Yasemin KARADENİZ Normal Yasemin KARADENİZ 2 1 2013-04-25T11:14:00Z 2013-04-25T11:14:00Z 113 64201 365950 3049 858 429293 14.00 Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24

 

 

                                                  CİLT: 41                      YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

 

57’nci Birleşim

24 Ocak 2013 Perşembe

 

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Konya’da yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bakan onayı ve kararnameler yoluyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ile Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın ölümlerinin yıl dönümünde kendilerine Allah’tan rahmet dilediklerine ve Irak Tuzhurmatu’da Türkmenlere yönelik yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, BDP Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın katledilişlerinin yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediklerine, 25 Ocak HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile yönetici Ebubekir Deniz’in kaybolmalarının yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin Türkiye’nin kanayan bir yarası olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, AK PARTİ Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ile 5 polis memurunun şehit edilmelerinin yıl dönümünde kendilerini rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın ve siyaset adamı İsmail Cem’in ölüm yıl dönümlerinde rahmet ve şükranla andıklarına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Oman Şûra Meclisi Başkanı Sheikh Khalid bin Hilal bin Naseer Al Mawali’nin beraberinde bir Şûra Meclisi heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/01/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1090)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, kamuoyunda kızamık olarak bilinen subakut sklerozan panensefalit hastalığı ve bu hastalığın tedavisiyle ilgili dünyadaki gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479)

2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve 19 milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi ürünlerinin yerli sanayiye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 23 milletvekilinin, ilköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri konusundaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 22 milletvekilinin ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin aydınlatılması amacıyla 22/01/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Ocak 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, daha önce 25/1/2013 ve 26/1/2013 tarihlerinde de çalışmasına karar verilen Genel Kurulun bu tarihlerde çalışmamasına ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365)

 

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı  ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34 Milletvekilinin Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/730, 2/680, 2/1056, 2/1084) (S. Sayısı: 394)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 365) Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Iğdır’ın çeşitli bölgelerinde bulunan koçbaşı mezar taşlarının korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14673)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Şanlıurfa Balıklı Göl’ün turizme katkısı için yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14674)

3.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Dilek Yarımadası’nda kesilen ağaçlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14720)

4.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, tarımsal sulama amaçlı kurulan kuyulara saat bağlanmasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14721)

5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Spil Millî Parkı’na ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14732)

6.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, cari açığın azaltılması için yapılan çalışmalara ve Bilecik’e yönelik projelere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı  (7/14906)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/14994)

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14998)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak dokuz oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Muhammet Bilal Macit, Babıali baskınının 100’üncü yıl dönümüne,

İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, tarım satış kooperatifleri birliklerinin güçlüklerinin değerlendirilmesine,

Kars Milletvekili Mülkiye Birtane, alan değişikliği yapmak zorunda bırakılan öğretmenlerin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Bursa Milletvekili Aykan Erdemir ve 27 milletvekilinin, nefret suçlarında yaşanan artışın ve nefret suçlarının toplumda yarattığı ayrışma ve travmanın (10/476),

Niğde Milletvekili Doğan Şafak ve 29 milletvekilinin, Niğde ilinin İçmeli beldesinde ve ülke genelinde kadastro çalışmalarından mağdur olan vatandaşların sorunlarının (10/477),

İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve 22 milletvekilinin, FATİH Projesi kapsamında yapılmış akıllı tahta ihalesi ve MEB Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile patent tasarımcısı arasındaki ilişkilerin (10/478),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

CHP Grubunun, 18/4/2012 tarihinde Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin kadınların iş gücüne katılımının ve iş hayatında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (368 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 23 Ocak 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Isparta Milletvekili Recep Özel’in bazı ifadelerini çarpıttığına,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken,

İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit Kandili’ni kutladıklarına;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun niteliğine sahip olmadığı gerekçesiyle AK PARTİ grup önerisinin işleme alınıp alınamayacağı hakkında usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı açıklandı.

 

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasına alınan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) görüşmelerine başlanarak 2’nci maddesine kadar kabul edildi.

 

İzmir Milletvekili Oktay Vural, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla terörün egemenliğinin meşrulaştırılmak istendiğine ve millet egemenliğine getirilen bu dayatmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul etmelerinin mümkün olmadığına,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, yasa tasarısının görüşmelerine başlamadan önce İzmir Milletvekili Oktay Vural’a söz vermesinin doğru bir uygulama olmadığına,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın savunma hakkının genişletilmesine yönelik olduğuna ve bir dayatmanın söz konusu olmadığına,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Meclis çalışmalarında Anayasa’ya aykırılık iddialarının ne şekilde ileri sürüleceğinin İç Tüzük’te açıkça ifade edildiğine ve Anayasa Mahkemesinin televizyonlarda farklı dil ve lehçelerin kullanılmasıyla ilgili 2001 yılında verdiği karara,

Batman Milletvekili Ayla Akat, sosyal demokrat kimliğiyle siyaset yapan ana muhalefet partisinin militarist bir tutum içinde olduğuna,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal demokrat kimliğine söylenen hiçbir sözü kabul etmediklerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın MHP Grubuna,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın şahsına,

Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın AK PARTİ Grubuna,

Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın CHP Grubuna,

Isparta Milletvekili Recep Özel, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın şahsına,

İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Cumhuriyet Halk Partisine,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin, Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek olan 3’üncü maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işleme alınıp alınamayacağı hakkında usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı açıklandı.

 

Alınan karar gereğince, 24 Ocak 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 00.03’te birleşime son verildi.

 

                                                                 Sadık Yakut

                                                                 Başkan Vekili

 

               Tanju ÖZcan                                                                    Mine Lök Beyaz

                       Bolu                                                                                  Diyarbakır

                   Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye

 

           Mustafa Hamarat                                                          Muhammet Bilal Macit

                       Ordu                                                                                   İstanbul

                   Kâtip Üye                                                                              Kâtip Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR

No: 79

24 Ocak 2013 Perşembe

 

Tasarılar

1.- Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/733) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

2.- Özel Sektörün Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmasının Tadiline İlişkin Genel Kurul Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/734) (Plan ve Bütçe; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1157) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)

2.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 5953 Sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1158) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1159) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

4.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1160) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1161) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

6.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Denizli İlinde Kızılcabölük Adıyla İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1162) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

7.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1163) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

8.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın; Demirtaş, Konaklı, Mahmutlar, Kalkan Adıyla 4 İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1164) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2013)

9.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu'nun; 29/4/1959 Tarihli ve 7258 Sayılı Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1165) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2013)

10.-  Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun; 6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1166) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2013)

11.-  İzmir Milletvekili Musa Çam'ın; Türk Ticaret Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1167) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2013)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde kapatılan bir ilkokula ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesini 24.01.2013 tarihinde geri almıştır. (7/14694)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, 2013 Akdeniz Olimpiyatları için Mersin’de yapılan tesislere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/2756) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2012 yılında eş durumundan tayin isteyen öğretmen sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2757) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2007-2012 yılları arasında ülkemize giren kaçak sigara miktarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/2758) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2007-2012 yılları arasında Ankara’da meydana gelen gasp olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2759) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2012 yılında Ankara’da yapılan trafik kontrollerinde tespit edilen alkollü sürücülere ve kesilen trafik cezalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2760) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Azerbaycan’daki meslek ve teknik lise öğretmenlerine verilen eğitime ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2761) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Orta Ceyhan Menzelet II. Merhale Sulama Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2762) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, hafif ticari araç pazarının daralmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2763) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

9.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, okullarda serbest kıyafet uygulamasının suç oranlarını artırdığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2764) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

10.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, TİKA’nın koordinasyon ofisleri ve personeline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2765) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

11.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, üniversite mezunu işsiz sayısına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2766) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

12.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Ayvalı Sulama Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2767) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

13.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, bazı öğretmenevlerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2768) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

14.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ÖTV oranlarındaki artışa ve ekonomiye etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2769) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

15.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, elektronik ortamda tebligat bildirimine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2770) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

16.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 182 Hastane Randevu Merkezi’nin randevu sistemindeki bazı eksikliklere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2771) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

17.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş Havalimanını büyütme ve modernizasyon çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/2772) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

18.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, buğday, arpa ve çeltik üretiminin artırılması için yapılan çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2773) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul’un Adalar ilçesindeki bazı gayrimenkullerin imar planı değişikliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16099) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Adana’daki Amerikan üssünde bulunan camiye saldırı yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16100) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

3.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan emekli subaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16101) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, bazı Türk vatandaşlarının Suriye tarafından esir alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16102) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

5.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, MİT Müsteşarının Abdullah Öcalan ile görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16103) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

6.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Barış ve Demokrasi Partisi mensubu milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16104) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Uludağ Üniversitesindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16105) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

8.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Türkiye ile Rusya arasında imzalandığı iddia edilen bir anlaşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16106) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

9.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, TSK’da görev yapan rütbeli personele ve bunların maaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16107) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

10.-  Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, yabancılara ait dernek ve vakıflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16108) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

11.-  Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, üniversiteler ile ilgili bazı istatistiklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16109) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

12.-  Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, 2003-2012 yılları arasında yapılan imar değişikliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16110) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

13.-  Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, ÖSYM’nin yaptığı sınavların giriş ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16111) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

14.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16112) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

15.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milli İstihbarat Teşkilatının personel alımı ile ilgili soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16113) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

16.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, çalışma odasına yerleştirilmiş dinleme cihazına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16114) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

17.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, İmralı görüşmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16115) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

18.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Termik Santralinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16116) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

19.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PKK temsilcileri ve elebaşı ile yapılan görüşmelerle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16117) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

20.-  Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, terör örgütü tarafından kaçırılan vatandaşlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16118) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

21.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afganistan’da yol ve köprülü kavşak yapımı için yapılan harcamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16119) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

22.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Arnavutluk’ta bir okul ve yurt için yapılan harcamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16120) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

23.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, piyasadan çekilen motorlu taşıtlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16121) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

24.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 2012 yılında kurulan taş ocağı ve çimento fabrikalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16122) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

25.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Sırbistan’daki bir okulun onarılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16123) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

26.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Pakistan’da yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16124) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

27.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, koruma altına alınan hayvanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16125) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

28.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, üniversitelere araştırma için aktarılan kaynağa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16126) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

29.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, şehit askerlerin yakınlarına uygulanan isteğe bağlı askerlikten muafiyet hakkının polislere de uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16127) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

30.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, öğretmen maaşlarına ve öğretmenlere yönelik şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16128) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

31.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, araç muayene istasyonlarına ve bunlardan elde edilen gelire ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16129) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

32.-  Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çalışanlarının ücret sorununa ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16130) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

33.-  İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Anadolu Ajansının internet medyası ile yazılı basına farklı bültenler verdiği iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16131) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

34.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan ve kiralanan araçlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16132) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

35.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Manisa’da gerçekleştirdiği yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16133) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

36.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ermeni soykırımı iddialarına karşı yapılan çalışmalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16134) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

37.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ataması yapılan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı’na ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16135) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

38.-  Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, yerel basının yaşadığı sorunlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16136) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

39.-  Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, elektrik tüketiminden alınan TRT payına ve TRT’nin özel şirketlere yaptırdığı programlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16137) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

40.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16138) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

41.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Borca Dayalı Para Sistemi ve Kısmi Rezerv Sistemine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16139) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

42.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16140) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

43.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16141) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

44.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına ve terörle mücadele kapsamındaki faaliyetlerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/16142) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

45.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/16143) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

46.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında yabancı uyruklu personelin istihdam edilmesine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/16144) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

47.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/16145) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

48.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/16146) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

49.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/16147) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

50.-  Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, sağlık durumu ağır olan bir mahkuma ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16148) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

51.-  Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, tutuklanan bir kişinin yaşının büyütüldüğü iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16149) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

52.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvuru konusu olabilecek haklarda belirsizlik olduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16150) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

53.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tüzel kişilerin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapamamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16151) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

54.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ücretinin yüksek oluşuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16152) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

55.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesinin teknik ve fiziki yeterliliğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16153) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

56.-  Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, İmralı Cezaevine ve Abdullah Öcalan’ın cezaevi hayatına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16154) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

57.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hakkında inceleme ve soruşturma başlatılan hakim ve savcılara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16155) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

58.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Fransa’da gözaltına alınan bir teröristin ülkemize iade edilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16156) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

59.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16157) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

60.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kadına yönelik şiddet ve cinayetler ile ilgili davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16158) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

61.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16159) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

62.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16160) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

63.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kadına yönelik şiddet ve cinayet vakalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16161) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

64.-  Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Muğla E Tipi Kapalı Cezaevindeki işkence iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16162) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

65.-  Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevinde bir mahkumun ölümü ile ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16163) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

66.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, çocuk yoksulluğuna ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16164) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

67.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16165) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

68.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16166) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

69.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16167) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

70.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16168) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

71.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16169) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

72.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16170) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

73.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16171) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

74.-  Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16172) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

75.-  İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Zonguldak’ta meydana gelen maden kazasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16173) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

76.-  İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, 2003-2013 yılları arasında meydana gelen iş kazalarıyla ilgili verilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16174) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

77.-  Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, e-reçete uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16175) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

78.-  Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, hastanelerdeki taşeron firma çalışanlarının sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16176) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

79.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemizde ve Manisa’da çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16177) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

80.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16178) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

81.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16179) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

82.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16180) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

83.-  Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16181) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

84.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16182) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

85.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ÇED sürecinden muaf tutulan projelere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16183) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

86.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım dışı amaçla kullanılan tarım arazilerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16184) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

87.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da turizm öncelikli yöre belediyelerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16185) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

88.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sit alanlarına ve yeniden değerlendirmeye tabi tutulmalarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16186) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

89.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16187) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

90.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16188) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

91.-  Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16189) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

92.-  Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, ülkemizde konuşlandırılacak patriot füzelerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16190) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

93.-  İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16191) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

94.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sözde Ermeni soykırımının 100. yılı için yapılması planlanan propagandaya karşı alınan önlemlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16192) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

95.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Suriyeli muhaliflere yapılan desteklere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16193) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

96.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Suriyeli mülteciler için oluşturulan kamplara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16194) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

97.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16195) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

98.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16196) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

99.-  Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16197) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

100.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16198) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

101.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2002-2012 yılları arasında yapılan ihracat desteklerine ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16199) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

102.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16200) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

103.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Irak ile olan dış ticarete ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16201) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

104.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16202) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

105.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16203) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

106.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16204) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

107.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Trakya Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin bazı uygulamalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16205) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

108.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16206) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

109.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Linyit İşletmesinin lojmanlarının boşaltılmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16207) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

110.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Linyit İşletmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16208) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

111.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Garp Linyit İşletmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16209) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

112.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Tunçbilek Termik Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16210) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

113.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Termik Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16211) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

114.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bakanlık teşkilatı ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan ve kiralanan araçlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16212) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

115.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik ve petrol ihracına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16213) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

116.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16214) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

117.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16215) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

118.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16216) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

119.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, cirit sporunun geliştirilmesi amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16217) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

120.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16218) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

121.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16219) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

122.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16220) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

123.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16221) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

124.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Suriye’den kaçak zeytinyağı getirildiği iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16222) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

125.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16223) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

126.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Ordu Ziraat Odasının tüzel kişiliğinin sona erdirilmesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16224) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

127.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, ülkemizdeki sahte bal reklam ve satışlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16225) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

128.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hayvan üreticilerinin sorunlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16226) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

129.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kaçak kenevir ve haşhaş ekimlerinin önlenmesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16227) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

130.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16228) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

131.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Alo 174 gıda hattına yapılan başvurulara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16229) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

132.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16230) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

133.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16231) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

134.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16232) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

135.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, ülkemizdeki sahte bal reklam ve satışlarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16233) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

136.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16234) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

137.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bakanlıktaki geçici görevlendirme uygulamalarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16235) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

138.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık tarafından satın alınan taşıtlara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16236) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

139.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16237) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

140.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16238) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

141.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16239) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

142.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, sözleşmeli belediye çalışanlarına ve Esenyurt Belediyesi personel sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16240) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

143.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Türkiye’deki koruculuk sistemine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16241) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

144.-  Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana ilindeki sivil toplum örgütlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16242) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

145.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü personeline yapılan taltif ödemelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16243) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

146.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, terörle mücadelede görev yapan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16244) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

147.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16245) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

148.-  Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Emniyet Genel Müdürlüğü Teşkilatı personeli intiharlarına ve intiharların sebeplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16246) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

149.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16247) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

150.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16248) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

151.-  Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Kilis Belediyesine ait bir kesimhane ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16249) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

152.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16250) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

153.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16251) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

154.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16252) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

155.-  İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’daki heykellere ve bunların bakım ve onarımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16253) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

156.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sözde Ermeni soykırımı iddialarının 100. yılı için yapılması planlanan propagandaya karşı alınan önlemlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16254) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

157.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16255) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

158.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16256) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

159.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16257) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

160.-  Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16258) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

161.-  Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, spor kulüplerinin vergi ve sigorta prim borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16259) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

162.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, özelleştirme kapsamında olan Seyitömer Linyit İşletmesine yeni personel alınacağı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16260) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

163.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Tunçbilek Termik Santralinin özelleştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16261) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

164.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Garp Linyit İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16262) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

165.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Termik Santralinin faaliyetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16263) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

166.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Linyit İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16264) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

167.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Türk Telekom’un özelleştirilmesinden sonra bazı taşınmazlarının rayiç bedelleri altında kiralandığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16265) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

168.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, mobil servis sağlayıcılarının denetimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16266) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

169.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Türk Telekom’un özelleştirilmesinden sonra Sivas’taki bir taşınmazının rayiç bedeli altında kiralandığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16267) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

170.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16268) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

171.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, dolaysız verginin vergi tahsilatındaki payının azalmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16269) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

172.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16270) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

173.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16271) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

174.-  Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16272) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)

175.-  Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı bir köyün okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16273) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

176.-   Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı bir okulun öğrenci sayısındaki yoğunluğa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16274) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

177.-   İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, engelli öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16275) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

178.-   İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Bakanlığın öğrencilere okutulan kitaplarla ilgili politikasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16276) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

179.-   Batman Milletvekili Ayla Akat’ın, Batman’ın bir köy okulunda öğretmenlerin siyasi içerikli konuşmalar yaptığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16277) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

180.-   Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’de görevli bir öğretmen ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16278) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

181.-   Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Fethiye ilçesinin bir köyünün öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16279) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

182.-   Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Muğla’da AÖF sınavlarının tek merkezde yapılmasının neden olduğu sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16280) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

183.-   Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16281) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

184.-   Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16282) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

185.-   Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16283) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

186.-   Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, yatılı ilköğretim bölge okullarında öğrenim gören öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16284) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

187.-   Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, TSK’da görev yapan pilotlara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16285) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

188.-   Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan çeşitli birimlerle ilgili verilere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16286) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

189.-   İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, Genelkurmay Başkanlığınca İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen belgelere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16287) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

190.-   Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, 2. Ordu Komutanlığının 2011 yılındaki bal alım ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16288) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

191.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16289) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

192.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16290) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

193.-  Samsun Milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan’ın, Samsun’un Vezirköprü ilçesine bağlı Kunduz ormanlarının bir kısmının Çorum iline bağlanmasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16291) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

194.-  Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’ın, Tosya’da yapılması planlanan bir baraja ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16292) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

195.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16293) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

196.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16294) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

197.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16295) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

198.-  İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterinin mesai saatlerini düzenleme yetkisini kötüye kullandığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16296) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)

199.-  Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, hastanelerdeki taşeron firma çalışanlarının sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16297) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

200.-  Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, e-reçete uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16298) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

201.-  Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, üreme sağlığı ile ilgili çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16299) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

202.-  Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, kişi başına düşen doktor, hemşire ve yatak sayılarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16300) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

203.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Alo 184 SABİM hattına gelen şikayetlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16301) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

204.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16302) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

205.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, yanlış tedavi ve tetkikler ile bunlara yönelik denetimlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16303) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

206.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16304) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

207.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16305) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

208.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, hava ambulanslarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16306) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

209.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kapatılan sağlık ocağı ve sağlık evlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16307) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

210.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir telekomünikasyon şirketinin kişisel veri ihlali yaptığı iddiasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16308) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

211.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, mobil servis sağlayıcılarına ve bunların denetimlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16309) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

212.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sivil havacılık sektörüne ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16310) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

213.-  Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16311) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

214.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16312) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

215.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından yapılan gemi geçişlerine ve verilen kılavuzluk hizmetlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16313) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

216.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, deniz araçlarına ve yangın söndürme römorkörlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16314) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

217.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, tarihi deniz fenerlerine ve turizme kazandırılmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16315) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

218.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından tehlikeli madde taşıyan gemi geçişlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16316) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

219.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Araçların Yüklenmesine İlişkin Ölçü ve Usuller ile Tartı ve Boyut Ölçüm Toleransları Hakkında Yönetmelik’ten kaynaklanan mağduriyete ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16317) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

220.-  Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16318) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)

221.-  Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Sayıştayın 2011 yılı denetim raporlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/16319) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2013)

222.-                Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 24. Yasama Döneminde gerçekleşen yurt dışı seyahatlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/16320) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2013)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkari Milletvekili Adil Kurt ve 21 Milletvekilinin, SSPE hastalığı konusunun araştırılarak bu hastalıkla mücadele için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.01.2012)

2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve 19 Milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi ürünlerinin yerli sanayiye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.01.2012)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 23 Milletvekilinin, ilköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenme konusundaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.01.2012)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Cemevlerine verilen Devlet desteklerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/12405)

2.-    İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, mayınlı arazilere ve bunların temizlenmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12509)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Türkiye’deki Cemevi sayısına ve illere göre dağılımına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/12567)

4.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, son bir yıl içinde düşen ya da düşürülen helikopter sayısına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12654)

5.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, 1996 yılında düşen bir savaş uçağının enkazının ve pilotun naaşının Ege Denizinden çıkarılması talebine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12655)

6.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, İsrail savaş uçaklarının KKTC sahasını ihlal ettiğine yönelik iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12658)

7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Siirt’te düşen S-70 model helikoptere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12659)

8.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kabul edilen şehit ve gazi tanımlarına ve yapılan maaş ve tazminat ödemelerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12660)

9.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’daki konut sayısına ve konut satışlarındaki düşüşe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13310)

24 Ocak 2013 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Konya’da yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Konya’da yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya ilimize iktidarımız döneminde yapılan yatırımlarla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün, 24 Ocak 2013, rahmetli gazeteci Uğur Mumcu’nun ve Gaffar Okkan suikastlarının yıl dönümü. Ben her ikisine de Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum. Türkiye'nin ne kadar karanlık dönemlerden geçtiğini ve AK PARTİ iktidarının son on yıldır bu karanlık dönemleri aydınlatma yolundaki girişimlerinin ne tür engellemelerle karşılaştığını vatandaşlarımız çok iyi biliyor. İnşallah bu karanlık noktaları el birliğiyle ortaya çıkartacağız. Türkiye şeffaf, geçmişiyle hesaplaşabilen ve geleceğine umutla bakabilen bir ülke olacak.

Ben, özellikle, dünkü oturumda sarf edilen sözlerle ilgili de bir iki şey söylemek istiyorum. Türkiye'de yaşayan her vatandaşımız ırkı, dili, dini ne olursa olsun eşit vatandaştır. Bizim inancımıza göre de Allah katında üstünlük takvadadır, o yüzden herkes eşittir. Ben, dün burada, kürsüde, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde sarf edilen, ırkçılığın buram buram koktuğu o sözleri lanetle, nefretle ve şiddetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah bu tip insanları inşallah ülkemizin başına bela etmesin, Allah bunların eline bizi bırakmasın diyorum.

Konya, tarımsal potansiyeli, sanayi altyapısı, coğrafi konumu itibarıyla bir kavşak noktası olması, kara yolu, hava yolu ve demir yolu bağlantıları, limanlara yakınlığı, yetişmiş iş gücü, tarihî ve kültürel zenginlikleri, hâlen yürütülmekte olan KOP gibi devasa yatırımları, deprem riskinin düşük olması gibi nedenlerle yatırım için cazip bir il olma özelliğini arttırarak devam ettirmektedir. Tarım ve sanayideki üretim ile ülke ekonomisinde önemli bir yere sahiptir.

Konya, biliyorsunuz, Türkiye'de yüz ölçümü en büyük olan illerimizden birisi, nüfusumuz da 2 milyon küsur. Şu anda sosyoekonomik gelişmişlik açısından 20’nci sırada yer almaktayız. İl ve merkez ilçelerimizde toplam 2.803 hektar alana sahip 9 adet organize sanayi bölgesi ve 38 adet küçük sanayi sitesi mevcuttur. Organize sanayi bölgelerinde faal durumda olan 596 fabrika bulunmaktadır. Ayrıca, küçük sanayi sitelerinde 6.800 iş yeri mevcuttur. Bunlara ilave olarak, il merkezinde 120 hektar alan üzerinde kurulu bulunan özel Büsan toplu iş yerinde de 460 iş yeri faaliyette bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimizde dikkati çeken bazı yatırımları kısaca belirtmek istiyorum. İlimiz toplam arazi varlığının yüzde 55’inde tarım yapılmakta olup yüzde 45’i tarım dışı arazidir. Tarla arazisinde de arpa, buğday ve şeker pancarı üretilmektedir. İlimizde 2012 yılı itibarıyla 734 adet tarımsal amaçlı kooperatif bulunmaktadır. Ayrıca ilde 38 adet tarımsal üretici birliği ve 3 adet, 4632 sayılı Kanun’a göre kurulan yetiştirici birliği faaliyet göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya, Niğde, Aksaray ve Karaman illerinde gerçekleştirilecek KOP bünyesinde muhtelif aşamalarda 16 adet proje yer almaktadır. KOP kapsamındaki projelerle toplam yaklaşık 860 bin hektar alan sulanacaktır. KOP’la ilgili çalışmalar 2020 yılına kadar tamamıyla bitecek ve Konya tarımsal sulama amaçlı, içme ve kullanma suyu amaçlı ihtiyaçlarının büyük bir kısmını buradan karşılayacaktır.

Konya-Ankara arasında 250 kilometre hıza uygun olarak inşa edilen çift hatlı elektrikli sinyalli yeni demir yolunun toplam uzunluğu 306 kilometredir. Şu anda, yine Konya ve Eskişehir arası hızlı tren seferleri başlayacak. Şu anda geri sayıma başladık, her türlü altyapısı tamamlanmış durumda, yakın bir sürede de seferler başlayacak.

Konya ilinde yapımı planlanan bölünmüş yol uzunluğu 990 kilometre olup, bunun 868 kilometresi 2011 ve 2012 yıllarında tamamlanmış ve trafiğe açılmıştır. Ayrıca, Konya-Afyonkarahisar, Konya- Ereğli gibi bölünmüş yol çalışmaları da hâlen devam etmektedir. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki takdir edersiniz ki beş dakikalık bir süreye Konya’ya cumhuriyet tarihinin en önemli yatırımlarının yapıldığı son on yılı sığdırmak mümkün değil. Ben emeği geçen tüm bakanlarımıza, başta Başbakanımız olmak üzere teşekkür ediyorum.

Konya çok güzel, yaşanılası bir şehir olduğu için emeği geçen belediye başkanlarımıza da teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Ocak 2013. Bundan tam yirmi yıl önce, 24 Ocak 1993 tarihinde araştırmacı gazeteci yazar, tam bağımsız ve demokratik Türkiye yolunda mücadele eden, demokrat, devrimci, yurtsever Uğur Mumcu hunharca katledildi.

Yine, bugün 24 Ocak –iyi bir gün değil aslında- Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan 5 polisiyle birlikte hunharca katledildi.

Bugün, 24 Ocakta siyaset adamı Uğur Mumcu ve Aydın Güven Gürkan öldüler. Onların anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Hepsine Tanrı’dan rahmet diliyorum.

24 Ocak, başka bir yönüyle de kötü bir gün. Biliyorsunuz, 24 Ocak 1980 kararlarının ve 12 Eylül 1980 darbesinin ekonomik temelini oluşturan kararların alındığı bir gün. Rahmetli Turgut Özal’ın IMF doğrultusunda yazdığı reçetenin yürürlüğe girdiği bir gün.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Uğur Mumcu, aslında demokrasi ve özgürlük yolunda simge bir isimdi. O, hunharca katledildi ama kimlerin katlettiği, neden katlettiği, nasıl katlettiği bir türlü aydınlatılamadı. Kemal Türkler, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Gün Sazak gibi pek çok toplum önderinin katledilişinde olduğu gibi Uğur Mumcu’nun katledilişi de faili meçhul bir cinayet olarak kaldı. Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasa’sında hukuk devleti olduğu yazılıdır. Hukuk devletinde hiçbir cinayet faili meçhul değildir, aslında faili meçhul bırakılan cinayetler söz konusudur. Bu cinayetlerde devletin eli var demektir. Eğer devlet bu faili meçhul bırakılan siyasi cinayetleri aydınlatamıyorsa eli var demektir. Bugüne kadar da Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılmasıyla ilgili olarak fiilî dirençlerin ortaya konulduğu, Parlamentoda Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu Başkanı tarafından dile getirildi ve biz Türkiye Cumhuriyetinin 2013 yılındaki Türkiye’si olarak gerçekten, geride faili meçhulleri aydınlatılmamış bir Türkiye bırakıyoruz. Biz, Uğur Mumcu’nun çocuklarına, babasının neden ve nasıl öldürüldüğü sorusunun yanıtını veremiyoruz. Aslında, devletin bu sorulara yanıt vermesi gerekiyor. Uğur Mumcu aslında demokrasi ve özgürlüğün yaşamın her alanında bir yaşam biçimi olarak yaşanması için mücadele etti. “Adalet”, “hukuk” ve “demokrasi” kavramlarına çok önem verdi.

Bakın, adaletle ilgili düşüncesi: “Bir toplumu ayakta tutan temel dayanaklardan biri adalet duygusudur. Bu duygu bir kez yara aldı mı demokrasinin temelleri de sarsılmış demektir. Adalet bağımsız mahkemeler aracılığıyla dağıtılırsa adalet duygusu güçlenir.” Ne güzel de demiş, tam bugüne özgü söylemiş Uğur Mumcu. Yani bugünü yirmi yıl önce görmüş.

Yine adaletle ilgili başka bir yazısında “Hukuktan önce ‘adalet’ kavramı var. Adalet bir ideal durumun, özlemin adı. Hukuksa adalete ulaşmanın yollarından sadece biri. Hukuku kullanarak adaletsizlik de yaratabilirsiniz. Parlamentodan çıkan metin hukuktur ama mutlaka adalet değildir. Yargıcıyla, avukatıyla tüm hukukçular esir alınmıştı Hitler rejimince. Hukuk profesörleri birer papağan, yargıçlar ise oyuncaktı Hitler’in elinde. Bugün, Hitler’e uşaklık etmiş yargıçlara hukukçu demek mümkün müdür artık? Bunlar siyasal cinayetlerin kiralık katilleridir. Bir yüksek kürsüye cüppeyle çıkmak cellatlığa meşruiyet kazandırmaz hiçbir zaman.” demektedir.

Değerli arkadaşlar, görüyorsunuz ki Uğur Mumcu “adalet” ve “hukuk” kavramlarına ne kadar önem vermiş, bundan yirmi yıl önce, yirmi beş yıl önce adaletin ve hukukun gerekliliğini tespit etmiştir ve bugünleri işaret etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün anısı önünde özlemle bir kez daha saygıyla eğildiğimiz Uğur Mumcu ve diğer faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin aydınlatılmasını sağlamak hukuk devletinin görevidir ve bizim de o kişilerin yakınlarına, çocuklarına karşı bir borcumuzdur diye düşünüyorum.

Uğur Mumcu ve diğer faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde yaşamlarını kaybeden herkese Allah’tan rahmet diliyorum, anısı önünde saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Biz de Başkanlık Divanı olarak Uğur Mumcu’ya Allah’tan rahmet diliyoruz; yakınlarına, sevgili çocuklarına ve özellikle Meclis Başkan Vekili Sayın Güldal Mumcu Hanımefendi’ye sabırlar diliyoruz.

Gündem dışı üçüncü söz, Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılan kararname mağdurları ve askerî öğrencilerin sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’ye aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bakan onayı ve kararnameler yoluyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlere ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinde bakan onayı ve kararnameler yoluyla ilişiği kesilen ve mağduriyetleri devam edenlerle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Bilindiği gibi, 22 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’yla, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na bir geçici 32’nci madde eklendi. Bu maddeye göre, 1971 tarihinden itibaren, Türk Silahlı Kuvvetlerinden yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şûra kararları ile ilişiği kesilenlere özlük hakları verilmişti. Bu düzenlemelerden, yargı yolu açık işlemler sonucunda ilişiği kesilen kararname mağdurları ve askerî öğrenciler faydalanamamıştı. Bu durum Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ayrımcılığı yasaklayan 14’üncü maddesine aykırılık arz etmektedir. Aynı kanun maddeleri ve aynı gerekçelerle, ancak farklı idari işlemlerle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler arasında böyle bir ayrımcılığın yapılması kabul edilemez.

Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma, 926 sayılı Kanun’un subaylar için 50/c, astsubaylar için 94/b maddesi çerçevesinde yapılmaktadır. Konuyla ilgili yasa maddesi aynen şöyle: “Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subay, astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. Bu işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı subay, astsubay sicil yönetmeliklerinde gösterilir. Bu gibi subay, astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemleri, Yüksek Askerî Şura kararıyla yapılır.” hükmünü içermektedir. Ayırma işlemine tabi tutulacak personelin hangi idari kararlarla ilişiğinin kesileceğine Genelkurmay Başkanlığı karar vermektedir. Bu durum, personelin hangi idari kararlarla ilişiğinin kesileceği konusunda bir tasarrufu söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, YAŞ kararlarıyla ilişiği kesilenlerin yargıya gitme hakkı yoktur. Bu nedenle Meclis, 6191 sayılı Yasa’nın 32’nci maddesini kabul ederek onlara bu hakkı verdi. Teorik olarak şöyle düşünülebilir: Bakan onay ve kararnamelerle ilişiği kesilen askerî personelin yargıya başvurma imkânı vardır. Onlar Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde haklarını arayabilirler.

Bu, yargı içinde hâkim sınıfından olmayan üyeleri bulunduran bir yargıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu yargının kararlarını yok saymaktadır. Bu, özlük işlemleri Genelkurmay Başkanlığınca düzenlenen ve hâkimlik teminatı güvence altına alınmamış bir yargıdır. Bu yargı, verdiği cezaların yargı konusu yapılacağını hüküm altına almıştır. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi tarafsız değildir. Bu nedenle 2010 yılında yapılan referandumla Yüksek Askerî Şûranın yetersizlik ve kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme işlemine karşı yargı yolu açılmıştı. Böylece YAŞ kararlarına yargı yolu açılmasına rağmen YAŞ kararlarıyla ilişiği kesilenlerin yargı yolu açılmayıp, ilk, 6191 sayılı Yasa’nın geçici 32’nci maddesiyle özlük hakları verilmiştir. Olması gereken, bu tür mağduriyetleri olan herkesin bu uygulamadan yararlanmasının sağlanmasıdır ancak hem Hükûmet hem de Millî Savunma Bakanlığı kişilerin geleceğiyle ilgili hayati düzenlemeleri objektif esaslar üzerinden yapmamakta, mağduriyetlerin bir kısmını giderirken diğer kısmının mağdur olmasına göz yummaktadır.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki günlerde görüşülecek olan Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu çerçevesinde oda ve göz hapsi cezalarının kaldırılması, disiplin cezalarına yargı yolunun açılması olumlu bir gelişmedir. TSK’dan ayırma cezası verme yetkisinin Yüksek Askerî Şûra ve ilgili bakanlık onayından çıkarılarak daha alt kademelerde oluşturulan Yüksek Disiplin Kurulunun takdirine bırakılması doğru değildir.

12 Eylül 2010 yılında yapılan halk oylamasıyla kabul edilen Anayasa değişikliğinde “Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.” hükmü getirilmişti. Böyle olmakla birlikte, sözü edilen uyum kanunu Meclisten henüz geçmemiştir. Yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı güvence altına alınmamış bir mahkemenin yargı yolu olarak gösterilmesi de doğru değildir. Hayati sonuçları olan Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının yargı kararıyla verilmesi keyfî uygulamaların önüne geçebilecektir. Bugün hâlâ keyfî uygulamalara maruz kalmış, basit disiplin suçlarıyla meslekten çıkarılmış kişilerin mağduriyeti devam etmektedir.

Her defasında darbelerin açtığı yaraların sarılacağı söyleniyor. O hâlde, ordudan çıkarıldığını yakınlarından bile saklayan, intihar, aile ilişkilerinin bozulması sonuçlarını doğuran bu mağduriyetin ivedi olarak giderilmesi gerekiyor diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ile Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın ölümlerinin yıl dönümünde kendilerine Allah’tan rahmet dilediklerine ve Irak Tuzhurmatu’da Türkmenlere yönelik yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak 24 Ocakta menfur saldırılar sonucu rahmetli olan Sayın Uğur Mumcu’yu ve Sayın Gaffar Okan’ı ölümlerinin bu yıl dönümünde saygıyla anıyoruz. Tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu vesileyle ayrıca, dün Irak’ta, Tuzhurmatu’da Türkmenlere yönelik, cenaze töreni sırasında yapılan saldırıda 42 kişi hayatını kaybetmiştir. Saldırıda Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı ile eski Başkanı Sayın Sadettin Ergeç yaralanmıştır. Bu menfur saldırıyı kınıyor, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Bu vesileyle bir konuyu, Hükûmet de buradayken, paylaşmak istiyorum. ABD Dışişleri Bakanının Senatoda verdiği bir ifadede, Libya’dan gelen birtakım silahların Türkiye’ye geldiğine, oradan da Suriye’ye gittiğine ilişkin bir soru soruldu. Dolayısıyla, bu konuda Dışişleri Bakanlığının acilen bir açıklama yaparak böyle bir hususun olup olmadığı konusunda dünya kamuoyuna da cevap vermesini beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Buldan…

2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, BDP Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın katledilişlerinin yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediklerine, 25 Ocak HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile yönetici Ebubekir Deniz’in kaybolmalarının yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin Türkiye’nin kanayan bir yarası olduğuna ilişkin açıklaması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de BDP Grubu olarak Gazeteci-Yazar Sayın Uğur Mumcu’nun ve Sayın Gaffar Okkan’ın katledilişlerinin yıl dönümünde her iki insanımıza, yurttaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Okkan ve Mumcu ailelerine bir kez daha başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Ayrıca, 25 Ocak 2001, HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Yöneticisi Ebubekir Deniz’in kaybedilişlerinin yıl dönümü. Bu iki arkadaşımız da jandarma karakolunda gözaltına alındı ve bir daha kendilerinden haber alınamadı. O tarihten bu yana kayıplar ve olayla ilgili yürütülen soruşturmada tek bir sonuca ulaşılabilmiş değil.

Faili meçhul cinayetler Türkiye’nin kanayan bir yarası, 17 bin faili meçhul cinayet, kayıp ve yargısız infazlar bu coğrafyanın kaderi olmamalıdır.

BDP Grubu olarak bütün faili meçhullerin açığa çıkması, faillerin yargılanması ve kayıpların bulunması temennimizi bir kez daha ifade ediyor, teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ünal…

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, AK PARTİ Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ile 5 polis memurunun şehit edilmelerinin yıl dönümünde kendilerini rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de AK PARTİ Grubu olarak 24 Ocak 1993’te karanlık bir cinayet tertibiyle öldürülen gazeteci yazar Uğur Mumcu’yu rahmetle anıyoruz ve bu olayı insan canına kasteden tüm cinayetlerde olduğu gibi esefle, şiddetle kınıyoruz.

Aynı şekilde, 24 Ocak tarihinde, yine, aramızdan ayrılan şehit emniyet müdürü Gaffar Okkan’ın ve 5 görev arkadaşı polis memurumuzun da şehadet yıl dönümü bugün. Şehit olduğu günden bugüne kadar doğan yaklaşık 400 çocuğunun adının da Gaffar Okkan oluşu bunun en büyük kanıtı.

Şehit Gaffar Okkan ve şehit olan diğer kahramanlarımızı rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Hamzaçebi…

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın ve siyaset adamı İsmail Cem’in ölüm yıl dönümlerinde rahmet ve şükranla andıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, büyük gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun, bugün, ölümünün 20’nci yıl dönümünü yaşıyoruz. Böyle acılı bir yıl dönümünde Uğur Mumcu’yu rahmetle ve şükranla anıyorum. Onun vermiş olduğu mücadelenin, milletimizin eline tutuşturduğu özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin aynı şekilde devam ettiğini ifade etmek isterim.

Bir demokratik ülkede yaşıyoruz, ancak yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen, Uğur Mumcu cinayetinin ve yine bugün ölüm yıl dönümü olan Gaffar Okkan cinayetinin hâlâ faili meçhul olarak kalmış olmasını da demokrasimiz açısından üzülünecek bir durum olduğunu ifade ediyorum.

Yine, bugün, büyük siyasetçilerimizden, Türk devlet adamı İsmail Cem’in ölüm yıl dönümü, kendisini rahmetle ve şükranla anıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Biz de tekrar Uğur Mumcu’yu, Gaffar Okkan’ı ve tüm meçhul cinayetlere kurban gidenleri rahmetle ve saygıyla anıyoruz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, izin, verin milletvekilleri de Uğur Mumcu’yla ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşsınlar.

BAŞKAN – Benim o konudaki tavrım belli, İç Tüzük de açık.

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Senede bir gün, 24 Ocak Sayın Başkan. Senede bir gün Uğur Mumcu’yu anıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Oman Şûra Meclisi Başkanı Sheikh Khalid bin Hilal bin Naseer Al Mawali’nin beraberinde bir Şûra Meclisi heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/01/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1090)

                                                                                                                        23.01.2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Oman Şura Meclisi Başkanı Sheikh Khalid bin Hilal bin Naseer Al Mawali’nın beraberinde bir Şura Meclisi heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/01/2013 tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                         Cemil Çiçek

                                                                                                      TBMM Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin 3 önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, kamuoyunda kızamık olarak bilinen subakut sklerozan panensefalit hastalığı ve bu hastalığın tedavisiyle ilgili dünyadaki gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuoyunda "Kızamık Hastalığı" olarak bilinen, tıptaki ismi Subakut Sklerozan Panensefalit (SSPE) olan, kızamık mikrobunun yol açtığı beyin hastalığı ile ilgili halen çok ciddi belirsizlikler ve soru işaretleri vardır.

SSPE hastalığının tıpta kesin bir tedavisinin olmaması, hastalığa yakalananların önemli kısmının 1990'lı yılların başından 2000'li yıllara kadarki dönemde, özellikle Güneydoğu ve Doğu illerinde yapılan kızamık aşılarından sonra ortaya çıkması durumu, o dönem kamuoyuna yansıyan "Güneydoğu'ya bozuk kızamık aşısı" iddiaları ve bu iddialarla ilgili bugüne kadar ciddi bir yasal sürecin işlememesi dikkat çekicidir.

Bu bağlamda, SSPE hastalığı ile ilgili; hastalığa yakalanan kişilerin takibi ve tedavilerinin nasıl devam ettiği, hastalığın özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki illerde yaygın olmasının nedenleri ve henüz kamuoyunun hastalıkla ilgili net olarak bilmediği durumların bilinmesi gibi hususları incelemek ve araştırmak adına Anayasa'nın 98’inci İç Tüzük'ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.

1) Adil Kurt                                           (Hakkâri)

2) Pervin Buldan                                    (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                     (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                         (Muş)

5) Murat Bozlak                                     (Adana)

6) Ayla Akat                                          (Batman)

7) İdris Baluken                                     (Bingöl)

8) Hüsamettin Zenderlioğlu                   (Bitlis)

9) Emine Ayna                                       (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                              (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                         (Diyarbakır)

12) Esat Canan                                       (Hakkâri)

13) Halil Aksoy                                     (Ağrı)

14) Sırrı Süreyya Önder                        (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                               (Kars)

17) Erol Dora                                         (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                              (Mersin)

19) Demir Çelik                                     (Muş)

20) İbrahim Binici                                  (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                       (Van)

22) Özdal Üçer                                      (Van)

Gerekçe:

SSPE (Subacute sclerosing panencephalitis) hastalığı genel anlamda, kızamık virüsü enfeksiyonunun (beyin iltihabı) sebep olduğu bir merkezî sinir sistemi hastalığıdır. Kızamık geçiren bir kişinin beynine yerleşen virüs, on yıl içinde tekrar aktif hâle geçip beyinde büyük bir tahribata neden olmaktadır.

Hastalığın net bir tedavisinin olmadığı, ancak seyrinin yavaşlatıldığı bilinmektedir. SSPE Derneğine göre hastalıkla birlikte beyinde patolojik değişiklikler görülmekte ve bu durum hastanın önce spastiklik, sonrasında koma ve altı-on iki ay içerisinde ölümüne neden olabilecek bir sonucu doğurmaktadır.

Bugüne kadar Sağlık Bakanlığının SSPE hastalığı ile ilgili kamuoyunu rahatlatacak ve geçmişe dair soru işaretlerini giderecek net bir açıklaması ve incelemesi ne yazık ki olmamıştır. Soru önergelerine verilen cevaplarda Bakanlık, SSPE hastalığının, kızamık aşısının değil, kızamık hastalığının bir komplikasyonu olduğunu, geçmiş dönemlerdeki, özellikle Güneydoğu ve Doğu illerindeki hastalıklara ilişkin asıl problemin bozuk aşılarla ilgili olmadığını, geçmişteki aşılamanın istenen seviyede olmamasından kaynaklandığını iddia etmiştir. Oysaki SSPE Derneği hastalığı tanımlarken hastalığın kızamık virüsünün reaktivasyonu veya kızamık virüsüne uygunsuz bir immün yanıt verilmesi sonucu geliştiğini belirtmiştir. Bu da hastalığın, bayat veya yanlış aşı uygulamasının bir sonucu olarak da ortaya çıkabileceğini, dolayısıyla geçmiş yıllarda Güneydoğu ve Doğu illerine gönderilen aşı ile ilgili iddiaları destekleyebileceğini göstermektedir.

Öte yandan, geçmiş yıllarda Japonya'da bu hastalığın tedavi edilebileceği ile ilgili haberler kamuoyuna yansımış, Bakanlık bu haberlerin henüz gerçeği yansıtmadığını belirtmişti. Tıbben kesin tedavisinin olmadığı, sadece virüsün yayılmasını geciktiren ilaçlarla seyrinin yavaşlatıldığının söylendiği bu hastalığın; dünyadaki tıbbî gelişmeler ışığında hâlen bu şekilde olup olmadığının, Sağlık Bakanlığı tarafından güncel takibinin yapılıp yapılmadığı da ayrıca merak uyandıran bir diğer husustur.

