‑
DÖNEM: 24
CİLT:
41 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
57’nci
Birleşim
24 Ocak 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Konya’da yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Gazeteci Yazar Uğur
Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bakan onayı ve
kararnameler yoluyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlere ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Grubu olarak, 24 Ocak
Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ile Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın
ölümlerinin yıl dönümünde kendilerine Allah’tan rahmet dilediklerine ve Irak
Tuzhurmatu’da Türkmenlere yönelik yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, BDP Grubu olarak,
24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın
katledilişlerinin yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediklerine, 25 Ocak HADEP
Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile yönetici Ebubekir Deniz’in kaybolmalarının
yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin Türkiye’nin kanayan bir yarası
olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, AK PARTİ Grubu
olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin ve Diyarbakır
Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ile 5 polis memurunun şehit edilmelerinin yıl
dönümünde kendilerini rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu
olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar
Okkan’ın ve siyaset adamı İsmail Cem’in ölüm yıl dönümlerinde rahmet ve
şükranla andıklarına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Oman Şûra Meclisi Başkanı Sheikh Khalid bin Hilal bin Naseer
Al Mawali’nin beraberinde bir Şûra Meclisi heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret
etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/01/2013
tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1090)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin,
kamuoyunda kızamık olarak bilinen subakut sklerozan panensefalit hastalığı ve
bu hastalığın tedavisiyle ilgili dünyadaki gelişmelerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/479)
2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve 19 milletvekilinin,
Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi ürünlerinin yerli sanayiye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 23
milletvekilinin, ilköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli
beslenmeleri konusundaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 22
milletvekilinin ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin
aydınlatılması amacıyla 22/01/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 24 Ocak 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, daha önce 25/1/2013
ve 26/1/2013 tarihlerinde de çalışmasına karar verilen Genel Kurulun bu
tarihlerde çalışmamasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240,
2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365)
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün
Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34
Milletvekilinin Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/730, 2/680, 2/1056, 2/1084) (S. Sayısı:
394)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 365) Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Iğdır’ın çeşitli
bölgelerinde bulunan koçbaşı mezar taşlarının korunmasına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14673)
2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Şanlıurfa Balıklı Göl’ün
turizme katkısı için yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14674)
3.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Dilek Yarımadası’nda
kesilen ağaçlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/14720)
4.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, tarımsal sulama amaçlı
kurulan kuyulara saat bağlanmasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14721)
5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Spil Millî Parkı’na
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14732)
6.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, cari açığın
azaltılması için yapılan çalışmalara ve Bilecik’e yönelik projelere ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/14906)
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur
Seçme Sınavına ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/14994)
8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur
Seçme Sınavına ve boş engelli kadrosuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/14998)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak dokuz oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Muhammet Bilal Macit, Babıali baskınının
100’üncü yıl dönümüne,
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, tarım satış kooperatifleri
birliklerinin güçlüklerinin değerlendirilmesine,
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane, alan değişikliği yapmak zorunda
bırakılan öğretmenlerin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir ve 27 milletvekilinin, nefret
suçlarında yaşanan artışın ve nefret suçlarının toplumda yarattığı ayrışma ve travmanın (10/476),
Niğde Milletvekili Doğan Şafak ve 29 milletvekilinin, Niğde ilinin
İçmeli beldesinde ve ülke genelinde kadastro çalışmalarından mağdur olan
vatandaşların sorunlarının (10/477),
İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve 22 milletvekilinin,
FATİH Projesi kapsamında yapılmış akıllı tahta ihalesi ve MEB Eğitim
Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile patent tasarımcısı arasındaki ilişkilerin
(10/478),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun, 18/4/2012 tarihinde
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin kadınların iş gücüne
katılımının ve iş hayatında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (368 sıra no.lu),
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 23 Ocak 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Isparta Milletvekili Recep
Özel’in bazı ifadelerini çarpıttığına,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit Kandili’ni kutladıklarına;
İlişkin birer açıklamada bulundular.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun niteliğine sahip
olmadığı gerekçesiyle AK PARTİ grup önerisinin işleme alınıp alınamayacağı
hakkında usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı
açıklandı.
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil
Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi
Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporlarının (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365) görüşmelerine başlanarak 2’nci maddesine kadar kabul edildi.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla
terörün egemenliğinin meşrulaştırılmak istendiğine ve millet egemenliğine
getirilen bu dayatmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul etmelerinin
mümkün olmadığına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut’un, yasa tasarısının görüşmelerine başlamadan önce İzmir
Milletvekili Oktay Vural’a söz vermesinin doğru bir uygulama olmadığına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın savunma hakkının genişletilmesine yönelik olduğuna ve bir
dayatmanın söz konusu olmadığına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Meclis çalışmalarında
Anayasa’ya aykırılık iddialarının ne şekilde ileri sürüleceğinin İç Tüzük’te
açıkça ifade edildiğine ve Anayasa Mahkemesinin televizyonlarda farklı dil ve
lehçelerin kullanılmasıyla ilgili 2001 yılında verdiği karara,
Batman Milletvekili Ayla Akat, sosyal demokrat kimliğiyle siyaset
yapan ana muhalefet partisinin militarist bir tutum içinde olduğuna,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Cumhuriyet Halk Partisinin
sosyal demokrat kimliğine söylenen hiçbir sözü kabul etmediklerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın MHP Grubuna,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın şahsına,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Bursa Milletvekili Hakan
Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın AK PARTİ Grubuna,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal’ın CHP Grubuna,
Isparta Milletvekili Recep Özel, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın
şahsına,
İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin, Anayasa’nın
değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek olan 3’üncü maddesine aykırı olduğu
gerekçesiyle işleme alınıp alınamayacağı hakkında usul görüşmesi yapıldı.
Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı açıklandı.
Alınan karar gereğince, 24 Ocak 2013 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 00.03’te birleşime son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan
Vekili
Tanju
ÖZcan Mine
Lök Beyaz
Bolu Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa
Hamarat Muhammet
Bilal Macit
Ordu İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 79
24 Ocak 2013 Perşembe
Tasarılar
1.- Yolsuzluğa Karşı Ceza
Hukuku Sözleşmesine Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/733) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.01.2013)
2.- Özel Sektörün
Geliştirilmesi İslami Kurumu Kurucu Anlaşmasının Tadiline İlişkin Genel Kurul
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/734) (Plan ve
Bütçe; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.01.2013)
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1157) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
2.- İstanbul Milletvekili
Aydın Ağan Ayaydın'ın; 5953 Sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar
Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1158) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
3.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vural'ın; Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1159) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
4.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vural'ın; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1160) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
5.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vural'ın; Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1161) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
6.- Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Denizli İlinde Kızılcabölük Adıyla İlçe
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1162) (Plan ve Bütçe ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
7.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1163) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
8.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın; Demirtaş, Konaklı, Mahmutlar, Kalkan Adıyla 4 İlçe Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1164) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2013)
9.- Hatay Milletvekili Mehmet
Ali Ediboğlu'nun; 29/4/1959 Tarihli ve 7258 Sayılı
Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1165) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.01.2013)
10.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun; 6222 Sayılı
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1166) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2013)
11.- İzmir Milletvekili Musa Çam'ın; Türk Ticaret Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1167) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2013)
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde kapatılan bir ilkokula
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesini 24.01.2013 tarihinde
geri almıştır. (7/14694)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, 2013 Akdeniz Olimpiyatları için Mersin’de yapılan tesislere ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/2756) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2012 yılında eş durumundan tayin isteyen öğretmen sayısına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2757) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2007-2012 yılları arasında ülkemize giren kaçak sigara miktarına
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/2758) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
4.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2007-2012 yılları arasında Ankara’da meydana gelen gasp
olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2759) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2012 yılında Ankara’da yapılan trafik kontrollerinde tespit
edilen alkollü sürücülere ve kesilen trafik cezalarına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2760) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Azerbaycan’daki meslek ve teknik lise
öğretmenlerine verilen eğitime ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2761)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Orta Ceyhan Menzelet II. Merhale Sulama
Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2762) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, hafif ticari araç pazarının daralmasına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2763) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, okullarda serbest kıyafet uygulamasının suç
oranlarını artırdığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2764)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, TİKA’nın
koordinasyon ofisleri ve personeline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/2765) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
11.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, üniversite mezunu
işsiz sayısına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2766) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Ayvalı Sulama
Projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2767) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, bazı
öğretmenevlerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/2768) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ÖTV oranlarındaki
artışa ve ekonomiye etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2769)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, elektronik ortamda
tebligat bildirimine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2770)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 182 Hastane Randevu
Merkezi’nin randevu sistemindeki bazı eksikliklere ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2771) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş
Havalimanını büyütme ve modernizasyon çalışmalarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/2772) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
18.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, buğday, arpa ve
çeltik üretiminin artırılması için yapılan çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2773) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul’un Adalar ilçesindeki bazı gayrimenkullerin
imar planı değişikliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
2.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, Adana’daki Amerikan üssünde bulunan camiye saldırı yapıldığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16100) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
3.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapan emekli subaylara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16101) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
4.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, bazı Türk vatandaşlarının Suriye tarafından esir alındığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16102) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
5.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, MİT Müsteşarının Abdullah Öcalan ile görüşmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16103) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
6.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, Barış ve Demokrasi Partisi mensubu milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/16104) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
7.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Uludağ Üniversitesindeki yolsuzluk iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16105) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
8.- Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin’in, Türkiye ile Rusya arasında imzalandığı iddia edilen bir
anlaşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16106) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
9.- Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin’in, TSK’da görev yapan rütbeli personele ve bunların maaşlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16107) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
10.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, yabancılara ait dernek ve
vakıflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16108) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
11.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, üniversiteler ile ilgili
bazı istatistiklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16109)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
12.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, 2003-2012 yılları
arasında yapılan imar değişikliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16110) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
13.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, ÖSYM’nin yaptığı
sınavların giriş ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16111)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
14.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16112) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milli İstihbarat Teşkilatının
personel alımı ile ilgili soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16113) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, çalışma
odasına yerleştirilmiş dinleme cihazına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16114) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, İmralı
görüşmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16115) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Seyitömer Termik Santralinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16116) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
19.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PKK
temsilcileri ve elebaşı ile yapılan görüşmelerle ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16117) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
20.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, terör örgütü tarafından
kaçırılan vatandaşlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16118)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
21.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afganistan’da yol ve köprülü kavşak yapımı
için yapılan harcamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
22.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Arnavutluk’ta bir
okul ve yurt için yapılan harcamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16120) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, piyasadan çekilen
motorlu taşıtlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16121) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 2012 yılında kurulan
taş ocağı ve çimento fabrikalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16122) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
25.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Sırbistan’daki bir
okulun onarılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16123)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Pakistan’da yapılan
yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16124) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
27.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, koruma altına alınan
hayvanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16125) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
28.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, üniversitelere
araştırma için aktarılan kaynağa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16126) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
29.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, şehit askerlerin
yakınlarına uygulanan isteğe bağlı askerlikten muafiyet hakkının polislere de
uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16127) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
30.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, öğretmen maaşlarına
ve öğretmenlere yönelik şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16128) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
31.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, araç muayene
istasyonlarına ve bunlardan elde edilen gelire ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16129) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
32.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu çalışanlarının ücret sorununa ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16130) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
33.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Anadolu Ajansının internet
medyası ile yazılı basına farklı bültenler verdiği iddialarına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16131) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bağlı kurum ve kuruluşlar
tarafından satın alınan ve kiralanan araçlara ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16132) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
Manisa’da gerçekleştirdiği yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/16133) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ermeni soykırımı iddialarına
karşı yapılan çalışmalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/16134) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ataması yapılan Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı’na ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/16135) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
38.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, yerel basının yaşadığı
sorunlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/16136) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
39.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, elektrik tüketiminden
alınan TRT payına ve TRT’nin özel şirketlere yaptırdığı programlara ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/16137)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
40.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/16138) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
41.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Borca
Dayalı Para Sistemi ve Kısmi Rezerv Sistemine ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16139) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
42.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/16140) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
43.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/16141) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
44.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığına ve terörle mücadele kapsamındaki faaliyetlerine ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/16142) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
45.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi
(7/16143) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
46.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığında yabancı uyruklu personelin istihdam edilmesine ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/16144) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
47.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay)
yazılı soru önergesi (7/16145) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
48.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi
(7/16146) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
49.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ)
yazılı soru önergesi (7/16147) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
50.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, sağlık durumu ağır olan bir mahkuma ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16148) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
51.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, tutuklanan bir kişinin
yaşının büyütüldüğü iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16149) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
52.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel
başvuru konusu olabilecek haklarda belirsizlik olduğu iddialarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16150) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
53.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tüzel kişilerin Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapamamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16151) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
54.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru ücretinin yüksek oluşuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16152) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
55.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesinin teknik ve
fiziki yeterliliğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16153)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
56.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, İmralı Cezaevine ve Abdullah
Öcalan’ın cezaevi hayatına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16154) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
57.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hakkında inceleme ve soruşturma
başlatılan hakim ve savcılara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16155) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
58.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Fransa’da gözaltına alınan bir
teröristin ülkemize iade edilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16156) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
59.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16157) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
60.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kadına yönelik
şiddet ve cinayetler ile ilgili davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16158) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
61.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16159) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
62.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde
boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16160) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
63.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kadına yönelik
şiddet ve cinayet vakalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16161) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
64.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Muğla E Tipi Kapalı Cezaevindeki
işkence iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16162)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
65.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Diyarbakır E Tipi Kapalı
Cezaevinde bir mahkumun ölümü ile ilgili iddialara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16163) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
66.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, çocuk yoksulluğuna ilişkin Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16164) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
67.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16165) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
68.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde
boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16166) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
69.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16167) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
70.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16168)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
71.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde
boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16169) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
72.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16170) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
73.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde
boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16171) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
74.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur
yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16172) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
75.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Zonguldak’ta meydana gelen
maden kazasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16173) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
76.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, 2003-2013 yılları arasında
meydana gelen iş kazalarıyla ilgili verilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16174) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
77.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, e-reçete uygulamasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16175) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
78.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, hastanelerdeki taşeron firma
çalışanlarının sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16176) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
79.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ülkemizde ve Manisa’da çocuk
işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16177) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
80.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16178) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
81.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16179) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
82.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde
boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16180) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
83.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur
yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16181) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
84.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve kiralanan taşıtların
maliyetine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16182) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
85.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ÇED sürecinden muaf tutulan
projelere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
86.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım dışı amaçla kullanılan
tarım arazilerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16184) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
87.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da turizm öncelikli yöre
belediyelerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16185) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
88.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sit alanlarına ve yeniden
değerlendirmeye tabi tutulmalarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16186) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
89.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16187) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
90.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde
boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16188) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
91.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur
yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16189) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
92.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, ülkemizde
konuşlandırılacak patriot füzelerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16190) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
93.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık
tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16191) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
94.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sözde Ermeni soykırımının 100.
yılı için yapılması planlanan propagandaya karşı alınan önlemlere ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16192) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
95.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Suriyeli muhaliflere yapılan
desteklere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16193)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
96.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Suriyeli mülteciler için
oluşturulan kamplara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16194) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
97.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret
modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16195) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
98.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde
boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16196) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
99.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli memur
yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16197) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
100.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Ekonomi
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16198) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
101.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2002-2012
yılları arasında yapılan ihracat desteklerine ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16199) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
102.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16200) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
103.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Irak ile
olan dış ticarete ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16201)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
104.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Ekonomi Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16202) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
105.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Ekonomi Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16203) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
106.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli
memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16204) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.01.2013)
107.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Trakya
Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin bazı uygulamalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16205) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
108.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16206) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
109.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Seyitömer Linyit İşletmesinin lojmanlarının boşaltılmasına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16207) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
110.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Seyitömer Linyit İşletmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16208) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
111.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Garp Linyit İşletmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16209) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
112.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Tunçbilek Termik Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16210) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
113.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Seyitömer Termik Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16211) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
114.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bakanlık
teşkilatı ile bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından satın alınan ve kiralanan
araçlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16212) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
115.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik ve
petrol ihracına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16213) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
116.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16214) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
117.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16215) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
118.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16216) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
119.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, cirit
sporunun geliştirilmesi amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16217) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
120.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16218) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
121.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16219) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
122.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16220) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
123.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli
memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16221) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.01.2013)
124.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Suriye’den
kaçak zeytinyağı getirildiği iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16222) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
125.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16223) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
126.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Ordu Ziraat
Odasının tüzel kişiliğinin sona erdirilmesine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16224) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
127.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, ülkemizdeki
sahte bal reklam ve satışlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16225) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
128.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hayvan
üreticilerinin sorunlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16226) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
129.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, kaçak kenevir ve haşhaş ekimlerinin önlenmesine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16227) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
130.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16228) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
131.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Alo 174 gıda hattına yapılan başvurulara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16229) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
132.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16230) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
133.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16231) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
134.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli
memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16232) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
135.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, ülkemizdeki
sahte bal reklam ve satışlarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16233) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
136.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16234) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
137.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
Bakanlıktaki geçici görevlendirme uygulamalarına ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16235) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
138.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık tarafından satın alınan taşıtlara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16236) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
139.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16237) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
140.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16238) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
141.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, engelli
memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16239) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
142.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, sözleşmeli
belediye çalışanlarına ve Esenyurt Belediyesi personel sayısına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16240) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
143.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın,
Türkiye’deki koruculuk sistemine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16241) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
144.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adana
ilindeki sivil toplum örgütlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16242) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
145.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Emniyet
Genel Müdürlüğü personeline yapılan taltif ödemelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16243) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
146.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, terörle
mücadelede görev yapan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16244) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
147.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16245) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
148.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
Emniyet Genel Müdürlüğü Teşkilatı personeli intiharlarına ve intiharların
sebeplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16246)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
149.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16247) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
150.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16248) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
151.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Kilis
Belediyesine ait bir kesimhane ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16249) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
152.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16250) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
153.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Kalkınma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16251) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
154.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Kalkınma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16252) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
155.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in,
İstanbul’daki heykellere ve bunların bakım ve onarımına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16253) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
156.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sözde
Ermeni soykırımı iddialarının 100. yılı için yapılması planlanan propagandaya
karşı alınan önlemlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16254) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
157.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16255) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
158.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16256) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
159.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16257) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
160.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın,
engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16258) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
161.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, spor
kulüplerinin vergi ve sigorta prim borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16259) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
162.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, özelleştirme kapsamında olan Seyitömer Linyit İşletmesine yeni
personel alınacağı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16260) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
163.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Tunçbilek Termik Santralinin özelleştirilmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16261) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
164.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Garp Linyit İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16262) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
165.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Seyitömer Termik Santralinin faaliyetlerine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16263) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
166.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Seyitömer Linyit İşletmesinin özelleştirilmesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16264) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
167.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Türk Telekom’un özelleştirilmesinden sonra bazı taşınmazlarının rayiç
bedelleri altında kiralandığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16265) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
168.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, mobil servis sağlayıcılarının denetimine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16266) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
169.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Türk Telekom’un özelleştirilmesinden sonra Sivas’taki bir taşınmazının
rayiç bedeli altında kiralandığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16267) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
170.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16268) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
171.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, dolaysız
verginin vergi tahsilatındaki payının azalmasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16269) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
172.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16270) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
173.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16271) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
174.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın,
engelli memur yerleştirmelerine ve boş engelli kadrosuna ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16272) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.01.2013)
175.- Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın,
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı bir köyün okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16273) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
176.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in,
Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı bir okulun öğrenci sayısındaki yoğunluğa
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16274) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
177.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, engelli
öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16275)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
178.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Bakanlığın
öğrencilere okutulan kitaplarla ilgili politikasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16276) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
179.- Batman Milletvekili Ayla Akat’ın, Batman’ın
bir köy okulunda öğretmenlerin siyasi içerikli konuşmalar yaptığı iddiasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16277) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
180.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu’nun, Osmaniye’de görevli bir öğretmen ile ilgili iddialara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16278) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
181.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Fethiye
ilçesinin bir köyünün öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16279) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
182.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın,
Muğla’da AÖF sınavlarının tek merkezde yapılmasının neden olduğu sorunlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16280) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
183.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16281) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
184.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Yap-İşlet-Devret Modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16282) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
185.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16283) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
186.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, yatılı
ilköğretim bölge okullarında öğrenim gören öğrencilere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16284) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
187.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, TSK’da
görev yapan pilotlara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16285) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
188.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in,
Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan çeşitli birimlerle ilgili verilere
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16286) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
189.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in,
Genelkurmay Başkanlığınca İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen
belgelere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16287)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
190.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, 2. Ordu
Komutanlığının 2011 yılındaki bal alım ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16288) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
191.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16289) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
192.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16290) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
193.- Samsun Milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan’ın,
Samsun’un Vezirköprü ilçesine bağlı Kunduz ormanlarının bir kısmının Çorum
iline bağlanmasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16291) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
194.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’ın, Tosya’da
yapılması planlanan bir baraja ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16292) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
195.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16293) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
196.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16294) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
197.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16295) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
198.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün,
Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterinin mesai saatlerini düzenleme
yetkisini kötüye kullandığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16296) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
199.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, hastanelerdeki
taşeron firma çalışanlarının sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16297) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
200.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, e-reçete
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
201.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, üreme
sağlığı ile ilgili çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16299) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
202.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, kişi
başına düşen doktor, hemşire ve yatak sayılarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16300) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
203.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Alo 184
SABİM hattına gelen şikayetlere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16301) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
204.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16302) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
205.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, yanlış
tedavi ve tetkikler ile bunlara yönelik denetimlere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16303) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
206.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16304) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
207.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16305) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
208.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
hava ambulanslarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16306)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
209.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
kapatılan sağlık ocağı ve sağlık evlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16307) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
210.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, bir telekomünikasyon şirketinin kişisel veri ihlali yaptığı iddiasına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16308) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
211.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, mobil servis sağlayıcılarına ve bunların denetimlerine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16309)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
212.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, sivil havacılık sektörüne ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16310) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
213.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, alınan ve
kiralanan taşıtların maliyetine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16311) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
214.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan yatırımlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16312) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.01.2013)
215.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
İstanbul ve Çanakkale boğazlarından yapılan gemi geçişlerine ve verilen
kılavuzluk hizmetlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16313) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
216.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
deniz araçlarına ve yangın söndürme römorkörlerine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16314) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
217.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
tarihi deniz fenerlerine ve turizme kazandırılmalarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16315) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
218.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
İstanbul ve Çanakkale boğazlarından tehlikeli madde taşıyan gemi geçişlerine
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16316) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.01.2013)
219.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Araçların Yüklenmesine İlişkin Ölçü ve Usuller ile Tartı ve Boyut Ölçüm
Toleransları Hakkında Yönetmelik’ten kaynaklanan mağduriyete ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16317) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.01.2013)
220.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun,
Bakanlık bünyesinde boş bulunan memur kadrolarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16318) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.01.2013)
221.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un,
Sayıştayın 2011 yılı denetim raporlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/16319) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.01.2013)
222.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 24. Yasama Döneminde
gerçekleşen yurt dışı seyahatlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/16320) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.01.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkari
Milletvekili Adil Kurt ve 21 Milletvekilinin, SSPE hastalığı konusunun
araştırılarak bu hastalıkla mücadele için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/479) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.01.2012)
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan ve 19 Milletvekilinin, Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi
ürünlerinin yerli sanayiye etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/480) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.01.2012)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 23 Milletvekilinin, ilköğretim çağındaki
çocukların yeterli ve dengeli beslenme konusundaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/481) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.01.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, Cemevlerine verilen Devlet desteklerine ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/12405)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, mayınlı
arazilere ve bunların temizlenmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12509)
3.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Türkiye’deki Cemevi sayısına ve illere göre dağılımına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/12567)
4.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, son bir yıl içinde düşen ya da düşürülen helikopter sayısına ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12654)
5.- İzmir Milletvekili Rahmi
Aşkın Türeli’nin, 1996 yılında düşen bir savaş uçağının enkazının ve pilotun
naaşının Ege Denizinden çıkarılması talebine ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12655)
6.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, İsrail savaş uçaklarının KKTC sahasını ihlal ettiğine
yönelik iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12658)
7.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Siirt’te düşen S-70 model helikoptere ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12659)
8.- İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kabul edilen şehit ve gazi tanımlarına
ve yapılan maaş ve tazminat ödemelerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12660)
9.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’daki konut sayısına ve konut satışlarındaki düşüşe
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/13310)
24 Ocak 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 57’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere geçiyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz Konya’da
yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Konya’da yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya ilimize iktidarımız döneminde
yapılan yatırımlarla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün, 24 Ocak
2013, rahmetli gazeteci Uğur Mumcu’nun ve Gaffar Okkan suikastlarının yıl
dönümü. Ben her ikisine de Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır
diliyorum. Türkiye'nin ne kadar karanlık dönemlerden geçtiğini ve AK PARTİ
iktidarının son on yıldır bu karanlık dönemleri aydınlatma yolundaki
girişimlerinin ne tür engellemelerle karşılaştığını vatandaşlarımız çok iyi
biliyor. İnşallah bu karanlık noktaları el birliğiyle ortaya çıkartacağız.
Türkiye şeffaf, geçmişiyle hesaplaşabilen ve geleceğine umutla bakabilen bir
ülke olacak.
Ben, özellikle, dünkü
oturumda sarf edilen sözlerle ilgili de bir iki şey söylemek istiyorum.
Türkiye'de yaşayan her vatandaşımız ırkı, dili, dini ne olursa olsun eşit
vatandaştır. Bizim inancımıza göre de Allah katında üstünlük takvadadır, o
yüzden herkes eşittir. Ben, dün burada, kürsüde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünde sarf edilen, ırkçılığın buram buram koktuğu o sözleri lanetle,
nefretle ve şiddetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah bu tip
insanları inşallah ülkemizin başına bela etmesin, Allah bunların eline bizi
bırakmasın diyorum.
Konya,
tarımsal potansiyeli, sanayi altyapısı, coğrafi konumu itibarıyla bir kavşak
noktası olması, kara yolu, hava yolu ve demir yolu bağlantıları, limanlara
yakınlığı, yetişmiş iş gücü, tarihî ve kültürel zenginlikleri, hâlen
yürütülmekte olan KOP gibi devasa yatırımları, deprem riskinin düşük olması
gibi nedenlerle yatırım için cazip bir il olma özelliğini arttırarak devam
ettirmektedir. Tarım ve sanayideki üretim ile ülke
ekonomisinde önemli bir yere sahiptir.
