DÖNEM: 24 CİLT: 41 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
59’uncu
Birleşim
30 Ocak 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kars
Milletvekili Yunus Kılıç’ın, İstiklal Harbi’mizin büyük komutanı ve Şark fatihi
Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, yerel gazete ve televizyon çalışanlarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük’ün, anayasal hakların kullanımında yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, süpermarketlerle ilgili kanunun çıkarılmamasından
dolayı küçük esnafın zor durumda olduğuna ve bu yasanın bir an önce çıkarılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde meydana
gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar
dilediğine, sermaye hizmetinde ve denetiminde bir çalışma hayatının işçiler
için ölüm ve yoksulluk olacağına ve son bir ayda Samatya’da Ermeni yurttaşlara
yapılan saldırılara ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, üniversite sınavlarında ağırlıklı
ortaöğrenim başarı puanı yerine bireysel başarı esasına dayanan sistemin
dikkate alınmasının eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
4.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında
imzalanan mübadele sözleşmesi gereği göç etmek zorunda kalan ve göç yolunda
ölen soydaşlarımıza Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitim Bakanlığına atanan Nabi Avcı’yı
kutladığına, yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenlere gereken kolaylıkların
gösterilmesi ve eş durumundan tayin bekleyen öğretmenlerin ayrılıklarına son
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, doçent unvanını alan fakat kadroya ataması
yapılmayan öğretim elemanlarının maddi hak kayıplarına uğradıklarına ve bu
mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde meydana
gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar
dilediğine ve bireye insan ve insan hakları çerçevesinde yaklaşılmadığı sürece
bu acıların yaşanmaya devam edeceğine ilişkin açıklaması
8.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, sel felaketi nedeniyle Çanakkale ve ilçelerinde
uğranılan zararın giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- Amasya
Milletvekili Ramis Topal’ın, Hükûmetin zor durumda olan besicilere saman, yem
desteği verip vermeyeceğini ve kredi borçlarının yeniden yapılandırılıp
yapılandırılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, taşeron çalıştırmanın acilen çözümlenmesi gereken
bir sorun olduğuna ve EÜAŞ Van İşletme Müdürlüğünün güvenlik hizmet alımı
ihalesine ilişkin açıklaması
11.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Antalya ve Eskişehir büyükşehir belediyelerine
yapılan operasyonlara ilişkin açıklaması
12.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak Kâzım Karabekir Paşa’ya
ölümünün 65’inci yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediklerine ve Gaziantep
Organize Sanayi Bölgesi’nde meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlere
Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine ilişkin açıklaması
13.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde yaşanan iş
kazasına ve iş cinayetlerinin önlenebilmesi için gerekli tedbirlerin alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Manisa
Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, son DHKP-C operasyonları karşısında bazı
milletvekillerinin davranışlarının yasama göreviyle bağdaşmadığına, destek
vermeye gidenlerin bu çatıya yakışmadığına ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Antalya ve Eskişehir büyükşehir belediyelerine
yapılan operasyonlara ilişkin açıklaması
16.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
yasal dinleme kayıtlarına takılmış konuşmasıyla ilgili ne yapılacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
17.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Çağdaş Hukukçular Derneği’ne düzenlenen
operasyonu protesto ettiğine ilişkin açıklaması
18.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak
savunmayı savunmak için Çağdaş Hukukçular Derneği’ne destek olduklarına ilişkin
açıklaması
19.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak
kim hukuksuzluğa uğrarsa her zaman onların yanında olacaklarına ilişkin
açıklaması
20.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, suçluyu savunan avukatın o suçluyla
özdeşleştirildiği bakış açısını kınadığına ilişkin açıklaması
21.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde
meydana gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil
şifalar dilediğine ve iş kazalarının araştırılması ve önlenmesi için bir
araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
22.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde meydana
gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar
dilediğine, bugüne kadar iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili birçok yasal
düzenleme çıkarıldığına, belediyelerle ilgili iddiaların şu anda yargı konusu
olduğuna ve Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin, kültürel zenginliğimizin
besleyenleri olan farklı dillerin korunması ve gelişmelerinin sağlanması
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/485)
2.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu ve 22 milletvekilinin, genetiğiyle oynanmış
ürünlerin insan sağlığına olumsuz etkilerinin ve zararlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/486)
3.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, kışlalarda askerlerin maruz
kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/487)
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Çevre
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal’ın; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve 32 Milletvekilinin; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/1137, 2/739) (S. Sayısı: 396)
4.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34
Milletvekilinin Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/730, 2/680, 2/1056, 2/1084) (S. Sayısı:
394)
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, kara para ile mücadeleye ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/13520)
2.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 5084 sayılı Kanun’la getirilen teşviklerin
sürelerinin uzatılmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/13792)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakan tarafından eleştirilen bir
dizinin THY’nın uçak içi eğlence sisteminden çıkarıldığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/14677)
4.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, azınlık cemaat vakıflarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/14817)
5.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir cemaat vakfının 5737 sayılı Kanun gereği
taşınmaz iade talebi bulunup bulunmadığına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/14818)
6.- Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde
yurt dışı müşavirliğine atanan bir kişiye ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/14819)
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı kuruluşlarda kamu
hizmetlerinde kullanılan araçlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/14961)
8.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Türkiye’den Yemen’e yasa dışı yollarla silah
gönderildiği iddialarına ve Türkiye gümrük noktasındaki kamera kayıtlarının
silinmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/14963)
9.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, dolaysız vergilerin payının düşmesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/15009)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol’un, ekmek israfının önlenmesine
ilişkin gündem dışı konuşmasına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker cevap verdi.
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, enerji sektörünün
sorunlarına,
Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Antalya’da yaşanan ve
yaşanmakta olan sel felaketlerine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, 28 Ocak Misakımillî’nin kabulü ile
29 Ocak Batı Trakya Türklerinin Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Günü’ne ve
Ocak ayında PKK’nın saldırıları sonucu hayatını kaybeden 143 vatandaşımıza
Allah’tan rahmet dilediğine,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, yağışlardan zarar gören
Antalyalılara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve Suudi Arabistan’a hayvan
ihracatı yapılacağı haberlerinin doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, madencilerin
Zonguldak’ta ve tüm ülkede taşeronluğun kaldırılmasını istediklerine,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Sarp Sınır Kapısı’nda
yaşanan sorunlara,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Üsküdar ilçesinin bazı
mahallelerinde yaşanan imar sorununun çözülmesi gerektiğine,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Donanma Komutanının istifası
üzerine Başbakanın yaptığı açıklamalara,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, esnaf ve sanatkârların ciddi
ve acil çözüm bekleyen sorunlarının sosyal sorunlara dönüşmekte olduğuna,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Kocaeli’deki kanser ölümlerinin
önüne geçilmesi için gerekli çalışmaların bir an önce yapılmasını
beklediklerine,
Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, insan hayatı ve tarihî
değerlerimizi risk altında bırakmamak için Hükûmetin gerekli tedbirleri alması
gerektiğine,
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, Dini ve Sosyal
Hizmet Vakfına ve solculuğun ulvi ve ahlaki bir erdem olduğuna,
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, bazı ilçelerdeki
yargı çevresi değişikliklerinin vatandaşları mağdur ettiğine ve bu kararların
değişmesi gerektiğine,
Muş Milletvekili Demir Çelik, Şırnak’ta bir halı sahanın istinat
duvarının heyelan nedeniyle yıkılması sonucu hayatını kaybedenlere Allah’tan
rahmet dilediğine ve heyelan bölgesindeki evlerin boşaltılması nedeniyle mağdur
olan vatandaşların sorunlarının giderilmesini beklediklerine,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, İstihdamın Teşviki Kanunu’nun
uygulama süresinin 31/12/2012 tarihinde sona ermesiyle büyük mağduriyetler
yaşandığına ve bu kanunun uygulamasının devam etmesi ya da benzer bir kanunun
çıkarılması gerektiğine,
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker, Gaziantep’te hayvancılık
yapan vatandaşların zor durumda olduğuna ve tarımda sulama için kullanılan
kuyulara sayaç bağlanmasını doğru bulmadığına,
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Sosyal Güvenlik Kanunu’ndan
dolayı çok sayıda esnafın mağdur olduğuna ve bu mağduriyetlerin giderilmesi
için yasada birtakım değişikliklerin yapılması gerektiğine,
Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz, Yozgat çiftçisinin 2012 yılından
kalan buğday prim desteğinin ne zaman ödeneceğini öğrenmek istediğine ve
Yozgat’ta et kombinasında 11’inci aydan beri kesim yapılmadığına,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneğinin Ankara şubesine yapılan Maliye denetimi ve kesilen cezalarla ilgili
bilgi almak istediğine,
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, AKP Hükûmetinin basın üzerindeki
baskısının sınır tanımadığına ve başka ülkelere de ulaştığına,
İzmir Milletvekili Rıfat Sait,
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu,
29 Ocak Batı Trakya Türkleri Millî Direniş Günü’nün 25’inci yıl
dönümüne;
Amasya Milletvekili Ramis Topal, Amasya’da, Merzifon-Osmancık
arasında D-100 kara yolunda çalışmaların on yıldır devam ettiğine ve ne zaman
tamamlanacağını öğrenmek istediğine,
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, zeytinyağı taban
fiyatının düşük olması sebebiyle üreticilerin zor durumda olduğuna,
Manisa Milletvekili Sakine Öz, Salihli’nin Beylikli ve Yeşilova
köyleri arasındaki köprünün sel nedeniyle yıkıldığına ve vatandaşların mağdur
olduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Bakanlar Kurulunda görev alan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin,
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın istifa ettiklerine ve istifalarının kabul
edildiğine ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 109 ve 113’üncü maddeleri
uyarınca Mardin Milletvekili Muammer Güler’in İçişleri Bakanlığına, Adana
Milletvekili Ömer Çelik’in Kültür ve Turizm Bakanlığına, Eskişehir Milletvekili
Nabi Avcı’nın Millî Eğitim Bakanlığına, Edirne Milletvekili Mehmet
Müezzinoğlu’nun Sağlık Bakanlığına atandıklarına ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler’in, Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin,
Kahramanmaraş’ta zeytin yetiştiriciliği konusunda yaşanan sorunların (10/482),
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22
milletvekilinin, Kamu Özel Ortaklığı kapsamında yapılan projelerin
uygulanabilirliği ve fayda-maliyet analizlerinin (10/483),
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, Kars
Organize Sanayi Bölgesi ve Küçük Sanayi Sitesinin sorunlarının (10/484),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 14 Mart 2012 tarihinde İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel ve arkadaşlarının Türkiye’de iş cinayetlerinin ve taşeronlaşmanın
araştırılması ve durumun ortaya konulması, iş cinayetlerinin engellenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin (746 sıra no.lu), 29 Ocak 2013 Çarşamba günkü (bugün)
birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında bulunan 396 ve 329 sıra sayılı kanun teklifi ve
tasarısının bu kısmın 3’üncü ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 5, 12, 19 ve 26 Şubat
2013 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesini
müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 6, 13, 20, ve 27 Şubat 2013 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi.
İstanbul Milletvekili Melda Onur, Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin’in kendisinin sözleriyle ilgili ifadesine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, (2/142) esas numaralı
4/11/1984 Tarihli ve 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/148)
230’uncu “ “ (6/699),
265’inci “ “ (6/751),
275’inci “ “ (6/762),
291’inci “ “ (6/782),
292’nci “ “ (6/783),
295’inci “ “ (6/787),
296’ncı “ “ (6/788),
298’inci “ “ (6/792),
299’uncu “ “ (6/793),
302’nci “ “ (6/800),
311’inci “ “ (6/813),
312’nci “ “ (6/814),
326’ncı “ “ (6/833),
340’ıncı “ “ (6/847),
341’inci “ “ (6/848),
342’nci “ “ (6/849),
343’üncü “ “ (6/850),
344’üncü sırasında bulunan (6/851),
345’inci “ “ (6/852),
346’ncı “ “ (6/853),
347’nci “ “ (6/854),
348’inci “ “ (6/855),
349’uncu “ “ (6/856),
350’nci “ “ (6/857),
351’inci “ “ (6/858),
352’nci “ “ (6/859),
360’ıncı “ “ (6/874),
361’inci “ “ (6/875),
362’nci “ “ (6/879),
378’inci “ “ (6/901),
381’inci “ “ (6/904),
382’nci “ “ (6/905),
398’inci “ “ (6/923),
399’uncu “ “ (6/924),
402’nci “ “ (6/929),
407’nci “ “ (6/935),
408’inci “ “ (6/936),
409’uncu “ “ (6/937),
410’uncu “ “ (6/938),
411’inci “ “ (6/939),
412’nci “ “ (6/940),
413’üncü “ “ (6/941),
414’üncü “ “ (6/942),
415’inci “ “ (6/943),
416’ncı “ “ (6/944),
417’nci “ “ (6/945),
418’inci “ “ (6/946),
420’nci “ “ (6/948),
421’inci “ “ (6/949),
423’üncü “ “ (6/951),
425’inci “ “ (6/953),
428’inci “ “ (6/956),
430’uncu sırasında bulunan (6/958),
431’inci “ “ (6/960),
432’nci “ “ (6/961),
433’üncü “ “ (6/962),
434’üncü “ “ (6/963),
435’inci “ “ (6/964),
436’ncı “ “ (6/965),
437’nci “ “ (6/966),
438’inci “ “ (6/967),
439’uncu “ “ (6/968),
440’ıncı “ “ (6/969),
442’nci “ “ (6/979),
459’uncu “ “ (6/999),
460’ıncı “ “ (6/1000),
461’inci “ “ (6/1001),
462’nci “ “ (6/1002),
463’üncü “ “ (6/1003),
464’üncü “ “ (6/1008),
465’inci “ “ (6/1009),
466’ncı “ “ (6/1010),
467’nci “ “ (6/1011),
468’inci “ “ (6/1012),
469’uncu “ “ (6/1013),
470’inci “ “ (6/1014),
471’inci “ “ (6/1015),
472’nci “ “ (6/1016),
473’üncü “ “ (6/1017),
474’üncü “ “ (6/1018),
475’inci “ “ (6/1019),
476’ncı “ “ (6/1020),
477’nci “ “ (6/1021),
478’inci “ “ (6/1022),
504’üncü “ “ (6/1053),
524’üncü “ “ (6/1081),
525’inci “ “ (6/1082),
526’ncı sırasında bulunan (6/1083),
527’nci “ “ (6/1084),
528’inci “ “ (6/1085),
529’uncu “ “ (6/1086),
530’uncu “ “ (6/1087),
531’inci “ “ (6/1088),
532’nci “ “ (6/1089),
533’üncü “ “ (6/1090),
535’inci “ “ (6/1092),
542’nci “ “ (6/1100),
544’üncü “ “ (6/1102),
545’inci “ “ (6/1103),
Esas numaralı sözlü sorulara, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Soru sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Adana
Milletvekili Ali Halaman, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu, cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın; Orman
Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları
Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin
Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve 32 Milletvekilinin; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu’nun (2/1137, 2/739) (S. Sayısı: 396) görüşmelerine başlanarak
tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlandı.
Alınan karar gereğince, 30 Ocak 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 00.06’da birleşime son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Mustafa
HAMARAT
Burdur Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
83
30 Ocak 2013 Çarşamba
Rapor
1.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 21 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ve 20
Milletvekilinin; Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 20 Milletvekilinin; İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger ve 27 Milletvekilinin; Gaziantep Milletvekili
Mehmet Erdoğan ve 27 Milletvekilinin ve Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel
ve 20 Milletvekilinin; Bilgi Toplumu Olma Yolunda Bilişim Sektöründeki
Gelişmeler ile İnternet Kullanımının Başta Çocuklar, Gençler ve Aile Yapısı
Üzerinde Olmak Üzere Sosyal Etkilerinin Araştırılması Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/108, 155, 156, 157, 158, 159, 160) (S. Sayısı: 381) (Dağıtma tarihi:
30.01.2013) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve 21 Milletvekilinin, farklı dillerin korunması ve
gelişmelerinin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/485)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.01.2012)
2.- Hatay Milletvekili Mehmet
Ali Ediboğlu ve 22 Milletvekilinin, GDO’lu ürünlerin insan sağlığına
etkilerinin ve zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/486) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.01.2012)
3.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 21 Milletvekilinin, askerlik hizmetini yerine getirenlerin uğradığı
iddia edilen fiziksel ve psikolojik şiddetin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/487) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.01.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, 12 Eylül Darbesi sonucu Tunceli’de yapıldığı iddia edilen
uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12122)
2.- Sinop Milletvekili Engin
Altay’ın, Sinop’un Erfelek ilçesinin bazı köylerinin yol sorununa ve KÖYDES
ödeneklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12283)
3.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Diyarbakır’da yaşanan bir olayla ilgili olarak epikriz raporu ve
adli tıp raporu arasındaki çelişkiye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12809)
4.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, 2013’te Mardin’de yapılması planlanan sağlık hizmet birimlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12810)
5.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, 2013’te Aydın’da yapılması planlanan sağlık hizmet birimlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12811)
6.- İstanbul Milletvekili
Atilla Kaya’nın, hastanelerde yapılan atamalar ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12812)
7.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Verem Savaş Dispanserlerine ve son on yılda tespit edilen
tüberküloz vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12813)
8.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Eskişehir’de 2012-2013 yıllarına ait planlanan ve
gerçekleştirilen kamu yatırımları ile projelere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12814)
9.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, Mersin’in Gülnar ilçesine bağlı bir beldede yıkılan sağlık evine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12815)
10.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Erzincan’da yaşanan bir olaya ve Alevilerin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12835)
11.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Adıyaman’da yapılması planlanan sağlık merkezlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12942)
12.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Karadeniz Bölgesinde tespit edilen kanser hastalığı vakaları
ile ilgili verilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12943)
13.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Artvin’de tespit edilen kanser hastalığı vakaları ile ilgili
verilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12944)
30 Ocak 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, İstiklal
Harbi’mizin büyük komutanı ve Şark fatihi olan Kâzım Karabekir Paşa’nın vefatı
hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Yunus Kılıç’a aittir.
Buyurunuz Sayın Kılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın, İstiklal Harbi’mizin büyük
komutanı ve Şark fatihi Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hayırlı, huzurlu bir gün dileyerek, bugün
sizlere Kurtuluş Savaşı’mızın kahramanlarından, aynı zamanda Doğu Anadolu’nun
kurtarıcısı, Şark fatihi, Kars’ın kurtarıcısı merhum Kâzım Karabekir Paşa’yı
anmak, yâd etmek ve kahramanlıklarından bahsetmek üzere söz almış bulunuyorum.
Meclisimizin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Aslında, Kâzım Karabekir
1882’de İstanbul’da bir beyefendinin oğlu olarak doğuyor ama kader onun hiçbir
zaman İstanbul’da istediği kadar yaşamasına müsaade etmiyor. 1902 yılında
Harbiye mektebinden, 1905 yılında Erkânıharbiye mektebinden mezun olduktan
sonra ilk stajını Manastır’da yapıyor. Tabii, o zaman, 1887-1888 Osmanlı-Rus
savaşından sonra Rusların zaten karıştırmış oldukları bir bölge olması
hasebiyle Kâzım Karabekir Paşa da hayatının, askerliğinin ilk yıllarına bir
mücadeleyle başlamak zorunda kalıyor.
Daha sonra gene Harbiye
mektebinde öğretmenliğe tayin ediliyor. 31 Mart Ayaklanması’nı bastırmak üzere
Hareket Ordusunda görev alıyor. Arnavut ayaklanmasını bastırmak için yeniden
Balkanlara gitmek durumunda kalıyor ve 1912’de Balkan savaşları sırasında
Sırplarla, Hırvatlarla, Rum çeteleriyle ciddi mücadeleler ve kahramanlıklar
gösteriyor. İran’a yolu düşüyor, orada mücadele ediyor. Çanakkale’de,
Kerevizdere’de Fransızlara tabiri caizse kök söktürüyor, büyük kahramanlıklar
gösteriyor. Irak’ta görev alıyor, Diyarbakır’da, Bitlis’in, Elâzığ’ın, Muş’un
kurtarılmasıyla alakalı görevlerde bulunuyor.
Ve bu sırada da, tabii,
Sarıkamış dramının yaşandığı yıllara tekabül ediyor. 1914-1915 yıllarında Enver
Paşa’nın başlatmış olduğu, sonucunun hüsran, sürecin kahramanlıklarla dolu
olduğu Sarıkamış Harekâtı’ndan sonra Rusların bölgeyi tamamen istilası
başlıyor. Daha önce ellerinde tutmuş oldukları Kars, Ardahan, Sarıkamış, Batum,
Artvin üzerine Trabzon’u, Bitlis’i, Muş’u, Erzincan’ı, Erzurum’u da istila ediyorlar.
Daha sonra, Bitlis ve Muş’un
kurtarılması sağlandıktan sonra o arada ülkemizin lehine bir durum gelişiyor,
Bolşevik İhtilali oluyor ve Ruslar topraklarımızdan geri çekiliyorlar,
boşaltıyorlar. Ancak bir sıkıntı yeniden başlıyor. Ülkemizin özellikle
tebaasından olan, o bölgede yerleşik olan Ermenileri de kışkırtarak, yanlarına
alarak bölgede katliamlara ve zulme başlıyorlar. Zaten 1887-1888 Rus
Savaşı’ndan sonra kırk yıllık esaret yılları başlamış olan bölgede bu sefer bir
mezalim, bir katliam ortamı oluşmuş oluyor.
Bu süreçte Kâzım Karabekir bu
bölgeyi tekrar bu kuvvetlerden temizliyor, Ermenileri tekrar sınırlarımızın
dışarısına çıkarıyor. Ancak bu arada başka bir olumsuzluk daha yaşanıyor o
günlerde ve Mondros Mütarekesi’nin 5’inci maddesi gereği bu bölge Osmanlı
askerinden temizleniyor. Terhis edildikten sonra bunu bir fırsat bilerek bu
devletlerin kontrolü altında Rusya’nın da yine desteğiyle Ermeniler bu bölgede
yeniden işgal, katliam sürecine girişiyorlar.
İşte bu zamanda, yine,
kahramanlıklarıyla öne çıkmış, Doğu Anadolu’nun gönlünde taht kurmuş Kâzım
Karabekir, kendisine İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı teklif edilmesine
rağmen doğuda görevlendirilmesini istiyor ve Kars’a gidiyor, Erzurum’a gidiyor
15. Kolordu Komutanı olarak. Ve bu arada çok daha ilginç bir şey oluyor, sadece
Kars’ın, doğunun kurtarılmasıyla alakalı değil, kurtuluş mücadelemizin de
başladığı yıllar. Belki tarihte bu tarafını pek bilmeyiz ama Kâzım Karabekir
Paşa doğuya kendini görevlendirirken Mustafa Kemal Atatürk’e de şunu söylüyor,
diyor ki: “Komutanım, ben kendimi doğuya görevlendirdim, oraya gidiyorum, siz
de vatan mücadelesini başlatın ve ben sizi orada bekliyorum.” Atatürk’ün
tutuklama emri padişah tarafından takdim edilmesine rağmen Kâzım Karabekir’e,
kendisi bizzat Atatürk’e Erzurum’da biat ederek ve onun emrine girerek Kurtuluş
Savaşı mücadelesinin de başlamasına vesile oluyor, sağlıyor, güç veriyor,
destek oluyor ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YUNUS KILIÇ (Devamla) –
…Erzurum Kongresini de Atatürk’le beraber başlatıyor, doğunun ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin yeniden şekillenmesinde çok büyük fedakârlıklar ve
kahramanlıklar gösteriyor. Saygıyla yâd ediyor, hürmetle anıyoruz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kılıç.
Gündem dışı ikinci söz, yerel
gazete ve televizyon çalışanlarının sorunları hakkında söz isteyen Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir.
Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, yerel gazete ve
televizyon çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel radyo ve televizyonlar,
alanlarında ve kendi coğrafyalarında çok sesliliği temin eden, siyasal sisteme
vatandaşın sesi ve beğenilerini taşıyan yayın kuruluşlarıdır. Ancak, Kasım
2012’de RTÜK’çe çıkarılan bir yönetmelikten kaynaklanan ciddi sorunları ve
kaygıları oluşmuştur. Bunları sizlerle paylaşmak ve yapılması gerekenleri
anlatmak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği tüm ülkelere 2015’e kadar dijital yayına geçmeleri mecburiyetini
getirmiştir. RTÜK de bu alanı düzenlemek üzere Kasım 2012’de çıkardığı bir
yönetmelikle frekans ihaleleri yapma kararı almıştır. Şu anda ihale şartnamesi
üzerinde çalışılmaktadır.
Yerel radyo ve
televizyonların kurdukları birlik “Bu ihale yapılmasın.” demiyor. Hatta
teknolojik altyapıyı destekleyen, yayın kirliliğini ve karmaşayı ortadan
kaldıran ve çoğulculuğa hizmet eden bir ihalenin yapılmasına destek veriyor.
Ancak kaş yapayım derken göz çıkartılmasın; en azından, bin bir mihnet ve
fedakârlıklarla kuruluşların ve ülkemizin bu alanda aldığı yol başa
döndürülmesin; yayıncılık alanına çeki düzen verelim derken fillerin ayakları
altında ezilen çimler misali hakkaniyet ve adalet duygusu çiğnenmesin istiyor.
Eğer bu uyarılara kulak
verilmez ise daha önce, hem de 3 kez yaşanmış ihale iptalleri tekrar yaşanacak,
zaman kaybedilecek ve belirsizlikler sürecektir. Kim ne derse desin, hatta yasa
da böyle buyurmuş olsun, yirmi yıl sonunda fiiliyatta bir kazanılmış hak olgusu
ortaya çıkmış, RTÜK de açtığı tüm frekans ihalelerinde bu gerçeği
kabullenmiştir. 6112 sayılı Yasa “RTÜK tarafından yayın yapmalarına müsaade
edilen radyo ve televizyonlar kapsama alanlarında yayınlarına devam ederler.”
demiştir. Yerel yayıncılığa soyunmuş kişiler kanallarına önemli yatırımlar
yapmışlar.
Bu iş, inanın, para kazanmak
saikiyle yapılmaz, bu bir gönül işi. Aralarında çoluk çocuğunun nafakalarından
keserek işlerini sürdürmeye çalışanlar var. Hepiniz bölgenizden tanıyorsunuz bu
şövalyeleri. Ciddi de tecrübe edinmişler, bir kültür oluşturmuşlar. Her türlü
zorluklarına rağmen yayınlarını sürdüren bu kuruluşlara devam etme imkânı sağlamak
bir vefa borcu olsa gerektir.
Tekel hâline gelmiş ulusal
medya kuruluşlarında yer bulamayan siyasi ve sosyal aktörler topluma yerel
kanallardan ulaşmakta ve kendilerini ifade imkânı bulabilmektedirler. O hâlde
gelin onların kazanılmış haklarına saygı gösterelim. Bırakın şu ihale
komedisini, maksat üzüm yemek ise devletin belirleyeceği, onların da
kabulleneceği bir ücretle frekans sahibi olsunlar. İhale yöntemi belki devlete
birkaç kuruş fazladan gelir temin edebilir ancak gerçek demokrasinin belirleyici
vasfı çok sesliliğin de köküne kibrit suyu ekmiş oluruz. Alınacak yüksek
ücretlerle iflahı kesilen bu kuruluşlar tekel olmuş medya devlerine yem olurlar
ki bu, demokratik toplum adına altın yumurtlayan tavuğu kesmekle eş anlamlıdır.
Ülke olarak bu hataya düşmeyelim, kısa günün kârından vazgeçip büyük düşünelim.
Şayet ihale yapılacaksa da ilk önce mevcutların katılacağı ilk tur, diğer
talepler için de ikinci tur şeklinde yapılsın.
Değerli milletvekilleri, her
meslekte ihtisaslaşma var, radyoculuk ve televizyonculuk da aynı. Herkes kendi
alanındaki ihaleye katılabilsin. Aksi takdirde bugüne kadar elde edilen
tecrübenin ve ilkelerin inkârı anlamına gelir ki sadece yayıncı kuruluşların
değil devletin de alfabeyi yeni baştan öğrenmesi gibi bir şeydir bu. Üstelik
radyocular televizyon alanına girmek istiyorlarsa önerdiğimiz iki turlu
ihalenin ikinci turuna katılabilirler.
Bir diğer önemli husus da bir
ildeki ihaleye o ilde yayın yapan kuruluşlar girmelidir. Bugün itibarıyla
medyanın ayakta kalmasını temin eden reklam gelirleri 2011 yılı itibarıyla 2,5
milyar dolardır. Bu harcamaların yüzde 56’sını televizyonlar, yüzde 3’ünü
radyolar almakta. 228 bölgesel ve yerel televizyon ve radyoya bu gelirlerin
neredeyse yüzde 1’i düşmekte. Gördüğünüz gibi, en büyük gelir adaletsizliği
burada. RTÜK, sanki bu gerçeği bilmiyormuş gibi her ile yedi yayıncı ihalesi
için şartname hazırlamakta. Ülke gerçekleriyle bağdaşmayan bu fikrinden bir an
önce vazgeçmelidir. Biliyorsunuz ki şu anda ülkemizdeki lisans ücretleri Avrupa
ülkelerinin 3 katı yüksekliğinde, 210 bin lira. Reklam pastası dikkate
alındığında bu ücretin ne kadar yüksek olduğu ortada.
Değerli milletvekilleri, bu
kısacık sürede bu önemli sorunları sizlerle paylaşmak ve vatandaş açısından,
vatandaşa ulaşım açısından elimiz kolumuz olan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Sayın Başkan, selamlamak için bir süre verir misiniz?
BAŞKAN – Tamam, buyurunuz,
selamlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
…yerel televizyon ve radyoların Milliyetçi Hareket Partisi olarak yanında
olduğumuzu duyurmak istedim. Çoğulcu demokrasi olacaksa parlamentosu ve
medyasıyla birlikte olacak. Biri olmadan ötekisi olmaz diyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Korkmaz.
Gündem dışı üçüncü söz,
anayasal hakların kullanımında yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük’e aittir.
Buyurunuz Sayın Küçük. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’ün, anayasal hakların
kullanımında yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal hakların kullanılmasında
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
konuşmama AB Komisyonu 2012 Türkiye İlerleme Raporu’ndaki şu ifadelerle
başlamak istiyorum. Raporda “İfade özgürlüğü ihlallerindeki artış ciddi
endişelere sebep olmaktadır. Özellikle örgütlü suçlar ve terörizmle ilgili
yasal çerçeve ve bunun mahkemelerce yorumu istismara neden olmaktadır. Devlet
yetkilileri tarafından medyaya yapılan baskı otosansürün yaygınlaşmasına neden
olmuştur.” denilmektedir. Takdir edersiniz ki bu haklı eleştirilerin
yöneltildiği bir sistemi demokrasi diye tanımlamak mümkün değildir. Böylesi
eksik bir demokrasiyi savunmak, temel hak ve özgürlüklerin birer lütufmuş gibi
sunulmasını kabul etmek hiç de mümkün değildir. Bu ülke insanları da polisten
dayak yemeden, biber gazına maruz kalmadan Anayasa’mızın 34’üncü maddesinde
yazılı olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkından sonuna kadar
yararlanabilmelidir. Bu ülke insanları da yargılanma korkusu olmaksızın,
çekinmeden, Anayasa’mızın 26’ncı maddesinde yazılı olan düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyetinden, protesto hakkından sonuna kadar faydalanabilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakanın Gaziantep’teki bir konuşması sırasında
atama isteyen bir öğretmenin polisler tarafından nasıl yaka paça alandan
çıkarıldığını izledik. Sormak istiyorum: Bu öğretmen ne için derdest
edilmiştir? Atama istediği için mi, “Size artık oy yok.” dediği için mi? Bunun
amacı açıktır. Bunun amacı gözdağı vermektir. Bu yalnızca atama isteyen,
protesto hakkını kullanmak isteyen o öğretmenin başına gelmemiştir. Bu, yoldan
geçerken gözaltına alınan ve iki ayı aşkın bir süredir tutuklu bulunan İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisinin de başına gelmiştir, tıpkı Pınar
Selek’in başına geldiği gibi, tıpkı neresinden tutsanız oradan elde kalan
iddianamelerle hapislere atılan binlerce insanın başına geldiği gibi.
AKP iktidarının insan hakları
ihlali konusundaki sicili maalesef her geçen gün kabarmaktadır. Yine geçtiğimiz
hafta Çağdaş Hukukçular Derneğinin üyelerinin evleri alaca karanlıkta basıldı.
Gerekçe aynı, terör örgütü üyeliği. Biliyorsunuz gazeteciler de, yazarlar da
terör örgütü üyesiydi, eski Genelkurmay Başkanı, öğrenciler, hidroelektrik
santrallerine karşı çıkanlar da terör örgütü üyesi. Dünyada en fazla terör
suçuyla yargılama yapan ülke olmamıza hiç de şaşırmamalı. Her muhaliften, her
aykırı düşünenden terör suçlusu yaratmayı başarabilen bir kolluk sistemimiz,
bir yargı sistemimiz mevcut. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bazılarımız buna
ileri demokrasi diyorlar. Bunlar AB Komisyonu 2012 Türkiye İlerleme
Raporu’ndaki “İnsan hakları savunucularının aleyhine başlatılan cezai
kovuşturma sayısı endişe vericidir.” kaygısını doğrulamaktadır. 2012 yılında
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların ağırlıklı kısmının
Anayasamızın 36’ncı maddesinde yazılı olan adil yargılanma hakkına ilişkin
olması yargı düzenimiz hakkında net bir fikir de vermektedir. Bütün bunlar el
pençe divan durmayan her kesim için temel hak ve özgürlüklerin kullanımının
giderek bir lüks hâlini aldığını göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz hafta Adalet ve Demokrasi Haftası’nı kutladık. Ne yazık ki biz
Adalet ve Demokrasi Haftası’nı kutlarken ülkemizin adalet ve demokrasi
manzarası, özgürlük manzarası hiç de iç açıcı değildi. Rosa Luxemburg’un bir
sözü var, diyor ki: “Özgürlük, sadece iktidar yandaşlarının ya da ne kadar
kalabalık olurlarsa olsunlar bir partinin üyelerinin özgürlüğü değil, farklı
düşünenlerin özgürlüğüdür.” Yüz yıldan daha uzun bir süre önce söylenmiş bu
sözün bugünün Türkiye’sinde hâlâ karşılık bulamamasından büyük üzüntü duyduğumu
belirtiyor, yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Küçük.
Gündeme geçmeden önce sisteme
girmiş sayın milletvekillerimize İç Tüzük 60’a göre kısa söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Doğru.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, süpermarketlerle ilgili kanunun
çıkarılmamasından dolayı küçük esnafın zor durumda olduğuna ve bu yasanın bir
an önce çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Milletvekili olduğum Tokat
ili gibi ülkemizin her yerinde küçük esnaf dediğimiz bakkal, manav, kasap
vesaire meslek grubu, süpermarketler kanununun Meclisimizce kanunlaştırılmamasından
dolayı çok mağdur durumdadır. Birçoğu yabancı sermaye tröstlerinin elinde
bulunan hiper ve süper marketler grubu şehirlerde, bırakın mahalleleri, her
sokağa bile şubelerini açmaktadırlar. Bu konuda sınırlayıcı bir kanun olmadığı
için de açılan her süpermarket şubesi korumasız olan 60-70 esnaf grubunun
kapanmasına, işsiz kalmasına sebep olmaktadır. “Bizim manav”, “bizim bakkal”,
“bizim kasap” dediğimiz bu grup kapanmamalıdır. Bunun için de acil
süpermarketler kanununun çıkartılması gerekir diyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Doğru.
Sayın Tüzel...
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Gaziantep Organize
Sanayi Bölgesi’nde meydana gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine
başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilediğine, sermaye hizmetinde ve
denetiminde bir çalışma hayatının işçiler için ölüm ve yoksulluk olacağına ve
son bir ayda Samatya’da Ermeni yurttaşlara yapılan saldırılara ilişkin
açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Antep Organizede
galvaniz fabrikasındaki patlamada içlerinde kaçak çalıştırılan Suriyelilerin de
olduğu 8 işçi ölmüş, onlarcası da yaralanmıştır. İşçi sınıfımıza, ailelerine
başsağlığı, yaralılara şifalar diliyorum.
Türkiye’de iş cinayetleri, işçiler
için cehennem hayatı sürüyor. Yılbaşında yürürlüğe giren İş Sağlığı Güvenliği
Yasası’nın bir işe yaramayacağını, sermaye hizmetinde ve denetiminde bir
çalışma hayatının işçiler için ölüm, yoksulluk ve işsizlik olacağını hep
söyledik. Sadece işçi ölümleri dahi isyan edip sermayeye ders için harekete
geçmenin nedeni olmalıdır.
Günlerdir ülkemiz halklarının
bir arada yaşamının sorunları ve önündeki tehditleri konuşuyoruz. Çocukluğumun
geçtiği Samatya’da yaşayan Ermeni yurttaşlara son bir ayda 5 saldırı yapıldı,
bir kadın vahşice öldürüldü. Bu saldırıların ardında ilk akla gelen, ırkçılık
ve nefret söylemlerinin toplumdaki kışkırtıcılığıdır. Kanla, düşmanlıkla, korku
ve endişeler içinde yaşayan bir ülke olamayız. Böyle bir tekçiliğe dayalı ulus
ve yurt bizim olamaz. Böyle bir yurt istemiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tüzel.
Sayın Öğüt…
3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, üniversite sınavlarında
ağırlıklı ortaöğrenim başarı puanı yerine bireysel başarı esasına dayanan
sistemin dikkate alınmasının eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz yıl lise
yerleştirme sınavına sadece bir hafta kala puanların hesaplanmasında yer alan
ağırlıklı ortaöğrenim başarı puanı kaldırılarak yerine bireysel başarı esasına
dayanan sistemin getirilmek istenmesi haklı tepkiler doğurmuş ve uygulamanın
2012-2013 eğitim yılına ertelendiği açıklanmıştı. Şimdilerdeyse YÖK’ün bu kararının
Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Türkiye çapında kendini kanıtlamış bazı
okullar ve öğrenci velileri yürütmenin durdurulması istemiyle peş peşe dava
açıyor. Diğer yandan, konunun uzmanı bazı kişiler Bakanlar Kurulunda bu yönde
bir karar çıkmadığını, bu sebeple uygulamanın bu seneyi kapsamasının mümkün
olmadığını söylüyor. Sayın Avcı’ya da hayırlı olsun diyerek konuyla ilgili
düşüncelerini sormak istiyorum. Üniversite sınavlarında okulların gösterdiği
başarının göz ardı edilerek sadece notların dikkate alınması eşitlik ilkesine
aykırı değil midir? Bununla ilgili bir çalışma planlıyor musunuz? Ayrıca millî
eğitimde…
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Dibek…
4.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, 30 Ocak 1923’te Türkiye
ile Yunanistan arasında imzalanan mübadele sözleşmesi gereği göç etmek zorunda
kalan ve göç yolunda ölen soydaşlarımıza Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, bundan doksan
yıl önce 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında karşılıklı bir
mübadele sözleşmesi imzalanmıştı. Her yıl 30 Ocak Türkiye’nin birçok ilinde
mübadele şehitlerinin anılması olarak kutlanılıyor. Çünkü, o mübadele sırasında
göç yolunda çok sayıda insanımız maalesef yaşamını kaybetmiş ve şehit olmuştu.
Ben de o tarihlerde Türkiye’ye göç etmiş olan mübadil bir ailenin evladı
olarak, o tarihlerde şehit olan, yaşamlarını yitiren tüm soydaşlarımıza,
yurttaşlarımıza buradan Allah’tan rahmet diliyorum, onları saygıyla anıyorum ve
ailelerine başsağlığı diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dibek.
Sayın Yeniçeri…
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitim Bakanlığına
atanan Nabi Avcı’yı kutladığına, yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenlere
gereken kolaylıkların gösterilmesi ve eş durumundan tayin bekleyen
öğretmenlerin ayrılıklarına son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Millî Eğitim Bakanlığına
atanan Sayın Nabi Avcı’yı kutluyorum. Çalışmalarının milletimize, ülkemize ve
eğitim camiasına hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın Bakan ilk iş olarak,
öğretmenlerin kendilerini geliştirme ve yetiştirmelerinin önündeki engelleri
kaldırmalıdır. Nitekim Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nde 2 defa tayin
isteme hakkı olan eş, sağlık ve öğrenim özür gruplarından öğrenim, yani yüksek
lisans ve doktora yapan öğretmenlerden yasal hakları esirgenmektedir. Öğrenim
gören öğretmenlerin İzin Yönetmeliği’nde de daha önce iki yarım gün olan yükseköğretim
izin hakları da kaldırılmıştır. Kendini yetiştirme gayreti içinde olan
öğretmenlere gereken kolaylıkların gösterilmesi ve öğretmenlerin kendilerini
yetiştirmelerinin özendirilmesi gerekmektedir.
Bakanlığın ikinci iş olarak
da eş durumundan tayin bekleyen öğretmenlerin ayrılıklarına son vermesi
gerekmektedir. Hiçbir mazeret evli insanların ayrı kalmalarını haklı göstermez.
Bu bir çeşit zulümdür. Ailenin okuldan da, eğitimden de önemli olduğu
bilinmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
Sayın Erdemir…
6.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, doçent unvanını alan fakat
kadroya ataması yapılmayan öğretim elemanlarının maddi hak kayıplarına
uğradıklarına ve bu mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Doçent unvanını alan fakat
henüz kadroya ataması yapılmayan yardımcı doçent, öğretim görevlisi veya
araştırma görevlisi kadrosunda bulunan öğretim elemanları maddi noktada büyük
hak kayıplarına uğramaktadır. Yüzlerce mahkeme kararı bu statüdeki öğretim
elemanlarının doçent unvanını aldıkları tarihten itibaren kadrolu doçentlere
uygulanan ek gösterge üzerinden maaşlarını almaları gerektiğini teyit etmiştir.
Son olarak İstanbul 3. İdare
Mahkemesi 19 Aralık 2012 tarihinde oy birliğiyle aldığı kararında Marmara
Üniversitesi İletişim Fakültesinde görev yapan Doç. Dr. Hüseyin Barış Doster’in
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü aleyhine açtığı davada ilgili öğretim üyesinin
mali kayıplarının tazminine karar vermiştir.
AKP’nin on yıldır çözüm
bulamadığı bu hukuksuzluğun ve mağduriyetin bir an önce giderilmesini ve bilim
insanlarımızın haklarının eksiksiz teslim edilmesini talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Sayın Çelik…
7.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Gaziantep Organize Sanayi
Bölgesi’nde meydana gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine başsağlığı,
yaralılara acil şifalar dilediğine ve bireye insan ve insan hakları
çerçevesinde yaklaşılmadığı sürece bu acıların yaşanmaya devam edeceğine
ilişkin açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Fabrikada, limanda, dağda ve
kentte, kısaca her yerde ve her zaman ölümlerin yaşandığı bir ülke hâline
gelmiş bulunmaktayız. En son Antep’te bir galvaniz fabrikasındaki patlama sonucu
8 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, onlarcası ise yaralı bulunmaktadır. Ölenlere
Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Bireye insan ve insan
hakları çerçevesinde yaklaşmadığımız sürece bu acılar yaşanmaya devam
edecektir.
Ölümlerin yaşanmadığı, özgür,
eşit vatandaşlar olarak demokratik ortak vatanda barış içinde bir arada
yaşadığımız bir gelecek diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çelik.
Sayın Sarıbaş…
8.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, sel felaketi nedeniyle
Çanakkale ve ilçelerinde uğranılan zararın giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkan, sizlerin aracılığıyla Tarım ve Hayvancılık Bakanıma sormak
istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde yağan
yağmur sonrası oluşan sel Çanakkale ve ilçelerimizde can ve mal kaybına sebep
olurken, ekili arazilerimiz ve seralarımız su altında kalmış, hayvanlarımız
telef, köylü ve çiftçilerimiz perişan olmuştur. Afet dolayısıyla meydan gelen
zarar ve ziyan tespiti yapılmış mıdır? Tespit sonuçları nedir? Çanakkale ve 11
ilçemizde vatandaşların ifadesi ve yerel basınımızın tespitlerine göre
milyarlarca lira zararın olmasına karşın, âdeta dalga geçer gibi tüm yerleşim
birimlerimize valiliğe dağıtılmak üzere toplam 110 bin TL gönderildiği iddia edilmektedir.
Bunları ilçelerimize göre dağıtsak bile 9.166 lira gibi bir para düşmektedir.
Bu doğru ise bu parayla hangi yarayı kapatacaklardır? Acıların dindirilmesi ve
zarar, ziyanların…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sarıbaş.
Sayın Topal…
9.- Amasya Milletvekili Ramis Topal’ın, Hükûmetin zor durumda olan
besicilere saman, yem desteği verip vermeyeceğini ve kredi borçlarının yeniden
yapılandırılıp yapılandırılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
RAMİS TOPAL (Amasya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On bir yıldır AKP Hükûmeti,
besicileri ne duruma düşürdüğü ortadadır. Besicilerin yem ve saman girdileri
zaten pahalı. Bu yıl bir de saman sıkıntısı oldu. Ben buradan Hükûmet
yetkililerine, besicilere saman, yem desteği verecek mi… Zor durumda olan
besicilerin kredi borçlarını yeniden yapılandıracak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Topal.
Sayın Öz…
10.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, taşeron çalıştırmanın acilen
çözümlenmesi gereken bir sorun olduğuna ve EÜAŞ Van İşletme Müdürlüğünün
güvenlik hizmet alımı ihalesine ilişkin açıklaması
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Taşeron çalıştırma, ülkemizin
acilen çözümlenmesi gereken emek sömürüsü sorunlarından birisidir. Bir süre
önce EÜAŞ Van İşletme Müdürlüğü güvenlik hizmet alım ihalesi açmış, her ne
hikmetse, önce en yüksek teklifi veren firma bu ihaleyi kazanmıştır. İtirazlar
üzerine Kamu İhale Kurumu devreye girmiş, en düşük teklifi veren firma ihaleyi
almıştır. 43 güvenlik görevlisiyle Van EÜAŞ güvenlik hizmeti sağlayacak İDA
Güvenlik, elemanlarını 14 Ocakta işletmeye getirdiğinde bir şokla
karşılaşmıştır. İddialara göre EÜAŞ İşletme Müdürü kendilerine AKP il
başkanlığından 43 kişilik bir liste verildiğini ve parti listesi dışında
kimsenin güvenlik işinde çalıştırılmayacağını belirtmiştir. İDA Güvenlik Müdürü
İŞKUR’a başvurmuş ve işçilerinin İŞKUR’dan gönderilmesini talep etmişse de
başvurusu dikkate alınmamıştır. Sonuçta İDA güvenlik firması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Yüksel…
11.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Antalya ve Eskişehir
büyükşehir belediyelerine yapılan operasyonlara ilişkin açıklaması
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İzmir Büyükşehir
Belediyesinden sonra dün de Eskişehir Büyükşehir Belediyemize sabaha karşı
altıda bir operasyon düzenlenmiştir. Bugün de Antalya Büyükşehir Belediye
Başkanımız üç buçuk saat süren bir ifadeye çağrılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partili
büyükşehir belediyeleri Hükûmetin her türlü ayrımcı yaklaşımına,
ötekileştirmesine rağmen, her türlü engellemesine rağmen elini bağlasanız
koluyla, kolunu bağlasanız beyniyle çalışmaya ve hizmet üretmeye devam
etmektedirler. İzmir Büyükşehir Belediyesi yerelde kalkınma modeliyle dünyada
örnek olmuştur. Geçen ay İngiltere’de yapılan araştırmada ayın belediye başkanı
seçilmiştir. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanımız, yarattığı güzel kentle
bütün Türkiye’de yerli ve yabancı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yüksel.
Sayın Şandır…
12.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak Kâzım
Karabekir Paşa’ya ölümünün 65’inci yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediklerine
ve Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde meydana gelen patlamada hayatını
kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediklerine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok
teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, bugün Kâzım
Karabekir Paşa’nın ölümünün 65’inci yıl dönümü. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak biz de Paşamıza yüce Allah’tan rahmetler diliyoruz. Kâzım Karabekir
Paşa, Türk milletinin ateşle imtihan edildiği bir süreci başarıyla yönetmiş,
Millî Mücadele’nin başlamasında ve kazanılmasında büyük emeği olan bir
askerdir. Kendisine yüce Allah’tan rahmetler diliyorum.
İkinci bir husus; yine,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Gaziantep’te yaşanan patlamada hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza rahmetler, yaralılara da acil şifalar diliyoruz.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Sayın Baluken…
13.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Gaziantep Organize Sanayi
Bölgesi’nde yaşanan iş kazasına ve iş cinayetlerinin önlenebilmesi için gerekli
tedbirlerin alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Antep ili Organize Sanayi
Bölgesi’nde bugün meydana gelen elim kazada 8 işçi kardeşimizin yaşamını
yitirdiğini, 15’ten fazla işçi kardeşimizin de yaralandığını büyük bir
üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız.
2013 yılının başından beri
özellikle Zonguldak’taki maden ocaklarında meydana gelen grizu patlamalarından
sonra, yaşamını yitiren 11 işçinin acısı henüz yüreğimizdeyken yeni gelen bu
haber artık bu iş cinayetlerinin bizim açımızdan katlanılamaz bir noktaya
geldiğini göstermektedir. Biz, bu iş cinayetlerinin önlenebilir olduğunu,
gerekli denetimlerin ve gerekli tedbirlerin alınması durumunda
yaşanamayabileceğine inanıyoruz. Bu inançla, dün de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna iş cinayetleri ve taşeronlaşmayla ilgili Meclis
araştırması getirmiştik. Ne yazık ki Meclisin irade almasının yolunu açacak, bu
konuda Meclisin ön açıcı çalışmalar yapmasını sağlayacak olan önergemiz kabul
edilmemişti. Bu konuda tekrar Meclisi daha duyarlı olmaya ve irade almaya davet
ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
Sayın Özdağ…
14.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, son DHKP-C operasyonları
karşısında bazı milletvekillerinin davranışlarının yasama göreviyle
bağdaşmadığına, destek vermeye gidenlerin bu çatıya yakışmadığına ilişkin
açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) –
Siyaset yapanların görevi, her zaman millete karşı sorumlu davranmaktır. Son
DHKP-C operasyonları karşısında bazı milletvekillerinin davranışları yasama
göreviyle bağdaşmamaktadır. Soruşturmanın ve iddiaların muhtevasına vâkıf
olmadan, örgüt militanı gibi emniyet müdürlükleri önünde nöbet tutanlar, o
örgütlerin eylemlerine ortak olmaktadırlar. DHKP-C’nin öldürdüğü polislerimizin
kanları kurumadı. Ailelerinin, yetim kalan çocuklarının figanları sürerken
DHKP-C örgütüne destek vermeye gidenlerin bu çatıya yakışmadığı görülmektedir.
Bu milletvekilleri şehit cenazelerinde yoklar ama terörist cenazelerinde, örgüt
operasyonlarında en öndeler. Bir taraftan demokrasiden bahsedip, bir taraftan
da demokrasiye kasteden örgütlerin değirmenine su taşımak samimiyetsizliktir,
demokrasiyi gayrimeşru hedeflere ulaşmanın aracı hâline getirmektedir.
Çocuklarını örgüte kaptıran ailelerin feryatları gözlerimizin önünden
gitmemektedir. Fransa’daki cinayetler de büyük oranda aydınlanmış, katilin PKK
olduğu ortaya çıkmıştır. Dün, milleti sokağa çağırıp güya cenazelere sahip
çıkanlara düşen görev şimdi onların…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özdağ.
Sayın Halaman? Yok.
Sayın Tanal…
15.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Antalya ve Eskişehir
büyükşehir belediyelerine yapılan operasyonlara ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP iktidarı, belediye seçim
propagandası amacıyla iki gün önce Eskişehir Belediyesinde, bugün ise Antalya
Belediyesinde, hukuku sopa olarak kullanarak haksız, hukuksuz soruşturmaları ve
belediyeleri itibarsızlaştırma propagandası yapmaktadır.
Halkımızın AKP’nin bu haksız
eylemlerine “Dur.” diyeceği günleri bekler, hepinizi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Sayın Yılmaz…
16.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın yasal dinleme kayıtlarına takılmış konuşmasıyla ilgili ne
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, öncelikle şunu
söylemek istiyorum: Eskişehir Büyükşehir Belediyesinde yapılmaya çalışılan
operasyonla ilgili, eski Antalya Belediye Başkanı ve şu anda AKP Milletvekili
Menderes Türel dedi ki: “Daha iyi ya, arkadaşlarımız aklanacaklar.” Biz, aynı
eşitlik ilkesi çerçevesinde AKP belediyelerine de aklanma olanağının
tanınmasını istiyoruz.
Bunun yanında, bugün Mecliste
Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu bir açıklama yaptı. Sayın Grup Başkan
Vekili Mustafa Elitaş’ın yasal dinleme kayıtlarına takılmış bir konuşması var;
o konuşmasında bir yargıca nasıl müdahale ettiğini -bir imam kanalıyla- çok
açık seçik gösteriyordu.
Ben, AKP Grubundan bu konuda
bir açıklama istiyorum. Mustafa Elitaş adil yargılanmayı etkilemek adına nasıl
böyle bir çaba içine girebilmiştir? Bunun hesabını kendileri verebilecekler
midir? Mustafa Elitaş’a aklanma hakkını vermeyi düşünürler mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yılmaz.
Sayın Aygün…
17.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Çağdaş Hukukçular
Derneği’ne düzenlenen operasyonu protesto ettiğine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) –
Sayın Başkanım, 3 bin üyesi bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği geçen hafta bir
operasyona uğradı ve 9 avukat tutuklandı. Bu avukatların içinde hem Genel
Başkanları Selçuk Kozağaçlı hem de İstanbul Şube Başkanı Avukat Taylan Tanay
bulunuyor.
Bu hukukçular, burada da
ifade edildiği gibi terörist falan değildir, yüksek perdeden atılıp demagoji
yapılacak kişiler değildir. Bunlar, başta iş cinayetleri olmak üzere toplumun,
ezilenlerin sorunlarıyla ilgili davalara bakan insanlardır.
Eğer siz Hükûmet olarak biraz
sorumluysanız, bugün Antep’teki iş cinayetlerini engellemek için çağdaş
önlemler alırdınız, adında “Çağdaş” olan Hukukçular Derneğine düşmanlık
etmezdiniz.
Onlara yapılan operasyonu
buradan protesto ediyorum ve hücrelere selam söylüyorum.
Çok teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Aygün.
Sayın Gök…
18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak savunmayı savunmak için Çağdaş Hukukçular Derneği’ne
destek olduklarına ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, ben de bir farklı konuda konuşacaktım ama az önce konuşan bir AKP’li
arkadaşımızın Çağdaş Hukukçular Derneğiyle ilgili yaptığı yorumlar tamamen
gerçek dışıdır. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri demokrasiden,
özgürlükten, hukuktan ve savunmanın kutsallığından yanadır.
Avukatların, kanunlarda
yazılı olduğu şekilde nasıl aranacakları ve burada aramaya kimlerin katılacağı
bellidir.
Biz burada Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekilleri olarak savunmayı savunmak için onların yanında,
destek olduk. Avukatlar hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmışlardır. Adalet bir
gün herkese lazımdır. Kanunda yazılı gerekçelerle yapılması gereken soruşturma
yürütülmemiştir. Bu konu önümüzdeki günlerde zaten yeteri kadar
aydınlanacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gök.
Sayın Ağbaba…
19.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak kim hukuksuzluğa uğrarsa her zaman onların yanında
olacaklarına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, 12 Eylül idaresine “faşizm” diyorsak bugünkü yaşananlara ne dediğimizi
AKP milletvekillerine sormak istiyorum. 10 binin üzerinde seçilmiş siyasetçi,
belediye başkanı, belediye meclis üyesi, 80’in üzerinde gazeteci, 8 tane
seçilmiş milletvekili, bine yakın üniversite öğrencisi, bilim adamları,
gazeteciler -12 Eylülü geçen bu uygulamalarda- ve bugün 100’e yakın avukat
cezaevlerinde. 12 Eylüle “faşist rejim” diyorsak bugünkü rejime ne dendiğini
merak ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri olarak her zaman, kim gözaltına alınırsa, kim hukuksuzluğa
uğrarsa onların yanında olacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum. Ayrıca bu
kafaları destekleyenleri, 8 tane öğrencinin katillerini serbest bırakanları da
burada kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Özel…
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, suçluyu savunan avukatın o
suçluyla özdeşleştirildiği bakış açısını kınadığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Bakırköy’de, Kandıra’da
Çağdaş Hukukçular Derneği davalarından dolayı tutuklu olan avukatlarla
görüştük. Bugün burada bir milletvekilimiz tarafından daha -bir ilkokul
çocuğunun bakış açısıyla- suçluyu savunan avukatın da o suçluyla
özdeşleştirildiği bakış açısını gerçekten kınadığımı ve üzüldüğümü ifade etmek
isterim.
Masumiyet karinesi, bir
kişinin suçu ispatlanana kadar suçsuz muamelesi görmesini ve adil yargılanma
için savunma hakkından yararlanmasını ortaya koyar. Siz, girdiği davalara göre
avukatları kafanızda kategorize eder ve onları o suçla bitiştirirseniz çok çağ
dışı bir yaklaşımda bulunmuş olursunuz.
Bunları duyduğum için yer
altı kaynak sularına ilişkin vermiş olduğum önergeyle ilgili vereceğim
bilgilendirmeyi yapmıyorum, üzüntümü ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Sayın Hamzaçebi…
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Gaziantep
Organize Sanayi Bölgesi’nde meydana gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine
başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilediğine ve iş kazalarının araştırılması
ve önlenmesi için bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Gaziantep’teki bir
sanayi tesisinde meydana gelen iş kazasında 8 işçimiz hayatını kaybetti, 15
işçimiz de yaralandı. Hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza şifa
diliyorum.
Ancak şunu da ifade etmek
istiyorum: Türkiye, iş kazalarında dünya ülkeleri itibarıyla yapılan sıralamada
en üst sıralarda yer alan bir ülkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, iş
kazalarının araştırılması ve önlenmesi için alınması gereken tedbirlerle ilgili
olarak bir araştırma komisyonu kurulmasına yönelik olarak birçok kez Cumhuriyet
Halk Partisi olarak öneri getirdik ancak bunlar kabul görmedi. Buradan bir kez
daha çağrıda bulunuyorum özellikle iktidar partisine; gelin, bu araştırma
komisyonunu kuralım ve iş kazalarını, işçi ölümlerini önleyelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Sayın Aydın…
22.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Gaziantep Organize Sanayi
Bölgesi’nde meydana gelen patlamada ölen işçilerin ailelerine başsağlığı,
yaralılara acil şifalar dilediğine, bugüne kadar iş sağlığı ve güvenliğiyle
ilgili birçok yasal düzenleme çıkarıldığına, belediyelerle ilgili iddiaların şu
anda yargı konusu olduğuna ve Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biz de, AK PARTİ Grubu
olarak, bugün Gaziantep Organize Sanayi Bölgesinde meydana gelen faciada
hayatını kaybeden 8 vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, yakınlarına
başsağlığı diliyoruz, yaralılara da acil şifalar diliyoruz.
Tabii, iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili bugüne kadar birçok yasal düzenlemeyi burada hep birlikte
geçirdik. Yapılacak şeyler, yapılması gereken konularla alakalı gene bugün
Sayın Bakanımız ve beraberinde Gaziantep milletvekillerimiz derhâl olay yerine
intikal ettiler. Olayla ilgili soruşturma başlatılıp devam edecek, inşallah
bundan sonraki süreçte de böyle kazalarla karşılaşmayız diye ümit ediyoruz.
Yine aynı şekilde, belediyelerde
ileri sürülen iddiaların tamamı yargıda olan hususlardır. Yargıdaki tüm bu
hususlarla ilgili hepimizin daha dikkatli konuşması lazım ve bunları özellikle
partimizle ve Hükûmetimizle ilişkilendirmek de hiç doğru değildir.
Aynı şekilde, bugün, İstiklal
Harbimizin büyük komutanı Kâzım Karabekir’in vefat yıldönümü, tekrar, bir kez
daha rahmetle anıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin,
kültürel zenginliğimizin besleyenleri olan farklı dillerin korunması ve
gelişmelerinin sağlanması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/485)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
21 Şubat günü 2000 yılından
itibaren Birleşmiş Milletler tarafından çok dilliliği ve kültürlülüğü
desteklemek, dilleri korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla
“Uluslararası Anadil Günü” ilan edilmiştir. Birleşmiş Milletlerin hazırladığı
rapora göre dünyada konuşulan 6 bin dilden 2.500’ü yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Aynı rapora göre 30 civarında dilin konuşulduğu Türkiye’de, 15
dilin yok olmanın eşiğine geldiği, 3 dilin ise kaybolduğu belirtilmektedir.
Türkiye’de konuşulan dillerin korunması ve geliştirilmesinin sağlanması sahip
olduğumuz kültürel zenginliğimizin devamı için oldukça önemlidir. Bu bakımdan
tekçi zihniyetin uygulamakta olduğu baskı ve politikaların, Türkiye’nin
kültürel zenginliğinin ana unsuru olan diller üzerindeki olumsuz etkilerinin
incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasa’mızın 98, TBMM İçtüzüğü’müzün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince
araştırma komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ve talep ederiz.
1)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip
Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla
Akat (Batman)
8) İdris
Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine
Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan
Tan (Diyarbakır)
13) Adil
Kurt (Hakkâri)
14) Esat
Canan (Hakkâri)
15) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17)
Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol
Dora (Mardin)
19)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
20) Demir
Çelik (Muş)
21) Nazmi
Gür (Van)
22) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe:
Dil, insanlar arasındaki anlaşmayı
sağlayan, duygu, düşünce ve dileklerimizi anlatmaya yarayan, kısacası insanın
kendisi dışındaki dünyaya açılmasının aracıdır. Dil, insanlar için iletişim
kurma aracı olmanın ötesinde, düşünmesi, çıkarımlar yapması, kavramlar ve
önermeler arasında bağlantılar kurması, yaratıcı düşünceler üretmesi, soyut
kavramları özümsemesi ve yazı aracılığı ile edindiği kazanımlarını geleceğe
aktarmasının yegâne yoludur.
21 Şubat günü 2000 yılından
itibaren UNESCO tarafından çok dilliliği ve kültürlülüğü desteklemek, dilleri
korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla “Uluslararası Anadili Günü”
ilan edilmiştir. Anadili Günü olarak 21 Şubat tarihinin belirlenmesi, Bangladeş
halkının ana dilleri için verdiği mücadeleye dayanmaktadır. 21 Şubat 1952
yılında Bangladeş Dil Eylemleri Komitesi’nin çağrısına uyan Dakka Üniversitesi
gençliğinin yaptığı eylemler insanlığın bilincine kazınmış ve bu mücadeleyi
anmak için 21 Şubat Dünya Anadili Günü olarak kabul edilmiştir.
Ana dili; çocuğun, başta
annesi olmak üzere, ailesi ve soyca bağlı olduğu yakın çevresinden öğrendiği,
bilinçaltına inen ve insanın toplumla arasındaki ilişkilerde en güçlü bağı
oluşturan dildir. Böylece kişi kendi kültürüne ait ilk birikimlerini elde
etmekte ve kendisini tanımlayacağı kimlik oluşmaya başlamaktadır. Çocukların
nesneleri ve olayları ilk adlandırmaları, tanımaları ve algılamaları ana
dilinde oluşmaktadır. Ana dili çocuğun, algılama, muhakeme etme, problem çözme
gibi zihinsel süreçlerinin şekillenmesinde önemli roller üstlenmektedir.
Çocuğun daha anne karnında iken annesinin sesine karşı duyarlılık kazandığı ve
doğduğu günden itibaren ise annesinin sesini diğer seslerden ayırt ettiği
yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konmuştur. Dolayısıyla kişi ile ana dili
arasında yaşam boyu sürecek olan duygusal ilişkinin temelleri kişinin anne
karnında yaşama tutunmaya başladığı ana kadar dayanmaktadır. Çocuğun henüz
annesinin karnındayken ana diliyle başlayan ilişkisi okul çağına geldiğinde
temel dil yeteneklerini kazanmasıyla devam etmektedir. Okula başladığında ise
ana dili dışında farklı bir dille eğitimin dayatılması, çocuğun gelişimine ket
vurmakta, bocalamasına ve kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden
olmaktadır. Toronto Üniversitesi öğretim görevlisi Profesör Jim Cummins’e göre
farklı kültürlerden gelen çocuklar baskın dilde eğitime başladığında çocukla
ebeveyn arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan, çocuğun
deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretim yürütülmesi ilkesi ihlal
ediliyor. Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla “kendi kültürünü okul kapısının
dışında bırakacaksın” dendiği için çocuk kendisini reddedilmiş olarak
hissetmekte ve çocuğun öğrenme ortamına aktif katılımı engellenmiş olmaktadır.
Toplumsal varlık olan insanın
kendi dışındaki dünya ile ilişki kurduğu ana kanalın kapatılması anlamına
gelecek bu durumla karşılaşan insanların sayısı ne yazık ki milyonlarla ifade
edilmektedir. İnsanın savrulduğu bu nokta uluslaşma süreci ile başlamış, ulus
devlet yaratma anlayışıyla oluşturulan baskı, yasak ve kısıtlamalarla birçok
insan ana dilinden koparılmıştır. 20’nci yüzyılın ortalarından itibaren gerek
küreselleşmenin etkisi gerekse toplumsal gerçeklikle uyuşmayan katı ulus-devlet
yapılanmalarında yaşanan kırılmalar neticesinde ana dili üzerindeki baskı ve
yasaklarda ciddi esnemeler görülmektedir. Ulus-devlet modelinin en katı biçimde
uygulandığı Fransa’da yerel diller, anaokullarından üniversiteye kadar resmî ve
özel okullarda okutulmaktadır.
Farklı dil ve kültür
bileşenlerinden oluşan demokratik devletler, kültürel zenginliklerinin
vazgeçilmezi olan farklılıkları koruyup kollamaları gerektiği konusunda
hemfikirdirler. Farklılıkların korunmasının yolu da o kültürün yaratıcılarının
dillerini koruyup geliştirmek ve yaşamasını sağlamakla mümkündür. Türkiye’de
kültürel zenginliğimizin parçaları olan 30 civarında dilin 3’ü yok olmuş, 15’i
ise yok olmanın eşiğine gelmiştir. Bu itibarla kültürel zenginliğimizin
besleyenleri olan farklı dillerin gelişmeleri ve yaşamaları için Meclis
araştırma komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
2.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu ve 22 milletvekilinin,
genetiğiyle oynanmış ürünlerin insan sağlığına olumsuz etkilerinin ve
zararlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/486)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Genetiği değiştirilmiş
organizmaların insan ve çevre sağlığı açısından büyük risk oluşturacağı birçok
bilim adamı tarafından ifade edilirken Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
yetkilileri, yaptıkları açıklamalarda yeni GDO’lar gelecek diyor! Şu anda 16
tane GDO’lu ürüne izin verildiği, bunlardan 3’ünün soya fasulyesi 13’ünün de
mısır olduğu biliniyor. Şimdilik bunların hayvan yemi olarak kullanılması
amaçlanıyor. Yani GDO’lu ürünleri tavuğa, danaya, ineğe yedirecekler. Bu
hayvanlardan elde edilen sütü, eti, peyniri, yumurtayı, yoğurdu alarak biz de
çocuklarımız da yiyecek ve dolaylı GDO’lu mısırdan da nasibimizi alacağız.
Hayvan yemi olarak
kullanılan, biz o hayvansal ürünleri yediğimiz zaman (yumurtadan tavuğa,
kırmızı ete, balığa kadar) bize de geçen GDO’ların olduğu daha önceki bilimsel
çalışmalarla kanıtlandı. Şimdi bu GDO’ların kullanımından bu yana, Amerikan
hastalık denetleme dairesinin açıklamasına göre, hem alerji hem de alerjiye bağlı
ölümlerin birkaç misli arttığı, tarımda her türlü yapay unsur, yapay gübre,
tarım ilacı, GDO’lu ürünlerin bütün insanlık için büyük bir risk taşıdığı ve bu
tür gıdaların insanlara vereceği zararları bilinmektedir. Ayrıca gıda
güvenliğinde şöyle bir ilkenin olduğu da biliniyor; yani eğer emin değilseniz,
kuşkunuz varsa o gıdayı piyasaya sürmemelisiniz ve bu ilke ne yazık ki
Türkiye’de işletilmiyor. GDO’lu yemle beslenmiş hayvanların sütünde, değişime
uğramış genin daha önce bulunduğu Avrupa’da açıklandı. Ayrıca GDO’lu yemle
beslenen hayvanların dışkısında değişime uğramış genlerin aktif bir şekilde var
olduğu, dolayısıyla bu hayvan gübrelerini tarımda kullandığınızda kendi
yediğiniz ürünlerinizin de GDO’luya dönüşme olasılığının olduğu bilimsel olarak
kanıtlandı.
Yiyeceklerimiz, çevremiz ve
elimizdeki türlerimize çaktırmadan yapılan genetik değişiklikler sonucunda
genetiği değiştirilmiş ürünler, büyük tarımsal biyoteknoloji şirketlerinin özel
çıkarlarına hizmet ederken, şu anda tüketicilere hiçbir fayda sunmamakta ve çok
önemli sağlık ve çevre riskleri oluşturmaktadır.