Bir diğer önemli husus, Sağlık Bakanlığı, hastalığın çok görüldüğü illerde bu hastalıkla ilgili birimlerin kurulduğunu, takiplerin yapıldığını belirtmesine karşın hastaların sürekli gözlem altında tutulmadığı ve takibinin yapılmadığı, hastalığı geçiren çocukların ailelerine maddi ve manevi desteğin belirtildiği gibi olmadığı, ailelere çocuklarının tedavisi sürecinde hastalığın neden olduğu diğer rahatsızlıklar konusunda ve hastalığın seyriyle ilgili yol gösterilmediği görülmektedir. Bunun aksine, doktorların hasta ailelerine, "Çaresi yok, ölmesi kaçınılmaz. Niye hastaneye getiriyorsunuz ki? Bize neden getiriyorsunuz? Zaten günde 90 hastaya bakıyoruz." diyerek geri çevirdikleri bizzat hastalığı geçiren çocukların aileleri tarafından belirtilmektedir.

Bunun yanında, SSPE hastalığının yaygın bir şekilde özellikle Güneydoğu ve Doğu illerinde ortaya çıkması ile ilgili Sağlık Bakanlığının "Geçmişteki yeterli olmayan aşı uygulamasının sonucudur." savını tek doğru olarak kabul bile etsek bu yetersiz aşı uygulaması ile hastalığa neden olan o dönemki yetkililerle ilgili bir soruşturmanın olup olmadığının ya da bu kişilere cezai bir yaptırım yapılıp yapılmadığının kamuoyu tarafından bilinmemesi de ayrıca sorgulanması gereken önemli bir durumdur. Zira, en başta, o dönemin Sağlık Bakanı olan Osman Durmuş ile ilgili iddiaların soruşturmaya tabii tutulmadığı ve birçok ölümle sonuçlanan vakaya, birçoğu çaresizce ölümü bekleyen yüzlerce çocuk ve çocuklarının, gözleri önünde her geçen gün eridiğini gören ailelere rağmen bu durumun sorumlularının cezalandırılmaması tek kelimeyle vicdansızlıktır.

Bütün bu bilgilerin ışığında, SSPE hastalığı ile ilgili geçmişte yanıtlanmamış soruları ve bugün hâlen çözümlenmemiş problemleri gidermek adına hastaların ve hastalığın tedavisiyle ilgili dünyadaki gelişmelerin takibi hususlarında bir Meclis araştırması açılması büyük önem arz etmektedir.

2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve 19 milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi ürünlerinin yerli sanayiye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kocaeli ilimiz ve ülkemiz genelinde yurtiçi piyasayı saran Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi ürünleri yerli sanayimizi durma noktasına getirmiştir. Bu konunun araştırılması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.                                              17/01/2012

1) Lütfü Türkkan                               (Kocaeli)

2) Mehmet Günal                                (Antalya)

3) Alim Işık                                         (Kütahya)

4) Necati Özensoy                               (Bursa)

5) S. Nevzat Korkmaz                         (Isparta)

6) Muharrem Varlı                              (Adana)

7) Celal Adan                                      (İstanbul)

8) Sadir Durmaz                                  (Yozgat)

9) Reşat Doğru                                    (Tokat)

10) Cemalettin Şimşek                        (Samsun)

11) Mehmet Erdoğan                          (Muğla)

12) Hasan Hüseyin Türkoğlu              (Osmaniye)

13) D. Ali Torlak                                (İstanbul)

14) Mehmet Şandır                             (Mersin)

15) Mesut Dedeoğlu                           (Kahramanmaraş)

16) Ali Halaman                                  (Adana)

17) Mustafa Kalaycı                            (Konya)

18) Özcan Yeniçeri                             (Ankara)

19) Yusuf Halaçoğlu                           (Kayseri)

20) Seyfettin Yılmaz                           (Adana)

Gerekçe:

Yerli sanayinin son dönemlerdeki en büyük sorunu, yurtiçi piyasayı saran Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi ürünleridir. Eğer önlem alınmaz ve tüketici bilinçlendirilmezse çok kısa bir süre sonra, yerli sanayimiz, bazı sektörlerde yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Kocaeli ilimiz bu nedenlerden dolayı çok etkilenmiş, sanayi sitelerimiz Güneydoğu Asya ve özellikle Çin mallarının depo görevini yapar olmuştur.

Güneydoğu Asya ve özellikle Çin mallarının 2010-2011 Kasım ayı ve toplamda da yıllık olmak kaydıyla TÜİK raporlarında dış alım rakamsal verilerine göre: Kasım ayı 2010, 1 milyar 420 milyon dolar; Kasım 2011, 1 milyar 611 milyon dolar. 2010 Ocak-Kasım, 15 milyar 334 milyon dolar; 2011 Ocak-Kasım, 19 milyar 918 milyon dolar. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere her geçen yıl dış alımımız artarak devam etmektedir.

Yurt dışından bir bölümü yasal yollardan, önemli bir bölümü ise yasa dışı yollardan yurda sokulan Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünleri, yerli emsallerine göre çok ucuza mal edilerek aynı şekilde ucuza satılmaktadır. Bu ürünlerin imal edildiği ülkelerde sanayinin devlet tarafından desteklenmesi, işçilik ve enerji fiyatlarının ülkeme göre çok düşük olması nedeniyle üretim de ucuz olmaktadır.

Yerli sanayimizde ise durum tersinedir. Gerek devlet desteğinden yoksun olma gerekse yatırım, işçilik ve enerji maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle aynı ürünler daha pahalıya mal edilmekte ve zorunlu olarak o ülke ürünlerinden daha pahalıya piyasaya sürülmektedir.

Tüketicimizin alım gücü düşük olduğundan, son derece kalitesiz ama yerli üretimlere göre ucuz olan Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünleri, aynı türden yerli sanayi ürünlerimize tercih edilmektedir.

Bu durum ülke hayrına değildir. Birçok fabrika ve iş yerleri, kalitesiz ancak ucuz olan bu ürünlerle maliyetler arasındaki aşırı farktan dolayı rekabet etmekte zorlandığından kapanmış ve işsizler ordusuna binlerce yenileri eklenmiştir. Hatta bazı sanayicilerimiz, yatırım sorunları ve maliyet farklılığından ötürü çaresizlikten bu ülkelerde fason üretime başlamışlardır ki bu durum Kocaeli ilimiz ve de ülkemiz için son derece vahimdir.

Sunulan gerekçelerle, ülkemiz genelinde ve özellikle de Kocaeli ilimizdeki yerel sanayimiz için gerek Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünlerinin yasal olmayan yollardan ülkemize girmesinin önlenmesinde ve gerekse tüketicilerin bilinçlendirilmesinde devletin görevlerini tam olarak yerine getirip getirmediği ve yerli sanayicilerimizin yatırım ve üretimde karşılaştıkları maliyet ve diğer sorunların giderilmesinde alınması gereken önlemlerin tespiti için yüce Meclisimize görev düşmektedir. Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 23 milletvekilinin, ilköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri konusundaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenme konusundaki sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.

1) Mesut Dedeoğlu                         (Kahramanmaraş)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Emin Çınar                                  (Kastamonu)

4) Özcan Yeniçeri                           (Ankara)

5) Yusuf Halaçoğlu                        (Kayseri)

6) Ali Halaman                               (Adana)

7) Mehmet Günal                            (Antalya)

8) Necati Özensoy                          (Bursa)

9) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

10) Celal Adan                                (İstanbul)

11) D. Ali Torlak                            (İstanbul)

12) Cemalettin Şimşek                    (Samsun)

13) Sadir Durmaz                           (Yozgat)

14) Enver Erdem                             (Elâzığ)

15) Ruhsar Demirel                        (Eskişehir)

16) S. Nevzat Korkmaz                  (Isparta)

17) Seyfettin Yılmaz                       (Adana)

18) Sümer Oral                               (Manisa)

19) Murat Başesgioğlu                   (İstanbul)

20) Kemalettin Yılmaz                    (Afyonkarahisar)

21) Reşat Doğru                             (Tokat)

22) Mehmet Erdoğan                      (Muğla)

23) Muharrem Varlı                        (Adana)

24) Hasan Hüseyin Türkoğlu         (Osmaniye)

Gerekçe:

Ülkemizde ilköğretim çağında bulunan 7-14 yaş grubundaki çocuklar büyüme çağı ve zamanının büyük bir kısmını okul ortamında geçirmektedir. Bu yaştaki çocuklar ve gençler beslenme konusunda çok büyük sıkıntı yaşamaktadır. Bu gruptaki çocukların gelişimi biyolojik olarak sürekli değişim içinde oldukları için besin gereksinimleri erişkinlerden çok daha fazladır. Konunun uzmanları tarafından yapılan değerlendirmeler, bu çağlarda çocukların beslenmesinin çok önemli olduğu yönündedir.

İlköğretim yılları hızlı bir büyümenin başlangıç yıllarıdır. Çocuklarda büyüme ve gelişme, ilköğretim boyunca devam etmektedir. İlköğretim çağındaki çocukların aileleri ve okul yönetimi okul çağındaki çocukların dengeli beslenmeleri konusunda bilgilendirilmelidir.

İlköğretim çağındaki yeterli ve dengeli beslenme çocukların öğrenim hayatını da yakından ilgilendirmektedir. Yeterli ve dengeli beslenme ile sağlıklı büyüme ve gelişme öğrenim hayatının başarılı geçmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.

Beslenme, açlık duygusunu bastırmak, karın doyurma ya da canın çektiği şeyleri yemek anlamına gelmemelidir. Beslenme, sağlığı korumak ve yaşam kalitesini artırmak için vücudun gereksinimi olan besinleri yeterli miktarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken bir ihtiyaçtır.

Sağlığın korunmasında ve hastalıkların önlenmesinde yeterli ve dengeli beslenme temel unsur olarak yer almaktadır. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız ve gençlerimiz, dengeli ve yeterli beslenme sayesinde geleceğe daha sağlıklı bakacaklardır.

İlköğretim çağında, besinler yeterli düzeyde alınmadığı zaman yetersiz beslenme durumu ortaya çıkmaktadır. Yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklar mikroplara karşı dayanıksız olmakta ve kolay hastalanmaktadır. Ayrıca bu durumdaki çocukların ve gençlerin hastalıkları da ağır seyretmektedir.

İlköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri sağlıklı nesiller yetiştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu konuda mutlaka bir devlet politikası geliştirilmeli ve uygulamaya konulmalıdır.

Bu nedenle, ilköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenme konusundaki sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca bir Meclis araştırma komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 22 milletvekilinin ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin aydınlatılması amacıyla 22/01/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 24 Ocak 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        24.01.2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24/01/2013 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                    Emine Ülker Tarhan

                                                                                                               Ankara

                                                                                                     Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 22 milletvekili tarafından 22/01/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin aydınlatılması” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (667 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 24/01/2013 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Tanju Özcan, Bolu Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, arkadaşlar, bugün 24 Ocak. Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakıldığında, yakın tarihimize bakıldığında 24 Ocak gününün maalesef hiç güzel anılarla anılmadığı bir tarih olduğunu üzülerek ifade ediyorum.

Bundan tam yirmi yıl önce faili meçhul bir bombalı saldırı sonucu katledilen rahmetli Uğur Mumcu’nun katledilişinin yıl dönümü vesilesiyle Türkiye’deki faili meçhul cinayetlerin tüm yönleriyle araştırılması için vermiş olduğumuz araştırma komisyonu kurulması yönündeki grup önerimiz hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Sözlerimin başında, sırf yazdıkları, sırf düşündükleri, sırf duruşu sebebiyle katledilen Uğur Mumcu’yu rahmet, şükran ve minnetle anıyorum.

Bugün, Bolu’dan Antalya’ya, Artvin’den Muğla’ya tüm Türkiye’de, yirmi yıldır olduğu gibi, Uğur Mumcu on binlerce cumhuriyet sevdalısı tarafından anılmaktadır. Yirmi yıldır, karda kışta, buz gibi havalarda Uğur Mumcu’yu unutmayan ve unutturmayan tüm devrimci, demokrat, yurtsever, cumhuriyet sevdalısı dostlarıma Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden selam olsun.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’de faili meçhul cinayetler 1980’li yıllarda artmaya başlamış, 1990’lı yılların başında ise zirve yapmıştır. Aralarında Abdi İpekçi, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu gibi aydınlar düşünceleri sakıncalı bulunduğu, birilerine göre araştırmamaları gereken konuları araştırdıkları için maalesef katledilmişlerdir. Zaten, sadece adı geçen aydınlarımızın katledilişlerinden sonra delillerin toplanması, soruşturmaların gayriciddi şekilde yapılışı gibi somut etkenler göz önüne alındığında bu cinayetlerin faili meçhul kalması için devletin bazı kurumlarının ve hatta hükûmetlerin katkı verdikleri görülmüştür.

Faili meçhul cinayetler korku vermek, bazı kişi ve kurumları sindirmek için yapılmaktadır. Bu sebeple, bombayı koyanın veya tetiği çekenin bulunması olayı faili meçhulden çıkartmaya yetmemektedir. Asıl mesele, o bombayı koydurtan, o tetiği çektirtenin kimler olduğu ve hangi amaçla bu eylemi yaptırdıklarının ortaya konulmasıdır.

İşte bu sebeple, tetikçinin bulunması, sayın milletvekilleri, faili meçhulün çözülmesi anlamına gelmemektedir. Demokratik hukuk devletlerinde faili meçhul cinayetlere devlet teslim olmaz. Rahmetli Uğur Mumcu’nun katledilmesinden sonra, ülkenin Başbakanı, Sayın Güldal Mumcu’ya gidip doğal bir olaymış sanki yaşanan gibi “Ne yapalım, oluyor böyle şeyler, Kennedy’i bile öldürdüler.” gibi cümleler kurmaz.

Üzülerek ifade ediyorum ki 1990’lı yıllardaki hükûmetler faili meçhul cinayetlerin üzerine gitme konusunda çekimser davranmış, 2000’li yıllarda başlayan AKP hükûmetleri ise işine gelen faili meçhulü çözmeye, işine gelmeyenin ise üstünü kapatmaya çalışmıştır. AKP hükûmetleri Bülent Arınç’ın evinin olduğu sokağa park edilen araçlara gösterdiği hassasiyetin yarısını bile katledilen aydınların faillerini bulmaya harcamamıştır. AKP döneminde bu faili meçhulleri araştırması için araştırma komisyonlarının kurulması önerileri bile kabul edilmemiştir.

Bir 24 Ocak günü Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ilan ediyorum: Emperyal güçlerin maşası olan AKP Hükûmeti kendisi gibi düşünmeyen, antiemperyalist olan, yurtsever olmaktan başka suçu olmayan bu aydınların cinayetlerinin tüm yönleri ile aydınlatılmasını istememektedir çünkü bu cinayetler aydınlanır ise bu cinayetlerin arkasında AKP’yi iktidara getiren emperyal güçlerin parmağının olduğu ortaya çıkacaktır.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Silivri’ye bak, Silivri’ye.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Yine bu cinayetlerin yurt içi ayağında bugün AKP’ye yakın olan, belki bu partide siyaset bile yapan yerli iş birlikçilerin olduğu da ortaya çıkacaktır.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Oraya bak.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hatta, bu cinayetler aydınlatılır ise bu faili meçhullerin AKP gibi bir iş birlikçi yapıyı iktidara getirmenin önünü açmak için yapıldığı bile ortaya çıkabilecektir. İşte bu yüzden, AKP, hiçbir zaman yakın dönemdeki faili meçhul aydın cinayetlerinin çözülmesini samimi olarak istememektedir. Yine bu bağlamda, faili meçhullerin yargı boyutunu irdelemekte de fayda görüyorum.

Sayın milletvekilleri, özellikle 2010 referandumu sonrasında yeni oluşan HSYK ve bunun sonucunda oluşan bağımlı yargı, faili meçhuller hakkında soruşturma evrelerini iyice sığlaştırmış, kovuşturma aşamasında ise olayın iç yüzünün aydınlatılması için müdahil avukatlarınca verilen tevsii tahkikat talepleri bile kabul edilmemektedir. Bunun sonucu olarak olay aydınlatılamıyor, birçok olay zaman aşımı ile rafa kaldırılıyor, bu tehlike ile karşı karşıya, sayın milletvekilleri.

Bir süre önce dedik ki: Bu tür faili meçhul cinayetlerle ilgili zaman aşımı söz konusu olmasın. Bu konuda yasa teklifi verdik ancak burada, milletin huzurunda söylüyorum; AKP Grubu olarak, bu verdiğimiz yasa teklifini ciddiye bile almadınız, inceleme gereği bile duymadınız. Faili meçhul cinayeti çözmek için samimiyet ve siyasi irade şarttır. Faili meçhul olay, ucu nereye gidecekse gitsin, kime dayanacaksa dayansın muhakkak aydınlatılmalıdır. Hukuk devleti olmanın gereği de budur. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, ülkemizde bu kadar faili meçhul cinayet var iken “Ben bu ülkede iktidarım.” deme hakkına bana göre sahip değildir.

Bu sebeple, rahmetli Uğur Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak AKP Hükûmetini kendine gelmeye ve faili meçhulleri çözmek için somut adımlar atmaya davet ediyoruz.

Son olarak da faili meçhullerin insani ve ailevi boyutuna değinmek istiyorum sayın milletvekilleri. Bizler bugüne kadar bu konuyu çok konuştuk; ancak, bu konuyu her konuşan, daha ziyade, faili meçhullerin siyasi yönü, sebepleri ve sonuçları üzerinde durdu. Bizler de böyle yaptık. Ancak, bu işin bir de ailevi boyutu olduğunu, bu tip faili meçhullerde kurban verdiğimiz insanların ailelerinin yaşadıklarını, bu travmaları ikinci planda tuttuk.

Geçtiğimiz aylarda, bugün rahmetle andığımız Sayın Uğur Mumcu’nun eşi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olan Sayın Güldal Mumcu bir kitap yazdı arkadaşlar. Bu kitap. “İçimden Geçen Zaman” isimli bir kitap. Bugüne kadar Sayın Mumcu bu konularda fazlaca konuşmamıştı, belki de, neredeyse, kamuoyuna dönük hiç konuşmamıştı. İlk kez burada ayrıntılı olarak olayı yazmış, olayın öncesini yazmış, olay sırasını yazmış, olay sonrasını yazmış. Burada, hukuki anlamda yapılmayanları açık bir şekilde yazmış. Bu soruşturmanın aşamalarında hangi hataların yapıldığını açık olarak yazmış ve sonrasında aile olarak bu katliam sebebiyle nasıl bir psikolojik süreç yaşadıklarını da anlatıyor, sayın milletvekilleri. Ben sizden özellikle istirham ediyorum, ne olur bu kitabı alın, okuyun. Faili meçhul cinayete maruz kalmış insanın ailesinin neler hissettiğini, neler yaşadığını görmenizi istiyorum ve bu faili meçhullerle ilgili, eminim, çözülmesi için vicdanınızla bu konuyu yeniden sorgulayacağınız kanaatindeyim.

Evet, sayın milletvekilleri, sözlerime son verirken Uğur Mumcu’nun kendisini tarif ettiği şu sözleri sizinle paylaşmak isterim, bunlar önemlidir sayın milletvekilleri. Rahmetli Uğur Mumcu kendini “Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben laikim, ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım, ben özgürlükçüyüm, ben insan hakları savunucusuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Öyleyse vurun, parçalayın. Her parçamdan benim gibiler ve beni aşacaklar çıkacaktır.” Demiştir, değerli arkadaşlar.

Ben bu duygu ve düşüncelerle, grup önerimize destek vermenizi, bu komisyonun kurulmasının ülkemiz açısından son derece önemli olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin faili meçhul cinayetlerle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Uğur Mumcu’ya ve Gaffar Okkan’a bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine sabırlar temenni ediyorum.

Biraz önce, konuşmacı burada, önerge sahipleri adına yaptığı konuşmada, AK PARTİ’nin içerisinde bu faili meçhullerle iş birliği yapan ve bunların, önceden bir yapının, iş birlikçilerinin olduğunu ve bunları gün yüzüne çıkarmak istemeyen bir yapının olduğunu… Elinizde somut belgeye ve bilgiye dayalı bir şey varsa gelip burada açıklayın.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Zaten bunun için komisyon kurulsun istiyoruz.

RECEP ÖZEL (Devamla) – AK PARTİ bütün sorunları, bütün bu konuları hasıraltı edenleri gün yüzüne çıkartmış bir partidir. Hiç bir şeyin üstünü örtmek gibi bir niyetimiz de yoktur.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Atma atma!

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Gerçekleri çıkarmadınız. Uydurma delillerle başkalarını suçluyorsunuz?

RECEP ÖZEL (Devamla) – AK PARTİ döneminde bir tane faili meçhul cinayet olmamıştır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Recep Özel…

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen…

RECEP ÖZEL (Devamla) – Bakın, geçmiş dönemlerde Uğur Mumcu ve Danıştay saldırısını yapan zihniyet aynı zihniyettir. Burada, “Uğur Mumcu’nun niye faili meçhul olarak kaldığı çözümlenmedi.” diyorsunuz. Ondan sonra da gidip Silivri’de kamp kuruyorsunuz. Bu ne çelişki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Özel, Hablemitoğlu’nun katili kim?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Silivri’dekiler sizin uydurmalarınız. Gerçek katiller dışarıda.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Silivri’de gidip kamp kurmak isteyen, gelip burada aynı konuşmayı yapmaz. Burada, gelip AK PARTİ Grubunu zan altında bırakmak siyasi etiğe de yaraşmaz, ahlaka da yaraşmaz, hiçbir şeye de yakışmaz. Müşahhas, elinizde bir şey varsa gelir burada söylersiniz. AK PARTİ olarak faili meçhullerin sürekli hep üzerine gitmişizdir ve gitmeye de devam edilecektir. Hiçbir şeyin üstünü örtmek gibi bir niyetimiz de yoktur. Daha önce bunlarla ilgili, bu Mecliste faili meçhullerle ilgili komisyonlar müteaddit defalar kurulmuştur. Raporları da Meclisin arşivlerinde bulunuyor. Derin yapılanmalarla, derin güçlerle, AK PARTİ gelene kadar ah keşke siyaset kurumu mücadele edebilseydi. AK PARTİ geldi, bu derin yapılanmalarla mücadele başladı ve bundan sonra hiçbir şekilde faili meçhul cinayetlerin olmayacağı bir ülkeye artık Türkiye’miz gelmiştir. Bu nedenlerle yapılması gereken her şey iktidarımız tarafından yapılmaktadır. Araştırma önergesinin gereğini görmüyoruz. Bu nedenle de katılmıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir siyasi parti grubunun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde o gruptan 2 kişinin konuşması pek âdet değildir ancak ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan rica ettim, diğer siyasi parti grupları da anlayışla yaklaştı. O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci konuşmacısı olarak huzurunuzdayım.

Rahmetli Uğur Mumcu’yu ölümünün 20’nci yıl dönümünde şükranla anıyorum. Yine biraz önce yerimden yaptığım konuşmada ifade ettiğim gibi, bugün ölüm yıl dönümü olan Gaffar Okkan’ı da yine rahmetle ve şükranla anıyorum. Faili meçhul cinayetler sadece Uğur Mumcu’yla da sınırlı değildir, Gaffar Okkan’la da sınırlı değildir. Türkiye'nin yakın tarihi çok sayıda faili meçhul cinayetlerle doludur. Umarım, bunları ele alacak bir ortamı, bir iklimi hep beraber yaratırız ve bu faili meçhul cinayetler gibi bir ayıbı Türk demokrasisinden çıkarırız.

Değerli milletvekilleri, bu yıl, 2013 yılı Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin kabulünün 223’üncü yıl dönümü. 1789 Fransız Devrimi’nin ardından bütün insanlığa hitap eden, bütün insanlığı hedef alan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi yayınlandı. İnsanlığın tarihi, bir anlamda, özgürlük ve eşitlik konusundaki mücadelenin tarihidir ve insanlığın 1789 yılına geldiği döneme kadar vermiş olduğu mücadeleler hakikaten bütün insanlık tarihini oluşturur ve bunu da üç kelimeyle özetleyecek olursak insanlık tarihi “özgürlük”, “eşitlik”, “kardeşlik” gibi kavramları insanlığa yerleştirme, insanlığın bunları kabul etmesi yolundaki mücadelenin tarihidir ve 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’yle özgürlük, eşitlik ve kardeşlik bir insanlık ideali olarak uluslararası metinde kabul görmüştür; o tarihten bu yana da bütün demokratik toplumlar bu değere ulaşmak için mücadele göstermişlerdir. Bütün demokrasilerin ulaşacağı en ideal düzeyde ideal düzeyde özgürlük, eşitlik ve kardeşlik vardır. Bütün insanlar eşittir, Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün insanlar eşittir. Sosyal demokrat bir parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi ülkemizde yaşayan -vatandaş olsun olmasın- bütün insanlara eşitlik, özgürlük, kardeşlik gözüyle bakar. Bizim insana yaklaşımımız budur. Irkçılık şeklindeki bir suçlamayı Cumhuriyet Halk Partisi olarak kesinlikle kabul etmeyiz, reddederiz. Sosyal demokrat bir partide böyle bir kavram hiçbir zaman yoktur, hiçbir milletvekilimiz de böyle bir anlayışa sahip değildir, bu tür suçlamaları reddederiz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, dün sizin bir milletvekilinizin Kürtlerle ilgili söylemi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye otuz yılı aşkın bir süredir terör sorunu yaşıyor. Bu sorunun isimlendirmesi de bir tartışma konusudur. Terör sorunu mu diyeceğiz, Kürt sorunu mu diyeceğiz, yoksa bir başka sorun mu diyeceğiz, bence bu isimlere o kadar takılmamak gerekir. İsimlendirme şüphesiz önemli ama bu isimlendirmede hangi içeriği o soruna veriyorsak bu içerik hepsinden daha önemlidir. Ancak şunu ifade edeyim ki terör sorunu ve Kürt sorunu iç içe geçmiş olan sorunlardır, bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bir yönüyle bakarsanız olay terör sorunudur, diğer yönüyle bakarsanız olay Kürt sorunudur. “Terörü çözeyim, sonra diğerini çözerim.” yaklaşımını göstermek mümkün değildir. Bunların hepsini birlikte ele alıp birlikte çözmek için bir iradeyi ortaya koymak gerekir. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki iradesi açık ve nettir. Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunun, terör sorununun, Kürt sorununun çözülmesini arzu etmektedir, istemektedir. Hükûmetin, bu yönde Sayın Başbakanın başlatmış olduğu çalışmaya da Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu önemli bir açıklama yaparak, önemli bir siyasal tavır göstererek Türkiye'nin önünü açan bir iklimi yaratmıştır. Bu iklimin devam etmesini, yayılmasını ve bu sorunu Türkiye'nin aşmasını dilerim.

Biz, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki bütün insanlarımızı eşit görürüz, bütün insanlarımızı kardeş görürüz.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Dün öyle demiyordunuz ama.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bütün insanlarımızın aynı özgürlüklere sahip olmasını arzu ederiz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Grup Başkan Vekili, Vekilinize söyleyin bunları, bize söylemeyin, Vekilinize söyleyin!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bütün insanlarımızın aynı haklar, aynı kültürel, aynı siyasal haklara sahip olmasını isteriz.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Ana dilde eğitim hakkında ne diyorsunuz? Ana dilde savunmaya ne diyorsunuz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu ülkede barış içinde, kardeşlik içinde bir arada yaşamanın yollarını aramalıyız. Dönem, zaman bu zamandır. Bu iklimi hep beraber yaratmalıyız, hep beraber bütün siyasi partilere bu konuda sorumluluk düşmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüşümüz budur. Tekrar ifade ediyorum: Irkçılık gibi bir yaklaşımı kesinlikle reddederiz. Böyle bir kavram Cumhuriyet Halk Partisinin herhangi bir şekilde uzağında yakınında olamaz, hiçbir şekilde böyle bir kavramla Cumhuriyet Halk Partisini ilişkilendirmek mümkün değildir, bunu reddederiz. Bütün insanlara eşitlik ve kardeşlik kavramlarıyla yaklaşırız, bütün insanları kucaklarız; bütün insanlar, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki bütün vatandaşlar, herkes birbirini kucaklamalıdır.

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan Vekiliniz açıklama yapmış, sözlerinin arkasında durduğunu söylüyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, ben size bu hafta yaşadığım bir olaydan da bir örnek vermek isterim. Belki bir başka konuya geçiyorum ama bu kürsüye gelmişken o vatandaşlarımızın bana ilettiği sorunu da buradan ifade etmek isterim. Türkiye'nin Suriye politikasını yakından izliyoruz, takip ediyoruz. Türkiye'nin Suriye sınırında yaşayan kişilerin, Suriye vatandaşlarının, önemli ölçüde de çoğunluğu Kürt olan bu vatandaşların orada insani talepleri var. Toplam 7 sivil toplum örgütü, hepsinin ortak özelliği şiddeti dışlamak olan, şiddeti reddetmek olan bu sivil toplum örgütleri Ankara’da siyasi parti gruplarına geldiler, hangi partilerle görüştüler bilemiyorum ama Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda ben kendileriyle görüştüm. Suriye’nin kuzeyindeki bu insanlar, orada tecrit edilmiş vaziyette yaşamaktadırlar. İnsani ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Esad’ın veya muhaliflerinin yanında yer almak gibi bir tercihleri yok. Böyle bir tercihte bulunmadıkları için, insani ihtiyaçlarını yani gıda, giyecek, ilaç gibi ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumdadır Suriye’nin bu -vatandaşlar diyemiyorum- mensupları ama 2 milyonu aşkın insan insani ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor ise onlara illa Esad’ı veya Esad’ın muhaliflerini tercih et seçeneğini sunmak yanlıştır.

Nusaybin Sınır Kapısı da açılmalı, bu insanların insani ihtiyaçlarını karşılama konusunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti gerekli yardımı, desteği göstermelidir; bunu da buradan Hükûmete duyuruyorum, bir çağrıda bulunuyorum. Bu insanların çığlığına, feryadına kulak verin. Liberal olarak isimlendirebileceğimiz, sol olarak isimlendirebileceğimiz, İslamcı olarak isimlendirebileceğimiz, sosyalist olarak isimlendirebileceğimiz veya başka sıfatlarla isimlendirebileceğimiz birçok siyasi parti, sivil toplum örgütü veya sivil inisiyatif böyle bir amaçla Ankara’ya gelmiş. Bu talebe herkesin kulak vermesini diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de Uğur Mumcu’ya Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. İnşallah, faili meçhuller, faili meçhul olarak kalmayacak ve bunlar yargı önüne çıkarılacaktır.

Burada Tanju Bey bir konuşma yaptı. Bu konuşmaya cevap vermeden geçemeyeceğim. AK PARTİ’yi faili meçhullerle, faili meçhul cinayetleri işleyenlerle paralel görmek gerçekten bir talihsizlik olmuştur, haksızlık olmuştur. Çünkü, AK PARTİ, faili meçhul cinayetler üzerindeki örtüyü kaldıran, örtüyü çeken ve gün ışığına çıkmasını sağlayan bir parti olmuştur. Bu nedenle, burada siyasi polemik konusu yapmak ve AK PARTİ’ye bel altı vurmak maalesef, Tanju Bey’e de hiç yakışmamıştır.

Türkiye'nin tarihi, gerçekten siyasi cinayetlerle doludur ve bu siyasi cinayetlerin kahir ekseriyeti de faili meçhul kalmıştır. Peki, niçin siyasi cinayetler işlenir? Niçin failleri bulunamaz? Siyasi cinayetlerin işlenmesinde Türkiye siyasi tarihi incelendiğinde gerek 1960 ihtilali gerek 1980 ihtilali öncesinde kaos, kargaşa ve şiddet olaylarını artırarak, faili meçhul cinayetleri işleyerek bu kaos ortamında siyasi ortamı, siyasi zemini değiştirmek ve vatandaş ortamında şiddet ortamını artırarak vatandaşta -eğer bu akacak kanın durması, darbe ortamı, siyasi zemini, darbe zemini hazırlayarak- “Gelsin darbeciler, otursun, yeter ki bu kan dursun.” şeklindeki algı ve zemini oluşturmaktan geçiyor.

Bunu dikkate değer bulduğumu şu manada söylüyorum: 1960 ihtilali ve 1980 ihtilali yapılıp ertesi gün uyandığımızda Türkiye süt liman olmuş, cinayetler, şiddet olayları bitmiştir. Gerçekten bu çok vahim durumdur.

Diğer taraftan, 1980 ihtilali ve 28 Şubat süreciyle ilgili bu zırhı kaldırabilmek için AK PARTİ iktidarının 2010 12 Eylülünde referanduma sunduğu 26 maddeye “12 Eylülü yargılayamazsınız.” diyen Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partileri maalesef, bu referanduma “hayır” oyu ile karşı çıkmışlardır. Ama hamdolsun aziz milletimiz yüzde 58’lik bir “evet”le bu zırhı kaldırmış ve “yargılanamaz” diyenler, görmüştür ki 12 Eylül ve 28 Şubat sürecindeki azmettirenlerin şu anda yargılanmasına devam edilmektedir; tabii ki bunu gün ışığına çıkaran AK PARTİ’ye teşekkür etmeleri gerekirken maalesef bu yargılananların avukatlıklarına soyunmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, Uğur Mumcu cinayetiyle Danıştay cinayeti arasında paralellik kurmak, gerçekten akla değer bir değerlendirmedir. Şöyle ki, burada istenen, toplumda dinine inanan, muhafazakâr bir kesimin bu cinayeti işlediği algısını oluşturmaktır. Bu algıyı oluşturmak isteyenler, bu zemini oluşturmak isteyenler gerçekten milleti aldatmak istemişlerdir ve başarılı da olmuşlardır. Bu aldatmaya toplumun bir kesimi inanmıştır. Bu bir halüsinasyondur ve bu halüsinasyondan Cumhuriyet Halk Partisi de etkilenmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisinin faili meçhul cinayetlerle AK PARTİ’yi ilişkilendirmesine vereceğimiz bir cevap da “AK PARTİ döneminde faili meçhul cinayetler olmuş mudur ya da cinayetler olmuş mudur?” sorusuna ise... Atabeyler Çetesi’ni bilirsiniz ve 2003 yılında gerek İstanbul’da gerek Ulus’ta, Anafartalar’da meydana gelen şiddet olaylarının failleri yakalanmıştır, yargıya teslim edilmiştir. Rahip Santoro diye bir cinayet, hatırlarsanız onun failleri de yargıya teslim edilmiştir. Danıştay saldırısının failleri de yargıya teslim edilmiştir. Hrant Dink’in faili de yargıya teslim edilmiştir. Bütün bunlara baktığımızda AK PARTİ, yürütme olarak tabii ki yakalamıştır failleri, yargıya teslim etmiştir, Yargı süreci devam etmektedir bazı davalarda bunların da sonucunu bekleyeceğiz. Dolayısıyla burada AK PARTİ’yi faili meçhullerle irtibatlandırmak haksızlık olmuştur; bu bir. Haksızlığın karşısına da AK PARTİ her zaman çıkmıştır.

Son olarak şunu da söyleyeceğim ben: Bu yapıları ortaya çıkardıkça, hukukun üstünlüğü, demokrasi düzenini getirmekle faili meçhul cinayetler son bulacaktır. Faili meçhul cinayetlerin son bulması, darbe zeminini ve siyaset zeminini karıştırmak isteyen, devletin içerisinde öbeklenmiş yapıların ortaya çıkartılmasıyla mümkün olacaktır, AK PARTİ de bunu yapmıştır.

Bu duygular içerisinde grup önerisinin karşılığı olan Meclis araştırma komisyonunun kurulmasına gerek yoktur diye düşünüyorum. Bu duygularla grup önerisinin aleyhinde oy vereceğimizi beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sıraya alınan, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkâri Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mutafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Geçen Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının 1’inci bölümünde yer alan 1’inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 1’inci bölümde yer alan diğer maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

2’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin Geçici 1 inci maddesinin 2 nci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          İdris Baluken                           Pervin Buldan                               Sırrı Sakık

                Bingöl                                        Iğdır                                           Muş

                                    Halil Aksoy                                    Erol Dora

                                          Ağrı                                            Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 2. maddesiyle 5271 sayılı kanuna eklenen geçici 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 2-5271 sayılı kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici Madde 1-(1) Bu Kanunun 202. Maddesinin 1. fıkrasında tayin edileceği belirtilen tercümanlar, İl Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından seçilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin yönetmelik bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren bir ay içinde Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılır. Yönetmelik çıkarılıncaya kadar tercüman tayini Hakim ve Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılır.

        Ali İhsan Köktürk                        Turgut Dibek                            Bülent Tezcan

              Zonguldak                                  Kırklareli                                     Aydın

    Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Bedii Süheyl Batum                Dilek Akagün Yılmaz

                İstanbul                                    Eskişehir                                      Uşak

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 2. Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

           Celal Adan                               Oktay Öztürk                        S. Nevzat Korkmaz

              İstanbul                                     Erzurum                                      Isparta

                                   Enver Erdem                         Mehmet Erdoğan            

                                        Elâzığ                                       Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 24 Ocak 2013. Bu tarihi, anı defterlerinize yazın çünkü bugün birileri için dönüm noktası. Âkif’in tabiriyle “tek dişi kalmış” Haçlı Batı medeniyetinin rövanş anı. Bahsettiğimiz birileri, dün “Bu coğrafya Türklere bırakılmayacak kadar kıymetli.” diyenler, doksan beş yıl önce Sevr Antlaşması’nı Türk milletinin önüne koyanlar…

Değerli milletvekilleri, Haçlı Batı emperyalizmi ile onun maşası eli kanlı PKK’nın Müslüman Türk milletiyle hesabı vardır, millî değerlerine düşmanlığı vardır. Bu değerlerden birisi de ortak dilidir, Türkçedir. Bir ülkeyi bölük pörçük etmek istiyorsan ortak dili kaldırırsın, insanları birbiriyle konuşamaz, anlaşamaz hâle getirirsin, gerisi çorap söküğü gibi gelir. 40 bin kişinin katili PKK, iki ay önce açlık grevleri yaptırdı militanlarına. Taleplerden birisi de bildiğiniz üzere ana dilde savunma idi. Birilerinin allayıp pulladığı şekliyle bu bir savunma hakkı falan değil, düpedüz “resmî dili, Türkçeyi tanımıyorum” isyanı idi.

Başbakan açlık grevleri sürerken esti gürledi. “Ölmediklerine göre bunlar aç değiller.” dedi, “Rejim yapsınlar.” dedi. Sonra ne yaptı? Oslo’da verilen sözlerin gereği olarak PKK’nın ana dilde savunma talebini Meclise getirdi. Zaten hazret hep bunu yapar. Türk milletinin aleyhine Meclise ne getirmişse ya da Meclisten ne çıkarmışsa hemen milleti, parti grubunu teskin etme, gazını alma, teröre sahte efelenme kisvesine bürünür, yüksek perdeden koca koca konuşur, sonra televizyon ekranlarına bakar “Kim söyledi bunları?” der. Hatırlıyorum, Büyükşehir Yasası’nı çıkardıktan sonra BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışması başlatmıştı. BDP de “Biz buradayız.” gibi bir meydan okumayla cevap verdi. Sonra kocaman bir hiç. Bunları hatırlattığımızda hayatınızda ilk kez duyuyormuş gibi bakıyorsunuz.

Yine birkaç gün önce Gaziantep’te Başbakandan bir çıkış: “Ne yani terörle mücadele etmeyelim mi?” Et, elini kolunu tutan mı var da bugün neden PKK’nın talebini, bu gazi Meclisin önüne getiriyorsun?

Türk tarihinde esaret yoktur değerli arkadaşlar ama boyun eğmeyi, diz çökmeyi kabullenmiş maalesef gafiller vardır. Bu millet, Allah’ın izniyle ilanihaye yaşayacaktır. Türk milliyetçilerinin yemini var. Bin yıllık kardeşliğimiz mahşere kadar devam edecektir ve bu tuzak mutlaka ortadan kaldırılacaktır ama terör örgütünün talebini Meclise taşıyan zihniyet asla unutulmayacaktır çünkü bu millet, Mustafa Kemalleri unutmadığı gibi Ali Kemalleri de unutmayacaktır.

Şu andaki yargı sistemimizde dilden kaynaklanan bir eksiklik var mı? Yok. Uluslararası hukukta ne varsa bizde de, ne bir eksik ne bir fazla, aynısı var. “Türkçe bilmeyene mahkemede tercüman verilir.” deniyor. Avrupa Birliği de Türkiye’ye bu konuda “Gözünün üstünde kaşın var.” dememiş, madem bir eksiklik yok, peki, nedir bu işgüzarlık? Bu aymazlığın gideceği yer çok açık. Yarın hâkim de “Bu dil, bilmediğim bir dil, kararımı oluşturamıyorum, buraya bu dili bilen birisini oturtun.” derse, ne yapacaksınız? Ana dili Kürtçe olan hâkim ve savcı mı arayacaksınız? Hukuk fakültelerinde Kürtçe hukuk dersleri mi koyacaksınız, yoksa mahkemeleri “Türk, Kürt” diye ikiye mi ayıracaksınız? Bugün yargıda, yarın idarede, öbür gün bilmem nerede yani Kürtçe bilmeyen avukata diyorsunuz ki: “Şırnak’ta, Batman’da, Hakkâri’de davaya giremezsin.“ Kürtçe bilmeyen hâkim, savcıya: “Güneydoğuda görev yapamazsın.” Bunun adı ayrıştırmak ve bölmek değil de nedir?

BDP‘nin 2011 seçim beyannamesine bakın, orada deklare etmişler, “Ülke 20-25 özerk bölgeye bölünecek, şu şu hizmetler bölgesel meclislerde yapılacak ama emniyet ve adalet hizmetleri ortak yapılacak.” Yani diyor ki: “Ey Türkiye Cumhuriyeti, egemenlik hakkını benimle paylaşacaksın. Şehitleri, gazileri, onların emanetlerini, namus, haysiyet adına tüm mukaddesatını yok say, ‘PKK istedi’ diye üniter devletten vazgeç.” “Sahipsiz vatanın batması haktır.” diye boşuna uyarmamış şair. Galiba bu sıralarda aradığımız beyhude şey, PKK’nın bu talebine “Hayır” diyecek ve vatanın bütünlüğüne sahip çıkacak, Türk oğlu Türk olduğunu unutmayan vatan sevdalıları. Emin olun, bu şarkı burada bitmeyecek, suskun kalmanın bedeli ağır olacak ve emin olun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …sadece bizlere değil, kendi evlatlarınıza da hesap vereceksiniz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşması sırasında BDP Grubunun seçim bildirgesinde yer alan bazı ifadelerle ilgili yanlış cümleler söyledi.

BAŞKAN – Hangi ifadelerle ilgili?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yani şehit ailelerini, gazi ailelerini hiçe sayarak ülkeyi bölünmeye doğru götüren bir projeden bahsetti. Bunun böyle olmadığını söylemek istiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hayır öyle bir şey demedim. Sadece özerk bölgeler…

BAŞKAN – Buyurun, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Öyle bir şey demedim ki Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye… Açıklasın.

İki dakika süre veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Değerli milletvekilleri, şimdi BDP’nin Kürt sorununun çözümüne yönelik, Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik ortaya koyduğu proje, gizli saklı bir proje değildir. Biz mevcut idare sisteminin değiştirilmesini ve bunun içerisinde BDP olarak demokratik özerklik projesinin tartışılmasını savunuyoruz. Bunu, hem seçim bildirgemizde hem parti programımızda da bütün halkımıza deklare etmiş durumdayız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tamam, aynısını söylemişim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu konuda projesi olan diğer partilerle de projeleri üzerinde tartışmaya açık olduğumuzu, temel olarak ele aldığımız yaklaşımın Türkiye’deki tekçi anlayışın aşılması, farklı kimliklere, farklı kültürlere, farklı inançlara, farklı dillere özgürlük alanı sağlayabilecek şekilde siyasal projelerin geliştirilmesi şeklinde söylemişiz. Dolayısıyla, burada, devleti bölmeye yönelik veya Türkiye’deki farklı kesimlerin hassasiyetini hiçe sayan bir anlayış üzerinden tanımlamaya yönelik olan suçlamaların hiçbir tanesini kabul etmiyoruz.

Biz, sunmuş olduğumuz projeyi bu ülkedeki 75 milyonu kapsayacak şekilde formüle etmişiz. Türkiye’de mevcut idari sistemin ve tekçi anlayışın artık aşılması gerektiğini, buradan, Meclis kürsüsünde de defalarca söylüyoruz. Dolayısıyla gizli saklı bir projeyi sanki Meclisin, halkın, siyasi partilerin gözünden kaçıracak şekilde, gizli bir faaliyet şeklinde arkadaşımızın buraya getirip sunması doğru değildir. BDP’nin yaptığı bütün projeler, bütün programlar Meclisin ve halkın tartışmasına açıktır. Bu konuyla ilgili, Kürt sorununun çözümüyle ilgili, bütün siyasi partileri de kendi çözüm projeleriyle burada biz tartışmaya davet ediyoruz.

Proje yoksa, tekçi anlayışın devamından, mevcut sorunların devamından yana bir tutum varsa, ona karşı da tabii ki muhalif duruşumuzu her zaman sergileriz.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum. Söz almayacağım.

BAŞKAN – Konu açıklandı. Sizin…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Hatip benim söylediklerimi aynen tekrar etmiştir.

BAŞKAN – Ben de aynı şeyi söylüyorum. Sizin söylediklerinizi tekrar etti. Doğru yani.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, üniter devlet yapısının bölünmesi anlamında zaten kullandılar. Zaten bizim “bölünme”den kastımız da budur.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 2. maddesiyle 5271 sayılı kanuna eklenen geçici 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 2-5271 sayılı kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici Madde 1-(1) Bu Kanunun 202. Maddesinin 1. fıkrasında tayin edileceği belirtilen tercümanlar, İl Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler arasından seçilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin yönetmelik bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren bir ay içinde Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılır. Yönetmelik çıkarılıncaya kadar tercüman tayini Hakim ve Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılır.