Konya, biliyorsunuz,
Türkiye'de yüz ölçümü en büyük olan illerimizden birisi, nüfusumuz da 2 milyon
küsur. Şu anda sosyoekonomik gelişmişlik açısından 20’nci sırada yer
almaktayız. İl ve merkez ilçelerimizde toplam 2.803 hektar alana sahip 9 adet
organize sanayi bölgesi ve 38 adet küçük sanayi sitesi mevcuttur. Organize
sanayi bölgelerinde faal durumda olan 596 fabrika bulunmaktadır. Ayrıca, küçük
sanayi sitelerinde 6.800 iş yeri mevcuttur. Bunlara ilave olarak, il merkezinde
120 hektar alan üzerinde kurulu bulunan özel Büsan toplu iş yerinde de 460 iş
yeri faaliyette bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilimizde dikkati çeken bazı yatırımları kısaca belirtmek
istiyorum. İlimiz toplam arazi varlığının yüzde 55’inde tarım yapılmakta olup
yüzde 45’i tarım dışı arazidir. Tarla arazisinde de arpa, buğday ve şeker
pancarı üretilmektedir. İlimizde 2012 yılı itibarıyla 734 adet tarımsal amaçlı
kooperatif bulunmaktadır. Ayrıca ilde 38 adet tarımsal üretici birliği ve 3
adet, 4632 sayılı Kanun’a göre kurulan yetiştirici birliği faaliyet
göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Konya, Niğde, Aksaray ve Karaman illerinde gerçekleştirilecek KOP bünyesinde
muhtelif aşamalarda 16 adet proje yer almaktadır. KOP kapsamındaki projelerle
toplam yaklaşık 860 bin hektar alan sulanacaktır. KOP’la ilgili çalışmalar 2020
yılına kadar tamamıyla bitecek ve Konya tarımsal sulama amaçlı, içme ve
kullanma suyu amaçlı ihtiyaçlarının büyük bir kısmını buradan karşılayacaktır.
Konya-Ankara arasında 250
kilometre hıza uygun olarak inşa edilen çift hatlı elektrikli sinyalli yeni
demir yolunun toplam uzunluğu 306 kilometredir. Şu anda, yine Konya ve
Eskişehir arası hızlı tren seferleri başlayacak. Şu anda geri sayıma başladık,
her türlü altyapısı tamamlanmış durumda, yakın bir sürede de seferler
başlayacak.
Konya ilinde yapımı planlanan
bölünmüş yol uzunluğu 990 kilometre olup, bunun 868 kilometresi 2011 ve 2012
yıllarında tamamlanmış ve trafiğe açılmıştır. Ayrıca, Konya-Afyonkarahisar,
Konya- Ereğli gibi bölünmüş yol çalışmaları da hâlen devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii ki takdir edersiniz ki beş dakikalık bir süreye Konya’ya
cumhuriyet tarihinin en önemli yatırımlarının yapıldığı son on yılı sığdırmak
mümkün değil. Ben emeği geçen tüm bakanlarımıza, başta Başbakanımız olmak üzere
teşekkür ediyorum.
Konya çok güzel, yaşanılası
bir şehir olduğu için emeği geçen belediye başkanlarımıza da teşekkür ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Gazeteci Yazar Uğur
Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Ocak 2013. Bundan tam yirmi yıl
önce, 24 Ocak 1993 tarihinde araştırmacı gazeteci yazar, tam bağımsız ve
demokratik Türkiye yolunda mücadele eden, demokrat, devrimci, yurtsever Uğur
Mumcu hunharca katledildi.
Yine, bugün 24 Ocak –iyi bir
gün değil aslında- Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan 5 polisiyle birlikte
hunharca katledildi.
Bugün, 24 Ocakta siyaset
adamı Uğur Mumcu ve Aydın Güven Gürkan öldüler. Onların anıları önünde saygıyla
eğiliyorum. Hepsine Tanrı’dan rahmet diliyorum.
24 Ocak, başka bir yönüyle de
kötü bir gün. Biliyorsunuz, 24 Ocak 1980 kararlarının ve 12 Eylül 1980 darbesinin
ekonomik temelini oluşturan kararların alındığı bir gün. Rahmetli
Turgut Özal’ın IMF doğrultusunda yazdığı reçetenin yürürlüğe girdiği bir gün.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Uğur Mumcu, aslında demokrasi ve özgürlük yolunda simge bir isimdi.
O, hunharca katledildi ama kimlerin katlettiği, neden katlettiği, nasıl
katlettiği bir türlü aydınlatılamadı. Kemal Türkler, Abdi İpekçi, Muammer
Aksoy, Bahriye Üçok, Gün Sazak gibi pek çok toplum önderinin katledilişinde
olduğu gibi Uğur Mumcu’nun katledilişi de faili meçhul bir cinayet olarak
kaldı. Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasa’sında hukuk devleti
olduğu yazılıdır. Hukuk devletinde hiçbir cinayet faili meçhul değildir,
aslında faili meçhul bırakılan cinayetler söz konusudur. Bu cinayetlerde
devletin eli var demektir. Eğer devlet bu faili meçhul bırakılan siyasi
cinayetleri aydınlatamıyorsa eli var demektir. Bugüne kadar da Uğur Mumcu
cinayetinin aydınlatılmasıyla ilgili olarak fiilî dirençlerin ortaya konulduğu,
Parlamentoda Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu Başkanı tarafından dile
getirildi ve biz Türkiye Cumhuriyetinin 2013 yılındaki Türkiye’si olarak
gerçekten, geride faili meçhulleri aydınlatılmamış bir Türkiye bırakıyoruz.
Biz, Uğur Mumcu’nun çocuklarına, babasının neden ve nasıl öldürüldüğü sorusunun
yanıtını veremiyoruz. Aslında, devletin bu sorulara yanıt vermesi gerekiyor.
Uğur Mumcu aslında demokrasi ve özgürlüğün yaşamın her alanında bir yaşam
biçimi olarak yaşanması için mücadele etti. “Adalet”, “hukuk” ve “demokrasi” kavramlarına
çok önem verdi.
Bakın, adaletle ilgili
düşüncesi: “Bir toplumu ayakta tutan temel dayanaklardan biri adalet
duygusudur. Bu duygu bir kez yara aldı mı demokrasinin temelleri de sarsılmış
demektir. Adalet bağımsız mahkemeler aracılığıyla dağıtılırsa adalet duygusu
güçlenir.” Ne güzel de demiş, tam bugüne özgü söylemiş Uğur Mumcu. Yani bugünü
yirmi yıl önce görmüş.
Yine adaletle ilgili başka
bir yazısında “Hukuktan önce ‘adalet’ kavramı var. Adalet bir
ideal durumun, özlemin adı. Hukuksa adalete ulaşmanın yollarından sadece biri. Hukuku
kullanarak adaletsizlik de yaratabilirsiniz. Parlamentodan çıkan metin hukuktur
ama mutlaka adalet değildir. Yargıcıyla, avukatıyla tüm hukukçular esir
alınmıştı Hitler rejimince. Hukuk profesörleri birer papağan, yargıçlar ise
oyuncaktı Hitler’in elinde. Bugün, Hitler’e uşaklık etmiş yargıçlara hukukçu
demek mümkün müdür artık? Bunlar siyasal cinayetlerin kiralık katilleridir. Bir
yüksek kürsüye cüppeyle çıkmak cellatlığa meşruiyet kazandırmaz hiçbir zaman.”
demektedir.
Değerli arkadaşlar,
görüyorsunuz ki Uğur Mumcu “adalet” ve “hukuk” kavramlarına ne kadar önem
vermiş, bundan yirmi yıl önce, yirmi beş yıl önce adaletin ve hukukun
gerekliliğini tespit etmiştir ve bugünleri işaret etmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün
anısı önünde özlemle bir kez daha saygıyla eğildiğimiz Uğur Mumcu ve diğer
faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin aydınlatılmasını sağlamak hukuk
devletinin görevidir ve bizim de o kişilerin yakınlarına, çocuklarına karşı bir
borcumuzdur diye düşünüyorum.
Uğur Mumcu ve diğer faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetlerde yaşamlarını kaybeden herkese Allah’tan
rahmet diliyorum, anısı önünde saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Biz de Başkanlık Divanı
olarak Uğur Mumcu’ya Allah’tan rahmet diliyoruz; yakınlarına, sevgili
çocuklarına ve özellikle Meclis Başkan Vekili Sayın Güldal Mumcu Hanımefendi’ye
sabırlar diliyoruz.
Gündem dışı üçüncü söz, Türk
Silahlı Kuvvetlerinden atılan kararname mağdurları ve askerî öğrencilerin
sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’ye aittir.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bakan onayı ve kararnameler
yoluyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlere ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinde bakan onayı
ve kararnameler yoluyla ilişiği kesilen ve mağduriyetleri devam edenlerle
ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Bilindiği gibi, 22 Mart 2011
tarihinde yürürlüğe giren 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’yla, 926
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na bir geçici 32’nci madde
eklendi. Bu maddeye göre, 1971 tarihinden itibaren, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şûra kararları ile
ilişiği kesilenlere özlük hakları verilmişti. Bu düzenlemelerden, yargı yolu
açık işlemler sonucunda ilişiği kesilen kararname mağdurları ve askerî
öğrenciler faydalanamamıştı. Bu durum Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik
ilkesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ayrımcılığı yasaklayan 14’üncü
maddesine aykırılık arz etmektedir. Aynı kanun maddeleri ve aynı gerekçelerle,
ancak farklı idari işlemlerle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler
arasında böyle bir ayrımcılığın yapılması kabul edilemez.
Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ayırma, 926 sayılı Kanun’un subaylar için 50/c, astsubaylar için 94/b maddesi
çerçevesinde yapılmaktadır. Konuyla ilgili yasa maddesi aynen şöyle:
“Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları
uygun görülmeyen subay, astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın
haklarında T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. Bu işlemlerin nasıl
ve kimler tarafından yapılacağı subay, astsubay sicil yönetmeliklerinde
gösterilir. Bu gibi subay, astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura
tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı
Kuvvetlerden ayırma işlemleri, Yüksek Askerî Şura kararıyla yapılır.” hükmünü
içermektedir. Ayırma işlemine tabi tutulacak personelin hangi idari kararlarla
ilişiğinin kesileceğine Genelkurmay Başkanlığı karar vermektedir. Bu durum,
personelin hangi idari kararlarla ilişiğinin kesileceği konusunda bir tasarrufu
söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, YAŞ
kararlarıyla ilişiği kesilenlerin yargıya gitme hakkı yoktur. Bu nedenle
Meclis, 6191 sayılı Yasa’nın 32’nci maddesini kabul ederek onlara bu hakkı
verdi. Teorik olarak şöyle düşünülebilir: Bakan onay ve kararnamelerle ilişiği
kesilen askerî personelin yargıya başvurma imkânı vardır. Onlar Askerî Yüksek
İdare Mahkemesinde haklarını arayabilirler.
Bu, yargı içinde hâkim
sınıfından olmayan üyeleri bulunduran bir yargıdır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bu yargının kararlarını yok saymaktadır. Bu, özlük işlemleri
Genelkurmay Başkanlığınca düzenlenen ve hâkimlik teminatı güvence altına
alınmamış bir yargıdır. Bu yargı, verdiği cezaların yargı konusu yapılacağını
hüküm altına almıştır. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi tarafsız değildir. Bu
nedenle 2010 yılında yapılan referandumla Yüksek Askerî Şûranın yetersizlik ve
kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme işlemine
karşı yargı yolu açılmıştı. Böylece YAŞ kararlarına yargı yolu açılmasına
rağmen YAŞ kararlarıyla ilişiği kesilenlerin yargı yolu açılmayıp, ilk, 6191
sayılı Yasa’nın geçici 32’nci maddesiyle özlük hakları verilmiştir. Olması
gereken, bu tür mağduriyetleri olan herkesin bu uygulamadan yararlanmasının
sağlanmasıdır ancak hem Hükûmet hem de Millî Savunma Bakanlığı kişilerin
geleceğiyle ilgili hayati düzenlemeleri objektif esaslar üzerinden yapmamakta,
mağduriyetlerin bir kısmını giderirken diğer kısmının mağdur olmasına göz
yummaktadır.
Değerli milletvekilleri,
önümüzdeki günlerde görüşülecek olan Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu
çerçevesinde oda ve göz hapsi cezalarının kaldırılması, disiplin cezalarına
yargı yolunun açılması olumlu bir gelişmedir. TSK’dan ayırma cezası verme
yetkisinin Yüksek Askerî Şûra ve ilgili bakanlık onayından çıkarılarak daha alt
kademelerde oluşturulan Yüksek Disiplin Kurulunun takdirine bırakılması doğru
değildir.
12 Eylül 2010 yılında yapılan
halk oylamasıyla kabul edilen Anayasa değişikliğinde “Askerî Yüksek İdare
Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının disiplin ve
özlük işleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
kanunla düzenlenir.” hükmü getirilmişti. Böyle olmakla birlikte, sözü edilen
uyum kanunu Meclisten henüz geçmemiştir. Yargı bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı güvence altına alınmamış bir mahkemenin yargı yolu olarak gösterilmesi
de doğru değildir. Hayati sonuçları olan Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma
cezasının yargı kararıyla verilmesi keyfî uygulamaların önüne geçebilecektir.
Bugün hâlâ keyfî uygulamalara maruz kalmış, basit disiplin suçlarıyla meslekten
çıkarılmış kişilerin mağduriyeti devam etmektedir.
Her defasında darbelerin
açtığı yaraların sarılacağı söyleniyor. O hâlde, ordudan çıkarıldığını
yakınlarından bile saklayan, intihar, aile ilişkilerinin bozulması sonuçlarını
doğuran bu mağduriyetin ivedi olarak giderilmesi gerekiyor diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, MHP Grubu olarak, 24 Ocak
Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ile Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın
ölümlerinin yıl dönümünde kendilerine Allah’tan rahmet dilediklerine ve Irak
Tuzhurmatu’da Türkmenlere yönelik yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak 24 Ocakta menfur saldırılar sonucu rahmetli olan Sayın Uğur
Mumcu’yu ve Sayın Gaffar Okan’ı ölümlerinin bu yıl dönümünde saygıyla anıyoruz.
Tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.
Bu vesileyle ayrıca, dün
Irak’ta, Tuzhurmatu’da Türkmenlere yönelik, cenaze töreni sırasında yapılan
saldırıda 42 kişi hayatını kaybetmiştir. Saldırıda Irak Türkmen Cephesi Başkan
Yardımcısı ile eski Başkanı Sayın Sadettin Ergeç yaralanmıştır. Bu menfur
saldırıyı kınıyor, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil
şifalar diliyorum.
Bu vesileyle bir konuyu,
Hükûmet de buradayken, paylaşmak istiyorum. ABD Dışişleri Bakanının Senatoda
verdiği bir ifadede, Libya’dan gelen birtakım silahların Türkiye’ye geldiğine,
oradan da Suriye’ye gittiğine ilişkin bir soru soruldu. Dolayısıyla, bu konuda
Dışişleri Bakanlığının acilen bir açıklama yaparak böyle bir hususun olup
olmadığı konusunda dünya kamuoyuna da cevap vermesini beklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Buldan…
2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, BDP
Grubu olarak, 24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü
Gaffar Okkan’ın katledilişlerinin yıl dönümünde Allah’tan rahmet dilediklerine,
25 Ocak HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile yönetici Ebubekir Deniz’in
kaybolmalarının yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin Türkiye’nin kanayan
bir yarası olduğuna ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de BDP Grubu olarak
Gazeteci-Yazar Sayın Uğur Mumcu’nun ve Sayın Gaffar Okkan’ın katledilişlerinin
yıl dönümünde her iki insanımıza, yurttaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.
Okkan ve Mumcu ailelerine bir kez daha başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Ayrıca, 25 Ocak 2001, HADEP
Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Yöneticisi Ebubekir Deniz’in
kaybedilişlerinin yıl dönümü. Bu iki arkadaşımız da jandarma karakolunda
gözaltına alındı ve bir daha kendilerinden haber alınamadı. O tarihten bu yana
kayıplar ve olayla ilgili yürütülen soruşturmada tek bir sonuca ulaşılabilmiş
değil.
Faili meçhul cinayetler
Türkiye’nin kanayan bir yarası, 17 bin faili meçhul cinayet, kayıp ve yargısız
infazlar bu coğrafyanın kaderi olmamalıdır.
BDP Grubu olarak bütün faili
meçhullerin açığa çıkması, faillerin yargılanması ve kayıpların bulunması
temennimizi bir kez daha ifade ediyor, teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ünal…
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, AK PARTİ Grubu olarak, 24
Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin ve Diyarbakır Emniyet Müdürü
Gaffar Okkan ile 5 polis memurunun şehit edilmelerinin yıl dönümünde
kendilerini rahmetle andıklarına ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de AK PARTİ Grubu olarak 24 Ocak
1993’te karanlık bir cinayet tertibiyle öldürülen gazeteci yazar Uğur Mumcu’yu
rahmetle anıyoruz ve bu olayı insan canına kasteden tüm cinayetlerde olduğu
gibi esefle, şiddetle kınıyoruz.
Aynı şekilde, 24 Ocak
tarihinde, yine, aramızdan ayrılan şehit emniyet müdürü Gaffar Okkan’ın ve 5
görev arkadaşı polis memurumuzun da şehadet yıl dönümü bugün. Şehit olduğu
günden bugüne kadar doğan yaklaşık 400 çocuğunun adının da Gaffar Okkan oluşu
bunun en büyük kanıtı.
Şehit Gaffar Okkan ve şehit
olan diğer kahramanlarımızı rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun, mekânları
cennet olsun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi…
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu olarak,
24 Ocak Gazeteci Yazar Uğur Mumcu’nun, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar
Okkan’ın ve siyaset adamı İsmail Cem’in ölüm yıl dönümlerinde rahmet ve
şükranla andıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
büyük gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun, bugün, ölümünün 20’nci yıl dönümünü
yaşıyoruz. Böyle acılı bir yıl dönümünde Uğur Mumcu’yu rahmetle ve şükranla
anıyorum. Onun vermiş olduğu mücadelenin, milletimizin eline tutuşturduğu özgürlük
ve bağımsızlık mücadelesinin aynı şekilde devam ettiğini ifade etmek isterim.
Bir demokratik ülkede
yaşıyoruz, ancak yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen, Uğur Mumcu cinayetinin ve
yine bugün ölüm yıl dönümü olan Gaffar Okkan cinayetinin hâlâ faili meçhul olarak
kalmış olmasını da demokrasimiz açısından üzülünecek bir durum olduğunu ifade
ediyorum.
Yine, bugün, büyük
siyasetçilerimizden, Türk devlet adamı İsmail Cem’in ölüm yıl dönümü, kendisini
rahmetle ve şükranla anıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Biz de tekrar Uğur Mumcu’yu,
Gaffar Okkan’ı ve tüm meçhul cinayetlere kurban gidenleri rahmetle ve saygıyla
anıyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın
Başkan, izin, verin milletvekilleri de Uğur Mumcu’yla ilgili duygu ve
düşüncelerini paylaşsınlar.
BAŞKAN – Benim o konudaki
tavrım belli, İç Tüzük de açık.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Senede bir gün, 24 Ocak Sayın Başkan. Senede bir gün Uğur Mumcu’yu anıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Oman Şûra Meclisi Başkanı Sheikh Khalid bin Hilal bin Naseer Al
Mawali’nin beraberinde bir Şûra Meclisi heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret
etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 23/01/2013
tarih ve 39 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1090)
23.01.2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Oman Şura Meclisi Başkanı
Sheikh Khalid bin Hilal bin Naseer Al Mawali’nın beraberinde bir Şura Meclisi
heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 23/01/2013 tarih ve 39 sayılı
Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
TBMM
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin 3 önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, kamuoyunda
kızamık olarak bilinen subakut sklerozan panensefalit hastalığı ve bu
hastalığın tedavisiyle ilgili dünyadaki gelişmelerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/479)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kamuoyunda "Kızamık
Hastalığı" olarak bilinen, tıptaki ismi Subakut Sklerozan Panensefalit
(SSPE) olan, kızamık mikrobunun yol açtığı beyin hastalığı ile ilgili halen çok
ciddi belirsizlikler ve soru işaretleri vardır.
SSPE
hastalığının tıpta kesin bir tedavisinin olmaması, hastalığa yakalananların
önemli kısmının 1990'lı yılların başından 2000'li yıllara kadarki dönemde,
özellikle Güneydoğu ve Doğu illerinde yapılan kızamık aşılarından sonra ortaya
çıkması durumu, o dönem kamuoyuna yansıyan "Güneydoğu'ya bozuk kızamık
aşısı" iddiaları ve bu iddialarla ilgili bugüne kadar ciddi bir yasal
sürecin işlememesi dikkat çekicidir.
Bu
bağlamda, SSPE hastalığı ile ilgili; hastalığa yakalanan kişilerin takibi ve
tedavilerinin nasıl devam ettiği, hastalığın özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki
illerde yaygın olmasının nedenleri ve henüz kamuoyunun hastalıkla ilgili net
olarak bilmediği durumların bilinmesi gibi hususları incelemek ve araştırmak
adına Anayasa'nın 98’inci İç Tüzük'ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.
1) Adil
Kurt (Hakkâri)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip
Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Ayla
Akat (Batman)
7) İdris
Baluken (Bingöl)
8)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine
Ayna (Diyarbakır)
10)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan
Tan (Diyarbakır)
12) Esat
Canan (Hakkâri)
13) Halil
Aksoy (Ağrı)
14) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
15)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol
Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir
Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi
Gür (Van)
22) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe:
SSPE (Subacute sclerosing
panencephalitis) hastalığı genel anlamda, kızamık virüsü enfeksiyonunun
(beyin iltihabı) sebep olduğu bir merkezî sinir sistemi hastalığıdır. Kızamık
geçiren bir kişinin beynine yerleşen virüs, on yıl içinde tekrar aktif hâle
geçip beyinde büyük bir tahribata neden olmaktadır.
Hastalığın net bir
tedavisinin olmadığı, ancak seyrinin yavaşlatıldığı bilinmektedir. SSPE
Derneğine göre hastalıkla birlikte beyinde patolojik değişiklikler görülmekte
ve bu durum hastanın önce spastiklik, sonrasında koma ve altı-on iki ay
içerisinde ölümüne neden olabilecek bir sonucu doğurmaktadır.
Bugüne kadar Sağlık
Bakanlığının SSPE hastalığı ile ilgili kamuoyunu rahatlatacak ve geçmişe dair
soru işaretlerini giderecek net bir açıklaması ve incelemesi ne yazık ki
olmamıştır. Soru önergelerine verilen cevaplarda Bakanlık, SSPE hastalığının,
kızamık aşısının değil, kızamık hastalığının bir komplikasyonu
olduğunu, geçmiş dönemlerdeki, özellikle Güneydoğu ve Doğu illerindeki
hastalıklara ilişkin asıl problemin bozuk aşılarla ilgili olmadığını,
geçmişteki aşılamanın istenen seviyede olmamasından kaynaklandığını iddia
etmiştir. Oysaki SSPE Derneği hastalığı tanımlarken hastalığın kızamık
virüsünün reaktivasyonu veya kızamık virüsüne uygunsuz bir immün yanıt verilmesi
sonucu geliştiğini belirtmiştir. Bu da hastalığın, bayat veya yanlış aşı
uygulamasının bir sonucu olarak da ortaya çıkabileceğini, dolayısıyla geçmiş
yıllarda Güneydoğu ve Doğu illerine gönderilen aşı ile ilgili iddiaları
destekleyebileceğini göstermektedir.
Öte yandan, geçmiş yıllarda
Japonya'da bu hastalığın tedavi edilebileceği ile ilgili haberler kamuoyuna
yansımış, Bakanlık bu haberlerin henüz gerçeği yansıtmadığını belirtmişti.
Tıbben kesin tedavisinin olmadığı, sadece virüsün yayılmasını geciktiren
ilaçlarla seyrinin yavaşlatıldığının söylendiği bu hastalığın; dünyadaki tıbbî
gelişmeler ışığında hâlen bu şekilde olup olmadığının, Sağlık Bakanlığı
tarafından güncel takibinin yapılıp yapılmadığı da ayrıca merak uyandıran bir
diğer husustur.
Bir diğer
önemli husus, Sağlık Bakanlığı, hastalığın çok görüldüğü illerde bu hastalıkla
ilgili birimlerin kurulduğunu, takiplerin yapıldığını belirtmesine karşın
hastaların sürekli gözlem altında tutulmadığı ve takibinin yapılmadığı,
hastalığı geçiren çocukların ailelerine maddi ve manevi desteğin belirtildiği
gibi olmadığı, ailelere çocuklarının tedavisi sürecinde hastalığın neden olduğu
diğer rahatsızlıklar konusunda ve hastalığın seyriyle ilgili yol gösterilmediği
görülmektedir. Bunun aksine, doktorların hasta ailelerine,
"Çaresi yok, ölmesi kaçınılmaz. Niye hastaneye getiriyorsunuz ki? Bize
neden getiriyorsunuz? Zaten günde 90 hastaya bakıyoruz." diyerek geri
çevirdikleri bizzat hastalığı geçiren çocukların aileleri tarafından
belirtilmektedir.
Bunun
yanında, SSPE hastalığının yaygın bir şekilde özellikle Güneydoğu ve Doğu
illerinde ortaya çıkması ile ilgili Sağlık Bakanlığının "Geçmişteki
yeterli olmayan aşı uygulamasının sonucudur." savını tek doğru olarak
kabul bile etsek bu yetersiz aşı uygulaması ile hastalığa neden olan o dönemki
yetkililerle ilgili bir soruşturmanın olup olmadığının ya da bu kişilere cezai
bir yaptırım yapılıp yapılmadığının kamuoyu tarafından bilinmemesi de ayrıca
sorgulanması gereken önemli bir durumdur. Zira, en
başta, o dönemin Sağlık Bakanı olan Osman Durmuş ile ilgili iddiaların
soruşturmaya tabii tutulmadığı ve birçok ölümle sonuçlanan vakaya, birçoğu
çaresizce ölümü bekleyen yüzlerce çocuk ve çocuklarının, gözleri önünde her
geçen gün eridiğini gören ailelere rağmen bu durumun sorumlularının
cezalandırılmaması tek kelimeyle vicdansızlıktır.