Günümüzde yonca, kanola,
pamuk, keten, mercimek, mısır, kavun, erik, patates, pirinç, soya, şeker
pancarı, ayçiçeği, tütün, domates ve buğday başta olmak üzere pek çok tarım
ürününün genetiği değiştirilmiş durumda.
Genetiğiyle oynanmış bu
ürünlerin insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilerini ve zararlarını araştırmak
amacıyla, Anayasanın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri
uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
1) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
2) Namık
Havutça (Balıkesir)
3) Gürkut
Acar (Antalya)
4) Erdal
Aksünger (İzmir)
5) Ali
Demirçalı (Adana)
6) Bülent
Tezcan (Aydın)
7) Hasan
Akgöl (Hatay)
8) Sena
Kaleli (Bursa)
9) Aykan
Erdemir (Bursa)
10)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
11) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
12)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
13)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14) İhsan
Özkes (İstanbul)
15) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
16) Ali
Haydar Öner (Isparta)
17) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Fatma
Nur Serter (İstanbul)
19) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
20) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
21) Osman
Aydın (Aydın)
22) Recep
Gürkan (Edirne)
23) Ali
Serindağ (Gaziantep)
3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, kışlalarda
askerlerin maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/487)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kışlalarda askerlerin maruz
kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin nedenlerinin araştırılarak önlem
alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci
maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılması arz ve teklif ederiz.
1)
Mülkiye Birtane (Kars)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip
Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla
Akat (Batman)
8) İdris
Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine
Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan
Tan (Diyarbakır)
13) Adil
Kurt (Hakkâri)
14) Esat
Canan (Hakkâri)
15) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Erol
Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir
Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi
Gür (Van)
22) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe
Türkiye’de 20 yaşını dolduran
her erkek belli bir süre orduda görev yapmakla yükümlüdür. Çoğu ülkede
uygulanan vicdani ret hakkı Türkiye’de hâlâ tanınmadığı gibi, bedelli askerlik
düzenlemesi de ekonomik imkânı olanların yararlandırıldığı bir hak olmaktan
ileri gidemedi. Her ay onlarca asker, artık cinayet olduğuna şüphe
bıraktırmayacak şekilde kışlalarda hayatını kaybederken, birçoğu ise mevcut
koşullardan dolayı psikolojik sorunlar yaşamaktadır.
Askerlik kurumlarında yaşanan
şiddet ve baskı kimi zaman kamuoyuna yansısa da şiddetin gerçek boyutu gizli
tutulmaktadır. Askerlik yaptığı dönemde şiddet görmeyen asker yok denecek kadar
azdır. Ölüm olaylarının da sıkça yaşandığı kışlalarda, şiddet olaylarını ise
çoğunlukla üstün asta uyguladığı sözlü ve fiziksel şiddet oluşturmaktadır.
Mevcut kurumsal ve hukuksal kurallarda şiddetin tanımının net olmaması; şiddet
olgusu hakkında istatistiklerin tutulmasını, denetimin tarafsız bir şekilde
yapılmasını ve yaşanan şiddetin su yüzüne çıkmasını engellemektedir.
Kışlalarda yaşanan fiziksel
ve psikolojik şiddet giderek boyutlanmaktadır. Neredeyse her askerin “sözlü
hakarete ya da fiziksel şiddete maruz kaldığı” en az bir öyküsü bulunurken,
askerlerin gördükleri şiddet sonucunda hayatını kaybettiği olaylar da
yaşanmıştır. Üstün asta uyguladığı şiddet, Askeri Ceza Kanunu’nda açık bir
şekilde suç teşkil etmesine rağmen, şiddet uygulayanlar hakkında hiç bir işlem
yapılmamaktadır.
Hukuksal haklarının farkında
olmayan ve bu hakları konusunda bilgilendirilmeyen askerler, maruz kaldıkları
sözlü hakaretleri ve fiziksel şiddeti gizlemektedirler. Diğer taraftan, açılan
kimi davalarda çıkan kararlarda, üstün uyguladığı şiddet suç olarak görülmemiş,
sadece bir hizmet kusuru olduğu görüşüne varılmıştır.
Askeri Ceza Kanunu’nun
115’inci maddesinde “Emir vermek yetkisini veya memuriyet nüfuzunu kötüye
kullanarak mevzuatın tayin ettiği ahvalden başka bir suretle herhangi bir
gerçek veya tüzel kişi yahut astı hakkında keyfî bir işlem yapan yahut
yapılmasını emreden amir veya üst, bir aydan iki seneye kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.” hükmü; aynı kanunun 117’nci maddesinde ise “Madununu kasten
itip kakan, döven veya sair suretlerle cismen eza verecek veya sıhhatini
bozacak hâllerde bulunan veyahut tazip maksadıyla madunun hizmetini lüzumsuz
yere güçleştiren veya onun diğer askerler tarafından tazip edilmesine veya
suimuamelede bulunulmasına müsamaha eden amir veya mafevk iki seneye kadar
hapsolunur.” hükmü bulunmaktadır.
Ancak aynı kanunun 119’uncu
maddesinde “Bir madunun fiilî taarruzlarını defetmek yahut mübrem ve müstacel
bir zaruret ve tehlike hâlinde verdiği emirlere itaat ettirmek için bir mafevk
tarafından yapılan müessir fiiller makam ve memuriyet nüfuzunu suiistimal
telakki edilmez ve suç sayılmaz.” şeklindeki ibare 115’inci ve 117’nci maddeyi
işlevsiz kılmaktadır. 119’uncu maddede hangi fiilin suç olarak sayılabileceği
açık bir şekilde belirtilmediği için üste geniş bir yetki alanı açmaktadır.
Bütün bunlar göz önünde
bulundurularak, kışlalarda yaşanan sözlü ve fiziksel şiddetin bir an önce
gündeme alınması, şiddeti besleyen nedenlerin tespit edilerek ortadan
kaldırılması için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir araştırma
komisyonu kurulmasını gerekli bulmaktayız.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, gündemin “Seçim”
kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Çevre Komisyonunda
boşalan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Bursa
Milletvekili Sena Kaleli aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal’ın; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve 32 Milletvekilinin; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 32 Milletvekilinin;
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/1137, 2/739) (S.
Sayısı: 396) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Geçen birleşimde 1’inci madde
üzerindeki önerge işlemlerinde kalınmıştı.
Şimdi, 1’inci madde
üzerindeki önerge işlemlerini yapacağız. Toplam beş önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Şandır Ahmet Aydın
Giresun Mersin Adıyaman
Ali Boğa Mehmet Doğan Kubat Bayram Özçelik
Muğla İstanbul Burdur
Harun
Karaca Seyfettin
Yılmaz
İstanbul Adana
“Madde 1- 19/4/2012 tarihli
ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddenin beşinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“(4) Hak sahiplerine doğrudan
satılacak olan taşınmazların satış bedeli; dört yüz metrekareye kadar olan
kısmı için rayiç bedelin yüzde ellisi, fazlası için rayiç bedelin yüzde yetmişi
üzerinden hesaplanır. Birden fazla taşınmazda hak sahibi olunması hâlinde yüzde
elli satış bedeli hesaplaması, hak sahibinin tercih edeceği sadece bir taşınmaz
için uygulanır. Bir taşınmazdaki hak sahipliğinin devredilmesi hâlinde yüzde
elli satış bedeli hesaplaması, taşınmazın sadece dört yüz metrekaresi için ve
hak sahiplerinin hisselerine oranlanarak uygulanır.”
“Daha önce başvuru bedeli
yatırmadan yapılan başvurular ile bundan sonra yapılacak başvurular başvuru
bedeli alınmaksızın geçerli kabul edilir.”
(x) 396 S.
Sayılı Basmayazı 29/01/2013 tarihli 58’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 Sıra
Sayılı Yasa Teklifinin birinci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekildeki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Sırrı Sakık Halil Aksoy
Bingöl Muş Ağrı
Demir Çelik Esat Canan Hüsamettin Zenderlioğlu
Muş Hakkâri Bitlis
“(4)
Orman köyü sınırları içerisinde kalan taşınmazlar, hak sahibi köylülere
bedelsiz olarak devredilir. Diğer hak sahiplerine doğrudan satılacak olan
taşınmazların satış bedeli; büyükşehir sınırları içerisinde beş yüz metrekareye
kadar, belediye sınırları içerisinde kalan yerler için bin metrekareye kadar
olan kısmı için rayiç bedelin yüzde ellisi, fazlası için rayiç bedelin yüzde
yetmişi üzerinden hesaplanır. Büyükşehir sınırları birden fazla taşınmazda hak
sahibi olunması hâlinde yüzde elli satış bedeli hesaplaması, hak sahibinin
tercih edeceği sadece bir taşınmaz için uygulanır.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 396 sıra sayılı Kanunun 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Sadir Durmaz Lütfü Türkkan Tunca Toskay
Yozgat Kocaeli Antalya
Mehmet Günal Mehmet Şandır Adnan
Şefik Çirkin
Antalya Mersin Hatay
Alim
Işık Seyfettin
Yılmaz
Kütahya Adana
Madde 1-
19.04.2012 tarihli 6292 sayılı kanunun 6. maddesinin 4. fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“(4) Hak
sahiplerine doğrudan satılacak olan taşınmazların satış bedeli; tarım
alanlarında kullanılan 10.000 m2’ye kadar, meskun yerlerde kullanılanlarda
2.000 m2’ye kadar olan kısmı için rayiç bedelin % 50’si, Orman Kanununun
31’inci maddesi kapsamına giren köylerde rayiç bedelin % 15’i, 32’inci madde
kapsamına giren köylerde rayiç bedelin % 25’i üzerinden hesaplanır.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 396 Sıra Sayılı Tasarının Çerçeve 1’inci maddesinde yer alan 6292 Sayılı
Kanunun 6. maddesinin (4) numaralı fıkrasındaki “dört yüz metrekareye kadar
olan kısmı için rayiç bedelin yüzde ellisi” ibaresinin “bin metrekareye kadar
olan kısmı ile tarım ve hayvancılık faaliyeti yapılan taşınmazlar için rayiç
bedelin yüzde ellisi (bu bedel emlak vergi değerini aşamaz)” olarak
değiştirilmesi ile maddeye (5) numaralı fıkra olarak aşağıdaki düzenlemenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Ramazan Kerim Özkan Osman
Kaptan
İstanbul Burdur Antalya
Vahap Seçer Haluk Eyidoğan Ramis Topal
Mersin İstanbul Amasya
Kemal Değirmendereli Kamer Genç Ömer Süha Aldan
Edirne Tunceli Muğla
5)
Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde bulunan ve 31/12/1981 tarihinden
önce bilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmesine rağmen, 6831 sayılı
Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesinin (B) bendi uygulaması ile
Hazine adına orman sınırı dışına çıkartılma işlemi henüz yapılamayan yerlerin
orman kadastrosu ve 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (B) bendi uygulaması
ile 3402 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesine göre kadastro çalışması, öncelikle
büyükşehir belediyesi olan yerlerden başlanılmak üzere en geç bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde tamamlanır. Bu yerler
de, bu maddede belirtilen bedeller üzerinden bu Kanun hükümleri çerçevesinde
hak sahiplerine satılır.
Türkiye
Büyük Millet Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 396 sıra sayılı Tasarının çerçeve 1’inci maddesinde yer alan (4) numaralı
fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Vahap Seçer Ramazan
Kerim Özkan
İstanbul Mersin Burdur
Ramis Topal Kamer Genç Mahmut Tanal
Amasya Tunceli İstanbul
Ömer Süha Aldan Kemal Değirmendereli
Muğla Edirne
(4) Hak sahiplerime doğrudan
satılacak taşınmazlarda aşağıdaki hükümler uygulanır:
a) Belediye ve mücavir alan
sınırları içerisinde olan, üzerinde konut bulunan taşınmazlar; hak sahibinin
satışa konu taşınmazın bulunduğu büyükşehir belediyesi ve/veya belediye
sınırları içerinde tapuda adına kayıtlı tam mülkiyetine sahip olduğu konutunun
bulunmaması halinde emlak vergi değeri üzerinden, diğer hak sahiplerine rayiç
bedel üzerinden satılır.
b) Belediye ve mücavir alan
sınırları içerisinde olan ve üzerinde tarım ve hayvancılık amaçlı bina ve
tesisler ile sanayi, ticaret, vb. işyeri amaçlı bina ve tesisler bulunan
taşınmazlar; esnaf ile tarım ve hayvancılık faaliyetinde bulunanlara emlak
vergi değeri, diğerlerine rayiç bedel üzerinden satılır.
c) Belediye ve mücavir alan
sınırları dışında bulunan, münhasıran bahçe ya da tarım veya hayvancılık
amacıyla kullanılan taşınmazlar hak sahiplerine emlak vergi değeri üzerinden
satılır.
d) Orman köyü sınırları
içerisinde bulunan taşınmazlar orman köylülerine bedelsiz olarak devredilir.
Bu fıkranın (c) ve (d)
bentlerine göre; münhasıran tarım veya hayvancılık amacıyla kullanıldığı için
hak sahiplerine emlak vergi değeri üzerinden satılan taşınmazlar ile orman köyü
sınırları içerisinde bulunan ve münhasıran yerleşim veya tarım ya da
hayvancılık amacıyla kullanıldığı için hak sahiplerine bedelsiz olarak
devredilen taşınmazların tapu kütüklerine, satış ve devir işlemi sırasında, on
yıl süreyle satış ve devir amacı dışında kullanılamayacağı yönünde şerh
konulur.”
BAŞKAN – Komisyon bu son
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Nisan 2012 tarihinde
kabul edilen 6292 sayılı Kanun, 2/B arazisi üzerinde yapısı bulunan veya bu
arazi üzerinde tarımsal faaliyette bulunan kişilere rayiç bedelin yüzde 70’i
üzerinden hesaplanacak bir bedel üzerinden bu taşınmazların satışını
öngörüyordu. O tasarı görüşmeleri sırasında, ben kürsüde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına yaptığım son konuşmada tasarının bedel hükmünün yanlış
olduğunu görerek şunları söylemiştim, bunu bir kez daha buradan ifade etmek
istiyorum: “İnanıyorum ki önümüzdeki dönemde siz bu yasada değişiklikler
getireceksiniz. İnşallah yanılırım, yanılmayı arzu ederim ama yanılacağımı
sanmıyorum ama geç de olsa bizim söylediğimiz noktaya gelmenizden mutlu
oluruz.” diye bir cümleyle de bitiriyorum.
Yasanın kabulünden bu yana
dokuz ayı aşkın bir süre geçti, 500 bine yakın vatandaşımızın başvurusu oldu ve
bu vatandaşlarımız dokuz aydır bekliyor. Dokuz ay süreyle bu fiyatları
tarttınız, ettiniz. Baktınız ki bu rakam fazla, şimdi bir düzeltme, kanun
teklifi getirdiniz buraya. Diyorsunuz ki: “Bari 400 metrekareye kadar olan
kısmı için rayiç bedelin yüzde 70’i değil de yüzde 50’si üzerinden bir bedel
üzerinden satalım.”
Değerli milletvekilleri, hiç
şüphesiz, nisan ayında kabul edilen kanuna göre bu bir adımdır ama derde deva
değildir, sorunu çözecek nitelikte değildir, yine on binlerce, yüz binlerce
vatandaşımızın sorunu bu düzenlemeye rağmen çözülmemiş olarak kalacaktır.
Orman köylüsünün
desteklenmesi hakkındaki 1983 tarihli ve 2924 sayılı Kanun, bu nisan ayında
kabul edilen kanunla yürürlükten kaldırılmıştı. Böyle bir kanunun, 2/B
kanununun ilk hedefinin orman köylüsünü desteklemek olması gerekirdi ama orman
köylüsünün desteklenmesi adına bu teklifte hiçbir şey yoktur. Nisan ayında
kabul edilen kanunda bir şey yok, burada da bir şey yok. 7 milyon orman köylüsü
var, şu rayiç bedelin yüzde 50’si oranındaki düzeltmeyi orman köylüsüne bile
uygulamıyorsunuz, orman köylüsünden esirgiyorsunuz bunu. Oysa bu arazilerin
asıl hak sahibi orman köylüsüdür; Anayasa bunu emrediyor. Bu hesap, yine,
evdeki hesap çarşıya uymayacaktır.
Dün Beykoz’dan birkaç örnek
vermiştim, bugün bir kez daha örnek veriyorum. Beykoz, bütün 2/B sorunlarının
bir arada görülebileceği, örnek bir ilçedir; o nedenle Beykoz’dan örnek
veriyorum. Zaman kısıtlı olduğu için diğer ilçelerden örnek verme imkânım yok.
Beykoz’da toplam 18.506 adet 2/B parseli var. Bunun 12.241’i yani yüzde 66’sı
bin metrekareye kadar; bin metrekareye kadar, yüzde 66’sını oluşturuyor
parsellerin. Siz getirdiğiniz teklifte “400 metrekare” diye bir ölçü koydunuz.
Şimdi vatandaşı bu hesabın içine atacaksınız: 450 mi, 500 mü, 600 mü? “Ver
aradaki 150 metrekarenin farkını yüzde 20 oranında.”
Bu hesaba değmez arkadaşlar,
kestirip atalım. Bizim bu önergemizi kabul etmeyeceksiniz, biliyorum -biz
“emlak vergisi değeri” diyoruz hâlâ; ısrarla emlak vergisi değeridir, esas olan
budur- bari yatırım amacıyla bu yerleri almış, kapatmış insanlardan da rayiç
bedel üzerinden alalım bedelini, piyasa fiyatı neyse o. Araziyi adam kapatmış,
10 dönüm araziyi, onunla orman köylüsünü, Beykoz’da, Sultanbeyli’de yerleşik
vatandaşı aynı kefeye koyuyorsunuz. Beykoz’daki vatandaşımız bunu satın
alabilir mi bedeli düşürmenize rağmen? Alamaz. Beykoz Belediyesinin yaptığı bir
çalışma var. Bakın, bin liraya kadar geliri olan vatandaşımız -2/B arazisi
üzerinde yaşayan vatandaşlarımızın gelirini söylüyorum- toplam nüfusun yüzde
42’si. Beykoz’daki vatandaşımızın yüzde 42’sinin geliri aylık bin liranın
altında. Şimdi, siz bu rakamlarla hesap edin, bu vatandaşımız alabilir mi. Bu
ortalama gelir, bunun altında geliri olanlar var, işsiz olanlar var, işini
kaybetmiş olanlar var, emekli olanlar var. Ayrıca, Beykoz sit alanıdır,
zannetmeyin ki burayı alacak, hemen buraya gökdelen dikecek bu vatandaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
– Bu teklifin bu yönünü eksik buluyorum. O nedenle bizim önergemizin kabulünü
takdirinize sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 Sıra
Sayılı Tasarının Çerçeve 1’inci maddesinde yer alan 6292 Sayılı Kanunun 6.
maddesinin (4) numaralı fıkrasındaki “dört yüz metrekareye kadar olan kısmı
için rayiç bedelin yüzde ellisi” ibaresinin “bin metrekareye kadar olan kısmı
için ile tarım ve hayvancılık faaliyeti yapılan taşınmazlar rayiç bedelin yüzde
ellisi (bu bedel emlak vergi değerini aşamaz)” olarak değiştirilmesi ile maddeye
(5) numaralı fıkra olarak aşağıdaki düzenlemenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Akif Hamzaçebi (İstanbul) ve arkadaşları
5) Belediye ve mücavir alan
sınırları içerisinde bulunan ve 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen
bakımından orman vasfını kaybetmesine rağmen, 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı
Kanunla değişik 2 nci maddesinin (B) bendi uygulaması ile Hazine adına orman
sınırı dışına çıkartılma işlemi henüz yapılamayan yerlerin orman kadastrosu ve
6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (B) bendi uygulaması ile 3402 sayılı
Kanunun ek 4 üncü maddesine göre kadastro çalışması, öncelikle büyükşehir
belediyesi olan yerlerden başlanılmak üzere en geç bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde tamamlanır. Bu yerler de, bu
maddede belirtilen bedeller üzerinden bu Kanun hükümleri çerçevesinde hak
sahiplerine satılır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önceki önergemizi
kabul etmediğiniz için bu önergemizde biraz daha farklı bir şey öneriyoruz.
Getirmiş olduğunuz teklifi biraz daha iyileştirelim, 400 metrekareyi bin
metrekareye çıkaralım. Bir de biz “emlak vergisi değeri” diyorduk ama ona
rağmen emlak vergisi değerinin yüksek olduğu yerler olabilir. O nedenle “Rayiç
bedelin yüzde 50’si oranında hesaplanacak olan bedel emlak vergi değerini
geçemez.” şeklinde bir hükmü de buraya ilave ediyoruz.
Bakın, Zonguldak’tan bir
muhtarımız bana mektup yazmış, Mustafa Akkaya, diyor ki: “Zonguldak’taki
mahallelerde emlak vergi değeri bile bizim satın alma gücümüzün çok üzerinde ve
bazı birbirine bitişik, yakın sokaklar arasında emlak vergi değerleri açısından
olağanüstü fark var.” O zaman, gelin “Rayiç değerin yüzde 50’si oranında
hesaplanacak bedel emlak vergi değerini geçemez.” diye bir güvenlik hükmünü de
buraya ilave edelim.
Şimdi, bu teklif veya nisan
ayında kabul edilmiş olan kanun bütün 2/B arazileri üzerindeki yapılaşma
sorunlarını çözmüyor, mülkiyet sorunlarını çözmüyor veya orman vasfını
kaybettiği hâlde orman sınırı dışına çıkarılmamış olan arazilerdeki
yapılaşmaların, binaların mülkiyet sorununu, tapu sorununu çözmüyor. Örnek
vereceğim: Sultanbeyli. Sultanbeyli’nin Hasanpaşa Mahallesi çok iyi bir
örnektir, başka mahalleler vardır. Bir sokağın bir tarafı 2/B arazisi, diğer
tarafı orman arazisi. Hukuken orman, fiilen burası yapılaşmış durumda. 2/B
yasasıyla, sokağın bir tarafı eğer alabilirse bu bedeller üzerinden tapusunu
alacak ama öbür tarafı orman olduğu için alamayacak. Bu önergemiz, o sorunu da
çözüyor. Gelin, bu önergeyi popülizme, Hükûmetin anlayışına kurban etmeyelim,
değerlendirelim, Sultanbeyli ve benzeri yerlerdeki bu vatandaşlarımızın
sorunlarını da çözelim.
Bitmedi, daha başka sorunlar
var. Yine, bu teklifin veya nisan ayında kabul edilmiş olan 6292 sayılı
Kanun’un çözemediği, çözümde yetersiz kalacağı yerler var. İstanbul’da
Ümraniye’nin Cemil Meriç, Ihlamurkuyu, Hekimbaşı, Dumlupınar, Topağacı ve Kazım
Karabekir mahallelerini ilgilendiren olağanüstü büyük bir sorun var. On
binlerce vatandaşımızın yaşadığı bu mahallelerde, hazine ile şahıslar arasında
süren bir dava nedeniyle -ki bu dava otuz, otuz beş yıldır sürmektedir- bu
vatandaşlarımızın arazisinden kadastro geçmemiş ve kendilerinin hak sahipliği
tespiti yapılmamıştır. Yasa, onların sorununu çözmüyor. Ta Osmanlı döneminden
bu yana kalan birtakım belgeler var gerekçesiyle hazine adına orman olarak
tespit edilmiş olan bu yere, bir kısım şahıslar dava açmış, dava hâlen yargıda
devam ediyor. Mahkemede bu davaların önemli bir kısmını bu kişiler kaybetmiş.
Arazinin büyük ölçüde 2/B olduğu tespit edilmiş ama 2/B olmayan, yine orman
sınırı dışına çıkarılan ama 2/B olmayan bölümler de var. Bu mahallelerin
üzerindeki o binlerce yapının sorununu çözmüyor. Saydığım bu 6 mahalle, bu
yasanın da dışında kaldı, teklifin de dışında kaldı. On binlerce insan orada
merakla, endişeyle bekliyor “Bu yasa bizim sorunumuza çözüm getirecek mi?”
Gelin, bu sorunu da çözelim; Sultanbeyli’nin sorununu çözelim, Sultangazi’nin
sorununu çözelim, bu tasarının kavramadığı alanların sorununu çözelim. Orman
köylüsünün çözümü bu tasarıda, bu teklifte yok, gelin onları çözelim. Elde
edilen gelirden orman köylüsüne ciddi bir kaynak aktaralım. Gelin, onların
sorunlarını çözelim ama bu sorunlar dağ gibi bir kenarda duruyor. Tasarı bir şablonu,
bir ölçüyü benimsemiş: “Rayiç değerin yüzde 70’i”, hadi şimdi “400 metrekareye
kadar yüzde 50’si” diyor. “Bunun dışına çıkmam, ben o sorunları tartışmam.”
demek vatandaşın sorununa yabancı kalmak demektir, on yıl süreyle iktidarda
kalan bir parti artık vatandaşın sorunlarına yabancılaşmış demektir. Ben, sayın
bakanlara, sayın milletvekillerine tavsiye ediyorum; 2/B arazilerinde oturan
vatandaşlarımızı gitsinler, dolaşsınlar, gezsinler. Sultanbeyli’nin Hasanpaşa
Mahallesi’ne gitsinler, Ümraniye’nin Cemil Meriç Mahallesi’ne gitsinler;
muhtarlarla, vatandaşlarla otursunlar. Bakalım bu yasa onların sorununu çözüyor
mu çözmüyor mu?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 sıra
sayılı Kanunun 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
Madde 1- 19.04.2012 tarihli
6292 sayılı kanunun 6. maddesinin 4. fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“(4) Hak sahiplerine doğrudan
satılacak olan taşınmazların satış bedeli; tarım alanlarında kullanılan 10.000
m2’ye kadar, meskun yerlerde kullanılanlarda 2.000 m2’ye kadar olan kısmı için
rayiç bedelin %50’si, Orman Kanununun 31’inci maddesi kapsamına giren köylerde
rayiç bedelin %15’i, 32’nci madde kapsamına giren köylerde rayiç bedelin %25’i
üzerinden hesaplanır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin sebep olduğu sorunları
çözmek için burada hukuk kuruyoruz. Kurduğumuz hukukla sorun çözülmüyor, yeni
sorunlar çıkıyor, tekrar bir hukuk kurmaya çalışıyoruz ki sorunları çözelim
diye.
Değerli arkadaşlar, devlet
milletin en üst örgütüdür, devlet millete aittir, devlet millet için vardır ama
milletten aldığı yetkiyi kullanan devlet uygulamalarıyla adaleti temin
edemiyorsa o devletin meşruiyeti tartışılır.
Şimdi, bir orman mühendisi
olarak, ormancı olarak, devletle millet arasında, orman idaresiyle millet
arasında yıllara dayalı yani dededen babaya, babadan toruna kalmış o kadar çok
sorun var ki bu sorunların çözümü konusunda, maalesef, siyaset, iktidarıyla
muhalefetiyle Meclis çözüm üretmekte acze düşüyor. 2/B sorunu diye
isimlendirdiğimiz bu konunun, bizim için, sıradan bir kanun olmanın çok
ötesinde bir anlam taşıması gerekir çünkü vatandaşımız açısından, ilgili
vatandaşlarımız açısından -ki sayısı azımsanmayacak kadar çoktur- o kadar
önemli bir mesele ki… Yani dünyada mekân, ahirette iman. Mülkiyet meselesi çok
önemli. Mülkiyet olmazsa hürriyet, hürriyet olmazsa şahsiyet olmaz.
Dolayısıyla, böyle derin, anlamlı ve uzun süre kangrene dönüşmüş ve sebebi de
devlet olan bir sorunun çözümünde, maalesef, bugün Genel Kurulumuzda muhatap
yok.
Değerli arkadaşlar, yani bu
kanunla ilgili, işte, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi önerge veriyor, biz kabul
ediyoruz, biz önerge veriyoruz… Hepsine hayır diyorsunuz neye hayır dediğinizi
de bilmeden.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Talimat gelmemiştir.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Yani -Komisyon olarak tenzih ederim Sayın Başkanı, Sayın Bakanı ama yani
üzülerek ifade ediyorum- gelin, bu sorunu çözmek için bir ortak akıl üretelim,
doğruyu yapalım diyoruz ama meselenin muhatabı yok, bileni yok ortalıkta.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Muhatap burada işte.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu
konuyu en iyi bilen Sayın Orman Yüksek Mühendisi, eski Orman Genel Müdürü
meselenin dışında, devre dışı; Komisyon üyesi bile değil. Yani sizi millete
şikâyet ediyorum. Bu konuyu en iyi bilen AKP milletvekili bu konuyla ilgili
devre dışı; Komisyonda bile değil, kendisine fikir bile sorulduğunu
zannetmiyorum. Bu kadar olmaz bu ya, bu olmaz böyle.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Türkiye İstanbul’dan ibaret değil. Bu sorun Beykoz’dan ibaret değil, bu sorun
Türkiye’nin her bölgesinde -biraz önce Kandıra’dan muhtarlar aradı beni- yani
hemen İstanbul’un yanı başında, Kocaeli’de, Sakarya’da, Kastamonu’da,
Balıkesir’de, Çanakkale’de; Türkiye’nin her bölgesinde. Sebebi devlet, bu
sorunun çıkmasında. Dolayısıyla, bu sorunu böyle çözemezsiniz, doğru
çözmüyorsunuz. 400 metrekarede bir fiyat indirimi yapıyorsunuz ama niye 500
metrekarede değil, niye 1.000 metrekarede değil?
Bakın, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz -biraz sonra Sayın Seyfettin Yılmaz konuşacak- bir ay sonra
uygulamaya geçelim, gelin biraz daha düşünelim, bir fırsat verelim diye bir
önerge daha vereceğiz. Yani, şu meseleyi, yılların biriktirdiği bu sorunu… Bundan
dolayı sizi suçlamıyoruz ama çözümünüz yanlış, çözüm metodunuz yanlış,
usulünüz, üslubunuz yanlış. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, özellikle
orman içi ve kenarı köylerinde yaşayan insanlarımızın dişiyle tırnağıyla… Yani,
bunlar böyle altın tepsiyle sunulmamış ki, bu köylü bunları imar etmiş, bu 2/B
arazilerini ekilebilir hâle getirmiş, bir emeği var. Siz bu emeği yok sayarak,
ben buranın rayiç değeri üzerinden bunu sizden tahsil edeceğim dayatmasını
yaparsanız, yaptığınızın adı “zulüm” olur, “zulüm” değerli milletvekilleri.
Zulme oylarınızla, parmaklarımızla destek vermeniz sizi Allah indinde sorumlu
hâle getirir. Gelin, bu meseleyi doğru çözelim, tümünde yüzde 50’ye indirelim
rayiç bedeli, toptancı bir çözüm olur veya orman içi ve kenarı köylerinde 2/B
arazilerini kullanan, eken, süren, geçimini temin eden, bunun ticaretini
yapmayanlardan hiç bedel almayalım.
Değerli arkadaşlar, sözün
sonunda şunu da söyleyeceğim, dün söyledim, bugün de söylüyorum: Gelin,
devletle millet arasındaki bu kangrenleşmiş sorunu çözmek için burada bir
sosyal barış hukuku, bir kanun getirelim, af değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Ormancı olarak orman suçlarının affını teklif etmem ama gelin, orman idaresiyle
vatandaşlar arasındaki bu sorunu toptan çözecek bir hukuk kuralım, onu birlikte
geçirelim diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 Sıra
Sayılı Yasa Teklifinin birinci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekildeki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
“(4) Orman köyü sınırları
içerisinde kalan taşınmazlar, hak sahibi köylülere bedelsiz olarak devredilir.
Diğer hak sahiplerine doğrudan satılacak olan taşınmazların satış bedeli;
büyükşehir sınırları içerisinde beş yüz metrekareye kadar, belediye sınırları
içerisinde kalan yerler için bin metrekareye kadar olan kısmı için rayiç
bedelin yüzde ellisi, fazlası için rayiç bedelin yüzde yetmişi üzerinden
hesaplanır. Büyükşehir sınırları birden fazla taşınmazda hak sahibi olunması
hâlinde yüzde elli satış bedeli hesaplaması, hak sahibinin tercih edeceği
sadece bir taşınmaz için uygulanır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Baluken,
buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
396 sıra sayılı Yasa Teklifi
üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, kamuoyunda 2/B yasası
olarak bilinen bu 6292 sayılı Kanun, bildiğimiz gibi, Nisan ayı 2012 tarihinde
kabul edilmişti. O dönemde de biz muhalefet olarak mümkün olduğunca sizi
doğruya çekmeye çalışmıştık; buradan görüşlerimizi, önerilerimizi sunmuştuk,
değişiklik önergeleri vermiştik ama bütün o önergelerin, önerilerin hiçbirisine
maalesef siz dikkat etmediniz, dikkate değer bulmadınız ve sayısal çoğunlukla,
parmak çoğunluğuyla yasayı geçirdiniz. Aradan bir yıl geçmeden, daha dokuz ay
dolunca tekrar Genel Kurula getirdiniz. Niye böyle oluyor? Çünkü, adaletsiz ve
hakkaniyetsiz bir yasa yapınca bunu mutlaka tekrar bir toparlama ihtiyacı
doğuyor. Dolayısıyla, bugün getirmiş olduğunuz bu teklifin de adalete ve
hakkaniyete uygun olması beklenirdi, hepimizin beklentisi oydu ama içeriğine
baktığımızda, mevcut yetersizlikler, adaletsizlikler aynı şekilde duruyor.
Her şeyden önce şunu
belirtelim ki biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, ormanların, sadece
insanlığın değil tüm canlıların yaşadığı, mutlaka korunması ve geliştirilmesi
gereken alanlar olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Hükûmetinizin
bakış açısının bu olmadığını çok iyi biliyoruz; daha çok, bütçe açığını kapatmaya
yönelik bir kaynak olarak bakan, ormanla ilgili –maalesef- sermayeyi kayıran
bazı düzenlemeleri yaparken son derece pervasız davranan bir noktadasınız.
Değer vermediğiniz için,
işte, iki gündür 8 milyon yurttaşı da ilgilendiren bir tasarıyı görüşüyoruz,
burada Orman Bakanı oturmuyor; dün Kalkınma Bakanı vardı, bugün Millî Savunma
Bakanı var. Ormanla ilgili, eminim ki bu yasa değişikliklerinden çok fazla bir
şey de anlamıyorlar ama bu önergelerimiz, bu önerilerimiz en azından
milletvekilleri tarafından değerlendirilsin diyoruz, öyle de bir gayreti
sizlerde görmüyoruz.
Bakın, bu yaz döneminde,
seçim bölgem olan Bingöl’de, Dersim’de, Hakkâri’de, Şırnak’ta binlerce
hektarlık orman alanları kül oldu. Askerî birtakım gerekçelerle, güvenlik
gerekçeleriyle ormanlar yakılırken biz ne bir bürokrata ne de bu Hükûmetin
yetkililerine ulaşabilme fırsatını maalesef yakalayamadık.
Sadece ormanlar için değil,
meralar, akarsular, göller, bu ülkenin doğal, tabii kaynaklarının tamamına
bakış açısı bu olduğu sürece herhangi bir değişiklik de beklemiyoruz. Bir
bakıyorsunuz, korunması gereken alanlardan beş yıldızlı oteller, golf sahaları,
lüks villa siteleri fışkırıyor.
Şimdi, bütün bunları
yaparken, bir yasa teklifi buraya getirdiniz, 8 milyon vatandaşı ilgilendiren
bir düzenleme. Burada adalete ve hakkaniyete uygun bir şekilde, en azından bu 8
milyon vatandaşın mağduriyetini giderecek şekilde bir düzenleme yapmanız
gerekiyorken, bakıyoruz, siz yine herkesi aynı kefeye koymuşsunuz. Yani orman
içi köylüsüyle orman sahasında fabrika yapanı, beş yıldızlı otel yapanı, golf
sahası yapanı aynı kefeye koyarsanız orada herhangi bir adaletten bahsetmek
mümkün değil.
Diğer taraftan, getirdiğiniz
düzenlemede, mevcut ücret üzerinden rayiç bedelinin yüzde 70’i gibi bir
düzenleme getirmişsiniz; peşin ödeyene yüzde 20, yarısını ödeyene yüzde 10
düzenleme. Peki, parası olmayanlar ne yapacak? Şimdi, bu 8 milyon köylü
yurttaşımızın ekonomik durumunu inceleyen bir araştırma yaptınız mı? Bunlardan
ne kadarının bu parayı ödeyecek güçte olduğunu biliyor musunuz? Buraya
getirdiğimiz bu değişiklik teklifi, bu orman içi köylülerine hak ettikleri bu
alanları bedelsiz olarak vermeyi; fabrika sahiplerini, sermaye sahiplerini,
otel sahiplerini ise hem ekonomik kazançları üzerinden hem de kullanım
amaçlarına uygun olarak bir fiyatlandırma üzerinden değerlendirmeyi öngörüyor.
Adalete ve hakkaniyete uygun olan ve yıllardır var olan sorunun çözümüne katkı
sağlayan yaklaşımın bu olması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu nedenle, değişiklik
önergemize destek vermenizi bekleyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.(BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
“Madde 1- 19/4/2012 tarihli
ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddenin beşinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“(4) Hak sahiplerine doğrudan
satılacak olan taşınmazların satış bedeli; dört yüz metrekareye kadar olan
kısmı için rayiç bedelin yüzde ellisi, fazlası için rayiç bedelin yüzde yetmişi
üzerinden hesaplanır. Birden fazla taşınmazda hak sahibi olunması hâlinde yüzde
elli satış bedeli hesaplaması, hak sahibinin tercih edeceği sadece bir taşınmaz
için uygulanır. Bir taşınmazdaki hak sahipliğinin devredilmesi hâlinde yüzde
elli satış bedeli hesaplaması, taşınmazın sadece dört yüz metrekaresi için ve
hak sahiplerinin hisselerine oranlanarak uygulanır.”
“Daha önce başvuru bedeli
yatırmadan yapılan başvurular ile bundan sonra yapılacak başvurular başvuru
bedeli alınmaksızın geçerli kabul edilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, 6292 sayılı
Kanunun;
- 6 ncı maddesinin dördüncü
fıkrasında yapılan değişiklikle; 2/B alanlarında bulunan taşınmazların hak
sahiplerince bu taşınmazlardaki hak sahipliğinin birden fazla kişiye devredilmesi
hâlinde, yüzde elli satış bedeli hesaplamasının nasıl yapılacağı konusunda
uygulamada meydana gelebilecek tereddütlerin giderilmesi bakımından; bu
durumda, yüzde elli satış bedeli hesaplamasının, taşınmazın sadece dört yüz
metre karesi için ve hak sahiplerinin hisselerine oranlanarak uygulanması
suretiyle, bu konuda meydana gelebilecek ihtilafların giderilmesi,
- 6 ncı maddesinin beşinci
fıkrasına eklenen cümle ile; 6292 sayılı Kanundan yararlanmak için başvuru
sahipleri tarafından yatırılması gereken başvuru bedellerinin ödenmesi
konusunda dar gelirli bir çok vatandaşımızın yaşadığı sıkıntıların giderilmesi
bakımından; cümlenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru bedeli yatırmadan
yapılan başvurular ile yine bu cümlenin yürürlüğe girdiği sonra yapılacak
başvuruların başvuru bedeli alınmaksızın geçerli kabul edilmesi,
Amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde 1 kabul edilmiştir.
Şimdi, yeni madde ihdasına
dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye
salt çoğunlukla yani 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise
önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 sayılı
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin ihdas edilmesini,
diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ramazan Kerim Özkan Ramis Topal Vahap
Seçer
Burdur Amasya Mersin
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kamer Genç Ömer Süha Aldan
İstanbul Tunceli Muğla
Kemal
Değirmendereli
Edirne
Madde 2- 19/4/2012 tarihli ve
6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Hazineye
Ait Tarım Arazilerinin Satışına İlişkin İşlemler başlıklı 12’nci maddesinin
2’nci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
2) Bu madde kapsamında
doğrudan hak sahiplerine satılacak Hazineye ait tarım arazilerinin satış bedeli
rayiç bedelin yüzde ellisidir. Bu tarım arazilerinin satışında da, bu Kanunda
belirtilen satış ve ödeme şartları uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Salt çoğunluğumuz olmadığı için
katılamıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmamış olduğu için önergeyi işlemden kaldırıyorum.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Erdoğan.
MHP GRUBU ADINA MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 396 sıra sayılı
kanunun 2’nci maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Antep’te
meydana gelen iş kazasında hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet,
yakınlarına sabır, yaralı işçilerimize acil şifalar diliyorum.
Şimdi, arkadaşlar, 2/B
kanununu, biliyorsunuz, geçen yıl nisan ayında burada görüştük. O zamanki
hiçbir eleştirimiz dikkate alınmadı. Şimdi, yeniden, üzerinde birtakım
değişiklikler buraya getirildi, bunları konuşuyoruz bugün. Muhtemeldir ki
önümüzdeki günlerde istesek de istemesek de bununla ilgili yeni değişiklikleri
mecburen konuşacağız çünkü kanunun hâlâ tartışmalı çok hükmü bulunmaktadır.
Bunun sebebi de, Hükûmet bu kanunu Meclise getirirken kanunla ilgili yeterli
çalışmanın yapılmaması, kadastro çalışmalarının, hak sahipliği tespitlerinin,
efendim, rayiç bedellerin hiçbirinin üzerinde hiçbir çalışma yapılmadan kanunun
Mecliste görüşülmesidir.
Kanun Mecliste
görüşüldüğünden bu yana yaklaşık on ay geçti. Bugüne kadar, çıkartılan 2/B
kanunuyla hiçbir vatandaşın sorunu çözülmemiştir çünkü ortada hâlâ hak
sahipliği ve rayiç bedel tartışmaları devam etmektedir. Rayiç bedellerle ilgili
ortada her gün yeni spekülasyonlar konuşulmakta: Efendim, şu köyde şu fiyatlar
tespit edilmiş, şu köyde şöyle olacakmış, bu köyde böyle olacakmış. Efendim, işte,
Gökbel’deki zeytinlikler -bizim Ortaca’nın Gökbel köyündeki zeytinlikler-
denizi görüyor, bunların fiyatları yüksek olacakmış. Efendim, diğer yerlerdeki
zeytinlikler farklı fiyatlandırılacakmış. Ama, sonuçta, bunların hepsi
dedikodu; ortada somut olarak bugüne kadar tespit edilmiş hiçbir fiyat yok. Bu
fiyatlar tespit edilmediği için de vatandaşımız hâlâ uykusuz kalmaya devam
ediyor.
Şimdi, bugün görüştüğümüz bu
400 metrekareye kadar olan yerlerin rayiç bedelinin yüzde 50’si üzerinden
satılması, tamamen kişiye özel uygulamaları aklımıza getirmektedir. Sizin,
İstanbul’da ya da belli, rant değeri yüksek yerlerde kimler için bunu buraya
getirdiğiniz, işin doğrusu önümüzdeki günlerde isteseniz de istemeseniz de
ortaya çıkacak, konuşulacak. Ama, dediğim gibi esas sorun nedir? Esas sorun,
üreticinin, köylünün, orman köyünde yaşayan vatandaşın sorunudur. Bugüne kadar,
orman köylerinde yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının tespit edilmesiyle
ilgili ve onların sorunlarının çözülmesiyle ilgili ortada bir adım yok.
Arkadaşlar, bu köylü AKP
iktidarına çok destek verdi ama siz, bu köylüyü maalesef, sürekli eziyorsunuz.
Şimdi, köylerdeki vatandaş zaten perişan. Bugün, Milas’taki üretici zeytinini
toplatamıyor çünkü zeytinyağı fiyatları 3,5 liraya düşmüş, zeytinini toplayacak
yarıcı bulamıyor üretici. Gene, seracı güzlük domatesini 25 kuruşa sattı. Limon
fiyatları, portakal fiyatları, nar fiyatları, hepsi ortada. Zaten, bu köylünün
bu arazilere verebilecek fazla bir parası yok. Neyse, bugünkü işte,
değişiklikte köylü için faydalı bir tek şey geldi, hiç olmazsa köylü için
müracaat parası ortadan kalkmış oldu ama bu rayiç bedeller belli değil. Rayiç
bedellerin çok yüksek olacağı hâlâ spekülasyon hâlinde köylerimizde dolaşmakta.
Bugün, Sarıgerme köyünde
fiyatlarınız ne olacak? Bugün, Fethiye’deki köylerimizde, Göcek’te fiyatlar ne
olacak, belli değil. Dalaman’ın köylerinde fiyatlar ne olacak, belli değil.
Milas’ın köylerinde fiyatlar ne olacak, belli değil. Bir de İstanbul’da 400
metrekare yeri olan vatandaşa sağladığınız rayiç bedelin yüzde 50’si üzerinden
yerini satın alma hakkını, siz, maalesef, bizim, Muğla’da üretim yapan orman
köylülerine bu fırsatı vermiyorsunuz.
Yine, arkadaşlar,
biliyorsunuz, Büyükşehir Kanunu’yla 16 bin köy kapatıldı, bunun yarıdan fazlası
orman köyü. Şimdi, bu kanunu niye çıkarttık? Orman köylerine buradan elde
edilen gelirlerin bir kısmının aktarılmasıyla ilgili. Dolayısıyla, orman
köylerimize de bu 2/B kanunundan elde edilen gelirlerin bir çoğunun harcanması
mümkün olmayacak.
2/B ile bir başka sorun:
Muğla’daki birçok vatandaşımız bize soruyor. “Efendim, buralarda dedikodular
var. Sit alanlarının, denizi gören bazı yerlerin, 2/B kapsamında, bize,
müracaat etsek bile satılmayacağı söyleniyor.” diyorlar. Bununla ilgili de
Hükûmetin bugüne kadar yaptığı somut bir açıklama maalesef bulunmamaktadır.
Yine, arkadaşlar,
biliyorsunuz, 2/B kanunundaki en önemli konulardan bir tanesi de Muğla’daki
üreticilerin durumlarıdır. Tabii, 2/B kanunuyla birlikte hazine arazilerinin
de, tarımda kullanılan hazine arazilerinin de satışı düzenlenmişti. Büyükşehir
Kanunu’ndan sonra, Muğla’daki vatandaşlarımız, özellikle hazineden ecri misil
yoluyla kiralayıp kullandıkları arazileri bundan sonra satın alabilecek mi,
alamayacak mı? Dün, burada sorulan bir soru üzerine Kalkınma Bakanımız dedi ki:
“Bunlarda bir engel yok çünkü Büyükşehir Kanunu seçimde yürürlülüğe girecek.”
Ama vatandaş mal müdürlüklerine gittiği zaman, kendilerine bugüne kadar hiçbir
mal müdürlüğü somut olarak “Siz bu yerleri alabileceksiniz.” ya da “Alamayacaksınız.”
diye cevap vermedi. Bu da gösteriyor ki -dün, her ne kadar burada bu cevap
verildiyse de- Maliye Bakanlığı bugüne kadar mal müdürlüklerine, hazine
arazilerinin satışıyla ilgili, Büyükşehir Kanunu’ndan dolayı yeni bir genelge,
yeni bir açıklayıcı bilgi göndermemiş.
Dolayısıyla, tabii ki bizim
açımızdan en önemli şey tarımdaki 2/B arazilerinin, orman köylüsünün kullandığı
2/B arazilerinin, üretim için kullanılan 2/B arazilerinin satışında yeni
kolaylıklar getirilmesi. Biz, üretim yapan bu insanlara bu arazilerin bedava
verilmesini savunurken Milliyetçi Hareket Partisi olarak, siz şehirdeki rantı
ve arazilerin fiyatlarını düşürüyorsunuz, köylünün -maalesef- kullandığı bu
arazilerdeki fiyatlarda herhangi bir değişiklik yapmıyorsunuz.
Tabii ki Muğla’da, gene başka
bir sorun: Muğla, 1.100 kilometre kıyısıyla Türkiye’deki en uzun kıyıya sahip
vilayetimiz. Tabii ki deniz kıyısındaki koylar, deniz kıyısındaki 2/B
arazileriyle ilgili de vatandaşın kafasında ciddi kargaşa var. Bununla ilgili
ekim ayında Zaman gazetesinin yaptığı bir araştırma, Muğla’ya özel bir çalışma
var. Şimdi, bu çalışmada birçok köyümüzdeki vatandaşlarımız “Acaba, bu fiyatlar
çok yüksek olursa biz ne yapacağız?” diye tereddüt içerisindeler ve
Hükûmetimizin bir bakanı da çıktı dedi ki: “Yarısını satın, gerisini alın.”
Şimdi, bu, tabii nasıl bir
bakış açısıdır köydeki vatandaşlarımıza, bilmiyorum. Ben bunu daha önce 2/B
kanununu ilk burada görüştüğümüzde de söyledim, acaba, Hükûmet, bazı
koylardaki, orada yıllardır yaşayan, dededen atadan kalan vatandaşlarımızın
oradan çıkartılmasını mı istiyor burada çok yüksek fiyatlar belirleyerek? İşte
Ekincik koyunda, Gökbel köyünde, Göcek’te, Ölüdeniz’de, başka yerlerdeki 2/B
arazileriyle ilgili böyle bir niyeti mi vardır? Çünkü, burada, basın mensuplarının
görüştüğü muhtarlarımızın, köylülerimizin bu konuda çok ciddi endişeleri var.
Bu endişeleri bertaraf edecek bir çalışma bugüne kadar maalesef yapılmadı.
Yine tabii ki Hamitköy,
Döğüşbelen, Zaferler gibi bizim, narenciye bahçelerinden oluşan çok büyük 2/B
arazilerinin olduğu köylerimiz var. Bu köylerdeki vatandaşlarımızın da bugüne
kadar tabii ki bir kısmı müracaat etti, bir kısmı edemedi. Bu müracaatlarının
sonucunda hangi tabloyla karşılaşacaklarını bilemiyorlar çünkü bu
vatandaşlarımız, kendilerinin yetiştirdiği bahçelerinin, kendi emeklerinin,
kendilerine araziyle birlikte bahçe değerinin de tahsil edilmesinden çok ciddi
endişe duyuyorlar. Kırk yıldır o köylerdeki bahçelerde emek çeken bu
vatandaşlarımızın, şimdi, kendi yetiştirdikleri ağaçları sanki birileri
yetiştirmiş gibi yeniden para vererek satın almaları da gerçekten o
vatandaşlarımızı oldukça tedirgin etmektedir.
Biz, tekrar ediyorum, burada,
kişiye özel değişiklik yerine, hiç olmazsa yüzde 50’nin bütün köylerimizdeki
üreticileri de kapsayacak şekilde değiştirilmesini hâlâ zaman geçmeden
öneriyoruz ve ben, bu vesileyle hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum, bu
kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili İlhan Demiröz.
Buyurunuz Sayın Demiröz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 396 sıra sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi
ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile
Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’da değişiklik teklifi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime Gaziantep’te elim
bir kaza sonucu hayatlarını kaybeden işçi kardeşlerime Allah’tan rahmet,
kederli ailelerine başsağlığı, yaralılara da geçmiş olsun dileyerek başlamak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yasa
tasarısı ve yasa tekliflerinde her zaman olduğu gibi, bugün de bir değişiklik
teklifiyle karşı karşıyayız çünkü bu yasa tasarısı ve yasa teklifleri bir
işaretle herhangi bir noktadan geliyor; meslek odaları, ilgili sivil toplum
örgütleri, milletvekilleri veya kurumlardan görüş alınmadan, hızla Meclise
gelmekte, ilgili diğer tali komisyonlara gönderilmemekte ve bu noksanlıklar
komisyonda önerge verilerek düzeltilmeye çalışılmaktadır. Ancak, doğru yolu
gösteren ana muhalefet önergelerinin -az önce de komisyon üyelerinin salt
çoğunluğu sağlamak üzere orada bulunmalarına rağmen- her zaman olduğu gibi,
yine iktidarın oy çoğunluğuyla reddedildiğini ve böylece, noksan kanunların
Meclisten geçtiğini ifade etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi de bugün, bu
değişiklik teklifinde bulunduğunuz bu yasa teklifidir arkadaşlar.
6292 sayılı bu Yasa’nın
ilgili maddesinde hazineye ait tarım arazilerinin satışı amaçlanmıştır. 2/B
kapsamında 410 bin hektar büyüklüğünde arazi olduğu bilinmektedir ancak dünkü
konuşmalarda bu miktarın 288 bin hektar alan olduğu, bunun da çok yanlış
olduğunu, böyle konuların başlangıcında tüm tespitlerin yapılması gerektiğini
ifade etmek istiyorum. Ancak, 2/B arazilerinin yanında 925 bin hektar olan
tarım arazileri de var, bu araziler de satılmaktadır. Ayrıca 2/B arazilerinde
yapılan çalışmalarda, yalnızca yüzde 4,7’sinde yapılanma, yüzde 33’ünün
tarımsal amaçlı ve geri kalanın boş olduğu tarafımızdan bilinmektedir.
Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Kanunu, Büyükşehir Yasası ile tarım alanları
üzerindeki koruma kalkmaktadır arkadaşlar. Zira, bu yasalarda tarım
topraklarının amaç dışı kullanılması, Mera Kanunu, vesaire, hepsi kapsam dışı
bırakılmıştır. “Hazineye ait tarım arazileri, satıştan sonra on yıl süreyle
tarım dışı amaçlarda kullanılamaz.” ibaresinin tapuya konulması talebi
bundandır, tarım alanlarının korunması içindir. Zira, bu Hükûmet, ulusal gelire
yüzde 9, istihdama yüzde 25 katkı koyan, doyuran, barındıran bir sektör olan
tarımı maalesef bitirmiştir. Köylünün bugünün koşullarında bu yerleri alma
olanağı yoktur çünkü çiftçi devletten destek almıyor, devlete destek veriyor;
mazota ÖTV ve KDV’yle yüzde 100, gübre ve elektriğe yüzde 18, ilaç ve yeme
yüzde 8 KDV ödüyor.
Değerli milletvekilleri,
dikkatinizi çekmek isterim: Çiftçi, mazot kullanarak Maliyeye, gübre, ilaç
kullanarak tüccara, elektrik kullanarak TEDAŞ’a çalışmaktadır. Hâl böyle
olunca, bu değişiklik önerimizle, köylülerimizin buraları almaması durumunda en
azından bu arazilerinin on yıl süreyle tarım dışına çıkmasının engellenmesinden
başka bir amacımız yoktur.
Değerli milletvekilleri,
arkadaşlarımız da ifade ettiler, bu rayiç bedelleri çok yüksek ve bununla
ilgili komisyonlarda alınan yüzde 50 teklifine rağmen, komisyonlardaki çalışan
arkadaşlarımızın çalışmaları dikkate alınmadan ve onlar hiçe sayılarak,
maalesef, Genel Kurulda tekrar yüzde 70’e çıkarıldı. Gelinen noktada, AKP
Hükûmetinin “Görüşmedim”, “Zam yok”, “Süre uzatmayacağım”, “Değişiklik
yapmayacağım.” gibi ifadelerinin ne kadar anlamsız olduğu bu değişiklik
teklifiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır. “Süre uzatılmayacaktır.” ifadelerine
rağmen süreler uzatılmış ve bugün de kanun değişikliği teklifiyle karşı
karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, bir
konuyu daha sizinle paylaşmak istiyor ve bu konunun altını özellikle çizmek
istiyorum: Bugün belli olan 2/B arazilerinin tümü, yasa çıktıktan sonra, TOKİ,
büyükşehir ve şehir belediyelerine yazı ile gönderildi ve kendilerine burada
istedikleri yerleri beğenmeleri, yandaşları için uygun yer varsa bunları
almaları şeklinde bir tablo ortaya çıktı; bunu açık ve net olarak söylüyorum.
Ben Bursa Milletvekiliyim, Bursa’da da bu yasa çıktıktan sonra üç ay teklifler
alınmadı, TOKİ’den ve Büyükşehirden gelecek yazıların cevapları beklendi. Sayın
yetkililer burada, dün akşam, 15 binin üzerinde parselin TOKİ tarafından,
büyükşehir belediyeleri tarafından imar izninin alındığı ifade edildi. Bu rakam
az değil. Bizim, bu konuda daha da açık ve şeffaf olarak, nerelerde neler
yapılacağının bilinmesini istediğimizi ifade etmek istiyorum. İstenilen sonuç alınmış
mıdır? Hayır alınmamıştır. Bana göre, bugünkü tarih itibarıyla, istenilen
sonuca ulaşılmamıştır. Sayın Orman ve Su İşleri Bakanını, zaten hiç bugünlerde
göremiyoruz…
VAHAP SEÇER (Mersin) –
Ormanları satıyoruz, Orman Bakanı yok, olacak iş mi!
İLHAN DEMİRÖZ (Devamla) –
…hele yasa teklifleri görüşülürken kesinlikle burada olması gerektiğine de
inanıyoruz. Mutlaka, hakkını yemiyorum arkadaşlar, doğrudur, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına verilmiş olan yüzde 90’lık gelir aktarması henüz
tamamlanamamıştır. Bir kez daha, orman köylülerinin ve çiftçilerin
kalkınmasında kullanılması gereken bu gelirin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
aktarılmasının yanlış olduğunun altını çiziyorum.
Değerli milletvekilleri,
bölgem Bursa’da kanun çıktığında kesinleşmiş olan 2/B arazilerinin 14 bin 294
adet parsel olduğunu, 50 milyon 903 bin metrekarelik bir alanı kapsadığını, bu
parsellerden 12 bin 112 adet parselin kullanıcısının tespit edildiğini ifade
etmek istiyorum ancak bu konuda millî emlak müdürlerini ve memurlarını da takdir
etmek lazım çünkü bizzat vatandaşlarımızın ayağına giderek bu müracaat
işlemlerini yaptırmışlardır. Kanun çıktıktan sonra hâlâ ölçümlemesi
tamamlanmayan Bursa’da 5.190 adet parsel var ve bunun toplam alanı 51 milyon
312 bin 785 metrekare yani toplarsanız 100 milyon metrekarelik bir alanda 2/B
arazimiz var ve Bursa gibi bir kentte 100 milyon metrekarelik bu alanları önce
TOKİ ve Büyükşehir Belediyesinin beğenisine sunduğunuzu ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bugün bazı köylerden aldığım telefonlarda, ölçümlerle ilgili sıkıntı
olduğunu da ifade ettiklerini söylemek istiyorum.
Sözlerimin sonuna geliyorum
ancak pazartesi günü Afyon’daydım. Sayın Bakan burada olsaydı kendisine ifade
edecektim ama burada olmadığı için Sayın Bakan aracılığıyla, Afyon’daki vatandaşlarımızın
selamlarını getirdim, Bayat’ın, Dazkırı’nın, Başmakçı’nın, Evciler’in. Yalnız,
oradaki arkadaşlar selamlarını gönderirken bir dokunup bin ah işittim.
Özellikle Şuhutlu hemşehrileri Sayın Bakandan çok şikâyetçi. Diyorlar ki “AKP
Türkiye’ye, Veysel Bey de Afyon’a çok zarar verdi.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Afyon’a neler yapıldığını gördün mü sen?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen
konuşma oradan Recep!
İLHAN DEMİRÖZ (Devamla) –
Ancak şu durum daha çok zarar veriyor: Patates üreticileri 50 kuruşa mal
ettiklerini 25 kuruşa satamadığını ifade ediyor. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Afyon’a neler yapıldığının cevabını veremiyorsun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, ses duyulmuyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demiröz.
İLHAN DEMİRÖZ (Devamla) –
Sayın Başkan, sadece teşekkür edeceğim başka bir şey söylemeyeceğim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demiröz, süremiz bitti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sözünü tamamlasın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bitti efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Selam verecek Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Selamünaleyküm de!
İLHAN DEMİRÖZ (Devamla) –
Evet, teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demiröz.
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Kürsüden mi konuşmak
istiyorsunuz?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Hayır, buradan.
BAŞKAN – Komisyon Başkanının
bir düzeltme talebi vardır, buyurun.
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı
biraz önce konuşmasında yeni madde ihdası konusunda “Salt çoğunluğumuz olduğu
hâlde Komisyon Başkanı kabul etmedi…” Hâlbuki burada 5 kişi vardı, salt
çoğunluğun olabilmesi için 14 üyenin burada bulunması gerekiyordu, bulunmadığı
için kabul edilmedi.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Salt
çoğunluk…
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Bunu düzeltmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Demir Çelik.
Buyurunuz Sayın Çelik. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK
(Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 396 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne ilişkin Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve partim adına hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Nisan 2012’de, 2/B yasasının
yeniden Genel Kurula tartışılmak üzere getirildiği dönemde, itirazımızı dile
getirmiştik. O zaman da demiştik ki “Bu yasa bir kısım palyatif çözümleri
öngörmekten öteye bir anlam ve ifade arz etmemektedir.” Her şeyden önce, kanun
Meclis Genel Kuruluna taşınmazdan önce, ondan etkilenen kesimleri dikkate
almalı, sürece katmalı onların eleştirileri, beklentileri, talepleri
ortaklaştırıldıktan sonra komisyona intikal etmeli, komisyondan sonra Genel
Kurula gelmeliydi. Bu süreçler yaşanmadı, yaşatılmadı. Görünen o ki yapılan
yanlışlığın yeniden düzeltilmesine fırsat vermek yerine alelacele bu kanun
yeniden Genel Kurulun dikkatine sunulmuş bulunmaktadır.
Biz, elbette ki yasama organı
olarak, her şeyden önce, toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek yasaları,
kanunları amacına uygun harekete geçirmek ve zamanından önce de yasal mevzuata
uygun bir şekle, konuma getirmek durumundayız. Ancak, her kanunda olduğu gibi
2/B yasasından da beklenen, tarihsel gelişmişliğe uygun olması, toplumsal
ihtiyaçlara cevap veriyor olması, bir üçüncü kriter olarak evrensel hukuka
uygunluk aranmalıdır. Bütün bu özellikleri dikkate almadan, sadece bir kesimi
ve daha çok da arsa spekülatörlerinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir kısım
değişiklikleri yapmak, Meclisin görevi olmasa gerekir. Kaldı ki Türkiye’nin
gerek bulunduğu yarım küre özelliğinden gerek içinde bulunduğu enlem ve
boylamlar itibarıyla 780 bin metrekarelik yüz ölçümünün yüzde 80’inde nitelikli
ormanın yetişebilme potansiyeli varken, bu ve benzeri yanlışlıklarla bu
nitelikli orman vasfı bugün yüzde 11’lere inmiş durumdadır. Sorun, yüzde 11’e
inmiş olan ormanı tüketip bitirmek midir, çoğaltıp toplumun ve canlı
organizmanın hizmetine sunmak mıdır? Çünkü, orman dediğiniz, sadece ve tek
başına insanın yaşadığı, insanın yararlandığı bir mekân değildir ama aynı zamanda
orman canlı organizmadan mikroorganizmaya, floradan faunaya, her türlü canlının
hayat bulduğu, yaşamını sürdürdüğü bir mekândır. Tek başına insani ihtiyaçları
karşılamak adına ormana müdahale ettiğinizde doğayı yadsırsınız, doğal toplumun
ekolojik yanını es geçersiniz ve onun sayesindedir ki bugün “küresel ısınma”
denilen belayla, felaketle insanlığı ve canlı âlemi karşı karşıya
bıraktırırsınız. Karbondioksit salımının ortaya çıkardığı ozon tabakasındaki
delinmenin yol açtığı küresel ısınma ancak ve tek başına yeşilin çoğaltılması,
ormanın çoğaltılmasıyla giderilebilecek bir konumdayken onu elimine eden,
yerine oksijeni salıveren ormanı yok etmeye başladığımızda, kaybederiz. Bu
açıdan da orman vasfını yitirmiş alanların yerleşime ve dönüşüme tabi tutulmasından
anlaşılması gereken öncelikli ilke, buranın rehabilite edilmesi yani insanın ve
canlı âlemin hizmetine sunulabilecek noktada yeniden yeşertilmesidir. Kaldı ki
orman, sadece görünebildiği şekliyle ağaçlardan, ağaççıklardan, otlardan ibaret
değildir, o aynı zamanda sağlıktan eğitime, sanayi toplumunun temel
ihtiyaçlarının girdisinden yaşamın bizatihi yeniden filizlenmesine dair her
alanda kendisini mevcut kılan, ihtiyaçları karşılayan bir özelliğe sahiptir.
O nedenle, öncelikli olması
gereken, bu ihtiyaçların yeniden tüketime sunulmadığı, ormanların çoğaltılıp
büyütüldüğü, Karadeniz’den Toroslara, Ege’den doğuya bir bütün olarak orman
köylüsünün, orman çiftçisinin çıkarlarına hizmet edecek bir anlayışı
esirgemeden harekete koymaktır. Bu açıdan da Meclis, öncelikle yüzde 80
potansiyele sahip ormanları çoğaltan yeni yasal mevzuatları harekete geçiren
bir görev görmelidir.
İkincisi ise eğer ki
yüzyıllardır ormanlarda yaşamını idame ettiren orman köylüsü başta olmak üzere,
bir kısım hak sahiplerinin emekleri, zamanları, bedelleri boşa gitsin
istenmiyorsa onları arsa spekülatörlerinin, fabrikatörlerinin, villa ve mekâna
dönüştürmek isteyen bir kısım çıkar gruplarıyla aynılaştırmamak lazım. O
anlamıyla, 2/B yasasında yapılmak istenen, adaletsiz, hakkaniyetten uzak,
herkesi bir torbada aynılaştırma anlayışıdır. Bu, doksan yıllık cumhuriyet
tarihinin de bizatihi genlerinden esinlenerek yapılan bir yanlış uygulamadır.
Düşününüz ki geleceğimizi çalmak adına, fabrikasına alan açmak adına,
geleceğimizi yok etmek adına, villasına mekân oluşturmak adına ya da arsa
spekülasyonuna hizmet edecek bir kısım mekânları bu 2/B yasasıyla gasbetmek
isteyenlerle, dişini tırnağına takarak Torosların, Karadeniz’in zirvesinde
yüzyıllardır emek sarf eden köylüleri aynılaştırmamak lazım. Kaldı ki toplumun
en geri ve yoksul kesimi, orman köylüsü. Orman köylüsünün satın alamayacağı,
satın alma gücünden yoksun olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalı ve onların
her şekliyle hak sahibi oldukları gerçeği unutulmadan, bedelsiz ve karşılıksız,
sadece ve tek başına, 400 metrekare de değil, asgari düzeyde kullanabilecekleri
1 dönüm yani bin metrekareye tekabül eden bedelsiz, karşılıksız arsaları
sağlamaktır.
Ötesi, İstanbul başta olmak
üzere, öncelikle kent ve kentleşmenin yok ettiği ormanları peşkeş çeken çıkar
ve menfaat sahibi grup ve kesimlere olanak sağlayan algıdan kendimizi
kurtarmalı, varsa orman vasfını yitiren alanları ormanlaştırmalı, rehabiliteye
tabi tutmalı, yeşertmeliyiz; değilse, imkânsızsa ve orman vasfını tümüyle
bilimsel verilerle kaybettiği sonucuna vardıysak o durumda da kentte ve kentsel
dokuda yaşayan herkesin çıkarını gözeten, bireye ve kesime çıkar ve menfaat
sağlamayan bir duyarlılıkla onların da yine ilgili komisyonların belirlediği
rayiç üzerinden soruna yaklaşıp satışını sağlamalı, yine adalet temelinde
yaklaşılmalıdır diye düşünüyoruz. İşte, Nisan 2012’deki itirazımız bunaydı. Bu
itiraz dikkate alınmamış olduğundandır, bir kez daha aynı şeyi tartışıyoruz.
Hâlbuki, bugün toplumumuz iş cinayetlerinden trafik kazalarına, eğitimden
sağlığa, yoksulluktan işsizliğe, üretimsizlikten tüketime dair öylesine ciddi
sorunlar yaşamaktadır ki siyasal ve sosyal travmalarla neredeyse bir bütün
olarak, toplum psikolojik kırılmayı yaşamaktadır. Bu psikolojik kırılmayı
siyasal ve sosyal tedbirlerle gidermeye çalışmak, ekolojik dengeyi insanlık
lehine, toplum lehine çözüme kavuşturmak gibi bir çabanın içerisinde olmamız
gerekirken, bizim, yine, bir kısım dar grupların çıkarlarına hizmet edecek
yasalarla bu Meclisi oyalamamamız gerekiyor.
Her şeyden önce, başta
emekçiler, çalışanlar, yoksullar olmak üzere Türkiye halklarının, ezilenlerinin
temel meşru taleplerini karşılayan bir görevi ve onun yasal ve anayasal
faaliyetini yürüten bir konumda bu Meclisi görmek, en büyük arzumuzdur.
Bu yönlü çabamızı esirgemeden
sürdüreceğimizi bildiriyor, bu açıdan da 2/B yasasındaki haksızlık ve
hukuksuzluğun giderilmesi, adalet temelli, hak sahiplerine bedelsiz arsalarının
verilmesi temel taleplerimizi dile getiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çelik.
Şahsı adına Mersin
Milletvekili Vahap Seçer.
Buyurun Sayın Seçer. (CHP
sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bugün Gaziantep’te sanayi bölgesinde bir fabrikada meydana gelen
patlama sonucu 8 işçi hayatını kaybetti ve 15 işçi de yaralandı.
