DÖNEM: 24 CİLT: 42 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
61’inci
Birleşim
5 Şubat 2013 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GEÇEN TUTANAK
HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, 31 Ocak 2013 tarihli 60’ıncı Birleşimdeki bir
ifadesini düzelttiğine ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gök’ün, Suriye’deki iç savaş
nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ve Akçakale
ilçelerine olan etkilerine ve son gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
B) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları
1.- Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Türkiye'ye NATO tarafından Patriot
hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasına ilişkin gündem dışı
açıklaması ve Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk ve Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un grupları adına aynı konuda konuşmaları
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de
yaşanan sel felaketine ve yetkililerin önlem almasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Çekmeköy
ilçesi Ömerli köyünde bazı hizmetlerdeki eksiklikler nedeniyle yaşanan
mağduriyetlere ilişkin açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Gemlik Adliyesinin depreme dayanıksız ve
derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine ve Bakanlığa uygun yer
bildirimi yapılmış olmasına rağmen gereğinin yapılmadığına ilişkin açıklaması
4.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Kerkük’teki intihar
saldırılarına ve Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica ettiğine ilişkin
açıklaması
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, PKK’nın talepleri
doğrultusunda yasalar çıkarıldığına, Öcalan’ın isteklerinin yerine
getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna ilişkin açıklaması
6.- Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, millî şairimiz
Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirini hatırlatarak onun “Türklük” kavramıyla ilgili
düşüncelerine ilişkin açıklaması
7.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolunun 2009 yılında biteceği
belirtilmesine rağmen bu kadar gecikmesinin nedenlerini ve bu yolun ne zaman
bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, infaz koruma
memurlarının sorunlarına ilişkin açıklaması
9.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Çorum’da bazı köylerin Türk-Kürt,
Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz fişlemelerin son bulması noktasında
yetkilileri daha duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması
10.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklu Şırnak
Milletvekili Selma Irmak’ın vefat eden babasına Allah’tan rahmet, ailesine
başsağlığı dilediğine, Başkanlık Divanının bu konudaki ayrımcı uygulamasını
eleştirdiğine ve tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük bir utanç
gölgesinin olduğuna inandıklarına ilişkin açıklaması
11.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in ifadelerine ve Genel Kurulda yaptığı konuşmanın çarpıtılarak
polemik konusu yapıldığına ilişkin açıklaması
12.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, PKK terör örgütünün eylemlerine rağmen kökeni ne
olursa olsun Türk milletinin evlatlarının kardeşçe yaşadığına ve bu milletin
birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik hiçbir girişimin başarılı olamayacağına
ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul toplantısının
14-15 Şubat 2013 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih ve 39 sayılı
Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/1093)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetin 10-13 Şubat 2013
tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Parlamenter Asamblesi’ne katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunmasına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1094)
3.- Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek
üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından
belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010,
7/2/2011 ve 25/1/2012 tarihli 956, 984 ve 1008 sayılı kararları ile birer yıl
uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2013
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
(3/1091)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’un Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine
ilişkin önergesi (4/90)
2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, (2/212) esas numaralı Muhtar Ödenek ve Sosyal
Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve İhtiyar Heyetleri
Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/91)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, 1990 yılından
günümüze kadar devam etmekte olan faili meçhul cinayetlerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/491)
2.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/492)
3.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin,
Yozgat ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/493)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in
Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye
sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli
iddiaların ve Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin
nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
1/6/2012 tarih 5355 sayı ve 20/12/2012 tarih 7833 sayı ile iktisadi ve idari
bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 5
Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından Başkentgaz AŞ’nin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme
sürecinin incelenmesi ve alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla 4/2/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine; 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Şirin Ünal’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay Milletvekili
Adem Yeşildal’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Hatay
Milletvekili Adem Yeşildal’ın, Bingöl Milletvekili İdris Baluken
ve Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
9.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
12.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve
Bütçe; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri; Kamu İktisadi
Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Dilekçe ve Dışişleri
komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve
Adalet Komisyonu Raporları (1/489) (S. Sayısı: 409)
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’da millî maç
oynatılmamasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/13330)
2.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, intihar eden er ve erbaşlara ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/13733)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ülkemize kurulması planlanan Patriot
füzelerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı
(7/13742)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlık teşkilatında çalışan engellilere ve mevcut
engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın
cevabı (7/13743)
5.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana’da millî maç oynatılmasına ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14324)
6.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesinin
raporuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14571)
7.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, doğal gazdan üretilen elektrikle ilgili verilere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/14572)
8.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye’de tüketilen elektriğin birim maliyetine
ve elektrik ithal edilip edilmediğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14573)
9.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, TEİAŞ AŞ.’nin teknisyen
ve operatör alımı için yaptığı mülakatı iptal etmesine ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14574)
10.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik dağıtım sisteminde oluşan kayıp kaçak
oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14575)
11.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemizde enerji verimliliği kapsamındaki
çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14576)
12.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2010-2012 yılları arasında elektrik kesme ve
bağlama bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14577)
13.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma Manisa EİH Projesi’ne ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14578)
14.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma B Termik Santrali Projesi’ne ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14579)
15.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gölmarmara Termik Santrali Projesi’ne ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14580)
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Saruhanlı Gölmarmara EİH Projesi’ne ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14581)
17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Saruhanlı Akhisar Soma EİH Yenileme
Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14582)
18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kula Termik Santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14583)
19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma Termik Santrali Baca Gazı Kükürt Arıtma
Tesisi Projesi için ayrılan ödeneklere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14584)
20.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma Termik Santrali Baca Gazı Kükürt Arıtma
Tesisi Projesi’nin tamamlanamamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14585)
21.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’da meydana gelen elektrik kesintilerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14586)
22.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, elektrik
faturalarına yansıtılan vergi ve fonlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14587)
23.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2002-2012 yıllarında alkol ve uyuşturucu kullanma
yaşlarına ve oranlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın
cevabı (7/14590)
24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli Gençlik Merkezine ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14591)
25.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de bir arazide radyoaktif atıklar
olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14645)
26.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki Halkbank şube sayısına ve
faaliyetlerinin yetersizliğine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan’ın cevabı (7/14822)
27.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, su kotası uygulamasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14827)
28.- Denizli
Milletvekili İlhan Cihaner’in, 24 Kasım 2012
tarihinde Ziraat Bankası tarafından yapılan personel alım sınavına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14828)
29.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve
boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın
cevabı (7/14830)
30.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, kredi kartı borçlarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/14835)
31.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli’ye yeni bir sosyal güvenlik merkezi binası
yapılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/14878)
32.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, esnaf ve sanatkârların SGK borçlarının
yapılandırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/14885)
33.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, SYDV tarafından dağıtılan kömürlerin kalitesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/14887)
34.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, Antalya’daki kentsel dönüşüm çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/14891)
35.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik fiyatlarına ve sayaç okuma bedeline
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/14910)
36.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2010-2012 yılları arasında Manisa’da ödenen
elektrik kesme/bağlama bedellerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14911)
37.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14912)
38.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, ETİ Maden Bor İşletmesinin özelleştirileceği
iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/14913)
39.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli’deki elektrik hatlarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14914)
40.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da radyoaktif ham madde bulunup
bulunmadığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/14915)
41.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma TS 1 ve 2 Ünite Kazan Rehabilitasyonu ve
Yanma Optimizasyonu Rehabilitasyon Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/14916)
42.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma EÜT 3. ve 4. Ünite İç İhtiyaç Panelleri
Rehabilitasyon Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/14917)
43.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma EÜT 3. ve 4. Üniteler Döner Hava Isı
Rehabilitasyon Projesi’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/14918)
44.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da yapılan jeotermal enerji aramalarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/14919)
45.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, devlet sporcusu unvanı verilen sporculara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14933)
46.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve
boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın
cevabı (7/14934)
47.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı
kuruluşlarda kamu hizmetlerinde kullanılan araçlara ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14935)
48.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, engelli sporcuların desteklenmesi amacıyla yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/14936)
49.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, emekliye ayrılan bakanlar ile diğer üst
düzey personele tahsis edilen araçlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıç’ın cevabı (7/14937)
50.- Ankara
Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün, bireysel emeklilik ve şahıs sigorta
poliçelerinden yapılan vergi kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15011)
51.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, esnaf ve sanatkârların vergi borçlarının
yapılandırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı (7/15019)
52.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Bergama’da askerliğini yapmakta iken intihar eden
bir erin ölümü ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/15052)
53.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, sebze ve meyve
ihracatında yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15138)
54.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/15176)
55.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan makam araçlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/15180)
56.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, doktorlar ile eczacı ve diş hekimlerine
yapılan ek ödemelerdeki farklılığa ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/15207)
57.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/15209)
58.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak’ta esnaf
için TOKİ tarafından yapılan dükkânların bedellerinin önceden belirlenenin çok
üstünde olmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/15210)
59.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, Diyarbakır’da TOKİ tarafından yapılmakta olan ve
yapılması planlanan projelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/15211)
60.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/15227)
61.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fırat’ın, bir şampiyonada Türkiye’yi temsil ederek dereceye
giren bir sporcuya verilecek ödülün gecikmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/15228)
62.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kullanılan makam
araçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15299)
63.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fırat’ın, vergi cezalarının tahsili ile ilgili sorunlara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15300)
64.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, bireysel emeklilik ve sigorta poliçeleri üzerinden
yapılan kesintilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15301)
65.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’da 2007-2012
yılları arasında yapılan TOKİ projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/15500)
66.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, AOÇ arazisinden yer
tahsisi talebinde bulunulmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/15682)
67.- Isparta
Milletvekili Ali Haydar Öner’in, Yayın Danışma Kurulu ve TBMM TV’ye ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı
(7/15683)
68.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, risk raporuna
yeni kalemlerin ekleneceği iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan’ın cevabı (7/15738)
69.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Danıştay kararıyla
sözleşmeleri feshedilen iş ve meslek danışmanlarının mağduriyetine ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/15787)
70.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Bakanlık tarafından
kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere ve taşıtlara ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/15818)
71.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, milletvekili
odalarının güvenlik kontrolüne ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/16000)
72.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun, Bakan Yardımcısına, görevlerine ve
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/16039)
73.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/16197)
74.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet
binalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/16198)
75.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2002-2012 yılları arasında yapılan ihracat
desteklerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/16199)
76.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16200)
77.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Irak ile olan dış ticarete ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/16201)
78.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yap-işlet-devret modeliyle
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/16202)
79.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan
memur kadrolarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/16203)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Sevim Savaşer,
Darülaceze’nin resmî olarak açılışına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
Bingöl’ün sorunlarına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ilimizde yaşanan
elektrik sorunu ve Şanlıurfa çiftçilerimizin ödenmeyen destekleme primlerine,
İlişkin gündem dışı konuşmalarına Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz
cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın Bingöl’le ilgili ifadelerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, çalışma dünyasında iş
cinayetlerinin son bulmasını dilediğine,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,
Adana Milletvekili Necdet Ünüvar,
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk
Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade’nin doğumunun
129’uncu yıl dönümüne,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Devlet
Demiryolları Genel Müdürlüğünün çalışma süresi yerine eğitim durumunu göz önüne
alarak kadroya alma çalışmaları yaptığına ve bunun haksız bir uygulama
olduğuna,
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, velilere dilekçe verdirmek
suretiyle romanların soruşturmaya tabi tutulmasına,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Atatürk Barajı’na sınırı olan
il ve ilçelerdeki belediyelerde arıtma tesislerinin ne zaman kurulacağını
öğrenmek istediğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Büyük Endüstriyel
Kazaların Kontrolü Hakkında Yönetmelik’in yürürlük tarihinin 18 Temmuz 2012’den
1 Ocak 2014’e ertelenmesinin nedenini öğrenmek istediğine,
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkale’nin Bayramiç
ilçesinin bazı köylerini ilçeye bağlayan tek ulaşım noktası olan Ahmetçeli Köprüsü’nün yoğun yağışlar nedeniyle 2012 Aralık
ayından beri kullanılamaz durumda olduğuna ve hâlen onarılmadığına,
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Adana’da yetmiş yaşındaki
çiftçi Hasan Şahin’in borçlarından dolayı cinnet geçirerek kızını ve karısını
öldürerek intihar ettiğine ve bölgede bu tür vakaların arttığına,
Muş Milletvekili Demir Çelik, olumsuz kış koşullarının devam
ettiği serhat illeri ile Muş ilinde tarım ve hayvancılığın da bitme noktasında
olduğuna ve bu bölgelerdeki halkın zor durumda olduğuna,
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu, Hükûmetin
Afyonkarahisar’daki askerî cephaneliğin patlaması olayını bir an önce
aydınlatması gerektiğine,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,
Uşak Sağlık Meslek Lisesi çalışanlarının konut edindirme yardımlarını alabilmeleri
için gerekli yardımın yapılmasını beklediklerine,
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Manisa’nın Salihli ilçesinin
Yeşilova ve Beylikli köyleri arasında ulaşımı
sağlayan köprünün projesiz olarak yapılmasından dolayısıyla yağışlara
dayanamayarak yıkıldığına ve şu anda su seviyesi yüksek olduğu için köprü
onarımının yapılamadığına,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Şırnak
ilinde bir çim sahada heyelan sonucu duvarın yıkıldığına ve birçok yerin de
aynı tehlikeyle karşı karşıya olduğunu müşahede ettiklerine,
Manisa Milletvekili Özgür Özel, yer altı sularının ön ödemeli
sayaç takılmak suretiyle ücretlendirilmesi konusuna,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Iğdır Havaalanı’nda sis cihazı
olmadığı için uçakların inemediğine ve Iğdır halkının mağdur durumda olduğuna,
Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Türkiye-Suriye sınırında her
türlü kaçakçılığın yapıldığına ve sınır bölgesinde ciddi bir asayiş ve güvenlik
sorunu yaşandığına,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Azerbaycan Demokratik
Cumhuriyeti’nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade’nin
doğumunun 129’uncu yıl dönümüne ve Tokat’ta çiftçi ve hayvan üreticilerinin çok
zor durumda olduklarına,
Ankara Milletvekili Zühal Topcu,
atanamayan öğretmenlerin sorunlarına ve öğretmenliğin saygı duyulur bir meslek
hâline getirilmesini dilediklerine,
İzmir Milletvekili Aytun Çıray,
Hükûmetin, İsrail uçaklarının hiçbir provokasyon olmadan Suriye’yi bombalamasını
kınayıp kınamadığını öğrenmek istediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu,
Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu,
Üyeliğinden istifa ettiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin,
Diyarbakır’ın Sur ilçesi İçkale mevkisinde
eski cezaevi çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkan cesetlerin (10/488),
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin,
Şanlıurfa-Habur otoyolunun güzergâh tespiti konusunun (10/489),
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, Metsafor 1 ve 2 nükleer santrallerinin
taşıdığı risklerin (10/490),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun, 24/01/2013 tarihinde Balıkesir Milletvekili Haluk
Ahmet Gümüş ve 21 milletvekilinin Türkiye'nin yeni şartlardaki küresel
konumunun yarattığı avantajlar ve dezavantajların değerlendirilmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği Meclis araştırması
önergesinin (664 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 31 Ocak 2013 Perşembe günkü (bugün) birleşimde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan ve
AK PARTİ Grubuna düşen 1 üyeliğe Adana Milletvekili Necdet Ünüvar seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 329) görüşmeleri
tamamlanarak kabul edildi.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in Barış ve
Demokrasi Partisine,
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Adalet ve Kalkınma Partisine,
Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, Isparta Milletvekili Ali
Haydar Öner’in şahsına,
Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, Diyarbakır Milletvekili Cuma
İçten’in şahsına,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın şahsına,
Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Grubuna,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, 30 Ocak 2013 tarihli 59’uncu
Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin bir konuşma yaptı.
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili Mehmet
Galip Ensarioğlu’nun bazı ifadelerine,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Diyarbakır’da
ikinci bir üniversite olmasının ve bu üniversitenin “Selahaddin Eyyubi” adıyla
kurulmasının önemli olduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 5 Şubat 2013 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere 20.35’te birleşime son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Mustafa HAMARAT Mine LÖK BEYAZ
Burdur Ordu Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 85
1 Şubat 2013 Cuma
Rapor
1.- Konya Milletvekili Kerim
Özkul ve İzmir Milletvekili Ali Aşlık ile 12 Milletvekilinin; Yeraltı Suları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt'un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Manisa
Milletvekili Özgür Özel'in; Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan ve 10
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1170, 2/1168, 2/1169, 2/1179,
2/1180) (S. Sayısı: 410) (Dağıtma tarihi: 01.02.2013) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, Mersin’de yer alan 2-B arazilerinin satışına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13617)
2.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Van depreminde evleri
yıkılan veya hasar gören vatandaşlara yapılan konutlara ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/13622)
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Van depremi sonrasında inşa edilen konutların depremzede
ailelere teslimine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru
önergesi (7/13625)
4.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, 2-B arazileri ile ilgili
mağduriyetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13940)
No: 86
5 Şubat 2013 Salı
Teklifler
1.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1190) (Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1191) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.01.2013)
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Umumi Hıfzısıhha Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1192) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.01.2013)
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Ulusal Arşivcilik Kanun Teklifi (2/1193) (Plan ve Bütçe;
Adalet ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.01.2013)
5.- Samsun Milletvekili
Cemalettin Şimşek'in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1194) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.01.2013)
6.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır'ın; Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1195) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.01.2013)
7.- Mersin Milletvekili Vahap
Seçer'in; 28.03.1983 Tarih ve 2809 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/1196) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2013)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, bazı üniversitelerin bazı faaliyetleriyle ilgili iddialara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2795) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, üniversitelerin denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2796) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
3.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, üniversitelerle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2797) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
4.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, üniversitelerin denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2798) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
5.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, eğitimdeki altyapı yetersizliğine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2799) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
6.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, taşeron firma çalışanlarının kıdem ve ihbar tazminatı sorununa
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/2800)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
7.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, bir çatışmada yaralanan bir askerin gazi sayılmasına ilişkin
Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2801) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
8.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, yaş meyve üretimine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2802) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
9.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, yaş meyve ve sebze üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2803) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
10.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, yaş meyvelerin naklinde yaşanan sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2804) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
11.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, gazetecilerin 212 sayılı Kanundan yeterince faydalanamadığı
iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi
(6/2805) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
12.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, köylerin mahalle yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2806) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
13.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’nın Kozan ilçesindeki kültür merkezi
inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/2807)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
14.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’daki ilkokulların derslik ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2808) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
15.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’nın Kozan ilçesine bağlı bir köy yolunun
asfaltlanma çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2809) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
16.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Fransa’da öldürülen terör örgütü mensubu üç kadının Türkiye’de
defnedilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2810) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
17.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Suriye güvenlik güçlerinin bazı Türk kamu görevlilerini esir
aldığı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2811)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
18.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, hastanelerde görev yapan laboratuvar teknisyeni ve
teknikerlerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2812)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
19.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Şırnak Üniversitesine ait bir binanın çatısının çökmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2813) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
20.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Abdullah Öcalan’a cezaevinde verilen disiplin cezalarına
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/2814) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
21.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında görevli sözleşmeli
personelin kadroya geçirilmesi çalışmalarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2815) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
22.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli
sözleşmeli personel sayısına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2816)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
23.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, akaryakıt fiyatlarına ve tüketimlerinden
alınan vergilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2817) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
24.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Türkiye tarafından Arnavutluk’ta kurulan bir
laboratuvara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2818) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
25.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, tarımsal dış ticaret açığına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2819) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
26.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yasa dışı yollarla ülkemize sokulan mallara ve
yapılan zamların kaçakçılık üzerindeki etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/2820) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
27.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı bazı
köylerin su sorununa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2821)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
28.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’taki arazi toplulaştırma çalışmalarına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2822) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
29.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Alo 174 gıda hattına Tokat’tan yapılan başvurulara ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2823) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
30.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta hayvan üreticilerine yönelik desteklere ilişkin Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2824) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
31.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta kredi desteği alan besicilere ve bu kredilerin geri
ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2825) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
32.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta kredi desteği alan çiftçilere ve bu kredilerin geri
ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2826) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
33.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta iklim değişikliğine uyum sağlayacak türlerin
yetiştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2827) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
34.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’taki Meteoroloji Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2828) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
35.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, ani taşkın ve erken uyarı sistemi projesine ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2829) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
36.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, hizmet içi eğitimlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2830) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
37.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta bir teknik üniversite kurulup kurulmayacağına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2831) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
38.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat-Almus yolundaki heyelan tehlikesine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/2832) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
39.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara ve diğer illerden
Tokat’a yapılan göçe ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2833)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
40.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, sağlık çalışanlarının döner sermaye gelirlerine ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2834) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
41.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Orta Karadeniz Bölümüne TRT Bölge Müdürlüğü kurulup kurulmayacağına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/2835)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2003-2012 yılları arasında
Diyarbakır’a yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16570) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Hava Kuvvetleri Komutanına madalya verilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16571) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.01.2013)
3.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, İstanbul’da bir ilçe belediyesinin
vergi borçlarına karşılık sahip olduğu gayrimenkulleri Hazineye devrettiği
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16572) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
4.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, ülkemizde faaliyet gösteren domuz
çiftliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16573) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
5.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, ticari faaliyette bulunduğu
gerekçesiyle bir dernek hakkında soruşturma başlatıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16574) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
6.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, TSK tarafından verilen madalyalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/16575) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
7.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, memur ve Bağ-Kur emeklilerine
intibak zammı yapılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16576)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
8.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16577) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
9.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinde sağlık ocağı olarak inşa edilen bir
binanın okuma salonu olarak kullanılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16578) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
10.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinin trafik sorununa ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16579) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
11.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, bir derneğe ticari faaliyette bulunduğu gerekçesiyle kesilen
cezalara ve hakkında dava açılmış olan bir derneğin faaliyetlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16580) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
12.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, bir derneğe ticari faaliyette bulunduğu gerekçesiyle
kesilen cezalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16581) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
13.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, bir vatandaşa yönelik polis müdahalesi ile ilgili
soruşturmanın tamamlanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16582) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
14.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, 2002-2012 yılları arasında yapılan telefon ve ortam
dinlemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16583) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
15.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığının MİT’e
devredilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16584) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
16.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki odasına televizyon konulmasına
ilişin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16585) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
17.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, uluslararası taşımacılık yaparken yaralanan ve
hayatını kaybeden şoförlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16586)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
18.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, sağlık hizmetlerinde reçetelerden alınan
ücretlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16587) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
19.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 2012 yılında KOSGEB kredisi kullanan
girişimcilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16588) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
20.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, son on yılda meydana gelen maden kazalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16589) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
21.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, bazı üniversitelerle ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16590) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
22.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz’ın, Paris’te öldürülen terör örgütü mensubu kadınların
katıldığı eylemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16591)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
23.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, MİT tarafından hazırlanan bir rapora ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16592) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
24.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, 2002 yılından itibaren TİKA tarafından açılan okullara ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/16593)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
25.- İstanbul Milletvekili Müslim
Sarı’nın, Türkiye Diyanet Vakfının bütçesine ve harcamalarına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/16594) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
26.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcü’nün, 12 Eylül döneminde idam edilen
üç kişinin ailelerine yazdığı mektuplara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16595) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
27.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16596) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
28.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, ceza ve infaz personelinin fiili
hizmet zammından faydalandırılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16597) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
29.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Abdullah Öcalan’a bir televizyon gönderildiği yönündeki haberlere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16598) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
30.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, YÖK’ün internet sitesine yapılan saldırı sonucu ortaya atılan
iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16599) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
31.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, cezaevlerindeki yabancı uyruklu tutuklu ve
hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16600)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
32.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16601) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
33.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Eser Danışoğlu’nun, 6284 sayılı Kanun’un
uygulanması amacıyla çıkartılması gereken yönetmeliğe ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16602) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
34.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
Tokat’taki kadın sığınma evlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16603) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
35.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker’in, engellilerle ilgili çalışmalara ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16604) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
36.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, Bakanlığın kullandığı hizmet binasına ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16605) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
37.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16606) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
38.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, yabancı bir TV kanalına verdiği
beyana ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16607)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
39.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu’nun, 2003-2012 yılları arasında görevden alınan bürokratlara
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16608) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
40.- Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belen’in, İsviçre’nin Stockholm şehrinde katıldığı bir toplantıda
yaşanan bir olaya ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16609) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
41.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının
denetlenip denetlenmediğine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16610) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
42.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, ülkemizdeki bilimsel yayın verilerine ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16611) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
43.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Gaziantep’te SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı kapsamında çalışan kişi sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16612) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
44.- İzmir Milletvekili Aytun
Çıray’ın, sigorta şirketlerinin oto tamircilerine haksız
uygulamalar yaptığı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16613) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
45.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya hesaplarının
denetlenip denetlenmediğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16614) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
46.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının internet
sayfasında yer alan bir bilgiye ve Türkiye’de işçi haklarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16615) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
47.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, şehit yakınlarına ikinci iş imkanı
uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16616) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
48.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, uzman erbaşlıktan kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışmak için ayrılanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16617) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
49.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, kamuda çalışan mühendislere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16618)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
50.- Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan’ın, Muğla’nın Fethiye ilçesine bir İŞKUR şubesi açılmasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16619)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
51.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker’in, Türkiye’deki kayıtlı işsiz sayısına, işsizlik fonuna ve
kayıt dışı istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16620) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
52.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Zonguldak’ta meydana gelen maden kazasına ve
maden işçilerinin mağduriyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16621) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
53.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, 2002-2012 yılları arasında ülke genelinde dağıtılan kömürlerle
ilgili verilere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16622) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
54.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16623) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
55.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, TOKİ konutlarının eksiklikleri
tamamlanmadan teslim edildiği iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16624) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
56.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, TOKİ konutlarının teslimi sırasında
imzalattırılan tutanağa ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16625) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
57.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’taki doğal sit ve özel çevre koruma alanlarına ilişkin Çevre
ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16626) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
58.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’taki katı ve sıvı arıtma tesislerine ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16627) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
59.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16628) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
60.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, çeşitli örgütlere mensup on bin
militanın Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiş yaptıkları iddiasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16629) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
61.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Kerkük’teki Türkmenlerin yaşadığı sorunlara ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16630) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
62.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Kuzey Irak’taki PKK varlığının önlenmesine ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16631) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
63.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Diyarbakır, Bursa ve Kocaeli’deki
kaçak-kayıp elektrik miktarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16632) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
64.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, enerjide dışa bağımlılığa ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16633) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
65.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, 2002’den bu güne yapılan doğal gaz anlaşmalarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16634) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
66.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, petrol ve nükleer atık taşınan tankerlerin boğazlardan
geçişine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16635) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
67.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Adana-Yumurtalık petrol boru hattına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16636) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
68.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Mersin Akkuyu Nükleer Santraline
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16637)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
69.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16638) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
70.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun elektrik fiyatlarında artışa
yol açan bir kararına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16639) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
71.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, elektrikte kayıp kaçak oranlarına ve elektrik
dağıtım şirketlerinin hizmet kalitesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16640) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
72.- Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan’ın, Muğla’daki termik santrallerin bazı hizmetlerinin taşeron
işçilere devredileceği iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16641) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
73.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Türkiye Taş Kömürü Kurumunca yayımlanan bir
genelgeye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16642) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
74.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16643) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
75.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa’nın Selendi ilçesinde bir cirit sahası yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16644) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
76.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta ithal ot nedeniyle
çiftçilerin yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16645) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
77.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, zeytin sıkım hizmetinden alınan KDV’ye ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16646) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
78.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16647) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
79.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, 2012 yılında ürünlerde ortalama verimdeki düşüşün nedenlerine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16648)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
80.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, zeytin karasuyunun doğaya verdiği zararın engellenmesi
amacıyla gerçekleştirilen çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16649) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
81.- Hatay Milletvekili Hasan
Akgöl’ün, pamuk üretimi için verilen desteklere ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16650) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
82.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, çiftçilere verilecek tarımsal destek oranlarına ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16651)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
83.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta çiftçilere yapılan alan bazlı desteklemelere ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16652) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
84.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta denetlenen okul kantinlerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16653) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
85.- Bursa Milletvekili
Necati Özensoy’un, dondurma sektöründeki GDO’lu
ürünlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16654) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
86.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, Dahilde İşleme İzin Belgesi olan
firmalara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16655)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
87.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16656) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
88.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, gümrük kapıları ile ilgili bazı verilere
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16657) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
89.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker’in, 2012 yılındaki kaçakçılıkla ilgili bazı verilere ve yapılan
çalışmalara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16658)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
90.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16659) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
91.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinde bir güzergaha otobüs hattı tahsis
edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16660)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
92.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, “AK” veya “AKP” ibarelerinin yer aldığı plakalara sahip resmi
araçlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16661) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
93.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, Ankara’da mahalleye dönüştürülen köylere yönelik altyapı
hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16662)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
94.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta 2012 yılında uyuşturucu kullanımı ile ilgili verilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16663) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
95.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta 2012 yılında kadına şiddet dolayısıyla yapılan başvurulara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16664) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
96.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta 2012 yılında il özel idarelerince yardım yapılan köylere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16665) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
97.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, görev sırasında vefat eden kamu görevlilerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16666) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
98.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’de bir firmanın kaçak
damacana su dağıtımı yaptığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16667) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
99.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, hurdaya ayrılması gereken araçlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16668) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
100.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Darıca ilçesinde trafik lambası bulunmamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16669) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
101.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz’ün, Kestel ilçesinde yapımı devam eden Küçük Sanayi Sitesi ile
ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16670)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
102.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16671) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
103.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, TÜİK’in veri açıklama sistemi
ile ilgili tehlike ve sorunlara ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16672) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
104.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, büyüme oranları ile altın ithalatı ve ihracatına ilişkin
Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16673) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
105.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16674) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
106.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, cirit sporunun desteklenmesine ve kültürel varlık olarak kabul
edilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16675)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
107.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş’ın, Gelibolu’da düzenlenecek Anzak Günü
törenine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16676)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
108.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16677) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
109.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Gelir İdaresi Başkanlığında denetim birimi olmamasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16678) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
110.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, sermaye gelirlerinde bütçe hedefinin tutturulamamasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16679) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
111.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, belediyelerin borçlarına
karşılık camileri Hazine’ye devrettikleri iddialarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16680) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
112.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından denetlenen bazı derneklere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16681) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
113.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Konya’daki Devlet ve vakıf üniversitelerinde kayıtlı öğrenci
sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16682)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
114.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, okullarda kılık kıyafet serbestisi getirilmesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16683) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.01.2013)
115.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16684) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
116.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, seçmeli derslere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16685) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
117.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, okul yöneticileri ile ilgili bazı verilere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16686) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
118.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesindeki bir beldenin eğitim sorununa
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16687) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
119.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, TOKİ’nin Yapracık konutlarında
bulunan okullara eğitim öğretim faaliyetleri başlamamasına rağmen öğretmen
ataması yapıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16688) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
120.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Gazi Üniversitesi ile ilgili bazı
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16689)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
121.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, yeni eğitim sisteminde seçmeli dersler için altyapı eksikliğine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16690) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
122.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, il emri uygulamasının kaldırılmasının olumsuz etkilerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16691) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
123.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, öğretmenlere yönelik şiddete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16692) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
124.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, eş durumu ve özür grubu atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16693) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
125.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, alan değişikliği yapan öğretmenlerin yaşadığı sorunlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16694) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
126.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’ta son beş yılda yapılan ve 2013 yılı içinde yapımı
planlanan okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16695) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
127.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’ta hizmet içi eğitimle ilgili bir tesis bulunup
bulunmadığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16696)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
128.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, YÖK’ün internet sitesinin ele geçirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16697) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
129.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, bazı üniversitelerin kimlik kartlarını bankalar aracılığıyla
hazırlamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16698)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
130.- Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan’ın, Bilişim Teknolojisi derslerinin verimliliğinin artırılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16699) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
131.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık çalışanları ile ilgili bazı verilere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16700) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.01.2013)
132.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, Şarköy öğretmenevinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16701) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
133.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, askerde hayatını kaybeden bir
kişinin ölüm nedeniyle ilgili iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16702) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
134.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16703) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
135.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya-Kürecik’te
bulunan radar tesislerini ziyaret talebinin reddine ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16704) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
136.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Suriye tarafından düşürülen uçakla ve hayatını kaybeden
pilotlarımızla ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16705) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
137.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16706) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
138.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde bir köydeki çayın ıslahı
amacıyla yapılan kamulaştırmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16707) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
139.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, yer altı suyu kullanımının tespiti amacıyla su kuyularına
ölçüm sistemi takılması zorunluluğuna ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16708) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
140.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ormanlar ile ilgili bazı verilere ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16709) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
141.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat ilindeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16710) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
142.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, ulusal sel eylem planına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16711) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
143.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat-Almus yolunda meydana gelen heyelanlara ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16712) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
144.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’ta avlanma izni verilen bölge ve kişilere ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16713) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
145.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’ta avlak kurulup kurulmadığına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16714) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
146.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’ta su kalitesini artırmak amacıyla yapılan çalışmalara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16715)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
147.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’taki suyun kalitesine ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16716) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
148.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’taki orman kadastro çalışmalarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16717) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
149.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’ta yapılan ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16718) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
150.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’ta destek verilen orman köylerine ve köylülerine ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16719) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
151.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, İstanbul’da yapılacak BM Ormancılık Forumuna ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16720) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
152.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı bir birimin internet sayfasının reklam almasına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16721)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
153.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, ülke genelinde DSİ tarafından
yapılan kamulaştırmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16722) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
154.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de DSİ tarafından yapılan
kamulaştırmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16723) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
155.- Edirne Milletvekili
Kemal Değirmendereli’nin, DSİ 11. Bölge Müdürlüğüne
yapılan atamalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16724) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
156.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, ambalajlı su satan firmaların denetimine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16725) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
157.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, Siirt Kurtalan Devlet Hastanesinin doktor ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16726) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
158.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, yabancı uyruklu hastaların
tedavilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16727)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
159.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16728) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
160.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, kapatılan Etlik İhtisas Eğitim ve
Araştırma Hastanesine genel sekreter atanıp atanmadığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16729) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
161.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, Etlik İhtisas Eğitim ve Araştırma
Hastanesinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16730) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
162.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, Bakanlıkta araştırmacı kadrosuna atanan şube müdürlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16731) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
163.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Alo SABİM 184 hattına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16732) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
164.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16733) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
165.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, Kamu Hastaneler Birliğine yapılan atamalarla ilgili iddialara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16734) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
166.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16735) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
167.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, veteriner, zirai ve bitkisel ilaçların ruhsatlamasına
ve ilaç takip sistemine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16736) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
168.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, damacana suların denetimine ve Kocaeli’deki
bir firma ile ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16737) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
169.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, evrensel hizmet fonuna ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16738)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
170.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16739) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.01.2013)
171.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Sincan ilçesinde PTT hizmetlerinin yeterliliğine
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16740) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
172.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan’ın, sivil havacılık sektöründe hizmet veren şirket sayısına ve
pilot istihdamına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16741) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
173.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, otoyollarda uygulamaya konulan Hızlı Geçiş Sisteminde
yaşanan sorunlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16742) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
174.- Muğla Milletvekili
Mehmet Erdoğan’ın, Marmaris-Muğla karayolunda yaşanan sorunlara ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16743)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
175.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın, sigorta şirketlerinin oto
tamircilerine haksız uygulamalar yaptığı iddiasına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16744) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
176.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık personelinin e-mail ve sosyal medya
hesaplarının denetlenip denetlenmediğine ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16745) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)
177.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Suriye ile ilişkilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16746) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.01.2013)
178.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, EGO’nun Esenboğa Havalimanı hattını kiralamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16747) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.01.2013)
179.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in, Türkiye’de yargı kararlarının yanlı
ve çelişkili olduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16748) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2013)
180.- Ankara Milletvekili
Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, TTK’ye bağlı işletmelerde çalışan işçilere ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16749) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.01.2013)
181.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, Ergenekon soruşturması kapsamında bir gecekonduda yapılan
aramaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16750) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.01.2013)
182.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, bir derneğin gerçekleştirdiği harcamalar ile ilgili iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16751) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar
gerçekleşen faili meçhul cinayetlerin araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.01.2012)
2.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, TC
kimlik numaraları ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/492) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.01.2012)
3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 Milletvekilinin, Yozgat ilinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/493) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.01.2012)
BİRİNCİ OTURUM
5 Şubat 2013 Salı
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 61’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 31 Ocak 2013 tarihli 60’ıncı
Birleşimdeki bir ifadesini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, 58’inci maddeye göre, geçen tutanak hakkında, bir beyanımın
düzeltilmesini istiyorum.
BAŞKAN – Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçen
tutanakta yer alan bir ifademi değiştirmek istiyorum efendim.
BAŞKAN – Hangi konuda?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim “Dersim” kelimesi geçmişti orada. Bana karşı verilen bir cevap var beni
rencide edici.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçen birleşimde, Sırrı Sakık burada
konuşurken, bana, bize bakarak “Dağdan gelip de bağdakini kovma hakkına sahip
değilsiniz.” gibi laflar atınca, ben de kendisine dedim ki: “Ya, ben senden
daha fazla bu memlekette vardım, Dersim’de yaşayan benim.” Çıktı, bana karşı
şöyle diyor: “Sen Dersim dağlarına kurban ol, sen o dağlara kurban ol; sen o
dağları kirlettin, adın değmez. Sen retçi, tekçi, inkârcı bir kişisin.”
(x) Bu
açıklamaya ilişkin ifade 31/1/2013 tarihli 60’ıncı Birleşim Tutanağı’nın
115’inci sayfasında yer almıştır.
Tabii, buna şimdi cevap
vermezsem, arkadaşlar… Bunlara, zaten konuşurken yerimizden de cevap
vermiyoruz. Elbette ki ben, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü
namusumla, şerefimle savunan bir insanım. (CHP sıralarından alkışlar) Ben,
emperyalistlerin uşağı olan bir insan değilim. Ben, 30 eri şehit ettikten
sonra… Sonra, Tayyip Erdoğan’a güvenerek kıvıran bir insan da değilim.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, biz burada yemin ettik. Her namuslu, her şerefli, her onurlu
insan bu kürsüde yaptığı yeminin gereğini yerine getirecek. Yaptığımız yeminin
kelimeleri, ifadeleri ortadadır. Şimdi, birileri, dağdakilerin silahına
güvenerek bizi burada ezmeye çalışıyorlar. Beyler, başka kapıyı çalın! Bende
korku yok. Bende o korku olsaydı, Tunceli’de tek başıma otuz iki sene mücadele
ederek siyaset yapmazdım. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için bunu herkesin
bilmesi lazım. Bizim istediğimiz, bu devletin bütünlüğünü savunmaktır, bu
devleti var etmektir, bizi parçalamaya çalışan insanları yok etmektir. Öteden
beri silahlı eylemlere karşıyım. Arkadaşlar, hepimiz insanız, niye birbirimizi
öldürelim, niye askerlerimizi öldürelim, niye güvenlik kuvvetlerimizi
öldürelim, niye birtakım gençleri dağa gönderelim de onlar ölsün orada?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kim
onu savunuyor Kamer Bey? Doğru düzgün konuşun ya!
KAMER GENÇ (Devamla) – Burada
çözülmesi gereken bir şey varsa -hepimizde akıl var, izan var, insani
duygularımız var- kendi aramızda bunları tartışarak çözebiliriz ama birileri
emperyalist uşaklığını yaparak bu ülkeyi eğer bölmeye kalkarlarsa onlara karşı
da bütün gücümüzle mücadele etmek zorundayız. Bu, yaptığımız yeminin gereğidir.
Dolayısıyla, birileri tutup da dağdakinin silahına güvenerek bizi tehdit etmeye
kalkmasın. Bu laflara cevap vermedim çünkü ben bunları duymadım, duysaydım o
anda cevap verecektim.
Bizim alnımız açıktır. Her
zeminde ülkemizin, milletimizin birliğini savunacağız ve buna karşı gelenlere
gereken şamarı da atacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, şimdi hatip konuşurken grubumuzu dağdaki silahlara güvenerek
burada farklı davranmakla suçladı.
BAŞKAN – Grubunuza demedi ama
yani sizin grubunuzu -ben dikkatle izledim, dinledim- ağzına almadı.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Grubumuzu kastederek söyledi.
BAŞKAN – Yani şimdi, niyet
okuyamayız ki! Yapmayın!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Şimdi, o zaman tutanaklara geçmesi açısından birkaç şey söylemek istiyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi,
demokratik siyaset normlarıyla bu Meclis çatısı altında, ülkenin var olan
sorunlarını çözmek adına, halkın iradesini temsil edecek şekilde buraya
gelmiştir. Sırtını sadece kendisine oy veren milyonlara dayamıştır, gücünü
oradan almaktadır, asla bir emperyalist uşaklık yapmamaktadır. Zaten
arkadaşımız, Sırrı Bey buraya gelip gerekli tutanakları incelediği zaman, sayın
hatibe gerekli olan cevabı da verecektir ama grubumuzu bu şekilde zan altında
tutacak hiçbir konuşmayı da kabul etmediğimizi belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Sayın milletvekilleri,
sükûneti sağlarsak iyi olacak.
Gündem dışı ilk söz,
çiftçilerin sorunları hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın
Kemalettin Yılmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, çiftçilerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.
Afyon’da yaşayan
insanlarımızın çoğu bizzat tarımla uğraşırken büyük bir kısmı da tarıma dayalı
sanayi alanlarında çalışmaktadır. Gerek bitkisel üretimde gerekse hayvancılıkta
Türk ekonomisine ciddi katkılar sunmaktadırlar. Yazın güneşin altında, tozun
toprağın içinde, kışın yağmurunda, karında, çamurunda, soğuğunda ürettiğini
değerine satamasa bile üretmeye devam eden Afyon çiftçisini, tüm Türkiye’deki
çiftçilerimizden soyutlamak mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, tüm
Türkiye’de olduğu gibi Afyon’da da girdi maliyetleri çiftçilerimizin canını
yakmaya devam ediyor. Tarımsal üretimde “girdi” dediğimiz mazottur, ilaçtır,
gübredir, yemdir, tohumdur, sulama suyudur ve sulama suyunda kullanılan elektriktir.
İktidara gelebilmek için
çiftçilerimize verdiğiniz hiçbir sözü maalesef tutmadınız. Çiftçilerimiz,
denizcilik sektöründe olduğu gibi ÖTV ve KDV’siz mazot beklerken başka bir
darbeyle maalesef sarsıldılar. Zaten ürettiği patates para etmemiş, pancarını
on yıldır hemen hemen aynı fiyattan teslim ediyor, 16-18 liradan ahıra
bağladığı besisini 12-13 liraya kestiremiyor, Et Balık Kurumu bile üç dört ay
sonrasına gün veriyor.
Besicimiz yem ve saman
fiyatları altında inim inim inlerken sizler ne yaptınız? Sulamada kullanılan
elektrik borçlarını ödeyemezken bir de sulama kuyularındaki pompalarına sayaç
takma mecburiyeti getiriyorsunuz. Yani patates, pancar, yonca, mısır, pamuk,
sebze meyve üreticisine “Üretme.” diyorsunuz.
Buradan Hükûmet yetkililerine
sesleniyorum: Sulama kuyularına sayaç takma işini Allah aşkına iptal edin veya
üç dört yıl erteleyin, zira çiftçimiz çok perişandır. Diğer taraftan, bir sayaç
ekipmanlarıyla birlikte 4-5 bin lira. Üstelik de piyasada sayaç da yok,
maalesef karaborsada. Bu konuyu tekrar düşünmeye davet ediyorum.
Allah’tan bu sene kış derin
geçmiyor, önümüz de bahar ama maalesef süt para etmiyor, yem fiyatları
besicinin belini büktü. Sayın iktidar yetkililerine sesleniyorum: Allah aşkına,
durdurun şu et ithalatını, canlı hayvan ithalatını zira 20-30 kilo süt veren
hayvanları yok pahasına kesmek zorunda kalacak üreticilerimiz. Durdurun şu
ithalatı, kaçakçılığı durdurun ki besicimiz rahat bir nefes alsın.
Berberin makası, terzinin
iğnesi, balıkçının teknesi ne ise çiftçimizin traktörü de odur, elidir,
ayağıdır âdeta. Gerekli düzenlemeler yapılarak traktörler haciz ve yediemin
kıskacından kurtarılmalıdır. Traktörlere verilmekte olan mazot destekleri ise
devede kulak kalmaktadır. Dört çeker cipe konulan mazot ile traktöre konulan
mazot aynı fiyattan olmamalıdır. Bu durum kabul edilemez. Çiftçimiz deniz
sektöründe olduğu gibi ucuz mazot talep etmektedir ve sizleri de bu konuda
verdiğiniz sözünüzü hatırlamaya ve yerine getirmeye davet ediyorum. Ürettiğini
satamayan çiftçimiz, gerek tarım kredi kooperatiflerine gerekse Ziraat
Bankasına olan borçlarını da ödeyemediğinden mahkeme ve banka kapılarında
sürünmektedir.
İktidar mensuplarına yine
sesleniyorum: Çiftçilerimize fazla değil, üç yıl zaman tanıyalım. Onları banka,
borç, faiz, haciz, hatta tefeci kıskacından kurtaralım, ürünlerini pazarlama
imkânı verelim, hem borçlarını öderler hem de üretmeye devam ederler yoksa, bu
hâliyle durum gerçekten çok kötü. Bu gidişle Türkiye’de tarım biter. Çiftçimizi
perişan eden Tarım Bakanına Fransa’da şövalye nişanı vermişler bütçe
görüşmeleri sırasında burada bir övünç vesilesi olarak anlattı Sayın Bakan.
Gerçekten çok garip. Afyon’daki çiftçilerimiz de yani patates üreticimiz,
pancar üreticimiz, haşhaş üreticimiz, et üreticimiz, besicimiz, süt üreticimiz,
buğday ve arpa üreticimiz de Sayın Bakana bir madalya vermeye hazırlanıyorlar.
Bu madalyanın ne olduğunu inşallah önümüzdeki süreç belirleyecek.
Sayın Bakan ve Hükûmet
yetkililerine tekraren sesleniyorum: Mazotta, ilaçta, gübrede, tohumda,
tarımsal sulamada kullanılan elektrikteki şu ÖTV ve KDV’yi Allah rızası için
kaldırın. Gelin, çiftçilerimizin tarım krediye ve Ziraat Bankasına olan
borçlarını yeniden yapılandıralım. Lütfen, kuyulara şu sayaç takma işini bir
kez daha düşünün.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN YILMAZ (Devamla) –
Bu duygu ve düşünceler içerisinde tekrar ediyorum ki unutmayın, traktör
devrilirse, ahırın damı çökerse hepimiz altında kalırız.
Saygılarımla. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Gündem dışı ikinci söz,
Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa
Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerimize olan etkileri ve son gelişmeler hakkında
söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkerim
Gök’e aittir.
Buyurun Sayın Gök. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün,
Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaşanan silahlı çatışmaların Şanlıurfa’nın
Ceylânpınar ve Akçakale ilçelerine olan etkilerine ve son gelişmelere ilişkin
gündem dışı konuşması
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaklaşık iki yıldır Suriye’de süren iç savaşın etkileri ve
sınır illerine muhtemel yansımaları üzerine şahsım adına gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geriye dönüp baktığımızda, özellikle âdeta tarih tekerrür
ediyor gibi göreceğimiz hadiseler cereyan ediyor. Neden tarih tekerrür ediyor?
Tarihte Beşar Esad’ın babası da Hama’da,
Humus’ta, Halep’te toplu katliamlar, kardeş
katliamları gerçekleştirmişti. Bugün için dönüp baktığımızda, aynı babanın
evladı toplu katliamlar ve kendi kardeşini öldürecek düzeyde iç savaşla karşı
karşıya kalmış durumdadır.
Büyüklerimiz, atalarımız
aslında çok güzel ifade etmişlerdir: “Asıl azmaz, bal kokmaz. Kokarsa yağ
kokar, bil ki aslı ayrandandır.” Tam da burada söylenecek olan bu vecize sözün
aslına rücu ettiğini, Esad’ın aslına rücu ettiğini rahatlıkla görebiliyoruz.
Suriye’deki bu hadiseler
cereyan ettiği andan itibaren, değerli milletvekilleri, dünya kamuoyu,
uluslararası örgütler gündemlerinden hep düşürmüşlerdir ancak bir ülke var ki
Türkiye Cumhuriyeti ve Sayın Başbakanımız, Suriye’de yaşanan kardeş katliamını
hiçbir zaman gündeminden düşürmemiştir çünkü biz tarih boyunca bize yakışanı
yapıyoruz. Zulme uğrayanın yanında, zulüm yapanın karşısında durdurduğumuzu
biliyoruz, geliştirdiğimiz politika bu eksendedir. Ve Suriye’deki bu hadiseler
cereyan ederken, zaman zaman Rasulayn’den zaman zaman
Akçakale -Tel Abyad- karşısındaki yerden gerek
şarapnel parçaları gerekse seken kurşunlar dolayısıyla Akçakale’deki
vatandaşlarımız, Ceylânpınar’daki vatandaşlarımız ciddi manada
etkilenmişlerdir. Ancak, biz, biliyoruz ki bu hadise, bizim kendi ülkemizden
kaynaklanan bir hadise olmayıp Suriye’nin kendi iç meselesi olarak karşımıza
çıkmıştır.
Şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz: Şanlıurfa milletvekili arkadaşlarımla beraber, Sayın Faruk
Çelik Bakanımızla beraber, olaylar cereyan ettiği andan itibaren bizler bu
ilçelerde bulunuyoruz, bulunmaya devam ediyoruz. Bundan yaklaşık bir, iki ay
önce Sayın Başbakanımız bahsi geçen her iki ilçeyi de -Ceylânpınar’ı da,
Akçakale’yi de- ziyaret etmişlerdir ve burada, halkımıza geçmiş olsun
dileklerini iletmişlerdir.
Buradan şunu ifade etmek
isterim ki: Burada, özellikle, ilçe halkı içerisinde “Milletvekilleri buraya
uğramıyor, Sayın Bakan buraya uğramıyor.” diye bir söylenti olduğunu ve bunun
üzerinden bir maniple olarak gerçekleşen bir hadise olduğunu vurgulamak istiyorum.
Ceylânpınar halkı da, Akçakale halkı da… Şanlıurfa’daki tüm olaylar içerisinde
an ve an orada bulunuyoruz, acılarını paylaşıyoruz.