Bütün bu bilgilerin ışığında,
SSPE hastalığı ile ilgili geçmişte yanıtlanmamış soruları ve bugün hâlen
çözümlenmemiş problemleri gidermek adına hastaların ve hastalığın tedavisiyle
ilgili dünyadaki gelişmelerin takibi hususlarında bir Meclis araştırması
açılması büyük önem arz etmektedir.
2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve 19 milletvekilinin, Güneydoğu
Asya ve özellikle Çin sanayi ürünlerinin yerli sanayiye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kocaeli ilimiz ve ülkemiz
genelinde yurtiçi piyasayı saran Güneydoğu Asya ve özellikle Çin sanayi
ürünleri yerli sanayimizi durma noktasına getirmiştir. Bu konunun araştırılması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımla
arz ve talep ederiz. 17/01/2012
1) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
2) Mehmet
Günal (Antalya)
3) Alim Işık (Kütahya)
4) Necati
Özensoy (Bursa)
5) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
6)
Muharrem Varlı (Adana)
7) Celal
Adan (İstanbul)
8) Sadir
Durmaz (Yozgat)
9) Reşat
Doğru (Tokat)
10)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
11)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
12) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
13) D.
Ali Torlak (İstanbul)
14)
Mehmet Şandır (Mersin)
15) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
16) Ali
Halaman (Adana)
17)
Mustafa Kalaycı (Konya)
18) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
19) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
20)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
Gerekçe:
Yerli sanayinin son
dönemlerdeki en büyük sorunu, yurtiçi piyasayı saran Güneydoğu Asya ve
özellikle Çin sanayi ürünleridir. Eğer önlem alınmaz ve tüketici
bilinçlendirilmezse çok kısa bir süre sonra, yerli sanayimiz, bazı sektörlerde
yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Kocaeli ilimiz bu nedenlerden
dolayı çok etkilenmiş, sanayi sitelerimiz Güneydoğu Asya ve özellikle Çin
mallarının depo görevini yapar olmuştur.
Güneydoğu Asya ve özellikle
Çin mallarının 2010-2011 Kasım ayı ve toplamda da yıllık olmak kaydıyla TÜİK
raporlarında dış alım rakamsal verilerine göre: Kasım ayı 2010, 1 milyar 420
milyon dolar; Kasım 2011, 1 milyar 611 milyon dolar. 2010 Ocak-Kasım, 15 milyar
334 milyon dolar; 2011 Ocak-Kasım, 19 milyar 918 milyon dolar. Bu rakamlardan
da anlaşılacağı üzere her geçen yıl dış alımımız artarak devam etmektedir.
Yurt dışından bir bölümü
yasal yollardan, önemli bir bölümü ise yasa dışı yollardan yurda sokulan
Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünleri, yerli emsallerine göre çok ucuza mal
edilerek aynı şekilde ucuza satılmaktadır. Bu ürünlerin imal edildiği ülkelerde
sanayinin devlet tarafından desteklenmesi, işçilik ve enerji fiyatlarının
ülkeme göre çok düşük olması nedeniyle üretim de ucuz olmaktadır.
Yerli sanayimizde ise durum
tersinedir. Gerek devlet desteğinden yoksun olma gerekse yatırım, işçilik ve
enerji maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle aynı ürünler daha pahalıya mal
edilmekte ve zorunlu olarak o ülke ürünlerinden daha pahalıya piyasaya sürülmektedir.
Tüketicimizin alım gücü düşük
olduğundan, son derece kalitesiz ama yerli üretimlere göre ucuz olan Güneydoğu
Asya ve Çin sanayi ürünleri, aynı türden yerli sanayi ürünlerimize tercih
edilmektedir.
Bu durum ülke hayrına
değildir. Birçok fabrika ve iş yerleri, kalitesiz ancak ucuz olan bu ürünlerle
maliyetler arasındaki aşırı farktan dolayı rekabet etmekte zorlandığından
kapanmış ve işsizler ordusuna binlerce yenileri eklenmiştir. Hatta bazı
sanayicilerimiz, yatırım sorunları ve maliyet farklılığından ötürü çaresizlikten
bu ülkelerde fason üretime başlamışlardır ki bu durum Kocaeli ilimiz ve de
ülkemiz için son derece vahimdir.
Sunulan
gerekçelerle, ülkemiz genelinde ve özellikle de Kocaeli ilimizdeki yerel
sanayimiz için gerek Güneydoğu Asya ve Çin sanayi ürünlerinin yasal olmayan
yollardan ülkemize girmesinin önlenmesinde ve gerekse tüketicilerin
bilinçlendirilmesinde devletin görevlerini tam olarak yerine getirip
getirmediği ve yerli sanayicilerimizin yatırım ve üretimde karşılaştıkları
maliyet ve diğer sorunların giderilmesinde alınması gereken önlemlerin tespiti
için yüce Meclisimize görev düşmektedir. Anayasa’nın
98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını talep ederiz.
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 23 milletvekilinin,
ilköğretim çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri konusundaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlköğretim çağındaki
çocukların yeterli ve dengeli beslenme konusundaki sorunlarının araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98’inci ve TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Emin
Çınar (Kastamonu)
4) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
5) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
6) Ali
Halaman (Adana)
7) Mehmet
Günal (Antalya)
8) Necati
Özensoy (Bursa)
9)
Mustafa Kalaycı (Konya)
10) Celal
Adan (İstanbul)
11) D.
Ali Torlak (İstanbul)
12)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
13) Sadir
Durmaz (Yozgat)
14) Enver
Erdem (Elâzığ)
15)
Ruhsar Demirel (Eskişehir)
16) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
17)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
18) Sümer
Oral (Manisa)
19) Murat
Başesgioğlu (İstanbul)
20)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
21) Reşat
Doğru (Tokat)
22)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
23)
Muharrem Varlı (Adana)
24) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
Gerekçe:
Ülkemizde ilköğretim çağında
bulunan 7-14 yaş grubundaki çocuklar büyüme çağı ve zamanının büyük bir kısmını
okul ortamında geçirmektedir. Bu yaştaki çocuklar ve gençler beslenme konusunda
çok büyük sıkıntı yaşamaktadır. Bu gruptaki çocukların gelişimi biyolojik
olarak sürekli değişim içinde oldukları için besin gereksinimleri erişkinlerden
çok daha fazladır. Konunun uzmanları tarafından yapılan değerlendirmeler, bu
çağlarda çocukların beslenmesinin çok önemli olduğu yönündedir.
İlköğretim yılları hızlı bir
büyümenin başlangıç yıllarıdır. Çocuklarda büyüme ve gelişme, ilköğretim
boyunca devam etmektedir. İlköğretim çağındaki çocukların aileleri ve okul
yönetimi okul çağındaki çocukların dengeli beslenmeleri konusunda bilgilendirilmelidir.
İlköğretim çağındaki yeterli
ve dengeli beslenme çocukların öğrenim hayatını da yakından ilgilendirmektedir.
Yeterli ve dengeli beslenme ile sağlıklı büyüme ve gelişme öğrenim hayatının
başarılı geçmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.
Beslenme, açlık duygusunu
bastırmak, karın doyurma ya da canın çektiği şeyleri yemek anlamına
gelmemelidir. Beslenme, sağlığı korumak ve yaşam kalitesini artırmak için
vücudun gereksinimi olan besinleri yeterli miktarda ve uygun zamanlarda almak
için bilinçli yapılması gereken bir ihtiyaçtır.
Sağlığın korunmasında ve
hastalıkların önlenmesinde yeterli ve dengeli beslenme temel unsur olarak yer
almaktadır. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız ve gençlerimiz, dengeli ve
yeterli beslenme sayesinde geleceğe daha sağlıklı bakacaklardır.
İlköğretim çağında, besinler
yeterli düzeyde alınmadığı zaman yetersiz beslenme durumu ortaya çıkmaktadır.
Yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklar mikroplara karşı dayanıksız olmakta ve
kolay hastalanmaktadır. Ayrıca bu durumdaki çocukların ve gençlerin
hastalıkları da ağır seyretmektedir.
İlköğretim çağındaki
çocukların yeterli ve dengeli beslenmeleri sağlıklı nesiller yetiştirilmesi
açısından büyük önem taşımaktadır. Bu konuda mutlaka bir devlet politikası
geliştirilmeli ve uygulamaya konulmalıdır.
Bu nedenle, ilköğretim
çağındaki çocukların yeterli ve dengeli beslenme konusundaki sorunlarının
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca bir Meclis araştırma
komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 22 milletvekilinin
ülkemizdeki faili meçhul cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin aydınlatılması
amacıyla 22/01/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 24 Ocak 2013 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
24.01.2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 24/01/2013 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Bolu Milletvekili Tanju Özcan
ve 22 milletvekili tarafından 22/01/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “ülkemizdeki faili meçhul
cinayetlerin ve arkasındaki güçlerin aydınlatılması” amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırma önergesinin (667 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 24/01/2013 Perşembe günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Tanju Özcan, Bolu
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Evet, arkadaşlar, bugün 24
Ocak. Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakıldığında, yakın tarihimize bakıldığında
24 Ocak gününün maalesef hiç güzel anılarla anılmadığı bir tarih olduğunu
üzülerek ifade ediyorum.
Bundan tam yirmi yıl önce
faili meçhul bir bombalı saldırı sonucu katledilen rahmetli Uğur Mumcu’nun
katledilişinin yıl dönümü vesilesiyle Türkiye’deki faili meçhul cinayetlerin
tüm yönleriyle araştırılması için vermiş olduğumuz araştırma komisyonu
kurulması yönündeki grup önerimiz hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Sözlerimin başında, sırf
yazdıkları, sırf düşündükleri, sırf duruşu sebebiyle katledilen Uğur Mumcu’yu
rahmet, şükran ve minnetle anıyorum.
Bugün, Bolu’dan Antalya’ya,
Artvin’den Muğla’ya tüm Türkiye’de, yirmi yıldır olduğu gibi, Uğur Mumcu on
binlerce cumhuriyet sevdalısı tarafından anılmaktadır. Yirmi yıldır, karda
kışta, buz gibi havalarda Uğur Mumcu’yu unutmayan ve unutturmayan tüm devrimci,
demokrat, yurtsever, cumhuriyet sevdalısı dostlarıma Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsünden selam olsun.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye’de faili meçhul cinayetler 1980’li yıllarda artmaya başlamış, 1990’lı
yılların başında ise zirve yapmıştır. Aralarında Abdi İpekçi, Muammer Aksoy,
Bahriye Üçok, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu gibi
aydınlar düşünceleri sakıncalı bulunduğu, birilerine göre araştırmamaları
gereken konuları araştırdıkları için maalesef katledilmişlerdir. Zaten, sadece
adı geçen aydınlarımızın katledilişlerinden sonra delillerin toplanması,
soruşturmaların gayriciddi şekilde yapılışı gibi somut etkenler göz önüne
alındığında bu cinayetlerin faili meçhul kalması için devletin bazı
kurumlarının ve hatta hükûmetlerin katkı verdikleri görülmüştür.
Faili meçhul cinayetler korku
vermek, bazı kişi ve kurumları sindirmek için yapılmaktadır. Bu sebeple,
bombayı koyanın veya tetiği çekenin bulunması olayı faili meçhulden çıkartmaya
yetmemektedir. Asıl mesele, o bombayı koydurtan, o tetiği çektirtenin kimler
olduğu ve hangi amaçla bu eylemi yaptırdıklarının ortaya konulmasıdır.
İşte bu sebeple, tetikçinin
bulunması, sayın milletvekilleri, faili meçhulün çözülmesi anlamına
gelmemektedir. Demokratik hukuk devletlerinde faili meçhul cinayetlere devlet
teslim olmaz. Rahmetli Uğur Mumcu’nun katledilmesinden sonra, ülkenin Başbakanı,
Sayın Güldal Mumcu’ya gidip doğal bir olaymış sanki yaşanan gibi “Ne yapalım,
oluyor böyle şeyler, Kennedy’i bile öldürdüler.” gibi cümleler kurmaz.
Üzülerek ifade ediyorum ki
1990’lı yıllardaki hükûmetler faili meçhul cinayetlerin üzerine gitme konusunda
çekimser davranmış, 2000’li yıllarda başlayan AKP hükûmetleri ise işine gelen
faili meçhulü çözmeye, işine gelmeyenin ise üstünü kapatmaya çalışmıştır. AKP
hükûmetleri Bülent Arınç’ın evinin olduğu sokağa park edilen araçlara
gösterdiği hassasiyetin yarısını bile katledilen aydınların faillerini bulmaya
harcamamıştır. AKP döneminde bu faili meçhulleri araştırması için araştırma
komisyonlarının kurulması önerileri bile kabul edilmemiştir.
Bir 24
Ocak günü Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ilan ediyorum: Emperyal
güçlerin maşası olan AKP Hükûmeti kendisi gibi düşünmeyen, antiemperyalist
olan, yurtsever olmaktan başka suçu olmayan bu aydınların cinayetlerinin tüm
yönleri ile aydınlatılmasını istememektedir çünkü bu cinayetler aydınlanır ise
bu cinayetlerin arkasında AKP’yi iktidara getiren emperyal güçlerin parmağının
olduğu ortaya çıkacaktır.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Silivri’ye bak, Silivri’ye.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Yine
bu cinayetlerin yurt içi ayağında bugün AKP’ye yakın olan, belki bu partide
siyaset bile yapan yerli iş birlikçilerin olduğu da ortaya çıkacaktır.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Oraya bak.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hatta, bu cinayetler aydınlatılır ise bu faili meçhullerin
AKP gibi bir iş birlikçi yapıyı iktidara getirmenin önünü açmak için yapıldığı
bile ortaya çıkabilecektir. İşte bu yüzden, AKP, hiçbir zaman yakın dönemdeki
faili meçhul aydın cinayetlerinin çözülmesini samimi olarak istememektedir.
Yine bu bağlamda, faili meçhullerin yargı boyutunu irdelemekte de fayda
görüyorum.
Sayın milletvekilleri,
özellikle 2010 referandumu sonrasında yeni oluşan HSYK ve bunun sonucunda
oluşan bağımlı yargı, faili meçhuller hakkında soruşturma evrelerini iyice
sığlaştırmış, kovuşturma aşamasında ise olayın iç yüzünün aydınlatılması için
müdahil avukatlarınca verilen tevsii tahkikat talepleri bile kabul
edilmemektedir. Bunun sonucu olarak olay aydınlatılamıyor, birçok olay zaman
aşımı ile rafa kaldırılıyor, bu tehlike ile karşı karşıya, sayın
milletvekilleri.
Bir süre önce dedik ki: Bu
tür faili meçhul cinayetlerle ilgili zaman aşımı söz konusu olmasın. Bu konuda
yasa teklifi verdik ancak burada, milletin huzurunda söylüyorum; AKP Grubu
olarak, bu verdiğimiz yasa teklifini ciddiye bile almadınız, inceleme gereği
bile duymadınız. Faili meçhul cinayeti çözmek için samimiyet ve siyasi irade
şarttır. Faili meçhul olay, ucu nereye gidecekse gitsin, kime dayanacaksa
dayansın muhakkak aydınlatılmalıdır. Hukuk devleti olmanın gereği de budur.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, ülkemizde bu kadar faili meçhul cinayet var iken
“Ben bu ülkede iktidarım.” deme hakkına bana göre sahip değildir.
Bu sebeple, rahmetli Uğur
Mumcu’nun katledilmesinin 20’nci yıl dönümünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak
AKP Hükûmetini kendine gelmeye ve faili meçhulleri çözmek için somut adımlar
atmaya davet ediyoruz.
Son olarak da faili
meçhullerin insani ve ailevi boyutuna değinmek istiyorum sayın milletvekilleri.
Bizler bugüne kadar bu konuyu çok konuştuk; ancak, bu konuyu her konuşan, daha
ziyade, faili meçhullerin siyasi yönü, sebepleri ve sonuçları üzerinde durdu.
Bizler de böyle yaptık. Ancak, bu işin bir de ailevi boyutu olduğunu, bu tip
faili meçhullerde kurban verdiğimiz insanların ailelerinin yaşadıklarını, bu travmaları ikinci planda tuttuk.
Geçtiğimiz aylarda, bugün
rahmetle andığımız Sayın Uğur Mumcu’nun eşi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili olan Sayın Güldal Mumcu bir kitap yazdı arkadaşlar. Bu kitap. “İçimden Geçen Zaman” isimli bir kitap. Bugüne kadar Sayın
Mumcu bu konularda fazlaca konuşmamıştı, belki de, neredeyse, kamuoyuna dönük
hiç konuşmamıştı. İlk kez burada ayrıntılı olarak olayı yazmış, olayın öncesini
yazmış, olay sırasını yazmış, olay sonrasını yazmış. Burada, hukuki anlamda
yapılmayanları açık bir şekilde yazmış. Bu soruşturmanın aşamalarında hangi hataların
yapıldığını açık olarak yazmış ve sonrasında aile olarak bu katliam sebebiyle
nasıl bir psikolojik süreç yaşadıklarını da anlatıyor, sayın milletvekilleri.
Ben sizden özellikle istirham ediyorum, ne olur bu kitabı alın, okuyun. Faili
meçhul cinayete maruz kalmış insanın ailesinin neler hissettiğini, neler
yaşadığını görmenizi istiyorum ve bu faili meçhullerle ilgili, eminim,
çözülmesi için vicdanınızla bu konuyu yeniden sorgulayacağınız kanaatindeyim.
Evet, sayın milletvekilleri,
sözlerime son verirken Uğur Mumcu’nun kendisini tarif ettiği şu sözleri sizinle
paylaşmak isterim, bunlar önemlidir sayın milletvekilleri. Rahmetli Uğur Mumcu
kendini “Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben laikim, ben
antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım, ben özgürlükçüyüm, ben
insan hakları savunucusuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların,
hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Öyleyse vurun, parçalayın.
Her parçamdan benim gibiler ve beni aşacaklar çıkacaktır.” Demiştir, değerli
arkadaşlar.
Ben bu duygu ve düşüncelerle,
grup önerimize destek vermenizi, bu komisyonun kurulmasının ülkemiz açısından
son derece önemli olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri
aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin
faili meçhul cinayetlerle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Uğur Mumcu’ya ve Gaffar Okkan’a bir kez
daha Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine sabırlar temenni ediyorum.
Biraz önce, konuşmacı burada,
önerge sahipleri adına yaptığı konuşmada, AK PARTİ’nin içerisinde bu faili
meçhullerle iş birliği yapan ve bunların, önceden bir yapının, iş
birlikçilerinin olduğunu ve bunları gün yüzüne çıkarmak istemeyen bir yapının
olduğunu… Elinizde somut belgeye ve bilgiye dayalı bir şey varsa gelip burada
açıklayın.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Zaten
bunun için komisyon kurulsun istiyoruz.
RECEP ÖZEL (Devamla) – AK
PARTİ bütün sorunları, bütün bu konuları hasıraltı edenleri gün yüzüne
çıkartmış bir partidir. Hiç bir şeyin üstünü örtmek gibi bir niyetimiz de yoktur.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Atma
atma!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Gerçekleri çıkarmadınız. Uydurma delillerle başkalarını suçluyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Devamla) – AK
PARTİ döneminde bir tane faili meçhul cinayet olmamıştır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Recep
Özel…
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen…
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bakın,
geçmiş dönemlerde Uğur Mumcu ve Danıştay saldırısını yapan zihniyet aynı
zihniyettir. Burada, “Uğur Mumcu’nun niye faili meçhul olarak kaldığı
çözümlenmedi.” diyorsunuz. Ondan sonra da gidip Silivri’de kamp kuruyorsunuz. Bu ne çelişki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Özel, Hablemitoğlu’nun katili kim?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Silivri’dekiler sizin uydurmalarınız. Gerçek katiller dışarıda.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Silivri’de gidip kamp kurmak isteyen, gelip burada aynı konuşmayı yapmaz.
Burada, gelip AK PARTİ Grubunu zan altında bırakmak siyasi etiğe de yaraşmaz,
ahlaka da yaraşmaz, hiçbir şeye de yakışmaz. Müşahhas, elinizde bir şey varsa
gelir burada söylersiniz. AK PARTİ olarak faili meçhullerin sürekli hep üzerine
gitmişizdir ve gitmeye de devam edilecektir. Hiçbir şeyin üstünü örtmek gibi
bir niyetimiz de yoktur. Daha önce bunlarla ilgili, bu Mecliste faili
meçhullerle ilgili komisyonlar müteaddit defalar kurulmuştur. Raporları da
Meclisin arşivlerinde bulunuyor. Derin yapılanmalarla, derin güçlerle, AK PARTİ
gelene kadar ah keşke siyaset kurumu mücadele edebilseydi. AK PARTİ geldi, bu
derin yapılanmalarla mücadele başladı ve bundan sonra hiçbir şekilde faili
meçhul cinayetlerin olmayacağı bir ülkeye artık Türkiye’miz gelmiştir. Bu
nedenlerle yapılması gereken her şey iktidarımız tarafından yapılmaktadır.
Araştırma önergesinin gereğini görmüyoruz. Bu nedenle de katılmıyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen
Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir siyasi parti grubunun
vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde o gruptan 2 kişinin konuşması pek
âdet değildir ancak ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan rica ettim, diğer
siyasi parti grupları da anlayışla yaklaştı. O nedenle, Cumhuriyet Halk
Partisinin ikinci konuşmacısı olarak huzurunuzdayım.
Rahmetli Uğur Mumcu’yu
ölümünün 20’nci yıl dönümünde şükranla anıyorum. Yine biraz önce yerimden
yaptığım konuşmada ifade ettiğim gibi, bugün ölüm yıl dönümü olan Gaffar
Okkan’ı da yine rahmetle ve şükranla anıyorum. Faili meçhul cinayetler sadece
Uğur Mumcu’yla da sınırlı değildir, Gaffar Okkan’la da sınırlı değildir.
Türkiye'nin yakın tarihi çok sayıda faili meçhul cinayetlerle doludur. Umarım,
bunları ele alacak bir ortamı, bir iklimi hep beraber yaratırız ve bu faili
meçhul cinayetler gibi bir ayıbı Türk demokrasisinden çıkarırız.
Değerli milletvekilleri, bu
yıl, 2013 yılı Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin kabulünün
223’üncü yıl dönümü. 1789 Fransız Devrimi’nin ardından bütün insanlığa hitap
eden, bütün insanlığı hedef alan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi
yayınlandı. İnsanlığın tarihi, bir anlamda, özgürlük ve
eşitlik konusundaki mücadelenin tarihidir ve insanlığın 1789 yılına geldiği
döneme kadar vermiş olduğu mücadeleler hakikaten bütün insanlık tarihini
oluşturur ve bunu da üç kelimeyle özetleyecek olursak insanlık tarihi
“özgürlük”, “eşitlik”, “kardeşlik” gibi kavramları insanlığa yerleştirme,
insanlığın bunları kabul etmesi yolundaki mücadelenin tarihidir ve 1789 Fransız
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’yle özgürlük, eşitlik ve kardeşlik bir
insanlık ideali olarak uluslararası metinde kabul görmüştür; o tarihten bu yana
da bütün demokratik toplumlar bu değere ulaşmak için mücadele göstermişlerdir. Bütün
demokrasilerin ulaşacağı en ideal düzeyde ideal düzeyde özgürlük, eşitlik ve
kardeşlik vardır. Bütün insanlar eşittir, Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün
insanlar eşittir. Sosyal demokrat bir parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi
ülkemizde yaşayan -vatandaş olsun olmasın- bütün insanlara eşitlik, özgürlük,
kardeşlik gözüyle bakar. Bizim insana yaklaşımımız budur. Irkçılık şeklindeki
bir suçlamayı Cumhuriyet Halk Partisi olarak kesinlikle kabul etmeyiz,
reddederiz. Sosyal demokrat bir partide böyle bir kavram hiçbir zaman yoktur,
hiçbir milletvekilimiz de böyle bir anlayışa sahip değildir, bu tür suçlamaları
reddederiz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, dün sizin bir milletvekilinizin Kürtlerle ilgili söylemi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye otuz yılı aşkın bir süredir terör
sorunu yaşıyor. Bu sorunun isimlendirmesi de bir tartışma konusudur. Terör
sorunu mu diyeceğiz, Kürt sorunu mu diyeceğiz, yoksa bir başka sorun mu
diyeceğiz, bence bu isimlere o kadar takılmamak gerekir. İsimlendirme şüphesiz
önemli ama bu isimlendirmede hangi içeriği o soruna veriyorsak bu içerik
hepsinden daha önemlidir. Ancak şunu ifade edeyim ki terör sorunu ve Kürt
sorunu iç içe geçmiş olan sorunlardır, bunları birbirinden ayırmak mümkün
değildir. Bir yönüyle bakarsanız olay terör sorunudur, diğer yönüyle bakarsanız
olay Kürt sorunudur. “Terörü çözeyim, sonra diğerini çözerim.” yaklaşımını
göstermek mümkün değildir. Bunların hepsini birlikte ele alıp birlikte çözmek
için bir iradeyi ortaya koymak gerekir. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki
iradesi açık ve nettir. Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunun, terör sorununun,
Kürt sorununun çözülmesini arzu etmektedir, istemektedir. Hükûmetin, bu yönde
Sayın Başbakanın başlatmış olduğu çalışmaya da Sayın Genel Başkanımız
Kılıçdaroğlu önemli bir açıklama yaparak, önemli bir siyasal tavır göstererek
Türkiye'nin önünü açan bir iklimi yaratmıştır. Bu iklimin devam etmesini,
yayılmasını ve bu sorunu Türkiye'nin aşmasını dilerim.
Biz, Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisindeki bütün insanlarımızı eşit görürüz, bütün insanlarımızı
kardeş görürüz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Dün öyle demiyordunuz ama.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bütün insanlarımızın aynı özgürlüklere sahip olmasını arzu ederiz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Grup Başkan Vekili, Vekilinize söyleyin bunları, bize söylemeyin, Vekilinize
söyleyin!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bütün insanlarımızın aynı haklar, aynı kültürel, aynı siyasal
haklara sahip olmasını isteriz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Ana dilde eğitim hakkında ne diyorsunuz? Ana dilde savunmaya ne diyorsunuz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bu ülkede barış içinde, kardeşlik içinde bir arada yaşamanın
yollarını aramalıyız. Dönem, zaman bu zamandır. Bu iklimi hep beraber
yaratmalıyız, hep beraber bütün siyasi partilere bu konuda sorumluluk
düşmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak görüşümüz budur. Tekrar ifade
ediyorum: Irkçılık gibi bir yaklaşımı kesinlikle reddederiz. Böyle bir kavram
Cumhuriyet Halk Partisinin herhangi bir şekilde uzağında yakınında olamaz,
hiçbir şekilde böyle bir kavramla Cumhuriyet Halk Partisini ilişkilendirmek
mümkün değildir, bunu reddederiz. Bütün insanlara eşitlik ve kardeşlik
kavramlarıyla yaklaşırız, bütün insanları kucaklarız; bütün insanlar, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisindeki bütün vatandaşlar, herkes birbirini
kucaklamalıdır.
ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın
Başkan Vekiliniz açıklama yapmış, sözlerinin arkasında durduğunu söylüyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bakın, ben size bu hafta yaşadığım bir olaydan da bir örnek vermek
isterim. Belki bir başka konuya geçiyorum ama bu kürsüye gelmişken o
vatandaşlarımızın bana ilettiği sorunu da buradan ifade etmek isterim.
Türkiye'nin Suriye politikasını yakından izliyoruz, takip ediyoruz. Türkiye'nin
Suriye sınırında yaşayan kişilerin, Suriye vatandaşlarının, önemli ölçüde de
çoğunluğu Kürt olan bu vatandaşların orada insani talepleri var. Toplam 7 sivil
toplum örgütü, hepsinin ortak özelliği şiddeti dışlamak olan, şiddeti reddetmek
olan bu sivil toplum örgütleri Ankara’da siyasi parti gruplarına geldiler,
hangi partilerle görüştüler bilemiyorum ama Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda
ben kendileriyle görüştüm. Suriye’nin kuzeyindeki bu insanlar, orada tecrit
edilmiş vaziyette yaşamaktadırlar. İnsani ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar.
Esad’ın veya muhaliflerinin yanında yer almak gibi bir tercihleri yok. Böyle
bir tercihte bulunmadıkları için, insani ihtiyaçlarını yani gıda, giyecek, ilaç
gibi ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumdadır Suriye’nin bu -vatandaşlar
diyemiyorum- mensupları ama 2 milyonu aşkın insan insani ihtiyaçlarını bile
karşılayamıyor ise onlara illa Esad’ı veya Esad’ın muhaliflerini tercih et
seçeneğini sunmak yanlıştır.
Nusaybin Sınır Kapısı da
açılmalı, bu insanların insani ihtiyaçlarını karşılama konusunda Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti gerekli yardımı, desteği göstermelidir; bunu da buradan
Hükûmete duyuruyorum, bir çağrıda bulunuyorum. Bu insanların çığlığına,
feryadına kulak verin. Liberal olarak isimlendirebileceğimiz, sol olarak
isimlendirebileceğimiz, İslamcı olarak isimlendirebileceğimiz, sosyalist olarak
isimlendirebileceğimiz veya başka sıfatlarla isimlendirebileceğimiz birçok
siyasi parti, sivil toplum örgütü veya sivil inisiyatif
böyle bir amaçla Ankara’ya gelmiş. Bu talebe herkesin kulak vermesini
diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri
aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de Uğur Mumcu’ya
Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. İnşallah,
faili meçhuller, faili meçhul olarak kalmayacak ve bunlar yargı önüne
çıkarılacaktır.
Burada Tanju Bey bir konuşma
yaptı. Bu konuşmaya cevap vermeden geçemeyeceğim. AK PARTİ’yi faili
meçhullerle, faili meçhul cinayetleri işleyenlerle paralel görmek gerçekten bir
talihsizlik olmuştur, haksızlık olmuştur. Çünkü, AK
PARTİ, faili meçhul cinayetler üzerindeki örtüyü kaldıran, örtüyü çeken ve gün
ışığına çıkmasını sağlayan bir parti olmuştur. Bu nedenle, burada siyasi polemik konusu yapmak ve AK PARTİ’ye bel altı vurmak
maalesef, Tanju Bey’e de hiç yakışmamıştır.
Türkiye'nin tarihi, gerçekten
siyasi cinayetlerle doludur ve bu siyasi cinayetlerin kahir ekseriyeti de faili
meçhul kalmıştır. Peki, niçin siyasi cinayetler işlenir? Niçin failleri
bulunamaz? Siyasi cinayetlerin işlenmesinde Türkiye siyasi tarihi incelendiğinde
gerek 1960 ihtilali gerek 1980 ihtilali öncesinde kaos,
kargaşa ve şiddet olaylarını artırarak, faili meçhul cinayetleri işleyerek bu
kaos ortamında siyasi ortamı, siyasi zemini değiştirmek ve vatandaş ortamında
şiddet ortamını artırarak vatandaşta -eğer bu akacak kanın durması, darbe
ortamı, siyasi zemini, darbe zemini hazırlayarak- “Gelsin darbeciler, otursun,
yeter ki bu kan dursun.” şeklindeki algı ve zemini oluşturmaktan geçiyor.
Bunu dikkate değer bulduğumu
şu manada söylüyorum: 1960 ihtilali ve 1980 ihtilali yapılıp ertesi gün
uyandığımızda Türkiye süt liman olmuş, cinayetler, şiddet olayları bitmiştir.
Gerçekten bu çok vahim durumdur.
Diğer taraftan, 1980 ihtilali
ve 28 Şubat süreciyle ilgili bu zırhı kaldırabilmek için AK PARTİ iktidarının 2010
12 Eylülünde referanduma sunduğu 26 maddeye “12 Eylülü yargılayamazsınız.”
diyen Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partileri maalesef, bu
referanduma “hayır” oyu ile karşı çıkmışlardır. Ama hamdolsun aziz milletimiz
yüzde 58’lik bir “evet”le bu zırhı kaldırmış ve “yargılanamaz” diyenler,
görmüştür ki 12 Eylül ve 28 Şubat sürecindeki azmettirenlerin şu anda
yargılanmasına devam edilmektedir; tabii ki bunu gün ışığına çıkaran AK
PARTİ’ye teşekkür etmeleri gerekirken maalesef bu yargılananların avukatlıklarına
soyunmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, Uğur
Mumcu cinayetiyle Danıştay cinayeti arasında paralellik kurmak, gerçekten akla
değer bir değerlendirmedir. Şöyle ki, burada istenen, toplumda dinine inanan,
muhafazakâr bir kesimin bu cinayeti işlediği algısını oluşturmaktır. Bu algıyı
oluşturmak isteyenler, bu zemini oluşturmak isteyenler gerçekten milleti
aldatmak istemişlerdir ve başarılı da olmuşlardır. Bu aldatmaya toplumun bir
kesimi inanmıştır. Bu bir halüsinasyondur ve bu
halüsinasyondan Cumhuriyet Halk Partisi de etkilenmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisinin
faili meçhul cinayetlerle AK PARTİ’yi ilişkilendirmesine vereceğimiz bir cevap
da “AK PARTİ döneminde faili meçhul cinayetler olmuş mudur ya da cinayetler
olmuş mudur?” sorusuna ise... Atabeyler Çetesi’ni bilirsiniz ve 2003 yılında
gerek İstanbul’da gerek Ulus’ta, Anafartalar’da meydana gelen şiddet
olaylarının failleri yakalanmıştır, yargıya teslim edilmiştir. Rahip Santoro
diye bir cinayet, hatırlarsanız onun failleri de yargıya teslim edilmiştir.
Danıştay saldırısının failleri de yargıya teslim edilmiştir. Hrant Dink’in
faili de yargıya teslim edilmiştir. Bütün bunlara baktığımızda AK PARTİ,
yürütme olarak tabii ki yakalamıştır failleri, yargıya teslim etmiştir, Yargı
süreci devam etmektedir bazı davalarda bunların da sonucunu bekleyeceğiz.
Dolayısıyla burada AK PARTİ’yi faili meçhullerle irtibatlandırmak haksızlık
olmuştur; bu bir. Haksızlığın karşısına da AK PARTİ her zaman çıkmıştır.
Son olarak şunu da
söyleyeceğim ben: Bu yapıları ortaya çıkardıkça, hukukun üstünlüğü, demokrasi
düzenini getirmekle faili meçhul cinayetler son bulacaktır. Faili meçhul
cinayetlerin son bulması, darbe zeminini ve siyaset zeminini karıştırmak
isteyen, devletin içerisinde öbeklenmiş yapıların ortaya çıkartılmasıyla mümkün
olacaktır, AK PARTİ de bunu yapmıştır.
Bu duygular içerisinde grup
önerisinin karşılığı olan Meclis araştırma komisyonunun kurulmasına gerek
yoktur diye düşünüyorum. Bu duygularla grup önerisinin aleyhinde oy
vereceğimizi beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sıraya alınan, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in;
Hakkâri Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mutafa Sezgin
Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili
İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl
Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240,
2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
Geçen Birleşimde İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının 1’inci bölümünde
yer alan 1’inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 1’inci bölümde yer
alan diğer maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
2’nci madde üzerinde üç adet
önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun
tasarısının 2. maddesinin Geçici 1 inci maddesinin 2 nci cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Sırrı Sakık
Bingöl Iğdır Muş
Halil Aksoy Erol Dora
Ağrı Mardin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı
hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 2.
maddesiyle 5271 sayılı kanuna eklenen geçici 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 2-5271 sayılı
kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 1-(1) Bu Kanunun
202. Maddesinin 1. fıkrasında tayin edileceği belirtilen tercümanlar, İl Adli
Yargı Adalet Komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler
arasından seçilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin yönetmelik bu
maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren bir ay içinde Adalet Bakanlığı
tarafından çıkarılır. Yönetmelik çıkarılıncaya kadar tercüman tayini Hakim ve Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılır.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Bülent
Tezcan
Zonguldak Kırklareli Aydın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bedii Süheyl Batum Dilek Akagün Yılmaz
İstanbul Eskişehir Uşak
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
Tasarısının 2. Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Celal Adan Oktay Öztürk S. Nevzat Korkmaz
İstanbul Erzurum Isparta
Enver Erdem Mehmet Erdoğan
Elâzığ Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 24 Ocak 2013. Bu
tarihi, anı defterlerinize yazın çünkü bugün birileri için dönüm noktası.
Âkif’in tabiriyle “tek dişi kalmış” Haçlı Batı medeniyetinin rövanş anı.
Bahsettiğimiz birileri, dün “Bu coğrafya Türklere bırakılmayacak kadar
kıymetli.” diyenler, doksan beş yıl önce Sevr Antlaşması’nı Türk milletinin
önüne koyanlar…
Değerli milletvekilleri,
Haçlı Batı emperyalizmi ile onun maşası eli kanlı PKK’nın Müslüman Türk
milletiyle hesabı vardır, millî değerlerine düşmanlığı vardır. Bu değerlerden
birisi de ortak dilidir, Türkçedir. Bir ülkeyi bölük pörçük etmek istiyorsan
ortak dili kaldırırsın, insanları birbiriyle konuşamaz, anlaşamaz hâle
getirirsin, gerisi çorap söküğü gibi gelir. 40 bin kişinin katili PKK, iki ay
önce açlık grevleri yaptırdı militanlarına. Taleplerden birisi de bildiğiniz
üzere ana dilde savunma idi. Birilerinin allayıp pulladığı şekliyle bu bir
savunma hakkı falan değil, düpedüz “resmî dili, Türkçeyi tanımıyorum” isyanı
idi.
Başbakan açlık grevleri
sürerken esti gürledi. “Ölmediklerine göre bunlar aç değiller.” dedi, “Rejim
yapsınlar.” dedi. Sonra ne yaptı? Oslo’da verilen sözlerin gereği olarak
PKK’nın ana dilde savunma talebini Meclise getirdi. Zaten hazret hep bunu
yapar. Türk milletinin aleyhine Meclise ne getirmişse ya da Meclisten ne
çıkarmışsa hemen milleti, parti grubunu teskin etme, gazını alma, teröre sahte
efelenme kisvesine bürünür, yüksek perdeden koca koca konuşur, sonra televizyon
ekranlarına bakar “Kim söyledi bunları?” der. Hatırlıyorum, Büyükşehir
Yasası’nı çıkardıktan sonra BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması tartışması başlatmıştı. BDP de “Biz buradayız.” gibi bir meydan
okumayla cevap verdi. Sonra kocaman bir hiç. Bunları
hatırlattığımızda hayatınızda ilk kez duyuyormuş gibi bakıyorsunuz.
Yine birkaç gün önce
Gaziantep’te Başbakandan bir çıkış: “Ne yani terörle mücadele etmeyelim mi?”
Et, elini kolunu tutan mı var da bugün neden PKK’nın talebini, bu gazi Meclisin
önüne getiriyorsun?
Türk tarihinde esaret yoktur
değerli arkadaşlar ama boyun eğmeyi, diz çökmeyi kabullenmiş maalesef gafiller
vardır. Bu millet, Allah’ın izniyle ilanihaye yaşayacaktır. Türk
milliyetçilerinin yemini var. Bin yıllık kardeşliğimiz mahşere kadar devam
edecektir ve bu tuzak mutlaka ortadan kaldırılacaktır ama terör örgütünün
talebini Meclise taşıyan zihniyet asla unutulmayacaktır çünkü bu millet,
Mustafa Kemalleri unutmadığı gibi Ali Kemalleri de unutmayacaktır.
Şu andaki yargı sistemimizde
dilden kaynaklanan bir eksiklik var mı? Yok. Uluslararası hukukta ne varsa
bizde de, ne bir eksik ne bir fazla, aynısı var. “Türkçe bilmeyene mahkemede
tercüman verilir.” deniyor. Avrupa Birliği de Türkiye’ye bu konuda “Gözünün
üstünde kaşın var.” dememiş, madem bir eksiklik yok, peki, nedir bu işgüzarlık?
Bu aymazlığın gideceği yer çok açık. Yarın hâkim de “Bu dil, bilmediğim bir
dil, kararımı oluşturamıyorum, buraya bu dili bilen birisini oturtun.” derse,
ne yapacaksınız? Ana dili Kürtçe olan hâkim ve savcı mı arayacaksınız? Hukuk
fakültelerinde Kürtçe hukuk dersleri mi koyacaksınız, yoksa mahkemeleri “Türk,
Kürt” diye ikiye mi ayıracaksınız? Bugün yargıda, yarın idarede, öbür gün
bilmem nerede yani Kürtçe bilmeyen avukata diyorsunuz ki: “Şırnak’ta,
Batman’da, Hakkâri’de davaya giremezsin.“ Kürtçe bilmeyen hâkim, savcıya:
“Güneydoğuda görev yapamazsın.” Bunun adı ayrıştırmak ve bölmek değil de nedir?
BDP‘nin 2011 seçim
beyannamesine bakın, orada deklare etmişler, “Ülke 20-25 özerk bölgeye
bölünecek, şu şu hizmetler bölgesel meclislerde yapılacak ama emniyet ve adalet
hizmetleri ortak yapılacak.” Yani diyor ki: “Ey Türkiye Cumhuriyeti, egemenlik
hakkını benimle paylaşacaksın. Şehitleri, gazileri, onların emanetlerini,
namus, haysiyet adına tüm mukaddesatını yok say, ‘PKK istedi’ diye üniter
devletten vazgeç.” “Sahipsiz vatanın batması haktır.” diye boşuna uyarmamış
şair. Galiba bu sıralarda aradığımız beyhude şey, PKK’nın bu talebine “Hayır”
diyecek ve vatanın bütünlüğüne sahip çıkacak, Türk oğlu
Türk olduğunu unutmayan vatan sevdalıları. Emin olun, bu şarkı burada
bitmeyecek, suskun kalmanın bedeli ağır olacak ve emin olun…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
…sadece bizlere değil, kendi evlatlarınıza da hesap vereceksiniz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşması sırasında BDP Grubunun seçim bildirgesinde
yer alan bazı ifadelerle ilgili yanlış cümleler söyledi.
BAŞKAN – Hangi ifadelerle
ilgili?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yani
şehit ailelerini, gazi ailelerini hiçe sayarak ülkeyi bölünmeye doğru götüren
bir projeden bahsetti. Bunun böyle olmadığını söylemek istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Hayır öyle bir şey demedim. Sadece özerk bölgeler…
BAŞKAN – Buyurun, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Öyle bir şey demedim ki Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir saniye…
Açıklasın.
İki dakika süre veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Değerli milletvekilleri, şimdi BDP’nin Kürt sorununun çözümüne yönelik,
Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik ortaya koyduğu proje, gizli saklı bir
proje değildir. Biz mevcut idare sisteminin değiştirilmesini ve bunun
içerisinde BDP olarak demokratik özerklik projesinin tartışılmasını
savunuyoruz. Bunu, hem seçim bildirgemizde hem parti programımızda da bütün
halkımıza deklare etmiş durumdayız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Tamam, aynısını söylemişim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu
konuda projesi olan diğer partilerle de projeleri üzerinde tartışmaya açık
olduğumuzu, temel olarak ele aldığımız yaklaşımın Türkiye’deki tekçi anlayışın
aşılması, farklı kimliklere, farklı kültürlere, farklı inançlara, farklı
dillere özgürlük alanı sağlayabilecek şekilde siyasal projelerin geliştirilmesi
şeklinde söylemişiz. Dolayısıyla, burada, devleti bölmeye yönelik veya
Türkiye’deki farklı kesimlerin hassasiyetini hiçe sayan bir anlayış üzerinden
tanımlamaya yönelik olan suçlamaların hiçbir tanesini kabul etmiyoruz.
Biz, sunmuş olduğumuz projeyi
bu ülkedeki 75 milyonu kapsayacak şekilde formüle etmişiz. Türkiye’de mevcut
idari sistemin ve tekçi anlayışın artık aşılması gerektiğini, buradan, Meclis
kürsüsünde de defalarca söylüyoruz. Dolayısıyla gizli saklı bir projeyi sanki
Meclisin, halkın, siyasi partilerin gözünden kaçıracak şekilde, gizli bir
faaliyet şeklinde arkadaşımızın buraya getirip sunması doğru değildir. BDP’nin
yaptığı bütün projeler, bütün programlar Meclisin ve halkın tartışmasına
açıktır. Bu konuyla ilgili, Kürt sorununun çözümüyle ilgili, bütün siyasi
partileri de kendi çözüm projeleriyle burada biz tartışmaya davet ediyoruz.
Proje yoksa,
tekçi anlayışın devamından, mevcut sorunların devamından yana bir tutum varsa,
ona karşı da tabii ki muhalif duruşumuzu her zaman sergileriz.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkanım, sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum. Söz almayacağım.
BAŞKAN – Konu açıklandı.
Sizin…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Hatip benim söylediklerimi aynen tekrar etmiştir.
BAŞKAN – Ben de aynı şeyi
söylüyorum. Sizin söylediklerinizi tekrar etti. Doğru yani.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
üniter devlet yapısının bölünmesi anlamında zaten kullandılar. Zaten bizim
“bölünme”den kastımız da budur.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240,
2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı
hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 2.
maddesiyle 5271 sayılı kanuna eklenen geçici 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 2-5271 sayılı
kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 1-(1) Bu Kanunun
202. Maddesinin 1. fıkrasında tayin edileceği belirtilen tercümanlar, İl Adli
Yargı Adalet Komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler
arasından seçilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin yönetmelik bu
maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren bir ay içinde Adalet Bakanlığı
tarafından çıkarılır. Yönetmelik çıkarılıncaya kadar tercüman tayini Hakim ve Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılır.
Bedii Süheyl
Batum (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasanın 2’nci maddesi
aleyhine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz önerge için söz almış
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
1’inci madde üzerinde dün akşam da görüşlerimizi açıklamıştım. CHP’nin tavrı
çok açık ve net, bu
yasanın ilk 2 maddesi üzerinde. Biz açıkça şunu söylüyoruz:
Anayasa’ya aykırı bir düzenleme getirdiniz. Anayasa’ya aykırı düzenleme için
koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisinin kafasını kuma gömüp bir deve kuşu gibi,
“Biz görmedik ki.”, “Biz anlamadık ki.”, “Biz öyle demek istememiştik ki.”
demesini istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Türkçe bilmeyen,
Türkçe konuşamayan, bırakın konuşmayı, Türkçe savunmasını iyi yapamayacağını
beyan eden kişiye bile savunma hakkını verelim dedik. Bizim, herkes Türkçe
bilmeli, herkes Türkçe konuşmalı, Türkçe bilmiyorsa savunmasını yapmasın gibi
bir düşüncemiz hiçbir zaman olmadı; olmadığını da hem yasanın komisyondaki
görüşmelerinde hem de burada açıkça gösterdik. Biz dedik ki: “Türkçe
bilmiyorsa, savunmasını yapacak derecede bilmediğini beyan ediyorsa bile
yapsın.” Siz, bu dururken, Cumhuriyet Halk Partisinin bu açık tavrı dururken
–onu da söyleyeyim- hiç kimsenin ama hiç kimsenin Cumhuriyet Halk Partisinin ve
Cumhuriyet Halk Partililerin bu açık tavırlarını “militarizm ya da Kürt
vatandaşlara karşı gösterilen düşmanlık” olarak algılamaya ya da algılatmaya
hakkı yoktur, haddi de değildir.
Değerli arkadaşlar, siz -1’inci maddede de söyledim- şöyle
diyorsunuz: “Biz bunu söylemedik ki, biz açıklamadık ki…” Anayasa’ya açıkça
aykırı bir maddeyi kabul etmemizi istiyorsunuz.
Şöyle diyorsunuz: “Adalet Bakanı görmezden gelmemizi istedi, bizim
Başbakanımız görmezden gelmemizi istedi, biz nasıl görürüz?” diyorsunuz. Eğer
amacınız, eğer muradınız gerçekten savunma hakkı olsaydı –siz bunları
biliyorsunuz çok değerli milletvekilleri, çoğunuz biliyorsunuz- eğer amacınız
gerçekten savunma olsaydı, savunma hakkının en iyi kullanılması olsaydı,
202’nci maddenin (1)’inci fıkrasındaki düzenlemeyi aynen alırdınız, derdiniz
ki: “Tercümanı da devlet bulmak zorundadır.” CMK’daki 324/5’teki “Devlet, parasını öder.”i aynen yapardınız.
Siz ne yaptınız? Açık açık… Sizin istediğiniz savunma hakkı filan değil, yalan;
sizin istediğiniz, istediği, tercih ettiği dilde savunma yapmak. Tamam, Hakan
Fidan’ınız sizin adınıza Oslo’da böyle söz vermiş olabilir; tamam, sizin Adalet
Bakanınız ya da Başbakanınız “ABD böyle istiyor.” diye böyle bir düzenlemeyi
getirmiş olabilir ama insaf! Koskoca yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi burada,
Anayasa’nın 2’nci maddesi ortada, Anayasa’nın eşitlik maddesi ortada,
Anayasa’nın değişmez maddeleri ortada; bunları “Oslo’da Hakan bizim adımıza
görüştü.” diye görmezden mi geleceksiniz?
Şöyle yaptınız: Eşitsizlik
açık ortada, diyorsunuz ki: “Türkçe bilmiyorsa tercümanını ben veririm, devlet
öder parasını ama eğer ‘ayrıca’ysa -neyse o ‘ayrıca’- tercümanını evinden kendi
getirsin, kendi bulsun; parası devlet hazinesinden ödenmez.” Utanç verici bir
düzenleme. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ben, sevgili arkadaşlar, buradaki
çok değerli özellikle çoğunluk milletvekillerine söylüyorum ve samimiyetle
söylüyorum bunu: Oslo’da Hakan söz verdi diye, Başbakan Amerika Birleşik
Devletleri’nden talimat aldı diye, Adalet Bakanı da onun dediğini yapacağım
diye çok açıklıkla bu eşitsizliği, bu haksızlığı görmezden gelemezsiniz.
Tekrar söylüyorum: Gelin,
Kürtlerin, Türkçe bilmeyenlerin haklarını hep beraber savunalım ama Hakan’ın
söylediği şekilde değil, Amerika Birleşik Devletleri’nin size verdiği talimat
şeklinde değil.
Hepinize saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun
tasarısının 2. maddesinin Geçici 1 inci maddesinin 2 nci cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen, Erol Dora, Mardin Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; savunma hakkı, modern hukuk sistemlerinin olmazsa olmaz
normlarından biridir. Bu nedenle hukuk sistemleri, bu hakkın olabildiğince
etkin kullanılması için çaba harcar, savunma hakkına ilişkin normları mümkün
olduğu ölçüde geniş yorumlar. Zira amaç, isnat edilen suçun vuku bulup
bulmadığını anlamak ve eldeki delillerle maddi gerçeğe ulaşmaktır.
Modern hukuktaki bu kabul,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da karşılığını bulur, Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi: “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” der. Bu kapsamda savunma
anayasal bir haktır. Yine, aynı şekilde Türk Ceza Kanunu’nun 3’üncü maddesi:
“Ceza Kanununun uygulanmasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep,
milliyet, renk, cinsiyet, siyasal ve diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi
inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları
yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.” hükmünü
taşımaktadır.
Ana dilde savunmanın evrensel
bir insan hakkı olduğunu, buradan, bir kere daha, ifade ettikten sonra, ana
dilde savunmanın önünü açan bu değişikliğin son derece ürkek bir dille
yazıldığını söylemek gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluş antlaşması olan Lozan Barış Antlaşması’nın üçüncü bölümünde
kültürel hakların korunmasına ilişkin hükümler yer almaktadır. Bu hükümlerin
bir kısmı, Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıkların korunmasına yönelik
olmakla birlikte, bazı hükümleri, aralarında Kürtlerin de bulunduğu,
gayrimüslim azınlık statüsünde olmayan farklı kültürlerin haklarını da güvence
altına almaktadır. Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesinin beşinci fıkrasının
tam metni ise şöyledir: “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçe’den
başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü
olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” Bu
fıkrada, gayrimüslim azınlıkların haklarından farklı olarak, ana dili Türkçe
olmayan tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının mahkemede kendi dillerini
kullanmalarına olanak tanınmıştır. “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen”
tanımlamasıyla da resmî dilin dışında diğer dillerin kullanılmasına engel
olmaması gerektiğine işaret edilmiştir. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığınca
sunulan bu kanun tasarısıyla mahkeme önündeki kişiye kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği başka bir dille savunma hakkı tanınması bir ilerleme
değil, esasen, çok önceden gasbedilmiş bir hakkın iadesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasa tasarısıyla, kendisini başka bir dilde daha iyi ifade
edebilecek olan sanığın iddianamesinin okunması, esas hakkındaki mütalaanın
verilmesi üzerine sözlü savunmasını kendisini daha iyi ifade edebileceğini
beyan ettiği başka bir dilde yapabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin eksik
olduğunu ifade etmek gerekir.