Türkiye’de iş kazaları artık
iş cinayetlerine dönüşmeye başladı. Bunlar mukadderat olmasa gerek. İlgili
bakanlar, özellikle maden alanlarında meydana gelen kazalardan sonra bu işi
mukadderat olarak değerlendiriyorlar ama Avrupa Birliğine girecek olan
Türkiye’ye, gelişmiş Türkiye’ye, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi Türkiye’ye bu
ülkeye herhâlde bu tablolar yakışmıyor. Her yıl 1.100 civarında işçimiz iş
kazalarında, iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Gelişmiş ülkelere
bakıyorsunuz, aynı nüfus oranına sahip ülkelerde bu rakam yarısı civarında.
Demek ki Sayın Bakanın dediği gibi… Sayın Faruk Çelik “İş kazalarından sonra
yerin dibine batıyorum.” diyor. Tabii, bakanlık makamları şikâyet etme
makamları değildir, sorun çözme makamlarıdır. Bu tedbirleri almak zorundasınız.
İşletmelerde, fabrikalarda, iş sahalarında fiziki koşulları düzenlemek
zorundasınız; denetimleri arttırmak zorundasınız; 21’inci yüzyıl 2013
Türkiye’sine, dünyasına yakışır bir çalışma ortamı sağlamak zorundasınız. Tabii
ki bu görev bizlere ait değil, bu görev iktidara ait, Hükûmete ait.
Değerli arkadaşlarım, dünden
bu yana 2/B konusunu konuşuyoruz. Aslında konuşulan aynı şeyler, sorunlar
belli. Dokuz ay önce çıkardığımız 6292 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden bu
yana fiiliyatta ortaya çıkan sorunlar belli, bize ulaşan şikâyetler belli ama
bugün sizlerin Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği kanun teklifiyle, o,
bize ulaştırılan sorunların çok küçük bir kısmını çözmek için burada mesai
harcıyoruz. Dün de konuşmamda söyledim, bu düzenleme elbette ki olması gereken
bir düzenleme ama eksik bir düzenleme. Ortalama 300 bin hektarın, 2/B alanları
içerisinde çok az bir miktarda alanın sorunlarını çözmeye yönelik bir
düzenleme. Sadece İstanbul’da; Beykoz’da, Sarıyer’de, Ümraniye’de,
Sultanbeyli’de, o bölgede küçük alanların ama buna mukabil de rantı yüksek,
fiyatı yüksek alanların sorunlarını çözmeye yönelik bir teklif. Oysaki 2/B
alanlarıyla ilgili ortaya çıkan sorunlardan muzdarip olan sadece İstanbul’daki
bu bölgede yaşayan yurttaşlarımız değil, Türkiye’nin birçok yerinde, özellikle
sosyal sınıflar içerisinde en yoksul olan orman köylülerinin de önemli
sorunları var. 2/B alanları üzerinde tarımsal faaliyet yapan, hayvancılık yapan
üreticilerimizin de sorunları var. 2/B alanları üzerinde işletmeler kurmuş,
küçük sanayi tesisleri kurmuş, atölyeler kurmuş esnaflarımızın, küçük orta boy
işletme sahiplerimizin de sorunları var. Eğer ki 2/B’yle ilgili sorunları
çözmeye yönelik bir kanun teklifi yapacaksak bunu bu kadar dar tutmamamız
gerekiyordu. Dün söyledim, yine söylüyorum: Yarın başka bir kanun teklifiyle
geleceksiniz ama bir ay sonra, ama üç ay sonra diyeceksiniz ki: “Yine yaptığımız
kanun tam anlamıyla işimizi görmedi, fiiliyatta sorunlar var, şu şu şu
düzenlemeleri tekrar yapmak zorundayız.”
Bakın, gruplar -Barış ve
Demokrasi Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi- üç
muhalefet grubu da bu konuya yönelik önergeler verdiler yani sorunların
çözümüne ilişkin önergeler verdiler ama yine bunları reddettiniz. Bir konsensüs
sağlama peşinde değilsiniz. Sorunlar size göre, çözüm yolları da size göre.
Hayırlı olsun yasanız. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Seçer.
Antalya Milletvekili Hüseyin
Samani.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN SAMANİ (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 2’nci
maddesiyle ilgili olarak, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dün konuşmasında Antalya
Milletvekili Sayın Kaptan, Antalya’nın, Demre ilçesinde olan sel felaketiyle
ilgili bazı hususları aktarmıştı buradan ve akabinde de önümüzdeki hafta
sonunda oraya gideceğini, olayı yerinde göreceğini söylemişti. Ben geçtiğimiz
hafta sonu Demre ilçesindeydim. Kendisini de bilgilendirmek adına, kendisi
gitmeden önce bilgi vermek adına bazı hususları paylaşmak istiyorum. Bir alıntı
yapmıştı orada. On yıldır eğer orada her sene 100 metre sorun çözülmüş olsaydı,
bugüne kadar o ilçenin taşkınla alakalı sorunlarının çözülebileceğini söylemiş
vatandaşın birisi, onu ifade etmişti burada.
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Belediye başkanı, belediye başkanı…
HÜSEYİN SAMANİ (Devamla) –
Ben isim vermek istemiyorum.
Şimdi, on yılda bir şey
yapılmadığını ifade etti dolayısıyla.
Sayın Kaptan, burada, daha
önce Demre bölgesinde en önemli husus Demre Çayı’nın ıslahıydı, bilirsiniz.
Demre Çayı’nın geçtiğimiz yıl içerisinde ıslahı tamamlandı. Bu yaklaşık 12
milyon TL’lik bir projeydi ve ıslahı yapılarak bitirildi. Eğer bahsetmiş
olduğunuz Köşkerler köyünde, Demre Çayı ıslahı yapılmadan oradaki çayların
ıslahının yapılmasına girişilmiş olsaydı onun akıntısını, drenajını verecek
orada bir çay olmayacağından dolayı buna imkân yoktu. Öncelikle Demre Çayı’nın
yapılması gerekiyordu ve o yapıldı. Şimdi önümüzdeki dönemde programda olan,
Devlet Su İşlerinden almış olduğum bilgiye göre de orada, en önemlisi, o dağın
eteğinden geçen Sakar Çayı ve tüneli projesi var. İnşallah, önümüzdeki günlerde
bu proje de hayata geçirilerek oranın, o Köşkerler köyünün belki yüz yıllık
sorununa neşter atılmış olacağını burada ifade etmek istiyorum.
Görüşülmekte olan yasayla
ilgili olarak da biraz önce konuşan sayın milletvekili “Genelde hep aynı
şeyleri söylüyoruz.” dedi. Ben, aslında, belki burada daha önce, bu yasanın
başlangıç aşamasında dillendirilen, bu yasayla alakalı çözüm bulan bir
kısmından bahsetmek istiyorum, o da şu: Aslında alım satıma konu olan kısımlar
kadar, bu yasayla alakalı olarak tapuların üzerine konan 2/B şerhlerinin
kaldırılması ve tapu iptal davalarının sonlandırılarak tapu iadelerinin
yapılması söz konusu; bu çok önemli bir husus.
Benim şehrim Antalya’da,
Kepez bölgesinde, yaklaşık 14 mahallede tapuların üzerinde 2/B şerhleri vardı.
Buralara herhangi bir şekilde -tapusu vatandaşın kendisine ait olduğu hâlde-
inşaat yapmak söz konusu değildi. Şimdi, bu şerhler resen kaldırılarak, bu
imkân o bölgede yaşayan insanlara verilmiş oluyor. Dolayısıyla, paraya, alım satıma
konu olmadan bir sorun çözülmüş oluyor.
Diğer bir husus da tapu iptal
davaları. Çok eski dönemde orman tahditleri dikkate alınmadığı gerekçesiyle,
kadastronun yapmış olduğu tapulama çalışmalarına yapılan itirazlar sonucu
tapular iptal edilmişti. Yine, Antalya bölgesi için söyleyecek olursak tapulara
konan şerh ve tapu iptalleri ve şimdi iadesi… Antalya’da toplam 2/B alanı 30
bin hektar, tapu iadesi yapılacak olan yer ve şerhleri kaldırılacak olan yer de
15 bin hektar yani tam onun yarısı kadar çünkü tapu iptalleri son derece
sıkıntılı bir durumdu. Düşünün, toplumda da en güvenilir belge olan tapular
-herkesin ifade ettiği gibi “Tapu gibi belge.” diyoruz- çok önceki tahdit
çalışmaları dikkate alınmadığı gerekçesiyle iptal ediliyordu ve bu, o bölgede çok
ciddi sıkıntılar oluşturmuştu. Şimdi, buna Antalya bölgesinden yine örnek
verecek olursak Antalya Kepez’den sallandığınız zaman, o karşınızda görmüş
olduğunuz Masa Dağı’ndaki o büyük kooperatif yerleri, o büyük binaların tamamı
2/B gerekçesiyle tapusu iptal edilen alanlardı, binalardı. Şimdi bu tapu
iadeleri yapılarak, belki oradaki hemşerilerimizin on yıllar boyu çözüm
bekleyen sorunlarına da bu çerçevede çözüm gelmiş oldu.
Bu 2/B tartışmaları
esnasında, bu iki husus burada çok dillendirilmediği için bunları ifade etmek
istedim.
Yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Samani.
Soru-cevap bölümüne
geçiyorum.
Sayın Özkoç… Sayın Özkoç yok.
Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Gökçeada ve
Bozcaada’nın özel durumları nedeniyle, oradaki orman vasfını yitirmiş alanların
Millî Güvenlik Kurulu kararıyla 2/B kapsamı dışına çıkarıldığı iddiaları var.
Eğer bu doğru ise oradaki hak sahibi vatandaşlarımızın durumu ne olacak? Onlara
dönük uygulamanız ne olacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Seçer.
Sayın Yılmaz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce Kozan
ilçemizin Doğanalan köyü Muhtarı aradı. Burada hazine arazileriyle ilgili ecri
misillerden dolayı ödeyemedikleri için -tarım desteklemeleri dâhil olmak üzere-
traktörlerine, arabalarına haciz gelmiş. Şimdi, bu köylülerimiz zaten fakir
fukara köylüler, bir de bu hacizle artık yiyecek ekmek dahi bulamıyorlar. Buna
bir çözüm bulmayı düşünüyor musunuz? Bu noktada bir cevap bekliyorlar.
Yine, ikinci bir sorum:
Fakirliği devlet raporlarına girmiş orman köylülerine bu kanunda herhangi bir
hak getirilmiyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Görüşlerinizi almak
istiyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın
Orman Bakanım, çok özür dilerim Millî Savunma Bakanım… Şimdi neyi anlatacağım
Sayın Bakanıma bilmiyorum, neyi soracağım? Ormanla ilgili bir konu var, 2/B
arazilerini görüşüyoruz ve Sakarya’dan, Sapanca’dan, Karasu’dan, Sakarya’nın
bütün kırsal kesimlerinden insanlar, heyecanla soracağım sorunun cevabını
bekliyorlar. İnsanlar tarımda bitmişler, çiftçilikte yok olmuşlar, ürünlerini
satamıyorlar, sahip oldukları arazileri de kendilerine satmak isteyen devlete
karşı “Dededen kalma, babadan kalma arazilerimize biz nasıl sahip olacağız?”
diye soruyorlar. Acaba Millî Savunma Bakanımız bu konuda, bize bir cephe
açarak, başka bir alanda bir savunmaya mı geçmelerini önerecek, nasıl bir
strateji önerecek; kendisine soruyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özkoç.
Sayın Öz.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, 2/B’yle alakalı
yeni çıkarmış olduğunuz yasa, gerçekten orman vasfını yitirmiş arazilerin orman
köylüsüne geri kazandırılması adına düzenlenmiş bir yasa değildir; bunu tüm
milletimiz bilmektedir. Burada 400 metrekarelik bir alan sıralaması yaparak,
İstanbul’da zengin olanların villalarını koruma kapsamında düzenlenmiş bir yasadır.
Özellikle de rayiç bedel tespitinde, Anadolu’da, köylerde normal arazilerin
rayicinin 2-3 misli kadar oranda rayiç bedeller tespit etmektesiniz. Örneğin,
Erdemli’nin Sinap Yaylası’nın en ücra yerinde 11 bin lira olarak belirlenmiş
olan yerde normal tapulu arazinin bedeli 5 bin liradır; bu, adalet değildir.
Partinizin adına uygun olarak adaletli bir düzenleme yaparsanız tüm Türk
milleti memnun olacaktır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, İstanbul ili
Ataşehir ilçesi Yeniçamlıca Mahallesi, Mevlana Mahallesi, Mimarsinan
Mahallesi’nde bugüne kadar Ataşehir ilçesinin yaptığı planlamaları Büyükşehir
Belediyesi kabul etmemekte ve sürekli vatandaşımız mağdur edilmekte ve sadece
Ataşehir Belediyesini halkın gözünde itibarsızlaştırmak için bu şekilde yanlı
olarak hareket etmektedir. Lütfen, Hükûmet olarak, AKP’nin büyükşehir
belediyesi bulunduğu yerlerde, muhalefet partilerinin belediyelerine tek yanlı
olan bu baskılardan, bu itibarsızlaştırma politikalarından vazgeçilmesini talep
ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Adana ilimizin
Pozantı ilçesinin Kamışlı köyünde, taşlık, kayalık alanların dönümüne 30 bin
lira, 20 bin lira belirlemişler. Şimdi, orada yapılan araştırmalarda, bırakın
30 bin lira, 20 bin lirayı, bin lira, 500 lira etmeyen yerleri bu fiyatlarla bu
köylülerin alması nasıl mümkün olacak? Bunlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İkinci bir sorum da:
Özellikle buradan elde edilecek 14-15 milyarlık bir gelirden bahsediliyor.
Şimdi, bunların normalde ormanlara geri dönmesi gerekiyor. Genç ormanlarımız
için orman mühendisine ihtiyaç var, orman mühendisi almayı düşünüyor musunuz?
Orman işçilerini beş ay yirmi dokuz gün çalıştırıyorsunuz; bunlara on iki ay
boyunca iş var, ormanlarda on iki ay boyunca çalışılması lazım. Bu orman
işçilerini ne zaman kadroya almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle, orman köylüsünün eğer 2/B’si var ise o da 400 metrekareye yüzde 50
indirimli satış bedeli uygulanmak suretiyle faydalanabilecektir.
Yine, emlak vergi değeri
rayiç bedelden yüksek olsa dahi bu, Adana’da, Pozantı’da olduğu gibi uygulamaya
esas olan rayiç bedeldir. Rayiç bedel de emlak vergi değerinin yarısına kadar
düşürülebilecektir.
Yine, gerek tasarı gerek
teklifte bu konuyla ilgili olarak bilenin bilgisi alınarak, 75 milyonun hakkı
da korunarak bir kanun hazırlanmıştır.
Yine, tarım arazilerinin ne
zaman satışı yapılacak diye de soru vardı. Önce 2/B arazilerinin, daha sonra
ise tarım arazilerinin satışı yapılacaktır. Tarım arazilerinin satışı için 2014
yılının Nisan ayının sonuna kadar da başvuru süresi vardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi
ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi
Kanunu kapsamında, 2/B kapsamında olan toplam 591.913 parsel var ve burada
kullanıcı sayısı 671.980. Burada, şu ana kadar başvuru ne kadar olmuştur?
480.748 kişi. Devlet vatandaşıyla kavgalı olmaz, devlet vatandaşıyla davalı
olmaz; şu ana kadar başvuru sayısı yüzde 70’in üzerine çıkmıştır. Bir rakam
vermek isterim; bu kanun mevcut hâliyle vatandaşın ilgisini çekmiş midir?
Adana’da yüzde 80’in üzerinde başvuru, Antalya’da yüzde 80’in üzerinde başvuru,
Aydın’da yüzde 80’in üzerinde başvuru, Balıkesir’de yüzde 80’in üzerinde
başvuru, Bilecik’te yüzde 80’in üzerinde başvuru, yine Hatay’da yüzde 98’in
üzerinde başvuru, İstanbul’da hemen hemen yüzde 100’e yakın bir başvuru var;
yine İzmir’de yüzde 80’in üzerinde başvuru, Kocaeli’de yüzde 80’in üzerinde
başvuru, Muğla’da yüzde 80’in üzerinde başvuru, Sakarya’da –Sakaryalı sayın
vekilim söyledi- mevcut kullanıcının yüzde 92’si başvurmuş durumda ve Yozgat’ta
da yüzde 100’e yakın bir başvuru yapılmış durumdadır.
Yine, Sayın Başkanım, değerli
vekiller; sayın vekilimizin, ecri misilleri ödeneceklerden traktörlerine haciz
gelmiş orman köylülerine imkân sağlanır mı? Dediğim gibi, 400 metrekareye kadar
indirimli yararlanıyor. Aynı zamanda, 6292 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine
göre hazineye ait tarım arazileri de köylülere satılabilecektir. Bu satıştan
ödenmiş ecrimisiller de mahsup edilebilecektir.
Yine, orman köylülerine…
Yine, bir milletvekilimiz “Bu, villalara yöneliktir.” dedi. El insaf derim.
Bakın, siz dediniz ki “Adalet ve Kalkınma Partisinden de ismine yakışır,
adalete yakışır karar çıkar.” diye; ondan hiç şüpheniz olmasın. Bizim bu 400
metrekare hassasiyetimiz, Sultanbeyli’deki gecekonduda mağdurun, mazlumun
yanında, fakirin yanında olmamızdan dolayıdır. Yoksa hiç kimse 400 metrekareye
bir villa yapmaz; zengin adamı 400 metrekare kesmez, yetmez.
Yine, rayiç bedel tespiti,
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu uyarınca belediye, ticaret odası, sanayi odası,
borsa gibi kuruluşlardan veya bilirkişilerden soruşturulmak suretiyle
taşınmazın imar durumu, belediye hizmetlerinden yararlanma durumu gibi
özellikleri dikkate alınarak illerde defterdarlıklar, ilçelerde mal
müdürlüklerince ve 4706 sayılı Kanun uyarınca Maliye uzmanlarınca
yapılmaktadır. Rayiç bedelin tespiti ve buna ilişkin gerekli kontroller
objektif kriterler uygulanarak yapılmaktadır. Gördüğünüz gibi, rayiç bedelin
dahi eğer vatandaşımızı mağdur ettiğini düşünürlerse de o zaman da çözüm Millet
Meclisinde aranmaktadır.
Evet, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum Sayın Başkanım. Eğer ki arkadaşlarımdan cevap alamamış
olanlar varsa arkadaşlarımın da sonra tutanakları okumasıyla ilgilisine yazılı
cevap gönderilecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 sıra
sayılı kanun teklifinin 2. maddesinde geçen yayımı tarihinde yürürlüğe girer
ibaresinin yayımından 1 ay sonra yürürlüğe girer şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Seyfettin Yılmaz Mehmet Şandır Tunca Toskay
Adana Mersin Antalya
Mehmet Erdoğan Emin Çınar
Muğla Kastamonu
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 sayılı
kanun teklifinin 2. maddesinde geçen “yayımı tarihinde yürürlüğe girer”
ifadesinin “yayımından 15 gün sonra yürürlüğe girer” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Erol Dora
Bingöl Muş Mardin
Abdullah Levent
Tüzel Sırrı Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Son okuttuğum
önergeye Komisyon katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.
Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Baluken,
buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Demin 396 sıra sayılı teklif
üzerine vermiş olduğumuz önergede, kanunla ilgili genel görüşlerimizi
bildirmiştik. Şimdi ben bu kanunun etkilerini, seçim bölgem olan Bingöl’le
ilgili birkaç hususu, yaşanan birkaç sorunu sizlerle paylaşmak istiyorum ve bu
konuda da artık bir çözüm beklediğimizi tekrar vurgulamak istiyorum.
Seçim bölgem olan Bingöl
ilimizin yarısında şu anda tapu ve ruhsat sorunu var. 20 binden fazla konutun
olduğu Düzağaç mevkisinde Karşıyaka Mahallesi, Uydukent Mahallesi ve Saray
Mahallesi’nde vatandaşlarımız yaşadıkları yerde tapu ve ruhsat sorunuyla karşı
karşıya kalıyorlar. Belediye buraya doğrusu hizmet götüremiyor, götürmesi
gerekirken götüremiyor. Bu vatandaşlarımız belediyeye katkı payı veriyorlar,
vergi veriyorlar ama yirmi yılı aşkın bir süredir yaşanan tapu ve ruhsat sorunu
çözülmedi ve bunun on yılı da Hükûmetinizi ilgilendiren bir süreç içerisinde
gelişti.
Bakın, Bingöl, 2003 yılında
kentin yüzde 50’den fazlasını etkileyen bir deprem yaşadı. Kenti yüzde 50’den fazla
etkileyen depremden sonra Bingöl afet bölgesi ilan edilmedi ve ilan edilmediği
için insanlar her gün büyüyen sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyorlar. Şu anda
hâlâ Bingöl deprem açısından birinci derece riskli bir deprem bölgesidir.
Düşünün ki birinci derece riskli bir deprem bölgesinde 20 binden fazla konut
sahibi tapusu olmadığı için depremle ilgili zorunlu olan deprem sigortasını
bile yaptıramıyor. Yine aynı şekilde, burada yaşayan vatandaşlarımız, buradaki
evlerini acil olarak satma durumu söz konusu olduğunda bununla ilgili
mağduriyet yaşıyorlar. Konutu ipotek karşılığı gösterip kredi çekerek ticari
faaliyet yürütmek isteyen esnaflarımız, vatandaşlarımız çok ciddi sıkıntılar
yaşıyorlar.
Bu konuyu defalarca Meclis
kürsüsünde, soru önergelerinde, araştırma önergelerinde dile getirdik, sayın
bakanlarla görüşmeler yaptık. Çevre Bakanlığı topu Orman Bakanlığına atıyor,
Orman Bakanlığı topu AKP’li Bingöl Belediyesine atıyor; ortada da çözülmeyen
bir sorun var, 20 binin üstünde vatandaşımız hâlâ bir çözüm bekliyor. Gelen
cevapların çoğunda da “2/B yasa tasarısı görüşülsün, biz bir formül
getireceğiz.” diyorlar. Şimdi, geldi; sorun çözüldü mü diye halkımıza
gidiyoruz, sorunun çözülmesini bırakın Bingöl Defterdarlığı orada bir çalışma
yürütmüş, orada belirlenen arsa birim fiyatı 400 TL olarak belirlenmiş. Türkiye
genelinde arsa birim fiyatı 8,5 TL, Bingöl’de 400 TL yani ne Bursa’da ne
Beykoz’da ne Kemer’de ne Marmaris’te olmayan birim fiyatları Bingöl üzerinde şu
anda AKP Hükûmeti tarafından devreye sokulmak isteniyor. Milyonlarca dolarlık
turizm geliri olan kentlerle, yüzlerce fabrikası olan kentlerle tek bir
fabrikanın olmadığı, devletin en az bütçe, kaynak ayırdığı Bingöl kentinin bu
şekilde eş değer tutulması kabul edilebilir değil.
Zaten bu düzenleme yapılsa
bile Bingöl’deki Düzağaç mevkisinde yaşayan vatandaşların hiçbirisi ortaya
çıkan bu bedeli ödeyecek durumda değil. Sadece arsa bedeli üzerinden çıkacak
satış miktarı 40 ile 50 bin. Çelişkiye bakın, orada TOKİ’nin yapmış olduğu
konut fiyatlarının şu anda vatandaşa maliyeti 42 bin. TOKİ’nin yaptığı
konutlarda çevre düzenlemesi, altyapı ve benzeri farklı hizmetlerin de içinde
olduğu 42 bine karşılık, siz 20 bin vatandaşa hiçbir hizmetin sunulmadığı arsa
bedelini 40-50 bin üzerinden getirirseniz burada sorunu çözmüş olmazsanız.
Vatandaşa ikinci bir mağduriyet getirirsiniz ki bu da sosyal devlet olmanın
gereğiyle uyuşmaz. Mahalle sakini tepkili. Bingöl’e gidin, Düzağaç mevkisine
milletvekilleri gitsinler. Orada vatandaşın tepkisini, dile getirdiği sıkıntıları
not alıp, bir an önce çözüm için adım atmanız gerekiyor. Sadece belediye
sınırları içerisinde değil, Bingöl’ün köylerinde de aynı sorun yaşanıyor.
Kurudere köyünü Bakanlık yetkilileri not alsınlar. Kurudere köyü başta olmak
üzere, Bingöl’de orman vasfını yitirmiş köylerde yaşayan vatandaşların tümü, bu
2/B yasa tasarısından sonra, mevcut arazilerin kendilerine bedelsiz verilmesini
beklemektedirler.
Dolayısıyla, genel olarak
Türkiye penceresinden dile getirmiş olduğumuz hususları Bingöl üzerinden tekrar
burada gündemleştirmeyi önemli buluyorum. Önergemize de bu konuda destek
istiyorum.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 396 sıra
sayılı kanun teklifinin 2. maddesinde geçen yayımı tarihinde yürürlüğe girer
ifadesinin yayımından 1 ay sonra yürürlüğe girer şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Seyfettin
Yılmaz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Yılmaz,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Dün akşam başladığımız bu
kanun teklifini –dün de söyledim, ne yazık ki yine ne Orman Bakanı burada ne
Maliye Bakanı burada ne de kanun teklifini getiren Grup Başkan Vekili Canikli
burada- yani bu işi ne kadar ciddiye aldığınız ortada ama sizin bütün işleriniz
böyle. Ben bakıyorum, Afyon’da patlama oldu, birçok askerimizin hayatını
kaybettiği patlamayla ilgili bizim Orman Bakanı açıklama yapıyor; şimdi ormanla
ilgili, 7 milyon, 10 milyon kişiyi ilgilendiren husus var, Orman Bakanı yok.
Sordum Orman Bakanı nerede diye. Yurt dışından aldığı traktörlere binmiş, orada
gazetecilere demeç ve beyanat veriyor, reklam veriyor. Hâlbuki burada 7 milyon
orman köylüsünü ilgilendiren bir haksız uygulamadan bahsediyoruz. Sayın
milletvekilleri, bakın, nisan ayında…
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Sadede gel…
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) –
Geliyorum sadede Sayın Vekil, sen bunları dinlersen anlayacaksın ama
anlamayacaksan ben ne yapayım. Otur, otur; laf verme, otur yerine!
Şimdi, bakın, bu kanun ne diyor
biliyor musun Sayın Milletvekili? Sen, orman köylülerinin sıkıntısını biliyor
musun? Bakın, burada diyor ki: “Orman köylülerinin kalkınmalarının
desteklenmesi…”
Evet, peki, Sayın Bakan size
soruyorum: Bu getirdiğiniz kanun teklifiyle ilgili bir tane orman köylülerini
ilgilendiren husus var mı? Biraz önce diyorsunuz ki: “400 metrekareye kadar
getirdik.” 400 metrekare nereyi ilgilendiriyor? Hangi orman köyünde 400
metrekarenin altında yer var da onu getiriyorsunuz? Siz, İstanbul’da birtakım
insanların taleplerine, onların güçlerine dayanamadınız onu getirdiniz, onu da
doğru dürüst getiremiyorsunuz.
Bakın, fakir fukara, garip
gureba arıyorsanız gidin orman köylülerine bakın, orada fakir fukara orman
köylülerine bakın ama eğer sizin fakir fukara, garip gurebadan anladığınız
şuysa; Etiler’deki kat sahibi, Florya’daki yat sahibi, efendime söyleyeyim
Bebek’teki zenginleri fakir fukarayla karıştırıyorsanız buna yapılacak bir şey
yok. Yani, hiç laf atmayın Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, hiç
laf atmayın. Bakın, fakir fukara ve garip gureba orman köylerinde.
Şimdi, bu yasa görüşülürken
nisan ayında biz dedik ki: Yanlış yapıyorsunuz. Yıllardır süren, elli yıldır,
yüz yıldır süren bir problemi, bu kangreni, gelin Adalet ve Kalkınma Partisi,
CHP, MHP olarak el birliğiyle çözelim. Çözdük mü? Çözdük ama bir sürü önerge
getirdik, bir sürü doğru uygulamayı getirdik fakat dinleme noktasında dinleme
yok; “Yaptığımız yaptık, dediğimiz dedik.” anlayışıyla getirdiniz ne oldu?
Hani, Sayın Maliye Bakanı diyordu: “Altı ay sonra -altı ay- son müracaat
tarihi.” Baktınız ki müracaatlar yeterince gelmiyor iki ay uzattınız, yine
olmuyor bir ay uzattınız, 26 Şubata aldınız. Şimdi, siz 26 Şubatta bu işin
çözüleceğini mi düşünüyorsunuz? Yine çözülmeyecek.
Bakın, biraz önce Ahmet Aydın
getirdi; evet, doğru da yaptı. Neydi? Biz o zaman bas bas bağırdık dedik ki: 2
bin lira müracaat parasından bahsediyorsunuz, 2 bin lira sizin için önemli
olmayabilir ama orman köylülerimizin bir yılda kazandığı para 2 bin lira değil.
Bu 2 bin lirayı neye göre bulacaklar, verecekler? Bunu burada defalar kere
söyledik, bas bas bağırdık. Yaptınız mı? Yapmadınız. Şimdi, önergeyle
getirdiniz, düzelttik. Ne oldu? Kaldırdık da ne oldu? Kötü mü yaptık? İyi
yaptık.
Peki, müracaat eden oldu, 200
bin kişi müracaat etmedi, 200 bin-300 bin kişi de bankadan kredi çekti,
komşusundan borç aldı, altınını sattı, bir şeyini sattı, ödedi. Onların suçu
neydi? Dokuz ay sonra mı dediğimiz noktaya geliyorsunuz?
Şimdi, gene beş altı ay sonra
dediğimiz noktaya geleceksiniz.
Bakın, Sayın Bakan…
Bakanlar değişiyor çünkü
öyle…
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Bizde bakan çok.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) –
Bakan çok sizde ama bu konuya, orman köylüsüne gelince kimsenin ilgilendiği
yok. Eğer burada sarrafları, altıncıları konuşsaydık Maliye Bakanı ve ilgili
bakanlar otururdu ama burada ilgili bakanlar yok, reklam peşindeler.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Bakan var orada.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) -
Sayın Vekil, sen ikide bir laf atma, sen orman köylüsünden de anlamazsın, orman
köyünün derdinden de anlamazsın.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Ben de orman köylüsüyüm.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) –
Buradan soruyorum, Sayın Vekil, sana soruyorum: Şimdi… (AK PARTİ sıralardan
“Bağırmadan konuş” sesleri)
Bağırırım, orman köylüsünün
hakkı olursa bağırırım. Orman köylüsünün hakkını savunacağım.
Ben sana soruyorum:
Kamışlı’da 30 bin lira dönümüne belirlenen yeri o orman köylüsü nasıl alacak?
Haberin var mı?
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Ben orman köylüsüyüm.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen
zengin köylüsün!
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Ben orman köylüsüyüm.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) -
Senin tuzun kuru. Sen orman köylüsü olsan bu şekilde davranmazdın. Evet, hiç
sen germe. Sen benim muhatabım değilsin.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
karşılıklı konuşmayın.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) -
Ben orman köylüsünün hakkını savunacağım.
30 bin lira dönümüne
belirlenmiş. Bunu nasıl alacak bu orman köylüsü? Yazıktır. Eğer vicdanınız
varsa, Kamışlı’da, Gedikli’de, Torosların dağ köylerinde, Antalya’da, Muğla’da
yiyeceği ekmeği bulamayan insanlara 30 bin lira, 40 bin lira dönümüne para
koyuyorsunuz, ondan sonra bir de oturduğunuz yerden laf atıyorsunuz. Fakir
fukaralık, garip gurebalık bu mudur? Bu mudur sizin anlayışınız?
Biraz sonra, beş dakika sonra
yine konuşacağım, yine aynı şeyleri söyleyeceğim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) -
Oradan laf atacağına, bildiğin bir şey varsa gel buradan konuş. Haydi işine!
Haydi işine! (MHP sıralarından alkışlar)
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Senin gibi bölge müdürlüğünden gelmedim ben, orman köylüsüyüm.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Kürsüden konuş.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Çıksın da o, orman köylüsüyle ilgili cevap versin yerinden laf atana kadar
Sayın Başkan. Çıksın da görelim.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Ben orman köylüsüyüm.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) -
Haydi oradan! Haydi oradan!
BAŞKAN – 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin.
Buyurunuz Sayın Çirkin. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum.
Şimdi, değerli iktidar
milletvekilleri, belki bugün bu iktidar koltuklarında oturmanızın orman
köylülerine verdiğiniz bu 2/B yasasıyla çok büyük ilgisi var. 2010
referandumunda -biz Hataylıyız, bizim orman köylerimiz var- bu orman köylerine
gittik, güya “hayır” isteyeceğiz; köylülerimiz direkt “Bize hiç dokunmayın, biz
‘evet’ vereceğiz.” dediler.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) –
Pişman değiller.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Neden? Biz de sandık ki oradaki köylülerimiz gerçekten bu 22 maddeyi incelemiş,
Anayasa Mahkemesinde, şurada, buradaki birtakım yapılanmalara siyasi açıdan bir
değer biçmiş ve “evet” verecek. “Neden?” dedik. İktidar partisinin
yetkililerinin köye geldiğini, bu 2/B yasasını bir türlü çıkaramadıklarını
dolayısıyla orman köylülerine bu arazilerini veremediklerini, bu Anayasa
Mahkemesinin başlarına bela olduğunu ve bu yapıyı değiştirmek için “evet” oyu
istediklerini ifade ettiler. Hiçbir şey demedik, arkamıza baka baka gittik. Bu
orman köylerinden yüzde 80-90 “evet” aldınız değerli arkadaşlar. Bazı köyler
sandık kapattı. Tabii, ekmek meselesi yani biz de bir şey diyemedik, ya doğru
söylüyorsanız! Aradan iki seneye yakın bir müddet geçti, geldik 2011 mahallî
seçimlerine. Yine gittik, “Verin şu oyumuzu arkadaş…” Bunların içinde bizim arkadaşlarımız
da var, Milliyetçi Hareket Partili, dediler ki: “Yok.” Neden? “Vakitleri
yetmemiş bu iktidar partisinin, bu yasayı çıkaramamışlar. ‘Bir daha verirseniz
çıkaracağız, söz.’ dediler.”
Yine, arkadaşlar, arkamıza
baka baka gittik, yine bu orman köylülerinden yüzde 75-80 oy aldınız. Bu yasa
tam manasıyla uygulamaya geçtiğinde, umuyorum ki ilk seçimlerde siz de o
köylerden inşallah arkanıza baka baka gidersiniz çünkü görünüş o.
Milliyetçi Hareket Partisi,
diğer muhalefet partileri bu yasaya çıkışından beri yardımcı olmaya çalıştı.
Yani 7 milyon civarında orman köylümüzün bu dertlerinin hallolması noktasında
-seksen yüz yıldır emek verdiği, sırtında toprak taşıdığı, elleriyle,
geliniyle, kızıyla, torunuyla, dedesiyle taşlarını ayıkladığı bu arazilerin- neticede
mal sahibi olmak durumunda olması adına biz de destek verdik ama siz, her
yasada olduğu gibi bunda da orman köylüsünün menfaatini, aslında devletin de
menfaatini gütmeden ve muhalefeti dinlemeden dikine gittiniz ve çıkardınız.
Şimdi, 19 Nisanda âlâyı
vâlâyla bir yasa çıkarmışsınız, hemen 26 Nisanda Sayın Cumhurbaşkanı
bekletmeden onaylamış. Dokuz ay geçmiş, ilgili genel müdürlüğe soruyorum, sayın
genel müdüre -tutanaklarda var, Komisyonda sordum, herhâlde burada şimdi- “1
metre bir yer sattınız mı veyahut tapuladınız mı?” diye 1 metrekareye bir
muamele yaptınız mı dokuz aydır? Yok. Kimsenin alacak hâli yok, siz farkında
değilsiniz. Yani doğru bir yasaysa dokuz aydır ne bekliyorsunuz? On dokuz ay,
yirmi dokuz ay da bekleseniz orman köylüsünde ümit yok, cebinde para yok, 7
milyon orman köylüsü mağdur olacak ve 1 metrekare bir yer alamayacak bu
gidişle.
Değerli arkadaşlar, bu yasayı
7 milyon orman köylüsünün menfaatleri, onların mağduriyetlerini ortadan
kaldırma adına çıkarttığınızı iddia ediyorsunuz ama yasanın hiçbir yerinde
orman köylüsünün menfaatlerine uygun tek bir madde göremiyoruz. Şimdi, rayiç
bedel oluşturma komisyonu kuruyorsunuz, bunun içinde bir tane ormancı var mı?
Yine, dün Sayın Bakana sorduk, bir tane ormancı yok. Orman Genel Müdürlüğünden
bir kişi yok. Hâlbuki olsa, orman köylüsünün, bu aziz orman köylüsünün elli
yıldır, yüz yıldır oraya ettiği emeği bilir, acır. Milli Emlakle, Maliyeyle
orman köylüsünü barıştırabilir misiniz? Maliyenin işi para toplamak. Yani
Maliyedeki bu yeni anlayış -Allah selamet versin, Allah şifa versin- Sayın
Unakıtan’a rahmet okutuyor, rahmet okutuyor. Tarım Bakanlığında da böyle. Bir
ürün destekleme deseni ve kilo şeyi çıkarttırdınız TÜİK’e -ortada kaldı zaten-
meğer öğrendik ki iş yine Maliye Bakanlığından çıkmış. 525 kilo pamuk, 500 kilo
buğday, 800 kilo mısır, 235 kilo ayçiçeği. Soruyoruz Tarım Bakanlığına, kimin
arkadaş, bunu kim çıkardı, nasıl yaptınız Sayın Tarım Bakanı bunu? Cevap
veremiyor. En son, sağ olsun, ağzından santim santim de çıksa, komisyonda sözünü
aldık, inşallah yeniden değerlendirilecek. Kim yapmış? TÜİK. TÜİK’e kim
söylemiş? Maliye. Yahu, kapatın Tarım Bakanlığını, kapatın Orman Bakanlığını,
her şeyi Maliyeye teslim edin, Orman Genel Müdürlüğü, Tarım Genel Müdürlüğü
yapın olsun bitsin. Yani maliyecilerle baş edilebilir mi? Edilemez. Burada
vicdan yok ama özelleştirmede; TÜPRAŞ, TEDAŞ, TELEKOM, yol, otoyol hiç buralara
parmak basmıyorsunuz. O zaman çok vicdanlısınız, bunu alacak olan insanlara
karşı çok müşfiksiniz. Ucuz, kaça gittiği belli değil. Arada, TÜPRAŞ’ta
mahkemeler sizi yakaladı ve devlete ettirdiğiniz zararı gördü. Mahkeme
kararıyla sabitlendi. Garibim orman köylüsüne gelince ortada bir şey yok. 10
milyar, 20 milyar, 30 milyar değer biçiyorsunuz.
Adana milletvekili var mı
burada iktidar partisinden bilmiyorum. Adana Havaalanı’nda gariban bir görevli
var. 7 dönüm arazisi var. Oyunu da size vermiş. 54 milyar değer biçmişsiniz,
insaf ya, 54 milyar! Bu, bunu nasıl ödeyecek yani burada vicdani bakımdan çok
rahatsız olacağınız bir yasa çıkarıyorsunuz. Lütfen, bunu bir yerinde düzeltin.
Siz her yasada böyle
yapıyorsunuz. Geçen sene burada, bedelli yasasında “Etmeyin, tutmayın, bu
rakamı burada bu kadar yüksek bırakmayın, bu kadar yüksek tutmayın.” dedik, ben
dedim konuşmacı olarak. “Bak, mahcup olursunuz. Bu, ne askerlik görevini
bedelli yapmak isteyene yarar ne de size yarar. Para da toplayamazsınız, millet
de hâlâ firar olur.” dedik. Buyurun, haydi, alın rakamları, bedelli yasasında
da çamura çöktünüz. Bu anlayışla iktidar olunmaz. İktidar biraz muhalefetle de
oturur, düşünür, tartışır yani netice itibarıyla, biz de sizin gibi orman
köylüsünün menfaati için burada sizlere yardım etmeye hazırız sayın
milletvekilleri.
Hatay’ın Belen ilçesi… 12-15
milyar rakam biçiyorsunuz buradaki arazilere. Mesela, içinde Soğukoluk da var.
Soğukoluk, eski Soğukoluk değil; barı, pavyonu, oteli kalmamış Allah’a şükür.
Soğukoluk gariban bir yer. Şimdiki adı Güzelyayla. Nereden bulacak 15 milyarı
adam, dönümüne? Bu, bir kısım zengine gidecek, bir kısım arsa spekülatörüne
gidecek, bunlar alacak. Belki devlet buradan bir miktar para kazanacak ama para
kazanma anlayışıyla yani orman köylüsünün menfaatlerini, onun elli, yüz senelik
emeğini, onun vicdanını karşılamayan, sadece ve sadece devlete para kazandırmak
amacıyla çıkardığınız bu yasa, inşallah, size yol, su ve elektrik olarak
dönecek! Bunu ümit ediyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oy
olarak dönmeyecektir.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) –
Onlarla yol, su yapıyoruz.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Anlayamadım efendim.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) –
Yol, su yapıyoruz.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– E, şimdi elli yıllık, yüz yıllık emeğinin üzerine yol, su yapıyorsunuz orman
köylüsünün, değil mi efendim? Yok, siz söylüyorsunuz yani.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) –
Altyapı yapacağız.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Evet, evet.
Siz altyapı yapacaksınız,
orman köylüsü de acından ölecek, önemli değil!
Tebrik ediyorum, teşekkür
ediyorum, anlayış belli oldu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum efendim, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çirkin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.
Buyurunuz Sayın Özkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında İç Tüzük gereği
yürürlük maddesinde konuşulmaz ama bu madde en zor madde. Neden? Kanunları
yürütecek olan Bakanlar Kurulu ama bu kanunu…
Yıl 1982, ben Antalya’da
veteriner hekim olarak göreve başladım. O bölgenin halkının sorunu 2/B’ydi.
2002’ye kadar -1994 yılında ben Antalya’da İl Genel Meclisi üyeliği yaptım-
Antalya’nın Karaöz’ünden tutun, Duacı’sından, Aşağıoba’sından Korkuteli’nin
köylerine; Yazır’ından, Esenyurt’undan, Güzle’sinden, Antalya’nın
Finike’sinden, Kumluca’sından, nereye giderseniz gidin 2/B konuşuldu.
Yıl 2002, Burdur’a geldim,
Burdur Milletvekili oldum. Burdur’umuzun Bucak’ında, Elsazı’nda, Kargı’sında,
Yazır’ında, Kocaaliler’inde, Dirmil’inde… Burdur’u kurak bilirsiniz, Burdur’un
dörtte 3’ü ormanlarla kaplıdır, orman köylüsü vardır.
Biraz önce Elsazı
Muhtarımızla görüştüm: “Ne var sorun olarak?” Dedi ki: “Elli yıldır atalarımın
ektiği, biçtiği yerleri orman dışına çıkaramadık. Bununla ilgili bir düzenleme
yapılmadı. Biz, buralarda iştigal ediyoruz, buralarda Türkiye’nin en güzel
salatalığını, en güzel biberini, en güzel domatesini üretiyoruz ama elimizden
tutan yok.”
Değerli arkadaşlarım, ne
diyor Yunus Emre: “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi/ Mal da yalan
mülk de yalan, var biraz da sen oyalan/ Elinle verdiğin, üzerine giydiğin, bir
de yediğindir sana kalan/ Âdem Baba da girmişti bin yaşına, onun da başı kondu
en sonunda musalla taşına.”
Musalla taşına konmadan bu
insanlar mal sahibi olmak istiyor, kendi doğduğu topraklarda doymak istiyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Bazıları topraklarını terk etmiş, İstanbul’a
yerleşmiş, Antalya’nın varoşlarına yerleşmiş, İzmir’e yerleşmiş, Bolu’nun
yaylalarına yerleşmiş. Bunlar da bu orman köyü içinde bir mal sahibi olmak
istiyor.
Bu kanunu yaptık -yürürlük
maddesi- dedik, sizlere anlattık, bu yürümüyor, bu işlemiyor. 1 dönüm
satamadınız, gözünüzü ekonomiye diktiniz. O, kırsalın, Antalya’nın
Pınarlı’sında taşı kaldırmış, yerine alın terini seranın üzerine yazmış:
“Yapıncaya kadar çok çektim zoru, Allah’ım cümleyle koru.” diyor. Korunmak
istiyor o çiftçi. O çiftçi korunmak istiyor ama o çiftçinin, o köylünün elinden
ne yazık ki on yıllık iktidarınızda tutmadınız.
Kanun yürümüyor, yürütme maddesinde
“Bakanlar Kurulu yürütür.” diyoruz ama kanun yürümüyor. Onun için biz diyoruz
ki… Bakın, biraz önce Sayın Hamzaçebi’ye Sultanbeyli’den bir telefon geldi,
Sultanbeyli’nin Fatih Mahallesi’nden, “Bu rayiç fiyatlarla yine biz ödemeyiz,
bunu on yıla yayın.” diyor.
Siyaset ne? Siyaset sorun
çözme sanatı. Niçin toplanıyoruz burada? Bu sorunları çözmek için. Çözdük mü?
Dokuz ay önce biz bunu dedik, sanki çocuk doğumu bekler gibi dokuz ay on gün
bekledik, yasa tekrar geldi. Kaçıncı gelişi? Yıl 2002’de biz oturduk, dedik ki:
“Cumhuriyet Halk Partisinin barış projesi var, 2/B projesi, bu olayı çözelim
diyoruz. Gelin -iki siyasi partiydik o dönemde- bu sorunu çözelim.” Nasıl
çözeriz? Bu sorunu çözmek için “Orman köylüsünün tarımsal amaçlı kullandığı,
ekip diktiği, ürettiği, atasının yadigârı yerleri -çünkü onlar ormanı
koruyorlar- bedelsiz orman köylüsüne verelim. Diğer yerleri, turizm
beldelerini, sahilleri tekrar bir değerlendirmeye alalım. Bu değerlendirme
sonucunda fiyatlarını belirleyelim, rayiç değeri veya emlak değeri üzerinden
bunları bu topraklarla kavuşturalım, üretimlerini yapsınlar; turizmciler
turizmlerini yapsınlar.” dedik. Ama ne yaptınız? Bizim dediğimizi yapmadınız,
Anayasa Mahkemesinden döndü, tekrar kanun geldi, tekrar değiştirdik. Rayiç değerin
yüzde 50’si üzerinden fiyatlandırma Komisyonda yer almasına rağmen Genel
Kurulda Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla tekrar yüzde 70’e çıkarıldı.
Tekrar, bu kanun yine geldi. Bakın, şu anda da önergeler verdik, çok güzel
önergeler verdik. Neden? Sorun çözülsün, kanun yürüsün, vatandaşımız bu
toprakla buluşsun. 400 metrekare üzerinde direttiniz, bin metrekare olsun dedik
kabul etmediniz. Bunun öncesinde Burdur’umuzun köylerini dolaştım, pazarlarını
dolaştım. Çavdır’ımızda, Gölhisar’ımızda, Kemer’imizde, Çeltikçi’mizde
vatandaşlar peşinat olarak alınan bin liranın, 1.500 liranın, 2 bin liranın
niçin alındığını soruyordu.
Şimdi, bu paraları aldık, bir
kısmı bu paraları ödedi. Her zaman olduğu gibi ödeyen suçlu. Şimdi, bir yasal
düzenleme yaptık, önergeyle değiştirildi, bundan sonra bu peşinat paraları
alınmayacak diye. Güzel bir yaklaşım, tebrik ediyoruz. Ama, verenler hakkında…
Bu insanların kimisi bileziğini bozdurdu, kimisi tarlasını sattı, kimisi
ineğini sattı, kimisi yıpranmış traktörünü sattı, bu parayı ödedi. Şimdi, bu
vatandaşın mağduriyeti nasıl giderilecek? Bir kanun yapıyorsak vatandaşlara
eşit uygulamamız gerekiyor. Onlara ne yapabiliriz? Ödediği paranın en azından
kanuni faizini -maliyecilerimiz var- yapıyoruz ve günlük faizini tespit ediyoruz
-faizleri şu anda komisyona döndürdük- ona mutlaka bir güzelleştirme yapmamız
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, konu
açılmışken sayaçlarla ilgili de sorunlar var bölgelerimizde. Vatandaşın gündemi
şu anda aş, ekmek, iş… Vatandaş diyor ki: “Ben, yıllardır atamdan kaldığım
yerlerde, hanımımı kefil yaptım, Ziraat Bankasından, tarım krediden kredi
aldım, sondaj yaptım ama Hükûmet geldi, bu sondajıma sayaç takmak istiyor.
2,5’luk su çıkıyor, 3,5 milyar sayaç parası isteniyor.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Erteleyeceğiz, erteleyeceğiz...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
– 3,5 ertelenecek…
Bakın, işte, siyaset sorun
çözme sanatı. Bu zamanımızı boşa harcamamak için, o vatandaşın sesine kulak
vermemiz gerekiyor. Vatandaş ne diyor, orman köylüsü ne diyor, Sultanbeyli’deki
vatandaşlarımız ne diyor, Antalya’nın Pınarlı’sındaki vatandaşlarımız ne diyor,
Burdur’un Sala’sındaki vatandaşlarımız ne diyor, dinlememiz gerekiyor.
Sulak araziyi alıp satan yok
şu anda değerli arkadaşlarım. Bu orman köylülerinin kullandığı yerler zaten
kıraç arazi yani, onlar attıkları üründe 1’e 1,5 ancak alabilirler. Yani, 3-4
alan ürünler var ama onlar ancak 1’e 1,5 alabilirler. Buralarda arpa vardır,
buğday vardır ama onların ürettiği arpa da buğday da zaten para etmiyor. Onlar,
o topraklarda, bir çoban ateşi gibi oraları bekliyor. Ne yaptık onlara da
zaten? Keçisini dağdan ettik, dağları domuzlara teslim ettik, bunun üzüntüsünü
yaşıyorlar. Ovaları farelere teslim ettik, ekip biçmiyor artık vatandaşımız.
Onun için, bakın, buğdayı ithal ediyoruz, canlı hayvanı ithal ediyoruz, gübreyi
yurt dışından alıyoruz, yaş meyve sebzenin çoğunu -elmasını, armudunu,
kirazını- yurt dışından getiriyorsunuz zaman zaman. Bunlar olmamalı. Bu ülkede
insanlarımız doğduğu topraklarda doymalı, bunun mücadelesini veriyoruz, bunun
için burada siyaset yapıyoruz, ekmeğimizi artırmak için siyaset yapıyoruz ama
ne yazık ki bunları dinleyen yok.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Pir Sultan Abdal şöyle diyor: “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri
soğuktu/İnsanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu.” Aç, tokun hâlinden
anlamaz; tok, açın hâlinden anlamaz. Biz ne diyoruz? Aç, tokun hâlinden
anlamalı; tok da açın hâlinden anlamalı; birbirimizi dinlemeliyiz. Burada ufak
tefek tartışmalar oluyor, üzülüyoruz. Kendimiz sorun oluyoruz burada.
Birbirimize dişleri kenetlenmiş, yumrukları sıkılmış olarak bakıyoruz. Niçin?
Niçin? Kendi sorununu çözemeyen, başkasının sorununu hiç çözemez. Burada,
valilik yapmış, yöneticilik yapmış arkadaşlarımı görüyorum, zaman zaman büyük
tartışmalar oluyor, bunları hiçbir zaman bu Parlamento hak etmiyor. Buraya
sorun çözmeye geldiysek, siyaset de sorun çözme sanatı olduğuna göre, bakın,
biraz sonra yine bir önergemiz daha olacak, bunları kabul etmeniz gerekiyor.
Ayrıca, yine, biraz önce
“sayaçlar” demiştim, o sayaçlarla ilgili yarın bir kanun gelecekmiş, orada
önergelerimiz olacak.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Müjdeler olsun, müjdeler…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
– İnşallah müjde olur.
Bugün vatandaş trafoları
çalıyor arkadaşlarım. Geçen ben Niğde-Aksaray bölgesindeydim, en az 400-500
kilo olan trafolar yerinden sökülüp yer değiştiriyor, çalınıyor ki bu sayaçlar
8-10 kilo ağırlığında bir metal parçası olacak. Onlara TARSİM kapsamında
sigorta yapılması lazım; bir yerde, başka bir yerde kullanılmaması lazım; devlet
tarafından verilmesi lazım. Bu konuda da önergelerimiz olacak, vatandaşı
rahatlatma, rahat bir nefes aldırma yönünde önergelerimiz olacak. Bunların, bu
önergelerin kabul edilmesini talep ediyoruz.
“Orman köylüsü” dedik. 7
milyon orman köylüsü var, 3 milyon da… Şu çıkaracağımız kanun 10 milyon
vatandaşımızı ilgilendiriyor yani yedide 1. Yedide 1 vatandaşımız bu sorunla
karşı karşıya. Yine bu yasa yarım oldu. İnşallah, sizin dedikleriniz olur fakat
vatandaşımız bu paraları ödeyemeyecek çünkü doğal yağışlardan zarar görüyor,
doğal afetlerden zarar görüyor, dondan zarar görüyor, selden zarar görüyor…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- …yangından zarar görüyor, bunların elinden tutmamız gerekiyor.
Bu duygularla hepinize
saygılar sunuyor, yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özkan.
Şahsı adına Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten bu konuda çok konuştuk,
biliyorum ama görülüyor ki daha çok konuşacağız çünkü sorunu adaletli, kalıcı,
uygulanabilir şekilde çözemediğimiz ortada. Hâlbuki bu konu, toplumun en alt
gelir seviyesine sahip olan orman içi ve kenarı köylülerimizin yıllardır devam
eden ve sebebi kendilerinin olmadığı bir sorun; kangrenleşmiş, dededen toruna
kalan bir sorun. Bu sorunun çözümü için -işte bir uzlaşma da temin edildi
siyasette- daha önce de bir çok teşebbüs oldu ama bu defa bir şans, bir
uzlaşmayla, iktidarıyla muhalefetiyle bir çözüm arayışı, bir çözüm geliştirme
gayreti var. Bunun iyi kullanılması gerekir. İktidar tarafından böyle bir
uzlaşmanın, gerçekten, toplumdan, milletten, halktan yana, sorunun kalıcı
çözümünden yana iyi kullanılması gerekirdi ama kullanılmadığı kanaatindeyim.
Çünkü, dünden bu yana sürekli telefonlar alıyoruz -sizlere de geliyordur- ve
ısrarla diyorlar ki: “Biz bu bedelleri ödeyemeyiz. İşte, dişimiz, tırnağımızla
varlık hâline getirdiğimiz bu alanların, bu arazilerin, tarlanın, arsanın şimdi
tapusunu almak gibi bir imkân yakaladık ama takip edilen yolla bu imkânımız da
olmayacak.”
Değerli arkadaşlar, biraz
önce bir muhtar aradı, bizim Mersin’in Çamlıyayla’sının Belçınar Köyü Muhtarı,
dedi ki: “Sayın Milletvekilim, orman içi köyü deyip duruyorsunuz. Orman içi köy
mü kaldı, köy mü kaldı ki yani köyleri mahalleye dönüştürdünüz.” Böyle de bir
garabet yaşıyoruz yani. Sahilden –Sayın Vahap Seçer bilir- 100 kilometre
ileridedir, Toros Dağları’nın içinde gömülü bir köydür bu Belçınar köyü ama köy
değil artık, mahalle. Nasıl hukukta bir ortak zemin oluşturacaksınız, bir ayrı
hadise.
Size kısaca bir husus
anlatayım: Bu getirdiğiniz yasayla orman içi yani 2/B, ormandan dışarıya
çıkartılan araziler orman içi köylülerinin birinci derecede meselesi. Ama bu
kanunla orman içi köylüsüne zırnık bir şey getirmiyorsunuz, Anayasa’ya aykırı
olarak. Anayasa’da 2/B arazilerinin değerlendirilmesi orman içi ve kenarı
köylülerinin kalkındırılmalarında kullanılır, diye bir amir hüküm var.
Getirdiğiniz yasada, çıkarttığınız yasada, yüzde 10’unu ancak o köylülere
aktarmak gibi bir karar aldınız, Anayasa’ya aykırı bir şekilde. Ama şimdi, ben,
size bir iki örnek vereceğim, benim kendi seçim bölgemden örnek vereceğim:
Erdemli’nin Üçtepe köyü, Harfilli köyü, Güneyli köyü. İnanınız -değerli Mersin
milletvekilleri vardır aranızda, bakıyorum göremiyorum- bu insanlar taşı
düzeltiyorlar, büyük makinelerle taşları düzeltiyorlar; bu taşların üzerine
duvar örüp, toprak taşıyıp, üzerine sera kurup meyve yetiştiriyorlar, meyve,
sebzeden vazgeçtik. Gerçi her sene satamıyorlar, zarar ediyorlar ama. Bu “2/B
arazisi” dediğiniz arazilerde inanınız ki ancak -toprak yok- keçi yaşayabilir.
Ama, buraları ekonomiye kazandırmak, en azından kendi çoluk çocuklarının geçimi
için kullanmak isteyen bu insanlara, şimdi, siz, yüzde 70 gibi kabul edilemez
bir rayiç bedelle “Kendi emeğinizle, dişiniz tırnağınızla elli yılda var
ettiğiniz bu toprakları tekrar satın alacaksınız.” diye dayatıyorsunuz. Bu
adalet değil değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
milletvekilleri, bunun adı “adalet” değil, bunun adı “zulüm”. Ya partinizin
adını değiştirin ya bu işten vazgeçin, adaletli davranın, lütfen.
Ben size Hatay’dan bir örnek
vereyim: Hatay’ın Yayladağı Topraktutan, işte Tumama yani öyle köyler var ki
yukarıdaki incir ağacına belinden kendini iple bağlar, aşağıya sarkar -Sayın
Genel Müdürüm bilir bunları- oradaki kayanın düzlüğünü düzeltir, tütün ekerdi.
Şimdi tütün de yok, bu 2/B arazisini de adamın elinden alıyorsunuz. Bu doğru
değil. Yaptığımız iş, gerçekten yılların oluşturduğu devletin kusuru bir sorunu
çözmek ama bunun adı “çözüm” değil, bunun adı “zulüm”.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Yanlış yapıyorsunuz, bu yanlışı bir daha konuşacağımızı ümit ediyorum, inşallah
iyi olur diyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Şandır.
Bursa Milletvekili Bedrettin
Yıldırım…
Buyurunuz Sayın Yıldırım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda kısaca “2/B” olarak bilinen
kanunda değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifinin 3’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu arada, Gaziantep’te elim
bir iş kazası sonucu hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına da
sabır diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
Hükûmetimizin bugüne kadar yaptıkları ve halk nezdinde gördüğü takdir hepimizin
malumudur. Çok uzun yıllardır devam eden, ülkemizin büyümesi ve gelişmesine
engel olan ya da sosyal bir sorun olarak karşımıza çıkıp vatandaşlarımızı
huzursuz eden birçok problemi AK PARTİ iktidarı çözmüştür, çözmeye devam
edecektir. Bu sorun da onlardan bir tanesidir. Tam altmış yıldır milletin
gündeminde olan bu sorunu işte bugün yüce Meclis çözüyor.
On birinci yılında
bulunduğumuz iktidarımız süresince, bir zamanlar ekonomimizin baş belası
enflasyon canavarı iktidarımızla birlikte yok edilmiştir -tek haneli hâle
düşmüş- 1969’dan bu tarafa enflasyon bitmiş, paramıza itibar kazandırmışız, çok
sıfırlı paraların yerine itibarlı bir Türk lirası bugün cebimizde
taşınmaktadır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen
2/B’den bahset, 2/B’den, geç onları!
BEDRETTİN YILDIRIM (Devamla)
- Sağlık ve millî eğitim alanında çok büyük dönüşümlere AK PARTİ iktidarı imza
atmıştır. Özellikle, her ile bir üniversite kurmuşuzdur. Bu da ülkemizin
gelişim ve dönüşümünün bir göstergesidir.
Bölünmüş yollar, Marmaray,
ikinci tüp geçit, hızlı tren, kara ve hava ulaşımında ciddi bir dönüşüm AK
PARTİ iktidarlarında artık herkesin gıpta ettiği bir anlayıştır.
Gemi inşaatında dünya
5’inciliğine yükselen ülkemizde yeni bir demir yolu endüstrisi kurulmuştur.
Kendi savaş gemisi, savunma uydusu, insansız hava aracı, silahı, tankı,
helikopteri, ve inşallah yakında, kendi savaş uçağını yapacak bir endüstri AK
PARTİ iktidarında Türkiye’yle buluşmuştur.
Türkiye’nin bütün illeri
doğal gazla tanıştırılmıştır. Ankara’da, İstanbul’da, Bursa’da, Türkiye’nin her
ilinde hava kirliliğinden âdeta bitap olan insanımız, bugün temiz bir şehirde
yaşamanın hazzını yaşamaktadır.
Yerel yönetimleri
güçlendirmek, yerinden yönetmek, destek ve katkı sağlamak amacıyla Belediye
Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Mahallî İdare
Birlikleri Kanunu gibi yüzlerce kanunu yüce Meclis çıkararak ülkemizin
sorunlarını tek tek çözmüştür.
Sayın milletvekilleri, genel
sağlık sigortası hayata geçirilmiş, hiçbir sosyal güvencesi olmayan, hatta
yeşil kart uygulamasından yararlanamayan yaklaşık 3 milyon vatandaşımız da
devlet güvencesine kavuşmuştur. “2/B” olarak adlandırılan düzenleme de bu
adımların en önemlilerinden birisi olmuştur. Devlet ile milletin yıllardır
ihtilaflı olduğu bir alanın düzenlenmesi, devlet-millet kaynaşması ve
barıştırması projesidir 2/B yasası. Vatandaşlarımızın -devam eden başvurularla
birlikte- ekip biçtiği, barındığı, çocuklarına gelecek olarak gördüğü alanlar
artık gönül rahatlığıyla kendi sahiplerine kavuşacaktır. 2/B çözümüyle orman
köylülerinin kalkındırılması ve mahallinde kalkındırma imkânı olmayan orman
köylülerinin 2/A alanlarına taşınması da sağlanacaktır.
Düzenlemenin sonucu olarak,
aralarında Bursa’nın da bulunduğu birkaç ilimizde üniversitelerimizin geleceği
gençlerin uygun ortamlarda eğitim görmelerine imkân sağlayacak alanlar da bu
yasayla yeniden düzenlenmiştir.
Yıllardan beri tartışılan ve
bir sosyal sorun olarak karşımıza çıkan mülkiyet problemi devlet ile vatandaşı
olumsuz olarak karşı karşıya getirmiş, bu yasayla bu çözümlenmiştir.
Kısaca, büyük bir sosyal
problem daha çözüme kavuşturulurken, diğer yandan da elde edilecek kaynakla
ülkemizin orman kapasitesi artırılıp sağlıklı konutlar, sağlıklı kentler temel
hedefinde ilerlemeler olacaktır. Böylece, milletimiz, devletimiz barışacak ve
ülkemiz her bakımdan ileriye dönük çalışmaları sürdürecektir.
Değerli milletvekilleri, bu
bilgilendirmeyle birlikte düzenlemenin milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
2/B yasası milletimizle devletimizin bir barış projesidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yıldırım.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu orman
köylülerinin fakirliği devlet raporlarına geçmiş. Bunları bilmemize rağmen…
Biliyorsunuz ki ORKÖY Genel Müdürlüğümüz vardı ama Sayın Bakan zamanında kanun
hükmünde kararnamelerle ORKÖY Genel Müdürlüğü kapatıldı. Türkiye’de 7 milyona
yakın orman köylümüzü ilgilendiren, bunların sıkıntısına çözüm bulmaya çalışan
ORKÖY Genel Müdürlüğünün kapatılmasının gerekçesi nedir? 2010, 2011, 2012
yıllarında orman köylülerine ORKÖY vasıtasıyla ne kadar kaynak aktarılmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yılmaz.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, daha önce
komisyonda sizden önce oturan Sayın Bakana sordum, cevabını alamadım. Gerçekten
orman köylüleri… Anamur’un örneklerini vereyim: Ovabaşı, Emirşah, Karadere,
Ortaköy, Nasrattın, Bozdoğan gibi köylerin hepsinde 2/B arazisi var. Şu andaki,
oradaki oturan köylüler, parsel başına, iki üç ayrı parselleri varsa bir
parsele bunların indirilip tek bir aşamada bunların parasını ödemek istiyorlar;
bir. İkincisi de rayiç bedellerin yüksekliğinden orman köylüleri gerçekten
şikâyetçi. Bu şikâyetler bize tüm köylülerden gelirken buna gözümüzü kapatıp
sadece İstanbul için bu yasayı yeniden düzenlemek doğru bir yaklaşım mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarının
önceki hâlinde yani bugün değiştirmeden önceki hâlinde, nisan ayında çıkan
hâlinde yayla mevzuatı da ilk defa Orman Kanunu’nun içine girdi ve 6831 sayılı
Kanun’un 17’nci maddesine yapılan bir eklemeyle -Hükûmet tasarısıyla bana ait
olan bir teklifin birleştirilmesiyle- yayla mevzuatımıza girdi. Ancak, bir yıla
yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen yayla mevzuatıyla ilgili alt
düzenlemeler, yönetmelikler çıkarılmadı ve geçtiğimiz yaz yine Osmaniye’de
yayla evi olan insanlar büyük ızdırap çektiler, sıkıntı çektiler; tutanaklara,
savcılara, jandarmaya, ormancılara muhatap oldular. Önümüzdeki dönem de
yaklaşıyor. Yine aynı şeylere, aynı olaylara muhatap olacaklar mı? Bu
yönetmelik ne zaman çıkacak, ne zaman yürürlüğe girecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Türkoğlu.
Sayın Yılmaz...
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Bakana sormak
istiyorum, biraz önce Millî Savunma Bakanı olduğu için cevap vermedi.
Türkiye’de ormanlarımızın birçoğu genç. 5 milyon hektara yakın genç ormanımız
var. Yılda 1 milyon 250 bin hektar ormanın bakıma ihtiyacı var ve bu ormanların
bakımlarını yapabilmek için 2.500’e yakın mühendise ihtiyaç var ve 2-3 bine
yakın genç orman mühendisi işsiz duruyor. Bu 2/B’den dolayı çok ciddi manada
gelir gelecek. Bunlarla bu orman mühendislerini almayı düşünüyor musunuz?
Yine, beş ay yirmi dokuz gün
ormanda çalışan geçici işçiler var. Bunlar yazın yirmi dört saat-kırk sekiz
saat uyumadan yangın işinde görev yapıyor ama beş ay yirmi dokuz gün sonra
işten çıkarılıyorlar. Bunları kadroya almayı düşünüyor musunuz?
Bir üçüncü sorum da: Sayın
Orman Bakanına sorduğum da baktım ki Afyon işletmesi bizim ufak
işletmelerimizden bir tanesi olmasına rağmen, neredeyse yirmi beş tane ilin
yatırımı kadar yatırım oraya yapılmış. Her bakanın kendi iline karşı, bakanlık
yaptığı ile karşı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bu 400 metrekare için çıkan
şimdiki yasa özel bir yasaya benziyor, sırf İstanbul’a has gibi. Bu ecrimisil
ödeyerek, bir de 2/B’den dolayı tarımla, çiftçilikle uğraşanlar için bir yasa
çıkartmayı, fiyatları düşürmeyi Sayın Bakanımız düşünüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Yılmaz’ın ORKÖY Genel Müdürlüğünün kapatılmasıyla
ilgili sorusu var. Tabii, ORKÖY Genel Müdürlüğü kapatıldı ama orada yürüyen hizmetler
yeni yapılanma içerisinde tek elden yürütülecek. Eskiden çok farklı ellerde
yürüyen hizmetler şimdi tek elden yürüyor. Orada devam eden hizmetlerin
hiçbirisi geri kalmıyor, bugün daha iyi bir biçimde yürütülmesi için yeni bir
yapılanma yapıldı ve şu ana kadar da gayet başarılı bir şekilde bu yapılanma
devam ediyor.
2010 yılında 53 milyon TL,
2011 yılında da 70 milyon TL bir destek var. Onu ifade edeyim.
Sayın Öz’ün rayiç bedellerin
yüksekliğiyle ilgili bir sorusu var. Tabii, rayiç bedellerin yüksekliğini
herkes kendi açısından değerlendirebilir ama burada rayiç bedel tespiti, 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu uyarınca belediye, ticaret odası, sanayi odası,
borsa gibi kuruluşlardan veya bilirkişilerden soruşturulmak suretiyle,
taşınmazın imar durumu, belediye hizmetlerinden yararlanma durumu gibi
özellikleri dikkate alınarak illerde defterdarlıklar, ilçelerde mal
müdürlüklerince ve 4706 sayılı Kanun uyarınca Maliye uzmanlarınca
yapılmaktadır. Rayiç bedelin tespiti ve buna ilişkin gerekli kontroller objektif
kriterler uygulanmak suretiyle yapılmaktadır. Rayiç bedelin Türkiye’nin her
yerinde aynı olması söz konusu değildir. Bazı yerde çok kıymetli bir yer
vardır, oranın rayici ona göredir; bazı yerde kıymeti düşüktür, ona göredir.
Özellikle tarım arazileriyle ilgili köylerde...
ALİ ÖZ (Mersin) – Aynı bölge
için Sayın Bakanım. Ayrı bölge elbette farklı olacak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – …bulunan yerlerle alakalı rayiç bedeller de oranının durumuna
göre tespit edilmiştir. Onlar oldukça düşük bedeller diğerlerine nazaran. Ona
göre tespitleri yapılmıştır.