Bedii Süheyl Batum (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasanın 2’nci maddesi aleyhine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz önerge için söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde dün akşam da görüşlerimizi açıklamıştım. CHP’nin tavrı çok açık ve net, bu  yasanın ilk 2 maddesi üzerinde. Biz açıkça şunu söylüyoruz: Anayasa’ya aykırı bir düzenleme getirdiniz. Anayasa’ya aykırı düzenleme için koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisinin kafasını kuma gömüp bir deve kuşu gibi, “Biz görmedik ki.”, “Biz anlamadık ki.”, “Biz öyle demek istememiştik ki.” demesini istiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Türkçe bilmeyen, Türkçe konuşamayan, bırakın konuşmayı, Türkçe savunmasını iyi yapamayacağını beyan eden kişiye bile savunma hakkını verelim dedik. Bizim, herkes Türkçe bilmeli, herkes Türkçe konuşmalı, Türkçe bilmiyorsa savunmasını yapmasın gibi bir düşüncemiz hiçbir zaman olmadı; olmadığını da hem yasanın komisyondaki görüşmelerinde hem de burada açıkça gösterdik. Biz dedik ki: “Türkçe bilmiyorsa, savunmasını yapacak derecede bilmediğini beyan ediyorsa bile yapsın.” Siz, bu dururken, Cumhuriyet Halk Partisinin bu açık tavrı dururken –onu da söyleyeyim- hiç kimsenin ama hiç kimsenin Cumhuriyet Halk Partisinin ve Cumhuriyet Halk Partililerin bu açık tavırlarını “militarizm ya da Kürt vatandaşlara karşı gösterilen düşmanlık” olarak algılamaya ya da algılatmaya hakkı yoktur, haddi de değildir.

Değerli arkadaşlar,  siz -1’inci maddede de söyledim- şöyle diyorsunuz: “Biz bunu söylemedik ki, biz açıklamadık ki…” Anayasa’ya açıkça aykırı bir maddeyi kabul etmemizi istiyorsunuz.  Şöyle diyorsunuz: “Adalet Bakanı görmezden gelmemizi istedi, bizim Başbakanımız görmezden gelmemizi istedi, biz nasıl görürüz?” diyorsunuz. Eğer amacınız, eğer muradınız gerçekten savunma hakkı olsaydı –siz bunları biliyorsunuz çok değerli milletvekilleri, çoğunuz biliyorsunuz- eğer amacınız gerçekten savunma olsaydı, savunma hakkının en iyi kullanılması olsaydı, 202’nci maddenin (1)’inci fıkrasındaki düzenlemeyi aynen alırdınız, derdiniz ki: “Tercümanı da devlet bulmak zorundadır.” CMK’daki 324/5’teki  “Devlet, parasını öder.”i aynen yapardınız. Siz ne yaptınız? Açık açık… Sizin istediğiniz savunma hakkı filan değil, yalan; sizin istediğiniz, istediği, tercih ettiği dilde savunma yapmak. Tamam, Hakan Fidan’ınız sizin adınıza Oslo’da böyle söz vermiş olabilir; tamam, sizin Adalet Bakanınız ya da Başbakanınız “ABD böyle istiyor.” diye böyle bir düzenlemeyi getirmiş olabilir ama insaf! Koskoca yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi burada, Anayasa’nın 2’nci maddesi ortada, Anayasa’nın eşitlik maddesi ortada, Anayasa’nın değişmez maddeleri ortada; bunları “Oslo’da Hakan bizim adımıza görüştü.” diye görmezden mi geleceksiniz?

Şöyle yaptınız: Eşitsizlik açık ortada, diyorsunuz ki: “Türkçe bilmiyorsa tercümanını ben veririm, devlet öder parasını ama eğer ‘ayrıca’ysa -neyse o ‘ayrıca’- tercümanını evinden kendi getirsin, kendi bulsun; parası devlet hazinesinden ödenmez.” Utanç verici bir düzenleme. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ben, sevgili arkadaşlar, buradaki çok değerli özellikle çoğunluk milletvekillerine söylüyorum ve samimiyetle söylüyorum bunu: Oslo’da Hakan söz verdi diye, Başbakan Amerika Birleşik Devletleri’nden talimat aldı diye, Adalet Bakanı da onun dediğini yapacağım diye çok açıklıkla bu eşitsizliği, bu haksızlığı görmezden gelemezsiniz.

Tekrar söylüyorum: Gelin, Kürtlerin, Türkçe bilmeyenlerin haklarını hep beraber savunalım ama Hakan’ın söylediği şekilde değil, Amerika Birleşik Devletleri’nin size verdiği talimat şeklinde değil.

Hepinize saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin Geçici 1 inci maddesinin 2 nci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Erol Dora, Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savunma hakkı, modern hukuk sistemlerinin olmazsa olmaz normlarından biridir. Bu nedenle hukuk sistemleri, bu hakkın olabildiğince etkin kullanılması için çaba harcar, savunma hakkına ilişkin normları mümkün olduğu ölçüde geniş yorumlar. Zira amaç, isnat edilen suçun vuku bulup bulmadığını anlamak ve eldeki delillerle maddi gerçeğe ulaşmaktır.

Modern hukuktaki bu kabul, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da karşılığını bulur, Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi: “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” der. Bu kapsamda savunma anayasal bir haktır. Yine, aynı şekilde Türk Ceza Kanunu’nun 3’üncü maddesi: “Ceza Kanununun uygulanmasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal ve diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.” hükmünü taşımaktadır.

Ana dilde savunmanın evrensel bir insan hakkı olduğunu, buradan, bir kere daha, ifade ettikten sonra, ana dilde savunmanın önünü açan bu değişikliğin son derece ürkek bir dille yazıldığını söylemek gerekmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş antlaşması olan Lozan Barış Antlaşması’nın üçüncü bölümünde kültürel hakların korunmasına ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu hükümlerin bir kısmı, Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıkların korunmasına yönelik olmakla birlikte, bazı hükümleri, aralarında Kürtlerin de bulunduğu, gayrimüslim azınlık statüsünde olmayan farklı kültürlerin haklarını da güvence altına almaktadır. Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesinin beşinci fıkrasının tam metni ise şöyledir: “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” Bu fıkrada, gayrimüslim azınlıkların haklarından farklı olarak, ana dili Türkçe olmayan tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının mahkemede kendi dillerini kullanmalarına olanak tanınmıştır. “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen” tanımlamasıyla da resmî dilin dışında diğer dillerin kullanılmasına engel olmaması gerektiğine işaret edilmiştir. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığınca sunulan bu kanun tasarısıyla mahkeme önündeki kişiye kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dille savunma hakkı tanınması bir ilerleme değil, esasen, çok önceden gasbedilmiş bir hakkın iadesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısıyla, kendisini başka bir dilde daha iyi ifade edebilecek olan sanığın iddianamesinin okunması, esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin eksik olduğunu ifade etmek gerekir.

Öncelikle, yargılamanın soruşturma ve kovuşturma aşamasından oluştuğunu belirtmek gerekir. Dolayısıyla, soruşturma aşamasında da ifade vermede ve sorgu esnasında şüphelinin kendisini daha iyi ifade edebileceği bir dilde konuşmasına imkân tanımak gerekmektedir. Ayrıca, kovuşturma aşamasında delillerin ikamesi, tanık ve bilirkişi dinleme ve diğer muhakeme işlemlerinde, sanığın kendisini daha iyi ifade edebileceğini, beyan ettiği dilde konuşmasına izin vermek gerekmektedir. Ayrıca, şüpheli veya sanığın gerek soruşturma gerekse de kovuşturma aşamasında, başta savunması olmak üzere delil değerlendirmesi gibi muhakeme hususlarında dilediği dilde yazılı dilekçe vermesine de imkân tanınmalıdır. Ayrıca, tercüman giderlerinin de devletçe karşılanması gerekirdi.

Ancak, tüm bu eksikliklerine ve çıkarmak için oldukça geç kalınmış olmasına rağmen tasarının olumlu olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istendi.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.32

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasında geçen “ve toplum güvenliği” ibaresinden önce gelmek üzere “ya da tam teşekküllü bir sağlık kuruluşunda sıkı takibi gereken, hastalık riski taşıyan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Enver Erdem                               Celal Adan                    S. Nevzat Korkmaz

                      Elâzığ                                      İstanbul                                 Isparta

                                         Oktay Öztürk                         Mehmet Erdoğan

                                             Erzurum                                     Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 3’üncü maddesi ile eklenen 6’ncı fıkrasında yer alan "ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Sırrı Sakık                             Sebahat Tuncel                     Pervin Buldan

                       Muş                                        İstanbul                                  Iğdır

                Murat Bozlak                             Halil Aksoy                        Hasip Kaplan

                      Adana                                         Ağrı                                    Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 3. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 16. maddesinin 3. fıkrasındaki "düzenlenip Adli Tıp kurumunca onaylanan" ibaresinin metinden çıkarılmasını, "düzenlenen" ibaresinin eklenmesini ve 6. fıkranın aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(6) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ya da hayati tehlike içerecek şekilde hastalığının ilerleme riski olan ve hastane koşullarında sıkı takibi gereken mahkûmun cezasının infazı, üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılır. Tutuklu ise iyileşinceye kadar tahliye edilir."

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                Turgut Dibek                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                Kazım Kurt

                   Kırklareli                                    İstanbul                               Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 3’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Uğur Mumcu’nun ölümünün 20’nci yılı ve Uğur Mumcu’yu saygıyla anarak, Uğur Mumcu’nun dosyasının zaman aşımına uğramaması için herkesin ne yapması gerekiyorsa yapması düşüncesiyle sözlerime başlıyorum.

Vermiş olduğumuz önerge, biraz önceki savunma hakkını tamamlayan, gerçek anlamıyla ciddiye alınması gereken bir önerge çünkü ölümcül derecede hastalığı olan hükümlülerle ilgili bir düzenleme yaparken bunun, Adli Tıp Kurumu gibi şimdiye kadarki uygulamalarında ciddi sıkıntılar, ciddi sakıncalar yaratan bir kurumun raporunun onayına tabi tutulmasının doğru olmadığını düşünüyoruz.

Ayrıca, hükümlü için getirilmeye çalışılan bu düzenlemenin tutuklular için dikkate alınmamasını kınıyoruz çünkü şu anda Türkiye’de tutukluluk, hükümlülük hâline gelmiş, cezanın infazı hâline dönüşmüştür. Cezanın infazı hâlindeki tutuklulukla ilgili değerlendirmeyi, maalesef, hukuki ve insani boyutlarda değerlendirecek yargılama makamları kalmadı. Bu nedenle, tutuklular için de ciddi bir yaptırım getirerek, hastalık hâlinde bu arkadaşlarımızın tahliyesinin sağlanması gerekir diye düşünüyoruz çünkü yaşam hakkı kadar savunma hakkı da önemli ama savunma hakkını olumsuz yönde etkileyecek bir rahatsızlık işkenceye dönüşmektedir; hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne hem Anayasa’mıza aykırı bir biçimde ölümcül derecede rahatsız olanların kendini bağımsız bir biçimde savunabilme imkânı ortada kalmamaktadır. Bu nedenle önergeyi hazırladık ve düzenledik.

Değerli arkadaşlarım, cezaevinde olumsuz koşullarda yatarken ölümcül hastalığa yakalanmış ya da bu hastalıkları nüksetmiş insanlarımızın, sanıkların, tutukluların ve hükümlülerin değerlendirmesini yapmak üzere bir çalışma gerçekleştirmemiz gerekirken burada sadece hükümlüleri düzenliyoruz ve ona da sonuçta, sıkıntılı bir uygulama içerisindeki Adli Tıp onayını getiriyoruz. Oysa bu ülkede şu anda yapılan uygulamalarda, neredeyse davası bitmeden öleceği kesin durumda olan yüzlerce insan bizden bir insani uygulama beklemektedir. Bu uygulamayı gerçekleştirelim. Bu uygulamayı gerçekleştirmediğimiz takdirde, bu insanların adil yargılanma hakkını da ellerinden almış oluyoruz çünkü sıkıntılı bir rahatsızlık sıkıntılı bir uygulamayı getiriyor ve bunların özgürce savunma şansı ellerinden alınıyor.

Ceza İnfaz Kanunu’muzun zaten 16’ncı maddesinin başlığı “İnfazın ertelenmesi”. Dolayısıyla, infaz, kesinleşmiş cezalarla ilgili bir uygulama ve bu daha önce var. Süreleri artırıyoruz, süreleri genişletiyoruz ama esas amaç, esas uygulanması gereken nokta, insan haklarına uygun bir savunma mekanizmasını hazırlama yöntemi. Maalesef, bu konuda yasa maddeleri yeterli gelmiyor. Bu nedenle önergemizi sunduk ve önergemizin kabul edilmesini istiyoruz. Başka türlü, bu arkadaşlarımızın sağlıklı yargılanma hakkını da elinden almış olacağız.

Bu duygularla, önergemize destek vermenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 3’üncü maddesi ile eklenen 6’ncı fıkrasında yer alan “ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Sebahat Tuncel (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, maddeye ilişkin, bu hasta tutukluların cezasının ertelenmesi meselesi, cezaevlerinde birçok hasta tutuklu açısından çok önemli bir madde. Birçok tutuklu ve hükümlü bugün bu yasayı bekliyor ama burada yapılan düzenleme ne yazık ki bu ihtiyacı karşılayacak bir düzeyde değil.

İnsan Hakları Derneğinin 2011 yılı raporuna göre, şu an, acil, bu durumda olan 141 tutuklu ve hükümlü var. Biliyorsunuz, şimdiye kadarki prosedür, Adli Tıp Kurumundan rapor alması gerekiyor, bunu da Cumhurbaşkanının affetmesi gerekiyor. Burada da benzer bir düzenleme aslında, yani diyelim ki tam teşekküllü hastaneyle birlikte Adli Tıp raporunu zorunlu görüyor. Bu, çok sıkıntılı.

Özellikle İHD’nin, raporunda, Adli Tıp’ın tarafsızlığını yitirdiğine, siyasi iktidarın genel olarak yaklaşımına göre, bugün AKP, daha önce başka hükûmetlere göre yaklaştığına, bunun da hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliyesini engellediğine yönelik eleştirileri var. Bu eleştiriler çok ciddi eleştiriler. O açıdan, biz, burada Adli Tıp zorunluluğunun kaldırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz Sayın Bakan. Belki de Bakanlığınızın uygun gördüğü tam teşekküllü bir hastaneden bir raporun verilmesi yeterli olmalıdır. Örneğin, Hediye Aksoy, Bakırköy Cezaevinde kalan kadın arkadaşımıza tam teşekküllü bir hastane yüzde 90 görmez raporu verdiği hâlde, Adli Tıp “Cezaevinde kalabilir.” raporu verdiği için hâlâ cezaevindedir ki bu kanunlar ne yazık ki bizim ülkemizde pozitif uygulanmıyor. Hele TMK’dan dolayı cezaevinde olanlar açısından ne yazık ki olumlu olarak değerlendirilmiyor, daha çok olumsuz olarak değerlendiriliyor, güvenlik gerekçesi yapılarak. Burada da ifade ettiğimiz “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturma sözü” daha çok politik tutuklular açısından kullanılıyor. Bu sözün buradan çıkartılması önemli.

Yine, bu madde metninde diğer bir konu, aslında, yine politik kadın tutuklular açısından negatif bir uygulama yani gebe kadınlar açısından cezanın ertelenmesi durumu. Biz dün de ifade etmiştik, aslında bunun da madde metninden çıkartılması gerekiyor. Bu, kadınlar açısından çok negatif bir durum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bu yasa tasarısı konuşulurken daha çok ana dil yasa tasarısı olarak konuşuldu, iki gündür biz bunun tartışmasını yürütüyoruz. Oysa, bu yasa tasarısı düzenlenirken çok ciddi problemleri içerisinde barındıran… Düşünün, bir ülkede yaşayan 20 milyon Kürt halkını ilgilendiren, Kürt halkının kendi ana dilini kullanma hakkını şurada bırakalım -yani ana dilde eğitim, ana dilin kamusal alanda kullanımı- ana dilde savunma hakkı talebi bile bu Meclis kürsüsünde ne yazık ki faşizan yaklaşımlarla karşı karşıya kaldı. Bunu kabul etmenin mümkün olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Özellikle, bu kürsüde kendisini sosyalist olarak tanımlayan bazı arkadaşlarımızın söylediği sözler, hele hele bizim açımızdan hiç kabul edilemez. Buradan bir kez daha hatırlatmak isterim, ben de sosyalist birisiyim ve yıllardır sosyalist mücadele içerisinden geliyorum. “Sosyal demokratlar ve sosyalistler için en temel ilke nedir?” diye sorduğunuzda iki şey söylerler: Bir, ezilen ulusun yanında olmak sosyalistlerin temel görevidir; iki de ulusların kendi kaderini tayin hakkıdır. Bu iki temel husus konusunda söz söylemeyen, bunun tarafında olmayan bir sosyalist görmedim. Bırakalım bu Parlamentoda ezilen ulusun yanında olmak, ulusların kendi kaderini tayin hakkını kullanma meselesinden yana olmak, ana dilde savunma hakkını bile kabul etmeyen, Türk halkıyla Kürt halkının eşit olmadığını… Ki bu başka başka eşitsizlikleri de devam ettirecek, işte, Alevi’yle Türk de eşit değil, Ermeni’yle Türk de değil, Alevi’yle Sünni de eşit değil. Çünkü siz bir yerde eşitsizlik tartışmasını meşrulaştırırsanız bu eşitsizlik başka noktalara kadar gidecek. Bir tartışmanın kendisi aslında Türkiye’nin hâlini gösteriyor. Bugün Kürt sorununun çözüm tartışmalarında en çok rol alması gerekenler, aslında, bugün bu sürece karşı olanlardır. Biz bunu anlayabilmiş değiliz. Örneğin, bu yasa tasarısı bizi çok incitiyor, kendi ana dilimizi kullanamamak, kendi ana dilimizde savunma yapmamak, bunun için böyle kırıntıyla yetinme şeyi bizi de başka noktadan yaralıyor, kimse bunu değerlendirmiyor. Yani bu bir süreç, biz bunu böyle ifade ediyoruz bu süreci birlikte geliştirelim, bir halkın hak ve özgürlük talebini birlikte geliştirelim diye ama buradan, bunu başka bir yerde, üstelik ana muhalefetin bunu yapmasının çok kabul edilebilir bir nokta olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Nasıl biz birlikte yaşayacağız, nasıl gerçekten bu ülkede demokratik, eşit, özgürlükçü bir noktadan bir arada yaşamanın koşullarını şey yapacağız, birbirimizi yok ederek mi, birbirimizi birbirimize benzeterek mi? Ben bu ülkede bir Kürt olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında yaşamak istiyorum ama kendi dilimi, dinimi, kültürümü kullanmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Bunlar olmadığı sürece bu ülkede demokrasinin olması mümkün değildir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasında geçen “ve toplum güvenliği” ibaresinden önce gelmek üzere “ya da tam teşekküllü bir sağlık kuruluşunda sıkı takibi gereken, hastalık riski taşıyan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Enver Erdem (Elâzığ) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bizim “ihanet yasaları” kapsamında değerlendirdiğimiz düzenlemelerin maalesef bir yenisiyle karşı karşıyayız. Bu getirmiş olduğunuz düzenlemeyle bir kez daha görüyoruz ki ortada oynanan bir tiyatro var. Ortada oynanan bu tiyatro, yazarları maalesef PKK, KCK, BDP, İmralı, Kandil ortak yapımı bir tiyatro. Bu tiyatronun oynayanları, kusura bakmayın ama AKP milletvekilleri olarak sizlersiniz. Tiyatronun ana temasına baktığımız zaman, çok dilli, çok milletli, çok bayraklı, çok yargılı bir Türkiye özlemidir. Bu görüştüğümüz kanunun çıkarılması için, tiyatroyu yazanlar açlık grevi sahnesini kaleme alıyorlar. PKK ve KCK sanıkları açlık grevlerine başlıyorlar. Talepleri, ana dilde yargılama ve İmralı canisinin muhatap alınması. Değerli milletvekilleri, bu “KCK” dediğimiz yapı masum bir yapı değil. Bu, PKK terör örgütünün üst yapısı ve paralel devlet yapılanmasıdır. Açlık grevleri sahnesini oynayan… AKP bu talepleri derhâl hayata geçirmek için hareket ediyor. Bebek katili ve İmralı canisi, açlık grevlerini neticelendiren, inançlı, masum, iyi niyetli bir kahraman yapılıp bu iyiliği karşısında da “ana dilde savunma” adı verilen ama ana dilde yargılamanın önünü açacak olan bu düzenleme huzurlarınıza getiriliyor.

“Bu ve benzeri düzenlemeler bir tiyatrodur.” diyorum çünkü öncelikle Anayasa’ya aykırılığı bütün boyutlarıyla ortaya konulduğu hâlde, bu gerek alt komisyonlarda gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda ortaya konulduğu hâlde ve Anayasa’nın 3’üncü maddesi açık ve net olarak “Devlet, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür ve dili Türkçedir.” ifadesi ortadayken bu düzenlemeyi yine Meclis Genel Kuruluna getiriyorsunuz. Anayasa’ya aykırılığın dışında da, böyle bir düzenlemeye gerek olmadığı, böyle bir düzenlemenin doğru da olmadığı her aşamada gündeme getirildi değerli milletvekilleri.

Yaklaşık bir buçuk yıl önce, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Genel Kurulda sizlerin Anayasa’ya uygun olarak vermiş olduğunuz sözleri, yapmış olduğunuz yeminleri hatırlayacak olursak, AKP ve BDP milletvekilleri, huşu içerisinde namus ve şerefleri üzerine Anayasa’ya sadık kalacaklarınızın sözünü vermiştiniz. Ya bu sözünüzü hatırlayın veyahut da bu verdiğiniz sözden vazgeçtiğinizi burada, gelin, ifade edin değerli milletvekilleri.

Yine, üniversitelerden hocalar dinlendi, Yargıtay temsilcileri dinlendi, barolardan görüşler alındı, hiçbirisi bu düzenlemeyi doğru bulmadı. Huzurunuza getirile düzenlemeye “Acaba bizim düzenlemelerimizde bir eksiklik mi vardı?” sorusunun cevabı olarak baktığınızda da, kesinlikle böyle bir eksikliğin olmadığını görüyoruz. Siyasi dava olan egemenlik talebini de içeren KCK davaları dışında, ülkemizde ana dilde savunmaya ilişkin cumhuriyet tarihi boyunca herhangi bir sorun yaşanmadı.

KCK davalarında bu sanıklar ne istiyorlardı? Mahkemeleri işlemez kılmak istiyorlardı, mahkeme faaliyetlerini zafiyete uğratmak istiyorlardı, ana dilde yargılama istiyorlardı. Sanıklar Türkçeyi bilmediklerini söylemiyorlardı veya Kürtçeyi daha iyi bildiklerini de ifade etmiyorlardı ama bu talepleri siz AKP milletvekilleri olarak temin ettiniz “Ana dilde yargılamayı veremeyiz ama ana dilde yargılamanın yolunu açacak ana dilde savunmayı genişletiriz.” dediniz ve bu talebi bu şekilde huzurlarımıza getirdiniz.

Ama, biliniz ki değerli milletvekilleri, bu düzenleme masum, uluslararası normlara, insan temel hak ve hürriyetlerine, inançlarımıza, gelenek ve göreneklerimize uyan bir düzenleme değildir. Bu, bir egemenlik talebidir, bölücü örgüte boyun eğen, milleti parçalayan, uluslararası alanda kendine güldüren bir düzenlemedir.

Tavizlerle ülke yönetilemez, bölücü terör örgütünün talepleri yerine getirilerek bu sorun çözülemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENVER ERDEM (Devamla) – Bu taleplerin sonu gelecek mi? Bebek katilini affedecek misiniz? Toprak taleplerine boyun eğecek misiniz? Bunları bir bütün olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirip burada hep beraber ifade edin de niyetinizin ne olduğunu Türk milleti tam olarak bilsin diyorum, hepiniz saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört adet önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı vardır.

Bu hükümler çerçevesinde, önce geliş sırasına göre ilk üç önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Aynı gerekçeyle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekillerinin verdiği ikinci önerge işleme alınamamıştır.

Şimdi, ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 4. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 17. maddesinin 4. fıkrasındaki “olsa bile hükümlünün” ibaresinden sonra gelmek üzere “liseyi veya” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                Turgut Dibek                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Özgür Özel

                   Kırklareli                                    İstanbul                                Manisa

                                                                  Veli Ağbaba                                 

                                                                      Malatya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü Maddesinde yapılan değişiklik ile eklenen 6 ncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Sırrı Sakık                              Pervin Buldan                      Murat Bozlak

                       Muş                                          Iğdır                                   Adana

                 Halil Aksoy                             Hasip Kaplan

                       Ağrı                                         Şırnak

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin (3). Fıkrası ile (6). Fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Alim Işık                                 Celal Adan                      Nevzat Korkmaz

                    Kütahya                                     İstanbul                                 Isparta

                Enver Erdem                          Mehmet Erdoğan                    Oktay Öztürk

                      Elâzığ                                        Muğla                                Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen değerli milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önce de çoğu kez görüldüğü gibi, bu tasarı da, bir AKP klasiği olarak önce millete zehrin içirildiği, ardından da bazı tatlandırıcılarla bunun unutturulmaya çalışıldığı bir tasarıdır. Sözde “anadilde savunma hakkı” gibi son derece masum gerekçelerle ifade ettiğiniz ama aziz Türk milletinin bölünmesine yönelik önemli adımlardan birisi olan düzenlemeyi ilk 2 maddede geçirdikten sonra, şimdi bu maddelerle “Bazı mağdurlara iyileştirme getiriyoruz.” adı altında düzenlemeleri görüşmekteyiz.

4’üncü madde de özellikle, kasten ya da taksirli olarak suç işlemiş olan bazı hükümlülerin cezalarının infazının ertelenmesiyle ilgili düzenlemeleri içeriyor. Ardından, bu erteleme süresi içerisinde herhangi bir kamu davası açılmış ise bu ertelemeden yararlanan kişilerin hemen, yeniden cezaevine tıkılmasını öngörüyor. Dolayısıyla, bu (3)’üncü fıkranın, bu iyileştirmeler içerisinden çıkartılmasını öngörüyoruz.

Bir diğer konu da (6)’ncı fıkranın (c) bendinde disiplin veya tazyik hapsine mahkûm olanlar bu iyileştirmelerden yararlanamaz yani getirilen ertelemeler bunlar hakkında uygulanamaz denmektedir. Önergemizde de bu (c) bendinin çıkarılmasını yani disiplin veya tazyik hapsine mahkûm olmuş olanların da bu iyileştirmelerden yararlandırılmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin on yıllık yönetimi sürecinde, bugün 20 bine yakın taahhüdü ihlal suçlusu cezaevinde, 250 bin dolayında da cezaevine girmemek için kaçak durumda. Şimdi, herkese iyi kötü bir iyileştirme yaptığınız bu düzenlemede, sizin kötü ekonomik politikanız yüzünden geçimini sağlayamaz, taahhüdünü yerine getiremez duruma gelmiş, verdiği her taahhüt başına da üç aya kadar tazyik hapsi almış olanların suçu, günahı nedir? Kasten adam öldürmüşe erteleme var ama geçimini sağlayacak bir işi olmadığı için veya zamanında borcunu ödeyemediği için mahkûm durumuna düşmüş olanlara yok! Bu nasıl adalet? Sayın Bakana geçen, bir kanunun görüşmeleri sırasında sorduk “Bu durumda olanların sayısı nedir?” dedik, o sayıyı veremedi. Dün, Sayın Başbakan Yardımcısına bu tazyik ve disiplin hapsine mahkûm edilenlerin neden yararlandırılmadığıyla ilgili sorduk. Verdiği cevabı sizlerle paylaşıyorum: “Bu cezalar kişiyi bir hususta zorlamaya yönelik cezalardır. Bu nedenle, tasarıda getirilen cezanın infazı hükümlerinden yararlanamayacaklardır.” Yani zorlayın, zorlayın da canını mı alacaksınız bu insanların? Bu insanlara iş verdiniz de çalışıp borcunu mu ödemediler? Dolayısıyla, bu önergenin yerinde bir önerge olduğunu düşünüyoruz. Mademki bu toplumda barışı sağlamak için çok güzel sözlerle barıştan söz ediyorsunuz, dağdakine af var ama vatandaşlık görevini yerine getirmek için çabalayan, uğraşan insanlara yok!

Elimdeki, Balıkesir’in Susurluk ilçesinden, bu mağduriyetten mahkûm olmuş bir insanın mesajını sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendisi cezaevinde. İzin almış, evine gidiyor, hanımı da aynı suçtan dolayı yine ihlale uğramış, gözünün önünde, yedi aylık çocuğuyla beraber hanımını cezaevine götürüyorlar. Değerli milletvekilleri, buna benzer çok örnek var. Hanımı ve kendisi cezaevinde, çocukları intihar etmiş olanlar var. Geliniz, eğer adalet istiyorsak, barış istiyorsak, huzur istiyorsak bu konuya da bir çözüm bulalım. Bu konu, milletin isteyerek durumu kötüye gittiği bir konu değil, tamamen sizin kötü politikalarınız, borca dayalı para sistemi nedeniyle milleti borç altında boğduğunuz bir düzenin sonucudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – O nedenle, bu önergeye desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.16 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşları tarafından verilen önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı var, önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 4. Maddesinde yapılan değişiklik ile eklenen 6 ncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sevgili arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz, kendimizi Türkiye ile birlikte tanımlıyoruz. Kaderini ve geleceğini bu topraklarda arayan bir halkız. Türkçeye karşı, resmî dile karşı herhangi bir itirazımız yok. Türk halkının değerlerine hep saygılı olmuşuz, bundan sonra da olacağız ama herkes şunu iyi bilsin: Burada Türklerin dışında da halklar yaşıyor, herkes bu halklara da saygılı olmalıdır.

İki gündür burada tartışmalar devam ediyor, izliyoruz. Bir halkın diline yasaklar konulmuş. Cumhuriyet kurulurken ortak vatan şiarıyla 1921’lerde ortak vatandan bahsetmişiz ve sonra 1924’lerde tek ırka indirgemişiz, Türk halkını yaratmışız ve diğer halklara zulmetmişiz ve bugün burada ana dilde savunmayla ilgili iki gündür tartışmalar var. Biz, Milliyetçi Hareket Partisini anlıyoruz ama Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki direncini… Evet, sizi de anlıyoruz çünkü genetik mirasınızda ret ve inkâr politikaları var. Dün, sizin bir sözcünüz buradan aynen şöyle söylüyor: “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Türkiye’de siz sorunu Türk sorunu yaptınız. Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit olamaz. Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra da meşru müdafaa hakkımızı kullanacağız.” diyor. Vallahi siz hayatınız boyunca -meşru müdafaa hakkı mazlumların hakkıdır- sürekli saldırı hakkınızı halklara karşı kullandınız. Bu, ırkçı bir söylemdir, faşist bir söylemdir. Bu söylem tek parti döneminde var. Bakın, o tarihte de -yıl 1930, 19 Eylülde- Mahmut Esat  Bozkurt ne diyor biliyor musunuz? “Türk bu ülkenin yegâne efendisidir, yegâne sahibidir, saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır, hizmetçi olma hakkı vardır, köle olma hakkı vardır, dost ve düşman ve dağlar bu hakikati böyle bilsin.” Sizin atalarınız, belki torunlarısınız, çocuklarısınız.

Coşkun Kırca, yıl 1994, yine bu kürsüde, bizim dokunulmazlıklarımız kaldırılırken ne diyordu? Aynen Mahmut Esat Bozkurt’un söylediklerini söylüyor “Kürtler susabilir ve hizmetçilik dışında hiçbir hakka sahip olamaz.” Siz, bugün, aslında bu siyasetin bir parçasısınız, sizler ret ve inkâr politikalarının parçasısınız. Sizin grubunuzdan bazı şahsiyetler, dün ta bizim grubumuza kadar saldırıyorlardı. Size bir çift sözüm var benim. Bakın, buraya saldıran Kayseri milletvekilini sonra araştırdım ki bu Kayseri milletvekili, 12 Eylül öncesinde amcasını kimlerin öldürdüğünü çok iyi biliyor. Eğer, bu kadar yiğitseniz, eğer bu kadar cesursanız…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Faşistler öldürdü! Faşistler öldürdü! Kim öldürecek?

SIRRI SAKIK (Devamla)  - Konuşma!  Konuşma be! Seni ciddiye de almıyoruz zaten.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Alma!

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biz de sizi almıyoruz!

SIRRI SAKIK (Devamla) - Eğer, bu kadar cesursanız, bakın, sizin Kayseri’de İl Başkanınız Avukat Mustafa Kulkuloğlu öldürülüyor, ilçe başkanınız öldürülüyor, bir avukat partiliniz  öldürülüyor. Adana’da il başkanınız öldürülüyor. Üçüncü yargı paketinde bu katiller aklandı ve bu katiller şu anda dışarıda dolaşıyor ve sizin sesiniz sedanız çıkmadı.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kim akladı? Kim akladı?

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Kim akladı? Biz mi akladık?

SIRRI SAKIK (Devamla)  - Yüreğiniz yetiyorsa kendi yoldaşlarınızın hukukunu savunacaksınız.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Eliniz kolunuz…

SIRRI SAKIK (Devamla)  - Öyle, bu masalara gelip buralara saldırmayacaksınız.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Biz ulusun bütünlüğünü savunuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ni savunuyoruz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Musa Çam konuştu bu kürsüden, aynen bunları söyledi. 

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Biz ölünceye kadar devam edecek bu.

SIRRI SAKIK (Devamla) – “Efendim, biz meşru müdafaa hakkımızı kullanacağız.” Siz ateş olsanız ne yapabilirsiniz? Bundan sonra, bizimle konuşurken dikkatli konuşacaksanız.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Tehdit mi ediyorsun yani? Tehdit mi ediyorsun?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, size söyleyeyim, siz hangi gelenekten geliyorsunuz.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Biz Kuvayımilliye geleneğinden geliyoruz.

SIRRI SAKIK (Devamla) - 7 Şubat 2008’de, sizin eski genel başkanınız ne diyordu biliyor musunuz? “Ya Kurtuluş Savaşı yaparsınız, Anayasa’yı değiştirirsiniz ya da ihtilal yaparsınız idamı göze alırsınız, Anayasa’yı değiştirirsiniz.” Bu Parlamentoyu militarizmle tehdit ediyordu. O dönem yargıyı da, tankı da, topu da, silahı da arkasına alarak Parlamentoyu tehdit ediyordu. Vallahi bize bakın, bize ne yargıdan ne Parlamentodan ne tankınızdan ne topunuzdan korkmuyoruz. Biz, Türkçeyi de iyi biliyoruz, Türkçe de konuşuyoruz ama Kürtçeyi özgürleştirmek adına 10 bin mahkûm bugün eğer ana dilde savunma istiyorsa ana dilini özgürleştirmek için bunları yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) - Yoksa, biz Türkçeyi sizden daha iyi biliyoruz, Türkçeye bir itirazımız da yok; bütün itirazımız faşizme karşıdır, ırkçılığa karşıdır. Vallahi buradan yürüyen birçok şahsiyeti görüyorum, her tarafından ırkçılık ve faşizm akıyor. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 4. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 17. maddesinin 4. fıkrasındaki “olsa bile hükümlünün” ibaresinden sonra gelmek üzere “liseyi veya” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Veli Ağbaba (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün Uğur Mumcu’nun ölüm yıl dönümü, onu da buradan bir kez daha anıyorum.

Değerli arkadaşlar, iktidar partisinin getirmiş olduğu tasarı, belli noktaları kapsam dışında bırakıyor. Yani, bu tasarı daha ileri bir tasarı değil, daha geri bir tasarıdır. Eski kanunda terör-adli ayrımı yok iken, şimdi bu ayrımlar artırılıyor.

Yine, binlerce insanı ilgilendiren disiplin ve tazyik hapsine mahkûm olanlar yani şu anda Hükûmetin ekonomi politikaları yüzünden taahhüdü ihlal suçundan cezaevinde bulunan on binlerce insan kapsam dışında bırakılıyor. Yani, bu düzenleme kapsamı genişletiyor gibi gözükse de terörist suçları ve örgütlü suçları kapsam dışına bırakarak eski hâlinden daha geri bir noktaya götürüyor.

Bu düzenleme Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Ayrıca, Birleşmiş Milletlerin 9 Aralık 1988 tarihli 43/173 sayılı Kararı’na da aykırıdır. Dikkatinizi çekmek istediğim, bu kararda “Mahpuslar, işledikleri suçlar bakımından farklı infaz rejimlerine tabi tutulamazlar.” diyor. Tabii, Türkiye’de İnfaz Koruma Kanunu, maalesef… Cezaevlerine baktığımız zaman F tipi, E tipi, R tipi, M tipi yani alfabenin bütün harflerini cezaevlerinde görmek mümkün, yüksek güvenlik tipi uygulamaları… Bu uygulamalara baktığımız zaman, Türkiye dışında nerede görürseniz şaşarsınız, hayretler içerisinde kalırsınız.

Tabii, değerli arkadaşlar -normal bir ülkede- terör ve örgütlü suçlar üzerinde uzlaşabilirsek, bu konuda herkesin yorumu aynı olursa sorun yok. Ancak, bizim ülkemizde terör ve örgütlü suça giren öyle suçlamalar var ki dünyada eşi benzeri yok.

Şimdi, parasız eğitim istemek terör suçu; 8 Mart, 1 Mayıs kutlamalarına katılmak, konser bileti satmak, Erdal Eren’in ve Deniz Gezmiş’in ölüm yıl dönümlerini anmak terör suçu; saç kestirmek, şemsiye taşımak, poşu takmak, yumurta taşımak terör suçu; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne katılmak terör suçu; YÖK’ü protesto etmek terör suçu değerli arkadaşlar. Tabii, bu suçlamalar böyle olunca, ister istemez, değerli arkadaşlar, bu suçlardan cezaevinde bulunan insanların da haksızlığa uğradığını düşünmemek mümkün değil.

Yine, bizler Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi Komisyonu olarak geçtiğimiz günlerde Tekirdağ Cezaevini ziyaret ettik. Orada bir öğrenci, parasız eğitimi isteyenlere destek oldu diye tutuklanmış; parasız eğitim isteyenler tutuklandığı için, bunu protesto ettiği için tutuklanmış. O öğrenciler dışarıda, şimdi öbür arkadaşları içeride, cezaevinde yatmakta.

Yine, geçtiğimiz günlerde sendikacılık faaliyetinden dolayı KESK’li sendikacıların cezaevinde kaldığını görüyoruz. Sadece yaptıkları şey sendikacılık. Öğretim üyelerinin, üniversite hocalarının sadece öğretim üyeliğinden dolayı cezaevinde bulunduğunu biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Kenan Evren, 12 Eylül faşist rejiminin lideri Kenan Evren “Ben, AKP’yle gurur duyuyorum. Boynuz kulağı geçti.” diyor AKP’ye. “Daha önce 12 Eylül döneminde çoğulculuk vardı, 5 tane generalle idare ediliyordu bu ülke, şimdi 1 paşayla idare ediliyor.” diyor Kenan Evren. Sizinle gurur duyuyor Kenan Evren, çünkü dünyada birçok konuda lider pozisyonuna geçtiniz. “Tutuklu öğrenci bakımından 12 Eylülü, beni geride bıraktınız.” diyor Kenan Evren, “Tutuklu gazeteciler bakımından beni geride bıraktınız.” diyor, “Tutuklu öğretim üyesi açısından beni geride bıraktınız.” diyor.

Tutuklu siyasetçi açısından, dünyada herhâlde “seçilmiş” bu kadar tutuklunun bulunduğu Türkiye’den başka bir ülke yok; varsa, biliyorsanız siz söyleyin. 10 binin üzerinde tutuklu siyasetçi şu anda cezaevlerinde yatmakta. Yine, dünyada eşi benzeri olmayan bir örnek daha var ki 8 tane tutuklu milletvekili maalesef cezaevinde yatmakta.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, maalesef, her adımını atan terör suçuyla karşı karşıya. Geçtiğimiz günlerde öyle bir uygulamayla karşı karşıya kaldık ki, bilmiyorum, hem AKP grubundaki hem diğer gruplardaki avukatlar bu uygulamalardan utanmıyorlar mı, yüzleri kızarmıyor mu diye düşünmemek elde değil. Gündüz gözüne, sabahın beşinde avukatların kapıları kırılarak, basın önünde rencide edilerek avukatlar gözaltına alındı.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu düzen böyle gitmez. Dünyadaki terör suçlularının üçte 1’i Türkiye'de bulunuyor. Bu terör suçlularını bizim analarımız doğurmuyor, bu terör suçlularını üreten AKP zihniyetidir, AKP politikalarıdır.

Ben, bu verdiğimiz önergenin kabul edilmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Her avukata sahip çıkıyor musunuz? Her avukata sahip çıkabilir miyiz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce, Sayın Sırrı Sakık’ın konuşmasında grubumuza sataşma niteliğinde bazı cümleleri oldu. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce bu kürsüye çıktığımda ifade ettim, bir kez daha çok kısaca ifade etmek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi ırkçılığı reddeder. Cumhuriyet Halk Partisi ayrımcılığı reddeder. Cumhuriyet Halk Partisi halka dayanmayan, halk iradesine dayanmayan bütün yönetimleri, bütün otoriter anlayışları reddeder, onları meşru saymaz. Bu topraklar üzerindeki, bu coğrafya üzerindeki bütün insanların eşit haklara sahip olduğu anlayışını kabul eder.

Bu topraklar üzerinde barış içinde, bir arada, birlikte yaşamanın yollarının aramalıyız; bu kürsüyü onun için kullanmalıyız, bu kürsüyü onun dışında başka amaçlar için kullanırsak barış içinde bir arada yaşamanın yollarını bulmakta zorlanırız. Bunları bir kez daha ifade ediyorum.

Tekrar söylüyorum: Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik Cumhuriyet Halk Partisinin de dayandığı evrensel insanlık değerleridir. Bizim politikalarımızın, programımızın merkezinde birey vardır, insan vardır.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Güler’in söylediklerine katılıyor musunuz? Bu, ırkçılık değilse nedir?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Dün akşam sözcünüz öyle demedi.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, yani bu noktada öz eleştiride bulunmaları çok da insani. Biz teşekkür ediyoruz. Bizim sözümüz ırkçı olanlar için.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 5. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 19. maddesinin 3. fıkrasındaki "gönderilir" ibaresinin metinden çıkarılmasını ve "tebliğ edilir" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Ali İhsan Köktürk                  Dilek Akagün Yılmaz                       Turgut Dibek

                  Zonguldak                                     Uşak                                       Kırklareli

                                        Bülent Tezcan                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                              Aydın                                        İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 5. Maddesinin 3. fıkrasında geçen “hükümlüye” ibaresinin “hükümlünün bizzat kendisine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Celal Adan                         S. Nevzat Korkmaz                 Lütfü Türkkan

                    İstanbul                                      Isparta                                 Kocaeli

                Enver Erdem                             Oktay Öztürk                    Mehmet Erdoğan

                      Elâzığ                                      Erzurum                                Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ali Uzunırmak.

BAŞKAN – Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Saygıdeğer milletvekilleri, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi belli bir zaman diliminden beri tartışmalar yaşıyor ama bu tartışmalar propaganda amaçlı, tarihe, bilime, hukuka dayanmayan tartışmalar olduğu zaman, dolayısıyla, bir mantığı inşa etmek mümkün değil. Bir şeyi esas almak lazım; insan hakları, özgürlük, demokrasi, vatandaşlık hukuku, bunlara hiç kimsenin itirazı olmaz ama bizim üzerinde hassasiyetle durduğumuz, birtakım tanımlamalarla anayasal kimliklerin tanımlanmasıdır.

Değerli milletvekilleri, önce, şunu ifade etmek istiyorum: Hâkimiyet kayıtsız, şartsız milletindir. Vatanın ve milletin bölünmezliği esastır. Bu esaslar üzerine kurulmuş bir devletin hukukunu değiştirmek o hukuku kuranların iradesi nasıl tecelli ettiyse ancak öyle mümkün olmalıdır; onun dışında mümkün olamaz. Başka devletlerin başka tercihleri olabilir ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin tercihleri bunlar olmuştur.

Değerli milletvekilleri, şunu ifade etmek istiyorum ve bilmenizi istiyorum: Türkler Anadolu’ya geldiğinde bugün, Kürt olarak nitelenmeye doğru giden birçok aşiretle, kavimle Orta Asya’dan beraber gelmiştir. Bugün, Muş’un Lolanlılar aşireti vardır ama Lolanlıların geliş yeri aslında Türkistan’ın Lolan bölgesidir, oraya gittiğinizde Lolan bölgesine rastlarsınız. Bakın, iki bin yıllık Türk tarihi olarak Fransız yazar Jean-Paul Roux’nun yazdığı bir kitabı bir gün okurken, o kitapta Altınordu Devleti’ni okurken Berdi-Bek Hakan’a rastladım ve hepinizin tanıdığı, geçen dönem Milletvekili Fevzi Berdibek Bey’i aradım gece saat yarımda, dedim ki: Fevzi Bey, senin bu soyadın nereden geliyor? Dedi ki: “Ağabey, biz Altınordu’dan geliyoruz.” Dedim ki: Seni tebrik ediyorum. Yani, Berdibek kendisini Zaza olarak tanımlar ve Altınordu’dan geldiğini söylüyor.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül sanıklarından bir arkadaşımız vardır, bu arkadaşımız “Cezayir” isminde bir kardeşimizdir ve Şeyh Sait İsyanı’nda Yado Paşa’nın, Şeyh Sait’in komutanlarından Yado Paşa’nın torunudur ve ülkücülükten dolayı 12 Eylülde sürgün yemiştir.

Bakın, bir hatırayı da sizlerle paylaşmak istiyorum: Elâzığ sanıklarından Fethi Namlıoğlu vardır. Fethi Namlıoğlu’nun babası duruşmaya gelmiştir, oğlunun duruşmasını izlemektedir ve Fethi Namlıoğlu’nun ismi 226 kişilik idam listesinin içerisinde savcı tarafından açıklanır ve baba yerinden isyan eder, küfürle “Fethi, Fethi, bu nasıl iştir? Deden asıldı Kürtçülükten, sen asılacaksın Türkçülükten.” demektedir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Utanma yokmuş o arkadaşta.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bazında ve Türk milliyetçiliğinin -ırkçılığa kaçmadan- bakış açısında bütün bu meseleler çözülebilir değerli arkadaşlar. Biz kimsenin diliyle, ana diliyle, anasıyla, babasıyla falan uğraşmıyoruz. Böyle bir milliyetçiliği de, ırkçılık olarak tanımlanan bir milliyetçiliği de -kavram kargaşası olmadan- hiçbir zaman sahiplenmedik, Türkler de sahiplenmemiştir.