Gördüğümüzde, dönüp
baktığımızda, bize yakışan bir şey daha var: Şu anda, bugün itibarıyla,
Ceylânpınar çadır kentinde 25 bin, Akçakale çadır kentinde 35 bin Suriyeli
kardeşimizi evimizde misafir ediyoruz. Biz, eski parayla 600 trilyon gibi bir
rakamla, tamamen kendi bütçemizden karşıladığımız bir rakamla bu maliyetleri
karşılıyoruz. Ancak, dönüp baktığımızda, uluslararası örgütler Kuzey Irak’ta
olaylar cereyan ederken hemen orada bulunmuşlar fakat Suriye’ye bu ana kadar
tamamen kayıtsız kalmışlardır. Bunu anlıyoruz, bunu biliyoruz çünkü Suriye’de
onların arzuladığı menfaatler söz konusu değildir. Kuzey Irak’ta onların özellikle
kapitalist anlayış bağlamında menfaatleri olduğunu biliyoruz fakat biz,
kapitalist anlayışın dışında politika geliştiriyoruz.
Tarih boyunca gösterdiğimiz
hep şu olmuştur: Hiçbir etnik yargılama, -din, dil, ırk bağlamında-
değerlendirmeksizin, bize yakışanı sergiliyoruz. O da mazlum halkın yanında,
dünya milletlerinin neresinde olursa olsun, zulme uğrayan milletlerin yanında,
zulüm yapanın karşısında durduğumuzu ifade ediyorum. Özellikle de Sayın
Başbakanımızın, AK PARTİ iktidarımızın yürütmüş olduğu Suriye politikasını, en
kısa zamanda, tarih, haklılık noktasında yazacağını ifade ediyor, bir kez daha
yüce Parlamentoyu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gök.
Gündem dışı üçüncü söz,
Şanlıurfa’nın sorunları hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın
İbrahim Binici’ye aittir. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Binici.
3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, 3 Şubat günü, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde Kadın Hareketimizin
düzenlemiş olduğu etkinlikte bölge milletvekili olarak yanlarında bulunmak
istedim. Ancak, gerçekten, hem grup başkan vekilimiz üzerinden İçişleri
Bakanlığıyla üç dört gün önceden temasa geçilmesine rağmen, hem Urfa Valisiyle,
Urfa vali muaviniyle görüşülmesine rağmen, hem ilçe emniyet müdürü ve ilçe
kaymakamıyla görüşülmesine rağmen, Sayın Mülkiye Birtane’nin
konuşması esnasında -hiçbir ikaz, hiçbir slogan, hiçbir taş, gerekçe yoktu-
gerekçesiz bir şekilde, yaşlı annelerimizin üzerine gaz bombaları…
VAHAP SEÇER (Mersin) -
Tazyikli su…
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) -
…tazyikli suyla, gerçekten korkunç -hatta, şimdi söylerken bile tüylerim diken diken oluyor- bir vahşet yaşadık. O annelerimiz yerden yere
düştü. Neye uğradığımızı bilmiyorduk ve yarım saat, kırk dakika sonra, Sayın Eş
Başkanımla beraber milletvekillerimiz Pervin Buldan, Mülkiye Birtane ve Nursel Aydoğan’la muhatap aradık nedir, ne oldu,
niye böyle bir gelişme sağlandı diye.
Ama, maalesef aramızda 20 metre kalmışken, muhatap arıyoruz “Kim yetkili?”
diyoruz ve direkt hedef alınarak Sayın Eş Başkanım Gültan Kışanak’ın
ve bizim üstümüze korkunç bir saldırı başladı.
Burada, Sayın İçişleri
Bakanlığını bir kez daha göreve, sorumluluğa davet ediyoruz. Urfa Valisi,
Viranşehir Kaymakamı, Viranşehir Emniyet Müdürü farklı bir yere bağlıysa ona
bir şey demiyoruz ama Sayın İçişleri Bakanlığına bağlıysa CD’lerin de alınarak
incelenmesi sonucunda, kesin bir görevden almayı bekliyoruz. Urfa’da artık
tahammül edilemez bir durum yaşıyoruz.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
şöyle bir fotoğraf gösterebilirim: Bu fotoğrafta, 27 Temmuz 2012 tarihinde,
Dörtyol İlçe Emniyet Müdürlüğünde milletvekilinin oğlu polisleri sıraya koyup
suçlu arıyor. Şimdi, oysa biz her gün bu polislerin zulmüne direnmek durumunda
kalıyoruz. Böyle bir adalet, böyle bir şey olabilir mi? Vicdanlarınıza
soruyorum. Eğer, milletvekili oğlu, polisi dizip hesap soruyorsa, diğer bir
tarafta BDP’nin yapacağı bütün etkinlikler gaz ve
bombayla susturuluyorsa işte AKP’nin adaleti budur diyebiliyorum.
Şimdi, yine, bizim Sayın Sevahir Bayındır, Şırnak’ta ayağı kırıldı. Sayın Pervin
Buldan, 14 Temmuz 2011’de ayağı kırıldı. Sayın Ayla Akat, Batman’da yine ayağı
kırıldı. Sayın Ahmet Türk, üniformalı bir polisin yumruklu saldırısı sonucu
darp edildi. Tek bir polise bugüne kadar soruşturma açabildiniz mi, açtınız mı?
Onun için, sizi sorumluluğa davet eder, hepinizi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre
sisteme giren ilk on arkadaşımıza söz veriyorum.
Sayın Dibek…
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’de yaşanan sel felaketine ve yetkililerin önlem
almasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, seçim bölgem
olan Kırklareli’de dün sabah metrekareye yaklaşık 55
kilogram yağmur yağmıştı. Öncelikle, kent merkezimizde belli mahalleler, Karahıdır ve Pınar Mahallesi başta olmak üzere sel
gördüler. Ancak dağlardaki karların erimesi ve yağan yağmurlarla Kırklareli
Barajı da dün itibarıyla dolmuştur ve fazla su, dolusavaktan
akan su Babaeski ilçemizin içinden geçen derede taşkınlık yapmıştır, şu an
Babaeski ilçemizin büyük bir kısmı sular altındadır, sel altındadır.
Valiliğimizle görüştüm, belediye başkanlarımızla görüştüm. Tabii, yerel
yöneticilerimiz, Valiliğimiz Acil Afet Durum Müdürlüğü ilgilileri olay yerinde
ama buradan bizi izleyen İçişleri Bakanlığı yetkililerine de seslenmek
istiyorum. Yerel imkânlarla bunu çözmek mümkün değil. Şu aşamada, şu an
itibarıyla Babaeski’de yüzlerce eve insanlar botlarıyla girebiliyorlar. Bu
durumu buradan belirtmek istiyorum ve ilgili yetkililerin önlem almasını talep
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli köyünde bazı hizmetlerdeki
eksiklikler nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İstanbul ili Çekmeköy ilçesi Ömerli köyümüzde, maalesef, bugüne kadar
İGDAŞ, TEDAŞ ve tüm banka şubeleri olduğu hâlde, Hükûmetiniz döneminde bu
şubelerin tamamı kaldırılmıştır.
Aynı zamanda, belediye
otobüsü seferleri akşam sekiz otuza kadar devam ettiğinden dolayı halkımız
mağdurdur. Bu mağduriyetin giderilmesi açısından önceki hâline dönüştürülmesini
arz eder, saygılarımı sunarım.
BAŞKAN – Sayın Demiröz.
3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Gemlik Adliyesinin
depreme dayanıksız ve derhâl boşaltılması gereken bir binada hizmet verdiğine
ve Bakanlığa uygun yer bildirimi yapılmış olmasına rağmen gereğinin
yapılmadığına ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bursa Gemlik Adliyesinde 15
hâkim, 70 adliye memuru olmak üzere 85 yargı emekçisi görev yapmaktadır.
2009-2012 yıllarında iki ayrı raporla depreme dayanıksız olduğu, her an
yıkılabilecek ve derhâl boşaltılması gerektiği belirtilen, 6 katlı, toplam
kullanım alanı 700 metrekare olan bir apartman dairesinde hizmet
vermektedirler. Bakanlığınızın uygun bir yer bulunması ve taşınması konusunda
yazı göndermesine karşılık, altı ay önce, depreme dayanıklı olan ve projeleri
çizdirilerek kira bedeli 17 bin TL talebiyle Bakanlığınıza uygun bir yer bildirilmiştir,
ancak Bakanlığınız, kira bedelini fazla bulduğu gerekçesiyle uygun bir kamu
binası veya özel bir bina bulunmasını istemektedir. Dışişleri Bakanının aylık
kirası 50 bin TL olan konutta kalmasına, Anayasa Mahkemesi Başkanının aylık 18
bin TL olan makam aracını kullanıyor olmasına karşın, kamu hizmeti veren 85
yargı emekçisinin, her an deprem riski ve dayanıksız, yıkılma tehlikesiyle
karşı karşıya olduğu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Halaman…
4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Kerkük’teki intihar saldırılarına ve Hükûmetin bu konuya duyarlı olmasını rica
ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım, teşekkür ederim.
Ben Türkiye Büyük Millet
Meclisinin dikkatini çekmek için, son günlerde, özellikle Irak Türkmen şehri
olan Kerkük’teki intihar saldırılarından dolayı hayatlarını kaybeden yüzlerce
insanın Allah’ın rahmetine kavuşması dolayısıyla, mevcut, Türkiye’deki
Hükûmetin Somali’ye, Filistin’e, Gazze’ye gösterdiği ilgiyi, alakayı
Kerkük’teki Türklerin ölümüyle ilgili göstermesini rica ediyor, bekliyor,
dolayısıyla bu konuyla ilgili duyarlı olmasını hassaten rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
PKK’nın talepleri doğrultusunda yasalar çıkarıldığına, Öcalan’ın isteklerinin
yerine getirildiğine ve bu gidişatın tehlikeli olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“İmralı’daki teröristbaşıyla kim ki ‘Görüştü.’ diyorsa” söyleminden
“Beklentilerimize cevap veriyor.” eylemine uzanan bir Başbakan ile “Ben de
olsam dağa çıkardım.” ile biten konuşmalar yapan bir Başbakan Yardımcısı
Türkiye’yi yönetiyor. Gidişat tehlikeli, durum vahimdir. Gerçekler halktan
saklanmaktadır. Terörist milisler “KCK” adlı paralel devlet kurmuş, vergi
toplamış, adam yargılamıştır. Hükûmet, pazarlıklar bozulmasın diye bunu
seyretmiştir. Başbakan, verdiği sözlerin gereği olarak, PKK talepleri
doğrultusunda yasa üstüne yasa çıkarttırmaktadır. Öcalan’a LCD televizyon ve
jimnastik yapma imkânları sağlamıştır Başbakan. Başbakan, teröristbaşı
ne istiyorsa gerekeni yapıyor ya da yaptırıyor, sonra da dönüp “Öcalan
beklentilerimize cevap veriyor.” diyor.
PKK’lılar teslim mi oldu
Sayın Başbakan, eli kanlı katiller silah mı bıraktı? PKK kaçırdığı askeri,
sivili ya da kaymakamı serbest mi bıraktı? Ve böyle bir yargıda bulunuyorsunuz!
Öcalan Başbakanın hangi beklentilerine cevap vermiştir, Türk milleti bunu öğrenmek
istemektedir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın İrbeç…
6.- Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in,
millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirini hatırlatarak onun “Türklük”
kavramıyla ilgili düşüncelerine ilişkin açıklaması
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birlik ve kardeşliği bozmak
için her türlü fitne ve fesadın kol gezdiği bir dönemde -6 Mart 1913- millî
şairimiz haykırıyor:
“Artık ey milleti merhume,
sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar diye
ötsün mü bu çan?
Ne Araplık ne de Türklük
kalacak, aç gözünü!
Dinle Peygamberi zîşânın ilahi sözünü.
Türk Arapsız
yaşayamaz, kim ki yaşar der delidir.
Arap’ın Türk ise hem sağ gözü
hem de sağ elidir.
Veriniz baş başa, zira sonu
hüsranı mübîn,
Ne hilafet kalıyor ortada,
billahi ne din!
Medeniyet size çoktan beridir
diş biliyor,
Evvela parçalamak, sonra da
yutmak diliyor.
Arnavutlar size ibret
olacakken hâlâ,
Ne bu şûrîde
siyaset ne bu fasit dava?
Görmüyor gittiği yanlış yolu
zannım çoğunuz,
Size rehberlik eden haydudu
artık kovunuz!
Bunu benden duyunuz, ben ki
Arnavut’um,
Başka bir şey diyemem. İşte
perişan yurdum!”
Tarih tekerrür etmemeli.
Millî şairimiz “İstiklalimize sahip çıkıyoruz.” diyenleri ve üst kimliğimiz
“Türklük” kavramını örseleyenleri, bebek katiliyle müzakere masasında hayal
etseydi acaba nasıl kahrolurdu, düşünmeliyiz.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…
7.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolunun
2009 yılında biteceği belirtilmesine rağmen bu kadar gecikmesinin nedenlerini
ve bu yolun ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvin ili Ardanuç-Yalnızçam-Ardahan bağlantı yolu 62 kilometre uzunluğunda
olup 31 kilometrelik bölümü Artvin ili Ardanuç sınırları içerisinde
bulunmaktadır. 1993 yılında başlayan bu yol çalışması hâlen devam etmektedir.
23’üncü Dönem Artvin Milletvekilimiz
Sayın Metin Arifağaoğlu’nun 2009 yılında bakanlığa
verdiği soru önergesinde, Sayın Bakan, ilgili yolun 2009 yılında bitirileceğini
belirtmiştir ve benim tarafımdan 2011 Aralık ayında verilen soru önergesine de
Sayın Bakan tarafından 13 Şubat 2012 tarihinde “Söz konusu Ardanuç-Yalnızçam yolunun, projesine uygun bir şekilde, 2014
yılında tamamlanması planlanmaktadır.” şeklinde bir yanıt verilmiştir.
Yolun 8,5 kilometrelik bölümü
daha yeni ihale edilmiş bulunmaktadır. Bir yılan hikâyesine dönen ve yaklaşık
yirmi yıllık bir süreye denk gelen bu çözümsüzlük ne zaman sona erecektir?
Yolun yapımının bu kadar süre gecikmesinin nedenleri nelerdir? Bütün yöre
halkının mağduriyetine yol açan bu gecikmeler ne zaman sona erecektir? Bütün
Artvinliler ve Ardanuçlular bu yolu yakinen takip etmektedir.
Sayın Meclisin takdirlerine
sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın,
infaz koruma memurlarının sorunlarına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, dün Mehmet Haberal’ı, deyimiyle “Silivri işkencehanesi”nde
ziyarette 20’nin üzerinde mahpusla görüştüm. Onların uğradığı haksızlıkları
daha sonra gündeme getireceğiz.
Sayın Mustafa Balbay ve Sayın
Mehmet Haberal, infaz koruma memurlarının sorunlarını tekrar gündeme getirmemi
istediler.
İnfaz koruma memurları
diyorlar ki: “Bizler polis gibi, asker gibi üniforma giyiyoruz. Polisin ve
askerin yıpranma hakları var, bizim yıpranma haklarımız yok.” Cezaevinde zor
şartlarda çalışıp da yıpranmamak mümkün değil. Yıpranma haklarını istiyorlar.
Yine, yılbaşında, bayramda
sürekli fazla mesai yapıp ama fazla mesai ücreti almayan sadece infaz koruma
memurları.
İnfaz koruma memurları,
memurlar arasında en hor görülen memurlardır. Çünkü giydikleri nevresim
bezinden gömlekleri değişti, şimdi, verilen tişörtler yıkanınca, maalesef, 2
beden küçülüyor. Pantolonları ütü tutmuyor, giydikleri ayakkabı en
kalitesizinden…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Çorum’da bazı köylerin
Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak fişlendiğine ve bu tarz fişlemelerin son bulması
noktasında yetkilileri daha duyarlı olmaya çağırdığına ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçen aylarda Tunceli ili
Hozat ilçesinde ortaya çıkan fişlemenin neticesi henüz netleşmeden, bugün
İnternet’te Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde ve birçok gazetede Çorum’da
bazı köylerin Türk-Kürt, Alevi-Sünni olarak yeniden fişlenmesinin olduğu ortaya
çıkmakta. Özellikle barışa ve hoşgörüye daha çok gereksinim duyduğumuz bu
dönemde, artık bu tarz fişlemelerin son bulması noktasında yetkilileri daha
duyarlı olmaya çağırıyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Baluken…
10.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
tutuklu Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın vefat eden babasına Allah’tan
rahmet, ailesine başsağlığı dilediğine, Başkanlık Divanının bu konudaki ayrımcı
uygulamasını eleştirdiğine ve tutuklu vekillerle ilgili Meclisin üzerinde büyük
bir utanç gölgesinin olduğuna inandıklarına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hâlen Diyarbakır E Tipi
Cezaevinde tutuklu bulunan tutuklu milletvekilimiz, Şırnak Milletvekilimiz
Sayın Selma Irmak’ın babası Sayın Yusuf Irmak Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Biz merhuma Allah’tan rahmet, başta Selma Irmak olmak üzere, tüm ailesine ve
yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Aynı zamanda Başkanlık
Divanının da tavrını eleştiriyoruz. Çünkü, burada milletvekillerinden herhangi
birisinin birinci derece yakını vefat ettiği zaman, Başkanlık Divanından
genelde Meclis Genel Kuruluna hitap edecek şekilde bir uygulama yapılıyor. Ne
hikmetse söz konusu olan BDP’li vekiller olunca
ayrımcı bir uygulamaya maruz kaldığımızı düşünüyoruz. Bu tavrınızı bu nedenle
eleştiriyoruz.
Ayrıca, tutuklu vekillerle
ilgili bu Meclisin üzerinde hâlâ büyük bir utanç gölgesinin olduğuna
inanıyoruz. Meclisi bir an önce tutuklu olan vekillerle ilgili yasal düzenleme
yapmaya çağırıyoruz.
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul
toplantısının 14-15 Şubat 2013
tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 23/1/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun
bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1093)
31/01/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunun Genel Kurul toplantısının 14-15 Şubat 2013 tarihlerinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 23/01/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz
konusu toplantının Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacağı, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un
7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye Büyük Millet
Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyondan
istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un,
Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/90)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM
Dışişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini
arz ederim.
Saygılarımla.
5/2/2013
Mehmet
Muş
İstanbul
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
C) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan'ın, 1990 yılından günümüze kadar devam etmekte olan
faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1990
yılından başlamak üzere, günümüze kadar devam etmekte olan ve kamuoyunda
"faili meçhul cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104
ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Ülkemizde
1990 yılından sonra siyasi nitelikli olduğu tespit edilen ve "faili
meçhul" olarak adlandırılan cinayetler işlenmeye başlamıştır. Belli güç
odakları tarafından işlenen cinayetler sonucu, sayısı on binleri bulan çok
sayıda gazeteci, aydın, yazar, iş adamı ve daha birçok yurttaşımız
katledilmiştir. İşlenen bu cinayetler Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bazı
üyelerini hedef almış ve bunun sonucunda Milletvekili Sayın Mehmet Sincar katledilmiştir. Susurluk skandalı ve ardından
Şemdinli olayı da bu cinayetlerin ucunun devlet güçlerine kadar uzanan
bağlantılarının varlığını ortaya koymuş, ancak bu olaylar yeterince
araştırılmamış, olaylar âdeta kendi hâline terk edilmiştir. Susurluk olayının
üzeri örtülmüş, araştırma sonuçları sansürlenerek kamuoyuna açıklanmıştır.
Şemdinli olayını araştırmak üzere TBMM bünyesinde kurulan araştırma
komisyonunun raporu ise saklı tutulmuş, kamuoyuna açıklanmamıştır. Devletin ve
Hükûmetin bu tutumu faili meçhul cinayetlerin devam etmesine olanak
sağlamıştır.
Ülkemizde,
karanlık bırakılan güçler tarafından hâlâ cinayetler işlenmektedir ve bu
cinayetlere en son kurban verilen yurttaşımız da değerli gazeteci-yazar Hrant Dink'tir. Yeterince
araştırılmadığı için, uzun yıllardır devam etmesine ve binlerce vatandaşımız bu
şekilde katledilmesine rağmen, yüzeysel ve göstermelik yargılamalar yapılmış,
ülkemizde faili meçhul bırakılmış cinayetler hususunda adalet tecelli
etmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülen onlarca davada, Türkiye
yüz binlerce avroluk maddi tazminata mahkûm edilmiştir. Ancak, bu, sadece
ülkemizin faili meçhul cinayetlerin bedeli olarak ödediği maddi bedeldir.
Fakat, ülkemiz, esas bedeli bu cinayetlerle daha çok acı yaşayarak ve kaos
ortamına sürüklenerek ödemektedir. Demokratikleşmeye, toplumsal barışa ve
kardeşçe yaşama şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde, ülke tarihinde hâlâ
sayısı on binleri bulan cinayetlerin aydınlatılmamış olması, kardeşçe yaşamı,
demokratikleşmeyi ve toplumsal huzuru imkânsız kılmaktadır. Ülkemizin
cinayetlerle geçen karanlık tarihi aydınlatılmadan ne bizim için ne milyonlarca
yurttaşımız için ne de çocuklarımız için bu ülke güvenle yaşadıkları bir ülke
olamayacaktır. Ve ülkemiz karanlık güçlerin gölgesi ve korkusu altında yaşamaya
mahkûm olacaktır. Aydınlık bir gelecek için faili meçhul kalmış cinayetlerle
kararan ülke tarihi aydınlatılmalıdır. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi
esas sorumluluğu taşımaktadır. En son düzenlenen Ergenekon operasyonu birçok
karanlık bağlantıyı ortaya çıkaran olumlu bir gelişmedir ve devletin yasa dışı
faaliyetlerde bulunan güçleri ve failli meçhul kalan siyasi cinayetlerin
sorumlularını ortaya çıkarması açısından tarihî bir fırsat sunmaktadır.
Nitekim, ortaya çıkan bağlantılar bunu ortaya koymaktadır. Tam da bu süreçte bu
cinayetleri işleyen güç odaklarının ve bağlantılarının Meclisimiz tarafından
araştırılması tarihî zorunluluk olmakla beraber olayların aydınlatılması
açısından oldukça büyük fayda sağlayacaktır.
2.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın, T.C. kimlik numaraları
ve kimlik bilgilerinin güvenli kullanımı konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/492)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
T.C.
kimlik numaralarının her yerde kullanılması sonucu ortaya çıkan 21’inci
yüzyılın yeni suç tipi ve dolandırıcılıklarında etkili önlemlerin alınması ve
tüm boyutlarıyla incelenmesi için, Anayasa’nın 98-99 ve İç Tüzük 104’üncü madde
uyarınca Meclis araştırması açılması ve görüşülmesini arz ederiz.
Hasip Kaplan
Şırnak
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Bir
kişinin özel kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında kullanılması,
Anayasa ve yasalar uyarınca kişilik haklarına aykırıdır.
T.C.
kimlik numarası vergide, sağlıkta, eğitimde, İnternet’te, bankacılıkta, tüm
firmalarda, mal ve hizmet alımlarında her alanda paylaşılmaktadır.
T.C.
numarası ile kişinin adı, soyadı, doğum tarihi gibi bilgilere erişilebiliyor.
Asıl önemlisi her yeni bilgi ile bir başka kurumun İnternet sitesinden öteki
kişisel bilgilere ulaşılabilmesi güvenliği yok ediyor, tehlike yaratıyor.
İnternet’in
kullanımı yaygınlaştıkça şikâyetleri de artıyor. İnternet aracılığı ile alınan
mal ve hizmetlerde de T.C. numarası şartına on-line
alışverişi seçen vatandaşlar tepki gösterirken, İnternet’ten oyun satışı
yapılırken çocuklardan T.C. numarası istenilmesi akıllarda soru işareti
oluşturuyor.
Çoğunlukla
çocukların üye olduğu oyun sitelerine kayıt olunurken T.C. numarası istenilmesi
aileleri tedirgin ediyor. Çocukların bugün verdiği bilgiler ileride başlarına
büyük dertler açabilir.
T.C.
numarası uzun süre kullanılabilen ve her geçen gün önemi artan bir bilgidir.
T.C. numarası gibi özel bilgilerin özellikle de İnternet aracılığı ile
istenmesinin engellenmesi, aileler ve çocukların bu konuda bilinçlendirilmesi
gereklidir. Kişilerin sadece kimlik bilgilerini toplama üzerine kurulmuş
siteler olabilir. Yıllar sonra bu bilgilerin nasıl kullanılacağı bilinemez.
Bir
kişinin özel kimlik bilgilerinin kendi bilgisi ve izni dışında kullanılması,
kargo teslim alırken dahi T.C. numarasının istenilmesi düşündürücüdür. Şirket
adına gelen kargoyu, şirket kaşesi ve kendi adı soyadıyla teslim almayı yeterli
görmeyenler de T.C. no. istiyor.
Birçok
vatandaş ise telefon bankacılığı ile bankayı aradıklarında karşılarına çıkan:
"T.C. numaranızı tuşladığınızda daha hızlı işlem yapılacaktır"
sistemine tepkili. Bankaların yeni uygulamasının güvenlik bakımından zararlı
olabileceğini ileri süren vatandaşlar, vatandaşlık numarası ile birçok
dolandırıcılığın yapıldığına dikkat çekiyorlar.
Şikâyetlerde;
"Telefonda kişisel bilgilerimizi vermek istemiyoruz. Banka yeni uygulaması
ile banka müşterisi olsak da olmasak da vatandaşlık numarası veriyor. Tuşlarsanız
size daha hızlı hizmet verilecek deniliyor. T.C. numaramızı vermemiz için
zorluyorlar çünkü; verilmediğinde telefonda çok fazla bekletiyorlar. Her yerde
T.C. numarası isteniliyor, yakında herkes vatandaşlık numaralarını bilecek. Üye
olmak için kişisel bilgiler verilmek istenmiyor.
Vatandaşlar,
kendilerinden habersiz adlarına açılan açık hatlardan da dertli. Bu hatlardan
dolayı başına gelmedik iş kalmayan vatandaşların son mağduriyetleri ise kimlik
bilgileri ile adlarına açılan hatların kabarık faturalar ile kapılarına
gelmesi.
Gizli
dinleme soruşturmalarla bu telefonlar üzerinden sorgusuz sualsiz özel
mahkemelerde vatandaşın yıllarca tutuklu kalması işten bile değil.
18
yaşından küçük olup gsm hattı alamayan, suça yönelik
işlerde kullanılacak hat arayanların adresi açık hatlar. Adına hat alabilmek
için kimlik bilgileri ile bir GSM operatörü bayisine giden, nüfus cüzdanının
fotokopisini veren yanıyor.
İşte,
asıl şikâyet bundan sonra başlıyor. İzni, bilgisi, imzası olmadan kimlik
fotokopisinden bir kopya daha çıkartıp, üzerine “Aslı Gibidir” mührü, bayii
kodu/kaşesi ve bayii yetkilisi imzası ile bir tane faturalı hat çıkartılarak
kullanıma açılması sıradan olay haline geliyor. Sözleşmedeki imza, anne kızlık
soyadı ve adres size ait olmasa bile, biriken faturalar borç, haciz başlıyor.
Banka
işlemlerinde dolandırıcılık, muhtarlık kayıtlarından tüm bilgilerin ifşası,
e-yargıdan, e-devlete kadar tüm
işlemlerde güvenlik açığı, 21’inci yüzyılın yeni suç tipi ile vatandaşı karşı
karşıya bırakmaktadır.
T.C. kimlik
numara ve bilgilerinin güvenli kullanımı, suçların önlenmesi için Meclis
araştırması açılması yararlı olacaktır.
3.- Yozgat Milletvekili Sadir
Durmaz ve 19 milletvekilinin, Yozgat ilinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/493)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yozgat
ilinin sorunlarının araştırılarak yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak
üzere alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Sadir Durmaz (Yozgat)
2) Oktay
Vural (İzmir)
3) Alim
Işık (Kütahya)
4) Necati
Özensoy (Bursa)
5)
Muharrem Varlı (Adana)
6) Ali Uzunırmak (Aydın)
7) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
8) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
9) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
10)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
11) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
12) Oktay
Öztürk (Erzurum)
13) Atila
Kaya (İstanbul)
14) Sümer
Oral (Manisa)
15) Ahmet
Kenan Tanrıkulu (İzmir)
16)
Mehmet Günal (Antalya)
17) Sinan
Oğan (Iğdır)
18) Celal
Adan (İstanbul)
19) Zühal
Topcu (Ankara)
20) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
Gerekçe:
Yozgat,
coğrafi olarak Anadolu'nun merkezinde, tarımsal potansiyeli ve tarımsal üretimi
ağırlıkta olan bir ilimizdir.
İlimizde
halkımızın büyük bir çoğunluğu tarımla uğraşmakta, geçimlerini tarımdan elde
etmektedirler. Ancak, ilimiz topraklarının büyük bir bölümünde hâlâ sulu tarıma
geçilememiştir.
Çiftçilerimiz
çok büyük sıkıntı içinde yaşamaktadırlar. Ziraat Bankası ve diğer bankalara,
tarım kredi kooperatiflerine, TEDAŞ'a olan borçlarını ödeyemez hâle
gelmişlerdir.
Yozgat
coğrafi konum olarak avantajlı bir durumda olması gerekirken
"erişilebilirlik" sıralamasında dahi 66’ncı sıradadır. Anadolu'nun
merkezinde bulunan bir kent için bu sıralama olması gerekenin çok gerisindedir.
Bankalardaki
mevduat hesapları açısından da Yozgat'ın sermaye birikimi ortalaması Türkiye
ortalamasının oldukça altındadır.
İlimizde
turizm, en geri kalmış sektörlerden bir tanesidir. Sermaye birikimi ve
akışındaki düşüklük bu sektörün gelişmesini engellemektedir.
Yozgat'ta
istihdam sağlayıcı ve refah düzeyini arttırıcı bir kamu yatırımı olmadığı gibi,
mevcut fabrikalar da birer birer kapanmaktadır.
Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Yozgat, ülkemizde en fazla göç veren 3
il arasında yer almaktadır. Göç hızını yavaşlatıcı politikaların hem makro hem
de mikro planda hızlı bir şekilde devreye sokulması gerekmektedir.
Yozgat
için şehirleşme oranı Türkiye ortalamasının çok altındadır. Şehirleşmenin
düşüklüğü, aslında birçok soruna da temel teşkil etmektedir.
İlimizde
bulunan Bozok Üniversitesinin birçok sorunları bulunmaktadır.
Yozgat,
ülkemiz illeri gelişmişlik genel sıralamasında 67, ekonomide 63, eğitimde 61,
sağlıkta 68’inci sırada bulunmaktadır.
Fakirliğin
en büyük göstergelerinden biri olarak kabul edilen ve sosyal güvencesi
olmayanların sağlık hizmetlerinden yararlanması için verilen yeşil kart sayısı
da Yozgat ilimizde oldukça fazladır. Aktif sigortalı sayısının 85 bin olarak
ifade edildiği Yozgat'ta 78 bin kişinin hâlen yeşil kartlı olması fakirliğin
bir göstergesi olarak karşımızdadır.
Açıklanan
bu nedenlerle sorunların yerinde tespit edilerek konunun aydınlığa
kavuşturulması ve gereken önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırması
açılması gerekmektedir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil
Çiçek ve beraberindeki heyetin, 10-13 Şubat 2013 tarihleri arasında
İslamabad'da düzenlenecek olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi’ne katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1094)
31/01/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ve beraberindeki heyetinin 10-13 Şubat
2013 tarihleri arasında İslamabad'da düzenlenecek olan Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesine katılmak üzere Pakistan'a ziyarette bulunması
hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun'un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Akçakale'de yaşanan ve
5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli
muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve
Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl
sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
05/02/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 05/02/2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
10 Ekim
2012 tarihinde Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken
tarafından verilen (1589 sıra no.lu) Akçakale'de yaşanan ve 5 kişinin ölümüne
yol açan olaydan sonra, Türkiye sınırlarında Suriyeli muhaliflere silahlı
yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve Türkiye'nin Suriye ile
özellikle Hatay sınırında güvenliğin nasıl sağlandığının araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
05/02/2013 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Bingöl Milletvekili
Sayın İdris Baluken’e aittir.
Buyurun
Sayın Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Suriye
sınırında yaşananlarla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Suriye politikasıyla ilgili bugüne kadar bu kürsüden sayısız
konuşmalar yaptık; soru önergeleriyle, meclis araştırma önergeleriyle, sezmiş
olduğumuz yanlışlardan dönmeniz için, yanlış olan tehlikeli politikalardan
dönmeniz için sayısız girişimlerde bulunduk ama bugüne kadar, maalesef, yelken
açtığınız Suriye ve Orta Doğu’daki savaşın derin politikalarından bir türlü
geri adım atmadınız. Bunların tekrar detaylarına girecek değilim ancak
özellikle, “Rojava” dediğimiz Suriye Kürdistan’ında
yaşananlarla ilgili burada, Meclis Genel Kurulunda bir bilgilendirme yapmanın
ve Meclisin bu konuda bir araştırma komisyonu kurmasının önemli olduğunu
düşünüyoruz ve bu araştırma önergemizi de bu yüzden bugün Genel Kurula sunduk.
Bildiğiniz
gibi, Suriye’deki iç karışıklık başladıktan sonra, özellikle, geçen yılın
temmuz ayında Kürtler ve birlikte aynı coğrafyada yaşayan halklar kendi
yaşadıkları topraklarda, kendi yönetim süreçlerinde söz sahibi olacaklarını
bütün dünyaya ilan ettiler. Bunu yaparken hiçbir katliam, hiçbir savaşın acı
yüzünü gösteren bir süreç işletmediler. Tamamen, birlikte aynı coğrafyayı
paylaştıkları halklarla birlikte, işgal altında olunan topraklarda, yüz
yıllardır zulüm altında yaşadıkları topraklarda “Artık biz de söz sahibiyiz.”
dediler ve o günden sonra, temmuzdan sonra, Kürtlerin ve birlikte aynı
coğrafyayı paylaştıkları halkların bu irade beyanından sonra Rojava’ya yönelik komploların ve saldırıların arkası bir
türlü kesilmedi. Özellikle, kasım ayında başlayan ve giderek şiddetlenen
çatışmaların ve silahlı saldırıların son günlerde artarak devam ettiğine
üzülerek tanıklık ediyoruz. Serekaniye’de son üç
aydır yaşanan çatışmalı süreçte rol alan silahlı grupların, silahlı çetelerin
tamamı Türkiye sınırını kullanarak, Türkiye’den her türlü lojistik desteği
alarak içeriye girip orada Kürtlerle ve diğer halklarla savaşmakta ve savaşın
acı tablolarını önümüze getirmektedir.
Biz
bölgeye gittiğimizde yapmış olduğumuz bütün girişimlerde, Türkiye’nin
sınırlarının Kürtlere kapalı olduğunu ama bu çeteci gruplara da sonuna kadar
açık olduğunu, çeteci grupların çatışmaya girdikten sonra bütün tedavilerini
Ceylânpınar Devlet Hastanesinde yaptırdıklarını, yine, cenazelerini Urfa’ya
getirerek Urfa’da gömdüklerini ya da burada çeşitli işlemlerden geçirdikten
sonra sınırın diğer tarafına geçirdiklerini, askerî olarak her türlü lojistik
desteği de yine Türkiye tarafından sağladıklarını çok iyi biliyoruz. Burada
demin gündem dışı konuşan Urfa Milletvekili, aslında gözlemlerini tam olarak
yansıtmış olsaydı belki Meclis Genel Kurulu da bu konuda doğru bilgilenmiş
olacaktı.
Bakın, üç
ay önce, özellikle El Nusra ve El Şam grupları
üzerinden yürütülen bu çete saldırıları -daha sonra bu gruplar uluslararası
arenada ABD’nin, Avrupa ülkelerinin terör örgütü listelerine girdikten sonra-
değişik adlar altında şu anda da aynı şekilde devam ediyor. İsimlerin değişmesi
yapılan saldırıların terörist olma niteliğini değiştirmez. Dolayısıyla, eğer
burada, Serekaniye’de ve diğer Kürt illerinde
Kürtlere, Ermenilere, Asurilere, Süryanilere, Nasturilere,
gayrimüslimlere, Araplara yönelik bir saldırı var ise, bir terörist saldırı var
ise bu saldırının niteliğini, mahiyetini, örgütlerin ismini değiştirerek
maskelemek mümkün olmaz. Bu konudaki tehlikeli yaklaşım her geçen gün bölgede
daha ağır sorunları beraberinde getiriyor.
Kasım
ayından itibaren başlayan çete saldırılarıyla beraber Rojava’ya
yönelik çok ağır bir ambargo, insani yardım ambargosu da uygulanmaya başladı.
Bir taraftan çete saldırıları, bir taraftan ekonomik ambargonun tek bir hedefi
vardı; Rojava’daki Kürtlerin iradesini kırmak, oradaki
kazanımları tamamen geriye götürmekti. Bu ambargonun aktörlerine baktığımız
zaman daha hazin bir tabloyla karşılaşıyoruz. Bir yönden “katil” dediğiniz Baas rejimi, diğer taraftan ne olduğu belirsiz Özgür Suriye
Ordusu ve bir taraftan da Türkiye'nin el ele vererek Kürt bölgelerde uyguladığı
ağır bir ambargodan bahsediyoruz. Gıda yardımından tutun ilaç yardımına kadar,
çocuk bezi, çocuk mamasına kadar en temel insani ihtiyaçlar bile Rojava söz konusu olunca, Kürtler söz konusu olunca sizin
tarafınızdan engellendi, sınır kapıları açılmadı.
Daha
birkaç ay öncesinde Gazze için, Gazze’ye uygulanan ambargo için haklı olarak
dünyayı ayağa kaldırmanız, buralardan gemileri denizaşırı göndermeniz
hafızalarda tazeyken hemen yanı başınızda, kardeş olan halklara yönelik
uygulamış olduğunuz ambargonun hiçbir izahı olamaz ki bu ambargoyu uygularken,
o çokça eleştirdiğiniz, çokça kirli komplolar içerisinde savaş politikalarını
dayattığınız Baas rejimiyle de aynı refleksler
içerisinde olduğunuzu buradan ben hatırlatmak istiyorum. Özellikle “Suriye’deki
halkların iradesine saygılıyız, Suriye’de halklar kendi iradeleriyle ne karar
verirse onun arkasında oluruz.” diyen bir Hükûmet, söz konusu Kürtler olunca bu
iradeyi hiçbir şekilde tanımıyor; tam tersine, çete saldırıları ve ekonomik
ambargolar üzerinden bu iradeyi teslim almaya çalışıyor.
Dolayısıyla,
bugüne kadar Suriye’de, Rojava’da uyguladığınız
politikalardan, tehlikeli politikalardan dönmeniz gerekiyor. Hem bu çete
saldırılarıyla ilgili hem de bu ambargolarla ilgili Hükûmetin artık yönünü
bilecek bir şekilde bir politika üretmesi gerekiyor.
Bakın,
Hükûmete akredite sivil toplum örgütleri Suriye’nin her tarafına insani yardım
ulaştırıyorlar. Demin burada konuşan sayın AKP’li milletvekili de Suriye’ye
gönderilen insani yardımın boyutunu rakamlarla açıkladı. Bu rakamları konu
Kürtler olunca ve Rojava olunca siz neden bir ambargo
şekline çeviriyorsunuz? Türkiye’deki sivil toplum örgütleri Suriye’nin değişik
bölgelerine yardım ulaştırmak için cuma hutbelerinde çağrılar yapacak şekilde
kampanyalar yürütüyorlar. Buna biz hiçbir şey demiyoruz, olması gereken budur
ama Rojava ve Kürtler söz konusu olunca bu ayrımcı
yaklaşımın mutlaka terk edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Suriye’de yaşanan şey
bir insani dramdır, bir trajedidir.
Suriye’de
şu anda sırtını Çin’e, Rusya’ya, İran’a, Irak’taki Şii yönetime, Hizbullah’a
dayayan bir Baas rejimi var, yine sırtını Amerika’ya,
Avrupa ülkelerine, Katar’a, Suudi Arabistan’a, Türkiye’ye dayayan bir Özgür
Suriye Ordusu var ama hiçbir uluslararası desteğe sahip olmayan bir üçüncü
seçeneğin, bir üçüncü yolun muhatabı olan Kürtler var. Kürtlerin orada kendi öz
gücü dışında, aynı coğrafyayı paylaştığı kardeş halklar dışında sırtını
dayadıkları hiçbir uluslararası güç yok. Eğer siz insan hakları penceresinden,
demokrasi penceresinden, tarihe karşı sorumluluk penceresinden bile bu olaya,
bu resme bakarsınız buradaki politikanın ne kadar yanlış olduğunu anlarsınız
diye düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, özellikle hem içeride hem de Orta Doğu’da dört parça Kürtlerle
barış yapmak Türkiye’ye kazandıracak olan tek yoldur. Çetelerle birlikte
hareket etmek bu ülkeye kazandırmaz ama Kürtlerle birlikte hareket etmek,
içeride de bir barış süreciyle beraber bu süreci götürmek ülkeyi Orta Doğu’da
büyük bölgesel bir aktör, büyük bölgesel bir güç hâline getirebilir; aksi
takdirde, antikürt politikaları ya da sınıra Patriot’lar yerleştirerek güvenliği sağlayamazsınız. Biz,
tam tersine, bu uygulamaların bizim güvenliğimiz açısından tam tehlikeyi
getiren uygulamalar olduğu kanaatindeyiz.
Biz
buradan Dışişleri Bakanına ve Hükûmet yetkililerine çağrılar yapmak istiyoruz:
Sınırdan geçirdiğiniz bu çetelerin kimler olduğunu biliyor musunuz? Suriyeli
halklardan, Kürtlerden bu çetelerin içerisinde yer alan unsurlar var mı? Sağdan
soldan parayla toplanarak paralı birtakım çete yapıları üzerinden uluslararası emperyal birtakım planlara alet edilen bu çetelerle iş
birliği içerisinde olmak bir devlet ciddiyetine yakışır mı? Özellikle, bu çete
mensuplarının bugüne kadar Türkiye tarafından…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) – …hangi destekleri aldığının tarafınızdan açıklanması
gerekmez mi? Biz Suriye’de bu yanlıştan bir an önce geri dönülmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Suriye Kürtlerinin iradesini yansıtan Yüksek Kürt Konseyiyle
görüşmeler yapılıp Suriye’deki halk meclislerinde şu anda temsiliyet
sağlayan bütün halklarla ortak bir zeminin bu ülkeye kazandıracağına
inanıyoruz. Bu nedenle bu önergemizin böylesi bir çalışma yapmak üzere Genel
Kurul tarafından değerlendirilmesi ve kabul edilmesini bekliyoruz.
Hepinize
çok teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Hatay Milletvekili Sayın
Şefik Çirkin’de.
Buyurun
Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum efendim.
Şimdi, bu
Suriye meselesi, üç ay sonra devrileceği söylenen, hesapsız bir şekilde
devrileceği hesap edilen bu Esad rejimi, Türkiye’nin de boğazına kadar içine battığı
Suriye meselesi hâlâ gündemimizi meşgul ediyor ve daha da uzun bir süre meşgul
edeceğe benziyor. Öncelikle, esasen, bu Suriye meselesinde hesap edilemeyen
noktalara, öngörüsüzlüğe… Ve bugün başta 6 tane sınır vilayetinin, Hatay,
Şanlıurfa, Mardin, Kilis, Gaziantep, Şırnak gibi 6 tane sınır vilayetinin
öncelikli olarak sıkıntısını çektiği ve aslında, hayvancılık bakımından
çiftçiyi, Konya Karapınar’da havuççuyu vuran bu
meselenin en başından ele alınması gerektiği kanaatindeyiz.
Ne
yaptınız sayın milletvekilleri? Hükûmet ne yaptı? Suriye meselesindeki
yanlışları biz, hâlâ, sizin şapkayı önünüze koyup ortaya çıkarabildiğinizi,
tespit edebildiğinizi ve kabul edebildiğinizi sanmıyoruz. Yani, Suriye’nin
kendi iç meselesine yardımcı olmak adına başta ilişkilerin birdenbire kesilmesi
ve hasmane bir tutum sergilenmesi Suriye’ye karşı
doğru muydu, doğruysa ne kadar doğruydu, bunların tartışılması gerekiyor. Doğru
olduğunu iddia edemeyiz, hiçbiriniz de iddia edemezsiniz. Eğer doğruysa, iki
yıla yakın bir süredir iki santim dahi bir mesafe alamadığınız ortada.
Suriye’de, yer yer bizim de kabul ettiğimiz insan hakları ihlali durmak,
kesilmek bir yana, artmaya devam etti, ne bunu engelleyebildiniz ne Esad
rejiminin yıkılması noktasında bir metre mesafe alabildiniz ne de Türkiye'nin
Orta Doğu’daki prestijine bir nebze olsun katkıda bulunabildiniz. Tam tersi,
Türkiye'nin Orta Doğu’daki prestiji zaman içerisinde süratle aşınıyor. Ne
yaptık?
Krizin
ekonomik maliyetini hesap edebildiniz mi? Yani, başta zaten üç ayda bu rejimin
gitmesi noktasında bir politika, bir dış politika düzenlerseniz, bunun ekonomik
maliyetini de baştan peşinen hesap edememiş olursunuz. 3.500 ihracatçı firma,
kriz başlangıcından evvel -Türk firması bunlar- Suriye’ye ve Suriye kanalıyla
Orta Doğu’ya ihracat yapıyordu, bugün bu firma sayısı 10’lara düşmüş, bu
şekilde seyrediyor.
Bahsettiğim
bu 6 vilayet başta olmak üzere, en ağır ekonomik maliyetleri yaşayan çiftçiye,
Hatay’daki, Şanlıurfa’daki, Mardin’deki, Gaziantep’teki, Kilis’teki,
Şırnak’taki çiftçiye en ufak bir yardımınız olabildi mi?
Aynı
zamanda, buradaki ticari geleceğini Suriye’yle olan ilişkilere bağlayan ve
Suriye’yle ticaretini geliştiren ama bunların bıçak gibi kesilmesiyle darda
olan esnafa, Hatay esnafına ve diğer illerin esnaflarına en ufak bir yardımda
bulunabildiniz mi? Bu güçlü Hükûmet -dünyanın 16’ncı ekonomik büyüklüğüne
sahip- yani Türkiye'yi dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi yapmış olan Hükûmet bu
konuda en ufak bir tedbir aldı mı?
Bugün,
Hatay’da 4 bin civarında -İstanbul’dan sonra ikinci tır filosuna sahip- tıra sahip nakliyecilerin durumu nedir? Hiç
merak etmiyor musunuz?
ADEM
YEŞİLDAL (Hatay) – Düşünüyoruz.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) – Ediyorsanız tedbirini alacaksınız Değerli Vekilim.
ADEM
YEŞİLDAL (Hatay) – Birazdan konuşacağız.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) – Biraz sonra söylersiniz ama sakın bize İskenderun’dan
ve Mersin’den Adalet ve Kalkınma Partisi olarak “Ro-Ro -muhtemelen onu
söyleyeceksiniz- seferlerini artırdık.” demeyin, bunu nakliyecilerle konuşsanız
çok daha iyi olur. Bu aynı zamanda maliyetleri çok yükseltti ve şu anda onlar
çok büyük sıkıntıda.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Adana’yı da konuş.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) – Elbette ki Adana’nın da sıkıntıları büyük efendim.
Krizin iç
maliyetini, iç ekonomik maliyetini hesaplamadığınız gibi iç siyasi maliyetini
de hesaplamadınız yani daha başından bu meseleyi bir Alevi-Sünni meselesi
hâlinde Türk milletine takdim ettiniz ve ondan sonra da olay çok farkı
boyutlara geldi, içimizde yaşayan milyonlarca Aleviyle bu konuyu nasıl
ilişkilendireceksiniz ve bunun Türk siyasetine, Türk milletine nasıl olumsuz
katkıları olacağını bilmiyorum nasıl izah edeceksiniz?
Değerli
arkadaşlar, krizin dış maliyetini hesaplayabildiniz mi yani İran Rusya ve
Irak’la olan -ve bunların hepsi komşumuz- maliyetini hesaplayabildiniz mi?
Irak’ta elinizde sermaye bir Haşimi kaldı. Yani bir
yandan Irak’ın toprak bütünlüğüyle, toprak bütünlüğünü tanıyarak ve aynı
zamanda destekleyerek ilişki sürdürüyoruz, güya uluslararası alanda Irak’ın
toprak bütünlüğünü kabul ediyoruz ama diğer yandan da Irak’la, Suriye
politikasından ve Haşimi’den dolayı en büyük
sorunları yaşıyoruz.
Enerji
Bakanımız Irak’a giremiyor. Nereden nereye geldik! Sayın Başbakanımız ifade
ediyor ya “Nereden nereye” diye, bugün bu durumlara geldik.
Orada
Türkmenler yaşıyor. Olayların başında Suriye’nin iç meselesine girmemişlerdi,
Türkmenler bir şekilde bu meseleye sokuldu. Bunun nasıl olduğunu bu kürsüden
açıklamak benim devlet anlayışımla bağdaşmıyor ama Hükûmetin idarecileri bunun
nasıl olduğunu çok iyi biliyor. Bayır bölgesindeki, Bucak bölgesindeki -aslında
savaşma kabiliyeti de pek olmayan- Türkmenleri bu işin içine soktunuz ve bugün,
Türkmenler büyük çileler çekiyor, büyük sıkıntılar çekiyor, büyük ızdıraplar yaşıyor. Aynı zamanda bir PYD bölgesi yani benim
ilimin de komşu olduğu bir PYD bölgesi, benim köyümün de komşu olduğu bir PYD
bölgesi. Ülkemizin bir bölümü ayrılıp demokratik özerklik safsatası altında,
federasyon safsatası altında, halkların barışı safsatası altında parçalanmak
istenirken ve bizler de buna engel olmak isterken burnumuzun dibinde ikinci bir
bölge bulduk ve o PYD bölgesinde, bugün, İmralı’daki teröristbaşının
posterleri bölgenin devlet lideri sıfatıyla asılmakta. Suriye’yle krize girene
kadar bu meseleler var mıydı sayın milletvekilleri? Ama muhalefetle
konuşmuyorsunuz, bir proje yapıyorsunuz ve o projenin en doğru proje olduğunu
ifade ediyorsunuz. Muhalefetle hiçbir şey paylaşmıyorsunuz, ondan sonra da,
aynı bu Suriye politikasında olduğu gibi, her kim, hangi siyasi, hangi fikir
adamı, hangi aydın, Türkiye'nin menfaatlerini düşünen hangi yazar hangi çizer
“Siz yanlış yapıyorsunuz, ülkeyi kaosa sürükleyeceksiniz. Bunun maliyeti bize
çok ağır olur.” dediğinde, hiç de hak etmediği hâlde, dönüp onu Baasçılıkla suçluyorsunuz. Bizim Baasla
ne ilgimiz var, ne anlarız, ne biliriz? Biz Türk milletinin menfaatlerini
gözetiyoruz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatlerini gözetiyoruz, aslında
sizin Hükûmetinizin de doğal olarak, dolayısıyla menfaatlerini gözetiyoruz.