Sayın Türkoğlu yaylalarla
ilgili mevzuatı söyledi. Geçen dönem yani yasama yılı içerisinde bu konuda
yasayı çıkardık, adımı attık. Orada yaşanan sorunları çözmek, yasal altyapıyı
oluşturmak için yönetmelik çalışması da yasanın öngördüğü şekilde devam ediyor.
Şu anda taslak hazırlanmış durumda. En kısa zamanda yönetmelik yayınlanacaktır.
“Genç ormanların bakımları
için…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Orman mühendisi istihdam edilecek mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – …orman mühendisi alınacak mı?” diye bir soru var Sayın Yılmaz
tarafından. Tabii, 2003 yılından itibaren 1.511 adet orman mühendisi
alınmıştır, bundan sonraki süreçte de yeni orman mühendisleri elbette
ihtiyaçlar çerçevesinde alınacaktır.
Sayın Halaman “400 metrekare
sadece İstanbul’a mahsus gibi gözüküyor.” dedi. Bu genel bir düzenleme,
İstanbul’a has bir düzenleme değil. Türkiye’nin neresinde 400 metrekarelik -bu
kapsamda- yere sahip vatandaşımız varsa, tamamı bundan istifade edecektir;
İstanbullular bunun içerisinde varsa onlar da istifade edecektir. O yüzden, bu
düzenleme, özel bir düzenleme değil, ülkemizin genelinde uygulanacak olan genel
bir düzenlemedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarının
3’üncü maddesinde yer alan “Kanun hükümlerini” ibaresinin “Kanunu” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Vahap Seçer Ramazan
Kerim Özkan
İstanbul Mersin Burdur
Ali İhsan
Köktürk Mahmut Tanal
Zonguldak İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 396 sıra sayılı kanun teklifinin 3’üncü maddesinde geçen “Bakanlar Kurulu
yürütür” ifadesinin “Maliye Bakanı yürütür” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Seyfettin Yılmaz Ali Öz Mehmet Şandır
Adana Mersin Mersin
Reşat
Doğru Mehmet
Günal
Tokat Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Yılmaz konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bir kavram kargaşası yaşıyoruz. Eğer bu 2/B’lerin nereden nasıl
geldiğini bilmezsek neticesini de doğru ortaya koyamayız.
Şimdi, çıkıp “Altmış, yetmiş,
seksen yıldır çözülemeyen sıkıntıyı biz çözdük.” dersek doğru bir yaklaşım
olmaz. Hepimiz biliyoruz ki en doğru çözüm, kadastronun tamamlanmasıyla
beraber. Hâlbuki, bakın, 1960 ihtilalinden önce, dönemin hükûmetleri zamanında
2/B çalışması yapılmış, 2/B’yle ilgili çalışmalar gerçekleşmiş; ihtilal olmuş
ve ihtilal hükûmeti yapılan çalışmaların tamamını iptal etmiş. Daha sonra,
2000’li yıllarda yine mevcut hükûmetler bu yasayı getirmişler, çözümünü ortaya
koymuşlar, Anayasa Mahkemesi iptal etmiş.
Şimdi, bir çalışma yapıldı,
doğrudur ama bu çalışma da Sayın Bakan, Anayasa’ya aykırı. Anayasa’nın 169 ve
170’inci maddesine baktığınız zaman orada orman köylülerinden bahseder, orman
köylülerinin korunmasından bahseder. Ama bu yasada orman köylülerine ve ormana
verilen herhangi bir şey yok. Şimdi, anayasal çoğunluğunuzla, Parlamento
çoğunluğunuzla bunları geçirebilirsiniz ama bir suç işliyorsunuz. Eğer siz
orman köylerini korumadığınız müddetçe, orman köylerine buradaki kaynakları
aktarmadığınız müddetçe ve buradan gelen kaynakları ormanlara aktarmadığınız
müddetçe Anayasa suçu işlemeye devam edeceksiniz. Şimdi çoğunluğunuz olabilir
ama yarın bunların sorgulanamayacağının garantisi yok. Nasıl bugün siz, geçmişe
dönük on-on beş yıllık olayları sorguluyorsanız, emin olun bunlar da
sorgulanacak çünkü 169 ve 170 açık, tamamen buradan elde edilen gelirlerin
orman köylüsüne aktarılması gibi bir zorunluluk var. Ama burada orman köylüsüne
bir şey var mı? Yok.
Peki, Sayın Bakan, ben size
bir şey soracağım: Bu ormanları kim koruyor? Sanıyor musunuz ki sadece orman
teşkilatı koruyor. Orman teşkilatı yüz yetmiş yıldır özveriyle çalışıyor ama
burada orman mühendisleri var, ben bu teşkilatta yirmi iki yıl boyunca
çalıştım, hep söylüyorum, sizin dört saatte ulaşamadığınız yerlere ilk önce
oradaki orman köylüsü geliyor o orman yangınlarını söndürmeye. Ormana yapılan
yasal olmayan bir müdahale olduğu zaman o orman köylüsü gelip orada koruyor.
Ormanlarda kaçak olduğu zaman, otlatma olduğu zaman ilk önce ormanları koruyan,
gözü gibi koruyan orman köylüsü. Peki, orman köylüsü bu kadar ormanları
korurken orman köylüsüne niye hiç imkân getirmiyorsunuz Sayın Bakan? Burada bir
imkân var mı? Ama sizin grup başkan vekiliniz çıkıyor, bunları sadece “işgalci”
olarak değerlendiriyor.
Şimdi, ben size soruyorum,
yüz yıldır size dedenizden atanızdan kalmış bir yer, Toroslarda, dağın başında
2-3 dönüm taşlık alanı, kayalık alanı açmış, orayı ekmiş biçmiş -babasından
dedesinden kalmış- ancak karnını doyurabiliyor, ancak karnını doyurabiliyor.
Biz İstanbul’la ilgili düzenlemede diyoruz ki: Aylık gelirleri 2 milyarın
altında olduğu için bu düzenlemeyi getiriyoruz. Emin olun, orman köylerine gidin
yıllık gelirleri 2 bin lira yok, yıllık geliri 2 bin lira yok. Ben Adana’nın
Feke’sini, Kozan’ını, Saimbeyli’sini, Pozantı’sını, Aladağ’ını köylerine kadar
tek tek bilirim. Gidin, Saimbeyli’nin Eyüplü köyüne, Aladağ’ın Küp köyüne. Küp
köyünde altı ay yollar açılamıyor, yiyecek ekmeğe muhtaç insanlarımız var.
Bunlarla ilgili yalvarıyoruz, diyoruz ki: Ya, şu gelen haktan orman köylüsüne
bir imkân tanıyın. Şimdi, biraz önce de söyledim, bakın, Aladağ’da, Pozantı’da,
Feke’de, Saimbeyli’de, Antalya’da, Muğla’da 20 bin lira, 30 bin lira, dönümüne,
fiyat koymuşsunuz. Nasıl alacaklar bunu? Soruyorum: Müracaat ettiniz mi? Eden
var, etmeyen var. “Vekilim, biz müracaat ettik ama bizim burada toprak
namustur. Ama biz bunları bu şartlarda alma şartına sahip değiliz.” diyor.
Sizin bu getirdiğiniz yasadan
kim yararlanıyor, biliyor musunuz Sayın Bakan? Arsa spekülatörleri
yararlanıyor, emlakçılar yararlanıyor, zenginler yararlanıyor. Ya, nerede, hani
fakir fukara, garip gureba? İşte, fakir fukara, garip gureba arıyorsanız o
orman köylerine bakın. İsyanımız bu. Bunu defalar kere söyledik, gene yok, gene
yok. Getirdiniz bir tane düzenleme.
Bakın, buradan açık ve net
söylüyorum: Satamayacaksınız, satamayacaksınız, satamayacaksınız! Siz buna,
sadece “Bütçe açığını kapatayım, cari açığı kapatayım.” mantığıyla bakarsanız,
sosyal problemleri göz önüne almazsanız yarın o Aladağ’ın köyüne kime gidip
satacaksınız orada alamadığı zaman? Alamayacaklar, bak, göreceksiniz, bunların
yarısından fazlası bu dağ köylerinde, Torosların eteklerindeki o fakir fukara
bunları alamayacak ama birtakım zenginler buradan rantı vuracaklar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) –
…köşeyi dönecekler, onların işi görülmüş olacak. Biz o zaman hangi problemi
çözmekten bahsedeceğiz Sayın Bakan? Amacımız problem çözmekse gelin doğru
çözelim, vaktimiz var.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarının
3’üncü maddesinde yer alan “Kanun hükümlerini” ibaresinin “Kanunu” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Akif Hamzaçebi (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Seçer,
buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Mersin) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
3’üncü madde üzerinde
verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bir tarafta iktidar,
bir tarafta muhalefet, ortada bir sorun var, bu sorundan muzdarip bir kitle
var, bu sorunu çözmeye çalışıyoruz. İktidar milletvekilleri daha çok bu
topluluğun aleyhine olacak şekilde düzenlemeler yapmak için uğraşıyor,
muhalefet milletvekilleri de bu sorun sahibi kesime daha cazip şartlarla bu
sorunu çözmeyi teklif ediyor ya da uğraşıyor.
Şimdi, baştan beri
konuştuğumuz şu: Ortada yaklaşık olarak 300 bin hektar arazi var. Bu arazileri
-bu sorun ki elli altmış yıllık, kangren olmuş sorun- hak sahiplerine
satacağız, bir denge kurmaya uğraşıyoruz. Bu araziler üzerindeki hak
sahiplerinin sosyoekonomik durumunu göz önüne alacağız, Türkiye’nin ekonomik
koşullarını göz önüne alacağız ve belirli şartlarda bu arazileri, bu alanları
hak sahiplerine vereceğiz.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizim değişik önerilerimiz oldu “Hak sahiplerinde farklı sosyal
sınıflara farklı şartlar uygulayalım.” dedik, kabul etmediniz. “Peki, o zaman,
satış bedeli rayiç bedelin -ki şikâyetimiz rayiç bedel yüksek belirleniyor-
yüzde 50’si olsun.” dedik, yine kabul etmediniz. Şimdi, bir düzenlemeyle
geliyorsunuz, kısmen bir iyileştirme yapıyorsunuz, toplam sorunun çok ufak bir
miktarını, çok eser bir miktarını çözmeye uğraşıyorsunuz. Şimdi, yeni bir
öneriyle geliyorum. Gruplar anlaşsın, yeni bir madde ihdas edelim. 6292 sayılı
Kanun’un -daha önce yaptığımız 2/B’yle ilgili düzenlemenin- 6’ncı maddesinin
sekizinci fıkrasıyla ilgili yeni bir madde ihdası olsun ve ödeme koşullarını
iyileştirelim. Yine dediğiniz gibi olsun. Netice itibarıyla bizim
değiştireceğimiz bir şey yok anlaşıldığı gibi. Uğraşıyoruz, daha iyi koşullarda
verelim. Orman köylüsü var, üretici var, yoksul insan var, bunlar daha rahat
bir ödeme planında ödeme yapsın, daha makul fiyatlarla bu alanları onlara
devredelim diye uğraşıyoruz ama fikirlerinizi değiştiremiyoruz.
Bilindiği gibi, 6292 sayılı
Kanun’un 6’ncı maddesinin sekizinci fıkrasında ödeme koşulları düzenlenmiş.
Burada belediye ve mücavir alanlar içerisinde eğer peşin almayacaksa hak sahibi
bu alanları, bu taşınmazları üç yıl, altı taksit öngörülmüş. Eğer belediye ve
mücavir alanlar dışarısındaysa dört yıl, sekiz taksit öngörülmüş ödeme planı
olarak. Hiç olmazsa bunda bir iyileştirme yapalım.
Bakın, bu müzakereyi izleyen
vatandaşlar arıyor, 2/B mağdurları arıyor, bu talep onlara ait. Israrla satış
bedelleri konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi bir iyileştirmeye gitmiyor,
muhalefetin bütün gayretine rağmen iktidar bu konuda olumlu bir yaklaşım
sergilemiyor, hiç olmazsa ödeme koşullarında bir düzenlemeye gidelim. Ne
yapalım? Belediye ve mücavir alanlar içerisinde üç yıl, altı eşit taksit
olmasın da beş yıl, on eşit takside çıkartalım ya da belediye ve mücavir
alanlar dışında dört yıl, sekiz taksit yerine, altı yıl, on iki eşit taksit
yapalım. Hiç olmazsa yurttaşlarımızın ödeme konusunda rahatlamalarını
sağlayalım. Yoksa, yarın bu sorun yine önümüze gelecek, yine şikâyetler olacak.
Bütün burada buna ilişkin değerlendirme yapan, bu konuda değerlendirme yapan
arkadaşlarım söyledi, bu tasarı bu sorunun tümünü çözmeyecek, kısmen bir çözüm
getirecek. Gelin, bu düzenlemeyle hiç olmazsa kısmi bir rahatlama sağlayalım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Seçer.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.
Şimdi, teklifin tümünü
oylarınıza sunmadan önce oyunun rengini belirtmek üzere lehte İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal.
Buyurunuz Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önümüzdeki kanun teklifi 2/B
diye tabir edilen, bedellerin takdiri ve ödenmesiyle ilgilidir. Bedelin takdiri
6’ncı maddede tabii, düzenlenmiş ancak bedelin takdirine ilişkin eğer bir hata
yapılabilir ise, bir yanlışlık yapılabilir ise buna ilişkin itiraz yolu
tanınmamış durumda. İnsanoğlu -beşer şaşar- hata yapabilir. Milletvekili
olmadan önce avukattım, Sayın Bakanımız bir avukat, kararlarının ne kadar
hatalı olduğunu hepimiz biliyoruz ancak bu değer tespitinde yapılabilecek olan
bilirkişilerin değer tespitinde itiraz yolu kapalı olduğu için hak arama
özgürlüğünün alanı daraltılmıştır. Bu anlamda gerçekten vatandaşımız mağdur
durumda olacak ve öncelikle bu kanun bu açıdan hatalıdır, hâlen bu hatanın
başındayız, bu düzeltilebilir, bu bir.
İkinci bir husus, burada
bedellerle ilgili mücavir alanın içerisinde kalan yerlerle ilgili, evet,
geçmişte üç yıl altı taksit vardı, mücavir alanın dışında ise dört yıl sekiz ay
idi. Ancak, “Büyükşehir Yasası” dediğimiz yasa yürürlüğe girdikten sonra
Türkiye’de 29 tane ilimiz mücavir alanın içerisine girmiş oldu. Hükûmet,
vatandaş farkına varmadan vatandaşı kandırıyor aslında. Madem öyle ise
Büyükşehir Yasası’nı önceden çıkarmış olsaydınız, bu 2/B yasasını sonradan
çıkarmış olsaydınız vatandaş bu yüzde 50 indirimden gerçekten yararlanmış
olacak idi. Kanunların önceliği ve sonralığı ilkesi var. Sonra yürürlüğe giren
kanun, o tatbik edilir. Ne yaptınız siz? Mücavir alanı sonra çıkardınız ve 2/B
yasasıyla ilgili yüzde 50 indirimi yani yüzde 70, yüzde 50 indirimini daha
önceden yaptınız; ancak…
Peki şöyle bir kaos ortaya
çıkıyor: Vatandaşlarımız için 2/B yasası, 6292 sayılı Yasa yürürlüğe girdiği
zaman, o dönemde bütünşehir olmayan illerle ilgili onlar, şimdi yüzde 50’den
yararlanacak mı yararlanmayacak mı? Büyük bir soru işareti bu. Kanun’da bu
anlamda bir açıklık olmadığı için maalesef vatandaşın bir cebinden aldığınızı
diğer cebe koyuyorsunuz, değişen bir şey yok. Sadece bir oy alma açısından,
şirin görünme açısından halk kandırılıyor.
Geliyoruz bir başka sorun:
Efendim “Ey vatandaş, bizim takdir ettiğimiz değeri siz kabul etmek
zorundasınız.” Sayın Bakan, siz hukukçusunuz. Borçlar Kanunu’nun 1’inci
maddesinde “Rızaların birleştiği andan itibaren sözleşme meydana gelir.”
denilir. Devlet olarak, Hükûmet olarak, vatandaşa yapmış olduğunuz tespiti
teklif ettiniz. “Sen kabul etmezsen senin bu satış talebin, alım talebin
düşer.” deniliyor. Peki bu Borçlar Kanunu’ndaki “hata, hile, ikrah” dediğimiz,
“müzayaka altında” dediğimiz baskı altında olması nedeniyle vatandaşın bu hak
arama özgürlüğünü yine sekteye uğratmış olmuyor muyuz? Bu, aynı zamanda ne
olur? “Borçların kaynağı nedir?” deriz biz. Bir “sözleşme” deriz, “haksız fiil”
deriz, “sebepsiz zenginleşme” deriz. Peki burada itiraz hakkını tanımamakla bu,
aynı zamanda bir sebepsiz zenginleşme olmuyor mu?
En önemli hususlardan bir
tanesi, Sayın Bakan dün açıklama yaptı, 30 bine yakın dava var. “Efendim, idare
lehine herkes açtığı davadan vazgeçecek.” Bu, devletin ayıbıdır. Devlet haksızsa,
bizim Anayasa’mızın 138’inci maddesi uyarınca mahkeme kararını kimse
değiştiremez. “Bu mahkeme kararları yasama, yürütme, yargıyı bağlar.” der. Bu
hukuk devletini itibarsızlaştırmadır, yasama organını itibarsızlaştırmadır.
Mahkeme kararları hani herkesi bağlıyordu? Yani mahkeme kararlarını etkisiz
hâle getirmek için böyle bir kanun yapacaksınız. Efendim, sizin lehinize
sonuçlanan bu kararlardan ya vazgeçeceksiniz ya ben bu gayrimenkulü size satmam
diyeceksiniz. Bu vatandaşlarımız, bu 2/B alanında kalan yerleri alırken ya
borçla almışlardır ya eşinin takısını satarak almışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı.)
MAHMUT TANAL (Devamla) - Hiç
kimse işgalci değildir, hepsi hak sahibidir. Aslında bunların vatandaşa beleş
verilmesi gerekir.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Aleyhte Tunceli Milletvekili
Kamer Genç? Yok.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece teklif kabul edilip
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
4’üncü sırada yer alan Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı ile Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün’ün Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34
Milletvekilinin Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı ile Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün’ün Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın Askerlik Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent
Turan ve 34 Milletvekilinin Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/730, 2/680, 2/1056, 2/1084)
(S. Sayısı: 394) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon Raporu 394 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Kutluata.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜNİR
KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri
Disiplin Kanunu Tasarısı ile 1111 sayılı Askerlik Kanunu’na bedelli askerliği
düzenleyen geçici 46’ncı maddeye ilaveten geçici 51’inci madde eklenmesi
hususundaki yasal düzenleme konusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum.
Bu kanun tasarısı ile 1632
sayılı Askeri Ceza Kanunu’nda ve 447 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu,
Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun’da dağınık şekilde
bulunan askerî disiplin düzenlemeleriyle ilgili hükümlerin bir kanunda
toplanması arzu edildiği ifade edilmektedir.
(x) 394 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Diğer taraftan, geçen yıl
Askerlik Kanunu’na eklenen geçici 46’ncı madde ile getirilen bedelli askerlik
uygulamasının düzenlemenin aceleye getirilmiş olması ve o zamanki ikazlarımızın
dikkate alınmamasından ötürü Askerlik Kanunu’na “51” başlığı ile yeni bir
geçici madde eklenmektedir.
Önce şunu ifade edelim ki: Bu
iktidar döneminde getirilen kanunlar daha yılını doldurmadan tekrar yüce
Meclisin huzuruna gelmektedir. Bu, şu anda görüştüğümüz kanun için geçerlidir,
biraz önce bitirdiğimiz yasal düzenleme için ve dünden beri devam eden 2/B’nin
ek düzenlemeleriyle ilgili yasa hakkında geçerlidir ve sık başvurulan bir
yoldur. En fazla torba kanun uygulamasına başvuran bir iktidar olmasına rağmen
iktidar partisinin bu düzensizliği devam etmektedir. Bunlara ilaveten
Meclisteki büyük çoğunluğa rağmen kanun hükmünde kararname çıkarma yoluna da
başvurulduğunu biliyoruz.
Bu yasa tasarısının temel
gerekçelerini birkaç başlık altında toplamak mümkündür:
Birincisi, biraz önce ifade
ettiğimiz gibi, farklı kanunlarda düzenlenmiş bulunan mevzuatın bir araya
getirilmesi.
İkincisi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde açılan davalar ve bunların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
çerçevesinde değerlendirilmesinde esas olan hususların gözden geçirilmesi. Bu
vesileyle disiplin suçları ve cezalarının yeni baştan gözden geçirilerek yeni
hükümler ihdas edilmesi,
Üçüncüsü, hâlen askerî
disiplin mevzuatına tabi olan sivil memurların sadece 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun disiplin hükümlerine tabi kılınması,
Dördüncüsü ise, 2011 yılı
sonunda yapılmış bulunan dördüncü bedelli askerlik düzenlemesinde aceleye
getirilmekten ötürü gözden kaçan hususların telafisi.
29 Kasım 2011 tarihinde bu
kürsüden yaptığımız konuşmada yani dördüncü bedelli askerlik düzenlemesi
yapılırken bu kürsüden yaptığımız konuşmada çok özet olarak şunları
söylemiştik: “Sahip olunan ordunun gücü ülkenin durumuyla yakından ilgilidir. O
bakımdan, Türkiye güçlü orduya sahip olması gereken ülkelerin başında
gelmektedir. Türk milletinin çağlar aşıp gelmesi güçlü orduları sayesinde
olmuştur. Bundan sonra da ordunun gücünün, varlık mücadelesinde en önemli
dayanağı olacağı açık şekilde görülmektedir.
Askerliğin hangi ülkede nasıl
olduğu, hangi ülkenin ne çapta bir orduya sahip olmak istediği bilinmesi
gereken önemli hususlardır. Ama bunların hiçbiri Türk ordusunu zayıf düşürecek
sinsi tekliflerin gerekçesi yapılmamalı, tam tersi ‘hedefi olan milletlerin
güçlü orduları olur’ anlayışı hâkim kılınmalıdır.
Bu nedenledir ki ordumuzun
modernizasyonu, yüksek teknolojiye dayalı savaş gücüne ulaşması, tarihin birçok
döneminde olduğu gibi bugün de önümüze çıkmış olan ateş çemberi içinde kalma
hâllerinde milletimizi salimen düze çıkaracak güce sahip olması gerekiyor. Bu
anlayışla ordumuzun teknik özellikleri en üst düzeye çıkarılıp hareket
kabiliyeti geliştirilip gücü artırılırken ihtiyaç duyulan asker sayısı yeniden
hesaplanabilir.
Bölücülük tehdidinin ve
bölgesel çatışma riskinin üst düzeyde şekillendiği bugünkü zaman aralığında
Türk ordusunun hırpalanması ve kötü niyetlilerin tacizine maruz bırakılması çok
acı ve vahim neticelere sebep olacaktır. Bu olumsuzlukların önüne geçilebilmesi
amacıyla partimiz, yeni askerlik sisteminin samimiyetle ve ihtiyaçlara uygun
şekilde hayata geçirilmesini arzulamaktadır.
Bu itibarla, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin personel rejimi sağlam ve güvenli esaslara bağlanmalı ve artık
siyasi gündemin tamamen dışına çıkarılmalıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin Türk Silahlı Kuvvetleriyle iş birliği ve diyalog hâlinde yapacağı
çalışmalar sonucunda askerlik süresi ve kapsamıyla ilgili belirlenen
ihtiyaçların giderilmesi mümkün olmalıdır. Şüphesiz askerlik görevinin ifasında
eşitlik ilkesi vazgeçilmez ve asla ikamesi olmayan bir konudur.”
Bu tespitler ışığında
Milliyetçi Hareket Partisi, askerlik sistemiyle ilgili tekliflerini 4 madde
hâlinde kamuoyuyla paylaşmıştı. “Son olarak da ortaya koyduğumuz köklü çözüm
esaslarının dikkate alınarak hem ordumuzun güçlendirilmesi hem de askerlik yapma
hakkı ve şerefi üzerinde tartışmaların sonlandırılmasını istiyoruz. Geçici bir
çözüm olarak gündeme getirilmiş olan bu yasanın eksiklerini ve
adaletsizliklerini giderme şansımız vardır.” demiştik. Nitekim, o şansımızı
geçen yıl kullanmadığımız için şimdi bu yasa tekrar önümüze gelmiştir.
Bizim “Adil olalım.”, “İyi
bir düzenleme yapalım.” taleplerimize rağmen, âdeta yapılan düzenlemenin
kapsadığı yükümlü sayısının çok kabarık olmasına güvenilerek bu yasa aceleye
getirilmişti. Nitekim, şimdi, yanlış hesap döndü, önümüze geldi. O tarihte yani
bir yıl önce, on üç ay önce, Türkiye’de 460 bin yükümlünün bundan
faydalanabileceği, 180 bininin faydalanma yolunu tercih edeceğinin tahmin
edildiği ve bundan da 5,5 milyar lira gelir elde edileceği ifade ediliyordu ama
son resmî açıklamalara göre, faydalanmak için başvuran sayısı 70 binde kalmış,
elde edilen gelir de 2 milyar lira civarında olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleri
personeline yönelik bu düzenlemenin zamanlamasıyla ilgili de bazı noktaları
ifade etmek istiyorum sayın milletvekilleri. Bu düzenlemenin şimdi gündeme
getirilmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir ihtiyacını karşılamaktan çok Türk
ordusu üzerinde oynanan oyunların dikkatten kaçırılması, meşru gösterilmeye
çalışılması arzularına hizmet edeceği endişesini taşıyoruz. Türk milletinin
ayrıştırılması süreci ile Türk ordusunun itibarıyla oynanması sürecindeki
paralellik apaçık ortada iken, bütün bunların PKK’nın bölücü taleplerini
karşılamak üzere müzakere masasına oturmak için yapıldığına dair ipuçları bir
bir ortaya çıkarken, kimse “Türk ordusunun kala kala yeni bir disiplin kanununa
ihtiyacı kalmıştı.” diyemeyecektir.
Gelinen nokta planlı bir
sürecin dört koldan koordineli şekilde yürütüldüğünü göstermektedir. Bunlardan
bir tanesi, Türk ordusuna uygulanan yıpratma ve itibarsızlaştırma
kampanyasıdır. İkincisi, Türk milletinin ayrıştırılması kampanyası ve Türk
milletinin reddi çabalarıdır. Üçüncüsü, terör örgütüne alan açma, etkili kılma,
baş edilemezmiş gibi gösterme ve bölücü taleplerini karşılama çalışmalarıdır.
Dördüncüsü, varlıklarının ve gelir alanlarının yabancılara devri ile gayrisafi
yurt içi hasılasını yabancılarla bölüşmesi yani bir diğer ifadesiyle Türk
halkının borçlandırılması ve fakirleştirilmesi sürecidir. Bu dört adımın
aşamalı şekilde ama düzenli şekilde bir arada götürüldüğünü görmekteyiz.
Bunlardan Türk ordusuna
uygulanan yıpratma kampanyası, bilindiği gibi, 4 Temmuz 2003 tarihinde Kuzey
Irak’ın Süleymaniye kentinde Türk askerlerinin başına Amerika Birleşik
Devletleri tarafından çuval geçirilmesi rezaletinin yaşanmasıyla başlanmış ve
bugünlere gelinmişti. Bildiğiniz gibi, bu süreç bilinçli ve düzenli bir şekilde
işletilmişti.
Bugün bir tarafta hapse
atılmış bir ordu vardır, terörle mücadelede baskı altına alınmış durumdadır;
diğer tarafta Hükûmetin kendisiyle müzakere masasına oturduğu bir terör örgütü
vardır. Komuta kademesi zafiyete uğratılmış, Türk ordusu her gün bölücü
mihrakların ve şuursuz siyasetçilerin hakaretlerine maruz kalmaktadır.
Türk ordusunun kendi emrinde
olduğunu sürekli vurgulayanlarla, kendilerinin başkomutan sayıldığını ifade
edenlerin, Türk ordusuna uygulanan itibarsızlaştırma politikalarına sessiz
kaldıkları dikkat çekmektedir.
Mesele darbe hazırlığı
yapanların yargılanması olsa idi, şimdiye kadar varsa suçları cezalarını
alırlardı; buna ne Türk milletinin ne de Türk ordusunun bir itirazı olurdu.
Mesele Türk ordusunu yıpratmak olunca ortaya bugünkü tablo çıkmıştır ve millet
vicdanı kanamaktadır.
Şu sözlerin sahibini Türk
milleti tanımaktadır; kullanmaktan hicap ediyorum ama Türk ordusunun nasıl bir
baskı altında tutulmaya çalışıldığının, nasıl hakaretlere maruz kaldığının
hatırlanması ve bilinmesi bakımından da ifade edilmesi gerektiğini düşünüyorum:
“Türkiye -affedersiniz- bağırsaklarını temizliyor.” “Patagonya ordusunun
zavallı generalleri”, “Yunan ordusu gibi”, “Sırp katillerinden farksız.”,
“Allah’ın evini bombalayacaklar, millete ateş açacaklar.”, “Lağvedilsin.”, “Muz
cumhuriyetinin paşaları.” Bu ifade çok yetkin, bu milletin en önemli
görevlerinden birini emanet ettiği bir şahsa aittir, hepiniz biliyorsunuz. Ama
bununla sınırlı da değildir, Türk ordusu bu tarz galiz hakaretlere ve Türk
ordusu üzerinde yürütülen operasyonlarla ilgili çirkin kutlamalara maruz
kalmaktadır; bu herkesin malumudur.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
terörle mücadele eden kahraman subaylarının hapiste tutulmasının terör
örgütüyle görüşme masalarında konu yapıldığını hepimiz biliyoruz. Çok uzatmak
istemiyorum çünkü bu, çok incitici, üzücü ve yıpratıcı bir süreçtir. Bunun tek
başına bir süreç olmadığını, Türk milletini ayrıştırma süreciyle birlikte
yürüdüğünü tekrar ifade etmek istiyorum. Ancak şurada, yine ordumuzla ilgili
olduğu için, konuşma metnimin çoğunu geride bırakarak şunu ifade etmek
istiyorum, bir konuda iktidara bir sorum var: “Türk ordusu yapamaz.”
gerekçesiyle Suriye sınırındaki, bütün sınır boyundaki mayınlı alanların bir
İsrail firmasına temizlettirilerek kırk dokuz yıllığına İsraillilere verilmesi
konusunda, bu Meclis baskı altında tutulup böyle bir kanun çıkarılırken
Suriye’nin başına bu işlerin geleceği biliniyor muydu? Bu konuyla ilgili
sorumlular niçin açıklama yapmıyorlar? Nereden çıkmıştı İsrail firması, nereden
çıkmıştı? Türkiye Büyük Millet Meclisinin 810 kilometrelik vatan toprağını bir
bütün hâlinde bir yabancıya verme mecburiyeti nereden gelmişti? Arkadan, şu
anda Suriye’nin içinde bulunduğu durumla o gün Orta Doğu’yu planlayanların bir
arada düşündüğü bir konu muydu? Hükûmet bundan habersiz miydi, haberdardı da mı
bunu yapıyordu? Bunu Türk milletine açıklama mecburiyeti var çünkü biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Meclisimizde, çok büyük ekseriyeti
itibarıyla, bu baskı altında, o dönem ciddi sıkıntı çekmiştik.
Değerli milletvekilleri, Türk
milletinin ayrıştırılma süreci ve Türk milletinin varlığının reddedilmesi
meselesi, gerçekten Türkiye için bir yüz karasıdır. Merak ediyorum, iktidarımız
yurt dışına gittiği zaman hangi sıfatla yabancılar tarafından karşılanıyor ve
nasıl muhatap oluyor? Herhâlde “Türk Hükûmeti”, “Türk bakanı”, “Türk heyeti”
deniliyor. Şimdi, bugün iktidar yetkililerinin ifadelerinden yeniden
gördüğümüze göre, Anayasa’dan “Türk” sözünün çıkarılacağı, “Türk” ifadesinin
çıkarılacağı, “Türkiyelilik” kavramı üzerine birtakım gelişmelerin planlandığı
bugün de ilan edilmiş bulunduğuna göre, bu nasıl bir iştir ki Türk milletinin
varlığı reddediliyor?
Bakın, değerli arkadaşlarım,
bu ne anlama geliyor? Dünyanın bugününde var olabilmek için, yarınından pay
alabilmek için millet olmak mecburiyetindesiniz. “İngiliz değiliz.” diyen bir
İngiltere olamaz, komik olur ve dünyada varlığını sürdüremez; “Fransız
değiliz.” diyen bir Fransa olmaz, “Alman değiliz.” diyen bir Almanya olamaz,
“Amerikan değiliz.” diyen bir Amerika olamaz, “Yunan değiliz.” diyen bir
Yunanistan olamaz ama “Türk değiliz.” diyen bir Türkiye olur, öyle mi? Bunu,
nereye gidildiğini, ne yapılmak istendiğini, hangi yükün altına girmekte
olduğunu iktidarın çok iyi hesap etmesi gerekmektedir.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Türk milletinin varlığını reddetmek, bu toprakların fethini, vatan yapılmasını
reddetmektir. Hristiyan âleminin bin senedir yapmaya çalıştığı ama kabullenmek
zorunda kaldığı bir gerçeği, bugün Haçlı fitnesini uyandırmak pahasına
Türkiye’yi idare edenler kullanamazlar, ifade edemezler.
Türk milletinin varlığından
şeref duymak, İslam’ın bayraktarı olmuş bir milletin adını almak, kendi
milletinin menfaatlerini önde tuttuğunu ilan etmek yani milliyetçilik yapmak
bir iktidar tarafından örselenir, yanlış bir davranış olarak ifade edilir ve
bunu yapanlar hakarete uğrarsa, bunu yapanlar yani milletini sevenler,
milletine ihanet etmeyenler, milletine sadık olanlar “şeytan”lıkla itham
edilirlerse biz bunun takdirini Allah’a ve yüce milletimize bırakıyoruz.
Bu anlamda söylenecek çok şey
var. Daha, son çıkan mahkemelerin ayrıştırılması kanunu. Evet, o kanun -ana
dilde kanun filan- mahkemelerin ayrıştırılması kanunuydu. Yani, bugün “Türkçeyi
kullanmayı reddediyorum.” diyecek, bir başka dilde, sözüm ona, savunma yapacak,
arkadan hâkim de onu… Hâkimin ana dili esastır. Hâkim, olup biteni iyi anlamak
zorundadır adil karar verebilmek için. O hâlde hâkim de Türkçeyi reddedenin
dilinde olacaktır. Bu, mahkemeleri ayrıştırmaktır. Televizyonları
ayrıştırırsınız, mahkemeleri ayrıştırırsınız, “yabancı, başka dilde eğitim”
deyip okulları ayrıştırırsınız, devlet dairelerini ayrıştırırsınız ama “Millet
buna ses çıkarmıyor, bana oy veriyor.” diye bu ayrıştırmayı ve bu gidişi devam
ettirirsiniz; bu mümkün değildir. Bunu yapacak olanlar dürüstçe millete “Ben
senin varlığını reddediyorum, ben Türk milletinin varlığından rahatsızım ve
yeni bir yola girdim.” diyerek oy istemelidirler.
Şimdi, vaktimin sonuna
geliyorum, değerli milletvekilleri, iktidara, Sakarya milletvekili olduğum için
Sakarya’dan bir örnek vermek istiyorum. “Sakarya” adıyla, şehrin adıyla zafer
bölgemiz Sakarya Nehri’nin adı aynıdır. Sakarya Nehri, Bayat Yaylası’ndan
doğar, Ankara’ya doğru yönelir, Eskişehir’e gider; yüzlerce akarsuyu alır,
Eskişehir’de Porsuk Çayı’nı alır, gider Mudurnu Çayı’nı alır, yüzlerce ilave
dereyi bünyesinde toplar, Sapanca Gölü’nün suyunu alır, başka suları da alır
Karasu’nun Yenimahalle’sinde denize dökülür. Oraya gidip baktığınız zaman
Sakarya Nehri muazzam bir güzelliktir. “Bu nasıl bir güzellik?” dediğiniz zaman
“Bu Sakarya Nehri’dir, içinde Porsuk Çayı, Mudurnu Çayı, Sapanca Gölü’nün suyu
vardır.” dersiniz ama Sakarya Nehri’nin varlığını reddedemezsiniz. Oraya gidip
“Ben bu suyu ayrıştıracağım.” derseniz komik duruma düşersiniz, üstünüz başınız
ıslanır, ısrar ederseniz boğulup gidersiniz.
Ben Türk milletini ayrıştırma
sevdasına düşenlere, Sakarya Nehri’ne ve… (MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) –
…büyük nehirlere bakmalarını tavsiye ediyorum ve bu düzenlemenin, her şeye
rağmen, zamanlamasının yanlış olmasına rağmen gözden kaçan birtakım
eksiklikleri telafi etmesi gerektiği düşüncesiyle milletimize hayırlı olmasını
arzu ediyor ve temenni ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kutluata.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu.
Buyurunuz Sayın Moroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Disiplin Kanunu Tasarısı’nı ve Askerlik Kanunu’nda, İstanbul
Milletvekilimiz Aydın Ayaydın’ın verdiği kanun teklifini ve AKP Grubu adına
teklif veren arkadaşımızın kanun teklifini görüşmek üzere Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu kanunla ilgili
görüşlerimizi tek tek maddeler üzerinde vereceğimiz önergelerle arkadaşlarımız
ifade edecekler. Biz de, kanunun bütünü hakkındaki görüşlerimizi, yani Türk
Silahlı Kuvvetlerindeki disiplinin ve onların daha iyi görev yapma şartlarının
ve görevlerini yerine getirirken huzur içerisinde ve moral değerlerinin yüksek
bir biçimde tezahür edebilmesi için neler yapılması gerektiğine ilişkin
düşüncelerimizi anlatacağız. Arkadaşlarımızla, önergelerle, komisyonlarda
bugüne kadar ilettiğimiz ama bir kısım ufak tefek kelime ve cümle
değişiklikleri dışında esasa ilişkin değişiklik önergelerimizin kabul
edilmeden, önergelerimiz üzerinde hem önerilerimizi sunacak hem de
görüşlerimizi anlatacağız.
Bu kanunun bütünü üzerindeki
görüşlerimize geçmeden önce bir konuyu daha hem yüce Meclisimizle hem de bizi
izleyen yurttaşlarımızla paylaşmak istiyorum. O konu da şudur: Eğer, AKP
iktidarının ve AKP Grubunun Meclisi çalıştırma yöntemleriyle, kanun
tasarılarını hazırlama ve çıkarma yöntemleriyle hareket edersek, biz, daha çok,
Askerlik Kanunu’yla ilgili kanun çıkarırız, biz, daha çok, 2/B yasasıyla ilgili
kanun çıkarırız. Çünkü, benimsenen ve uygulanan yöntem şudur: Tasarılar,
kanunlar bir yerde hazırlanır, kanunu ve tasarıyı ilgilendiren sivil toplum
örgütleriyle, derneklerle, halkın değişik temsilcileriyle, özellikle de
milletvekilleriyle ve muhalefet partileriyle herhangi bir diyalog içinde
olmadan tasarı getirilir, bir günde komisyonda görüşülür, sonra oylanır ama
uygulamada bakılır ki yurttaşlar huzursuz, rahatsız, tekrar bir makyajla halkın
bu yasaların karşısında karşılaştıkları sorunları gizlemek için yeni bir tasarı
daha gündeme gelir.
Askerlik Kanunu’ndaki
disiplinle ilgili konuların, sanırım AKP iktidarının inandığından değil, sadece
AB kriterlerine uygun olarak bir disiplin yönetmeliği, bir disiplin kanunu çıkarmaktan
ötürü olduğuna inanıyoruz. Çünkü eğer inanarak bu disiplin yönetmeliğine olumlu
yönde… Bizce de olumlu yönde bir sivilleşme var, 657 sayılı Yasa’ya tabi olarak
çalışan sivil memurlara uygulanan disiplin yönetmeliğine uygun hâle getiriliyor
ama disiplini sadece yönetmeliklerle ve kanunlarla sağlayamayacağımızı
bilmeleri gerekiyordu. Bugüne kadar yaptığı uygulamalarla da Türk Silahlı
Kuvvetlerini huzursuz, moral değerleri düşük, darmadağın bir şekilde görev
yapmak zorunda bırakmazlardı diye düşünüyorum. Onun için, inanarak değil, bir
AB kriterlerine uyum göstermek için getirilen bir yasa olduğunu düşünüyoruz.
Bu yönteme ilişkin birkaç
örnek vermek istiyorum hatırlatmak amacıyla. Biz, toplumun ve ülkemizin
karşılaştığı birçok sorunla ilgili önceden, daha tehlikeler yaşanmadan, daha
cinayetler işlenmeden, daha sel felaketleri, deprem felaketleri olmadan, daha
doktorlar öldürülmeden, kadınlar öldürülmeden bu sorunlarla ilgili birtakım
araştırma önergeleri getiriyoruz; bizden ve diğer muhalefet partilerinden de bu
önergeler geliyor ama bir felaket oluncaya kadar, bir cinayet işleninceye kadar
bütün önergelerimiz reddediliyor. Bu sağlık çalışanlarının sorunlarıyla ilgili
bir önerge getirdik, reddedildi. Ne zaman bir doktor öldürüldü, AKP tarafından
önerge getirildi, kabul edildi. Ne zaman bir sel felaketi oldu, ne zaman deprem
oldu… Onun için, AKP’li milletvekili arkadaşların ve onları izleyen
yurttaşların bilmesi gerekiyor ki, siyasetçinin görevi sorun çıkmadan önce
sorun hakkında araştırma yapıp bu sorunun yaratacağı zararları önlemek için
öneriler getirmek, kanun çıkarmak, tedbir almaktır. Bugüne kadar bu yapılmadı.
AKP’nin önerileriyle gelen,
yine felaketler sonrası gelen iki önerge vardı, bu iki önergeyle ilgili
düşüncemizi belirtmek istiyorum:
Bunlardan birisi Darbeleri
Araştırma Komisyonuydu. Ne çıktı değerli arkadaşlarım, koskoca Darbeleri
Araştırma Komisyonunun raporlarından ne çıktı? Sayfalarca, binlerce sayfa rapor
ve sadece 28 Şubat sürecine ilişkin, AKP’nin kurmak istediği ve devam ettirmek
istediği diktatörlüğü devam ettirmek amacına yönelik televizyon programları ve
PR çalışmaları. Onun dışında 12 Eylülde cezaevlerine atılanların, 12 Eylülde
işkencede öldürülenlerin, 12 Eylülde köyleri boşaltılan köylülerin, 1402
Yasası’yla uzaklaştırılan memurların haklarını mı iade ettiniz bu rapor
sonucunda, bunların haklarını iade edecek bir düzenleme mi yaptınız? 12 Eylülde
bütün uygulamaları yapan valilerin, emniyet müdürlerinin isimlerini açığa
çıkardınız da yargıladınız mı? Hiçbir şey yapmadınız.
Bir başka önerge, yine bir
felaket oldu Roboski’de, 34 yurttaş Türk Silahlı Kuvvetlerine ait uçaklarca
bombalandı; yine bir araştırma komisyonu kurdunuz. Dikkat ederseniz, hep
felaketlerden sonra kuruyorsunuz, ya felaketlerden sonra kuruyorsunuz ya da
kendinize dokunan bir tarafı varsa o tarafı açığa çıkarır gibi yapıp kendinize
dokunmayacak hâle getirmek için kanun çıkarmak için yapıyorsunuz. Bir komisyon
kurdunuz, komisyon çalıştı. Ne oldu sonuçta çıkan rapor? Hiç. Üç cümleyle
“Evet, bu emri veren şudur, şu kurumdur; sorumlusunu yargı önüne çıkarıyoruz;
bu istihbaratı şuradan aldık, çıkarıyoruz.” dediniz mi? Demediniz. Bütün
muhalefet partilerinin, bütün sivil toplum örgütlerinin, bütün yurttaşların
taleplerine rağmen bunu yapmadınız.
Yani özeti şu: Siz bu kanun
çıkarma mantığıyla, bu tasarıyı getirme mantığıyla TSK’daki disiplini
sağlayamazsınız. İlk önce bir şeyden vazgeçmeniz lazım ve şunu bilmeniz lazım:
Bir kurumda, özellikle, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi ülkenin savunmasında çok
önemli olan ve ülkemizin birliği için, kardeşliği için ve barışı için yapacağı
işlerde çok önemli bir kurum olan Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplini sağlamak
bizce de önemlidir. Ama disiplini yönetmeliklerle sağlayamayacağınızı bilmeniz
lazım. Çünkü, kanunun amacında böyle deniyor, deniyor ki: “TSK’daki en hayati
konunun başında disiplin gelmektedir.” Evet, TSK’daki en önemli konunun başında
disiplin gelmektedir. Peki, TSK’da eşitsizlikler, adaletsizlikler yaparak, Türk
Silahlı Kuvvetlerine düzmece delillerle operasyonlar yapılmasına, bu delillerle
hazırlanan iddianamelerle ve o iddianamelere göre günlerce, aylarca, yıllarca
Türk Silahlı Kuvvetleri komutanlarının içeride kalmasını engelleyecek
düzenlemeler yapmak yerine, aksine, son güne kadar -son günde bazı
değişiklikler oldu, o niye oldu, onu da çok merak ediyorum- bunları teşvik eden
bir tutum içinde davranırsanız Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplini, moral
değerini, huzuru nasıl sağlarsınız? Yani, milletvekillerinin tümünün burada
sadece yasaları görüşerek ya da el kaldırarak, indirerek bu birliği, bu
dirliği, bu düzeni sağlayamayacağını, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde değil
bütün toplumda, devletin bütün kurumlarında sağlayamayacağımızı bilmemiz lazım
değerli arkadaşlarım.
Komisyonda da, görev
yapanların hakları ve hukukları ile ilgili, sorumlulukları ile ilgili bazı
düzenlemeleri önerdik ama kabul görmedi. Bunların en başında, en önemsediğimiz
konulardan birisi, bu disiplin yönetmeliği değişirken, yine, bu kurumda çalışan
sivil memurların disiplin yönetmeliğine uygun olarak aldıkları cezalara itiraz
etme hakları yine Askerî Yüksek İdare mahkemelerine veriliyordu, bunu
değiştirin dedik. Madem sivilleşmek istiyorsunuz, madem bu sivil memur
arkadaşlarımız cezayı gerektiren konularda Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde
yargılanmak değil de sivil mahkemelerde yargılanıyor -ki Anayasa Mahkemesinin
bu konuda 2 kararı var- bırakın, disiplin cezaları nedeniyle itiraz edecekleri
kurum yine sivil mahkemeler olsun dedik; bunu da kabul ettiremedik.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde
disiplini sağlamamız için en başta yapmamız gereken işin şu olduğuna inanıyoruz
ve bunu bir kez daha vurgulayarak ifade etmek istiyoruz: Eğer Türk Silahlı
Kuvvetlerini -başka kurumlarda olduğu gibi, onu da birazdan anlatacağım-
Türkiye halkının çıkarlarını savunacak bir kurum yerine, başka ülkelerin ya da
başka mihrakların emellerine hizmet edecek bir kurum hâline getirmek için
yapılan operasyonlara, iddianamelere, delillere son vermek için bir düzenleme
yapmazsanız, bu delillere ve bu iddialara göre iddianameleri hazırlayan
savcılar ve özel yetkili mahkemeler hakkında, bu uygulamaları yok etmek için
bir düzenleme yapmazsanız, ne kanun çıkarırsanız çıkarın, Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki disiplini, moral değerleri ve huzuru sağlayamazsınız. Konu bu
olduğu için, sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan hukuksuzluğu anlatmak
istiyorum.
Bunun dışında, KCK
davalarında da, parasız eğitim isteyen öğrencilere de, büyükşehir
belediyelerine yapılan -birazdan anlatacağım- son günlerde yapılan, İzmir’le
başlayan, Eskişehir, Antalya ile devam eden, belediyelere karşı yaptığınız
davalarda da, bunları kim hazırlıyor, hangi çete bu düzmece delilleri yapıyor,
hangi çete bu iddianameleri hazırlıyor, bunu bulup ortaya çıkarmazsanız ve
bunları yapan, devam ettiren özel yetkili mahkemeleri kapatmazsanız -çünkü
adını değiştirerek devam ettiriyorsunuz hâlâ- hiçbir yerde, ne TSK’da ne diğer
devlet kurumlarında disiplini ve huzur içinde görev yapmayı sağlayamazsınız
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki disiplini yine bu yönetmelikle sağlayacağını iddia edenlere bir
şey daha hatırlatmak istiyorum. Sahi ne oldu bu Bakanımız Bülent Arınç
Manisa’dayken Ankara Çukurambar’da suikast peşinde koşan ve bunun için
senaryoya göre hazırlanan film tedavülden kalktı mı? Sırf onu bahane ederek Türk
Silahlı Kuvvetlerinde yarattığınız huzursuzluğu, disiplinsizliği neyle
engelleyeceksiniz?
Şimdi, bizim bütün bu
uyarılarımızı dikkate almayan açıklamaları uzun uzun anlatmayacağım ama son
günlerde hepimizi hayrete düşüren ve bizim haklı olduğumuzu ifade eden -tırnak
içerisinde- gerçekten “Tavşana kaç, tazıya tut.” değilse, bütün Türkiye’deki
yurttaşların ibret verici bir açıklamanın karşısında ne hâle düştüklerini
düşünmeleri gereken bir açıklamayla karşı karşıya kaldık. Başbakanımız bir
televizyon programına katılıyor ve aynen şöyle diyor, hiç yorum katmadan
okuyorum değerli arkadaşlarım, bizi izleyen sevgili yurttaşlarım: “Bakın,
bunların içerisinde -tutuklanan subayları kastediyor- karacısı var, denizcisi
var. Şimdi, bizim bu kadar fırkateynlerimiz, gemilerimiz vesaire, yani
neredeyse komuta kademesinde oralara gönderecek subayımız kalmıyor yahu. Böyle
şey olmaz.”
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bülent
Arınç’ı göndersin.
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) –
Devam ediyor Başbakan: “Bakın, şu anda içeride 400’e yakın emekli, muvazzaf
subay, astsubayımız var, bunların hemen hemen ağırlıklı kısmı tutuklu. Bir ara
bir ajan meselesi çıktı. Şimdi, hele hele çok daha ağır olanı, yani örgüt
kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan. Şimdi, böyle bir şeyin delilleri kesinse ver
hükmünü işi bitir ama elinde kesin hükümler yoksa sen yüzlerce subayı,
astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay
Başkanını kalkar da bu şekilde değerlendirirsen burası silahlı kuvvetlerin
moral değerlerini altüst eder. O zaman, terörle nasıl mücadele edecek bu
insanlarımız?” diyor. Kim diyor bunu? Ben demiyorum. Bir yıllık değil, iki
yıllık değil, üç yıllık değil, on bir yıllık Başbakan. Şimdi, arkadaşlar, bir
ülkenin Başbakanı böyle diyorsa biz ne yapalım? Bu yurttaş ne yapsın? Bu AKP
milletvekilleri ne yapsın? Herhâlde yapmaları gereken şeyi akşam düşünüp bu
halkın çıkarlarına uygun bir kararı kendileri hep beraber verirler.
Sizlere bir ibret vesikası
daha anlatmak istiyorum. Geçenlerde Cezaevleri İnceleme Komisyonumuz, Veli
Ağbaba, Özgür Özel, Nurettin Demir yaptıkları ziyaretlerde İzmir’de casusluk
davasıyla ilgili tutuklu olan hükümlülerimizi de ziyaret etti; 350 kişi
arkadaşlar, 350 kişi; 1 değil, 2 değil, 50 değil, 350 kişi ve bu tarihe kadar,
bu dava açılıncaya kadar sadece 1 kişi casusluk davasıyla yargılanmış
Türkiye’de. Eğer 350 kişi bu Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde casusluk
yaptıysa ve on bir yıldır da sen iktidardaysan -kötü bir şey söylemek
istemiyorum- çok yazık, çok yazık -yani ağzıma kötü bir şey geldi- çok yazık.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Ordunun yarısı casus olmuş o zaman.
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) -
Yani nasıl savunacak, bu ülke kendi dirliğini, düzenini nasıl kuracak, bunları
da çok merak ediyorum değerli arkadaşlarım.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Ya da onlara “casus” diyenler casus.
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) -
Bir kez daha soruyoruz: Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan, adaletli,
eşitlikli, liyakate göre terfi etmeyi bekleyen bütün Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubu adına, bütün yurttaşlarımız adına bütün CHP’li milletvekilleri olarak
soruyoruz değerli arkadaşlarım: Şimdi, bütün bunların sorumlusu kim? Biz miyiz,
ana muhalefet partisi mi, BDP mi, MHP mi, sivil toplum örgütleri mi? Kim
düzeltecek bu işi? Bunları düzeltmeden -tekrar ediyorum- konuşacağımız 40
maddelik, 45 maddelik, 50 maddelik disiplin yönetmeliğinin herhangi bir yerde
huzuru, disiplini sağlayacağına inanmıyoruz. Her kurumda olduğu gibi, toplumun
bütün kısımlarında olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetlerini de huzursuz, moral
değerleri düşük, darmadağın, istediğiniz zaman kullanacağınız bir hâle getirmek
için her şeyi yapıyorsunuz. Bu vebal sizin omzunuzda ömür boyu asılı kalacaktır
değerli arkadaşlarım.
Bir de intiharlarla ilgili
söz etmek istiyorum. Geçenlerde bir soru önergesi verdik, cevap geldi. Son on
yılda 965 kişi intihar etmiş Türk Silahlı Kuvvetlerinde. 85 kişi de kaza sonucu
ölmüş yani ortalama her yıl 100’ü aşkın insanımız intihar ediyor ya da ettiği
iddia ediliyor. Bizce birçoğu intihar değil. Son günlerde İzmir Narlıdere’de
oturan Nihat Bakır diye bir askerimiz Tekirdağ Çorlu’da 105’inci Alayda
“Askerlik yaparken intihar etti.” diye cenazesi babasına teslim edilmiş. Okudum
dosyasını, raporunu. Alnından girmiş kurşun, boynundan çıkmış. Bilmiyorum,
askerlik yapanlar bilir herhâlde G-3 tüfeği mi, hangi tüfekse, nasıl alıp ateş
edecek? Onun öncesinde de bir sürü istenmedik olay olmuş. Şimdi, bu
intiharların sorumlusu kim? Yani birçok kaybettiğimiz askerimizin sorumlusu PKK
diyebilirsiniz. Bunun sorumlusu da mı PKK? Bunun sorumlusu CHP mi, BDP mi, MHP
mi? Çıksın, bir gün, Allah aşkına, herhangi bir bakanımız: “Ya bunun
sorumluları şunlardır.” desin. Bu intihar edenler durup dururken oraya askerlik
yapmaya geliyorlar. Açlıktan mı, susuzluktan mı, işsizlikten mi? Oraya gelirken
güle oynaya geliyorlar, davulla zurnayla geliyorlar, siz ölülerini teslim
ediyorsunuz. Bu da başka bir intihar vesikası.
Konuşacak çok şeyimiz var ama
resen emeklilikte arkadaşlarımız bir önerge verecekler, bu önergeyle ilgili
düşüncelerimizi daha önce de açıkladık. Adaletsizliği ve eşitsizliği burada da
gösteriyorsunuz. YAŞ kararlarıyla, irticai bir iktidar kurmak isteyen, şeriat
düzeni getirmek istediği gerekçesiyle Cumhurbaşkanının, bakanların, Başbakanın
imzasının olduğu kararlarla atılanları orduya geri aldınız. 71 darbesiyle, 12
Mart darbesiyle, 12 Eylül darbesiyle ordudan atılanları geri almamak için her
şeyi yapıyorsunuz. On defa Komisyonda ilettik, bir düzenleme yapacağız, bir
araştıralım. Geçen, Komisyonda da aynı şey söylendi. Bir daha Komisyonda “Bir
araştıralım.” kelimesinin yerine “Araştırdık, bu konuda şu cinayet işleyenleri
kenarda bıraktık, bu hak mağduriyetini gideriyoruz.” dememiz lazım.
Zamanımız yine yetmedi
değerli arkadaşlarım ama Orta Çağ’daki hukuk düzenini anlatan bir sözü ve
bugünle kıyaslamanızı bütün milletvekillerinin vicdanlarına ve akıllarına
bırakmak istiyorum o da şuydu: O dönemde geliştirilen ve yarı hukuki bir işlev
yerine getiren kurum olan polis sayesinde insanlar bir mahkemeden geçmeden
doğru hapse gidiyordu. Evet, bugün biz de sanki Orta Çağ’dayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) –
Polis savcı, hâkim olmuş; hâkim, savcı polis olmuş. Bu düzeni değiştirmediğiniz
müddetçe hiçbir yerde disiplin sağlayamazsınız.
Saygılarla selamlıyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Moroğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.
Buyurunuz Sayın Zenderlioğlu.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi adına 394 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu
Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Ayrıca, Gaziantep’te iş
kazasında yaşamını yitiren işçilere Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine de
başsağlığı diliyorum.
1111 sayılı Kanun’a uygun
30/11/2011 tarihli 6252 sayılı Kanun’la getirilen bedelli askerlik hizmetine
ilişkin uygulamada karşılaşılan yetersizlikleri, aksamaları giderici
düzenlemeler yapılmak istenmektedir. Bu çerçevede, madde ile geçici 46’ncı
madde ile belirlenen bedelin yarısını ödemek suretiyle başvurusu kabul
edilenlerden 2’nci taksit için öngörülen altı aylık süreyi geçirenler veya ilk
taksiti geriye alanlar, şartları taşıdığı hâlde 15/6/2012 tarihine kadar
başvuruda bulunmamış olanlarla hizmete başvurmuş bulunmakla ilk taksiti ödemiş
olanlar için kalan taksiti, diğerleri için ise maddede öngörülen miktarın
tamamını 1 aylık süre içerisinde defaten ödemesi gerekir talepleri
tartışıyoruz.
Bedelli askerlik 1927’den
günümüze dek birkaç kez gündeme getirilmiş ve bu düzenlemeler de yapılmıştır.
Bilindiği gibi, Anayasa’nın 72’nci maddesinde belirtildiği gibi, her sağlıklı
vatandaş vatan hizmetini yapmakla görevlidir. Askerlik hizmetinin yerine
getirileceğine ilişkin hususlar 1076 sayılı Yasa’da açık ve net konulmuştur. Bu
yasaya dayanarak 1111 sayılı Askerlik Kanunu’yla, Yedeksubaylar ve Yedek Askerî
Memurlar Kanunu düzenlenmiştir. Bu kanuna göre iki yöntem geçerlidir: Bedel
ödeyerek veya döviz ödeyerek askerlik görevini ifa etmektir.
Biliyoruz ki 1927 yılından
sonra bedelli askerlik yasası çıkmıştır. Ancak bu son dönemlerde, 1987’de 3358
sayılı Yasa’ya göre 18.433 kişi bundan yararlanmıştır. 1993’te ise 3802 sayılı
Yasa’ya göre 35 bin vatandaş yararlanmıştır. 1999 yılında ise 4459 sayılı
Kanun’a göre 72 bin kişi bedelli askerlikten yararlanmıştır. Son yapılan
düzenleme ise beklentilere cevap olmamıştır. Hedeflenen 460 bin kişinin sadece
yüzde 10’u başvurmuştur, bu da yaklaşık 50 bin kişiye tekabül etmektedir.
Aslında geldiğimiz bu nokta,
en son düzenlemeyle bedelli uygulamasındaki rakamların çok yüksek olması
nedeniyle sorunun hâlâ çözülmemiş olması toplumda bazı kaygılara da neden
olmuştur. Mali gücü olmayanlara da bir şans tanımak gerekir çünkü sosyal devlet
olma ilkesinin gereği, yaşın 26-27 olması ve ödenmesi gereken bedelin de 20
bine çekilerek askerlik çağına gelen gençlerimizin yararlanması gerektiğini
düşünüyoruz.
Geçtiğimiz yılda çıkarılan
6252 sayılı Kanun’da bedel 30 bin, yaş sınırı ise 30 yapılarak sınır yüksek
tutulmuştur. Burada amaçlanan hedefe ulaşılmamıştır. Yapılan bütün ikazlarımız
ve önerilerimiz hiçbir şekilde dikkate alınmadı. Şimdi, aynı yerde yerimizde
sayıyoruz çünkü amacına uygun bir kanun tasarısı hazırlanmamıştı ve bu kanun
tasarısındaki yetersizlikleri bugün ne hikmetse tekrar burada tartışmaktayız.
Zaten aslında problem de buradadır. Eğer bir yıl önce bu yasa ile ilgili
tartışmalar dikkate alınmış olsaydı bugün çok daha fazla yurttaş bu haktan
faydalanacaktı. Tahminen 390 bin kişinin bu yasadan faydalanması söz konusu
idi. Başvuru sayısının ne kadar düşük olduğu, başvuranların bir kısmının da bu
taksitleri ödeyemediği ortadadır.
Yani, kanuna getirilen ek
maddenin yeterli olacağını da düşünmüyoruz. Sadece taksitleri ödeyemeyenlere
bir kolaylık sağlarken erteleme sonucu oluşan yığılmaları önlemek, parası
olmayan, mali gücü olmayan vatandaşların bedel ödemeden, Van depreminde zarar
gören gençlerin hiçbir bedel ödemeden, sosyal devlet, eşitlik ilkesi ve adalet
anlayışı içinde askerlik hizmetinin bir defaya mahsus yerine getirilmesini
ısrarla ifade ediyoruz. Bu anlamda, yaşanan mağduriyeti de bu yasayla ortadan
kaldıracaktır.
En son bedelli askerlik ile
ilgili getirilen düzenlemede hem yaş sınırının yüksek olması hem de ödenecek
miktarın yüksek olması, bedelli askerlik yapmak isteyen insanları zor durumda
bırakmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bedelli askerlik yasasının gündeme alındığı tarihlerde biz
Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu yasanın içerisinde askerliğin zorunlu
olmaktan çıkarılmasını ve vicdani reddin anayasal güvenceye kavuşturulmasını
talep etmemize rağmen, bu konuda hiçbir çalışma yapılmamış, halkın talebi ve
isteği olan vicdani ret göz ardı edilmiştir.
Bugün Türkiye’nin önemli
sorunlarından biri de zorunlu askerliktir. On beş aylık zorunlu askerlik süresi
bu ülke vatandaşı için bir eziyet durumuna getirilmiştir. Yeniçeri Ocağının
kaldırılmasıyla bundan önceki yıllarda halkın tabiriyle askerlik “Peygamber
ocağı” olarak tabir ediliyordu ama günümüzde bu güven zedelenmiştir.
Birçok kimse çocuğunu askere
göndermek istememekte, hatta tereddüt etmektedir. Türkiye’de insanlar askerlik
zorunlu olmazsa gitmek istemediklerini her hâlükârda ifade ediyorlar. Hiç
kimseye iradesi dışında askerlik hizmeti yaptırılmamalıdır. Askerlik zorunlu
olmaktan çıkarılmalıdır. Kuşkusuz, asker alımında yaşanan eşitsizlikler, otuz
yıldır yaşanan çatışmalı süreç, kışlalardaki şüpheli asker ölümleri, toplumda
giderek artan bu endişelerden dolayı askere gitmeme ve askerliği reddetme
noktasına getirmiştir.
Vicdani ret hakkı günümüzde
de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Parlamentosu tarafından
temel insani hak olarak kabul edilmiştir. Fakat vicdani reddi iç hukukunda
tanımayan Avrupa Konseyine üye tek ülke de yine Türkiye’dir. Toplumda bazı
kişilerin askerliği reddetmesi demokratik ve insani bir haktır. Vicdani reddin
kabul edilmemesi toplumda rahatsızlıklara neden olmaktadır. Türkiye’de vicdani
reddini açıklayanlar sürekli olarak askere alınıp bırakılmakta, askerî
cezaevlerinde işkenceye maruz kalmaktadırlar, sosyal hayatta ikinci sınıf
vatandaş muamelesi görerek yaşamaya zorlanmaktadırlar.
Bir insan kan dökmek
istemiyor, öldürmek istemiyor, düşüncelerinden dolayı veya dinsel bakışından
dolayı emirle askerlik yapmak istemiyor ise Parlamento öncelikle bu sese kulak
vermelidir. Toplumun bu yönlü demokratik talepleri ve istekleri dikkate
alınmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son yirmi yılda, kışlalarda yaşanan asker ölümleri başlı
başına bir sorun hâline gelmiş durumdadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde hemen her
gün bir şüpheli asker ölümü haberi gelmektedir. Ölümlerin nedenine ise intihar
ya da kaza süsü adı verilmektedir. Son bir hafta içinde 6 kişinin naaşı
ailelerine teslim edildi.
Son olay da Isparta’da
yaşandı. Bir uzman çavuş, tartıştığı jandarma eri Birkay Çetinkaya’yı beylik
tabancasıyla vurdu. Vurulan erin hayati tehlikesi devam etmektedir. 19 Ocakta
Kandıra F Tipi Cezaevinde Er Emre Ersöz; 21 Ocak, Gaziantep Lojistik Destek
Komutanlığında Er İbrahim Acar; 22 Ocak, İzmir Yenifoça, Yasin Şimşek, tüfekle
intihar; 23 Ocak, Manisa Turgutlu’da Er Selim Kara, G-3 piyade tüfeğiyle
intihar; 23 Ocak Manisa Sarıgöl ilçesi, Adem Sarıkaya; 26 Ocak, Hakkâri’de paralı
askerlik yapan Uzman Çavuş Ragıp Selin Ankara’da kaldığı misafirhanede intihar
etmiştir. Şüpheli ölümler için Türk Silahlı Kuvvetlerinden ve Hükûmetten bugüne
kadar ciddi bir açıklama yapılmamıştır.
Geriye dönüp de baktığımızda,
yalnız son beş yılda 491 askerin intihar ettiği ve aynı süre içerisinde 129
askerin silah kazalarında hayatını kaybettiği söylenmektedir. Son beş yıl
içerisinde yaşanan çatışmalı sürecin dışında 1.108 askerin görevi başında
hayatını kaybettiği, bunlardan 263’ünün subay, astsubay, 845’inin ise er ve
erbaş olduğu belirtilmektedir. Yalnız, şüpheli bir şekilde hayatını
kaybedenlerin çoğunun Kürt olması ise daha da dikkat çekicidir.
2012 yılında silah kazaları
nedeniyle ölen asker sayısının 2007 yılına oranla yaklaşık 2 kat, 2011 yılına
oranla ise yaklaşık 4 kat artmış olduğu söylenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu
Tasarısı’nın Avrupa silahlı kuvvetlerinin standartlarının altında olduğu
bilinmektedir. Aslında yapılan kanun değişikliğinde hiçbir şey değişmemiştir,
değişen tek şey maddelerin yerini değiştirmek veya cümleleri daha da kurnazca
değişik maddelere monte etmedir. Amaç yine aynı kalmıştır.
Bu getirilen yasada her ne
kadar “oda cezası kaldırılacak” tanımlaması getirilmiş ise de disiplin zafiyeti
yaşanmaması için daha ağır uygulamalar getirilmiştir. Askerî ceza ve disiplin
hukuku o kadar katı kurallar ihtiva ediyor ki dayanma noktası tartışma
konusudur. Otorite adı altında ve emir komuta anlayışı o kadar sakat ki
insanların kişiliğini zedelemekte, onurunu kırmakta, hatta hakarete dayanamayan
birçok asker ve personel psikolojik rahatsızlıklar yaşayarak bunalıma
girmektedir. Askerlikte uygulanan disiplinin hukukla, insanlıkla ilgisi yoktur
çünkü askerlikte o kadar katı kanunlar vardır ki bunlar saymakla bitmez.
Evlatlarını davul zurnayla
Türk subaylarına teslim eden aileler dönüşte çocuklarını tanımadıklarını ifade
etmektedirler. Hatta bazıları askerden döndükten sonra uzun süre hiçlik
duygusundan kurtulamadıklarını, kendisine ricayla söylenenler karşısında bile
neredeyse hazır ola geçip selam çakan, her cümlesinin sonunda “komutanım” diye
hitap etmemek için büyük bir uğraş veren binlerce gencin psikolojisinin sağlam
olduğunu kim iddia edebilir?
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılan başvurular sonucunda Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan
asker ve sivil personele verilen disiplin cezaları Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne aykırı bulunarak, “Kişinin güvenliği ve özgürlük hakkı ihlal
edilmiş.” denilerek Türkiye’yi tazminata mahkûm etmiştir. Askerî ceza ve
disiplin hukuku o kadar katı kurallar ihtiva ediyor ki dayanma noktası
tartışmanın ötesinde artık şüpheyle karşılanmaktadır. Hâlbuki hiçbir araştırma,
inceleme yapılmadan “emir demiri keser” anlayışı ile yaklaşılmaktadır.
Tasarının 35’inci maddesinde yer alan disiplin kurullarında 1 disiplin subayı
değil, en az 3 disiplin subayını öneriyoruz.
Her seçilen disiplin subayı
mutlaka hâkim sınıfından seçilmelidir. Hâkim sınıfından olmayanlar disiplin
subayı olarak atanmamalıdır. Örneğin er ve erbaşlara verilecek hizmetten men
cezasının askerlik hizmet süresinden sayılmayacağı esası benimsenmiştir. Askerî
idare mahkemesinde iptal davası açma hakkı her ne kadar tanınıyorsa da o da
görecelidir.
Askerlik yapan vatandaşlar
bilinçli olarak suç işlemezler, disiplinsizlik ve benzeri yetersizliklerin
içine girmezler. Kişiyi suça veya disiplinsizliğe iten nedenler vardır.