Öncelikle, yargılamanın
soruşturma ve kovuşturma aşamasından oluştuğunu belirtmek gerekir. Dolayısıyla,
soruşturma aşamasında da ifade vermede ve sorgu esnasında şüphelinin kendisini
daha iyi ifade edebileceği bir dilde konuşmasına imkân tanımak gerekmektedir.
Ayrıca, kovuşturma aşamasında delillerin ikamesi, tanık ve bilirkişi dinleme ve
diğer muhakeme işlemlerinde, sanığın kendisini daha iyi ifade edebileceğini,
beyan ettiği dilde konuşmasına izin vermek gerekmektedir. Ayrıca, şüpheli veya
sanığın gerek soruşturma gerekse de kovuşturma aşamasında, başta savunması
olmak üzere delil değerlendirmesi gibi muhakeme hususlarında dilediği dilde
yazılı dilekçe vermesine de imkân tanınmalıdır. Ayrıca, tercüman giderlerinin
de devletçe karşılanması gerekirdi.
Ancak, tüm bu eksikliklerine
ve çıkarmak için oldukça geç kalınmış olmasına rağmen tasarının olumlu olduğunu
ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
istendi.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.32
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
57’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde
kabul edilmiştir.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin 6’ncı
fıkrasında geçen “ve toplum güvenliği” ibaresinden önce gelmek üzere “ya da tam
teşekküllü bir sağlık kuruluşunda sıkı takibi gereken, hastalık riski taşıyan”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Enver Erdem Celal Adan S. Nevzat Korkmaz
Elâzığ İstanbul Isparta
Oktay
Öztürk Mehmet
Erdoğan
Erzurum
Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun tasarısının 3’üncü maddesi ile eklenen 6’ncı
fıkrasında yer alan "ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen
ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık Sebahat Tuncel Pervin Buldan
Muş İstanbul Iğdır
Murat Bozlak Halil Aksoy Hasip Kaplan
Adana Ağrı Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik
yapılmasına dair kanun tasarısının çerçeve 3. maddesiyle değiştirilen 5275
sayılı yasanın 16. maddesinin 3. fıkrasındaki "düzenlenip Adli Tıp
kurumunca onaylanan" ibaresinin metinden çıkarılmasını,
"düzenlenen" ibaresinin eklenmesini ve 6. fıkranın aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(6) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle
ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ya da hayati
tehlike içerecek şekilde hastalığının ilerleme riski olan ve hastane
koşullarında sıkı takibi gereken mahkûmun cezasının infazı, üçüncü fıkrada
belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılır. Tutuklu ise
iyileşinceye kadar tahliye edilir."
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt
Kırklareli
İstanbul Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir
Milletvekili.
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri;
3’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Uğur Mumcu’nun ölümünün 20’nci yılı ve Uğur Mumcu’yu
saygıyla anarak, Uğur Mumcu’nun dosyasının zaman aşımına uğramaması için
herkesin ne yapması gerekiyorsa yapması düşüncesiyle sözlerime başlıyorum.
Vermiş olduğumuz önerge, biraz önceki savunma hakkını tamamlayan,
gerçek anlamıyla ciddiye alınması gereken bir önerge çünkü ölümcül derecede
hastalığı olan hükümlülerle ilgili bir düzenleme yaparken bunun, Adli Tıp
Kurumu gibi şimdiye kadarki uygulamalarında ciddi sıkıntılar, ciddi sakıncalar
yaratan bir kurumun raporunun onayına tabi tutulmasının doğru olmadığını
düşünüyoruz.
Ayrıca, hükümlü için getirilmeye çalışılan bu düzenlemenin
tutuklular için dikkate alınmamasını kınıyoruz çünkü şu anda Türkiye’de
tutukluluk, hükümlülük hâline gelmiş, cezanın infazı hâline dönüşmüştür.
Cezanın infazı hâlindeki tutuklulukla ilgili değerlendirmeyi, maalesef, hukuki
ve insani boyutlarda değerlendirecek yargılama makamları kalmadı. Bu nedenle, tutuklular için de ciddi bir yaptırım getirerek,
hastalık hâlinde bu arkadaşlarımızın tahliyesinin sağlanması gerekir diye
düşünüyoruz çünkü yaşam hakkı kadar savunma hakkı da önemli ama savunma hakkını
olumsuz yönde etkileyecek bir rahatsızlık işkenceye dönüşmektedir; hem Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne hem Anayasa’mıza aykırı bir biçimde ölümcül
derecede rahatsız olanların kendini bağımsız bir biçimde savunabilme imkânı
ortada kalmamaktadır. Bu nedenle önergeyi hazırladık ve düzenledik.
Değerli arkadaşlarım, cezaevinde olumsuz koşullarda yatarken
ölümcül hastalığa yakalanmış ya da bu hastalıkları nüksetmiş insanlarımızın,
sanıkların, tutukluların ve hükümlülerin değerlendirmesini yapmak üzere bir
çalışma gerçekleştirmemiz gerekirken burada sadece hükümlüleri düzenliyoruz ve
ona da sonuçta, sıkıntılı bir uygulama içerisindeki Adli Tıp onayını
getiriyoruz. Oysa bu ülkede şu anda yapılan uygulamalarda, neredeyse davası
bitmeden öleceği kesin durumda olan yüzlerce insan bizden bir insani uygulama
beklemektedir. Bu uygulamayı gerçekleştirelim. Bu uygulamayı
gerçekleştirmediğimiz takdirde, bu insanların adil yargılanma hakkını da
ellerinden almış oluyoruz çünkü sıkıntılı bir rahatsızlık sıkıntılı bir
uygulamayı getiriyor ve bunların özgürce savunma şansı ellerinden alınıyor.
Ceza İnfaz Kanunu’muzun zaten 16’ncı maddesinin başlığı “İnfazın
ertelenmesi”. Dolayısıyla, infaz, kesinleşmiş cezalarla ilgili bir uygulama ve
bu daha önce var. Süreleri artırıyoruz, süreleri genişletiyoruz ama esas amaç,
esas uygulanması gereken nokta, insan haklarına uygun bir savunma mekanizmasını
hazırlama yöntemi. Maalesef, bu konuda yasa maddeleri yeterli gelmiyor. Bu
nedenle önergemizi sunduk ve önergemizin kabul edilmesini istiyoruz. Başka
türlü, bu arkadaşlarımızın sağlıklı yargılanma hakkını da elinden almış
olacağız.
Bu duygularla, önergemize destek vermenizi diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun tasarısının 3’üncü maddesi ile eklenen 6’ncı
fıkrasında yer alan “ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sebahat Tuncel (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3’üncü madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, maddeye ilişkin, bu hasta tutukluların cezasının
ertelenmesi meselesi, cezaevlerinde birçok hasta tutuklu açısından çok önemli
bir madde. Birçok tutuklu ve hükümlü bugün bu
yasayı bekliyor ama burada yapılan düzenleme ne yazık ki bu ihtiyacı
karşılayacak bir düzeyde değil.
İnsan Hakları Derneğinin 2011 yılı raporuna göre, şu an, acil, bu
durumda olan 141 tutuklu ve hükümlü var. Biliyorsunuz, şimdiye kadarki prosedür, Adli Tıp Kurumundan rapor alması gerekiyor, bunu
da Cumhurbaşkanının affetmesi gerekiyor. Burada da benzer bir düzenleme
aslında, yani diyelim ki tam teşekküllü hastaneyle birlikte Adli Tıp raporunu
zorunlu görüyor. Bu, çok sıkıntılı.
Özellikle İHD’nin, raporunda, Adli Tıp’ın tarafsızlığını
yitirdiğine, siyasi iktidarın genel olarak yaklaşımına göre, bugün AKP, daha
önce başka hükûmetlere göre yaklaştığına, bunun da hasta tutuklu ve
hükümlülerin tahliyesini engellediğine yönelik eleştirileri var. Bu eleştiriler
çok ciddi eleştiriler. O açıdan, biz, burada Adli Tıp zorunluluğunun
kaldırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz Sayın Bakan. Belki de
Bakanlığınızın uygun gördüğü tam teşekküllü bir hastaneden bir raporun
verilmesi yeterli olmalıdır. Örneğin, Hediye Aksoy, Bakırköy Cezaevinde kalan
kadın arkadaşımıza tam teşekküllü bir hastane yüzde 90 görmez raporu verdiği
hâlde, Adli Tıp “Cezaevinde kalabilir.” raporu verdiği için hâlâ cezaevindedir
ki bu kanunlar ne yazık ki bizim ülkemizde pozitif uygulanmıyor. Hele TMK’dan
dolayı cezaevinde olanlar açısından ne yazık ki olumlu olarak
değerlendirilmiyor, daha çok olumsuz olarak değerlendiriliyor, güvenlik
gerekçesi yapılarak. Burada da ifade ettiğimiz “toplum güvenliği bakımından
tehlike oluşturma sözü” daha çok politik tutuklular açısından kullanılıyor. Bu sözün buradan çıkartılması önemli.
Yine, bu madde metninde diğer bir konu, aslında, yine politik
kadın tutuklular açısından negatif bir uygulama yani gebe kadınlar açısından
cezanın ertelenmesi durumu. Biz dün de ifade etmiştik, aslında bunun da madde
metninden çıkartılması gerekiyor. Bu, kadınlar açısından çok negatif bir durum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bu yasa tasarısı
konuşulurken daha çok ana dil yasa tasarısı olarak konuşuldu, iki gündür biz
bunun tartışmasını yürütüyoruz. Oysa, bu yasa tasarısı
düzenlenirken çok ciddi problemleri içerisinde barındıran… Düşünün, bir ülkede
yaşayan 20 milyon Kürt halkını ilgilendiren, Kürt halkının kendi ana dilini
kullanma hakkını şurada bırakalım -yani ana dilde eğitim, ana dilin kamusal
alanda kullanımı- ana dilde savunma hakkı talebi bile bu Meclis kürsüsünde ne
yazık ki faşizan yaklaşımlarla karşı karşıya kaldı. Bunu kabul etmenin mümkün
olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Özellikle, bu kürsüde kendisini
sosyalist olarak tanımlayan bazı arkadaşlarımızın söylediği sözler, hele hele
bizim açımızdan hiç kabul edilemez. Buradan bir kez daha hatırlatmak isterim,
ben de sosyalist birisiyim ve yıllardır sosyalist mücadele içerisinden
geliyorum. “Sosyal demokratlar ve sosyalistler için en temel ilke nedir?” diye
sorduğunuzda iki şey söylerler: Bir, ezilen ulusun yanında olmak sosyalistlerin
temel görevidir; iki de ulusların kendi kaderini tayin hakkıdır. Bu iki temel
husus konusunda söz söylemeyen, bunun tarafında olmayan bir sosyalist görmedim.
Bırakalım bu Parlamentoda ezilen ulusun yanında olmak, ulusların kendi kaderini
tayin hakkını kullanma meselesinden yana olmak, ana dilde savunma hakkını bile
kabul etmeyen, Türk halkıyla Kürt halkının eşit olmadığını… Ki bu başka başka
eşitsizlikleri de devam ettirecek, işte, Alevi’yle Türk de eşit değil,
Ermeni’yle Türk de değil, Alevi’yle Sünni de eşit değil. Çünkü siz bir yerde
eşitsizlik tartışmasını meşrulaştırırsanız bu eşitsizlik başka noktalara kadar
gidecek. Bir tartışmanın kendisi aslında Türkiye’nin hâlini gösteriyor. Bugün
Kürt sorununun çözüm tartışmalarında en çok rol alması gerekenler, aslında,
bugün bu sürece karşı olanlardır. Biz bunu anlayabilmiş değiliz. Örneğin, bu
yasa tasarısı bizi çok incitiyor, kendi ana dilimizi kullanamamak, kendi ana
dilimizde savunma yapmamak, bunun için böyle kırıntıyla yetinme şeyi bizi de
başka noktadan yaralıyor, kimse bunu değerlendirmiyor. Yani bu bir süreç, biz
bunu böyle ifade ediyoruz bu süreci birlikte geliştirelim, bir halkın hak ve
özgürlük talebini birlikte geliştirelim diye ama buradan, bunu başka bir yerde,
üstelik ana muhalefetin bunu yapmasının çok kabul edilebilir bir nokta
olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Nasıl biz birlikte yaşayacağız, nasıl gerçekten bu ülkede
demokratik, eşit, özgürlükçü bir noktadan bir arada yaşamanın koşullarını şey
yapacağız, birbirimizi yok ederek mi, birbirimizi birbirimize benzeterek mi?
Ben bu ülkede bir Kürt olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında yaşamak
istiyorum ama kendi dilimi, dinimi, kültürümü kullanmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Bunlar olmadığı sürece bu ülkede
demokrasinin olması mümkün değildir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin 6’ncı
fıkrasında geçen “ve toplum güvenliği” ibaresinden önce gelmek üzere “ya da tam
teşekküllü bir sağlık kuruluşunda sıkı takibi gereken, hastalık riski taşıyan”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Enver Erdem (Elâzığ) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ
Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bizim “ihanet yasaları”
kapsamında değerlendirdiğimiz düzenlemelerin maalesef bir yenisiyle karşı
karşıyayız. Bu getirmiş olduğunuz düzenlemeyle bir kez daha görüyoruz ki ortada
oynanan bir tiyatro var. Ortada oynanan bu tiyatro, yazarları maalesef PKK,
KCK, BDP, İmralı, Kandil ortak yapımı bir tiyatro. Bu tiyatronun oynayanları,
kusura bakmayın ama AKP milletvekilleri olarak sizlersiniz. Tiyatronun ana
temasına baktığımız zaman, çok dilli, çok milletli, çok bayraklı, çok yargılı
bir Türkiye özlemidir. Bu görüştüğümüz kanunun çıkarılması için, tiyatroyu
yazanlar açlık grevi sahnesini kaleme alıyorlar. PKK ve KCK sanıkları açlık
grevlerine başlıyorlar. Talepleri, ana dilde yargılama ve İmralı canisinin
muhatap alınması. Değerli milletvekilleri, bu “KCK” dediğimiz yapı masum bir
yapı değil. Bu, PKK terör örgütünün üst yapısı ve paralel devlet
yapılanmasıdır. Açlık grevleri sahnesini oynayan… AKP bu talepleri derhâl
hayata geçirmek için hareket ediyor. Bebek katili ve İmralı canisi, açlık
grevlerini neticelendiren, inançlı, masum, iyi niyetli bir kahraman yapılıp bu
iyiliği karşısında da “ana dilde savunma” adı verilen ama ana dilde
yargılamanın önünü açacak olan bu düzenleme huzurlarınıza getiriliyor.
“Bu ve benzeri düzenlemeler bir tiyatrodur.” diyorum çünkü
öncelikle Anayasa’ya aykırılığı bütün boyutlarıyla ortaya konulduğu hâlde, bu
gerek alt komisyonlarda gerek Komisyonda gerek Genel Kurulda ortaya konulduğu
hâlde ve Anayasa’nın 3’üncü maddesi açık ve net olarak “Devlet, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür ve dili Türkçedir.” ifadesi ortadayken bu
düzenlemeyi yine Meclis Genel Kuruluna getiriyorsunuz. Anayasa’ya aykırılığın dışında da, böyle bir düzenlemeye gerek
olmadığı, böyle bir düzenlemenin doğru da olmadığı her aşamada gündeme
getirildi değerli milletvekilleri.
Yaklaşık bir buçuk yıl önce, yine, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, Genel Kurulda sizlerin Anayasa’ya uygun olarak vermiş olduğunuz
sözleri, yapmış olduğunuz yeminleri hatırlayacak olursak, AKP ve BDP
milletvekilleri, huşu içerisinde namus ve şerefleri üzerine Anayasa’ya sadık
kalacaklarınızın sözünü vermiştiniz. Ya bu sözünüzü hatırlayın veyahut da bu
verdiğiniz sözden vazgeçtiğinizi burada, gelin, ifade edin değerli
milletvekilleri.
Yine, üniversitelerden hocalar dinlendi, Yargıtay temsilcileri
dinlendi, barolardan görüşler alındı, hiçbirisi bu düzenlemeyi doğru bulmadı.
Huzurunuza getirile düzenlemeye “Acaba bizim düzenlemelerimizde bir eksiklik mi
vardı?” sorusunun cevabı olarak baktığınızda da, kesinlikle böyle bir
eksikliğin olmadığını görüyoruz. Siyasi dava olan egemenlik talebini de içeren
KCK davaları dışında, ülkemizde ana dilde savunmaya ilişkin cumhuriyet tarihi
boyunca herhangi bir sorun yaşanmadı.
KCK davalarında bu sanıklar ne istiyorlardı? Mahkemeleri işlemez
kılmak istiyorlardı, mahkeme faaliyetlerini zafiyete uğratmak istiyorlardı, ana
dilde yargılama istiyorlardı. Sanıklar Türkçeyi bilmediklerini söylemiyorlardı
veya Kürtçeyi daha iyi bildiklerini de ifade etmiyorlardı ama bu talepleri siz
AKP milletvekilleri olarak temin ettiniz “Ana dilde yargılamayı veremeyiz ama
ana dilde yargılamanın yolunu açacak ana dilde savunmayı genişletiriz.” dediniz
ve bu talebi bu şekilde huzurlarımıza getirdiniz.
Ama, biliniz ki
değerli milletvekilleri, bu düzenleme masum, uluslararası normlara, insan temel
hak ve hürriyetlerine, inançlarımıza, gelenek ve göreneklerimize uyan bir
düzenleme değildir. Bu, bir egemenlik talebidir, bölücü örgüte boyun eğen,
milleti parçalayan, uluslararası alanda kendine güldüren bir düzenlemedir.
Tavizlerle ülke yönetilemez, bölücü terör örgütünün talepleri
yerine getirilerek bu sorun çözülemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENVER ERDEM (Devamla) – Bu taleplerin sonu gelecek mi? Bebek
katilini affedecek misiniz? Toprak taleplerine boyun eğecek misiniz? Bunları
bir bütün olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirip burada hep
beraber ifade edin de niyetinizin ne olduğunu Türk milleti tam olarak bilsin
diyorum, hepiniz saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört adet önerge vardır
ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince
sadece iki önerge verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup
milletvekillerinin birer önerge verme hakkı vardır.
Bu hükümler çerçevesinde, önce geliş sırasına göre ilk üç önergeyi
okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
Aynı gerekçeyle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup
milletvekillerinin verdiği ikinci önerge işleme alınamamıştır.
Şimdi, ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 4. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 17.
maddesinin 4. fıkrasındaki “olsa bile hükümlünün” ibaresinden sonra gelmek
üzere “liseyi veya” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Özgür Özel
Kırklareli İstanbul Manisa
Veli
Ağbaba
Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü Maddesinde yapılan
değişiklik ile eklenen 6 ncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Sırrı Sakık Pervin Buldan Murat Bozlak
Muş Iğdır Adana
Halil Aksoy Hasip Kaplan
Ağrı Şırnak
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 4. Maddesinin (3). Fıkrası ile
(6). Fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif
ederiz.
Alim Işık Celal
Adan Nevzat Korkmaz
Kütahya İstanbul Isparta
Enver Erdem Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk
Elâzığ Muğla Erzurum
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim
Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen değerli
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, daha önce de çoğu kez görüldüğü gibi, bu
tasarı da, bir AKP klasiği olarak önce millete zehrin içirildiği, ardından da
bazı tatlandırıcılarla bunun unutturulmaya çalışıldığı bir tasarıdır. Sözde
“anadilde savunma hakkı” gibi son derece masum gerekçelerle ifade ettiğiniz ama
aziz Türk milletinin bölünmesine yönelik önemli adımlardan birisi olan
düzenlemeyi ilk 2 maddede geçirdikten sonra, şimdi bu maddelerle “Bazı
mağdurlara iyileştirme getiriyoruz.” adı altında düzenlemeleri görüşmekteyiz.
4’üncü madde de özellikle, kasten ya da taksirli olarak suç
işlemiş olan bazı hükümlülerin cezalarının infazının ertelenmesiyle ilgili
düzenlemeleri içeriyor. Ardından, bu erteleme süresi içerisinde herhangi bir
kamu davası açılmış ise bu ertelemeden yararlanan kişilerin hemen, yeniden
cezaevine tıkılmasını öngörüyor. Dolayısıyla, bu (3)’üncü fıkranın, bu
iyileştirmeler içerisinden çıkartılmasını öngörüyoruz.
Bir diğer konu da (6)’ncı fıkranın (c) bendinde disiplin veya
tazyik hapsine mahkûm olanlar bu iyileştirmelerden yararlanamaz yani getirilen
ertelemeler bunlar hakkında uygulanamaz denmektedir. Önergemizde de bu (c)
bendinin çıkarılmasını yani disiplin veya tazyik hapsine mahkûm olmuş olanların
da bu iyileştirmelerden yararlandırılmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, AKP’nin on yıllık yönetimi sürecinde,
bugün 20 bine yakın taahhüdü ihlal suçlusu cezaevinde, 250 bin dolayında da
cezaevine girmemek için kaçak durumda. Şimdi, herkese iyi kötü bir iyileştirme
yaptığınız bu düzenlemede, sizin kötü ekonomik politikanız yüzünden geçimini
sağlayamaz, taahhüdünü yerine getiremez duruma gelmiş, verdiği her taahhüt
başına da üç aya kadar tazyik hapsi almış olanların suçu, günahı nedir? Kasten
adam öldürmüşe erteleme var ama geçimini sağlayacak bir işi olmadığı için veya
zamanında borcunu ödeyemediği için mahkûm durumuna düşmüş olanlara yok! Bu
nasıl adalet? Sayın Bakana geçen, bir kanunun görüşmeleri sırasında sorduk “Bu
durumda olanların sayısı nedir?” dedik, o sayıyı veremedi. Dün, Sayın Başbakan
Yardımcısına bu tazyik ve disiplin hapsine mahkûm edilenlerin neden
yararlandırılmadığıyla ilgili sorduk. Verdiği cevabı sizlerle paylaşıyorum: “Bu
cezalar kişiyi bir hususta zorlamaya yönelik cezalardır. Bu nedenle, tasarıda
getirilen cezanın infazı hükümlerinden yararlanamayacaklardır.” Yani zorlayın,
zorlayın da canını mı alacaksınız bu insanların? Bu insanlara iş verdiniz de
çalışıp borcunu mu ödemediler? Dolayısıyla, bu önergenin yerinde bir önerge
olduğunu düşünüyoruz. Mademki bu toplumda barışı sağlamak için çok güzel
sözlerle barıştan söz ediyorsunuz, dağdakine af var ama vatandaşlık görevini
yerine getirmek için çabalayan, uğraşan insanlara yok!
Elimdeki, Balıkesir’in Susurluk ilçesinden, bu mağduriyetten
mahkûm olmuş bir insanın mesajını sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendisi
cezaevinde. İzin almış, evine gidiyor, hanımı da aynı suçtan dolayı yine ihlale
uğramış, gözünün önünde, yedi aylık çocuğuyla beraber hanımını cezaevine
götürüyorlar. Değerli milletvekilleri, buna benzer çok örnek var. Hanımı ve
kendisi cezaevinde, çocukları intihar etmiş olanlar var. Geliniz, eğer adalet
istiyorsak, barış istiyorsak, huzur istiyorsak bu konuya da bir çözüm bulalım.
Bu konu, milletin isteyerek durumu kötüye gittiği bir konu değil, tamamen sizin
kötü politikalarınız, borca dayalı para sistemi nedeniyle milleti borç altında
boğduğunuz bir düzenin sonucudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) –
O nedenle, bu önergeye desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
57’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve arkadaşları tarafından
verilen önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı var, önerge
kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun tasarısının 4. Maddesinde yapılan değişiklik
ile eklenen 6 ncı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sevgili arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biz, kendimizi Türkiye ile birlikte tanımlıyoruz. Kaderini ve
geleceğini bu topraklarda arayan bir halkız. Türkçeye karşı, resmî dile karşı
herhangi bir itirazımız yok. Türk halkının değerlerine hep saygılı olmuşuz,
bundan sonra da olacağız ama herkes şunu iyi bilsin: Burada Türklerin dışında
da halklar yaşıyor, herkes bu halklara da saygılı olmalıdır.
İki gündür burada tartışmalar devam ediyor, izliyoruz. Bir halkın
diline yasaklar konulmuş. Cumhuriyet kurulurken ortak vatan şiarıyla 1921’lerde
ortak vatandan bahsetmişiz ve sonra 1924’lerde tek ırka indirgemişiz, Türk
halkını yaratmışız ve diğer halklara zulmetmişiz ve bugün burada ana dilde
savunmayla ilgili iki gündür tartışmalar var. Biz, Milliyetçi Hareket Partisini
anlıyoruz ama Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki direncini… Evet, sizi de
anlıyoruz çünkü genetik mirasınızda ret ve inkâr politikaları var. Dün, sizin
bir sözcünüz buradan aynen şöyle söylüyor: “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.
Türkiye’de siz sorunu Türk sorunu yaptınız. Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit
olamaz. Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra da meşru müdafaa hakkımızı
kullanacağız.” diyor. Vallahi siz hayatınız boyunca -meşru müdafaa hakkı
mazlumların hakkıdır- sürekli saldırı hakkınızı halklara karşı kullandınız. Bu,
ırkçı bir söylemdir, faşist bir söylemdir. Bu söylem tek parti döneminde var.
Bakın, o tarihte de -yıl 1930, 19 Eylülde- Mahmut Esat Bozkurt ne diyor biliyor musunuz?
“Türk bu ülkenin yegâne efendisidir, yegâne sahibidir, saf Türk soyundan
olmayanların bu memlekette tek hakları vardır, hizmetçi olma hakkı vardır, köle
olma hakkı vardır, dost ve düşman ve dağlar bu hakikati böyle bilsin.” Sizin
atalarınız, belki torunlarısınız, çocuklarısınız.
Coşkun Kırca, yıl 1994, yine bu kürsüde, bizim
dokunulmazlıklarımız kaldırılırken ne diyordu? Aynen Mahmut Esat Bozkurt’un
söylediklerini söylüyor “Kürtler susabilir ve hizmetçilik dışında hiçbir hakka
sahip olamaz.” Siz, bugün, aslında bu siyasetin bir parçasısınız, sizler ret ve
inkâr politikalarının parçasısınız. Sizin grubunuzdan bazı şahsiyetler, dün ta
bizim grubumuza kadar saldırıyorlardı. Size bir çift sözüm var benim. Bakın,
buraya saldıran Kayseri milletvekilini sonra araştırdım ki bu Kayseri
milletvekili, 12 Eylül öncesinde amcasını kimlerin öldürdüğünü çok iyi biliyor.
