğunu söyledik. Kürecik radarının, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince -Sayın Bakanın da söylediği gibi- mutlaka bu Büyük Millet Meclisinden geçmesi gerekiyordu çünkü Kürecik radarı henüz NATO içinde, NATO kapsamında değil, Amerikan kapsamında bir radar, Amerikalı personel işletiyor bu radarı. Türkiye’yle Amerika arasında bir anlaşma konusu olmuş. Biz bu radarı kurmakla, kendimizi, durduğumuz yerde belli ülkelerin, bu bölgedeki askerî güçlerin hedefi hâline getirdik.

Şimdi, Patriot füzeleri Türkiye’ye geldi, konuşlandı. Bunların bizim kendi ihtiyaçlarımız için değil, başkalarının ihtiyaçları için konuşlandığını, şurada, şu kısa süre içerisinde anlatmaya çalıştım ama bunların bir de masrafını, bedelini biz ödüyoruz. Sayın Bakanın izahatından öyle anlıyoruz. Bunlar, geldiği zaman, ücretini, masrafını da biz ödüyoruz. Ondan sonra da bunlar çıkacak, gidecek. Ne zaman çıkacak, gidecek? Onu tam olarak bilemiyoruz çünkü ben yine bu kürsüden Sayın Dışişleri Bakanına da sordum, bu Patriot hareketleri, Kürecik radarının kurulması, öteki askerî faaliyetler bir araya getirildiği zaman bizim aklımıza hiç olmaması gereken bir ihtimal geliyor. O ihtimal de acaba, bizim dışımızdaki bazı güçler, İran’a karşı bir hazırlık içindeler mi? Suriye’de gelişmiş olan ama bugün, Hükûmetin de artık gördüğü gibi, daha epey sürecek olan kendi ulusal muhalefetinin merkezî yönetimle müzakere talebini sıkça dile getirmeye başladığı olay acaba İran’a karşı bir hareketin bir adımı mı? Eğer böyle bir şey varsa -ki İsrail’in bu konuda bazı mihraklarının çok hevesli olduğunu biliyoruz- Hükûmeti bu konuda bu kürsüden uyarmak istiyorum: İran’a karşı herhangi bir harekete Türkiye hiçbir şekilde göz yummamalıdır, İran’a karşı herhangi bir hareketin Türkiye hiçbir şekilde içinde olmamalıdır. İran, bizim bu bölgede, evet, rakibimizdir; İran’la ilişkilerimiz, evet, inişli çıkışlıdır; İran’la, evet, her zaman anlaşmak, görüşmek, hatta birbirini sevmek mümkün değildir.

Ben, İran’da büyükelçilik yaptım. Ben İran’da büyükelçilik yaparken güven mektubumu takdim ettiğim sırada o zamanki İran Cumhurbaşkanı Rafsancani “Türkiye ile İran birbirine mahkûmdur.” “dedi, o “mahkûmdur” sözü, yeni atanmış bir büyükelçinin çok hoşuna giden bir söz değil. Onu itiraf etmek lazım çünkü mahkûmiyet, mecburiyet gösteren bir şey. Ben de bunu söyledim, “Sayın Cumhurbaşkanı ‘mahkûm’ diyorsunuz, bu ‘mecbur’ manasına geliyor, daha iyi değil mi? dedim, güldü.

Benzeri bir olayı Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanlığı sırasında yine Rafsancani’nin gelişi için Demirel’e bir brifing verdiğim sırada yaşadım. Demirel “Bunlar bizim hakkımızda ne düşünüyorlar?” dedi. Ben de dedim ki: “Cumhurbaşkanım, keşke bunu bana baştan sorsaydınız, zamanımız doldu, benim terk etmem lazım, bu uzun bir konu ama size belki kısaca şunu söyleyebilirim: Biz bunlar hakkında ne düşünüyorsak onlar da bizim hakkımızda bunu düşünüyorlar.” Onu deyince “Ne diyorsun yahu, bu kadar vahim mi?” dedi.