Disiplin suçu işlendi, kurallara uymadı, oda hapsini ya da başka bir cezayı
uygun görmek caydırıcı bir çözüm değildir. Aslında, kurallara uymadı diye ona
pişmanlık dayatarak sorunu çözmekten çok daha karışık bir hâle getirirsiniz. O
nedenle, oda hapsi gibi cezalandırma şekilleri tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Bu, savaş döneminde olabilir, barış döneminde de olabilir. Bu tam bir yüz
kızartıcı bir eylem biçimidir, bir disiplin suçudur.
Birinin disiplinsizlik
yapacak bir fiil işlemesi, o fiilin işleniş biçimini, neden kaynaklandığını,
neden ve sonuçları ile ortaya koymalıdır. Askerlikte ast üst ilişkileri elbette
olacaktır fakat bu ilişkiler katı kurallar ve katı temelde olmaması gerekir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; askerliğin temel sorunlarından biri olan vicdani reddi kabul
etmeden, asker ölümlerinin nedenlerini araştırıp önlem almadan, halkın
askerlikle ilgili istek ve taleplerine cevap vermeden, Türk Silahlı Kuvvetleri
İç Hizmet Kanunu değiştirilmeden, sorun ne olursa olsun bu konuda vatandaşlar
çocuklarını askere göndermekte tereddüt edecekleri belirtileri ve
özellikleridir ve ilkeleridir daha doğrusu. Bu nedenle…
Herkesin mutlaka askerlik
yapması gerektiğini biliyoruz ama bu zorla, dayatmayla değildir. Bugün yapılan
da biraz ona benzemektedir. Çünkü 30 bin lira ödeyebilecek bir vatandaş veya
bir öğrenci veya diğer kesimin de bu konuda hâlen kaygıları olduğu bilinen bir
gerçektir.
Ben de bu kanunların
değişebileceği inancımı ifade ederken, tekrar sayın yüce Meclise saygı ve
sevgilerimi sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Zenderlioğlu.
Sayın milletvekilleri,
birleşime saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
394 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şirin Ünal
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Ünal. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetleri Disiplin Kanunu hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce,
bugün Gaziantep’te patlama sonucu hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan
rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Allah bir daha böyle acılar
göstermesin.
Değerli milletvekilleri, Türk
Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti devletini içten ve dıştan gelebilecek
olan her türlü tehdide karşı savunma görevini üstlenmiş olan silahlı devlet
kuvvetidir. Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgesindeki krizlerin yanı sıra politik
kararlara bağlı olarak dünya barışını tehdit eden krizlere de müdahaleye hazır
durumdadır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti devleti
saldırgan emeller gütmez. Ancak, bağımsızlığı, ülkesi, milleti, onuru tehlikeye
maruz kaldığında ve üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşların müşterek
idealleri doğrultusunda gücünü kullanır.
Türkiye, belirsiz tehdit ve
risklerin bulunduğu bir bölgede barış zamanından itibaren millî savunma
olanaklarını güçlü bulundurmak ve silahlı kuvvetlerini olası tehditlere karşı
hazır ve güçlü bir yapıda bulundurmak zorundadır.
Değerli milletvekilleri, “Ya
istiklal ya ölüm!” diyerek Millî Mücadele’yi başlatan Gazi Mustafa Kemal
Atatürk millî ve bağımsız bir devlet oluşturarak milletini çağdaş medeniyetler
düzeyine taşımada Türk ordusunu bir teminat olarak göstermiştir. Dolayısıyla ordumuz
birliğimizin, kudret ve kabiliyetimizin, vatanseverliğimizin çelikleşmiş bir
ifadesidir. Aynı zamanda ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye idealini
tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi
imkânsız teminatıdır.
Değerli milletvekilleri,
ordumuzu oluşturan kahraman askerlerimiz de bizlerin göz bebeğidir. Onlar
Çanakkale’de, İstiklal Savaşı’nda ülkemizin bütünlüğü uğrunda nasıl kahramanca
savaştılarsa bugün de birliğimize, beraberliğimize ve ülke bütünlüğümüze kasteden
bölücü teröre karşı yürütülen mücadelede daima ön saflarda yer alan, bu uğurda
canlarını ve kanlarını çekinmeden feda eden ve edecek olan isimsiz
kahramanlardır. Onlar barışta ve savaşta, karada, havada ve denizde vatanın
birliğini koruyacağına namusu üzerine ant içerek Türk sancağının şanını
canından daha aziz bilen değerlerimizdir.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ Hükûmeti olarak Türk ordusuna ve ordu mensubu tüm kardeşlerimize aidiyet
duygusunu sürekli aşılamaya ve motive etmeye yönelik çalışmalarda bulunacağımız
gayretlerini göstermekteyiz. 2023 vizyonu kapsamında orduda profesyonelleşmede
kararlı tutumumuz devam ettirilecektir. Buradan yola çıkılarak, hazırlanan Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı kanunlaştığı takdirde Türk Silahlı
Kuvvetlerinde etkin bir disiplin sisteminin tesisi, muhafazası ve idamesine
ilişkin usul ve esaslar belirlenmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türk
Silahlı Kuvvetleri personeli hakkında uygulanan disiplin hükümleri 1632 sayılı
Askeri Ceza Kanunu ile 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama
Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun’da değişik ve dağınık bir
biçimde düzenlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri personeli hakkında uygulanan
disiplin hükümleri değişik tarihlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde
dava konusu olmuş, özellikle asker kişilere verilen oda hapsi cezalarının
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Askeri Ceza Kanunu’nun 162 ila 191’inci maddeleri
uyarınca hakkında disiplin amiri tarafından oda hapsi cezası verilen asker
kişilerin başvurularını kabul ettiği Darıcı-Türkiye (2005) ve Polatlı-Türkiye
(2011) davalarında kişinin özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği,
ayrıca 477 sayılı Kanun uyarınca disiplin suçu işleyen ve disiplin mahkemesince
oda hapsi cezasıyla cezalandırılan asker kişinin başvurusunu kabul ettiği
Bayrak-Türkiye (2007) davasında da adil yargılama hakkının ihlal edildiği
gerekçeleriyle ülkemizi tazminata mahkûm etmiştir. Bu kanun neticesinde bu
olumsuzlukların tamamının önüne geçilmesi düşünülmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türk
Silahlı Kuvvetlerinde en hayati konuların başında disiplin gelmektedir. Bu
açıdan disiplin konusunda alınan tedbirlerin diğer kurum ve kuruluşlara göre
mahiyet bakımından farklılıklar arz edeceği hususu göz önünde
bulundurulmalıdır. Zira, disiplinin sağlanması, muhafazası ve devam ettirilmesi
Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini yerine getirmesi için olmazsa olmaz bir
kuraldır.
Değerli milletvekilleri,
yüksek müsaadenizle, kanunun maddelerinden de kısaca bahsetmek istiyorum. Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu mülki idare amirlerinin Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeliyle ilgili mülki
görevlerinden doğan yetkileri saklı kalmak kaydıyla askerî hâkimler hariç
subaylar, astsubaylar, uzman jandarmalar, uzman erbaşlar, sözleşmeli erbaş ve
erler, erbaş ve erler ile askerî öğrencileri kapsar, sivil memurlar ise bu
kapsamın dışında tutulmuştur. Bu kanununda disiplin hukukundaki takdir hakkının
nasıl kullanılacağına ilişkin esaslar ve disiplin cezası vermeye yetkili
makamlar belirlenmiştir. Bunlara ilave olarak disiplin amiri yerine, üst
disiplin amirlerinin disiplin cezası verebileceği durumlar ve amirlerin disiplin
cezası verme yetkisi haricinde disiplini tesis ve muhafazası adına sahip olduğu
diğer yetkiler de düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
yedek subaylar dâhil olmak üzere tüm subaylar, astsubaylar, uzman jandarmalar,
uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erlere verilebilecek disiplin
cezalarının türleriyle bu cezaları vermeye yetkili makamlar ve cezaların yerine
getirilme şekilleri yeniden düzenlenmiştir.
Disiplin kurulu tarafından
verilen cezalara karşı itiraz usulü, cezanın kesinleşmesi ve itiraz sonucunda
verilecek karara ilişkin hususlar ve cezalara karşı yargı yoluna yapılabilecek
başvuru yoluyla ilgili esaslar da düzenlenmiştir.
Ayrıca, 1111 sayılı Askerlik
Kanunu’nun 77’nci maddesinde yer alan “disiplin mahkemesi” ibaresi “disiplin
kurulu” olarak değiştirilmiş, yine, ayrıca, 1111 sayılı Kanun’a bir geçici
madde eklenmek suretiyle 30 Kasım 2011 tarihli ve 6252 sayılı Kanun’la
getirilen bedelli askerlik hizmetine ilişkin uygulamada karşılaşılan
aksaklıkları giderici düzenleme yapılarak vatandaşlarımızın mağduriyetleri
giderilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
özetle, disiplin mevzuatı tek bir kanunda toplanmış, sivil memurlar kapsam
dışında bırakılmış ve sivil memurlarımıza 657 sayılı Kanun’un disiplin
hükümlerinin uygulanması esası belirlenmiş, disiplin cezası verme konusunda
subaylar ile astsubaylar arasındaki ayrım kaldırılarak sicil verme yetkisi olan
astsubaylar da disiplin amiri olarak tanımlanmış, “disiplin mahkemesi” ibaresi
“disiplin kurulu” olarak değiştirilmiş, disiplin kurullarının vereceği cezalar
yeniden belirlenmiş, disiplinsizlik teşkil eden tüm suç ve eylemler tek tek
tanımlanmış, personele verilen hizmetten men cezasının askerlik hizmeti
süresinden sayılmayacağı belirlenmiş, disiplin kurulları tarafından barış
zamanında verilmiş olan aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi
cezalarına karşı Askerî Yüksek İdare Mahkemesine iptal davası açılabilme imkânı
verilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki
itaat hissini sağlamlaştıran ve hukuka uygun olarak hareket etmeye yönelik usul
ve esasları belirleyen bu tasarının kanunlaşmasını temenni ediyor, Türk Silahlı
Kuvvetlerimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ünal.
Hükûmet adına Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 394 sıra sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı ile Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak
üzere huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım.
Türk Silahlı Kuvvetleri
personeli hakkında uygulanan disiplin hükümleri, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu
ile 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kanunu’nda dağınık biçimde düzenlenmiştir.
Mevcut düzenlemeler için disiplin amirleri veya disiplin mahkemelerince oda
veya göz hapsi cezası verilmesine imkân tanıyan düzenlemeler de yer almaktadır.
Mevcut mevzuat çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri personeli hakkında disiplin
hükümleri uygulamaları yargıya taşınmış, buradan alınan neticeler de değişik
tarihlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, taşınmıştır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, asker kişilere verilen oda hapsi cezasının Avrupa İnsan Hakları
Sözlemesi’ne aykırı olduğu yolunda kararlar vermiştir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine açılmış dava sayısı 60’tır. Bu davalardan 10’u ülkemiz aleyhine
sonuçlanmış olup diğerleri mahkeme gündemindedir. Tasarı yasalaşırsa Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine yapılan başvurulardan, kaynaklanan hak ihlallerinin gereği
de yerine getirilmiş olmaktadır.
Bir sayın milletvekilimiz “Bu
yasanın ne acelesi var?” diyor. Her gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine mahkûm
olmanın Türkiye’ye kazandıracağı ne olabilir? Biz, mahkûmiyete yol açan hukuk
kurallarını değiştirirsek Türkiye’nin itibarı yükselmez mi? Milletvekillerinin
asli vazifesi Türkiye’nin itibarını yükseltmek değil midir? Dolayısıyla da bu
kanun bir ihtiyaçtan doğmuştur.
İdareye güven ve kanunilik
ilkeleri dikkate alınarak mevcut sistemde tanımlı olmayan disiplinsizlik teşkil
eden eylemler Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları da dikkate alınarak tek
tek tanımlanmaktadır.
Yine, disiplin amirleri
tarafından verilen disiplin cezalarına karşı bir üst disiplin amirine, disiplin
kurulu tarafından verilen disiplin cezalarına karşı da bir üst komutanlığın
disiplin kuruluna itiraz imkânı getirilmiştir. Mevcut sistemde yer alan
disiplin cezalarına karşı yargı yolu kapalıydı. Ancak mevcut düzenlemeyle
verilen disiplin cezalarına karşı Askerî Yüksek İdare Mahkemesine iptal davası
açabilme hakkı tanınmıştır. Anayasa’mızın 129’uncu maddesinde “Memurlar ve
diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla
yükümlüdürler. Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz. Silahlı
kuvvetler mensupları ile hâkimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.”
denilerek bir farklı uygulama getirilebileceği Anayasa’yla hüküm altına
alınmıştır.
21’inci maddede de mevcut
tasarının disiplin cezası puanına bağlı olarak ayırma cezası verilebilmektedir.
Bu ceza da yargı denetimine tabidir. Bu konuda önüne dosya gelen hâkim her bir
verilmiş olan uyarı ve kınama cezaları dâhil tek tek inceleyecek hukuka uygun
şekilde bir ceza verilmiş mi, verilmemiş mi? Hukuka aykırı ceza verilmişse
iptal edecek. Dolayısıyla askeriyeden ayrılmak için gereken puanı doldurmadığı
için yine bu askerî personelin Silahlı Kuvvetlerde hizmetine devamı
doğrultusunda karar verecektir.
Bir başka düzenleme ise bedelli
askerlikle ilgilidir. Bildiğiniz gibi, 6252 sayılı Kanun’la yükümlülere
istekleri hâlinde 30 bin TL bedelli, yarısını başvuru sırasında, kalan yarısını
da başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde olmak üzere iki taksitte ödeme
imkânı getirilmişti. Ancak ikinci taksitin ödeme süresini geçiren yaklaşık
2.500 vatandaşımız yasa gereği bedelli askerlik kapsamından çıkarılmıştır. Bu
durumun vatandaşlarımızın mağduriyetine yol açtığı da kesindir. Düzenlemeyle
belirlenen bedelin yarısını ödemek suretiyle başvurusu kabul edilenlerden
ikinci taksit için öngörülen altı aylık süreyi geçirenler ve ilk taksitini geri
alanlar ile şartları taşıdığı hâlde 15 Haziran 2012 tarihine kadar başvuruda
bulunmamış olanlara bedelli askerlik hizmetinden yararlanmak için yeni haklar
tanınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; buradaki hatiplerin birçoğu Türk Silahlı Kuvvetlerindeki
intiharlar konusunda açıklamalar yaptı. Onlarla ilgili biz şunu söylüyoruz:
Türk Silahlı Kuvvetleri bu milletin ordusudur, bu milletin içinden çıkmıştır.
Türk toplumunun içinde ne gibi bir hastalık varsa, bilin ki aynı hastalık Türk
Silahlı Kuvvetleri içinde de vardır çünkü milletinin bir parçasıdır, onun
dışında değildir.
Türkiye İstatistik Kurumunun
Türkiye geneline ilişkin yayınlamış olduğu intihar istatistikleri
incelendiğinde, ülke genelindeki intihar eğilimi ve davranışlarının -yaş grubu,
eğitim seviyesi, coğrafi bölge, il dağılımı gibi- Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ayrılmaz bir parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerine de taşındığı
görülmektedir. İntihar davranışı açısından Türk Silahlı Kuvvetleri personelinde
benzer yaş ve cinsiyet grupları açısından sivil örneklerden daha farklı bir
epidemiyolojik veri bulunmamaktadır. Türkiye genelinde 20-24 yaş aralığının en
fazla intiharın meydana geldiği yaş aralıklarından birisi olduğu, askerlik
hizmetinin de bu yaş grubunda yapılması nedeniyle intihar davranışının askerî
ortama taşınabileceği değerlendirilmektedir. Bu kapsamda, yıllara bağlı olarak
son on yılda intihar oranlarında yüz binde 32’den yüz binde 15’e, yaklaşık
yüzde 50’lik bir azalma söz konusudur.
Alınan tüm tedbirlere rağmen,
birliklerde vefatla sonuçlanan herhangi bir kaza, olay meydana geldiğinde vefat
eden personelin ailesine garnizon komutanlıkları vasıtasıyla bilgi verilmekte,
ailenin talep etmesi durumunda olayın gerçekleştiği birliğe davet edilerek kaza
olayının oluş şeklini ilk ağızdan dinlemeleri temin edilmekte ve mümkün
olduğunca, zihinlerde bir şüphe kalmamasına çalışılmaktadır.
Ölümle sonuçlanan tüm
olaylarda adli soruşturmanın yanı sıra idari soruşturma da yapılmakta, her olay
kayıt altına alınmaktadır. Ayrıca, ailenin verilen bilgiler dışında belge talep
etmesi hâlinde otopsi raporu ve savcılık incelemesi, bahse konu belgelerin adli
makamlardan talep edilmesi konusunda bilgilendirme yapılmakta ve adli
soruşturmanın yapıldığı makamın iletişim bilgileri verilmektedir. Müteveffanın
ailesine yasal haklarının neler olduğu anlatılarak, takip etmeleri gereken
hususlar ve hazırlamaları gereken evraklar hususunda da yardımcı olunmaktadır.
Bugüne kadar kayıtlarımızda inceleme yapılmayan, şüpheli durumda bırakılan
herhangi bir olay bulunmamaktadır. Bulaşıcı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış
olan intiharların, günümüzdeki iletişim ve haberleşme imkânları göz önüne
alındığında, toplumun diğer kesimleri tarafından süratle öğrenilmesi ve
etkilenmesi de söz konusudur. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetlerinin olduğu kadar
ülke geneli için de intihar bulaşıcılığı riskini artırmaktadır. İntihar
bulaşıcılığına olabildiğince engel olabilmek maksadıyla intihar ve intihar
olaylarının medyada yer alması konusunda da dikkatli olunması gerektiği
değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hukuk yaşayan bir olgudur. Bu nedenle herhangi bir normun,
herhangi bir düzenlemenin bu canlılığa uyum gösterememesi hâlinde
değiştirilmesinden daha doğal bir şey de yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konuda Türk Silahlı Kuvvetlerimiz darbeyle ilgili ve açılan
davalarla ilgili suçlanmaktadır. Öncelikle Meclis araştırma komisyonu raporunda
da açıkça belirtildiği üzere, darbe milletin vermediği yönetim hakkının
milletten çalınması ve gasbedilmesidir. Milletin en güvendiği kurumlardan
birisi olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletin hakkını çalacağı veya
gasbedeceği düşünülemez. Darbeyi bir çete yapar. Bu çetenin içerisinde basın
vardır, üniversite vardır, iş adamı vardır, siyasetçi vardır ve Türk Silahlı
Kuvvetleri içinde görev yapan kimseler de vardır. Çetenin diğer unsurları, Türk
Silahlı Kuvvetleri içinde görev yapanları öne sürerekten, milletin darbeyi Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı zannına kapılmasını isterler ancak millet
basiretli sağduyusuyla her zaman göstermiştir ki bu yapılan doğru değildir ve
cuntaya destek veren siyasetçilere de hiçbir zaman yönetim hakkını ve iktidar
hakkını vermemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1960’da da günümüzde de “Şartlar tamam olursa ihtilal meşru
olur.” diyenlerle “Darbeler baskıların arttığı dönemde ortaya çıkıyor.” diyen
zihniyetin arasında hiçbir fark yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Siz
darbe yapıyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Devamla) – Biz millî birlik ve kardeşlik projesiyle Türkiye’yi
güçlendirmek istiyoruz. Bu, milletin unsurlarını eşit, bir, kardeş görme
projesidir. Milleti farklı görenlerin ırkçılık ve cahiliye dönemi gibi
asabiyetini öne sürenleri milletimiz çok iyi tanımakta ve onları da hak ettiği
yere koymaktadır.
Darbeleri Araştırma
Komisyonunda da var; “Darbeci, siyasetçiyi itibarsızlaştırır. Darbecileri
savunanları da aynı netice beklemektedir.” Yine, oradaki görüş “Meclis
araştırması, suçluları saptamak gibi yargısal nitelikte sonuçlar elde etmeye
yönelemez.” Doğru mu? “Meclis araştırmasıyla suçlu aranmaz, bazı kişilerin
adalete teslim edilmesi söz konusu olmaz.” Bu raporda söyleniyor. Ama burada,
gelen hatip “Hani araştırma yaptınız, nerede zanlılar? Savcıya teslim
etmediniz.” diyerek, raporda farklı söyleyenler, burada farklı söylemektedir.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Siz 12
Eylül ürünüsünüz, tamam mı?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Dolayısıyla, bizim milletimiz de her ortamda kendi işine
geldiği gibi konuşanları çok iyi tanımakta ve sandık önüne geldiğinde de özüyle
sözü bir olanları, halka ve Hakk’a hizmet yolunda kimin hizmetkârlık rütbesine
talip olduğunu çok iyi bilmekte ve ona göre de notunu vermektedir.
Bu yasanın milletimize
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili…
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sevgili Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Moroğlu,
efendim.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Benim söylediklerim üzerine Sevgili Bakanımız bir açıklama yaptı, bir düzeltme
yapmak istiyorum. Çünkü benim sözlerimde –tutanaklara da bakabilirsiniz- hiçbir
zaman “Siz bunları yargı önüne niye çıkarmadınız?” demedik. Dediğimiz şudur:
“Bu araştırmanın sonucunda görev yapan valiler, emniyet müdürleri, işkenceciler
isim isim ve uygulamalarıyla tespit edilmiş midir? Bu görevi dahi yerine
getirmediniz ve bunların açığa çıkarılması için gerekli düzenlemeleri
yapmadınız.” Bu konuda bir düzeltme yapmak istiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Tutanaklara geçti efendim.
BAŞKAN – Geçti efendim,
tutanaklara geçirdiniz, biz de hepimiz öğrendik. Teşekkür ederiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın
Başkan, biz duymadık ama burada.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Duyduk, anladık.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkanım, neyse bizim arkadaşımız düzeltir, konuşmacı arkadaşımız
düzeltir.
BAŞKAN – Düzelttiniz efendim.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Aydın Ayaydın, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Yasa
Tasarısı ve benim tarafımdan verilen bedelli askerlik teklifi birleştirildiği
için bunun üzerine kişisel olarak söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Konuya girmeden önce şunu
belirtmek isterim ki, Cumhuriyet Halk Partisi, her türlü işkencelerin ve
işkencecilerin karşısındadır, her türlü örgütlerin, her türlü ihtilallerin
karşısındadır ve her zaman da karşısında olmaya devam edecektir ancak
Cumhuriyet Halk Partisinin adil yargılamayla ilgili çok hassas olduğunu da
herkesin bilmesini istiyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
bedelli askerlik beş yılda bir, altı yılda bir hep önümüze gelir, gündeme
oturur. Bugüne kadar dördüncüsü çıkarıldı bedelli askerliğin ve bu bedelli
askerlik, daha en son bir yıl öncesinde -2011 yılında- çıkarıldığı vakit bizim
kanun teklifimiz vardı; hem benim kişisel kanun teklifim vardı hem de
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi’nin bu konuda
verilmiş bir kanun teklifi vardı. O gün komisyonda da söyledik, Genel Kurulda
da dile getirdik sizin oylarınızla yasalaşan Bedelli Askerlik Yasası’nda
belirlenmiş olan 30 yaş ve 30 bin Türk lirasının arzu edilen sonucu
doğurmayacağını ve bu Bedelli Askerlik Yasası’ndan sizin öngörmüş olduğunuz
gelirin gelmeyeceğini. Çünkü 12’yle 15 milyar Türk lirası bir gelir
bekliyordunuz ve 400 bin kişinin Bedelli Askerlik Yasası’ndan faydalanacağını
umuyordunuz ancak uygulamada görüldü ki bu hesaplar tutmadı. 30 yaş ve 30 bin
Türk lirası ile çıkarılan Bedelli Askerlik Yasası’na 400 bin kişi değil ancak
70 bin kişi başvurabildi çünkü hem yaş olarak 30 yüksek bir sınırdı ve tespit
edilmiş olan 30 bin liralık ücret de herkesin ödeyebileceği bir ücret değildi.
Bu bakımdan, sizin çıkarmış olduğunuz Bedelli Askerlik Yasası ne yazık ki
amacına ulaşamamıştır. Dördüncüsü oldu, başarısız oldu; şimdi tekrar gündeme
getirdiniz, diyorsunuz ki: “Bu yasadan faydalanmak isteyip de başvuramayanlar
ve başvurup da ancak belli bir ücret, belli bir taksitini ödeyip de geri kalan
bölümlerini ödemeyenlere bir daha hak veriyoruz.” Fakat yaş aynı yaş, ücret de
aynı ücret.
Biz yine bir kanun teklifi
verdik, dedik ki: “Bu çıkarılan Bedelli Askerlik Yasası başarılı olamadı;
başarılı olamamasının da nedeni ücretinin, fiyatının çok yüksek olması. 30 bin
lirayı bugün herkes bulamaz, herkes bu parayı götürüp hazinenin kasasına
-taksitle bile olsa- bunu ödeyecek durumda değildir.” Bir de yaşın 30 olarak
değil, 28 veyahut da 27’ye çekilmesi hâlinde, o zaman Hükûmetin beklemiş olduğu
400 bin dolayında kişinin bundan faydalanma imkânı olabilecekti. Ancak buna da
sıcak yaklaşmadığınızı komisyonda gördük. Bu konuda bizim önergemiz olacaktır.
Gerçekten bu birikimi önlemek istiyorsak -bu askere gitmek isteyen gençlerde
bir yığılma var- bu yığılmayı eritmek istiyorsak yaşı 28’e veyahut da 27’ye
çekmemiz lazım. Bir de sizin talep etmiş olduğunuz 30 bin Türk lirası yüksek
bir meblağdır, bu meblağı da bizim kanun teklifimizde öngördüğümüz gibi, 21 bin
Türk lirası ve üç eşit taksite bölünmesini istiyor, sizin buna olumlu
oylarınızı bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 9 Eylül 2011 tarihinde ve sonra da 11 Aralık 2012 tarihinde
vermiş olduğumuz Bedelli Askerlik Yasası’nda önerimiz, yaş sınırının 28,
ücretin 21 bin Türk lirası; geliri 12 bin liradan düşük olanların veyahut da
hiç geliri olmayanların da Anayasa’nın eşitlik maddesi gereğince ücretsiz
olarak bedelli askerlik yapmasını öngörmektedir çünkü şöyle bir kanı vardır:
“Parası olan para ödeyerek askere gitmiyor, bedelli yapıyor ama parası
olmayanlar da mecburen gidip askerlik yapmak durumunda kalıyor.”
Eğer bir yığılma varsa –ki bu
yığılma vardır- o zaman, parası olmayanların yani 10 bin Türk lirasından aşağı
geliri olan ailelerin çocuklarının da hiçbir bedel ödemeden askerlik
görevlerini bedelli olarak yapmış olmalarına imkân sağlamamız gerekmektedir.
Kanun teklifimizi verdikten
sonra bana bu konuda birçok “mail” geldi; Mardin’den Abdullah Güneş, Şırnak’tan
Hamit Ay, Kırşehir’den Faruk Yılmaz, Trabzon’dan Saffet Gül aynen -ortak
talepleri- şöyle diyorlar: “Bizim paralarımız yok ama biz de bu yasadan
faydalanmak istiyoruz. Eğer Anayasa’da bir eşitlik varsa o zaman parası olan
değil, herkesin Anayasa’nın eşitlik ilkesinden faydalanması gerekiyor.” Ben de
bunların görüşlerine katılıyorum; parası olan da parası olmayan da Türkiye
Cumhuriyeti kanunları karşısında ve Anayasa karşısında eşittir, bunlara eşit
muamele yapılması lazımdır. Parası olanın parasını ödeyerek bedelli askerlikten
faydalanması, parası olmayanın, -Cumhuriyet Halk Partisinin Seçim
Beyannamesi’nde de yazıldığı gibi- geliri düşük olanın veyahut da hiç geliri
olmayanın, hiçbir bedel ödemeden Bedelli Askerlik Yasası’ndan faydalanması
öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; herkes üniversiteyi bitirdikten sonra askere gitmek istiyor
ama askerlik şubelerine başvurdukları vakit hemen askere alınamıyor çünkü
birikim vardır. Onun için insanlar, o gençlerimiz ya kendi işini kuruyorlar
veyahut da bir işe girip çalışıyorlar. Sonra askerlikte askerlik sırası bunlara
geldiğinde artık işini kurmuş veyahut da bir işte çalışıyor, ailesinin geçimini
sağlıyor, çocuklarının geçimini sağlıyor tam o aşamada da “Gelin askere gidin.”
diyorsunuz.
Madem bir taraftan
profesyonel askerliğe geçişi benimsedik ve bunu uygulamaya geçirdik, öte
taraftan askere gitmek isteyip de sıra bekleyen gençlerimiz var, o zaman bu
bedelli yasasının mutlaka çıkarılmasında yarar vardır ama eğer bugünkü
yaptığımız gibi yaparsak, bedelli yaşını 30’da tutarsak ve bedelli askerlikten
faydalanabilmek için 30 bin lira şartını diretmeye çalışırsak emin olunuz ki bu
da amacına ulaşmayacaktır. Siz 400 bin kişi beklediğinizde 70 bin kişi
başvurdu, bu sefer de 20-30 bin kişi, 40 bin kişi eğer bekliyorsanız en fazla
başvuracak olan kişi sayısı bini geçmeyecektir. Bin kişi için de böyle bir
yasanın çıkarılması bence son derece yanlıştır, doğru değildir.
Gelin, askere gitmek isteyen
gençlerimizin önündeki bu engelleri kaldıralım. Askere herhangi bir nedenden
ötürü gidememiş, işini kurmuş, çoluk çocuk sahibi olmuş veyahut da bir işe
girmiş, artık bunların tekrar o işleriyle bağlarını kesmeyelim, o gençlerimizi
bir bedel karşılığında… Bunların yaş sınırını 30 olarak değil, 28 olarak geriye
çekelim. 30 bin Türk lirası da değil, bunu 21 bin lira yapıp üç eşit taksite
bölelim. Böylelikle hem biriken o yığılmayı ortadan kaldırmış oluruz hem de
işini kurmuş veyahut da bir işe girmiş o gençlerimizin önündeki o engeli
kaldıralım, nasıl olsa profesyonel askerliğe geçişe başladık. Bir de, askere
gitmek isteyen yeni mezun olan genç arkadaşlarımız, genç kardeşlerimiz,
çocuklarımız var, onların da önünü açalım ve bu yasadaki bu değişikliği bizim
vereceğimiz önergelerle değiştirmeye, bizim bu önergelerimize sizler de katkı
verin.
Bu yasanın ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ayaydın.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Serindağ? Yok.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türk Silahlı
Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezindeki arkadaşlarımız soruyorlar: Şehitlik ve
gaziliğin tanımı yapılacak mı? Şehit aileleri, gaziler ve malullerle ilgili
düzenlemeler birçok kanunda, bunları bir çatı altında toplamayı düşünüyor
musunuz? Mevzuatı tekleştirmeyi düşünüyor musunuz? Bunların 39-40 çeşit hakları
var. Bu hakları kullanabilecekleri bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar çok farklı.
Bunları tek çatı altında toplamayı düşünüyor musunuz?
Diğer taraftan, bir uzman
erbaşlar, uzman jandarmalar sorunu var. Bu insanlar Türk Silahlı Kuvvetlerine
şerefle hizmet etmekte ama ne emirlerde, kutlamalarda isimleri sayılmakta ne
rütbe sıralamasında varlar ne hastanelerde itibar görüyorlar ne de mesleği
bıraktıkları zaman sorunları giderilebiliyor. Bu uzman jandarmalar, uzman
erbaşlar, bunlarla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Ne olacak bu
insanların hâli?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türk Silahlı
Kuvvetlerinden, YAŞ kararları dışında bakan onayı veya kararnameler ile yargı
kararı olmadan ilişiği kesilen askerlerin mağduriyetini gidermek için kapsamlı
bir çalışma içinde olduğunuzu belirtmiştiniz. Sözünü ettiğiniz bu çalışma
sonuçlandı mı? Bu konudaki mağduriyetleri gidermek için yasal bir düzenlemeyi
ne zaman Meclis gündemine getirmeyi düşünüyorsunuz?
Sayın Bakan, bir Hükûmet üyesi
olarak… Muğla’da dün toplu bir intihar girişimi oldu. 15-17 yaş arasında 6 genç
intihar teşebbüsünde bulunmuştur. Bunun sebebi nedir, niçin olmuştur? Bu konuda
bir açıklama veya bir öngörünüz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demir.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de aynı soruyu soracaktım
ama ilave olarak şunu sormuş olayım: Bu uzman çavuşlar, uzman erbaşlar OYAK’ın
asli üyesi oldukları hâlde Ordu Yardımlaşma Kurumunda temsil edilememektedir.
Bununla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
kürsüde yaptığınız konuşmada, sözde “millî birlik ve kardeşlik projesi” adı
altında çok ciddi işler yaptığınızı ifade ettiniz. 2009 yılında bu projeyle
başlayan açılım çalışmalarınızın bugün hangi noktaya geldiği aziz Türk milleti
tarafından çok dikkatle takip edilmektedir.
Geçenlerde bir Sayın Başbakan
Yardımcısının son dönemde verilen sözlerin ne olduğunu bilmediğini bir yeminle
kamuoyuna ifade ettiği medyada yer aldı. Siz bu ülkenin Millî Savunma Bakanı
olarak şu anda AKP’yle PKK arasında yapılan müzakere görüşmelerinde hangi
sözlerin verildiğini biliyor musunuz? Biliyorsanız bu aziz milletimize açık
yüreklilikle bunları söyleyebilir misiniz?
İkinci sorum da… Muvazzaf ve
emekli askerlerin özlük haklarıyla ilgili yaptığınız çalışmayı Başbakanlığa
sundunuz. Bu çalışmanın hangi aşamada olduğunu söyleyebilir misiniz? Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, Malatya Kürecik’e geçtiğimiz yıl Dışişleri Bakanı ile Amerikan
Büyükelçisinin imzasıyla bir üs kuruldu. Bu üssün kime ait olduğu konusunda
Hükûmet maalesef önce inkâr etti, sonra Chicago’da ABD Devlet Başkanı Dışişleri
Bakanımıza bunun NATO’ya 2014’te devredileceğini söyledi ancak her türlü
başvuruya rağmen en son sizin Bakanlığınız NATO’nun olduğunu iddia ettiğiniz
üsse girişimize izin vermedi. Seçilmiş bir milletvekili olarak -ki siz bu
“millî irade” lafını çok kullanıyorsunuz- ilin milletvekili olarak Kürecik’teki
üsse girmemize neden izin vermiyorsunuz, gizlediğiniz bir şey mi var?
Geçtiğimiz yıl da 10 kadın milletvekiliyle orayı ziyarete gitmiştik yine izin
verilmemişti, Millî Savunma Bakanlığı “Yetkimiz yok.” demişti. Şimdi, bu konuda
milletvekillerinden gizlediğiniz ne var o üste? Onu merak ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, bir iki
konuyu… Özellikle yurt dışında çalışan vatandaşlarımız için dövizle askerlik
hizmeti 10 bin euroya çıktı. Kriz var, bunu ödeme konusunda ciddi problemleri
var ve Türk vatandaşlığından çıkma gibi bir mecburiyetle karşılaşıyorlar. Bunu
düşürmek konusunda bir girişiminiz olacak mı?
Diğer taraftan da, korucular
terörle mücadelede gerçekten önemli kahramanlıklar sergilediler. Dolayısıyla bu
korucuların sıkıntılarını kapsamlı bir şekilde giderecek bir çalışmanız var
mıdır?
Ayrıca, bu Patriotlar
yerleştirildi ama Türkiye Büyük Millet Meclisine, özellikle tehdit ve risk
konusunda herhangi bir sunum olmadı. Bu Patriotların yerleştirilmesiyle ilgili
Türkiye Büyük Millet Meclisine bir bilgi vermeyi düşünüyor musunuz, risk ve
tehditler nereden kaynaklanıyor? Çünkü, diğer ülkeler kendi parlamentolarında
kararla asker gönderirken kendi Parlamentomuzda bununla ilgili bir
değerlendirme ve bilgilendirme yapılmamış olmasını da açıkçası millî irade
bakımından eksiklik olarak görüyoruz. Bu konuda, Parlamentoyu bilgilendirmeniz
konusunda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, NATO’nun 2010
Lizbon Zirvesi’nde NATO’nun yeni güvenlik konsepti “Bütüncül güvenlik”
kavramıyla ifade edildi. Bütüncül güvenlik -sizin de bildiğiniz gibi ya da
bildiğinizi umduğum gibi- devlet güvenliği ile insan güvenliğini dengeleyen ve
bir arada ilerletmeye çalışan bir yaklaşım. Ne yazık ki, ülkemizde AKP
Hükûmetinin son yıllarda artan güvenlikçi yaklaşımının insan güvenliğinden
uzaklaşan, temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran, otoriter ve baskıcı bir
hâle büründüğünü görüyoruz. Sizin Bakanlığınız çerçevesinde, insan güvenliğini
merkeze alan ve dolayısıyla NATO’nun bütünlükçü güvenlik anlayışını hayata
geçirecek girişimleriniz, öngörüleriniz, planlarınız bulunmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Sayın İrbeç…
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Uluslararası alanda terör
örgütlerine silah temini ile ilgili önlemler alabilmek için Birleşmiş
Milletlerde uluslararası silah ticaret anlaşması gündemde. İkinci oturumu mart
ayının sonunda olacak Birleşmiş Milletlerde. Şimdi, bu anlaşmayı Türkiye
destekliyor. Ben de Küresel Hareket Parlamenterleri İcra Kurulu üyesi olarak
oraya katılıyorum. Yalnız, son günlerde aldığım raporlarda Sudan dâhil olmak
üzere bazı yerlerde Türkiye’nin denetim dışı silah temin ettiği yönünde
haberler var. Bunun kayıtlara geçmesi yönünde Sayın Bakandan bir açıklama
bekliyoruz. Çünkü, bu çok önemli, Türkiye’yi rencide edici bir durum. Onunla
ilgili de, burada alınacak bu cevabı ben ilgililere ulaştırma imkânı bulmuş
olacağım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
İrbeç.
Sayın Moroğlu…
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, Sayın Bakanın intiharlarla ilgili açıklamaları gerçekten
ilginçti. Sayın Bakanımıza şöyle bir şey öneriyorum ve bunu açıklamasını
istiyorum: On yıldır askere alınanların sayısı, Türkiye nüfusuna ortalaması ve
on yıl içinde Türkiye’de kaç kişi intihar etmiş, askerde kaç kişi intihar
etmiş? Bu oranın ne kadar yansıdığını bilmek hepimizin hakkı.
Bir de “İntihar bulaşıcı bir
hastalıktır.”gibi bir ifade kullandı. Bu bulaşıcı hastalıktan korunmak için
bize ne tavsiye eder? Onu da öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Moroğlu.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2002 yılından bugüne kadar
yıllara göre Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibar yükselmesi veya itibar kaybı söz
konusu mudur? Eğer itibar kaybı söz konusu ise siyasal iktidarın payı bunda
nedir?
Soru iki: Patriotlar bir
silahtır. Ve Anayasa’mıza göre yurt içine veya yurt dışına yabancı askerlerin
ve silahın getirilip götürülmesi Meclisin iznine tabidir ve ülkemize bu
Patriotların gelmesiyle ilgili, Parlamentonun görüşü, onayı, muvafakati
alınmamıştır. Bu, anayasal anlamda bir suç değil midir? Bu anlamda, Meclis
iznini gerektirmeyen yasal bir dayanak söyler misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer Millet Meclisimizin
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sorulara sürem el verdiği
ölçüde cevap vermeye çalışacağım. Tabii, Patriot füzeleriyle ilgili olarak önce
bilgi vermek isterim. Ülkemizde Patriot bataryaları konuşlandırılması talebi
Suriye’den kaynaklanabilecek balistik füze tehdidine karşı ihtiyati bir tedbir
olarak öngörülmüş olup tamamen savunma amaçlıdır. Patriotlar NATO Konseyinin
onayına bağlı usul, esas, kural ve kısıtlamalar kapsamında sevk ve idare
edilecektir. Patriot bataryalarının konuşlandırılmaları NATO kapsamında
yapılacaktır. Bu itibarla, geçmişte, daha önce de Türkiye’de yapılan
uygulamalarla aynı doğrultuda olarak ayrı bir Meclis kararı istihsaline gerek
bulunmamaktadır.
Amerika’dan 2 batarya,
Almanya’dan 2 batarya, Hollanda’dan 2 batarya olmak üzere toplam 6 batarya
gelecektir. Bu 6 bataryadan Amerikan bataryaları Gaziantep’e, Almanya
bataryaları Kahramanmaraş’a, Hollanda bataryaları ise İncirlik ve Adana’ya
konuşlandırılacaktır. Bu bataryaları çalıştırmak için gereken personel sayısı
da yaklaşık 1.100 civarındadır.
“Bunları siz niye talep
ettiniz?” Düşüncesi bu. Bakın, Akçakale’de 5 tane vatandaşımız Suriye
tarafından açılan bir ateşle şehit edildi. Biz Suriye’nin hangi imkânlara sahip
olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla yüzde 1 ihtimal veya binde 1 ihtimal dahi olsa…
Oradan kendi vatandaşına karşı füze kullanıyor mu? Kullanıyor. Türkiye’ye karşı
kullanır mı kullanmaz mı? Akçakale örneğini gördük. Binde 1 dahi olsa, 1 füze
gelse, 1 vatandaşımız şehit olsa, sorulmaz mı, “NATO’da böyle bir imkân vardı
ve NATO’ya 1952’den bu yana da üyeydin, eğer NATO’nun imkânlarını böyle
zamanlarda kullanmayacaksan hangi zamanda kullanacaksın?” diye sorulmaz mı?
NATO ortak bir savunma sistemidir. Ortak savunma sistemi içerisinde bu
silahları kullanmak Türkiye’nin hakkıdır, bundan hiçbir kimsenin rahatsızlık
duymasına gerek yoktur. Türkiye’ye bir saldırı niyeti yoksa dolayısıyla bu
bataryaların kullanılma ihtimali de yoktur. Daha önceki uygulamalarda da böyle
olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Türkiye’nin niyetinden hiç kimsenin
şüphesi olmasın. Türkiye yurt içinde olduğu gibi, bu coğrafyada da, dünyada da
barışı istemektedir.
İrbeç Hoca’nın söylediğine
cevap olmak üzere: Biz uluslararası hukuka aykırı, hiçbir ülkeye silah ihracatı
yapmamaktayız. Dolayısıyla, ne Yemen’e ne Sudan’a ne de bir başka ülkeye
uluslararası hukuka aykırı olarak bir silah ihracatımız söz konusu değildir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Suriye’ye gönderiyorsunuz. Suriye’deki bütün silahları, teröristlerin
kullandığı silahları siz gönderiyorsunuz. Dürüst olun, “Destekliyoruz.” deyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka soru ise…
Daha önce, bildiğiniz gibi, 6191 sayılı Yasa’yla -10 Mart 2011 tarihinde
çıkarıldı- Türk Silahlı Kuvvetlerinin 926 sayılı Personel Kanunu’na geçici
32’nci madde eklendi. Bu maddeyle: 12 Mart 1971 tarihinden bu kanunun yayımı tarihine
kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları
ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin ilişiklerinin kesildiği
tarihten bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süreleri Türk Silahlı
Kuvvetlerinde geçmiş kabul edilir, fiilî hizmet süresi zammı ve itibari hizmet
süresi zammı verilir. Aynı neşetli emsali subay ve astsubayın sınıf, rütbe ve
kıdemi üzerinden Millî Savunma Bakanlığına müracaat ettikleri tarihteki katsayı
esas alınmak suretiyle hesaplanarak primleri güvenlik kurumuna ödenir. Bu
kişilerden statüsüne göre aynı neşetli emsali subay ve astsubaylara emekli
ikramiyesi ödenir kendi emsalleri gibi. Emekliliği kazanamamış olanlar da kamu
kurum ve kuruluşlarının araştırmacı unvanlı kadrolarına atanırlar. Bunlara
statüsüne göre, bu kanun hükümleri uyarınca karargâhta görevli emsali sınıf,
rütbe ve kıdemdeki subay veya astsubaya ödenmekte olan aylık ve diğer mali
haklar ödenir. Şimdi, bunlarda diyoruz ki: Yargı yolu kapalı işlemler için
Meclis bir yasa çıkardı, bunun hükmü uygulandı.
Şimdi, arkadaşlarımızın diğer
talepleri “Yargı yolu açık işlemlere karşı da bir af getirecek misiniz, bir
çalışma yapacak mısınız?” diye. Bu o kadar, diğeri kadar kolay değil. Yargı
yolu kapalı işlemler için bir yasal düzenleme yapabilmek kolay çünkü diyorsunuz
ki: “Bu kişiye savunma hakkı vermiyorsunuz. Savunma hakkı kutsaldır. Doğru mu,
yanlış mı? Haklı mı, haksız mı? Yargı önünde gitsin kendisini savunsun.”
Dolayısıyla, Şûra’yla veya sıkıyönetim zamanlarında sıkıyönetim komutanlarının
emriyle ilişiği kesilenlere yargı yolu kapalı olduğundan biz bu hakkı getirdik
6191’le. Yargı yolu açık olan işlemlere karşı kendileri yargıya gittiler, bu
kararlara karşı itiraz ettiler, dolayısıyla yargı reddetti. Bundan sonra ne
yapılması lazım? Bunun üzerinde uzun düşünülmesi lazım, Silahlı Kuvvetlere ne
getirecek ne götürecek onun düşünülmesi, çalışılması lazım. Ondan sonra bir
karar verilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bir başka husus… Yine kaç
sefer veya birçok sefer hep yineledim çünkü Ağbaba’dan da hep aynı sorular
geliyor.
Kürecik Malatya’da konuşlu
radar, 2010 yılı NATO Lizbon Zirvesi’nde alınan kararlar doğrultusunda farklı
unsurlardan oluşan NATO balistik füze savunması mimarisine katkıda bulunmak
maksadıyla kurulmuştur.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
NATO’nun sitesinde yok hâlâ.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Eğer öyle olmasaydı NATO’nun Chicago Zirvesi’nde NATO bunlara,
geçici uygulamaya geçti yeteneğini kazandığını deklare etmezdi. Ne Almanya’nın
kabiliyetlerini NATO üstlenir ne de… Söz konusu radar…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Amerikan üssü, bu NATO üssü değil Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bak, idarede bulunan benim, NATO’yla görüşmeleri yapan benim,
NATO’nun toplantılarına katılan benim, NATO’nun uluslararası toplantılarına da
katılan benim. Ondan sonra…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bu
konuda doğruları mı söylediniz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Güzel… Eğer bu konuyu biliyorsanız soruya gerek yok çünkü soru
sorarak diyorsunuz ki: “Biz bu konuyu bilmiyoruz, idarede olmanız gereğiyle siz
bu bilgileri verin.”
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Biliyoruz Sayın Bakan, sizden iyi bildiğimiz gerçek.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Biz bu bilgileri veriyoruz…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ülkemizin
dağlarında gezemiyor milletvekilleri.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - …buna rağmen diyorsunuz ki: “Siz biliyorsanız…” O hâlde
bilinen soruların cevaplandırılması söz konusu olamaz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz
bu memleketi, bu toprakları İsrail’e teslim ettiniz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Kimin İsraillilerle görüştüğünü bu millet biliyor, dolayısıyla
bu millet…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu
milleti kandırıyorsunuz, bu milleti aldatıyorsunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Güzel bir söz var: Bizim kendi abdestimizden hiç şüphemiz yok.
O bakımdan, şüphesi olanlar düşünsün. İsrail’in yanında kimin olduğu da
biliniyor, bu millet de biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz her zaman
hakkın, hukukun yanında olduk.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sizsiniz siz, bizzat sizsiniz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Söz konusu radar çalışma prensibi gereği…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Kürecik kalkanı kimi koruyor? Mazlum halkları mı koruyor?
BAŞKAN – Sakin olun lütfen,
cevapları dinleyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, gördüğünüz gibi, bunlar soruyla bilgi almak için
değil de kendi sözlerini ilave olarak duyurmak istiyorlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Katillerle iş birliği içerisindesiniz, katilleri koruyorsunuz katilleri.
Filistinli insanları katledenleri koruyorsunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Oysa basın toplantısı var, istediğin kadar gidip yapabilirsin,
dışarıda basına konuşabilirsin ama Mecliste soru sorduysan cevabını da
dinlersin. Sen soru sorarken ben müdahale ettim mi? O hâlde ben cevabını
verirken, doğru veya yanlış, sen niye müdahale ediyorsun? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu doğru değil bak. Benim sizin soru sormanıza saygı gösterdiğim
kadar sizin de benim soruya vermiş olduğum cevaba saygı göstermeniz lazım. Eğer
biliyorsanız, bildiğiniz hususta cevaba gerek yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya
Sayın Bakan, gün gibi açık bir gerçeği niye saptırıyorsunuz? Bu Kürecik üssü
İsrail’i korumak için değil mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus: Uzman erbaşlar OYAK Genel Kurulunda temsil
edilmektedir.
Bir başka husus “Uzman
erbaşlara ne haklar getiriyorsunuz?” diye. Bakın, şu anda görüşülmekte olan
kanunun içinde dahi… Disiplin Kanunu değil, disiplin kanununun ekindeki
kanunlardan okuyorum: “Uzman Erbaş Kanununun 10’uncu maddesinin birinci
fıkrasına cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki beşinci cümle eklenmiştir:
“Ayrıca, kanser, tüberküloz, kronik böbrek yetmezliği ile ruh, sinir
hastalıkları gibi uzun süreli bir tedaviye ihtiyaç gösteren hastalığa
yakalananlar, sağlık kurulları raporlarında gösterilecek lüzum üzerine, toplam
olarak ve fiilen üç yılı geçmemek şartıyla…” Eskiden bunlar doksan gündü,
doksan günden fazla rapor alamazlardı. Kanser olmuş -Allah göstermesin- “Kusura
bakma, senden faydalanamayacağım.” diye bir şekilde sözleşmesi sona
erdiriliyordu. Şimdi öyle bir durum yok. “Kanser, tüberküloz gibi durumlarda
fiilen üç yılı geçmemek şartıyla tedavi, istirahat veya hava değişimine tabi
tutulabilir ve bunların ilişikleri kesilmez.”
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Afyon’da gitti 25 tane gariban. Kim onların suçlusu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yine, astsubaylar hakkında da diğer sözleşmeli subaylar
hakkında da “Kanser, tüberküloz, kronik böbrek yetmezliği ile ruh ve sinir
hastalıkları gibi sağlık kurulları raporlarında uzun süreli bir tedaviye
ihtiyaç gösterdiği belirtilen bir hastalığa yakalananlardan, toplam olarak ve
fiilen üç yılı geçmemek şartıyla, tedavi, istirahat ve hava değişimine tabi
tutulanlar, yine, tedavi kurumlarında yatarak tedavi olanlar ile aylıklı veya
aylıksız doğum izni alanlar hariç olmak kaydıyla bir sözleşme yılı içinde
alınan hava değişiminde doksan günü geçmek şartı getirilmiştir.
Yine şehitlik ve gazilik...
Şehitlik Sayın Türkoğlu’nun sorusuydu. Şehitlik ve gaziliğin tanımını
yapabilmek kolay değil, hissedersiniz. Neden? Senin “şehit” dediğine… Nedir o?
Allah tarafından… Yani biz şuna inanıyoruz: Karşılığında cennet verilen ölüm
şehitliktir, karşılığında cennet verilmeyen bir ölüm bir şehitlik olmaz diye
düşünüyoruz. Bizim inancımız budur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Nereden bileceksiniz cennet mi değil mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – İşte hiçbir yerde yazmaz bu. Kimseye de şehit unvanı… Bu
manevi bir unsur. Hani “Din kurallarını diğer kurallar içine dâhil
etmeyeceksiniz.” derdiniz ya…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Onu Allah bilir, siz mi bileceksiniz!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Şehitliğin tanımı kişinin inancıyla Rabb’i arasındaki bir
hukuktur.
Mevzuat çok dağınıktır, çok
doğru. Çok yerde haklar vermek, çok doğru ancak bizim Hükûmetimiz zamanında
yapılan işlemle bütün bu şehit ve gazilerle ilgili Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığında tek daire başkanlığı kurulmuştur ve onun kapsamı içerisinde ve o
Bakanlık çerçevesinde bütün bu düzenlemeler gerçekleştiriliyor, takibi de
oradan yapılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, son cümle olarak da şunu söylüyorum: PKK’yla AK
PARTİ arasında bir görüşme yoktur. Devletin, asli görevi, vazifesi bu olan
ilgili kurumlar tarafından terörle mücadele kapsamında müzakerede, diğer
uzantılarıyla da müzakere, görüşme tarafından yapılır, AK PARTİ’yle yapılmaz.
Bakın, millete sulh getirmek,
barış getirmek… Barışı isteyen zaferi istemiş demektir. Bakın, kavgadan uzak
durmak… Ya, takip etmiyor musunuz? Millet şu durumda, ümitvar durumda. Niçin?
Gelecekle ilgili bir umut besliyor. Niye? Kavga olmasın diye. Bakın, çok net
söyledik: Etkisiz hâle getirdiğin insanın evladı da, babası da Türk Bayrağı
altında taziye kabul ediyor. Etkisiz hâle getirdiğin insanın annesi, babası
senin, senin kardeşin, senin ayrılmaz bir parçan. Dolayısıyla, bu mücadeleyi
yaparsın da…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakan, neyin karşılığında yapıyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – …mücadeleyi yaptığın zaman da evlatlarını öldürdüğün
kimselerin üzüntüsünü de anlayabilmek lazım.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Onlar
herkesin bildiği şeyler, sizin bildiğiniz ne var Sayın Bakan, onları söyleyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’nde 75 milyonu bir görmek
vardır, kardeşlik vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, hukuka
aykırı işlemler yapanlar yargıya gider, geri kalanlar ise, milletimizle bir ve
beraber olarak 21’inci yüzyıla bu coğrafyanın lider ülkesi olarak Türkiye’yi
hep beraber taşırız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, ben Sayın Bakan’a… Patriotlarla ilgili 1.100 tane yabancı asker
geliyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Doğrudur, 1100’e yakın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın,
ben size… NATO anlaşması çerçevesinde bununla ilgili yapabilirsiniz ama bu
askerlerin -Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkçası egemenliğimizi temsil
etmektedir- yabancı askerlerin gelmesi konusunda hiç olmazsa Parlamentoya bir
bilgi vererek bir saygı göstermek… Ben bunu söyledim. Dolayısıyla, Hollanda
Meclisinde askerlerini göndermek için karar alınırken Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bilgi verilmemiş olmasını ben sayın milletvekillerine ve millî
egemenliğe yönelik açıkçası bir eksiklik olarak görüyorum. Bunlar önemli
konulardır, bir soru vasıtasıyla değil doğrudan doğruya bir bilgi verilmesini
temin etmeniz çok iyi olacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Önümüzdeki hafta Hükümetimiz -muhtemelen salı günü- bu konuda
bir bilgi verecektir. Hatırlattığınız için teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Moroğlu,
buyurun.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, demin ifade ettiğim konuda bir düzeltme yapmak istiyorum ve doğru
bilgilenmek için bir açıklama istiyorum. Onun için iki dakikalık söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; evet, Sayın Bakanımız doğru söylüyor; biz
sorular sorduk, Bakanımızın da cevap vermesi lazımdı ama bizim sorduğumuz
sorulara cevap vermek yerine bizim sormadığımız sorulara cevap verme ve
açıklama yapmadığımız konularda açıklama yapma gereğini duydu.
Birincisi şu: Biz, resen
emeklilik konusunda yargıya intikal etme hakkı olduğu hâlde ordudan atılan
arkadaşlarımızın tekrar orduya dönme haklarının tanınmasını istedik. Bunun için
iki üç defa da “Bir çalışma yapıyoruz.” dendi, hâlâ “Çalışma yapıyoruz.”
deniyor. Demek ki çalışma yapılırsa bu sorun çözülebiliyor demektir. Bir MİT
Başkanı için bir günde yasa çıkarıyorsunuz yargıya intikal ettirmemek için, 12
Eylül darbesi gibi bir darbeden sonra mahkemeye başvuramayacak olanların…
Başvuranların bile o mahkemelerde nasıl yargılandığını, işte bu çelişkiyi
anlatmak istedik. Bize ve bu arkadaşlarımıza, hak bekleyenlere deyin ki: Evet,
bu konuda bir çalışma yapılıyor. Sizin aranızdaki eşitsizliği gidereceğiz. Bunu
söyleyin.
İkincisi, intiharlarla ilgili
bir soru sorduk “Bu oranı bir ortaya çıkarın, bize söyleyin.” diye. O konuda da
cevap vermediniz. Sorduğumuz her konuda cevap vermediniz. Arkadaşlarımız bir
soru soruyor, bunun gerekçelerini anlatmak yerine, bu konuda doğru bilgi vermek
yerine kendi yaptığınız yanlış işin cevabını vermeye çalışıyorsunuz. Evet,
Meclisin görevi doğru soru sormak ve doğru cevap vermektir. Afyon meselesiyle
ilgili bir soru soruyoruz, “Afyon’da 25 tane askerimiz göz göre göre gitti.”
diyoruz, hâlâ ses yok. Bunun cevaplarını bekliyoruz.
Ve bu bizim sorduğumuz
sorularla ilgili de… Darbe Komisyonuyla ilgili, araştırmayla ilgili ben hiçbir
zaman “Bu Hükûmet bunları niye yargı önüne çıkarmıyor?” demedim. “Bunları yargı
önüne çıkaracak düzenlemeleri niye yapmıyorsunuz?” dedim, aynı MİT Kanunu’nda
olduğu gibi. Demek ki suçluların yargı önüne çıkarılmasını engelleyen bir
düzenleme varsa yok etmek hükûmetin görevidir. Onları yargı önüne çıkaracak
düzenlemeleri bulmak, yapmak ve onları da yargı önüne çıkaracak yolu açmak
sizin görevinizdir.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Moroğlu.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila 21’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Hasan
Hüseyin Türkoğlu konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Türkoğlu.
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 394 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, bugün
milletvekili arkadaşlarımızla cezaevinde ziyaret ettiğimiz İstanbul
Milletvekili Engin Alan Beyefendi’nin Türk milletinin milletvekillerine
göndermiş olduğu selamı iletmek istiyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde görev yapan muvazzafların, emeklilerin, şehit ailelerinin ve
gazilerimizin bazı sorunlarını da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Astsubaylarımızın ek göstergeleri,
akademik çalışmalarının değerlendirilememesi, hukukçu kimliklerinin dikkate
alınmaması, teknik görevlere atanmaları hâlinde bir derece verilmemesi, emekli
maaşlarının hak ettikleri seviyede olmaması temel problemleridir. Uzman
jandarmaların, erbaşların, sözleşmeli erbaş ve erlerin aylık gösterge
tablosunun başka rütbelere endeksli olması, temsil tazminatı alamamaları,
sağlık kuruluşları ve TSK tarafından yapılan birçok düzenlemede unvanlarının
olmaması yani yok sayılmaları ve üyesi oldukları hâlde OYAK’ta temsil
edilmemeleri bir ayıptan öte ciddi bir haksızlıktır.
Diğer taraftan, Türk Silahlı
Kuvvetleri bünyesinde şehit ya da gazi olanlarla ilgili tanımların muğlak,
mevzuatın dağınık olması sıkıntılara sebep olmaktadır. Bu sorunların çözümü
için, bu durumda olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yönelik olarak
mevzuatın ve yetkili idarenin tek hâle getirilmesi hususu önem arz etmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
AKP hükûmetleri önce yargıyı dizayn etmiştir, sonra “Askerî vesayeti
kaldırıyoruz.” diyerek yargı eliyle Türk Silahlı Kuvvetlerini
itibarsızlaştırarak tasfiyeye başlamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki
sözde “Darbeci subayları temizleyeceğiz.” diyerek Amerika Birleşik
Devletleri’nin “Avrasyacı” diye tanımladığı generalleri, terörle mücadelede
üstün kahramanlıklar gösteren komutanları birer birer toplamaya başlamış,
kimine “Ergenekoncu” kimine “Balyozcu” kimine “Andıççı” denilmiş, hatta
bunlarla ilişkilendiremediklerine de ajanlık yaftası yapıştırıp hepsinin
defteri dürülmüştür.
Başbakan, siyaseten sıkıntılı
her karar ve icraatından önce yargıya işareti vermiş ve düğmeye basılıp
askerlere yönelik sansasyonel operasyonlar başlatılmış, tutuklama dalgaları
ortaya çıkmıştır. Maşallah, orduda o kadar çok sözde darbeci, sözde terör
örgütü yöneticisi ve sözde ajanlık yapan hain muvazzaf varmış ki, topla topla
bitmemiş, ordu bitmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri tükenmiş ama cuntacıların kökü
bir türlü kazınamamıştır.
Biz ise, sürekli bu garabet
durumu kamuoyuna saf saf şikâyet etmiştik. Duyarlı kesimler gazetelerde,
televizyonlarda bu haksızlıkları dile getirmeye çalışmıştı. Hatta Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli “terörist” diye suçlanan Genelkurmay eski
Başkanı İlker Başbuğ’u ziyaret edip kamuoyunun dikkatini çekmeye ve meseleye el
koymaya çalışmıştı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin haksız yere yıpratılmasının
sadece orduya değil, ülkeye zarar vereceğini, silahlı kuvvetlerin moral
bozukluğunun Türkiye’yi telafisi güç sorunlarla karşı karşıya bırakacağını
anlatmıştı. Ama Başbakan bu hukuksuzluğu ve tehlikeli gelişmeyi görmezden
gelmiş, tutuklamalar, sindirme ve itibarsızlaştırmalar aralıksız devam
etmiştir.
İktidar yalakaları da tam da
“Oh, askerî vesayetten kurtulduk, yıllardır özlediğimiz sivil vesayete sonunda
kavuştuk.” derken Başbakan “Terörle mücadele edecek, savaşacak komutan
bulamıyoruz.” deyip asıl bombayı patlatmıştır. Başbakan bu Ergenekon
dalgalarını meğerse şaka olsun diye estirip dururmuş. Aslında o da ordunun
komuta heyetsiz kalmasından rahatsızmış. İmralı’yla kucaklaşmış olsa da İmralı’yı
pazarlığa razı etmek için güneydoğuda çarpışacak kahramanlara ihtiyacı varmış.
Başbakan bütün bu haksızlık ve zulümlerin akıllıca hazırlanmış bir şaka
olduğunu televizyonlardaki açıklamalarıyla ifade etmiştir. İşin ilginç yanı,
şakasını sona erdirmek için de Genel Başkanımızın Silivri’ye gitmesini
bekliyormuş. Şimdi Başbakan hepimize nanik yapıp gülüyor, “Ben milleti
kandırdım, bu Ergenekon, Balyoz falan benim tezgâhladığım birer oyundur.”
diyor. Keşke mesele bu kadar basit olsaydı da biz de Başbakan gibi gülebilseydik.
Sayın Başbakan Türk Silahlı
Kuvvetleri ve devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğünü kendi siyaset oyununa
kurban etmiştir. Aileler yıkılmış, ocaklar sönmüş, itibarlar katledilmiştir.
Kırk yıldır kahraman gözüyle baktığımız şahsiyetler “şeytan” diye
damgalanırken, kırk yıldır şeytan olan bebek katiline ise melek kanatları
takılıp uçurulmuştur. Başbakan iktidarını mutlak ve kayıtsız kılmak için orduyu
ve onun şerefli mensuplarını harcamaktan kaçınmamıştır.
Bugün Başbakan, ordusu
yıpranmış, morali çökmüş ve geleceğinden kaygı duyan bir ülkeyi yönetmektedir.
Sıfır sorun politikasıyla çevresindeki bütün dostları kaybedip birer azılı
düşmana dönüştürmüş bir ülkenin güçlü bir orduya her zaman olduğundan daha
fazla ihtiyacının olduğunu anlamak ve öğrenmek durumunda kalmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
yaşadığımız bu mübarek vatan, güçlü devlet ve milletlerin varlığını zorunlu
kılan bir coğrafyadır. Anadolu, hiçbir zaman zayıflığa ve güçsüzlüğe tahammül
göstermemiş, bitmez tükenmez bir biçimde üzerindeki hükümranlıkları elemiş ve
sadece güçlü milletlere ve devletlere yaşama hakkı tanımıştır. Gücünü ve
kudretini kaybedenler, kısa zamanda tarihin tozlu sayfalarında yok olmuşlardır.
Devletleri güçlü kılanlar ise milletin bağrından çıkan nitelikli siyasal irade
ve güçlü ordulardır. Siyasal iradesi ipotek altına alınmış, bu coğrafyada
tarihî emelleri olanların küresel hesaplarına teslim olmuş, toplumda gerilim,
kutuplaşma ve ayrışmaları körükleyen hükûmetlerce yönetilen, ordusu kendi
hükûmetleri eliyle sürekli hırpalanan, yıpratılan, sindirilen,
etkisizleştirilen bir devletin bu topraklarda bir ve bütün olarak
hükümranlığını devam ettirmesi oldukça zorlaşmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri bizim
ordumuzdur, bu toprakları bin yıl önce Türk milletine vatan yapan ve bu vatanı
bin yıldır koruyan ve kollayan bu ordudur. Allah’ın dini İslam’ı Adriyatik’ten
Çin Seddi’ne, Afrika çöllerinden Asya steplerine kadar taşıyan yine bu ordudur.
Peygamber sancağı altında kılıç ve şehadetlerle kelimetullahı üç kıtaya hâkim
kılan bizim ordumuzdur. Doğu Roma’nın fatihi, Bizans’ın kalbine Türk İslam
mührünü kazıyan, Resulullah’ın şefkat ve övgüsüne mazhar olan ordu, bu ordu,
bizim ordumuzdur.
Aziz milletimizin dün bu
orduya biçtiği kutsal vazife ilâyi kelimetullahtı, bugün yüklediğimiz vazife
ise siyasal iradenin sorumluluğu altında ve yasal çerçevede milletimizin huzur
ve güvenliğini sağlamak, uluslararası çıkarlarını hasımlarına karşı korumak,
son vatanımız olan Türkiye’mizin toprak bütünlüğünü korumak; bölünmesine,
parçalanmasına, ufalanmasına engel olmaktır. Buna karşılık siyasal iktidarın
görevi ise kendi ordusuna sahip çıkmak, onun itibarını korumak ve millî
varlığımız için hayati önemi haiz olan bu kurumun görevini tam, eksiksiz ve
layıkıyla yapabilmesi için gerekli siyasal ve psikolojik desteği sağlamaktır.
Mevcut kadro ve yapılar tarafından bunun icra edilmesi mümkün görünmemektedir.
Başbakanın güvenebileceği ve
sığınabileceği tek liman Türk Silahlı Kuvvetleri kalmıştır. Kendisini ordunun
sağlayabileceği güvenli ortamda güvenli hissedebilmektedir ancak bugün
karşılaştığımız tablo çağdaş, demokratik ve güçlü Türkiye adına tasvip
edemeyeceğimiz bir durumdur. Türkiye devleti Hükûmetinin kendi ordusuyla
hesaplaşması kabul edilemez. Romalı düşünür Tacitus diyor ki: “Kendi ordularına
tahammül edemeyen milletler başka milletlerin ordularına tahammül etmek zorunda
kalırlar.”
Diğer yandan, ordu
bünyesindeki demokratik olmayan oluşumların tasfiye edildiği, askerî vesayetin
sona erdirildiği söylenirken AKP’nin parti vesayeti tesis edilmiştir. 12
Eylülün kurduğu garnizon devlet enkazının arasından AKP’nin partizan devleti
inşa edilmiştir. TSK da artık “aklaşarak” aklanmıştır. Başbakan “şak” diye
emretmekte, Genelkurmay “tak” diye yapmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri
anayasal görev alanını dahi Hükûmete terk etmiş durumdadır. Ordunun Türkiye’nin
millî güvenliği konusunda Anayasa tarafından verilmiş yetki ve sorumlulukları
vardır ancak bugüne kadar ne PKK açılımı, İmralı canisiyle pazarlık masasına
oturulması konusunda ne füze kalkanı ne İran ne de Suriye tehdidi konusunda tek
bir cümle edip kamuoyunu bilgilendirmemektedirler. Sanki çocuklarımızı onlara
değil de Millî Piyango İdaresine emanet etmişiz, sanki 8 bin şehidimiz Türk
Silahlı Kuvvetlerinin komutasında değil, TOKİ’nin inşaatlarında hayatını
kaybetmiştir.
Ordunun üst komuta heyeti
umursamazlık içerisinde, teröristle müzakereyi tribünden seyretmektedir. Bu
millete, bu milletin evlatlarına yazık olmuştur. Kırk yıldır teröre verdiğimiz
canlar Başbakan için şaka gibi görünebilir ama bizim için şaka değil, can
yakıcı, içimizi acıtan, haysiyet, onur ve namusumuzu koruyan gerçek
kahramanlardır. Buradan tekrar aziz şehitlerimizin hatıralarını minnet ve
şükranla anarken onlara Allah’tan rahmet, ailelerine ve gazilerimize de yaşamak
zorunda kaldıkları bu teröristle müzakere sürecinde sabır ve metanet diliyorum.