Biz Anadolu’ya geldiğimizde hiçbir kavmin egemenliğine son vermedik değerli arkadaşlar, bunu ısrarla söylüyorum. Yani, bugün, Baba Kürdilerin ancak Mezopotamya’dan gelen bir boy olduğuna inanırsak, Asurilerden gelen Baba Kürdilerin Türkiye’de kurulmuş bir devleti vardı, biz bu devlete son vermedik değerli arkadaşlar, egemenliklerine son vermedik. Aksine, Müslüman olan toplumların Bizans’tan vasallığını kurtardık, Bizans’ın vasalıydılar onlar.

Hatta, bugün siyaset yapan bazı arkadaşlarımın yazdıkları kitaplarında bile, bazı düşünceleri savunanların, İslam ordularının Hazreti Ömer zamanında Diyarbakır’ın fethinde orada kimlerin oturduğunu, hangi kavimlerin ne çoğunlukta oturduğunu bilmelerini isterim.

Dolayısıyla, bir bardak suda fırtına kopararak egemenlik paylaşımına giden yolun… Tekrar söylüyorum: Başka devletlerin kurucu iradeleri, kurucu iktidarları farklı tercihlerde bulunmuş olabilir ama Türkiye'nin kurucu iradesi, kurucu felsefesi böyle tecelli etmiştir. Bu kurucu iradeyi, tecelliyi değiştirmek ancak o metotlarla mümkündür. Hepinizin bilmesini istiyorum; herkesin bilmesini, bütün dünyanın bilmesini istiyorum.

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 5. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 19. maddesinin 3. fıkrasındaki “gönderilir” ibaresinin metinden çıkarılmasını ve “tebliğ edilir” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasa özellikle savunma hakkına dönük bir yasaymış gibi gösterilmeye çalışılıyor, bir tasarıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor ama bizim, gerçekten, bu getirilen Hükûmet tasarısı eğer savunmaya dönük olmuş olsaydı şu madde ihdaslarını da mutlaka arkadaşlarımız kabul ederlerdi düşüncesiyle verdiğimiz 4 tane madde ihdası var. Bunlar dün okundu, İç Tüzük gereğince üzerinde bile durulmadan reddedildi, görüşülmesine izin verilmedi.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu ülkede savunma hakkına dönük o kadar büyük ihlaller var ki, o kadar ağır ihlaller yaşanıyor ki yani gizli tanık uygulaması denilen bir uygulama var Ceza Muhakemesi Kanunu madde 58’de düzenlenmiş durumda. Bu nasıl bir garabettir ki, bu nasıl bizim Ceza Muhakemesi Kanunu’muza girmiştir ki ve nasıl uygulanmaktadır ki özel yetkili mahkemeler tarafından, bütün dünyaya aslında Türkiye Cumhuriyeti’ni rezil edebilecek nitelikte bir uygulamadır bu. Ve inanın, bundan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde çok fazla sayıda mahkûmiyet alacağımızı da ve milyarlarca lira tazminat ödeyeceğimizi de hepimizin bilmesi gerekiyor.

Şimdi, gizli tanığın kim olduğunu sevgili arkadaşlar, kolluğun dışında hâkimin ve savcının dahi bilmediği söyleniyor. Tanıklık müessesi nasıl bir şeydir arkadaşlar? Tanık, eğer sanıkla yüzleşmezse ya da oradaki mağdurla yüzleşmezse tanıklığının bir önemi var mıdır? Bu kimsenin tanıklığı sorgulanmazsa; bir husumeti var mı, bir problemli yanı var mı, mağdurla ya da sanıkla bir problemli yanı var mı diye sorgulanmazsa bu tanıklığın bir anlamı kalır mı? Daha, Balyoz davasındaki ve Ergenekon davasındaki bu gizli tanıkların kimler olduğunu gördük. O davalarda Şemdin Sakık -kendisi terör örgütü yöneticisi olmaktan cezaevinde olan bir kişi- Türkiye Cumhuriyeti’nin en nitelikli insanlarının yargılanmış olduğu, komutanlarının yargılanmış olduğu, bilim adamlarının yargılanmış olduğu, milletvekillerinin yargılanmış olduğu davada gizli tanık konumunda oldu. Nasıl bir ülkedir ki burası cezaevindeki mahkûm olan yani terörist gizli tanık oluyor, onun karşısındaki insanların da ona soru sormasına bile izin verilmiyor?

Sevgili arkadaşlar, özel yetkili mahkemelerdeki yargılama usulünden ben size birkaç tane örnek vermek istiyorum: Hiçbir yasal dayanağı olmadığı hâlde avukat sayısı 3 ile sınırlandırılıyor arkadaşlar. Avukat arkadaşlarımızın söz hakkı on beş dakikayla sınırlandırılıyor, dinlenen tanıklara sanıkların soru sormaları dahi yasaklanıyor. Sanıkların ve avukatların mahkemede söz almak istemeleri üzerine… 13 Aralıkta bizim fiilen yaşadığımız bir olay var. Gelen belgelere karşı arkadaşlarımız, avukat arkadaşlarımız söz almak istediler; buna karşın, mahkeme heyeti söz vermemekte direndi, bu konuda söz almak isteyen arkadaşımız duruşma salonundan çıkartıldı, Robocop’lar geldi; ardından, 50 civarında milletvekili olduğu için, arkadaşlarımıza söz vermek durumunda kaldılar ama hemen ardından, ertesi günkü duruşmada da o arkadaşlarımızla ilgili soruşturma açıldı. Soruşturmanın konusu şu: “Söz almak istiyorum, gelen belgelere karşı beyanda bulunmak istiyorum.” Böyle bir savunma mekanizması olabilir mi? Hani, nerede savunma hakkı? Bu ülkede var mı ki savunma hakkı? Savunma yok edilmek istenmektedir. Nasıl yargının bağımsızlığı yok edildiyse savunma da yok edilmek istenmektedir.

Ayrıca, bir de şunu söylemek istiyorum ki: Şevki Kulkuloğlu’nun burada kendisi yok. Yakınlarını kaybetmiş Şevki Kulkuloğlu. Bunun burada siyaset malzemesi yapılmasını şiddetle kınıyorum gerçekten de. Yani o yasayla ilgili, üçüncü yargı paketindeki o faşistlerin, yani yüzlerce insanın, onlarca insanın öldürülmesine neden olan faşistlerin o şekilde serbest bırakılmasına dönük düzenlemeye asla “evet” demedik. Buradan Musa Çam –şimdi, yok burada kendisi- çok da duygusal bir konuşma yapmıştı. Biz hem geçmişimize sahip çıkarız; hem arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza sahip çıkarız, bu konudan da asla taviz vermeyiz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 6. Maddesinin (3) fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde geçen “3 saatten” ibarelerinin “8 saatten az olmamak üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Celal Adan                              Oktay Öztürk                  Adnan Şefik Çirkin

                    İstanbul                                     Erzurum                                 Hatay

           S. Nevzat Korkmaz                        Enver Erdem                    Mehmet Erdoğan

                     Isparta                                        Elâzığ                                  Muğla

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/708 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ıncı Maddesi ile eklenen 3 üncü fıkrasının "a” bendinde yer alan "üç ayda" ibaresinin "bir ayda"; "b" bendinde yer alan ”iki ayda” ibaresinin “on beş günde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz

               Pervin Buldan                              Sırrı Sakık                         Murat Bozlak

                       Iğdır                                          Muş                                    Adana

                                          Halil Aksoy                           Hasip Kaplan

                                                Ağrı                                       Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 6. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 51. maddesinin 2. ve 4. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(2) Bu madde hükümleri çocuk hükümlüler ile tutuklular için de geçerlidir”

“(4) Ödüllendirme sisteminin usul ve esasları ile bu ödüllerden yararlanmanın kapsam ve şartları, suç türleri dikkate alınarak yönetmelikle belirlenir. Ödüllendirme konusunda verilecek kararlara karşı şikayet ve itiraz durumunda 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu Hükümleri uygulanır”

        Ali İhsan Köktürk                      Dilek Akagün Yılmaz                       Bülent Tezcan

              Zonguldak                                         Uşak                                          Aydın

            Turgut Dibek                         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                       Gürkut Acar

               Kırklareli                                        İstanbul                                       Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gürkut Acar, Antalya Milletvekili.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Önergemizin amacı, ödüllendirme sisteminde keyfîliğin önüne geçmektir. Ödüllendirme sisteminin kötüye kullanılması durumunda, bu konunun da yargısal denetime açılması yerinde ve doğru olacaktır. Önergenin amacı budur, kısaca belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği açısından çok kritik, çok önemli bir düzenlemedir. Arkadaşlarımız ısrarla söylediler ama hiçbir şey değişmiyor. AKP bütün bu seslere kulaklarını tıkıyor, daha fazla ses duymamak için elinden geleni yapıyor. Bu tasarı bunun örneğidir. İki kanunda değişiklik yapan on beş maddelik bir tasarı nasıl oluyorsa temel kanun olarak getiriliyor çünkü az konuşulsun, halk duymasın, anlamasın isteniyor.

Az önce söyledim, çok kritik bir adımdır bu; şu anda, cumhuriyeti çökertme projesi yürürlüktedir. Oslo’da ülkemizde ayrı bir ulus yaratmanın altyapısı kabul edilmiştir. Devamında eyalet yasası çıkarılmıştır. Şimdi de sıra, ülkedeki dil birliğini bozmaya gelmiştir. Savunma hakkının kutsallığı kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan Lozan Anlaşması’nın ve Anayasa’nın “dil birliği” ilkesinin delinmesi amaçlanmaktadır. Mahkemelerde dil birliğinin bozulması, ülkenin geleceğini ve birliğini Yugoslavyalılaştıracak nitelikte ciddi bir anayasal ihlaldir. Bugün Türkiye’de herkes ana dilini onurla konuşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bakın, “Atatürk”, “Türkiye Cumhuriyeti” gibi kavramlar kanunlardan çıkarıldı. Bu düzenleme ile “Türkçe” kelimesi de CMUK’tan çıkarılıyor. Bu çok ağır bir ihlaldir. Bugün savunma hakkı üzerinden yürütülen ihlalin, başka haklar üzerinden, devlet erkini kullanan diğer kurumları da kapsamayacağı söylenemez. Hukuku uygulamak mahkemelerin temel görevidir. Mahkemelerce sorunu çözmek için yargısal anlamda hiçbir hukuki işlem yapılmayarak, hiçbir adım atılmayarak sürüncemede bırakılması ve işin Türkiye'nin egemenlik sorunu olan dil birliğini bozma noktasına taşınması, belirli bir planın parçalarıdır. Bu plan da, dediğim gibi, Oslo’da hazırlanmış, bugün İmralı’yla sürdürülen görüşmelerde masada olan plandır.

Doksan yıldır, Türkçeyi yeterince bilmeyenler tercümanla yargılanmışlardır. Milyonlarca ceza kararından bir teki bile bu nedenle AİHM’den dönmemiştir. Türkiye, çağdaş, güçlü ve onurlu bir ülke olarak yoluna devam edecekse cumhuriyetin temel niteliklerini koruyarak bunu yapabilecektir; dil birliğini, vatan birliğini, amaç birliğini koruyarak bunu yapabilecektir. Cumhuriyeti ters yüz ederek varacağımız hiçbir yer yoktur. Bu tasarı, başka dilde kamu hizmeti, başka dilde eğitime giden yolu açmak için kullanılan bir anahtardır ama bunlar Türkiye’yi ayrıştıracak, parçalayacak adımlardır. Bizim ayrışmayı değil, bütünleşmeyi savunmamız gerekir.

Değerli arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletli düşünür Arthur Schlesinger’in “Amerika’nın Birliğinin Bozulması” adlı eserinde, resmî dilin tek olmasının önemiyle ilgili, resmî dilin tek olmaması hâlinde tarafsız kamu kurumları kurulamaz, ortak bir kamuoyu oluşamaz tespitlerini yapıyor. Yani diyor ki: “Eğer ortak değerleriniz olmazsa, ortak amaçlarınız olmazsa varacağınız yer yıkımdır.” Bu tasarı da yıkıma giden yolda bir taş döşemektedir. Bu nedenle, Anayasa’ya aykırı, ülke bütünlüğüne, birliğine aykırı bu düzenlemeyi şiddetle reddediyorum.

Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu söyleyeyim ki, Sayın AKP, bu konuda BDP’yle iş birliği yapıyor, bir yandan da PKK’yla savaştığını ileri sürerek kamuoyunu aldatma peşinde yürüyor. Biz bu konuda halkımızın dikkatini çekmek istiyoruz. Kürt yurttaşlarımızın her zaman başımızın üstünde yeri var ama ülke bütünlüğü parçalanırsa bu, ülke için çok büyük yıkım getirir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Başınızın üstünde yerimiz olmasın, biz yerimizi biliyoruz.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Hepinize bu duygularla saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

1/708 sıra sayılı kanun tasarısının 6’ıncı Maddesi ile eklenen 3 üncü fıkrasının "a” bendinde yer alan "üç ayda" ibaresinin "bir ayda"; "b" bendinde yer alan "iki ayda' ibaresinin "on beş günde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı madde, daha çok, çocuk tutsaklara ilişkin, onların temel insan hakları gasbına ilişkindir. Çocuk olmaktan ileri gelen, bir yanıyla ana sevgisinden mahrumiyetin, öbür yanıyla da ebeveynlerin şefkatinden yoksunluğun ortaya çıkardığı bir hak gasbını ona ödülmüş gibi sunmak, mevcut, var olan tutsakları devlet nezdinde ve yargı gözünde ayrıştırmaktır, iyi çocuklarla kötü çocuklar noktasındaki bir muameleye tabi tutmaktır. Bu yönüyle de adil değil ve aynı zamanda insan hak ve özgürlüklerine de aykırı bir yaklaşımdır. Bu anlamıyla da ödül sisteminden çok, insan olmaktan ileri gelen temel insan haklarının uygulandığı bir çerçeveye, muhtevaya kanunu kavuşturmak önergemizin aslıdır. Bu önergeyle birlikte, gerek yasanın kendisinde gerekse maddelerinde de mevcut zihnî bulanıklığı görmek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplum dinamiklerinin ihtiyaçlarına cevap veren yasal ve anayasal değişiklikleri yapmak Meclisin görevidir. Meclis, toplum ihtiyaçları yerine zihniyetin ve mantığın kutsanmışlığının  esaretiyle soruna yaklaştığında toplumun ihtiyaçlarını tarihsel ve meşru zeminde evrensel hukuka uygun karşılayamadığı takdirde, siyasal krize neden olur. O nedenle de ana dil gibi kutsal bir hakkın -ana dilin kutsallığı üzerinde- eğitim başta olmak üzere kamusal alanda kullanılmasının yolunu açmak varken Anayasa’mızın değiştirilemez, değiştirilmesi bile teklif edilemez maddelerini gerekçelendirerek insan olmaktan, toplum olmaktan ileri gelen haklarımızın verilmemezliğini hak görmek, eleştirdiğimiz, otuz bir yıl öncesinde bize reva görülen 5 generalin toplum iradesine rağmen topluma dayattığı faşist cunta rejiminin, askerî diktatörlüğünün aşılamazlığının  ifadesidir. Aksine, bize giydirilen bu deli gömleğini yırtıp parçalamak, daha demokratik, meşru bir anayasa ve yasayı oluşturmak Meclisin göreviyken askerî vesayete karşı olduğumuzu söyleyeceğiz, askerî diktatörlüklere karşı olduğumuzu söyleyeceğiz, Meclisin üstünde başka bir vesayetin olamayacağı ifadesinde bulunacağız ama değiştirilmesi bile teklif edilemez maddeye sığınarak toplumun bir kesiminin haklarını alıkoyacağız, onu özgürlük adına gasbedeceğiz, o hakkı verip vermeme gibi bir hakkı insan olarak, grup olarak, Meclis olarak kendimize hak göreceğiz. Bu, insani değil, vicdani değil. Kaldı ki bin yıldır birlikte yaşadığınızı söylediğiniz Kürtler demokratik ortak vatanda birlikte yaşama iradesini beyan etmişken, demokratik ortak vatanda egemenliğin idari, mali, siyasi paylaşımının ötesinde vatanın bölünmezliğini tartışan bir noktada değilken küreselleşmenin tarihsel gelişiminin ortaya çıkardığı yerindelik ilkesine bağlı olarak egemenlik pekâlâ tartışılabilinir. İdari, mali özerklik verilen yerel yönetimlerin güçlendirilmesi hepimizin ihtiyacı. Özerk olan, demokratik olan yerel yönetimlerle, özerk ve siyasal özerkliğe sahip olan bölgesel yönetimlerle değil parçalanmak, çok kimlikli, çok kültürlü realitemize uygun olan çözüm projeleriyle daha çok birlik, daha çok bütünlük üzerine bir siyasal projeyi harekete geçirmiş olacağız. O nedenle, kaygı ve korku yerine, zihnî bulanıklığın ortaya çıkardığı bir kısım korkular yerine zaten doksan yıldır bizi şekillendirmek isteyen bir tekçi zihniyet varken onu sürdürme ısrarında bulunmak ayrıştırmanın bizatihi kendisidir. O hâlde gerçeği tüm çıplaklığıyla görüp aydınlatmak, açığa çıkarmak, bu gerçeğin de siyasal, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir parametre ışığıyla soruna yaklaşmak günümüz ve çağımızın insani değerleridir. Bu insani değer ister Kürt’e, ister Arap’a, ister Türk’e olsun, yeter ki insan olsun, insana dair olan temel ihtiyaçlarının karşılanmış olmasıdır. Bu yönüyle de, Meclis gibi demokratik siyasetin bizzat cereyan ettiği bir yerde “kardeş” dediğimiz bir halkın ana dilini geliştirmek hepimizin görevidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 6. Maddesinin (3) fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde geçen “3 saatten” ibarelerinin “8 saatten az olmamak üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Adnan Şefik Çirkin (Hatay) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Şefik Çirkin, Hatay Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, bu yasanın temeli, bu yasa değişikliğinin, yasa tasarısının temeli ana dilde savunma yani bir başka deyişle, bir egemenliğin tanınmasının kapısının açılması. Esasen, bize göre, en azından bana göre bu, geçmiş dönemde getirdiğiniz Büyükşehir Yasası’ndan, bizim “büyük zehir” diye adlandırdığımız Büyükşehir Yasası’ndan dahi daha tehlikeli. Yani, bir şekilde, siz bir gün iktidardan düştüğünüzde veyahut iktidar ortağı olmak durumunda kaldığınızda bunlar tamir edilebilir ama bu yapılan değişiklik tamir edilemez. Bunun siyasi olduğu açık. Yani kimse kimseyi kandırmasın. Bunu isteyenler de bunu kabul ediyor ve hatta “bu yetmez” diyor. Bunu getirirken de siz, birtakım pazarlıklar sonucu getiriyorsunuz. Yani öyle garabet dolu bir yasa getiriyorsunuz ki ana dilde savunmayı dayatan sanıklar dahi ancak parasıyla bölücülük yapacak. Onun da ücretini kendine ödetiyorsunuz. Parası varsa bölücülük yapabilecek, yoksa yapamayacak; burada dahi adalet yok.

Değerli milletvekilleri, savunma hakkının kutsallığından bahsediyorsak bugün Silivri’de bir kısım generaller var, onların avukatları var, onlar ısrarla savunma haklarının kısıtlandığını ifade ediyorlar. Yani, bölücü birtakım talepler karşısında savunma hakkının kutsallığından bahsediyorsak eğer, bu savunma hakkının kutsallığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli generallerine ne zaman uygulanacak onu da hep birlikte milletçe merak ediyoruz. Yani, her şeyin adaleti varsa oraya da bir adalet gelmeli, orada da kendini savunan insanlar bu haklarından mahrum olmamalı.

Değerli milletvekilleri, bunun yanı sıra, dün bu kürsüde konuşan bir hanım milletvekilinin sözlerine de birkaç cümleyle temas etmek istiyorum. Bu yasayı destekleyen BDP’li bir hanım milletvekili diyor ki: “Malazgirt, Çaldıran ve Lozan’da ittifak ettik -ondan sonra da- bu, son ve dördüncü şans. Bu şansı da kullanamazsanız çocuk bir halk olarak kalmaya devam edeceksiniz.”

Şimdi, bakın, biz Anadolu’ya geldiğimizde ortada bir tek devlet vardı, Bizans. Biz Bizans’ı yıktık, kimsenin devletini yıkmadık. Bizans’a karşı mücadele ettik. Kürt kardeşlerimiz de, Ermeni kardeşlerimiz de bize yol gösterdi, yardımcı oldu, bunlar tarihsel gerçeklerdir ama Bizans’ın zulmünden her ikisini de kurtarma manasında, birlikte, bu zulmü durdurma manasında mücadele ettik. Yani, şimdi, Çaldıran’a da bir bakalım, Çaldıran’da da -tarihçilerimiz çok daha iyi bilir, benim haddim değil ama- Şah İsmail’den kurtardığımız insanlar arasında Kürt kardeşlerimiz de vardı. Bunlar dün kardeşimizdi, bugün akrabamız oldu. Bu bir ittifak değil, bu bir gönül birliği, bundan da memnunuz. Ama bu şartlarda başka ittifaklar aranıyor ya da bu millet ırkçılıkla suçlanıyorsa bunu kabul etmeyeceğimizi burada ifade etmek isterim. Biz ırkçı falan değiliz. Irkçı olsak bu coğrafyada bu kadar millet, bu kadar, bin yıl yaşamazdı. Lütfen, daha fazla haksızlık yapılmasın ve onurumuzla, gururumuzla oynanmasın.

Değerli arkadaşlar, 1991 yılını da hatırlatmak isterim. Orada Saddam’ın zulmünden kaçan Kürt kardeşlerimiz, akrabalarımız vardı. Onlara kapımızı açtık, ekmeğimizi bölüştük. Orada dünya devletlerinden de yardım istedik. Madam Mitterrand geldi -PKK’nın hamisiydi- bu kardeşlerimizin arasından muayene ederek, bildiğim kadarıyla 12 kişiyi doktorla muayene ederek, sağlam tespiti raporu alarak, aldı Avrupa’ya götürdü. Eğer bir ittifak aranıyorsa ya da şu anda ittifak yaptığınız insanlara bakılıyorsa işte bu önemli bir örnektir.

Elhamdülillah Müslüman’ız, biz akrabayız, biz kardeşiz. Lütfen, bu tartışmaları bu şekliyle düşünmek ve tartışmak gerekiyor. Meseleyi başka yerlere çekmemekte fayda var.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 7. Maddesinde geçen “çocuk” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ödeme gücü olamayan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Celal Adan                         S. Nevzat Korkmaz                   Reşat Doğru

                    İstanbul                                      Isparta                                   Tokat

                                  Enver Erdem                               Mehmet Erdoğan

                                        Elâzığ                                             Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 7. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 54. maddesinin birinci fıkrasına eklenen cümlenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Çocuk ve muhtaç hükümlü ve tutuklular bakımından bu fıkranın (b) bendi uygulanmaz.”

     Dilek Akagün Yılmaz                 Ali İhsan Köktürk                        Bülent Tezcan

                  Uşak                                    Zonguldak                                    Aydın

            Turgut Dibek                           Ali Özgündüz                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu

               Kırklareli                                  İstanbul                                     İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, önergemize Komisyon da katılmadı, Hükûmet de katılmadı. Niye katılmadınız? Bu önerge neyi içeriyor farkında mısınız bilmiyorum. Sayın Bakan, Sayın Komisyon Sözcüsü; biz neyi önerdik, siz neyi reddettiniz lütfen bunu bir söyleyin. Ben eminim ki bilmiyorsunuz. Yani neyi reddettiniz?

İşte, değerli milletvekilleri, böyle yürüyor bu iş. Biz neyi önerdik biliyor musunuz? Bakın, İnfaz Kanunu’nun 54’üncü maddesine göre, bir kişi nakil istediği zaman başka bir cezaevine, ücretini kendi yatırması gerekiyor şu andaki düzenlemeye göre. Efendim, “Çocuklar hakkında bu hüküm uygulanmaz.” getirilen düzenleme. Biz de diyoruz ki “Muhtaçlar hakkında da bu uygulanmaz.” Gayet insani, yerinde bir düzenleme. Ee? “Katılmadık.” Niye katılmadınız? Bilmiyorsunuz, haberiniz yok. Çünkü muhalefet önerge verdi. Bakın, biz yapıcı muhalefet yapıyoruz, size destek veriyoruz.

Sayın milletvekilleri, sizden bir ricam: Komisyon ve Hükûmet katılmadı, siz kabul edin. İnanın Sayın Başbakan sizi takdir eder, arkadaşları fırçalarsa fırçalar. Çünkü bu, ya muhtaç insan, altmış yaşında, sakat, özürlü… Efendim, Karslı vatandaş İstanbul’da yakalanmış, memleketine gitmek istiyor “Orada yatayım, cezamı çekeyim.” diyor. “Yok, parayı yatır.” “Param yok.” “Ee, gidemezsin. Ailen gelsin seni görsün.” Ee, ailesinin de parası yok! Biz diyoruz ki “Bunlar da oraya gitsin, bunun da masrafını devlet karşılasın.” “Katılmıyoruz.” Yani işte, problem burada yani “Muhalefetten gelen şey ne olursa olsun reddediyoruz.” Niye reddediyorsunuz? Niye katılmıyorsunuz? Yapıcı muhalefet… Yani bunu kabul edin lütfen, hakikaten kabul edin bu önergeyi ve yarın da deyin ki “Bak, biz muhalefetin faydalı, yapıcı önergelerini kabul ediyoruz.” Yani yine siyasi rant sağlayın ama kabul edin. Evet, maalesef böyle…

Değerli arkadaşlar, önergemize Hükûmet katılmadı, Komisyon katılmadı, umarım Genel Kurul katılır.

Başka bir şeyden bahsedeyim: Bugün ülkemizde savunma hakkıyla ilgili çok ciddi problemler var. Yani sadece insanların hangi dilde savunmasını yapacağı sorun değil, bu çok basit, bu sıradan bir sorun, çok daha büyük sorun var savunmayla ilgili. Yani bunu getiren Hükûmet, yine buraya destek veren BDP Grubu, özellikle BDP Grubu biliyor ki bugün KCK tutuklanmalarında bir sürü avukat tutuklu, içeride. Yani usul kanununa aykırı olarak ofisleri arandı, kapıları kırıldı. En son geçen de Çağdaş Hukukçular Derneğine mensup kişiler… Ki bu Çağdaş Hukukçular Derneğinin bir üyesi de, geçmişte yönetimde olan da sizin Grup Başkan Vekiliniz Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı. Bir sürü sorun var şu anda savunmayla ilgili ülkede yani bu değil sadece bakın, bu ülkede Kürt, Türk, Alevi, Sünni herkes kardeştir. Bunları ayrıştıran, lime lime eden, toplumu bölen ve bu etnik ve dinsel kimlikler üzerinden siyaset yapmak bölücülüktür, şiddetle, nefretle kınıyoruz. Gerek yok, biz biriz, biz bir bütünüz. Yani bu mu kaldı yani bizim bütün meseleler hâlledildi de “Ya sen Kürt’sün, Türk’sün, Alevisin, Sünnisin; hadi lime lime bölelim, parçalayalım.” Yapmayın, etmeyin. Yani burası, bu ülkenin kaynakları, bu ülkenin imkânları herkese yeter, barış içinde yaşayalım. Efendim, insan hakları, eşit yurttaşlık temelinde herkese hak ettiğini verelim, adil olalım. Size de düşen görev, iktidar olarak böyle bir iklim, böyle bir ortam yaratmaktır. Dolayısıyla, bugün sizin gruptan gündem dışı söz alan bir arkadaş, isim vermeden bir şeyler söyledi. Evet, ben de diyorum ki: Bu ülkede kimlikler üzerinden, dinî inançlar üzerinden siyaset yaparak toplumu bölenleri kınıyorum. İnşallah Allah bu tür siyaset yapanları bu ülkenin başından bir an önce gönderir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu Tasarısının 7. Maddesinde geçen “çocuk” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ödeme gücü olamayan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Reşat Doğru (Tokat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, hem önceki önerge hem bu önerge aynı mahiyette olduğu için bir açıklama yapmama -gerekçe olarak- izin verirseniz memnun olurum.

Ceza İnfaz Kanunu’nun 54’üncü maddesinde “Kendi istekleri ile nakil” düzenlenmektedir. (1)’inci fıkrası “Hükümlülerin kendi istekleri ile bulundukları kurumdan başka kurumlara nakledilebilmeleri için;

a) Gitmek istedikleri kurumlardan durumlarına uygun en az üç yeri belirten bir dilekçe vermeleri,

b) Nakil giderlerini peşin olarak ödemeyi kabul etmeleri,

c) Koşullu salıverilmelerine beş aydan az süre kalmamış olması,

d) İyi hâl göstermeleri, disiplin cezası almamış veya kaldırılmış olması…” Ve devam ediyor, birtakım şartlar koşuyor ve nakiller istek üzerine oluyorsa bunun bedelini nakil talebinde bulunan ödüyor.

Şimdi, bu düzenlemeyle çocuklar için buna bir istisna getiriliyor. Çocukların nakil bedelleri, efendim, Hazine tarafından karşılanacak ama muhtaç olanlar, mağdur olanlar varsa bunların nakil bedelleri de sosyal yardımlaşma fonları tarafından karşılanıyor. O nedenle bu önergeye de katılamıyoruz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Efendim, sosyal yardımlaşmaya niye bırakıyorsunuz Sayın Bakan? O da devletin kaynağı. Ee, bunu kabul edin. Sosyal yardımlaşma da devletin kaynağı. Yani bilseydiniz kesin kabul edecektiniz. Bürokratlarınız da, yanınızda oturanlar da size bilgi vermiyor Sayın Bakan. Bu gayet basit…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde söz isteyen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Reşat Doğru…

BAŞKAN – …Reşat Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu 365 sıra sayılı Tasarı’nın ilk iki maddesi hariç diğerlerini kabul ediyoruz. Onlar halkın istekleri doğrultusunda gelen maddelerdir ancak ilk iki maddesini halkın istekleri doğrultusunda değil de dayatmayla ilgili olmasından dolayı kabul etmiyoruz, ona muhalefet yapıyoruz. Vermiş olduğumuz önerge de 7’nci maddenin daha iyi işlemesi ve bu noktada “ödeme gücü olamayan çocukların” ibaresinin eklenmesiyle ilgilidir, önergemiz bu minvaldedir.

Sayın milletvekilleri, on bir yıllık bu AKP iktidarında ülkemizin birçok meselesi çözülmemiş, karmakarışık olmuş, içinden çıkılmayacak bir konuma da getirilmiştir. Bunlar içerisinde en önemlisi, PKK terör örgütü ve bölücülükle ilgili sorundur. 2002 senesinde neredeyse durma ve yok olma aşamasına gelmiş bir PKK terör örgütü, bu zaman sürecinde tahayyül bile edemeyeceği mesafeler almıştır. Önce PKK, kimlik sorununun kabul edilmesini istemiş, bunu kabul ettirmiştir; sonra devlet eliyle ana dilde televizyon kurulması, üniversitelere bölümler açılması istenmiş, bunda da başarılı olunmuştur. Şimdi de “ana dilde yargılanma hakkı” diyerek çok önemli bir mesafe alınmaktadır.

Ana dilde yargılanma ihtiyaçtan yapılan bir düzenleme değildir. Dün Bakana sormuş olduğumuz sorulara zaten bu yönde çok fazla kabul edilebilir bir cevap vermemiştir. PKK’nın AKP’ye bir dayatmasıdır. AKP artı BDP ittifakıyla da bu kanunu, bu maddeleri çıkartıyoruz. Ancak unutulmaması gereken, getirilmeye çalışılan bu konudaki ana dilde yargılama hakkı Anayasa’ya aykırıdır çünkü Anayasa’nın 3’üncü maddesinde “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” amir hükmü vardır.

Tabii, insan, hâliyle kendi kendine soruyor acaba bundan sonraki aşama nedir diye. Tabii ki biz bunu biliyoruz. Bundan sonraki aşama federasyon, özerklik ve daha sonra da -kendileri söylemeseler bile- Türkiye’nin bölünmesi ve bağımsızlık olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin meseleleri çok büyüktür ancak hükûmet inanılması güç teşhis ve tespit hataları yapmaktadır. Bu nereye kadar devam edecektir? Unutulmaması gereken şudur ki bu ülke kolay bir şekilde vatan olmamıştır. Analarımızın akan gözyaşlarının, şehit kanlarının yerde kalmasının hesabı nasıl sorulacaktır? Şehitlerimizin kemikleri sızlamaktadır. Geçmişte Habur Sınır Kapısı’nda terör örgütü elemanları bir kahraman edasıyla ülkemize girerken nasıl yüreklerimiz yanmış, hep beraber kahrolmuştuk. Daha onun hesabı sorulmadan şimdi de PKK terör örgütüne teslimiyetin bir sonucu olarak başka bir konuyla karşı karşıyayız. Yanlışlar almış başını gitmektedir. Bu yanlışlara çanak tutma, ortam ve zemin hazırlama acaba ne zaman sona erecektir? “Dokunulmazlıklar kaldırılmalıdır. İdam cezaları geri getirilmelidir.” denilirken nereden nereye gelinmiştir, bunu herkes ama herkes görmelidir.

Sayın milletvekilleri, “İyi şeyler olacak” denilirken gelinen noktalar çok düşündürücüdür. Terör azmış, kardeşliğimiz ağır hasar almıştır; katil Apo ile Kandil’le görüşmeler devam etmektedir; PKK talepleri bir bir yerine gelmektedir; ocaklar kararmaya, feryatlar yükselmeye devam etmektedir. Bütün bu olanlar milletimizi üzmekte, karamsarlığa itmektedir. Artık etnik temelli bölücülüğü sonlandırmak gerekmektedir. Türk milleti ortak paydasında, Türk vatanı müşterek zemininde, Türkiye çatısı altında dün olduğu gibi yarın da öbür gün de beraber yaşama, istek ve arayışında olan herkesle kaynaşmaktan, kucaklaşmaktan hiçbir suretle geri durulmamalı, vazgeçilmemelidir.

Sayın milletvekilleri, dün Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak yok etmek isteyenler bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmek istemektedirler. Sevr’de yarım kalan hesaplar millî iradeyi tek başına temsil eden iktidar tarafından on yıldan beri çöküş ve çözülme programları ile neredeyse tamamlanmaya çalışılmaktadır. Türk milleti, hazmettire hazmettire zehirlenerek tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Bugün zalimler, bölücüler, hainler dayanışma içerisinde yüce Türk milletinin her türlü değerine saldırmaktadırlar ancak unutulmaması gereken, büyük Türk hükümdarı Oğuz Kağan’ın asırlar önce tarihe not düştüğü “Üste gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir.” bu düstur unutulmamalıdır.

Kimse heveslenmemelidir, Milliyetçi Hareket Partililer, ülkücüler ve Türk milliyetçileri oldukça yüce Türk milletinin birliğini ve dirliğini kimseye bozdurmayacak bu cennet vatanımızı böldürmeyeceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 8. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 58. maddesinin üçüncü fıkrasına "giriş yapması gerekir" ibaresinden sonra gelmek üzere "Haklı bir neden olmaksızın" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

   Dilek Akagün Yılmaz                    Ali İhsan Köktürk                        Bülent Tezcan

                Uşak                                       Zonguldak                                    Aydın

         Turgut Dibek                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Levent Gök

             Kırklareli                                     İstanbul                                     Ankara

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinde geçen “kırk sekiz saati” ibaresinin “yetmiş iki saati” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Celal Adan                          S. Nevzat Korkmaz                            Enver Erdem

                  İstanbul                                      Isparta                                            Elâzığ

           Mehmet Erdoğan                          Oktay Öztürk                               Mustafa Erdem

                    Muğla                                      Erzurum                                         Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

1/708 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi ile değiştirilen 3 üncü fıkrasının son cümlesinden sonra gelmek üzere “Hükümlünün iaşe giderleri ve bedensel ihtiyaçları kurum tarafından karşılanır.” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Sırrı Sakık                              Pervin Buldan                                İdris Baluken

                     Muş                                           Iğdır                                            Bingöl

              Murat Bozlak                             Halil Aksoy                                 Hasip Kaplan

                    Adana                                         Ağrı                                             Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

8’inci madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu hazırlanan kanun tasarısının sürekli olarak “AKP-BDP ortak çalışması” şeklinde yansıtılmasının hiç doğru olmadığını belirtmem gerekiyor. BDP olarak burada yasayla ilgili karşı çıktığımız, eksik bulduğumuz, düzeltilmesi gereken hususları defalarca dile getirdik ama buna rağmen ısrarla böylesi bir görüntü verilmeye çalışılıyor. Biz, bu ana dilde savunmanın başlı başına bir yasa tasarısı olarak buraya getirilip soruşturma ve kovuşturmanın tamamını içerecek şekilde bir düzenlemeye tabi tutulmasının doğru olduğunu defalarca dile getirdik hem komisyon toplantısında hem yaptığımız görüşmelerde hem de buradaki konuşmalarda.

Tercümanla ilgili araya konan sanığın para ödemesi durumunun savunma hakkının gasbı olduğunu defalarca dile getirdik. BDP olarak bizim yetersiz bulduğumuz, içeriğinin mutlaka ele alınması gereken bir husus üzerinden sürekli gelip farklı bir algı yaratmaya çalışmak doğru değil. Şunu önemsiyoruz: Ülkede yeni süreçle ilgili bir tartışma var. Toplumun tamamını ilgilendiren bir barış beklentisi, bir umut beklentisi var ve akan kanın durmasıyla ilgili, anaların gözyaşı dökmesiyle ilgili bu Mecliste ne yapılabilir, nasıl bir somut adım ortaya konabilir ve bu somut adım çerçevesinde var olan sıkıntı, var olan sorun nasıl çözülebilirin bir beklentisi var. Biz, özellikle yetersiz bulmakla birlikte, acaba bu yeni süreçle ilgili buradan bir düzenleme, bir niyet, farklı bir somut adımın önünü açacak bir düzenleme çıkacak mı diye bu yasanın ilgili maddesinin tartışılması ve ileriki dönemlerde de mutlaka bu eksikliklerinin giderilmesini önemsiyoruz. Dolayısıyla, BDP’nin buradaki tavrının net anlaşılması gerekiyor.

Diğer taraftan, bu ilgili madde çocuk tutukluların nakilleriyle ilgili düzenlemeler getiriyor. Bu çocuk tutuklularla ilgili böyle önergelerle ele alacağımız bir durum söz konusu değil. Bakın, 2006’da hakkında mahkûmiyet kararı verilen çocuk sayısı 14, sadece 14. O tarihten sonra siz Terörle Mücadele Kanunu’nu getirdiniz. Terörle Mücadele Kanunu’ndan sonra dört yıl içerisinde, 2010’da tutuklu çocuk sayısı 1.023’e çıkmış. 2012’de yine yüzde 100 artmış, 2.206’ya çıkmış. Yani ortada, mevcut sorunların kaynağını oluşturan bir Terörle Mücadele Kanunu var ki dünya hukuk literatürüne “politik tutuklu çocuk” kavramını koymuş. Bu çocukların hangi insanlık dışı muamelelere maruz kaldığını en yakın örneğiyle Pozantı Cezaevinde gördük. Vicdanı kanamayan, insanlığından utanmayan, bu konuyla ilgili rahatsızlık duymayan hiçbir milletvekilinin bu Meclis çatısı altında bulunduğuna ben inanmıyorum. Dolayısıyla, hem ana dilde savunmayla ilgili hem bu politik tutuklu çocuk suçlularla ilgili mutlaka kapsamlı bir düzenlemenin yapılması gerekiyor.

Diğer taraftan, demin burada konuşan bir hatip, özellikle seçim bölgemi ilgilendiren bazı şahsiyetlere atıf yaparak Türk milliyetçiliği üzerinden bir şeyler söylemeye çalıştı. Şimdi, Yado Paşa’yı kullandı, Yado Paşa’nın torunu üzerinden bir şeyler söyledi. Yado Paşa, tam da bu tekçi, herkesi Türkleştiren politikalara karşı başkaldırmış Azadi örgütünün önemli bir şahsiyetidir. Elâzığ Palu bölgesinin komutanlığını yapmıştır. Kendisinin ortaya koyduğu direniş sonucu devlet tarafından başına ödül konmuştur. Yado Paşa’nın sadece eşinin nasıl can verdiğini ben bu kürsüden açıklamayacağım, siz gelip buradan okuyabilirsiniz; onu bir incelersiniz, Yado Paşa’yı Türk milliyetçiliği üzerinden burada sunmanın ne kadar haksızlık olduğunu görürsünüz.

Yado Paşa, Şeyh Sait direnişinden sonra da “Binhat” dediğimiz Suriye’ye gitmiştir. Suriye Kürdistanı’nda Hoybun örgütünün çalışmalarında aktif olarak yer almıştır. Dolayısıyla Yado Paşa üzerinden böylesi bir değerlendirme yapmak doğru değil.

Torunlar üzerinden değerlendirmeye gelince, bu da bir devlet politikasıdır. Başkaldıranı asıp torunları sisteme entegre etmek cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar var olagelen bir politikadır. Onun için, sadece Yado Paşa’nın torununa değil, istiklal mahkemeleri tarafından asılan Zıkteli Hacı Sadık’ın, Faki Hasan’ın ve Şeyh Sait’in torunlarının sistemle olan ilişkilerine baktığınız zaman ne söylemek istediğimi anlarsınız.

Diğer taraftan, bir milletvekiline…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Biliyorsunuz, uygulamamızda vermiyoruz Sayın Baluken, lütfen…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Peki, tutanaklara geçmesi açısından söyleyeyim.

BAŞKAN – Kayıtlara geçiyor efendim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Burada bir milletvekilinin söylemi üzerinden bir köken tespiti de yapıldı. Bahsedilen milletvekili benimle aynı köylüdür, aynı aşirettendir. Dolayısıyla, bugüne kadar böyle tekleştirmeye, Türkleştirmeye çalıştınız, artık köken üzerinden de yeni bir şey başlatmayın. Bu olay siyasetin işi değildir. Bu konuda istediğiniz platformlarda da tartışmaya hazırım.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinde geçen “kırk sekiz saati” ibaresinin “yetmiş iki saati” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Erdem (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci madde üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ne hikmetse, birleştirmek, kaynaştırmak, bütünleştirmek varken; bölmek, parçalamak, ayrıştırmak gibi bir zafiyetle meşgul oluyor ve yüce Türkiye Büyük Millet Meclisini de bu duyguya, bu fitneye veya bu bölünmüşlüğe alet ediyoruz. Türk milletinin ahlaki değerleri, insani değerleri, dinî değerleri birleşme, kaynaşma ve paylaşmadan yanadır. Eğer tarih içerisinde bir şerefe sahip oldu isek, insanlığa medeniyetin ne olduğunu öğretme gibi bir yüce değere sahip oldu isek, sahip olduğumuz kültür koordinatlarında bunu aramamız lazım gelir.

Sevgili Peygamberimiz Medîne-i münevvereye gittiği zaman ensarla muhaciri kardeş yapmıştır. Yüce Allah Kur’an-ı hakîminde, Âl-i İmrân Suresi’nin 103’üncü ayeti kerimesinde -bizleri birlik ve beraber olmaya- bölünmüşlüğün, tefrikanın bizleri bölmeye, yok etmeye götürdüğünü ama kaynaşmanın bizler için bir sevinç ve bir cehennemden kurtuluş vesilesi olduğunu hatırlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, ne kadar gizlerseniz gizleyin, ne kadar farklı araç ve gereçleri kullanırsanız kullanın, az önce burada konuşanlar, bu yasanın ana dilde savunma yasası olduğunu veya kendilerine birtakım ayrımcılık imkânlarına fırsat vereceğini ifade ettiler. Gelin, hiç değilse hakikati siz de başkaları gibi söyleyin ve Türk milleti kimin kime hizmet ettiğini, kimlerin nasıl bir rol paylaşımı içerisinde olduğunu görsün.

İki gün önce Sudan’dan geldim. Sudan, Afrika’nın en büyük ülkelerinden birisiyken, bugün Güney Sudan bölünmüştür ve şu anda ikisi de açlığa ve sefalete mahkûm olmuştur. Darfur bölgesinde yeniden fitne uyandırılmış, insanlar bir şekilde birbirlerine -aynı dinin mensupları olmalarına, aynı kökenden gelmelerine rağmen- düşmanca davranmaya ve binlerce kardeşini öldürmeye tevessül etmiştir.

Bir yetimhaneyi ziyaret ettik. Kardeşin kardeşi öldürdüğünün emanetine sahip çıkan yine bu şerefli Türk milletinin mensuplarıdır. O zaman size Kur’ani bir gerçeği hatırlatmak istiyorum: Gelin, hakikati örtmeye çalışmayalım, gelin, bir şekilde birleşmeye ve kaynaşmaya çalışalım. Bu politikaların sonucu Kürt kardeşlerimizle Türk kardeşlerimiz arasına fitne sokuyor, Kur’an ise fitnenin öldürmekten daha beter olduğunu söylüyor.

Mersin Üniversitesinin yaptırmış olduğu bir araştırmada, Kürtlerle Türkler arasında önemli sayılabilecek bir evlilik söz konusu iken bu PKK belasının çıkması ve AKP’nin BDP’yle iş birliği yapması sonucu, bugün Türkiye’de Kürt kardeşlerimizle Türkler arasında evlilik oranı sıfır derekesine düşmüştür. O zaman, gelin, birleştirmek için ne yapmamız gerekiyorsa bunu yapalım.