Son
olarak, “barış projesi” adı altında bir fitneye girdiniz. İmralı’daki bebek
katilini barış elçisi yaptınız. Aynı bu meselede olduğu gibi, her kim itiraz
ederse “Sen kan akmasını istiyorsun, sen kan dökülmesini istiyorsun, sen analar ağlamaya devam etsin istiyorsun.”
diye suçluyorsunuz. Bunlar doğru şeyler değil. Biz, milletin haklarını
savunuyoruz. Ama bugün, buradan, bu vesileyle son olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Biz, Türk milletinin, milliyetçiler olarak, dış ve iç her konuda
haklarını savunmaya devam edeceğiz. Milletin bize verdiği görev bu ve birçok
derneği, İHH’yı, İnsan Hakları Derneğini, MAZLUMDER’i, artık, milliyetçilerin hakkını savunmaya davet
ediyoruz. İnsaf ve vicdan sahibi olarak, artık, milliyetçiler haklarını savunma
noktasında uğradıkları medya baskısıyla, dış ve iç baskıyla her gün şirretçe
bir iftiraya muhatap olmakta, şu veya bu şekilde, bu milleti birleştirmeyi bir
kenara bırakın, bölmekle, ayırmakla suçlanmaktalar ama biz bu görüşümüzde, bu
inançlarımızda ve bu ideallerimizde devam edeceğiz. Bu ülkeyi bölmek isteyen,
parçalamak isteyen her kim ve hangi zihniyet varsa onun başına bela olmaya da
dünya durdukça devam edeceğiz.
Hepinize
saygılar ve sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Çirkin.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut
Tanal.
Buyurun
Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi, saygıyla selamlıyorum.
Devletler
içeride ve dışarıda güvenliği sağlamakla yükümlü. Ancak ülkemiz, tabii, sınır
güvenliğini sağlamak için Suriye ile ilgili… Suriye sınırımızda mayınlı
araziler var idi ancak bu mayınlı arazileri
Hükûmet o dönemde kime verelim, ihaleyle vesaireyle… Suriye ile aramızda
hiçbir sıkıntı yoktur, güvenlikle ilgili hiçbir problem yoktur. O dönem Sayın
Başbakan ve -“Sayın Esad” diyordu Sayın Başbakan, Esad’a “kardeşim Esad”
diyordu- Sayın Başbakanın kardeşi Esad’la birlikte Bodrum’da ailece bir tatil
yaptılar ve Sayın Başbakanın kardeşi Esad’la birlikte o dönemde müşterek
Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı. O dönem Sayın Başbakan kardeşi Esed’le birlikte -sonra isim değiştirdi, “Esad” dedi, “Esed” dedi, zaman ve mekâna göre Sayın Başbakan ve sayın
iktidarınız sürekli isim değiştiriyor idi- ne yaptılar? Bir de Gaziantep’te maç
yaptılar. Ticaret akıyor, gayet rahat. Vatandaşa soruyorlar: “Memnun musunuz?”
Herkes memnun. Bir gecede nereden bir vahiy geldiyse Sayın Başbakanın kardeşi
Esad’ın adı “Esed” oldu, Sayın Başbakanın kardeşiyle
ilişkileri bozuldu ve ne oldu? Mayın temizleniyordu o bölgede, efendim, vizeler
kaldırılmıştı bölgede, ticaret iyi gidiyordu, bir gecede bu ticaretin hepsi
bitti. Hasmane bir duygu içerisine girerek Sayın
Başbakan “Suriye’deki rejimin değişmesi lazım.” dedi ama tabii ki, bu kararı
nereden aldı, kiminle aldı, Bakanlar Kurulunda -sayın bakanlarımız burada-
böyle bir tartışma mı oldu yani bunun sebebi kimdir, kimler bu telkinde
bulundu, onu da kavramış değiliz. En azından, böyle 360 derece bir siyasi
dönüşüm nereden kaynaklandı?
Bunlar
olup biterken, mayınların temizlenmesi gündeme gelirken bunun yerine şimdi Patriot’lar geldi. Şimdi, Patriot’lar
gelirken -Sayın Bakanımız da konuyla tam, birebir alakalı, ilgili- bunlar çok
önemli. Şimdi, bu gelen Patriotlar’la ilgili,
bildiğimiz kadarıyla bu Patriotlar’ın -eğer yanlış
bir bilgi değilse, basında okuduğum kadarıyla- menzili 80 kilometre imiş. Patriotlar nerelere kuruldu Sayın Bakan? Adana’ya kuruldu,
Malatya’ya kuruldu ve Kahramanmaraş’a kuruldu. Peki, Patriotlar’ın
Türkiye’ye geliş amacı neydi? Türk vatandaşımızın can güvenliğini sağlamak idi.
Peki, can güvenliği sağlamak ise… Bu Patriot’lar ne
yapar? Karadan havaya doğru 80 kilometre bir menzil varsa 80 kilometre bir
menzilin eğer biz çapını çizdiğimiz zaman nereleri kapsıyor, nerelerin
güvenliğini sağlıyor?
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – New York ile Washington’un.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Adana İncirlik Üssü’nün güvenliğini sağlıyor bildiğim
kadarıyla, Sayın Bakan. Orada, İncirlik Üssü’nde kim var? Takdirini sayın
Meclise ve televizyonları başında bizi dinleyen halkımıza bırakıyorum.
80
kilometrelik yine o çemberin içerisinde -kim var- eğer Kahramanmaraş’ı pergel
olarak alırsak kim kalıyor? Hem İncirlik hem Malatya’daki Amerika füze
kalkanının bulunduğu yer kalıyor. Peki, Malatya’daki nereyi koruyor? Yine
Malatya’ya konulan Patriot da Amerika’nın o
Malatya’daki füzesinin konulduğu Kürecik’i koruyor.
Peki,
şunu sormak gerekmez mi? Halka, o zaman -bu Patriotların
menzili ne kadardır- doğru, açıklayıcı bilgiyi vermenizi istirham ediyorum.
Hatta, sizde bildiğim kadarıyla askeriyede bir tuğgeneral arkadaşımız var, önde
oturuyor. Evet, burada zafer işaretini de veriyor, güzel. Meslektaşları şu anda
cezaevinde bulunurken o dönemde o arkadaşlarımıza o zafer işaretini
vermiyordun. Onları gönderirken keşke o zafer işaretini o dönem verseydin,
onları kurtarmaya yönelik verseydin. Yani onu da istiyorum ben sizden
özellikle.
İki, iki,
şimdi...
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Rütbeden sataşma yaptı.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Rütbeden sataşma yaptıysam onu düzeltir değerli arkadaşım.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Tuğgeneral değil, tümgeneral.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Hatta, o iddianamenin içerisinde sayın milletvekilimizin adı
da geçiyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Öyle mi?
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Yani bu arkadaşımız o iddianamede niye düzenlenmedi? Acaba
AKP milletvekili olmamış olsaydı bugün ön sıralarda bizi dinler miydi, dinlemez
miydi, bilemiyorum.
Şimdi, bu
anlamda gerçekten bu Patriot’lar çok önemli. Yani
Şanlıurfa’daki Atatürk Barajı, Mardin’de bulunan vatandaşlarımız, Urfa’da
bulunan vatandaşlarımız, Gaziantep’te, Kilis’te, Hatay’da, Adana’da yani
bunların canı can değil de Amerika üslerinin canını korumak bize… Öncelikle
vatandaşımızı mı korumamız gerekiyor, Sayın Bakan, Patriot’larla,
yoksa Amerika üslerini mi korumamız gerekiyor? Bu anlamda çok önemli olan bu
bilgi eksikliğini Sayın Bakanlığın Meclise vermesini istirham ediyorum. Gelelim…
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Süren bitti Mahmut Bey. Hay Allah!
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Yanlışlık var.
BAŞKAN –
Buyurun.
MAHMUT
TANAL (Devamla) – Efendim, AKP sesimizi kesemez çünkü çok bağımsız, demokrat
bir Meclis Başkan Vekilimiz var, onun için kendisini kutluyoruz.
Türkiye’nin
dış politikası, siyasal iktidar, mezhep üzerine devam etmekte yani bunu, mezhep
üzerine, özellikle söylüyorum. Yine basında ve… Gerçekten baktığımız kadarıyla
Suriye’de 24 tane bakanlık var. Bu 24 bakanlığın 3’ü mezhepsel anlamda Alevi, 2
bakan Hristiyan, 19 bakan da Sünni. Onun için Sayın Hükûmetin Bakanlar
Kurulunun yani Suriye’deki bu Bakanlar Kurulunun bu şekildeki listesine bakması
hâlinde dahi dış politikadaki mezhepsel bakış tarzının ne kadar yanlış olduğu,
ne kadar doğru bir karar olmadığını açıkça gösterecektir.
Şimdi, bu
sınır güvenliğiyle ilgili Şanlıurfa ilinin gerek Akçakale ilçesine gerek
Ceylânpınar ilçesine seken hem mermiler hem bombalar nedeniyle okullar uzun
süre tatil edildi, iş yerlerinin çoğu kapatıldı. Akçakale ilçemizde 5
vatandaşımız hayatını kaybetti. Ve o dönemde bizim Muğla milletvekilimizin
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde güvenliği olmayan vatandaşlarımızın en azından
güvenliklerinin sağlanması için kaymakamla yaptığı görüşmeler neticesinde o güvenlik
sağlanmadı, o kaza meydana geldi.
Netice
itibarıyla gelinen bu aşamada hem ekonomik açıdan hem güvenlik açısından hem
insan hakları açısından Urfa halkımız mağdur durumda, Akçakale halkımız mağdur
durumda, Ceylânpınar halkımız mağdur durumda. Yapılması gereken husus, o
sınırda sınır güvenliğini siyasal iktidar sağlayamadığı için, sınırda oturan
vatandaşlarımızın geçimini sağlayabilecek makul bir düzeyde bir maaşın, bir
paranın verilmesi gerekir. Sayın Akçakale Kaymakamı, tabii Hükûmetin teklifleri
sonucu, halka şöyle bir teklifte bulunmuştu, aylık 400 TL para verelim, efendim
burayı terk edin denilmiş idi. Ancak bu 400 TL para Akçakale halkımızı mağdur
eder.
Akçakale
halkımız, Ceylânpınar halkımız şunu sizden istiyor: Siz mültecilere hangi
hakları veriyorsanız, hangi özgürlükleri veriyorsanız, aynı eşit koşullardan
yararlanmak istiyor.
Baktığımız
manzara, Hükûmet bu konuda, sınır güvenliğini sağlayamıyor. Peki, bu sınır
güvenliğini sağlayamıyorsanız, kendi iç sorunumuzu, iç güvenliğimizi de
sağlayamıyorsunuz, sizin Suriye’nin iç sorununda ne işiniz var?
Şimdi,
konuya hem Anayasa açısından baktığımız zaman, bir ülkenin iç sorununa
karışmak, hasmane duygular içerisinde olmak hem bir
savaş nedenidir, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu’nun 306’ncı maddesi uyarınca da
ağır bir suçtur.
Bu
anlamda, sayın siyasal iktidarın ve lideri konumunda bulunan Başbakanın “Sıfır
sorun.” dediği aşamada hiç bize komşu bırakmadı. Komşu komşunun külüne
muhtaçtır, komşu komşuya her aşamada muhtaçtır ve cumhuriyetin kurulduğu dönemden
beri komşularımızla en kötü olduğumuz süreç, en kötü olduğumuz dönem AKP’nin
iktidarda bulunduğu on bir yıllık bu iktidar döneminde olmuştur.
Siyasal
iktidarın, lütfen, bu sağduyulu eleştirilerimizi nazara alarak, bu hasmane tutumlardan vazgeçmesini arz eder, hepinizi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Tanal.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, söz talep ediyorum.
BAŞKAN –
Efendim?
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Sayın konuşmacı ismimi kullanarak sataşmada bulunmuştur, söz
talep ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Doğru.
BAŞKAN –
Ben o zaman getirttireyim de… Ben çünkü izleyemedim yani sataşma var mı yok mu
bakayım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Ben kabul ediyorum, sataşmada bulundum. Ben ismini
kullanmadım ama.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nasıl sataşmış efendim, biz de öğrenelim?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Dürüstçe söylüyorum Sayın Başkan, ben sataştım.
BAŞKAN –
Tamam o zaman.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, ne demiş de sataşmış?
BAŞKAN –
Hayır, Hatip de “Sataştım.” diyorsa sataştım demektir. Suyla meşgul olduğumuz
için ben takip edemedim.
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
Sayın
Mahmut Tanal, şimdi, Patriot füzelerinin konuşlanma
konusunu askerlere bırakalım yani anlamadığımız işlere lütfen karışmayalım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Militarist bir anlayıştır bu sayın paşa! Böyle bir anlayış
olmaz!
ŞİRİN
ÜNAL (Devamla) – Bir dakika.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Böyle bir anlayış olabilir mi?
ŞİRİN
ÜNAL (Devamla) – Şimdi, bir dakika arkadaş, dinleyin bir.
Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti’nin hava savunmasında…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – O zaman siyasette ne işin var, git Patriot’larla
uğraş! Böyle bir anlayış olabilir mi?
ŞİRİN
ÜNAL (Devamla) – Sen de hocalık yap Muharrem Bey, öyle olur mu?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ama öyle diyorsun.
ŞİRİN ÜNAL
(Devamla) – Bir dakika, bir anlatayım ya, bir dinle bakayım sen.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Milletvekili her konuda görüşünü beyan eder ya.
ŞİRİN
ÜNAL (Devamla) – Ya, tamam. Bildiğimiz konularda edelim diye. Ben onu anlatmak
istiyorum.
Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti’nin hava savunmasından yasalarımız gereği Genelkurmay
Başkanlığı sorumludur, bu yetkiyi de Genelkurmay Başkanımız Hava Kuvvetleri
Komutanına devretmiştir. Türkiye Cumhuriyeti topraklarının ve hava sahasının
hava savunması, bugün F16 av uçaklarımız, “Improved
HAWK” dediğimiz geliştirilmiş füzelerimiz ve “nokta hava savunma silahları”
dediğimiz Rapier’ler ve namlulu sistemlerle
yapılmaktadır. Türk hava sahasını gözetleyen radar sistemlerimiz mevcuttur.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Onları da onbaşılar kullanacak, subay kalmadı ya!
ŞİRİN
ÜNAL (Devamla) - Sinop-Mersin hattının doğusundaki hava sahamızı
Diyarbakır’daki 2’nci Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi, batısındakini de
Eskişehir’deki 1’inci Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi yedi gün yirmi dört saat
izlenmektedir. Yani buradaki Patriotların gelişinin
tek gayesi, Suriye’nin elinde balistik füze olduğu için bu balistik füzelerin
Adana, Gaziantep, Diyarbakır gibi şehirlerimize vereceği hasarı önlemek
maksadıyla Patriot’lar bu şehirlerimizin yakınına
konuşlandırılmıştır. Hava savunmada silah sistemleri konuşlandırılırken veya
hava savunması düşünülürken hava savunma sistemlerinin konuşlandırma
prensipleri vardır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Menzili ne kadar, menzili?
ŞİRİN
ÜNAL (Devamla) – Kardeşim, menzil önemli değil…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Nasıl önemli değil?
ŞİRİN
ÜNAL (Devamla) - Şehirleri korumak maksadıyla konuşlandırılmıştır. Aklınıza
tabii yatmayabilir. Ben otuz sekiz sene bu işlerin içerisinde büyümüş jet
pilotu, F-16 pilotu bir kardeşinizim; tamam mı, lütfen itimat edin yani.
Buradaki maksat, Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş, Diyarbakır gibi şehirlerimizi
balistik füzelerden korumak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
TUFAN
KÖSE (Çorum) - Komuta kimde, komuta?
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, vaktimi aldılar.
BAŞKAN –
Yok, veremem. İki dakikayı karşılıklı yerine, kullanacaktınız.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Ama arkadaşımız…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bana sataştı…
BAŞKAN –
Buyurun.
Şimdi,
birisi otursun, birisi gelsin; sonra kavga ediyorsunuz. Yok hayır, yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bir şey soracağım. Siz Kürecik’e hem
bu ülkenin bir generali, şimdi de bir milletvekili olarak oraya girebilir
misiniz?
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Olabilir, siz de milletvekili olarak, siyasetçi olarak o şeylere
gelmeyecektiniz.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Bu, tümgeneral işaretidir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – O PKK’nın işaretidir. Yakıştı mı şimdi o işaret size?
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Yakıştı, yakıştı…
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sana da yakışmaz Mahmut Tanal. Sana da yakışmaz, ona da
yakışmaz. Zafer işaretidir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – O Kürecik’e siz bir milletvekili
olarak girebilir misiniz? Hadi, gel, beraber gidelim.
BAŞKAN -
Buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın,
İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
sayın hatip dedi ki: “Efendim, asker değilsiniz, bu işle niye uğraşıyorsunuz?”
Şimdi, askersin, evet, yani burada menzilin kaç kilometre olduğunu halka niçin
söylemediniz, niye halktan bunu gizliyorsunuz? Millî Savunma Bakanı da burada.
Siz buradaki konulan menzillerle İncirlik’teki Amerikan Üssü’nü ve Kürecik’teki Amerikan Üssü’nü koruyorsunuz. Burada
vatandaşımızı korumaya yönelik yüreklice, -bilimsel anlamda- gelin, deyin ki
“Bu konulan Patriotların 500 kilometre menzili var,
1.000 kilometre menzili var.” ben sizden özür dileyeyim. Yani 80 kilometre;
bana verilen bilgiler, araştırdığım bilgiler bu şekildedir. Bu anlamda bu Patriot’lar maalesef yine Amerika’nın Türkiye’deki üslerini
korumaya yöneliktir, vatandaşı korumaya yönelik değil; bir.
İkincisi:
Evet, burada bizim vatandaşımızın, devletimizin, halkımızın hukukunu korumamız
gerekiyor. Patriot’lar burada, atılmadan, yerinde
patlarsa, bir savaş silahı değil mi? Savaş silahı. Anayasa’mızın 92’nci maddesi
uyarınca Meclise getirilmesi gerekmez mi? Gerekir. Niye getirmediniz, niye
getirilmiyor? Sayın Bakana da şimdi sataşıyorum, o da inşallah konuşmak ister.
“Efendim, bugüne kadarki geleneklerimiz uyarınca Meclis böyle bir karar
almamıştır.” Bana gösterir misiniz böyle bir Meclis kararını, böyle bir
geleneği? Anayasa hükümleri durur iken Meclisin
burada kendisine özgü, şu kararla böyle bir teamül oluştu… Eğer bir
konuda boşluk var ise teamül oluşur. Konumuzda boşluk yoktur. Almanya kendi
Meclisinde karar alıyor, diğer ülkeler kendi meclisinde karar alıyor; ancak
Türkiye, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, kendi Meclisinde karar almıyor. Hükûmet bu anlamda, gerçekten,
demek ki Meclisten korkmakta veyahut da kendi milletvekillerine
güvenmemektedir.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Tanal.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Tekrar söz hakkı doğdu.
BAŞKAN –
Hayır, doğmadı artık.
ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Doğdu.
BAŞKAN –
Sayın Bakana söyledi, o da…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bakana doğdu.
BAŞKAN –
Yani bakın, arkadaşlar, birisinin adı geçiyor, hadi veriliyor. Ondan sonra, yok
ona değdi, yok buna değmedi; olmaz yani böyle bir şey. Bunu dikkatle izledim,
öyle bir şey yok.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Akçakale'de yaşanan ve
5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli
muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve
Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl
sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Hatay Milletvekili Sayın
Adem Yeşildal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ADEM
YEŞİLDAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
benden önce bu önergeyle ilgili söz alan milletvekilleri kendi gruplarının
olaya bakış açısını, açıkçası AK PARTİ Grubuyla olan zihniyet farklılıklarını net
olarak ortaya koymuştur. Ama birkaç hususun altını çizerek bizim olaya bakış
açımızla muhalefetin olaya bakış açısı arasındaki -milletimizin de takdir
ettiği- o bakış farklılığını, nasıl doğru noktada durduğumuzu ifade etmeye
çalışacağım.
En son
hatipten başlamak gerekirse, burada hükûmetlerimiz döneminde Suriye’yle ilgili,
başlangıçtaki pozisyon ile son durduğumuz nokta arasındaki çelişkileri kendince
ifade etmeye çalıştı. Tabii, o dönemde AK PARTİ… Ha, bunu ifade ederken de
aslında kendi cümleleri arasında çeliştiğini de ifade etmek istiyorum,
“Kardeşim Esad döneminden bu noktaya gelmiş Suriye politikası.” diye de
eleştirmede bulundular.
Tabii, o
dönemde Türkiye’nin -bugün bahsedilen egemen güçlerin tamamı Suriye üzerinde
politikalar izlerken- Suriye’ye ve Suriye halkına nasıl sahip çıktığının önemli
bir göstergesidir bu. Türkiye, âdeta kol kanat germiştir, Suriye’yi muhafaza
altına almıştır, Suriye’yle dostluk ilişkilerini derinlemesine yaşamıştır, bunu
yaşarken de Suriye’ye sürekli tavsiye ve telkinlerde bulunmuştur. Baas rejimini savunan hiç kimse olmadı burada. Oradaki
sistem değişikliğiyle ilgili Suriye halklarının -altını çizerek söylüyorum-
taleplerine oradaki yönetimin artık duyarsız kalamayacağını ifade etmiştir ve
bu noktadaki Türkiye’nin, ortak Bakanlar Kuruluna varana kadar tavsiye,
telkinleri ve her türlü desteği ortadayken, Suriye yönetiminin oradaki halkın
taleplerini karşılama noktasında en ufak bir adım atmaması ve Arap Baharı’yla birlikte başlayan halkların taleplerinin
Suriye’de top tüfekle karşılık bulmasına kadar, Türkiye, Suriye’nin yanında yer
almıştır ve o noktaya gelmeden önce de gerek Başbakanımız gerek Dışişleri
Bakanımız her platformda Suriyeli
yetkililere, Başbakanına, Devlet Başkanına -yüzlerine, arkalarından
değil- eğer Türkiye bir tercih durumunda kalacaksa “Suriye yönetimi mi, Suriye
halkları mı?” diye, tereddüt etmeden Suriye halklarının yanında kalacağımızı o
dönemde de ifade etti.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Katar ve Arabistan’da niye yapmadık bunu?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) - O yüzden, AK PARTİ’nin, AK PARTİ
hükûmetlerinin, aslında bizim şanlı tarihimize de yakışan politikası şudur
arkadaşlar, bunu algılamanızı ben istirham ediyorum: Bizler doğrunun
yanındayız, yanlışın karşısındayız, açık ve net. Yanlış yapıldığı zaman,
babamızın oğlu olsa göz bebeğimiz olsa o yanlış yapıyor der…
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Katar ve Arabistan’da da doğru mu efendim?
ADEM
YEŞİLDAĞ (Devamla) - …mazlumun yanında yer alırız, zalimin karşısında dururuz,
bunu bilmenizi istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tabii,
ondan önceki hatip, Türkiye’nin bu meseleden epeyce zarar ettiğini, ticaretinin
zarara uğradığını, nakliye sektörünün problem yaşadığını ifade etti. AK PARTİ
olarak burada da bizim bakış açımız –açık ve net söyleyeyim- yüz binlerce
insanın ülkesini terk etmek zorunda kaldığı bir ortamda, aç, açıkta, soğukta,
hastalandığı, yaralandığı; topla tüfekle şiddete maruz kaldığı bir ortamda
-Türk şanlı tarihini de incelerseniz, bu örnekleri bolca görürsünüz- acaba
burada insani yardımda bulunursak, buradaki bize sığınan insanlara kucak
açarsak, bunlara zulüm edenlere de karşı durursak Türkiye bundan ne kadar zarar
eder, ticareti sekteye uğrar mı, tarımı zarar görür mü, ekonomik maliyeti çok
yüksek olur mu diye bir düşünce tarzı içerisine AK PARTİ Hükûmeti asla girmedi.
Biz olaya tamamıyla insani boyutla bakıyoruz, bunu açık ve net söyleyeyim.
Gelişen
durumlara göre tabii Hükûmetimiz orada yaşanan bu çatışma ortamından kaynaklı,
sınır illerinin gördüğü zararları telafi etme noktasında da önemli adımlar
atmıştır. Burada, çıkıp sanki hiçbir şey yapılmadı, oradaki sektörlerin
sorununun hiçbirine duyarlılık gösterilmedi gibi bir tavrı da kabul
etmediğimizi ifade ettik.
Evet,
İstanbul’dan sonra en büyük filoya sahip ikinci ildir Hatay. Nakliye sektörü,
ticaretimizin omurgasını oluşturan en önemli sektörlerden biridir ama buna
yönelik çok önemli tedbirler alındı. Açık ve net söyleyeyim, nakliye
sektörünün, sivil toplum örgütlerinin, onların kuruluşlarının, taleplerinin
ötesinde destekleri oldu. Biz sürekli Hatay’dayız, nakliye sektörümüzle de
çiftçimizle de esnafımızla da diyalog hâlindeyiz. Ro-Ro’dan kaynaklı maliyet
artışına 600-700 dolar destek olunursa kâfi deniliyordu. Arkadaşlar,
Hükûmetimiz, yaptığı çalışmayla hem Mersin’den hem İskenderun’dan Ro-Ro
seferlerini başlatmakla kalmamış, tır başına nakliyecilere bin dolar destek
sağlamıştır ve hâlen de bu destek devam etmektedir.
Evet, şu
anda, hemen yanı başımızda, sınırımızda olağanüstü bir durum yaşanıyor. Orada
sivil halkın üzerine ateş ediliyor, topla tüfekle orada insanlar katlediliyor.
70 bin insanın katledildiği, öldürüldüğü bir coğrafyadan bahsediyoruz.
Tabii,
burada, grup önerisini veren Barış ve Demokrasi Partisine de söyleyeceklerim
var, onu da açık ve net söyleyeyim.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Ne var?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Burada, gazetelerde yazan, gazete manşetlerinde yazan,
gazete haberlerinde yazan cümlelerden hareketle bir grup önerisi vermiş
durumdalar. Ben duyuyorum, haricen, Hatay’da Barış ve Demokrasi Partisinin
milletvekilleri -Hatay’dan seçileni yok ama başka illerden seçilip de Hatay’ı
ziyaret eden milletvekilleri var- üniversitedeki yurtları ziyaret ediyorlar;
kendi teşkilatlarını, örgütlerini ziyaret ediyorlar. Bunlar lazım şeyler. Bizim
meşhur sayfiye yerimiz var, Harbiye. Harbiye’de akşamları ağırlanıyorlar, yiyip
içiyorlar. Bunlar da, tabii, bir ile gidildiği zaman yapılabilecek şeyler ama
zahmet edip, BDP’li milletvekilleri, hazır Hatay’a
kadar gitmişken bu faaliyetlerin arasında kamplardaki durumları da bir görmek
isteseler, orada sınır bölgesinde yaşanan o insanlık dramını da görüp, canlı
olarak görüp ona göre önerge verseler daha doğru olur diye düşünüyorum.
Arkadaşlar,
böyle gazete kupürleriyle ve daha önce çeşitli gruplarca ön plana çıkarılan
haberler üzerinden önerge verilmez. Bakın, İnsan Hakları Komisyonumuz, 3,4 ve 5
Eylül tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin Hatay’ın Apaydın
köyüne yapmaya çalıştıkları ziyaretle ilgili bir inceleme başlattı. Orayla
ilgili çok detaylı bir rapor var, detayları buradan ifade edip sizleri
boğmayacağım. Burada geçen tüm hususlar, gerek silahlı eğitim yapıldığı gerek
kamplarda bu eğitimlerin sağlandığı gerek silah yardımı -ambulanslardan silah
yardımı yapıldığı- vesaire gibi birçok ifade asparagas haberlerdir. Bunlar
tekzip edilmiş, delilleriyle ispat edilmiş yalan haberlerdir. O yüzden, Meclis
gündemini bu yalan haberler üzerinden değil -olabilir, atılan adımlar arasında
eksiklik de olabilir- arkadaşlar gidip yerinde tespit edip…
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Yerinde inceleme fırsatı verdiler mi kardeşim?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – …ona göre burada somut şeyler üzerinden ifade ederlerse
daha doğru olur, daha ciddi olur diye düşünüyorum.
Kıymetli
kardeşlerim, netice itibarıyla şu noktaya gelmek istiyorum: “Tabii ki üç ayda
devrileceğini farz ederek AK PARTİ Hükûmeti Suriye’yle ilgili bu tavrı
takındı.” deniliyor. El insaf derler, el insaf! Bizim oradaki dayanak noktamız
şudur: Halkının desteği olmadan bir iktidarın iktidarda kalması mümkün mü?
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Nereden biliyorsun?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Halkının desteğinin olmadığı çok net ortada, yüz binlerce
insan ülkelerini terk etmiş durumda, milyonlarca insan evini terk etmiş
durumda, 70 bin insan silahla, topla tüfekle, uçaklarla her gün bombardıman
altında.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Ayrımcılık yapmayın, gerçekten mezhepçilik orada çok
tehlikeli.
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Nereden halkın desteğinden bahsedersiniz, yapmayın
arkadaşlar! Elimizi vicdanımıza koyup ona göre söylemlerimizi geliştirmemiz
lazım.
AK PARTİ’nin ölçüsü çok nettir. Bakınız…
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Alevi-Sünni ayrımı yapılmıyor mu orada?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Yapmayın Allah aşkına.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Nasıl yapmayın, işte ortada her şey.
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – 2003 yılı ile 2010 yılı arasındaki ilişkilerin iyi olduğu
dönemi nereye oturtacağız? Yapmayın Allah aşkına.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – İşte, İsrail’in talimatını okuduğu için rahatsız bu
insanlar, Amerika’nın talimatını okuduğu için rahatsız.
ADEM YEŞİLDAL
(Devamla) – O dönemde aynı yönetim iş başında değil miydi? AK PARTİ iktidarı
gene iş başında değil miydi? O döneme hangi noktayı oturtacağız arkadaşlar? Bir
şey söylüyorsak altının dolu olması lazım.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, bin tane uluslararası kaynak söyledi, biz söylemiyoruz
ki!
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Bakınız, AK PARTİ, zulüm yapanın karşısında durur, bundan
sonra da durmaya devam edecektir, bunu bilesiniz.
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Helal!
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Beraber dururuz. Çünkü İsrail zulüm yapıyor, bombalıyor
orayı, masum insanları bombalıyor.
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Mazlumun yanında durur, haksızlığa uğrayanın yanında
durur, kucak açıyoruz. Bütün bu söylemler…
Son
olarak şunu söyleyip cümlelerimi tamamlıyorum: Dünyadaki tüm yardım
örgütlerinin -Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Birliğinin- gıptayla baktığı bir
tablo yaşanıyor, “Türkiye misafirlere en iyi şekilde bakıyor, en iyi şartları
oluşturuyor…” Bütün dünya gıptayla bakarken, bu söylemlerle Türkiye’nin bu dik
duruşunu gölgelemememiz lazım; ülke hepimizin.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yeşildal.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, konuşmacı konuşması sırasında sataşmada
bulunmuştur.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Şimdi Sayın Baluken konuşsun, sizi dinleyeyim ondan
sonra olur mu?
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Peki.
BAŞKAN –
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, ben, buradan AKP’nin grup başkan vekillerine bir
çağrı yapmak istiyorum. Burada araştırma önergesi getirdiğimiz zaman konuyu
gerçekten bilen ve konuyu ciddiye alan hatipleri buraya gönderirseniz Meclis
çalışması daha verimli olur. Gündemi bile takip etmekten uzak, hangi heyetin,
ne zaman, nereye gittiğini, hangi raporu hazırladığını bilmeyen birisini buraya
gönderdiğinizde, araştırma önergesini gazete manşetlerinden hazırladığımızı
sanır. Hâlbuki biz, sınır bölgesi olan Viranşehir ve Ceylânpınar’a, sadece son
bir ay içerisinde altı heyet gönderdik.
ADEM
YEŞİLDAL (Hatay) – Hatay?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Hatay’daki ilk raporu hazırlayan grup BDP’dir.
Bakın, Ertuğrul Kürkcü buradadır. Milletvekili
arkadaşlarımızı ilk Hatay’a gönderen grup BDP’dir ve
ilk hazırlanan rapor BDP’ye aittir.
Aynı
şekilde siz, Hatay’daki kamplara milletvekili giremediğini, milletvekili
sokulmadığını herhâlde gazeteden de okumadınız. Bu konular hakkında hiçbir
fikir sahibi olmadan buraya gelip bu şekilde afaki konuşmak doğru değildir.
Biz, bugüne kadar hazırladığımız bütün araştırma önergelerimizi somut
bilgilere, oradaki halkların bize aktardıklarına dayanarak veriyoruz. Nitekim,
iki gün önce arkadaşlarımız, eş başkanımız ve milletvekili heyetimiz Viranşehir’deydi.
Hükûmetinizin talimatıyla ölüm pahasına da olsa oradaki halkın sıkıntılarını
dinlediler. Bir gün önce Ceylânpınar’daydılar. Bir hafta önce yine
Ceylânpınar’da, Viranşehir’de ve Kızıltepe’deydiler.
Dolayısıyla,
bu şekilde iddiaları buraya getirmek ciddiyetle bağdaşmaz. Barış ve Demokrasi
Partisi hem Hatay’la ilgili ilk raporu hazırlayan gruptur hem de sınırdaki
bütün yaşananlarla ilgili somut verilere dayanarak, oradaki halkın
aktarımlarına dayanarak burada Meclise, Meclis Genel Kuruluna bilgi verme
durumundadır.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN -
Sayın Çirkin…
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan
hatip benim sözlerimi ya yanlış anlamıştır ya da çarpıtarak ifade etmiştir.
Bunun için söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
4.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in,
Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Evet, şimdi, değerli arkadaşlar, burada “Suriye’den
gelen mültecilere niçin yardım ediyoruz, bunları niye içimize alıyoruz, bunlara
niye barınma sağlıyoruz?” diye bir şey söyleyen olmadı. Bu bir kere insanlık
vazifemiz. Bu konuda Hükûmeti destekliyoruz ve biz de yardımcı oluyoruz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunlara, ilaç gönderiyoruz bu kamplara.
Ama şunu
ifade etmek istiyorum ben: Dış politikadaki hesapsızlığınız, oradaki insanların
-son aylarda göçen insanların- ceketini dahi alamadan gelmesine yol açtı. Yani,
üç ayda gidecekti, dolayısıyla, böyle bir göç öngörmüyordunuz, bu bir.
Bir
diğeri, Türkiye’de de 75 milyon insan var. Şu anda Ankara’daki oto kiralamacıları feryat ediyor. Kiraladıkları otolar
birdenbire Hatay’ı buluyor, Hatay’dan Suriye’ye geçiyor -koskoca araba nasıl
geçiyor, buna da bir mana vermek mümkün değil, ortada “sınır” denen bir şey
kalmamış- ve Reyhanlı’nın Harran köyünde, sınırda hayvanlarını otlatmak isteyen
köylü, yetkililerden “Yasak.” cevabı alırken bu sınırdan geçmeyen bir şey
kalmıyor ve siz, bunların karşısında bizim 75 milyonun hakkını gözetme adına
susmamızı bekliyorsunuz. “Pamuk” dedik, pamuk geliyor; “zeytinyağı” dedik
zeytinyağı geliyor. E, Milliyetçi Hareket Partisi bunların hakkını savunuyor,
savunmak zorunda. Yoksa Suriye’deki insan hakları ihlalleriyle ilgili elbette
ki bir kısım görüşmeler, bir kısım tavırlar konacak ama önce, Türkiye
Cumhuriyeti devleti, önce, 75 milyonluk Türk milleti. Dış politikada
duygusallık olmaz. Bunun da bu şekilde bilinmesini arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Yeşildal.
5.- Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADEM
YEŞİLDAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
her iki hatibin de ifadelerini hep beraber dinledik. Değerli BDP Grup Başkan
Vekili buraya çıktı birtakım şeyler ifade etti. Tabii ki biz Sayın Kürkcü’nün İnsan Hakları Komisyonu üyesi olduğunu
biliyoruz. O Komisyonla birlikte yapılan ziyaretlere katılmıştır ama grupları
adına bu önergeyi verirken bu bahsettikleri olaylarla ilgili grup olarak
kendilerinin Hatay’da bir ziyaretleri oldu mu? Ben bunu ifade ettim.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Oldu, oldu, oldu, oldu, oldu.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Takip etmemişsen niye bu kürsüden konuşuyorsun ya! Daha iki
gün önce Viranşehir’deydik, televizyon da mı izlemiyorsun?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Tabii, arkadaşlar, ben bire bir cevap vermeyi arzu
etmiyorum fakat daha önce defalarca, bizatihi kendisinin de üye olduğu İnsan
Hakları Komisyonu raporuyla tekzip edilmiş haberler üzerinden bir grubun burada
grup önerisi vermesinin ne kadar ciddi ya da ciddiyetsiz olduğunu siz takdir
edin.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – O rapora muhalefet şerhimizi yazdık. Mecbur muyuz senin
raporunu kabul etmeye? Boş boş konuşuyorsun.
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinden konuşan hatip
burada da ifade ettiler. Tabii ki AK PARTİ’nin attığı
adımların insani amaçla olduğunu ve bu adımların desteklenmesi gerektiğini
kendileri de ifade etti. Şimdi, bütün dünyanın takdir ettiği bir tablo var
ortada.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sen Ceylânpınar’a hiç gittin mi, Viranşehir’e gittin mi,
Kızıltepe’ye gittin mi?
ADEM
YEŞİLDAL (Devamla) – Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Tüm dünyanın takdir
ettiği bir tablo yaşanıyor şu anda.
Son
olarak şunu da ifade ederek cümlelerimi nihayetlendireceğim: Tarihî meselelerle
ilgili –iyi anlaşılsın diye altını çizerek söylüyorum- biz kâr-zarar hesabı
yapmayız. Şu anda son derece önemli tarihî meseleler cereyan ediyor ve AK PARTİ
iktidarı, şanlı tarihine, Türk milletinin tarihine de yakışır bir durumda,
dimdik duruyor; zalimin karşısında duruyor, mazlumun da sonuna kadar yanında
duruyor ve durmaya devam edecek diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Evet, Amerika Birleşik Devletleri’nin yanı çok yakışıyor
sana, değil mi?
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, burada sözlerimin yine çarpıtıldığına
inanıyorum. Sayın hatip, AK PARTİ’nin yürüttüğü
politikaların bizim tarafımızdan insani bulunduğunu ve desteklendiğini
söylediğimizi ifade etti. Ben böyle bir şey demedim. O bakımdan, buna cevap
vermek için…
BAŞKAN –
Hadi bakalım, açtık yolu.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
6.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in,
Hatay Milletvekili Adem Yeşildal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Efendim, ben Adalet ve Kalkınma Partisinin sınırımızdan
içeri giren mülteciler konusunda yürüttüğü politikanın doğru olduğunu ve bunu
desteklediğimizi ifade ettim. Suriye konusundaki politikasının, Suriye
politikasında attığı adımların ben burada dakikalarca yanlışlığını ifade
ediyorum, değerli hatip ucundan, bir kenarından çekiyor, söylediğim yanlış
tutumlara, yanlış politikalara, bu konuda ifade ettiğim sözlere değinmiyor ve
içinden cımbızla bir cümlesini alıyor; tam bir AKP klasiği!
Peki,
şimdi son bir şey söyleyeceğim: Suriye’ye yardım ettiğinizi, uluslararası
alanda Suriye yalnız kaldığı zaman Suriye’ye yardımcı olduğunuzu ama Suriye’nin
bunu dinlemediğini, sizi anlamadığını ifade ediyorsunuz değil mi? Baba Esad’ın
cenazesinde -hatırlatıyorum size- Hükûmetiniz Türkiye devleti Cumhurbaşkanının
bu cenazeye gitmesine karşı çıktı mı, çıkmadı mı? O zaman Başbakanlık makamında
bulunan Abdullah Gül Bey ve AKP Hükûmeti Suriye’yle ilişkileri geliştirecek bu
ziyarete karşı çıktı mı, çıkmadı mı ve uzun dönem Suriye’yle ilişkileri
soğumaya AKP hükûmetleri aldı mı, almadı mı? Buna da bir cevap verirseniz
memnun olurum. Yani birtakım şeyler öyle o kadar basit değil, belki birileri
balık hafızalı olabilir ama biz balık hafızalı değiliz.
Saygılar,
sevgiler sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Akçakale'de yaşanan ve
5 kişinin ölümüne yol açan olaydan sonra Türkiye sınırlarında Suriyeli
muhaliflere silahlı yardımda bulunulduğuna dair çeşitli iddiaların ve
Türkiye’nin Suriye ile özellikle Hatay sınırında güvenliğinin nasıl
sağlandığının araştırılması amacıyla 10/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, 1/6/2012 tarih 5355 sayı ve
20/12/2012 tarih 7833 sayı ile iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 5 Şubat 2013 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Tarih:
05/02/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 05/02/2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
01
Haziran 2012 tarih 5355 sayı ve 20 Aralık 2012 tarih 7833 sayı ile Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz "İktisadi ve idari bilimler
fakültesi mezunlarının yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla" vermiş olduğumuz Meclis araştırma
önergelerimizin 05/02/2013 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Kütahya Milletvekili
Sayın Alim Işık’a aittir.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi öncelikle
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde
her yıl hemen hemen en fazla mezunu veren, dolayısıyla da her yıl en fazla yeni
öğrenci kaydedilen fakültelerden birisi olan iktisadi ve idari bilimler
fakültesi mezunlarının bugün içinde bulundukları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak, hem 2012 yılı Haziran ayında hem de 2012 yılı Aralık ayında
verdiğimiz Meclis araştırma önergelerinin gündeme alınması konusunda söz almış
bulunmaktayım. Umarım yüce Meclis bu değerlendirmeleri doğru algılayıp bu
konuda bir araştırma komisyonunun kurulması yönünde karar verecektir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle, üniversite mezunu gençlerimizin her geçen gün
sayılarının giderek arttığı ve maalesef üniversite mezunu gençlerde yaşanan
işsizlik oranının da AKP hükûmetleri döneminde giderek arttığı bir dönemde,
mezun sayıları yaklaşık 350 bin dolayında olan iktisadi ve idari bilimler
fakültesi mezunlarının içinde bulunduğu sorunlar giderek çoğalmaktadır. Geçen
yıl şubat ayında, tam bir yıl önce, hemen hemen her Meclis grubunu ve ayrıca
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanını da ziyaret eden iktisadi-idari bilimler
fakültesi mezunları adına bir grup gencimiz, bu sorunlarını bizzat gruplara
kendileri aktardılar, Sayın Bakana da aktardılar ve bu ziyaretlerinin
sonrasında, Sayın Bakanın 25 Şubat 2012 tarihinde kendilerine verdiği bir sözü
de içine alan bir haber çıktı. Burada, Sayın Çelik’in, kendilerine iletilen,
özellikle kadro sayısının yetersiz olduğu ve KPSS puanlarına göre eleman
alımında iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının müracaat edebileceği
kadro sayılarının en az 2 katına yani en az 15 bine çıkartılması yönündeki
taleplerine cevaben Sayın Bakanın “Konuyu inceleteceğim, bir aksaklık varsa
mutlaka çözülecek, içiniz rahat olsun.” diye gençleri gönderdiğine dair bir
haber dikkate alındığında, aradan geçen bir yıl içerisinde, maalesef,
diğerlerinde olduğu gibi, Sayın Bakanın bu konuda da verdiği sözlerin gereği
yerine getirilmedi. Geçen yıldan bu yana bu kadrolar artırılmadığı gibi, tam
tersine, kasım ayında KPSS 2012 sonuçlarına göre yapılan atamalarda oranın daha
da azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla bu gençleri avutmanın, her gelen gruba
“Problemi inceleteceğiz, yakında çözeceğiz.” gibi klasik cevapları vererek
sorunu ötelemenin bu ülkenin yararına bir sonuç doğurmayacağı açıktır. Sayın
Çalışma Bakanını bu verdiği sözün arkasında durmaya ve gençlere verdiği sözün
gereğini yapmaya, bir kez de ben, kürsüden, onlar adına davet ediyorum, çağrıda
bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle bu gençlerin en önemli sorunlarından birisi, son
dönemde ÖSYM tarafından üniversite mezunları için ilan edilen kontenjanların
oldukça yetersiz olmasıdır. Yine, “4001” koduyla yani herhangi bir lisans
programından mezun olmak şartının arandığı iş alanına iktisadi ve idari
bilimler fakültesi dışında diğer fakülte mezunlarının da müracaat ediyor olması
ve KPSS puanlarına göre bu sıralamaya öncelik verilmesi tabii ki bu fakülte
mezunlarının bazı derslerdeki avantajını ortadan kaldırmaktadır. Örneğin, iş
hukuku, vergi hukuku, idare hukuku, kamu yönetimi, işletme, iktisat gibi çok
sayıda krediye sahip birçok dersi alan bu gençlerimiz, bu dersleri almayan veya
matematik ve benzeri gibi diğer derslerde daha başarılı olan diğer fakülte
mezunlarıyla aynı şartlarda yarışmak durumunda kaldığından bu tür kodlara
mensup kontenjanlardan da yeterince yararlanamamaktadırlar.
O zaman,
yapılması gereken bir şey vardır, bu kontenjanları arttırmaktan başka bir yol
görülmemektedir. “4001” kodunu sadece iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarının başvuracağı bir kod hâline dönüştürmek de diğer fakülte
mezunlarına büyük bir haksızlık olacaktır. O zaman, bu kodun, en azından
sayısının, kontenjan olarak arttırılması en doğru çözüm yolu olacaktır.
Bir başka
konu: Özellikle, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı eleman alımlarında öncelikle
iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları bugüne kadar
değerlendirilmekteydi. Ancak son dönemlerde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı eleman
alımlarında, ÖSYM atamalarından bu eleman alımlarını çıkartıp mülakat
sistemiyle eleman alımına geçince iktisadi ve idari bilimler fakültesinin
öncelikle değerlendirildiği bu alan da bunların elinden alınmaya başlanmıştır.
Gerek diğer fakülte mezunları, gerekse iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunları Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yapmış olduğu bu sınavlarda KPSS
zorunluluğu da ortadan kalkınca, sadece, biraz daha iktidara yakın olma şartını
sağlayanların öncelikle işe alındığı bir konuma taşınmıştır. Bunun da acilen
terk edilip hakkaniyet ölçüleri içerisinde işe alımın yapıldığı bir mülakat
sistemi ve KPSS puanı destekli bir sistemin burada uygulanması daha doğru
olacaktır.
Bir başka
konu: Tabii, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının benzer
bölümlerle her yıl sayılarının giderek arttığı konusudur. İktisadi ve idari
bilimler fakültesinde, hem iktisat hem işletme hem çalışma ekonomisi ve
endüstri ilişkileri hem kamu yönetimi hem maliye, ekonometri, uluslararası
ilişkiler, siyaset bilimi gibi birçok bölüm var hem de en az 7-8 bölüme ilave
olarak bu bölümlerin her birinin bulundukları üniversitelerin en yüksek kontenjanlı
bölümler olması bu mezun sayısının giderek artmasına yol açmakta. Burada,
özellikle YÖK’ün ve Hükûmetin ilgili bakanlıklarının bir araya gelip,
Türkiye'nin ihtiyaçları doğrultusunda bir personel planlaması yapmasına ihtiyaç
vardır. Hem bölüm sayısını artıracaksınız hem bu bölümlerdeki kontenjan
sayılarını artıracaksınız hem de diğer taraftan bu kontenjanlar dolmayacak,
mezunlar şişecek, bunlara iş alanı açmayacaksınız. O zaman bu gençleri dört
yıl, beş yıl oyalamanın bir anlamı yok, bu planlamayı doğru yapmamız gerekiyor.
Özellikle
Devlet Personel Başkanlığı verileri de dikkate alındığında, sağlık
hizmetlerinde yüzde 76’lar, eğitim öğretim hizmetlerinde yüzde 92’ler dolayında
olan alan doluluk oranlarının, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının
atandığı kamu kurumlarında genel idari hizmetler sınıfında yüzde 60’lar
düzeyinde kalması, zaten bu sorunun en önemli delillerinden birisini
oluşturmaktadır. Buraya değişik branşlardan alınan personelin, kendi
alanlarında bir imkân bulmaları hâlinde burayı terk ederek oraya geçmeleri, bu
kadroların etkin kullanılmadığının, doğru kullanılmadığının önemli bir
göstergesidir. Dolayısıyla, önemli sorunlardan birisi de budur.
Özellikle
bu konunun çözümü konusunda yüce Meclisimizin bir araştırma komisyonu kurarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve gençlerimizin istihdam alanlarının
artırılmasına yönelik tedbirlerin alınması konusunda böyle bir önergenin
yerinde olduğunu düşünüyor ve yüce Meclisin bu önergeye destek vereceği
umuduyla, önergemizin kabulü yönünde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak oy
kullanacağımızı ifade ediyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Işık.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim
Binici.
Buyurun
Sayın Binici. (BDP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi
üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de
hâlihazırda mevcut olan 166 üniversitenin 95’inde iktisadi ve ticari ilimler
fakültesi bulunmaktadır. Mevcut fakültelerin her yıl verdiği mezun sayısı 30
binin üzerindedir. Açık öğretim fakültesinden mezun olanlar da bu sayıya dâhil
edildiğinde olayın ulaştığı boyut daha da vahim hâle gelmektedir. Üniversite
mezunlarının korkulu rüyası hâline gelen gelecek kaygısı ve iş bulamama korkusu
bu fakülte mezunlarının âdeta gölgesi hâline gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, TÜİK’in rakamlara âdeta dans
ettirterek yaptığı hesaplama yöntemiyle açıkladığı kasım ayı rakamlarına göre,
işsiz sayısı 2,5 milyonu aşmış durumdadır. Her yıl 30 binden fazla idari
bilimler fakültesi mezununun işsizler ordusuna dâhil olduğu gerçeği göz önüne
alındığında “Türkiye’de -her gün- 80 işsizden 1 kişi idari bilimler fakültesi
mezunudur.” demek yanlış olmaz.
Son
verilere göre, Türkiye’de genç işsizlerin toplam işsiz sayısına oranı yüzde
18,6, yani genç işsiz sayımız tam olarak 450 bin kişidir. Verilere bakılırsa, bu
işsizlerin büyük bir bölümü, yani 300 bini aşkın bölümü idari bilimler
mezunlarından oluşmaktadır.