Bu duygularla, uydurma
davalarla, suçlama ve isnatlarla cezaevinde ve mahkeme salonlarında zulme
uğrayan Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensuplarına, başta İstanbul Milletvekilimiz
Engin Alan Beyefendi olmak üzere hepsine sevgi ve selamlarımı gönderirken Türk
milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar…
Buyurunuz Sayın Baydar. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri
Disiplin Kanunu Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım.
Tasarıyla getirilmek istenen
disiplin cezalarının birçoğunda muğlak ifadeler bulunmaktadır. Bunların hukukun
genel mantığı çerçevesinde netleştirilerek içerisinin doldurulması
gerekmektedir.
Sayın Bakan, birkaç kez
sormamıza rağmen cevap alamadığımız, en son bütçede size tekrar sorup yine
cevap alamadığımız soruyu tekrar sorarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Bakan, 2002 yılından
daha yeni bir hücumbotumuz yok mudur? 2002 yılından bu yana yapılmış bir
hücumbot ihalesi var mıdır? Varsa ihaleye hangi firmalar katılmıştır? İhale hangi
firmada kalmıştır? İhalenin verildiği firma yetkilisi Hükûmete akrabalık
bağıyla bağlı mıdır? Tekrar soruyorum Sayın Bakan.
Bir soru da silah
satışlarıyla ilgili. Hillary Clinton’un Senato komisyonundaki sorgusunda
kendisine “Libya’ya silahları Türkiye üzerinden mi gönderdiniz?” diye soruldu.
Hillary Clinton buna cevap olarak “Yan odaya sorun.” dedi. Yan oda sanıyorum ya
Savunma Bakanlığı ya da CIA olacak. Tekrar soruyorum ve açık olarak soruyorum
Sayın Bakan: Libya’ya ve Özgür Suriye Ordusu aracılığıyla El Kaide’ye silah
sağladığınız doğru mudur? Bu iddialar için ne diyorsunuz? Lütfen, açıkça
bunlara cevap vermenizi rica ediyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – “Saçma” diyoruz.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın terörle…
Sayın Bakan “Saçma” diyerek
cevap veriyorsunuz ama Hillary Clinton’a Amerika’da soruyorlar.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakanın terörle mücadeleye gönderecek subay kalmadığı açıklamasıyla
daha önceden ilan etmiş olduğu Ergenekon’un savcılığından müdahil avukatlığa
geçişini kutluyor ama atı alanın Üsküdar’ı çoktan geçtiğini ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakanın açıklamaları gündemi değiştirmenin bir gayreti olarak
görülmekte, basında bu yönde bir yayın yapılmaktadır.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Gündemi değiştirmek CHP’ye yarar.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
– Ama Başbakan bu konuda gayet ciddi çünkü geçen hafta içerisinde İçişleri
Bakanlığı tarafından 81 il valiliğine gönderilen genelgeyle, hizmette on beş
yılını dolduran emniyet mensuplarının terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı
bölgelere tekrar gönderileceği belirtildi. Bölgeyi bilen, birikimli ve
tecrübeli personelin istihdam edileceği açıklandı. Gerçi bu karar ne kadar
geçerli olur, orası şüpheli. Çünkü Başbakan söylediklerinin arkasında
duramamakta, aldığı kararları sıklıkla değiştirmektedir. “NATO’nun Libya’da ne
işi var?” diyen bir kişinin bir ay geçmeden ülkesinin bir ilini Libya
müdahalesinin merkezi durumuna getirmesinin bir açıklaması yoktur.
7 Kasım 2012 tarihinde “Sağır
duymaz uydurur, bizim böyle bir talebimiz yok, şu anda para ödemek suretiyle
Patriot alma durumunda, düşüncesinde değiliz.” diyen bir Başbakandan, 21 Kasım
2012 tarihinde, iki hafta sonra “Talepse talep, bütün bunlar yapılacak, ona
göre adım atacağız. Çünkü orada tehdit altında olan bölge Türkiye’nin
toprakları olduğu kadar NATO’nun da topraklarıdır.” diyen bir Başbakana nasıl
geçiş yapıldığının açıklaması yoktur.
Değerli milletvekilleri,
NATO’nun olduğu iddia edilen ama aslında Hollanda, Almanya ve Amerika’ya ait
olduğu ortaya çıkan füzeler askerleriyle ülkemize gelmiş bulunmakta. Hükûmete
göre ülkemiz tehdit altında ve onun için ülkemizdeler ama NATO’nun değiller;
parasını biz ödeyeceğiz, ne kadar kalacakları da belli değil. Çünkü Başbakana
göre kendi topraklarındalar.
Değerli milletvekilleri,
Başbakanın açıklamalarını, İçişleri Bakanlığının genelgesini, donanmamızın son
yıllarda yaşadığı bitmeyen soruşturmalar, iddialar, tutuklamalar ve de subay,
komutanların istifalarıyla birlikte düşündüğümüzde ortaya şöyle bir sonuç
çıkmaktadır: AKP Hükûmeti yakında yabancı bir donanmayla yabancı komutanlar
talep ederse şaşırmamak gerekir. Görünen budur değerli dostlarım.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam,
çok uçuk konuşuyorsun.
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, II. Abdülhamit’in sürekli, darbe yapılacak
korkusuyla otuz üç yıl boyunca Osmanlı donanmasını Haliç’te kilitli tutmasının
bedeli, ilk önce Ertuğrul firkateyninin 533 şehit vererek Japonya kıyılarında
batmasıyla, daha sonra da Trablusgarp Savaşı’nın kaybedilmesiyle ödenmiştir.
Tarihi okumak önemlidir ama asıl önemlisi olayları sebebiyle ve sonuçlarıyla
birlikte değerlendirebilmek, analizleri doğru yapabilmek ve olayları doğru
okuyabilmektir. Okuyamadığınız takdirde “Tarih tekerrürden ibarettir.” sözünün
ne demek istediğini anlayamaz, politikalarınızı tarihî hatalar üzerine inşa
etmeye devam eder, kendi topraklarınızı yabancı ülkelerin toprağı olarak görme
yanılgısına düşersiniz.
Değerli milletvekilleri, 2009
yılında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan
soruşturma ordunun kozmik odasına kadar ulaştı. Yirmi altı gün arama yapıldı.
Sonuç? Yıl 2012’nin son günleri, Başbakan Yardımcısı açıklama yaptı: “Bunun bir
suikast girişimi olduğunu düşünmüyorum.” Peki, üç yıl süresince ne oldu? Kozmik
oda aramaları sonucunda, olası bir savaş durumunda devletin zirvesinde yer alan
kişilerin hangi askerler tarafından, hangi yöntemlerle, nereye saklanacağına
ilişkin plan kullanılamaz hâle geldiği için iptal edildi. Türkiye
Cumhuriyeti’nin olası bir savaş durumunda kullanacağı ve ülkenin belirli
yerlerinde bulunan gizli cephaneliklerin olduğu noktalar deşifre oldu. Irak’ın
kuzeyinde PKK yapılanmasına ilişkin belgeler, bunları elde edenler ve bilgi
alınan kaynaklar deşifre oldu. Yani –ülkemiz- olmayan bir suikast iddiasının
peşinde, Başbakanın savcılığında, Başbakan Yardımcısının gözetiminde, terörle
mücadeleye gönderecek subaylarımızın kalmamasına neden oldu. Terörle mücadelede
etkin görev alan, 2011 yılında 872, 2012 yılında 1.227 subayımız kendi
isteğiyle ya istifa etti ya da emekli oldu. Başbakan subay bulamadığı için de
Genelkurmay Başkanını PKK’ya karşı yapılan operasyonları bizzat yönetmesi için
gönderdi.
Değerli milletvekilleri,
askerî casusluk operasyonunda adı geçen bir binbaşımız için, evinde yapılan
aramalarda ele geçirildiği iddia edilen hayvan ve çocuk pornoları için ayrı
dava açılmıştı. Mahkeme binbaşı hakkında şu kararı verdi: “Binlerce CD ve DVD
inceleme işlemi sırasında, sanığın savunduğu gibi DVD’nin karışmış olabileceği
gibi, kötü niyetli kişi ya da kurumlar tarafından sanığı aşağılayıcı bir suçla
suçlamak isteyenler tarafından bu DVD’nin diğer el konulmuş eşyalar arasına
koyulmuş olabileceği görüşüyle beraatına karar verilmiştir.”
Şimdi de bir kahraman askerimizden
söz etmek istiyorum sizlere. Adı Mustafa Levent Göktaş; 1959 Tokat doğumlu,
Türk askeri, emekli subay. TSK’da çalıştığı dönemde PKK örgüt lideri Abdullah
Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye
getirilmesinde görev aldı.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Bitlis) – Amerika size teslim etti, Amerika!
METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla)
– Genelkurmay Başkanlığına bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesindeki
Muhabere Arama Kurtarma Birliğinde görev yaptı. Türk Silahlı Kuvvetlerinde 3
adet üstün cesaret ve feragat madalyasına sahip tek Türk subayı. 2004’te
askerlikten emekli olduktan sonra serbest avukatlık yapmaya başladı. 7 Ocak
2009’da Ergenekon soruşturmasının 10’uncu dalga operasyonunda gözaltına alındı
ve birkaç gün sonra “silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla tutuklandı.
Tüm suçlamaları reddetti. Kararı ve değerlendirmeyi kamuoyunun takdirine
bırakıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerine
yıllardır yapılan saldırılarda son dönemece girmiş bulunmaktayız. Bunun tek
sorumlusu da on yıllık AKP hükûmetleridir, tarih de bunları yazmaya devam
etmektedir.
Dinlediğiniz için teşekkür
eder, sevgi ve saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baydar.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora…
Buyurunuz Sayın Dora. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA EROL DORA
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 394 sıra sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı’yla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu’yla ilgili yasa değişikliği tasarısında
kamuoyunca sıkça bilinen oda ve göz hapsi yani “disko” cezasının kaldırılmış
olmasını olumlu bir değişiklik olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum. Ancak
Türkiye’de askerlik derken akla gelen iki temel konu üzerinde konuşmanın son
derece önemli olduğunu düşünüyorum: Bunlardan biri vicdani ret, diğeri ise
asker intiharlarıdır.
Vicdani ret dinî, ahlaki ya
da politik gerekçelere dayalı olarak zorunlu askerlik hizmetini reddetme
durumudur. Vicdani ret ile ilgili en büyük gelişme ise Almanya’da yaşanmıştır.
Nazi deneyiminden sonra 1949’da vicdani ret hakkı yasalaşmış, 1959’da çıkan
kanunla da “Devletler arasındaki silahlı karmaşaya karşı olan her kişi
alternatif sivil servislerde yer alacaktır ve eğer ki kişi isterse, silahsız
serviste de çalışabilecektir.” denmiştir.
Özellikle Vietnam Savaşı’na
karşı geliştirilen savaş karşıtı çalışmalarda vicdani retçilerin sayısında
yaşanan büyük artış, ülkelerin askerlikle ilgili yasalarında değişimi zorunlu
kılmıştır. Gelişen süreçte bugün, Avrupa Birliği üyesi bütün ülkelerde ve
Avrupa Konseyine üye 47 ülkeden yalnızca Türkiye ve Azerbaycan dışında bütün
ülkelerde vicdani ret yasalarda yer almış durumdadır.
Güney Amerika ülkelerinin
birçoğunda da II. Dünya Savaşı sonrası vicdani ret hakkı tanınmış ve zorunlu
askerliğin kaldırılmasına geçilmiştir.
Birleşmiş Milletler, Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi uluslararası
birlikler zorunlu askerliğe karşı vicdani reddi benimseyerek üyelerine bu yönde
yasal düzenlemeler yapmaları ve uygulamalarda da özenli olmaları konusunda
sürekli uyarılar yapmaktadırlar.
Uluslararası Af Örgütü ise
vicdani retçiyi şöyle tanımlamaktadır: “Vicdani ya da geçerli bağlılığından
dolayı silahlı kuvvetlerde görev almayı ya da savaşlarda veya silahlı
çatışmalarda doğrudan ya da dolaylı görev yapmayı reddeden kişidir.” Bu, bütün
savaşlara katılmayı reddetmese bile bir savaşın amaçları ya da yürütülme
biçimine katılmadığı için reddetmesini içerir. Ayrıca Uluslararası Af Örgütü
vicdani reddini kaydedemeyen ya da kaydetmeyi reddeden ve sivil alternatif
hizmetini yapamayan ya da yapmayı reddedenleri de düşünce mahkûmu olarak kabul
etmektedir. Vicdani nedenlerden dolayı askerlik hizmetinden muaf olmayı
sağlayacak makul adımları atmasına rağmen izinsiz olarak silahlı kuvvetlerden
ayrıldıkları için hapsedilenleri de düşünce mahkûmu olarak kabul etmektedir.
Türkiye’de ilk kez görüldüğü
1999 yılından bu yana yirmi yıllık bir geçmişi olan vicdani ret oldukça yeni
bir olgudur. Türkiye’de bu olgunun görünür hâle gelmesi esas olarak bazı
vicdani retçilerin tutuklanması ve tutukluluk süreçleriyle ilgili uluslararası
ve ulusal kamuoyunun oluşturduğu baskı sayesinde mümkün olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de vicdani retçilerin cezalandırılmasını öngören Türk
Ceza Kanunu’nun 318’inci maddesi “Halkı askerlik hizmetinden soğutacak
etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.” demekte ve vicdani retçileri bu
kapsama almaktadır. Vicdani retçiler herhangi bir şekilde tutuklandıklarında
askerî cezaevlerinde, askerî emir ve disiplin altında yaşamaya zorlanmakta, bu
nedenle birçok baskı ve işkenceyle karşılaşmakta ve askerî mahkemelerde
yargılanmaktadırlar. Bütün bunların yanında, asker kaçaklarından farklı olarak
vicdani retlerini açıkladıklarından dolayı “halkı askerlikten soğutma” gibi bir
suçlamayla da karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu suçlama geçmişte Askeri Ceza
Kanunu madde 155 ile yeni TCK 318’inci maddeyle birtakım değişiklikler
geçirmesine rağmen sürdürülmektedir. Kaldı ki bu suçlamadan yalnızca vicdani
retçiler değil vicdani retçilere destek eylemi yapan aktivistler, vicdani ret
ya da benzer bir konuyu ele alıp yazanlar ya da askerlikle ilişkili bir
eleştiride bulunanlar da paylarına düşeni mahkemelerde yargılanarak
almaktadırlar. Ancak bilinmesi gerekir ki vicdani ret uluslararası
literatürdeki ele alınış biçimiyle daha çok hukuki niteliktedir ve din ve
vicdan özgürlüğü kapsamında bir insan hakkı olarak tanımlanmaktadır. Hukuki bir
hak olarak ele alınan vicdani ret İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin
18’inci maddesinde, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesi’nin 18’inci maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9’uncu
maddesinde düşünce, vicdan ve din özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir.
Vicdani reddini açıklayan ve
bu yüzden cezalandırılan Halil Savda isimli vatandaşın yaptığı başvuruyu karara
bağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin kötü muamelenin yasaklanmasıyla ilgili 3’üncü, ifade
özgürlüğüyle ilgili 9’uncu ve adil yargılanma hakkıyla ilgili 6’ncı maddelerini
ihlal ettiğine hükmetmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gerekçeli
kararında vicdani ret hakkının tanınmasının reddinin demokratik toplumlarda
gerekli bir önlem olmadığı yorumu yapılmıştır.
Vicdani ret savaş karşıtı bir
tutum olup bireyin ahlaki, politik ya da dinî gerekçelerle askerlik yapmayı
reddetmesidir. Savaş karşıtı olmanın onun bir unsuru olmamaktan geçtiğini,
“savaş çıkmış giden yok” ütopyasının gerçeğe de dönüşebileceğini, barışın
ötelenemeyecek, büyük zaferlerin sonrasına bırakılamayacak bir şey olduğunu ve
özellikle de gidilen yolun kendisi olduğunu göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan erler arasında
intihar vakaları gün geçtikçe artmış, endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Millî
Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz konuyla ilgili verilen bir soru önergesine
verdiği yanıtta TSK bünyesinde intihar eden askerlerin yaş aralığının 20-24
olduğunu, bunun Türkiye İstatistik Kurumu verileriyle uyuştuğunu ifade
etmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu gençlerde intihar yaşının ağırlıklı olarak
bu yaş aralığında gerçekleştiğini tespit etmiş, bunu eğitim seviyesi, bölge
farklılıkları ve il dağılımı olarak ortaya koymuştur. “TSK bünyesinde görev
yapan askerlerle asker olmayanların intihar koşulları ve nedenleri
örtüşmektedir.” düşüncesini içeren Sayın Bakanın yaklaşımı en hafif tabiriyle
sorumsuzluktur. Unutulmaması gereken nokta, gençlerin askerliğe başladıktan
sonra devletin sorumluluğu altında olduklarıdır.
Genç erkeklerin, özellikle
üniversite mezunu olmayan ve askerliğini er olarak yapanların, askerlik
deneyimleri sırasında karşılaştıkları kötü muameleler herkes tarafından bilinen
ama sesli bir şekilde dillendirilmeyen, bu nedenle de iyileşme belirtisi
göstermeyen bir konudur.
Millî Savunma Bakanı Sayın
Yılmaz, mayıs ayında, partimiz vekillerinin kışlalarda yaşanan şüpheli asker
ölümleriyle ilgili verdikleri soru önergesine, son yirmi iki yıl içerisinde
kışlalarda zorunlu askerlik sırasında 2.221 asker intiharı yaşandığı yanıtını
vermiştir. Son on yıl içerisinde kışlalarda intihar eden asker sayısı 934,
çatışmalarda hayatını kaybeden asker sayısı ise 818’dir. Bu rakamlar Avrupa
ortalaması ile karşılaştırıldığında oldukça yüksektir.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 2’nci maddesinde, taraf devletlere, bir kimseyi yetkililerin
sorumluluğu altında bulunurken üçüncü kişilerin ölümcül eylemlerine ya da bazı
özel koşullarda kendi eylemlerine karşı korumaları amacıyla uygulamaya ilişkin
tüm tedbirleri almalarını içeren pozitif yükümlülükler yüklenmiştir. Bu yükümlülük
hiç şüphesiz zorunlu askerlik hizmeti için de geçerlidir ve devletler bu hayati
önem taşıyan görevlerini yerine getirirken etkili yasal ve idari bir sistemi
uygulamaya koymak durumundadır.
Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki intihar önleme merkezleri, Ankara’daki Krize Müdahale Merkezi
gibi, intiharları engelleme işlevini üstlenmiş bir organizasyon Türk Silahlı
Kuvvetleri bünyesinde bulunmamakta, ancak TSK’da birlik komutanı-kıta
tabibi-hastane zinciri içinde bu olgulara yardım edilmeye çalışılmaktadır. Bu
da intiharları önlemekte yetersiz kalmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genelkurmay, askerlerin “kötü muamele”, “uyuşturucu
kullanımı”, “ailevi sorunlar”, “aşırı borçlanma”, “yüz kızartıcı olaylar” ve
“uyumsuzluk” gibi gerekçelerle intihar ettiğini söylese de, bu sebeplerin taraf
devletlerin askerlerin yaşam hakkı üzerindeki sorumluluğunu ortadan
kaldırmadığı unutulmamalıdır.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarının etkili bir şekilde hayata geçirilip geçirilmediğini
denetleyen Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin mahkûmiyet kararları karşısındaki
yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini incelemeli, başta vicdani ret
hakkının tanınması olmak üzere zorunlu askerlik hizmeti kaldırılmalı, şeffaflık
ve denetim mekanizmaları hayata geçirilerek, AİHM’in öngördüğü tedbirler
doğrultusunda, şüpheli asker ölümlerinin ve zorunlu askerlik hizmeti sırasında
yaşanan her türlü insan hakkı ihlallerinin önüne geçilmelidir diyor, Genel
Kurulu yeniden saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dora.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri… Yok.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili Sena Kaleli.
Buyurunuz Sayın Kaleli. (CHP
sıralarından alkışlar)
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 394 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na ilişkin
söz almış bulunuyorum. Sözlerime, iş cinayetine kurban giden Gaziantep’teki 8
işçimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı, yaralılara acil
şifalar dileyerek başlamak istiyorum. Sivil ve siyasi şiddet seri hâlde,
sistematik bir şekilde devam ediyorken iş yerlerinin disipline edilememesi,
önlem alınamıyor olması gerçekten manidar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren subay ve
astsubaylarımızı yetiştirmek üzere ortaokul, lise, üniversite düzeyinde okullar
açılmış, sürece bağlı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan subay ve
astsubayların öğrenim düzeyleri de sürekli arttırılmıştır. Ancak, bu öğrenim
düzeyinin artması ne yazık ki subay ve astsubayların özlük ve sosyal haklarına
yansıtılamamıştır. Öte yandan, emekli ve göreve devam eden meslek ve yüksekokul
mezunu olmayan astsubayların, diğer astsubaylarla aynı risk grubundaki
astsubayların haklarının verilmemesi hem ayrımcılık hem de eşitsizlik
doğurmaktadır. Bizi birleştirmeye, tek başına, ne ırk ne mezhep ne maddi ne
manevi değerlerimiz yeterlidir. Bizi, insani ve vicdani değerlerimiz,
insafımız, ahlakımız, çifte standartsız demokrasiye olan inancımız, eşit haklarımız
ve özgürlüklerimiz, ortak yaşama irademiz, yok saymayan, reddetmeyen var etme
anlayışımız, duygularımızı paylaşarak anlamamız ve iyi niyetimiz birleştirir.
Gerçek özgürlükçü anlayış, karşılıklı hakların teslim edildiği, kimsenin
kimseyi kendine benzetmek telaşına düşmediği, üstünlük taslamadığı,
eksiltmediği, karşılıklı endişelerinin olmadığı bir zemini gerektirir. Bu
gerçeklik ve zemin olmadıkça yine karşılıklı yasaklar, baskılar, dayatmalar,
tekçi anlayış egemen olmak durumunda kalır. Hınçlı ve hırslı, intikam duygusu
ağır basan, eleştiriye kapalı toplumsal ayrışmalar beslenir. Hak ve özgürlükler
teslim edildikçe çoğalır, eşitleniriz ve birlikte yaşayabiliriz. Bunun için,
arayış ve anlamayı akıl ve bilimle temellendirmeli, özgür mantığa ve hakikatin,
ideal ahlakın daha üst düzeyde kavranmasına uygun zeminler oluşturulmalıdır.
İdeolojilerimizi, anlayışımızı, hak ve özgürlük zemininde konuşursak ne taviz
vermiş ne de taklitçi konumunda oluruz. Eşitlikçi ve özgürlükçü anlayışımızı
engel tanımadan, kavramlara takılmadan hep savunacağız, geliştireceğiz,
mücadele edeceğiz ve vazgeçmeyeceğiz.
Bu anlamda, konuyla ilgili
olarak vermiş olduğum soru önergeme Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz
tarafından verilen yazılı yanıtta astsubayların özlük haklarında bazı
değişiklikler yapıldığı, bazılarının ise çalışma aşamasında olduğu
belirtilmiştir. Ancak astsubaylar bu konuda geçmiş yıllarda sürekli vaatler
verildiği hâlde bugüne kadar hiçbir adım atılmadığını belirtmektedirler.
Nitekim, bütçe görüşmeleri sırasında Millî Savunma Bakanının açıklamasıyla
ilgili soru sorduğum Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek bu konuda hiçbir
hazırlıklarının olmadığını belirtmiştir. Yani ya bakanlar birbirlerinden
habersiz ya da koordinasyonsuzluk söz konusudur. Kendilerini ordunun
ötekileştirilmiş grubu olarak gören astsubayların bekleyişi sürmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde
subaylar gibi risk grubunda görev yapan astsubayların mesleki motivasyonunu
yükseltmeyi, aidiyet duygularını geliştirmeyi, özlük haklarından kaynaklanan eşitsizliği
gidermeyi ve uygulama birliğini sağlamayı mutlaka becermeliyiz. Kendilerine
eşitlikçi, insancıl yaklaşılmayan ortamlarda disiplin ve insani ve vicdani
yaklaşımlardan da söz edilemez.
Bu vesileyle yüce heyetinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kaleli.
Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Anadolu’da bir tabir var:
“Sürü elden gidince alaca dana hesabı yapılmaz.” Türk Silahlı Kuvvetlerine
yönelik saldırı, itibar infazı ve tutuklamaların alabildiğine devam ettiği bir
zamanda, bunca subayın hapishanelerde bulunduğu bir anda disiplin yasasıyla
uğraşmak biraz artistik bir yaklaşım biçimi oluyor, biraz fuzuli bir yaklaşım
biçimi oluyor.
Türk Silahlı Kuvvetleriyle
ilgili manzarayı umumiye şöyledir: Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ terör
örgütü mensubu ve terör örgütü kurmaktan Silivri’de tutuklu. Yine, Genelkurmay
eski başkanlarından Işık Koşaner’in en mahrem yerlerde sarf ettiği sözler
çarşaf çarşaf medyada yer almış ve yayınlanmıştır. Her 6 generalden birisi
tutuklu olarak hapishanede bulunmaktadır. Silah arkadaşlığının gidip yerini
ihbar ve itham arkadaşlığının aldığı bir olgu ile Türk Silahlı Kuvvetleri karşı
karşıyadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, belgeleri bavullarla karargâhlardan
dışarıya taşınan, ihbar ve ithamlarla yıpratılan bir silahlı karargâha sahip
duruma ve konuma gelmiştir. Kendi hukukunu koruyamayan bir Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ülkeyi nasıl koruyacağını vicdan sahibi herkese buradan yüksek
sesle sormak istiyorum. Acaba bu ihtiyaç mıdır ki Türk Silahlı Kuvvetleri kendi
hava savunma sistemini koruyabilecek bir durumda değil de Suriye gibi bir
ülkeye -kolu kanadı kırılmış, kendi içerisinde çelişkili bir ülkeye- karşı
Amerika Birleşik Devletleri’nden, NATO’dan ve diğer ülkelerden Patriotlar ithal
etmeye kalkıyor? Ve oradan gelen Hollanda askerlerinin Srebrenica’daki yapmış
oldukları ortadayken bunu biz gerçekleştirmiş oluyoruz.
Karşımızda, millî mukavemeti
kırılmış, her türlü istihbarat ve şer operasyonuna açık bir silahlı kuvvetler
var. Eli kolu bağlanmış, moral ve motivasyonu tahrip edilmiş ve dağıtılmış
silahlı kuvvetlerin Osmanlı tarihinde de örneği vardır. Biz 1826 yılında
çürümüş yeniçeri ocağını kaldırdık, dağıttık. Bu ocak aslında kara
kuvvetlerinin dağıtılması anlamına geliyordu. 1827’de de Navarin’de Fransız ve
Rus, İngiliz donanması donanmamızı yok etti. 1828’de Rusya’nın saldırısıyla
Türkiye karşı karşıya kaldı ve James Brown isimli bir İngiliz zabiti bu savaşı
“Ordusuz Osmanlı milletinin bir imparatorlukla savaşı” olarak tasvir ve tarif
etmiştir ve Sultan Mahmud sonuçta yenilmiş ve kendi valisi karşısında
darmadağın olmuş, “Denize düşen yılana sarılır.” demek durumuyla karşı karşıya
kalmıştır.
Değerli milletvekilleri,
iktidarın her türlü süslü söylemine ve abartılı konuşmalarına rağmen Türk
Silahlı Kuvvetlerinin beşeri motivasyonu yoktur. Subaylar, teröristle
mücadelede ya da düşman karşısında bugün nasıl davranacaklarının kararsızlığı
içindeler.
Bugünün Türkiye’sinde,
PKK’nın iki numaralı ismi, eli kanlı, faşist, katil Şemdin Sakık’ın, PKK’nın
Marmara sorumlusunun ve diğer birçok PKK’lı katilin TSK mensuplarının
yargılandığı davalarda gizli, açık tanık olarak dinlenmesi her şeyi özetliyor.
Silivri’de tutulan kahraman
subayların içinde bulunduğu şartlara üzülmeyen devlet yetkilileri, dağda ölen
PKK’lılar için ağlıyorsa; eli kanlı teröristleri kastederek “Onlara yapılan
bana da yapılsa ben de dağa çıkardım.” sözleri ediliyorsa bu eli kanlı
teröristlerle mücadele eden silahlı kuvvet mensuplarının içine düştüğü durumu
tahmin etmek hiç de zor değil.
Nihayet Başbakan konuştu,
dedi ki: “Neredeyse komuta kademesinde kimse kalmadı, böyle şey olmaz,
Genelkurmay Başkanı’nı bile terör örgütü mensubu yapıyorsunuz; bu, morali
altüst eder.” dedi. Yani Başbakan Erdoğan’ın hiçbir konuşması bir öncekiyle
tutarlı olmadığı için bu sözlerini de biz yadırgamıyoruz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Hadi canım sen de!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Başbakan Erdoğan hem döven hem de ağlayan bir insan pozisyonuna bürünmüş
durumdadır. Sanki özel yetkili mahkemeleri AKP Hükûmeti değil de bir başka
hükûmet kurdu. Sanki TSK’ya yönelik itibar infazlarını AKP medyası değil de
Yunanistan medyası yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Sanki “Bu davanın savcısı benim.” sözünü Başbakan Erdoğan değil de bir başkası
söyledi. Sanki gereğini yapması için “Yargıya ben de gerekeni söyledim.” sözü
Başbakan Erdoğan’a ait değil de bir Japon’a ait.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Başbakan bu sözlerinde samimi olsa MİT Müsteşarı için çıkardığı yasaya benzer
bir yasa çıkararak bu konuyu bir günde gündemden kaldırır ve dolayısıyla da
yakınma da ortadan kendiliğinden kalkmış olur.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Şu an işgalci konumundasın, kürsüyü işgal ediyorsun.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Türkiye’nin hava savunma sistemini yabancılara teslim etmesi ve aynı zamanda da
yarın da denizde vuku bulacak 12 mil veyahut Yunanistan’ın sözünü ettiği doğal
gaz ve petrol arama faaliyetlerinde hangi donanmayı kullanacağınızı da burada yüce
millet merak ediyor.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, zaman zaman
soruldu bunlar ama bir türlü açıklığa kavuşmadığı için ben bir defa daha sorma
lüzumunu hissettim. Bu uzman jandarma, uzman erbaşlar var. Bu uzman erbaş
olmak, uzman jandarma olmak hem fiziki hem fikrî gücü gerektiriyor, çok sıkı
imtihandan sonra alınıyor ama bunlar alındıktan sonra, bir miktar sonra
kendilerini mutlu hissetmiyorlar. “Yeni bir kanun çıktı, bizi işte 657’ye göre
personel yapacaklar.” diyerek ayrılıyorlar. Bunların hepsi ortada dolaşıp
duruyor. Çocuklarının ezgin olduğu, kendilerinin psikolojisinin bozuk olduğunu
söylüyorlar. Eğer kanunen böyle bir hakları varsa bunlar siyasi tercihlerine
göre mi alınıyor, yoksa, öyle bir kanun yok, bunlar başıboş mu gezmeye tahammül
ediliyor? Buna bir cevap verirseniz memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki
sorularımıza verdiğiniz cevaplarla, PKK’yla AKP’nin görüşmelerde bulunmadığını,
bunun devlet eliyle yapıldığını söylediniz. Bu devlet kurumları içerisinde, şu
ana kadar, MİT Müsteşarının dışında devletin adamı kimdir? Sadece MİT midir
devlet? Eğer buysa bunları kim yönetiyor? Bu devleti yöneten Hükûmet, o zaman,
bu işin içinde değil de neresinde? Hükûmeti saymayan bir MİT Müsteşarı mı vardır?
Bu müzakerelerde neyin karşılığında ne veriyoruz? Bunu aziz Türk milletine bir
kez daha açıklamanızı istirham ediyorum özellikle bir Bakan olarak.
İkincisi; Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli olan sivil memurların gerek özlük gerek sosyal hakları
gerekse çalışma şartlarının iyileştirilmesiyle ilgili Bakanlığınız çalışmaları
ne düzeydedir? Böyle bir çalışma var mı? Varsa içeriği nedir ve ne aşamadadır?
Cevaplarsanız sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın İrbeç…
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
sorduğum soruya verilen cevabın ikna edici olabilmesi için ek açıklamaya
ihtiyaç vardır. Konuyla ilgili haberler sıradan basın organları tarafından
verilmemiştir. Söz konusu haberin kaynağı, Reuters ve Agence France-Presse’dir.
26 Ocak 2013 tarihinde, yerel saatle saat 12.47’de geçtiği haber aynen şöyle:
“Sana; Yemenli otoriteler, Aden’in güney limanında gemiyle sevk edilen saldırı
tüfeklerini yakaladı. Aynı ayda 2’nci defa olduğunu cuma günü medya rapor etti.
Bir konteynerde tespit edilen silahlar arasında 115 T-14 Türk yapımı saldırı
tüfekleri olduğunu Gümrükler Şefi Muhammed Zumam’ın bilgisine dayandırarak Saba
Haber Ajansı haber yapmıştır. Sayın Zumam şöyle demektedir: ‘3.780 otomatik
tüfek konteynerde bulundu. Plastik ev eşyası olarak etiketlenen bu kalemler,
limana, geçen yıl Türkiye’den 16 Kasımda geldi.’ Sayın Zumam göndericinin ve
alıcının ismini vermedi.” Sayın Bakan, Türkiye’nin itibarını uluslararası
alanda olumsuz yönde etkileyen bu tür haberlere karşı Hükûmetiniz uluslararası
alanda hangi ikna edici adımları atmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın İrbeç.
Sayın Yeniçeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 12 Eylül 2010
yılında yapılan Anayasa değişikliğinde “Askerî Yüksek İdare Mahkemesi
üyelerinin sicil ve özlük işlemleriyle hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı
kanunla düzenlenir.” hükmünü getirmiş ancak sözü edilen uyum yasası henüz
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmemiştir. Sicil işlemleri Genelkurmay
Başkanlığınca yürütülen, hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı tam olarak
sağlanmamış bir mahkemenin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden yargı yolu açık idari
işlemle ilişiği kesilenler için bir yargı yolu olarak gösterilmesi ne kadar
adaletlidir? Mademki Askerî Yüksek İdare Mahkemesi adil bir yargı yoluydu, YAŞ
kararlarına yargı yolu açılmasına rağmen, neden bu kararlarla ilişiği
kesilenlere mahkemeye başvurma yerine geçici 32’nci maddeyle özlük hakları
verilmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, az önce
Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’ndan örnekler verdiniz. O hâlde, söz
konusu komisyon raporunda, Türk Silahlı Kuvvetleri, YAŞ kararları dışında bakan
onayı veya kararnameler ile tasfiye işlemlerinin yapıldığını ve bunların YAŞ
kararlarından bir farkının olmadığını, aynı türden bir mağduriyet olduğunu da
okumuştunuz. YAŞ kararları ile ayrılanlara iadeiitibar yaparken kararname
mağdurlarını ayrı tutmanız ve bu konuda somut bir adım atmamanız bir çelişki
değil midir? Sizin adalet anlayışınıza uygun mudur? Kararname mağdurları için
bir düzenleme yapacak mısınız?
Ayrıca, bu silah
kaçakçılığıyla ilgili, Hükûmetiniz bu kaçakçıları ortaya çıkaracak mı, bunun
üzerine gidecek misiniz? Bu konuda görüşleriniz var mıdır? Özellikle basındaki
bu haberler bizleri ve Türk halkını üzmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demir.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu İmralı’daki
bebek katiliyle görüşenin kim olduğu konusundaki ifadenizin düzeltilmesine
ihtiyaç var. Şimdi, “AKP görüşmüyor.” dediniz. Biz “AKP görüşüyor.” demedik,
Hükûmet görüşüyor; Hükûmetin başındaki zat, özel temsilcisini gönderdiğini
söylüyor. Eğer “Devlet görüşüyor.” derseniz, “Devletin görevlileri görüşüyor.”
derseniz, MİT Müsteşarı görüşmüşse ana dilde eğitim, ana dilde savunma gibi
konularda da bir hâkimin ya da bir millî eğitim müdürünün kendiliğinden gitmesi
gerekir.
Oysa biliyoruz ki Hükûmet, bu
işin siyasi kararının arkasında duran organdır, devlet memurları bu çerçevede
gider görüşürler. Zaten Sayın Başbakan da Strasbourg’da “İktidar benim, oraya
gönderilen adamlar benim, dolayısıyla, biz gönderdik.” demiştir. Dolayısıyla,
ifadenizi düzeltmenizi tavsiye ediyorum efendim.
Diğer taraftan, bu uzman
jandarmalarla ilgili sorunlar var. Bunlar subay ve astsubaylar gibi okullarda
okudukları hâlde okulda geçen süreleri emekliliğe sayılmıyor. Ek
göstergeleriyle ilgili ciddi sıkıntılar var; astsubay ek göstergelerine
endeksli olarak ücret alıyorlar. Bunların düzeltilmesini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bebek katiliyle
İmralı’da yapılan görüşmeler konusunda Millî Güvenlik Kurulunda alınmış bir
karar var mıdır, değerlendirme yapılmış mıdır?
Ayrıca, İsrail’in, Lübnan’ın
hava sahasını ihlal ettiği ve Suriye tarafında bir hedefi ortadan kaldırdığına
ilişkin haberler vardır. Bu konudaki değerlendirmenizi alabilir miyim?
Suriye’ye İsrail’in bu tavırları karşısında bununla ilgili bir tepkiyi
Hükûmetiniz ortaya koydu mu?
Ayrıca dövizli askerlik
konusunda yurt dışındaki vatandaşların mükellefiyetiyle ilgili bir soru
sormuştum, “Azaltmayı düşünüyor musunuz?” Bir de “Korucularla ilgili bir
çalışmanız var mı?” diye sormuştum. Onlarla ilgili bir değerlendirme
yapmadınız. Eğer mümkünse bu konudaki değerlendirmenizi istirham ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Sayın Yeniçeri,
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri sicil almamaktadırlar. Dolayısıyla, sicil
almadığından yani sicil verilip de “Özgür müdür, değil midir?” diye sorgulamaya
gerek yok. Eğer Anayasa Mahkemesinin son kararlarını dikkatli takip ederseniz
-ben bizzat takip ediyorum hem kurumun başında olarak hem de bizimle ilgili
bölümlerini- son zamanlardaki bütün “Anayasa’ya aykırı” diye Askerî Ceza
Mahkemesinin birçok kanununu Anayasa Mahkemesine bizim Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi veya Askerî Yargıtay gönderiyor. Mesela -zaten Anayasa değişikliği
yapıldı da- sivil memurlar pekâlâ İç Hizmet Kanunu ve diğer birçok kanunda askerî
personel içerisinde sayılmış olmasına rağmen yine bizim askerî mahkemelerin
Anayasa Mahkemesine “Bu, Anayasa’ya aykırıdır.” demesi üzerine Anayasa
Mahkemesi “Sivil memurların sivil mahkemelerde yargılanması gerekir.” diye
hüküm verdi. Dolayısıyla, ceza yargılaması açısından buradaki hâkimlere
güvenmemiz lazım. Bunlar da bizim, Silahlı Kuvvetler milletimizin bir parçası.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtay da Silahlı Kuvvetlerimizin
adli hususlarını yerine getiren -bence de hakkıyla da yerine getiren-
özgürlükçü, demokratik, sistemin daha da gelişmesi doğrultusunda çalışan
mahkemelerdir. Bundan hiçbir şikâyetim yok.
“Sivil memurların özlük
haklarına yönelik çalışma var mı?” diye Sayın Işık’ın sorusu. Tüm devlet
memurları gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli olan ve 657 sayılı Kanun’a
tabi sivil memurların özlük haklarını iyileştirmeye yönelik çalışmalar bütçe
olanakları çerçevesinde devam etmektedir. Bu tabiri birçok yerler için, hem
astsubaylar için söylüyoruz hem subaylar için söylüyoruz ama bütçeyi de dikkate
alarak bunu söylediğimizde hemen bir dahaki toplantı veya oturumda “Öyle
söylemiştiniz, hani ne oldu?” diye de talep geliyor. Ancak bütçe imkânları
doğrultusunda, bütçemiz iyi oldukça geçmişte verilmeyen birçok imkân verildi,
bundan sonra da bir çalışma var.
Yine bir Sayın Vekil “Siz
böyle söylediniz ama Maliye vermedi.” diye… Biz birisine bir hak verdiğimizde
işte uzman erbaşa verirsek astsubayla arasındaki statünün bozulmaması lazım.
Astsubaya verdiğimiz zaman, subaylarla arasındaki statünün bozulmaması lazım.
Dolayısıyla hassas bir denge var; bu hassas dengeyi tutarak, önce kendi
içerimizde, kuvvet komutanlıklarımız, Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma
Bakanlığı bir çerçeve oluşturur, kendi kurumları arasında bir noktaya geldikten
sonra da bakanlarımızın görüşüne sunarız.
Yine, Sayın Halaman’ın uzman
erbaşların kamu kurumlarına geçişiyle ilgili bir sorusu vardı. Bildiğiniz gibi,
Uzman Erbaşlar Yasası’nda, 92’nci maddesi uyarınca 657 sayılı Kanun’un, boş
kadro bulunmak ve gireceği sınıfın niteliklerini taşımak kaydıyla memurluğa
atanabileceği belirtilmektedir. Bir süreye kadar, gerçekten iki yıl görev yapıp
da buradan ayrılanlar, çoğunluğu güvenlik olmak üzere devlette istihdam edildi.
Fakat son iki yıldır artık bu istihdam yapılmamakta, çünkü sayı çok büyük
miktara ulaştı. Bizim şimdi yeni bir çalışmamız var, muhtemelen çok yakın bir
zamanda gelir. İki yıl çalışmakta olanlara bu imkânı değil de, yedi veya sekiz
yıl olarak çalışanlara bu imkânı getirmeyi düşünüyoruz ki, en azından Silahlı
Kuvvetlerde de bu hizmetten faydalansınlar. Ha bunların sayısını da vermek
isterim: Uzman jandarmanın sayısı 24.418, uzman erbaşın sayısı 46.394. Şu anda,
ayrılıp da kamu kuruluşuna girmek için bekleyenlerin sayısının da 5.000’e
yaklaştığı ifade edilmektedir.
Yine Sayın Türkoğlu’na: Uzman
jandarmalar birinci dereceye yükseltilmeli ve 2.200 ek göstergeye
ulaşabilmeleri yönündeki tasarı, geçen yasama döneminde, yılbaşından önceki
dönemde, yine bizim dönemimizde yasalaşmıştır.
Yine, MİT’le ilgili görüşmelerde…
Bakın, MİT’in, herkesin bildiğinin dışında olağanüstü görevleri vardır ve
devletin de bir organıdır. Muhakkak Hükûmetin de emrindedir, onda şüphe yok,
ama görüşmeyi yapan MİT elemanlarıdır ama MİT’in bu asli vazifesi. Eğer MİT
bunu da yapmayacaksa, o zaman sorar yani…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sizin
bilginiz dâhilinde gerçekleşti değil mi?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla, MİT’in bu ülkeye hizmetinin bir sınırı yoktur.
Devletin, milletin lehine olacak çalışmaları yapar…
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Kendi
kendine mi yapıyor?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - …ondan sonra da ilgili makamlara sunar, ilgili makamlar da
değerlendirir. Kendisi karar verme makamında değildir, devlete bilgi ulaştırma
makamındadır.
Sayın Vural’ın “MGK’da böyle
bir karar alınmış mıdır?” diye bir sorusu var. MGK kararları gizli.
Dolayısıyla, alınsa da bir şey denemez, alınmasa da bir şey denemez. Gizlidir,
o gizliliğin ifşa edilmemesi gereklidir diye düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani bu
alındığına yönelik bir şey midir? Yoksa yoktur.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Hayır hayır, ben ne alındığına ne alınmadığına… Hiçbir şey
söylemiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Millî
Güvenlik Kurulunu bebek katilinin muhatabı hâline dönüştürmeyin, yoksa yoktur.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Hayır, yok. Biz öyle demiyoruz, siz öyle…
İki, bir başka… Sayın
İrbeç’in…
OKTAY VURAL (İzmir) –
İfadeniz çok yanlış Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Efendim, bakın, biz “MGK kararları gizlidir.” diyoruz.
Dolayısıyla da bu konuda size hiçbir bilgi açıklama yapmak durumunda değiliz
diyoruz. Bunun üzerine siz istediğinizi yapın.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Başka
kurumu var mı devletin, devlet sadece MİT mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın İrbeç, Yemen’e gerçekten, Türkiye’den böyle çok amaçlı
kullanılabilen silahların gittiğinin ve gümrüklerde el konulduğunun, bunun da
sıkıntıya yol açtığının farkındayız ancak bunlar buradan çıkarken… Bunlar “çift
amaçlı” deyince yani kurusıkı olarak da kullanılabilen şeyler ancak gümrükten
çıkarken bunlar gıda maddeleri olarak çıkıyor. Dolayısıyla, burada bir
kaçakçılık var ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın da bu konuda soruşturmaları
devam ediyor ancak şu çok net: Hem Dışişleri Bakanlığımızın yetkilileri Yemenli
yetkililerle çok… Yemen’in Türkiye’ye güveni tamdır. Bizim de Yemen’de barıştan
başka hiçbir şey istemediğimiz herkesin tartışmasız kabulüdür ancak böyle bir
kaçakçılık veya Türkiye’den çıkarken gıda olarak gümrüğe bildirilip de Yemen’e
böyle çift amaçlı kullanılan -ihracat diyelim artık- konteyner yükleri
olmuştur, bunlar hakkındaki incelemeler devam ediyordur.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Önüne gelen silah gönderebiliyor mu bu ülkeden dışarıya?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gıda
olarak gönderebiliyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Gıda olarak bahsediliyor. Şimdi, dediği gibi, bu kadar, 150
milyar dolarlık bir ihracat yapıyorsunuz, konteynerlere yükleniyor. E,
konteynerlerin denetimi de ihbara mı bağlıdır yoksa her birisini tek tek mi
kontrol ediyor? Hem dünyadaki uygulamalarına bakın. Eski bir Denizcilik
Müsteşarı olarak diyorum ki: Dünyadaki konteynerlerin hepsinin yüzde 3’ü geçmez
kontrolü. Siz her konteyneri açarsanız hiçbir 150 milyarlık ihracata
ulaşamazsınız, ticaretiniz aksar. Dolayısıyla da “random” derler, rastgele bir
kontrol ve ihbara dayalı bir kontrol yapılabilir diye düşünüyorum ancak
soruşturma neticelensin, onun üzerine gerekenler yapılır.
Bir başkası… Hep aynı şeyi
söyledik ama yani Türk yargısına güvenmek lazım. Biraz önce, işte kalktı
arkadaşınız söyledi “Yargı böyle karar verdi.” E, peki, dediği gibi
düşüncenizdeki fikre uygun yargı karar verince… Bakın, yargı karar verdi, işte
“Yürütmenin yaptığı bir kısım işlemler yanlıştır.” deme hakkını görüyorsunuz
ama bir başka da, işte diyelim ki o Yüksek Askerî Şûra kararları olmadan üçlü
kararnameyle Silahlı Kuvvetlerden ilişiği kesilenler yargı denetimine tabi oldu
ama…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – …bu sefer de “Bu yargı kararı değil, dolayısıyla bunu da
dikkate almayın.” demek… Esas, yargının bir kararını kabul edip diğerini kabul
etmemek ayrı bir konudur.
BAŞKAN – Süreniz doldu Sayın
Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan, yine korucuları unuttunuz. Özellikle mi pas geçiyorsunuz onları, dövizli
askerliği?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Doğrudur da onlar hakkında daha yazılı bilgi vermek için
geçiyorum. Birkaç tane talebiniz var dediğim gibi, onları gözden
kaçırdığımızdan değil, yazılı, daha dört başı mamur cevap vermek için…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sadece
durumu düzeltmek için bir çalışma var mı, yok mu? Ben bir özel bilgi istemedim
yani.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Çalışma yapılması lazım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Daha o bölüme
gelmedik efendim.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Şimdi, 1’inci maddeyi
oylarınıza sunacağım. Karar yeter sayısı istendi ve arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
394 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
394 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/394 sıra sayılı kanun
tasarısının 4’üncü maddesinin 5’inci fıkrasından sonra gelmek üzere;
(b) “Askerlik görevinin
gereklerini vicdani yahut dinsel inancı gereği ifa etmek istemeyen ancak
zorunlu askerlik görevi kapsamında bulunanlar hariç tutulurlar.” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Abdullah Levent
Tüzel Sırrı Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
“Vicdani ret”; kişinin dinen,
ahlaken bu hizmeti yapmak istememesi ve bu nedenle de askerlik görevinin
gereklerinden olan silahlı hizmet vermeyi reddetmesidir. Bu hak Avrupa Konseyi
üyelerince kabul edilmiş olup tek kabul etmeyen ülke ise Türkiye’dir. Ancak
askerî ceza mahkemelerinin de “vicdani ret” hakkını tanıyan kararları mevcut
olup bu bağlamda vicdani retçilerin kapsam dışı tutularak vicdani yahut inancı
gereği silahlı hizmeti kabul etmeyen bireye disiplin cezası uygulanmasının
önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/394 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin 3’üncü fıkrasının “f” bendinden sonra gelmek
üzere;
“h) Vicdani ret hususu göz
önünde bulundurulur.” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Abdullah Levent
Tüzel Sırrı Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ
SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
“Vicdani
ret”; kişinin dinen, ahlaken bu hizmeti yapmak istememesi ve bu nedenle de
askerlik görevinin gereklerinden olan silahlı hizmet vermeyi reddetmesidir. Bu
nedenle yapılan değişiklik ile takdir hakkının vicdani retçiler hakkında en
geniş biçimiyle kullanılarak, vicdani retçilerin haklarına halel getirilmesi
önlenmek istenmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
7’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 394 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı’nın 7’nci
maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Moroğlu Rahmi Aşkın Türeli Ali
Sarıbaş
İzmir İzmir Çanakkale
Mahmut Tanal Aytun Çıray Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul İzmir İstanbul
“Disiplin soruşturması ve
yetkiler
Madde 7- (1) Maiyetinden
birinin disiplinsizlik teşkil edebilecek bir fiilini veya mesleğe aykırı tutum
ve davranışını herhangi bir şekilde öğrenen disiplin amirleri, olayın
araştırılması gerektiğine kanaat getirirse, yazılı olarak görevlendireceği
soruşturmacılar vasıtasıyla disiplin soruşturması yaptırır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çıray,
buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentoya milletvekili olarak gelmeden önce
bürokrat olarak da çoğu zaman gelmiştim. Burada gördüğüm, öğrendiğim bir
gelenek vardı, muhalefet sert eleştirilerde bulunsa dahi bakanlar yatıştırıcı
ve sakin davranırdı. Buradaysa tam aksine oluyor, muhalefet gayet beyefendi,
sakin konuşmalar yaparken bakanlar gelip burada ajitasyon yapıyorlar.
Şimdi, esasen, Uludere ve
Afyon olayından sonra normal demokratik ülkelerde Sayın Bakanın burada olmaması
gerekir çünkü bu tür büyük can kayıplarıyla ortaya çıkmış büyük olaylardan
sonra çağdaş, demokratik ülkelerde bakanlar istifa ederler.
Değerli arkadaşlar, şimdi
moda oldu, sürekli bir darbe mağduriyeti içerisindesiniz. 27 Mayıs darbesi
yapıldığı zaman -esasen darbeler milletin bütününe karşı yapılır- sizin
esameniz okunmuyordu. 12 Eylül darbesine gelince esasen siz onun ürünüsünüz, 12
Eylül darbesinin ürünüsünüz. Eğer ürünü olmasaydınız bugün hâlâ “Kenan Evren’i
yargılayalım mı, yargılamayalım mı?” tartışmalarını yapmazdınız.
Şimdi, Sayın Başbakan geçen
gün televizyonda yaptığı konuşmada askerlerle ilgili tutuklamaların normalleşme
olduğuna dair iddiaları tekzip etti. Yani bugüne kadar iddianız neydi? “Biz,
Türk subaylarını tutukluyoruz çünkü darbeleri engelliyoruz, Türkiye’yi
normalleştiriyoruz.” Ama Sayın Başbakan, şimdi öyle söylemiyor “Türk askerini
tutukluyorlar -her kimse o üçüncü şahıs- ve Türk ordusunu çalışamaz, savaşamaz
hâle getirdiler.” diyor. Bu, aslında sizin kendi kendinizi tekzibinizdir.
Bundan sonraki konuşmalarda bunu dikkate almanızı öneririm.
Değerli arkadaşlar, 28 Şubat
sürecine gelince, çok sık dile getirdiniz, ben 28 Şubat sürecinde bürokrattım,
zaman zaman bazı gazetecilerin tehditlerine de maruz kaldım ama AKP Grubuna
bakınca 28 Şubattan hiçbir kahraman göremiyorum. İçinizden bir tanesinin tankın
üstüne çıktığını da hatırlamıyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen
çıktın mı?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar; 28 Şubat Millî Güvenlik Kurulunda alınan…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Tankın
üstüne sen mi çıkmıştın?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – ...18
maddelik karar burada, 18 maddelik karar. Bu kararın altında merhum Sayın
Başbakan Erbakan’ın ve o zaman Millî Güvenlik Kuruluna girenlerin imzası var.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen 28
Şubatta ne yaptın, bürokrattın ya?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Bakın, ne diyor biliyor musunuz o kararda? “TSK’dan ilişiği kesilen personelin
kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamına imkân verilmemelidir.” diyor. Madde 9
da diyor ki: “Aşırı dinci kesimlerin…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen
müsteşarken ne yaptın, onu söyle.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – …kamu
kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite, eğitim kurumları, bürokrasi ve
yargıya sızmaları önlenmelidir.” Buna, bu Millî Güvenlik Kurulu kararına imza
atmakla kalmadı dönemin hükûmeti, aynı zamanda hükûmet bunu bir genelge hâline
getirdi. Yani hükûmet bunu uyguladı.
RECEP ÖZEL (Isparta) – O
zaman kim hükûmetteydi? Kim vardı burada?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz
hükûmetin bürokratıydınız!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Son
topladığınız ve 28 Şubat darbesini soruşturduğunuz o Komisyonda, Karadayı,
geldi, yüzünüze karşı dedi ki: “Erbakan, bize bu kararlar konusunda çok
yardımcı oldu.” Çıt çıkarmadınız.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
burada cevabını vermediğiniz, veremediğiniz bir soruyu daha sormak istiyorum.
Değerli Milletvekilimiz Ali Özgündüz bu soruyu sormuştu, hâlâ sizden çıt
çıkmadı. Bakınız, 2004 yılında Hükûmetiniz, AKP Hükûmeti “İrticai Faaliyetlere
Karşı Yürütülecek Ek Eylem Planı” adı altında 28 Ekim 2004’te Türk Silahlı
Kuvvetlerine bir talimat yazdı ve devletin diğer organlarına da yazdı. Bu ek
eylem planını açıklamadığınız sürece darbeci sizsiniz. Tamam mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah
Allah! Var mı öyle bir şey?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Bir
başka meseleye gelince: Şimdi, “12 Eylül” filan diyorsunuz ya, bakın, Kenan
Evren ne diyor: “Abdullah Gül Başbakan olmuştu ya işte ondan sonra beni ziyaret
etmek istemişti Sayın Erdoğan. Ben de kendisine randevu verdim, arka kapıdan
Kalender Orduevine aldık.”
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya,
sen şimdi hangi taraftasın CHP’de, onu söyle?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
“Orada dedi ki Sayın Erdoğan, bana saygılarını sundu, sevgilerini sundu, bu
ülkeye yaptığım iyiliklerden söz etti.”
Değerli arkadaşlar, sizin
darbelerle marbelerle alakanız olmaz. Siz 12 Eylül darbesinin provokatörüsünüz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya,
sen şimdi ne taraftasın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Darbecilerin avukatlığını yap, ondan sonra da “Darbeci sizsiniz.” de.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – 12
Eylülden bir gün önce “darbe yapılsın” diye provokasyon yaptınız.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Darbelerle siz meşgulsünüz.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Konya
yürüyüşünüz 12 Eylül darbesinin provokasyonudur. Allah günahlarınızı affetsin.
Şimdi de ortaya çıkmışsınız, MİT Müsteşarı görüşür, haberiniz olmaz; genel
müdür görüşür, haberiniz olmaz. Ya, sizin MİT Müsteşarından haberiniz yoksa,
genel müdürün ne yaptığından haberiniz yoksa o hâlde siz iktidar değilsiniz,
muktedir değilsiniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah
Allah!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çıray.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 8 nci maddesinin (2) nci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ve teklif ederim.
Kemal Ekinci Haluk Ahmet Gümüş Rahmi
Aşkın Türeli
Bursa Balıkesir İzmir
Ali İhsan Köktürk Aydın Ağan Ayaydın Mustafa Moroğlu
Zonguldak İstanbul İzmir
Mahmut Tanal Ahmet Toptaş Ali
Sarıbaş
İstanbul Afyonkarahisar Çanakkale
Özgür
Özel
Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özel,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemiz üzerinde söz almış
durumdayım.
Uzun süredir, Cumhuriyet Halk
Partisinden Veli Ağbaba, Nurettin Demir ve benden oluşan cezaevi inceleme
komisyonu Türkiye’deki bütün cezaevlerinde incelemeler yapıyoruz. Bunun yanında
askerî cezaevlerinde de incelemeler yapıyoruz.
Askerî cezaevlerindeki
şartlarla ilgili, bundan birkaç yıl önce, bu, çok sayıda muvazzaf asker
tutuklandığı zaman, iktidar partisine yakın kaynaklarca sanki askerî cezaevleri
yedi yıldızlı otelmişçesine yaratılan algının aksine, bütün cezaevlerinde olan,
insanın seyahat özgürlüğünü kısıtlama dışında daha pek çok evrensel anlamda
hapis cezasında yer almaması gereken ama ülkemizde yapılan uygulamaların
hepsinin bütün cezaevlerinde, askerî cezaevlerinde de uygulandığını ifade etmek
isterim. Kişiye bağlı hataların, kişiye bağlı istismarların daha az olduğu
konusunda bir olumlu görüş bildirebilirim ancak kamuoyundaki, askerî personel
cezaevinde, cezaevi şartlarında yaşamıyor, lüks orduevlerinde yaşıyormuş.” gibi
yaratılan algının da maksatlı olduğunun altını çizmek isterim.
Son olarak, İzmir’de, askerî
casusluk davası olarak bilinen, kamuoyunun gündemine taşınması için önemli
gayret sarf ettiğimiz, zaman zaman Meclis kürsüsünden zaman zaman yerimizden bir
dakikalık sözlerle de ifade etmeye çalıştığım hususta o sekiz aydır beklenen
iddianame nihayet ortaya çıktı ve o iddianameden sonra da yine birtakım medya
tarafından, birtakım basın-yayın kuruluşları tarafından burada tutuklu olan
askerlerin itibarsızlaştırılması, -daha önce de ifade etmiştim- annelerinin,
babalarının, eşlerinin, çocuklarının insanların yüzüne bakamayacak duruma
geldiği bir iddianame söz konusu. Dokuz ay boyunca burada acımasızca yayınlar
yapıldı ama gelinen noktada, iddianamede, bir örgütün olduğu, bu örgütün
kişilerin belli görüntülerini temin ettiği, bunun üzerinden şantaj yoluyla
bilgi sızdırdığı söyleniyor ama bir “Pandora’nın Kutusu” diye bir kutu olduğu,
hâlâ daha o kutunun açılamadığı, eğer açılacaksa içeriden böyle şeylerin olduğu
savlanarak bu kişilerin yine somut delillerle suçlanma noktasında ve bu konuda
savunma haklarını kullanma noktalarındaki beklentileri boşa çıkmış durumda.
Belki de Türk yargı
sisteminde ilk kez karşı karşıya olduğumuz, iddianamenin içinde bir kutucuk var,
kutucuğun şifreleri açılmaya çalışılıyor. Önce, insanlar geneli üzerine
savunmalarını yapacaklar; ondan sonra, artık kim kutucuğun neredeki şifresini
çözerse yeni iddialar ortaya konacak. Ama daha önce de söylemiştim, oradan,
deniz üs komutanları, F16 filo komutanları, GATA’nın seçkin bilim adamları,
hastanelerin başhekimleri; astsubayların, subayların terfileriyle ilgilenenler,
tayinleriyle ilgilenen kişilerin hepsi de inanılmaz derecede çirkin ithamlarla
kamuoyunun nezdinde küçük düşürülür durumdalar.
Bu durumla ilgili yapmış
olduğumuz bütün çabalara rağmen, örneğin, bugün Sayın Arınç, komutanın
istifasıyla ilgili meselede… Zaten insanlar iddianamede isimlerinin geçmesinden
ve ispata muhtaç olan bu iddiaların kimsenin arkasında durmadığı, “Bir yerlerde
var.” denip iddiaların olduğu yere, bu eksikliğe bir de Hükûmet katıldı
bugün... Donanma Komutanının istifasıyla ilgili konuda -biraz da yayının
olmamasından dolayı rahat konuşacağım; aslında, ben bile bunu ifade etmek
istemem buradan- Sayın Arınç çıktı, Donanma Komutanının niçin istifa etmiş
olabileceğini, sanki kendince vicdanlı davranarak “İddianamede kendisi
suçlanmıyor, yani herhangi bir suçlamaya muhatap değil ama…” deyip ailesinin
çok kıymetli bir üyesine orada atılan çamuru ülkenin gündemine taşıma noktasına
kadar gelebildi. Sonra da bunu sanki bir vicdanla söylüyormuş gibi davranıyor.
Ama bu ayrılıkçı dilin, bu ötekileştiren dilin, bu hedefe koyan dilin, bu
itibarsızlaştıran dilin zaten sorunu da buradadır.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Önergeyle ilgili bir kelime konuş ya! Önergede var mı bu?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Öyle
bir şey ki, bu kürsüde şöyle şeyler söylendiğine şahit oluyoruz: “Deprem o
kadar kötü bir şeydir ki Türk-Kürt ayırmaz, Alevi-Sünni ayırmaz.” diyor buradan
arkadaşlar. İşte, bu dilin kendisi sorunlu çünkü deprem iyi bir şey olsa bu
ayrımları yapmasını beklersiniz. Sayın Arınç da o kadar vicdanlı birisi ki
komutanın niçin istifa etmiş olabileceğine yönelik 900 sayfalık iddianamenin
içinden bulduğu iki satırlık şeyi ülke gündeminin en tepesine taşıyor. Bunun,
sadece ve sadece orduya karşı yürütülen bu itibarsızlaştırmanın bir Hükûmet
desteği aldığı noktasındaki şüpheler ağır şüphe hâlini bir ispatla da
taçlandırmış durumda.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı kanun tasarısının 10. maddesinin 2 nci fıkrasında yer alan “Bu kapsamda
verilen görevler hizmete yönelik emir olarak kabul edilir.” ifadesinin madde
metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ve teklif ederim.
Ali Sarıbaş Rahmi Aşkın Türeli Mustafa Moroğlu
Çanakkale İzmir İzmir
Mahmut Tanal Ali Haydar Öner Veli
Ağbaba
İstanbul Isparta Malatya
Kadir Gökmen Öğüt Ramazan Kerim Özkan Aydın
Ağan Ayaydın
İstanbul Burdur İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Veli Ağbaba…
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Sayın Bakana soru
sordum ama Sayın Bakan da çok cevaplayamadı. Tabii, maalesef, bu 24’üncü Dönem
başladığından beri tartıştığımız konu Kürecik meselesi. Kürecik meselesinde
AKP’nin politikasını aslında bir sözle özetleyebiliriz: Kurtla yiyip, kuzuyla
meleşmektedir AKP. Bunun kısaca özeti budur.
Şöyle ki, biliyorsunuz bu,
Amerika’nın saygın diplomatları tarafından ve Amerika’nın saygın gazeteleri
tarafından Türkiye’yle son otuz, kırk yılın Amerika Birleşik Devletleri’nin
imzalamış olduğu en stratejik anlaşma olduğu söylenilen bu anlaşma maalesef
Meclisin gündemine, Meclise getirilmeden bir gece yarısı, Amerika Birleşik
Devletleri Büyükelçisiyle Dışişleri Müsteşarının kapalı kapılar ardında bir
anlaşma yaparak, kamuoyuna gizliden duyurarak, yapılan bir anlaşmayla
Türkiye’nin gündemine geldi ve bunu, ne Başbakan ne ilgili bakanlar kamuoyuna
açıklayamadılar.
Bakın, Türkiye’ye Patriotlar
geliyor, Hollanda Parlamentosunda, Almanya Parlamentosunda “Türkiye’ye Patriotlar
gönderilsin mi, gönderilmesin mi; asker gönderilsin mi, gönderilmesin mi?” diye
tartışma yapılıyor ve bu kabul ediliyor. Ancak maalesef bizim ülkemiz o kadar
dışa bağımlı, egemen ülkelerin o kadar askerî taşeronu olmuş ki AKP döneminde,
biz, burada, Türkiye’nin önümüzdeki dönemini, Türkiye’nin güvenliğini, maalesef
geleceğimizi belirleyen bir üssün kurulmasından maalesef Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görev yapan hiçbir milletvekilinin haberi olmuyor. Bundan sadece
muhalefet partisi milletvekillerinin değil, AKP milletvekillerinin, hatta
bakanların dahi haberi olmuyor. Bunlar maalesef Türkiye’nin egemenlik
haklarının başkalarına kullandırılmasıdır.
Bakın, değerli arkadaşlar,
AKP, bir taraftan İsrail’e karşıymış gibi duruyor, bir taraftan hunharca
katledilen 9 tane yurttaşımızın hesabını sormaya çalışıyor, bir taraftan da
İran’a karşı İsrail’i korumaya yönelik füze kalkanı anlaşmasını imzalıyor.
Biz -Sayın Bakan burada,
ilgili müsteşarlar burada- o üsse girmek için, o üste neler yapıldığını görmek
için defalarca izin istedik ancak Genelkurmay Başkanlığı “Yetkimiz yok.” dedi,
Dışişleri Bakanlığı “Bizim ilgimiz yok.” dedi. Geçen yıl 10 kadın
milletvekiliyle Kürecik’e gitmek için izin istedik, Millî Savunma Bakanlığı
cevap veremedi. Geçtiğimiz günlerde Pentagon’a başvurduk, ardından NATO’ya
başvurduk. NATO’ya sorduğumuz soruya cevap Sayın Bakandan geldi, dedi ki: “O
üsse giremezsiniz.”
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Bakan da giremiyor, Bakan!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakan
da giremiyor.
Şimdi, soru sorduk, “Burası
NATO üssü” diyorlar ya, bu tamamen yalandır. Değerli arkadaşlar, NATO’nun
İnternet sitesinde Kürecik’te bulunan füze kalkanı, radar üssü maalesef
gözükmemektedir, bu da Hükûmeti yalanlamaktadır. Burası bir ABD üssüdür ve
Türkiye’yi Orta Doğu’da bir savaşın aracı hâline getirmektedir. Yani soru
sorduk, “NATO üssü dedikleri üste ne kadar asker var, hangi ülkelerin askeri
var?” diye soru sorduk, Millî Savunma Bakanının vermiş olduğu cevap: “150 tane
ABD askeri bulunmaktadır.” demektedir ve bizim her gittiğimizde -geçen yıl 10
kadın milletvekiliyle gittik- orada bir yabancı bayrak asılı olduğunu gördük
–ki tekrar kutluyorum, başta grup başkan vekilimiz olmak üzere
milletvekillerimizi- oradaki bayrağı indirerek Türk Bayrağı’nın asılmasına
sebep olduk, sebep olduk buna ve verilen cevapta “150 tane ABD askerinin
olduğunu söylüyor Sayın Bakan ama değerli arkadaşlar, bunu dünya âlem biliyor
ki burası İran’a karşı İsrail’i korumak için kurulan bir kalkan, burası yoksul
Anadolu insanını, burası barışsever Anadolu insanını hedef yapmak için kurulan
bir kalkan ama tarih bunun hesabını sizden soracak.
Bakın, nasıl ki 1960’larda
kurulan o kalkan emperyalizmin simgesiyse bugün Kürecik’te kurulan o kalkan da
emperyalizmin simgesidir. Eğer AKP milletvekilleri Filistin konusunda
samimilerse derhâl zaman geçirilmeden bu kalkanın kaldırılması için destek
vermeleri lazım yoksa her akan Filistinlinin kanında AKP’lilerin de katkısı
vardır. (AK PARTİ sıralarında gürültüler)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Aynaya bak, aynaya!
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ağbaba.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısının 11’inci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan “ve disiplin amirleri” ibaresinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Moroğlu Rahmi Aşkın Türeli
Ali Sarıbaş
İzmir İzmir Çanakkale
Aydın Ağan Ayaydın Ramazan Kerim Özkan Ömer Süha Aldan
İstanbul Burdur Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/394 sıra sayılı kanun
tasarısının 11 inci maddesinin 1 inci fıkrasının “e” bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Abdullah Levent
Tüzel Sırrı Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Baluken,
buyurunuz efendim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülen yasa tasarısı üzerine vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi için söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizim, grup olarak özellikle
bu yasa tasarısında dile getirilmesini istediğimiz hususlar var; bunlar -demin
konuşan arkadaşımız da dile getirdi- vicdani ret hakkı ve bununla ilişkili
olarak zorunlu askerlik uygulaması. Milyonlara varan asker sayısının mutlaka
düzenlenmesi gerekliliği, askerî mahkemelerin getirmiş olduğu çifte yargı
sistemi, siyaset ve ordu ilişkisiyle ilgili hâlâ var olan mevcut düzenlemeleri
mutlaka ele alınması gereken konular olarak, biz BDP Grubu olarak vurguluyoruz.