Şimdi, bizim İran’la ilişkilerimiz böyle ama böyle olmakla beraber İran’a karşı bir hareket Türkiye’yi de, bölgeyi de, dünyayı da çok zora sokar. Umarım Kürecik radarı böyle bir harekete açılış yapmaz. Umarım Hükûmetimiz -her ne kadar Dışişleri Bakanımız benim bu soruma cevap vermediyse de- bu konuda uyanıktır, bu konuda tutarlıdır, bu konuda böyle bir şey olup da Esad’a “Esed” dediği gibi, Ahmedinejat’a da “Ehmedinejet” deyip işin içinden çıkamayacağının bilincindedir.

Bütün bu düşüncelerle, bu konularda çok uyanık olmamızı, hepimizin çok uyanık olmamızı özellikle de iktidar partisinden milletvekillerimizin Hükûmete sık sık hangi ortamlarda kendileriyle temasları varsa o temaslarda bu konularda açıklama sormasını, bu konularda kendilerini ikaz etmesini istiyoruz. Hepimiz aynı memleketin çocuklarıyız, hepimiz bu memleket için çalışıyoruz, hepimiz bu memleketin iyiliğini istiyoruz ama bu memleketin iyiliği maceradan uzak durmakla gerçekleşiyor. Dış politikaya biraz daha fazla önem verelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin balistik füze tehditlerine karşı NATO’dan istemiş olduğu Patriot füzeleriyle ilgili bilgilendirme konusunda AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, bu konuya girmeden Türkiye’nin konumuna bir bakmak lazım. Türkiye, evet NATO üyesi bir ülke ama çevre komşularımıza baktığımız zaman NATO’nun belirlemiş olduğu sıcak bölgeler içerisinde en sıcakları içerisindeyiz. Suriye bunlardan biri; Irak daha henüz çözüme kavuşmamış, bunlardan biri; İran nükleer santral, nükleer silah konusuyla bütün dünyayla sorunu olan bir ülke. Bir taraftan Azerbaycan ve Ermenistan’daki Karabağ sorunu ve çözülmemiş bir Gürcistan ve Rusya. Böyle bir bölge içerisinde Türkiye bir huzur adası ekonomisiyle, demokrasisiyle fakat komşularıyla sıfır politika geliştirme gayreti içerisinde olan bir ülke. Yani Almanya’yı düşünün: Almanya’nın durup dururken “Ben komşularımla sıfır politika geliştireceğim.” demesi nasıl mantıksız bir şeydir biliyor musunuz? Çünkü Fransa’yla AB üyesidir, İtalya’yla AB üyesidir, Hollanda’yla AB üyesidir ama Türkiye öyle değil. Çevremizdeki ülkelerin hepsi dünyayla sorunlu. Biz bu ülkelerle sıfır problem politikası izlemek zorundayız ve bunu da sonuna kadar götüreceğiz. Burada geri adım atmak gibi bir niyetimiz de yok. Bu çerçevede de babasının yapmış olduğu bütün katliama rağmen Sayın Başbakanımız da, Dışişleri Bakanımız da Esad’la çok iyi ilişkiler geliştirerek onları dünyayla bütünleştirme gayreti içerisinde oldular fakat -bu, onlara uymadıysa- onların insan haklarına karşı işlediği sorunlara karşı sessiz kalmamız da asla ve asla kabul edilemezdi. Türkiye, burada tavrını ortaya koymuştur.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ne olacak?