Tecrübesiz
oldukları için özel sektörde iş bulamayan idari bilimler mezunları, kamuda
yaratılan yetersiz istihdam alanı yüzünden de iş bulamamaktadır.
Kamuda,
300 bin idari bilimler mezunu için sadece 10 bin kişilik kadro açılmış
durumdadır. Bundan çıkarılacak sonuç ise, her 30 idari bilimler mezunundan
yalnızca 1’i kadrolu olabilmektedir.
Bu
noktada, sorunun kaynağı olarak, bu fakültelerin büyük ilgi ve tercih gördüğü
sonucu çıksa da, sorunun asıl kaynağı 95 fakülte açan devlet yönetiminden ve
“YÖK” dediğimiz ucube yapıdan kaynaklanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri; memur atamalarında her fakülte ve bölüm mezunları için kamu
personeli seçme sınavında ayrı ayrı kodlar kullanılmaktadır. Herhangi bir
pozisyona atama yapılacağı zaman sadece o alanda eğitim görmüş adayların
başvurabilmesi için bu kodlardan yararlanılmaktadır. Mesela, öğretmenlik
kadrolarına sadece öğretmen adayları, sağlıkla ilgili alanlara sadece sağlık
mezunları, diyanetle ilgili kadrolara ise sadece ilahiyat ve imam-hatip
mezunları başvurabilir ve doğru yöntem de budur ancak idari bilimler fakültesi
mezunları aldıkları dört yıllık eğitimin ardından kendi alanlarında olan pek
çok kadro ve pozisyona atanma hakkını son yıllarda giderek kaybetmiştir.
Bankalar,
maliye, gümrük memurluğu, KİT'lerde ve diğer kamu kurumlarındaki birçok
pozisyon önceden idari bilimler mezunu olma şartı aranırken, özellikle son
yıllarda “4001 şartı” yani herhangi bir dört yıllık fakülte mezunu olması
yeterli görülmektedir. Bu da hem bu pozisyonlara bu alanda bilgisi olmayan
kişilerin atanmasına yol açmakta hem de idari bilimler mezunu yüz binlerin
atanamayıp açıkta kalmasına neden olmaktadır. Gümrük memuru olarak işletme, iktisat
mezunu yerine kimya mühendisi veya biyoloji öğretmeni atamanın, banka memuru
olarak iktisat mezunu yerine fizikçi, matematikçi atamanın ne kadar yanlış bir
uygulama olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Herkesin
sadece eğitim gördüğü alanda atanmasının sağlanmasının en doğru ve en verimli
yöntem olacağı gayet açıktır. Bir fen fakültesi mezununun bankacı veyahut da
maliyeci olarak atanması, atandıktan sonra da muhasebe kursuna gidip muhasebe
öğrenmek için çaba göstermesi devletin hizmet kalitesini düşüreceği gibi farklı
alanlardan atanan bu kişileri de memnun etmeyeceği ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, bütün üniversitelerimizde idari bilimler fakültesi açılması
saplantısından bir an evvel sıyrılmamız gerekmektedir. Yapılan bu yanlış
uygulamayla hem bu alanda yapılan eğitimin kalitesi düşmekte hem de bu
fakültelerden mezun olan yüz binlerce gencin istihdam edilememesi sorunuyla
karşılaşılmaktadır. Her yıl idari bilimler fakültelerinden binlerce mezun vermek
hem bu kişilerin önünü tıkamakta hem de özel sektörün bu durumu koz olarak
kullanmasına kapı aralamaktadır. Özellikle bankalar tarafından idari bilimler
mezunlarının stajyer olarak istihdam edildiği ve asgari ücretle çalıştırıldığı
hepimizin malumudur.
Değerli
milletvekilleri, “üniversiteden mezun
edeceğim” diye yüz binlerce gencimizin umutlarıyla oynayarak yerleştirdiğimiz
fakültelerden işsizler ordusuna yeni neferler kazandırmanın anlamı olmadığını
söylüyorum. Bu konuda, yine, biliyorsunuz,
her yıl yüzlerce öğretmen adayı hatta binlerce öğretmen adayı daha geçen gün
Kızılay merkezde yine coplandılar, yine gazlandılar, yine boşa çıkarıldılar. Bu
insanların tek amacı, yükseköğrenim tahsilini yaptıktan sonra öğretmen olarak
atanmayı beklemektir. Ama, ne yazık ki ülkede Başbakanın bir dediği iki
olmuyor, bir Millî Eğitim Bakanı çıkıp eğitim ve öğretimde ne kadar açık
olduğunu rahat söyleyemiyor.
Onun
için, atanamayan bu öğretmen adayı kardeşlerimizin bir an önce atanmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Aykut
Erdoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin, iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının sorunlarının
araştırılması isteğiyle verilmiş önergesinin lehine söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; iktisadi ve idari bilimler fakültesi; işletme,
iktisat, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, ekonometri, çalışma ekonomisi,
maliye gibi bölümlerden oluşmakta ve toplumun sinir sistemini oluşturan yönetim
kadroları da bu fakültelerde yetiştirilmektedir. Bu fakülteler, hazırlık hariç
dört yıllık fakültelerdir ve son derece zor okullardır, bitirilmesi çaba ve
emek isteyen okullardır. Ben de Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü
mezunuyum ama aynı zamanda, bu halkın parasıyla hem İngiltere’de hem Amerika’da
iktisadi ve idari bilimler alanında eğitim yaptım ve bir karşılaştırma şansı
bulabildim. Ben, bu karşılaştırmayı sizlerle paylaşarak eğitim sistemimizi,
iktisadi ve idari bilimler fakültesi özelinde beraberce değerlendirmekte fayda
görüyorum.
İlk şunu
söyleyeyim ki Türkiye’deki öğretmenlerin, hocaların kalitesi, yurt dışındaki
birçok okula göre çok daha yüksektir. Bizim, çok daha kaliteli, çok daha iyi
eğitimli, çok daha entelektüel hocalarımız vardır.
İkinci
tespitim ise, ne yazık ki Türkiye’deki öğrenciler, yurt dışındaki öğrencilere
göre çok daha fazla ders çalışmaktadır. Ancak, Batı medeniyetinin okullarının
bizim okullarımıza göre bir sistem üstünlüğü söz konusudur. Bu “sistem
üstünlüğü” başlığını biraz açacak olursak öncelikle eğitim materyalleri
bizlerinkinden çok daha iyi; basılmış kitapların kalitesinden içeriğine kadar
veya kullandıkları yazılımların içeriğine kadar, ne yazık ki bizden daha
iyiler. İkinci mesele: Bizimki gibi, eğitim sistemimizde değerlendirme
sınavlara yığılmamış, bütün eğitim takvimine yayılmış bir değerlendirme sistemi
söz konusu ve bu değerlendirme sistemi de ezbere dayalı bir değerlendirme
değil, daha çok yaratıcılık odaklı bir değerlendirme söz konusu.
Hocalar
öğrencilerle çok yakından ilgileniyor ama hocalara aynı zamanda üniversiteler
kaynak aktarıyorlar ve her birinin en az 5-6 “öğretmen yardımcısı” denen
kadroları var. Bu öğretmen yardımcıları da üniversitelerin başarılı
öğrencilerinden seçiliyor ama tabii, seçilirken bizim ülkemizdeki gibi siyasi,
etnik veya mezhepsel ayrımcılık yapılmıyor.
Dünyadaki
üniversitelerde çeşitlilik bir zenginlik kabul ediliyor. Bizim
üniversitelerimizde olduğu gibi tek tipleştirme dünyadaki üniversitelerde yok.
O yüzden, dünyanın çeşitli ülkelerinden öğrencileri kendileri burs vererek
ülkelerine getiriyorlar. Bu üniversitelerde özgürlük var, bu üniversitelerde
yumurta taşımak suç değil değerli arkadaşlar. Bu üniversitelerde de eylemler
oluyor, orada da öğrenciler eylemler yapıyor ama bu eylemlerde polis şiddet
göstermiyor, gaz sıkmıyor, kız öğrencileri yerde tekmelemiyor.
Ben,
kendi üniversite dönemimde benim de katıldığım birkaç eylemden bahsedeyim.
Mesela “300 Spartalı” filmi vardı. Bu “300 Spartalı” filminin, Pers kültürünü, İran kültürünü
aşağıladığı dolayısıyla eylem oldu. Bu eyleme, Batılı öğrenciler de destek
verdi ama bu eylemden hemen sonra bir panel düzenlendi, öğrenciler o panele
hazırlıklı geldiler ve o panelde çok derin tartışmalar oldu medeniyet
ayrımcılığı üzerine.
İsrail-Filistin
meselesi konusunda eylem yaptık. O zaman da bir polis baskısı olmadı, sadece, yan
tarafta İsrail’i destekleyen öğrenciler yürüdü, barış içerisinde bir eylem
oldu.
Benim tek
gördüğüm şiddet eylemi: Parasız eğitimi isteyen öğrenciler vardı Amerika
Birleşik Devletleri’nde, onlar eylem yaptı, ben de eylemlerine destek verdim,
hatta, yumurta attılar ama onlara polis şiddet göstermedi, sadece çevrelerine
zarar vermelerini engellemek için kordon altında yürüttüler.
Değerli
arkadaşlar, üniversiteler, Batı medeniyetinde özgür, öğrenciler karar
mekanizması içerinde. Öğrenciler burada ki gibi değersiz, karar mekanizması
içerisinde olmayan, varlıkları reddedilmiş durumda değiller değerli arkadaşlar.
Üniversiteler ekonomik, siyasal veya toplumsal meseleler üzerinde görüş
bildiriyor, araştırmalar yapıyor ve bu bildirdikleri görüşler toplum adına
sorunların çözülmesinde çok fayda sağlıyor. Üniversiteler orada hayatın içinde,
üniversitelerin laboratuvarları gerçek hayatın ta kendisi. İncelenen olaylar
gerçek hayattan ve devlet, üniversitelerin her türlü veriye ulaşması konusunda
üniversitelerin önünü açıyor. Mesela, bizim ülkemizde, ben bir milletvekili
olarak, yaklaşık üç aydır, daha önce aldığım kamu ihale verilerini, yasaya uygun
olmasına rağmen bir türlü alamıyorum. Bakan vermek istiyor, bakan yardımcısı
vermek istiyor ama bürokratlar engel oluyor ve alamıyorum ama orada
milletvekili değil, öğrenciler bile bu verilere ulaşıyor. Örneğin yapılan bir
projeden bahsedeyim ben size. Amerika Birleşik Devletleri’nin Maliye Bakanlığı,
bütün verilerini istatistiksel olarak tablolar hâlinde benim üniversitemle
paylaştı ve benim üniversitem vergide adaleti ve etkinliği sağlamak amacıyla
simülasyon modelini kurduk. Amerika Birleşik Devletleri Maliye Bakanlığı bunu
adapte ederek kullanmaya başladı.
Bir diğer
sorun değerli arkadaşlar: Orada üniversiteler gerçekten endüstrileri
destekleyecek çalışmalar içerisinde. İki projeden bahsetmek istiyorum size.
Birincisi, hatasız ses tanıma projesi. Bu hatasız ses tanıma projesinde,
insanlar konuşurken makinenin hatasız olarak bu sesi tanıması ve komutları
yerine getirmesi… Bu gerçekleşse ne olur, sadece size ondan bahsedeyim:
Bankacılıkta bütün memurluk işlemleri veya telefonla yapılan işlemlerde insan
faktörü ortadan kalkar -bu sosyal açıdan kötüdür ama teknolojik açıdan
söylüyorum- bütün bu işleri makineler eksiksiz yapmaya başlar.
Mesela,
diğer bir proje hemen hatırladığım: 360 derede dönebilen, bir elin yaptığı her
hareketi yapabilen robot kol projesi. Bu yapılsa ne olur? Eskiden iki ay, üç ay
yatakta beklenirken üç saat, beş saat, üç-beş gün içerisinde hastaneden taburcu
edilecek şekilde ortopedi ameliyatları yapılabilir.
Bu
şeylerin ortak özelliği ne? İşte, yurt dışında bu projeleri geliştiren ekiplerin
başında Türk hocalar ve Türk öğrenciler var. İşte, bizim eğitim sistemimiz
kalitesiz olduğu için dünyanın en büyük emperyalist sömürülerinden biriyle
karşılaşıyoruz. Bu emperyalist sömürü nedir? Türkiye’nin en iyi öğrencilerinin,
en iyi eğitimli öğrencilerinin, en akıllı öğrencilerinin Batı medeniyeti
tarafından kendi toplumlarından alınması ve çok düşük ücretlerle, çok düşük
hayat koşullarıyla kendi medeniyetlerine koşulması demektir. İşte buna “beyin
göçü” deniliyor. Tersine beyin göçü de burada tartışılması gereken bir şeydir.
Bilim ve
sanat olmadan bir toplumun kalkınamayacağını görüyorsunuz. Sadece bilim değil
değerli arkadaşlar, sanat da bir toplumun kalkınması için son derece önemli bir
koşuldur. Leonardo Da Vinci’nin resimleri olmadan bugünkü mimarileri görmeniz
mümkün değil ve diğer ülkelerde sanatın içine tükürülmüyor, heykeller
yıkılmıyor ve bu sayede bir medeniyet gelişiyor değerli arkadaşlar.
Bütün bu
kapsam içerisinde iktisadi ve idari bilimler fakültesinin Türkiye’deki
meselesine bakıyoruz. İki tane istihdam alanı var: Biri özel sektör, diğeri
kamu. Özel sektör için çok şey söylemek mümkün değil. Kamu için iki tane büyük
istihdam kurumu, bakanlıklar ve kamu iktisadi teşebbüsleri var. Eskiden, bizim
girdiğimiz zamanlarda, biz üniversite 2’nci sınıftan itibaren bu sınavlara
hazırlanırdık. Bilirdik ki adil bir sınav olacak. Testte kesinlikle bir şaibe
söz konusu değildi. Yazılı sınava kimse müdahale edemezdi, sözlü sınavda daha
önce referanslar olabiliyordu değerli arkadaşlar. Ama şimdi hangi günlere
geldik? Bugün, ta başında, testlerde yani bu YÖK’ün yaptığı, ÖSYM’nin yaptığı
testlerde sorular çalınır hâle geldi değerli arkadaşlar. Yazılılar ve sözlüleri
konuşmuyorum bile artık. Bazen sınava girmiş çocuklarla konuşuyorum, o kadar
seçici ideolojik sorular soruluyor ki ve bir partizan kadro kurmaya çalışılıyor
ki; bu, bu ülkeye ne zarar veriyor?
Varsayalım
çok iyi yetişmiş bir arkadaşımız var, bu ülkeye çok değer katabilecek ve
hasbelkader iktidar partisiyle aynı vizyonu paylaşmıyor. Siz bu arkadaşımızı
devlet istihdamına bu sorularla sokmayarak bu memlekete kötülük yapıyorsunuz.
Bir örnek vereyim burada: Bir çocuk sözlü sınavına giriyor. O zaman Bergama’da
siyanürle altın aranmasına karşı eylemler yapılıyor ve bu çocuk Bergamalı.
Bergamalı çocuğa bu ekonomi bürokrasisinin bir sınavında şunu soruyorlar:
“Bergama’daki eylemler için ne düşünüyorsun?” Çocuk bu soruya iktidarın
hoşlanmadığı bir cevap verdiği için bu sınavdan eleniyor, diğer çocuk ise
hoşlandığı bir cevap verdiği için
-referans bu- kabul edilerek sokuluyor. Bunu ben bürokratlarla konuştum,
isim vermek doğru değil. Bu örneği genel bir örnek olarak alın. Ama bu
ayrımcılığın bir sonu yoktur, bu ayrımcılığın sonu toplumda kutuplaşmadır.
Bunu, bu iktidar döneminden başlayarak hep birlikte çözebilirsek daha zengin,
daha mutlu bir ülkede yaşarız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Erdoğdu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Amasya Milletvekili Sayın Avni
Erdemir.
Buyurun
Sayın Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesine yönelik grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, öneri sahibi olan Milliyetçi Hareket Partisi grup
sözcüsü arkadaşımız başta olmak üzere, diğer arkadaşlarımız da polemikten uzak,
iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarının sorunlarını, taleplerini,
endişelerini dile getiren bir konuşma yaptılar. Elbette, dikkate alınması
gereken hususlar var ancak ben konuya daha geniş bir çerçevede yaklaşmak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversiteler, bilginin üretildiği, öğretildiği, toplumla
paylaşıldığı bilim merkezleridir, bilim yuvalarıdır. Üniversitelerde “Bir kamu
kurumunda nasıl istihdam edilebilirim?”in ötesinde,
ülkesi ve kendisi için büyük hayal ve heyecanları olan gençler yetiştirmek
durumundayız, mücadelemiz de bunun için.
Bakın,
bizim üniversitelileşme oranımız 2002’de yüzde 14
iken, bugün yüzde 35’lere ulaştık. Yeter mi? Elbette, yetmez. Zira, bizim
ulaştığımız bu rakamlara Avrupa 1990’lı yılların başında ulaştık. Eğitim
sosyologları, düşük oranlı üniversite eğitimini “seçkinci eğitim” olarak
adlandırıyor ve tüm dünyada artık üniversite eğitiminde kitle eğitiminden yana
bir tavır sergiliyor. Evet, seçkinci eğitimden daha çok, kitle eğitimi yani
ülkemizin varoşlarında, köylerinde, mahallelerinde herkes üniversite eğitimi
alsın istiyoruz ve dünya sosyologlarının, tüm sosyologların görüşleri
doğrultusunda seçkinci bir eğitimden uzaklaşmaya çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Japonya ve Güney Kore, bugün, çağ nüfusunun yüzde 100’ünü
üniversite mezunu yapmayı hedef olarak seçmiş.
Değerli
arkadaşlarım, biz Avrupa’nın 1990’lı yılların başında ulaştığı hedefe yeni yeni
ulaşmışken, eğer dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek istiyorsak,
büyük devlet, güçlü toplum oluşturmak istiyorsak bizim de üniversitelileşme
oranını hızla yükseltmemiz gerekiyor.
Kamuda
istihdam edilecek kadar üniversite mezunu yetiştirmeyi hedef olarak seçersek
korkarım, bu kutlu yarışta çok gerilerde kalırız.
Dünyayla
rekabet ne ile olacak? Elbette kaliteli eğitimle olacak; kaliteli işletmeci,
kaliteli iktisatçı, kaliteli kamu yöneticisiyle, kaliteli hukukçusuyla,
kaliteli mühendisle olacak.
İktisadi
ve idari bilimler fakültesi mezunları gelişen ekonominin, elbette motoru
olacak, bu anlayışla mutlaka yetişecek, yetişmesi gerekiyor. Eğer biz iktisadi
ve idari bilimler fakültesi mezunlarını sadece kamuya yerleştirmek için
okutuyorsak vay hâlimize diyorum.
Dünyayı
iyi incelersek, dünyanın üniversite mezunlarını sadece kamuya yerleştirmek için
okutmadığını görürüz. Biz inanıyoruz ki dil bilen, elinde çanta dünyayı fellik fellik dolaşan iktisadi ve idari bilimler fakültesi
mezunlarıyla, özel sektörde çalışan mezunlarımızla hem kamuda çalıştığından
daha fazla kazanan hem de ülkesine daha fazla katma değer üreten nesiller
yetiştirmiş olacağız; hedefimiz de doğrusu bu olmalı. İşte bu anlayışla
çalışıyoruz, yeni üniversiteleri bunun için açıyoruz, üniversite bütçesini,
AR-GE bütçesini bunun için artırıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bakın, 2002’de 53 devlet, 23 vakıf, toplam 76 üniversitemiz
vardı; bugün, 51 devlet, 43 vakıf olmak üzere 94 yeni üniversiteyle birlikte
170 üniversitemiz oldu. Yani, 76 üniversitenin üzerine 94 yeni üniversite daha
açtık ve sayıyı 170’e çıkardık.
Üniversiteleşme
oranını yüzde 14’lerden yüzden 35’lerin üzerine çıkardık. 2002-2003’te 1 milyon
798 bin öğrenci üniversitelerimizde okuyordu. Evet, değerli arkadaşlarım, 1
milyon 798 bin öğrenciyi 4 milyon 200 binlerin üzerine çıkardık. Öğretim
elemanı sayısını 76 binden 119 binin üzerine çıkardık. Yükseköğretim bütçesini
2,5 milyardan 15 milyarın üstüne çıkardık, artış oranı yüzde 510 civarında.
Yine,
Türkiye’nin AR-GE bütçesi 2002’de 57 milyon iken bugün 2,8 milyar TL’ye çıktı,
artış oranı yüzde 4.755. Evet, AR-GE faaliyetlerine ayrılan bütçedeki artış
oranı yüzde 4.755.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bütün bunları niçin yapıyoruz? Daha güçlü, daha
müreffeh, rekabet gücü daha yüksek, lider Türkiye’yi oluşturmak için yapıyoruz.
Eğitim mücadelemizi üniversite mezunlarının kamuda istihdamı içine hapsedersek,
sadece mezunların kamuda istihdamıyla ilişkisini kurarak yorumlarsak yanlış bir
tartışma yürütmüş oluruz. Korkarım ki üniversite mezunlarının sadece kamuda
istihdamıyla bağ kurarak yapılan bir tartışma, ülkemizi uluslararası rekabette
geriye götürür çünkü tüm dünya, rekabet gücünü üniversite mezunu olmuş insanlar
arasından seçerek geliştirirken biz, lise mezunları arasından seçerek bu yarışta
öne çıkamayız. Evet, tüm dünya üniversite mezunları arasından seçerek bir
rekabet gücü geliştirirken bizim lise mezunları arasından seçtiğimiz insanlarla
dünyayla rekabet etme şansımız yoktur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, ülkemize, kendimize de haksızlık etmeyelim.
Dünyayla, gelişmiş Avrupa ülkeleriyle mukayese ettiğimizde üniversite
mezunlarının istihdam edilme oranlarının Avrupa’nın önünde olduğunu görüyoruz.
Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde üniversite mezunlarının istihdam edilme
oranları ortalaması yüzde 69’lar seviyesindeyken ülkemizde yüzde 71’ler
seviyesinde.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, araştırma önergesinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
alımlarının ÖSYM atamalarından çıkarılarak mülakat sınavıyla, düşük puanlı
adayın yüksek puanlı bir adayın önüne geçmesine imkân tanındığı ifade
ediliyor.
Değerli
arkadaşlarım, gümrük muhafaza ve gümrük muayene memurları silah taşırlar ve
adli kolluk kuvveti hüviyetindedirler. Onun için mülakatla seçilmeleri işin
özelliğinden kaynaklanmaktadır. Ancak, unutmayalım ki, eğer 100 kişi alınacaksa
bunun 2 katı kişi yani 200 kişi KPSS sınavına göre yüksekten aşağıya doğru
sıralanıyor ve en yüksek 200 kişi arasından mülakatla eleman seçiliyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, daha önce de ifade ettim, kamuda istihdam edilmek
her gencimizin hakkıdır, ancak unutmayalım bu ne ülkemizde ne de dünyanın başka
bir ülkesinde mümkün. Bakın, atanamayan öğretmenlerden, bugün, iktisadi ve
idari bilimler fakültesi mezunlarının atanamamalarına geldik. Yarın atanamayan
hukukçular, mühendisler, jeologlar, arkeologlar gündeme gelecek. Unutmayalım,
bunun çözümü sadece kamuda istihdam değildir, ülkeyi kalkındırmaktır,
geliştirmektir, üretmektir, ihracat yapmaktır, gençlerimizin iş kurmalarına
yardımcı olmaktır.
Bu
duygularla yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Erdemir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Levent
Gök ve 22 milletvekili tarafından Başkentgaz AŞ’nin
yasal dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin incelenmesi ve alınacak
tedbirlerin saptanması amacıyla 4/2/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5
Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
05/02/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 05.02.2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri
Ankara
Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekili tarafından, 04.02.2013 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Başkentgaz
AŞ’nin yasal dayanağı kalmayan özelleştirme sürecinin incelenmesi ve alınacak
tedbirlerin saptanması” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin
(704 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 05.02.2013 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Ankara Milletvekili Sayın
Levent Gök.
Buyurun
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmesini talep
ettiğimiz Başkentgaz Ankara’mızın kanayan bir
yarasıdır. Ankaralıların yaşadığı bu sorunun yaratıcısı ve sorunu içinden
çıkılmaz hâle getiren kişi ise tereddütsüz Melih Gökçek’tir. Ankaralıların
geleceğini ipotek altına alan, kendi kişisel beceriksizliği ve çapsızlığıyla
belediyenin bütün gelirlerini elden çıkartmak suretiyle “benden sonra tufan”
anlayışıyla hareket eden bir belediye başkanı yönetiminde doğal gaz,
Ankaralılar için âdeta bir doğal kazık olarak karşımızda durmaktadır. Melih
Gökçek iktidarın himayesine sığınmış, her zor durumda kurtarılmayı beklemiş,
kendi istekleri doğrultusunda Meclisimizi alet etmekten de çekinmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, doğal gaz hava kirliliğini önlemek ve daha ucuz bir yakıt
olması nedeniyle Ankara’da özendirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır. Hemen hemen
tüm meskenlerde doğal gaz dönüşümü büyük ölçüde tamamlanmış olup doğal gaz
artık Ankara’da dönülmez tek seçenektir.
Ankaralılar
doğal gazı peşin para ile alıp kullanmaktadır yani Ankara’da, kullandıktan
sonra fatura gönderilip tahsilat yapılmamakta, kişiler kullanacakları doğal
gazı peşin parayla satın almaktadırlar. İşte, Melih Gökçek Ankaralılardan peşin
olarak aldığı doğal gazın bedelini BOTAŞ’a ödememiştir.
Diğer
yandan, Ankara metrolarının tıkanma noktasına gelmesi ve Türkiye'nin en borçlu
belediyesi ilan edilmesiyle Ankara Büyükşehir Belediyesine yönelik bir kurtarma
operasyonu yapılmıştır. Muhalefetteki bütün belediyeleri sindirme operasyonu
yapıldığı her yerde, Melih Gökçek’e de karşılığında bir kurtarma operasyonu
mutlaka gerçekleştirilmiştir.
2007
yılında, Doğal Gaz Piyasası Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle Ankara
Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki doğal gaz, kurulan Başkentgaz
Anonim Şirketine devredilmiş ve yüzde 80’i özelleştirme kapsamına alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu kanunun kim tarafından hazırlandığını, arkasında
kimin olduğunu ve o zaman AKP adına konuşan ve kanun teklifini sunan Ankara
Milletvekili rahmetli Nur Doğan Topaloğlu’nun sözlerinden sizlere aynen
aktarıyorum; bakın, bu kanun teklifini hazırlayan arkadaşımız Mecliste nasıl
bir konuşma yapmış o zaman: “Biz, Kent Konseyi olarak zaman zaman Ankara’da
toplanıyoruz. Raylı sistemdeki yavaşlama ve buna benzer aksaklıkların niçin
devam ettiğini Belediye Başkanından sorduk, tıkanıklık olduğunu söyleyince ‘Siz
bir doküman hazırlayın.’ dedik. Biz de bunu, Belediye Başkanının hazırladığı
dokümanı kanun teklifi hâline getirdik, hızlandıralım diye düşündük ve bu
yüzden kanun teklifi verdik.” diyor değerli arkadaşlarım. Yine, devam ediyor:
“Biz istedik ki Belediyeye ışık tutalım, yön verelim; yalnız tenkit etmekle
kalmayalım, engelleri de kaldıralım. İşte, bu kanun teklifini yapmayı uygun gördük.”
diyor Sayın Nur Doğan Topaloğlu ve devam ediyor: “Ben bir Ankara Milletvekili
olarak bu teklifin yapılmasından büyük ölçüde huzur duyuyorum. Raylı sistemdeki
tıkanıklık bu teklifin geçmesiyle giderilecektir. Ankaralılara ve Türkiye
Cumhuriyeti’ne hayırlı olsun. Eğer bu teklif geçerse iyi bir kapı açılıp
hizmetlerin hızlanacağını düşünüyorum.” diyor. Sen daha çok düşünürsün Değerli
Kardeşim. Neymiş? Metro yapmak için doğal gaz özelleştirilmiş ve arkadaşlarımız
da bunları sizlere savunmuşlar.
Değerli milletvekilleri,
bu şekilde, yüzde 80’i özelleştirilen ve o zaman 900 bin abonesi bulunan doğal
gaz, 3 kez ihaleye çıkartıldığı hâlde, Melih Gökçek’in 3 milyar dolar değer
biçmesine karşın, 2006 yılında, en fazla 1 milyar 611 milyon dolar teklif
verildi, ancak her seferinde ihale bedelleri yatırılmadığı için ihaleler iptal
edildi.
Daha
sonra, metroda bir adım bile ilerleyemeyen Melih Gökçek 25/10/2010 tarihli
Bakanlar Kurulu Kararı sonrası 25/4/2011 tarihinde metroların yapımını
Ulaştırma Bakanlığına devretti.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu hâlde dahi 4 Temmuz 2012 tarihinde yapılan bir yasa
değişikliğiyle bu kez Başkentgaz’ın yüzde 100’ü
özelleştirme kapsamına alındı. Başkentgaz’ın
özelleştirme gerekçelerinin kalmadığına dönük olarak yaptığımız tüm değerlendirmelere
karşın, Başkentgaz’ın, Özelleştirme İdaresi
tarafından tekrar ihaleye çıkartıldı. Bu durumda, hatırlarsanız, Mecliste birkaç defa konuşma yaptım. “Durduralım bu
ihaleyi çünkü doğal gaz Ankaralı için tek seçenek ve Belediyenin de en önemli
gelir kaynağıdır” dedim. Ancak Başkentgaz ihalesinin
durdurulmasına yönelik yaptığım tüm değerlendirmeleri duyan Melih Gökçek, beni
bu kez ihaleye fesat sokmakla suçladı ve savcılığa şikâyet edeceğini söyledi
değerli arkadaşlarım. Bundan sonra, Başkentgaz Müdürü,
hemen sonra, kurumun geçen yıl 45,5 milyon lira kâr ettiğini açıkladı.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu durumda, doğal gazda yapılan bütün iyileştirmelere,
yüzde 100 ürün satılma kararına ve 1 milyon 411 bin abonesiyle Türkiye’nin
ikinci büyük doğal gaz şirketi olan Başkentgaz’a 25
Ocak 2013 tarihinde yapılan ihalede en fazla 1 milyar 162 milyon dolar teklif
verildi, piyasa değerinin şu anda 8 milyar dolar olması gerekirken. Ancak
Başbakan birkaç gün önce yaptığı açıklamada özelleştirme ihalelerinden söz
ederken Başkentgaz ihalesini kastederek “Başkentgaz’da biz 1,5’u yakalamışız. Ödemediği için
teminatı gitti. Şimdi, yeni gelen 1,100’ü veriyor, Şimdi 1,5’u yakaladığı yerde
1,100 verilirse bunun hesabı sorulmaz mı?” diyerek Melih Gökçek’i ortada
bırakmıştır. Elbette sorulur; Sayın Başbakan bu soruları sormazsa biz soracağız,
kimse sormazsa biz soracağız.
Şimdi,
ben, bu özelleştirmeden vazgeçilsin diye uğraşırken savcılığa beni şikâyet
edeceğini söyleyen Melih Gökçek’e huzurunuzda, tüm yurttaşlarımız huzurunda
hodri meydan diyorum! Hiç durma, beni şikâyet et ama beni şikâyet ederken sanık
sayısı 2’ye çıktı, artık benim yanımda Başbakanı da şikâyet et.
Ankaralılar
senden bu Başkentgaz’ın hesabını mutlaka
soracaklardır. Halktan peşin topladığın doğal gaz paralarını ne yaptın? Bu
paralar nereye gitti? Başkentgaz şirketinden mevzuata
aykırı olarak ne kadar para çektin? Doğal gaz altyapı ihalelerini bir tek
ihaleyle açık ihale olarak yapman mümkünken niçin bunları parçalara böldün,
doğrudan temin ve pazarlık usulüyle istediğin yandaş firmalara verdin? Doğal
gazın emniyetli bir şekilde iletilmesini kontrol eden, gözetleyen ve
gerektiğinde müdahale eden SCADA sistemini niçin çalışmayan bir sisteme
dönüştürdün? Daha ucuza mekanik sayaç kullanılması mümkünken niçin ön ödemeli
elektronik sayaç kullandın?
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay, pek çok kararında “Kamu yöneticileri, mevzuata uygun
bir şekilde yerine getirmedikleri görevi nedeniyle uğranılan faiz, tazminat,
gecikme zammı, para cezası gibi ek mali külfetten bizzat sorumludur.” diyerek
yeni içtihatlar çıkartmıştır. Bu nedenle, Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcu
artık Melih Gökçek’in şahsi borcudur ve Ankaralıların bütün elleri Melih
Gökçek’in de iki yakasındadır.
Değerli
milletvekilleri, tek amacımız, Ankaralıların zaten yüksek bedeller ödedikleri
doğal gazda ileride daha fazla mağdur olmamalarıdır. Doğal gaz dağıtımı
belediye görevlerinden olup özelleştirmeyle, tekel olacak bir şirketin insafına
terk edilemez. Ankaralıların çıkarları Melih Gökçek’in çökmüş olan belediye
anlayışına ve ihtirasına kurban edilemez.
Bu
nedenle, önergemizin kabulüyle Başkentgaz’ın kuruluş
gerekçesi, geçirdiği aşamalar, Ankaralıların çıkarları doğrultusunda yapılacak
iyileştirmeler, bu araştırma önergesinde araştırmamız gerekli, zorunlu ögeler
olarak ortada durmaktadır. Anlattığımız tüm bu gerekçeler karşısında artık yasal
dayanağı kalmayan Başkentgaz’ın derhâl, Büyükşehrin,
önemli bir gelir kaynağı olarak Büyükşehrin uhdesinde kalması için çalışmalar
yapmamız gerekiyor.
Melih
Gökçek bugün var, yarın yoktur. Orayı yarın yönetecek büyükşehir belediye
başkanları önemli bir gelir kaynağından mahrum kalmamalıdır. En önemli
gerekçemiz de Ankaralıların ileride bir şirketin insafına maruz kalarak
karşılaştıkları ağır faturaları ödeyemeyecek durumlara gelmemesidir. Çok
insaflı, çok gerçekçi bir önergemizi ortaya koyuyoruz. Melih Gökçek
iktidarınızı kandırmıştır. Ankaralıları kandırmıştır ama artık buna “dur”
demenin de zamanı gelmiştir. O gün, bugündür.
Bu
nedenle verdiğimiz önergemizin kabulünü diliyor, hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Gök.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Siirt Milletvekili Sayın Afif
Demirkıran.
Buyurun
Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergenin aleyhinde
grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli
Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, tabii Cumhuriyet Halk Partisinin olaydaki
mantığını önce bir irdelememiz lazım. Gerçekten burada Cumhuriyet Halk
Partisinin söylemek istediği özelleştirmeye karşı olduğu mudur, yoksa Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilmesine karşı olduğu mudur? Eğer
özelleştirmeye karşı bir tavır ise olayı başka türlü değerlendirmek lazım.
Türkiye’de şu anda 71 tane ilde doğal
gaz dağıtımı var bildiğiniz gibi ve daha önce de 3 tanesi özelleştirildi, Eskişehirgaz, Bursagaz ve İzmitgaz. İstanbul ve Ankara’nın dışındaki diğer bütün
illerde özel sektöre ihale edildi. Şehir kenarına kadar BOTAŞ çekiyor iletim
hatlarını, ondan sonra dağıtımını ise özel firmalar, EPDK’da girmiş oldukları
yarışlarda özel firmalar aldılar ve yürütüyorlar. Dolayısıyla eğer vatandaş
mağduriyeti diye bir şey söyleyeceksek bu sadece Ankara’daki vatandaşlar için
değil Türkiye’deki 75 milyon insanın, vatandaşın mağduriyetini ifade etmemiz
gerekiyor. Ama ben şunu söylüyorum: Burada gerçekten bir vatandaş mağduriyeti
söz konusu değildir. Niçin değildir? Çünkü buradaki doğal gazın tüketiciye
satış bedelini şirket belirlemiyor ki. Şirketin belirlemediği bir şeyde
mağduriyeti nereden çıkarıyorsunuz? Burada BOTAŞ kendi fiyatını belirliyor,
üzerinde vergi var ve ayrıca bir sabit iletim hattı bedeli var ki o da biraz
önce değerli vekilimin söylediği kanunda bu yetki yüzde 100’e çıkarılıp
hissenin yüzde 100’ü özelleştirme kapsamına alındığında ve nasıl özelleşeceği
ifade edildiğinde önümüzdeki sekiz sene için sabitlenmiş bulunuyor. Yani
vatandaş önümüzdeki sekiz sene herhangi bir fiyat artışı olmadan -iletim
hattından bahsediyorum, hat bedelinden bahsediyorum, hizmet bedelinden
bahsediyorum- sadece mevcut sabitlenmiş olan bedel, artı BOTAŞ’ın öngördüğü
fiyat ve üzerine devletin, Maliye Bakanlığının koydurmuş olduğu vergi. Ki, bu
da toplam bedele baktığınız zaman, siz de çok iyi biliyorsunuz ki Değerli
Vekilim, bunu EPDK düzenliyor, sadece elektrik fiyatını değil, doğal gaz
fiyatını da EPDK düzenliyor ve denetliyor. Mümkün müdür ki herhangi bir firma,
herhangi bir ilde vatandaşın, tüketicinin aleyhine herhangi bir kararı keyfî
olarak alabilsin, bu mümkün değildir. Dolayısıyla Başkentgaz’ın
özelleştirilmesinin doğru bir karar olduğunu burada ifade etmek istiyorum ancak
geriye doğru gittiğimizde, biraz önce de ifade edildi, maalesef, birkaç kez
özelleştirme için deneme yapılmış ama bir türlü sonuçlanmamış. Ne olmuş? 2007
Aralığında 7 tane teklif alınmış ama en yüksek fiyat 1.610 milyon dolar fakat
en yüksek teklifi veren firma daha sonra finansman temin edemediği için
teminatını da yakarak ihalenin iptali söz konusu olmuş. Daha sonra, 2010
yılında 1.514 milyon dolara en yüksek teklif, yine 7 tane teklif var. Daha
sonra, 2011 yılına geldiğimiz zaman her ne sebepse çok düşük bir teklif
geliyor, Özelleştirme İdaresi iptal ediyor, 718 milyon dolar bir teklif
geliyor. Ama son geldiğimiz noktada çok ciddi şekilde uluslararası tanıtımı da
yapıldı, 13 tane büyük firma, uluslararası, İspanya’dan Amerika’ya birçok ülke
firmaları da ilgilendiler ve 6 tane teklif verildi hatta 4 tane firma -çoğunuz
biliyorsunuz- 12 tur artırarak 1.162 milyon dolara kadar çıktı. Sonuçlanmış bir
şey yok, şu anda değerlendirme devam ediyor. Sayın Başbakanımız da fiyatın
doğru olmasını sağlamak üzere bir uyarı yapmıştır doğru değerlendirilsin,
vatandaş mağdur olmasın, Ankara halkı mağdur olmasın, Türkiye mağdur olmasın
diye. Yapılan budur ama zaten değerlendirme devam ediyor. Eğer, alınan fiyatın
bu değerlendirme sonucunda doğru bir fiyat olduğu ortaya çıkarsa ona göre
değerlendirilecek, yok eğer düşük olduğu tespit edilirse ona göre bir
değerlendirme yapılacak. Ama şunu söyleyeyim: “Efendim, şirket bir yılda 45,5 milyon dolar kâr etmiş.” diyor. Bunu
böldüğünüz zaman bir şirketin yirmi küsur yıllık, yirmi iki yıllık kârına denk
geliyor şu anki rakam. Buna rağmen tabii ki çok önemli bir proje ve Türkiye
eski Türkiye değil. Türkiye'de son yapılan özelleştirmelere baktığımız zaman
çok ciddi şekilde fiyat artışları var, çok ciddi bir ilgi var. Onun için, acaba
daha yüksek bir bedel alabilir miyim diye bu şekilde bir araştırma zaten
Özelleştirme İdaresi tarafından yapılıyor çünkü, gerçekten Ankara doğal gaz firmasının
1,4 milyon abonesi söz konusu. Türkiye nüfusunun yüzde 6,5’u Ankara’da
yaşamakta ve hemen hemen tamamı, yüzde 100’e yakını kentleşmiş bulunuyor doğal
gaz her tarafta. Fakat, önerge sahibi Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli
milletvekili diyor ki: “Ankara’daki vatandaşın başka alternatifi yok.” Peki,
diğer illerdeki vatandaşların başka alternatifleri mi var ki oralarda özel
sektör marifetiyle doğal gaz dağıtımı yapılıyor? Böyle bir mantık doğru
değildir. Onun için, yapacağımız bu tip talepler, önergeler gerçekten ayakları
üzerine oturabilmiş olsa çok daha isabetli olurdu diye düşünüyorum. Alınan
paraların da dağıtımına baktığınız zaman, 2007 öncesindeki BOTAŞ’a olan borç
ödeniyor. Hazinenin bu firma adına bu hatlar için almış olduğu kredilerin garantisinden
dolayı ödenmiş olan paralar ödeniyor. Nihayetinde, kalabilecek olan bir bedel
varsa, o da belediyeye gidiyor. Dolayısıyla, burada ne belediyenin ne
vatandaşın ne BOTAŞ’ın, hiçbir kimsenin herhangi bir şekilde en ufak bir
mağduriyeti söz konusu değildir. Bilakis, daha önce zaman içinde oluşmuş olan
ve gerçekten hattın uzunluğuna baktığımız zaman neredeyse 9.600 kilometre bir
hattan bahsediyoruz, polietilenden ve dağıtım hattından bahsediyoruz, böyle
devasa bir hattın ve binin üzerindeki basınç düşürme istasyonunun
özelleştirilmesinden bahsediyoruz. Tabii ki bunun en iyi fiyata satılması, en
iyi fiyata özelleştirilmesi bizim arzumuzdur, talebimizdir, isteğimizdir ve
bütün çalışmalarımız bu yönde yürümektedir. Çünkü artık özel sektörde… Devlet,
bütün sektörlerde olduğu gibi enerji sektöründe de vatandaşın, firmaların
yapabileceği faaliyetlerden çekilmesi lazım.
Bakın,
BOTAŞ kontrat devrini de yapıyor. BOTAŞ çok büyük bir işlev gördü. Bizim
iktidarımızda, biz iktidara geldiğimizde sadece 5 tane ilde konutlarda doğal
gaz dağıtımı varken, bugün 71 ilde doğal gaz dağıtımı var. Biz iktidara
geldiğimizde çok az bir miktar -4 bin küsur-
doğal gaz iletim hattı varken, bugün 12.300 kilometre doğal gaz iletim
hattı var. Bizim kendi doğal gazımızın da artırılması için çok ciddi yatırımlar
yapılmaktadır BOTAŞ tarafından, daha doğrusu Türkiye Petrolleridir sondajlardan
sorumlu olan devlet kuruluşumuz. Bizim iktidarımızda 15 misli kadar, yatırıma
ayrılan pay arttı, yatırım yapabilmesi için, sondaj yapıp arama yapabilmesi
için. Yetmedi, denizlerde arama yapıyoruz, yurt dışında aramaları yapıyoruz
çünkü gerçekten Türkiye’nin enerji faturası çok yüksek ve 48 milyar metreküp
doğal gaz tüketmişiz geçen sene. Türkiye’nin maalesef şu anda bilebildiğimiz
doğal gaz rezervi sadece 7 milyar metreküptür. Bunu arttırmak için çaba
içindeyiz. Bunu en uygun fiyatlarla ki Avrupa’da -sürem bitiyor- sanayide en
ucuz ikinci ve konutlarda ise en ucuz bir dağıtımı Türkiye yapıyor. Şeye
geldiğimiz zaman... Çünkü zaman zaman bunu da arkadaşlar ifade ediyorlar.
Diyorlar ki: “Efendim, doğal gaz fiyatları yüksektir.”
Bakın
arkadaşlar, doğal gaz, 2002’de iktidara geldiğimizde bir asgari ücretlinin
almış olduğu, bir asgari ücretle almış olduğu doğal gaz... miktarında çok ciddi
miktarda artış oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) – Dolayısıyla, ben bu önergenin aleyhinde oy kullanacağımı
ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Şimdi,
önerinin lehinde Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.
Buyurun
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu grup önerisi, araştırma önergesi ile ilgili söz almış
bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başkent Doğalgaz’ın kurulup daha sonra özelleştirme aşaması yılan
hikâyesine dönmüş bir durum. Ben hemen peşinen söyleyeyim. Biraz önce sayın
hocam, burada, işte, neye karşı olunduğunu ifade etmek gerektiğini söyledi. Biz
grup olarak özelleştirmeye karşı olmadığımızı ancak talana, peşkeşe ve
mirasyedi mantığıyla hovardaca yöneticilik yaparken o kurumun ettiği zararların
vatandaşın cebine yüklenmesine karşıyız.
Şimdi,
biraz önce hocam dedi ki: “Burada bir zarar yok.” Elbette, bir an önce, buraya
yapılan yatırımlar mertebesinde ve bu şirketin şu andaki ederi doğrultusunda
satılırsa, yani kamuya ait, vatandaşın vergileriyle oluşmuş bu kurum, yine eğer
doğru bir şekilde özelleştirilir… Sayın Başbakanın da itiraz ettiği gibi, yani köprü
ihalesiyle bu ihalenin doğru olmadığını söylediğinden hareketle, demek ki bu
Başkent Doğalgaz’la gelinen durum doğru bir durum
değil.
Bunun bu
anlamda -bizlerin, milletvekillerinin bir görevi de denetim göreviyse, kamu
menfaatlerini gözetmekse- bu Başkent Doğalgaz’la
ilgili gerçekten bir araştırma komisyonunun kurulmasında fayda var. Çünkü
geçmişe doğru baktığımızda, gerçekten, yani anlaşılmaz bir şekilde, üstelik
kanunlar çıkarılarak vatandaşın cebine maliyetler yüklenmiş. 2007’de çıkarılan
yasayla birlikte…
Bakın,
sayın hocam diyor ki: “Burada bir zarar yok.” Ben, her zaman olduğu gibi, Sayıştayın raporlarından, yani bizzat denetim raporlarından
paragraflarla ifade edeyim size.
Burada
diyor ki: “Bu Kanunla EGO’dan olan anapara alacağımızın 676 milyon 976 bin 636
YTL olarak hesaplandığı ve EGO ile mutabakat sağlandığı…” Yine, son paragraf,
arada birçok şey ifade ediliyor: “BOTAŞ’ın 6183 sayılı Kanun kapsamına giren,
vadesi geçen ticari alacakları için hesaplanan gecikme zammı tutarı 439 milyon
556 bin 797 YTL’nin kanun gereği silinmesi.” Bakın, şimdi, buradan hareketle, Sayıştayın raporlarında yazan rakamlara baktığımızda -biraz
sonra Ankara’daki vatandaşların nasıl mağdur edildiğini söyleyeceğim de-
burada, Türkiye’de yaşayan, doğal gaz kullanan,doğal
gaz faturası ödeyen bütün vatandaşlar BOTAŞ’a yüklenen bu finansman yükünden
dolayı da zarar etmişlerdir. Buradaki rakam ufak bir rakam değil, tam 1 milyar
liranın üzerinde bir rakam. Bunun yıllık finansman maliyetini yüzde 10 olarak
hesaplarsanız, 2007’den, hatta daha da geriye giderseniz bugüne kadar yedi
yılda yüzde 70 yapar, 700 milyon lira BOTAŞ’a finansman yükü, maliyeti
yüklemişsiniz demektir.
Şimdi,
BOTAŞ… Bakın, burada yine Sayıştay raporundan okuyarak söyleyeceğim: “EGO’ya
maliyetsiz kaynak sağlanmasına neden olduğu gibi, BOTAŞ’ın borç stokunun
artmasında ve şirketin nakit sıkıntısına düşmesinde etkili olmuştur.” diyor
Sayıştay. “Diğer taraftan, kanunla EGO’ya doğal gaz satışından kaynaklanan
ticari alacak tutarı 676,9 milyon YTL’nin, söz konusu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren en geç iki yıl içinde özelleştirmeden elde edilecek gelirden
karşılanması öngörülmüştür.” 2007’de öyle öngörülmüştür, sene 2013, hâlâ
ödenecek. “Bir taraftan büyük boyutlarda alacak faizlerinin silinmesi, diğer
taraftan alacak tahsilinin faizsiz olarak iki yıllık özelleştirme döneminde
tahsiline ilişkin düzenlemeler nedeniyle büyük finansman açığı meydana
gelmiştir.” diyor. Şimdi, orada iki yılla ilgili söylüyor bunu, aradan altı yıl
geçmiş, BOTAŞ’ın yüklendiği finansman maliyetlerinin hesabını lütfen bir zahmet
yapın. Yani BOTAŞ, bugün, özellikle son yıllarda vatandaşın sırtına binen ciddi
zamları yapıyorsa, vatandaş bu anlamda doğal gaz ücretlerinde her yıl artan
şekilde fiyatlarını ödemek zorunda kalıyorsa, işte, Başkent Doğalgazın buradaki
en basit, BOTAŞ’a verdiği maliyet burada.
Bunun
dışında, yine hocam “2007’de yapılan o
kanunda sabitlendi taşıma ve amortisman bedelleri.” dedi. Taşıma ve amortisman
bedelleri yine bahsettiği Bursa gibi, Adapazarı gibi özelleştirilen şirketlerin
en azından 3 katına tekabül ediyor; bazı yerlerde 7; 8; 10 katına tekabül eden
taşıma ve amortisman bedelleri var Ankara’nın. Şimdi, bunları nereye koyacağız?
Üstelik kanunla belirleniyor. EPDK belirliyor fiyatları ama 2007’de çıkan kanunla
dolar bazında taşıma ve yine amortisman bedelleri burada konulmuş.
Şimdi,
buradan hareketle, yine burada o günlerde yazılan, gazetelerde ve
değerlendirmelerde, her yıl Ankara’dan sadece bu kanunla vatandaşın cebinden 15
trilyon fazladan tahsil ettiğine ilişkin burada belgeler var. Şimdi, bütün
bunlar vatandaşın cebinden çıkan, vatandaşa yüklenen rakamlar. Tabii, Başkent
Doğalgaz, bu anlamda baktığımızda, 2,3 milyar metreküp gibi BOTAŞ’ın neredeyse
yüzde 6’sına tekabül eden bir gaz satış hacmine sahip. Elbette bunlardan sadece
taşıma ve amortisman bedellerini düşüyor.