Eğer, bu kadar yiğitseniz, eğer bu kadar cesursanız…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Faşistler öldürdü! Faşistler öldürdü! Kim
öldürecek?
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Konuşma! Konuşma be! Seni ciddiye de
almıyoruz zaten.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Alma!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biz de sizi almıyoruz!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Eğer, bu kadar cesursanız, bakın, sizin
Kayseri’de İl Başkanınız Avukat Mustafa Kulkuloğlu öldürülüyor, ilçe başkanınız
öldürülüyor, bir avukat partiliniz öldürülüyor. Adana’da il başkanınız
öldürülüyor. Üçüncü yargı paketinde bu katiller aklandı ve bu katiller şu anda
dışarıda dolaşıyor ve sizin sesiniz sedanız çıkmadı.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kim akladı? Kim akladı?
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Kim akladı? Biz mi akladık?
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Yüreğiniz yetiyorsa kendi yoldaşlarınızın hukukunu savunacaksınız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Eliniz kolunuz…
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Öyle, bu masalara gelip buralara saldırmayacaksınız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Biz ulusun bütünlüğünü savunuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’ni savunuyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Musa Çam konuştu bu kürsüden, aynen
bunları söyledi.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Biz ölünceye kadar devam edecek bu.
SIRRI SAKIK (Devamla) – “Efendim, biz meşru müdafaa hakkımızı
kullanacağız.” Siz ateş olsanız ne yapabilirsiniz? Bundan
sonra, bizimle konuşurken dikkatli konuşacaksanız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Tehdit mi ediyorsun yani? Tehdit mi
ediyorsun?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, size söyleyeyim, siz hangi
gelenekten geliyorsunuz.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Biz Kuvayımilliye geleneğinden geliyoruz.
SIRRI SAKIK (Devamla) - 7 Şubat 2008’de, sizin eski genel
başkanınız ne diyordu biliyor musunuz? “Ya Kurtuluş Savaşı yaparsınız,
Anayasa’yı değiştirirsiniz ya da ihtilal yaparsınız idamı göze alırsınız,
Anayasa’yı değiştirirsiniz.” Bu Parlamentoyu militarizmle tehdit ediyordu. O
dönem yargıyı da, tankı da, topu da, silahı da arkasına alarak Parlamentoyu
tehdit ediyordu. Vallahi bize bakın, bize ne yargıdan ne Parlamentodan ne
tankınızdan ne topunuzdan korkmuyoruz. Biz, Türkçeyi de iyi biliyoruz, Türkçe
de konuşuyoruz ama Kürtçeyi özgürleştirmek adına 10 bin mahkûm bugün eğer ana
dilde savunma istiyorsa ana dilini özgürleştirmek için bunları yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Yoksa, biz
Türkçeyi sizden daha iyi biliyoruz, Türkçeye bir itirazımız da yok; bütün
itirazımız faşizme karşıdır, ırkçılığa karşıdır. Vallahi buradan yürüyen birçok
şahsiyeti görüyorum, her tarafından ırkçılık ve faşizm akıyor. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 4. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 17.
maddesinin 4. fıkrasındaki “olsa bile hükümlünün” ibaresinden sonra gelmek
üzere “liseyi veya” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Veli
Ağbaba (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Veli Ağbaba, Malatya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün Uğur Mumcu’nun ölüm yıl dönümü, onu da buradan bir kez daha
anıyorum.
Değerli arkadaşlar, iktidar partisinin getirmiş olduğu tasarı,
belli noktaları kapsam dışında bırakıyor. Yani, bu tasarı daha ileri bir tasarı
değil, daha geri bir tasarıdır. Eski kanunda terör-adli ayrımı yok iken, şimdi
bu ayrımlar artırılıyor.
Yine, binlerce insanı ilgilendiren disiplin ve tazyik hapsine
mahkûm olanlar yani şu anda Hükûmetin ekonomi politikaları yüzünden taahhüdü
ihlal suçundan cezaevinde bulunan on binlerce insan kapsam dışında bırakılıyor.
Yani, bu düzenleme kapsamı genişletiyor gibi gözükse de terörist suçları ve
örgütlü suçları kapsam dışına bırakarak eski hâlinden daha geri bir noktaya
götürüyor.
Bu düzenleme Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Ayrıca,
Birleşmiş Milletlerin 9 Aralık 1988 tarihli 43/173 sayılı Kararı’na da
aykırıdır. Dikkatinizi çekmek istediğim, bu kararda “Mahpuslar, işledikleri
suçlar bakımından farklı infaz rejimlerine tabi tutulamazlar.” diyor. Tabii,
Türkiye’de İnfaz Koruma Kanunu, maalesef… Cezaevlerine baktığımız zaman F tipi,
E tipi, R tipi, M tipi yani alfabenin bütün harflerini cezaevlerinde görmek
mümkün, yüksek güvenlik tipi uygulamaları… Bu uygulamalara baktığımız zaman,
Türkiye dışında nerede görürseniz şaşarsınız, hayretler içerisinde kalırsınız.
Tabii, değerli arkadaşlar -normal bir ülkede- terör ve örgütlü
suçlar üzerinde uzlaşabilirsek, bu konuda herkesin yorumu aynı olursa sorun
yok. Ancak, bizim ülkemizde terör ve örgütlü suça giren öyle suçlamalar var ki
dünyada eşi benzeri yok.
Şimdi, parasız eğitim istemek terör suçu; 8 Mart, 1 Mayıs
kutlamalarına katılmak, konser bileti satmak, Erdal Eren’in ve Deniz Gezmiş’in
ölüm yıl dönümlerini anmak terör suçu; saç kestirmek, şemsiye taşımak, poşu
takmak, yumurta taşımak terör suçu; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne katılmak
terör suçu; YÖK’ü protesto etmek terör suçu değerli arkadaşlar. Tabii, bu suçlamalar böyle olunca, ister istemez, değerli
arkadaşlar, bu suçlardan cezaevinde bulunan insanların da haksızlığa uğradığını
düşünmemek mümkün değil.
Yine, bizler Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi Komisyonu olarak
geçtiğimiz günlerde Tekirdağ Cezaevini ziyaret ettik. Orada bir öğrenci,
parasız eğitimi isteyenlere destek oldu diye tutuklanmış; parasız eğitim
isteyenler tutuklandığı için, bunu protesto ettiği için tutuklanmış. O
öğrenciler dışarıda, şimdi öbür arkadaşları içeride, cezaevinde yatmakta.
Yine, geçtiğimiz günlerde sendikacılık faaliyetinden dolayı
KESK’li sendikacıların cezaevinde kaldığını görüyoruz. Sadece
yaptıkları şey sendikacılık. Öğretim üyelerinin, üniversite hocalarının
sadece öğretim üyeliğinden dolayı cezaevinde bulunduğunu biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Kenan Evren, 12 Eylül faşist rejiminin
lideri Kenan Evren “Ben, AKP’yle gurur duyuyorum. Boynuz kulağı geçti.” diyor
AKP’ye. “Daha önce 12 Eylül döneminde çoğulculuk vardı, 5 tane generalle idare
ediliyordu bu ülke, şimdi 1 paşayla idare ediliyor.” diyor Kenan Evren. Sizinle
gurur duyuyor Kenan Evren, çünkü dünyada birçok konuda lider pozisyonuna
geçtiniz. “Tutuklu öğrenci bakımından 12 Eylülü, beni geride bıraktınız.” diyor
Kenan Evren, “Tutuklu gazeteciler bakımından beni geride bıraktınız.” diyor,
“Tutuklu öğretim üyesi açısından beni geride bıraktınız.” diyor.
Tutuklu siyasetçi açısından, dünyada herhâlde “seçilmiş” bu kadar
tutuklunun bulunduğu Türkiye’den başka bir ülke yok; varsa, biliyorsanız siz
söyleyin. 10 binin üzerinde tutuklu siyasetçi şu anda cezaevlerinde yatmakta.
Yine, dünyada eşi benzeri olmayan bir örnek daha var ki 8 tane tutuklu
milletvekili maalesef cezaevinde yatmakta.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, maalesef, her adımını atan terör
suçuyla karşı karşıya. Geçtiğimiz günlerde öyle bir uygulamayla karşı karşıya
kaldık ki, bilmiyorum, hem AKP grubundaki hem diğer gruplardaki avukatlar bu
uygulamalardan utanmıyorlar mı, yüzleri kızarmıyor mu diye düşünmemek elde
değil. Gündüz gözüne, sabahın beşinde avukatların kapıları kırılarak, basın
önünde rencide edilerek avukatlar gözaltına alındı.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu düzen böyle gitmez. Dünyadaki terör
suçlularının üçte 1’i Türkiye'de bulunuyor. Bu terör suçlularını bizim
analarımız doğurmuyor, bu terör suçlularını üreten AKP zihniyetidir, AKP
politikalarıdır.
Ben, bu verdiğimiz önergenin kabul edilmesini diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Her avukata sahip çıkıyor musunuz? Her
avukata sahip çıkabilir miyiz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce, Sayın
Sırrı Sakık’ın konuşmasında grubumuza sataşma niteliğinde bazı cümleleri oldu.
Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; daha önce bu kürsüye çıktığımda ifade ettim, bir kez daha çok
kısaca ifade etmek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi ırkçılığı reddeder.
Cumhuriyet Halk Partisi ayrımcılığı reddeder. Cumhuriyet Halk Partisi halka
dayanmayan, halk iradesine dayanmayan bütün yönetimleri, bütün otoriter
anlayışları reddeder, onları meşru saymaz. Bu topraklar üzerindeki, bu coğrafya
üzerindeki bütün insanların eşit haklara sahip olduğu anlayışını kabul eder.
Bu topraklar üzerinde barış içinde, bir arada, birlikte yaşamanın
yollarının aramalıyız; bu kürsüyü onun için kullanmalıyız, bu kürsüyü onun
dışında başka amaçlar için kullanırsak barış içinde bir arada yaşamanın
yollarını bulmakta zorlanırız. Bunları bir kez daha ifade ediyorum.
Tekrar söylüyorum: Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik Cumhuriyet Halk
Partisinin de dayandığı evrensel insanlık değerleridir. Bizim
politikalarımızın, programımızın merkezinde birey vardır, insan vardır.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Güler’in söylediklerine
katılıyor musunuz? Bu, ırkçılık değilse nedir?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Dün akşam sözcünüz öyle demedi.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, yani bu noktada öz eleştiride
bulunmaları çok da insani. Biz teşekkür ediyoruz. Bizim sözümüz ırkçı olanlar
için.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris
Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539,
2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 5. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 19.
maddesinin 3. fıkrasındaki "gönderilir" ibaresinin metinden
çıkarılmasını ve "tebliğ edilir" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek
Zonguldak Uşak Kırklareli
Bülent
Tezcan Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Aydın İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 5. Maddesinin 3. fıkrasında
geçen “hükümlüye” ibaresinin “hükümlünün bizzat kendisine” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Lütfü Türkkan
İstanbul Isparta
Kocaeli
Enver Erdem Oktay Öztürk Mehmet Erdoğan
Elâzığ Erzurum
Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ali Uzunırmak.
BAŞKAN – Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Saygıdeğer milletvekilleri, hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi belli bir zaman
diliminden beri tartışmalar yaşıyor ama bu tartışmalar propaganda amaçlı,
tarihe, bilime, hukuka dayanmayan tartışmalar olduğu zaman, dolayısıyla, bir
mantığı inşa etmek mümkün değil. Bir şeyi esas almak lazım; insan hakları,
özgürlük, demokrasi, vatandaşlık hukuku, bunlara hiç kimsenin itirazı olmaz ama
bizim üzerinde hassasiyetle durduğumuz, birtakım tanımlamalarla anayasal
kimliklerin tanımlanmasıdır.
Değerli milletvekilleri, önce, şunu ifade etmek istiyorum:
Hâkimiyet kayıtsız, şartsız milletindir. Vatanın ve milletin bölünmezliği
esastır. Bu esaslar üzerine kurulmuş bir devletin hukukunu değiştirmek o hukuku
kuranların iradesi nasıl tecelli ettiyse ancak öyle mümkün olmalıdır; onun
dışında mümkün olamaz. Başka devletlerin başka tercihleri olabilir ama Türkiye
Cumhuriyeti devletinin tercihleri bunlar olmuştur.
Değerli milletvekilleri, şunu ifade etmek istiyorum ve bilmenizi
istiyorum: Türkler Anadolu’ya geldiğinde bugün, Kürt olarak nitelenmeye doğru
giden birçok aşiretle, kavimle Orta Asya’dan beraber gelmiştir. Bugün, Muş’un
Lolanlılar aşireti vardır ama Lolanlıların geliş yeri aslında Türkistan’ın
Lolan bölgesidir, oraya gittiğinizde Lolan bölgesine rastlarsınız. Bakın, iki
bin yıllık Türk tarihi olarak Fransız yazar Jean-Paul Roux’nun yazdığı bir
kitabı bir gün okurken, o kitapta Altınordu Devleti’ni okurken Berdi-Bek
Hakan’a rastladım ve hepinizin tanıdığı, geçen dönem Milletvekili Fevzi Berdibek
Bey’i aradım gece saat yarımda, dedim ki: Fevzi Bey, senin bu soyadın nereden
geliyor? Dedi ki: “Ağabey, biz Altınordu’dan geliyoruz.” Dedim ki: Seni tebrik
ediyorum. Yani, Berdibek kendisini Zaza olarak tanımlar ve Altınordu’dan
geldiğini söylüyor.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül sanıklarından bir arkadaşımız
vardır, bu arkadaşımız “Cezayir” isminde bir kardeşimizdir ve Şeyh Sait
İsyanı’nda Yado Paşa’nın, Şeyh Sait’in komutanlarından Yado Paşa’nın torunudur
ve ülkücülükten dolayı 12 Eylülde sürgün yemiştir.
Bakın, bir hatırayı da sizlerle paylaşmak istiyorum: Elâzığ
sanıklarından Fethi Namlıoğlu vardır. Fethi Namlıoğlu’nun babası duruşmaya
gelmiştir, oğlunun duruşmasını izlemektedir ve Fethi Namlıoğlu’nun ismi 226
kişilik idam listesinin içerisinde savcı tarafından açıklanır ve baba yerinden
isyan eder, küfürle “Fethi, Fethi, bu nasıl iştir? Deden asıldı Kürtçülükten,
sen asılacaksın Türkçülükten.” demektedir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Utanma yokmuş o arkadaşta.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
bazında ve Türk milliyetçiliğinin -ırkçılığa kaçmadan- bakış açısında bütün bu
meseleler çözülebilir değerli arkadaşlar. Biz kimsenin diliyle, ana diliyle,
anasıyla, babasıyla falan uğraşmıyoruz. Böyle bir milliyetçiliği de, ırkçılık olarak
tanımlanan bir milliyetçiliği de -kavram kargaşası olmadan- hiçbir zaman
sahiplenmedik, Türkler de sahiplenmemiştir.
Biz Anadolu’ya geldiğimizde hiçbir kavmin egemenliğine son
vermedik değerli arkadaşlar, bunu ısrarla söylüyorum. Yani, bugün, Baba Kürdilerin
ancak Mezopotamya’dan gelen bir boy olduğuna inanırsak, Asurilerden gelen Baba
Kürdilerin Türkiye’de kurulmuş bir devleti vardı, biz bu devlete son vermedik
değerli arkadaşlar, egemenliklerine son vermedik. Aksine, Müslüman olan
toplumların Bizans’tan vasallığını kurtardık, Bizans’ın vasalıydılar onlar.
Hatta, bugün siyaset
yapan bazı arkadaşlarımın yazdıkları kitaplarında bile, bazı düşünceleri
savunanların, İslam ordularının Hazreti Ömer zamanında Diyarbakır’ın fethinde
orada kimlerin oturduğunu, hangi kavimlerin ne çoğunlukta oturduğunu
bilmelerini isterim.
Dolayısıyla, bir bardak suda fırtına kopararak egemenlik
paylaşımına giden yolun… Tekrar söylüyorum: Başka devletlerin kurucu iradeleri,
kurucu iktidarları farklı tercihlerde bulunmuş olabilir ama Türkiye'nin kurucu
iradesi, kurucu felsefesi böyle tecelli etmiştir. Bu kurucu iradeyi, tecelliyi
değiştirmek ancak o metotlarla mümkündür. Hepinizin bilmesini istiyorum;
herkesin bilmesini, bütün dünyanın bilmesini istiyorum.
Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 5. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 19.
maddesinin 3. fıkrasındaki “gönderilir” ibaresinin metinden çıkarılmasını ve
“tebliğ edilir” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu yasa özellikle savunma hakkına dönük bir yasaymış gibi
gösterilmeye çalışılıyor, bir tasarıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor ama
bizim, gerçekten, bu getirilen Hükûmet tasarısı eğer savunmaya dönük olmuş
olsaydı şu madde ihdaslarını da mutlaka arkadaşlarımız kabul ederlerdi düşüncesiyle
verdiğimiz 4 tane madde ihdası var. Bunlar dün
okundu, İç Tüzük gereğince üzerinde bile durulmadan reddedildi, görüşülmesine
izin verilmedi.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu ülkede savunma hakkına dönük o kadar
büyük ihlaller var ki, o kadar ağır ihlaller yaşanıyor ki yani gizli tanık
uygulaması denilen bir uygulama var Ceza Muhakemesi Kanunu madde 58’de
düzenlenmiş durumda. Bu nasıl bir garabettir ki, bu nasıl bizim Ceza Muhakemesi
Kanunu’muza girmiştir ki ve nasıl uygulanmaktadır ki özel yetkili mahkemeler
tarafından, bütün dünyaya aslında Türkiye Cumhuriyeti’ni rezil edebilecek
nitelikte bir uygulamadır bu. Ve inanın, bundan dolayı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde çok fazla sayıda mahkûmiyet alacağımızı da ve milyarlarca lira
tazminat ödeyeceğimizi de hepimizin bilmesi gerekiyor.
Şimdi, gizli tanığın kim olduğunu sevgili arkadaşlar, kolluğun
dışında hâkimin ve savcının dahi bilmediği söyleniyor. Tanıklık müessesi nasıl
bir şeydir arkadaşlar? Tanık, eğer sanıkla yüzleşmezse ya da oradaki mağdurla
yüzleşmezse tanıklığının bir önemi var mıdır? Bu kimsenin tanıklığı
sorgulanmazsa; bir husumeti var mı, bir problemli yanı var mı, mağdurla ya da
sanıkla bir problemli yanı var mı diye sorgulanmazsa bu tanıklığın bir anlamı
kalır mı? Daha, Balyoz davasındaki ve Ergenekon davasındaki bu gizli tanıkların
kimler olduğunu gördük. O davalarda Şemdin Sakık
-kendisi terör örgütü yöneticisi olmaktan cezaevinde olan bir kişi- Türkiye
Cumhuriyeti’nin en nitelikli insanlarının yargılanmış olduğu, komutanlarının
yargılanmış olduğu, bilim adamlarının yargılanmış olduğu, milletvekillerinin
yargılanmış olduğu davada gizli tanık konumunda oldu. Nasıl bir ülkedir ki
burası cezaevindeki mahkûm olan yani terörist gizli tanık oluyor, onun
karşısındaki insanların da ona soru sormasına bile izin verilmiyor?
Sevgili arkadaşlar, özel yetkili mahkemelerdeki yargılama
usulünden ben size birkaç tane örnek vermek istiyorum: Hiçbir yasal dayanağı
olmadığı hâlde avukat sayısı 3 ile sınırlandırılıyor arkadaşlar. Avukat
arkadaşlarımızın söz hakkı on beş dakikayla sınırlandırılıyor, dinlenen
tanıklara sanıkların soru sormaları dahi yasaklanıyor. Sanıkların ve
avukatların mahkemede söz almak istemeleri üzerine… 13 Aralıkta bizim fiilen
yaşadığımız bir olay var. Gelen belgelere karşı
arkadaşlarımız, avukat arkadaşlarımız söz almak istediler; buna karşın, mahkeme
heyeti söz vermemekte direndi, bu konuda söz almak isteyen arkadaşımız duruşma
salonundan çıkartıldı, Robocop’lar geldi; ardından, 50 civarında milletvekili
olduğu için, arkadaşlarımıza söz vermek durumunda kaldılar ama hemen ardından,
ertesi günkü duruşmada da o arkadaşlarımızla ilgili soruşturma açıldı. Soruşturmanın
konusu şu: “Söz almak istiyorum, gelen belgelere karşı beyanda bulunmak
istiyorum.” Böyle bir savunma mekanizması olabilir mi? Hani, nerede savunma
hakkı? Bu ülkede var mı ki savunma hakkı? Savunma yok edilmek istenmektedir.
Nasıl yargının bağımsızlığı yok edildiyse savunma da yok edilmek istenmektedir.
Ayrıca, bir de şunu söylemek istiyorum ki: Şevki Kulkuloğlu’nun
burada kendisi yok. Yakınlarını kaybetmiş Şevki Kulkuloğlu. Bunun burada
siyaset malzemesi yapılmasını şiddetle kınıyorum gerçekten de. Yani o yasayla
ilgili, üçüncü yargı paketindeki o faşistlerin, yani yüzlerce insanın, onlarca
insanın öldürülmesine neden olan faşistlerin o şekilde serbest bırakılmasına
dönük düzenlemeye asla “evet” demedik. Buradan Musa Çam –şimdi, yok burada
kendisi- çok da duygusal bir konuşma yapmıştı. Biz hem geçmişimize sahip
çıkarız; hem arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza sahip çıkarız, bu konudan da asla
taviz vermeyiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 6. Maddesinin (3)
fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde geçen “3 saatten” ibarelerinin “8 saatten az
olmamak üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Celal Adan Oktay Öztürk Adnan Şefik Çirkin
İstanbul Erzurum Hatay
S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem Mehmet Erdoğan
Isparta Elâzığ Muğla
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
1/708 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ıncı Maddesi ile eklenen 3
üncü fıkrasının "a” bendinde yer alan "üç ayda" ibaresinin
"bir ayda"; "b" bendinde yer alan ”iki ayda” ibaresinin “on
beş günde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz
Pervin Buldan Sırrı Sakık Murat Bozlak
Iğdır Muş Adana
Halil
Aksoy Hasip
Kaplan
Ağrı Şırnak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 6. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 51.
maddesinin 2. ve 4. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“(2) Bu madde hükümleri çocuk hükümlüler ile tutuklular için de
geçerlidir”
“(4) Ödüllendirme sisteminin usul ve esasları ile bu ödüllerden
yararlanmanın kapsam ve şartları, suç türleri dikkate alınarak yönetmelikle
belirlenir. Ödüllendirme konusunda verilecek kararlara karşı şikayet ve itiraz
durumunda 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu Hükümleri
uygulanır”
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Bülent Tezcan
Zonguldak Uşak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Gürkut Acar
Kırklareli İstanbul Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gürkut Acar, Antalya
Milletvekili.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365
sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı
maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Önergemizin amacı, ödüllendirme sisteminde keyfîliğin önüne
geçmektir. Ödüllendirme sisteminin kötüye kullanılması durumunda, bu konunun da
yargısal denetime açılması yerinde ve doğru olacaktır. Önergenin amacı budur,
kısaca belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, Türkiye’nin, Türkiye
Cumhuriyeti’nin geleceği açısından çok kritik, çok önemli bir düzenlemedir.
Arkadaşlarımız ısrarla söylediler ama hiçbir şey değişmiyor. AKP bütün bu
seslere kulaklarını tıkıyor, daha fazla ses duymamak için elinden geleni
yapıyor. Bu tasarı bunun örneğidir. İki kanunda değişiklik yapan on beş
maddelik bir tasarı nasıl oluyorsa temel kanun olarak getiriliyor çünkü az
konuşulsun, halk duymasın, anlamasın isteniyor.
Az önce söyledim, çok kritik bir adımdır bu; şu anda, cumhuriyeti
çökertme projesi yürürlüktedir. Oslo’da ülkemizde ayrı bir ulus yaratmanın
altyapısı kabul edilmiştir. Devamında eyalet yasası çıkarılmıştır. Şimdi de
sıra, ülkedeki dil birliğini bozmaya gelmiştir. Savunma hakkının kutsallığı
kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan Lozan Anlaşması’nın
ve Anayasa’nın “dil birliği” ilkesinin delinmesi amaçlanmaktadır. Mahkemelerde
dil birliğinin bozulması, ülkenin geleceğini ve birliğini
Yugoslavyalılaştıracak nitelikte ciddi bir anayasal ihlaldir. Bugün Türkiye’de
herkes ana dilini onurla konuşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, “Atatürk”, “Türkiye Cumhuriyeti” gibi
kavramlar kanunlardan çıkarıldı. Bu düzenleme ile “Türkçe” kelimesi de CMUK’tan
çıkarılıyor. Bu çok ağır bir ihlaldir. Bugün savunma hakkı üzerinden yürütülen
ihlalin, başka haklar üzerinden, devlet erkini kullanan diğer kurumları da
kapsamayacağı söylenemez. Hukuku uygulamak mahkemelerin temel görevidir.
Mahkemelerce sorunu çözmek için yargısal anlamda hiçbir hukuki işlem
yapılmayarak, hiçbir adım atılmayarak sürüncemede bırakılması ve işin Türkiye'nin
egemenlik sorunu olan dil birliğini bozma noktasına taşınması, belirli bir
planın parçalarıdır. Bu plan da, dediğim gibi, Oslo’da hazırlanmış, bugün
İmralı’yla sürdürülen görüşmelerde masada olan plandır.
Doksan yıldır, Türkçeyi yeterince bilmeyenler tercümanla
yargılanmışlardır. Milyonlarca ceza kararından bir teki bile bu nedenle
AİHM’den dönmemiştir. Türkiye, çağdaş, güçlü ve onurlu bir ülke olarak yoluna
devam edecekse cumhuriyetin temel niteliklerini koruyarak bunu yapabilecektir;
dil birliğini, vatan birliğini, amaç birliğini koruyarak bunu yapabilecektir.
Cumhuriyeti ters yüz ederek varacağımız hiçbir yer yoktur. Bu tasarı, başka
dilde kamu hizmeti, başka dilde eğitime giden yolu açmak için kullanılan bir
anahtardır ama bunlar Türkiye’yi ayrıştıracak, parçalayacak adımlardır. Bizim
ayrışmayı değil, bütünleşmeyi savunmamız gerekir.