ALİ RIZA ALABOYUN (Devamla) - Ha Patriot’lar konusuna gelince. Türkiye, NATO üyesi olarak bugüne kadar 3’üncü kez Patriot füzesini istemiş; Kuveyt savaşında, Irak savaşında ve bu kez de bu konuda. Patriot’lar, biraz önce Sayın Bakanımızın da, diğer konuşmacı arkadaşlarımızın da söylediği gibi, hem menzili hem de irtifası itibarıyla bir saldırı füzesi değil. Bir füzenin saldırı amaçlı olabilmesi için iki önemli faktör vardır. Bunlardan biri başlıktır, bir diğeri de menzil. Menzil olarak bahsedildi, 20 ile 36 kilometre arasında, irtifası 15 kilometre yani siz 20 veya 36 kilometrelik yarım bir küresel alan içerisinde ve 15 kilometre yükseklikte etkili alanda gelen karşı füzeleri vurup düşürebiliyorsunuz. Ama Patriot füzeleri ne kimyasal başlık taşıyor ne nükleer başlık taşıyor ne de konvansiyonel bir savaş başlığı taşıyor. Yani bugün menzilinin kısa olması, herhangi bir savaş başlığını taşımaması nedeniyle tehdit unsuru olan bir füze değil. Bu konuda ne İran’a karşı tehdittir ne Suriye’ye karşı tehdittir ne de herhangi bir ülkeye karşı tehdittir, teknik olarak bu mümkün değil.

Bir de Patriot füzelerinin taşımış olduğu başlıklar tamamen “avcı başlık” dediğimiz İngilizce tabiriyle “hitt-to-kill” yakala, vur ve öldür, kinetik çarpışmayla düşür anlamına gelen, havada yakalayan bir sistemdir. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki mevcut uçak ve füzelere dayalı hava sistemlerimiz hava savunma sistemi değil, bir yerde caydırıcı sistemler, hava saldırı sistemleridir. Bir füzeyi havada yakalayıp da vurabilen tek sistem bugün, Amerika Birleşik Devletleri tarafından geliştirilmiş olan Patriot’lar veya füze savunma sistemleridir.

Buradaki füze savunma sistemleriyle Patriot’la, NATO’nun geliştirmekte olduğu füze savunma sistemini de birbirinden ayırmakta fayda var çünkü NATO 2004 yılından beri kendi füze savunma sistemini geliştirmeye çalışıyor. Bu sistem sadece ve sadece Amerikan teknolojisi, Amerika’da var. Rusya bir teknoloji üretemedi, Japonya üretemedi, İsrail olduğu gibi Amerika’dan aldı, Çin üretemedi. Siz, böyle bir teknolojiyi nereden alacaksınız böyle bir hava savunma sistemi olmayınca? İster istemez Amerika’dan alacaksınız, onun teknolojisini adapte edeceksiniz. Burada, “Amerika’yla mı imzalandı, imzalanmadı…” gibi tartışmaların bu yüzden pek mantıklı bir çıkışı olduğunu sanmıyorum.

NATO’nun füze savunma sistemi dört aşamalıdır. Bunlardan ilki, kısa ve orta menzilli -ki ilk etabı Kürecik ve Romanya’da başlamıştır- daha sonra, bunlar orta menzilli, uzun menzilli ve en sonunda Amerika’yı ve Alaska’yı da içine alacak şekilde ve 2020 yılında tamamlanacak olan bir füze savunma sistemi kendisini bütünleştirecek. Yani, böyle bir füze savunma sistemine niye ihtiyaç duyuldu? Şimdi, NATO üyesi 28 ülke. 28 ülkenin dışında 30’a yakın ülkede -bunların içerisinde bizim komşularımız da olabilir, komşularımız olmayan ülkeler de olabilir- uzun menzilli ve kıtalar arası menzilli füze çalışmaları var. Yani düşünün, bir komşunuz var veya ilişkiler içerisinde olduğunuz bir ülke var, o ülke sizin de hava sahanıza girebilecek, sizin de şehirlerinizi vurabilecek bir balistik füze çalışması yapıyor. Sizin, ister istemez bunlara karşı bir savunma mekanizması geliştirmeniz lazım ve Türkiyede çıkmış olduğu ihaleyle bunu yapmaya çalışıyor. Amerika’dan almış olduğu Patriot’larla veya Almanya’dan gelen Patriot’larla da muhtemelen Suriye’den gelebilecek kimyasal başlıklı balistik füzeyi havada yakalayıp, havada imha etmeye yönelik. Burada başarısına yönelik birtakım rakamlar verildi. Doğrudur, o ilk etaplarda yüzde 70, yüzde 40’lardaydı fakat bugünkü başarısı yüzde 97’ye kadar çıkmış olan bir füzedir. Yani bu füzelerin havadan gelen düşman füzesini imha etmesi gayet doğaldır.