Şimdi,
bakın, geçtiğimiz yıl yine bir kanun daha çıkardık. Torba kanunda bu dercedildi. Bunun vatandaş belki farkına varmadı ama ben
yine o torba kanunda konuştum. Biraz önce hocam dedi ki: “Sekiz yıl
sabitlendi.” Yahu, amortisman bedeli zaten on yıllığına belirlenmiş, bir de bu
çıkardığımız torba kanunda tuttuk dedik ki… Özelleştirmeden önce on yıldı.
Baktılar, insaf ettiler herhâlde grup başkan vekilleri veya bu kanunu
getirenler, sekiz yıla düşürdüler. Şimdi, “Sekiz yıl sabitlenmiş.” dediğiniz
şey sekiz yıl değil, beş yıl, altı yıl ötelenmiş bir rakam. Amortisman bedeli
bitecekti, efendim, taşıma bedeli daha geriye düşecekti. Yani bunları niye
söylemiyorsunuz? Bu çıkan kanunlardan dolayı, Başkent Doğalgaz’ın
korunup kollanmasından dolayı, sırf bu Başkent Doğalgaz’dan
dolayı hem Ankara halkı hem de Türkiye’de bütün illerde yaşayan, doğal gaz
kullanan, fatura ödeyen bütün vatandaşlar mağdur oluyor ve orada, yine torba
kanunda…
Bakın, bu
kanunun çıkarılmasının, sekiz yıl ötelenmesinin tek sebebi bu şirketin
bedelinin yükseltilmesiydi yani yapılacak ihalede fiyatın biraz daha yukarıya
çekilmesiydi. Ama buna rağmen, hem satışın yüzde 80’i yüzde 100’e çıkarıldı hem
de amortisman bedelleri ve taşıma bedelleri uzatılmasına rağmen, 1,6 milyara
beğenilmeyen, bu firmaya gelen teklif 1,162 milyon. Yani böyle bir şey var mı?
Şimdi, kamunun olan böyle bir kurumun, satılırken, özelleştirilirken,
birilerine peşkeş çekildiği açık ve aşikârken bütün bunların ve geçmişte
yöneticilerin yaptığı hataların Meclis tarafından, denetim görevimiz olan
Meclis tarafından araştırma komisyonu kurulup incelenmesinde fayda var diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı.
Buyurun
Sayın Tatlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADEM
TATLI (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi
aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Kürsüye
çıkan hatipler, değerli milletvekili arkadaşlarımız konuyu enine boyuna
tartıştılar. Ben de CHP’nin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Gök, buyurun.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, iki dakikalık bir açıklama için…
BAŞKAN –
Biliyorum, söylemiştiniz.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, daha önce benim de talebim vardı.
BAŞKAN –
Tamam, size de vereyim.
Sataşma
değil, düzeltme talebini yerine getirdim.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
özelleştirmelerde ürünün stratejik konumuna çok önem verir ve “Kamu yararının
korunması” ilkesi çerçevesinde, çarçur edilmeden, piyasa değerinin
olabildiğince en yüksek oranda tutturulması amacıyla özelleştirmelere bakar. Bu
nedenle Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle başkentteki Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilmesindeki yaklaşımı, bu doğal gazın
Ankara için çok önemli bir yakıt ve tek seçenek olduğu, özelleştirildiği andan
itibaren ileride belirlenecek fiyat politikalarında Ankaralıların mağdur
edileceği gerçeğinin altını çizmekten ibarettir.
Biz bu
konuda çok sorumlu davranıyoruz, muhalefet olarak bütün yurttaşlarımızı,
sizleri uyarıyoruz. Zaten Melih Gökçek bu yasayı çıkartırken sizleri de
kandırmış değerli arkadaşlarım. “Ben metro yapacağım.” diye bu yasayı getirdi,
az önce ben konuşmacınızın sözlerini tutanaklardan aynen okudum. Bakın, elimde
gördüğünüz fotoğrafta Keçiören metrosu… “Yapım tarihi 2003, bitim tarihi 2005”
diye ilan ediyor Melih Gökçek, “Hayırlı olsun.” diyor Keçiörenlilere.
Şimdi, Ankara’da, değerli arkadaşlarım, belediye metroları üstleniyor mu artık,
yapıyor mu, kim yapıyor? Ulaştırma Bakanlığı yapıyor yani 3 milyar dolarlık bir
kaynağı merkezî hükûmet üstlendi.
Ayrıca
Melih Gökçek’e fazla güvenmeyin, hemen sizi arkanızdan vurur. Bakın, Ankara’da
bir göçük oldu, 1 yurttaşımız hayatını kaybetti. Ulaştırma Bakanlığı daha yeni
devralmıştı, biz eleştirdik hemen, göçük oldu diye, Melih Gökçek dedi ki: “Ben
yapmıyorum ki, Ulaştırma Bakanlığı yapıyor, gidin onu Ulaştırma Bakanına
sorun.” diye. Yani güvendiğiniz kişilerin peşinden koşun, güvenmediğiniz
kişilerin de peşini lütfen bırakın.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın Sakık, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in ifadelerine ve
Genel Kurulda yaptığı konuşmanın çarpıtılarak polemik konusu yapıldığına
ilişkin açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sevgili
arkadaşlar, geçen hafta burada yaptığım bir konuşma sürekli çarpıtılarak bugün
de birçok grupta özellikle polemik konusu yapıldı. Ben açık ve net olarak şunu
söyledim, birkaç gündür bu Parlamentoda ve medyada tartışılan bir konu var. Bu
konuda bir halkı aşağılayan şahıslara bir sözüm vardı ve kendi etnisitesini, kimliğini ortaya koyarak “Ben bir Boşnak’ım.”
diyordu. Siz Boşnak olabilirsiniz, kimliğinizi ret ve inkâr da edebilirsiniz
ama sizin dışınızda, burada, bu coğrafyada halklar yaşıyor. Bütün kimliklere
saygılı olduğumuzu söyledik. Kafkaslardan ve Balkanlardan gelenlere bir
eleştirimiz oldu. Kimlere? Kendi kimliğine sahip çıkan, bu coğrafyada diğer
halkların kimliklerine saygı gösteren herkesin başımızın üstünde yerleri
vardır.
“Bu
coğrafya sadece Kürtlerin ve Türklerin ortak coğrafyası değil, bu coğrafyada 75
milyon insan yaşıyor, herkesin ana yurdudur.” dedim ve şunu söyledim, sözüm,
yine altını çizerek söylüyorum: “Oradan buraya gelip bu vatanı toprak edinenler
ama bir Türk milliyetçiliğine sığınıp ellerinde bayrak, ellerinde balta,
ellerinde satırlarla eğer gidip Bursa’da Kürt mahallesini yok ederseniz, gidip
Sakarya’da BDP binasına saldırırsanız…” Sözüm onlaraydı ve yine de söylüyorum
yani “Orada Sırpların zulmüne uğramışsanız, en çok buradaki mağdur halkın
hâlinden sizin anlamınız gerekirken ama gelip o ruh hâliyle buradaki kardeş bir
halka haksızlık etmeyin.” dedim ve bunu söylerken de ben, oradan Kamer Bey,
söze müdahale etti, kendisine “Dersim dağlarına kurban ol.” dedim. Eh vatan
sevgisi karşılıksız bir sevgidir yani hepimiz biliriz…
Sayın
Başkan, bir dakika mı verdiniz?
BAŞKAN –
İki dakika verdim doldu yani bakın konuşurken dolduruyorsunuz bu arada.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Özür diliyorum, bir dakika daha verirseniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Bakın konuşurken gitti yani.
Buyurun.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Kastım şuydu, bakın, açıkça söylüyorum: Kamer Bey, siz burada
emperyalistlerden bahsediyorsunuz, bizi -bilmem- uşaklıkla itham ediyorsunuz.
Vallahi, biz emperyalistlerle hiçbir dönemde bir anlaşma falan yapmadık.
NATO’yla anlaşmalar 1946’lı yıllarda başladı, 50’li yıllarda hayata geçti ve
biz hiçbir dönem -bu grup- iktidar olmadık ve emperyal
güçlerle de hiçbir dönem işimiz olmadı.
30
insanın ölümünden bahsediyorsunuz, burada bizim günahımız ne? Bakın, bugün bir
asker cinnet geçiriyor, 3 arkadaşını, silah arkadaşını öldürüyor. Biz bu
savaşın bitmesini istiyoruz, bu kavganın bitmesini istiyoruz. Bizim yüreğimiz,
ne emperyalistlerin kuyusundan ne de ırkçı, milliyetçilerin kuyusundan su
çekmez. Biz sürekli, emperyalist güçlere karşı dik duruş sergiledik, Halkların
Demokratik Kongresi zaten onun bir göstergesidir ve halkları bir bütün olarak
bu grupta topladık. Irkçılıkla bizi suçlayanlar biraz dönüp aynadan kendilerine
baksınlar.
Başkan,
size de teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Bir saniye…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Müsaade ederseniz…
BAŞKAN –
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim kimseye karşı bir
husumetim yok ama herkesin burada doğruları söylemesi lazım.
Bakın,
Sırrı Bey geçen gün bana ne diyor, şimdi, bana bakıyor: “Biz bu memleketin
sahibiyiz, siz dağdan geldiniz bağcıyı kovuyorsunuz.” diyor.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sen Dersim dağlarından geldin, ben de…
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ben -burada- oradaydım, bana söyledin sen. Arkasından da
diyorsun ki: “Sen Dersim dağlarına kurban ol, sen o dağları kirletiyorsun.”
SIRRI SAKIK
(Muş) – Ne olur vatanını karşılıksız sev.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Bak, burada çok ağır itham ediyorsun. “Adını almaya değmez,
sen retçi, tekçi, sen inkârcısın.” diyor. Arkadaşlar, bu laflardan daha ağır
bir şey olur mu? Bak, ben çok şey biliyorum. Ben üstelik sizi de muhatap
almıyorum.
Bu
memleketi bölmeye, parçalamaya, yok etmeye gelen, getiren bir AKP varken, bu
memleketi satan, bu memleketi yabancı emperyalist güçlerle birleşerek bölmeye
çalışan iktidar partisi varken ben size lafı getirmek istemiyorum. Ama ben otuz
iki senedir Tunceli’deyim, Tunceli’de politika yapıyorum; bunu bana söylemeye
hakkınız yok.
Ondan
sonra, arkadaş, yani burada çıkıyorsunuz… Hepimiz bu milletvekili kürsüsünden
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü koruyacağımıza, laikliği
koruyacağımıza yemin ettik. Şimdi, silahlı örgütlere güvenerek çıkıp da
insanları burada ezmeye kimsenin hakkı yok. Biz meşruiyetten yanayız.
Bakın,
“Bizim Dersimlilerin şeyi” diyorsunuz, Doktor Baran’ı 37 kişiyle beraber Aliboğazı’nda kim katletti? Doktor Sait Kırmızıtaş…
SIRRI
SAKIK (Muş) – Beyaztaş!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Kırmızıtoprak.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Kırmızıtoprak, pardon. Benim köyümün
bitişiğinde doktordu, Barzani’ye yardıma gitti ve orada halka o kadar büyük
yardım yaptı ki halk arasında “Şivan” diye çıktı…
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Araştırma önergesi verelim Sayın Vekilim.
KAMER
GENÇ (Devamla) – …ama Alevi olduğu için, Tuncelili olduğu için öldürüldü. Yine
Tunceli de içinde. Yani, bazı şeyleri bize söyletmeyin. Bakın, üzerimize
gelirseniz biz de bunları konuşma hakkını…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Konuşalım Sayın Vekilim, araştırma önergesi verelim
araştıralım, Türkiye gerçeğiyle yüzleşsin.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, ona söz verdiniz, ben de
sözümü bitireyim.
BAŞKAN –
Ben size daha evvel üç dakika vermiştim. Beyefendiye iki dakika verdim. Onun
için şimdi sataşmadan söz verdim.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ama yani hayır… Yani doğruları söyleyelim arkadaşlar.
Doğruları söylemezsek burada maalesef kendimizi savunma hakkını bulamıyoruz,
bulsak… Bu memleket hepimizin; bu memleketin dirliğini, bütünlüğünü korumak
herkesin namus görevidir. Birileri çıkıp da emperyalist güçlere uşaklık
yapıyor, bunu söylüyorum.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Emperyalistlerle kucak kucağa…
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ya, tamam da kim kucak kucağa onu…
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, bugün Amerika’yla da iş birliği içindesiniz, AKP’yle de iş
birliği içindesiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – ABD’yle iş birliği içerisinde olanlar belli.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN -
Önce Sayın Vural kalktı, sırayla.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, PKK
terör örgütünün eylemlerine rağmen kökeni ne olursa olsun Türk milletinin
evlatlarının kardeşçe yaşadığına ve bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya
yönelik hiçbir girişimin başarılı olamayacağına ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir hususu buradan ifade etmek istiyorum. Otuz
yıldır kahpece ve kalleşçe polisimize, askerimize, öğretmenimize kurşun sıkan,
başta Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan çocukları katleden kanlı PKK terör örgütünün
bu eylemlerine rağmen
-Allah’a şükür- Türk milletinin evlatları hangi kökenden olursa olsun
kardeşçe yaşamıştır ve bu fitne ve fesat başarıya ulaşamayacaktır. Dolayısıyla,
Türk milletinin bölücü terör örgütüyle meselesi vardır. Bu konuda çeşitli
kesimler arasında fitne ve fesat oluşturarak etnik kimlikler arasında rekabetle
bu milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya yönelik hiçbir girişim başarılı
olamayacaktır. Bunu buradan ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz
önce buradan bir milletvekili kendisine yapılan sataşmayla ilgili cevap
verirken, herhâlde -ne geçti
aralarında bilmiyorum, geçen haftaki yapılan söylemler içerisinde,
tutanaklardan okunan ifadelere baktığımızda- birbirlerine laf atmışlar ama o
laf atarkenki veremediği cevabın ezikliği altında
“Ben size sataşmıyorum, bütün derdim AK PARTİ iktidarıyla. Bu ülkeyi satan,
peşkeş çeken, pazarlayan AK PARTİ iktidarı.” diye gündeme getirmeye çalışıyor,
“yabancılara peşkeş çeken, yabancılara her şeyimizi satan” diye ifade etmeye
çalışıyor, “bölen, parçalayan” diye ifade etmeye çalışıyor ama AK PARTİ’nin bütün sözcüleri iktidar olduğu günden bu tarafa,
hatta Adalet ve Kalkınma Partisinin kurulduğu günden bu tarafa bu ülkeyi bir ve
beraber tutabilmek için, bütün insanların kardeş olduğunu ifade edebilmek için
ve tek bir söylemle, altını çizerek, 2001 14 Ağustos’undan bugüne kadar “tek
vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet” ilkesinden ayrılmayan ve bu konuda
da kararlı bir şekilde söylemlerini geliştiren bir partiye bunu söylemek büyük
bir haksızlıktır.
İki
“emperyalistlere peşkeş çekmek, şu, bu” ifadesini bırak bir tarafa, sen 2007
yılında milletvekili olduğun andan itibaren, Alman bir firmanın ortaklığını
alarak, hangi şartlar altında olduğu belli olmayan, gidip Aksaray’dan teşvik
kanunu kapsamı içerisinde bedava verilen bir arsada -ticari nüfuzunu
kullanarak- yüzde 5’lik veya yüzde 10’luk hisse sana ne diye verildi, onun
hesabını veremeyen; Alman bir firmanın samandan duvar yapma, tuğla yapma
fabrikasıyla ilgili yaptığın ortaklığın hesabını veremeyen, Tunceli’de yatırım
yapmayıp sadece gidip Aksaray’da yatırım yapan birine ne denir? Hani
Mevlânâ’nın dediği gibi: “Lafa bakarım laf mı diye, söyleyene bakarım adam mı
diye.” Sana tazminat ödedim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - … söylenen laf değil, söyleyen de adam değil.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun…
9.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben bu saman meselesini konuşmuyorum. Çünkü,
geçmişte bu saman üzerine çok durdular, dedim ki merak etmeyin, kışlık saman
payınızı ayıracağım, pek fazla tuğlaya yatırmayacağım dedim. Bunu çok şey eder…
Şimdi,
beyler, Büyük Orta Doğu, BOP… BOP’un Başkanı kim?
Tayyip Erdoğan. BOP ne amaçla kurulmuş, kim ne görev vermiş? Amerika Birleşik
Devletleri diyor ki: “Ben süper güç olarak kendimi devam ettirebilmem için Orta
Doğu’da ve başta Türkiye olmak üzere burada hiçbir büyük devletin kalmaması
lazım.” Düşünebiliyor musunuz, AKP’nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan BOP’un eş başkanı. BOP ne görev yapıyor? Başta Türkiye
olmak üzere Orta Doğu’daki bütün ülkeleri bölme görevi verilmiş buna. Daha
bundan fazla Türkiye'yi bölmeye yönelik bir gösterge var mıdır? Düşünebiliyor
musunuz, bir ülkede Başbakanlık görevine gelen birisine başkaları tarafından “O
Başbakan olduğun ülkeyi böleceksin.” diye bir görev verilecek, o da çıkacak
kürsülerde bunu övünerek anons edecek, ondan sonra biz de çıkıyoruz diyoruz ki
“Siz Türkiye'yi bölmek için bu duruma getirdiniz.”
Bakın, 12
Haziran seçimlerinden sonra Genelkurmayın elindeki GES’i
alıp da MİT’e verdiniz. MİT’in gerekli istihbaratı orduya vermemesinden
kaynaklanan, yüzlerce er şehit oldu. Bunların hepsi ortada.
Bizim,
Suriye tarafında düşürülen uçağımız, yine o GES’lerin
Genelkurmaydan alınıp MİT’in eline verilmesinden kaynaklanan bir kayıp oldu.
Bunu herkes söylüyor, hiç mi bu bilgileri almıyorsunuz? Ülkesine bu kadar
ihanet düşüncesinde olan insanlara karşı ben ne diyebilirim? Sen ülkenin
Silahlı Kuvvetlerini yok edeceksin, çökerteceksin, donanmaya kumandan
bırakmayacaksın, ondan sonra bunu söyleyen milletvekiline çıkıp diyeceksiniz ki
saman meselesi.
Saman
meselesini şey ederseniz, ben onun hesabını veririm…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – … ama şeylerinizin de siz hesabını verin. (CHP sıralarından
alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşmasında…
BAŞKAN –
Bir dakika konu ne?
SIRRI
SAKIK (Muş) – …şahsımıza yönelik, bizi fitne ve fesatlıkla itham etti.
BAŞKAN –
Yok, şahsınızı… Hiçbir hatip sizin şahsınızı almadı ama.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Bizim silahla tehdit ettiğimizi bizzat söyledi.
BAŞKAN –
Silahla?
SIRRI
SAKIK (Muş) – Silahla tehdit ettiğimizi…
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – “Silaha güvenerek tehdit etti.” dedi Sayın Başkanım. Bir de
emperyalizmin uşaklığını yaptığımızı söyledi.
BAŞKAN –
Ama ona cevap verdi.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Hayır, yeniden sataşmaya mahal verdi.
BAŞKAN –
Hayır, daha evvel de aynı konuda siz düzeltmek için çıktınız…
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkanım, yeni bir sataşmaya mahal verdi.
BAŞKAN –
Anladım, peki, buyurun.
Hayır,
bir dakika.
Şimdi,
grup adına versin, size söz vereceğim. Hayırlısıyla başladık, devam edelim.
Tamam, size de söz vereceğim ama önce bu tarafı halledelim.
Buyurun.
10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu şahsın
en büyük marifetlerinden biri yalan ve iftiradır…
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Saygılı ol, saygılı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – …hakarettir. Başka bir şey yapmaz. Cevap vermeye de değmez.
Az önce Mevlânâ’nın sözünü hatırlattım. Saman meselesinden geçeyim, ondan sonra
Mevlânâ’nın sözünü tekrar söyleyeyim. Senin en büyük özelliklerinden biri
burada milleti tahrik edip, hakaret ettirip dava kazanmak. Sana karşı iki tane
dava kaybettim. Karşılıklı hakaretler vardı. Biz, bir milletvekilinin yaptığı
işten dolayı dava açılmasını uygun görmedik ama sen son gün gittin, benimle
ilgili davayı açtın. Hatta dedin ki: “Ben bunu almayacağım, dava Yargıtay
aşamasında, sonuçlansın.” Sonra da haciz getirmeye kalktın.
Bak,
samanla ilgili konuya gelince, Alman seni öyle tavlamış ki ancak yüzde 5
vermiş. Orada ürettiği samanın sana yetecek kadarını vermiş, ondan dolayı o
hisseyi vermiş, samanı kimseye paylaştıramazsın, o saman sana yeter. Aileni
ayrı tutuyorum, sana yeter. Anca ona yeter.
Tekrar
Mevlânâ’nın sözünü hatırlatıyorum: “Her söze cevabımız vardır…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, Meclis kürsüsünden bu saygısızlıklara
mahal veremezsiniz.
BAŞKAN –
Herkes birbirine hakaret ediyor, yapacak bir şey yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - …önce lafa bakarım laf mı diye, sonra söyleyene bakarım adam
mı diye.”
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Otur yerine be. Senden adamlık mı öğreneceğiz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Buradan çıkan adamı biliyorum, söylediği laf değil, kendisi
de adam değil.
Saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Sakık, siz buyurun.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Baluken konuşacak.
BAŞKAN –
Buyurun.
11.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
burada, milletvekili arkadaşımız dile getirdi, söylemek istediği görüşün ne
olduğunu çok net olarak ifade ettiğini düşünüyoruz. Zaten daha sonra yaptığı
açıklamada “Eğer maksadını aşan bir durum var ise, bu sözümden dolayı kendi
kimliğinden dolayı incinen halklar var ise hepsinden de özür diliyorum.” dedi,
dolayısıyla bizim açımızdan bu konu kapanmıştır, bu büyük bir erdemdir.
Barış ve
Demokrasi Partisi sadece Kürtlerin değil, bütün farklı kimliklerin, farklı
dillerin, kültürlerin, etnisitelerin özgürlüklerini,
ezilenlerin özgürlüklerini kendi parti programına, kendi seçim bildirgesine,
kendi tüzüğüne almış olan bir partidir, sırtını hiçbir zaman silaha dayamaz, 3
milyona yakın seçmenin bedel ödeye ödeye oy verdiği bir siyasi partidir, 10 bin
mensubu şu anda cezaevlerindedir, her gün bedel ödemeye devam etmektedir,
bölgedeki en demokratik etkinliği bile ölümün kıyısından geçen, son derece
riskli faaliyetleri içeren bir siyasi çalışmanın içerisindedir, dolayısıyla,
Barış ve Demokrasi Partisine karşı konuşurken sözlerinize dikkat edeceksiniz.
Diğer
taraftan, biz şunu evrensel ilke olarak söylüyoruz, biz şuna inanıyoruz:
Irkçılık ve sosyalizm, sol ve faşizm bir arada olmaz. Biz bu konuda netiz, bu konuda
eğer net olmayanlar var ise bunun yüzleşmesinin yapılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Diğer
söylediğiniz Dersim’le ilgili bütün şeyler için, bu Meclisi, hakikatleri
araştırma ve adalet komisyonu kurmaya çağırıyoruz, PKK de “Bu konuda bütün
arşivlerimi açmaya hazırım.” demiştir.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – PKK devlet mi?
İDRİS
BALUKEN (Devamla) – Biz sadece PKK tarihinin değil, Dersim’e kadar, 25
direnişine kadar uzanan bütün bir tarihin, bu Meclisin kurduğu komisyon
tarafından araştırılması ve suçlularının da halk önünde, tarih önünde
yargılanması gerektiğini ifade ediyoruz.
Bu konuda
bu kadar açık olduğumuzu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Genç, buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – O zaman iki kişiye cevap vereceğim için hiç olmazsa beş dakika
verin efendim.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Bıktık artık senden ya! Yeter artık!
BAŞKAN –
Yok, o kadar veremem. Toplamında zaten sizin dokuz dakika oldu.
Buyurun.
12.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın ve Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaman çok çok az olduğu
için… Benim Mustafa Elitaş’a zamanında samanla ilgili
verdiğim şeyi beni taklit ederek söylüyor.
Diyor ki:
“Ben lafı söyleyene bakarım laf mı diye.” Benim lafımı anlamak için adam olmak
lazım. Adam olmayan zaten benim lafımı anlamaz. Onun için ben, Mustafa’nın
lafını boşa alıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bakın, Dersim konusuna gelince, tabii bu iki satırla, bir
günde şey edilecek değil. Ama biz bunları, işte Kürt İdrisi
Bitlisi’nin yaptıklarını biliyoruz, Dersim’de o
harekete katılıp da ondan sonra Dersim’deki Alevi vatandaşlara o inançlarından
dolayı o kırımları yapan insanları biliyoruz. Bunlar uzun meseleler. Biz
geçmişi bırakalım, bugüne gelelim.
Bizim
istediğimiz şu: Artık ülkemizde adam ölmesin, artık silahlar konuşmasın, biz kardeşçe
bir arada yaşayalım. Ne problemimiz varsa bunları konuşarak hâlledelim
diyorum, benim söylemek istediğim bu. Ama şimdi, sizin bana karşı özel bir
kininiz var. Nasıl geçen seçimde Tunceli’de BDP kazanmamış. E, kazanmayacak.
Halkın beğenisini kazansaydınız, kazansaydınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, onun için, yani burada devamlı bunu şey ediyorsunuz.
Dersim
1935’e kadar Dersim’di, sonradan kanunla Tunceli oldu. Tayyip Erdoğan ikide bir
“Dersim” diyor. Getirsin, Dersim ismini değiştirsin, eski toprakları yine o
vilayet içine alsın, ona razıyız, yani ben kanunlara saygılı olduğum için.
Şimdi,
Mustafa Elitaş’a ben bir dava açtım. Hâkimler
kendisini tutuyor, 2 bin lira tazminat hükmetti. Avukatı getirdi, 1.100 liralık
avukatlık ücretini icraya koydu, 1.500 lira avukatlık ücretini aldı, 500 lira
kaldı. İstersen, Mustafa, o 500 lirayı sana iade edeyim, istiyorsan vereyim
sana.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ben sana veririm.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Yani dava açtığımıza da şey
etmiyor ama hâkimler, siz açtığınız zaman 10 bine, 15 bine hükmediyorlar. İşte
adalet bu duruma düştü Türkiye’de, ne yapalım!
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Artık yeter, bundan sonra yok.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Yok, yok, yerimden. Tutanaklara geçmesi için.
BAŞKAN –
Hayır, ne yerinizden ne dışarıdan. Ara verir, giderim, vallahi billahi ara
verir, giderim.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bize Alevi…
BAŞKAN –
Bitti, bitti, bitti. Herkes herkese istediği kadar konuştu, bitti. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 5 Şubat 2013
Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 409 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
5/2/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 05.02.2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün
19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK PARTİ Grup Başkan
Vekili
Öneri:
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
Kısmında yer alan 409, 410, 384, 49, 174, 334, 217, 69, 186, 366, 368, 380,
304, 125, 192, 193, 243, 246, 327, 367 ve 388 sıra sayılı kanun teklif ve
tasarılarının bu kısmının 3, 4, 5, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18,
19, 20, 21, 22, 23 ve 24’üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel
Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 08 Şubat 2013 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve
bu Birleşimde Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" Kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
5 Şubat 2013 Salı günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmeyerek bu birleşiminde 409 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
6 Şubat 2013 Çarşamba günkü birleşiminde 240 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar,
7 Şubat 2013 Perşembe günkü birleşiminde 334
sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar,
8 Şubat 2013 Cuma günkü birleşiminde 69 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar,
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24:00'te günlük programların tamamlanamaması
hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar,
409 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91. maddesine
göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması, çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
409 Sıra
Sayılı
Terörizmin
Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
(1/489)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde
Sayısı
1. Bölüm 1 ila 11 inci maddeler 11
2. Bölüm 12 ila 21 inci maddeler 11
(Geçici
1 inci madde dâhil)
Toplam Madde Sayısı 22
BAŞKAN –
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Doğan Kubat.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisinin İç Tüzük’ümüzün 19’uncu maddesi
uyarınca vermiş olduğu grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum.
AK PARTİ
grup önerisinde, Meclisimizin bu hafta yapacağı çalışmaların gün ve saat olarak
ve gündemin sıralamasının yeniden düzenlenmesi önerilmektedir. Buna göre, 409
sıra sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun ile 410 sıra
sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun tasarılarının gündemin ön sıralarına
alınması önerilmektedir.
Biliyorsunuz,
bu terörizmin finansmanı noktasında epey zamandır Türkiye’de, iç mevzuatta bir
sıkıntı yaşanıyordu. 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının
Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme çerçevesinde bizim de iç mevzuatımızı bu
uluslararası hukukla uyumlu hâle getirebilmemiz açısından bu düzenlemeyi yapma
ihtiyacı vardı ve bu düzenleme, şu anda, dünyada 3 ülke dışında bütün ülkelerin
iç mevzuatlarında vardır. Biz de, işte, bugün getirdiğimiz öneriyle, bu 409
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bugün gündeme alınıp görüşülmesini önermekteyiz.
Keza,
yarın da 410 sıra sayılı yeraltı suları kanun tekliflerini görüşeceğiz
inşallah. Orada da, biliyorsunuz, yer altı sularından yararlanmada, özellikle
ölçümleme noktasında, uygulamada ciddi sorunlar yaşanmaktaydı. Ona dair
teklifler değerlendirildi, inşallah onu da yarın çözeceğiz.
Yine,
20’ye yakın uluslararası sözleşmenin gündemin ön sıralarına çekilmesi
önerilmektedir değerli arkadaşlar. Dışişleri Bakanlığımızın bu konudaki
önerileri dikkate alınmak suretiyle bu sıralama kaydırması yapılması
önerilmektedir.
Cuma günü
de çalışma öngörülmektedir, bu sözleşmelerin görüşülmesi belki uzayabilir.
Gündemdeki
programların 24.00’e kadar tamamlanamaması durumunda gündemdeki işlerin
bitimine kadar Meclisimizin çalışmalarına devam etmesi önerilmektedir.
Öneriye
desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Yalova Milletvekili Sayın Muharrem
İnce.
Buyurun
Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta
ne görüşeceğiz? İşte, tezkere var, terörizmin finansmanı var, Hükûmetin bilgi
vermesi var, yetişirse yer altı suları var. Yasamanın bu içler acısı hâline
gerçekten üzülüyorum. Yasama Türk milleti adına yapılır ve bu yetki
devredilemez. Yargı Türk milleti adına yapılır, bağımsız mahkemeler tarafından
yapılır. Ama yasamayı görün ki Meclis Başkanı bırakmış -hele barajın ismini de
kaptı- hiç bu işlerle ilgilenmiyor.
Bakın,
nasıl yürüyor, size bunu anlatayım: AKP milletvekillerinin kamulaştırma
kanununda değişiklik öngören 1 maddelik yasa teklifi 16 Ocak 2013 tarihinde
Meclis Başkanlığına gönderilmiş. Daha sonra, 25 Ocak 2013 tarihinde AKP
milletvekilleri yer altı sularına ait 2 maddelik yasa teklifini Başkanlığa
göndermişler. Tarım Komisyonu da AKP ve CHP milletvekillerinin daha önce vermiş
oldukları yer altı sularına ilişkin yasa tekliflerini, 25 Ocak 2013 tarihinde,
AKP milletvekilleriyle birlikte olan bu teklifle görüşülmek üzere 30 Ocak
2013’te Komisyonu toplantıya çağırıyor, gündemi oluşturuyor. Toplantı, Genel
Kurulda 2/B görüşülüyor diye erteleniyor, daha sonra 29 Ocak 2013 tarihinde,
yine AKP milletvekilleri hem Kamulaştırma Kanunu hem yer altı sularına ilişkin kanunu
değiştiren 3 maddelik yeni bir yasa teklifini Meclis Başkanlığına
gönderiyorlar. Meclis Başkanlığı da jet bir hızla aynı gün bu teklifi Komisyona
havale ediyor. Tarım Komisyonu, teklifin verilmesinden hemen sonra, 31
Ocak’ta toplantıya çağırıyor. Bu,
Türkiye Büyük Millet Meclisini küçük düşürmektir; bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisini hafife almaktır; bu, yasamayla dalga geçmektir.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, böyle bir yöntem olamaz. Yani, siz İç Tüzük
tanımıyorsunuz, Anasaya tanımıyorsunuz, yasa
tanımıyorsunuz, kural tanımıyorsunuz. Burası bir yasama Meclisi değil, şekil
şartlarını yerine getiren bir noter gibi davranıyor, burası noter değil. Yani, padişahların döneminde bile bir divan
vardı, bir fetva kurumu vardı; burada divan da yok, fetva da yok. Ondan çok
daha kötü bir şey bu. Yani, bu Meclis… Ben yasamanın bir üyesiyim, sizler de
öylesiniz. Bunun iktidar ya da muhalefet partisi olması bir şeyi değiştirmez.
Siz de yasamanın bir üyesisiniz. Bu
yöntem, bu uygulama yasamaya bir
hakarettir. Bana olduğu kadar, bize olduğu kadar, AKP milletvekillerine de
hakarettir bu.
Değerli
arkadaşlarım, 5 teklif yer altı sularıyla ilgili, 6’ncı teklif kamulaştırmayla
ilgili yani Tarım Komisyonunda kamulaştırma… O zaman, Rıxos’a
arazi tahsisi Dışişleri Komisyonunda, patates üreticilerinin sorunları Millî
Eğitim Komisyonunda, öğrencilerin sorunları Millî Savunma Komisyonunda, böyle
görüşülmesi lazım.
Değerli
arkadaşlarım, siz 5 teklifin yer altı sularıyla ilgili olduğu, bir tanesini,
son anda, uyduruk bir şekilde getirerek kamulaştırmayı bunun içine dâhil ederek
Tarım Komisyonunda kamulaştırmayı görüştürürseniz, yasama organının üyelerine
haksızlık yaparsınız, saygısızlık yaparsınız. Yani hiç mi hukuk bilgisi yok,
hiç mi İç Tüzük okumadılar, hiç mi yasama faaliyetine katılmadılar? Bunu
bilecek olan Meclis Başkanıdır, bürokratlar değildir. Bunu yapacak olan grup
başkan vekilleridir, komisyon başkanlarıdır, en başta Meclis Başkanıdır.
Değerli arkadaşlarım, ben kendime yapılan bu saygısızlığı yasamanın bir üyesi
olarak yakıştıramıyorum, yakıştıran varsa devam etsin.
Değerli
arkadaşlarım, yine bir başka konu; Hükûmet, Meclise bugün bilgi verecek,
bilgilendirecek. Şimdi ben size bir soru soracağım: Televizyonlarda patriotları gördünüz mü? Televizyonlarda asker konvoylarını
gördünüz mü? Ben görenlere söylüyorum. Eğer televizyonlarda patriotları,
yabancı askerleri, onların konvoylarını gördüyseniz, görenlere söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, yani, o, “askerler” dediğim Türk askerini kastetmiyorum,
“Hans’ı, Coni’yi”
kastediyorum. Siz, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde “Hans’ı, Coni’yi” gördünüz mü,
görmediniz mi? Gördüyseniz, Anayasa 92’yi okudunuz mu? Yani, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yurt dışına çıkışı ya da yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye’ye
girişi, Meclis onayına tabidir; sizin, bizim, hepimizin, bu 550 kişinin onayına
tabidir. Bu olmadığı taktirde anayasal bir suç işlenir burada. Yani, burada
milleti kandırdınız, Büyük Millet Meclisini kandırdınız, sonunda da geldiniz
topraklarımızı NATO toprağı ilan ettiniz. Yani, sorum şu, çok basit. İktidar
partisinin yetkilileri gelsinler, şu soruma cevap versinler: Kürecik’teki üs, bir NATO üssü müdür, bir Amerikan üssü
müdür? Bu soru çok net. Devir teslim yapılmış mıdır? Yapılmışsa, ne zaman
yapılmıştır? Bakın, ben çok net olarak soruyorum. Türk halkı, bizim milletimiz,
Kürecik’teki üssü, 15 Eylül 2011 tarihinde Beyaz
Saray’ın İnternet sitesinden öğrendi, burasının ne olduğunu. Yani bu ülkenin
Başbakanından öğrenemedik, Dışişleri Bakanından öğrenemedik ama 15 Eylül 2011
tarihinde Beyaz Saray’ın İnternet sitesinden Kürecik’teki
üssün bir NATO üssü olmadığını, bir Amerikan üssü olduğunu öğrendik.
Amerikan
Başkanı Obama 21 Mayıs 2011 tarihinde Kürecik’teki
radara ilişkin bir açıklama yaptı, bakın 21 Mayıs 2011: “Zamanı gelince NATO’ya
devredeceğiz.” dedi. NATO’nun olan bir şey NATO’ya devredilmeyeceğine göre,
demek ki burası NATO’yla ilgili bir durum değil. Anayasa 92’yi düzgün
okuduğunuzda, orada uluslararası hukukun gerektirdiği haller NATO’yu hariç
tutuyor zaten, “NATO’nunsa Meclisin iznine gerek yok.” diyor. Ama sizin
yaptığınız açıklamalarda, Amerikan yetkililerinin yaptığı açıklamalarda, Amerikan
Başkanının yaptığı açıklamalarda çelişki var. Yani, siz oraya bir NATO üssü
kurmadınız, orası bir başka devletin üssü. Bir başka yabancı silahlı kuvvetleri
Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içerisine sokabilmeniz için
Meclisin onayını almanız lazım. Meclisin onayını almadınız, Anayasa’yı
çiğnediniz, Anayasa 92’yi çiğnediniz, anayasal suç işlediniz. Zamanı gelince
herkes bunu görecek.
Değerli
arkadaşlarım, yani Almanya Alman askerlerini Türkiye’ye gönderirken Alman
Parlamentosundan izin aldı, Hollanda Türkiye’ye asker gönderirken izin aldı.
Yani neden Türkiye’ye gelince bir kişi karar veriyor bunlara? Yabancı silahlı
kuvvetlerin Türkiye’ye girişiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin dışarıya çıkışı
aynı şeydir, meclis iznine tabidir. Yani Alman Parlamentosu kendi askerleri
için izin veriyor, Hollanda Parlamentosu kendi askerlerinin Türkiye’ye gitmesi
için mecliste bunu tartışıyor, izin veriyor ama yabancı silahlı kuvvetler
Türkiye’ye gelirken siz tek başınıza karar veriyorsunuz. Buna hakkınız yok, suç
işliyorsunuz, er ya da geç bunun hesabı sorulur. Bu Meclis tutanakları elli yıl
sonra, yüz yıl sonra, üç yüz yıl sonra burada duracak. Siz bu topraklarda halkı
kandırdınız ve dediniz ki: Yok “Düğmesi bizde olacak.”, iki gün sonra, yok
“NATO’da olacak.” “Parasını biz vermeyeceğiz.” Parasını da biz verecekmişiz.
Sorularımız
çok net: Ne zaman Amerikan üssüydü? Devredildiyse eğer, ne zaman NATO’ya
devredildi?
Soru iki:
Bunlar kimi koruyacak; Ahmet’i, Mehmet’i, Hasan’ı, Hüseyin’i mi, başkalarını
mı?
Üç: Bu parayı kim verecek?
Bunları
açıklayacaksınız bu Mecliste. Yani Hükûmet gelecek, bizim uyarılarımız
sonucunda, yine bir kısa bilgilendirme yapacak ama Meclisin bu çalışması hiç de
böyle, burada bir yasama yapılıyormuş gibi… Bana öyle gelmiyor en azından. Ama
şundan emin olabilirsiniz: On bir yıl önce bu Meclise geldiğimde, bu Meclis
bugünkünden yüz kat daha sağlıklı çalışıyordu. On bir yılda öyle bir bozdunuz
ki yapıyı, Meclisin bile genetiğini değiştirdiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Meclisin adabını bozdunuz, kurallarını bozdunuz, İç Tüzük’ünü bozdunuz, teamüllerini bozdunuz, geleneğini
bozdunuz; her şeyini bozdunuz.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde Eskişehir Milletvekili Sayın Salih
Koca.
Buyurun
Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH
KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Grup
önerimizin detaylarını değerli milletvekillerimiz detaylı olarak anlattılar. Bu
haftaki önerilerimiz doğrultusunda, özellikle Terörizmin Finansmanının
Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, Yeraltı Suları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı’yla birlikte Türkiye ile bazı ülkeler arasındaki protokollerin
ve mutabakat zabıtlarının onaylanmasının uygun bulunduğuna dair komisyon
raporlarımızın görüşülmesi planlanmaktadır.
Grup
önerimiz doğrultusunda bu haftaki çalışmaları tamamlayacağımızın uygun olduğunu
düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Çok teşekkür ederim Sayın Koca.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Recep
Özel.
Buyurun
Sayın Özel.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – AK PARTİ grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunsam da
aleyhine konuşulacak bir konu bulmuyorum, görmüyorum. Kamuoyunun ve Genel
Kurulun takdirine bırakıyor, saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – O zaman niye çıktın?
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum, sonra diğer arayı vereceğim.
Kapanma Saati: 19.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Birleşime
20.00’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
Anayasa’nın
92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) TEZKERELER (Devam)
3.- Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının; korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle
mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere gereği,
kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali
kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve
bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934
sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011 ve 25/1/2012 tarihli
956, 984 ve 1008 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin
Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/1091)
24/01/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku
bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008
yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl
için verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz
konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı
ve Türkiye bağlantılı ticarî gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası
toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması
sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararının süresi son olarak 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı
Karar’la bir yıl uzatılmış olup 10/2/2013 tarihinde sona erecektir. Diğer
yandan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
ilgili kararlarının süresi son olarak 21/11/2012 tarihli ve 2077 sayılı
Karar’la bir yıl uzatılmıştır.
Bu
kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
TBMM Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2013 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN –
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci
maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye
söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika,
şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere
üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum. Gruplar adına:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Osman Korutürk.
Diğer gruplar isim vermemiş. Hükûmet adına: Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet
Yılmaz. Şahıslar adına: Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler, Niğde
Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.
İlk söz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan
Tan’a aittir.
Buyurun
Sayın Tan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım. Esselâmü aleyküm…
Değerli
arkadaşlar, kaçıncı defadır bu tezkereler için huzurunuza geliyoruz, inan edin
biz de şaşırdık. “Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ihraç malzemesi
askerleridir, ordusudur.” dediği zaman bir yabancı analist, bu laftan oldukça
alınmış ve büyük bir tepki vermiştik.
Değerli
arkadaşlar, biz “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesi ile İkinci Dünya Savaşı’na
da girmedik, kazasız, belasız atlattık ve ondan sonra da çok kısa bir Kıbrıs
meselesi hariç olmak üzere, halkımızı hiçbir savaşa sokmadık diye sık sık
övünüyoruz uzun yıllardır.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Kore de var.
ALTAN TAN
(Devamla) - Siyasilerimiz yıllardır bunu siyaset sahnesinde dile getiriyorlar
ama ne hikmetse bizim ordumuzun dünyada gitmediği yer de yok.
Çok
gerilere gitmeye gerek yok. Kore meselesinden başlayalım. İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra bir Kore meselesi ortaya çıkıyor ve binlerce vatan evladı, niye
gittiklerini, nereye gittiklerini, hangi ideal ve hangi ilke uğruna
savaştıklarını bilmeden hayatlarını feda ediyorlar. O dönemde de yine büyük
kahramanlık hikâyeleri, halk tabiriyle –bütün, hayatını kaybeden
kardeşlerimizden, vatandaşlarımızdan özür dileyerek dile getiriyorum- bir gaz
verme edebiyatıyla bu insanların hayatları üzerine bir de sahte öyküler
yazıldı.
Değerli
arkadaşlar, şunu söyleyebilirsiniz: “Efendim, biz bir ülkeyiz, dış
bağlantılarımız var, ittifaklarımız var, tabii ki bu ittifaklarımızın
yükümlülüklerini yerine getirmeliyiz.” tarzında bir savunma getirebilirsiniz.
Bundan önceki hükûmetler de bu yönde birçok savunma getirdiler ama soruyorum
sizlere: Peki, bu kadar senedir biz, bunu ciddi bir şekilde halka sorduk mu?
İşte, benim memleketim, milletvekili olduğum yer, seçim bölgem Diyarbakır’da
bir Pirinçlik Üssü vardı. Yine Adana’da senelerdir bir İncirlik Üssü var.
Ankara’da Balgat Üssü vardı. Sinop’ta yine bir üs vardır. Bunlar ne yapar, ne
eder, ne işe yarar, yönetimi nasıl olur? “Canım, bunlar işte bütün uluslararası
anlaşmalar çerçevesinde belirlenmiştir.” deyip kendinizce bir cevap
verebilirsiniz. Peki, bugün, işte yeni daha, henüz yaşamakta olduğumuz Patriot’lar geldi. Niye geldi, nereden geldi, kaça geldi,
hangi ihtiyaca binaen geldi, kime karşı kullanılacak? Bilene aşk olsun. Malatya
Kürecik’te yine bir üs tesis edildi, yine henüz yeni.
“İşte efendim, İran’a karşı değil, şuna karşı değil, buna karşı değil.” Peki,
kime karşı, niye? Yani sebebi ne? Makul bir izah var mı?
Sevgili
arkadaşlar, özetle, Afganistan’dan tutun Somali’ye kadar, işte bugünkü mevzumuz
olan Somali’ye kadar her tarafta bizim askerlerimiz var. İktidara mensup bir
milletvekili arkadaşımız veya bizlerden sonra söz alacak olan Sayın Bakan
lütfen, çıkıp izah etsin. Bizim ordumuz Afganistan’da ne yapıyor? Daha doğrusu,
Afganistan’daki proje ne? Afganistan’da ne yapılmak isteniyor? Kim, kime karşı
savaşıyor? Kim, kime karşı korunuyor? Kim, kime karşı, nereye varmak istiyor?
Biz bu işin neresindeyiz? Yani makul bir cevabı varsa Sayın Bakan çıksın, desin
ki: “Afganistan’daki proje budur, yapılmak istenen budur, korunan hedefler
budur, dünyanın, Birleşmiş Milletlerin, neyse, bütün ilgili kuruluşların
siyaseti şudur, şuraya varmak istiyorlar ve onun için biz de bunlara yardım
ediyoruz. Bizim de bu işten kârımız veya zararımız budur.”
Arkadaşlar,
aynı şekilde bir Somali meselesi var, senelerdir bir korsanlıktır gidiyor. Yani
açlık sınırları altında, sefil, perişan bir hâlde olan Somali halkı her ne
hikmetse… Orada bazı çetelerden bahsediliyor. Bunlar işte gemiler elde
ediyorlar, silahlar elde ediyorlar ve uluslararası sularda korsanlık
yapıyorlar. Hani, çok klasik bir reklam var, affınıza sığınarak söylüyorum:
“Yersen!” Yiyecek ekmeği olmayan adamlar bu işi nasıl yapıyor? Niye yapıyor?
Kimin desteğiyle yapıyor? Nereye varmak istiyor? Hangi senaryonun, varılmak
istenen hedefin alt zeminini hazırlıyor? Bunun da bir cevabı yok. Bunu da Sayın
Bakana soruyorum, tekrar soruyorum, askerlerimiz de buradalar. Yani Somali’deki
bu korsanlar senelerdir bu güçlerini nereden alıyorlar? Bugün, biz, Fenerbahçe
Koyu’ndan bir kotra alıp da 10 kilometre öteye gidemiyoruz. Yani şahsen ben,
BDP Grubu adına söylüyorum, on milletvekili toplansak bir yata, kotraya binip
de 10 kilometre öteye gidemiyoruz. Peki, bu işler nasıl oluyor? Ne şekilde
yürüyor? Hangi senaryonun bir parçası? Uluslararası güçler orada ne yapmak
istiyor? Somali niye önemli? Stratejik olarak Aden Körfezi, Basra Körfezi dünya
petrollerinin yüzde 65’inin geçtiği yer, Basra Körfezi.
Yani bir
de, yine, tekrar affınıza sığınarak söylüyorum: Yani hepimizin, bütün bir
Meclisin zekâsıyla da, aklıyla da dalga geçiliyor, eski tabirle tahfif
ediliyor, hafife alınıyor. Yani, orada, işte korsanlar varmış, bunlar gemileri
bırakmıyormuş, Birleşmiş Milletler de karar almış, biz de gidiyoruz bu
korsanları vurmaya veya engellemeye! Peki, engellemeye gidiyorsunuz da bu beş
senedir, altı senedir, yedi senedir niye engelleyemiyorsunuz? Esas yapılmak
istenen ne? Bu aç, perişan ve sefil hâldeki Somali niye bu kadar önemli? Bunu
bize anlatın. Sayın Dışişleri Bakanı, Sayın Millî Savunma Bakanı, Sayın Ekonomi
Bakanı çıkıp ekonomi, savunma ve dış politika açısından bilgilendirmeli Meclisi.
Sayın Dışişleri Bakanımız 500-600 sayfa “Stratejik Derinlik” diye bir kitap
yazdı, Hindistan’dan Çin’e kadar, Amerika’dan, Ukrayna’dan Antartika’ya
kadar hallü fasl etti,
bütün dünyanın her bir şeyini anlattı. Yahu, gel bir de bu Somali’yi anlat. Gel
bir de bu Afganistan’ı anlat. Gel bakalım yani bizim bu askerlerimiz ne
yapıyor, niye gidiyor, nereye varmak istiyor, hangi uluslararası politikanın
hangi parçası hâline geliyor? Bunları anlat. İkna edebiliyorsan, makul bir şey
varsa, incir çekirdeğini dolduracak kadar bir yarar varsa biz de desteklerimizi
verelim yoksa biz buraya çıkıp her getirdiğinizi reddetme durumunda değiliz.
Değerli
arkadaşlar, bu işler, başından beri, maalesef, böyle bir örtülü siyaset
içerisinde… Zarf var, dışı yaldızlı, parıltılı bir zarf var. Size o zarfı
gösteriyorlar ama zarfın içinde ne var? Maalesef kimse bir şey bilmiyor. Ha,
kimse bir şey bilmiyor derken buradaki tüm arkadaşlarımızı ve sizleri de hiçbir
şey bilmiyorlar veya bilmiyoruz noktasında değerlendirmiyorum, bunları okuyoruz.
Avrupa’da, Amerika’da, dünyada çıkan yayın organları… Zaten, yayın organlarını
da bırakın artık, bir İnternet çıktı, evinizin içinde bütün dünyanın bilgileri
var; neler oluyor, neler bitiyor, iyi kötü öğrenebiliyoruz bu senaryoları. Ama
bizim tepkimiz şuna: Biz bunları sağdan soldan, sokaktan, Samanpazarı’ndan,
işportacıdan niye öğrenelim? Bizim Başbakanımız, Millî Savunma Bakanımız,
Dışişleri Bakanımız gelsin, bunlarla ilgili tatminkâr bir bilgi versin. Zaten
bu Meclisin görevi de bu. Yani bu Meclis, burada, keyif yapmak için veya işte
“Laf olsun torba dolsun, vakit öldürelim, gelelim, işte ‘Kabul edenler…
Etmeyenler…’ Ondan sonra da evimize gidelim.” Böyle bir yapı için kurulduysa
hepimize yazıklar olsun.