Diğer taraftan, yine,
kışlalarda yaşanan şüpheli asker ölümleri son derece kaygı verici boyutlara
gelmiş durumda. Bununla ilgili Meclisin gerekli iradeyi ortaya koymadığını,
gerekli önlemleri almadığını düşünüyoruz. Özellikle vicdani retle ilgili tabii
bazı hususları burada belirtmek gerekiyor. Vicdani retle ilgili Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisinin 26 Ocak 1967’de aldığı 337 sayılı Kararı’nı paylaşmak
istiyorum: “Askerlik hizmeti yapmakla yükümlü ancak vicdani ya da dinî, etik,
ahlaki, insani, felsefi ya da benzer gerekçelere dayanan güçlü kanaatleri
nedeniyle silahlı hizmet vermeyi reddeden kişiler bu hizmeti yapmaktan muaf
tutulma hakkına sahiptir.” denmiş. Yani Avrupa Birliğiyle ilgili hâlâ bir
bakanlığı olan, o doğrultuda bir perspektif belirleyen ülkede vicdani retle
ilgili tartışmaların bile tabu sayılmasını doğrusu biz son derece yadırgıyoruz.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9’uncu maddesinde yine
bireyin en temel haklarından biri olarak bu vicdani ret hakkının tanımlandığını
buradan belirtmek istiyorum.
Avrupa ülkelerinden
Almanya’da, Çek Cumhuriyeti’nde, Slovakya’da, Avusturya’da, Danimarka’da,
Finlandiya’da, İsveç’te şu anda, askerlik hizmetini yapmak istemeyen, vicdani
ret hakkına sahip olan vatandaşlara alternatif hizmet noktasında devlet
tarafından bu imkân tanınmaktadır. Dolayısıyla, bununla ilgili mutlaka
ülkemizde de farklı süreçlerin işlemesi gerekiyor.
Bakın vicdani ret hakkını
kullanmak isteyen Mehmet Tarhan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş
2006 yılında ve mahkeme Türkiye’yi 12 bin euro tazminat ödemeye mahkûm etmiş
yani artık uluslararası sözleşmelerin bağlayıcı olduğu bir dünyada biz değişimi
istemesek bile, biz kendi içimizde tartışmanın önüne geçmek istesek bile bir
süre sonra bununla yüzleşeceğiz, bununla karşı karşıya geleceğiz. Dolayısıyla
bundan artık vazgeçmemiz gerekiyor. Vicdani ret hakkını kullanmak isteyenlerin
bu ülkede hâlâ cezaevlerine girdiği, çok ağır işkencelere maruz bırakıldığı
Osman Murat Ülke örneğinden de anlaşılabilir. Çok detaylarına girmeyeceğim
ancak Türkiye’de hâlâ vicdani ret hakkıyla ilgili daha çok sağlık kuruluşlarına
yönlendirip “Akıl sağlığı yerinde değildir.” gibi birtakım arayışların olduğu
duyumları bize geliyor. Bu şekilde dolambaçlı davranmanın hiçbir anlamı yoktur.
Vicdani ret hakkını bu Mecliste özgürce tartışıp mutlaka bir hak olarak
tanımamız gerektiği inancındayım.
Diğer taraftan, kışladaki
şüpheli asker ölümleri: Özellikle 2002 ile 2012 yılları arasında 934 asker bu
şekilde yaşamını yitirmiştir. Buraya baktığımız zaman çoğunlukla Kürt ve Alevi
kökenlilerin, etnik köken ve inanç üzerinden böylesi şüpheli asker ölümlerine
maruz kaldığını görüyoruz. MAZLUMDER’in 2012 yılındaki istatistiklerinde
intihar ettiği iddia edilen 42 askerden 1 kişinin Ermeni, 39 kişinin de Kürt
olduğunu ifade eden bir raporu var. Bu, son derece vahim bir durumdur. Bununla
ilgili bizim de bölgede gözlemlerimiz var. En son ben kendi seçim bölgemde,
Bingöl’de Sancak beldesinde “mayına bastı” şeklinde ailesine teslim edilen bir
askerin defin törenine katılmıştım. Ailenin ısrarıyla cenazeye bakıldığında
Sezer Altındağ adlı askerin Ergani’de mayına basma sonucu değil, alnındaki tek
bir kurşun yarasından yaşamını yitirdiğinin canlı tanığıyım.
Dolayısıyla burada böyle
resmî birtakım bilgilerle olayları geçiştirmek yerine bu süreçlerle ilgili bir
yüzleşme ve gerekli tedbirleri almaya davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısının 11’inci maddesini
ikinci fıkrasında yer alan “ve disiplin amirleri” ibaresinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Moroğlu (İzmir) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Aldan,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç
edilenlerle ilgili ayrımcı anlayışın giderilmesine yönelik olarak verdiğimiz
ihdas maddesi iktidar partisinin yaklaşımıyla reddedildiğinden konuya dair
görüşlerimi bu maddede kullanmak istiyorum.
1972 yılından bu yana YAŞ
kararlarıyla resen emekliye sevk edilenlerin özlük haklarına kavuşmalarına,
istiyorlarsa kendi görevlerine devam etmelerine olanak sağlandı. Ne yazık ki bu
hak sadece YAŞ kararlarıyla sınırlı tutuldu. Lakin idari kararlarla, disiplin
kurulu kararlarıyla, bakan onayıyla ya da kararnamelerle emekliliğe sevk
edilmek zorunda kalan ya da askerlikle ilişiği kesilen kişilerin görevlerine
dönme olanakları ve resen görevden ayrılmak zorunda bırakılanların özlük
haklarına kavuşmaları ve istemleri hâlinde görevlerine dönebilmeleri bu yasayla
engellendi.
Şimdi, bunun bir eşitsizlik
olduğunu bütün milletvekillerinin çok açık bir şekilde görmeleri lazımdır. Şu
soruyu soralım: YAŞ’ta alınan kararlarda mı eşitsizlik ya da haksızlık daha çok
olur yoksa bir disiplin kurulunda bakan onayıyla ya da kararnamelerle alınan
kararlarda mı? YAŞ’ta cumhurbaşkanı var, hükûmet yetkilileri var, komutanlar
var, orada bütün dosyalar önlerine geliyor ve hep beraber karar alıyorlar
ancak, diğer hâllerde böyle bir detay yoktur. Keza disiplin kurulu kararıyla ya
da idari bir kararla ya da kararnameyle, bakan onayıyla görevden uzaklaştırılan
subay ve astsubayların daha çok olduğunu bilmemiz lazım. Burada, ister istemez
akla şu soru geliyor: Acaba, bu yasa çıkarılırken ideolojik mi davranıldı yani
işin içinde bir cinlik mi vardır?
12 Mart muhtırasına ve 12
Eylül darbesine karşı çıkanlar bu kapsamda özlük haklarını elde etme
olanağından yoksun kalıyorlar. Her kararında her sözünde “İdeolojik
davranıyorsunuz.” diye eleştiride bulunanların bu konuda ideolojik davrandığını
düşünmek gibi bir fikri ne yazık ki kafamızdan atamıyoruz. Çünkü, bu dönemde
atılanların çoğunun sol görüşlü olduğunu herhâlde hepimiz biliyoruz. Keza, bu
kapsamda olanları göreve döndürmemek de “İşte, bunlar komutanlarına silah
çektiler, Anayasa’ya karşı silahlı ayaklanma suçunu işlediler.” diyenler
olabilir. Lakin şunu unutmayalım ki içeriği tartışılır -doğru ya da yanlış
noktasında değiliz ama- YAŞ kararlarıyla irticai nedenlerle ordudan atılanların
da anayasal düzeni zorla yıkmak suçundan ihraç edildiklerini de gözden ırak
tutmamak lazımdır.
Darbecilere her demokrat
karşı olmalıdır Sayın Bakanım. Lakin “Darbecilerle mücadele ediyoruz.” derken
hukuk dışı her yolu mübah gören veya görev yapacak kalmayacak ölçüde
gerçekleştirilen tasfiye girişimlerine ortam sağlayanlara da her “demokratım”
diyenin karşı çıkması gerekir. Öte yandan, darbelere karşı duyarlı lakin
evrensel hukuk değerlerine duyarsız bir anlayışın da samimiyetinden ne yazık ki
söz edemeyiz.
Son sözüm değerli hemşehrim
Ali Kırca’ya. Bu düzenleme de eğer böyle çıkarsa kendisi bir hak yoksunu
olacak. Bu düzenleme nedeniyle haksız bir ayrımcılığa tabi olacağı da açık.
Acaba, Ali Kırca, kendine yönelik haksızlığı da haberleştirebilecek midir?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aldan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Karar
yetersayısı…
BAŞKAN – Geçti…
Kabul edilmemiştir.
11’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/394 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 12 nci maddesinin 6 ncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Abdullah Levent
Tüzel Sırrı Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Baluken,
buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Demin Sezer Altındağ’la
ilgili verdiğim bilgilerin benzerlerini bölgede çok çok görmek mümkün.
Ertuğrul Dokuyucu’nun Kuzey
Kıbrıs’ta zorunlu askerlik yaparken 4 Kasım 2012 tarihinde G3 tüfeğiyle
çenesine eğilip intihar ettiği şeklinde bilgiler vardı. Ancak bu intiharda bazı
tuhaflıklar vardı. Bu G3’ten çıkan merminin giriş ve çıkış deliklerinin nasıl
olması gerektiğini tıpla ilgili olan herkes bilir. Dokuyucu’nun babası Tayyip
Dokuyucu, oğlunun alnının üstünde kurşun kalem genişliğinde bir delik olmasına
rağmen çenesinin paramparça olduğunu yani merminin başının üstünden girdiğinin
aşikâr olduğunu belirtti. Dolayısıyla bu şüpheli asker ölümleriyle ilgili
iddialar sadece basında yer alan ya da bizim burada dile getirdiğimiz iddialar
değil. Bu kayıpları yaşayan ailelerle temasa geçildiğinde son derece vahim
iddialar şeklinde ortada durduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Bu şüpheli asker ölümlerine
Sayın Bakanın daha önce vermiş olduğumuz soru önergelerine verdiği cevaplar
var. Bu cevaplarla hiçbir yere varılmayacağını belirtmem gerekiyor. Şöyle diyor
Sayın Bakan: “Bugüne kadar kayıtlarımızda ölümü şüpheli olan, müsebbibi belli
olmayan, kayıt altına alınmayan, soruşturma ve araştırma yapılmayan hiçbir vaka
bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, yine ülke
genelindeki intihar eğilimi ve davranışları yaş grubu, eğitim seviyesi, coğrafi
bölge ve il dağılımı açısından dikkate alındığında Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ayrılmaz bir parçası olan TSK’ya da taşındığı görülmektedir.” Yani
burada var olan bu şüpheli asker ölümlerini meşrulaştıran, görmezden gelen,
sorunun üstüne gitmeyen bir yaklaşım olduğunu belirtmek istiyorum. Sayın
Bakanın bu konudaki bir duyarlılığını bütün Türkiye toplumunun, Türkiye
halkının beklediğini vurgulamak istiyorum.
Bu konuda yine Genelkurmayın
yaptığı açıklamalar var: “Askerlerin kötü muamele, uyuşturucu kullanımı, ailevi
sorunlar, aşırı borçlanma, yüz kızartıcı olaylar ve uyumsuzluk gibi
gerekçelerle intihar ettiğini” belirten açıklamadır. Bunların hiçbirisinin kamu
vicdanında, halkın vicdanında var olan sorunları gidermediğini belirtmek
istiyorum.
Bizim bu Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, bununla ilgili yasa değişikliklerinde belirtmek istediğimiz bir
diğer husus, ordu-siyaset ilişkisidir. Tabii, AKP Hükûmeti, özellikle gerek
Ergenekon davası sürecinde gerekse son yıllardaki ileri demokrasi adı altında
yürüttüğü süreçlerde farklı birtakım şeyleri söyledi, sivilleşme sürecinden
bahsetti ama bu sivilleşmeden anlaşıldığı kadarıyla ordunun siyasetten
çekilmesi değil, ordunun siyasetin denetimine girmesi, AKP’nin denetimine
girmesi hedeflendi. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü 12 Eylülün kurumları aynı
yerinde duruyorlar. Millî Güvenlik Kurulu aynı yerde duruyor. Millî Güvenlik
Strateji Belgesi gizli bir anayasa belgesi şeklinde hâlâ aynı yerde duruyor.
Eğer bu ülkede gerçekten darbelerle yüzleşmeye gidilecekse, bu ülkede
ordu-siyaset ilişkisi gerçekten normalleşecekse Millî Güvenlik Kurulu, Millî
Güvenlik Strateji Belgesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu’ndaki
darbelere cevaz veren 35’inci maddenin mutlaka ele alınması gerektiğini burada
vurgulamak istiyorum.
Diğer taraftan, özellikle
kendi içerisindeki iç işleyişte bütçenin aslan payını alan ordunun kapalı
lojmanlar dünyası, silah altına alınan erlerin görev tanımlarında bile işte
birtakım özel işlerde kullanılabilmesi bununla ilgili hâlâ hiçbir düzenlemenin
yapılmamış olması bizim açımızdan kaygı verici ve ele alınması gereken
şeylerdir.
Yargı sistemiyle ilgili, modern
demokrasilerde tek bir yargı sistemi olur. Bir taraftan sivil bir yargı sistemi
varken diğer taraftan hiyerarşik bir düzen içerisindeki yetkililerin bulunduğu
bir askerî yargı sisteminin çok sağlıklı olmadığı kanaatindeyiz. Eğer demokrasi
varsa bu ikili yargı sisteminin mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Biz bunları Türkiye’nin sivilleşmesi, normalleşmesi ve gerçek bir
demokrasiye kavuşması açısından önemsiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
12’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 22 ila 44’üncü
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat
Korkmaz konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Korkmaz.
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, her
zaman söylüyoruz; bu coğrafyanın vicdanı ya da müktesep hak kabulü yok,
“pardon”u yok. Macera tutkusunun para etmediği topraklarda yaşıyoruz. Yalnızca
bir kere hata yapıyorsun ve yok olup gitmek gibi çok ağır bir bedel ödüyorsun.
Bir şans daha vermiyor tarih, uyanık kalacak ve tedbiri elden bırakmayacaksın.
Tüm bunların yolu, güçlü bir orduyu sürekli hazır tutmaktan geçiyor. Güçlü bir
ordu için ise fiziki kapasitenin ve hareket kabiliyetinin gelişmiş olması tek
başına yeterli değil. Bunlar kadar iç huzurunun, moral ve motivasyon
zenginliğinin de büyük önemi var.
AKP dönemi gelecekte planlı
bir biçimde silahlı kuvvetlerin hırpalandığı ve mensupları arasına
huzursuzlukların sokulmaya çalışıldığı yıllar olarak hatırlanacaktır.
Vicdansızca kurunun yanında yaşın da yakıldığı, teröristlerle Mehmetçik’in aynı
kefeye konularak, zihin karmaşasının yaşatıldığı, yıpratıldığı yıllardır
2002-2012 yılları. Ordu siyasetin öznesi yapılarak demokrasi ve millet düşmanı
gibi gösterilmiş, terörle mücadele eden komutanlar zalimane suçlamalarla
tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Ast ve üst büyük bir kaos ve karmaşanın
içine atılmış, ordudaki tüm dengeler tepetaklak edilmiştir. Ordunun en
tepesindeki komutanlardan en alttaki erine kadar herkes mutsuzluk ve büyük bir
şaşkınlık içerisindedir çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi ordusunu bizim
Hükûmetimiz kadar hırpalayan başka bir olaya şahit olunmamıştır.
Aziz milletimiz ve onun
bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri, artık kendi üzerinden yürütülen
siyasal hesap ve istismarların son bulmasını beklemektedir. Ülkemizin AKP’nin yanlış
dış politikası ile geldiği nokta da bunu zorunlu kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
milletimizin göz bebeği ordumuzun her düzeydeki mensuplarının ciddi sorunları
ve beklentileri vardır. Komuta kademesinde bulunan üst rütbeli subaylar yarın
hangi düzmece ve ısmarlama iddia ve belgelerle suçlanacakları konusunda
kaygılıdırlar. Yarın endişesi ile zihinleri meşgul, hizmet ettikleri devletin
mücadele ettikleri terör örgütü ile müzakere içine girmiş olmasından dolayı
arkalarında devletin desteği ve Hükûmetin siyasi kararlılığını görememekte,
saldım çayıra Mevla’m kayıra anlayışıyla, sahipsiz bırakılmalarının üzüntüsü
ile vatan bekçiliğine devam etmektedirler.
Orduda istifalar ve intihar
vakaları artmıştır. Ast rütbeli subaylar da hem sosyal statüleri hem de özlük
hakları dolayısıyla kendilerini itilmiş, kakılmış ve ihmal edilmiş kamu
görevlileri olarak görmektedirler. Komutanları terörle mücadelede ortada
bırakıldığı için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendilerine sahip çıkacak bir
konumda bulunmadığı inancıyla, herkes çareyi kendi tedbirlerini üretmekte ya da
stabil kalmakta bulmuşlardır. Komutanların vereceği acil emirler için bile,
neredeyse iki hukukçunun tasvibi ile yazılı emir bekler hâle gelmişlerdir.
Gelelim çözüm bekleyen
yıllanmış sıkıntıları ile astsubaylarımıza. Astsubaylar iki yıllık yüksekokul,
subaylar ise dört yıllık fakülte mezunu sayılıyorlar. Subaylar mezun olur olmaz
“mühendis” unvanı alırken astsubayların alması gereken “tekniker” unvanı
onlardan esirgeniyor. Bu hakkın kendilerine verilmesini talep ediyorlar.
Yarbay ve daha üst rütbedeki
subaylar görev tazminatı aldıklarından maaşlarının yüzde 85’ini, astsubaylar
ise yüzde 45’ini emekli maaşı olarak almaktadırlar. Yirmi beş yıllık bir
astsubay göreve yeni başlamış bir üsteğmen ile aynı maaşı almakta, aynı
ortamlarda çalışan her türlü teçhizattan sorumlu astsubayın aleyhine olan maaş
farklarının bir an önce düzeltilmesini beklemektedirler.
3600 olan ek göstergelerinin
4000’in üzerine çıkarılmasını, askeri kamplar ve orduevlerinden adil bir şekilde
faydalanma hakkını talep ediyorlar. Ordudaki astsubaylarımızın sayısı 96 bin,
subaylarımızın ise 30 bindir ancak sosyal tesislerden faydalanma imkânı
astsubayların aleyhine üçte 1’idir. Hâl böyle ise, bu tesislerin sosyalliği
nerede kalmıştır diye sormak lazım.
Aynı ayrımcılık askeri
hastanelerde de var, poliklinikleri ayrılmış. İnsan silah arkadaşı ile
hastalandığında da sağlığında da beraber olmak ister. Bu ayrışmanın doğru bir
yaklaşım olmadığını düşünüyorum.
Jandarma Genel Komutanlığının
yüzde 45’ini oluşturan uzman jandarmaların da sorunları var. Ülkenin en zor
şartlarında, en ücra köşelerinde görev yapan uzman jandarmalar, astsubaylar
gibi yüksekokul mezunu, hemen hemen aynı görevleri ifa etmekte, hatta astsubay
eksikliği yüzünden onlara vekâleten ikiz, üçüz atamalara tabi tutulmakta, ancak
astsubaylara verilen tazminat ve haklardan yoksun çalışmaktadırlar. Hiçbir
uzmanlığı olmadığı hâlde beyaz ekmek mi yoksa çavdar ekmeği mi yiyeceğimize; 3
mü, 5 mi çocuk yapacağımıza kadar özel hayata müdahaleyi hak bilen Sayın
Başbakan, önemli sorunlardan biri olan ve ordunun iç huzurunu doğrudan
etkileyen uzman erbaş ve astsubay ayrımını ve uzmanlar aleyhindeki haksız
uygulamaları yıllardır görmezlikten gelmeye devam etmektedir.
Jandarma Genel Komutanlığı
bünyesinde, trafik, asayiş, komando timlerinde astsubaylarla aynı görevi yapan
bir uzman jandarmanın ek göstergesi 2200 iken kurumdaki diğer personelin
göstergesi 3600’dür. Aynı timde görevli personel ile arasında 350 liraya yakın
tazminat farkı vardır. Bu fark, emekli ikramiyesi ve maaş farkı olarak ayrıca
mağduriyete sebep olmaktadır. Hâlen daha uzman jandarmanın okuduğu askerî okul
süresi fiilî hizmetten sayılmamakta, lojmanlardan yeteri kadar
faydalandırılmamaktadır. Ordu içerisinde en düşük ücret uzman jandarmalarındır.
Yaşı ne olursa olsun nöbetten düşürülmeyen de onlardır. Anlayacağınız,
ücretleri az ama sorumlulukları dev gibidir. Hakikaten bu ayrımın, emredilecek
bir alt kademe yaratma dışında Türk Silahlı Kuvvetlerine getirdiği bir faydanın
olmadığını, adaletsizliklere yol açtığını düşünüyorum.
Bu sorunun çözümü yok mu?
Var. Nasıl ki emniyet teşkilatında özlük hakları sıkıntılı olan bekçi sınıfı,
emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilerek bu ayrımcılık kanun marifetiyle
giderilmişse, açılacak hizmet içi kurslar ve sınavlarla, kademeli olarak, uzman
jandarmalar astsubay sınıfına alınmalı, bu iki kadro sınıfı birleştirilmelidir.
Önemli sayılara ulaşan uzman jandarmaların yeniden motive edilmesi ordu
içerisindeki iç huzurun sağlanmasına da büyük bir katkı sağlayacaktır.
Uzman çavuş ve erbaşların da
sorunlarına bir kulak vermek lazım. Bu kardeşlerimizin emeklilikleri yani
yarınları yoktur. Yirmi beş yıllık uzman erbaş ile bir yıllık uzman erbaş ek
göstergeleri olmadığından aynı maaşı almaktadırlar. Üç aydan fazla hasta olup
rapor aldıklarında görevlerine son verilmekte, mağdur edilmektedirler. En küçük
hatalarında ordu ile ilişikleri kesilmekte, herhangi bir telafisi de
bulunmamaktadır. Sosyal tesislere alınmaz, er muameleleri görürler.
Daha sayalım mı? Bu ilgisizlik
ve itilmişlikten nasıl hizmet bekleyeceksiniz, sorarım sizlere. Bunları
düzeltmek ve insanca çalışma şartları temin etmek bu kadar mı zor?
Silahlı kuvvetlerde bir de
sivil memurlar var. Artık, haklı şikâyetlerini, sıkıntılarını duymayan
kalmamıştır. Bu sıkıntıları kimlere iletseniz, çözümü için bir uğraş, bir
gayret içerisinde olur. Tabiri caizse “Taş olsa dile gelir.” AKP gelmedi. Üç
defa bu sorunları kürsüye taşıyan Milliyetçi Hareket Partisi bu girişimlerine
bir cevap bulamamıştır. Ne asker sayılırlar Türk Silahlı Kuvvetlerindeki
memurlar ne de sivilliğin getirdiği avantajlardan istifade ederler. Mihneti
çekerken ordu personeli, nimetinden istifade etme konusunda yad ile yabancı.
Kendinizi onların yerine koyun. Dışlanmak sizde nasıl bir hissiyat yaratır ise
onlar da aynı duygular içerisindeler. Devletini, ordusunu sevdiklerinden dolayı
da çözümü hep meşru, hep şık yöntemlerde arıyorlar. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çözüm üretmesini bekliyorlar.
Nedir bu sorunlar? Bizzat
Sayın Bakan söz verdi bu kürsüden “Diğer bakanlıklara geçişte muvafakatlerine
yardımcı olacağım.” diye. Değişen hiçbir şey yok, maalesef bu muvafakat sorunu
kökten çözülmedi. Sayın Bakanla biraz önce konuştum, kendisinin kişisel
gayretleri olduğunu ifade etti ancak bunun, takdir edersiniz ki, bir çözüme
ulaştırılması gerekiyor.
Özellikle sivil
memurlarımızla ilgili vereceğim önergede onların sorunlarını daha da sizlerle
paylaşacağım.
Sözlerime son verirken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Korkmaz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz.
Buyurunuz Sayın Özgündüz.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gecenin bu saatinde burada olduğunuz için, sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle, bu
kanun üzerinde görüşlerimi açıklamadan önce, benim bu Kürecik’te bulunan radar
üssündeki ABD askerleriyle ilgili sorduğum (7/12193) sayılı soru önergeme
verdiğiniz cevapta, söz konusu radar üssünde ABD askerlerinin bulunduğunu, bu
anlaşmanın 14 Eylül 2010 tarihinde Türkiye ile ABD arasında imzalanan anlaşma
gereği olduğunu ve bu radarın NATO’ya tahsisli olduğunu belirttiniz. Az önce de
diyorsunuz ki: “Bu, NATO’nun bir radarıdır.” Hâlbuki sizin imzanızla bana gelen
cevapta öncelikle Türkiye ve ABD arasında yapılan bir anlaşma olduğunu
söylüyorsunuz. Dolayısıyla, yaklaşık sekiz ay sonra bu NATO’ya devredildi. Bu
durumda, yaklaşık sekiz ay, on ay kadar ABD askerleri ülkemizde Anayasa’ya
aykırı olarak bulundu. Bunu da kabul etmiş oluyorsunuz.
Yine verdiğiniz cevapta,
Sayın Bakanım, bizim ABD’yle askerî ilişkilerimizin NATO ortaklığı dışında, 29
Mart 1980 tarihinde imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması’yla da
düzenlendiğini ve bu anlaşma çerçevesinde İncirlik, Ankara, İstanbul ve
İzmir’de yer alan askerî tesislerde ABD askerlerinin bulunduğunu söylediniz.
Şimdi, bu durum karşısında -Anayasa’mıza göre, ülkemizde yabancı askerlerin
bulunması Meclisin onayına tabidir- sizin de verdiğiniz bu cevaptan anlaşılıyor
ki NATO kapsamı dışında, başlangıçta NATO anlaşması dışında, 14 Eylül 2011
tarihinde ABD’yle ülkemiz arasında yapılan, daha doğrusu Dışişleri Bakanı
Müsteşarıyla ABD Büyükelçisinin karşılıklı imzasıyla yapılan bu Radar
Sisteminin Türkiye Topraklarında Konuşlandırılması Anlaşması gereği ABD
askerleri, Meclisin onayı olmadan ve NATO’ya da devredilmeden belli bir süre
bulunmuş oldular. Yine, bu şekilde bulunan ABD askerleri, Sayın Bakanım,
yılbaşında, biliyorsunuz, İncirlik Üssü’nde bir mescide girerek orada mihrabı
tahrip ettiler, kamuoyuna yansıdı. O konuda soruşturma olduğunu ben öğrendim
ancak ne aşamada bilmiyorum.
Şimdi, az önce siz
konuşmanızda yine şehitlikle ilgili konuya girerek “İşte, bizim inancımız budur
efendim.” dini terminoloji kullandınız. Geçenlerde de yaptığınız bir konuşmada,
Sayın Bakanım, yine, Kâfirûn sûresine atıfta bulunarak “…”(x) “Sizin dininiz
size, bizim dinimiz bize” diyerek bir eleştiride bulundunuz, hatta hiç olmaması
gereken, kime hitabı belli olan Kâfirûn sûresini bize karşı kullandınız. Şimdi
bunun üzerine ben diyorum ki: Evet, Sayın Bakan, sizin dininiz size, bizim
dinimiz bize. Biz doğrudan yanayız, biz haklıdan yanayız, biz tam bağımsızlıktan
yanayız; siz zorbadan, zalimden, emperyalistlerden yanasınız; sizin dininiz
size, bizim dinimiz bize. Biz yoksuldan, öğrenciden, işçiden, memurdan yanayız;
siz öğrencinin, yoksulun, işçinin, memurun, hak arayanın üzerine gaz
sıkıyorsunuz, göz yaşartıcı bomba atıyorsunuz; sizin dininiz size, bizim
dinimiz bize.
Biz bugün “Suriye, halkıyla
birlikte Halep’iyle, Şam’ıyla, Lazkiye’siyle, toprağıyla birlikte mazlumdur,
mağdurdur, efendim, bırakın, Suriye’nin kaderine Suriye halkı karar versin.
Orada silahlı bir grubu desteklemeyin, iç savaşı körüklemeyin.” diyoruz.
BAŞKAN – Genel Kurula hitaben
konuşunuz lütfen.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) –
Efendim, siz bir grubu destekleyerek, özgürlük savaşı veren Taliban, El Kaide,
Selefi unsurları destekleyerek (xx) bu yolu seçiyorsunuz. Evet, sizin dininiz
size, bizim dinimiz bize.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gelelim üzerinde konuştuğumuz bu Askerî Disiplin Kanunu’na.
Değerli arkadaşlar, tasarının 15’inci maddesinde uyarma cezası gerektiren
disiplinsizlik hâlleri arasında –ki bu cezaları disiplin amiri verebiliyor-
mesela 15’inci maddenin (h) bendi “saygısız davranmak” diyor. Nedir? Muğlak.
Kime göre saygısız davranmak?
Efendim “hizmet haricinde
yalan söylemek” yani özel yaşamında yalan söylemek midir Sayın Bakan? Bu da
muğlak bir ifade.
“Mesai dışında aşırı alkol
kullanımı” nedir kriteri, kime göre ne kadar alkol kullanmak aşırıdır? Ya da
size göre ya da amire göre, bu cezayı verecek disiplin amirine göre kaç kadeh
aşırı kullanmaktır? Hiç olmazsa burada hani, alkollü araç kullanırken bir ölçüm
cihazı var ya promil ölçülüyor, bari ona göre bir ölçü deseniz de işte 50
promil, 100 promil, daha anlaşılır olsun. Çok muğlaktır, keyfîliğe yol
açacaktır.
Yine “kişisel ve çevre
temizliğine dikkat etmemek” diye bir madde var. Çevre temizliğinden kastınız
nedir? Yani bildiğimiz şu andaki mıntıka temizliği midir? Yani yine askerler ot
mu yolacak bu çağda, bunu mu kastediyorsunuz? Bu temizliği yapmayanlara
disiplin amiri uyarma cezası mı verecek?
Yine “kendini geliştirmede
yetersiz kalmak” diye bir ibare var. Nedir yani bu kendini geliştirmek, kime
göre kendini geliştirme? Subjektiftir, dolayısıyla objektif değildir, yeni
sıkıntılara yol açacaktır.
Yine, tasarının 16’ncı
maddesinde kınama cezasını gerektiren eylemler arasında “küfürlü konuşmak” (c)
bendinde. Küfürlü konuşmak, nedir küfür, kime göre küfür? Çok muğlak bir
ifadedir ve keyfîliğe yol açacaktır.
(x) Bu bölümde
Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(xx) Bu ifadeye
ilişkin açıklama 31/01/2013 tarihli 60’ıncı Birleşim Tutanağı’nın 75’inci
sayfasında “Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar” bölümünde yer almıştır.
Yine, değerli arkadaşlar,
18’inci maddede aylıktan kesme cezasını gerektiren eylemler arasında
“ayrımcılık yapmak” deniyor. 18’inci madde (e) bendi, ayrımcılık yapmak.
Ayrımcılık yapma konusunda da değerli arkadaşlar, kanun diyor ki: “Görevdeyken
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrım yaparak işlem tesis etmek -dikkatinizi çekiyorum, ayrım
yaparak işlem tesis etmek- ve bu suretle görev yerinde huzursuzluğa neden
olmaktır.” Şimdi, yani işlem yoksa, davranış biçimiyle bir ayrımcılık yapmışsa
ceza verilemeyecek demektir. Bana göre, orada “ayrımcılık yaparak herhangi bir
işlem ve eylemde bulunmak” daha uygun olur, daha mantıklı olur çünkü “işlem
tesis etmek ve -bu işlemle de bir başka şart daha getiriyorsunuz, cezalandırma
şartı gibi- görev yerinde huzursuzluğa neden olmak” yani herhangi bir amir,
askerler arasında bu sebeplerle, renk, din, dil, ırk, mezhep, siyasi düşünce
nedeniyle ayrımcılık yaparsa, bu, huzursuzluğa neden olmazsa yine ceza yok.
Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri; umarım, bunu düzeltirsiniz, yapıcı bir
eleştiri getirdim.
Yine, değerli arkadaşlar, 18’inci
maddede “Yasaklanmış faaliyetlere katılmak.” Bakın, bu da çok tehlikeli bir
şey. Ne diyor? Devam ediyor, işte sayıyor, efendim, 18’inci maddenin (j) bendi:
“Yasaklanmış faaliyetlere katılmak: Yetkili makamlarca yasaklanmış olan
toplantı, gösteri ve yürüyüşlere iştirak etmektir.” Yani sizin bu mantığınızla
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yasaklandı Ankara Valiliği tarafından.
Yetkili makamdır, doğru mu? Yani bir asker, bir subay, uzman çavuş, astsubay,
29 Ekimi, cumhuriyetin kuruluşunu kutlamak için Ulus’a gelse, sizin bu
mantığınıza göre, yetkili makamlar tarafından yasaklanmış bir eyleme katılmak
olarak değerlendirilecek ve bu arkadaşa aylıktan kesme cezası verilecektir. Bu
durum, aslında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki toplantı ve gösteri
yürüyüşleri hakkının da ihlalidir; yapamazsınız. Bu konunun düzeltilmesi lazım.
Yine, (i) bendinde
“Hoşnutsuzluk yaratmak.” gibi muğlak bir ifade var.
Yine, 20’nci maddede -çok
önemli- Silahlı Kuvvetlerden ayırma, ihraç cezasını gerektiren bir eylem var:
“Ahlaki zayıflık.” Nedir bu ahlaki zayıflık? Devam ediyor, saymış, “…veya
toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır.” Kime göre Sayın
Bakan, Sayın Komisyon? Kime göre toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde
bulunmak?
Yine, (h) bendinde “İffetsiz
bir kadınla evlenmek veya böyle bir kimseyle yaşamak.” Açıklamasında diyorsunuz
ki: “Böyle bir kadınla evlenmek veya evli kalmak.” Yani boşanmaya itiyorsunuz
yani komutana göre, disiplin amirine göre “Senin eşin iffetsizdir kardeşim, bununla
yaşayamazsın, çok tehlikeli bir durumdur.” Lütfen, bunları daha açık bir hâle
getirin, yoksa başka keyfîliğe neden olacaktır diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özgündüz.
Şahsı adına Düzce Milletvekili
Fevai Arslan.
Buyurunuz efendim.
FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 394 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin
Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
TSK’da en hayati konuların
başında disiplin gelmektedir. Bu açıdan, disiplin konusunda alınan tedbirlerin
diğer kurum ve kuruluşlara göre mahiyet bakımından farklılıklar arz ettiği
hususu göz önünde bulundurulmalıdır. Zira, disiplinin sağlanması, muhafazası ve
devam ettirilmesi TSK’nın vazifesini yerine getirebilmesi için olmazsa olmaz
konulardan birisidir.
TSK’da yerleşmiş tanıma göre,
disiplinin en temel iki unsuru, itaat ve astın üstün hukukuna riayettir.
Kanunun temel amacı, TSK’daki itaat hissini sağlamlaştırma ve hukuka uygun
olarak hareket etmeye yönelik usul ve esasların belirlenmesi şeklinde de ifade
edilebilir.
TSK personeli hakkında
uygulanan disiplin hükümleri, değişik tarihlerde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi nezdinde dava konusu olmuş, özellikle asker kişilere verilen oda
hapsi cezalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Neden “TSK” diyorsunuz, açsanıza.
FEVAİ ARSLAN (Devamla) – Bu
kapsamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2005, 2007 ve 2011 tarihlerinde
kişinin özgürlüğü, güvenliği ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
gerekçeleriyle ülkemizi tazminata mahkûm etmiştir.
Disiplin hukukuna ilişkin
sorunların, disiplin amirlerinin otoritesinde ve emir komuta sisteminde zafiyet
meydana getirmeden, değişen ve gelişen günümüz hukuk anlayışına uygun bir
şekilde çözülmesi amacıyla hazırlanan bu tasarıyla, dağınık biçimde bulunan
disiplin mevzuatı tek bir kanunda toplanmış olacaktır.
Hâlen askerî disiplin
mevzuatına tabi olan sivil memurlar kapsam dışına çıkarılmış ve bu personel
hakkında yalnızca 657 sayılı Kanun’un disiplin hükümlerinin uygulanması esası
benimsenmiş, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu paralelinde, askerî ceza ve
disiplin hukuku sistemleri birbirinden bağımsız kılınmış ve asker kişiler
hakkında, eylemleri dolayısıyla ceza soruşturması açılsa dahi disiplin cezası
verilebilmesi imkânı tanınmış, disiplin cezası verme konusunda subaylar ve
astsubaylar arasındaki ayrım kaldırılmış, sicil verme yetkisi olan astsubaylar
da disiplin amiri olarak tanımlanmış, disiplin amirlerinin verebilecekleri
cezalar, rütbe ve makamları dikkate alınarak yeniden belirlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararları doğrultusunda, seferberlik ve savaş zamanı ile barış
zamanında Türk kara suları dışında bulunan gemilerde işlenen disiplinsizlikler
hariç, oda hapsi cezası kaldırılmıştır.
İdareye güven ve kanunilik
ilkeleri dikkate alınarak, mevcut sistemde tanımlı olmayan disiplinsizlik
teşkil eden eylemler, silahlı kuvvetlerin ihtiyaçları dikkate alınarak 657
sayılı Kanun’da olduğu gibi tek tek tanımlanmış, oda hapsi cezalarının
kaldırılması nedeniyle disiplin zafiyeti doğmaması için erbaş ve erlere
verilecek hizmetten men cezasının askerlik hizmet süresinden sayılmayacağı
esası benimsenmiş, barış zamanı için disiplin mahkemeleri kapatılmış, bunların
yerine asgari tugay seviyesinde görev yapacak disiplin kurulları ve silahlı
kuvvetlerden ayırma disiplin cezası vermek üzere kuvvet komutanlıkları,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında da yüksek disiplin
kurulları kurulmuştur.
Kuvvet komutanlıklarınca
disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle silahlı kuvvetlerden çıkarılma
uygulamasına son verilerek, bu yetki yüksek disiplin kurullarına bırakılmış,
disiplinsizliği alışkanlık hâline getirenlere ceza puanına bağlı olarak yüksek
disiplin kurullarınca ayırma cezası verilebilmesi uygulaması getirilmiştir.
Disiplin amirleri tarafından
verilen disiplin cezalarına karşı, bir üst disiplin amirine disiplin kurulu
tarafından verilen disiplin cezalarına karşı da üst komutanlığın disiplin
kuralına itiraz imkânı getirilmiştir.
Tasarının tüm değerli Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarına, personeline ve ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Arslan.
Isparta Milletvekili Süleyman
Nevzat Korkmaz.
Buyurunuz Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, ikinci bölüm
üzerine yapmış olduğum konuşmada süre yetersizliği dolayısıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki sivil memurların sorunlarına çok fazla zaman kalmamış idi. Bu
şahsi konuşmamı da onların sorunlarına ayırmak istiyorum.
Millî Savunma Bakanlığı ve
Türk Silahlı Kuvvetlerinde çeşitli meslek dallarında, 657 sayılı Yasa ile
yaklaşık 55 bin çalışan sivil memur vardır. Bu memurlar, asker kişiler olmadığı
hâlde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde yargılanmaktadırlar; temyizi kabil
olmayan kararlar dolayısıyla da mağdur olmaktadırlar. Kendileriyle görüşüyoruz,
bütün siyasi parti gruplarını da -Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu da dâhil
olmak üzere- ziyaret ettiler. Türkiye Büyük Millet Meclisine soruyor bu
arkadaşlarımız, diyorlar ki: “Türk Silahlı Kuvvetleri beni özlük hakları
açısından yahut statü açısından askerî personel kabul etmiyor ama yargılama
hususuna gelince askerî mahkemeye çıkarıyor. Artık bir karar versin, ben asker
miyim yoksa sivil miyim?” Doğrusu, bu eleştiri çok yanlış bir eleştiri değil ve
bu sorunun bir an önce çözülmesi gerekiyor. Çözülmesini zorunlu kılan, Anayasa
Mahkemesinin de 20 Eylül 2012’de verdiği bir karar var -ki bu karar 1 Aralık
2012’de Resmî Gazete’de yayımlandı- bu kararda da sivil memurların sivil
kişilikleri vurgulanıyor.
Yine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde 31 Mayıs 2012’de verilen bir kararla da, sivil kişilerin askerî
mahkemelerde yargılanamayacağı hükmünden hareketle Türkiye Cumhuriyeti’ni 15
bin euro tazminata mahkûm etmiş.
Anayasa’nın 145’inci
maddesinde, savaş zamanı dışında sivil kişilerin yine askerî mahkemelerde
yargılanmayacağı belirtiliyor.
Tüm bunları bir araya
getirdiğimizde ciddi bir yanlışlık var. Bu yanlışlığın ortadan kaldırılması
için biz bir önerge verdik Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biraz sonra bu
önerge de gündeme gelecek. Tabii, İç Tüzük’e göre yeni bir madde ihdası olarak
algılanıyor ve Komisyonda Komisyon çoğunluğu Adalet ve Kalkınma Partisinde
olduğundan, Komisyonda muhtemelen bu çoğunluğun, eğer Adalet ve Kalkınma
Partisi destek vermezse sağlanamayacağı gözüküyor. Ancak, biz buradan bir kez
daha Adalet ve Kalkınma Partisine sesleniyoruz: Bu değişikliği bir an önce
lütfen getirin, biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu değişikliğe destek
olalım. Aileleriyle birlikte yaklaşık 250-300 bin kişiyi bulan bu sivil memur
ailesini bir an önce hak etmiş oldukları bu statüye kavuşturalım. Kıymetli
arkadaşlar, gerçekten çok ciddi sorunları var. Ben, Milliyetçi Hareket Partisi
adına bu kürsüden üç kez sivil memurların sorunlarını dile getirdim. Zaman
zaman Sayın Millî Savunma Bakanımıza da şifahi olarak aktarıyoruz, Milli
Savunma Komisyonu Başkanımız Sayın Oğuz Kağan Köksal Beyefendi’ye de
aktarıyoruz ancak maalesef bugüne kadar bu sorunların aşılması konusunda gözle
görülür bir ilerleme sağlanmadı. Kendileri de zaman zaman iyi niyetlerini,
temennilerini iletiyorlar ama maalesef bir adım atılmış değil. Artık bu
arkadaşlarımız, hiç olmazsa kanun çıkarmakla çözülebilecek sorunları bir tarafa
bırakmışlar, Bakanlık tebliğleriyle, Bakanlık talimatlarıyla çözülecek çok
basit sorunlarının çözüldüğünü görmek istiyorlar ve Türkiye Cumhuriyeti
devletine karşı, kendi bakanlığına karşı ümitvar olmak istiyorlar. Sanıyorum,
beklentileri de çok büyük beklentiler değil. Millî Savunma Bakanlığının
özellikle bu kardeşlerimizin moral ve motivasyonunu temin etmek üzere, bu
konuya bundan sonra biraz daha fazla eğileceği inancını taşıyorum. Bu konuda
kendilerinden de Milliyetçi Hareket Partisi olarak talebimizi yineliyoruz.
Sözlerime burada son verirken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Korkmaz.
Soru-cevap bölümüne
geçiyoruz.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan, 2010 yılında
Anayasa değişikliğinde “Askerî Yüksek İdare Mahkemesi üyelerinin sicil ve özlük
işlemleriyle hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı kanunla düzenlenir.” hükmü
getirilmiş ancak sözü edilen uyum yasası henüz Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçmemiştir. Sicil işlemleri Genelkurmay Başkanlığınca yürütülen hâkimlik
teminatı ve yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanmamış bir mahkemenin, Türk
Silahlı Kuvvetlerinden yargı yolu açık idari işlemle ilişiği kesilenler için
yargı yolu olarak gösterilmesi ne kadar adaletlidir? Madem ki AYİM adil bir
yargı yolu idi, YAŞ kararlarına yargı yolu açılmasına rağmen, neden bu kararla
ilişiği kesilenlere mahkemeye başvurma yerine geçici 32’nci maddeyle özlük
hakları verilmiştir?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demir.
Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Amerika Birleşik
Devletleri 10 Aralık 2012’de El Nusra Cephesini terörist örgütler listesine
eklemiş, El Nusra Cephesinin El Kaide tarafından kullanılan müstear isimlerden
biri olduğunu belirtmiştir. AKP Hükûmeti ise El Nusra Cephesini terörist örgüt
olarak nitelendirmemekte ısrarcıdır. Türkiye’nin El Nusra’ya sağladığı mali,
askerî ve lojistik destek ise uluslararası basında yer almaktadır.
Sayın Bakan, siz El Nusra
Cephesini terörist örgüt olarak görüyor musunuz? El Nusra Cephesine sizin
bilginiz dâhilinde mali, askerî, lojistik destek sağlanmış mıdır? El Nusra
Cephesinin Türkiye topraklarında veya Türkiye vatandaşlarına karşı eylem
gerçekleştirmeyeceğine ilişkin aldığınız herhangi bir güvence ya da garanti var
mıdır? Türkiye’nin El Nusra Cephesine sağladığı desteğin bir gün
vatandaşlarımıza yönelik terör eylemlerini finanse etme olasılığı hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayır Erdemir.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, cumhuriyet
tarihi boyunca Türk Silahlı Kuvvetlerinden sadece 1 askerî personelin casusluk
suçlamasıyla ilişkisinin kesildiğini biliyoruz. Oysa şu anda İzmir’de ikincisi
görülmekte olan askerî casusluk ve şantaj davasında birincisiyle birlikte
400’ün üzerinde personel casuslukla suçlanmaktadır.
Siz Millî Savunma
Bakanısınız, Genelkurmay Başkanımız hâlihazırda görevde, yanınızda bu konuda
çok deneyimli askerî bürokrasi var. Bir orduda 400 tane casus var da bundan bu
ordunun haberinin olmaması mümkün mü? Haberiniz varsa bu konuda bir soruşturma
başlatmış mıydınız, yasal işlem yapmış mıydınız? Yok, haberiniz yoksa siz Millî
Savunma Bakanı olarak bütün çağdaş ülkelerdeki gibi istifa mekanizmasını
işleterek ve size bağlı olan bir ordunun 400 casusu bir savcıdan önce
belirleyememiş olmasını bir zafiyet olarak görüp istifa edecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Sayın Erdoğdu…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bakan, Sayın Başbakan bir televizyon programında “Boş verin Avrupa
Birliğini, ben Putin’le konuştum, Şanghay Beşlisine girerim.” gibi bir şey
söyledi. Şimdi, Türkiye’de bu kadar önemli bir güvenlik politikası
değişikliğini daha önce yetkili kurullarda konuştunuz mu? Eğer konuştuysanız
Sayın Başbakan “Şanghay İşbirliği Örgütü” adında olan 6 üyeli bir uluslararası
kurumun adını “Şanghay Beşlisi” olarak hangi bilgiye dayanarak söylüyor, yani
biz bunları nasıl ciddiye alırız? Bu kadar önemli konular böyle basit mi
konuşulur? Nasıl oldu bu iş, bir anlatabilir misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdoğdu.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, 22 Ekim 2012
tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 1900-299557-12 sayılı bir
Genelge yayımlandı. Bu genelgede “Disipline ve ahlaka aykırı unsur taşıyan bir
eylemden dolayı adli mahkemeler tarafından haklarında beraat, kovuşturmaya yer
olmadığı, görevsizlik, davanın düşmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
erteleme ve benzeri karar verilen personel hakkında, disiplinsizlik veya ahlaka
aykırı davranışın fiilen işlendiğini kanıtlayan bilgi ve belgeler (iddianame,
sanık, mağdur ifadeleri, tutanak, bilirkişi raporları) varsa ayırma işlemi
yapılacaktır.” deniyor, yani ihraç edilecek. Şu anda getirdiğiniz bu kanunla, bu
genelge biraz çelişiyor gibi. Bu genelge aynı zamanda komuta katı, baş emir
imzalı bir genelge. Dolayısıyla, bu genelgeden bilginiz var mı? Bu genelge
acaba fuhuş ve şantaj iddiasıyla suçlanan ve bize göre millî ordu unsurlarının
tasfiyesi…
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgündüz.
Sayın Aldan…
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Suriye’de iç
savaş başladığından bu yana, Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü
ve Millî İstihbarat Teşkilatından Özgür Suriye Ordusu veya başka bir muhalif
gruba askerî veya istihbari eğitim veren personel var mıdır?
İki: YAŞ ve diğer
tasarruflarla TSK’dan ilişiği kesilenlerin ayrı ayrı olarak sayıları kaçtır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Aldan.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan “Türkiye
toprakları, NATO topraklarıdır.” dendi ve Patriotlar geldi, ülkemizin değişik
yerlerine yerleştirildi. Hollanda Dostluk Grubu olarak bizi ziyaret eden
Hollanda Temsilciler Meclisi Savunma Komitesi Başkanı, Patriotların kendi
ülkelerine ait olduğunu, dolayısıyla bu Patriotlardan kullanmamız hâlinde bazı
masrafların tarafımızdan ödenmesi gerektiğini benim de dâhil olduğum bu
komisyonda yüzümüze karşı söyledi. Merak ediyorum, bu topraklar NATO toprağı
ise, Patriotlar NATO’ya ait ise sorun yok ama Patriotlar Hollanda’ya ait ise bu
silahlı gücün topraklarımız üzerinde bulunmasının Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iznine tabi olduğunu hepimiz biliyoruz; dolayısıyla bu karmaşık
durumu izah edebilir misiniz?
Bir de boğazlar üzerinde
kesin hâkimiyetimizi temin öden Montrö Antlaşması’nın delinmesi yönünde,
müttefikimiz olduğunu zannettiğimiz devletlerden talep var mıdır? Deniz
kuvvetlerindeki istifaların bu taleplerle bir ilgisi var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, PKK terör
örgütünün en önemli finans kaynaklarından bazılarını oluşturan uyuşturucu ve
hayalî ticaretin en yoğun yapıldığı sınır kapılarından birisinin Hakkâri
Yüksekova’daki Esendere Sınır Kapısı olduğu devletin resmî müfettişleri
tarafından tespit edilmiş. Bunun kapatılması yönünde Bakanlığınıza herhangi bir
rapor geldi mi ve güvenliğinin sağlanması konusunda şu ana kadar bu konuyla ilgili
ne yapıldı?
İkincisi de, Kütahya’da
bulunan Hava Er Eğitim Tugayının tümene dönüştürülmesi yönünde Bakanlığınızın
bir çalışması var mı? Varsa bu çalışma ne aşamadadır? Cevaplarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –Teşekkür ederiz Sayın
Işık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, öncelikle, mevcut getirmiş olduğumuz düzenleme
-bizim ilk açıklamamızda söylediğimiz gibi- dağınık olan mevzuatın toplanması,
yeni getirilmiş olan hiçbir şey yok. “Aşırı borçlanma ve borçlarını ödeyememek”
mevcut mevzuatta var, “Ahlaki zayıflık” mevcut mevzuatta var, “Hizmete engel
davranışlarda bulunmak” mevcut mevzuatta var, “Gizli bilgileri açıklamak”
mevcut mevzuatta var, “İdeolojik ve siyasi amaçlı faaliyetler” mevcut mevzuatta
var, “Uzun süreli firar etmek” var, “Disiplinsizliği alışkanlık hâline
getirmek…”
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Değiştiriyor Sayın Bakan, Allah’tan korkun yani. “Eski mevzuatta var, eski
mevzuatta var…”
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Biz topluyoruz dağınık olanları, bunu da söyledik. Yeni bir
şey getirmedik. Bakın, çok net…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Hangisini getiriyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Ya dinleyeceksin ya dinlemeyeceksin; iki şey… Eğer söylediğime
konuşuyorsanız demek ki bu konuyu biliyorsunuz, dinlemek istemiyorsunuz. O
hâlde lütfen dinleyin. Ondan sonra yeniden soru sorma hakkınız var.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ben
başka bir şey söylüyorum, siz başka bir şey söylüyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yok, sizin söylediğinizi söylemek durumunda değilim.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Dinliyorum Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Güzel.
Önümde 657 sayılı Kanun var.
Eğer sizin dediğiniz gibi aynı mantığı yürütürsek 657 sayılı Kanun yıllardır
devlet memurunun sahip olduğu ve bağlı olduğu kanun. “Göreve sarhoş gelmek.”
Sizin mantığınızdan gidince… E, ne kadar sarhoş? Sarhoşluğu kim bilecek? “Görev
yerinde alkol içmek.” İçmek ama ne kadar içecek?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
“Görevde sarhoş olmak” değil Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – “Görev mahallinde genel ahlak dışı davranışlarda bulunmak…”
Hangisi ahlaktır, hangisi ahlak dışıdır? Dolayısıyla da, gerek 657’yle devlet
memurunun yine devlet memuruna çıkardığı… “İdeolojik ve siyasi amaçlarla
kurumun huzur ve sükûnunu bozmak” mevcut 657’de devlet memurluğundan çıkarmayı
gerektiriyor. Dolayısıyla, bizim getirdiğimiz, hukuka aykırı hiçbir şey yoktur,
hepsi gerek 657’yle gerekse de şu anki mevcut mevzuatımızla uyumludur. Değişik
yerlerde olan mevzuatımızı bir metin altında topladık. Dolayısıyla burada
hukuka…
İki: İdarenin her türlü eylem
ve işlemleri yargı denetimine tabi. Bizim burada getirdiğimiz disiplin
cezalarının hiçbirisi önceden yargı denetimine tabi değildi, şimdi hepsini
yargı denetimine tabi tutuyoruz. Uyarmayla kınamada ise onlardan verilecek
disiplin cezalarının belli bir miktarı aşması durumunda o zaman da kurumdan
uzaklaştırılacak, bu da Askerî Yüksek İdare Mahkemesi denetimine tabi. Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi bu durumda hangi cezanın hangi gerekçeyle verildiğini,
bu gerekçenin hukuka uygun olup olmadığını da inceleyip gerekirse cezaları
iptal etme yetkisine sahiptir. Eskisinde yargı yoluna gitme hakkı yokken
yenisinde yargı yoluna gitme hakkı var. Dolayısıyla, daha demokratik, daha
uygun bir husustur.
Bir başka husus: Efendim,
silahlı kuvvetlerimizin…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Sayın Bakan, rica ediyorum, 15’inci maddenin (k) fıkrasını okuyorum: “Görev
mahallinde” demiyor, “Mesai dışında aşırı alkol kullanımı” diyor, mesai
dışında. Yanıltıyorlar sizi.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – “Yahu, şu adamı boş ver, alkolik birisi.” gibi bir tabiri,
böyle bir sıfatı Silahlı Kuvvetlerimizin hiçbir mensubu taşımak istemez. Çok
doğrudur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Öyle demeyin, “alkolik” deyin o zaman, “alkolik” deyin.
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Terörist bile yaptınız.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – 1984-2009 yılları arasında YAŞ kararıyla 1.543 personelin
ilişiği kesilmiştir.
Bir başka soruya cevabımız:
22/05/2012 tarihli ve 6318 sayılı Kanun ile askerî hâkimler ve savcılara idari
sicil verilmesi uygulamasına son verilmiştir. Dolayısıyla, askerî hâkimlere bir
sicil verilme uygulaması yoktur. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi üyelerine de
mahkemenin kurulduğu 1972 tarihinden bu yana zaten herhangi bir sicil
verilmemektedir.
Yine, 2001-2012 yılları
arasında firar, aşırı borçlanma, ahlaki nedenler, hırsızlık, rüşvet, uyuşturucu
ve genel disiplinsizlik nedeniyle 2.604 personelin ilişiği kesilmiştir. Bu
arada bir bilgi daha vermek isterim. Bu, 6191 sayılı Yasa kapsamında olan 4.607
kişi başvurdu; bu başvuranlardan 1.544’ü kabul edilmiş, 3.063’ü reddedilmiş.
Ret kararı verilen 3.063 başvurudan 2.838’inin gerekçesi yargı yolu açık
işlemle Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiklerinin kesilmesidir. 225’inin
gerekçesi ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48’inci, 926 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 50 ve 94’üncü maddeleri kapsamında
haklarında tesis edilen işlemin dayanağı fiillerin vasıf ve mahiyetidir. Bunlar
arasında, silahlı çatışmaya giren, uyuşturucu kaçakçılığına giren kimseler de
var, onların listesi var yanımda ama bunları da söylemiyoruz.
Bir başka… Haklarında Millî
Savunma Bakanı tarafından verilen karara karşı -bizim verdiğimiz- 851 personel
dava açtı; bu davalardan 394’ü reddedildi, 10 personel ise açtığı davayı
kazandı. Davaları kazanan bu personel için de daha sonra yasanın gereği yerine
getirilmiştir. Yargı kararları sonucunda 4.607 başvurudan 1.554’ü kabul
edilmiş, 3.050 başvuru reddedilmiş, başvurusu kabul edilenlerden 691’i Devlet
Personel Başkanlığınca kamu kurum ve kuruluşlarına araştırmacı olarak
atanmıştır. Başvurusu kabul edilen personelden emsalleri emekli olanlara
emeklilik hakkı tanınmış, emekli olmayanlara ise kamu kurumunca çalışma hakkı
tanınmıştır. Ayrıca, bu personele silah, kimlik kartı, silah taşıma ruhsatı ve
pasaport da verilmiştir. Bu kişilere yine emekli Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarının sosyal hakları da tanınmıştır.
Bir başka husus: Biz Suriye
halkının destekçisiyiz, hiçbir terör örgütünün veya teröre destek veren hiç
kimsenin destekçisi değiliz.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – El
Nusra terör örgütü değil mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Çok net olarak, dolayısıyla, terör örgütü olarak hiçbir
kurumun, şeyin destekçisi değiliz.
Bir başkası “Türkiye NATO
toprağı mıdır?” Bununla ifade edilen husus şu: NATO müşterek bir güvenlik
sistemidir. NATO’nun amacında Washington Sözleşmesi 5’inci maddede “Eğer bu
ülkelerden birisine yapılmış bir saldırı hepsine yapılmış saldırı
durumundadır.” Biz, NATO içerisinde diyoruz ki, bir tehdit, bir risk var; bu
tehdit, bu risk algılamasına karşı NATO’nun imkânlarından faydalanalım.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Türkiye, NATO toprağı mı Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Bir başka husus: Bakın, biz hiçbir yere parayı verip de
Patriot füzesi almadık. Parayı verip almadık. Bu NATO imkânlarındandır, NATO
imkânlarından olduğundan biz talebimizi Hollanda’dan yapmadık, biz talebimizi
Almanya’dan yapmadık, biz talebimizi Amerika’dan yapmadık; biz talebimiz
NATO’dan yaptık. Bakın, NATO’nun kendi silahı, kendi topu yoktur ancak NATO’ya
dâhil ülkelerin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - …NATO’nun amaçları doğrultusunda tesis etmiş olduğu imkânları
vardır. Dolayısıyla, Türkiye’nin korunması gereken sınırları NATO’nun korunması
gereken sınırlarıdır.
Teşekkür ederim.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
- Türkiye’yi kimden korumak istiyorsunuz Sayın Bakan? Sayın Bakan, Türkiye’yi
kimden korumak istiyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, bir şey…
BAŞKAN - Sayın Moroğlu,
buyurun.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Meclisimizin bu kararı verirken doğru karar verebilmesi için çok net bir soru
sordum, cevabı başka türlü alındı. Çok net bir daha soruyorum: El Nusra
örgütünü terör örgütü olarak tanıyor musunuz, tanımıyor musunuz? ABD tanıyor,
siz tanıyor musunuz, tanımıyor musunuz? Bunu soruyorum. Buna bir cevap
istiyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Cevap
vermek zorunda değil.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Yok
cevap.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Size sormuyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Yani buna bizim
yapabileceğimiz bir şey yok. Sorunuza cevap vermemişse vermemiştir, bunu biz
şey yapamayız.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, burada müsteşar var.
BAŞKAN - Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Sayın Başkanım, benim konuşmama atıfta bulunarak, Sayın Bakan şu anda
disiplinsizlik hareketleri olarak sayılan eylemlerin önceki kanunda da olduğu,
hatta Devlet Memurları Kanunu’nda da dâhil olduğunu söyledi. Bu konuda müsaade
ederseniz bir dakika açıklama yapayım çünkü yanlış bilgi edindi Sayın Bakan.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Başkanım, bir şey yok, “Sataşma var.” diyorlar.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Efendim, “göreve sarhoş gelmek” diye bir şeyden bahsetmedim çünkü burada kanun
diyor ki: “Mesai dışında aşırı alkol kullanımı.” Sayın Bakanı yanılttılar.
Yine, efendim, Devlet Memurları Kanunu’nda ihraçla ilgili yani “iffetsiz bir
kadınla evlenmek veya böyle kalmak veya böyle yaşamak” diye bir ibare yok ama
Sayın Bakan yine bunu söyledi.
Lütfen, ben rica ediyorum,
yani bu, askerlerin ve buradaki arkadaşların da lehine bir düzenleme. Açıklığa
kavuşturun, yoksa keyfîlik olur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgündüz.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın
Bakan, El Nusra Cephesiyle ilgili susma hakkını kullanmak mı istiyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
oylarınıza sunacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İstifa
sorusuna cevap vermediniz efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bu millet teröristleri kimin desteklediğini iyi bilir, hiç
merak etmeyin.
BAŞKAN - Madde 22’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 23’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 24’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/394 sıra sayılı kanun
tasarısının 25 inci maddesinin 1 inci fıkrasının “c” bendinin madde metninden
çıkarılmasını;
2 inci fıkradan sonra gelmek
üzere,
“(3) Vicdani retçilerin
durumu kapsam dışında tutulur.” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Levent
Tüzel Sırrı
Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
“Oda hapsi” cezası; insana
yaraşır, insani bir ceza olmadığından bu yönlü bir ceza uygulamasından
vazgeçilmesi amaçlanmıştır. Kaldı ki, asker ölümlerinin birçoğu oda hapisleri
esnasında gerçekleşmektedir. İşbu değişiklik ile hem asker kişilerin “oda
hapsi” esnasında ruhi ve fiziki bir zarar uğraması hem de bir insan hakkı
ihlalinin önlenmesi amaçlanmıştır. “Vicdani ret”; kişinin dinen, ahlaken bu
hizmeti yapmak istememesi ve bu nedenle de askerlik görevinin gereklerinden
olan silahlı hizmet vermeyi reddetmesidir. Bu nedenle yapılan değişiklik ile
takdir hakkının vicdani retçiler hakkında en geniş biçimiyle kullanılarak,
vicdani retçilerin haklarına halel getirilmesi önlenmek istenmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
25’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
26’ncı madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı Kanun tasarısının 26 ncı maddesinin 1 inci fıkrasına “Bu ceza süresi
kesintisiz değildir. Verilen ceza aralıksız bir kerede çektirilemez” ifadesi
eklenerek aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımla arz ve teklif ederim.
Kemal Ekinci Haluk Ahmet Gümüş Mustafa
Moroğlu
Bursa Balıkesir İzmir
Ahmet Toptaş Ali Sarıbaş Aydın Ayaydın
Afyonkarahisar Çanakkale İstanbul
Ali İhsan Köktürk Rahmi Aşkın Türeli Mahmut Tanal
Zonguldak İzmir İstanbul
Aykan
Erdemir
Bursa
Madde 26-
(1) İzinsizlik cezası, erbaş ve erin hafta sonu tatilinden faydalandırılmamasıdır.
Bu ceza süresi kesintisiz değildir. Verilen ceza aralıksız bir kerede
çektirilemez.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
394 sıra
sayılı kanun tasarısının 26 ncı maddesinin 3 üncü fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Abdullah Levent
Tüzel Sırrı Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe
“Oda hapsi” cezası; insana
yaraşır, insanî bir ceza olmadığından bu yönlü bir ceza uygulamasından
vazgeçilmesi amaçlanmıştır. Kaldı ki, asker ölümlerinin birçoğu oda hapisleri
esnasında gerçekleşmektedir. İşbu değişiklik ile hem asker kişilerin “oda
hapsi” esnasında ruhi ve fiziki bir zarar uğraması hem de bir insan hakkı
ihlalinin önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı Kanun tasarısının 26 ncı maddesinin 1 inci fıkrasına “Bu ceza süresi
kesintisiz değildir. Verilen ceza aralıksız bir kerede çektirilemez” ifadesi
eklenerek aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımla arz ve teklif ederim.
Kemal
Ekinci (Bursa) ve arkadaşları
Madde 26- (1) İzinsizlik
cezası, erbaş ve erin hafta sonu tatilinden faydalandırılmamasıdır. Bu ceza
süresi kesintisiz değildir. Verilen ceza aralıksız bir kerede çektirilemez.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Aykan Erdemir…
BAŞKAN – Sayın Erdemir,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu gece madde hakkında konuşmaya gelmedim, bu
gece tarihe not düşmek için geldim ve AKP’li dostlarımızla samimi bir sohbet
etmek için geldim.
Bakın, Suriye konusunda dış
politikamız farklı olabilir ve dış politika farklılıkları saygı görebilir fakat
bizim ısrarla uyardığımız nokta şudur: 10 Aralık 2012 tarihinde Amerika
Birleşik Devletleri bile Suriye’de silahlı mücadele yürüten El Nusra Cephesini
bir terör örgütü olarak sınıflandırmıştır, tanımıştır ve bu örgütün, El Kaide
örgütünün bir müstear ismi olduğunu söylemiştir. Buradan ısrarla soruyoruz.
Daha önce iki ayrı bakana sordum. Bu akşam da Sayın Bakana sordum ve üç
bakanımızdan da yanıt alamadım. Türkiye Cumhuriyeti, El Nusra Cephesini bir
terör örgütü olarak sınıflandırmış mıdır, yoksa El Nusra Cephesiyle, yani
dünyanın terör örgütü olarak tanıdığı bir örgüt ile iş birliği içinde midir?
Bakın, uluslararası basının
sayfalarında El Nusra Cephesi komutanları itiraflarda bulunuyor, diyorlar ki:
“Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinden nakit para aldık, lojistik destek aldık,
silah aldık.” Ve bu saygın uluslararası basın kuruluşlarında herhangi bir
tekzibe rastlamadık. Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri, sayın bakanlarımız bu
iddialarla ilgili tek bir tekzip yayınlamamıştır ve bugüne kadar üç farklı
bakana bu konuda soru sorduğumuzda “El Nusra Cephesi teröristtir.”
diyememiştir.
Bakın, bu bir dış politika
farklılığı değildir; bu bir yasallık-yasa dışılık meselesidir; bu, insanlığa
karşı işlenmiş bir suç meselesidir. Devam edelim: Bu suçlar belgeleriyle tek
tek çıkıyor. 21 Ocak 2013 tarihinde hacker’ların ele geçirip kamuoyuyla
paylaştığı belgelerde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla Katar Veliaht Prensi
Tamim Bin Hamed’in toplantı zabıtları açıklanmıştır. Bu konuda yaptığımız basın
açıklamasına rağmen en ufak bir yalanlama, tekzip gelmemiştir. Dışişleri Bakanı
da bu zabıtları kabul etmektedir. Bakın, bu zabıtlarda ne var? Suriye’yle
ilgili, Türkiye’nin politikasını El Cezire’nin bile eleştirdiğinden yakınan
Dışişleri Bakanımız, bu kanal üzerinde baskı kurulmasını istiyor. Benzeri bir
baskı ortaya çıktığında, Alman Cumhurbaşkanı istifa etmişti. Dışişleri
Bakanımız da herkesin siyasetçi olabileceğini ama yalnızca bazılarının devlet
adamı olabileceğini gösterebilecek mi, kanıtlayabilecek mi, gereğini
yapabilecek mi; tekzip etmediğine göre, bir uluslararası medya kuruluşu
üzerindeki sansür girişiminden dolayı sorumluluğunu yerine getirebilecek mi?
Hiç sanmıyorum.
Bakın, bugüne kadar Katar’ın,
Suudi Arabistan’ın, Kuveyt’in, Birleşik Arap Emirlikleri’nin dış politikasını
eleştirdik ve Selefi dış politikanın, mezhepçi dış politikanın yalnızca Türkiye
ve Orta Doğu için dünya için de büyük felaketlere yol açacağını söyledik. Ama
hep zannetmiştik ki Türkiye, Selefi siyasetin peşinden gidiyor. Ama bakın, bu
son sızdırılan, hacker’larca sızdırılan zabıtlarda ne görüyoruz? Türkiye Selefi
siyasetin peşinden gitmiyor. Selefi siyaset bile ne yazık ki bugün Türkiye
siyasetinden daha sağduyulu. Üzülerek söylüyorum, bakın Veliaht Prens, Katar
Veliaht Prensi, Sayın Davutoğlu’nu zabıtlarda nasıl uyarıyor: “Suriye’de
Nusayriler ve Sünniler arasında sorunlar var. İleride başlarına ne geleceğini
merak eden azınlıkları suçlayamazsınız. Bu sorun, önümüzdeki süreçte
çözülmelidir.” diyor. Yani bugün Selefi siyasetin arkasında olduğunu
düşündüğümüz, finansörü olduğunu düşündüğümüz Katar bile, Katar Veliaht Prensi
bile Sayın Davutoğlu’nu uyarıyor, mezhepçi siyaseti nedeniyle uyarıyor, Suriye
konusunda daha dengeli olmaya davet ediyor.