Kürecik konusunda da birkaç kelime etmek istiyorum. Kürecik’teki sistem -Sayın Büyükelçinin de söylediği gibi- aynı radar bir Amerika Birleşik Devletleri’nde var, daha sonra İsrail’de kuruldu, Japonya’da kuruldu, dördüncü de Türkiye’de Kürecik’te var. Zaten İsrail’deki mevcut radar kendi ülkesinin doğusunu tarıyor; füze hareketlerini, birtakım askerî hareketleri kendisi tarıyor. Dolayısıyla, bizim Kürecik’teki bilgiye İsrail’in ihtiyacı yok. İsrail’in Kürecik’teki bilgiyi kullanabilmesi için    28 NATO ülkesinin oy birliğiyle karar vermesi lazım ki Lizbon’daki NATO toplantısında Sayın Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımızın çabalarıyla İran’ın ismi asla geçmedi, hedef olarak, düşman ülke olarak asla gösterilmedi, Türkiye bu konuda bir yoğun çaba sarf etti ve bu konuda elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Yani burada radarın görevi doğudaki füze hareketlerini takip etmek. İsrail de orayı tarıyorsa, İsrail’in bizdeki teknik bilgiye bir ihtiyacının olması mümkün değil, bu teknik olarak mümkün değil. Bunun paylaşılabilmesi için de hükümetlerin, 28 ülkenin olur vermesi lazım, bu da mümkün değil hem teknik olarak hem de siyasi olarak, bunu açıklamak istiyorum.

Bir diğer konu, diyelim ki İran’dan bir füze atıldı, Kürecik’teki radar da bunu tespit etti, Romanya’dakine haber verdiler. Romanya’daki füzenin menzili 900 kilometre. Romanya’daki füzenin İran’ı vurmak gibi bir kabiliyeti yok, “SM-3” dedikleri füze ancak o füze, İran’dan gelebilecek füze, ki ister istemez atmosferin üzerinden geçmek zorundadır, atmosferin üzerinden geçtiği zaman da Romanya’daki füzenin menzili içerisine girerse vurulur. Kimyasal başlıkla da taşısa, nükleer başlık da taşısa atmosferin üzerindeki bir nükleer serpinti, kimyasal serpinti kesinlikle söz konusu değildir. Bu konular belki teknik bilgi eksikliğinden kaynaklanan şeylerdir ama bir daha söylüyorum: Patriot’lar kesinlikle saldırı amaçlı değildir, savunma amaçlıdır, caydırıcı amaçlıdır. Bizim, İran’a veya başka ülkelere karşı da NATO’nun füze savunma sistemi geliştirilmiş değildir. İsrail’in kendini koruyabilecek füze sistemi de vardır, Türkiye'nin de NATO’nun da füze sistemine ihtiyacı yok; Amerika Birleşik Devletleri’yle çok rahat ilişki içerisinde, bunu hepiniz de biliyorsunuz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İsrail’i korumak için siz eş zamanlı radar sistemi kurdunuz.

ALİ RIZA ALABOYUN (Devamla) – O yüzden İsrail’le kesinlikle bir alakası yok, bu, tamamen zihin bulandırmaya yönelik bir gayrettir. Bunun bilinmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alaboyun.

Sayın Bakana 60’ıncı maddeye göre iki dakika söz veriyorum.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, çok saygıdeğer milletvekilleri; sadece bir iki hususta ilave açıklama yapmak istiyorum. Sayın hatipler “Şu konuda da Sayın Bakan bilgi verse iyi olur.” diye söylediği için.