Değerli
arkadaşlar, halkı bilgilendirmezseniz, gerçekleri anlatmazsanız bir yere
varamazsınız. Yani elinizde güç olabilir, yetki olabilir. Bir dönem, işte, Orta
Doğu’da da aynı durumlar söz konusuydu. 36’ncı paralelle ilgili, yine, Çekiç
Güç’le ilgili oylamalar olurdu bu Mecliste ve bir şekilde o kararlar hükûmetin
getirdiği şekliyle geçerdi. Ama bakın, bütün bir Orta Doğu hercümerce uğradı,
yeniden şekilleniyor ve o gün gelip de Mecliste konuşan bakanların,
başbakanların, siyasilerin, yetkililerin söylediklerinin hiçbirisi doğru
çıkmadı. Bunların hepsi Meclis zabıtlarında duruyor. Bu zabıtlarda, o gün
-bugünkü Sayın Cumhurbaşkanımız da dâhil- partileri adına konuşan birçok
siyasinin neler söylediği kayıtlı. O gün yaptıkları analizlerin ve ortaya
sürdükleri lehte ve aleyhteki gerekçelerin hiç birisi bugün gerçekleşmedi.
Farklı şeyler oldu ve hâlen de farklı şeyler oluyor ve Orta Doğu başka bir yöne
doğru gidiyor. İşte, burada, Patriot’lardan tutun, Kürecik’teki üsse kadar, Afganistan’dan Somali’ye kadar
nereye asker gönderiyorsak ve hangi askerî-siyasi anlaşmanın altına imza atıp
bunun gereklerini yerine getiriyorsak, bunların en açık seçik izahatlarının
yapılma yeri burasıdır, başka bir yer değil.
Değerli
arkadaşlar, bu vesile ile yine, bu halktan saklanan gerçekler babından bir
başka mevzuda yani bugün de tartışmakta olduğumuz Anayasa meseleleri hakkında
birkaç şey söylemek istiyorum. Burada, ne zaman Kürt sorununu tartışsak, ne
zaman İslam, din devlet, laiklik mevzularını tartışsak hemen bir tepki cereyan
ediyor: “Şunlar, şunlar, şunlar olamaz.” Peki, niye olamaz? Durun, bir
tartışalım. Yani ana dilde eğitimden, bölgesel yönetimden, valileri halkın
seçmesinden, başkanlık sisteminden, Diyanetin özerkleşmesinden, cemevlerinin, tekkelerin, tarikatların, zaviyelerin
açılmasına kadar hangi mevzu varsa, durun, bunları bir tartışalım; ondan sonra,
doğru ve yanlışlığına karar verelim. “Hayır, tartışamazsınız.” Niye? “Efendim,
kurucu irade bunlara izin vermez.” Bu memleketin, bu devletin bir kurucu
felsefesi vardır, kurucu iradesi vardır. Kurucu irade ve onun tecellisi olan
felsefe şunlara, şunlara, şunlara izin vermez. Ve biz, bu mevzularımızı
konuşamadığımız içindir ki tartışamadığımız içindir ki bu sorunlarımızın
hiçbirisini de doğru düzgün bir çözüme kavuşturamayız.
Bakınız,
kurucu iradeyle ilgili yalanları ben sıralamaya başlıyorum:
1) Kurucu
irade kimdir? Kurucu irade, bana göre, bize göre 23 Nisan 1920 Cuma günü
Türkiye Büyük Millet Meclisini Ankara’da açan zatların, muhterem şahısların
tamamının iradesidir. Bunların bir kısmı -biliyorsunuz- son Osmanlı Meclisi Mebusanını İngilizlerin basması üzerine Ankara’ya gelen
milletvekilleridir, geri kalan yarısı da eksiklerin tamamlanarak seçilmesi ile
Ankara’ya gelen muhterem milletvekilleridir. Peki, diğer yarısına ne olmuştur?
İngilizler Meclisi basmıştır ve yakaladıkları milletvekillerini Malta Adası’na
sürgün etmişlerdir. İşte, 23 Nisan 1920’de bulunan zatlar bu kişilerdir,
Malta’ya götürülemeyen, o gün Mecliste hazır olmayan ve bir şekilde Ankara’ya
gelen ve ondan sonra da Malta’ya gidenlerin yerine seçilen milletvekilleri.
2) Bu
Meclis nasıl açılmıştır? Yine 23 Nisan 1920 günü Hacı Bayram Camisi’nde namaz
kılındıktan, mevlütler okunduktan sonra, tekbirler,
salavatlar ve dualarla Ulus’a kadar yüründükten sonra açılan Meclistir.
3) Bu
Mecliste Türklük, Kürtlük, bir mezhep ayrımı var mıdır? Hayır, onda da
kesinlikle yok ve ondan sonra bu Meclisin 1921 yılında kabul ettiği bir
Teşkilatı Esasiye Kanunu vardır, bizim ilk Anayasa’mız kabul edilir. Bu
Anayasa’da neler vardır? Size bazı maddelerini okuyacağım.
7’nci
madde: “Ahkâmı şer’iyenin tenfizi,
umum kavaninin vaz’ı,
tadili, feshi ve muahede ve sulh akti ve vatan
müdafaası ilânı gibi hukuku esasiye Büyük Millet Meclisine aittir.” Ne demek
bunun Türkçesi? Şeriat hukukunun uygulanması konusunda Türkiye Büyük Millet
Meclisi yetkilidir. Bunun Türkçesi bu. İşte, kurucu iradenin bir şeyi.
Bir başka
madde, Kürt meselesi tartışılırken, 11’inci madde. İşte, bugün muhtariyet,
özerklik, bölgesel yönetim, seçilmiş vali olur mu olmaz mı, vatan bölünür mü,
devlet parçalanır mı, kurucu irade bu konuda ne dedi? Bakın kurucu irade ne
diyor? 1921, Teşkilatı Esasiye Kanunu, ilk Anayasa’mız, madde 11: “Vilâyet,
mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili
siyaset, şer’i, adlî ve askerî umum, beynelmilel iktisadî münasebet ve
hükûmetin umumî tekâlifi ile menafii birden ziyade
vilâyete şâmil hususat
müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz'edilecek
kavanin mucibince Evkaf, Medaris,
Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim
ve idaresi Vilâyet Şûralarının salâhiyeti dahilindedir.” Yüzde 95’i Arapça
bunun. Ben de mümkün olduğu kadar Arapça harflerle telaffuz ederek söyledim.
Değerli
arkadaşlar, ne diyor? Diyor ki “Vilayetler muhtar idareleridir.” ve ayırıyor,
yetkilerini de ayırıyor. Diyor ki: “Dış ve iç siyaset, şer’î,
adlî ve askerî uygulamalar, uluslararası anlaşmalar merkezî hükûmetin yetkisi
altındadır.” Peki, muhtariyeti haiz, özerkliği haiz vilayetlerin şûralarının
yetkileri nedir? O da çok açık bir şekilde anlatılmış: “Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve
Muaveneti İçtimaiye işleri…” “Vakıflar, medreseler, okullar, sıhhiye,
hastaneler, iktisat, ziraat, bayındırlık ve sosyal yardımlaşma işleri de vilayet
şûralarının yetkisi içerisindedir.” diyor. Bir kurucu irade beyanı daha.
Ondan
sonra, yine 14’üncü madde biraz daha açıyor bunu “Vali, yalnız devletin umumi vazaifile mahalli vezaif arasında
tearuz vukuunda müdahale eder.” Diyor ki: “Vali, merkezi hükûmet ve yerel idare
arasında bir uyuşmazlık olduğu zaman müdahale eder.” Bunun ötesinde valinin çok
daha fazla bir yetkisi, eski tabirle salahiyeti de yok.
İşte,
değerli arkadaşlar, Somali’ye asker gönderilmesinden başkanlık sistemine,
özerklik ve muhtariyete, din-devlet ilişkilerine, laiklik anlayışına, ulus
devlet paradigmasına kadar ne kadar sorunumuz var ise bunları zabıtlardan
-kurucu iradenin kuruluş felsefesinin aslına sadakatle- eğer inceleyemezsek
yine bir mesafe almamız mümkün değildir.
1924
Anayasası’nda… Yani 1921 böyle de 1924’te ne var? 1924’te “Türklük” Anayasa’ya
giriyor, orada bir değişiklik var ama dinî konudan “Ahkâm-ı şer’iyenin
tenfizi…” meselesi yani şeriat kurallarının Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından takip ve uygulama sorumluluğu 1924
Anayasası’nda da yine kendini muhafaza ediyor ve 1928’e kadar da bu işler böyle
gidiyor. Laikliğin Anayasa’ya girme tarihi de 1937. İşte milletten saklanan
gerçekleri yine evraklarla, kayıtlarla, belgelerle bu şekilde konuşamazsak bir
başka siyasi örtbas etme ve oyunbazlık etme durumu
ortaya çıkar.
Değerli
arkadaşlar, yine bu işte, muhtariyetle ve yerel yönetimlerle ilgili tartışmalar
senelerdir devam ediyor. Prens Sabahattin’den bugüne kadar ademimerkeziyet ve
teşebbüs-i şahsi meselesi tartışılıyor ama sorunlarımız çözülemiyor ve
sorunlarımızı çözmeye kalktığımız her vakit de bunun adı ya irtica oluyor ya
bölücülük oluyor ya dış tahriklere kapılma oluyor. Hâlbuki kendi geçmişimizi,
23 Nisan 1920’den itibaren bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, bu Meclisin nasıl
teessüs ve teşkil edildiğini incelersek bambaşka bir tabloyla karşı karşıya
kalıyoruz.
Somali
meselesine de biz ret oyu vereceğiz BDP Grubu olarak çünkü bu meselelerin
gerçeği bu Mecliste doğru düzgün konuşulana kadar bizim ikna olmamız mümkün
değildir.
Bu duygu
ve düşüncelerle hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Tan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Korutürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türk
Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerde görev yapmasının bir yıl daha uzatılmasına dair
Hükûmet tezkeresini tartışmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Geçen yıl, bu
konudaki görevlendirme yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Deniz
Kuvvetlerinin anılan bölgelerdeki korsanlık faaliyetlerine karşı seyrüsefer
güvenliğinin Birleşmiş Milletlerce NATO’ya tevdi edilmiş görev çerçevesinde,
korumaya katkıda bulunması yönünde oy kullanmıştı. Bu görevin bir yıl daha
uzatılması için önümüze gelen tezkereye de yine Cumhuriyet Halk Partisi olarak
olumlu oy kullanacağız.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri tezkerede belirtilen
bölgede öteden beri ciddi bir itibara sahiptir. Deniz Kuvvetlerinin askerî
görevlerinin yanı sıra çok önemli bir işlevi de uluslararası sularda bayrak
göstermek ve deniz alaka ve menfaatlerimizi korumaktır.
İmparatorluk
döneminde, Abdülaziz zamanında dünyanın üçüncü büyük donanması hâline
getirilmiş olan, deniz harp tarihinde ilk kez denizaltı gemilerini hizmete
sokup kullanan, bugüne kadar büyük denizciler yetiştiren, büyük zaferlere imza
atan Deniz Kuvvetlerimiz, daha sonra II. Abdülhamit döneminde saraya karşı
başkaldırabileceği şüphesiyle Haliç’e hapsedilmiş, gemileri yavaş yavaş
çürümeye, personeli maişetini sağlamak için ticarete terk edilmiştir.
Donanmamız bu zelil durumdan zaman zaman Hamidiye kahramanı Rauf Bey gibi müstesna
bahriyelilerin şahsi gayretleriyle sıyrılmış olsa da esas itibarıyla Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla kurtulmuş ve cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne
kadar sağlanan büyük ilerlemelerle bugün, yine kendi gemisini ve silahını
birden fazla tersanesinde kendi inşa eden, denizaltıcılık, su üstü sevk ve
idaresi ve deniz taktik ve stratejisinde yenilikler geliştiren, dünyada yeniden
isim ve yer kazanmış bir bahriye hâline gelmiştir.
Hâl böyle
olmakla beraber, donanmamızın, Deniz Kuvvetlerimizin bugün, komuta kadrosunun
maruz kaldığı hukuku zorlayan uygulamalar ne yazık ki Deniz Kuvvetlerimizin
komuta kadrosunu tam anlamıyla biçmiş ve Türk donanmasının harbe hazırlık
seviyesini çok aşağılara çekmiş, donanmamızı neredeyse savaşamaz hâle
getirmiştir. Deniz Kuvvetlerinin amiral kadrosunun bugün, yaklaşık yarısı
cezaevlerinde tutuklu, bir bölümü de hükümlü bulunmaktadır. Geçtiğimiz
günlerde, şahsına yönelik kabul edilemez bir komplo ile bu şimdi sözünü ettiğim
duruma tepki olarak emekliliğini istemiş olan donanma komutanı oramiralin
görevden ayrılması sonucu önümüzdeki 30 Ağustosta Deniz Kuvvetlerine bir
oramiralin komuta etmesi ancak ya mevcut komutanın görev süresinin
uzatılmasıyla ya da 2009 yılında koramiralliğe
yükselmiş olan tek koramiralin terfi ettirilerek doğrudan Deniz Kuvvetleri
Komutanlığına atanmasıyla mümkün olabilecektir. Bu durumda da kadrosu oramiral
olan donanma komutanlığına mecburen ve vekâleten bir koramiral tayin edilecektir.
Deniz Kuvvetlerinin diğer önemli komuta kadrolarının hemen hepsinde durum
böyledir. Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç’ın ortada
bir sorun olmadığı, ağustos ayında kuvvet komutanlığına bir atama yapılması söz
konusu olduğunda mevcut komuta kadrosu içinde Hükümetin de uygun göreceği bir
terfi ve atama yapılması konusunda sıkıntı yaşanmayacağı şeklindeki beyanı
maalesef temelden yoksundur. Zira, Silahlı Kuvvetlerde atamalar, bir şirkete
müdür bulur şekilde seçim ve görevlendirmelerle yapılamamaktadır. Bir general
veya amiral en az yirmi beş yılda yetişmekte; kazandığı rütbeleri süreleri ve
şartları belirlenmiş kıta komutanlık ve karargâh görevlerinden geçerek
kazanabilmektedir. Normal şartlarda 21- 22 yaşlarında harp okulundan lisans
diplomasıyla mezun olan bir subayın general adayı olabilmesi için meslek hayatı
içinde bir yıl subay temel veya pilotaj kursu, altı ay Harp Akademisi hazırlık
kursu, iki yıl Harp Akademisi eğitimi ve altı ay da Silahlı Kuvvetler Akademisi
eğitimi olmak üzere toplam dört yıl daha okuması gerekmektedir. Bu eğitimlerden
geçmiş olan bir subay, amiral veya general adayı olabilmek için ayrıca dört yıl
takım ve bölük komutanlığı, altı yıl karargâh subaylığı, iki yıl Deniz
Kuvvetlerinde gemi, Hava Kuvvetlerinde filo, Kara Kuvvetleri ve Jandarmada
tabur komutanlığı, iki yıl Deniz Kuvvetlerinde komodorluk, Hava Kuvvetlerinde
harekât komutanlığı, Kara ve Jandarmada alay komutanlığı görevi yapmak
zorundadır. General, amiral adayı olan çoğu subay, ayrıca üç yıl yurt dışı
görevlerde de tecrübe kazanmaktadırlar. Bu meslek içi zorunlu eğitim süreci
Türk Silahlı Kuvvetlerine özgün değildir, bütün diğer modern ordularda da durum
aynen böyledir.
Sonuçta,
21- 22 yaşında harp okulunu bitiren bir subayın general veya amiral olabilmesi
için ideal bir kariyer planlamasında en az yirmi bir yıllık bir süre geçirmesi
gerekmektedir. Bugün, yukarıdaki kariyer sürecinden geçen bir subay, yasal
olarak albaylığının beşinci yılında general veya amiral olabilmektedir. Başka
bir ifadeyle söylemek gerekirse ihtiyaç duyulduğunda her albayın general,
amiral yapılabilmesi mümkün değildir. Zira bir general, amiral adayının mesleki
süreci içinde her rütbede karşılaması gereken kıstaslar bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bugün hukuk sistemimizde karşı karşıya bulunulan uygulamada 926
sayılı Askerî Personel Kanunu’nun 36’ncı maddesi gereğince devam eden davalarda
bir gün dahi tutuklu kalan personelin terfi veya kademe ilerlemesinin
yapılabilmesi için haklarındaki yargılama sürecinin sonucu beklenmekte; bu
nedenle, yukarıda sözünü ettiğim tutuklu ya da haklarındaki hükümler onanmamış
personel, özlük hakları açısından büyük bir kayba uğramaktadır. Beraat etmeleri
hâlinde de bu personelin, yine yukarıda belirttiğim sürece tabi akışlar sonucu
bu mağduriyetlerinin telafisi mümkün olamamaktadır. Zira, dediğim gibi, örneğin
bir subayın general olması için en az bir yıl tabur, filo, gemi komutanlığı
yapması zorunludur. Bu görev yarbay rütbesinde yapıldığı için daha sonra
kıdemini alıp yarbaylığını yapmadan albay olmuş olan subaylar geriye dönüş
yapamamakta, tabur komutanlığı yapmadığı için de amirallik ve generallik
sırasını kaybetmektedir. General rütbesindeki tutuklu personel için de aynı
sorun mevcut olup terfi dönemlerinde tutuklu oldukları için bir üst rütbeye
terfi edemeyecek subaylar çıkartıldığında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin elde
kalanları mecburen terfi ettirme gibi insan kaynakları yönetiminde kabul
edilmeyecek bir durumla karşı karşıya kalması kaçınılmaz hâle gelmektedir.
Türk
Silahlı Kuvvetleri komuta kadrosunun uzun süren tutukluluklar nedeniyle içine
düştüğü bu çok vahim durum, sonunda nasıl olduysa Sayın Başbakanın da dikkatini
çekmiş gözükmektedir. Başbakan uzun tutuklamaların Türk Silahlı Kuvvetlerinin
terörle mücadelesine darbe vurduğunu, terörle mücadeleye gönderilecek subay
kalmadığını geçtiğimiz günlerde yüksek sesle dillendirmiş ancak arkasından bu
duruma bir çözüm bulmak için yasal düzenlemeye gerek olmadığını, üçüncü yargı
paketinin bunun için yeterli hukuki imkânları sağladığını ifade etmiştir. Bu,
ne yazık ki doğru değildir arkadaşlar. Sayın Başbakanın konuşmasıyla neredeyse
sorun çözülüyor beklentisi ortaya çıkmış olsa da sorun öyle bir demeçle
çözülecek bir sorun değildir, gerekli yasal düzenlemeler yapılmadan bu sorunun
çözülmesi mümkün olmayacaktır. İşte, gözden kaçırılmaması gereken, asıl bu
konuda yüce Meclisin süratle inisiyatif alması gereklidir. Aksi takdirde,
ordumuzun ve millî güvenliğimizin yumuşak karnı durumundaki bu sorun ileriye
dönük olarak gerçekten büyük felaketlerin habercisi olabilecek bir nitelik arz
etmektedir. Zira, izah etmeye çalıştığım üzere, muvazzaf subayların tutuksuz
yargılanmaları sağlansa bile mevcut yasalar çerçevesinde söz konusu personelin
harekât etkin bir şekilde görev yapmaları mümkün değildir.
Yukarıda
kısaca özetlediğim gibi, tutuklulukların kısaltılması Türk Silahlı
Kuvvetlerinin komuta kadrosunun gereken tarzda şekillenmesini önleyen engelleri
de tutuklu bulunan ve evrensel masuniyet karinesi uyarınca suçlulukları sabit
bulunana kadar suçsuz addedilmesi gereken Silahlı Kuvvetler personelinin özlük
haklarının ortadan kaldırılmasını engelleyememektedir. Bu konuda, yüce
Meclisin, mutlaka konuyu bütün yönleriyle ele alacak etraflı bir çalışma
yapması ve bu çalışma sonucu gerekli yasal düzenlemeleri çok yönlü olarak
gerçekleştirmesi zorunludur.
Öte
yandan, yine tutuklu Silahlı Kuvvetler personeli aleyhinde olan ve “Bir suçun
ancak bir cezası olabileceği” şeklindeki diğer bir evrensel hukuk kuralını
ihlal eden bir duruma daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Terfi ve kademe
ilerlemelerinin tutukluluk nedeniyle askıya alınması, tutuklu personel üzerinde
bunların yargılanması sonuçlanmadan idari ceza tatbik edilmesi anlamını taşımaktadır.
Biraz önceki açıklamalarımdan Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısı ve esasları ile
Personel Kanunu’ndan kaynaklanan nedenler sonucu ortaya çıkacak peşin idari
cezaların sonuçlarının kalıcı olduğunu gördük. Bu, tutuklu olup da daha sonra
mahkemece suçlu bulunan personele hem idari hem adli bakımdan iki ceza
verilmesi sonucunu da beraberinde getirmektedir. Buna da hukuki bir çözüm
bulunmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, Silahlı Kuvvetlerin son terfi kararnamesi 2012 Ağustos Şûrasında
yapılmış olduğuna göre, o tarihin hemen öncesindeki komuta kadrosunun içinde
bulunduğu duruma birlikte bir göz atalım. Bu, bize Türk Silahlı Kuvvetlerinin
harbe hazırlık durumu bakımından arz ettiği büyük resmi daha somut bir şekilde
gösterebilecektir. 2012 Ağustos başında Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut 362
general ve amiralden 69’u tutuklu bulunuyordu. Kara Kuvvetlerinde her 7, Hava
Kuvvetlerinde her 5 generalden 1’i; Deniz Kuvvetlerinde de her 2 amiralden 1’i
tutukluydu. Kara Kuvvetlerinde tutuklu generallerin toplam general sayısına
oranı yüzde 14, Hava Kuvvetlerinde yüzde 21, Deniz Kuvvetlerinde yüzde 44’e
ulaşmıştı. Bu genel resim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlık seviyesi
bakımından düştüğü durumu çok acı bir şekilde göstermektedir. Özellikle Deniz
Kuvvetlerindeki durumun vahameti kelimeleri aşmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bu durum, tutuklu olan ve hakları ihlal edilen subaylarımızın şahsi
hak ihlalinin de çok ötesinde, ülkemizin güvenliğini, bölgede ve dünyada
kendine biçtiği rolü ağır şekilde etkileyecek sonuçları da beraberinde
getirebilecek nitelikte bir durumdur. Kara Kuvvetleri, esas ağırlığı itibarıyla
sınırlarımız içinde etkinlik gösteren ve yurt savunmasının belkemiğini teşkil
eden bir güçtür. Deniz ve Hava Kuvvetleri ise bunun da ötesinde, uluslararası
sularda ve hava sahasında da önemli birer istikrar ve caydırıcılık unsurudur.
Bunun belirgin bir örneğini bugün üzerinde çalıştığımız tezkere vesilesiyle de
görmekteyiz. Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin envanterindeki gemi ve uçaklarla
çeşitli silah sistemleri, bugün modern dünya ordularıyla her alanda boy
ölçüşebilecek sayı ve niteliktedirler. Tabii, bu Kara Kuvvetlerimiz için de
geçerlidir ancak başta Deniz ve Hava Kuvvetlerimiz olmak üzere, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin komuta heyeti devre dışı kalınca bu kuvvetlerin sahip oldukları
imkân ve kabiliyetler geriye düşmekte ve kuvvetlerimiz oyun planının dışına
itilmektedir. Sonunda, bu davalar, Türkiye’nin dünya donanmaları ile dişe diş
rekabet edebilecek modern ve güçlü donanmasını karaya oturtacak bir rotaya çevirmiş
gözükmektedir. Böylelikle, son otuz kırk yıldır halkımızın refahından büyük
fedakârlıklar yapılarak uçak, gemi ve silah sistemlerine yatırılan millî
kaynaklar da heba edilmiş olmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, millî kaynakların heba edilmesi deyince önemli bir hususu daha
dikkatlerinize getirmek istiyorum. 3 Ocak 2011 günü toplanan Savunma Sanayi
İcra Komitesi gündeminde yer alan Havuzlu Çıkarma Gemisi Projesi, üzülerek
ifade ediyorum ki, iktidarın bu konudaki ilkesizliğinin güçlü ve somut bir
örneğidir. Havuzlu Çıkarma Gemisi Projesinin gerekçesi olarak Hükûmet, Türk
Deniz Kuvvetlerinin değişkenlik gösteren olaylar karşısında ani reaksiyon
gösterebilen, kriz bölgelerinde harekât icra edebilen, afet ve insani yardım
yapabilen yapıda bir kuvvete ihtiyaç duyduğunu öne sürmüştür.
Arkadaşlar,
daha biz kendi denizlerimizde donanmamızı komuta edecek komutan bulmakta
zorlanırken bu gemiyi hangi açık denizlerde ne için kullanacağız? Böyle bir
gemi hangi millî savunma konseptine dayanan bir ihtiyacın gereğidir? Bu
sorulara verilecek cevaplar projeyi getirenleri de yeterince ikna edememiş
olacak ki gerekçeye bir de afet ve insani yardım gibi ilgisiz unsurlar dâhil
etmişler. Gerçekten de üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin konumu, Ege,
Akdeniz ve Karadeniz’de her türlü harekâtta doğal ana üs ve tabii uçak gemisi
görevi yapmak gibi eşsiz bir jeostratejik üstünlük
sağlamaktadır. Türkiye’nin bu eşsiz konumu, doğal olarak millî hedeflerimiz
dâhilindeki deniz hak ve menfaat alanlarındaki uzak mesafelere güç aktarımı ihtiyacı
ile hava imkân ve kabiliyetleri olan, geniş hacmiyle araç ve insanların belli
bir süre korunaklı şekilde barınabileceği çok maksatlı havuzlu çıkarma gemisi
(LPD) tedarik edilmesi gerekçesini geçersiz kılmaktadır. 3-4 milyar dolarlık
havuzlu çıkarma gemisi ihalesinin gerekçesi, ulusal güvenlik ihtiyaçları ve
ülke gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Bu tip çıkarma gemileri, özellikle okyanusaşırı amfibik harekât
maksadıyla tasarlanmış olduğuna göre, Hükûmet uygulamakta olduğu hayali
temellere dayalı dış politikayı okyanus ötesinde amfibik
harekâtlarına da mı uzatmayı düşünmektedir? Bu tip muharebe gemileri, ana
vatandan destek mesafesi dışında yapılacak çıkarma harekâtları içindir. Bu
nedenle, bu gemiler, okyanusa kıyısı olan veya okyanus ötesi coğrafyalardaki
stratejik hedef ve ekonomik çıkarlarının gereği askerî güç kullanabilecek ABD,
İngiltere, Fransa, Rusya, Çin gibi emperyal güçlerin
veya denizaşırı menfaatleri, ulusal menfaatleri bulunan deniz kuvvetlerinin
tercihidir. AKP’nin resmî web sayfasında da teyit edildiği üzere, havuzlu
çıkarma gemisi (LPD) esasen, dünyada sadece 7-8 ülkenin donanmasında mevcut
bulunmaktadır. Kaldı ki, 1 adet LPD ile uzak mesafelerde değişkenlik gösteren
olaylar karşısında kriz bölgelerinde harekât icra edebilmek mümkün değildir.
Bir taş atımlık mesafedeki Kıbrıs Barış Harekâtı, bu kuvvet ihtiyacının en
güzel kanıtıdır. Uzak mesafe denizaşırı bir harekât için, yeterli sayıda
çıkarma gemisi ve güce ihtiyaç vardır. Bunun için asgari bir amfibik tugayının taşınması sağlanabilmelidir; ki, bu da en
azından 3 havuzlu çıkarma gemisi yani asgari 10-12 milyar dolarlık bir bedel
gerektirmektedir. Bu nedenle, gelin, kimin hangi çıkarına hizmet edeceği belli
olmayan bu hayalleri bırakalım ve önce Akdeniz’de kendi donanmamızı toparlamanın
üzerinde yoğunlaşalım arkadaşlar.
Bakın,
dikkat edecek olursanız son birkaç yıldır Doğu Akdeniz’de, Rus donanması dâhil,
isteyen istediği gibi at oynatabilmektedir. Sayın Başbakan’ın Güney Kıbrıs Rum
yönetiminin kendi münhasır ekonomik bölgesini ilan edip İsrail, Mısır, Lübnan,
Suriye’yle ikili anlaşmalar imzaladığı, deniz alanlarının birinde İsrail’le
ortak arama çalışmaları başlattığında “Fırkateynlerimizi,
hücum botlarımızı göndereceğiz.” Sayın Dışişleri Bakanının acıklı Mavi Marmara
olayının akabinde “Doğu Akdeniz’deki seyrüsefer güvenliğini biz sağlayacağız.”
söylemlerine rağmen, bu bölgede Türk Deniz Kuvvetlerinin adı ne yazık ki hiç
geçmemekte, gemilerimizin bayrağı çok seyrek dalgalanmaktadır.
Yakın bir
geçmişte Doğu Akdeniz’de 2 kıymetli pilotumuzun da şehit olmalarıyla sonuçlanan
RF-4 keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesi konusunda ve bu konuyu
izleyen çalışmalarda gösterilen âcizlik, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin komuta kontrol sistemindeki sorunların çok somut bir
belirtisidir.
Değerli
arkadaşlar, bu durum harbe hazırlık kriterleri bakımından yapılacak çok basit
bir analizle açıklanabilir. Genel olarak dünya ordularında kullanılan muharebe
yetkinlik değerlerinde ateş, zırh, deniz, hava ve hava savunma, muhabere,
komuta kontrol gibi hesap edilen kıstasların en önemli parametresi komuta
kontrol sistemi ve komuta heyetidir. Ateş gücünden hava gücüne, deniz gücüne
kadar ne kadar kuvvetli bir ordunuz olursa olsun, eğer komuta kontrol
sisteminiz ve komuta heyetiniz yeterli değilse ordunuz harekât gerçekleştirme
kapasitesine sahip olmayacaktır.
Basit bir
benzetme yapmak gerekirse komuta kontrol sistemi ile komuta heyetinin orduya
nispeti, bir aracın aktarma organları ile direksiyonunun o araca nispetiyle
kıyaslanabilir. Nasıl, aktarma organları ve direksiyon sistemleri arızalı bir
araç ne güçte olursa olsun işe yaramaz ve yerinden kımıldayamazsa komuta heyeti
zedelenmiş bir ordu da aynı şekilde iş göremez hâle gelir.
Sonuç
olarak, değerli arkadaşlar, tutuklu general ve amiraller sorunu ordumuzun ve millî
güvenliğimizin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Bu durum ciddi bir felakete yol
açmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hepimiz bu konunun üzerine
ciddiyetle eğilmeliyiz. Düşünün ki Türk Silahlı Kuvvetlerinde karar mevkisindeki her komutan, kendisine verilen görev nedir ve
bu görevi nasıl başarmalıyım, ne şekilde planlamalıyım diye bir vazife tahlili
yapmadan önce “Acaba savcı vereceğim emirden ve alacağım karardan dolayı beni
suçlayabilir mi, suçlarsa nasıl suçlar?” sorusunun tahlilini yapmak durumuna
düşmüştür.
Hâlen
muvazzaf görevde olan bütün komutanlarımız, aynen emekli arkadaşlarında da
olduğu gibi, tutuklu bulunan meslektaşlarının durumunun kendilerinde yarattığı
moral yoksunluğunun etkisi altındadır. Morali düşük olan, morali olmayan
silahlı kuvvetler bu silahlı kuvvetlerin gereğini yerine getiremez, görevlerini
yapamaz. Onlara bu morali vermek Türkiye Büyük Millet Meclisinin, sizlerin,
bizlerin görevidir arkadaşlar. Hükûmet, bir an önce, düzeltilmesi kendi elinde
olan bozukluklardan yakınmayı bırakıp bunların telafisi yoluna gitmeli, ordu
üzerinde demokratik kontrol mutlaka kurulmalı ancak bu, mutlaka, hukukun
üstünlüğü ve çağdaş demokrasi ilkeleri çerçevesinde tesis edilmeli, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin kendine güvenini artıracak tedbirler gecikmeden alınmalı,
Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde güvensizlik ve baskı aracına dönüşen son
yıllardaki hukuksuzluğa süratle son verecek çareler geliştirilmeli,
bulunmalıdır.
Aden
Körfezi’nde, Somali kara sularında ve Arap Denizi ile mücavir bölgelerde görev
sürelerini uzatmakta olduğumuz gemilerimizi, bu iş böyle sürdüğü takdirde,
önümüzdeki kısa dönemde komuta edecek filo komutanı, komodor, hatta gemi
komutanı bulmakta zorlanacağımız hususunda Hükûmeti bir kez daha önemle
uyarıyor; bu çerçevede, Aden Körfezi, Somali kara suları, Arap Denizi ile
mücavir bölgelerde görevlendirilecek olan gemilerimizin, yüzer birliklerimizin
kahraman komutan, subay, astsubay, erbaş ve erleri ile sivil personeline bu
önemli görevlerinde başarılar diliyor; kendilerine, bir denizci tabiriyle,
rüzgârınız bol, pruvanız net olsun diyorum.
Hepinize
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.
Buyurun
Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, korsanlık, deniz haydutluğu, silahlı
soygun eylemleri ile mücadele etmek amacıyla yürütülen uluslararası çabalara
destek vermek üzere, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi
ve mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen bir yıllık
sürenin uzatılması hakkında Başbakanlık tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Somali
ile Yemen arasında kalan Aden Körfezi, dünyanın sayılı deniz ticaret
yollarından biridir. Aden Körfezi ve civarının güvenli bir ulaşım bölgesi
olmaktan çıkması, gitgide daha fazla korsanlık olaylarına sahne olması konuyu
kısa sürede uluslararası camianın sorunu hâline getirmiştir. Bu alanda ilk
tezkere Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2009 yılında çıkarılmış, her yıl
uzatılarak bugünlere gelinmiştir. Bugün görüşülen konu, tezkerenin 4’üncü defa
uzatılmasıdır.
2009’da
ilk tezkere görüşülürken 2008 yılı sonu itibarıyla bölgede 500’ü aşkın
korsanlık olayı gerçekleşmiş ve 3 Türk gemisine de el konulmuştur. Konuyla
ilgili detaylı sayılacak bilgiler, ilk tezkere vesilesiyle, 2009 yılındaki
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararında mevcuttur. Raporda “Söz konusu
eylemlerin gerçekleştiği deniz alanları Türk ticaret gemileri tarafından da
yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan
vatandaşlarımıza yönelik tehdit, ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini de
olumsuz etkileyen bir boyut kazanmıştır.” denilmektedir.
Yine aynı
kararda, Aden Körfezi bölgesinde korsanlık olaylarının yaygınlık kazanmasının
sebeplerine de değiniliyor. Somali’de kamu düzeninin sağlanmamış olması,
korsan, deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir
deniz alanında faaliyet göstermeleri ve yargılanmaları konusunda karşılaşılan
belirsizlikler, uluslararası toplumun deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile etkin
bir mücadele yapmasını engelleyici temel faktörler olmuştur. Sorunun vahameti
ve karmaşıklığı uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket
etmesini, tekrardan kaçınan uluslararası tedbirlerin alınmasını ve etkin
şekilde uygulanmasını gerektirmektedir. Hiçbir ülkenin tek başına bu sorunla
baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip olmadığı vurgulanmaktadır.
Bu
anlayış çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2008 yılında,
özellikle konuyu doğrudan ele alan 5 karar kabul etmiştir. Avrupa Birliği
08/12/2008 tarihinde bölgede “Atalanta” adı altında
bir deniz operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan,
Hollanda, Almanya, İtalya, Belçika, İsveç ve İspanya yani Avrupa Birliği
ülkeleri iştirak etmiştir. Bölgede ayrıca ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk
Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya’ya ait askerî gemiler
de bulunmaktadır ve münferiden operasyonlar icra etmektedirler.
Çok
değerli milletvekilleri, Türk ordusunun Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa
Birliği, Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde dünyanın birçok yerinde,
bu çerçevelerde görev ifa ettiği bilinmektedir. AKP iktidarı döneminde, her
sene, çeşitli vesilelerle Türk ordusunun bu teşkilatlar aracılığı ile
nerelerde, nasıl hizmetler gördüğü sayılır, dökülür. Türk ordusu üzerinden bu
hizmetlerin adı, genellikle “Türkiye'nin uluslararası güvenlik alanındaki
girişimleri ve uluslararası barışı koruma ve destekleme harekâtlarına katkılar”
gibi başlıklar altında sunulur. Afganistan’dan Lübnan’a, Sudan’a, Aden
Körfezi’nden Akdeniz’deki petrol gemilerinin korunmasına kadar her konuda
istifade edilen Türk ordusunun, Türk milletinin birliğinin korunması ve bölücü
terörle mücadele konusunda eli, kolu bağlanır; askerleri karakollara, komutanları
Silivri’ye hapsedilir.
Zaman
zaman, Türk ordusunun dünyanın nerelerinde, ne hizmetler gördüğü sayılıp
dökülürken, bu hizmet alanları bir bir ifade
edilirken hepimiz biliyoruz ki bunların bugünkü hâliyle hiçbir anlamı yoktur.
Türkiye'nin kendi güvenliğini sağladıktan sonra bunların bir önemi olabilirdi.
Ülkenin kendi güvenliği Hükûmetin elinde tarumar edilirken benim ordumun bir
yerlerde ne hizmetler verdiği meselesi boşlukta kalmaktadır.
Hükûmet
tarafından dünyanın her yerinde önemli görevler yüklenen Türk ordusuna ticaret
gemileri korutturuluyor, petrol gemilerinin korunması sağlattırılıyor, Türkleri
taşıyan yolcu gemilerinin korunması akla gelmiyor. Mavi Marmara gemisinin
uluslararası sularda İsrail’in saldırısına uğradığı olay iktidar tarafından da
savaş sebebi sayıldığına göre, iktidarın Türkiye’yi ordusundan çekinilmeyen bir
ülke durumuna düşürdüğü görülmektedir.
Suriye
sınırına önceden sadece bir kuvvet komutanı göndermek Türkiye'nin gücünü
göstermek bakımından yeterli iken, bu iktidar döneminde tank birliklerinin
sınıra yığılması ve daha üst makamlarca beyanat verilmesi bile kimse tarafından
dikkate alınmamaktadır. Yaralı durumdaki Suriye, Türk savaş uçağını düşürme
cesareti gösterebilmektedir. Basında istihza konusu yapıldığı gibi, Türk savaş
uçağı düşürülüyor, Hükûmetin haberi olmuyor; düşürüldüğünü öğreniyor, kimin
düşürdüğünü bilemiyor; kimin düşürdüğü söyleniyor, nasıl düşürüldüğünü
açıklayamıyor, anlayamıyor; onu da açıklıyorlar, nereye düşürüldüğünü
bilemiyor; onu da başkaları tespit ediyor, bu sefer de şehitlerimizi denizin
altından çıkaracak takati yok. Türk ordusunun itibarını korumak, Türk
milletinin itibarının korunması anlamına gelmektedir. İktidarın, tarihinden ve
varlığından rahatsız olduğu bir milletin itibarını korumak gibi bir arzusu olacağını
da tahmin edemiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bu tezkere kolay bir tezkeredir, Hükûmetin uygulamak
isteyeceği bir tezkeredir; NATO’nun menfaatleri var, Birleşmiş Milletlerin
ilgilendiği bir konudur, Avrupa Birliğinin menfaatleri var, tabii, bizi de
ilgilendiren tarafı var. O bakımdan, bu tezkere uygulanabilir bir tezkeredir,
hafif bir tezkeredir. Eğer, yüce Mecliste kabul edilen tezkere yani Türk
ordusuna yurt dışında görev verme tezkeresi, doğrudan doğruya Türk milletini
ilgilendiriyor ise o zaman onu uygulayacak siyasi iradeyi göremiyoruz. Kolayca
anlaşılabildiği gibi, 2007 yılından beri her yıl çıkarılmakta olan Kuzey
Irak’la ilgili tezkereleri kastediyorum. Türkiye’ye yönelik bölücü terör
tehdidinin bertaraf edilmesi amacıyla çıkarılan bu tezkerelerin akıbetine ve
söz konusu tehdidin bugün ülkemizi ve Hükûmeti nasıl teslim aldığına bu
vesileyle bakmak gerekir diye düşünüyorum. Bu tezkereler Türk milletinin
beklentileri doğrultusunda devlet olmanın gereği olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından alınmış kararlar olmasına rağmen, uygulamalarının Hükûmet
tarafından okyanus ötesi güçlerin icazetine bağlanması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin manevi şahsiyetini incitmiştir.
Bugün,
gelinen noktadan dönüp geriye baktığımız zaman, hem iktidarın hem de tabi
olunan dünya güçlerinin terör örgütünün zayıflatılmasına gönüllerinin razı
olmadığı anlaşılmaktadır. Hükûmet terörün üzerine gitmemek için direnmiş, ABD
de Hükûmetin hatırına kendisine milletimizi oyalayacak, konuyu savsaklayacak
bir yol geliştirmiştir. Anlık istihbarat kavramı ile şekillenen bu savsaklama
metodu ile ABD, iktidara Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarıyla ilgili anlık
istihbarat verecek, Hükûmet de gereğini yapacaktı. Kurgu mükemmel işlemiştir.
Teröristlerin mağaralarına çekildiği, son teröristin içeri girdiği an
istihbarat Hükûmete verilmiş, Hükûmet de dağa, taşa birkaç bomba atmak
suretiyle, işi terör örgütünün pazarlık masası kuracak cesarete ulaşmasına
kadar idare etmiştir. Ortaya çıkan tablonun gösterdikleri ışığında mesele
değerlendirilirse Kuzey Irak tezkereleri dönemi, terör kamplarını dağıtmak
şöyle dursun, terör örgütünün dışarıda ve içeride palazlanmasını beklemekle
geçmiştir.
2002
yılında etkinliği sıfıra inmiş bir terör örgütü, bugün, Hükûmeti bölücü
taleplerini dikte etmek üzere masaya oturtmuştur. Bu noktaya gelince
görülmektedir ki, iktidar, terör örgütünün bölücü taleplerinden ziyade,
elindeki silahtan rahatsızdır çünkü taleplerini gerçekleştirmek için örgütten
daha hızlı davranmaya gayret ettiği gözlenmektedir. Örgüt her tarafı
mayınlarken, her ay bir karakola baskın düzenlenip çok sayıda askerimiz şehit
edilirken, alan hâkimiyeti sağlanıp güvenlik güçlerimizi araziye çıkamaz hâle
getirirken Hükûmetin neden seyirci kaldığı, açıklanmaya muhtaç bir durumdur.
Sayısız karakol baskını ve sayısız şehit vermiş olmamıza rağmen, bu güvenlik
güçlerimizin kışlalarında ve karakollarında baskın beklemek zorunda bırakılmış
olmasına karşılık sormak istiyorum: Bu süre içerisinde, on yılı aşkın AKP
iktidarı süresinde kaç terörist kampına baskın düzenlenmiştir? Ama ay geçmeden
Türk askerlerinin karakolları baskına uğramış ve bunlara seyirci kalınmıştır.
Öyle görülüyor ki AKP iktidarı “Ne yapalım baş edemiyoruz, bölücü talepleri
kabul edelim gitsin.” demek için iktidar dönemini harcamıştır. Bu süreçte
terörle mücadele dilden düşürülmemiş ama her gün daha fazla sulandırılarak
müzakere ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır. Terör örgütü ve bölücü taleplerini
kutsama gafleti içine düşenler, eş zamanlı olarak Türk ordusunu tahkir etme,
itibarını sarsma ve mücadele azmini kırma gayreti içinde de olmuşlardır.
Ateşkesten, karşılıklı silah bırakmaktan bahsederek, bir tarafta bir bölücü
örgütünü Türk güvenlik güçlerinin ve ordusunun karşılığıymış gibi gösterme
ihaneti yaşanırken çabaların iğrençliği ve komikliği yetmemiş olacak ki, diğer
taraftan bu sefer Türk ordusunun komutanları “terörist” ilan edilerek Türk
güvenlik güçlerinin itibarı aşağıya çekilmeye çalışılmıştır. Her iki açıdan da
Türk ordusu saldırıya uğramış, her iki yönden de terörist örgüte destek
sağlanmıştır. Bütün bu yaşananlar, AKP’nin bölücü terör örgütüyle mücadele
içinde mi, yoksa hedef birliği içinde mi olduğunun yeni baştan sorgulanmasını
gerektirir bir noktaya getirmiştir.
Sonuç
olarak, Türk ordusunun, önce milletimizin bekası, toprak bütünlüğünün
korunması, haricî ve dâhilî düşmanlarımızın susturulması için var olduğunu
bilmek gerekir iktidar olarak. Asli fonksiyonunu ifa ettikten sonra Türk
ordusundan, elbette ordumuzdan, dünyanın çeşitli yerlerinde, gene içinde
milletimizin menfaati olmak şartıyla faydalanmak mümkün hâle gelecektir. Ama
ordumuzun elini kolunu bağlayıp düşmanlarının elini kolunu güçlendirerek Türk
ordusunu baskı altında tutarken, itibarsızlaştırırken öbür taraftan dünyanın
belirli bölgelerinde “Şu gruplar adı altında ve şu anlaşmalar çerçevesinde bu
hizmetleri yaptı.” denilmesi bizim için bir övünç vesilesi olamamaktadır
maalesef.
Bu bakımdan, bu vesileyle, bu tezkere
vesilesiyle ordumuzun içinde bulunduğu zorluğa bir kere daha işaret etme
fırsatı bulmuş oldum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kutluata.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır.
Buyurun
Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin yüce
Meclisimizin 25 Ocak 2012 tarihli, 1008 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir
yıllık izin süresinin uzatılması maksadıyla verilen tezkerenin gerekçelerini AK
PARTİ Grubu adına açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Eritre, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Somali’yi
içeren Afrika boynuzu bölgesi, uzun yıllardır barış ve istikrardan yoksun,
devletler arası ve kabileler arası çatışmalara sahne olan ve bu gelişmeler
nedeniyle uluslararası camianın gündeminde yer almaya devam eden bir
coğrafyadır. Orta Doğu ve körfeze yakınlığı Afrika boynuzunu, Afrika Kıtası’nın
stratejik bölgelerinden birisi hâline getirmiştir; tarihte dünyanın güçlü
ülkelerini ilgi odağında tutmuş ve ihtilaflara sahne etmiştir.
Sömürgeci
ülkelerce çizilen Afrika boynuzundaki ülkelerin sınırları bugünkü sorunların da
temelini oluşturmaktadır. Bölgeden yansıyan deniz haydutluğu, terörizm, mülteci
akınları gibi sorunlar uluslararası toplumu yakından ilgilendirmektedir. Etiyopya’yla
Eritre, Eritre’yle Cibuti, Eritre’yle Yemen, Kenya’yla Etiyopya ve Kenya’yla
Uganda arasında ciddi sınır anlaşmazlıkları mevcuttur.
Sorunu
daha iyi anlayabilmek için bölgeye ve sorunlu ülkelere kısaca göz atmakta yarar
görüyorum. 1993 yılında Etiyopya’dan bağımsızlığını ilan eden Eritre’nin komşu
ülkeleri Etiyopya, Cibuti ve Yemen ile olan sınır anlaşmazlıkları hâlen çözüme
kavuşturulamamıştır. Etiyopya ile Eritre sınır anlaşmazlığı nedeniyle 1998-2000
yıllarında savaşmışlardır. Bu savaşta yaklaşık 70 bin kişi hayatını
kaybetmiştir. Eritre, sınır anlaşmazlığı nedeniyle Etiyopya başta olmak üzere,
Cibuti ve Sudan’daki silahlı muhalif grupları desteklemiştir, Somali’deki El Şebab örgütünü ise desteklemeye devam etmektedir. Eritre,
komşularına yönelik hasmane tutumu nedeniyle ve
özellikle Somali’de muhalif silahlı grupları desteklediği için Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi yaptırımlarına artan bir şekilde maruz kalmaktadır.
Eritre’yi uluslararası toplumdan izole eden bu çabaların arkasında Etiyopya’nın
bulunduğu ifade edilmektedir.
Kenya ve
Etiyopya’nın Somali’yle olan sınır bölgelerinde Somali kökenliler yaşamaktadır.
Kenya ve Etiyopya yönetimleri, sınır bölgelerindeki Somalili mevcudiyetini
güvenlik tehdidi olarak algılamaktadır. Öte yandan, milliyetçi Somalililer
arasında Kenya ve Etiyopya’nın topraklarının bir bölümünün de dâhil olacağı
büyük Somali hayalinin yaşatıldığı ileri sürülmektedir. Etiyopya’nın Somali’yle
sınır bölgesini oluşturan Ogaden bölgesinde ise Ogaden Ulusal Bağımsızlık Cephesi, Addis
Ababa yönetimine karşı mücadelesini sürdürmektedir. Ogaden yüzünden Etiyopya ile Somali 1977 ve 1978 yıllarında
savaşmışlardır.
Bu
karışıklıklara ilaveten, Afrika boynuzunda Temmuz 2011’den bu yana son altmış
yılın en ciddi açlık ve kuraklık krizi baş göstermiştir. Bölgede yaklaşık 13
milyon insan gıda krizinden etkilenmiştir. Birleşmiş Milletler, Güney
Somali’nin bazı bölgelerinde son otuz yıldır ilk kez açlık olduğunu ilan
etmiştir. Afrika boynuzundaki en büyük güvenlik sorunu, yirmi yıldır Somali’de
merkezî bir yönetimin oluşturulamaması sonucu süregelen iç çatışma ortamı ve
ülkede hüküm süren ancak son dönemde nispeten çözüme kavuşturulan kıtlık ve
kuraklığın yarattığı insani krizdir. Son kuraklık ve kıtlık nedeniyle yüz
binlerce Somalili ülke içinde ve komşu ülkelerdeki mülteci kamplarında
yaşamaktadır. Çok sayıdaki Somalili mültecinin varlığı, komşu ülkeler açısından
ekonomik ve güvenlik riski hâline gelmiştir. Somali’de yaşanan iç çatışma
ortamına son vermek amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin 1993’teki ve
Etiyopya’nın 2006’daki askerî müdahaleleri sonuç vermemiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda arz etmeye çalıştığım karmaşık
nedenlerden ve kuraklıktan dolayı ortaya çıkan Somali kaynaklı korsanlık ve
deniz haydutluğu uluslararası toplumun gündemine son yıllarda bir güvenlik
tehdidi olarak yerleşmiştir; Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı’ndan
geçen yollardaki seyrüsefer serbestliğine yönelik ciddi bir tehdit teşkil
etmektedir. Soruna Türkiye perspektifinden bakıldığında ise şu tespitleri
yapmak mümkündür: Osmanlı İmparatorluğu Doğu Afrika’ya yönelen sömürgeci
ülkelere karşı daha 16’ıncı yüzyılda bölgeye deniz seferleri gerçekleştirmeye
başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti ise Batılı sömürgeci anlayışı hiçbir zaman
benimsememiştir, Türkiye’nin yaklaşımı bölge insanının barış içinde kalkınması
için çaba göstermek istikametindedir.