Türkiye üzerinde Batı’nın oynadığı oyunlar belli, PKK’ya kimlerin hizmet ettiği ve destek verdiği de bellidir. Paris’te yaşanan olayların Fransa devleti tarafından nasıl desteklendiğini siz gördünüz ve Sayın Başbakan Fransa Devlet Başkanına “Ne hadle bu işe karışıyorsun?” diyorsa, kimin kim tarafından desteklendiğini gördüğümüz hâlde ne diye hâlâ onların desteğine izin verir bir bölünmüşlüğe, bir tefrikaya vesile olabiliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, bir şekilde kendi içerisinde, tarihî, sosyal, kültürel ve etnik değerleri itibarıyla, dünden bugüne kaynaşmış ve bir bütün hâline gelmişken, bu topraklar üzerinde emelleri olanların, bu toprakların tarihî değerleri üzerinde hesabı olanların, Türk milletinin ecdadıyla görülmesi gereken hesapları olanların, bölme ve parçalamadan başka bu hedefe ulaşamayacaklarını görüyor ve bu noktada yüce Meclisi eğer alet ediyorsa ben bu Meclis adına üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Âkif’in ifadesini dikkatlerinize arz ediyorum: “Girmedikçe bir millete tefrika, düşman giremez./Toplu vurursa yürekler onu top sindiremez.” Gelin, hep birlikte bu milletin yücelmesi için gayret edelim ve gerekiyorsa düşmana karşı da el birliğiyle, yürek birliğiyle, birlikte haddini bildirelim der, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 8. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 58. maddesinin üçüncü fıkrasına “giriş yapması gerekir” ibaresinden sonra gelmek üzere “Haklı bir neden olmaksızın” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Çocuk eğitim evlerine nakiller kurum görevlisinin nezaretinde yapılır. Açık ceza infaz kurumlarına nakiller ise kurum görevlisi olmaksızın yapılır. Bu hâlde hükümlünün, aynı il sınırları içinde bulunan ceza infaz kurumları arasındaki nakillerde aynı gün içinde; farklı illerde bulunan ceza infaz kurumları arasındaki nakillerde ise kurum amirinin kırksekiz saati geçmeyecek şekilde belirleyeceği süre içinde, nakledildiği açık ceza infaz kurumuna giriş yapması gerekir. Belirlenen sürelerde açık ceza infaz kurumuna giriş yapmayan hükümlüler hakkında firar hükümleri uygulanır.” maddesine, biz, “Haklı bir neden olmaksızın.” ibaresinin eklenmesinin uygun olduğu düşüncesiyle önergemizi verdik. Eğer çok ağır ve mutlak bir şekilde ceza infaz kurumuna teslim olmamayı, bir firar gibi ağır sonuç doğuracak bir gerekçeyle ve bir sonuçla karşılayabilirsek bunun çocuk mahkûmlar açısından ağır sonuçlar getireceğini düşünüyoruz. Bu nedenle, önergemizin son derece makul ve mantıklı olduğunu düşünüyoruz. En azından, kaza olabilir ya da çok ani bir rahatsızlık olabilir, kişinin o anda belgelendiremediği ama gerçekten başına gelen çok ağır bir sorun olabilir. Buna “Haklı bir neden olmaksızın.” ibaresini eklediğimiz zaman, böylesine durumlarda karşılaşıldığında, en azından çocuk mahkûmların kendilerini bir firarla sonuçlanmayacak şekilde koruyabileceğimiz bir düzeneği getirmek istedik. Son derece insanidir, son derece makul olduğunu düşünüyoruz bu önergemizin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasında Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, Ceza Kanunu’nda ya da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’umuzda yaptığımız pek çok değişikliği, biz esasında uygulamada yerine getirmiyoruz. Bence esas sıkıntı verici manzara budur. Kanunlarda yazdığı hâlde, infaz kanunlarında ya da ceza muhakemesi kanunlarında yazdığı hâlde pek çok konunun uygulanmadığına tanık oluyoruz.

Sabahleyin, Meclisimizde, Çağdaş Hukukçular Derneğinin -tutuklanmadan önceki Genel Başkanlığını yapan- önceki Genel Başkanıyla  bir  basın  toplantısı yaptık. 18 Ocak günü -bildiğiniz gibi- Çağdaş Hukukçular Derneğine yönelik Ankara’da, İstanbul’da ve başka yerlerde yürütülen bir operasyonda pek çok avukat gözaltına alındı. Bu gözaltıların bir kısmında yapılan ev aramalarına ben de Çağdaş Hukukçular Derneğinin üyesi olarak nezaret ettim. Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanının evinde yapılan aramada hemen hemen hepimizin evinde bulunan kitaplar -ki benim şahsi kütüphanemde bulunan kitaplar- yasak kitap listesine alınarak toplatıldı değerli arkadaşlarım. Bir Komünist Manifesto’dan tutun, başka devrimci önderlerin kimi değerlendirmelerini içeren dergiler toplatıldı ve savcı tarafından, uyarmamıza karşı bunlar bir “yasak kitaplar listesi” adı altında ne yazık ki savcılığa götürüldü.

Değerli arkadaşlarım, Ceza Kanunu’muzda, Ceza İnfaz Kanunu’muzda ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda pek çok önemli hükümleri uygulamadığımızı gösteren bu tipik olayı sizlere hatırlatmayı bir görev sayıyorum. Türkiye’de o gün, 18 Ocak günü yapılan operasyonda, artık, bırakın yurttaşın, sıradan yurttaşın savunma görevini üstlenen avukatları, adaletin önemli bir süjesi olan savunmanların, avukatların da artık kendilerine hiçbir zaman meşru platformlarda haklarını arayamayacakları bir ortam yaratılmıştır. Evlerinin kapıları buldozerlerle kırılmıştır neredeyse, değerli arkadaşlarım. “Çelik kapılar” dedikleri evlerin tümü yalandır, hiçbirinde çelik kapı yoktur; 110 metrekare evlere polisler tarafından kapılar kırılarak girilmiştir. Avukatların yanında baro temsilcisi bulunması gerekirken hiçbirinde bunlar, koşullar yerine getirilmemiştir. Bütün bunların hepsi Ceza Usulü’nde, ceza kanunlarında yazdığı hâlde yerine getirilmemiştir. Biz şimdi ceza kanunlarında değişiklik yaparak güya Türkiye’de demokrasiyi ya da insan haklarını geliştirdiğimizi zannediyoruz, yanlış yapıyoruz. Bu yanlışlardan kurtulmak hepimizin görevidir, öncelikle kanunda yazılı olan maddeleri uygulayarak görevimizi yaparsak bence Türkiye’ye çok daha yararlı sonuçlar getirebiliriz ama adalet, artık “tuz kokmaya başlamıştır.” dedirtecek uygulamalarla karşı karşıyadır diyorum.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.43
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 9 ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Celal Adan, İstanbul Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Dün ile bugün, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte telafisi mümkün olmayan çok büyük uçurumlara sebebiyet teşkil edecek adımların atıldığına burada şahit oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, Adalet Komisyonunda bu mesele gündeme geldiğinde çok net bir şekilde problemsiz olan bir maddeyi Türkiye’nin en problemli maddesi hâline dönüştürdüğünüzü orada dile getirdik. Yapılan çalışmalarla, ne içeride ne dışarıda Türkiye’yi zora sokacak hiçbir şey olmamasına rağmen ana dilde yargılama hakkını getirdiniz, dayattınız ve başarılı oldunuz.

Şimdi, değerli milletvekilleri; ben sizinle bir şeyi paylaşmak istiyorum. Zaman zaman Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, Genel Başkan yardımcıları ve Sayın Başbakan, kamuoyunun önünde, çıkıyor, birtakım meseleler konusunda düşüncelerini ortaya koyuyor.

Biz bu sürece nasıl geldik değerli milletvekilleri? Bakınız, bundan on iki yıl evvel bir çuvalın içerisinde, uçağın bir köşesinde “Yargısız infaz var mı?” diye yalvaran eşkıyabaşının kardeşi geçen hafta hapishanede ziyaretine gitti. Tam 30 televizyon kanalı Abdullah Öcalan’ın kardeşinin ne söyleyeceğini kamuoyuyla paylaşmak için bir irade ortaya koydu. Şimdi soruyorum Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine: Bundan on iki yıl evvel bir uçağın köşesinde “Yargısız infaz var mı?” diye boyun büken birisinin önünde siz ne yapmak istiyorsunuz? Diğer ifadeyi kullanmak istemiyorum. Bir tarafta Recep Tayyip Erdoğan, bir tarafta Abdullah Öcalan görüntülerini 30 televizyon kanalının da paylaştığı bir Türkiye manzarasını kim yarattı?

Bundan on iki yıl önce Suriye’nin sınırlarında bir kuvvet komutanının, “Abdullah Öcalan buradadır, onu koruyacak mısınız, korumayacak mısınız?” dediği günlerde Suriye’nin sahip çıkamadığı, dünyanın hiçbir ülkesinin koruyamadığı, daha sonra da bir çuval içerisinde, uçağın bir köşesinde boyun büken Abdullah Öcalan’ı siz ne hâle getirdiniz on iki yıl içerisinde? Getirdiğiniz olay şudur: Bu, ana dilde savunma hakkı, sizin çok demokrat oluşunuzdan kaynaklanan bir iradeyle mi buraya geldi? Geçmişte imam-hatipler konusunda da konuşmuştuk. Samimi olun, bu milleti geriye dönüşü olmayan yollara doğru sürüklüyorsunuz.

150 asker vuran, vatandaş vuran, şehit edenler ölüm orucuna yattılar, bunlardan birileri de Kumrular’daki bombayı atanlar; ölüm oruçlarına yattılar. Aydın geçinen, bu ülkenin değerleriyle çatışmaktan başka hiçbir gücü olmayanlar, televizyon televizyon dolaşarak ölüm orucuna yatanların birer melek olduğunu ifade ettiler ama bunların şehit ettikleri 150 vatandaş için bir tek Fatiha okumayanlar, bütün televizyonlarda kamuoyu oluşturdular.

İki gündür televizyonları izliyorum. Bu ana dilde yargılama hakkını veren Adalet ve Kalkınma Partisini tekrar sorumlu tutuyorlar; “Bu yanlış.” diyorlar, “Bu eksik.” diyorlar, “Ana dilde eğitim hakkını da verin.” diyorlar, “Türkiye bir Kürt-Türk devleti olmalıdır.” diyorlar. Kim diyor bunu? Adalet ve Kalkınma Partisinin demokrasi mücadelesini ön plana çıkaran, milletin değerlerini tahrip eden, bize göre “12 kötü adam” diye ifade ettiğimiz, aydın geçinen… Acaba, PKK olmasa, bölücüler olmasa, bu televizyonlara çıkanları mikroskopla arasak Türkiye’nin bir yerinde yakalayabilme imkânımız var mı?

Gelen iklim şu, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarındaki iklim şu: Bir Başbakan Yardımcısı kalkar derse ki: “Değerli milletvekilleri, eğer ben Diyarbakır’da gördüğüm işkenceyi görseydim ben de dağa çıkardım.” Böyle diyebiliyorsa şimdi size soruyorum: Zaman zaman, gene onun hayatından güç alarak demokrasi mücadelesindeki eksikliklerinizi gidermeye çalıştığınız rahmetli Adnan Menderes’i astılar, oğlu dağa mı çıktı? Bu tip ifadeleri kullanan, aklı karışık, kafası karışık bir düşüncenin Adalet ve Kalkınma Partisinin icra organlarını ele geçirdiğine, Anadolu çocukları olarak bu memleketin ezanına, bayrağına bağlı milletvekilleri olarak bunları neden alaşağı etmiyorsunuz? Niye dağa çıkıyorsun?

Geçen hafta Esenler’deydim. İstanbul milletvekilleri var burada, arkadaşlarımız var. Esenler’de bana birisi dedi ki: “Ya, siz milletvekilliği yapıyorsunuz. Benim altı aylık gelinimi hamile bıraktılar, oğlumu şehit ettiler, ben dağa mı çıkayım?” dedi. Bir iklim oluşturuluyor Türkiye’de. “Abdullah Öcalan hapishaneden çıksın.” derseniz, “PKK ile barış.” derseniz, “PKK’lı dağdan insin, gelsin, barışalım.” derseniz adınız demokrat oluyor. “Türk milleti bir bütündür, bölünemez.” dediğiniz zaman siz tecrit ediliyorsunuz. Bu iklimi kim yarattı? ATV sizin emrinizde, Kanal D sizin emrinizde, Kanal 24 sizin emrinizde, bütün televizyonlar sizin emrinizde.

İki ay evvel, Allah aşkına, iki ay evvel Başbakan uçakta idam yasasını getireceğini söyledi. Aradan zaman geçti, hepimiz için derin üzüntü kaynağı olan, Türk milletinin defterikebirine altın harflerle geçen, dağda eli silahlı, üniformalı insanlarla kucaklaşan milletvekilleri… Bir hafta sonra, orada gördüklerimizden bir tanesi, Gaziantep’te 9 vatandaşımızın şehadetine öncülük yapan teröristlerle milletvekilleri kucaklaştı.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Nereden biliyorsun Gaziantep’teki cinayeti kimin işlediğini?

CELAL ADAN (Devamla) – Evet, Başbakan çıktı “Bu son. Dokunulmazlıkları kaldıracağım.” dedi. Biz de “Arkanızdayız.” dedik. Şimdi dokunulmazlıklar unutuldu, idam unutuldu ve Abdullah Öcalan’la görüşme süreci başlatıldı.

Değerli milletvekilleri, bakınız değerli milletvekilleri, Türk milletinin birliği, beraberliği konusundaki iradenin henüz sarsılmadığı şu süreçte Abdullah Öcalan’la yapılan her görüşme… Binlerce ifade var, burada devlet yönetiminde bulunan emniyet genel müdürleri, valiler var, yüreklerini koysunlar, gelsinler buralarda düşüncelerini ortaya koysunlar. Onlar sorumludurlar, hepinizden daha fazla onlar sorumludurlar. Alınan ifadelerin tamamı…

Değerli milletvekilleri, bir askere 300 mermi sıkan, durup dururken karakollarda yatan 20 yaşındaki çocukları doğrayan, biçen fikrin altında dil, kültür yoktur. Ayrılıkçı, ırkçı, bağımsız Kürdistan kurma iddiasındaki insanlar tetik çekiyorlar, adam vuruyorlar. Sizi aldatıyorlar, bizi aldatıyorlar ve bu ihanet çukurunun içerisinde Türk milletinin defterikebirine önümüzdeki günlerde, geriye dönüşü zor olan bazı şeylerin altına imza koymayın.

Her seferinde, Milliyetçi Hareket Partisinin Türk milletinin birliği, beraberliğini öne çıkardığı her süreçte, Başbakan belli kesimleri tatmin etmek için Milliyetçi Hareket Partisini ırkçılıkla, kafatasçılıkla suçluyor. Habur’da “Bu bir yıkım projesidir, yapmayın.” dedik; çıktı Başbakan bu ithamlarda bulundu. Ama Habur’da PKK’nın altında kalınca AKP, Kayseri’ye gittim ay yıldızlı bayrağın altında Tayyip Bey’in fotoğrafı var, oraya sığındı ve Türkiye’de ay yıldızlı bayrağa sahip çıkarak bütün Anadolu’yu gezmeye başladı. Bu süreçte de aynı şeyi yapıyor. Tekrar bir hatanın içerisinde olduğunu zaman zaman yoklayarak gidiyor Gaziantep’te bombalar yağdırdığını, milliyetçilik yaptığını, ifade ediyor.

Şimdi, hepinize soruyorum: Doğu Anadolu Bölgesi’nde devletten yana, milletten yana bir Kürt vatandaşı, siz Apo’yu bu kadar büyütürseniz, o neden Kürtçü olmasın? Siz ne yapıyorsunuz? Siz her İmralı’nın kapısına gittiğinizde binlerce insanın Apo’nun kervanına katılmasına sebep oluyorsunuz. Bu şuursuzluğu, bu bilinçsizliği yapmanızı anlamakta zorluk çekiyoruz.

Ama affınıza sığınarak size bir şey söyleyeyim, temel problem, ben İstanbul’a üniversiteye geldiğimde, Osmanlıyı savunanlarla cumhuriyeti savunanlar çatışıyordu ama Allah’a çok şükür ki milliyetçiler Osmanlıyla cumhuriyetin savaşına son verdiler ve bir teori ürettiler; bunun içinde Ziya Gökalp var, rahmetli Erol Güngör var, birileri var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL ADAN (Devamla) – Fakat sizlerin bir kısmı, emin olun, Osmanlının enkazından çıkan cumhuriyeti kavramamanın bedelini millete ödettiğiniz bir süreçle karşı karşıyayız.

Bu vesileyle hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tufan Köse, Çorum Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, bir faili meçhul cinayete kurban giden değerli yazar Uğur Mumcu’nun ölümünün 20’nci yıl dönümü. “Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben laikim ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım, ben özgürlükçüyüm, ben insan hakları savunucusuyum, ben terörün karşısındayım, ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.” diyen Uğur Mumcu’nun 20’nci ölüm yıl dönümü. Kendisini saygıyla, sevgiyle, minnetle anıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Uğur Mumcu toplumumuzdan bir şey dilemişti. Onun sözüyle buradan tüm yurttaşlarıma seslenmek istiyorum: “Demokratik bir toplum için en büyük tehlike yolsuzluklara, haksızlıklara ve karanlık cinayetlere karşı kamuoyunun duyarlılığını yitirmesidir. Halkımız bugünlerde her zamankinden daha fazla duyarlı olmak zorundadır yoksa demokrasimiz tehdit altındadır.

Faili meçhul cinayetler bir politik mücadele yöntemi, daha doğrusu bir tarzı siyasettir. Türkiye’de, son altmış yıldır hazırlanan siyasal kimlikle bu cinayetler arasında bire bir bağ vardır. Bu cinayetleri anlamak istiyorsak bu bağlara dikkatle bakmalıyız.”

Değerli arkadaşlarım, sizin gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımıyorsunuz, Hitler de tanımıyordu. Bu adaletsiz ve zalim düzene isyan edenlerin hak arayışlarında onlara yoldaş olan, hak ve hukuk adına direnen ve her şeye rağmen ayakta kalan Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarına yönelik bir operasyon yapıldı. Ben de Çağdaş Hukukçular Derneğinin geçmiş dönem başkanlarından birisi olarak yapılan bu operasyonu kınıyorum. Soyut “terör örgütü üyeliği” iddiasıyla önce usulsüz olarak gözaltına alındılar, sonra da tutuklandılar. Onlara da halkın kürsüsünden bir selam gönderiyorum: Soylu mücadeleleri, hak ve hukuk yolunda ezilenlere yol göstersin.

Çeşitli yalanlarla, süslü laflarla kandırdığınız halkımızın aydınlanmamış iradelerini alarak iktidar oldunuz, egemen oldunuz. Hukuk da tarihin her döneminde egemen güçlerin aracı olmuştur. Siyasal iktidarlar emekçi halk yığınlarının istek ve özlemlerini bastırabilmek için mahkemeleri ve köle ruhlu yargıçları birer işkence aleti gibi kullanmışlardır. Siyasal tarih bu tür mahkemelerin çeşitli, türlü örnekleriyle, öyküleriyle doludur.

Hitler de iktidara geldikten bir süre sonra parlamento binasının önünde yaptığı konuşmada “Ben, Almanya’nın en büyük yargıcıyım.” diyerek hukukun bir önemi olmadığını ilan etmiştir. Bu söz sizlere bir şey hatırlatıyor mu? Sizin Genel Başkanınız Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da “Ben Silivri yargılamalarının savcıyım.” demişti. Ne kadar büyük benzerlik var değil mi?

Almanya’nın Führer’i Hitler konuşmasının devamında “Hukuk yoktur, devlet vardır, devleti de ben temsil ederim.” demiş parlamento binasının önünde, bu söz de sizlere bir şeyler hatırlatmalı. “Güçler ayrılığı bizim önümüzde engeldir.” diyen sizin Başbakanınızdı.

Değerli arkadaşlarım, yine, Hitler de vatana ihanet davalarının yargılanacağı Volksgerichtshof yani “halk mahkemeleri” adıyla olağanüstü mahkemeler kurmuştu. Çağrışım yaptı mı size bu olağanüstü mahkemeler?

Şimdi, size soruyorum, Hitler’e uşaklık etmiş yargıçlara hukukçu denebilir mi? Ya da soruyu değiştiriyorum, bir cemaate ruhunu satan yargıca hukukçu denir mi? Bunlar da siyasal cinayetlerin kiralık katilleridir.

Bir yüksek kürsüye cübbeyle çıkmak cellatlığa meşruiyet kazandırmaz. Hitler döneminde de Führer gibi düşünmeyen, Hitler gibi düşünmeyen hâkimlerin de görevde kalmasına olanak yoktu, bugün de ülkemizde maalesef böyle.

Örnek olsun, 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı Köksal Şengün nerede şimdi biliyor musunuz? Neydi suçu Köksal Şengün’ün? Özkan, Balbay ve Haberal davalarında tahliye yönünde oy kullanmaktı. Bugün Bolu’da normal bir mahkemenin yargıcı.

Peki, Hurşit Tolon’a tahliye kararı verdikten sonra “baskı var” diye çekilen Necat Ede’yi tanıyor musunuz hiçbiriniz? Bu da özel yetkili mahkemelerde yargıçlık yaparken üzerindeki baskı nedeniyle davalardan çekildi.

Yine, 11. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı Şeref Akçay da Balyoz’da muhalefet şerhi koydu diye, Odatv’de tutuklama kararı vermedi diye görevinden edildi.

Yine, Oktay Kuban isimli hâkim Poyrazköy ve Balyoz davalarında tahliye kararı verdiği için görevinden edildi.

Yine, 9. Ağır Ceza Mahkemesinde Odatv’yi usulsüz dinleme talebini reddeden Yılmaz Alp de bugün bulunduğu yerde değil, görevinin başında değil.

Değerli arkadaşlarım, peki, AKP iktidarı bunları yaptı da ulusal düzlemde ya da uluslararası kamuoyunda ya da bağımsız örgütler nezdinde itibarı mı arttı, Türkiye demokrasi liginde lig mi atladı? Değil, öyle bir şey de yok. Ne olmuş şimdi?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2009’dan beri uzun süreli ve haksız tutukluluklar nedeniyle ülkemiz hakkında 440 kez karar vermiş ve mahkûm etmiş bizi yani iyi dememişler bize.

Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararları verirken uzun ve haksız tutuklamaların peşin cezaya dönüştüğünü ve bu durumun ağır insan hakkı ihlali olduğunu yüzlerce kez vurgulamış.

Yine, saygın The Economist dergisi demokrasi endeksinde maalesef bizi 88’inci sıraya koymuş yani birçok az gelişmiş ülkenin de gerisindeyiz.

Yine, The Freedom House örgütü kısmen özgür ülkeler arasında bizi sayıyor, Tanzanya’yla, Zambiya’yla ve Filipinler’le beraber bizim adımızı anıyor. Bu, utanç verici değil mi? Çok övündüğünüz ileri demokrasi bu mu?

Yine, 31 Ağustos 2012 tarihi itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 16.650 başvuru yapılmış. İhlal kararları açısından Rusya’dan sonra 2’nciyiz, 47’nci ülkeyiz.

Peki, o tarih itibarıyla terörle mücadele yasalarını kullanarak terör suçlamasıyla en çok mahkûmiyet kararı veren ülke kim? Maalesef yine bizim ülkemiz, orada da 1’inciyiz, terör suçlamasıyla mahkûmiyet kararı verilen ülke.

Değerli arkadaşlarım, yine 66 ülkeden yapılan başvurularda 35.117 mahkûmiyet kararı var. Bunun da maalesef üçte 1’i, 12.897’siyle açık ara birinciyiz.

Yine, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü de bir araştırma yapmış, basın özgürlüğü endeksinde en kötü ülkelerden birisiyiz. 179 ülkeden 148’inci. Kimler var bizim önümüzde biliyor musunuz? Fas var, Uganda var, Gambiya var; bunların da gerisindeyiz biz basın özgürlüğünde de. Yani gittiğiniz yol, yol; tutuğunuz iş, iş değil.

Şunu bilmenizi istiyorum, buradan tarihi bir uyarı yapıyorum: Bir gün hukuk sizlere de lazım olacak. Atacağınız her adımda bunu düşünmek zorundasınız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak haksızlığın ve adaletsizliğin her zaman karşısında olduk. Önümüzdeki cumartesi günü 26 Ocak tarihinde de “Acil demokrasi, hemen adalet” isimli miting serimizin birincisini Adana’da yapacağız. Ben yine, buradan yurttaşlarıma sesleniyorum: Bütün yurttaşlarımız oradaki mitingimize davetlidir. Türkiye’de adalete inanan, haksızlığa karşı tepki gösterme ihtiyacı duyan ne kadar sivil toplum örgütü varsa bu mitinglerde adalet ve hak arayışı içerisinde olacaklardır.

Bu vesileyle Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 365 sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının geneline bakıldığında yine bir AKP Hükûmeti klasiğiyle karşılaşıyoruz. Başta belirtmem gerekiyor, demokratikleşme ve insan hakları konusunda atılacak olan her türlü adımı yetersiz de olsa destekleyeceğiz ve destekliyoruz. Ancak AKP huy edindiği bir gerçeklik var “reform” diye, “demokratik adım” diye milletin karşısına çıkardıkları yasalar ne yazık ki mevcut sorunlara çözüm getirmekten oldukça uzak kalıyor. Türkiye’de mevcut sorunlar -ki başta Kürt sorunu ve demokratikleşme sorunu gelir- böyle geçiştirilerek palyatif çözümlerle çözülemez. “Ben yaptım.” , “Ben çözdüm.” , “Ben konuya el attım.” diyerek, siyasetten kendine menfaat sağlayarak bu işin içinden de çıkılamaz. Bunlar olsa olsa Kürt sorununu yine zamana yayma, geçiştirme hamleleri olarak değerlendirilebilir ki biz böyle görüyoruz.

Bakınız, görüşmekte olduğumuz bu tasarı da çok eksik düzenlemeler barındırmaktadır. Tasarı, bu hâliyle ana dilde savunma hakkı getirmiyor. Oysa kamuoyunda bu konuda ciddi bir beklenti de oluşturulmuştur. Binlerce tutsak bedenlerini ölüme yatırarak bu doğal haklarını talep ettiler ancak tasarı şu hâliyle olsa olsa “iddianameye ve mütalaaya karşı ana dilde savunma hakkı” şeklinde belki ifade edilebilir. Zira, hepiniz bilirsiniz ki “savunma hakkı” bir kişinin en doğal hakkı olup bir bütün içerisinde soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında devam etmektedir. Gözaltına alınan bir kişi; kollukta, savcılıkta, sorgu hakimliğinde ifade vermiyor mu? Veriyor. Peki, bu aşamalarda şüpheli savunmasını nasıl ve hangi dilde yapacaktır? Ne yazık ki çürümüş Türkiye yargı sisteminde hükme esas alınan ifadeler büyük çoğunlukla soruşturma aşamasındaki verilerle ifadesini buluyor.

Yine, ana dilde yazılı savunma hakkının tanınmış olmaması büyük bir eksikliktir. Her ne kadar ceza yargılama usulü sözlü olsa da en azından iddianameye ve mütalaaya karşı yapılan savunmaların ayrıca yazılı yapılması uygulamada bir teamül hâline gelmiştir. Bu gerçeklik karşısında, bunlar yetmiyormuş gibi bir de tercüman ücretini sanığa yüklemek ve ona ödetmek en basit tabiriyle insafsızlıktır. Yani “Sen Kürtçe ifade verme, Türkçe ifade vermeye devam et. Bak, seni hem tutukluyorum hem cezanı veriyorum hem de para ödettiriyorum.” anlamındadır. Sanığın maddi olanaksızlıklarını dikkate almayan bir düzenleme, bu hâliyle, hak arama özgürlüğüne, adil yargılama hakkına aykırı olup başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılama  hakkını düzenleyen 6’ncı maddesi olmak üzere, birçok uluslararası belgeye de aykırı ve karşıdır.

Değerli milletvekilleri, size bu konuda dünya örneklerinden birkaç tane örnek vereyim. Almanya’da kendi egemenlik sınırları dâhilinde mahkemede tercüman bulundurma hakkı olmakla beraber, bu hakkın kullanılmasından kaynaklı maliyeti yine devlet tarafından ödenmektedir. Avusturya, Belçika, İngiltere’de de kovuşturmayla ilgili her aşamada tercüman hakkı sağlanır ve bu haktan kaynaklı olan tüm masraflar da devlet tarafından karşılanır. Avusturya tutuklular için alternatif olarak mahkemeye mahkeme personeli veya “el emin” denilen kişiler aracılığıyla, rızaya dayalı tercüme hakkı sunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Bulgaristan, sınırları dâhilinde çok sayıda Türk’ün yaşadığı bir ülkedir, biliyoruz. Bu ülkedeki azınlık hakları için bile Türkiye’de birçok tartışma yapılmıştır, yapılmaya da devam ediyor. Başbakan asimilasyondan bahsetmekte iken ana dilde savunmayla ilgili olarak Bulgaristan’daki düzenlemelere de bir bakarsa oldukça iyi olurdu. Bulgaristan’da mahkemelerde resmî dil dışında savunma hakkı tanınmakta ve bu haktan kaynaklı masrafları da devlet karşılamaktadır.

Ayrıca, düzenleme ile getirilen bu kısmi olanak, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamayacağı şeklinde bir düzenleme de getirmiştir. Hâkimlere tanınan takdir hakkıyla birlikte, uygulamada bu hakkın tamamen kaldırılmasına neden olunmaktadır. Zira “yargılamanın sürüncemede bırakılması” kavramı son derece öznel ve ucu açık bir kavramdır. Yargı mercilerinin takdir hakkına sahip olduğu birçok konuda temel hak ve özgürlükleri daraltan, hatta zaman zaman ortadan kaldıran uygulamalarına hepimiz zaman zaman tanık olduk. Bu nedenle, bu ibare madde metninden çıkarılmalı ve kaçınılmaz olarak da bu sözcük kullanılmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz çok önemli bir konu da çocuk mahkûmların cezaevlerinde yaşadıkları sorunlardır. Ne yazık ki, Türkiye’deki ceza infaz rejimi yetişkin tutsaklara bile uygun değilken, çocuklar için âdeta işkenceye dönüştürülmüştür. Cezaevlerinde insanlık dışı muamelelere maruz bırakılan çocuklar Türkiye’nin sadece bir ceza infaz sorunu değil; o, aynı zamanda siyasal bir vicdan sorunudur. Tasarının 9’uncu maddesindeki düzenlemede çocukların bir saatten az üç saatten fazla olmamak üzere görüşme yapması hükmü kısmi bir iyileştirme sağlarken bu sürenin daha fazla olması gerekirdi diye düşünüyorum.

Bu anlamda, duyarlı kamuoyunun ve uzman kişi ve kurumların görüşleri mutlaka dikkate alınmalıdır. Ayrıca, belirtmek gerekir ki bu yönlü bir düzenleme AKP’nin vicdani meselesi değil, bir hukuk ve siyaset vicdanı meselesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye devletinin idari işleyişinde en basit işleri bile bürokrasiye boğma geleneği hâkimdir. Sayın Başbakan da birçok konuşmasında bürokrasiden çok çektiğini ifade etmiştir. Ancak, AKP’den çıkan bu yasa taslağı merkezî bürokrasiyi besleyen bir anlayışın ürünü olmaktan ileri gitmemiştir. Tam bu noktada, bir örnek de bu yasa tasarısının iki maddesiyle ortaya çıkan 10 ve 11’inci maddelerde görülmektedir. 10 ve 11’inci maddeler devletçi bakışın ete, tırnağa bürünmüş hâlidir. Her türlü yetkinin vali yani merkezin yerel yansımasına devredilmesi doğru değildir.

İkinci bölümün tümüne yönelik bu değerlendirmeden sonra burada eşitlik ilkesine de aykırı bir durumu ifade etmek gerekecektir. Açık cezaevi hakkı Türkiye’de adli mahkûmlara tanınmış bir hak olarak kabul edilmektedir. “Yasa ile eşitlik nasıl yaratılır, eşitsizlik nasıl yaratılır, toplum hukuka neden güvenmez?” gerçeğini gözler önüne seren bir uygulamadan bahsetmek istiyoruz. Siyasi tutsaklar hem yüksek cezalara maruz bırakılmakta hem yargı tarafından bir şüpheli olmaktan çok, bir düşman olarak görülmektedir. Hem de cezaevinde açık cezaevi hakkından mahrum bırakılmaktadırlar. Bu ayrımcı bir tutumdur, kabul edilemez.

Burada amaç kısa süreliğine de olsa, bu yasada kısa süreliğine de olsa kapasitenin çok ama çok üstünde hükümlü ve tutuklu barındıran cezaevlerini biraz rahatlığa ve esenliğe kavuşturmaktır. Böyle geçici çözümler yerine kalıcı ve daha demokratik, adaletli çözümler üretmek gerekmektedir. Bu Parlamentonun da görevi budur. Bu yönüyle ifade etmek gerekir ki söz konusu yasa tasarısı nispi bir iyilik içermekte ama sorunlara yapısal çözümler getirmemekte, yapısal sorunları çözmekten uzak kalmaktadır.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Turan, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 365 sayılı Tasarı’nın grubumuz adına konuşmasıyla ilgili talepte bulundum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şunu ifade etmek isterim ki: Önemli bir kanun görüşüyoruz. 15 maddenin içerisinde daha çok öne çıkan ve “ana dilde savunma” diye ifade edilen, onun dışında mahkûmiyetlerin, infazların, ceza usulünün de içinde olduğu farklı bir paketi görüşüyoruz. Aslında “İçerik nedir?” sorusuna kendimce güzel bir konuşma hazırlamıştım ama bu konuşmayı bırakacağım. Çünkü dünden beri şahit olduğumuz, bizi üzen, hatta bizi garipseten birtakım ısrarlı ifadelerin çok sık dile getirilmesinden dolayı birkaç hususu dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, dünden beri, özellikle ana muhalefet partili arkadaşlarımızın “Dil birliği bozuluyor.”, “Üniter yapı yıkılıyor.”, “Bu, bir cumhuriyeti yıkma projesidir.” gibi çok iddialı ama bir o kadar insafsız ifadelerinin hakkaniyetten uzak, hukukçu kimliğiyle bakmaktan uzak, insafsız ifadeler olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu söylediğimi de hamasetten uzak bir temele dayanarak söyleyeceğim, o da şudur: Konuşmamda kendi metnimi ayırıp bir üst katta, Adalet Komisyonunda bu eleştirileri yapan saygıdeğer CHP’li arkadaşlarımızın da arkadaşları olan CHP’nin -tırnak içerisinde- diğer kanadının, diğer arkadaşlarımızın tutanaklardaki konuşmalarından size bahsedeceğim arkadaşlar. Ama bu tutanaklara girmeden önce birkaç temel hususu da ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, dil meselesi anayasal bir meseledir ve Anayasa’nın 3’üncü maddesinde ifade edilmiştir. Görüştüğümüz konu Anayasa değil, dili tartışmıyoruz arkadaşlar; savunmanın uygulamaya yönelik birtakım sorunlarını aşmak için bu kanunu getiriyoruz. Bunu sizler de biliyorsunuz. Yasamanın görevi milletimizin önünde olan sorunları aşmaktır. Hepinizin bildiği gibi, bazı davalarda âdeta yargılamanın  sonuçlandırılamamasından kaynaklı sorunların aşılması için bu kanun gündeme gelmiştir. Dil meselesi -tekrar ediyorum- anayasal bir sorundur ve konuştuğumuz gündem de Anayasa değil, savunmaya ilişkin bir kanun tasarısıdır.

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Yarın polis aşamasında aynı sorun olursa nasıl çözeceksiniz?

BÜLENT TURAN (Devamla) – İzin verin, söyleyeceğim.

İki: Birçoğunuzun, bizlerin de referans aldığı Mümtaz Soysal Hocanın onlarca, yüzlerce baskı yapan meşhur anayasa kitabında dil tanımını yaparken, resmî dil tanımını yaparken ısrarla altını çizdiği şey “resmî dil yazı dilidir” arkadaşlar, konuşma dili değil. Sizler konuşursunuz, bildiğiniz dili ifade ederseniz ama zabıtlara geçen dil resmî dildir. Bizim konuştuğumuz 15 maddelik pakette hiç zabıtlara ilişkin, resmî dili değiştiren, bununla ilgili endişe doğuran bir şey var mı? Kişi, dili bilmiyorsa veya daha iyi bildiğini ifade ettiği bir dil varsa onu konuşsun, neden korkuyorsunuz? Biz bu ülkede Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla birbirimizi anlamak açısından irade ortaya koyuyoruz. Bunu yaparken de zabıtların Türkçe olacağını, resmî dilin de ancak yazı dili olacağını tüm dünya biliyor, istirham ediyorum CHP’li arkadaşlar.

Bakınız, sataşma olmasın diye Sayın Başkan, ısrarla altını çiziyorum, sataşmaya mahal vermemek için isim vermeden, bir üst katta, Adalet Komisyonunda CHP’li arkadaşların konuşmalarından bir iki bölüm aktaracağım. Hani sabahtan beri, cumhuriyet elden gidiyor, dili böldünüz, mahvettiniz diyen sizler var ya, sizin arkadaşlarınız, bakınız, aynen şöyle diyor: “Bu meseleye bir savunma hakkı ve hak temelli bakmak lazım.” Siz diyorsunuz arkadaşlar. İki, bir başka arkadaş “Resmî dil devlet içindir, ana dil yurttaş içindir.” diyor. Devam ediyorum: “Esas itibarıyla bir savunma hakkı sorunudur bu sorun ve savunma hakkı ekseninde bakmak lazımdır.” Devam ediyorum arkadaşlar: “Bizim asıl görmemiz gereken yurttaşlardır. Bütün yurttaşlar, kimliği, dili, inancı ne olursa olsun bu ülkenin yurttaşlarıdır.” diyorlar. Devam ediyorum arkadaşlar, bir başka CHP’li vekilimiz: “Bizim bir önergemiz var.” diyor CHP’li arkadaş. “AK PARTİ’nin de bir önergesi var, düzeltilmiş şekliyle, bizimkiyle AK PARTİ’ninki birbirine çok yakın, aslında anlaşılabilir.” diyor arkadaşlarınız. Devam ediyorum arkadaşlarım: “Hiçbir insanın anasını ve ana dilini seçme özgürlüğü yoktur.” diyor CHP’li arkadaşımız. Devam ediyorum: “İnsanları ana dilinden mahrum etmek kimsenin hakkı değildir.” diyor CHP’li arkadaşlarımız. “Kişilerin kendilerini ana dillerinde savunmaları, ana dilde konuşmaları, ana dillerini öğrenmeleri, öğretmeleri en doğal hakkıdır.” diyor. Siz bu cumhuriyeti yıkıyorsunuz arkadaşlar. Sabahtan beri burada hiç utanmadan, sıkılmadan bizi cumhuriyet düşmanı ilan ettiniz. “Cumhuriyet yıkılıyor” dediniz, “dil bölünüyor” dediniz. Niye kendi arkadaşlarınıza söylemiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Resmî tutanaklar, vereyim okuyun kavga ediyorsunuz aranızda. Biz söyleyince cumhuriyet düşmanıyız, siz söyleyince demokrasinin gereği. Var mı böyle bir hak? Siz söyleyince alkışlayacağız, biz söyleyince cumhuriyet düşmanı olacağız.

Arkadaşlar devam ediyorum, bir başka CHP’li arkadaşımız: “Şimdi bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi şuydu: Bir kişi, kendini en iyi ifade edebileceği dili beyan ettiği takdirde, o dilde savunma yapabilir.” Bakın, bir daha okuyorum, iyi dinleyin burayı arkadaşlar: “Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi şuydu: Bir kişi, kendini en iyi ifade edeceği dili beyan ettiği taktirde, o dilde savunma yapabilir ve kendisine devlet tarafından parasız avukat verilir.” diyor. Bakın, daha öteye götürüyorlar. “Parayı…”

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Devamını oku, devamını…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Var, var hepsini okuyacağım, devamı da var.

Bakınız, yine başka CHP’li bir arkadaşımız diyor ki “Kişiye kendisini en iyi ifade edebileceği dili kullanma olanağı verilmelidir.” Genel Başkanınız söylüyor arkadaşlar.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Devamını oku…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Devam ediyorum, bunun ismini söyleyeceğim yalnız, bunun kim olduğunu söyleyeceğim.

Bakınız, son olarak değerli arkadaşlarım: “Biz, bu sorunu bir ana dil sorunu olarak görmüyoruz. Bu sorunu insan hakları sorunu olarak görüyoruz. Savunma, kutsal bir haktır, savunmanın önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.“ Devam ediyorum: “Bir kişi, kendini, hangi dilde en iyi savunabileceğine inanıyorsa, o dilde savunmalıdır, nokta.” Bakın, noktayı ben demedim, CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu Skyturk’te söyledi arkadaşlar.

Bakınız, farklı görüşler demokrasinin gereğidir ama biz ana muhalefet partisinin hangi kanadına, hangi yaklaşımına, neresine cevap vereceğiz? Sabahtan beri cumhuriyet düşmanıyız ama Genel Başkan başka bir şey söylüyor. Siz bir şey söylüyorsunuz, bir başkası başka bir şey söylüyor. Böyle bir şey olabilir mi?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya arkadaş, önergenin neden yarısını okuyorsun, devamını da okusana.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakınız arkadaşlar, bakınız, sevineceğiniz bir şey söyleyeceğim: AK PARTİ’nin on yıldan beri iktidar olmasının tek sebebi, AK PARTİ’nin başarısı değildir arkadaşlar, teşekkür ediyorum sizlere, teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Böyle şey olur mu ya? Önergenin yarısını okuyorsun, yarısını okumuyorsun!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Çok kıymetli arkadaşlarım, savunmanın kutsallığına bir hukukçu olarak inanıyoruz. Ülkemizin dertlerini, sorunlarını masaya yatırıyoruz. On yıldan beri Adalet Komisyonuyla, Adalet Bakanlığıyla, bu Meclisle beraber AK PARTİ’nin neler yaptığını en çok da milletimiz biliyor. Artık bu ülkede hiç kimse kendisini ikinci sınıf vatandaş görmüyor. Daha ileri demokrasi için, daha kutsal bir savunma hakkı için, daha kısa süreli yargılama sistemleri için çalışmak hepimizin görevi.

Bizler “Durmak yok, yola devam”ı ezbere söylemedik, inandık, o yüzden söyledik. Normal şartlarda bir partinin üç dönem arka arkaya iktidar olması kolay değildir, hele ki arka arkaya üç defa oyunu artırması hiç kolay değildir. O yüzden bir daha söylüyorum: Güçlü muhalefet bizi de güçlü kılar. Önce kendi aranızda anlaşın, bu kanuna karşı tepkinizin ne olacağının kararını verin, biz de buna göre cevap verelim veya vermeyelim çünkü muhalefet iktidara yol gösterir. Kendi aranızdaki yol görmeleri, anlaşmaları bir karara bağlayın, biz de size keyifle…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sen yolunu kaybetmişsin!

BÜLENT TURAN (Devamla) - On yıldan beri bağırıyorsunuz, on yıldan beri kızıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, makul insan tanımı yapılırken “Aynı fiili işleyip farklı sonuç beklemek değildir.” derler. Bir daha söyleyeyim isterseniz…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Siz ne yaptığınızı biliyor musunuz ya?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bağırarak bir şey olmaz.

Makul insan, aynı şeyi yaptıkça farklı sonuç beklemez.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – İki ay önce elinde iple geziyordun, şimdi gitmişsin, pazarlığın içine girmişsin. Sen ne yaptığını biliyor musun?

BÜLENT  TURAN (Devamla) - Bir defa aynaya baksanız, bir defa bu konuda kendiniz otokritik yapsanız…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bize ders veriyorsun! Sen ne yaptığının farkında mısın?

BÜLENT TURAN (Devamla) - …bu bağırmanın faydasının olmayacağını göreceksiniz.

Ben bir daha söylüyorum: AK PARTİ’nin on yıl başarılı olmasında CHP’nin çok büyük bir gayreti var. (CHP sıralarından gürültüler)

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dünden beri bu çalışmaları izliyorum. Bu meseleyi yakından takip etmiş, bilen -siyasi kimliğimden bağımsız olarak söylüyorum- bir avukat olarak, bir insan hakları savunucusu olarak bu ortamın geldiği noktayı çok doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Doğru bir ortam değil. Sonuçta, biz, adil yargılama hakkı çerçevesinde insanların en temel hakkından söz etmek için buradayız. Ama buradaki konuşmalar çoğunlukla toplumun büyük bir kesimini de -açık söyleyeyim- rencide ediyor. Buradaki her konuşmacının, buradaki her konuşmanın bütün Türkiye tarafından dinlendiğini, izlendiğini ve her yurttaşımızı yakından ilgilendirdiğinin bilinmesi lazım.

MEHMET ERSOY (Sinop) – Grubuna söyle sen onu.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kürtlerle Türkler eşit mi onu söyle önce.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Susun!

Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye otuz yıldır çok önemli bir süreçten geçiyor, kanlı bir süreçten geçiyor, ölümlerden geçiyor. Barışı bu Meclisin dili sağlamalıdır, barışı ancak böyle sağlayabiliriz. (CHP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – CHP barışa en fazla karşı çıkan bir gruptur Türkiye'de. Başta CHP kendi içinde barışı sağlasın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – O nedenle, değerli arkadaşlarım, bakın, farklı görüşler olabilir ama bu görüşleri kendi içimizde absorbe edeceğiz, eriteceğiz ama bu Meclisi bir barış meclisi yapmak zorundayız değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Çok doğru! Gerçek yüzünüz dün ortaya çıktı.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sezgin Bey, bu konunun neresindesin?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, bugün Türkiye'de -açık söylüyorum- her alanda kutuplaşmayı sağlayan bir iktidar anlayışı var.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hayda!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Her alanda kutuplaştıran, böyle bir kutuplaştırıcı anlayış var. Ana dilde…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sezgin Bey “Türk milleti Kürt ulusuyla kıyaslanamaz…” Şahsınız adına onu söyleyin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu siyasi ortamda toplumun tümünü kucaklayacak, politika ve yaklaşımlara sahip çıkacak tek siyasi parti vardır, onu da söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisidir. [CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ ve BDP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)] Toplumu, biri diğerinden üstün, Türkler ve Kürtler, Sünni ve Alevi olarak ikiye bölen söylemlerin vücut bulacağı yer de Cumhuriyet Halk Partisi değildir ve olmayacaktır.