Değerli arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletli düşünür Arthur
Schlesinger’in “Amerika’nın Birliğinin Bozulması” adlı eserinde, resmî dilin
tek olmasının önemiyle ilgili, resmî dilin tek olmaması hâlinde tarafsız kamu
kurumları kurulamaz, ortak bir kamuoyu oluşamaz tespitlerini yapıyor. Yani
diyor ki: “Eğer ortak değerleriniz olmazsa, ortak amaçlarınız olmazsa
varacağınız yer yıkımdır.” Bu tasarı da yıkıma giden yolda bir taş
döşemektedir. Bu nedenle, Anayasa’ya aykırı, ülke bütünlüğüne, birliğine aykırı
bu düzenlemeyi şiddetle reddediyorum.
Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu söyleyeyim ki, Sayın AKP, bu
konuda BDP’yle iş birliği yapıyor, bir yandan da PKK’yla savaştığını ileri
sürerek kamuoyunu aldatma peşinde yürüyor. Biz bu konuda halkımızın dikkatini
çekmek istiyoruz. Kürt yurttaşlarımızın her zaman başımızın üstünde yeri var
ama ülke bütünlüğü parçalanırsa bu, ülke için çok büyük yıkım getirir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Başınızın üstünde yerimiz olmasın, biz
yerimizi biliyoruz.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Hepinize bu duygularla saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
1/708 sıra sayılı kanun tasarısının 6’ıncı Maddesi ile eklenen 3
üncü fıkrasının "a” bendinde yer alan "üç ayda" ibaresinin
"bir ayda"; "b" bendinde yer alan "iki ayda'
ibaresinin "on beş günde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Demir Çelik, Muş
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6’ncı madde, daha çok,
çocuk tutsaklara ilişkin, onların temel insan hakları gasbına ilişkindir. Çocuk
olmaktan ileri gelen, bir yanıyla ana sevgisinden mahrumiyetin, öbür yanıyla da
ebeveynlerin şefkatinden yoksunluğun ortaya çıkardığı bir hak gasbını ona
ödülmüş gibi sunmak, mevcut, var olan tutsakları devlet nezdinde ve yargı
gözünde ayrıştırmaktır, iyi çocuklarla kötü çocuklar noktasındaki bir muameleye
tabi tutmaktır. Bu yönüyle de adil değil ve aynı zamanda insan hak ve
özgürlüklerine de aykırı bir yaklaşımdır. Bu anlamıyla da ödül sisteminden çok,
insan olmaktan ileri gelen temel insan haklarının uygulandığı bir çerçeveye,
muhtevaya kanunu kavuşturmak önergemizin aslıdır. Bu önergeyle birlikte, gerek
yasanın kendisinde gerekse maddelerinde de mevcut zihnî bulanıklığı görmek
mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplum dinamiklerinin ihtiyaçlarına
cevap veren yasal ve anayasal değişiklikleri yapmak Meclisin görevidir. Meclis,
toplum ihtiyaçları yerine zihniyetin ve mantığın kutsanmışlığının esaretiyle soruna yaklaştığında
toplumun ihtiyaçlarını tarihsel ve meşru zeminde evrensel hukuka uygun
karşılayamadığı takdirde, siyasal krize neden olur. O nedenle de ana dil gibi
kutsal bir hakkın -ana dilin kutsallığı üzerinde- eğitim başta olmak üzere
kamusal alanda kullanılmasının yolunu açmak varken Anayasa’mızın
değiştirilemez, değiştirilmesi bile teklif edilemez maddelerini
gerekçelendirerek insan olmaktan, toplum olmaktan ileri gelen haklarımızın
verilmemezliğini hak görmek, eleştirdiğimiz, otuz bir yıl öncesinde bize reva
görülen 5 generalin toplum iradesine rağmen topluma dayattığı faşist cunta
rejiminin, askerî diktatörlüğünün aşılamazlığının ifadesidir. Aksine,
bize giydirilen bu deli gömleğini yırtıp parçalamak, daha demokratik, meşru bir
anayasa ve yasayı oluşturmak Meclisin göreviyken askerî vesayete karşı
olduğumuzu söyleyeceğiz, askerî diktatörlüklere karşı olduğumuzu söyleyeceğiz,
Meclisin üstünde başka bir vesayetin olamayacağı ifadesinde bulunacağız ama
değiştirilmesi bile teklif edilemez maddeye sığınarak toplumun bir kesiminin
haklarını alıkoyacağız, onu özgürlük adına gasbedeceğiz, o hakkı verip vermeme
gibi bir hakkı insan olarak, grup olarak, Meclis olarak kendimize hak
göreceğiz. Bu, insani değil, vicdani değil. Kaldı ki bin yıldır birlikte
yaşadığınızı söylediğiniz Kürtler demokratik ortak vatanda birlikte yaşama
iradesini beyan etmişken, demokratik ortak vatanda egemenliğin idari, mali,
siyasi paylaşımının ötesinde vatanın bölünmezliğini tartışan bir noktada
değilken küreselleşmenin tarihsel gelişiminin ortaya çıkardığı yerindelik
ilkesine bağlı olarak egemenlik pekâlâ tartışılabilinir. İdari, mali özerklik
verilen yerel yönetimlerin güçlendirilmesi hepimizin ihtiyacı. Özerk olan,
demokratik olan yerel yönetimlerle, özerk ve siyasal özerkliğe sahip olan
bölgesel yönetimlerle değil parçalanmak, çok kimlikli, çok kültürlü realitemize
uygun olan çözüm projeleriyle daha çok birlik, daha çok bütünlük üzerine bir
siyasal projeyi harekete geçirmiş olacağız. O nedenle, kaygı ve korku yerine,
zihnî bulanıklığın ortaya çıkardığı bir kısım korkular yerine zaten doksan
yıldır bizi şekillendirmek isteyen bir tekçi zihniyet varken onu sürdürme
ısrarında bulunmak ayrıştırmanın bizatihi kendisidir. O hâlde gerçeği tüm
çıplaklığıyla görüp aydınlatmak, açığa çıkarmak, bu gerçeğin de siyasal,
kültürel ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir parametre ışığıyla
soruna yaklaşmak günümüz ve çağımızın insani değerleridir. Bu insani değer
ister Kürt’e, ister Arap’a, ister Türk’e olsun, yeter ki insan olsun, insana
dair olan temel ihtiyaçlarının karşılanmış olmasıdır. Bu yönüyle de, Meclis
gibi demokratik siyasetin bizzat cereyan ettiği bir yerde “kardeş” dediğimiz
bir halkın ana dilini geliştirmek hepimizin görevidir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 6. Maddesinin (3)
fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde geçen “3 saatten” ibarelerinin “8 saatten az
olmamak üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Adnan Şefik Çirkin (Hatay) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Şefik Çirkin, Hatay
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, bu yasanın temeli, bu yasa değişikliğinin, yasa
tasarısının temeli ana dilde savunma yani bir başka deyişle, bir egemenliğin
tanınmasının kapısının açılması. Esasen, bize göre, en azından bana göre bu,
geçmiş dönemde getirdiğiniz Büyükşehir Yasası’ndan, bizim “büyük zehir” diye
adlandırdığımız Büyükşehir Yasası’ndan dahi daha tehlikeli. Yani, bir şekilde,
siz bir gün iktidardan düştüğünüzde veyahut iktidar ortağı olmak durumunda
kaldığınızda bunlar tamir edilebilir ama bu yapılan değişiklik tamir edilemez.
Bunun siyasi olduğu açık. Yani kimse kimseyi kandırmasın. Bunu isteyenler de
bunu kabul ediyor ve hatta “bu yetmez” diyor. Bunu getirirken de siz, birtakım
pazarlıklar sonucu getiriyorsunuz. Yani öyle garabet dolu bir yasa
getiriyorsunuz ki ana dilde savunmayı dayatan sanıklar dahi ancak parasıyla
bölücülük yapacak. Onun da ücretini kendine ödetiyorsunuz. Parası varsa
bölücülük yapabilecek, yoksa yapamayacak; burada dahi adalet yok.
Değerli milletvekilleri, savunma hakkının kutsallığından
bahsediyorsak bugün Silivri’de bir kısım generaller var, onların avukatları
var, onlar ısrarla savunma haklarının kısıtlandığını ifade ediyorlar. Yani,
bölücü birtakım talepler karşısında savunma hakkının kutsallığından
bahsediyorsak eğer, bu savunma hakkının kutsallığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin
değerli generallerine ne zaman uygulanacak onu da hep birlikte milletçe merak
ediyoruz. Yani, her şeyin adaleti varsa oraya da bir adalet gelmeli, orada da
kendini savunan insanlar bu haklarından mahrum olmamalı.
Değerli milletvekilleri, bunun yanı sıra, dün bu kürsüde konuşan
bir hanım milletvekilinin sözlerine de birkaç cümleyle temas etmek istiyorum.
Bu yasayı destekleyen BDP’li bir hanım milletvekili diyor ki: “Malazgirt,
Çaldıran ve Lozan’da ittifak ettik -ondan sonra da- bu, son ve dördüncü şans.
Bu şansı da kullanamazsanız çocuk bir halk olarak kalmaya devam edeceksiniz.”
Şimdi, bakın, biz Anadolu’ya geldiğimizde ortada bir tek devlet
vardı, Bizans. Biz Bizans’ı yıktık, kimsenin devletini yıkmadık. Bizans’a karşı
mücadele ettik. Kürt kardeşlerimiz de, Ermeni kardeşlerimiz de bize yol
gösterdi, yardımcı oldu, bunlar tarihsel gerçeklerdir ama Bizans’ın zulmünden
her ikisini de kurtarma manasında, birlikte, bu zulmü durdurma manasında
mücadele ettik. Yani, şimdi, Çaldıran’a da bir bakalım, Çaldıran’da da -tarihçilerimiz
çok daha iyi bilir, benim haddim değil ama- Şah İsmail’den kurtardığımız
insanlar arasında Kürt kardeşlerimiz de vardı. Bunlar dün kardeşimizdi, bugün
akrabamız oldu. Bu bir ittifak değil, bu bir gönül birliği, bundan da memnunuz.
Ama bu şartlarda başka ittifaklar aranıyor ya da bu millet ırkçılıkla
suçlanıyorsa bunu kabul etmeyeceğimizi burada ifade etmek isterim. Biz ırkçı
falan değiliz. Irkçı olsak bu coğrafyada bu kadar millet, bu kadar, bin yıl
yaşamazdı. Lütfen, daha fazla haksızlık yapılmasın ve onurumuzla, gururumuzla
oynanmasın.
Değerli arkadaşlar, 1991 yılını da hatırlatmak isterim. Orada
Saddam’ın zulmünden kaçan Kürt kardeşlerimiz, akrabalarımız vardı. Onlara
kapımızı açtık, ekmeğimizi bölüştük. Orada dünya devletlerinden de yardım istedik.
Madam Mitterrand geldi -PKK’nın hamisiydi- bu kardeşlerimizin arasından muayene
ederek, bildiğim kadarıyla 12 kişiyi doktorla muayene ederek, sağlam tespiti
raporu alarak, aldı Avrupa’ya götürdü. Eğer bir ittifak aranıyorsa ya da şu
anda ittifak yaptığınız insanlara bakılıyorsa işte bu önemli bir örnektir.
Elhamdülillah Müslüman’ız, biz akrabayız, biz kardeşiz. Lütfen, bu
tartışmaları bu şekliyle düşünmek ve tartışmak gerekiyor. Meseleyi başka
yerlere çekmemekte fayda var.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 7. Maddesinde geçen “çocuk”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ödeme gücü olamayan” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Reşat Doğru
İstanbul Isparta Tokat
Enver
Erdem Mehmet
Erdoğan
Elâzığ Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 7. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 54.
maddesinin birinci fıkrasına eklenen cümlenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“Çocuk ve muhtaç hükümlü ve tutuklular bakımından bu fıkranın (b)
bendi uygulanmaz.”
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak
Aydın
Turgut Dibek Ali
Özgündüz Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Kırklareli İstanbul İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, önergemize Komisyon da katılmadı, Hükûmet de katılmadı. Niye
katılmadınız? Bu önerge neyi içeriyor farkında mısınız bilmiyorum. Sayın Bakan,
Sayın Komisyon Sözcüsü; biz neyi önerdik, siz neyi reddettiniz lütfen bunu bir
söyleyin. Ben eminim ki bilmiyorsunuz. Yani neyi reddettiniz?
İşte, değerli milletvekilleri, böyle yürüyor bu iş. Biz neyi
önerdik biliyor musunuz? Bakın, İnfaz Kanunu’nun 54’üncü maddesine göre, bir
kişi nakil istediği zaman başka bir cezaevine, ücretini kendi yatırması
gerekiyor şu andaki düzenlemeye göre. Efendim, “Çocuklar hakkında bu hüküm
uygulanmaz.” getirilen düzenleme. Biz de diyoruz ki “Muhtaçlar hakkında da bu
uygulanmaz.” Gayet insani, yerinde bir düzenleme. Ee? “Katılmadık.” Niye
katılmadınız? Bilmiyorsunuz, haberiniz yok. Çünkü muhalefet önerge verdi. Bakın,
biz yapıcı muhalefet yapıyoruz, size destek veriyoruz.
Sayın milletvekilleri, sizden bir ricam: Komisyon ve Hükûmet
katılmadı, siz kabul edin. İnanın Sayın Başbakan sizi takdir eder, arkadaşları
fırçalarsa fırçalar. Çünkü bu, ya muhtaç insan, altmış yaşında, sakat, özürlü…
Efendim, Karslı vatandaş İstanbul’da yakalanmış, memleketine gitmek istiyor
“Orada yatayım, cezamı çekeyim.” diyor. “Yok, parayı yatır.” “Param yok.” “Ee,
gidemezsin. Ailen gelsin seni görsün.” Ee, ailesinin de parası yok! Biz diyoruz
ki “Bunlar da oraya gitsin, bunun da masrafını devlet karşılasın.”
“Katılmıyoruz.” Yani işte, problem burada yani “Muhalefetten gelen şey ne
olursa olsun reddediyoruz.” Niye reddediyorsunuz? Niye katılmıyorsunuz? Yapıcı
muhalefet… Yani bunu kabul edin lütfen, hakikaten kabul edin bu önergeyi ve
yarın da deyin ki “Bak, biz muhalefetin faydalı, yapıcı önergelerini kabul
ediyoruz.” Yani yine siyasi rant sağlayın ama kabul
edin. Evet, maalesef böyle…
Değerli arkadaşlar, önergemize Hükûmet katılmadı, Komisyon katılmadı,
umarım Genel Kurul katılır.
Başka bir şeyden bahsedeyim: Bugün ülkemizde savunma hakkıyla
ilgili çok ciddi problemler var. Yani sadece insanların hangi dilde savunmasını
yapacağı sorun değil, bu çok basit, bu sıradan bir sorun, çok daha büyük sorun
var savunmayla ilgili. Yani bunu getiren Hükûmet, yine buraya destek veren BDP
Grubu, özellikle BDP Grubu biliyor ki bugün KCK tutuklanmalarında bir sürü
avukat tutuklu, içeride. Yani usul kanununa aykırı olarak ofisleri arandı,
kapıları kırıldı. En son geçen de Çağdaş Hukukçular Derneğine mensup kişiler…
Ki bu Çağdaş Hukukçular Derneğinin bir üyesi de, geçmişte yönetimde olan da
sizin Grup Başkan Vekiliniz Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı. Bir sürü sorun var şu
anda savunmayla ilgili ülkede yani bu değil sadece bakın, bu ülkede Kürt, Türk,
Alevi, Sünni herkes kardeştir. Bunları ayrıştıran, lime lime eden, toplumu
bölen ve bu etnik ve dinsel kimlikler üzerinden siyaset yapmak bölücülüktür,
şiddetle, nefretle kınıyoruz. Gerek yok, biz biriz, biz bir bütünüz. Yani bu mu
kaldı yani bizim bütün meseleler hâlledildi de “Ya sen Kürt’sün, Türk’sün,
Alevisin, Sünnisin; hadi lime lime bölelim, parçalayalım.” Yapmayın, etmeyin.
Yani burası, bu ülkenin kaynakları, bu ülkenin imkânları herkese yeter, barış
içinde yaşayalım. Efendim, insan hakları, eşit yurttaşlık temelinde herkese hak
ettiğini verelim, adil olalım. Size de düşen görev, iktidar olarak böyle bir
iklim, böyle bir ortam yaratmaktır. Dolayısıyla, bugün sizin gruptan gündem
dışı söz alan bir arkadaş, isim vermeden bir şeyler söyledi. Evet, ben de
diyorum ki: Bu ülkede kimlikler üzerinden, dinî inançlar üzerinden siyaset
yaparak toplumu bölenleri kınıyorum. İnşallah Allah bu tür siyaset yapanları bu
ülkenin başından bir an önce gönderir diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunu Tasarısının 7. Maddesinde geçen “çocuk”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve ödeme gücü olamayan” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Reşat Doğru (Tokat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, hem
önceki önerge hem bu önerge aynı mahiyette olduğu için bir açıklama yapmama
-gerekçe olarak- izin verirseniz memnun olurum.
Ceza İnfaz Kanunu’nun 54’üncü maddesinde “Kendi istekleri ile
nakil” düzenlenmektedir. (1)’inci fıkrası “Hükümlülerin kendi istekleri ile
bulundukları kurumdan başka kurumlara nakledilebilmeleri için;
a) Gitmek istedikleri kurumlardan durumlarına uygun en az üç yeri
belirten bir dilekçe vermeleri,
b) Nakil giderlerini peşin olarak ödemeyi kabul etmeleri,
c) Koşullu salıverilmelerine beş aydan az süre kalmamış olması,
d) İyi hâl göstermeleri, disiplin cezası almamış veya kaldırılmış
olması…” Ve devam ediyor, birtakım şartlar koşuyor ve nakiller istek üzerine
oluyorsa bunun bedelini nakil talebinde bulunan ödüyor.
Şimdi, bu düzenlemeyle çocuklar için buna bir istisna getiriliyor.
Çocukların nakil bedelleri, efendim, Hazine tarafından karşılanacak ama muhtaç
olanlar, mağdur olanlar varsa bunların nakil bedelleri de sosyal yardımlaşma
fonları tarafından karşılanıyor. O nedenle bu önergeye de katılamıyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Efendim, sosyal yardımlaşmaya niye
bırakıyorsunuz Sayın Bakan? O da devletin kaynağı. Ee, bunu kabul edin. Sosyal
yardımlaşma da devletin kaynağı. Yani bilseydiniz kesin kabul edecektiniz.
Bürokratlarınız da, yanınızda oturanlar da size bilgi vermiyor Sayın Bakan. Bu
gayet basit…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde söz isteyen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Reşat Doğru…
BAŞKAN – …Reşat Doğru, Tokat Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 365
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu 365 sıra sayılı Tasarı’nın ilk iki maddesi hariç
diğerlerini kabul ediyoruz. Onlar halkın istekleri doğrultusunda gelen
maddelerdir ancak ilk iki maddesini halkın istekleri doğrultusunda değil de
dayatmayla ilgili olmasından dolayı kabul etmiyoruz, ona muhalefet yapıyoruz.
Vermiş olduğumuz önerge de 7’nci maddenin daha iyi işlemesi ve bu noktada
“ödeme gücü olamayan çocukların” ibaresinin eklenmesiyle ilgilidir, önergemiz
bu minvaldedir.
Sayın milletvekilleri, on bir yıllık bu AKP iktidarında ülkemizin
birçok meselesi çözülmemiş, karmakarışık olmuş, içinden çıkılmayacak bir konuma
da getirilmiştir. Bunlar içerisinde en önemlisi, PKK terör örgütü ve
bölücülükle ilgili sorundur. 2002 senesinde neredeyse durma ve yok olma
aşamasına gelmiş bir PKK terör örgütü, bu zaman sürecinde tahayyül bile
edemeyeceği mesafeler almıştır. Önce PKK, kimlik sorununun kabul edilmesini
istemiş, bunu kabul ettirmiştir; sonra devlet eliyle ana dilde televizyon
kurulması, üniversitelere bölümler açılması istenmiş, bunda da başarılı
olunmuştur. Şimdi de “ana dilde yargılanma hakkı” diyerek çok önemli bir mesafe
alınmaktadır.
Ana dilde yargılanma ihtiyaçtan yapılan bir düzenleme değildir.
Dün Bakana sormuş olduğumuz sorulara zaten bu yönde çok fazla kabul edilebilir
bir cevap vermemiştir. PKK’nın AKP’ye bir dayatmasıdır. AKP artı BDP
ittifakıyla da bu kanunu, bu maddeleri çıkartıyoruz. Ancak unutulmaması
gereken, getirilmeye çalışılan bu konudaki ana dilde yargılama hakkı Anayasa’ya
aykırıdır çünkü Anayasa’nın 3’üncü maddesinde “Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” amir hükmü vardır.
Tabii, insan, hâliyle kendi kendine soruyor acaba bundan sonraki
aşama nedir diye. Tabii ki biz bunu biliyoruz. Bundan sonraki aşama federasyon,
özerklik ve daha sonra da -kendileri söylemeseler bile- Türkiye’nin bölünmesi
ve bağımsızlık olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin meseleleri çok büyüktür ancak
hükûmet inanılması güç teşhis ve tespit hataları yapmaktadır. Bu nereye kadar
devam edecektir? Unutulmaması gereken şudur ki bu ülke kolay bir şekilde vatan
olmamıştır. Analarımızın akan gözyaşlarının, şehit kanlarının yerde kalmasının
hesabı nasıl sorulacaktır? Şehitlerimizin kemikleri sızlamaktadır. Geçmişte
Habur Sınır Kapısı’nda terör örgütü elemanları bir kahraman edasıyla ülkemize
girerken nasıl yüreklerimiz yanmış, hep beraber kahrolmuştuk. Daha onun hesabı
sorulmadan şimdi de PKK terör örgütüne teslimiyetin bir sonucu olarak başka bir
konuyla karşı karşıyayız. Yanlışlar almış başını gitmektedir. Bu yanlışlara
çanak tutma, ortam ve zemin hazırlama acaba ne zaman sona erecektir?
“Dokunulmazlıklar kaldırılmalıdır. İdam cezaları geri getirilmelidir.”
denilirken nereden nereye gelinmiştir, bunu herkes ama herkes görmelidir.
Sayın milletvekilleri, “İyi şeyler olacak” denilirken gelinen
noktalar çok düşündürücüdür. Terör azmış, kardeşliğimiz ağır hasar almıştır;
katil Apo ile Kandil’le görüşmeler devam etmektedir; PKK talepleri bir bir
yerine gelmektedir; ocaklar kararmaya, feryatlar yükselmeye devam etmektedir.
Bütün bu olanlar milletimizi üzmekte, karamsarlığa itmektedir. Artık etnik
temelli bölücülüğü sonlandırmak gerekmektedir. Türk milleti ortak paydasında,
Türk vatanı müşterek zemininde, Türkiye çatısı altında dün olduğu gibi yarın da
öbür gün de beraber yaşama, istek ve arayışında olan herkesle kaynaşmaktan,
kucaklaşmaktan hiçbir suretle geri durulmamalı, vazgeçilmemelidir.
Sayın milletvekilleri, dün Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak
yok etmek isteyenler bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmek istemektedirler.
Sevr’de yarım kalan hesaplar millî iradeyi tek başına temsil eden iktidar
tarafından on yıldan beri çöküş ve çözülme programları ile neredeyse
tamamlanmaya çalışılmaktadır. Türk milleti, hazmettire hazmettire zehirlenerek
tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Bugün zalimler, bölücüler, hainler dayanışma
içerisinde yüce Türk milletinin her türlü değerine saldırmaktadırlar ancak
unutulmaması gereken, büyük Türk hükümdarı Oğuz Kağan’ın asırlar önce tarihe
not düştüğü “Üste gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe senin ilini ve töreni
kim bozabilir.” bu düstur unutulmamalıdır.
Kimse heveslenmemelidir, Milliyetçi Hareket Partililer, ülkücüler
ve Türk milliyetçileri oldukça yüce Türk milletinin birliğini ve dirliğini
kimseye bozdurmayacak bu cennet vatanımızı böldürmeyeceğiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
8’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 8. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 58.
maddesinin üçüncü fıkrasına "giriş yapması gerekir" ibaresinden sonra
gelmek üzere "Haklı bir neden olmaksızın" ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Levent Gök
Kırklareli İstanbul Ankara
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinde geçen “kırk sekiz
saati” ibaresinin “yetmiş iki saati” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem
İstanbul Isparta Elâzığ
Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk Mustafa Erdem
Muğla Erzurum Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
1/708 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesi ile
değiştirilen 3 üncü fıkrasının son cümlesinden sonra gelmek üzere “Hükümlünün
iaşe giderleri ve bedensel ihtiyaçları kurum tarafından karşılanır.” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık Pervin Buldan İdris Baluken
Muş Iğdır Bingöl
Murat Bozlak Halil Aksoy Hasip Kaplan
Adana Ağrı Şırnak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
8’inci madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hazırlanan kanun tasarısının sürekli olarak “AKP-BDP ortak
çalışması” şeklinde yansıtılmasının hiç doğru olmadığını belirtmem gerekiyor.
BDP olarak burada yasayla ilgili karşı çıktığımız, eksik bulduğumuz,
düzeltilmesi gereken hususları defalarca dile getirdik ama buna rağmen ısrarla
böylesi bir görüntü verilmeye çalışılıyor. Biz, bu ana dilde savunmanın başlı
başına bir yasa tasarısı olarak buraya getirilip soruşturma ve kovuşturmanın
tamamını içerecek şekilde bir düzenlemeye tabi tutulmasının doğru olduğunu
defalarca dile getirdik hem komisyon toplantısında hem yaptığımız görüşmelerde
hem de buradaki konuşmalarda.
Tercümanla ilgili araya konan sanığın para ödemesi durumunun
savunma hakkının gasbı olduğunu defalarca dile getirdik. BDP olarak bizim
yetersiz bulduğumuz, içeriğinin mutlaka ele alınması gereken bir husus
üzerinden sürekli gelip farklı bir algı yaratmaya çalışmak doğru değil. Şunu
önemsiyoruz: Ülkede yeni süreçle ilgili bir tartışma var. Toplumun tamamını
ilgilendiren bir barış beklentisi, bir umut beklentisi var ve akan kanın durmasıyla
ilgili, anaların gözyaşı dökmesiyle ilgili bu Mecliste ne yapılabilir, nasıl
bir somut adım ortaya konabilir ve bu somut adım çerçevesinde var olan sıkıntı,
var olan sorun nasıl çözülebilirin bir beklentisi var. Biz, özellikle yetersiz
bulmakla birlikte, acaba bu yeni süreçle ilgili buradan bir düzenleme, bir
niyet, farklı bir somut adımın önünü açacak bir düzenleme çıkacak mı diye bu
yasanın ilgili maddesinin tartışılması ve ileriki dönemlerde de mutlaka bu
eksikliklerinin giderilmesini önemsiyoruz. Dolayısıyla, BDP’nin buradaki
tavrının net anlaşılması gerekiyor.