Ülkemizin
Somali politikası Batı ile aramızdaki Afrika politikaları açısından bakış
farklılığını da belirgin biçimde ortaya koymaktadır. Türkiye, eski Osmanlı
coğrafyası olan Afrika boynuzu bölgesindeki ülkelerle bugün de yakın ilişkiler
içindedir. Siyasi ve ekonomik ilişkiler kökenleri geçmişe uzanan ortak tarih ve
kültür zemininde her geçen gün gelişmektedir. İkili ekonomik ilişkilerde denge
ülkemiz lehinedir.
Türk Hava
Yolları bugün, Nairobi, Addis Ababa,
Mogadişu ve Cibuti’ye doğrudan uçmaktadır.
Türkiye
Etiyopya’yı Afrika boynuzunda stratejik bir ortak olarak değerlendirmektedir.
İki ülke arasındaki ilişkiler her alanda gelişmektedir. İkili ticaret hacmi
2011 yılında 318 milyon dolara ulaşmıştır. Karşılıklı üst düzey ziyaretler
ikili ilişkilere ivme kazandırmaktadır. Türk firmalarının Etiyopya’daki
yatırımları 3,2 milyar ABD doları değerindedir.
Bölgenin
diğer önemli bir ülkesi Kenya ile de ilişkiler sorunsuz bir şekilde
gelişmektedir. 2010 yılında yaklaşık 100 milyon dolar olan toplam ikili dış
ticaret hacmi 2011 yılında 200 milyon ABD dolarına erişmiştir.
Kuraklık
ve kıtlığın en şiddetle yaşandığı 2011 yaz aylarından itibaren Somali’yle
ilişkilerimiz ise dış politikamızın öncelikli konularından birisi hâline
dönüşmüştür. Türkiye’nin Somali politikası kapsamlı bir stratejiye
dayanmaktadır. İnsani yardım, kalkınma ve yeniden imar, siyasi süreç ve
güvenlik, askerî boyutlardan oluşan bu bütüncül stratejinin temel özelliği,
unsurlar arasında karşılıklı bağımlılık olduğu gerçeğinden hareketle, her bir
boyutun eş zamanlı olarak yürütülmesidir.
Somali’de
barış ve istikrar, ülkenin bir gerçeği olan aşiretler ve bölgeler arasında
gerçek bir ulusal uzlaşının sağlanmasıyla tesis edilebilecektir. Ulusal
uzlaşının sağlanabilmesini teminen de Mogadişu’ya
ilaveten, yerel yönetimlerde ve bölgelerde kalkınma ve yeniden imar
projelerinin siyasi süreçle eş zamanlı olarak hayata geçirilmesi gerektiğine
inanıyoruz.
Somali
halkının temel ihtiyaçlarında bir iyileşme sağlanamadan siyasi uzlaşı sürecinde
de bir gelişmenin elde edilmesi veya bu gelişmenin sürdürülebilir kılınması
mümkün olmayacaktır. İstikrar ve kalkınmanın öncelikle yerel düzeyde, halkın
günlük yaşantısında sağlanması gerekir. Somali insanının güvenini kazanmadan
izlenecek politikaların başarı şansı olmayacaktır. Türkiye, bu anlayışla,
Mogadişu’dan başlamak üzere ülke genelinde yeniden imar ve kalkınma projelerine
öncelik vermektedir.
Eritre,
Afrika boynuzundaki ülkelerle ciddi sorunları olan ve uluslararası toplum
tarafından dışlanmış ve yaptırımlara maruz kalmıştır. Türkiye, bölgedeki
sorunların çözümünü teminen Eritre’yle diyalog
kurulmasını ve Eritre’nin izole edilmemesini savunmaktadır; Eritre’nin
komşularıyla sorunlarının ancak barışçı yollardan çözülebileceğini ve
Eritre’nin dışlanmışlığının çözüm yönünde yarar getirecek bir durum olmadığını
ifade etmektedir. Ülkemiz ile Eritre arasındaki yakın ilişkiler, Eritre’nin
ülkemize duyduğu güven ve saygı, ülkemizin, zaman zaman, Eritre’ye komşularıyla
ilişkilerini geliştirmesi yolunda dostça tavsiyelerde ve üçüncü taraflarla ara
buluculuk girişimlerinde bulunmasına da imkân vermiştir.
Cibuti’yle
de ilişkilerimizin geçmişi Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanmaktadır. Cibuti,
ülkemizde büyükelçilik açmıştır, ülkemizin de bu ay Cibuti büyükelçiliğini
açması planlanmaktadır. İkili ilişkilerde siyasi bir sorun bulunmamaktadır.
Cibuti Limanı bölgede stratejik önemi haizdir. Bölgede deniz haydutluğuyla
mücadele amacıyla görev yapan çok uluslu deniz gücü Cibuti Limanı’nı da
kullanmaktadır. Türk deniz kuvvetlerine ait anılan görev gücüne dâhil
gemilerimiz de Cibuti Limanı’nı zaman zaman ziyaret etmektedirler.
Bölge
ülkesi Yemen ise Riyad’da 23 Kasım 2012 tarihinde imzalanan KİK girişimi
sayesinde tarihî bir demokratik dönüşüm sürecinden geçmektedir. KİK girişimini
sorunların bölgesel sahiplenilmesi konusunda atılmış kayda değer bir adım
olarak değerlendirmekteyiz. Yemen’in barışçıl bir geçiş için bölgeye model olma
potansiyeli bulunmaktadır. Yemen’e 100 milyon dolarlık yardım taahhüdümüzü,
önümüzdeki dört beş sene zarfında, kalkınma ve insani yardım projelerinin
desteklenmesinde sarf edeceğiz. Demokratik geçiş sürecini desteklemek üzere de
uluslararası aktörlerle beraber çalışmaya hazırız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime deniz haydutluğu, korsanlık
sorunuyla ilgili kısa bir değerlendirme yaparak devam etmek istiyorum. Süveyş
Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nden yıllık ortalama 30 bin ticari gemi
geçiş yapmaktadır. Bu geçişler dünya ticaretinin yıllık yaklaşık 2 trilyon
dolar ile yaklaşık yüzde 20’sine tekabül etmektedir. Bu yıllık yaklaşık 315
milyar dolar ile de dünya petrol ihracatının yüzde 40’ını karşılamaktadır.
Avrupa’ya gelen petrolün yüzde 30’u, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya
gelen toplam petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 18’i bu bölgeden geçmektedir.
2012 yılı içinde Aden Körfezi’nden ve Somali havzasından 918’i Türk bayraklı ve
Türkiye bağlantılı olmak üzere toplam 19.317 adet gemi geçiş yapmıştır. 2012
yılı itibarıyla Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 20’si yani 57,8 milyar doları
Aden Körfezi geçişli deniz ticaretinden sağlanmaktadır.
Görüldüğü
üzere söz konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları, uluslararası deniz
ticaretinin başlıca güzergâhlarından biri olup, Türk ticaret gemileri ve Türk
mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde
kullanılmaktadır. Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve açıklarında, Hint
Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu, korsanlık ve
silahlı soygun eylemleri bir uluslararası güvenlik meselesi olarak uluslararası
gündemin ön sıralarında yer almaya devam etmektedir.
Bölgedeki
deniz kuvvetleri unsurlarımızca deniz haydutlarına karşı son bir yıl içinde
icra edilen 4 operasyonda toplam 30 deniz haydudu, Temmuz 2009 ayından bugüne
kadar icra edilen 24 operasyonda ise toplam 165 deniz haydudu etkisiz hâle
getirilmiştir. Ayrıca, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat
sağlanmış, yapılan saldırı girişimleri engellenmiştir. Bu eylemlerle mücadele
için uluslararası düzeyde teşkil edilen Birleşik Görev Kuvveti 151’in
komutasını Mayıs 2009 ve Eylül 2010’da üçer aylık sürelerle ülkemiz
üstlenmiştir. Böylelikle ülkemiz, NATO dışında ilk defa denizde çok uluslu bir
koalisyon gücünün komutanlığını yürütmüştür. 12 Ocak 2012 tarihinde Pakistan
tarafından Danimarka’ya devredilen CTF-151’in komutası, 2012 Eylül-Aralık
döneminde 3’üncü defa ülkemiz tarafından üstlenilmiştir. Bölgede görev icra
eden fırkateynlerimiz, Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticari gemilerin emniyetli geçişlerinin sağlanması için her türlü
tedbiri almakta ve gerekli koordinasyonu sağlamaktadır. Arz ettiğim bu
hususlara rağmen bölgede seyreden ticaret gemilerimizin benzer vakalarla
karşılaşması riski hâlen devam etmektedir.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin son yıllarda aldığı çeşitli kararlarla söz konusu
eylemlerle ortak mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş
birliği ve eş güdüm yapmasını kolaylaştıracak meşruiyet zemini
güçlendirilmiştir. Uluslararası toplumun Somali açıklarındaki korsanlık, deniz
haydutluğuyla bu ülkenin kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü
mücadelenin temel hukuki dayanağını oluşturan Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 21 Kasım 2012 tarihli ve 2077
sayılı Karar’la bir yıl daha uzatılmıştır.
Ülkemiz,
deniz haydutluğu ile mücadele görevi icra eden NATO Daimî Deniz Kuvvetlerine ve
Meclisimizin Hükûmete verdiği izin çerçevesinde CTF-151’e dönüşümlü olarak
bugüne kadar toplam 13 fırkateynle aktif katkı
sağlamıştır. Bölgede hâlen Gökova fırkateyni görev
yapmaktadır. Fırkateynlere ilaveten Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı tarafından, bölgeden geçiş yapan Türk, Türkiye bağlantılı ticaret
gemilerinin faaliyetleri yakından takip edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri
yürürlükteki koruyucu tedbirleri uygulayarak emniyetli seyir yapmaları
konusunda bilinçlendirilmektedir. Bölgedeki askerî faaliyetler, deniz
haydutluğu, tehdit durumu, alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler
hakkında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız aracılığıyla
denizcilik sektörümüze de bilgilendirmeler ve uyarılar yapılmaktadır.
Geçtiğimiz
süre zarfında Aden Körfezi’nde ve Somali açıklarında seyreden ülkemizle
bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin sağlanması maksadıyla askerî önlemlerin
yanı sıra sivil planda da somut, bütünleyici adımlar atılmıştır. Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızca Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın
katkılarıyla bölgede seyredecek Türkiye bayraklı ve bağlantılı ticari gemilerle
ilgili bilgilerin kaydettirilebileceği Deniz Haydutluğu Bilgi Sistemi
kurulmuştur. Böylece, sahada konuşlu deniz kuvvetleri unsurlarımızla ticari
gemilerimiz arasında bir elektronik eş güdüm ve bilgi paylaşımı platformu da
oluşturulmuştur.
Yine
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız tarafından, olası korsanlık
saldırılarından kaçınmak veya vuku bulmaları hâlinde bunları imkânlar
nispetinde püskürtmek amacıyla Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde
hazırlanan en iyi uygulama kuralları Türk denizcilik sektörünün en geniş
şekilde bilgisi dâhiline sunulmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu, korsanlık ve silahlı soygun
ile mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem
atfeden ülkemiz bu alandaki çabaları desteklemekte, Birleşmiş Milletler, NATO,
Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen
çalışmalara aktif olarak katılmakta ve katkıda bulunmaktadır. Bu yaklaşımla
ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde oluşturulan
uluslararası “Temas Grubu”na da kurucu üye olarak katılmıştır.
Bu
düşüncelerle, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri
deniz unsurlarının 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kararı’yla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve 2 Şubat
2010 tarihli ve 956 sayılı, 7 Şubat 2011 tarihli ve 984 sayılı, 25 Ocak 2012
tarihli ve 1008 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi kararları ile birer yıl
daha olmak üzere 10 Şubat 2013 tarihine kadar uzatılan korsanlık, deniz
haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları ve mücavir bölgelerde 10 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükûmet tarafından yapılması için hazırlanan Hükûmet tezkeresini yüce
Meclisimizin takdirlerine saygılarımla sunuyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bozkır.
Hükûmet
adına Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Somali açıklarında deniz haydutluğu
ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası
çabalara verdiği desteğin uzatılmasına ilişkin tezkereyle ilgili Meclisimizin
25 Ocak 2012 tarihli ve 1008 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen bir yıllık izin
süresinin uzatılması maksadıyla huzurlarınızda bulunuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu uluslararası deniz hukukunda
ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde uluslararası
bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu temel hukuki çerçeveye de uygun olarak
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Somali Hükûmetiyle iş birliği içinde
olmak kaydıyla, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere, gerekli tüm önlemlerin
alınması bakımından yetki vermiştir.
Bölgede
yaşanan siyasi istikrarsızlık ve fakirliğin yanında deniz haydutluğu da
uluslararası gündemi meşgul etmektedir. Uluslararası ticareti ve seyrüsefer
emniyetini de ciddi şekilde tehdit etmektedir. Söz konusu eylemlerin vuku
bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından
olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı, yabancı bayraklı gemiler
tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Aden Körfezi’nde, Somali kara
sularında ve Hint Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere yönelik deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri can ve mal emniyetini tehdit ederek
seyrüsefer serbestisini akamete uğratmakta, uluslararası ticareti ve deniz taşımacığını da menfi bir şekilde etkilemektedir. Somali
ile Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de
güçleştiren bu yasa dışı eylemler bir küresel güvenlik meselesi olarak
uluslararası gündemin ön sıralarında yer almaya devam etmektedir. Türkiye gerek
tek başına bir güç olarak gerekse üyesi olduğu uluslararası kuruluşlar
vasıtasıyla barışçıl, ilkeli ve etkin bir güvenlik politikası izlemektedir. Bu
kapsamda, ülkemiz, bugün üzerinde konuştuğumuz deniz haydutluğuyla mücadelede
de uluslararası toplumun müşterek hareket etmesini, uluslararası tedbirlerin
alınmasını ve bunun uygulanmasını talep etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilk
olarak 2008 yılında aldığı ve müteakiben her yıl uzattığı kararlar, söz konusu
eylemlerle ortak mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş
birliği ve eş güdüm yapmasını kolaylaştıracak meşruiyet zeminini
güçlendirmiştir. Uluslararası toplumun Somali açıklarındaki deniz haydutluğuyla
bu ülkenin kara sularını da kapsayacak şekilde yürüttüğü mücadelenin hukuki
temelini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları oluşturmaktadır ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 21 Kasım 2012 tarihli ve 2077 sayılı
Kararı'yla da bir yıl daha uzatılmıştır.
Ülkemiz,
bugüne kadar bölgede icra edilen deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine
toplam 13 fırkateynle destek vermiştir. Bölgede hâlen
NATO görev kuvveti Okyanus Kalkanı Harekâtı’na Gökova
fırkateyni ile iştirak edilmektedir. Bu kapsamda,
Somali’de kuraklık nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı Somali’ye insani
yardım taşıyan MV Gazze, Burak A, Amal S, Dadalı, Aqua
isimli gemilere bölgede görevlendirilen fırkateynimiz
ile refakat edilerek emniyetli şekilde ulaşımı sağlanmıştır.
Son bir
yıl içerisinde Türk bayraklı Ottoman Equity ve Aqua Star isimli 2
ticaret gemimiz deniz haydutlarının saldırısına uğramış, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı Harekât Merkezi tarafından bölgedeki unsurlarla yapılan
koordinasyon ve alınan tedbirler neticesinde deniz haydutlarının gemileri ele
geçirmesi engellenmiştir.
Bunun
yanı sıra, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat sağlanmış ve yapılan
saldırı girişimleri engellenmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından, fırkateynlere ilaveten, bölgeden geçiş yapan Türk, Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından takip edilmekte, geçiş
yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirler uygulanarak emniyetli
seyir yapmaları hususunda bilinçlendirilmektedir. Bu çerçevede, bölgede harekât
icra eden yabancı harp gemileriyle yakın iş birliği içerisinde Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin korunması ve desteklenmesi için tavsiyelerde
bulunulmakta ve bölgedeki askerî faaliyetler, deniz haydutluğu tehdit durumu,
alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler hakkında Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığımız aracılığıyla denizcilik sektörümüz bilgilendirilmektedir.
Somali’de, Aden Körfezi’nde ve Arap Denizi’nde son bir yıl içerisinde toplam 70
gemi saldırıya uğramıştır. Bu gemilerden 8’i de kaçırılmış durumdadır.
Bölgedeki unsurlarımız tarafından alınan etkin tedbirler neticesinde Mart 2010
tarihinden bugüne kadar hiçbir Türk gemisi kaçırılmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede deniz haydutluğuyla mücadele
faaliyetleri hâlihazırda NATO, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve
millî kontroldeki Çin de orada, Rusya da orada, Hindistan da orada ve daha
birçok ülkenin gemileri de uluslararası ticaret yolunun emniyetli ve güvenli
bir şekilde uluslararası ticarete açık olması için ortak bir çalışma
yürütmektedir.
Mevcut
durum itibarıyla bölgede yürütülen Okyanus Kalkanı Harekâtı’na
9 Aralık 2012 tarihinden itibaren Gökova fırkateyniyle
iştirak edilmekte, harp gemilerimiz tarafından Türk bayraklı ve Türkiye
bağlantılı ticaret gemilerinin bölgeden emniyetle geçişlerinin sağlanmasına
yönelik her türlü tedbir alınmakta ve gerekli faaliyetler icra edilmektedir. Bu
çerçevede ticaret gemilerinin deniz haydutluğuna karşı uygulamaları gereken
tedbir ve ikazların bölgedeki gelişmeler takip edilerek güncellenmesine ve
denizcilik sektörüne duyurulmasına devam edilmektedir. Ticaret gemilerinin
bölgeden geçişlerinin takip edilerek ticaret gemilerinin askerî konvoyların
gözetiminde seyrine devam etmeleri sağlanmaktadır. Bölgede harekât icra eden
diğer ülkelerin deniz kuvvetlerine ait gemilerle yakın iş birliği içerisinde
bulunarak Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması
maksadıyla yönlendirmelerde ve tavsiyelerde bulunulmasına devam edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz deniz haydutluğuyla mücadelede
sürdürdüğü bu çabalara paralel olarak Somali’ye yardımlarını da hız kesmeden
devam ettirmektedir çünkü deniz haydutluğu meselesinin asıl çözümünün denizde
değil karada olduğuna inanmaktadır. Deniz haydutluğu meselesinin çözümü ancak
Somali’nin ve Afrika’nın huzura ve refaha kavuşmasıyla mümkündür. Bu gerçekten hareketle,
Hükûmetimiz, Somali konusunda aktif bir rol üstlenmiştir. Sayın Başbakanımızın
ziyareti, Mogadişu’daki büyükelçiliğimizin açılması ve bu ülkeye yardım için
ülkemizin dört bir tarafında 300 milyon doların üzerinde bir miktar yardım
toplanması ve İstanbul’da 31 Mayıs-1 Haziran 2012 tarihleri arasında Somali Konferansı’na ve Ankara’da 18
Ocak 2013 tarihinde İngiltere başkanlığındaki uluslararası Somali Çekirdek
Grubu toplantısına ev sahipliği yapması izlediğimiz bu politikanın somut
göstergeleridir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; stratejik önemi her geçen gün artan bölgede
Amerika, Rusya, Çin gibi ülkemizin de varlık göstermeye devam etmesi ulusal
çıkarlarımız açısından bir gerekliliktir.
Anayasa’nın
92’nci maddesi gereğince Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının 10 Şubat
2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla belirlenen
ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 1008 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararı ile 10 Şubat 2013 tarihine kadar bir yıl süreyle uzatılan
deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin Aden Körfezi, Somali
kara suları ve açıkları ve mücavir bölgelerde, Hint Okyanusu’nda 10 Şubat 2013
tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması ve bununla ilgili
gerekli düzenlemeleri yapmak üzere Hükûmete gerekli yetkinin verilmesi
hususunda huzurlarınızda olan bu tezkereyi yüce Meclisimizin takdirlerine
sunar, tezkerenin ülkemiz için hayırlı uğurlu olmasını diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Şahıslar
adına, Ankara Milletvekili Sayın Emrullah İşler.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, saygı değer milletvekilleri; sözlerime başlarken
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmek için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 10 Şubat 2009, 2 Şubat 2010, 7 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2012
tarihlerinde aldığı kararlarla Hükûmetimize verilen birer yıllık izin süresinin
anılan ilk kararda belirtilen ilke ve esaslar dâhilinde 5 Şubat 2013 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılması hususundaki hükûmet tezkeresi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Aden Körfezi doğu-batı yönünde Arabistan Yarımadası ile Doğu
Afrika, kuzey-güney yönünde Akdeniz havzası ile Hint ve Uzak Doğu havzası
arasındaki bağlantıyı sağlayan stratejik ve coğrafi bir konuma sahiptir. Bu vesileyle,
Yemen topraklarında hüküm süren iktidar merkezleri siyasi ve askerî güçleriyle
Aden Körfezi’ni de kontrol altında tutmuşlardır. Özellikle de Aden şehri sahip
olduğu coğrafi avantajlardan dolayı hem körfezin hem de bölgeden geçen deniz
aşırı ticaretin kontrolü açısından çok önemlidir. Zira, Aden Körfezi, tarih
boyunca bu bölgeler arasındaki karşılıklı ticaret başta olmak üzere siyasi ve
kültürel etkileşimi sağlamıştır. Arap Yarımadası’nın ve Kızıldeniz’in en doğal
limanına sahip olan Aden, Hint ve Uzakdoğu deniz yollarını da kontrol altında
bulundurmaktadır. Aden Körfezi, son yıllarda bölgede meydana gelen deniz
korsanlığı eylemleriyle dünya kamuoyunun gündeminde önemli bir yer tutmaktadır.
Bölgedeki korsanlık eylemleri tarihin eski zamanlarından beri bir realite
olmasına rağmen son yıllarda Somali ve diğer bölge ülkelerindeki siyasal ve
ekonomik istikrarsızlık ve halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırının
altında olması insanları haydutluğa teşvik etmektedir. Buna paralel olarak gemi
kaçırma olaylarındaki artış ve eylemlerin niteliğinin değişmesi, büyük güçlerin
korsanlarla mücadele etme adına bölgedeki askerî varlıklarını artırmalarına
zemin hazırlamıştır. Aden Körfezi ve Babülmendep
Boğazı’nın güvenlik ve ticari olarak stratejik önemi, her devletin dış
politikada anlamlı ve kapsamlı bir deniz stratejisine sahip olması gerektiğini
göstermektedir.
Aden
Körfezi, dünya deniz taşımacılığının yüzde 14’ünün ve denizden yapılan petrol
taşımacılığının yüzde 26’sının geçtiği dünyanın en önemli su yollarından
biridir. Bu nedenle Aden Körfezi’nde birçok korsanlık olayı yaşanmaktadır. Aden
Körfezi’ndeki korsanlık faaliyetlerinin sıklığı ve niteliği son birkaç yılda
değişmiştir. Ağır silahlarla donanmış korsanlar büyük çaplı eylemlere
girebilmekte ve büyük petrol tankerleri veya silah taşıyan kargo gemilerini
bile kaçırabilmektedirler. Bölgedeki korsanlık faaliyetlerden Türkiye de
nasibini almış ve 2011 yılında iki Türk gemisi korsan saldırısına uğramıştır
ancak bölgede bulunan TCG Giresun fırkateyni,
helikopterini kaldırmak suretiyle gemiyi deniz haydutlarının saldırısından
kurtarmıştır.
Yapılan
araştırmalar günümüzde deniz haydutluğunun denizcilik sektörüne getirdiği
ortalama yıllık maliyetin 16 milyar dolar civarında olduğunu ortaya koymuştur.
Uluslararası
bir kuruluşun geçtiğimiz yıl eylül ayında yayımladığı Aden Somali Bölgesi Deniz
Korsanlığı Faaliyetleri Raporu’na göre, 2012 yılında sadece Aden Körfezi’nde
meydana gelen korsanlık vakalarının dünya ekonomisine getirdiği yıllık küresel
maliyet 6,5 milyar doların üzerindedir. Aynı dönemde, korsanlık faaliyetleri
nedeniyle gemilerde yapılan dönüşümlerin Türk deniz filosuna maliyetiyse 42
milyon dolar olmuştur.
Gelişen
teknolojiyle birlikte küreselleşen dünyada hiçbir ülkenin tek başına söz konusu
sorunlarla baş edebilecek imkân ve kabiliyete sahip olamamasından dolayı
uluslararası toplumun bu konuda iş birliği yapması gerekmektedir. Nitekim,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı’yla 8 Ocak 2009
tarihinde uluslararası müşterek bir görev gücü kurulması kararlaştırılmıştır.
Birleşmiş Milletler teşkilatının aktif bir üyesi olan ülkemiz, uluslararası
barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve millî menfaatlerimizi de olumsuz
etkileyen korsanlık ve deniz haydutluğuyla mücadele etmek için oluşturulan söz
konusu görev gücüne katılarak hem uluslararası hem de millî sorumluluklarının
gereğini yerine getirmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 20’si korsanlıkla mücadele
edilen Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Somali’nin bulunduğu bölge yoluyla
yapılmaktadır. Bu nedenle, korsanlıkla mücadele çabaları ülkemiz için büyük
önem taşımaktadır.
Korsanlıkla
mücadele konusunda Aden Körfezi’yle ilgili şu hususları önemsemekteyim:
Okyanus
Kalkanı Harekâtı’nın görev süresinin 2014 yılına
kadar uzatılması yararlı olacaktır.
NATO
güçlerinin korsanlığa yönelik daha kati ve hedefe yönelik faaliyetlerde
bulunabilmesine izin veren güçlü bir yetkiyle donatılması gerekmektedir.
Bölge
ülkelerinin yanı sıra, bölge dışından Afrika boynuzuna bireysel olarak donanmalarını
gönderen ülkelerle angajmanın artırılması ve korsanlığa karşı bölge ülkelerinin
kendi yeteneklerini artırmaya yönelik çalışmalarda bulunmaları daha kalıcı
sonuçlar alınmasını sağlayacaktır. Bu çerçevede, uluslararası toplum ve
özellikle de NATO’dan korsanlık sorunun çözümüne yönelik daha güçlü icraatlar
beklenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz, zamanında ve yerinde müdahale
edilmeyen ve iş birliği yapılamayan yerel tehditler zamanla gelişerek
uluslararası özellik kazanmakta ve bölgesel veya küresel boyuta
dönüşebilmektedir. Tehdit boyutu belli bir sınıra ulaştıktan sonraysa mücadele
zorlaşmakta ve çok daha pahalıya mal olabilmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde
Türkiye olarak uluslararası güvenliğe katkımızı sağlamak ve söz konusu bölgede
Türk bayraklı veya Türkiye’ye ait yük taşıyan gemileri korumak üzere,
Hükûmetimiz bölgeye Türk deniz unsurlarını sevk etmek amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisinden 10 Şubat 2009 tarihinde izin alarak Okyanus Kalkanı Harekâtı’na bir fırkateyn ve 250
personelle katılmıştır.
Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi için
Hükûmetimize verilen bir yıllık sürenin, yıllık iznin 10 Şubat 2009 tarihli ve
934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar
dâhilinde, 5 Şubat 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılması talebini
dünya barışı ve istikrarına yapacağı olumlu katkı nedeniyle destekliyor ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın İşler.
Şahıslar
adına son söz Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu’na ait. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu
eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının yurt dışında
görevlendirilmesine ilişkin Meclisimizin 25 Ocak 2012 tarih ve 1008 sayılı Kararı’yla Hükümete verilen bir yıllık izin süresinin
uzatılması maksadıyla verilen tezkere hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya
ticaretinin ithal ve ihraç yüklerinin yüzde 90’ından fazlası deniz yoluyla
taşınmaktadır. Deniz ticaretinin dünya ticaretinin gelişmesine paralel olarak
büyümeye devam edeceği ve deniz yolu taşımacılığı hacminde sürekli bir büyüme
görüleceği tahmin edilmektedir. Dünya ticaretinin işleyişi dünya denizlerinin
küresel güvenliğiyle mümkündür. Deniz haydutluğu olayları, ülkelerin
uluslararası ticaretine zarar vermektedir. Yılda yaklaşık 22 bin civarında
geminin geçtiği Aden Körfezi’ndeki deniz ulaştırmasının güvenliği için birlikte
alınacak önlemler konusunda Kasım 2008’de Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa
Birliği nezdinde çözümler aranmaya başlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2008 yılında aldığı
beş karar doğrultusunda Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerinde özellikle seyir hâlindeki ticaret gemilerini
hedef alan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı mücadele etmek
amacıyla başlatılan uluslararası gayretler devam etmektedir. Bilindiği gibi,
Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurlarıyla bugüne kadar NATO,
Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Denizcilik Örgütünün
koordinasyonunda korsanlık eylemlerine sergilenen çabalara aktif olarak destek
vermiştir. Bu çerçevede, deniz unsurlarımız, 10 Şubat 2009 tarihli ve 934
sayılı Meclis Kararı’na istinaden müttefik ülke deniz kuvvetleriyle beraber
Birleşik Görev Kuvveti ve NATO Daimi Deniz Görev Grubuna bir fırkateyn ile aktif katılım sağlamıştır. Ayrıca ülkemiz,
2009 yılından bu yana Birleşik Görev Kuvveti Komutanlığını 3 defa üstlenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; harekâta katılan deniz unsurlarımız bahsi
geçen bölgede ticaret gemilerine refakat etmiş ve koruma sağlamıştır. Saldırıya
uğrayan ticaret gemilerine yardım edilmiş, gerektiğinde de saldırganlara
müdahale edilerek araçları durdurulmuş veya araçlarına el konulmuştur. Gelinen
noktada, özellikle Birleşmiş Milletler ve NATO şemsiyesi altında pek çok
ülkenin aktif katkısıyla Aden Körfezi’nde, Somali kara suları ve açıklarında,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde korsanlık ve silahlı soygun eylemlerine karşı
verilen mücadelede büyük ölçüde caydırıcılık sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, son dönemlerde gerek dünyada gerek de
içinde yaşadığımız coğrafyada büyük bir değişim ve dönüşüm meydana gelmektedir.
Söz konusu dönüşüm, yeni fırsatların yanında barış, istikrar ve güvenlik
zeminine yönelik yeni birtakım riskler ve tehditler ortaya çıkarmaktadır. Bu
risk ve tehditler özellikle yakın coğrafyamızda belli bölgelerde barış ve
güvenliği olumsuz etkileyerek istikrarsız alanların ortaya çıkmasına neden
olmaktadır. Bu alanlarda istikrarın yeniden inşa edilmesi, kalıcı barışın
sağlanması, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi, iş birliği alanlarının
artırılması hususları ülkemize bölgesinde ve küresel ölçekte pek çok
sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluk, ülkemizin kararlı, ön alıcı,
gerçekçi, pragmatik, vizyoner ve sonuç odaklı bir dış
politika izlemesini gerektirmektedir. İşte, bu sebeple ülkemiz, bilhassa son
dönemde, barışı destekleme ve koruma harekâtlarına daha fazla katkı
sağlamaktadır. Örneğin, Afganistan (ISAF), Kosova (KFOR), Bosna Hersek (ALTHEA)
ve Lübnan’da (UNIFIL) yürütülen harekâtlar bunlardan bazılarıdır. Böylece,
ülkemiz, barışı destekleme ve koruma harekâtlarına sağladığı katkıyla küresel
ve bölgesel alanda gelişmeleri millî çıkarları doğrultusunda
yönlendirebilmektedir, etkinliğini ve görünürlüğünü de artırmakta, barış ve
istikrarı sağlamak adına kararlı ve samimi adımlar attığını göstermektedir.
Aden
Körfezi, Somali kara suları ve Arap Denizi’nde görevli bulunan askerî
varlığımızın bir yıl daha orada görev yapmasının hem ülkemize hem de dünyamıza
hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca, şahsım adına, üstün bir başarı ile görev
yapan tüm Deniz Kuvvetleri personelimize teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kavaklıoğlu.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, sorularım vardı.
BAŞKAN –
Hayır, onda soru işlemi olmuyor.
24/01/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku
bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008
yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için
verdiği izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz
konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı
ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerine karşı uluslararası
toplumca yürütülen müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması
sağlanarak, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte
oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.
Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölgede görev icra etmesine izin veren
934 sayılı TBMM Kararı’nın süresi, son olarak 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı
Karar’la bir yıl uzatılmış olup 10/2/2013 tarihinde sona erecektir. Diğer
yandan, anılan bölgelerde ve Hint Okyanusu'nda meydana gelmeye devam eden
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca
mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
ilgili kararlarının süresi son olarak 21/11/2012 tarihli ve 2077 sayılı
Karar’la bir yıl uzatılmıştır.
Bu
kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için
Hükûmete verilen bir yıllık izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı
TBMM Kararı’nda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2013 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN –
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
B) Önergeler (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
(2/212) esas numaralı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası, Köy Kanunu ve
Şehir ve Kasabalarda Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/91)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay, (2/212) esas
numaralı Kanun Teklifi’nin, İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre, ,doğrudan gündeme alınması için vermiş olduğu önergesini
geri çekmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz’ın,
balistik füze tehdidine karşı hava savunma sistemlerimizin Patriot
bataryaları ile takviyesi konusunda İç Tüzük’ün
59’uncu maddesine göre söz talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Sayın Bakanın açıklamasından sonra istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve
grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.
Konuşma
süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan
milletvekili için beş dakikadır.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Efendim?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, tabii, Sayın Bakanın bu Patriot’lar
konusunda bilgi vermesini birleşimin başında özellikle, Türk milletinin
egemenliğini kullanan milletimizin televizyonlardan izleyeceği bir zamanda yapmasını
elbette tercih ederiz. Yani, bugün, keşke bu konudaki talep birleşimin başında
yapılsaydı ve bu birleşimin başında böylesine hassas bir konu hakkında
vatandaşlarımız doğrudan doğruya bilgi edinmiş olsaydı. Ama her şeye rağmen,
böyle kısıtlı bir anda bile olsa böyle bir bilgi vermek konusunu dile
getirdiklerinden dolayı da ayrıca teşekkür ediyorum. Bunu ifade etmek istedim.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Hükûmetin Gündem
Dışı Açıklamaları
1.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın,
Türkiye'ye NATO tarafından Patriot hava ve füze
savunma sistemleri konuşlandırılmasına ilişkin gündem dışı açıklaması ve Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır, İstanbul Milletvekili Osman Taney
Korutürk ve Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un
grupları adına aynı konuda konuşmaları
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; Türkiye'ye NATO tarafından Patriot
hava ve füze savunma sistemleri konuşlandırılmasıyla ilgili olarak yüce
Meclisinize bilgi vermek üzere söz almış bulunmaktayım.
Bilindiği
üzere, Suriye tarafından 22 Haziran 2012 tarihinde Lazkiye’nin 13 mil açığında
Doğu Akdeniz’in uluslararası hava sahasında bir askerî uçağımız düşürülmüş ve 2
pilotumuz şehit olmuştur. Rejime bağlı unsurların muhalif gruplara karşı
sınırımıza yakın bölgelerde yürüttüğü askerî operasyonlarda ülkemiz
topraklarına top, havan mermileri isabet etmiş ve 3 Ekim 2012 tarihinde
Akçakale ilçe merkezine düşen bir top mermisi nedeniyle 5 vatandaşımız da
hayatını kaybetmiştir. Suriye’nin balistik füze yeteneklerine ve kimyasal silah
stoklarına sahip olduğu bilinmektedir, uluslararası toplum tarafından da dile
getirilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’de yaşanan bu gelişmelerle ülkemizin
güvenliği bakımından doğurduğu riskler karşısında halkımızın korunması
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu koruma Hükûmet olarak bizim asli sorumluluk ve
görevimizdir.
Gerek
Suriye nezdinde gerekse uluslararası diplomatik girişimlere rağmen Suriye’deki
olayların önüne geçilememiştir. Suriye’deki krizin çözüme kavuşacağına dair
kısa zamanda bir işaret de görülmediği gibi mevcut rejimin sivil halka yönelik
saldırılarının artarak sürdüğüne de tanık olmaktayız. Suriye’deki rejimin
sadece kendi halkı için değil bütün bölge için bir tehdit hâline geldiği de
açıkça görülmektedir. Yaşanan bu olaylar üzerine Birleşmiş Milletler ve NATO
nezdinde gerekli girişimlerde bulunulmuş, dost ve müttefik ülkelerle üst düzey
temaslar gerçekleştirilmiş, bu temaslar ve girişimler çerçevesinde uluslararası
toplum ülkemizle kararlı ve güçlü bir dayanışma sergilemiştir.
BAŞKAN –
Sayın Bakan, bir saniye.
Muhterem
milletvekilleri, çok önemli bir konuda Sayın Bakan açıklama yapıyor, yani bana
göre sol cenahta müthiş bir gürültü var. Rica ediyorum sükûneti sağlayın.
Buyurun.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Suriye’nin
imkân ve kabiliyetleriyle rejimin kendi halkına saldırısı göz önüne
alındığında, hiçbir vatandaşımızın burnunun kanamaması ve zarar görmemesi için,
en ufak bir ihtimal de olsa, bunu göz önüne alarak NATO’nun yeteneklerinden
istifade edilmesi gereği ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, altmış yıldan fazla bir
süredir üyesi olduğumuz NATO’dan kolektif savunmaya vurgu yapan Washington
Sözleşmesi’nin 4 ve 5’inci maddesi çerçevesinde, Suriye’den kaynaklanabilecek
balistik füze tehdidine karşı hava savunma sistemlerimizin Patriot
bataryalarıyla takviyesinin talep edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu konudaki
resmî talebimiz 21 Kasım 2012 tarihinde NATO’ya iletilmiştir. Müteakiben, NATO
Kuzey Atlantik Konseyi’nin dışişleri bakanları seviyesinde 4 Aralık 2012
tarihinde gerçekleştirdiği toplantısında, Türkiye’yi korumak amacıyla ulusal
hava savunmamızın takviyesi kararlaştırılmıştır. NATO ittifakının sorumluluk
alanı Kuzey Atlantik Anlaşması’yla belirlenmiştir. Buna göre, NATO’nun müşterek
savunma taahhüdü, bir ittifak üyesi ülke olarak ülkemiz topraklarını da
kapsamaktadır. NATO’nun temel ilkesi ve caydırıcılığı, bir müttefike yönelik
tehdit veya saldırının tüm müttefiklere yapıldığı anlayışına dayanmaktadır. Bu
kapsamda, ülkemizin güvenliğine yönelik tehditler, tüm ittifaka yönelik tehdit
olarak görülmektedir.
Suriye’de
yaşanan çatışmalar insani bir krize de neden olmuştur. Sınırlarımız dâhilinde
kurulan ve mağdur Suriye vatandaşlarının barındığı kamplarda 170 binin üzerinde
kişiye ev sahipliği yapmaktayız. Bu çerçevede bugüne kadar tarafımızdan da
yaklaşık 500 milyon TL civarında bir meblağ Suriyeliler için harcanmış
bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bizim talebimiz gerekse NATO’nun aldığı
destek kararı, sadece Suriye’den kaynaklanabilecek olası hava ve füze
tehditlerine karşı savunma amaçlı bir tedbir olup, saldırıları engellemeye
yöneliktir, uçuşa yasak bölge uygulaması veya taarruz amaçlı bir harekât için
bu sistemin kullanılabilmesi mümkün değildir. Alınacak önlemler geçici bir süre
için ülkemizin hava savunmasının takviyesinden ibarettir. Amaç, tamamıyla
halkımızın korunması, ülkemizin ve ittifakın caydırıcılığının sergilenmesidir.
Patriot bataryalarının konuşlandırılmaları NATO
kapsamında yapılmaktadır. Bu kapsamda, geçmişteki uygulamalarla aynı doğrultuda
NATO çerçevesinde yapılacak konuşlandırmalar için ayrı bir Meclis kararı
alınmasına gerek bulunmamaktadır.
Bildiğiniz
gibi, Anayasa’mızın 92’nci maddesi çok açık ve net, Türkiye'nin taraf olduğu
milletlerarası antlaşmaların gerektirdiği hâllerde yabancı silahlı kuvvetlerin
gelmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin almaya gerek yoktur.
Yine
Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde, uluslararası bir antlaşmaya dayanan uygulama
antlaşmaları için Türkiye Büyük Millet Meclisinin uygun bulması zorunluluğu da
yoktur.
Yine, 244
sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması,
Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların
Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı
maddesi çok açık ve net olup, bu 6’ncı maddeye göre, 18 Şubat 1952 tarihli ve
5886 sayılı Kanun’la onaylanmış olan Kuzey Atlantik Anlaşması’nın gereği
olarak, bu anlaşmaya taraf olan devletlerle ve Kuzey Atlantik Anlaşması
Teşkilatıyla yapılan iki veya çok taraflı antlaşmaları onaylamaya ve katılmaya
Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Biz de
NATO’ya 18 Şubat 1952 tarihinde ve 5886 sayılı Kanun’la taraf olmuşuzdur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; NATO’dan alınan karar gereğince,
müttefiklerimizden Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda ve Almanya ikişer adet
Patriot bataryasını ülkemize göndereceklerini
açıklamışlardır. Müteakiben, Patriot bataryalarının
konuşlandırılmasına yönelik mevzi keşif çalışmaları 27 Kasım-2 Aralık 2012
tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Keşif heyeti, Genelkurmay
Başkanlığından bir generalimizin başkanlığında, Türk, Amerika Birleşik
Devletleri, Alman, Hollandalı subay ve uzmanlar ile NATO Yazmanlığından
oluşmuştur.
Yapılan
askerî teknik keşif çalışmaları sonucunda, ülkemizin öncelikleri de dikkate
alınarak, üç müttefik ülke ile NATO askerî makamlarıyla eş güdüm içerisinde,
Almanya’dan gelecek bataryaların Kahramanmaraş’a, Hollanda’dan gelecek
bataryaların Adana’ya, Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek bataryaların
ise Gaziantep’e konuşlandırılması kararlaştırılmıştır. Patriot
bataryalarının mevzileri mümkün olan en geniş kapsama ve koruma dikkate
alınarak tespit edilmiştir. Patriot sistemlerinin ve
ilgili personelin sevkiyatı 30 Ocak 2013 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır.
Almanya ve Hollanda’ya ait Patriot bataryaları
hâlihazırda tam harekât yeteneğine ulaşmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’ne
ait bataryaların ise bu hafta içerisinde tam harekât yeteneğine ulaşması
beklenmektedir.
Patriot bataryalarının konuşlandırılacağı mevzilerde
sistemleri işletmek amacıyla müttefik ülke askerleri de bulunacaktır. Patriot sistemlerini Türkiye’ye gönderen ülkelerin iç onay
süreçlerinde karar alınırken, Hollanda tarafından azami 360, Amerika Birleşik
Devletleri ve Almanya tarafından ise azami 400 personelin bir yıl süreyle
görevlendirilmesi kararlaştırılmıştır. Ülkemize gelen yabancı askerler
NATO-SOFA anlaşmasına uygun olarak görev yapacaklardır.
Patriot sistemleri, Suriye’nin de sahip olduğu
bilinen kısa menzilli balistik füzeleri önlemek üzere geliştirilmiştir. Söz
konusu sistem, füze tehditlerini tespit ederek, hedefine ulaşmadan havada imha
etme yeteneğine sahiptir; yüksek performanslı savaş uçaklarına, orta ve uzun
menzilli balistik füzelere, gemilerden fırlatılan füzelere ve insansız hava
araçlarına karşı etkin savunma sağlamaktadır.
Bilindiği
üzere, Patriot sistemleri 1991 ve 2003 yıllarında
yaşanan Irak olayları sırasında da ülkemizde konuşlandırılmıştır. Patriot sistemleri, antibalistik
füzeler olup kısa ve orta menzilli balistik füzeleri önleme yeteneğine
sahiptir, her türlü hava koşullarında kullanılabilmektedir, intikal
ettirilebilir bir füze sistemidir; arama, izleme ve önleme fonksiyonlarını
yerine getirerek hasım füzeyi hedefine varmadan havada imha etmek maksadıyla
kullanılmaktadır. Çalışma sistemi kapsamında, önce, hasım füze radar tarafından
algılanır ve özellikleri belirlenir. Sistem bilgisayarı, hangi bataryadaki
füzelerin daha etkin sonuç sağlayacağını tespit ederek ateşleme için seçim
yapar. Füze, ateşleme için dokuz saniyeden kısa bir süre içerisinde
hazırlanarak “lancer”den fırlatılır; komuta kontrol
sistemi tarafından yönlendirilerek hedefin imhası sağlanır.
Patriot’lar, hem uçaklara hem de
balistik füzelere karşı kullanılabilmektedir. Bunların menzilleri, tiplerine
göre, füzelere karşı 20 kilometre, uçaklara karşı 120 kilometredir. Bir diğer
tipinin menzili ise füzelere karşı 36 kilometre, uçaklara karşı 65 kilometredir.
Bazı
arkadaşlarımız “Bunların konuşlandırılmasının amacı, İran’dan atılacak füzelere
karşı İsrail’in korunmasına yönelik.” şeklinde gerçekle ve teknikle hiç
bağdaşmayan iddialarda bulunmuştur. Hedefi 36 kilometre olan bir füzenin,
İran’dan İsrail’e atılan bir füzenin, Türkiye’den, bulunduğu mevzilerde yok
edilebilmesi teknik olarak mümkün değildir. Dolayısıyla da millete bilgi
verirken de “insaf” diyebilmek lazım.
Yine, bir
başka arkadaşımızın “Patriot füzelerine karşıyız.”
dedikten sonra, “Patriot füzelerinin Türkiye’ye
gelmesini istemiyoruz.” dedikten sonra Patriot
füzelerinin kullanıldığı yerler konusunda tartışma açması da, o da ayrı bir
düşündürücü olaydır.
Füze
sistemi radarının tehdidi tespit mesafesi azami 150 kilometredir. Patriot sistemi 80 kilometreden itibaren hedefe
kilitlenmekte, radar 100 kadar potansiyel hedefi ve 9 ateşlenmiş Patriot füzesini de takip edebilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Patriot’lar -daha
önce de söyledik, bir kez daha, altını çizerek söylüyoruz- bir taarruz silahı
değildir. Münhasıran savunma sistemleri olduğu göz önüne alınarak, ateşleme
yetkisinin, meşru müdafaayı en etkin şekilde yapabilecek mevkide olması
gerekmektedir. Bu bakımdan, ülkemizde konuşlandırılan Patriotların
komutası Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığında olacaktır.
Söz
konusu sistemler, ülkemizin de yer aldığı NATO Konseyinde konsensüs ile
onaylanan usul, esas, kural ve kısıtlamalar kapsamında tarafımızdan onaylanan
angajman kuralları doğrultusunda sevk ve idare edilecektir. Hâlihazırda, mevcut
yapı içerisinde sistemin işleyişine tarafımızdan nezaret edilmektedir.
Patriot bataryalarının Türkiye’ye intikali ve
işletimine ilişkin masraflar, gönderen ülkelere aittir. Söz konusu maliyet NATO
fonlarından karşılanmadığı gibi, Türkiye’ye de rücu edilmeyecektir. Gönderen
ülkeler, mali külfeti, NATO dayanışması ve ittifak güvenliğinin bölünmezliği
ilkesi temelinde gönüllü olarak üstlenmektedir. Bu kapsamda, anılan ülkeler,
limana kadar olan intikal masraflarını, iaşe dâhil olmak üzere, her türlü personel
giderlerini karşılamaktadırlar. Buna karşılık, ev sahibi ülke olarak, Türkiye
tarafından ittifak dayanışması ve müttefiklik ilişkileri kapsamında bir ev
sahibi ülke desteği sağlanacaktır.
Ev sahibi
ülke desteğinin NATO içinde tüm üyeler için geçerli, belirli bir standardı
bulunmaktadır. Anılan destek, durum bazında değişiklik gösterebilmekle
birlikte, genel hatlarıyla, Türkiye topraklarına giriş yaptıktan sonraki liman
masrafları, limandan birliğe kadar taşıma giderleri, konuk edilen müttefik
askerlerin ibatelerinin sağlanacağı binaların bakım, onarım ve tefrişi,
binaların yetersiz kaldığı yerde prefabrik binaların inşası ve donatılması,
silah sistemlerinin konuşlanacağı platformların zemin ıslah ve tesviyesi ile
acil tıbbi durumlarda müdahale etmek gibi konuları içermektedir.
Kalemler
hâlinde saymak gerekirse, ev sahibi ülke statüsünde Türkiye'nin üstleneceği
masraflar, konuş bölgelerinde yol yapım ve geliştirme ile zemin iyileştirme,
aydınlatma ve güvenlikle ilgili diğer altyapı ihtiyaçları, yangın söndürme
hizmetleri, barınma ile ilgili sair giderler, ofis ve dinlenme alanları,
nakliye ve ulaştırma, indirme limanında geçici depolama ve emniyet, müttefik
ülkelerin araç ve konteynerlerinin limandan konuş bölgelerine intikali, konvoy
güvenliği, konuş bölgelerinde konteynerlerden indirilmesi, depolama alanına
sevki, acil yardım hizmeti, resmî iletişim ihtiyaçları, konuş bölgelerinde
İngilizce bilen irtibat subayı tefriki, müttefik ülkelerin ödeme sorumluluğunda
olan yiyecek -kendi- gelen ülkelere aittir. Fakat bunların yiyecek, içecek ve
çamaşır gibi hizmetler için de alt yüklenici firmaların bulunması da ev sahibi
ülke olarak Türkiye'nin sorumluluğundadır.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ittifak içinde her alanda güçlü bir şekilde
yer alan Türkiye sadece Patriotlar kapsamında değil,
genel olarak füze savunması konusuna özel bir önem atfetmektedir. Bu çerçevede,
NATO füze savunması kapsamındaki faaliyetleri yönetmekten sorumlu NATO Hava
Komutanlığı Kurmay Başkanı Plan Yardımcılığı kadrosu alınarak Hava Kuvvetleri
Komutanlığından bir tuğgeneralimiz atanmış bulunmaktadır ve Kasım 2012 tarihi
itibarıyla da bu generalimiz görevine başlamıştır. NATO’da füze savunması
alanındaki tüm faaliyetler yakından takip edilmektedir.