Toplumda giderek marjinal hâle gelen, yalnızlaşan, söz konusu kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ayrımcı ve toplumu bölen söylemlerin sahipleri, insan haklarına sahip çıkan demokratik bir Türkiye özlemiyle her gün canla başla emek veren insanların haklarını da çiğnemektedirler.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sizin tarafınız neresi, tarafınız?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Benim tarafım Cumhuriyet Halk Partisi, benim tarafım demokrasi, benim tarafım insan hakları, benim tarafım adalet, eşitlik.

Dolayısıyla, CHP her türlü ayrımcılıkla mücadele ederken bu ayrımcı dili… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi her türlü ayrımcılıkla mücadele ederken bu ayrımcı dili üretenlerin partisi de olmayacak.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Kime söylüyorsun?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Arkadaşlarına söyle, arkadaşlarına. Arkadaşların öyle düşünmüyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – CHP, kimseyi doğuştan sahip olduğu cinsiyet, din, dil, köken gibi özellikleri, kendi seçimi ve aidiyet bağı bulunan kimlikleri nedeniyle bir diğer bireyden ayıramaz, ayırmayacaktır, aksi tavrı sergileyen ayrımcı dilin CHP’yi temsil etmesi de söz konusu değildir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Arkadaşlarına söyle, arkadaşlarına.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bak, bak, arkadaşlarına bak.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tutanakları oku, tutanakları.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Okuduğum için bunları okuyorum, okuduğum için.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tutanakları okuyacaksın Sezgin Kardeş.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, okuduğum için burada bu konuşmayı yapıyorum. Buna en son söz söyleyecek olan sizlersiniz, en son.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Hadi oradan!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Efendi ol, efendi. Efendi ol!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturun.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Söyle, Kürt, Türk, Arap eşit değil mi?

BAŞKAN – Lütfen, müsaade edin Sayın Milletvekili.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Herkes eşittir, herkes. Türk de eşittir, Kürt de eşittir. Tamam mı? Onları söylemek için buradayım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sezgin Tanrıkulu, dün neredeydin, dün?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ayrımcı söylemin sahipleri, insana insan olduğu için kıymet veren, bir ülkenin vatandaşlığı arzusuyla hizmet eden çoğunluklara saygısızlık etmektedirler. Bu ülkede büyük bedellerle eşitlik mücadelesi verenlere karşı bir etnik kimliği diğerinden üstün tutma anlayışı, arkaik, gerici bir anlayıştır ve bu anlayış tarih sayfalarında hep ayıplanacaktır.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Bize niye söylüyorsun? Bize niye söylüyorsun? Ya, sen bize niye konuşuyorsun?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – CHP bir kitle partisi olduğu için farklı görüşleri de bünyesinde barındıran bir partidir.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi ayrımcı söylemi hiçbir kimlik lehine meşru görmeyecektir.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Genel Başkanın da, arkadaşların da senin gibi düşünmüyor!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dolayısıyla da CHP ayrımcı söylemlerin gözetilebileceği bir çatı da olmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Eşitlik, özgürlük, demokrasi mücadelesiyle her yurttaşla yan yana, kol kola yürümeye hazır olduğumuz kadar, ayrımcı, ayrıştırıcı, bölücü söyleme ve bu söylemlere karşı da canla başla mücadeleye devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şahsınız adına düşüncelerinize partimiz katılmıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sataşma var, CHP’ye sataştı.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Dün akşam keşke burada olsaydınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İki gündür yapılan görüşmelerde kendini en iyi ifade edebileceği dilde savunma yapmasına ilişkin getirilen yeni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu ve pek çok sakıncaları bulunduğu burada değişik hatipler tarafından dile getirildi.

Burada, bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Bir defa, getirilen düzenleme ile Türkiye’nin resmî dili değiştirilmemektedir. Herkes bilmelidir ki Türkiye’nin resmî dili Türkçedir, bunun değişmesi, değiştirilmesi de kesinlikle söz konusu değildir.

İkincisi, yargılama dili de Türkçedir; yargılamanın dilinin değiştirilmesi, başkalaştırılması da söz konusu değildir. Peki, yapılan nedir? Devletin resmî dili Türkçeyse, yargılama dili Türkçeyse bu düzenlemeyle yapılmak istenen nedir? Yargılama süreci içerisinde, kendisini savunmak isteyen vatandaşlarımıza kendisini daha iyi ve daha güçlü bir biçimde savunabilmesinin imkânını açmaktır. Bir hukuk devletinde, demokratik bir hukuk devletinde devlet, suç isnadıyla karşı karşıya olan, soruşturma ve kovuşturmaya muhatap olan vatandaşlarının kendisini ifade etmek isteğinde, birtakım isnatlar karşısında kendisini savunmak için daha iyi imkân ve vasıta istediğinde devletin bunu istenmeden planlaması, düzenlemesi, o imkânları ortaya koyması lazımdır. Esasında, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202’nci maddesi bu öngörü üzerine düzenlenmiştir. Olabilir ki suç isnadıyla karşı karşıya kalan vatandaşımız Türkçe bilmezse, başka bir dil biliyorsa, siz onu ağır cezalarla itham ediyorsanız, kendisini savunma ihtiyacı varsa, Türkçeyi de bilmiyorsa ne yapacak? Bunu öngörmüşüz, demişiz ki: Bu hâlde, tercüman sağlanır, tercüman vasıtasıyla kendisini savunabilir. Bu imkânı koymuşuz. Bu, doğru bir adımdır, hukuk devletinin de gereğidir, insan olmanın da gereğidir. Buna itiraz edecek bir şey var mı? Yok.

Peki, Türkçeyi biliyor ama meramını başka dilde daha iyi anlatabileceğini düşünüyor veya şöyle söyleyelim: Türkçeyi biliyor ama meramını Türkçede daha iyi anlatamayacağını düşünüyor. O zaman, bizim yasamız bu hâlde de bir imkân öngörüyor, “Eğer sen Türkçe biliyorsan, meramını Türkçe daha iyi anlatamayacağın kanaatindeysen o zaman, ben sana gene tercüman imkânı veriyorum.” diyor. Kim veriyor? Ceza Muhakemesi 202’nci madde veriyor. Bu imkândan bizim vatandaşımızın yararlanması bu vatandaşın devlete olan aidiyetini güçlendirir mi? Güçlendirir. Hukuk devletini güçlendirir mi? Güçlendirir. Demokratik devleti güçlendirir mi? Güçlendirir. Bu ülkeyi böler mi? Bölmez. Eğer siz kendisini savunmak isteyene savunma hakkını doğru dürüst tanımazsanız o zaman hem samimi olarak kendisini iyi savunmak isteyenlere bu hakkı vermemiş olursunuz hem de bunu istismar edenlerin istismarının önünü açmış olursunuz.

İşte, bu düzenlemeyle bir yandan savunma hakkı genişletilirken ve güçlendirilirken öte yandan, kendini samimi olarak daha iyi savunabileceğini ifade eden vatandaşlarımıza bu imkânı veriyoruz, bunu istismar edenlerin de istismar kapılarını kapatıyoruz, doğru bir adım atıyoruz.

Şimdi, bir vatandaşımız “Ben kendimi başka bir dilde daha iyi savunacağım.” dediği zaman buna biz niye öbür imkânı vermeyelim? Aynı kişi kalksa “Ben, kardeşim bu dili bilmiyorum.” dediğinde veriyoruz, “Ben meramımı anlatacak derecede bilmiyorum.” dediğinde gene veriyoruz. “Ben kendimi daha iyi başka bir dilde savunabilirim:” dediğinde vermediğimizde ne değişiyor? Bir şey değişiyor mu? Değişmiyor. Onun için doğru olanı yapmak, doğru adımı atmak, bizim, bu Parlamentonun vazifesidir. Bugün yaptığımız şey ayıp olan bir şey değildir, yanlış olan bir şey değildir, Anayasa’ya aykırı olan bir şey değildir; Anayasa’ya uygun, hukuk devletine uygun, demokratik devlete uygun atılan bir adımdır. Biz bu adımın doğru olduğuna inanıyor ve vatandaşlarımızın yargılama süreçlerinde kendilerini daha iyi savunabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerekenleri yapmasının vazifesi olduğunu da görüyoruz. Hukuk devleti olmak bunu gerektirir. Bizim yaptığımız tam da budur. Bunu farklı şekilde yorumlamak yanlış olur. Eğer biz vatandaşımızın haklarını doğru şekilde algılamamış olsaydık, örneğin vaktinde yapmamış olsaydık... Vakti geçtikten sonra bunları yapıyoruz. Türkiye’de birisi kalkıp kendi dilinde şarkı söylemek istediğinde yıllarca bunun önünde engeller oldu. Ne oldu, devlete aidiyeti mi güçlendirdi bu? Hayır, vatandaşlarımız arasındaki kopukluğu artırdı. Şarkısını söylese kıyamet mi kopardı? Kopmazdı. Söyledi, sorun oldu mu? Olmadı. Cezaevlerinde görüşme yapılırken Türkçeden başka dil kullanılması yasaktı, terör örgütü bunu istismar ediyordu. Bu yasak, terör örgütünün daha fazla terörist devşirmesine, daha fazla dağa adam çıkarmasına yardımcı oluyordu, kaldırdık.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Neyi kaldırdınız Sayın Bakan? 91 yılında kaldırıldı Kürtçe konuşma yasağı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İnsanlar konuştu ve iyi oldu. Kötü mü oldu?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Neyi kaldırdınız? Doğruyu söylemiyorsunuz. 1991 yılında kalktı o yasak.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bütün bunlarda biz adımlar attık. Televizyon konusunda adım attık, özel radyolar konusunda adım attık, seçmeli dersler konusunda adım attık, üniversitelerde bölüm açılması konusunda adım attık, bu ülke bölündü mü? Bütün bunlar bu ülkenin birliğine, beraberliğine daha fazla hizmet eden adımlar oldu. Türkiye’de yıllarca Türkçeyi bilmeyen vatandaşlarımızdan bazıları terör örgütünün yayınlarına mahkûm edildi, uydularla onları seyrettiler ama devlet bu imkânları götüremedi, kapıyı devlete kapattık, terör örgütüne açtık. Şimdi, biz ne yaptık? Başka alternatifler sunduk, vatandaşımız daha doğru yoldan doğru bilgileri öğrenme imkânı buldu; bütün bunlar milletimizin birliğine, beraberliğine, insanımızın kardeşliğine büyük hizmetler oldu. Bunun da bu anlamda savunma hakkını güçlendiren, insan haklarına ve hukuk devletine uygun olan bir adım olduğunu düşünüyoruz ve zaman içerisinde bunun uygulamalarını hep beraber göreceğiz.

Ben, dün de ifade ettim, bugün bir kez daha söylüyorum, esasında 202’nci madde de uygulayıcılar “Ben, başka bir dilde savunma yapacağım.” dediği zaman bu talebi kabul etmiş olsalardı, 202’nci madde bana göre buna engel değildi, bunu uygulayabilirlerdi ve bu, sorun olmazdı. Ama maalesef uygulamada farklı bir yorum yapıldı, lafza bakılarak yorum yapıldığı için böyle bir sonuç çıktı. Şimdi, yanlış yorumu düzelten bir adım atıyoruz, uygulama birliğini sağlayacaktır.

Öte yandan, burada bir hususu da ifade etmek istiyorum, yanlış anlaşılmasın ama bir açıklamayı sizlerle paylaşmak istiyorum. 22/11/2012 saat 17.41’de açıklama yapılmış, bir partinin genel merkezinde yapılıyor. Açıklamanın içinde diyor ki: “Savunma dili konusuna savunma hakkı kapsamında bakmaktadır -partinin ismini geçiyorum- savunma hakkı kutsaldır, adil yargılanma hakkının bir parçasıdır, sınırlanamaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile evrensel ölçüde güvence altına alınmıştır. Önemli olan, kişinin savunmasında anlayabildiği ve anlatabildiği dili kullanabilmesidir. Dil sorununu, savunma hakkı ve dolayısıyla hukuk alanından koparıp siyasal alana hapsetmek, kim tarafından yapılırsa yapılsın bu hakkın ihlaline yol açar. Konuya evrensel hukuk çerçevesinden bakan CHP CMK 202’nci maddesinde AİHS’nin 6/3 (E) hükmü uyarınca kişinin kendini ifade edebileceği dilde savunma yapması esasını önermiştir.” Sayın Haluk Koç yapıyor bu açıklamayı CHP’nin parti toplantısından sonra.

İki gündür burada Cumhuriyet Halk Partisi adına arkadaşlarımız konuştular. Ben merak ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü Sayın Haluk Koç’un açıkladığı, hatta Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Biz poliste, sorgulamada, bu eksik, yanlış, daha fazlasını önerdi arkadaşlarım.” dediği açıklamalar mı Cumhuriyet Halk Partisinin görüşüdür, yoksa iki gündür bu açıklamaları yerden yere vuran açıklamalar mı CHP’nin görüşüdür?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Bakan, olayı çarpıtıyorsunuz. Önergemizin arkasındayız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Açıklık getirilirse ayrıca memnuniyet duyacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Yanlış anlıyorsunuz, okuduğunuzu anlayamıyorsunuz.

BAŞKAN - Evet, bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, açılım politikalarında ısrar eden ve bütün uyarılara rağmen geri adım atmayarak devam eden Hükûmet “ana dilde savunma hakkı” adı altında yeni bir çalışmaya başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, AKP Hükûmetinin yeni bir dayatmasıyla şu anda karşı karşıya.

Bu konuda yapılan çalışma, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202’nci maddesinde yapılacak düzenlemeyle mahkemeye çıkartılan kişilere kendilerini ana dilde veya başka bir dille tercüman aracılığıyla savunma hakkı tanımaktadır.

Çalışma, aynı zamanda mahkûmlara eşleriyle görüşme imkânı da öngörmektedir. Bunun için de İnfaz Yasası’nda değişiklik planlamaktadır. Mahkûmları eşleriyle görüştürme imkânı da getiren tasarı, eş ile görüşme için cezaevinde iyi hâl şartı aramaktadır. Tasarıya göre görüşmeler üç ayda bir özel bir odada yapılabilecek ve mahkûmlar eşleriyle üç ila yirmi dört saat arası bir araya gelebileceklerdir. Ayrıca düzenleme, belli derecede hasta olan hükümlü ve tutukluların tedavileri süresince mahkûmiyetlerine ara verilmesini de öngörmektedir.

Tasarıyla, ölüm veya hastalık nedeniyle hükümlüye verilen mazeret izni düzenlemesinde de değişiklik yapılmaktadır. Hükümlü, mazeret izni süresi içerisinde, kendi evi veya anne, baba, eş, kardeş ve çocuğunun evinde kalabilecektir. Kararı, hükümlünün izin süresi boyunca ikamet edeceği ilin valisi verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu açıkça belirtmeliyiz ki Hükûmet tarafından yapılan bu çalışma, Türkiye’yi bölmenin ve ayrıştırmanın eşiğine bir adım daha yaklaştıracaktır. Ana dilde savunma hakkı ve tasarıda yer alan değişiklikler, tıpkı Habur projesinde ve diğer açılım projelerinde olduğu gibi tamamen belli kesimlerle yapılan müzakereler sonucu ortaya konmaktadır. AKP Hükûmeti tarafından hazırlanan bu tasarı, açlık grevlerinden sonra Bakanlar Kurulunda imzaya açılmış ve hızlı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına getirilmiştir. Hangi müzakere sonucu hazırlanırsa hazırlansın, bu proje aynen Habur’da olduğu gibi Türkiye’nin birlik ve beraberliğine zarar verecek bir projedir. Bugün ana dilde savunma hakkı isteyenler, bölücüleri ve bölücübaşını eve çıkartmak isteyenler yarın bunlarla da yetinmeyeceklerdir, Hükûmetten daha başka çalışmalar yapılmasını isteyeceklerdir. Bu kanunun tarihî bir sorumluluğu vardır.

AKP, ülkeyi bölecek ve ayrıştıracak politikalardan vazgeçmelidir. Bu durum Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, Türkiye’yi bölünmeye ve ayrıştırmaya götürecek bir projedir. Bunu açıkça buradan belirtmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçenin dışındaki dillerin kamuda serbestçe kullanılması, çok dilli, etnik azınlık yaratmaya yönelik siyasi bir içeriktir. Bu çalışma Anayasa’ya da aykırıdır.

Toplumumuz ve milletimiz için dilin önemi çok büyüktür. Türk milletinin ana dili Türkçedir. Anayasa’mızın 3’üncü maddesinde de bu açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu nedenle, dil konusu çok önemli bir millî konudur ve toplumları ayakta tutacak bir unsurdur. Bu konuda üzerinde yapılacak her türlü çalışma ve düzenleme çok titizlikle ele alınmalıdır. Yapılan bu çalışmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak masum bir çalışma olarak görmüyoruz. Bunun için, amacı Türkiye’yi bölmek ve ayrıştırmak olan bu çalışmaya karşıyız.

Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.01
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi ikinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği üzere, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile bu adliyeler kapatıldı. Bunu birçok kere ifade ettim ama bugün de bahsetmek durumundayım. Benim seçim bölgemdeki, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki bir adliye de kapatıldı. Adliyenin kapatılmasından sonra -ne yazık ki- orada yaşayan insanlar en yakın adliye konumunda olan Artvin adliyesine köylerden gidiş geliş 160 kilometre gidip geliyorlar Sayın Bakan. Bir sabıka kaydını alabilmek, bir mahkemeye ulaşabilmek, bir savcılığa ifade verebilmek için 160 kilometre gidiş gelişin olduğu bir yerde siz bu adaletsizliği kendi vicdanınıza sığdırabiliyor musunuz? İlçenin yaşamış olduğu, orada yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi konusunda daha önce almış olduğunuz bu karardan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Halaman, buyurun.

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanıma şöyle bir soru sormak istedim: Bu 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesi (b) bendi diyor. Bu (b) bendi “Siyasi partiler Türk dili ve kültürü, bunun dışında Türk diline ve Türkiye’ye şirk koşmak siyasi partiler açısından yasaktır.” diyor. Bu kanun bu şirk koşmayı yasaklamıyor mu? Buna bir cevap verirse memnun oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şimdi, Hükûmetiniz tarafından şöyle bir çalışma yapıldı ve bir pazarlama stratejisi geliştirildi: Sanki mahkemelerde Türkçenin dışında başka bir dilde konuşmak yasakmış gibi toplumda bir algı yaratılmaya çalışıldı. AKP’nin yargının dilini değiştirmeye yönelik girişimleri sanki Türkçe bilmeyen insanların mağduriyeti gideriliyormuş gibi topluma, Türkiye Cumhuriyeti’ne pazarlanmaya çalışıldı. Şimdi, sizin de hukukçu kimliğinizle size sormak istiyorum: Mevcut CMK 202’nci maddeye göre yargılama makamlarında Türkçe bilmediklerini ifade eden insanlar savunmasını istedikleri dilde yapabilirler mi, yapamazlar mı? Mevcut düzenlemede Türkçe bilmeyen insanların tercüman ataması yapılıyor mu, yapılmıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, TOKİ konutları her yerde dökülüyor. Geçtiğimiz dönemde, birkaç ay önce Başbakanın katılımıyla yapılan Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm’de kendisine daire çıkan bir vatandaşa TOKİ bu sefer bir yazı göndererek hak sahibi olmadığını ileri sürmüş ve yapılan kuradan faydalanamayacağını belirtmiştir.

TOKİ Yapracık Projesi -Eskişehir Yolu üzerinde- tam 9 bin yurttaşımızı ilgilendiriyor. TOKİ, ceza ödememek için ekim ayında teslimatı yapmış gibi gösterdi ama ne elektriği var, ne suyu var, doğal gazı… Hiçbir şeyi olmayan bir konutta insanlarımız son derece mağdur durumdadır. TOKİ’nin bu rezaletlerini gidermek için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmetiniz, yakalanıp İmralı’daki kodese tıkılan bebek katili ve diğer PKK’lılarla müzakerelerde bulunmakta, hatta mutabakata vardığı konusu herkesçe malum. Kandil ve dağlarda bulunan katil sürüsü üzerinde etkisini kaybetmişken, Hükûmetiniz tarafından PKK’yı yönetmesi için güç verdiğiniz bebek katili, yazdığı kitaplarda “Ben Allah’ı yendim, yarı Tanrı’yım, namaz tiyatro.” diyen bir sapkındır. PKK ise Ermeni ASALA örgütünü takiben eylemlere başlamış, kurucuları, yöneticileri, teröristleri ve siyasal uzantıları Ermeni kökenli olan, ateist, Marksist-Leninist bir cinayet örgütüdür. Bu örgüt Kürt kökenli Müslüman kardeşlerimizin temsilcisi olabilir mi? Bu din dışı, hastalıklı ruhlarla yapacağınız mutabakata uyulacak mı? Düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdoğan...

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, yargılama bir bütündür. Şimdi siz sadece savunmanın bir parçasında ana dilde savunma hakkını vererek olayı masumlaştırıyorsunuz. Şimdi, önümüzdeki süreçte, polis, jandarmadaki ifade alma süreci, bilirkişi incelemesi, ara kararı gibi yargılamanın diğer aşamalarında da ikinci dili yaygınlaştırmayacağınıza yüce Mecliste namusunuz ve şerefiniz üzerine söz veriyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu düzenleme, Wilson Prensipleri’nden başlayarak devam eden “Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin hakkını verin.” taleplerinin 2013 yılı versiyonu değil midir?

Bu düzenleme, Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesinin aşılması, Sevr’in hortlatılması değil midir? Bu düzenleme eli kanlı PKK’ya ve onun uzantılarına teslimiyet değil midir? Bu düzenleme Türk milletinin, idari, siyasi ve dil birliğini bozacak bir düzenleme değil midir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köktürk…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Avrupa Yargıçlar Birliğinin deklarasyonunda, ülkemizde yargıç ve savcıların rotasyonunun kötüye kullanılarak yargıç ve savcılar üzerinde bir baskı aracına dönüştürülmesi, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılma sürecinde Kurula Türk yargısını temsil eden kişilerin değil, Hükûmetin görüşünü ifade eden kişilerin dâhil edilmesinin sağlanması, savcıların yürüttüğü gizli soruşturmaların Hükûmet üyeleriyle paylaşılması, Adalet Bakanının gerekli gördüğünde savcılardan bilgi istemesi, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin süregelen soruşturmalara ve süreçlere müdahil olmaya çalışmasının kabul edilemeyeceği vurgulanarak, Sayın Başbakanın “Biz yargıya neyin gerekli olduğunu söyledik, yargı da gerekeni yapacaktır.” söylemine atıf yapılmış ve Türk yargısının geldiği nokta ağır bir şekilde eleştirilmiştir.

Sizin, Avrupa Yargıçlar Birliğinin Türk yargısı ve Hükûmetin yargı üzerindeki baskısı konusundaki bu ağır eleştirileri karşısında yorum ve değerlendirmeleriniz nasıl olacaktır? Bunun yanıtını istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İrbeç…

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, “Terör suçları kırmızı çizgimiz.” diyorsunuz, uygulamada tutarlılık göremiyoruz. Başbakan Erdoğan bölgesel gelişmelerle ilgili kırmızı çizgiler ilan edip “Seyirci kalamayız.” şeklinde açıklamalar yapmayı çok seviyor. Bu yönde bir açıklama 19 Ocakta Başbakan Erdoğan tarafından Suriye’yle ilgili yapıldı. “Seyirci kalamayız ve gereğini yaparız.” söylemi, sonuçları bakımından, Erdoğan yönetiminin dış politikadaki etkisini değil, iç politikadaki reklam ve propaganda yönünü yansıtıyor.

Davos’ta 23/1/2013’te yani dün konuşma yapan Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu -Türkiye, Suriye’den savaş suçlarıyla yüzleşmesini istiyor- aynen şöyle diyor: “İnsanlar Suriye’de ölüyor, ne kadar daha bekleyeceğiz? Uluslararası suskunluk insanları öldürüyor.” Buna karşılık 14/1/2013 tarihinde, Libya’nın da aralarında bulunduğu elli iki ülkenin konuyla ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine başvurusuna destek vermiyor. Bu durum söylemlerle uygulamanın çeliştiğini göstermektedir. Bu çelişki Başbakanın tutumunda da açıkça görülmektedir.

2004 yılında, Uluslararası Ceza Mahkemesiyle ilgili Roma Sözleşmesi’ni -hem de Avrupa Konseyi Genel Kurulunda- Türkiye'nin onaylayacağını söylemiş ve gereğini yapmamıştır. Türk Dışişleri Bakanı da yine Suriye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık, son söz…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hakkâri Yüksekova’daki Esendere Gümrük Kapısı’nda PKK terör örgütüne finans sağlayan hayalî ihracatla ilgili haberler medyada da sık sık bugünlerde yazılmakta ve söylenmektedir. Acaba Oslo sürecinde bu sınır kapısının kapatılmayacağı yönünde de bir söz verilmiş midir? PKK terör örgütüne finans kaynağı sağlayan Esendere Gümrük Kapısı’nın kapatılması yönünde müfettiş raporlarının gereği bugüne kadar niye yapılmamıştır? Bunun gereği ne zaman yapılacaktır? Söz konusu gümrük kapısında Türk Bayrağı’nın asılamadığı ve kontrolün tamamen terör örgütünün elinde olduğu iddiaları doğru mudur?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Son sorudan başlayın Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bayraktutan, kapatılan adliyelerle ilgili şu anda yeni bir çalışma yok. Adliyelerin, dosya durumu ve diğer bazı nedenler gerekçe gösterilerek kapatılması yapıldı ama yeniden açılması konusunda şu anda bakanlık tarafından yürütülen bir çalışma söz konusu değil.

Sayın Köprülü “CMK 202’de Türkçe bilmeyenlere tercüman sağlanıyor mu?” dedi. 202’de Türkçe bilmeyenlere tercüman sağlanıyor, bu imkânı düzenliyor.

Sayın Halaman Siyasi Partiler Yasası’nın 81’inci maddesinin (b) bendini ifade ederek “Bu düzenleme Türk diline şirk koşmak anlamına gelir mi?” dedi. Kesinlikle bu anlama gelmez, gelmesi de mümkün değildir çünkü resmî dilden kasıt -dün de söyledim, Sayın Mümtaz Soysal’ın Anayasa’ya ilişkin yazdığı kitapta da açıkça ifade ediliyor- devletin resmî dili demek, devletin bütün yazışmalarının yapıldığı dil demektir. Bu da Türkçedir; resmî dil Türkçedir, yargılama dili Türkçedir. Burada yapılan şey, savunma hakkının güçlendirilmesine dönük bir adımdır. Aksi takdirde Türkçeden başka dil konuşulmasını eğer şirk koşmak kabul ederseniz, bugün Türkiye’de Türkçenin dışında pek çok dil konuşuluyor, bunu da bilginize sunmak isterim.

Sayın Gök TOKİ’yle ilgili bir konuyu dile getirdi. Ben bu hususu TOKİ Başkanımızla bizzat görüşeceğim. Orada yaşanan bir sorun olup olmadığını ben bilmiyorum. Tabii, sizin sorunuz üzerine ben haberdar oldum. Sayın Başkanla görüşeceğim, sorunun giderilmesi konusunda ben de ayrıca ricacı olacağım; onu bilmenizi istiyorum.

Diğer soruları Adalet Bakanımız cevaplandıracaktır.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben, yetiştiğim yerde not alabildiğim sorulara cevap vermeye çalışacağım.

Bir milletvekilimiz İmralı görüşmelerine atıf yaparak “İmralı’daki hükümlünün yazmış olduğu notlar” ya da “kitap” diye bahsetti; o kitaptan alıntılar yaparak “Bu örgüt Müslüman Kürtlerin temsilcisi olabilir mi?” ya da “Bu şahıs Müslüman Kürtlerin temsilcisi olabilir mi?” şeklinde bir soru yöneltti.

Hiç kimse o kişiyle “Müslüman Kürtlerin temsilcisi” sıfatıyla görüşmüyor.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ne diye görüşüyorsunuz o zaman?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dinlersen anlayacaksın.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ne diye görüşüyorsunuz İmralı’yla?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Soru sorduysanız cevabını bekleyeceksiniz Sayın Milletvekili.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede 1925 yılından başlayan ve bu problemi tanımlamaya ve bu problemin çözümüne dönük çareler üretmeye çalışan tespitler yapılmış devlet organlarınca, kurumlarınca. Önümde, bu raporların tarihleri ve kimler tarafından hazırlandığına dair bir liste var: “1925’te Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, 1925’te Dahiliye Vekili Cemil Uybadın, 1926’da Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey, 1926’da Vali Ali Cemal Bardakçı, 1931’de Umum Müfettiş İbrahim Tali Bey, 1931’de General Fevzi Çakmak, 1931’de Korgeneral Ömer Halis Bıyıktay” şeklinde 16 tane rapor var 1925’ten, efendim, 1961’e gelinceye kadar.

Bu raporlara bakarsanız, değerli milletvekilleri, birkaçı hariç, ağırlıklı çoğunluğu sizin savunduğunuz görüşler, kısmen Cumhuriyet Halk Partisinin zaman zaman dile getirdiği görüşler çerçevesinde hazırlanmış raporlar ve bu raporlardan “çözüm önerileri” diye getirilen öneriler de önümde sıralanmış durumda.

1925’ten başlayan bu süreçte bugüne kadar uygulanan bu tedbirlerin Türkiye’yi, ülkemizi nereye taşıdığı, nereye getirdiği hepimizin malumu. Şimdi, tekrar tekrar seksen yıldır deneyip deneyip, uygulayıp uygulayıp çıkamadığımız bir sorundan aynı yöntemleri tekrar uygulamamızı bizlere lütfen tavsiye etmeyin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bravo sana!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Öyle bir ülke düşünün ki, öyle bir devlet aklı düşünün ki seksen yıldır bu sorunu teşhis etmek için çalışıyor, raporlar tanzim ediyor, çözüm önerileri ortaya koyuyor, o çözüm önerileri tatbik edilmeye çalışılıyor ama geldiğimiz nokta ortadadır 2013’te.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - O zaman, teröristlerin dediğini mi yapacağız?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - O açıdan bu noktada gerek Türkiye tecrübesi gerek 1925’ten yaklaşık…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Bakan, teröristlerin istediğini mi yapacağız?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …yüz yıllık tecrübemiz var -cumhuriyetten sonraki dönem için söylüyorum- dünya tecrübesi var, ortak akıl ürünü ortaya koyabileceğimiz birtakım sonuçlar olabilir ama bu sorunu çözmek için birbirimizle bu Parlamentoda bağırarak çağırarak, siz bana laf atarak, ben size cevap vermeye çalışarak bu sorunu çözemeyeceğimiz kesin. Onun için…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Soru soruyorum: PKK’lıların dediğini mi yapacaksınız?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Soru sorduysanız cevabını dinleyeceksiniz Değerli Milletvekili.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sen de gevelemeyeceksin, cevap vereceksin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Siz sorarken biz burada dinledik.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Cevap vermiyorsunuz ki.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Süre dolduruyorsun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Değerli milletvekilleri, şu anda Türkiye Cumhuriyeti parlamenter demokrasi ile yönetilen bir ülke.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne yapacağınızı açık açık söyleyin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu parlamenter demokrasiyi oluşturan unsurlar çok açık; yasama, yürütme, yargı erkleri ve bunların nasıl oluşacağını Anayasa’mız öngörmüş. Seçimlere gidilmiş, her siyasi parti kendi programını takdim etmiş bu millete; siz de takdim etmişsiniz, BDP de, CHP de, AK PARTİ de. Milletimiz AK PARTİ’ye son on yıldır iktidar etme, bu ülkeyi yönetme görevini vermiş…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Programların hiçbirinde bunlar yok!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …ve bu ülkeyi yönetme görevini veren…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Programların hiçbirinde bunlar yok Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bağırıp durma oradan, buradan cevap veriyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Olur!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …milletimizin vermiş olduğu yetkiye dayanarak bu Parlamentonun içerisinden bir Hükûmet çıkmıştır, bir yürütme organı çıkmıştır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Burada çocuğun falan yok! AKP’li milletvekili de yok! Ne biçim konuşuyorsun!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu Parlamentonun içerisinden bir Hükûmet çıkmıştır, bir yürütme organı çıkmıştır. Bu yürütme organının almış olduğu tedbirler, yapmış olduğu yasal düzenlemeler ve ortaya koyduğu icraatlar ile icraatına devam ediyor. Bu icraatları denetleyecek olan elbette Parlamentoda muhalefet bunu sorgular ama en nihayetinde, son söz milletimizindir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ne görüşüyorsanız, gelin burada bizlerle paylaşın.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ülkeyi AKP’nin tek parti diktatörlüğü yönetiyor!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Biz, 2002’den bu yana, 2004’te, 2005’te, 2007’de, 2009’da, 2010’da, 2011’de defalarca bu milletin önüne gittik ve bu politikalarımız milletimiz tarafından tescil edildi, onaylandı.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Hangi politikadan bahsediyorsun!

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Siz milleti kandırıyorsunuz, millete yalan söylüyorsunuz!

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - “Görüşen şerefsizdir” diyorsun, buraya gelip başka şey konuşuyorsun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Dolayısıyla, siz burada, yine milletimizin bir kısmının oyunu alarak gelip muhalefet görevini icra ediyorsunuz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – O zaman bizimle paylaşın.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Size ve size oy veren seçmeninize saygı duyuyorum ve o seçmenin iradesini burada yansıtıyorsunuz…

ENVER ERDEM (Elazığ) – Keşke biz de size saygı duyabilseydik.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …ama sizin seçmeninize duyduğumuz saygı kadar, sizin de, milletin kahir ekseriyetinin oy verdiği, göreve getirdiği iktidar grubuna ve o iktidar grubunun içerisinden çıkan Hükûmete saygı duymanızı bekleriz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Netice itibarıyla, hiç birimiz buraya atama yoluyla gelmedik, seçimlerle geldik. Bizi seçimle buraya getiren milletimiz, politikalarımızı beğenmediği takdirde seçimler yoluyla tekrar bu görevden almaya muktedirdir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bizi de millet getirdi, sadece sizi mi getirdi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Değerli milletvekilleri…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yüzde 50 oy almışsınız, oyunuz yüzde 50, kibriniz yüzde 500!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, soruya cevap verecekse versin. Propaganda yapacaksa, kürsüden…

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen cevaplarınızı tamamlayınız.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Seçim beyannamenizde var mı bunlar? Yok.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bir diğer milletvekilimiz “Yargılama bir bütündür, şu anda getirmiş olduğunuz düzenlemeyle iddianamenin tanzim edilmesinden sonra ve son savunma öncesinde mütalaanın okunmasından sonra yapılacak savunmalara bu hakkı veriyorsunuz, bunu daha ileriye taşımayacağınıza söz verir misiniz?” gibi bir şey sordu. Bu sorunun anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Şu anda Parlamentoda oluşan irade budur.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bunu sen mi takdir edeceksin?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Parlamento yasa koyucudur ve şu anda getirmiş olduğu tasarruf budur. Burada şunu çok net ifade edeyim: Bizim yapmış olduğumuz düzenleme, kesinlikle devletin dilini, yargılama dilini değiştiren bir düzenleme değildir. Kendisini daha iyi ifade edebileceğini belirttiği bir başka dilde, iki noktada savunmasını ifade etmesi düzenlemesidir.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İyi de, öyle bir şey olur mu Sayın Bakan? Baştan sona çelişki, ne yaptığınızı bile bilmiyorsunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu, tercüman düzenlemesinin genişletilmesine dair bir uygulamadır. Yargı dili değişmemektedir. Dolayısıyla, bu noktada çok net bunun altını çiziyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Efendim, cevaplayamadığım sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

9’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 9.Maddesinde geçen "üç saatten" ibaresinin "beş saatten" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Celal Adan                                Oktay Öztürk                       Mehmet Erdoğan

               İstanbul                                       Erzurum                                    Muğla

                             S. Nevzat Korkmaz                            Enver Erdem            

                                       Isparta                                            Elazığ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu Maddesinde yer alan "üç saatten” ibaresinin “sekiz saatten” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                İdris Baluken                            Pervin Buldan                       Demir Çelik

                     Bingöl                                         Iğdır                                     Muş

                Hasip Kaplan                           İbrahim Binici                       Halil Aksoy

                      Şırnak                                     Şanlıurfa                                 Ağrı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 9. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 83. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(1) Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından, ayrıca her yıl ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından haftada bir kez iki saat olmak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir. Çocuk hükümlüler için ziyaret süresi iki saatten az üç saatten fazla olmamak üzere belirlenir."

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                Turgut Dibek                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                Tufan Köse

                   Kırklareli                                    İstanbul                                 Çorum

                                     Veli Ağbaba                               Emre Köprülü        

                                         Malatya                                       Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii önümüzdeki kanun, Ceza Muhakemesi Kanunu, İnfaz Kanunu ve başkaca daha birçok kanunda değişiklik öngörüyor ama toplumun en çok ilgilendiği ve dikkat kesildiği bölümü, tabii “ana dilde savunma” diye anlatılan, daha doğru bir deyişle “ana dilde savunma” diye topluma pazarlanmaya çalışılan bölümü.

Şimdi, değerli milletvekilleri, savunma hakkı, adil yargılanma hakkı veya bir kişinin mahkemelerde, yargılama makamlarında kendini ifade edebilmesi, savunabilmesi en temel hukuk prensibi. O kadar önemli bir hukuk prensibi ki, siyasete alet edilmeyecek kadar, siyaseten kullanılmayacak kadar önemli bir ilke. Şimdi, bunu neden böyle söylüyoruz? Açıkça konuşmak lazım, mevcut düzenlememizde -ki, az önce Sayın Başbakan Yardımcısı da yerimden sorduğum soruya cevap verdi- eğer sanık Türkçe bilmiyorsa kendisine zaten bir tercüman atanıyor.

Şimdi ne yapılıyor? Bir pazarlama. Nasıl bir pazarlama? Sanki mahkemelerde Türkçenin dışında başka hiçbir dilde konuşulmuyormuş, bu dillerde savunma yapmak yasakmış gibi bir pazarlama ortaya konuluyor yani yargının dilini değiştirmeye yönelik girişim, toplumda çok önemli bir mağduriyeti gideriyormuş gibi bir algı yaratılıyor. Şunu söylemek lazım: Eğer bu konuda bir mağduriyet varsa, bu konuda sanıkların kendilerini ifade edememeleri şeklinde bir problem varsa, bu problem tamamen yargılamayı yapan makamın yanlış takdirinden kaynaklanır yani konu mevcut düzenlememizde giderilebilecek veya gidermiyorsa hâkim ya da savcı hakkında inceleme yapma görevine sahip olan HSYK tarafından düzenlenebilecek bir olgu maalesef ki bir krize dönüştürüldü ve bu kriz de şu anda Meclisin önüne geldi. Bunu neden böyle söylüyorum? HSYK belirli noktalarda, istemediği kararları veren, kararlara muhalefet şerhi koyan mahkeme başkanlarını, hâkimleri, savcıları görevden alıp istediği yerlere sürebiliyorken, onlarla ilgili soruşturmalar açabiliyorken bu pozisyonda herhangi bir önlem almamış ve süreç maalesef ki buraya kadar gelip tıkanmıştır.

Şimdi, olay nedir? Olay, tam manasıyla söylenmesi gerekmektedir ki olay, Hükûmetin, AKP’nin Oslo mutabakat metinlerinde veya bundan sonraki süreçte, açlık grevleri noktasında yaptığı bir pazarlığın bir ürünü olarak Meclisin önüne gelmiştir. Bunu neden bu kadar açık söylüyorum? Çok nettir bu tablo. Burada, iktidar partisinin milletvekilleri, özellikle iki ay kadar önce Başbakanın söylemleri, bizim hiç katılmadığımız idamın geri gelmesi noktasındaki söylemleri, gene bizim belirli şartlar dâhilinde katıldığımız dokunulmazlıkların kaldırılması noktasındaki söylemleri birdenbire kesilmiş, birdenbire bu noktadaki açıklamalardan gerisin geriye dönülmüş ve süreç, tamamen, bir uzlaşma, İmralı’yla görüşmeler sürecine dâhil olmuştur.

SIRRI SAKIK (Muş) – Niye rahatsız oluyorsunuz?

EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) - Bu nedir? Bunun adı açık olarak pazarlıktır ve bu pazarlık maalesef ki yargıyı siyasallaştırarak, yargıda çift dillilik yaratarak, bir sonuç hâline gelmiştir.

Bu işin tek bir sorumlusu vardır, o da AKP iktidarı, AKP Hükûmetidir ama ben şunu çok iyi biliyorum: Bu süreç, Hükûmetin asıl olarak problemidir ama bu yasa Meclisin önüne geldikten sonra, bu yasaya “evet” oyu verip bu sürece dâhil olacak AKP Grubu da bu işin sorumluluğuna sahip olacaktır. Ben AKP Grubunun milletvekillerini bir kez daha Türk toplumunun önünde uyarıyorum: Gelin, bu pazarlığa siz alet olmayın, bu pazarlığa siz karşı çıkın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı kanun tasarısının 9’uncu Maddesinde yer alan "üç saatten” ibaresinin “sekiz saatten” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar) 

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu bölüme ilişkin, özellikle çocuk tutuklu ve hükümlülerin görüşme süresine ilişkin bir değişiklik önergesi veriyoruz. Çocukların hem ailesiyle hem de görüşmecileriyle daha uzun süre kalmaları onların cezaevi koşullarında daha sağlıklı yaşamaları açısından önemli bir konu. Bu açıdan bu önergemizin dikkate alınmasını umuyoruz.

Sevgili arkadaşlar, tabii “çocuk hakları” diye ifade edince, Türkiye'de çocuklardan bahsettiğimizde birçok alanda, çocukların çalışma yaşamında, sosyal yaşamda, sokakta yaşayan ya da çalışmak zorunda kalan çocuklara ilişkin söyleyeceğimiz çok şeyler var ama biz biraz daha çocukların haklarına ilişkin, ki bu yasa kapsamında özellikle ana dil bağlamında tartıştığımız için bu bölüme ilişkin birkaç şey ifade edeceğim.

Biliyorsunuz, aslında, Türkiye bütün uluslararası sözleşmelerde çekince koymuş durumda. Bu çekincelerin temel nedeni de aslında birkaç gündür burada tartıştığımız Kürt sorunu. Yani, ne zaman ki uluslararası sözleşmelerde Kürtlere veya diğer halklara yönelik bir hak varsa bunlara çekince konulmuş. Çalışma yaşamına ilişkin maddelerde bile, uluslararası sözleşmelerde bile çekince var. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde de bu çekinceler yerini koruyor. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde, Türkiye eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini kullanma hakkını içeren 17, 29 ve 30’uncu maddelere çekince koymuş durumda yani Türkiye’de, Türk çocukların dışındaki Kürt, Laz, Çerkez, Arap çocuklar kendi ana dilini kullanamıyorlar, kendi ana dilinde eğitim yapamıyorlar, kendi dillerinde kendilerini ifade etme hakları yok; kendi kültürünü yaşatma, kendi dilinde kendi kültürünü yaşatma konusunda bir hakka sahip değiller yani bunu uluslararası sözleşmelerde bile biz engellemişiz. Dolayısıyla, bu çekincelerin kaldırılması gerekiyor. Eğer gerçekten biz Türkiye’de bir demokratikleşme sürecinden, bir barış sürecinden bahsediyorsak, eğer birlikte, bu kürsüde çok ifade edildiği gibi, eşit haklara yönelik bir yaşam sağlayacaksak önce çocuklarımızdan başlayalım. Çocuklarımızın, diyeyim ki, geleceği için onurlu bir gelecek, barış içerisinde bir gelecek, demokratik bir gelecek diye ifade ettiğimiz bir yaşam bırakmayı istiyorsak o zaman öncelikle yapmamız gereken şeylerden birisi de bu çekinceleri kaldırmaktır.

Aslında bu kürsüye gelen herkes bugün Türkiye’de Türkiye demokrasisi önünde engel olan, otuz yıldır yaşanan savaşın, çatışmanın neye mal olduğunu, insan yaşamından tutalım sosyal, ekonomik, kültürel olarak bizlere neyi kaybettirdiğini… Orta Doğu’daki bu değişim sürecinde, bir yandan “Türkiye nasıl bu değişim sürecinde kendisini düzenleyecek?” diye konuşmak yerine burada “Niye bu sorunu çözüyoruz…” Hatta ortada bir sorun çözme durumu henüz yok, başlatılan bir diyalog var. Bu diyaloga anlam biçme, bu diyalogun bir müzakereye dönüşmesi, buradaki halkların birlikte, eşit, özgür yurttaşlık temelinde bir arada yaşamasının yolunu açacak, ölümleri durduracak, demokratik bir sürecin önünü açacak bir tartışmayı ne yazık ki muhalefetin şeyine dönüştürebiliyoruz.

Değerli milletvekilleri, eğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, o söylediğimiz gibi, 75 milyonun temsilciliğini yapıyorsak herkes kendi şapkasını önüne koyup düşünmek durumunda. Barış konusunda ne düşünüyoruz, özgürlükler konusunda ne düşünüyoruz? Şimdi, “Bu görüşmeler niye oldu?” diye kıyamet koparılıyor. Aslında “Niye olmadı?” diye kıyamet koparmak gerekir. “Niye bugüne kadar müzakere yöntemi denenmedi? Niye sorunların çözümü konusunda hiçbir adım atılmadı? Niye bu ülkede 20 milyon Kürt’ün hak ve özgürlükleri konusunda bir çalışma yapılmadı? Niye bu konuda diğer halkların kendisini özgürce var etmesi konusunda, ana dilini kullanması konusunda bunlar yapılmadı?” diye konuşmak gerekir. Bunları konuşmadığımızda neyi konuşuyoruz? Katliamları konuşuyoruz. Neyi konuşuyoruz? Aslında, ayrımcılığı, nefret söylemini konuşuyoruz. Bakın, daha bugün İstanbul’da Samatya’da bir Ermeni kadın öldürülmüş. Bu, bir nefret cinayeti. Bir ayda neredeyse 4 tane saldırı oldu. Bunların nedeni ne? İşte, burada kullanılan bu nefret söylemi, nefret dili. O açıdan, bunlardan vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle, bu sürecin gerçekten demokratik bir sürece evrilmesi konusunda uluslararası sözleşmelerde çekincelerin kaldırılması, çocukların kendi ana dillerini kullanması, kendi ana dillerinde kültürlerinin yaşatılması konusunda da adım atmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunu hep birlikte yapacağız. Bu, herhangi bir siyasi partinin sorumluluğu değil. Biz, yıllardır bunun mücadelesini veriyoruz ve bundan sonra da vermeye devam edeceğiz. Özgür bir gelecek, demokratik bir gelecek bırakmak için çocuklarımıza, buradan başlayalım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın Adan, Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Özensoy, Sayın Çirkin, Sayın Uzunırmak, Sayın Erdoğan, Sayın Erdem, Sayın Kalaycı, Sayın Şimşek, Sayın Akçay, Sayın İrbeç, Sayın Işık, Sayın Öz, Sayın Türkoğlu, Sayın Şandır, Sayın Halaman, Sayın Oğan, Sayın Başesgioğlu.