Bir tanesi şu, denildi ki: “Suriye’nin bir kimyasal silahı yok çünkü bu Irak için söz konusu, söylendi, bir hikâye, bir masal.” Ancak Suriye’nin Dışişleri Bakan Sözcüsü “Kimyasal silahları sivillere karşı kullanmamız söz konusu değildir. Eğer bir dış müdahale olursa kimyasal silah kullanırız.” diye 23 Temmuz 2012 tarihinde söylüyor. Bu da Cumhuriyet gazetesinde, ola ki bir başka gazetede yer alsa, bu fikri savunan kimse “Ya, o gazeteye de itibar edilmez.” diyebilirdi ama kendisinin de kısmen itibar edeceği gazetede haber var. “Dış müdahale olursa kimyasal silah kullanırız.”

Yine bir hatip dedi ki: “Bu, Irak Savaşı’nda bakın, Scud füzelerini Suudi Arabistan’a gönderdi.” Niye gönderdi? İsrail’e gönderdi. İsrail ve Suudi Arabistan o ülkeyle savaş hâlinde miydi? Değildi. Ancak savaş durumunda olanlar, zor durumda olanlar, diktatörler bazen kontrolden çıkıyor, ne yaptığını bilemiyor, istiyor ki ateşi yaysın. Dolayısıyla da bu ülkenin kimyasal silahı olduğu kendi yetkilileri tarafından da söylenen… Ancak Rus Dışişleri Bakanı da diyor ki: “Suriye’nin kimyasal silahları kontrol altındadır.” Dolayısıyla da basiretli davranılması beklenmeyen… Kendi halkına karşı şu an füze kullanıyor mu? Kullanıyor. Kendi halkına kullanılan bir füzenin bize milyonda 1 de olsa kullanılma ihtimalini göz önüne alarak böyle bir tedbir geliştirmek bizim, bu ülkenin vatandaşlarına sorumluluğumuzdur.

Bir başka sayın hatip dedi ki, Sayın Başbakanımızın bir sözüne… Sayın Başbakanımızın sözünü aynen okuyorum. Muhterem Başkanım, herhâlde yarım dakikayı bulmaz. “Bu füzeyi alma noktasındaki karar verici makam biziz. Böyle bir şeyden haberim yok. Benim, böyle bir alım yapılacaksa bunun için Savunma Sanayii İcra Komitesi var. Bu Konseyin Başkanı benim, orada iki üyemiz var, biri Savunma Bakanı, diğeri Genelkurmay Başkanım. Bizim üçlü olarak bundan haberimizin olması lazım, böyle bir şeyden haberimiz yok. Biz, şu anda para ödemek suretiyle Patriot alma durumunda, düşüncesinde değiliz.” Sayın Başbakanımız bunu söylüyor, “NATO’dan Patriot talep etmeyiz.” demiyor. “Biz para vererek bir Patriot silahı alma durumunda değiliz çünkü Savunma Sanayii İcra Komitesinde böyle bir karar almadık.” diyor. Dolayısıyla, Sayın Başkanım, hiçbir tepki, bir karşılık yoktur.

Son cümle olarak da şunu söylemek istiyorum, biraz önce de söyledim. 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü, Yayınlanması ve Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesi çok net. 18 Şubat 1952 tarihli ve 5886 sayılı Kanun’la onaylanmış bulunan Kuzey Atlantik Anlaşması’nın gereği olarak bu anlaşmaya taraf olan devletlerle -Kiminle? Amerika’yla- iki veya çok taraflı anlaşmaları onaylamaya, katılmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir, Meclise gerek yok. Biz diyoruz ki: “Amerika’yla yapılan sözleşme bu çerçevede yapılmıştır.” Hükûmet olarak yorumumuz böyle ama bir başkası iktidara gelir bu yasayı farklı türlü yorumlarsa o zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – O zaman Yüce Divana gidersin Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bu, Meclisten karar almamanızı gerektirecek bir durum değil.

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Dilekçe ve Dışişleri komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

Şimdi, bazı komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.

Adayları okuyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muş: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın Alev Dedegil: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyelik için Kocaeli Milletvekili Sayın İlyas Şeker: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunun üyelik için Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyelik için Muş Milletvekili Sayın Muzaffer Çakar: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için Ankara Milletvekili Sayın Zelkif Kazdal: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Dışişleri Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın Harun Karaca: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sıraya alınan, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 6 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.04