Vurgulamak
istediğim bir diğer husus, ülkemizde yürütülen hava ve füze savunma
sistemlerine ilişkin çalışmalardır. Uzun menzilli bölge hava ve füze savunma
sistemlerine yönelik tedarik çalışmaları sürdürülmektedir. Savunma Sanayi İcra
Komitesinin ocak ayının ilk haftasındaki toplantısında Uzun Menzilli Bölge Hava
ve Füze Savunma Sistemi Projesi kapsamında görüşmelere devam edilmesi kararı
alınmıştır. Temin edilmesi öngörülen uzun menzilli bölge hava ve füze savunma
sistemlerine yerli katkıyı artırmaya yönelik görüşmelere devam edilmektedir. Bu
suretle, füze teknolojisi kapsamında ülkemiz sanayisinin gelişimine katkıda
bulunulması hedeflenmektedir. Ayrıca, savunma sanayi kuruluşlarımız kendi silah
ve sistemlerimizi üretmeye yönelik faaliyetlerine de devam etmektedir.
Sayın
Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Suriye’de düzen sağlandığı, çatışma
ortamı sona erdiği ve ülkemize yönelik tehdit ortadan kalktığı anda, tamamen
savunma amaçlı olarak ihtiyati bir tedbir niteliğinde olan Patriot
sistemlerinin ülkemizde bulunma nedeni de ortadan kalkmış olacaktır.
Müteakiben, sistemler ve sistemlerin işletilmesi için… Ülkemizde yabancı ülke askerleri de ülkelerine geri
dönecektir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri, muhterem Başkanım; sözlerime son
verirken Suriye’de yaşanan olayların bir an evvel son bulmasını, ulusal
birliğini ve toprak bütünlüğünü koruyarak ülkede barış ve huzur ortamının
sağlanması için Suriye halkına verdiğimiz desteğin devam edeceğini belirtmek
istiyorum.
Patriotları ülkemize gönderen NATO üyesi
ittifak ülkelerine de huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Onlar bizim
misafirlerimizdir, kendiliğinden gelmediler, bizim taleplerimiz için geldiler.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, Patriotların,
Suriye’den gelen tehdide karşı kullanılmayacağını siz de biliyorsunuz.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Eğer ki böyle bir imkânın… Bakın,
1991’de Mehmet Ali Birand’ın da yazısını okudum.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Suriye’de iç savaşı desteklemeyin ki istikrar olsun.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Türkiye, Irak’tan gelecek bir tehdide,
elinden ne geliyorsa, her türlü imkânı yerine getirmek durumunda. Eğer,
NATO’nun da böyle bir imkânı varsa onu dahi almak durumunda. NATO’nun böyle bir
imkânı da var da biz getirmesek, Akçakale’de olduğu gibi bir vatandaş hayatını
kaybetseydi insanlar sormaz mıydı: “1950’den beri NATO’nun içindesin, NATO’yu
bugün kullanmayacaksın da hangi gün kullanacaksın? Senden para da istemiyorlar,
senden kira bedeli de istemiyorlar, çok milyar dolarlık bir tesisin Türkiye’de
geçici bir süre için konuşlandırılmasını niçin talep etmesin?” diye. Esas bizim
sorunumuz o zaman başlardı.
Biz
isteriz ki tek bir vatandaşımızın dahi burnu kanamasın, eğer binde 1 dahi olsa,
milyonda 1 dahi olsa, Türkiye’ye herhangi bir füze gönderme ihtimali yoksa bu
tesislerin hiçbir zaman kullanma ihtimali de olmayacaktır diyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tüm ülkemize, bölgemize, vatandaşımıza barış
ve huzur diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Gruplar
adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Ertuğrul Kürkcü. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU
ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Bakanı
dikkatle dinledim. Bugüne kadarki pek çok basında yer alan açıklamaları da
dikkatle izlemiştim fakat, hâlâ anlamış değilim. Bu silah sistemleri, hangi
somut ve yakın tehdide karşılık kullanılmaktadır? Her şeyden önce şunu bilelim:
Türkiye, Suriye ile savaşta mıdır, değil midir? Bu konuya net cevap istiyorum.
Bu cevap, bulanık bir biçimde ortada duruyor. Suriye ile bizim aramızda askerî
bir husumet var mı, yok mu? Benim bildiğime göre Türkiye, Suriye’ye karşı bir
husumet gösteriyor ama Suriye, Türkiye’ye karşı bir savaş ilan etmiş, Türkiye
ile savaşa girişmiş, Türkiye’yi askerî bir tehdit altına almış değildir; bu
yönde herhangi bir açıklaması, herhangi bir faaliyeti yoktur.
Şimdi,
eğer öyleyse, bu silah sistemlerinin Türkiye’de kuruluşuna dair Bakanın verdiği
askerî gerekçe şudur: “Balistik füze yetenekleri ve kimyasal silah stoku
mevcut. Ülkemiz topraklarına bazı patlayıcılar düşüyor. “Yani havan ve top. Bir
de “Suriye tarafından bir uçağımız düşürüldü.” Hâlâ bu uçağın Suriye hava
sahasında ne aradığına dair derli toplu, tutarlı, askerî ve siyasi bir açıklama
yapılmadı. Çankaya’da dinledik Hükûmet ve Genelkurmay yetkililerini. O tarihte,
hâlâ bu uçağın kim tarafından ve nasıl düşürüldüğüne dair askerî bir bilgi elde
yoktu, yorumlar vardı. Bugün dahi bu uçağın akıbetini bilmiyoruz. Yani bu bir hasmane saldırı sonucunda mı yoksa Türkiye’nin Suriye hava
sahasını hasmane bir biçimde ihlal etmesi yüzünden mi
yani doğru olmayan bir dış siyasetin sonucu olarak mı düşürülmüştür,
bilmiyoruz.
Şimdi, bu
kimyasal silah stoku masallarına gelince: Ben bunun hakikaten bir masal
olduğunu düşünüyorum çünkü, 1’inci ve 2’nci Körfez savaşları söz konusu
olduğunda, bütün Batı basını, özellikle Pentagon tarafından maniple edilen
basın, sistematik bir biçimde Irak’ta kitle imha silahlarından söz etti. Savaş
bitti, Irak mahvoldu fakat bir tane kitle imha silahı deposu bulunamadı.
Suriye’nin elindeki kimyasal silah depoları da aynen böyle bir rivayettir.
Bunun hakikati hakkında, bunun doğruluğu hakkında kamuoyunu aydınlatan, siyasi
partileri ya da Meclisi aydınlatan bir tane açık, net askerî bilgi burada
ortaya konmuş değildir. Rivayet, rivayet, rivayet…
Şimdi,
sonunda, bu Patriot füze sistemleri Türkiye’ye geldi.
Bakıyoruz, Türkiye’nin esenliği için… Türkiye eğer bu silahları almazsa
mahvolur, onun için Türkiye’ye geldiği söylenen bu silahların komutası NATO
Müttefik Kuvvetler Komutanlığında. Türkiye’nin, bu komutanlıktaki payı kadar bu
silahları kullanmak hakkı ve yetkisi. O zaman Türkiye’nin savunmasıyla NATO’nun
savunması aynı şey midir yoksa Türkiye NATO’dan koruma istemiş ve bunun
karşılığında önceliği elde mi tutmuştur? Benim gördüğüm kadarıyla böyle
değildir.
Şimdi, bu
ikna edici olmayan gerekçelerin dışında bir ikna edici gerekçe var mıdır? Evet,
vardır. Avrupa diplomasi ve askeriye çevreleri, aslında bu Patriot
füzelerinin Türkiye’ye konuşlandırılmasının, Türkiye’nin Suriye’de kendi başına
hareket etmesine bir sınır getirmek, NATO kapsamı içerisinde bütün askerî
faaliyetin sürdürülmesi için Türkiye’yi bir nevi denetim altına almak için
getirildiği konusunu da açık açık konuşmaktadırlar. Nitekim, Patriot savunma sistemi denilen sistemler Türkiye’de
kurulduğundan beri Türkiye’nin Suriye’deki isyancı unsurlarla ilişkisinde bir
değişiklik olmuştur. Her şeyden önce El Kaide unsurlarıyla ilişkisini
kesmiştir; Suriye Ulusal Konseyine Kürtlerin, PYD’nin
katılmasını kabul etmiştir.
Netice
olarak, Türkiye, Suriye’de kendi başına giriştiği maceradan çıkabilmek için
NATO’nun uzattığı ipe tutunmuştur, bu iple beraber Suriye macerasını dengelemek
yolundadır. Bu sistemlerin Türkiye’ye gelişinin biricik anlamı budur.
Bu silah
sistemleri Körfez savaşlarında denendi. Suudi Arabistan’da yüzde 70, İsrail’de
yüzde 40 oranında başarılı oldu. Yani buraya Irak’ın yolladığı Scud füzelerinin her 100 tanesinden 30 tanesi Suudi
Arabistan’ın ortasında patladı, İsrail’de de her 100 füzeden 60 tanesi İsrail’in
ortasında patladı.
Şimdi,
kimyasal silah taşıyan füze sistemlerini bunların havada yakalaması, imha
etmesi ve bu sistemleri devreden çıkartmasının bu bakımdan askerî olarak da
anlamlı bir sonuca yol açmayacağını bütün bu verilerden, bu maddi hakikatlerden
görüyoruz. Kaldı ki Suriye’den kimyasal silahları Türkiye'ye karşı
kullanacağına dair hiçbir işaret gelmedi. BBC, NBC gibi İngiltere’nin, Amerika
Birleşik Devletleri’nin merkezî askerî siyasetlerine yandaş yayın yapan yayın
organlarında bu konuda bazı hareketlerden söz edildi, onları izledik. Deniliyor
ki: “Silahlar depolardan çıkartılıyor başka depolara konuluyor fakat bunu niye
yaptıklarını bilmiyoruz. O yüzden bunları bize atabilirler.” Böyle mi
düşüneceğiz? Türkiye askerî siyasetine böyle mi karar veriyor? Böyle karar verebilir
mi?
Bana
sorarsanız, burada, Türkiye'nin özellikle Suriye’deki uluslararası emperyalist
müdahaleye eklemlenmek bakımından kendi başına buyrukluğuna son veren, onu NATO
düzleminde hizaya çeken bir operasyona Türkiye tabi olmuştur. Ama bununla
birlikte son derece riskli bir başka durum ortaya çıktı. Türkiye'ye bu Patriot füzelerinin konuşlandırılmasına Rusya ve İran,
Türkiye'nin iki yakın komşusu, son derece büyük bir güçle karşı çıktılar ve
çıkmaya devam ediyorlar. Bunları kendilerine yönelik birer tehdit olarak
görüyorlar. Şundan ötürü: Bunların elbette savunma sistemleri olduğunu
biliyoruz. Patriot füzesi atıp Moskova’ya bir şey
yapamazsınız, Patriot füzesi atıp Tahran’a bir şey
yapamazsınız ama onların kendi askerî faaliyetlerini sürdürmeleri bakımından
daha önceki güç dengesini onların aleyhine değiştirmiş olduğunuz için ister
istemez onların husumetini üzerinize çekersiniz.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Onların keyfine göre mi hareket edeceğiz? Onların öncelikleri mi,
kendi önceliklerimiz mi?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla sıfır sorun siyaseti gütme iddiasını…
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) - Onların güvenliği mi, kendi güvenliğimiz mi?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla sıfır sorun…
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) - Bizim dış politikamızı Rusya mı belirleyecek?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla “Sıfır sorun siyaseti güdüyorum.” derken…
(AK PARTİ sıralarından “Bağırma!” sesleri)
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Siz, Rusya Parlamentosunda mı konuşuyorsunuz? Burası Türkiye
Parlamentosu.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen…
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Ne yapmayayım? (AK PARTİ sıralarından “Bağırma!” sesleri)
Sen adamını tut önce.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen…
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Siz komşularınızla “Sıfır sorun siyaseti güdeceğim.” diyerek
Meclisin önüne…
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Rusya Parlamentosu değil burası.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Bir dakika kardeşim. Sus yahu!
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Türkiye'nin menfaatlerini konuş.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Sus kardeşim!
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Niye susayım ya? Burası Parlamento.
BAŞKAN –
Sayın Şahin, lütfen…
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Parlamentoda ben konuşacağım, sonra sen konuşacaksın.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Sen orada nasıl konuşuyorsan ben burada öyle konuşurum.
BAŞKAN –
Sayın Şahin, lütfen… Sayın Şahin…
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Ukala!
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Haddinizi bilin!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Ne haddimi bileceğim ya?
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – “Ukala” diyorsun.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Ne haddimi bileceğim?
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – “Ukala” demeyeceksin.
BAŞKAN –
Sayın Şahin…
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Söz sırası benim. Ben konuşurken sen konuşmayacaksın. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Konuşurum. Burası Parlamento.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Ne o Oya Hanım…
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Rusya ağzıyla konuşmayacağız burada.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – “Rusya ağzı” diye bir ağız yok.
Biz,
komşularımızla gereksiz çatışmaya bizi sokabilecek uluslararası basınçlara
göğüs gerebiliriz, buna meyletmek zorunda değiliz.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Türkiye'nin menfaatlerini konuşacağız.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Daha dün Rusya’yla bir dizi anlaşma imzaladınız ama arka
kapıdan buraya füzeleri soktunuz. Şimdi, siz, niçin dünyanın en büyük
güçlerinden biriyle dostça geçinmek mümkünken, onlar sizin çıkarlarınıza halel
getirmiyorken Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarı bunu gerektiriyor diye
onların peşine takılıyorsunuz? Sabahtan akşama kadar konuşuyorsunuz: “Batı,
Batı, Batı… Batı bize şöyle yapıyor...” “Batı” dediğiniz şeyin özü Pentagon ve
NATO’dur. Siz, Pentagon ve NATO’nun doğrultusuna oturmuşsanız Batı ne diyorsa
onu yapıyorsunuz. Ben de şimdi size soruyorum: “Amerika’nın dediğini yapmak
zorunda mıyız? Mecbur muyuz Amerika Birleşik Devletleri’nin kuyruğunda, dümen suyunda
hareket etmeye?
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Türkiye kendi menfaatleri çerçevesinde karar verir. Türkiye özgür
bir ülkedir. Ne Amerika ne Rusya’nın ne de Irak’ın…
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Mecbur muyuz Suudi Arabistan, Amerika ekseninde Orta Doğu’da
yaşamaya? Orta Doğu’daki bütün halklarla, bütün inançlarla, bütün kültürlerle,
bütün toplumlarla bir arada kardeşçe yaşamak varken Amerika Birleşik
Devletleri’nin çektiği Sünni eksenin üzerine oturup İran’ı, Lübnan’ı, Suriye’yi
düşman etmek makul mudur?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Bunları söylemek için Rusya ağzıyla konuşmayacaksınız, Rusya
ağzıyla konuşmayacaksınız.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Rusya ağzı değil bu; bu, halkın ağzı.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Türkiye ağzıyla konuşacaksınız!
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Türkiye’nin ağzı budur. Türkiye senden ibaret değil.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Hatip konuşuyor, ısrarla laf atılıyor.
BAŞKAN –
Ne yapayım? Sayın Baluken, bakın, ne yapayım?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) – Türkiye’de kırk yıldır Amerika Birleşik Devletleri’nin
hâkimiyetine karşı mücadele eden bir tarihsel miras var. O miras adına
konuşuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.15
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre, aslında gündem dışı bir
konuşmaya gruplar adına onar dakikalık cevap hakkı veya katılma hakkı düşer ama
Sayın Grup Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi, bunun televizyonların açık
olduğu bir saatte yapılması gerekiyordu ki milletimiz de dinlesin çünkü Sayın
Bakanın biraz önce verdiği bilgilerle anladık ki bir millî mesele var
ortalıkta, bir muhtemel tehlike var, bir tehdit var. Bu tehditle ilgili
Hükûmetin aldığı tedbirin mahiyeti ve gerekçesi bizimle beraber millete de
anlatılmalıydı. Bu sebeple, bunun televizyon yayınlarının olduğu saat
aralığında yapılması gerekirdi ama ne hikmetse -aslında bunun Hükûmet için bir
fırsat, grup için bir fırsat olması gerekirken- böyle, gecenin bu saatinde,
milletvekili yorgun, meşgul, sohbet ediyor, vatandaş uyudu. Dolayısıyla, çok
önemli bir konuda çok gereksiz bir saatte bir müzakere yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Patriot füzelerinin hudutlarımıza
yerleştirilmesinin gerekçesini Sayın Bakan anlattı. Hükûmetin verdiği bilgiye
itibar etmek durumundayız, bir başka sorgulama yapmayı gerekli görmüyorum ama
yine de bilgiye ihtiyacımız var. Bu konuda Hükûmetin tavrındaki zikzakların
gerekçesini anlamak istiyoruz. Tarihleri Sayın Bakan da ifade etti, 3 Ekim 2012
tarihinde Akçakale’de 5 vatandaşımızın Suriye’den atılan bir top mermisiyle
hayatını kaybetmesi sonrasında Patriot füzelerinin
konuşlandırılması, talep edilmesi gündeme geldi. O zaman Sayın Başbakanın çok
doğrudan bir ifadesi vardı: “Bundan benim haberim yok, böyle bir talebimiz yok,
bu işe ayıracak paramız da yok.” dedi, 7 Kasım 2012. Fakat sonra bir gördük ki,
21 Kasımda AKP Hükûmeti NATO’ya müracaat ederek bu füzeleri istedi. Sonra da,
hemen iki gün sonra, Sayın Başbakan İslâmabad’da
“Türkiye bir NATO toprağıdır. NATO toprağını korumak için…” Ki Sayın Bakan bana
göre bir talihsiz beyan olarak “Türkiye’yi korumak için” dedi, bunu kabul
edebilmemiz mümkün değil. Patriot füzeleri talep
edildi ve bugün itibarıyla da ülkemizin sınırlarına veya bazı şehirlerine
konuşlandırıldı.
Şimdi,
buradan cevabını aradığımız soru bu. Bu tereddüt ne? Bu tereddüt yalnız bu
olayda olmadı; bu, Kürecik meselesinde de oldu, bu, Libya hadisesinde de oldu.
“NATO’nun ne işi varmış burada?” derken sonra NATO’nun lojistik destek üssü
hâline geldik. Bu, Suriye meselesinde de oldu; önce kardeş, sonra düşman. Yani
bu konudaki ani karar değişikliklerinin gerekçesini millete açıklamanız lazım.
Buradan da soracağım ama Sayın Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli 27 Kasım
2012 tarihindeki grup konuşmasında bunu sordu. Yetmiş gün oldu, hâlâ bir cevap
vermediniz. Biraz önce konuştunuz buna yine cevap vermediniz Sayın Bakan.
Öncelikle
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak -kayıtlara geçsin, sizler de
dinleyesiniz veya ilgililer dinlesin diye- yine Genel Başkanımızın ifadesiyle
şunu çok açık, net ifade ediyoruz: “Milletimizin güvenliği ve esenliği için
gerekli görülen her önlem, gecikmeye ve savsaklamaya meydan bırakmadan hayata
geçirilmelidir. Sınırında bulunduğumuz Orta Doğu’nun belirsiz ve kaotik
tablosuna karşı tedbir geliştirmek, muhtemel tehlikelere karşı kesin ve kararlı
adımlar atmak mutlaka ama mutlaka zarurettir. Eğer bu zaruret doğrultusunda bu Patriot füzelerinin hudutlarımıza yerleştirilmesi
gerekiyorsa bu doğru bir karardır, Milliyetçi Hareket Partisi olarak da biz
buna destek veriyoruz.” Bu söz Sayın Genel Başkana aittir. 27 Kasım ama aynı
gün şu soruları sorduk, Sayın Bakana buradan tekrar soruyorum: “Sayın
Başbakanın, kısa zaman içinde bu çark edişinin, iki farklı tavrı ortaya
koyuşunun arkasındaki sır ve sebep nedir?” Yani bir Başbakan olarak bir hafta
sonrasını, on gün sonrasını öngörememek gibi bir suçlamanın altında kalırsınız.
Bu sırrı ve sebebi söylemeniz lazım. İki: “Hangi ilave risk ve tehditlerin
altına girildi ki böyle bir karar değişikliği yaptınız Sayın Bakan? Yaklaşık
iki haftalık süre içinde ne değişmiştir de Başbakan Erdoğan, aniden Patriot füzeleri için NATO’ya müracaat etmiştir? Suriye’deki
füze rampaları Türkiye’ye mi çevrilmiştir? Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün füzelerle
ilgili endişesi haklı mı çıkmıştır? Ülkemiz, kimyasal silah başlıklı füzelerin
hedefinde midir? Böyle bir bulgu var mı? Rivayete dayalı, bu işin böyle küresel
yalanlar olduğunu başka örneklerinde gördük. Somut ne var bu konuda?” Bu
sorular da Sayın Devlet Bahçeli’nin soruları, 27 Kasım 2012. O günden bu yana
tam yetmiş gün geçti. Sayın Bakanım -biraz önceki konuşmanızda da gördük- bu
sorulara cevap verin.
Değerli
milletvekilleri, değerli iktidar partisi grubu milletvekilleri; güçlü bir
iktidar -kendi gündemine sahip, kendi kararına sahip- Türkiye'nin geleceğiyle
ilgili çok önemli bir konuda bu kadar kısa sürede bu değişikliklere hangi
sebeple mecbur kalıyor? Buradan -çok ağır gelecek ama- ülkem adına soruyorum,
milletim adına soruyorum: Siz dış politika konularında veya millî güvenlik
konularında, ülke yönetiminde kendi kararınıza sahip değil misiniz, kendi
iradenize sahip değil misiniz? Bir başka yerler mi karar veriyor bu meseleye?
Bu çok ağır bir itham.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Karar bize ait.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Karar size ait ama niye bu değişiklikler? Sayın Başbakanın
sözünü buradan okuyabilirim, diyor ki: “Ne demek? Bizim öyle bir şeye ihtiyacımız
yok.” ama aradan on beş gün geçiyor, ayın 21’inde NATO’ya müracaat ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu durum Türkiye’ye yakışmamaktadır.
Bir başka
soruyu da ben sorayım: Evet, İsrail’i korumak için bunların yerleştirilmediğini
Sayın Bakan söyledi, inanıyoruz, eyvallah ama Allah aşkına ya, Türkiye kendi
kaynaklarıyla, kendi silahlı gücüyle Suriye’ye karşı kendini koruyamaz bir acze
mi düştü Sayın Bakan? Yani bunu kabul edebilmek mümkün mü? Bunu kabul ettiğimiz
takdirde dış politikayı veya fotoğrafını çizdiğiniz o büyük Türkiye’yi, 16’ncı
büyük ekonomik güç hâline getirdiğinizi iddia ettiğiniz büyük Türkiye’yi
yeniden sorgulamak lazım.
Suriye:
Suriye’ye karşı Türkiye kendini korumak için NATO’ya müracaat ediyor veya NATO
diyor ki: “Türkiye’yi korumaya mecburuz.” Türkiye korunmaya muhtaç, âciz bir
ülke durumuna mı, bir devlet durumuna mı düştü Sayın Bakan? Bunu kabul
edebilmemiz mümkün değil.
Bu
soruların cevabını açık, net ve millete vermek durumundasınız. Bu toplantının,
bu müzakerenin gündüz saatlerinde ve milletin önünde yapılması gerekir. Yoksa
bu sorular kahvede soruluyor, bu sorular sokakta soruluyor ve cevapsız kalıyor.
Milletin moralini bozuyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bir başka husus daha: Siyaset adamı, devlet adamı bugünü
yönetecek, bu görevi ama geleceği de doğru öngörecek, geleceği de kuracak.
Bugün alacağınız tedbirlerle siz geleceği kurmak mecburiyetindesiniz. On yıldır
ülkeyi yönetiyorsunuz Sayın Bakan. On yıl içerisinde Türkiye’nin Suriye’yle bu
noktaya geleceğini öngörüp gereken tedbirleri alamadığınız ortaya çıkmaktadır.
Çok kısa
bir süre kaldı ama çok acı bir şey söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, Suriye, din
kardeşi olmakla tamamıyla; soydaşımız olmakla Türkü, Türkmeni,
Kürdü, Kafkasyalısı ayrı sayılıyor, Dağıstanlısı… Bunları bir arada sayarsak
Suriye’nin yarı nüfusu, en az 10 milyon insanı bizim insanımız, 22 milyon
dindaşımız ama bugün birbirini kırmaktadır. Orada bir iç savaş yaşanmaktadır,
yaklaşık 100 bin insan hayatını kaybetmiştir, 2 milyon insan evinden, köyünden
sökülüp atılmıştır. Bu sonucu önceden öngörüp gereken tedbirleri alamayan
Türkiye’yi yönetenler, maalesef Türkiye’yi kötü yönetmiştir. İşin özü budur.
Çok
teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Osman Taney
Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA OSMAN TANEY KORUTURK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Bakana, gecenin böyle geç saatinde, televizyon kapalı dahi olsa, Meclise bilgi
verdiği için teşekkür ederim.
Üzülerek
söylüyorum: Sayın Bakanın izahatı bizi tatmin etmedi. Kürecik radarından
bahsetti, arkasından Patriot füzelerinden bahsetti.
Bu iki konudan aynı kapsamda, aynı konuşma içerisinde bahsetmesi aslında doğru
çünkü biz gelen Patriot füzelerinin doğrudan Kürecik
radarıyla ilgili olduğunu düşünüyoruz.
Kürecik
radarının kurulması, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir
mutabakat muhtırasıyla oldu. Kürecik radarı belki NATO’ya tahsis edilecek,
belki tahsis edildi -Obama’nın dediği gibi- aralık ayında ama henüz NATO
açısından Kürecik radarı operasyonel değil, operasyonel olmadı. Ama Kürecik radarı Amerika açısından operasyonel ve çalışıyor.
Arkadaşlar,
bilinmesi gereken bir şey daha var: Kürecik radarının tipi AN/TPY-2. AN/TPY-2
tipli bir radar, aynı şekilde, bunun ikiz bir radarı İsrail’de de bulunuyor.
İsrail’in Keren Dağı’nda faaliyet gösteriyor ve Amerikalılar tarafından bu da
işletiliyor. Bu her iki radar, merkez komuta sistemi içerisinde birbiriyle
haberleşiyor. Kürecik radarı böylelikle -Amerikalı yetkililerin de bir ara
söylediği gibi, “Dostlarımızdan bunun bilgilerini esirgemeyeceğiz.” dediği
gibi- aldığı bilgileri İsrail’e de veriyor.
Şimdi, Patriot füzeleri Suriye’ye karşı bizi korumak için geldi.
Böyle bir şey olacağını tahmin etmek çok zor. Patriot
füzeleri tehdidi kasım ayından önce yok muydu? Patriot
füzelerinin bizi koruyacağı tehdit Suriye’den bize karşı kaynaklanıyor ise,
Suriye bu tehdidi yerine getirmek için, bize füze atmak için Patriotların gelmesini mi bekleyecekti üç ay, üç buçuk ay? Patriot füzelerinin üç ay sürdü gelmesi, geldi, konuşlandı.
Şimdi, Patriot’un personeli, Hollandalı, Alman,
Amerikalı askerler “Biz Türk halkını Suriye’ye karşı korumaya geldik.”
diyorlar. Türkiye’nin Suriye’ye karşı NATO’nun korumasına ihtiyacı var mı?
Türkiye’nin
orta ve yüksek irtifa füze savunması yok denecek derecede zayıf, bunu hepimiz
biliyoruz. Sayın Bakanın söylediklerinde memnuniyet uyandırıcı tek unsur, bu
zaafı gidermek için Hükûmetin bazı çalışmalar yaptığı. Bundan dolayı
kendilerine teşekkür ediyoruz, destekleriz ama takip edeceğiz. Bunun yapılması
lazım. Fakat Suriye konusunu gerekçe gösterdikten sonra Patriot
talebi, tesadüfen, İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırının hemen ertesine
rastladı kasım ayında. İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırının ne alakası var
denecek olursa, şu alakası var: İsrail’in Gazze saldırısı, İsrail’e karşı
İran’dan ve Suriye’den balistik füze tehdidini güncel hâle getirdi. Şimdi,
Kürecik radarı, hiç şüphe yok ki İran’daki füze faaliyetlerini kontrol için
kurulmuş bir radar. İran’dan İsrail’e atılacak olan veya başka bir yere
atılacak olan bir balistik füze, ateşlenmesinden beş saniye zarfında Kürecik
radarına yakalanacak. Kürecik radarı bunu yakaladığı zaman bizim başımızı daha
fazla belaya sokacak bir iş daha var arkadaşlar. O da, çeşitli denizlerde ve
Doğu Akdeniz’de dolaşmakta bulunan Amerikan kruvazörlerindeki akıllı füze
denilen “cruize missile”lerle
bunlar vurulacak, Patriot matriot
beklenmeyecek.
Patriot’un -Sayın Bakanın da dediği
gibi- balistik füzelere karşı menzili 20 kilometre, uçaklara karşı menzili
uçağın süratine göre 80 ila 100 kilometre. Bunun sebebi de çok açık, çünkü bir
balistik füzenin sürati -ses hızına “mach” diyoruz- 8
mach, ses hızının 8 misli; Patriot’un
sürati 5 mach, ses hızının 5 misli. Bir uçak ses
hızını geçebiliyor -jet uçağı- fakat normalde, harekât süresi -Generalim daha
iyi bilir- sanıyorum, ses hızının biraz altındadır. Dolayısıyla, 80
kilometreyle 100 kilometrede, uçağı önlüyor; 20 kilometrede balistik füzeyi
önlüyor. Dolayısıyla oradan gelecek olan, Suriye’den gelecek olan kimyasal
silah dolu füzeleri bizim kendi topraklarımız üzerinde, bugün konuşlandıkları
yerlerde ateşlendikleri hâlde önleyecek. O zaman da her ne kadar tapa emniyeti
varsa füzelerde de, gene de bu füzelerden sızıntı, döküntü, kimyasal silahtan
Türkiye’nin zarar görme sıkıntısı olacak. Dolayısıyla, bunlar onun için değil,
bunlar Kürecik için.
Şimdi,
Kürecik radarının Amerikan radarı olduğunu söyledik. Kürecik radarının,
Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince -Sayın Bakanın da söylediği gibi- mutlaka
bu Büyük Millet Meclisinden geçmesi gerekiyordu çünkü Kürecik radarı henüz NATO
içinde, NATO kapsamında değil, Amerikan kapsamında bir radar, Amerikalı
personel işletiyor bu radarı. Türkiye’yle Amerika arasında bir anlaşma konusu
olmuş. Biz bu radarı kurmakla, kendimizi, durduğumuz yerde belli ülkelerin, bu
bölgedeki askerî güçlerin hedefi hâline getirdik.
Şimdi, Patriot füzeleri Türkiye’ye geldi, konuşlandı. Bunların
bizim kendi ihtiyaçlarımız için değil, başkalarının ihtiyaçları için
konuşlandığını, şurada, şu kısa süre içerisinde anlatmaya çalıştım ama bunların
bir de masrafını, bedelini biz ödüyoruz. Sayın Bakanın izahatından öyle
anlıyoruz. Bunlar, geldiği zaman, ücretini, masrafını da biz ödüyoruz. Ondan
sonra da bunlar çıkacak, gidecek. Ne zaman çıkacak, gidecek? Onu tam olarak
bilemiyoruz çünkü ben yine bu kürsüden Sayın Dışişleri Bakanına da sordum, bu Patriot hareketleri, Kürecik radarının kurulması, öteki
askerî faaliyetler bir araya getirildiği zaman bizim aklımıza hiç olmaması
gereken bir ihtimal geliyor. O ihtimal de acaba, bizim dışımızdaki bazı güçler,
İran’a karşı bir hazırlık içindeler mi? Suriye’de gelişmiş olan ama bugün,
Hükûmetin de artık gördüğü gibi, daha epey sürecek olan kendi ulusal
muhalefetinin merkezî yönetimle müzakere talebini sıkça dile getirmeye
başladığı olay acaba İran’a karşı bir hareketin bir adımı mı? Eğer böyle bir
şey varsa -ki İsrail’in bu konuda bazı mihraklarının çok hevesli olduğunu
biliyoruz- Hükûmeti bu konuda bu kürsüden uyarmak istiyorum: İran’a karşı
herhangi bir harekete Türkiye hiçbir şekilde göz yummamalıdır, İran’a karşı
herhangi bir hareketin Türkiye hiçbir şekilde içinde olmamalıdır. İran, bizim
bu bölgede, evet, rakibimizdir; İran’la ilişkilerimiz, evet, inişli çıkışlıdır;
İran’la, evet, her zaman anlaşmak, görüşmek, hatta birbirini sevmek mümkün
değildir.
Ben,
İran’da büyükelçilik yaptım. Ben İran’da büyükelçilik yaparken güven mektubumu
takdim ettiğim sırada o zamanki İran Cumhurbaşkanı Rafsancani “Türkiye ile İran
birbirine mahkûmdur.” “dedi, o “mahkûmdur” sözü, yeni atanmış bir büyükelçinin
çok hoşuna giden bir söz değil. Onu itiraf etmek lazım çünkü mahkûmiyet,
mecburiyet gösteren bir şey. Ben de bunu söyledim, “Sayın Cumhurbaşkanı
‘mahkûm’ diyorsunuz, bu ‘mecbur’ manasına geliyor, daha iyi değil mi? dedim,
güldü.
Benzeri
bir olayı Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanlığı sırasında yine Rafsancani’nin
gelişi için Demirel’e bir brifing verdiğim sırada yaşadım. Demirel “Bunlar
bizim hakkımızda ne düşünüyorlar?” dedi. Ben de dedim ki: “Cumhurbaşkanım,
keşke bunu bana baştan sorsaydınız, zamanımız doldu, benim terk etmem lazım, bu
uzun bir konu ama size belki kısaca şunu söyleyebilirim: Biz bunlar hakkında ne
düşünüyorsak onlar da bizim hakkımızda bunu düşünüyorlar.” Onu deyince “Ne
diyorsun yahu, bu kadar vahim mi?” dedi.
Şimdi,
bizim İran’la ilişkilerimiz böyle ama böyle olmakla beraber İran’a karşı bir
hareket Türkiye’yi de, bölgeyi de, dünyayı da çok zora sokar. Umarım Kürecik
radarı böyle bir harekete açılış yapmaz. Umarım Hükûmetimiz -her ne kadar
Dışişleri Bakanımız benim bu soruma cevap vermediyse de- bu konuda uyanıktır,
bu konuda tutarlıdır, bu konuda böyle bir şey olup da Esad’a “Esed” dediği gibi, Ahmedinejat’a
da “Ehmedinejet” deyip işin içinden çıkamayacağının
bilincindedir.
Bütün bu
düşüncelerle, bu konularda çok uyanık olmamızı, hepimizin çok uyanık olmamızı
özellikle de iktidar partisinden milletvekillerimizin Hükûmete sık sık hangi
ortamlarda kendileriyle temasları varsa o temaslarda bu konularda açıklama
sormasını, bu konularda kendilerini ikaz etmesini istiyoruz. Hepimiz aynı
memleketin çocuklarıyız, hepimiz bu memleket için çalışıyoruz, hepimiz bu
memleketin iyiliğini istiyoruz ama bu memleketin iyiliği maceradan uzak
durmakla gerçekleşiyor. Dış politikaya biraz daha fazla önem verelim diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmetimizin balistik füze tehditlerine karşı NATO’dan
istemiş olduğu Patriot füzeleriyle ilgili
bilgilendirme konusunda AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle, bu konuya girmeden Türkiye’nin konumuna bir bakmak
lazım. Türkiye, evet NATO üyesi bir ülke ama çevre komşularımıza baktığımız
zaman NATO’nun belirlemiş olduğu sıcak bölgeler içerisinde en sıcakları
içerisindeyiz. Suriye bunlardan biri; Irak daha henüz çözüme kavuşmamış,
bunlardan biri; İran nükleer santral, nükleer silah konusuyla bütün dünyayla
sorunu olan bir ülke. Bir taraftan Azerbaycan ve Ermenistan’daki Karabağ sorunu
ve çözülmemiş bir Gürcistan ve Rusya. Böyle bir bölge içerisinde Türkiye bir
huzur adası ekonomisiyle, demokrasisiyle fakat komşularıyla sıfır politika
geliştirme gayreti içerisinde olan bir ülke. Yani Almanya’yı düşünün:
Almanya’nın durup dururken “Ben komşularımla sıfır politika geliştireceğim.”
demesi nasıl mantıksız bir şeydir biliyor musunuz? Çünkü Fransa’yla AB
üyesidir, İtalya’yla AB üyesidir, Hollanda’yla AB üyesidir ama Türkiye öyle
değil. Çevremizdeki ülkelerin hepsi dünyayla sorunlu. Biz bu ülkelerle sıfır
problem politikası izlemek zorundayız ve bunu da sonuna kadar götüreceğiz. Burada
geri adım atmak gibi bir niyetimiz de yok. Bu çerçevede de babasının yapmış
olduğu bütün katliama rağmen Sayın Başbakanımız da, Dışişleri Bakanımız da
Esad’la çok iyi ilişkiler geliştirerek onları dünyayla bütünleştirme gayreti
içerisinde oldular fakat -bu, onlara uymadıysa- onların insan haklarına karşı
işlediği sorunlara karşı sessiz kalmamız da asla ve asla kabul edilemezdi.
Türkiye, burada tavrını ortaya koymuştur.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ne olacak?
ALİ RIZA
ALABOYUN (Devamla) - Ha Patriot’lar konusuna gelince.
Türkiye, NATO üyesi olarak bugüne kadar 3’üncü kez Patriot
füzesini istemiş; Kuveyt savaşında, Irak savaşında ve bu kez de bu konuda. Patriot’lar, biraz önce Sayın Bakanımızın da, diğer
konuşmacı arkadaşlarımızın da söylediği gibi, hem menzili hem de irtifası
itibarıyla bir saldırı füzesi değil. Bir füzenin saldırı amaçlı olabilmesi için
iki önemli faktör vardır. Bunlardan biri başlıktır, bir diğeri de menzil.
Menzil olarak bahsedildi, 20 ile 36 kilometre arasında, irtifası 15 kilometre
yani siz 20 veya 36 kilometrelik yarım bir küresel alan içerisinde ve 15
kilometre yükseklikte etkili alanda gelen karşı füzeleri vurup
düşürebiliyorsunuz. Ama Patriot füzeleri ne kimyasal
başlık taşıyor ne nükleer başlık taşıyor ne de konvansiyonel bir savaş başlığı
taşıyor. Yani bugün menzilinin kısa olması, herhangi bir savaş başlığını
taşımaması nedeniyle tehdit unsuru olan bir füze değil. Bu konuda ne İran’a
karşı tehdittir ne Suriye’ye karşı tehdittir ne de herhangi bir ülkeye karşı
tehdittir, teknik olarak bu mümkün değil.
Bir de Patriot füzelerinin taşımış olduğu başlıklar tamamen “avcı
başlık” dediğimiz İngilizce tabiriyle “hitt-to-kill”
yakala, vur ve öldür, kinetik çarpışmayla düşür anlamına gelen, havada yakalayan
bir sistemdir. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki mevcut uçak ve füzelere dayalı hava
sistemlerimiz hava savunma sistemi değil, bir yerde caydırıcı sistemler, hava
saldırı sistemleridir. Bir füzeyi havada yakalayıp da vurabilen tek sistem
bugün, Amerika Birleşik Devletleri tarafından geliştirilmiş olan Patriot’lar veya füze savunma sistemleridir.
Buradaki
füze savunma sistemleriyle Patriot’la, NATO’nun
geliştirmekte olduğu füze savunma sistemini de birbirinden ayırmakta fayda var
çünkü NATO 2004 yılından beri kendi füze savunma sistemini geliştirmeye
çalışıyor. Bu sistem sadece ve sadece Amerikan teknolojisi, Amerika’da var.
Rusya bir teknoloji üretemedi, Japonya üretemedi, İsrail olduğu gibi
Amerika’dan aldı, Çin üretemedi. Siz, böyle bir teknolojiyi nereden alacaksınız
böyle bir hava savunma sistemi olmayınca? İster istemez Amerika’dan alacaksınız,
onun teknolojisini adapte edeceksiniz. Burada, “Amerika’yla mı imzalandı,
imzalanmadı…” gibi tartışmaların bu yüzden pek mantıklı bir çıkışı olduğunu
sanmıyorum.
NATO’nun
füze savunma sistemi dört aşamalıdır. Bunlardan ilki, kısa ve orta menzilli -ki
ilk etabı Kürecik ve Romanya’da başlamıştır- daha sonra, bunlar orta menzilli,
uzun menzilli ve en sonunda Amerika’yı ve Alaska’yı da içine alacak şekilde ve
2020 yılında tamamlanacak olan bir füze savunma sistemi kendisini
bütünleştirecek. Yani, böyle bir füze savunma sistemine niye ihtiyaç duyuldu?
Şimdi, NATO üyesi 28 ülke. 28 ülkenin dışında 30’a yakın ülkede -bunların
içerisinde bizim komşularımız da olabilir, komşularımız olmayan ülkeler de
olabilir- uzun menzilli ve kıtalar arası menzilli füze çalışmaları var. Yani
düşünün, bir komşunuz var veya ilişkiler içerisinde olduğunuz bir ülke var, o
ülke sizin de hava sahanıza girebilecek, sizin de şehirlerinizi vurabilecek bir
balistik füze çalışması yapıyor. Sizin, ister istemez bunlara karşı bir savunma
mekanizması geliştirmeniz lazım ve Türkiyede çıkmış
olduğu ihaleyle bunu yapmaya çalışıyor. Amerika’dan almış olduğu Patriot’larla veya Almanya’dan gelen Patriot’larla
da muhtemelen Suriye’den gelebilecek kimyasal başlıklı balistik füzeyi havada
yakalayıp, havada imha etmeye yönelik. Burada başarısına yönelik birtakım
rakamlar verildi. Doğrudur, o ilk etaplarda yüzde 70, yüzde 40’lardaydı fakat
bugünkü başarısı yüzde 97’ye kadar çıkmış olan bir füzedir. Yani bu füzelerin
havadan gelen düşman füzesini imha etmesi gayet doğaldır.
Kürecik
konusunda da birkaç kelime etmek istiyorum. Kürecik’teki
sistem -Sayın Büyükelçinin de söylediği gibi- aynı radar bir Amerika Birleşik
Devletleri’nde var, daha sonra İsrail’de kuruldu, Japonya’da kuruldu, dördüncü
de Türkiye’de Kürecik’te var. Zaten İsrail’deki
mevcut radar kendi ülkesinin doğusunu tarıyor; füze hareketlerini, birtakım
askerî hareketleri kendisi tarıyor. Dolayısıyla, bizim Kürecik’teki
bilgiye İsrail’in ihtiyacı yok. İsrail’in Kürecik’teki
bilgiyi kullanabilmesi için 28 NATO
ülkesinin oy birliğiyle karar vermesi lazım ki Lizbon’daki NATO toplantısında
Sayın Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımızın çabalarıyla İran’ın ismi asla
geçmedi, hedef olarak, düşman ülke olarak asla gösterilmedi, Türkiye bu konuda
bir yoğun çaba sarf etti ve bu konuda elinden gelen bütün gayreti gösterdi.
Yani burada radarın görevi doğudaki füze hareketlerini takip etmek. İsrail de
orayı tarıyorsa, İsrail’in bizdeki teknik bilgiye bir ihtiyacının olması mümkün
değil, bu teknik olarak mümkün değil. Bunun paylaşılabilmesi için de
hükümetlerin, 28 ülkenin olur vermesi lazım, bu da mümkün değil hem teknik
olarak hem de siyasi olarak, bunu açıklamak istiyorum.
Bir diğer
konu, diyelim ki İran’dan bir füze atıldı, Kürecik’teki
radar da bunu tespit etti, Romanya’dakine haber verdiler. Romanya’daki füzenin
menzili 900 kilometre. Romanya’daki füzenin İran’ı vurmak gibi bir kabiliyeti
yok, “SM-3” dedikleri füze ancak o füze, İran’dan gelebilecek füze, ki ister
istemez atmosferin üzerinden geçmek zorundadır, atmosferin üzerinden geçtiği
zaman da Romanya’daki füzenin menzili içerisine girerse vurulur. Kimyasal
başlıkla da taşısa, nükleer başlık da taşısa atmosferin üzerindeki bir nükleer
serpinti, kimyasal serpinti kesinlikle söz konusu değildir. Bu konular belki
teknik bilgi eksikliğinden kaynaklanan şeylerdir ama bir daha söylüyorum: Patriot’lar kesinlikle saldırı amaçlı değildir, savunma
amaçlıdır, caydırıcı amaçlıdır. Bizim, İran’a veya başka ülkelere karşı da
NATO’nun füze savunma sistemi geliştirilmiş değildir. İsrail’in kendini
koruyabilecek füze sistemi de vardır, Türkiye'nin de NATO’nun da füze sistemine
ihtiyacı yok; Amerika Birleşik Devletleri’yle çok rahat ilişki içerisinde, bunu
hepiniz de biliyorsunuz.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İsrail’i korumak için siz eş zamanlı radar sistemi
kurdunuz.
ALİ RIZA
ALABOYUN (Devamla) – O yüzden İsrail’le kesinlikle bir alakası yok, bu, tamamen
zihin bulandırmaya yönelik bir gayrettir. Bunun bilinmesinde fayda olduğunu
düşünüyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Alaboyun.
Sayın
Bakana 60’ıncı maddeye göre iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, çok saygıdeğer
milletvekilleri; sadece bir iki hususta ilave açıklama yapmak istiyorum. Sayın
hatipler “Şu konuda da Sayın Bakan bilgi verse iyi olur.” diye söylediği için.
Bir
tanesi şu, denildi ki: “Suriye’nin bir kimyasal silahı yok çünkü bu Irak için
söz konusu, söylendi, bir hikâye, bir masal.” Ancak Suriye’nin Dışişleri Bakan
Sözcüsü “Kimyasal silahları sivillere karşı kullanmamız söz konusu değildir.
Eğer bir dış müdahale olursa kimyasal silah kullanırız.” diye 23 Temmuz 2012
tarihinde söylüyor. Bu da Cumhuriyet gazetesinde, ola ki bir başka gazetede yer
alsa, bu fikri savunan kimse “Ya, o gazeteye de itibar edilmez.” diyebilirdi
ama kendisinin de kısmen itibar edeceği gazetede haber var. “Dış müdahale
olursa kimyasal silah kullanırız.”
Yine bir
hatip dedi ki: “Bu, Irak Savaşı’nda bakın, Scud
füzelerini Suudi Arabistan’a gönderdi.” Niye gönderdi? İsrail’e gönderdi.
İsrail ve Suudi Arabistan o ülkeyle savaş hâlinde miydi? Değildi. Ancak savaş
durumunda olanlar, zor durumda olanlar, diktatörler bazen kontrolden çıkıyor,
ne yaptığını bilemiyor, istiyor ki ateşi yaysın. Dolayısıyla da bu ülkenin
kimyasal silahı olduğu kendi yetkilileri tarafından da söylenen… Ancak Rus
Dışişleri Bakanı da diyor ki: “Suriye’nin kimyasal silahları kontrol altındadır.”
Dolayısıyla da basiretli davranılması beklenmeyen… Kendi halkına karşı şu an
füze kullanıyor mu? Kullanıyor. Kendi halkına kullanılan bir füzenin bize
milyonda 1 de olsa kullanılma ihtimalini göz önüne alarak böyle bir tedbir
geliştirmek bizim, bu ülkenin vatandaşlarına sorumluluğumuzdur.
Bir başka
sayın hatip dedi ki, Sayın Başbakanımızın bir sözüne… Sayın Başbakanımızın
sözünü aynen okuyorum. Muhterem Başkanım, herhâlde yarım dakikayı bulmaz. “Bu
füzeyi alma noktasındaki karar verici makam biziz. Böyle bir şeyden haberim
yok. Benim, böyle bir alım yapılacaksa bunun için Savunma Sanayii İcra Komitesi
var. Bu Konseyin Başkanı benim, orada iki üyemiz var, biri Savunma Bakanı,
diğeri Genelkurmay Başkanım. Bizim üçlü olarak bundan haberimizin olması lazım,
böyle bir şeyden haberimiz yok. Biz, şu anda para ödemek suretiyle Patriot alma durumunda, düşüncesinde değiliz.” Sayın
Başbakanımız bunu söylüyor, “NATO’dan Patriot talep
etmeyiz.” demiyor. “Biz para vererek bir Patriot
silahı alma durumunda değiliz çünkü Savunma Sanayii İcra Komitesinde böyle bir
karar almadık.” diyor. Dolayısıyla, Sayın Başkanım, hiçbir tepki, bir karşılık
yoktur.
Son cümle
olarak da şunu söylemek istiyorum, biraz önce de söyledim. 244 sayılı
Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü,
Yayınlanması ve Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin
Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesi çok net. 18
Şubat 1952 tarihli ve 5886 sayılı Kanun’la onaylanmış bulunan Kuzey Atlantik
Anlaşması’nın gereği olarak bu anlaşmaya taraf olan devletlerle -Kiminle?
Amerika’yla- iki veya çok taraflı anlaşmaları onaylamaya, katılmaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir, Meclise gerek yok. Biz diyoruz ki: “Amerika’yla yapılan
sözleşme bu çerçevede yapılmıştır.” Hükûmet olarak yorumumuz böyle ama bir
başkası iktidara gelir bu yasayı farklı türlü yorumlarsa o zaman…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – O zaman Yüce Divana gidersin Sayın Bakan.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Bu, Meclisten karar almamanızı gerektirecek bir durum değil.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe; Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; İçişleri; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor; Dilekçe ve Dışişleri komisyonlarında açık bulunan üyeliklere
seçim
BAŞKAN –
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
Şimdi,
bazı komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen
üyelikler için seçim yapacağız.
Adayları
okuyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Muş: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul
Milletvekili Sayın Alev Dedegil: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İçişleri
Komisyonunda boş bulunan üyelik için Kocaeli Milletvekili Sayın İlyas Şeker:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunun üyelik için Kütahya Milletvekili
Sayın Hasan Fehmi Kinay: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyelik için Muş
Milletvekili Sayın Muzaffer Çakar: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Dilekçe
Komisyonunda boş bulunan üyelik için Ankara Milletvekili Sayın Zelkif Kazdal: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Dışişleri
Komisyonunda boş bulunan üyelik için İstanbul Milletvekili Sayın Harun Karaca:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor
ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sıraya alınan, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(1/489) (S. Sayısı: 409)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için 6 Şubat 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.04