Evet, iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinde geçen “üç saatten” ibaresinin “beş saatten” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Erdoğan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, biraz önce bir soru sordum, dedim ki: “Yargılama bir bütündür. Şimdi, bu bütün üzerinde bir parça da siz ikinci bir dilde savunma yapma hakkı veriyorsunuz ama bundan sonrası için siz yargılamanın bütün aşamalarında böyle bir şey yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?” Siz geriye döndünüz, dediniz ki: “Böyle bir soru olmaz.” Soruyu nasıl soracağız?

Siz iktidara geldiğiniz günden bugüne bu işleri adım adım yapıyorsunuz. Önce Kürtçe Enstitüsü kurdunuz, TRT Şeş’i kurdunuz, ondan sonra Kürtçe eğitim hakkı verdiniz, şimdi yargılamaya getirdiniz bunu. Bundan sonra yargılamanın diğer aşamalarına getirecek misiniz, getirmeyecek misiniz? Gayet net bir soru soruyorum ben. Ondan sonra “Böyle soru olmaz.” diyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Bağırma” sesleri)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bağırma ya, bağırarak olmaz ki!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Lütfen ciddi olalım. Sorulan sorulara cevap verecekseniz veriyorsunuz, vermeyeceksiniz vermiyorsunuz zaten.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Herkes senin istediğin gibi cevap vermek zorunda mı?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yılmaz, siz de sesinizi kesin de bir dinleyin.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Zorunda tabii ki. Ben de burada bir grup adına muhalefet yapıyorum. Siz her istediğinizi yapma hakkına mı sahipsiniz, yüzde 50 oy aldık diye siz bu devletin temellerini oynatma hakkına mı sahipsiniz? Yok böyle bir şey! (AK PARTİ sıralarından “Bağırma” sesleri)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Belki duyarsınız diye bağırıyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bağırarak olmaz ki!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Erdoğan, lütfen Genel Kurula hitap edin.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bu yasa aynen 2010 yılında referanduma götürdüğünüz Anayasa değişikliğinde olduğu gibi, ambalajlanmış bir zehir içermektedir. Bu zehri yuttuğunuz zaman ölüm hemen gelmez. Önce midenizde zehrin ambalajı çözülecek, sonra zehir etkisini gösterecektir. Zehrin sunumunu masumane gösteren bir başka husus da işte, bu “ana dilde savunma hakkı” ibaresidir. Lakin bunları konuşmak için cahil olmak lazım, hiç tarih bilmemek lazım, hiç hukuk bilmemek lazım.

Pekâlâ, bu Genel Kuruldaki milletvekilleri cahil midir? Elbette hayır, hiç kimse cahil değil. Bu Genel Kuruldakilerin bir kısmı ne istediğini ve ne aldığını çok iyi bilmektedir ve sesini çıkarmamaktadır.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu işin sonunun nereye gideceğini çok iyi bildiğimiz için başından beri muhalefet ediyoruz. Ey iktidar milletvekilleri, ya siz ne yapıyorsunuz? Seçmenlerinize, Çanakkale’de bu devletin kurulması için, Türk varlığının, Türk milletinin yok olmaması için şehit olan dedelerinize ne diyeceksiniz? Yarın, bölüp parçaladığınız devletin bir parçasında kalan torunlarınıza ne diyeceksiniz?

Bu kanun tasarısının içindeki zehir Sevr’in zehridir. Bu tasarıda görüştüğümüz hususlar Anayasa’mıza ve kurucu irademize aykırıdır.

Bu tasarıda görüştüğümüz ana dilde savunma ihanetiyle ilgili, taraf olduğumuz uluslararası bütün anlaşmalarda herhangi bir yükümlülüğümüz yoktur Türk devleti olarak. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde, konuştuğumuz yasa tasarısıyla ilgili olarak aldığımız herhangi bir mahkûmiyet kararı da yoktur.

Bütün bu bilgiler ışığında, hukuki olarak ana dilde savunma garabetini savunmak mümkün değildir. O hâlde bu tasarı niçin burada? Aslında bunu herkes biliyor. Artık içeriğini her zaman tam olarak bilemesek de teröristlerle alenen yapılan görüşmeler bugünkü gazetelerde iktidarınızın devleti teröristlerin önünde nasıl diz çöktürdüğünü yazıyor. Kandil’deki terörist sözcüsü yine diyor ki: “Bize geldiler ama biz görüşmedik.” Niye? “’İmralı’daki teröristbaşıyla görüşün, olayın muhatabı o.’dedik.” diyor.

Bir de bu görüşmelerle ilgili olarak kabak tadı veren bir olay var. Nedir o? “Biz, AKP olarak hiç görüşmedik, devlet görüştü.” Biz de yedik arkadaşlar bu numaranızı.

Arkadaşlar, AKP on bir yıldır tek başına, aralıksız iktidarda. Ey AKP, on bir yıldır iktidarda siz hangi devleti yönetiyorsunuz? Nerede iktidar yapıyorsunuz? Yani siz başka bir devletin mi iktidarısınız, yoksa neyi yönettiğinizden, ne yaptığınızdan haberiniz mi yok? O görüşmeleri yapan devlet görevlilerini kim atamıştır? O görüşmeleri yapan devlet görevlileri şu anda suç işlemektedir. Zamanı gelince sizinle birlikte onlar da elbette hesap vereceklerdir.

Yine, görüşmeleri yapan memurlara kim görev vermiştir? Bu memurlar eğer Hükûmetten habersiz, Hükûmete rağmen teröristlerle görüşüyor ise, siz de bu görüşmeleri onaylamıyorsanız, iktidar olarak, teröristlerle görüştüğü için kaç kamu görevlisi hakkında soruşturma açtınız, kaç kamu görevlisini görevden aldınız? Laf cambazlığı yaparak teröristlerle yapılan görüşmelerin dışında kalamazsınız. Ne derseniz deyin, siz ve iktidarınız bu görüşmelerin tam göbeğindedir ve zamanı gelince bunun hesabını elbette verecektir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 10. Maddesinde geçen “valisi” ibaresinin “mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Celal Adan                               Oktay Öztürk                         Mehmet Günal

                İstanbul                                     Erzurum                                   Antalya

       S. Nevzat Korkmaz                        Enver Erdem                        Mehmet Erdoğan

                 Isparta                                        Elâzığ                                      Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 10. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 94. maddesinin 2. fıkrasının ikinci cümlesindeki “valisi” ibaresinin “Cumhuriyet Baş Savcısı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                Turgut Dibek                             Tanju Özcan                         Tufan Köse     

                   Kırklareli                                      Bolu                                   Çorum         

                                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Tanju Özcan, Bolu Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10’uncu maddedeki değişiklik önergesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başkan ve Başkanlık Divanındaki arkadaşımla birlikte, üç gündür bu görüşmelerin tamamını izleyen ender milletvekillerinden biriyim herhâlde. Burada yapılan, aşağı yukarı, hiçbir konuşmayı kaçırmadım ve şunu gördüm, üzülerek gördüm: Parlamentodaki iktidar partisi grubuyla Parlamentonun en küçük grubu el ele vermişler, bir haftadır aynı şarkıyı söylüyorlar. (BDP sıralarından gürültüler)

SIRRI SAKIK (Muş) – Küçük sensin!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hiçbir fikir küçük olamaz!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, değerli AKP milletvekilleri, sizlere ben şunu…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Fikrin küçüğü, büyüğü olmaz!

SIRRI SAKIK (Muş) – “Küçük” diye sana derler! Özür dilesin bu adam!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – ...söylemek istiyorum: Arkadaşlar, gözlerinizi kapıyorsunuz belli konulara.

SIRRI SAKIK (Muş) – Özür dileyeceksin, yoksa seni dinlemeyeceğiz! (BDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen… Sayın Sakık, lütfen...

SIRRI SAKIK (Muş)  – Özür dileyeceksin, özür dileyeceksin!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkanım, müdahale eder misiniz.

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen müsaade edin, cevap verirsiniz sonra.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Evet, arkadaşlar, bazı şeylere gözlerinizi  kapıyorsunuz iktidar partisi milletvekilleri olarak.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ağzından çıkanı kulağın duysun.

SIRRI SAKIK (Muş)  – Özür dileyeceksin bu gruptan.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar mesele şu…

SIRRI SAKIK (Muş)  – Cüce boyunla!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Küçük arıyorsan aynaya bak, aynaya!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar istiyorsunuz ki bizim de belli şeylere gözlerimizi kapatmamızı, görmememizi, sesimizi çıkartmamamızı ve duymamazlıktan gelmemizi istiyorsunuz. Arkadaşlar, kusura bakmayın, ben Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekiliyim, burada yapılan Anayasa ihlalini ben görmemezlikten gelemem bir hukukçu olarak. (CHP sıralarından alkışlar)

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Seksen yıldır ihlal ediyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Muş)  – Ne ayrıcalığın var bizden?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddesine aykırı bir yasayı görüşüyoruz bu akşam burada.

SIRRI SAKIK (Muş)  – Al Anayasa’nı başına çal!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Kusura bakmayın, ben hukukçu olarak bunu görmemezlikten gelemem. Oslo’daki müzakereleri, İmralı’daki müzakereleri ve bunun sonucu olarak bu yasanın buraya getirildiğini görmemezlikten gelemem, bunu benden beklemeyin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Halk seni görmemezlikten gelecek ama!

TANJU ÖZCAN (Devamla) –  Bu yasanın KCK’nın talebi olarak buraya geldiğini görmemezlikten gelemem, sizler de görmemezlikten gelmeyin.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Halkımız da CHP’yi görmezlikten gelmeyecek!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başbakanın güzel ifade ettiği bir söz var, arkadaşlar. Her zaman söylüyor, seviyor daha doğrusu bu sözü, diyor ki: “O parti o partinin vagonu oldu, şu parti şu partinin vagonu oldu.” Arkadaşlar soruyorum ben: Siz kimin vagonu oldunuz AKP Grubu olarak, kimin vagonu oldunuz? BDP’nin vagonu mu oldunuz, PKK’nın vagonu mu oldunuz, kimin vagonu oldunuz? Soruyorum, bu soruyu kendinize sormanızı da bekliyorum.(CHP ve MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, bindiniz iktidar  partisi grubu olarak BDP’nin kayığına, gidiyorsunuz bu yolda.

SIRRI SAKIK (Muş)  – Sen de faşizmin ayak izinden gidiyorsun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ama gittiğiniz bu yol doğru bir yol değil, millete bunun hesabını veremezsiniz, sizi Parlamentoya gönderen insanlara  bunun hesabını veremezsiniz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – MHP sıralarından alkış alıyorsun! Sosyal demokratsın, bol alkış alıyorsun!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, size de söyleyecek… (AK PARTİ sıralarından “Kendi grubuna konuş, kendi grubuna!” sesi)

Çok özür diliyorum, ben Cumhuriyet Halk Partisinin örgütlerinden gelen bir milletvekiliyim; yıllarca il başkanlığı, ilçe başkanlığı yaptım, hiç kimse kusura bakmasın, terör örgütünün gölgesinde siyaset yapan milletvekillerinden ve üç tane dönekten siyasi olarak solculuk dersi alacak değilim. Kusura bakmayın, ben sizden solculuk dersi alacak insan değilim, milletvekillerimiz de sizden solculuk dersi alacak insan değil. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş)  – Ne solculuk be!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Zaten uzak dur solculuktan. Derse merse gerek yok!

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Her gelen farklı konuşuyor.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Solcular sizin yüzünüzden solcu olmaktan vazgeçti.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, Sayın Başbakan, son grup toplantısı öncesinde Genel Başkanımıza net bir soru sordu. “Sen sosyal demokrat mısın, ulusalcı mısın?” dedi. Salı günü Sayın Genel Başkanımız çok net ifadelerle bu soruya cevap verdi, dedi ki: “Biz hem sosyal demokratız hem de ulusalcıyız.” Arkadaşlar “Biz hem sosyal demokratız hem ulusalcıyız.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bunu belki anlamayan arkadaşlarımız olabilir. Ben onların siyasi cehaletine veririm bunu. Ama anlayıp da bir de sesini çıkartmayan veya işte Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yol göstermeye çalışan arkadaşlarımız var. Şunu herkes bilsin: Cumhuriyet Halk Partililerin, AKP Grubunun veya bir başka parti grubunun aklına ihtiyacı yok. Cumhuriyet Halk Partisinin bir parti programı var, Cumhuriyet Halk Partililerin ilkeleri var. Cumhuriyet Halk Partilileri olarak biz bugün şunu söyledik: “Biz antiemperyalistiz.” dedik. “Biz Atatürkçüyüz.” dedik. “Biz kurucu iradenin partisiyiz.”, bunun altını çizerek söylüyoruz. Dolayısıyla, sizin bizi çekmeye çalıştığınız yola bizim gitmemiz mümkün değil. Örgütlerimizin, üyelerimizin, Cumhuriyet Halk Partililerin bunu kabul edebilmesi mümkün değil.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet iradesinde farklı…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – O yüzden aklınız varsa, fikriniz varsa, bu aklınızı ve fikrinizi kendinize saklayın. Cumhuriyet Halk Partisinin politikaları parti programında yazılıdır ve Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin üyeleri olarak da biz bu programa sonuna kadar bağlıyız.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sosyalist Enternasyonalin programını oku, utan!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Neden utanacağım, senden mi utanacağım?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sosyalizmden utan, benden ne utanacaksın.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ya bırakın Allah’ınızı severseniz. Bunlardan olacak…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz kendinize bakın, kendinize!

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri, oturun yerinize.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, sayın hatip grubumuza “küçük bir grup” deyip sataşmada bulunmuştur.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayısal olarak dedim Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakika süre veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 90 yıldır katledemiyorsunuz, küçük bir grup değiliz biz.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayı olarak, sayı olarak…

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce kürsüde konuşan sayın hatip, grubumuzu kastederek “küçük bir grup” diyerek bir aşağılamada bulunmuştur.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayısal olarak dedim.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Ama biz şuradan açıkça ifade ediyoruz ki bu grup, şu anda Parlamentonun ana muhalefet görevini yapmaktadır. (BDP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Parlamentonun iktidarısınız siz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bence iktidar ortağı, koalisyon ortağı.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Sizin yapamadığınız, sizin söyleyemediğiniz her şeyi BDP Grubu yapmaktadır, BDP Grubu sizin yerinizde ana muhalefet partisi görevini yapmaktadır.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz iktidardasınız.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Siz, Anayasa da dâhil olmak üzere, ana dilde savunma hakkına yaklaşımınızla beraber dün akşamdan beri burada ifade ettikleriniz sizin gerçek yüzünüzü ortaya çıkarmıştır.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Evet, ulus devleti koruyoruz, gerçek yüzümüz budur yani. Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanmasını önlüyoruz.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Sosyal demokratlıkla hiçbir ilginiz, alakanız yoktur.

Değerli vekiller, bu grup 3,5 milyonun temsilcisidir. 3,5 milyon insan BDP’ye oy vermiştir. Sizlerin bütün hilenize rağmen, bütün baskınıza rağmen bu grup burada bir halkı temsil etmektedir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biz de 11 milyonun temsilcisiyiz.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Buna hakkınız da yoktur, buna haddiniz de yoktur. Bundan sonra konuştuğunuz zaman lütfen sözlerinize dikkat ediniz, haddinizi biliniz, hakkınız yoktur. BDP’li milletvekillerine, Kürt halkının temsilcilerine hakaret etmeye hakkınız da yoktur, haddiniz de yoktur.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kimseye hakaret etmiyoruz, hakaret eden sizsiniz!

PERVİN BULDAN (Devamla) – Sizsiniz!

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kimseye hakaret etmiyoruz ama siz sürekli hakaret ediyorsunuz.

PERVİN BULDAN (Devamla) - İki gündür burada ne konuştuğunuzu 75 milyon insan izlemektedir.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz, Cumhuriyet Halk Partisine hakaret etmeyi bir marifet sayıyorsunuz. Biz hiç kimseye hakaret etmiyoruz.

PERVİN BULDAN (Devamla) - İki gündür burada söylediklerinizi 75 milyon insan izlemektedir.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Sizin gibi olamayız, kusura bakmayın!

PERVİN BULDAN (Devamla) - Biz takdiri halkımıza bırakıyoruz, Türkiye kamuoyuna bırakıyoruz, Türkiye halklarına bırakıyoruz. Bütün insanlara karşı… (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

PERVİN BULDAN (Devamla) – Partinizde bile ayrımcılık vardır. Ulusalcılar, milliyetçiler birbiriyle geçinemiyorlar.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sizi ilgilendirmez, siz kendinize bakın!

PERVİN BULDAN (Devamla) – Siz şapkanızı önünüze koyun ve lütfen düşünün.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz Kandil-İmralı ayrımını nasıl halledeceksiniz, ona bir bakın.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Şapkanızı önünüze koyun, bir düşünün. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sadece tutanağa geçmesi için söylüyorum. Burada milletin iradesi olan tek bir kişi dahi milletin iradesini temsil ettiği için büyüktür, büyük anlamı var, milletin iradesidir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan, tutanaklara geçti.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Küçük parti yoktur, küçük fikirler vardır, ırkçılık vardır, ayrımcılık vardır, dışlayıcılık vardır, faşizm vardır ve bunun kılıfı ne olursa olsun bir partinin içinde ise o partinin tamamını tenzih ederiz. Bu zihniyetleri de mahkûm ederiz. Bunu da tutanaklara geçsin diye söylüyorum.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Özcan, buyurun.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, az önce konuşan hatip sözleriyle doğrudan şahsımı hedef almıştır.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sadece şahsınızı değil, grubunuzu da hedef aldım. Buyurun, cevaplayın!

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hatta grubun içerisinde bile bana tepki olduğunu söylemek suretiyle bana sataşmada bulunmuştur. Müsaadenizle İç Tüzük hükümleri çerçevesinde sataşmadan dolayı söz istiyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Özcan, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden…

İki dakika süre veriyorum, buyurun.

4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; benim burada yaptığım konuşma açık bir konuşmaydı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Çirkin bir konuşmaydı, açık değildi.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Önergeyle ilgili söz aldım ve düşüncelerimi ifade ettim ve ben şunu söyledim: Ben, Cumhuriyet Halk Partisinin örgütlerinden gelen, süzüle süzüle gelen bir milletvekiliyim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Nereden gelirsen gel, gideceğin yer önemli, nereden gelirsen gel!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – İl başkanlığı, ilçe başkanlığı görevlerinde bulunmuşum. Ben bu partinin tabanından gelen bir milletvekiliyim…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hangi taraftan Tanju?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …ve dedim ki: Kusura bakmayın, terör örgütünün gölgesinde siyaset yapanlardan veya üç tane siyasi dönekten ben sosyal demokrasi, sosyalizm ve solculuk dersi alacak değilim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Ne gölgesi lan, ne gölgesi! Bu insanlar yıllarca hapis yatmış. Senden mi öğrenecek! Çakal! (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır ya! Herkesin huzurunu kaçırıyorlar.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Biz bunları bilerek geldik buraya, biz bunları bilerek geldik. Dolayısıyla, şahsıma söylenmiş olan, arkadaşlarıma söylenmiş olan sözleri kabul etmediğimi ifade ediyorum. Hiçbir surette, kimse, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak bana durduğum noktayla ilgili -kendi partililerim dışında- herhangi bir şekilde fikir veremez, akıl veremez; onun hakkı da değildir, haddi de değildir.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Nesiniz siz kardeşim ya! Niye hiçbir şeyi eleştirmeyelim!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bunlar, Cumhuriyet Halk Partisi programında olan düşüncelerdir. Ben de bunları partinin milletvekili olarak ifade ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Daha biraz önce başka konuşuyordun burada.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sataşma var grubumuza. “Terör örgütünün gölgesinde siyaset yapıyorlar.” demek suretiyle sataşmada bulunmuştur. Sırrı Süreyya Bey grubumuz adına cevap verecektir.

BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeden…

İki dakika süre veriyorum.

5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sokma akıl yedi adım gider, daha fazla gitmez. Sokma akıl yedi adım gider.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) - Yeni bir oyun adı mı bu! Yeni oyun mu yazdın! Televizyonda izleriz!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Yedi adım gider, sekizinciye mecali olmaz.

Sen partinin programıyla konuşuyorsun, öyle mi?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Öyle!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sosyalist Enternasyonal üyesisin, senin partin… Git bakayım, bir Sosyalist Enternasyonalin toplantısında şu söylediklerinin yarısını söyle, git söyle. Terör örgütünün bu kadar…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kapısından giremezsin.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sana ne! Sana ne!

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sana ne!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Elbette, bana ne. Ben sizi kendi cehlinizle baş başa bırakmaya çok razıyım. Fakat sen dönüp kendi cürmüne, kendi cismine, 1,5 metrelik boyuna bakmadan kalkıp buraya deyeceksin ki “küçük grup…” Öyle mi? (BDP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen… Lütfen, Sayın Önder… Kimsenin boyuyla…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ayıptır be! İşte sen bu kadarsın.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Dur bir dakika, bir dakika dur.

BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen düzeltiniz sözünüzü.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Önünüzde iki yol var, iki yol. (CHP sıralarından gürültüler)

Beni dinleyin.

İki yol var.

Hiç buradan hakaret ettik mi biz CHP’ye?

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Etmedin mi, daha ne yapacaksın?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen terör… (CHP sıralarından gürültüler) Sen konuşma, seni biliyoruz, seni gördük, burada gördük seni.

BAŞKAN – Kimin konuşup konuşmayacağını siz belirleyecek değilsiniz Sayın Önder, lütfen…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana mı diyorsunuz?

BAŞKAN – Evet, size diyorum tabii ki.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ne diyorsunuz?

BAŞKAN – Kimin konuşup konuşmayacağını siz belirleyecek değilsiniz, kimseye öyle bir hakkınız yok.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana müdahale ediyor. Bana söyleyeceğine onu sustur.

BAŞKAN – Sadece konuşacaksınız. Onlara da söylerim ben.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana karışamazsın.

BAŞKAN – Herkese söylerim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana karışamazsın. Kes sesimi ineyim.

BAŞKAN – Başka milletvekiline müdahale ederseniz karışırım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Kes sesimi oturayım. Bana nizamat vermeyin.

BAŞKAN – Veririm ben.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Siz, BDP Grubuna hep aynı şekilde davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana nizamat vermeyin. Herkes haddini bilecek!

BAŞKAN – Konuşmanızı yapın siz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Herkes haddini bilecek!

BAŞKAN – Sen haddini bil! Had ne demek, sen ne demek!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Kes, kes o zaman sesimi, kes oturayım.

BAŞKAN – Konuşmanızı yapın lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Öyle şey mi olur ya? Senin karşında ilkokul çocuğu mu var?

BAŞKAN – Konuşmanızı yapın, niye başkasını…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Elinde İç Tüzük var gereğini yap, elinde İç Tüzük var.

BAŞKAN – Şu tavrınıza bakın bir defa.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Başbakandan azarı yemiştiniz ama bunlardan hiç yememiştiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz her seferinde aynı şeyi yapıyorsunuz, bizim grubumuza düşman kesiliyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, siz yapıyorsunuz her seferinde. Söz istedi, konuşma verdim. Niye karşıdaki milletvekiline “Konuşma.” diyor?

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir kinlik varsa hodri meydan!

BAŞKAN – Ne demek hodri meydan! Sizin kafanızın içinde var, bende bir şey yok yani.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ne oldu, ne oldu, hani? Mehmet Günal’ın üstüne yürüyenler nerede hani? Kürsü işgali var, hadi bakalım. Benim üstüme geliyordunuz “Konuşacağım.” dedim diye.

(BDP sıraları önünde toplanmalar, gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Her zaman yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Her zaman siz yapıyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz yapıyorsunuz, iki gündür rezil ediyorsunuz Genel Kurulu!

BAŞKAN - Kürsüye çıkan İç Tüzük’e uyarak konuşma yapar. Ben uyarmak durumundayım. Herkesi uyarıyorum burada.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bütün gruplara gösterdiğiniz saygıyı bize de gösterin.

BAŞKAN – Hayır, herkesi uyarıyorum burada. Lütfen yerinize oturun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Burası babanızın çiftliği değil.

BAŞKAN - E, oturun yerinize. (BDP sıralarından gürültüler) Ayakta mı durun diyeceğim yani size? Lütfen, yerinize oturun. Tabii ki diyeceğim bunu.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Müdahale etmeye hakkınız yok Sayın Başkan! Müdahale etmeyin!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, taraflı davranıyorsunuz, ideolojik ön yargıyla davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Siz, bir defa, bu düşünceden kurtarın, benim taraflı davrandığım düşüncesinden kurtarın. O hastalıktan kurtarın bir defa.

SIRRI SAKIK (Muş) – Cevap vermek istiyoruz.

BAŞKAN - Söz istiyorsunuz, veriyorum, daha ne yapmamız gerekiyor yani?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz disiplinsizlik yaparsanız biz size ne uygulayacağız? Söyleyin, Başkan disiplinsizlik yaparsa, tuz kokarsa ne yapacağız?

BAŞKAN – Oturun lütfen yerinize.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Ağanın…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Ağanın malı gider, azabın canı gider.” derler, bunun canlı bir timsalisiniz. Şimdi, “Terör örgütünün gölgesinde” diyeceksiniz…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sesini açın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, süre bitti canım! Niye sesini açayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sesini açın!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sesini açın ve süresini verin.

BAŞKAN – Şimdiye kadar hiç kimseye vermedim…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, açar mısınız sesini!

BAŞKAN – Hayır… Lütfen yani… İşte, bu da aynı tutum, herkese uyguladığımız şey. Lütfen ama… (BDP sıralarından gürültüler) Ne yapmak istiyorsunuz yani? Yasa mı çıkartacağız, sizinle mi uğraşacağız biz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Hangi hatibe müdahale ettiniz?

BAŞKAN – Her hatibe müdahale ettim ben.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz bu grubun düşmanı mısınız?

BAŞKAN – Lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bize sürekli laf yetiştirmek üzere bedeniniz o tarafta, beyniniz bu grupta.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hatibin söz hakkını verin, eksik kalan söz hakkını verin.

BAŞKAN – Bitti efendim. Lütfen, yerinize oturunuz. (BDP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ara verin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben otururum efendim sabaha kadar burada, hiç önemli değil!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Neyse, haram olsun, size de yazıklar olsun! (BDP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sana yazıklar olsun!

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 10. Maddesinde geçen “valisi” ibaresinin “mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, maalesef, çok kötü bir tiyatro seyrediyoruz, seyrediyorsunuz, seyirci kalıyorsunuz. Bunlar üzüntü verici şeyler. Biz, kaç yıldır uyarıyoruz. Az önce arkadaşlarımız söyledi, ta TRT Kanunu’ndan başladığında bunların nereye gideceği konusunda bunun, resmî bir ikinci dil yaratma ve iki toplumlu bir devlet inşa etme çabası olduğunu sizlere dört-beş yıl önce söylemiştik. Şimdi, bu tiyatroya seyirci kalıyorsunuz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Senaryonun yazarı onlar ya!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Biz burada daha bir ay önce büyükşehirle ilgili kanunu tartışırken konuşma hakkımız elimizden alındığında, ben konuşma yaparken burada hepiniz üstümüze doğru koşuyordunuz değil mi? Şimdi, yani bu nedir ben anlamadım. Nedir, bu kadarlık bir anlaşma bu kadar derin midir açıkçası hâlâ anlayabilmiş değilim.

Buraya bakıyorsunuz, bunun neresi ana dilde savunma? Yani ana dilde savunma ne demek, hangi ülkede var? Hepiniz gelip buradan anlatıyorsunuz güya. Hiçbir ülkede söyledikleriniz, “ana dilde savunma” diye bir şey yok. Söylediğiniz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de, Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde de sadece tercümanın, çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanma var. Bu da şu anda Türk hukukunda zaten var. Bunun gerisi lafügüzaf. Neyin tiyatrosunu çeviriyorsunuz bize?

Ey Türk Milleti, bu oynanan oyuna inanmayın. Verilen, ikinci bir dille ikinci bir suni devlet yaratmaktır.

Gülmeyin, Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki arkadaşlarınıza sorun, Sayın Burhan Kuzu’ya sorun, buradaki arkadaşlara sorun. “Bölge başkanlığı” teklifini sunmuşlar, siz de arkasından “yarı başkanlık, başkanlık” diye bir sonraki aşamayı zaten tartışmaya başlamışsınız değerli arkadaşlar. Bunun nereye gideceğini size söylüyoruz. Bunun laf cambazlığıyla, bilmem neyle, orasından alıp Sayın Bakanın orayı azarlaması, buraya bağırmayı... Çıkın söyleyin kardeşim, “Biz anlaştık, bunu da yapacağız, sakıncasız buluyoruz.” deyin, millet de anlasın, biz de susalım. Şimdi, bir orasından bir burasından çevirip de yok öyle değildi, yok böyleydi demenin bir anlamı yok.

Bakın, kanun açık, tercüman bulundurma hakkı her yerde var; Avrupa’daki söylediğiniz ülkelerde de, Almanya’da, Avusturya’da söylediğiniz yerlerin hepsinde tercüman bulundurma hakkı… Söylediğiniz davalar o dilde savunma için değil, tercümanın parasını suçluya ödettirdiği için geri bozulmuş. Lütfen, kavramları birbiriyle karıştırmayın değerli arkadaşlar.

Burada çok kötü bir şeyle karşı karşıyayız. Bunu zaten önceden Sayın Başbakan Yardımcısı, dağa çıkma merakı olan Başbakan Yardımcısı söyledi, Sayın Bakan Komisyonda biliyor, dedi ki: “Kanun hazırlaması için Sayın Bakana Başbakanımız talimat verdi.” dedi. Ben de kendisine dedim ki: Sayın Bakan biz de mi dağa çıkalım? Milletvekilleri tutuklu, söylüyoruz. “Yargı var.” Bütün komutanlar içeride hain olmuş, hainler komutanın yerine geçmiş, kahraman olmuş. Diyoruz ki: Bunlara bir şey yap. “Yargı var.” Peki, bunların nesi var da iki gram açlık grevi yaptılar diye ertesi gün kanun teklifi, tasarısı hazırlıyorsunuz? Nerede burada samimiyet? Lütfen kimseyi kandırmayın. Türk milletini kandıramazsınız ama burada birtakım oyunlarla millete medya manipülasyonlarıyla bir şeyler söylemeye çalışıyorsunuz.

Bakın, size daha önce anlatmış olduğum bir örneği, kısaca, burada hem sizlere hem de bunu hararetle savunan arkadaşlarıma, Kürt kökenli vatandaşlarımızın hakkını savunduğunu iddia eden milletvekillerimizin de dikkatine sunmak istiyorum. 1931 yılında Enver Behnan Şapolyo’nun, Yenigün gazetesinde, Dersim Mebusu Diyap Ağa’yla yaptığı röportajın çok kısa bir kısmını sizlere okuyacağım. Diyor ki: "Gâvur Anadolu'yu sardı. Hepimizi bir düşünce aldı. Din, diyanet, ırz, namus, Türklük tehlikeye düştü. Bir Paşa çıkmış, bizi de mebus yapmak istedi. Bu zaman bizden iki mebus istedi. Herkes korktu. İhtiyar hâlimle vatanı kurtaranların yanına koşmayı, hatta başımı bile vermeyi göze aldım. Bana ‘gitme ölürsün’ dediler. Zaten herkes mahvoluyor, varam, gidem, onlara ulaşam, hep beraber ölek dedim.”

“Sen hiç kürsüye çıktın mı?" diyor. Diyor ki: "Bir kere Lozan Konferansı sırasında kürsüye çıktım. Aha bizim memleket ahalisi Kürt’müş, orada bir Kürt hükûmeti kuracaklarmış. Bunu duyunca kızdım, kürsüye çıkıverdim. Gene sustular. Lâ ilâhe illâllâh Muhammedün Resullullâh dedim. Gerek Şafii gerek Hanbeli gerek Hanefi hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz, milletimiz, dinimiz birdir. Biz Kürt değiliz, biz Türk'üz. Hepimiz Lâ ilâhe illâllâh demişiz. Şimden sonra mı, ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız dedim. Gene el çırptılar, İsmet Paşa kürsünün yanına gelmiş, o da el vurdu ve coşkuyla bana katıldı.”

Hepinizin dikkatine sunuyorum. Bu saatten sonra bizi bölmek için kanunlar çıkarmayın diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 11.Maddesinde geçen "üç ayda bir" ibaresinin "ayda bir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Celal Adan                              Oktay Öztürk                          Ali Halaman

                 İstanbul                                     Erzurum                                   Adana

        S. Nevzat Korkmaz                        Enver Erdem                       Mehmet Erdoğan

                  Isparta                                        Elazığ                                     Muğla

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi aynı mahiyetteki iki önergeyi okutacağım ve birlikte işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 11. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 95. maddesinin 1.fıkrasında değiştirilen "üç ayda bir” ibaresinin "iki ayda bir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                Turgut Dibek                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu            Uğur Bayraktutan

                   Kırklareli                                    İstanbul                                 Artvin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                  Sırrı Sakık                         Sırrı Süreyya Önder                 Pervin Buldan

                       Muş                                        İstanbul                                  Iğdır

                Murat Bozlak                             Halil Aksoy                        Hasip Kaplan

                      Adana                                         Ağrı                                    Şırnak

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz isteyen Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, önce bunun arkasında ne var, bu ülke bölünecek mi… Ortadan ikiye duygusal olarak bölünmüş bir ülkede değirmen gitmiş; şakşakçısını arayan boş bir kaygıyla, hiçbir müstenidi olmayan, milliyetçilikle bile uzak yakın alakası olmayan, hele sosyal demokratlıkla hiçbir kantarda birlikte tartılamayacak boş beleş laflar dinliyoruz. Bunun için sosyal demokrat olmaya da gerek yok. Biraz insanlıktan nasipli olmak kâfi.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hakaret etme! Niye hakaret ediyorsun!

TUFAN KÖSE (Çorum) – Ayıp, ayıp!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Önümüzde iki yol var.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – İnsanlıktan nasibini almış insan bu kadar hakaretvari konuşmaz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Densizlik etmeden şunu dinle.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sen densizlik etme!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen yıllarca bir halkın kendisini, adını, inancını yok saymışsın. Bu halk mücadele etmiş; direne direne, öle öle kendi varlığını kanıtlamak zorunda kalmış.

Hayâ etsen biraz durur düşünürsün. Bir halk niye bu mecburiyette kalsın? Senden eksiği ne? Senin ondan fazlan ne? Gökyüzünden zembille mi indin sen? Biraz düşünsen iki dakika, Atatürk’e kadar gitmeye gerek yok seni doğuran muhterem ananı aklına getirsen yeter bu ferasete gelmen için. Bu kadar basit.

Yarın öbür gün evlatlarımız şöyle diyecekler…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ya kime söylüyorsunuz bunları, anlamak istiyorum ben.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Kim” diye soran kimse, ona söylüyorum.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Karşımızda bize hakaret edip duruyorsunuz. Ayıp ya!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Kim” diye soran kimse, ona söylüyorum.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bu ne siyasi bir şey, ne bir konuşma bu! Saygı sınırlarını aşan bir konuşma!

BAŞKAN – Sayın Çıray, lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Şimdi saygıyı ben sizden öğrenecek değilim.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Onursuzca bu hakaretleri burada kabul mü edeceğim!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Saygıyı ben sizden öğrenecek değilim.

Siz biraz durun… Siz biraz durun…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ayıp ya! Size de hiç yakışmıyor yani!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ayıbı da sizden öğrenecek değilim sayın vekil. Görgü dersen bizde tümen tümen ama konuştuğumuz şey…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Her şey sende canım! Her şey sende! Hiç yakışıyor mu ya!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Konuştuğumuz şey şu: Bu halk -şundan emin olun- daha fazlasını da alacak eğer bunu merak ediyorsanız. Daha fazlasını da alacak.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Cumhuriyet sayesinde buraya geldiniz, şimdi cumhuriyete karşı her şeyi yapıyorsunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Nedir o fazlası? Allah’ın size bahşettiği ne varsa o.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sen onlara konuş!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Onlar bir şey demiyorlar ki. Bak konuşan sizsiniz. Konuşan sizsiniz.

Sen muhalefeti bana öğretemezsin. Ben taş, mermi, hapishane yağmurundan gelmişim. Senin ayağın bir gün taşa değmemiş. Seni tanıyorum.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Kim söylüyor bunu? Nereden biliyorsun?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen bir gün elini soğuk sudan sıcak suya atmamışsın. İğrenç iğrenç sırıtıyorsun oradan pişmiş kelle gibi. (CHP sıralarından gürültüler)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sen bize öğretemezsin!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen bana muhalefeti öğretemezsin! Öğretemezsin!

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan! Sayın Başkan, böyle bir üslup olur mu!

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Oraya! Oraya!

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, hem Genel Kurula konuşsun hem bize!

BAŞKAN – Müdahale ettiğimiz zaman da “müdahale ediyor” diyorsunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen muhalefet yapmak istiyorsan gel benden öğren, gel BDP’li vekillerden öğren, gel Kürt halkından öğren.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Böyle bir konuşma tarzı var mı ya!

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Meclise bu seviye yakışıyor mu, bu nedir ya!

BAŞKAN – Söz istersiniz sataşmadan dolayı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Düne kadar devletin baskıcı güçlerinin stepnesiydin.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Cumhuriyet Halk Partisi her zaman yiğitçe mücadele etmiştir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bak, Seferberlik Tetkik Dairesinin listeleri geliyor; kimin adı var içinde, kim cinayet işlemiş hepsi çıkacak yakında.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Ya 12 Eylülün zindanlarından geliyoruz biz, sen ne zannediyorsun?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Muhtemeldir ki birtakım başlar fena hâlde öne eğilecek. Bu halk daha fazlasını da alacak. Ne o fazlası? Senin sahip olduğun ne varsa o, ne bir fazlası ne bir eksiği. (CHP sıralarından gürültüler)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ne eksik, ne eksik?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ne varsa o.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir eksiği yok. Sen, ben de yok; millet var.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Gücünüz yetiyorsa engel olun. Sen, sen, sen… Sizin de isminiz var orada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Senin de ismin var.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sen var ya sen, elini soğuk sudan sıcak suya atamazsın. Sen sosyal demokrasiyi boş ver, sen ulusalcılık için bile bir şey yapamazsın.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sen? Sen hangi milliyetçiliği yapıyorsun onu söyle?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Onun için… Ama bu halk direne direne, öle öle yine de demokrasiden, özgürlükten, bütünlükten, birlikten, ortak vatandan vazgeçmeden…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Siz çoktan vazgeçtiniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) -  …senden daha samimi, senden daha çok bu ülkeyi düşünerek, senden daha çok ortak vatanı düşünerek bu hakları alacak. Kimsenin verdiği merdiği yok. Hak verilmez, hak alınır. Sende bu dirayet olsun, mâni ol. Öyle değil, sizde bu maya yok, bu kalibre yok, direnemezsiniz. “Siz” dediğim, bir partiyi ilzam etmiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biz emperyalizme karşı direnmişiz. Siz direnebildiniz mi? Amerika’ya niye gittiniz? Antiemperyalistliğiniz nerede sizin?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - “Siz” dediğim burada belli, burada belli.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Sen kendine bak.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) -  Yahu, hanginiz AK PARTİ’ye bizim kadar muhalefet edebilmişsiniz, hanginiz? Bir tane… (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Amerika’ya muhalefet edebiliyor musunuz siz? Amerika’nın kucağına oturdunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bir kadın milletvekili kucağa oturmaktan bahsediyor. Vel hayâ vel iman diyorum, başka bir şey demiyorum. Aile terbiyesi şart ana dilde eğitim kadar. (BDP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sen o terbiyeye sahip olmalısın.

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Utan, utan!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Utanmayı sizden öğrenecek değilim.

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Güya sanatçısın sen!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sanatçı sensin!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın hatip konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya, bürokratlar niye sırıtıyor orada ben onu anlamadım.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kürsü, herkesin, düşüncesini özgür bir şekilde ifade edebileceği bir kürsüdür.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hakaret etme yetkisi tanımıyor ama Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu kürsüden her türlü görüşü bütün milletvekillerimiz serbestçe ifade etmelidir; özgürlük bunu gerektirir, demokrasi bunu gerektirir ama bu görüşleri ifade ederken bir partiye, bir milletvekiline hakarette bulunmak hiç kimsenin haddi değildir, hakkı değildir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Vekilinize söyleyin Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Sırrı Süreyya Önder gibi sanatçı kimliğine sahip bir milletvekilinin…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben devrimciyim, devrimciyim. Sanatçılığı boş ver!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …o kimliğin ötesine geçerek hakaretamiz kelimeleri kullanmış olmasını kendisine yakıştıramadım.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Yo, yakışıyor!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu kürsü hakarette, kötü sözler söylemede, birbirimizi incitmede, rencide etmede yarış yapacağımız bir kürsü değildir; burası demokrasinin kürsüsüdür.

Değerli milletvekilleri, elbette herkes, bütün toplum, bütün toplum kesimleri, bütün vatandaşlarımız her türlü talepte bulunabilirler, her şey savunulabilir. Kürt kardeşlerimiz gelip burada, bu kürsüde bağımsızlığı da savunabilirler, özerkliği de savunabilirler, federasyonu da savunabilirler…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bravo!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …yerel yönetimlerde daha rahat bir yönetimi, daha özerk bir yönetimi de savunabilirler. Demokrasi içerisinde bütün görüşlerin ifade edileceği yer bu kürsüdür ama bu, milletin takdirine, milletin onayına bağlıdır. Milleti ikna etmeden –“siz” diye söylediniz Sayın Önder, milleti kastediyorsunuz- hiçbir çözüm de mümkün değildir. Kimse kimseye bir şey dayatamaz. Bütün meseleler milletin takdiriyle, onayıyla çözülür.

Sayın Sırrı Süreyya Önder’e burada kullanmış olduğu sözleri ve sıfatları iade ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip ismimi geçirerek söylemediğim şeyleri söyledi. Açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Neyi söylemediniz de söyledi Sayın Önder?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –  Söz verirseniz açıklayayım.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Niye söz veriyorsunuz? Ne sataşması var Başkan ya?

7.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Hamzaçebi, söylediklerinizin hepsine katılıyorum. Burada şöyle oldu: Siz burada yoktunuz, sizin partinizin adına bir vekil çıktı, bizi “küçük” olarak niteledi. Yanınızda, hemen yanı başınızda oturan, daha…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz de “Küçük değiliz, büyüğüz.” dersiniz Sayın Önder, bunu başka bir yere niye taşıyorsunuz?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bakınız, bakınız Sayın Hamzaçebi, biz siyasi nezaketi de, siyasi mücadeleyi de iyi biliriz. Hele insan ilişkilerinde bu tür hoyratlıklara ne tahammülümüz vardır ne yaparız ama şuna da tahammül gösterecek hâlimiz yok, kimse de bizden bunu beklemesin: Ortada bir ülkenin kaderi varken, sizin hatibiniz -hemen yanı başınızda oturan- “kucağa oturmak” gibi nezahetsiz bir lafı pervasızca edebiliyor. Böyle olduğu zaman… “Kibre kibir sadakadır.” derler, bu tür hakaretleri sineye çekmek de zillettir; duyan duymayan, bilen bilmeyen sanki böyle bir şey var zanneder. Aynı zamanda, sizin vekiliniz terör örgütünün gölgesinde siyaset yapmakla suçladı.

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Yalan mı?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben onun 3 katı oy alarak geldim bu Parlamentoya; ne gölgesi, ne güneşi, ne siyaseti!

Şimdi, onun için, ben sizin söylediklerinizin tümüne katılıyorum, altına imzamı atarım. Evet, bu kürsü her şeyin demokratik olarak savunulacağı, demokratik bir tahammülle de dinleneceği yerdir. Bu konuda sizden zerrece farklı düşünmüyorum.

Önümüzde iki yol var. Yarın öbür gün şunun şerefini paylaşabiliriz: “Biz Kürtlerin de insan sayıldığı, insan yerine konulduğu kararların alındığı Parlamentonun üyesiydik.” diyebiliriz. Bu zillete bugüne kadar bizden öncekiler rıza gösterdi, biz göstermeyebiliriz. Tarih de bunları böyle yazacak, tarih bunları başka türlü yazmaz. Daima…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Senin önünde de iki yol var: Öğretmen öldürmeyeceksin…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Benim önümde…

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Öğretmen öldürmeyeceksin, bombalama yapmayacaksın; tamam mı? (BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Senin önünde de iki yol var.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Git Sayın Genel Başkanına sor. Bugün, bak, yaptığı açıklamayı da dikkatlice okuyun, bir şeye meydan vermeyin.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Savaş çığırtkanlığını siz yapıyorsunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde söz isteyen…

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Silahı bırakacaksın, öğretmen öldürmeyeceksin…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sen de ABD’ye sor!

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – ABD’nin uşaklığını yapan kimse ona söyle.

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Öğretmen öldüren sizsiniz. Sizin de iki yolunuz var.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – En çok uşaklığı sen yapıyorsun!

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Öğretmen öldürmeyeceksin, doktor öldürmeyeceksin, barajları bombalamayacaksın!

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Savaş kanununu siz yapıyorsunuz!

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Senin önünde de iki yol var, iki yol; ya silahı bırakacaksın ya da…

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Kes sesini be, kes sesini!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen tarihinden habersizsin be! Tarihin katliamla dolu senin!

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, önerge üzerinde kim konuşacak?..

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Dersim’in hesabını ver, Maraş’ın, Zilan’ın hesabını ver!

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Teröristsin sen, terörist!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne demek? Ne demek?

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Terörist!