Bakın, değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin Selefi, El Kaide, El Nusra politikasıyla
varabileceği bir yer yok ve ben Türk Silahlı Kuvvetlerini de bu oyunların
içinde yer almamaya, bir mezhep ordusu olmamaya, bir terör destekçisi kurum
olmamaya davet ediyorum. Nürnberg Mahkemesini unutmayalım. Size emir veriyor
olsalar da bu gayriahlaki, gayrihukuki emirlere boyun eğmemek zorundasınız.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
27’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı kanun tasarısının 27 nci maddesinin (4) üncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini saygılarımla arz ve teklif ederim.
Kemal Ekinci Ali İhsan Köktürk Ahmet Toptaş
Bursa Zonguldak Afyonkarahisar
Aydın Ağan Ayaydın Mustafa Moroğlu Haluk Ahmet Gümüş
İstanbul İzmir Balıkesir
Rahmi
Aşkın Türeli
İzmir
Madde 27 - (4) Barış
zamanında Türk Karasuları dışındaki gemilerde herhangi bir disiplinsizlik yapan
erbaş ve ere, eylemin niteliği ve disipline olan olumsuz tesiri göz önüne
alınarak disiplin amiri tarafından Ek-1 sayılı çizelgeye uygun olarak oda hapsi
cezası verilebilir. Bu cezanın infaz ve denetimi Askeri Ceza ve Tutukevlerinin
Yönetimine ve Cezaların infazına Dair Yönetmelik Esaslarına göre yerine
getirilir. Verilen bu cezanın karasuları dışında yerine getirilmeyen kısmı
ilave hizmet yükleme cezası olarak yerine getirilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Halk arasında “disko” olarak
tabir edilen cezaların kaldırılması ve disiplin cezalarının infaz koşullarının
düzeltilmesi olarak karşılık bulan düzenleme ile sadece Türk Karasuları
dışındaki gemilere indirgenen oda hapsi cezalarının uygulanmasındaki insan
onuruna yakışmayan olumsuz koşulları düzeltmek, ceza yerine eza çektirmemek
olduğundan, ileride insan keyfiyetinden kaynaklanabilecek hataları “Bu cezanın
infaz ve denetimini Askeri Ceza ve Tutukevlerinin Yönetimine ve Cezaların
İnfazına Dair Yönetmelik”te yer alan standartlara bağlayarak en aza indirmek
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
27’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
29’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
30’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
31’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
32’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
33’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
34’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
35’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
36’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
37’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
38’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
40’ıncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/394 sıra sayılı kanun
tasarısının 40’ıncı maddesinin 2’nci fıkrasının 2’nci cümlesinde yer alan “on
iş gününden” ibaresinin “on beş iş gününden” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Levent
Tüzel Sırrı
Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Kişinin savunmasını
hazırlayabilmesi için daha fazla süreye ihtiyaç duyabileceğinden bahisle işbu
değişiklik önerilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
40’ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
41’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
42’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
43’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
44’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece ikinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Üçüncü bölüm çerçeve 45’inci
maddenin 1 ve 2’nci fıkraları, 3 üncü fıkrasının (a), (b), ve (c) bentleri, 4,
5’inci fıkraları, 6’ncı fıkranın (a), (b), (c) bentleri, 7, 8’inci fıkraları,
9’uncu fıkranın (a), (b) ve (c) bentleri, 10’uncu fıkrası, 11’inci fıkranın (a)
ve (b) bentleri, 12 ve 13’üncü fıkraları ile geçici 1, geçici 2, geçici 3,
geçici 4 ve geçici 5’inci maddeler dâhil olmak üzere 45 ilâ 51’inci maddeleri
kapsamaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu.
Buyurunuz Sayın Moroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türk Silahlı
Kuvvetlerinin disiplin kurulu kararlarıyla ilgili, kanunuyla ilgili görüşmeleri
yapıyoruz fakat bu görüşmeleri yaparken ülkemizi ilgilendiren, Türkiye’yi
ilgilendiren sorunlar hakkında da düşüncelerimizi Meclisteki bütün milletvekili
arkadaşlarımızla paylaşmak istiyoruz ve Bakanımıza bazı sorular soruyoruz çünkü
bu sorulara net cevaplar alabilmek bizim de vereceğimiz kararlarda hem etkili
olacak hem de diğer milletvekili arkadaşlarımız da belki bu uyarılarla bundan
sonraki verebilecekleri kararlarda daha doğru bir tutum sergilemelerine olan
bir inancı da beslemek istiyoruz.
Şimdi, Sayın Bakanımıza sorduğumuz
sorularda aldığımız cevaplar şöyle: Ali Özgündüz arkadaşımız, Disiplin
Kanunu’ndaki maddelerle ilgili kendince ve bizce de uygun olan bazı
eleştirileri yapıyor. Bakanımızın verdiği cevap: “Biz yeni bir şey
düzenlemiyoruz, biz var olan düzenlemeleri bir araya getiriyoruz. O nedenle
bunlarda bir değişiklik yapma düşüncemiz yok.” gibi bir cevap veriyor. Ardından
da “Yargıya intikal etmiyordu eskiden, disiplin cezası alan personel yargıya
başvuramıyordu, şimdi yeni bir düzenleme getiriyoruz.” diyor. Şimdi, bu iki
cevabı karşılaştırıldığında bizim aklımıza şöyle bir şey geliyor: Demek ki
Millî Savunma Bakanlığı yapılan düzenlemeyle ilgili değişiklikler yapma
konusunda kararlı mı, değil mi ve bir daha -tıpkı bizim baştan uyardığımız
gibi- bu kanunu değiştirmek zorunda kalmadan, yukarıda bizi izleyen sivil
memurların da taleplerini yerine getirecek şekilde bir düzenleme yapmak isteyip
istemediği konusunda net bir cevap alamıyoruz. Bir arkadaşımız başka bir soru
soruyor -yine biraz önce kürsüden konuşan arkadaşımız gibi- ona da net bir
cevap alamıyoruz. Afyon’la ilgili bir soru soruyoruz, ona da net bir cevap
alamıyoruz.
Şimdi, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görev yapan sivil memur arkadaşlarımız bu kanun tasarısı
Komisyonumuza gelmeden önce de bütün grup başkan vekillerini dolaştıklarını
bize ifade ettiler, komisyon başkanlarını dolaştıklarını da ifade ettiler ve
sorduğumuzda arkadaşlarımıza bu kanunla ilgili her birinin, her grup başkan
vekilinin ve komisyon başkanımızın bu işe olumlu baktığına ilişkin bir ifade kullandılar.
Biz de geldik, Komisyonda bu düşüncelerimizi ilettik.
Biraz önce Milliyetçi Hareket
Partisi adına konuşan arkadaşımız da bu adaletsizliğin, bu eşitsizliğin
giderilmesi noktasında bir irade beyanında bulundu, biz de aynı düşüncelerimizi
ilettik. Şimdi, muhalefet gruplarının tümü ve sivilde görev yapan bütün sivil
memur arkadaşlarımızın dernekleri bu konuda bir talepte bulunurken acaba niye
disiplin cezası alan sivil memurların Askerî Yüksek İdare Mahkemesi yerine
sivil mahkemelere itiraz etme hakkını düzenleyen bir kanunu hep beraber yeni
bir madde ihdas ederek geçirmiyoruz? Komisyonda bu önerimiz kabul edilmedi ama
henüz zaman geçmiş değil. Gelin hep beraber yeni bir madde ihdasıyla bu
arkadaşlarımızın da sivil mahkemelere müracaat edebilme hakkını tanıyalım.
Komisyonda da ifade ettik, iki tane Anayasa Mahkemesi kararı var. Şöyle bir
gerekçeyle bunu reddetmek mümkün değil: “Onlar ceza davasına ilişkin alınan
kararlarla yani bir ceza davası açıldıysa bununla ilgili Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinde yargılanamazlar, sivil mahkemelerde yargılanırlar.” diye bir karar
vermiş Anayasa Mahkemesi. Şimdi, disiplin cezası da bir ceza değil mi? Disiplin
cezaları da bir hak mahrumiyeti içermiyor mu? Yani bu iki farklı tavrı nasıl
anlatacaksınız? Bir daha tekrar ediyorum, zaman geçmiş değil, gelin hep beraber
bu sivil memur arkadaşlarımızın da aldığı cezalara itiraz hakkını sivil
mahkemelere yapabilme şansını tanıyalım.
Bir başka soruyu da sormak ve
buna da net cevap almak istiyoruz. 30 Kasım 2012 tarihinde İzmir’deki Vecihi
Akın Kışlası, Amerika Birleşik Devletleri’nin Kara Kuvvetleri Komutanı
Frederick Ben Hodges tarafından devralındı yani tarihinde ilk defa NATO’nun
Kara Kuvvetleri Komutanlığı İzmir Şirinyer’de kuruldu. NATO Kara Kuvvetleri
Komutanlığını İzmir Şirinyer’de kurdurmanın ve o kışlamızı Amerika Birleşik
Devletleri komutanına devretmenin amacı nedir? Patriotların bizim ülkemizin
topraklarına yerleştirilmesiyle uyum içinde bir tasarrufun sonucu mudur?
Suriye’ye yapılmak istenen operasyonla ilgili ve buna ilişkin verdiğimiz birçok
soruya doğru cevap vermediniz, hep kenardan köşeden dolaştınız, bununla bir
ilgisi var mıdır? Kara Kuvvetleriyle ilgili bir harekât buradan mı
yönetilecektir? Niye böyle bir şeye gerek duyulmuştur? İzmir’in Kara Kuvvetleri
Komutanlığını ABD’nin Kara Kuvvetleri Komutanının teslim almasını İzmirliler
içine sindirememektedir. Herhangi bir savaşın Türkiye’den yönetilmesini
istemediğimiz gibi İzmir’den de yönetilmesine karşıyız. Bu konuda gerçekçi ve
net açıklamalar bekliyoruz. İzmirli yurttaşlarımız tıpkı Türkiyeli
yurttaşlarımız gibi kendi savaşları olmayan bir savaşa kurban vermek
istemiyorlar, zenginliklerinin ve kaynaklarının başka ülkelerin emelleri için
harcanmasına ve kışlalarının başka ülkelere devredilmesine hoş bakmıyorlar ve
bununla ilgili AKP iktidarının tavırlarını dikkatle izliyorlar.
Sayın Bakanım, bu konularda
net cevap istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Moroğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle gecenin bu vaktinde hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bizden önce konuşan saygıdeğer milletvekillerinin birçok konuda dile
getirdikleri görüşlere aynen katıldığımızı ifade ediyor, tabii ki Türk Silahlı
Kuvvetlerinde uzun yıllar görev yapmış birçok emekli ya da hâlen görev yapmakta
olan birçok çalışan, muvazzaf askerin mevcut sorunlarının çözümüne yönelik
Hükûmetin, Sayın Bakanın da içinde olduğu ilgili bakanlıklar nezdindeki çalışmaları
uzun süreden beri devam etmekte. Bu konuyla ilgili Sayın Bakana verdiğimiz bir
önergeye verdikleri cevabi yazıda, ciddi anlamda düzenlemelerin yapıldığı, bu
amaçla, geçen temmuz ayında Başbakanlığa söz konusu kanun tasarısı taslağının
gönderildiğini ifade etmiştir. Ümit ediyoruz ki bu taslak bir an önce yüce
Meclise gelir, bu konudaki beklentilerin de hiç olmazsa bir kısmı karşılanmış
olur.
Yine, Sayın Bakanın
ifadeleriyle, bugün gazilerimizi ve şehit yakınlarını kapsayan mevzuat
incelendiğinde, bunların değişik haklarının karşılandığı mevzuat sayısı oldukça
fazla ve yetmişe yakın mevzuatta değişik hükümler altında bazı haklar
verilmekte. Yine, bunların da bir mevzuat toparlama çalışmasının ilgili
bakanlık tarafından yürütüldüğü bizlere ifade edilmiş durumdadır. Bunun da bir
an önce çıkartılmasının bu konudaki mağdurları sevindireceğini ifade etmek
istiyorum.
Sayın Bakanım, tabii ki
sizlerin de çok iyi bildiği gibi özellikle şehit aileleri, harp ve vazife
malulleri ve malul gazilerin birçok sorunları ve talepleri gündemde. Yüce
Meclisin değerli üyelerine defalarca -çok sayıda diyebileceğim- bugüne kadar bu
sorunların birçoğu iletilmiş ancak her ne hikmetse bir türlü çözüm
getirilememekte. Ben, hepimize ulaşan ve zaman zaman gruplarımızı da ziyaret eden
bu gruplara mensup mağdurların temennilerini, taleplerini özet olarak sizlere
sunmak istiyorum.
Her şeyden önce, şehit anne
ve babalarına verilen maaşların artırılması talebi zaman geçirilmeden mutlaka
yerine getirilmelidir. 4 Temmuz 2012 tarihinde çıkarılan torba yasadaki bazı
iyileştirmelerle her ne kadar şehit ailelerine ve gazilerine bazı
iyileştirmeler yapılmış olsa da asıl yüreği yanan ana ve babanın maaşının
artırılması konusunda ciddi bir artış sağlanmadı, bunun mutlaka
gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Yine, Devlet Övünç Madalyası
verilenlere madalya maaşı verilmesi konusundaki taleplerin de makul bir talep
olduğu ve bu konudaki taleplerin bir an önce yerine getirilmesinin gerektiğini
de ifade etmek istiyorum. Hâlen 53 bin dolayında şeref aylığı verilen kişi
sayısı var, bunların 10 bin civarındaki kişiye de övünç madalyası verilmiş
durumda. Devlet Övünç Madalyası ve bununla ilgili düzenlemenin yapılması talebi
de son derece yerinde bir talep.
Vazife malullerine konut
kredisi verilmesi ve birçok kişinin yararlandırıldığı düşük faizli ya da
faizsiz, -TOKİ aracılığıyla alt gelir gruplarına verilen- kredilerden bunların
da yararlandırılması talebi son derece makul bir talep olarak görülmekte.
Özellikle biraz önce
bahsettiğim torba yasada şehit ailelerine getirilen ikinci iş hakkının tüm
şehit çocuklarına genişletilmesi yönündeki talebin de mutlaka yüce Meclis
tarafından olumlu yönde değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Harp ve vazife malullerinin
3.600 prim gününde yaşlılık aylığına bağlanması talebinin de makul bir talep
olduğunu yine sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir diğer konu, yine Bedelli
Askerlik Yasası’nı çıkartırken çok tartıştık. Bu yasa nedeniyle toplanan
bedelli askerlik ücretlerinin şehit aileleri ve gazilere harcanacağı hükme
bağlanmıştı. Ancak toplanan bu paraların şu ana kadar bu ailelere
ulaştırılmadığı gerçeğini sizlerle paylaşıp bir an önce bu yüce Meclisin
verdiği sözün yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Harp ve vazife malulü
maaşlarının artırılması yönündeki talepler de son derece yerinde ve makul
taleplerdir. Bunun da gerekli düzenlemeyle bir an önce mutlaka
gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
Diğer bir talepleri, harp ve
vazife malullülerinin ortez ve protez sıkıntısının mutlaka giderilmesi
gerekiyor. Bununla ilgili 5510 sayılı Kanun’da gerekli düzenlemenin acilen
yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bir başka talep, eğitim,
öğretim ve tütün yardımı olarak belirtilen ek ödemenin artırılması talebi de
yine uygun bir talep olup bunun da zaman geçirilmeden yerine getirilmesi
gerekmektedir.
Harp ve vazife şehitlerinin
yakınları ile vazife malullülerine de istihdam sağlanması konusu, bu kesimin
önemli isteklerinden birisidir. Bunun da yüce Meclis tarafından mutlaka
değerlendirileceğini ümit etmekteyiz.
Bir diğer talep, 5434 sayılı
Kanunu’nun ek 77’nci maddesi gereğince genişletmenin yapılması ve daha önce
kabul edilen torba yasada belirtilen rütbeli vazife şehit ve malullülerinin bu
konuda mağduriyetinin kaldırılması gerekmektedir. İlgili kanuna rütbeli
personelin eklenmesiyle mağduriyetin giderilmesi talepleri
değerlendirilmelidir.
Bir diğer önemli konu, KDV ve
ÖTV muafiyetinde yani şu anda sağ ayağını kaybetmiş ve sakatlık oranı yüzde 90
ve üzerinde olan gazilerimize sağlanan özürlüler için araç alımında KDV ve ÖTV
muafiyetinin genişletilerek diğer gazilere de sağlanması ve bu gazilerimiz
arasındaki anlaşmazlığın da giderilmesi önemli bir konudur.
Şehit ve malul gazi
çocuklarının vakıf üniversitelerinde okutulmalarının önü açılmalı ve bunlara
belirli bir miktarda bursun üniversite yönetimi ya da devletimiz tarafından
karşılanması yönündeki talebin de değerlendirilmesi gereken önemli bir
taleptir.
3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’na göre kira yardımı yapılanların kiralama sürelerinin on yıldan on beş
yıla çıkartılması talebi de yine yüce Meclisimiz tarafından değerlendirilmesi
gereken önemli bir taleptir.
Sosyal yardımlaşma tarafından
yapılan yardımların da yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bazen aynı ilin
kaymakamlıkları arasında bile bu konuda ciddi farklılıklar oluşmaktadır.
Özellikle bayram, kışa hazırlık ve okullar öncesi yapılan yardımları bazı
kaymakamlıklar yaparken bazılarının yapmadığı veya farklı miktarlarda bu aynı
isim altındaki yardımların ailelere ulaştırıldığı konusu da ciddi bir
rahatsızlık yaratmaktadır.
Bir başka talepleri, yine,
mevzuattaki dağınıklığın giderilerek bunların hepsinin bir çatı altında
toplanması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Önemli konulardan birisi de
bu konuda görev yapan sivil toplum kuruluşu durumundaki derneklerin örgütlenmesinin
desteklenmesi ve bunlara kısmi de olsa bir mali yardımın yapılması önemli bir
taleptir.
Bir başka konu, değerli
milletvekilleri, her ne kadar doğrudan Millî Savunma Bakanlığını ilgilendirmese
de, özellikle gönüllü ve geçici köy korucularının ciddi mağduriyetleri vardır.
Köy korucularının sigortalı sayılmaları, geriye yönelik borçlandırma yapılarak
devletin buna bir miktar da olsa katkı yapması ve özellikle yirmi beş yıl görev
yaptıktan sonra yaşlılık aylığı alan gönüllü ve geçici köy korucularının 350-480
TL arasında değişen aylıklarının arttırılması yönündeki taleplerinin de
düzeltilmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) – Son
olarak da özellikle burada görev yaptıktan sonra silahları alınan korucuların
silah ruhsatı alma talebinin mutlaka yerine getirilmesi gerekmekte diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Hatay Milletvekili Şefik
Çirkin.
Buyurunuz efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum efendim.
Şimdi, bu kanunun görüşülmesi
noktasında -bunu da fırsat bilmek suretiyle- biraz Hatay’dan bahsetmek istiyorum,
huduttan bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz, kanunlarımıza göre hudutlarımızı
askerimiz bekler, bu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevidir. Sayın Bakanım, siz
de hazır huzurdayken, Hatay şu anda bu konuda çok büyük sıkıntılar içerisinde
yani vakit müsaade ettiği ölçüde birkaç önemli olaydan bahsetmek, size bunları
arz etmek istiyorum. Mesela sınırdaki bir çarpışmada 3 Suriye askeri, bir
tesadüf eseri sınır vilayetimiz, benim de ilçem olan Reyhanlı kasabasının içine
düşer ve tekrar geri karşı tarafa geçemez, savaş bu, savaş şartlarında. Bizim
Reyhanlılı insanlarımız bunları alır, üstünü başını temizler, karnını doyurur
ve sabahı bekler yetkililere teslim etmek için. Bunların da zaten amacı, gayesi
o. Derken 18 Özgür Suriye Ordusu savaşçısı gelir, bu 3 Suriye askerini silahla,
tehdit zoruyla teslim alır. Reyhanlılı vermek istemez, utanır “Bunlar bizim
evimizde misafir, bize emanet.” der… Ve zorla alır götürür. Arada 7-8 kilometre
var. Bu sınırda kimse olmaz mı Sayın Bakan? Gözetleme kuleleri yok mu? Askerimiz
yok mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kevgire
dönmüş herhâlde.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Onlar geçiriyorlar.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Şimdi, bunlar somut olaylar efendim. Altınözü ilçemizde zeytinyağı hasadı
dönemi başlar. 4,5 milyondan başlarlar zeytinyağını satmaya. Zeytinyağı
birdenbire 2 milyona düşer. Sebebi araştırılır, Suriye’den günde yaklaşık 80
ila 100 ton kaçak zeytinyağı gelir hem de kaçakçılık dahi olsa normal bir
ticari yolla değil yani Suriye’den satın alınarak değil, aynı ordu tarafından
gasbedilerek ve zeytinyağı 2 milyona düşer. Bunların hepsi sınırda. Yani en
son, adamlar gelmiş -basına da yansıdı bu- bu sefer de Suriye ordusundan veya
Suriye güvenlik güçlerinden dört tane, üç tane Suriye uyruklu adam, Antakya’da
yaşayan bir muhalif avukatı kaçırmışlar ve bizim askerimiz, polisimiz bu sefer
operasyon yapmış, yolda yakalamış. Bunlar da gelirken sınırdan gelmişler.
Hayvan geliyor, yetmiyor…
Ankara’daki oto kiralamacılığı işiyle uğraşanlar ayakta. Ankara başta olmak
üzere Türkiye’nin birçok vilayetinden araçlar kiralanıyor ve -bu sınırdan nasıl
geçiyor bilmiyoruz- Özgür Suriye Ordusuna götürülüyor ve oraya satılıyor.
Basına düştü bu da. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri âciz değil. Türk Silahlı
Kuvvetleri sınırını korumaktan âciz olamaz. Şimdiye kadar yapıyordu. Lütfen…
Hatay olarak çok rahatsız bir durumdayız. Huzurumuz kaçmış. Yani Değerli
Bakanım, bu konuyu bir araştırırsanız çok memnun olacağız.
Bu iş böyle gitmez. Hatay,
Alevi’siyle Sünni’siyle, Arap kökenlisiyle Kürt kökenlisiyle, Ermeni’siyle
Süryani’siyle birlik beraberlik içinde yaşayan mutlu bir vilayet ve bu
hoşgörünün neredeyse başkenti gibi bir vilayetken, sayenizde, Hükûmetin bu
tutumu sayesinde artık yavaş yavaş yavaş bu barışı erozyona uğrayan bir il
hâline geldi. Lütfen…
Her şey bitti pamuk da geldi.
Yani pamuk çiftçisi de, yarın 300 bin liraya, 500 bin liraya da pamuk gelirse,
o da bitecek. Ekonomik açıdan büyük tahribat var. Ekonomik önlemleri
alamıyorsunuz, bari sınırımızı bekleyin. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerine bu noktada
ne yaptınız Hükûmet olarak, ne söylediniz de Türk Silahlı Kuvvetleri bu
görevini yapamaz hâle geldi? Burada kusur Silahlı Kuvvetlerinde değildir, bizce
Hükûmetin kendisindedir.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çirkin.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 00.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
394 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Soru-cevap bölümüne
gelmiştik.
Sayın Çirkin? Yok.
Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Başbakan
prompter kullanmayı ihmal ettiği bir televizyon programında “Alın bizi Şanghay
Beşlisi içerisine, biz de Avrupa Birliğine ‘Allah’a ısmarladık.’ diyelim,
ayrılalım oradan.” demiştir. Siz Millî Savunma Bakanı olarak Sayın Başbakanı
“Şanghay Beşlisi” adlı örgütün on iki yıl önce tarihin sayfaları arasına
karıştığı noktasında uyardınız mı? Örgütün 2001 yılında Özbekistan’ın
katılımıyla Şanghay İşbirliği Örgütüne dönüştüğünü söylediniz mi? 6 üye, 5
gözlemci ve 3 diyalog ortağından oluşan bu örgütün Türkiye’ye 7 Haziran 2012
tarihinde Pekin’de toplanan Devlet Başkanları Zirvesi’nde diyalog ortağı
statüsü verdiğini hatırlattınız mı? Diplomatik teamüller gereği bir ülkenin
uluslararası örgütlerden ayrılma sürecinin “Allah’a ısmarladık.” diyerek
olmayacağı hususunda Sayın Başbakanı bilgilendirdiniz mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Sayın Erdoğdu…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bakan, son on yıl içerisinde Türk Silahlı Kuvvetleri için bir hücumbot
ihalesi yapılmış mıdır? Eğer böyle bir ihale yapılmış ise bu ihalenin bedeli ne
kadardır? Hangi firma almıştır Sayın Bakan?
Bir de deminki sorularda
sizin üslup olarak “Ben konuşurken sözümü kesmeyiniz.” diye nezaketsiz…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Hayır, ben…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Bakın, şimdi mesela siz de aynı şeyi yaptınız.
Ve bu soru size sorulurken
-tutanaktan okuyorum- “‘Saçma sapan’ diyoruz.” demişsiniz. Bakınız, bizim
bakanlara elbette ki devlet geleneği içerisinde bir saygımız vardır ama sizin
de milletvekillerine bu saygıyı göstermeniz gerekiyor. Çünkü nezaketsiz
tutumunuza karşı biz de nezaketsiz olabiliriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdoğdu.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, “Bir orduda 400
casus olur mu?” dediğimizde ve “İstifayı düşünür müsünüz? Hiç haberiniz yokmuş
savcı bu iddianameyi hazırlamadan.” dediğimizde bu soruya cevap vermediniz. Genelkurmay
Başkanlığı da “400 casus” dediğimizde şöyle bir cevap vermişti: “‘Casus’
demeyin, masumiyet karinesini ihlal edersiniz.” Oysa biz onu sekiz ay boyunca
belli medya kuruluşlarının sürekli “400 tane casus”, “askerî casusluk”,
“şantaj”, birtakım çirkin benzetmelerle oradaki personeli itibarsızlaştırma
çalışmasına karşı söylemiştik. O kurumlara karşı bir tek açıklama yapılmadı
-yapıldıysa siz tarihini ve ne şekilde yapıldığını söyleyiniz- ama biz
raporumuza “Bir orduda 400 casus olur da haber olmaz mı?” diye söylediğimizde
Genelkurmay ve siz kendinizi savunma refleksi içinde davranıyorsunuz. Oysa bu
kişiler diyorlar ki: “Biz ölmeyi göze almıştık da esas bizi öldüren,
Genelkurmayın ve Millî Savunma Bakanlığının bu ilgisizliği oldu.” Bu konuda
lütfen bu sefer cevap veriniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özel.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görevli bazı askerlerin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan eşleri, özellikle sözleşmeli kadrolarda çalışan eşleri gittikleri
yerlerde norm kadro yetersizliği nedeniyle özür grubu tayinlerinden
yararlanamamakta ve aileler parçalı durumdadır. Bu konuda Bakanlığınızın diğer
bakanlıklarla görüşerek yapabileceği bir şey olabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, İsrail AKP’nin hayalini bugün gerçekleştirdi. Bugün İsrail’in Suriye’ye
2 kez saldırdığı ve 2 kez hedeflerini vurduğu söylenmekte. Bu konuda AKP ile
İsrail’in kol kola girdiğini düşünüyor musunuz? Ayrıca, İsrail’e NATO
güvencesini kim açmıştır, onu da sormak istiyorum. Suriye’ye İsrail’in
saldırmasına Türkiye ne yapacaktır, bir komşu ülkesine İsrail’in saldırması
konusunda ne düşünmektedir, ne yapacaktır? Bu konuda cevaplarınızı bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Çirkin…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Bakanım,
bilindiği üzere tutuklu muvazzaf askerlerimiz var ve bunların terfisinde
hukuken sıkıntılar oluyor yani bir asker uzun yıllar bu ocağa hizmet etmiş, bu
onurlu üniformayı taşımak için hayal kurmuş ve sonunda bu hayaline erişmiş.
Şimdi aklıma “Atabeyler” operasyonu geliyor, yine, onlar da bir suikastla
suçlanmışlardı ve bildiğim kadarıyla bunlar beraat ettiler yani ileride
bunların beraatı da söz konusu olabileceği bir ihtimalken, bu konuda tutuklu
personelin terfileri noktasında mağduriyetini giderme adına bir çalışma
yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çirkin.
Sayın Moroğlu…
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Bakanım, mahkemelerde görülen davalar ve sonuçlarla ilgili zaman zaman
Hükûmet yetkililerimiz ve bakanlarımız “Bu kararı vicdanımız kabul etmedi, bu
kararın karşısında üzüntüye kapıldım.” gibi açıklamalar yapıyorlar. Geçen
günlerde sonuçlanan ve on beş yıldır süren, üç yargılama sonunda beraat kararı
verilen -Mısır Çarşısı davası olarak bilinen- Pınar Selek hakkında “Üç beraat
yetmez, bir müebbet verelim.” mantığıyla bir müebbet ceza daha verildi. Buna
karşı sizin de bir açıklamanız olacak mı, gerçekten vicdanınızı yaraladı mı? 3
tane beraat kararının ardından nasıl böyle bir karar verildi? Bunu Hükûmet
adına sizden duymak istiyoruz.
Afyon’daki cephaneliğimizin
patlamasıyla ilgili olarak nasıl bir gelişme -detaylı olarak cevap istiyorlar-
yaşanmıştır? Neler yapılmıştır ve sorumluların bulunması ve bu patlamanın
gerçek nedeninin açığa çıkarılmasıyla ilgili bir çalışma yapılacak mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Moroğlu.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, özellikle
Şanlıurfa, Kilis, Gaziantep, Hatay illerinde yaklaşık 200 bin dolayında mülteci
var. Bu mültecilerin oralarda beslenmesi sonucu, konuk olarak karşılanması
sonucunda, birçok insanın sokaklarda dilendiğini görüyoruz ve bu dilenci sayısı
çok arttı. İnsanlar Şanlıurfa ve çevresinde yürümekten, dolaşmaktan oldukça
rahatsız oluyorlar. Bu konuda bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Sağlık
Bakanlığı, biliyorsunuz sağlıkta şiddet ve diğer olaylarla ilgili olarak sağlık
çalışanlarına avukat veyahut hukuk yardımı yapıyor. Siz de özellikle
komutanlarınızın içeride haksız bir şekilde tutuklu bulunması nedeniyle ve
mahkemelerde onlara hukuk ve avukatlık, savunma konusunda yardım yapmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demir.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, ben, bu PKK ve
İmralı’yla görüşmeler konusunda Millî Güvenlik Kurulunda bir karar ya da
değerlendirme yapılıp yapılmadığını sormuştum. Siz “Ne var, ne yok diyemem.”
dediniz. Bakın, Genelkurmay Başkanı Sayın Necdet Özel verdiği bir mülakatta
diyor ki: “Bu görüşmeyi basından öğrendim ve bunun nerede gerçekleştiği, hangi
şartlarda yapıldığı konusunda bilgi sahibi değilim. Terörle mücadelenin
güvenlik boyutu dışındaki faaliyetler Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Hükûmetimizin tasarrufunda olan konulardır.” Bu durumda, Millî Güvenlik
Kurulunun üyesi Sayın Genelkurmay Başkanının haberi olmadığını ifade ettiği bir
konunun Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirilmiş olabileceğine ilişkin bir
ifadeniz bununla çelişkiye gelmektedir ve bu görüşmelerin güvenlik boyutu
dışında Hükûmetin tasarrufuyla yapıldığı, “Devlet yapıyor.” sözünün de havada kaldığının
bizatihi ispatıdır.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Sayın Vekil
Moroğlu, İzmir’de NATO’nun Kara Kuvvetleri Komutanlığı merkezinin yer almasıyla
Patriotları bağdaştırdı, “İkisinin arasında bir bağ mı var?” dedi, “Burada bir
Amerikalı komutan var, Amerikalı buraya getirdi.” dedi. Şeyh Sadi’nin güzel bir
sözü var. Yani bu, NATO sisteminin bilinmediğinin bir ifadesi Sayın Moroğlu.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Şeyh
Sadi böyle mi söylüyor?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – “Bilmez ki sorsun/ Bilse sorardı/Sormaz ki bilsin/Sorsa
bilirdi.” Böyle söylüyor, o da böyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Tam
cevabı oldu, sağ olun!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Aynen, çok net.
NATO’nun Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı İngiltere’dedir, Müttefik Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Napoli’de,
İtalya’dadır. NATO’nun Müttefik Hava Kuvvetleri Remscheid’da, Almanya’dadır,
Kara Kuvvetleri İzmir’dedir. Bu güçleri, birlikleri almak ülkelerin gücüyle de
alakalıdır, onu çok net söyleyeyim. Kara Kuvvetlerini almak için birçok devlet
talip olmuştur ancak Türkiye’ye verilmiştir o.
Bunun dışında, NATO’nun bir
sivil yapısı var, bir askerî yapısı var. NATO’nun birimlerini sayıyorum:
Belçika’da, Hollanda’da, İngiltere’de, Almanya’da, İtalya’da, Türkiye’de,
Yunanistan Larissa’da, Portekiz’de, Polonya’da, Fransa’da ve diğer üye olan
ülkelerde var. Bunun dışında -belki bilginiz olur diye söylüyorum- Rusya
Moskova’da bile enformasyon bürosu var ve Ukrayna Kiev’de de enformasyon ve
dokümantasyon merkezi var. Dolayısıyla da, açarsanız NATO’nun sitesinde de
görürsünüz, bu sitede en azından bir hususta… “Burada Amerikalı komutan var.” dedi;
doğrudur, olur ancak bizim de 5 generalimiz, 230 da subayımız NATO’nun çeşitli
ülkelerinde görev yapmaktadır ama hiçbir Alman milletvekili kalkıp da “Bizim
Remscheid’da Türk general nedir?” diye sormuyor çünkü bu konuyu biliyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir başka husus -Sayın
Vekilimiz söyledi- aslında -bakınca- biz her yasaya yüzde yüz saygılı olsaydık
bugün yargıya intikal etmiş hiçbir konuyu buraya getirmememiz lazımdı; buna
Selek davası dâhil, buna İzmir’deki dava dâhil, buna Ergenekon dâhil.
Görülmekte olan bir dava ile ilgili olarak soru dahi sorulamaz çünkü sorular ve
cevaplarla hâkimi yönlendirirsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
MELDA ONUR (İstanbul) –
Başbakan konuşuyor ya…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Bunu
Sayın Başbakana hatırlatır mısınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Şimdi, bu İzmir davasıyla ilgili… İzmir davasının
iddianamesini ben de okudum, merak edenlere de okumasını salık veririm. Bu,
Silahlı Kuvvetler mensuplarına yönelmiş bir dava değildir. Karışık, çeteyi
yönetenler sivil. “Verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme.” TCK 136: “Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüte üye olmak.” TCK 220: “Devletin güvenliğine
ilişkin belgeleri temin etmek, hileyle almak veya çalmak.” TCK 326, 327:
“Devletin güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurmak.” 339… Bunun
içerisinde askerden karışan da var, sivilden karışan da var. Eğer baştan sona
bakarsanız Türkiye’deki birçok kurum da var. Ha, bu iddialar doğru mudur,
yanlış mıdır, yargıdan bir geçsin, yargı incelesin. Hangi belgeye itibar
edilir, hangi belgeye itibar edilmez, bu belgelerden hangisi devletin
güvenliğine ilişkindir, hangisi güvenliğine ilişkin değildir, yargı incelemesi
karar versin. Yargının yerine geçip de hiç kimse karar vermesin diye düşünürüm.
Bir başkası -Sayın Vekilimiz
sordu- gerçekten Silahlı Kuvvetlerimizde görev alıp da uzun yıllar görev
yaptıktan sonra şu anda içeride olanların terfileriyle ilgili. Ben, sadece… Bu
Yüksek Askerî Şûra’da emekliye sevk edilenlerin tutuklamayla hiçbir alakası
yoktur, bunu çok net olarak söylüyorum. Sadece 2 tane isim vereyim: Birisi,
Maliye Daire Başkanı Fevzi Cömert, tuğgeneraldi, kadrosuzluk nedeniyle emekli
oldu. Hakkında tek bir dava yoktu. Bir diğeri, Korgeneral Necati Özbahadır,
hakkında tek bir dava yoktu, kadrosuzluk nedeniyle…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Ben emekliye sevk edilir demedim Sayın Bakanım, ben terfi edemiyor diyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Ama şudur: Şûra dönemine gelenler değerlendirmeye girerler ama
kadrosuzluk nedeniyle hem dava açılmamış olanlar da, gördüğünüz gibi, emekli
olduğu gibi, haklarında dava açılmış olanlar da emekli olabilirler diye
düşünüyorum.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Sayın Bakanım, tutuklu olması terfisine engel midir, değil midir?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Engel.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Engel değil midir efendim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Engel.
Ne olur doğruyu söyle.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Ben o soruma cevap istiyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Cevap alamadım Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus… Çok net şekilde… Yani eğer beraat ederse
tekrar kazanılmış hakları kendisine verilir…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Nasıl?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – …ama yargılama süreci devam ederken…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir
dakika, “flashback” mi yapacağız Askerî Şûra’ya!
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
İşte ben de onu soruyorum Sayın Bakan. O zaman böyle bir çalışma yapın.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Türk Silahlı Kuvvetlerinin, eşleriyle ayrı şekilde bir…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Olmadı Sayın Bakan!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bak, çok net, İç Hizmet Kanunu’nda… 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu’nu okuyayım: “Tutuklu bulunan ya da tayin edilmekle
beraber kovuşturma veya duruşması devam eden veya hakkında verilen hüküm henüz
kesinleşmemiş bulunanların kısa süreli kaçma ve izin süresini geçirme hariç
terfileri ve kademe ilerlemeleri yapılmaz.” Bu Kanun; sonuçta bu Kanuna…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğru
söylüyor…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Benim sorumu oradan okudunuz.
Zaten benim sorum da buydu. Ben cevap istiyorum efendim, bir iyileştirme
yapmayacak mısınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Ha, güzel. İşte, yargının çok süratli şekilde karar vermesi
lazım.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Süratli mi yargı efendim?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – İşte, bu yargı hepimizin yargısı, Türkiye’nin yargısı. Bir an
önce yapması…
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Tamam da kanun bu efendim işte.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Neden? Bakın, masumiyet karinesi şu demek: Bunlar masum da
olabilir. Dolayısıyla, gerekiyorsa bir gün dahi yatırma. Niçin, neden? Masumu
bir gün dahi içeride yatırmak zulümdür, adaletsizliktir.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Atabeyler beraat etti Sayın Bakanım, beraat...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus: Yine Sayın Vekilimizin “Sanık asker kişiler
için avukat ücreti ödenir mi, ödenmesi gerekir mi?” şeklinde sorusu.
Bununla ilgili bir
yönetmeliğimiz var. O yönetmeliğimizin, birincisi, sadece “Amaç” bölümünü
okuyayım. Dolayısıyla, geri kalan, oradan çıkan… Ki uygulamada da bir
komisyonumuz var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süremizin sonuna
geldik Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Değerlendirerek, görev nedeniyle hakkında dava açılan
kimselerin avukatlarına Bakanlığımızca vekâlet ücreti ödenmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Yolsuzluk ne oldu, yolsuzluk?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Elinde yolsuzlukla ilgili belgesi olan götürüp savcıya verir.
Savcıya yolsuzlukla ilgili belgesini vermeyen suç ortağıdır. Eğer suç ortağı
değilse müfteridir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimin hakkında ne varsa,
elinde belgesi olan… Burada hiç dokunulmazlık olan bir durum yok, benim
dönemimde olan da yok ama ben benden önceki döneme de kefilim, çok net
söylüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan…
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu bir soru-cevap bölümü. Sorularınızın hepsine bu süre içinde
Sayın Bakan cevap veremeyebilir. Kendisi bunun gereğini yerine getirecektir,
yazılı olarak size bunu cevaplayacaktır.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Tutanakta bir düzeltme için sadece yerimden bir şey söylemek istiyorum Başkanım
izin verirseniz.
BAŞKAN – Söyleyiniz.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Çünkü, Bakanım konuşurken kesmek gibi bir âdetim yok benim.
Ben “NATO’yla ilgili her şeyi
biliyorum.” diye iddia edenlerden değilim, bilmediğim şeylere de “Bilmiyorum.”
diyorum. NATO’nun buna ilişkin nerede, ne zaman, ne kuracağını bilmiyorum.
Bakanın bu konudaki bilgileri için teşekkür ediyorum ama benim sorduğum soru bu
değildi. “Niye bugün, bir ilgisi var mı?” Açıklayacağı konu buydu, birincisi.
Ben bildiğim iddiasında değilim, bilmediğim şeylere de cevap vermem, o konuda
soru da sormam.
İkincisi: “Yargıyla ilgili
konularda konuşulmaz.” deyip ardından da İzmir’deki casusluk davasıyla ilgili
yargılandıkları maddeleri saymasını doğru bulmam. Konuşmaması… O zaman hiç
konuşmayacak.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Tutanaklara geçmiştir.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – O
zaman hiç konuşmayacak ve konuşanlara da söyleyeceksiniz Sayın Bakanım,
Başbakan da dâhil. Biz konuşmuyoruz, sadece casusluk davasıyla ilgili Bakanlığa
sordum.
BAŞKAN - Peki, Sayın Moroğlu,
teşekkür ediyoruz.
Sayın Erdoğdu, siz ne
istiyorsunuz?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, şimdi, biz Sayın Bakana bir soru sorduk. Sayın Bakan dönüp bize
-bize mi dedi bilmiyorum ama- müfteridir, şudur budur şeklinde hakaretamiz
şeyler söyledi. İsterseniz bu konuda… Çünkü alındım ve kırıldım. İki dakika
kürsüden söz istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, size yönelik
söylemedi, “İddialar şeyse savcıya götürüp verin.” dedi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Alınganlık için söz vermiyoruz Sayın Başkan.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, özür diliyorum…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Alınganlıktan dolayı İç Tüzük’te hüküm yok Sayın Başkan.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, o zaman Sayın Bakan öncelikle bu “müfteri” ile kastının kim
olduğunu açıklasın, bir.
İkincisi, biz çok masum bir
soruyu bu kanunun görüşmelerinin başından beri soruyoruz, bilmek istiyoruz,
diyoruz ki: “Hücumbot aldınız mı? Aldıysanız ihaleyi kim aldı, hangi bedelle
aldı?” Ben bu milletin vekiliyim, çok net bir soru soruyorum, Sayın Bakan
ısrarla cevaplamıyor. Bu da bizim içimizde profesyonel bir şüphe doğurdu. Olay
bu kadar basit yani müfteriliğe, iftiraya gerek yok, soruyoruz sadece.
BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, bir
dakika…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, yazılı olarak cevap verelim dedik, bununla
yetinmiyor. Üstelik yazılı olarak cevap vereceğim. Ha, bunun dışında bildiğin
de bir şey varsa götür savcıya ver.
BAŞKAN – Yazılı olarak cevap
verecekmiş efendim.
Şimdi…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, lütfen, iki dakika açıklama için mikrofonu açarsanız...
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan “Müfteri” kime dediniz siz?
BAŞKAN – Sayın Tarhan,
anlayamadım.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Lütfen açarsanız mikrofonumu…
BAŞKAN – Ne için?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, bir açıklama gereği var. Yani, saatlerdir Sayın Bakanı
dinliyoruz, son açıklamalarıyla ilgili… Grup Başkan Vekili olarak lütfen
mikrofonumu açarsanız…
BAŞKAN – Açalım sisteminizi,
bir dakika.
Buyurunuz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, saatlerdir Sayın Bakanı sabırla dinledim, gerçekten büyük bir
sabır gösterdim. (AK PARTİ sıralarından “Teşekkür ederiz” sesleri, gürültüler)
Teşekkür etmelisiniz, gerçekten etmelisiniz.
Şimdi, bakın, Uludere’de
kasten mi sehven mi insanları bombalayıp öldürdüğünü dahi izah edemeyen bir
bakan, böyle bir bakan ve kendi askerlerine, katar katar tutuklanan askerlerine
sahip çıkamayan bir bakan, Afyon’da pisi pisine 25 genç, 25 yoksul çocuğun
nasıl öldüğünü bize bir türlü izah edemeyen ve Başbakanının yargıya her gün
talimat vermesine ses çıkarmayıp, milletin vekillerine ses çıkarma cüreti
gösteren bir bakan… Bize öyle parmak sallayarak siz, bize parmak sallayarak,
ses tonunuzu ayarlamadan azarlama girişimlerinde bulunarak bize ders filan
veremezsiniz, önce bunu öğrenin siz. Nezaket sınırlarını zorlayamazsınız. Size
her seferinde ders vermekten ben bıktım usandım gerçekten ama sabrımın sonuna
geldi.
Sayın Başkan, siz, bu
nezaketsiz tutumda bulunan hiç kimseyi uyarmamakla ne yazık ki benim böyle
konuşmama da neden oldunuz bugün.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, herkes kendine yakıştığı şekilde konuşur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi, üçüncü
bölümde yer alan maddelerin oylama işlemlerine geçiyoruz.
Maddeler üzerinde önerge
işlemleri varsa onları yerine getirip sonra maddeleri oylarınıza sunacağım.
Çerçeve 45’inci maddenin
1’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
2’nci fıkrası: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
3’üncü fıkrasının (a) bendi: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
3’üncü fıkrasının (b) bendi: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
3’üncü fıkrasının (c) bendi: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
4’üncü fıkrası: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
6’ncı fıkrasının (a) bendi: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
6’ncı fıkrasının (b) bendi: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
6’ncı fıkrasının (c) bendi: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Yeni madde ihdasına dair aynı
mahiyette iki önerge vardır.
Şimdi önergeleri okutacağım ve
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılırsa yani 14
üyesi ile, önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Eğer
katılmaz ise önergeleri işlemden kaldıracağım.
Şimdi aynı mahiyetteki iki
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı Kanun tasarısının 45. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini
saygılarımla arz ve talep ederim.
Ayşe Eser Danışoğlu Mahmut Tanal Haluk Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Mustafa Moroğlu Ahmet Toptaş Aydın
Ağan Ayaydın
İzmir Afyonkarahisar İstanbul
Kemal Ekinci Ali Sarıbaş Rahmi Aşkın Türeli
Bursa Çanakkale İzmir
(14) 1602 sayılı Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun 20. maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.
“Bu kanunun uygulanmasında
asker kişiden maksat; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten
ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman jandarma,
uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erlerdir.”
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının
45. maddesinin 7. fıkrasından önce gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
“7) 1602 sayılı AYİM
Kanununun 20. maddesinde yer alan “erler” ifadesi “erlerdir” şeklinde
değiştirilmiş ve “ile sivil memurlarıdır” ifadesi madde metninden
çıkarılmıştır.”
Oktay Vural Nevzat Korkmaz Ahmet Duran Bulut
İzmir Isparta Balıkesir
Ali
Halaman Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Adana Osmaniye
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki bu iki önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Komisyonun salt çoğunluğu olmadığından
katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere salt çoğunluğuyla katılmamış olduğundan önergeleri
işlemden kaldırıyorum.
Çerçeve 45’inci maddenin
7’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
8’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
9’uncu fıkrasının (a) ve (b) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
9’uncu fıkrasının (c) bendi: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
10’uncu fıkrası: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
11’inci fıkrasının (a) bendi: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
11’inci fıkrasının (b) bendi: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
12’nci fıkrası: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve 45’inci maddenin
13’üncü fıkrası: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yeni madde ihdasına ilişkin
bir önerge vardır, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 sıra
sayılı kanun tasarısının 45. maddesinden sonra gelmek üzere yeni bir madde
ihdas edilmesine ve sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilerek 46.
maddenin eklenmesini saygılarımla arz ve teklif ederim.
Mustafa Moroğlu Ali İhsan Köktürk Mahmut
Tanal
İzmir Zonguldak İstanbul
Ahmet Toptaş Aydın Ağan Ayaydın Haluk Ahmet Gümüş
Afyonkarahisar İstanbul Balıkesir
Ömer Süha Aldan Kemal Ekinci
Muğla Bursa
Madde 46- 6191 sayılı Kanunun
geçici 32.maddesiyle yapılan düzenlemeden yargı denetimine açık idari işlemler
ve disiplin kararları nedeniyle yararlanamayarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiği kesilenler veya vefatları halinde hak sahipleri, herhangi bir koşul
olmaksızın, bu madde hükümlerinden faydalanır.
BAŞKAN – Komisyon salt
çoğunluğuyla önergeye katılıyor mu?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır,
bu olmaz işte. Ya Komisyonu çağıracaksınız usule uygun, bakacaksınız, yoksa
Komisyon üyesi olmayanlara bakıp salt çoğunluk olur mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – E, bakıyorum işte, gelmek isteyen varsa
buyursun, madde ihdasıdır.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Aklın yolu birdir Sayın Başkan. Toplam sayıları yok zaten.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Komisyon üyesi mi onlar?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Madde ihdasıdır, gelmek isteyen
Komisyon üyesi varsa buyursun.
BAŞKAN – Sayın Komisyon…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki,
davet ettin mi?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Davet etme diye bir şey yok ki İç
Tüzük’te.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Var mı
yok mu, bak bakalım.
BAŞKAN – Sayın Özel, çok rica
ederim.
Buyurunuz Sayın Komisyon.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, toplam sayıları Komisyon kadar yok zaten.
BAŞKAN – Lütfen cevap veriniz
soruma.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, salt çoğunlumuz
olmadığından katılamıyoruz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılmadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Madde 46 üzerinde üç önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 Sıra
Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısının Çerçeve 46’ncı
maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 51’inci maddeye
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat Bülent
Turan
Adıyaman İstanbul İstanbul
Recep Özel Ramazan Can Özcan Ulupınar
Isparta Kırıkkale Zonguldak
Oya
Eronat
Diyarbakır
“(2) Fiili askerlik hizmetine
1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu uyarınca başladıktan
sonra herhangi bir nedenle bu Kanun kapsamından çıkarılarak noksan hizmetli
olarak aranan yükümlüler, istekleri halinde diğer şartları taşımaları ve bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 ay içerisinde 30.000 Türk Lirası
parayı defaten ödemeleri şartıyla Geçici 46’ncı maddeden istifade
ettirilirler.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
394 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 46’ncı maddesine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
“1111 Sayılı kanunun geçici 43. Maddesinde
geçen “10.000 Euro veya karşılığı” ibaresi “5.000 Euro veya karşılığı” olarak
değiştirilmiştir.”
Alim Işık Oktay Vural Nevzat Korkmaz
Kütahya İzmir Isparta
Emin
Çınar Cemalettin
Şimşek
Kastamonu
Samsun
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 394 sıra sayılı Kanun Tasarısının 46. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini saygılarımla arz ve teklif ederim.
Melda Onur Haluk Ahmet Gümüş Rahmi Aşkın Türeli
İstanbul Balıkesir İzmir
Mustafa Moroğlu Ali Sarıbaş Kemal Ekinci
İzmir Çanakkale Bursa
Aydın Ağan Ayaydın Ahmet Toptaş Mahmut Tanal
İstanbul Afyonkarahisar İstanbul
Madde 46- 21/06/1927 tarihli
ve 1111 sayılı Askerlik Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 51- Bu kanun
yürürlüğe girdiği tarihte her ne sebeple olursa olsun henüz fiili askerlik
hizmetine başlamamış, 31 Aralık 2012 tarihi itibarıyla (bu tarih dahil) 28
yaşından gün almış ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar
Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlüler, istekleri halinde, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde askerlik şubelerine
başvurmaları ve 21.000 Türk Lirası parayı ödemeleri durumunda temel askerlik
eğitimlerini yapmaları şartıyla askerlik hizmetlerini yerine getirmiş
sayılırlar. Başvuruda bulunanlar, öngörülen tutarı başvuru sırasında defaten
ödeyebilecekleri gibi, başvuru tarihinden itibaren 18 ay içinde 3 eşit taksitte
de ödeyebilirler.
Yıllık geliri 12.000 Türk
Lirasından (12.000 Türk Lirası dahil) az olan veya hiç geliri olmayan
yükümlüler herhangi bir bedel ödemeksizin yukarıdaki esaslar çerçevesinde
askerlik hizmetlerini yerine getirmiş sayılırlar.
Bu uygulama kapsamında
ödenecek paralar, Gençlik ve Spor Bakanlığı adına T.C Ziraat Bankasında
açılacak özel hesaba yatırılır. Özel hesapta toplanan paralar, Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu (YURTKUR) tarafından yapılacak yurtların finansmanında
kullanılır.
30/11/2011 tarihli ve 6252
sayılı kanun kapsamında bedelli askerliğe başvuran ancak öngörülen tutarı
ödemeyen, taksit tutarını geciktiren yurttaşlar da, talepleri halinde bu Kanun
hükümlerinden yararlandırılır. Bunların 6252 sayılı Kanun kapsamında ödedikleri
bedel bu Kanunda öngörülen tutardan mahsup edilir.
Bedel ödemekten vazgeçen,
ödeme yükümlülüklerini vaktinde yerine getiremeyen ve gerçeğe aykırı beyanda
bulunduğu tespit edilen yükümlüler kalan askerlik sürelerini Türk Silahlı
Kuvvetlerinde erbaş veya er olarak tamamlarlar.
Bu Kanun hükümlerinden
yararlanan yükümlüler hakkında saklı, yoklama kaçağı ve bakayadan dolayı idari
ve adli soruşturma ve kovuşturma yapılmaz, başlatılmış olanlar sona erdirilir.
Bedelin ödenme ve usul
esasları, beyanlarda istenecek bilgi ve belgeler ve uygulamaya ilişkin diğer
hususlar, Bakanlar Kurulu kararı ile düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Onur,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MELDA ONUR (İstanbul) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın vekiller, üzerinde
görüşmekte olduğumuz madde bedelli askerlik koşullarında askere gidecekler
lehine bir alan açıyor. İlgili önergede hem yaş itibarıyla hem gelir itibarıyla
hem ödemelerle ilgili mağduriyetlerin giderilmesi itibarıyla bir düzenleme
öngörülüyor. Normal koşullarda böyle bir önergenin reddedilmemesi gerekir, en
azından üzerinde tartışılması gerekir ama biliyoruz ki Komisyon katılmayacak,
Hükûmet katılmayacak, tutanaklarda kalıp yasalara geçmeyecek. Normal koşullarda
dedik, zira Türkiye’de şu an olağanüstü koşullar yaşanıyor, ne yazık ki her
alanda anomaliyle karşı karşıyayız.
Bu askerlik meselesi, davalar
burada defalarca tekrarlandı, ben artık burada yeni bir tekrar yapmak
istemiyorum. Sadece şunu ifade etmek istiyorum ki: İnsan hakları sadece sivil
vatandaşlara özgü bir hak değildir. İnsan hakları dediğimiz sivil, asker,
güvenlik personeli, herkesi kapsar. Herkesin adil yargılanma hakkı vardır ve bu
temel insan hakkı, vatandaşlık hakkıdır. Darbe suçlamasıyla yargılansa dahi
adil yargılanma hakkı vardır. Sanıyorum Başbakan da sonunda bu noktaya geldi
ama bu süreçte neler yaşandı?
Aslında burada anlatılacak
neler neler bulunmaz. Değerli arkadaşlar, ben bir ordu mensubunun çocuğuyum ve
sırf asker olduğu için hak ihlallerine yüz çevrilen “Vardiya Bizde” ailelerinin
yaşadıkları sıkıntıları burada saatlerce anlatabilirim, onların sessiz
çığlıklarından da söz edebilirim ama burada size bambaşka bir tanıklığımı
anlatmak istiyorum. Az önce Sayın Bakan dedi ya “Yargı sürecine müdahale
etmeyin, süren davalarla ilgili konuşmayın.” Ama ben burada beraat çıkmış bir
davayla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Hani sık sık söz ediliyor ya
askerî casusluk davası, bunun bir de fuhuş boyutu vardı. “Askerî casusluk,
fuhuş ve şantaj davası” diye başladı. Sağ olsun arkadaşlarımız, sevgili Veli
Ağbaba, Özgür Özel ve Nurettin Ağabey, (Nurettin Demir) çok ilgilendiler, Allah
razı olsun sizden. Ben bir ordu mensubunun çocuğu olarak teşekkür ediyorum bu
aileleri yalnız bırakmadığınız için.
Hasdal’a birlikte ziyarete
gittik. Bir deniz subayı davet etti daha sonra duruşmasına. Çağlayan’da bir
ortam, bir dava. Şöyle bir yer düşünün: Gencecik deniz subayları ve genç Deniz
Harp Okulu öğrencisi kızlar. Onca dava izledim, ben hiç beni bu kadar acıtan
bir dava görmedim. Efendim, fuhuş çetesi operasyonunda Deniz Harp Okulundaki
kız öğrencilerin fotoğraflarının yer aldığı bir katalog ele geçirilmiş. Bu
kızlar -burada ifadeleri söylemek istemiyorum, siz hayal gücünüzü kullanın-
seçiliyorlarmış efendim. Gencecik deniz subayı kızlar oraya geldiler, tek tek
çok ağır, çok yüz kızartıcı sorulara maruz kaldılar iç çamaşırlarına kadar. Bir
tane kız resmen kâkülüyle yüzünü kapatarak geldi, bakmak istemedi. Bunun
dışında kadın subaylar vardı -neyle suçlandığını tahmin edersiniz- hatta bir
tanesi, kızlardan bir tanesi fuhşa katılmadığını belgelemek için bir rapor
getirdi -ne raporu olduğunu yine sizin hayal gücünüze bırakıyorum- ve sonra ne
oldu? Bu duruşmalarda fuhuş ispatlanamadı ve beraat oldu. Aradan zaman geçti,
bakın ne oldu? Bir salonda polisler dinleme yapıyorlar, çeşitli vakaları
dinliyorlar; bir kısmı subayları dinliyor, bir kısmı da bir fuhuş çetesini
dinliyor, adı da “Vika”. O Vika bu Vika derken subayların dinlemelerine “Vika”
yazılıyor ve daha sonra bunun sehven yapıldığı söyleniyor. Polis “Bunu sehven
yaptık, çözümü ben yaptım, kasıt yok; zaten işte yargılanacak, bunu yapana ceza
verilecek...” Ben şunu soracağım: Evet, bunu yapan cezalandırılabilir ama Sayın
Bakan, bu genç kızların, orada bir fuhuşla adı anılan gencecik çocukların, genç
kadın subayların vebali kimdedir? Siz, Millî Savunma Bakanı olarak
öğrencisinden muvazzafına, emeklisine kadar sorumlusu olarak bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz, çok merak ediyorum. Gerçekten bu yüz kızartıcı davaların
bir an önce sona ermesi gerekiyor. Bununla canınızı sıkmak istemezdim ama ne
yazık ki durum böyle.
Teşekkür ederim dinlediğiniz
için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Onur.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
394 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 46. maddesine aşağıdaki cümlenin eklenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
“1111 sayılı kanunun geçici
43. maddesinde geçen “10.000 Euro veya karşılığı” ibaresi “5.000 Euro veya
karşılığı” olarak değiştirilmiştir.”
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Alim Işık efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 394 sıra sayılı kanunun
bedelli askerlikle ilgili 46’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge
hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, 30 Kasım 2011
tarihinde çıkartılan 6252 sayılı Kanun’la askerî temel eğitimi kaldıran,
özellikle de vicdani retçilerin talebini bir ölçüde de olsa karşılamayı
amaçlayan bir düzenlemeyle birçok vatandaşımıza bedelli askerlik hakkı tanındı.
Bunlardan bir bölümü de yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın dövizli askerlik
hizmetiyle ilgiliydi. Onlarda da on beş ya da yirmi günlük temel eğitim
kaldırıldı ama neyin karşılığında? 10 bin avro ödeme karşılığında. Daha önce 5
bin avroydu, 5 bin avroluk miktar 10 bin avroya çıkartıldı ancak gerek
Avrupa’da yaşanan krizler gerekse bu rakamın yüksekliği nedeniyle, beklenen
müracaatlar sağlanamadı. Onun için de bu kanunun içine, disiplinle ilgili
düzenlemelerin yer aldığı bu kanunun içine bu madde tekrar yerleştirildi ve
burada herhangi bir nedenle 15 Haziran 2012 tarihine kadar başvuruda bulunmamış
olanlar ama anılan kanunda öngörülen şartları haiz olanlar şimdi kanunun
yürürlük tarihinden itibaren bir ay içerisinde, eğer bedelli askerlikten
yararlanacaksa 30 bin Türk lirası, dövizli askerlikten yararlanacaksa 10 bin
avroyu yatırmaları hâlinde defaten, bu haktan yararlanabilecekler. Biz diyoruz
ki: “Zaten 10 bin avroyu ödeyebilmiş olsalardı, bu insanlarımız bugüne kadar bu
hak için başvuruda bulunmuş olurlardı. Mademki başvuruda bulunulmadı, bunlara
da böyle bir hakkı tanıdık, gelin, bunu eskiden olduğu gibi 5 bin avroya
düşürelim ve insanlarımızın zor şartlarda çalıştıkları başka ülkelerde
çektikleri sıkıntıdan bunları kurtaralım.” Birçoğu şu anda çifte vatandaşlık
nedeniyle Türk vatandaşlığından ayrılma ikazlarıyla karşı karşıya kalmışlardır.
Eğer “Madem ödeyemiyorsunuz, askerliğinizi yapmıyorsunuz, Türk vatandaşlığını
bırakırsanız bundan kurtulursunuz.” gibi farklı çözümlerle muhatap
olmaktadırlar.
Dolayısıyla, bu önergenin
yerinde bir önerge olduğunu düşünüyoruz. Gecenin bu vaktinde hiç olmazsa bu
vatandaşlarımızı sevindirecek bir düzenlemeye hep beraber imza atalım diyor,
önergemizin kabulü dilekleriyle hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 394 Sıra
Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısının Çerçeve 46’ncı
maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa eklenen Geçici 51’inci maddeye
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları
“(2) Fiili askerlik hizmetine
1076 sayılı Yedek Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu uyarınca başladıktan
sonra herhangi bir nedenle bu Kanun kapsamından çıkarılarak noksan hizmetli
olarak aranan yükümlüler, istekleri halinde diğer şartları taşımaları ve bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 ay içerisinde 30.000 Türk Lirası
parayı defaten ödemeleri şartıyla Geçici 46’ncı maddeden istifade
ettirilirler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe
Önerge ile 1076 sayılı Yedek
Subay ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu uyarınca askerlik hizmetini tamamladıktan
sonra herhangi bir nedenle bu kanun kapsamından çıkarılarak askerlik hizmet
süresini tamamlamaları için sevklerine karar alınan yükümlülerin, geçici 46.
maddede belirtilen şartları taşımaları kaydıyla bedelli askerlik hizmetinden
yararlandırılmaları amaçlanmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan, bu konuda kaç kişi var acaba? Kapsamla ilgili, buna dâhil olacak
kişilerle ilgili bir istatistiki bir şeyiniz var mı?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – 56 kişi…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda
madde 46’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Yeni bir madde ihdası vardır.
Bir önerge vardır, bu
önergeyi okutup Komisyona soracağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olana 394 sıra
sayılı Kanun tasarısının 46. maddesinden sonra gelmek üzere yeni bir madde
ihdas edilmesini ve sonraki maddelerin buna göre teselsül ettirilerek 1111
sayılı Askerlik Kanunu’na geçici madde eklenmesini saygılarımla arz ve teklif
ederim.
Mustafa Moroğlu Ali Sarıbaş Ahmet
Toptaş
İzmir Çanakkale Afyonkarahisar
Rahmi Aşkın Türeli Hasan Akgöl Aykan Erdemir
İzmir Hatay Bursa
Mahmut Tanal Aydın Ağan Ayaydın Haluk
Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Kemal
Ekinci
Bursa
Madde 47–
21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu’na aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
“Geçici
Madde 52- 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 35. maddesinin c fıkrasında geçen 29
ibaresi 32 olarak değiştirilmiştir.”
BAŞKAN –
Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
MİLLÎ
SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Salt çoğunluğumuz
yoktur, katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılamadığı için önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Madde
47’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
48’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 49
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 394 sıra sayılı kanun tasarısının 49. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özgür Özel Ayşe Eser Danışoğlu Haydar Akar
Manisa İstanbul Kocaeli
Mustafa Moroğlu Akyan Erdemir Aykut
Erdoğdu
İzmir Bursa İstanbul
Madde 49: Disiplin
soruşturmasına ilişkin esas ve yöntemler ile disiplin cezalarının verilmesi ve
infazına ilişkin yöntem ve esaslar bu yasanın uygulanmasına ilişkin diğer
hususlar Millî Savunma ve İçişleri Bakanlığınca çıkartılacak yönetmeliklerle
düzenlenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Danışoğlu… (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
AYŞE ESER DANIŞOĞLU
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 394 sıra sayılı Silahlı Kuvvetler Disiplin Kanunu Tasarısı’nın
49’uncu maddesi için söz aldım. Ancak çerçeve 45’inci maddeyle ilgili bir madde
ihdası vermiştik, kabul edilmedi. Bu konu üzerinde de birkaç noktaya değinmek
istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlgili kanun maddesine
geçmeden önce, maalesef gene işçi ölümlerinden bahsetmek mecburiyetindeyim.
Gaziantep’te galvaniz fabrikasında meydana gelen patlamada hayatını kazanmaya
çalışırken kaybeden işçilerimize rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
diliyorum, yaralıların da bir an evvel iyileşmesini umuyorum.
Ülkemizdeki çalışma
koşulları, denetimsizlik, taşeron sistemi, on yılda 11 binin üzerinde bir ölüm
bilançosuyla karşı karşıya kalmamıza neden oluyor. Biliyoruz ki demokrasilerde
bu denetimsizlik ve sorumsuzluklara geçit verilemez ama insanların hayatına mal
olan bu boşvermişlik ülkemizi ölüm rekorlarına götürüyor.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa Mahkemesi 20 Eylül 2012 tarih ve 125 sayılı Kararı ile sivil memurları
askerî şahıs tanımından çıkartmış ve askerî mahkemeler yerine sivil
mahkemelerde yargılanmalarını kabul etmiştir. Görüşmekte olduğumuz kanunda da
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının
zorlamasıyla, silahlı kuvvetlerde görev yapan siviller açısından askerî
disiplin hukuku mevzuatının değil, 657 sayılı Kanun’un uygulanması öngörülüyor.
Anayasa’nın 145’inci maddesiyle de, asker olmayan kişilerin savaş hâli
haricinde askerî mahkemelerde yargılanamayacağı anayasal teminat altına
alınmıştır zaten. Ancak verilen cezalar karşısında silahlı kuvvetlerde çalışan
sivil memurların itiraz edecekleri merci Askerî Yüksek İdare Mahkemesidir. 1602
sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun 20’nci maddesi, asker
kişiler tanımına sivil memurları da dâhil etmektedirler. Sivil Memurlar ve
Emeklileri Derneği, idari davalarda yetkili olan bu mahkemede sivil memurların
dava kazanma oranının eser miktarda olduğunu belirtmektedir.
Kanun kapsamındaki sivil
personelin askeri şahıs tanımından çıkarılması hem çalışma koşullarının diğer
devlet memurlarıyla paralelliği hem de sivil personel için sivil yargının
geçerli olması açısından gereklidir. Eğer devlet odaklı yaklaşımların yerine
insan odaklı yaklaşımları koyacaksak, silahlı kuvvetlerde görev yapan sivil
memurlar askerî mahkemelerin uygulama alanının tamamen dışına taşınmalıdır.
Silahlı kuvvetlerle ilgili
bir kanun tasarısı görüşülürken değinmek istediğim bir diğer nokta da asker
intiharlarıyla ilgili. Asker Hakları İnisiyatifi askerî kışlalarda her üç günde
1 askerin intihar ettiğini ve asker intiharlarının sivil intiharların 2,5 katı
olduğunu belirtiyor. Bu durum kabul edilemez. İlaveten, Millî Savunma
Bakanımızın asker intiharlarına ilişkin bir soru önergesini “İntihar yaşı
askerliğe rastlıyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaşanan intiharlarla ilgili
herhangi bir sorumluluğu yoktur.” biçiminde cevaplaması da aynı ölçüde kabul
edilemez.
Ülkemizin evrensel değerleri,
temel hak ve özgürlükleri temel alan, eşitlikçi ve özgürlükçü bir sivil
demokrasi ve güçlü bir hukuk devleti olduğunun bir işareti de bütün ölümlerin
sorumlularının bulunup cezalandırılması olacaktır. Bu ölümler sivil ve siyasi
şiddet ölümleridir; asker ölümlerinden Uludere’ye, Uludere’den Afyon’a, işçi
ölümlerinden doğal gaz facialarına, kadın cinayetlerinden ayrımcılık
cinayetlerine kadar uzanmaktadır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Danışoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
49’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum… Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 4’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 5 üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/394 sıra sayılı kanun
tasarısının Geçici 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Demir Çelik Adil Kurt
Bingöl Muş Hakkâri
Levent
Tüzel Sırrı
Sakık
İstanbul Muş
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU
BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Değişiklik önergesi ile
kaldırılması öngörülen ilgili fıkrada asker kişilere verilen disiplin
cezalarının askerlik hizmet süresinden sayılmayacağı yaptırıma bağlanmış olup;
bu hüküm hukukun genel kaideleri ve kişi hakları ile uyumluluk
göstermemektedir. Yani, kişi cezalı bulunduğu müddet içerisinde kurum
içerisinde yer almasına ve gerekli hâllerde göreve dâhil edilecek olmasına
rağmen bu sürenin hizmet süresine dâhil edilmemesi mağduriyetlerin doğmasına
yol açacaktır. İşbu değişiklik önergesi ile olası mağduriyetlerin önlenmesi
amaçlanmıştır,
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 5’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 50’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 51’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece üçüncü bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31 Ocak 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.