SIRRI SAKIK (Muş) – Terörist sensin! Adi, şerefsiz, terörist sensin!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, milletvekiline “Öğretmen öldürmeyeceksin.” diyor, özür dilemesi gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.05
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 11’inci madde üzerinde aynı mahiyetteki ikinci önergenin gerekçesini okutacağım ve söz vereceğim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu Parlamentonun mehabetine, demokrasiye, insan haklarına hiç ama hiç yakışmayacak müzakerelere, Parlamento sahne olmaktadır. Biz milletvekilleri olarak gerek bağımsız fertler olarak gerekse siyasi parti grupları olarak toplamıyla millet iradesinin tecelligâhındayız. Dolayısıyla, buradaki arkadaşlarımızın, maksadını aşan cümleleri olabilir, maksadını aşan sözleri olabilir. “Küçük grup” demekle, acaba “dördüncü büyük grubu” deseydi farklı bir mana mı ifade edecekti?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, bunlar konuşuldu, cevap verildi, kapatıldı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dolayısıyla, bu ülkede “Benim damarında Kürt kanı dolaşıyor.” diyen cumhurbaşkanına sahip olmuşuz. Geçmişte Kürt tarihinin belli bir kesitinden, savaş yıllarından, başka alanlardan örneklemeler yaparak bugünkü gelinen şartlarda daha hâlen onları malzeme yaparak devletin ve milletin bütünlüğünün üstünden, politikalarının üstünden gerici birtakım, gerilim artırıcı birtakım açıklamalarla siyaset yapmak artık geçmiş olmalıdır. Biz bugünü görmeliyiz…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum. Konu anlaşıldı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –  …bugünü değerlendirmeliyiz.

BAŞKAN – Lütfen… Tamam…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben bu duygularla herkese saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

11’inci madde üzerindeki aynı mahiyetteki ikinci önergenin gerekçesini okutacağım veya söz vereceğim.

Önerge üzerinde söz isteyen var mı?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının çerçeve 11 maddesiyle Ceza İnfaz Kanununun 95. maddesinde açık cezaevinde bulunan ya da açık cezaevinde kalma hakkını kazanmış hükümlülere yeni getirilen aile görüşmesine paralel olarak üç ayda bir üç güne kadar özel izin verilmesi düzenlenmiştir. Ancak açık cezaevinde kalmaya hak kazanmış bir hükümlünün daha fazla özel görüşme hakkı olması gerektiği düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 11. Maddesinde geçen "üç ayda bir" ibaresinin "ayda bir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Halaman (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Halaman, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 365 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesinde grubumuz adına vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

11’inci maddede yer alan, mahkûmların üç ayda bir aileleriyle görüşmesini, aile sıcaklığının oluşmasına, morallerinin düzelmesine yardımcı olabileceği için, biz bunun üç aydan bir aya indirilmesini Türkiye Büyük Millet Meclisine teklif etmiş olduk. Tabii, bu önerge, bu yasanın içerisinde haklı bulduğumuz bir madde. Bundan dolayı da önergeye sayın milletvekillerimizin yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. Ama bu yasanın içerisinde esas, 11’inci maddeden ziyade, yasayla, meramını anlatabilecek şekilde Türkçe bilen sanığa kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde sözlü savunma imkânı getirilmek istenmekte. Bu talep PKK davalarında tutuklu sanıkların, yargılamayı yapan mahkeme heyetine “Türkçe ifade etme konusunda hiçbir sıkıntımız yok. Biz fiilen bunu yapabiliriz ama biz savunmalarımızı ana dilde, Kürtçe olarak yapmak istiyoruz.” diyerek ısrarcı olmaları nedeniyle gündeme gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz çok iyi yönetilmiyor. Son bütçe görüşmelerinde dahi ülkemizin 549 milyar iç-dış borcu vardır. Dolayısıyla, ekonomik olarak ülke bir tutsaklık altında yani ekonomik olarak tutsaklaştık. Dolayısıyla, bütün iktisadi değerlerimiz satıldı. Dolayısıyla, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir yönetim anlayışı var şu an. Şimdi, iktidar “Biz tarihimizle yüzleşeceğiz, ileri demokrasiyi getireceğiz, kuracağız.” deyip, Oslo’da görüşmeleri başlatıp, askerimizi, polisimizi şehit edip, halkımızın, milletimizin malını mülkünü yakıp yıkmayı amaçlayan terör örgütünü meşru hâle getirmeyi düşünüp, Habur mahkemelerini kurup bu memleketin Genelkurmay Başkanını bile tutuklayan, “Eğitimde demokratikleşeceğiz.” diyerek değişik kanallar açıp, azınlık cemaat vakıfları kanununu çıkartıp kiliselerin oluşmasına meydan vermek, dinler arası diyaloğu temin etmek bu ülkenin yönetimi için iyi değil.

Büyükşehir Yasası’nı çıkardınız, Büyükşehir Yasası’nda “Herkes kendi şehrinin ismini versin.” dediniz.

Hükûmet olarak her konuşmanızda 36 etnik ırkçı yapıdan bahsediyorsunuz.

Devletin resmî dilinin adının yanlış olup tekrar görüşülmesi gerektiğini söyleyerek ülkeyi paramparça, lafların, dedikoduların, fitnenin içine düşürtüp tartışmaya açtınız.

Başka ülkelerin işine karışıp sınırlarımızı koruyamaz hâle geldiniz. Bunun için, bak, son günlerde Patriot çağırıyorsunuz.

Sosyal, siyasi, askerî pratiklerimizi küresel güçlere göre tanzim etmeyi, “halklara özgürlük”, “ana dilde savunma” diyerek bir milleti yok sayıp Türk milletinin egemenlik haklarını paylaşmak istiyorsunuz.

Şimdi “Ana dilde savunma vereceğiz.” derken, Türk sorunu çıkaracağınızı hiç düşünmüyor musunuz?

Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden, dilinin Türkçe olmasından rahatsız olmanıza gerek yok. Bastırılmış duygular sonuç vermez. Bu güzel memleketin ekmeğini, suyunu, imkânlarını, sosyal statüsünü kullanıyoruz. Ter dökülerek, çalışılarak yapılanların devamını bozmayın.

Bu yasanın ülkemizin ve büyük Türk milletinin huzurunu bozma yasası olduğunu, PKK terör örgütünün talebine göre hazırlandığını düşünüyor, hepinize, büyük Türk milletine saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 12. Maddesinde geçen “valisi” ibaresinin “mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Celal Adan                                 Seyfettin Yılmaz                    Ruhsar Demirel

              İstanbul                                            Adana                                 Eskişehir

     S. Nevzat Korkmaz                             Enver Erdem                        Oktay Öztürk

               Isparta                                             Elâzığ                                  Erzurum

                                                             Mehmet Erdoğan

                                                                      Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 12. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 116. maddesinin 4. fıkrasının birinci cümlesindeki "valisi" ibaresinin "Cumhuriyet Baş Savcısı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                                   Turgut Dibek                            Ferit Mevlüt Aslanoğlu              

                                       Kırklareli                                           İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarının çerçeve 12. maddesiyle Ceza İnfaz Kanununun 116. maddesinde yapılan değişiklikle yakınlarından birisinin ölümü ya da hastalığı nedeniyle verilen izin süresi içinde tutuklunun kendi evinde, bir yakınının evinde ya da güvenli bir yerde barındırılması bunlar mümkün olmadığı takdirde kapalı ceza infaz kurumunda kalması düzenlenmektedir. Tasarıda bu konudaki takdir hakkı Valiye bırakılmıştır. Ancak bu konuda daha bağımsız olarak karar verebilecek olan Cumhuriyet Baş Savcısının yetkilendirilmesinin daha uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 12. Maddesinde geçen “valisi” ibaresinin “mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ruhsar Demirel (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

OKTAY VURAL (İzmir) – Seyfettin Yılmaz.

BAŞKAN – Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Habur’da teröristleri karşılama, Oslo görüşmeleri, açlık grevleri… Bu süreci iyi analiz etmek lazım. Habur’da teröristleri karşılatanlar, çadır mahkemeleri kuranlar, Oslo görüşmelerinde PKK’ya söz verenler, altmış sekiz gün süren açlık grevlerini sona erdirmeyip devletin basiretini ayaklar altına alanlar, bugün gazi Mecliste bu tasarıyı getirenlerle aynı zihniyetteki insanlardır. Yıllarca bu milletin kanını emmiş bir terör örgütünün talepleri, milletimizin şahitliğinde AKP vasıtasıyla dayatılmaktadır.

Asırlardır dünya üzerinde hiçbir egemen gücün, hâkimiyeti altına alamadığı bu milletin iradesiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletine, bu iktidar ile âdeta, PKK karşısında diz çöktürülmek istenmiştir ve gelinen süreçte, açlık grevlerinde PKK’nın talepleri arasında olan ana dilde savunma hakkı bugün görüşülüyor.

İster lehte ister aleyhte olsun, ana dilde savunma üzerine söylenecek sözlerin gerçek anlamını bulabilmesi için ele aldığımız kavramın hangi bağlamda değerlendirilebileceğinin bilinmesi gerekir. Ana dilde savunmayı stratejik bir araç gibi kullanmak, hem ayrılıkçı çevrelerin hem de iktidarın paylaştığı bir tutum hâline gelmiştir. Her iki odak da söz konusu kavramın insan hakları konsepti içerisinde düşünülmesi gerektiği konusunda hemfikirdir. Bunun da ötesinde, başka türlü yorumlar olabileceği fikrine de kapalıdırlar.

Ne var ki, iktidar partisiyle ayrılıkçı terörün müdafileri istedikleri kadar hemfikir olsunlar, bugün içinde bulunduğumuz ve AKP’nin müsebbibi olduğu durum, ana dilde savunma kavramını insan hakları bağlamında düşünüp, değerlendirmemize engeldir.

Her parça, bir bütün içerisinde anlamlıdır. Türkiye’de, Oslo’dan Habur’a, İmralı’dan Kandil’e AKP iktidarları pratiğinin gösterdiği, ana dilde savunmanın ayrılıkçı bir bütünün parçası olduğudur. Bundan dolayı da insan hakları bütünü içinde değerlendirilmesi beklenmemelidir.

Ana dilde savunma kavramının bugünkü bağlamını, AKP iktidarı ve ayrılıkçı terörün müdafileri birlikte oluşturmuşlardır. Her iki odağın da ana dilde savunmayı bir kazanım olarak görmelerinin ardında bu fikir ve amaç birliği vardır. Bu durumda ana dilde savunma kavramının kendi oluşturdukları bağlam içinde değerlendirilmesinden şikâyet etmeye de hakları olmamalıdır.

Başbakan, kendi aklında netleştiremediğini belli ettiği devlet ve siyasi iktidar kavramlarını kendinden başkalarının da tefrik edemeyeceğini umarak siyasi adımlarını atmaktadır. Oslo görüşmelerinin ifşa edilmesiyle gündeme gelen “şerefsiz” tartışmalarında bu yolu denemiştir. Kendisine sayısız danışmanının bildirmediğini ben söyleyeyim: Devlet memurları eliyle gerçekleştirilmiş olsa da, siyasi sonuç doğuran her türden eylemin tek sorumlusu siyasi iktidardır. Başbakan, “Götürüsü olanı, devlet yaptı; getirisi olanı, ben yaptım.” demekle kendisine güldürmekten fazlasını başaramaz. İsterse siyasi iktidarın emrinde bir memur olan Oslo görüşmecisinin, XIV. Louis gibi “Devlet benim.” dediğini bir hayal etsin, belki işi kolaylaşır.

Ana dilde savunma, siyasi bir karardır ve büyük siyasi resim içinde değerlendirilmek durumundadır. Siyasi bir kararı devlet politikası anlayışına sığınarak hayata geçirmeyi istemek, halkı aldatmak olduğu kadar, bir siyasi iktidarın kendi politikalarına güvensizliğinin de bir göstergesidir. “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim.” diyen bir Başbakan, bunun seçmende bir karşılığı varsa onunla yetinmeyi bilmelidir. Siyasi eylemlerin sonuçlarını devlet kavramına mal etmeye kalkışmamalıdır.

Sorarım, böylesine bir ayrışmanın birlik ve beraberliğe hizmet edeceğine AKP dışında kim inanabilir? Meclisin geldiği durum da bunu gösteriyor, amaç ortakları bile inanmaz. Biraz önce söyledi, “Bununla yetinmeyeceğiz.” dedi. Zira, onlar da ne olacağını iyi biliyorlar. Onların iyi bilmeleri sayesindedir ki bizler de ana dilde savunmanın bir ara konak olduğunu biliyoruz. Bu konuda ikna olmak isteyen varsa salı günkü grup konuşmalarında “Sizi İmralı’ya gönderen Başbakan benim.” diyen AKP Genel Başkanı ile “Ayrı bir halk olacak mıyız?” diye soran BDP Genel Başkanının sözlerini bir arada düşünmeyi denesinler.

Öte yandan, savunma ana dilde yapılacaksa, iddianamenin neden Türkçe olduğu sorulmayacak mıdır? Ana dilde iddianame istendiğinde bunu hangi savcı hazırlayacaktır? Kendisini Kürtçe daha iyi ifade edeceğini savunan PKK’lı bir sanığın karşısına, iddianameyi Lazca daha iyi hazırlayacağını savunan bir savcı çıkarsa ne olacak? Bir hâkim de hükmü kendi ana dilinde okumak isterse ne olacak? Yargıtayda ana dillere göre yeni daireler mi ihdas edilecek? Kendimizi zorlamayalım. Babil Kulesi’nin neden tamamlanmadığını herkes biliyor.

Sayın milletvekilleri, AKP zihniyetinin ebedi şefi Başbakan ve amaç birliği içinde olduğu ayrılıkçı terörün müdafileri başta olmak üzere, Türklük kavramından rahatsız olan herkes, şunu iyi bilsin ve asla unutmasın: Bu devletin adı Oğuz veya Kayı değildir, Türk devletidir. Bu devletin uyruğu da hâliyle Türk milletidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 13. Maddesindeki “31.12.2015” ibaresinin metinden çıkarılarak “31.12.2016” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                                     Turgut Dibek                         Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                        Kırklareli                                        İstanbul

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 13’üncü maddesinde geçen “31.12.2015” ibaresinin “31.12.2016” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Celal Adan                         S. Nevzat Korkmaz                  Enver Erdem

                    İstanbul                                      Isparta                                  Elâzığ

             Mehmet Erdoğan                         Oktay Öztürk                     Mehmet Şandır

                      Muğla                                      Erzurum                                Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

365 sıra sayılı Kanun Tasarısı eklenen geçici 4’üncü maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Sırrı Sakık                              Pervin Buldan                      Murat Bozlak

                       Muş                                          Iğdır                                   Adana

                                          Halil Aksoy                              Hasip Kaplan

                                                Ağrı                                          Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sırrı Sakık…

BAŞKAN – Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sevgili arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hep de söylüyoruz yani arzulamadığımız noktada bizi bu kadar tetiklemeye hakkınız yok. Hele hele oturup yerinizde nerelerden geldiğiniz belli olmayan ve bize oradan “terörist” diye hitap etmek… Böyle bir hakkınız da yok, haddiniz de yok. Yani, eğer bir iz düşümüne düşersek, benim iz düşümüme bakın ve arkadaşlarımızın iz düşümüne bakın. Biz parlamenter demokrasiye inanmışız, devletin karanlık odalarında hiçbir gün bir görevimiz olmadı ve ilişkimiz de olmadı. Demokrasiye inandık, özgürlüklere inandık, bunların mücadelesini ettik ama karanlık birimlerden beslenenler ve arka bahçelerden beslenip gelenler bize demokrasi dersi vermez, veremezler.

Şimdi, dönüp bizi böyle itham edenler, dönün tarihinize bakın. Şimdi, dün çıkacaksınız, Kürtlere hakaret edeceksiniz! Arkamda oturan CHP bilmem Divan Üyesi her kürsüye çıktığında Kürtlerin bütün değerlerine hakaret edecek ve Kürt liderlerine hakaret edecek ve sonra dönecek “Efendim, siz, bilmem neyin gölgesinden…” Vallahi, biz yüreğimizin gölgesinden beslenerek geliyoruz. Hayatta korkmadığımız tek şey ölümdür. Kimse bizi rencide edemez. Biz bu halkın özgürlük mücadelesi için buradayız. Kimseye hakaret etmedik ve etmeyiz de, hakarete boyun da eğmeyiz. Sizi de Allah yarattı bir anneden bir babadan, sizin de bir diliniz var; aynı Allah -eğer inanıyorsanız- bizi de yarattı aynı anneden aynı babadan, dilimiz var ve kültürümüz var. Birlikte cumhuriyeti kurduk, keşke kurmasaydık. Niye bize hakaret ediyorsunuz? Sizin hakkınız var bu coğrafyada, bizim yok mu hakkımız? Biz kendi dilimizle kendimizi ifade etmek istiyoruz, niye bize bu kadar saldırıyorsunuz? Bir halka niye bu kadar düşmanlık ediyorsunuz?

Lozan’dan bahsediyorsunuz. Şimdi, Diyap Ağa’dan bahsediyorsunuz. Zavallı Diyap Ağa, ne Türkçe bilirdi… Dersim’in dağlarından çıkmış gelmiş buraya. “Diyap Ağa Türkçe böyle dedi, yok bilmem kim ne dedi…” Şimdi ben de size Hasan Hayri’nin hikâyesini anlatayım. Hasan Hayri, Mustafa Kemal’in silah arkadaşı, Dersim Milletvekili. “Lozan anlaşmaları…” diyorsunuz. Lozan’a İsmet Paşa gittiğinde Lozan’da dediler ki: “Kürtlerle Kürtlerin demokratik hakları inşa edilmezse Lozan’da Lozan anlaşmaları yoktur.” Hemen İsmet Paşa döndü, Mustafa Kemal’e dedi ki: “Kürtleri ikna edemezsek olmaz.” Hemen Mustafa Kemal –zamanım çok az- bütün Kürt milletvekillerini topladı ve Hasan Hayri’ye bir görev verdi. Dedi ki: “Geleceksiniz, kürsüde konuşacaksınız. Kürt giysileriyle geleceksiniz ‘Lozan’da İsmet Paşa Kürtlerin ve Türklerin ortak temsilcisidir.’ diyeceksiniz.” Evet, Hasan Hayri, buradan geliyor, Mustafa Kemal şurada oturuyor ve alkışlıyor, yetmiyor, ayaklarıyla yeri alkışlıyor, “İşte, Kürt-Türk halkının kardeşliği budur.” diyor ve sonra ne oluyor biliyor musunuz? Lozan’da anlaşmalar bitiyor, alkışlar, kucaklaşmalar ve Lozan Anlaşması bittikten sonra, 1921’lerde Kürtlerin, Türklerin ortak vatanı olan o cumhuriyet tek ırka dönüştü. Sonra, Mustafa Kemal’in sözüyle, güvenip gelip bu kürsüde Kürt giysileri giydiği için, “Kürtlerin ve Türklerin ortak temsilcisidir.” dediği için Elâzığ’da Hasan Hayri’yi astınız. İşte, sizin atalarınız bunu yaptı, bunu etti. Size güvenmekle hata mı ettik, birlikte cumhuriyeti inşa etmekle hata mı ettik? Hâlâ kaderimizi sizlerle birlikte inşa etmek istiyorsak neden bizi anlamıyorsunuz, neden hâlimizden anlamıyorsunuz? Bu efendilik, bu kibirlilik nedir Allah aşkına? Tanrı’nın özel çocukları mısınız? Buraya çıktığınızda Tanrı katında, bizi kul katında mı görüyorsunuz? Buna ne hakkınız var? Ortak bir vatanda eşit yurttaş olarak biz bir arada yaşayamaz mıyız? Bizim hukukumuza saygı gösteremez misiniz?

Bakın, hâlen Kürtçe bir laf kullandığımız için tutanaklara “bilinmeyen dil” geçiyor. On binlerce Kürt siyasetçi hâlen mahkemelere çıktığında “Ana dilimle kendimi ifade etmek istiyorum.” dediğinde hâlâ mahkemelere “bilinmeyen bir dil” olarak geçiyor. Bu hiç mi sizi rencide etmiyor, hiç mi sizi üzmüyor, bir halkın hukuku sizi hiç mi rahatsız etmiyor? Bir de demokrasiden ve özgürlüklerden bahsediyorsunuz.

Vallahi, üzülüyoruz ama zulme boyun eğmeyeceğimizi bilin; bize hakaret etme hakkını kendinizde bulmayın, sayınıza güvenmeyin. Bizim de güvendiğimiz Allah’ımız ve halkımız var, onlara da sözümüz var, onların onurunu size çiğnetmeyiz, onların özgürlük mücadelesi neyse bedelini ödemek de bizim namus borcumuzdur. Bunu böyle bilin. (BDP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, aynı mahiyetteki iki önergeyi okutacağım ve birlikte işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 13. maddesinde geçen “31.12.2015” ibaresinin “31.12.2016” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları.

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar) 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize göre ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından çok yanlış, çok tehlikeli, büyük riskler açacak bir kanunun sonuna geldik. Bütün itirazlarımıza rağmen, burada, inanıyorum ki sizler de söylediklerinize inanmadan, bunun çok sıradan olduğunu, hiçbir mahzuru olmadığını ifade ede ede, milletin gözünün içine baka baka doğru olmayan şeyleri beyan ederek bu kanunu geçiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, burada hiç kimse kimseye hakaret etme hakkına sahip değil, hele hiçbir partinin ve hiç kimsenin bir topluluğa yani arkadaşlarımızın ısrarla “Kürt halkı” diye ifade ettikleri bu topluluğa, bizim milletimizin çok değerli bir parçası olarak gördüğümüz bu insanlara hakaret etmek kastı yok burada.

“Özgürlük mücadelesi veriyoruz.” diyorsunuz Sayın Sakık. Esir misiniz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Dilimizi özgürleştirmek istiyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Esir misiniz arkadaş ya?

Yani Türk milleti, tarihinde, iktidar veya yönetimde olduğu hangi bölgede hangi halka esir olarak muamelede bulundu?

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, bu dile niye karşı koyuyorsunuz Sayın Şandır? Niye yasak koyuyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hanginizin dilinden bu milletin hangi ferdi rahatsız? Kürtçe konuşuyorsunuz. Kim rahatsız? Kim engelliyor sizi?

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Siz rahatsızsınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hangi sorun? Sorunlar hepimizin.

Milletvekili olabiliyorsunuz, cumhurbaşkanı olabiliyorsunuz. Ben hakka sahipsem aynı hakka siz de sahip oluyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, eğitim yapamıyoruz, savunma yapamıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Allah aşkına ya! Eğer biz bir bağımsız devletsek, değerli milletvekilleri…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayarız yüz tane.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Kaplan, akıl yarıştırma bizimle.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayarız, sayarız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani eğer bir bağımsız devletsek bu bağımsız devletin bir tek dili olur, bu dil eğitimde, hukukta, yargıda, muamelatta tek olur. (MHP sıralarından alkışlar)

Sen kendi dilini öğren, kendi dilini konuş. Buna engel mi var? Ama burada, kalkıyorsunuz, bir özgürlük mücadelesinden bahsediyorsunuz ve “Ne bedel ödenecekse ödeyeceğiz.” diyorsunuz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Aynen öyle.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu bir savaş ilanı ya!

SIRRI SAKIK (Muş) – Savaş değil. Bizim inandığımız parlamenter demokrasidir, onun için mücadele ediyoruz. Bizim iz düşümümüz parlamenter demokrasidir.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Siz ne yapıyorsunuz arkadaş? Siz ne yapıyorsunuz? Kendi çocuklarınıza, kendi geleceğinize haksızlık yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; diyorsunuz ki: “Kan akması dursun.” Durmuyor be kardeşim ya. On yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz, yirmi sekiz yıllık PKK mücadelesinin on yılını siz yönettiniz. Sonuçta, bir yıl önce Sayın Başbakan Yardımcısı burada “Ne istiyorlarsa vereceğiz.” dedi ve ne istiyorlarsa da veriyorsunuz. İşte, kanunlar çıkartıyorsunuz, kan akması duruyor mu?

Değerli arkadaşlar, bakın, akıl yarışı yaptırmayın. Bizim tenkit ettiğimiz PKK. “Hakaret” diyorsanız, bizim hakaret ettiğimiz PKK. Siz burada PKK’yı savunmak hakkına sahip değilsiniz. Bu PKK, önce sizin çocuklarınızı öldürdü, biliyor musunuz? Okuyayım mı size PKK’nın katliamlarını?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sizin savunduğunuz zihniyet doksan yıldır bizi öldürüyor. Biz, kimin öldürdüğünü sizden öğrenecek değiliz. Sizin savunduğunuz zihniyet doksan yıldır bizi öldürüyor. Biz, kimin öldürdüğünü sizden iyi biliriz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Allah aşkına, yani PKK’nın öldürdüğü insanların kavgasını veren bu milletvekillerine siz kalkıp burada hakaret edemezsiniz.

Değerli arkadaşlar, bir milleti parçalamanın yolu: O milletin çok tabii olan farklılıklarını kimlikleştirerek o kimlikler etrafında bir cepheleşme, bir çatışma sağlamakla milletler parçalanır. Bütün gayretine rağmen, PKK, şu otuz yılda, Kürt ve Türk dediğiniz insanları… Kaldı ki böyle bir tabir de doğru değil yani Zaza’sıyla, Kırmanç’ıyla, işte, Avşar’ıyla, Bayat’ıyla, Karakeçili’siyle bir arada yaşayan bu insanları birbirine kırdıramadınız ama bu millet, sizin bu gayretlerinizden sonra, biraz önce Sayın Mustafa Erdem’in ifadesiyle, eskiden birbirinden kız alıp veren bu millet artık birbirinden kız alıp vermemeye, birlikte yaşamamaya başladı. Eseriniz bu; PKK’nın eseri bu, AKP’nin de eseri bu. Yapmayın bunları diyoruz. Bu milletin birliğini güçlendirecek kanunlar çıkartalım, gelin. Ama tüm eksiklikler ve yanlışlıkları da beraber telafi edelim, demokrasinin eksiğini, yargının, adaletin eksiğini beraber yapalım. Bu kanun bu milletin ayrılığını müesseseleştirecektir, kurumlaştıracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yargının dili tek . olur. Yargının tüm aşamalarında, eğer Türkçe bilmiyorsa tercüman verirsiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yargının dili tek zaten, yargının dili çift değil. Şu anda da yargının dili tek.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Öyle değil ama.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle, şu anda da öyle.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Keyfe keder…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu anda da yargının dili tek.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani bir insan kalkıp “Ben Türkçe biliyorum ama İngilizce konuşacağım.” diyemez. Burası bağımsız bir ülke. Değerli hukukçular, bir insan “Ben Türkçe biliyorum ama Fransızca konuşacağım.” derse o devletin bağımsızlığı sorgulanır hâle gelir. İşin özü bu. “Hadi canım” diyen arkadaşlar bunun sonucunu görecekler, hesabını da millete ve Allah’a verecekler.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz mü, gerekçe mi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının çerçeve 13. maddesinde 5.4.2012 tarihinde çıkarılan 6291 sayılı yasa ile getirilen 105/A maddesindeki uygulamada çıkan sorunları erteleme yoluna gidilmiştir. Çünkü bu maddenin uygulaması sırasında çok ciddi hak kayıpları olmuştur. Hükümlülerin son 6 ayını açık cezaevinde geçirmesi ve ondan sonra denetimli serbestlik hakkından yararlandırılması eşitsizliklere yol açmıştır. Örneğin 18 ay cezası olan bir hükümlü 6 ayını açık cezaevinde geçirdiği takdirde denetimli serbestlikten yararlanırken, 15 ay ceza almış hükümlü de 6 ayını açık cezaevinde geçirmek zorunda kalmakta, sonuç olarak daha az ceza alan hükümlüler aleyhine bir uygulama ortaya çıkmaktadır.

Oysaki yapılması gereken son 6 ayını açık cezaevinde geçirme koşulunu tamamen kaldırarak koşullu salıverilmesine bir yıl ve daha az kalan hükümlülerin denetimli serbestlikten yararlandırılmasının önünü açmaktır. Tasarı bu sorunu kökten çözmek yerine süre ile sınırlama yoluna gitmiştir ki bu hatalı uygulamayı biraz daha ertelemek için iş bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 14. Maddesindeki "iki ay " ibaresinin "bir ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

                                    Turgut Dibek                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                       Kırklareli                                         İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                  Celal Adan                         S. Nevzat Korkmaz                  Enver Erdem

                    İstanbul                                      Isparta                                  Elâzığ

                                Mehmet Erdoğan                                  Oktay Öztürk

                                         Muğla                                              Erzurum

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu düzenleme ile ödüllendirmelerin daha kısa sürede uygulanması sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, gerekçe mi okutuyorum?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarının çerçeve 14. maddesi yürürlük maddesidir. Tasarının 6. maddesiyle Ceza infaz  Kanununun 51. maddesi değiştirilmekte, getirilen yeni düzenlemeler ile iyi halli hükümlülere aile görüşmesi de dahil bazı hakların verilmesini öngörmektedir. Bu düzenleme kamuoyunda çok ciddi bir beklenti yaratmış olup, en kısa sürede yürürlüğe girmesi gerektiğinden bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 15. Maddesindeki "yürütür " ibaresinin madde metninden çıkarılmasını "yürütmekle görevlidir" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

         Dilek Akagün Yılmaz                  Ali İhsan Köktürk                   Bülent Tezcan

                       Uşak                                     Zonguldak                               Aydın

        Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Turgut Dibek              Mehmet Akif Hamzaçebi

                    İstanbul                                    Kırklareli                              İstanbul

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. maddesindeki “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Adalet Bakanı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Oktay Vural                            Mehmet Şandır                    Mehmet Günal

                       İzmir                                        Mersin                                 Antalya

                                        Enver Erdem                          Mehmet Erdoğan

                                              Elâzığ                                        Muğla              

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün aslında vatan, millet ve devlet mefkûresini yıkmaya yönelik bir zihniyetin tarih boyunca ortaya çıkartmak istediği sözde sorunlardan birini çözmek için dayatılan bir konunun içine sokulduğu bir kanunu görüştük. Aslında, bu bir yapboz hamlesidir. Dolayısıyla tablonun bütününü görmek lazım. Türkiye, milletimiz, devletimiz nereye götürülmek isteniyor, bu tabloyu görmek ve buna göre değerlendirme yapmak gerekiyor.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bir bütünlük içerisinde, nereye götürülmek istendiğini ifade ettik. Milletvekillerimize teşekkür ediyorum; bu milletin birlik ve bütünlüğünü, huzurunu ve kardeşliğini, kavmiyetçi, ırkçı, milletin dilini bölmeye yönelik, birbirini anlamamaya götürecek bir süreç karşısında, tarih ve millet şuuru doğrultusunda sözlerini ve iradelerini kullandılar.

Değerli milletvekilleri, aslında, bu coğrafya kolay vatan olmadı; vatan olarak bir bütünlüğe ermesi için, tarih, kader, dil, din gibi birlikler, felaketler ve sevinçler sonucunda bu coğrafya vatan oldu. Tarihin çizdiği böyle bir imkân nasıl değiştirilebilir? Saadet-felaket, iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, doğruluk-eğrilik hep bu mahreke göre şekillendi. Bu zaruretlerden, vatanımızın ve milletimizin zaruretlerinden kurtulmak istesek durum ne olur acaba?

Şöyle bir düşünün, kader ve tarih birliği ve diğer müesseselerin birliğiyle şu âlem içerisinde mümkün kıldığımız anlaşma, başarma, sevme, hasretme, bilme gibi, her şeyden uzak kalmış, bizimle münasebeti olmayan birtakım çevrelerin tarihî imkânlar ve zaruretleri var diye bu zorluklarımızdan vazgeçersek ne oluruz acaba? Bu bakımdan, bir vatanın doğuşunda çekilen mihnetler, geçirdiğimiz acılar, kaybettiğimiz babayiğitler… Buralardan Bizanslıları, Romalıları, Lidyalıları, Karyalıları, Likyalıları geçti, vatan yapamadı. Anadolu’da ve bu çerçevede bu coğrafyayı vatan yapmış bir milletin efradı olduğumuza göre, bu coğrafyayı vatana yükseltmemiz için kaç milyar faciaya, kaç milyar hadiseye, kaç milyar acıya mal olduğunu anlamak için doğuran bir ananın yanında bulunmak, onun çektiğini görmek gerekiyor. O et parçası için ana, tazeliğini ve güzelliğini verdi; bu Anadolu’yu vatan yapanlar da bu milletin kardeşliğini ve bütünlüğünü verdi. Şu üstünde bulunduğumuz toprakta bin yıldan bu yana doğanların, ölenlerin sayısını kim bilir?

Gözyaşı, alın teri, göz nuru, zekâ nuru… Bunların hepsi yok sayılabilir mi? İşte, bugün, aslında yapılmak istenen, ırkçı bir zihniyetle, kavmiyetçi bir zihniyetle millet yapısını bölmek istemektir. Dolayısıyla, tarihimizi, kaderimizi, dilimizi eğer etnik kimliklere göre tanımlamaya, ayrıştırmaya çalışırsak “Bu coğrafyada bir sorunu çözeceğiz.” diye gelenler, beraber ve birlikte, zaruret içerisinde birlikte olduğumuz, ihtiyaçlar içerisinde birlikte olduğumuz bu coğrafyayı vatan olmaktan ve bu coğrafyada yaşayan insanlarımızı da millet olmaktan çıkarır. Bugünkü tablo, götürülen tablo bu. Bu tabloyu görmenizi istirham ediyorum. Dolayısıyla, bu coğrafyada oynanan oyunlar… Neler oynanmadı… “Şark meselesi var.” dediler, “Şark meselesi” adı altında Osmanlıyı küçülttüler. Ta 1800’lü yıllardan beri hep oynandı. Sevr’i getirdiler barış anlaşması diye, büyük Kürdistan ve büyük Ermenistan’ı koydular. Allah’a şükür, Erzurum Kongresi öncesinde, doğuda, güneydoğuda Kürt kökenli insanlarımız beraber, birlikte biz aynı kader içerisinde var olduk…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - …aynı kaderde geleceğe bakacağız diye söylediler Allah’a şükür. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada ne isteniyor? Evet, Mehmet Âkif Ersoy Kastamonu Nasrallah Camisi’nde diyor ki…

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Nasrullah, Nasrullah…

OKTAY VURAL (Devamla) –  “Milletler topla, tüfekle, zırhıyla, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz; milletler, ancak, aralarındaki rabıtalar çözülerek, kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatine, kendi menfaatini temin etmek kaygısına düştüğünde yıkılır. Bugün bizden istenen  ne filan vilayet ne filan sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, devletimizdir. Ey cemaat, gözünüzü açınız, ibret alınız. Bizim senelerden beri kanımızı, iliğimizi kurutan dâhili meseleler yok mu? Havran meselesi, Şam meselesi, Yemen meselesi, Kürdistan meselesi, bunların hepsi düşman parmağı ile çıkarılmış meselelerdir.”

Biz, 1919’lu yıllarda “Kürdistan meselesi vardır.” diyenlere karşı, Kürt kökenli insanlarla beraber, birlikte, böyle bir paçavrayı yırtıp attık da bugün “Türkiye’de Kürt sorunu vardır.” diyerek Türkiye Cumhuriyeti devletini ve milletini yıkmak isteyenlerin…

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – …tuzağına nasıl düşülür diye, bunu düşünmenizi istirham ediyorum.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 15. Maddesindeki "yürütür " ibaresinin madde metninden çıkarılmasını "yürütmekle görevlidir" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir tasarının son maddesini görüşüyoruz. Son madde vesilesiyle Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini biraz daha sizlere açıklamak istiyorum.

Şimdi, 1982 Anayasası, vatandaşların kendi aralarında Türkçe dışındaki bir dille konuşmasını da yasaklamıştı. Hatırlanacaktır, o dönem, 80’li yıllarda, bir anne baba, Kürtçe konuşan bir anne baba, cezaevindeki yakınını ziyaret ettiğinde onunla Kürtçe konuşamamıştı. Bu kadar yasakçı bir anayasaya sahiptik ve dönemin sosyal demokrat partisi Sosyaldemokrat Halkçı Parti meşhur 1989 raporunu düzenledi. Bugün için bile Kürt sorununun çözümünde referans olabilecek bir kaynaktır. Ve o dönem, Sayın Deniz Baykal, Sosyaldemokrat Halkçı Partinin de Genel Sekreteridir. Bugün ismi bir milletvekili tarafından militarizmle yan yana getirilmeye çalışılan Sayın Deniz Baykal, özgürlükçü bir anlayışla o raporun altına imza atmıştır ve Sayın Deniz Baykal, 1991 yılında, Türkçe dışındaki dillerle konuşma yasağının kaldırılması için kanun teklifi vermiştir. Bu kanun teklifi ancak 2001 yılındaki Anayasa değişikliğiyle yasalaşabilmiştir ve 2001 yılındaki Anayasa değişikliğinden bu yana, ta 2009 yılına kadar Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bu konuda hiçbir adım atmamıştır. Türkçe dışındaki dillerle -başta Kürtçe olabilir, diğer diller olabilir- seçim propagandası yasağının önündeki engel ise ancak 2009 yılında kaldırılabilmiştir. Siyasi Partiler Kanunu’nda benzer düzenlemenin yapılması yönündeki Cumhuriyet Halk Partisinin kanun teklifi ise iki yıldır Türkiye Büyük Meclisinde beklemektedir.

Sayın Deniz Baykal’ın “asli kurucu irade”, “tali kurucu irade” gibi bir anayasa kavramı etrafında, entelektüel bir tartışma çerçevesinde ifade ettiği bir görüşü militarizmle yan yana getirmeyi, ben, anayasa hukukunu yeteri kadar bilmemek olarak değerlendiririm.

Bu teklife, bu kanun tasarısına geliyorum. Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ, Cumhuriyet Halk Partisini bu “yasakçı zihniyet” şeklindeki bir ifadeyle değerlendirmeye çalıştı. Hemen söyleyeyim: Bizim bu konudaki kanun teklifimizle Hükûmetin tasarısı arasında önemli bir fark var. Hükûmetin tasarısı yargılama aşamasında iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesinden sonra sanığa sadece sözlü savunma için kendini daha iyi ifade edebileceği bir dilde savunma hakkı verirken bizim teklifimiz sadece sanığa değil tanığa da Türkçe dışındaki bir dille kendisini ifade etme olanağını tanımaktadır. Yetmiyor, biz kapsamı biraz daha genişletiyoruz, diyoruz ki: Soruşturma aşamasında da bu kişiler bu haktan yararlansınlar. Hükûmet tasarısında soruşturma aşaması kapsamda değildir. Cumhuriyet Halk Partisinin ihtiyaçlara uygun, sosyal demokrat bir partinin insanı ve onun haklarını, özgürlüklerini merkeze alan yaklaşımına uygun bu kanun teklifini Sayın Bekir Bozdağ yeterince, en iyi ihtimalle yeterince incelememiştir, anlaşılan -en iyi ihtimalle öyle diyorum- hiç okumamıştır; kulaktan dolma bilgilerle gelmiş burada değerlendirme yapıyor.

Sayın Bakan, lütfen, kanun teklifini alın, okuyun. Ve ben size soruyorum: Neden soruşturma aşamasında siz bu hakkı vermiyorsunuz, savcılık aşamasında yani? Savcı ifade alacak ama orada bu hakkı vermiyorsunuz vatandaşa. Peki, bu, o vatandaşın sahip olması gereken bir hak değil midir? Cumhuriyet Halk Partisini yasakçı zihniyetle suçlayanlar önce kendi yasakçı anlayışlarına baksınlar. “Bizim uygun gördüğümüz kadar özgürlük, bizim uygun gördüğümüz kadar demokrasi” anlayışı, bu ülkenin, bu halkın layık olduğu bir demokrasi anlayışı değildir. Bu anlayışı reddediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır, tasarının görüşmeleri de tamamlanmıştır.

Ancak, tasarının tümünü oylarınıza sunmadan önce İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu kanunun kapağına bakarsanız, partimizden 4 arkadaşımızın tekliflerinin olduğunu görürsünüz yani biz, bu çalışmaya katkı sunan bir partiyiz. Yapıcı muhalefet ve tekliflerimizle yasama sürecinin içinde yer alıyoruz.

Biliyorsunuz, bir açlık grevi dönemi yaşandı. 10 bini aşkın insanımız ana dilde savunma için -ana dilde savunma da bunlardan bir parçaydı, önerilerden- açlık grevine girdi, 68’inci gün Türkiye büyük bir krizin eşiğine geldi ancak bu olumlu sonuçlandı ve umut ışığı oldu, hatta diyaloğun ve müzakerelerin zemini olarak umut doğurdu ve arkasından da yılbaşı öncesi ve hemen akabinde, sonrasında görüşmeler başladı ve bugün, Türkiye'nin bütün ikliminde barış rüzgârları esiyor ama nedense Mecliste savaş rüzgârları esiyor. Millet, asiller barış istiyor, vekiller nedense savaş istiyor! Bir tuhaflık var işin içinde.

Şimdi, biz, bu yasaya gönlümüzün rızasıyla, tam gönül rahatlığıyla mı oy veriyoruz? Hayır. Ana dilde savunmanın pazarlığı, tartışması olmaz. Bu   -hem uluslararası sözleşmeleri hem Anayasa 90’ı açıkladık- hazırlık aşamasında da, soruşturmada da, son aşamada da, her aşamada da sanık haklarının, temel hakların başında geliyor. Bunu birçok konuşmacı da açıkladı. Ama, şu an sınırlı bir savunma hakkı getiriliyor, bunun getiriliş nedeni de özel yetkili mahkemelerin uyguladığı sistemden kaynaklanıyor. Yargılamayı tıkadılar, sıkıntı yarattılar, bu sıkıntı cezaevlerine ve Türkiye siyasetine yansıdı. Ancak, bazen kritik aşamalarda küçük bir adım dahi atılması toplumda umudun ışıltısı oluyor, toplumun özlediği bir atmosferin adımı oluyor ve işte o günlerde, açlık grevinden hemen önce Sayın Adalet Bakanının yaptığı açıklamalarla ve Hükûmet tasarısı olarak kongrelerinde dile getirilmesi, Türkiye’de iklimin değişmesine bir temel neden olarak barışın umudunu güçlendirmiştir. O zaman, hepimize düşen görev, hem hukuku güçlendireceğiz hem adil yargılamayı güçlendireceğiz hem kutsal olan savunma hakkını güçlendireceğiz hem insan haklarını güçlendireceğiz, bununla beraber barışı ve demokrasiyi güçlendireceğiz. Eğer milyonlarca halk yaşıyorsa Türkiye’de ve kaderini bir yapmışsa, o Kürt kardeşin de Türk kardeşiyle eşit yaşamayı isteme hakkı var. Bir santim, bir zerre fazlasını istemiyor ama istediği için de sürekli aşağılanması durumu, hakaret, sürekli kırıcı, dışlayıcı açıklamalar bizim hepimizi üzüyor, bizi üzen bu. Bunun nasıl önüne geçebiliriz? Yani, hakikaten, şu ülkede hak ve hürriyetlerin bin yıllık kardeşliğimizi bozmadığını defalarca kanıtladık. TRT Şeş’te bu oldu, Vakıflar Yasası’nda bu oldu. Size birkaç yasa daha açıklayabilirim. Bakın, ülke bölünmedi.

Bütün düğünlerinizde “Caney Caney”i birlikte söylemiyor musunuz? Şemmame türküsü çıktığı zaman, Şemmame oyunu çıktığı zaman, ilk defa bölgede, Kürdistan’da değil, Trakya’da, Ege’de oynanıyordu.

Evet, size “Kürdistan” dediğimiz için kızacaksınız ama bu Meclisin ilk Meclis Başkanı Mustafa Kemal bu kürsüden, gizli zabıtlarda Kürdistan’dan, Kürdistan’ın mukadderatından, muhtariyetinden, demokratik özerkliğinden bahsediyor. Şimdi, kürsüde bu cumhuriyeti kuracak Mustafa Kemal’i bile eleştiriyorsunuz, o dönem konuşulanları bile eleştiriyorsunuz. “Kürdistan” kelimesi size öcü gibi geliyor, oysa bunlar çok konuşulmuş, biraz okuyun, arşivlere inin, kitapları okuyun. (BDP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, salt o değil, Lozan’ı da var, her şeyi de ama  bir şey söylüyorum: Her şeye rağmen barışta inat edeceğiz, direteceğiz, bu ülkede birlikte yaşayacağız, birlikte çözeceğiz. Bu halk buna kararını vermiş, hiçbir güç bunun önüne geçemez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümünü oylarınıza sunacağım.

Ancak oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının tümünün oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Şandır, Mersin? Burada.

Şefik Çirkin, Hatay? Burada.

Sinan Oğan, Iğdır? Burada.

Necati Özensoy, Bursa? Burada.

Mehmet Günal, Antalya? Burada.

Mehmet Erdoğan, Muğla? Burada.

Enver Erdem, Elâzığ? Burada.

Mustafa Kalaycı, Konya? Burada.

Cemalettin Şimşek, Samsun? Burada.

Alim Işık, Kütahya? Burada.

Hasan Türkoğlu, Osmaniye? Burada.

Atila Kaya, İstanbul? Burada.

Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.

Ali Halaman, Adana? Burada.

Yusuf Ziya İrbeç, Antalya? Burada.

Murat Başesgioğlu, İstanbul? Burada.

Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş? Burada.

Oktay Vural, İzmir? Burada.

Erkan Akçay, Manisa? Burada.

Ali Öz, Mersin? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümünün açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı     :      279

Kabul                            :      238

Ret                                :      41(x)

                            Kâtip Üye                                                            Kâtip Üye

                       Mine Lök Beyaz                                                     Tanju Özcan

                            Diyarbakır                                                               Bolu”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34 Milletvekilinin Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı  ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34 Milletvekilinin Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/730, 2/680, 2/1056, 2/1084) (S. Sayısı: 394)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, daha önce 25/1/2013 ve 26/1/2013 tarihlerinde de çalışmasına karar verilen Genel Kurulun bu tarihlerde çalışmamasına ilişkin önerisi

24/01/2013

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 24.01.2013 Perşembe günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                          Cemil Çiçek

                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

                       Mahir Ünal                                                           Emine Ülker Tarhan

     Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu                                Cumhuriyet Halk Partisi Grubu           

                     Başkan Vekili                                                              Başkan Vekili

                    Mehmet Şandır                                                           Pervin Buldan

      Milliyetçi Hareket Partisi Grubu                                Barış ve Demokrasi Partisi Grubu

                     Başkan Vekili                                                              Başkan Vekili

Öneri:

Daha önceden 25.01.2013 ve 26.01.2013 tarihlerinde de çalışmasına karar verilen Genel Kurulun, bu tarihlerde çalışmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 29 Ocak 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.13