Diğer taraftan, bu ilgili madde çocuk tutukluların nakilleriyle
ilgili düzenlemeler getiriyor. Bu çocuk tutuklularla ilgili böyle önergelerle
ele alacağımız bir durum söz konusu değil. Bakın, 2006’da hakkında mahkûmiyet
kararı verilen çocuk sayısı 14, sadece 14. O tarihten sonra siz Terörle
Mücadele Kanunu’nu getirdiniz. Terörle Mücadele Kanunu’ndan sonra dört yıl
içerisinde, 2010’da tutuklu çocuk sayısı 1.023’e çıkmış. 2012’de yine yüzde 100
artmış, 2.206’ya çıkmış. Yani ortada, mevcut sorunların kaynağını oluşturan bir
Terörle Mücadele Kanunu var ki dünya hukuk literatürüne
“politik tutuklu çocuk” kavramını koymuş. Bu çocukların hangi insanlık dışı
muamelelere maruz kaldığını en yakın örneğiyle Pozantı Cezaevinde gördük.
Vicdanı kanamayan, insanlığından utanmayan, bu konuyla ilgili rahatsızlık
duymayan hiçbir milletvekilinin bu Meclis çatısı altında bulunduğuna ben
inanmıyorum. Dolayısıyla, hem ana dilde savunmayla ilgili hem bu politik tutuklu
çocuk suçlularla ilgili mutlaka kapsamlı bir düzenlemenin yapılması gerekiyor.
Diğer taraftan, demin burada konuşan bir hatip, özellikle seçim
bölgemi ilgilendiren bazı şahsiyetlere atıf yaparak Türk milliyetçiliği
üzerinden bir şeyler söylemeye çalıştı. Şimdi, Yado Paşa’yı kullandı, Yado
Paşa’nın torunu üzerinden bir şeyler söyledi. Yado Paşa, tam da bu tekçi,
herkesi Türkleştiren politikalara karşı başkaldırmış Azadi örgütünün önemli bir
şahsiyetidir. Elâzığ Palu bölgesinin komutanlığını yapmıştır. Kendisinin ortaya
koyduğu direniş sonucu devlet tarafından başına ödül konmuştur. Yado Paşa’nın
sadece eşinin nasıl can verdiğini ben bu kürsüden açıklamayacağım, siz gelip
buradan okuyabilirsiniz; onu bir incelersiniz, Yado Paşa’yı Türk milliyetçiliği
üzerinden burada sunmanın ne kadar haksızlık olduğunu görürsünüz.
Yado Paşa, Şeyh Sait direnişinden sonra da “Binhat” dediğimiz
Suriye’ye gitmiştir. Suriye Kürdistanı’nda Hoybun örgütünün çalışmalarında
aktif olarak yer almıştır. Dolayısıyla Yado Paşa üzerinden böylesi bir
değerlendirme yapmak doğru değil.
Torunlar üzerinden değerlendirmeye gelince, bu da bir devlet
politikasıdır. Başkaldıranı asıp torunları sisteme entegre
etmek cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar var olagelen bir politikadır. Onun
için, sadece Yado Paşa’nın torununa değil, istiklal mahkemeleri tarafından
asılan Zıkteli Hacı Sadık’ın, Faki Hasan’ın ve Şeyh Sait’in torunlarının
sistemle olan ilişkilerine baktığınız zaman ne söylemek istediğimi anlarsınız.
Diğer taraftan, bir milletvekiline…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN – Biliyorsunuz, uygulamamızda vermiyoruz Sayın Baluken,
lütfen…
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Peki, tutanaklara geçmesi açısından
söyleyeyim.
BAŞKAN – Kayıtlara geçiyor efendim.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Burada bir milletvekilinin söylemi
üzerinden bir köken tespiti de yapıldı. Bahsedilen milletvekili benimle aynı
köylüdür, aynı aşirettendir. Dolayısıyla, bugüne kadar böyle tekleştirmeye, Türkleştirmeye
çalıştınız, artık köken üzerinden de yeni bir şey başlatmayın. Bu olay
siyasetin işi değildir. Bu konuda istediğiniz platformlarda da tartışmaya
hazırım.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 8. Maddesinde geçen “kırk sekiz
saati” ibaresinin “yetmiş iki saati” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Erdem (Ankara) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mustafa Erdem, Ankara
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
8’inci madde üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ne hikmetse, birleştirmek, kaynaştırmak, bütünleştirmek varken;
bölmek, parçalamak, ayrıştırmak gibi bir zafiyetle meşgul oluyor ve yüce
Türkiye Büyük Millet Meclisini de bu duyguya, bu fitneye veya bu bölünmüşlüğe
alet ediyoruz. Türk milletinin ahlaki değerleri, insani değerleri, dinî
değerleri birleşme, kaynaşma ve paylaşmadan yanadır. Eğer tarih içerisinde bir
şerefe sahip oldu isek, insanlığa medeniyetin ne olduğunu öğretme gibi bir yüce
değere sahip oldu isek, sahip olduğumuz kültür koordinatlarında bunu aramamız
lazım gelir.
Sevgili Peygamberimiz Medîne-i münevvereye gittiği zaman ensarla
muhaciri kardeş yapmıştır. Yüce Allah Kur’an-ı hakîminde, Âl-i İmrân Suresi’nin
103’üncü ayeti kerimesinde -bizleri birlik ve beraber olmaya- bölünmüşlüğün,
tefrikanın bizleri bölmeye, yok etmeye götürdüğünü ama kaynaşmanın bizler için
bir sevinç ve bir cehennemden kurtuluş vesilesi olduğunu hatırlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, ne kadar gizlerseniz gizleyin, ne kadar
farklı araç ve gereçleri kullanırsanız kullanın, az önce burada konuşanlar, bu
yasanın ana dilde savunma yasası olduğunu veya kendilerine birtakım ayrımcılık
imkânlarına fırsat vereceğini ifade ettiler. Gelin, hiç değilse hakikati siz de
başkaları gibi söyleyin ve Türk milleti kimin kime hizmet ettiğini, kimlerin
nasıl bir rol paylaşımı içerisinde olduğunu görsün.
İki gün önce Sudan’dan geldim. Sudan, Afrika’nın en büyük
ülkelerinden birisiyken, bugün Güney Sudan bölünmüştür ve şu anda ikisi de
açlığa ve sefalete mahkûm olmuştur. Darfur bölgesinde yeniden fitne
uyandırılmış, insanlar bir şekilde birbirlerine -aynı dinin mensupları
olmalarına, aynı kökenden gelmelerine rağmen- düşmanca davranmaya ve binlerce
kardeşini öldürmeye tevessül etmiştir.
Bir yetimhaneyi ziyaret ettik. Kardeşin kardeşi öldürdüğünün
emanetine sahip çıkan yine bu şerefli Türk milletinin mensuplarıdır. O zaman
size Kur’ani bir gerçeği hatırlatmak istiyorum: Gelin, hakikati örtmeye
çalışmayalım, gelin, bir şekilde birleşmeye ve kaynaşmaya çalışalım. Bu
politikaların sonucu Kürt kardeşlerimizle Türk kardeşlerimiz arasına fitne
sokuyor, Kur’an ise fitnenin öldürmekten daha beter olduğunu söylüyor.
Mersin Üniversitesinin yaptırmış olduğu bir araştırmada, Kürtlerle
Türkler arasında önemli sayılabilecek bir evlilik söz konusu iken bu PKK
belasının çıkması ve AKP’nin BDP’yle iş birliği yapması sonucu, bugün
Türkiye’de Kürt kardeşlerimizle Türkler arasında evlilik oranı sıfır derekesine
düşmüştür. O zaman, gelin, birleştirmek için ne yapmamız gerekiyorsa bunu
yapalım.
Türkiye üzerinde Batı’nın oynadığı oyunlar belli, PKK’ya kimlerin
hizmet ettiği ve destek verdiği de bellidir. Paris’te yaşanan olayların Fransa
devleti tarafından nasıl desteklendiğini siz gördünüz ve Sayın Başbakan Fransa
Devlet Başkanına “Ne hadle bu işe karışıyorsun?” diyorsa, kimin kim tarafından
desteklendiğini gördüğümüz hâlde ne diye hâlâ onların desteğine izin verir bir
bölünmüşlüğe, bir tefrikaya vesile olabiliyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, bir şekilde kendi
içerisinde, tarihî, sosyal, kültürel ve etnik değerleri itibarıyla, dünden
bugüne kaynaşmış ve bir bütün hâline gelmişken, bu topraklar üzerinde emelleri
olanların, bu toprakların tarihî değerleri üzerinde hesabı olanların, Türk
milletinin ecdadıyla görülmesi gereken hesapları olanların, bölme ve
parçalamadan başka bu hedefe ulaşamayacaklarını görüyor ve bu noktada yüce
Meclisi eğer alet ediyorsa ben bu Meclis adına üzüntü duyduğumu ifade etmek
istiyorum.
Âkif’in ifadesini dikkatlerinize arz ediyorum: “Girmedikçe bir
millete tefrika, düşman giremez./Toplu vurursa yürekler onu top sindiremez.”
Gelin, hep birlikte bu milletin yücelmesi için gayret edelim ve gerekiyorsa
düşmana karşı da el birliğiyle, yürek birliğiyle, birlikte haddini bildirelim
der, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 8. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 58.
maddesinin üçüncü fıkrasına “giriş yapması gerekir” ibaresinden sonra gelmek
üzere “Haklı bir neden olmaksızın” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Çocuk eğitim evlerine
nakiller kurum görevlisinin nezaretinde yapılır. Açık ceza infaz kurumlarına
nakiller ise kurum görevlisi olmaksızın yapılır. Bu hâlde hükümlünün, aynı il
sınırları içinde bulunan ceza infaz kurumları arasındaki nakillerde aynı gün içinde;
farklı illerde bulunan ceza infaz kurumları arasındaki nakillerde ise kurum
amirinin kırksekiz saati geçmeyecek şekilde belirleyeceği süre içinde,
nakledildiği açık ceza infaz kurumuna giriş yapması gerekir. Belirlenen
sürelerde açık ceza infaz kurumuna giriş yapmayan hükümlüler hakkında firar
hükümleri uygulanır.” maddesine, biz, “Haklı bir neden olmaksızın.” ibaresinin
eklenmesinin uygun olduğu düşüncesiyle önergemizi verdik. Eğer çok ağır ve
mutlak bir şekilde ceza infaz kurumuna teslim olmamayı, bir firar gibi ağır
sonuç doğuracak bir gerekçeyle ve bir sonuçla karşılayabilirsek bunun çocuk
mahkûmlar açısından ağır sonuçlar getireceğini düşünüyoruz. Bu nedenle,
önergemizin son derece makul ve mantıklı olduğunu düşünüyoruz. En azından, kaza
olabilir ya da çok ani bir rahatsızlık olabilir, kişinin o anda
belgelendiremediği ama gerçekten başına gelen çok ağır bir sorun olabilir. Buna
“Haklı bir neden olmaksızın.” ibaresini eklediğimiz zaman, böylesine durumlarda
karşılaşıldığında, en azından çocuk mahkûmların kendilerini bir firarla
sonuçlanmayacak şekilde koruyabileceğimiz bir düzeneği getirmek istedik. Son
derece insanidir, son derece makul olduğunu düşünüyoruz bu önergemizin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasında Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda, Ceza Kanunu’nda ya da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun’umuzda yaptığımız pek çok değişikliği, biz esasında uygulamada
yerine getirmiyoruz. Bence esas sıkıntı verici manzara budur. Kanunlarda
yazdığı hâlde, infaz kanunlarında ya da ceza muhakemesi kanunlarında yazdığı
hâlde pek çok konunun uygulanmadığına tanık oluyoruz.
Sabahleyin, Meclisimizde, Çağdaş Hukukçular Derneğinin
-tutuklanmadan önceki Genel Başkanlığını yapan- önceki Genel Başkanıyla bir
basın toplantısı yaptık. 18 Ocak
günü -bildiğiniz gibi- Çağdaş Hukukçular Derneğine yönelik Ankara’da,
İstanbul’da ve başka yerlerde yürütülen bir operasyonda pek çok avukat
gözaltına alındı. Bu gözaltıların bir kısmında yapılan ev aramalarına ben de
Çağdaş Hukukçular Derneğinin üyesi olarak nezaret ettim. Çağdaş Hukukçular
Derneği Genel Başkanının evinde yapılan aramada hemen hemen hepimizin evinde
bulunan kitaplar -ki benim şahsi kütüphanemde bulunan kitaplar- yasak kitap
listesine alınarak toplatıldı değerli arkadaşlarım. Bir Komünist Manifesto’dan
tutun, başka devrimci önderlerin kimi değerlendirmelerini içeren dergiler
toplatıldı ve savcı tarafından, uyarmamıza karşı bunlar bir “yasak kitaplar
listesi” adı altında ne yazık ki savcılığa götürüldü.
Değerli arkadaşlarım, Ceza Kanunu’muzda, Ceza İnfaz Kanunu’muzda
ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda pek çok önemli hükümleri uygulamadığımızı
gösteren bu tipik olayı sizlere hatırlatmayı bir görev sayıyorum. Türkiye’de o
gün, 18 Ocak günü yapılan operasyonda, artık, bırakın yurttaşın, sıradan yurttaşın
savunma görevini üstlenen avukatları, adaletin önemli bir süjesi olan
savunmanların, avukatların da artık kendilerine hiçbir zaman meşru
platformlarda haklarını arayamayacakları bir ortam yaratılmıştır. Evlerinin
kapıları buldozerlerle kırılmıştır neredeyse, değerli arkadaşlarım. “Çelik
kapılar” dedikleri evlerin tümü yalandır, hiçbirinde çelik kapı yoktur; 110
metrekare evlere polisler tarafından kapılar kırılarak girilmiştir. Avukatların
yanında baro temsilcisi bulunması gerekirken hiçbirinde bunlar, koşullar yerine
getirilmemiştir. Bütün bunların hepsi Ceza Usulü’nde, ceza kanunlarında yazdığı
hâlde yerine getirilmemiştir. Biz şimdi ceza kanunlarında değişiklik yaparak
güya Türkiye’de demokrasiyi ya da insan haklarını geliştirdiğimizi
zannediyoruz, yanlış yapıyoruz. Bu yanlışlardan kurtulmak hepimizin görevidir,
öncelikle kanunda yazılı olan maddeleri uygulayarak görevimizi yaparsak bence
Türkiye’ye çok daha yararlı sonuçlar getirebiliriz ama adalet, artık “tuz
kokmaya başlamıştır.” dedirtecek uygulamalarla karşı karşıyadır diyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.43
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
57’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, 9 ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen Celal Adan, İstanbul Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Dün ile bugün, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte telafisi mümkün
olmayan çok büyük uçurumlara sebebiyet teşkil edecek adımların atıldığına
burada şahit oluyoruz.
Değerli milletvekilleri, Adalet Komisyonunda bu mesele gündeme
geldiğinde çok net bir şekilde problemsiz olan bir maddeyi Türkiye’nin en
problemli maddesi hâline dönüştürdüğünüzü orada dile getirdik. Yapılan
çalışmalarla, ne içeride ne dışarıda Türkiye’yi zora sokacak hiçbir şey
olmamasına rağmen ana dilde yargılama hakkını getirdiniz, dayattınız ve
başarılı oldunuz.
Şimdi, değerli milletvekilleri; ben sizinle bir şeyi paylaşmak
istiyorum. Zaman zaman Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, Genel Başkan
yardımcıları ve Sayın Başbakan, kamuoyunun önünde, çıkıyor, birtakım meseleler
konusunda düşüncelerini ortaya koyuyor.
Biz bu sürece nasıl geldik değerli milletvekilleri? Bakınız,
bundan on iki yıl evvel bir çuvalın içerisinde, uçağın bir köşesinde “Yargısız
infaz var mı?” diye yalvaran eşkıyabaşının kardeşi geçen hafta hapishanede
ziyaretine gitti. Tam 30 televizyon kanalı Abdullah Öcalan’ın kardeşinin ne
söyleyeceğini kamuoyuyla paylaşmak için bir irade ortaya koydu. Şimdi soruyorum
Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerine: Bundan on iki yıl evvel bir
uçağın köşesinde “Yargısız infaz var mı?” diye boyun büken birisinin önünde siz
ne yapmak istiyorsunuz? Diğer ifadeyi kullanmak istemiyorum. Bir tarafta Recep
Tayyip Erdoğan, bir tarafta Abdullah Öcalan görüntülerini 30 televizyon
kanalının da paylaştığı bir Türkiye manzarasını kim yarattı?
Bundan on iki yıl önce Suriye’nin sınırlarında bir kuvvet
komutanının, “Abdullah Öcalan buradadır, onu koruyacak mısınız, korumayacak
mısınız?” dediği günlerde Suriye’nin sahip çıkamadığı, dünyanın hiçbir
ülkesinin koruyamadığı, daha sonra da bir çuval içerisinde, uçağın bir köşesinde
boyun büken Abdullah Öcalan’ı siz ne hâle getirdiniz on iki yıl içerisinde?
Getirdiğiniz olay şudur: Bu, ana dilde savunma hakkı, sizin çok demokrat
oluşunuzdan kaynaklanan bir iradeyle mi buraya geldi? Geçmişte imam-hatipler
konusunda da konuşmuştuk. Samimi olun, bu milleti geriye dönüşü olmayan yollara
doğru sürüklüyorsunuz.
150 asker vuran, vatandaş vuran, şehit edenler ölüm orucuna
yattılar, bunlardan birileri de Kumrular’daki bombayı atanlar; ölüm oruçlarına
yattılar. Aydın geçinen, bu ülkenin değerleriyle çatışmaktan başka hiçbir gücü
olmayanlar, televizyon televizyon dolaşarak ölüm orucuna yatanların birer melek
olduğunu ifade ettiler ama bunların şehit ettikleri 150 vatandaş için bir tek
Fatiha okumayanlar, bütün televizyonlarda kamuoyu oluşturdular.
İki gündür televizyonları izliyorum. Bu ana dilde yargılama
hakkını veren Adalet ve Kalkınma Partisini tekrar sorumlu tutuyorlar; “Bu
yanlış.” diyorlar, “Bu eksik.” diyorlar, “Ana dilde eğitim hakkını da verin.”
diyorlar, “Türkiye bir Kürt-Türk devleti olmalıdır.” diyorlar. Kim diyor bunu?
Adalet ve Kalkınma Partisinin demokrasi mücadelesini ön plana çıkaran, milletin
değerlerini tahrip eden, bize göre “12 kötü adam” diye ifade ettiğimiz, aydın
geçinen… Acaba, PKK olmasa, bölücüler olmasa, bu televizyonlara çıkanları
mikroskopla arasak Türkiye’nin bir yerinde yakalayabilme imkânımız var mı?
Gelen iklim şu, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarındaki iklim
şu: Bir Başbakan Yardımcısı kalkar derse ki: “Değerli milletvekilleri, eğer ben
Diyarbakır’da gördüğüm işkenceyi görseydim ben de dağa çıkardım.” Böyle
diyebiliyorsa şimdi size soruyorum: Zaman zaman, gene onun hayatından güç
alarak demokrasi mücadelesindeki eksikliklerinizi gidermeye çalıştığınız
rahmetli Adnan Menderes’i astılar, oğlu dağa mı çıktı? Bu tip ifadeleri
kullanan, aklı karışık, kafası karışık bir düşüncenin Adalet ve Kalkınma
Partisinin icra organlarını ele geçirdiğine, Anadolu çocukları olarak bu
memleketin ezanına, bayrağına bağlı milletvekilleri olarak bunları neden
alaşağı etmiyorsunuz? Niye dağa çıkıyorsun?
Geçen hafta Esenler’deydim. İstanbul milletvekilleri var burada,
arkadaşlarımız var. Esenler’de bana birisi dedi ki: “Ya, siz milletvekilliği
yapıyorsunuz. Benim altı aylık gelinimi hamile bıraktılar, oğlumu şehit
ettiler, ben dağa mı çıkayım?” dedi. Bir iklim oluşturuluyor Türkiye’de.
“Abdullah Öcalan hapishaneden çıksın.” derseniz, “PKK ile barış.” derseniz,
“PKK’lı dağdan insin, gelsin, barışalım.” derseniz adınız demokrat oluyor.
“Türk milleti bir bütündür, bölünemez.” dediğiniz zaman siz tecrit
ediliyorsunuz. Bu iklimi kim yarattı? ATV sizin emrinizde, Kanal D sizin
emrinizde, Kanal 24 sizin emrinizde, bütün televizyonlar sizin emrinizde.
İki ay evvel, Allah aşkına, iki ay evvel Başbakan uçakta idam
yasasını getireceğini söyledi. Aradan zaman geçti, hepimiz için derin üzüntü
kaynağı olan, Türk milletinin defterikebirine altın harflerle geçen, dağda eli
silahlı, üniformalı insanlarla kucaklaşan milletvekilleri… Bir hafta sonra,
orada gördüklerimizden bir tanesi, Gaziantep’te 9 vatandaşımızın şehadetine
öncülük yapan teröristlerle milletvekilleri kucaklaştı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Nereden biliyorsun Gaziantep’teki cinayeti
kimin işlediğini?
CELAL ADAN (Devamla) – Evet, Başbakan çıktı “Bu son.
Dokunulmazlıkları kaldıracağım.” dedi. Biz de “Arkanızdayız.” dedik. Şimdi
dokunulmazlıklar unutuldu, idam unutuldu ve Abdullah Öcalan’la görüşme süreci
başlatıldı.
Değerli milletvekilleri, bakınız değerli milletvekilleri, Türk
milletinin birliği, beraberliği konusundaki iradenin henüz sarsılmadığı şu
süreçte Abdullah Öcalan’la yapılan her görüşme… Binlerce ifade var, burada
devlet yönetiminde bulunan emniyet genel müdürleri, valiler var, yüreklerini
koysunlar, gelsinler buralarda düşüncelerini ortaya koysunlar. Onlar
sorumludurlar, hepinizden daha fazla onlar sorumludurlar. Alınan ifadelerin
tamamı…
Değerli milletvekilleri, bir askere 300 mermi sıkan, durup
dururken karakollarda yatan 20 yaşındaki çocukları doğrayan, biçen fikrin
altında dil, kültür yoktur. Ayrılıkçı, ırkçı, bağımsız Kürdistan kurma
iddiasındaki insanlar tetik çekiyorlar, adam vuruyorlar. Sizi aldatıyorlar,
bizi aldatıyorlar ve bu ihanet çukurunun içerisinde Türk milletinin
defterikebirine önümüzdeki günlerde, geriye dönüşü zor olan bazı şeylerin
altına imza koymayın.
Her seferinde, Milliyetçi Hareket Partisinin Türk milletinin
birliği, beraberliğini öne çıkardığı her süreçte, Başbakan belli kesimleri
tatmin etmek için Milliyetçi Hareket Partisini ırkçılıkla, kafatasçılıkla
suçluyor. Habur’da “Bu bir yıkım projesidir, yapmayın.” dedik; çıktı Başbakan
bu ithamlarda bulundu. Ama Habur’da PKK’nın altında kalınca AKP, Kayseri’ye
gittim ay yıldızlı bayrağın altında Tayyip Bey’in fotoğrafı var, oraya sığındı
ve Türkiye’de ay yıldızlı bayrağa sahip çıkarak bütün Anadolu’yu gezmeye başladı.
Bu süreçte de aynı şeyi yapıyor. Tekrar bir hatanın içerisinde olduğunu zaman
zaman yoklayarak gidiyor Gaziantep’te bombalar yağdırdığını, milliyetçilik
yaptığını, ifade ediyor.
Şimdi, hepinize soruyorum: Doğu Anadolu Bölgesi’nde devletten
yana, milletten yana bir Kürt vatandaşı, siz Apo’yu bu kadar büyütürseniz, o
neden Kürtçü olmasın? Siz ne yapıyorsunuz? Siz her İmralı’nın kapısına
gittiğinizde binlerce insanın Apo’nun kervanına katılmasına sebep oluyorsunuz.
Bu şuursuzluğu, bu bilinçsizliği yapmanızı anlamakta zorluk çekiyoruz.
Ama affınıza sığınarak size bir şey söyleyeyim, temel problem, ben
İstanbul’a üniversiteye geldiğimde, Osmanlıyı savunanlarla cumhuriyeti
savunanlar çatışıyordu ama Allah’a çok şükür ki milliyetçiler Osmanlıyla
cumhuriyetin savaşına son verdiler ve bir teori ürettiler; bunun içinde Ziya
Gökalp var, rahmetli Erol Güngör var, birileri var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) – Fakat sizlerin bir kısmı, emin olun,
Osmanlının enkazından çıkan cumhuriyeti kavramamanın bedelini millete
ödettiğiniz bir süreçle karşı karşıyayız.
Bu vesileyle hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Tufan Köse, Çorum Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bir faili meçhul cinayete kurban giden değerli yazar Uğur
Mumcu’nun ölümünün 20’nci yıl dönümü. “Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim,
ben laikim ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım, ben
özgürlükçüyüm, ben insan hakları savunucusuyum, ben terörün karşısındayım, ben
yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.” diyen Uğur
Mumcu’nun 20’nci ölüm yıl dönümü. Kendisini saygıyla, sevgiyle, minnetle
anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Uğur Mumcu toplumumuzdan bir şey dilemişti.
Onun sözüyle buradan tüm yurttaşlarıma seslenmek istiyorum: “Demokratik bir
toplum için en büyük tehlike yolsuzluklara, haksızlıklara ve karanlık
cinayetlere karşı kamuoyunun duyarlılığını yitirmesidir. Halkımız bugünlerde
her zamankinden daha fazla duyarlı olmak zorundadır yoksa demokrasimiz tehdit
altındadır.
Faili meçhul cinayetler bir politik mücadele yöntemi, daha doğrusu
bir tarzı siyasettir. Türkiye’de, son altmış yıldır hazırlanan siyasal kimlikle
bu cinayetler arasında bire bir bağ vardır. Bu cinayetleri anlamak istiyorsak
bu bağlara dikkatle bakmalıyız.”
Değerli arkadaşlarım, sizin gibi düşünmeyenlere hayat hakkı
tanımıyorsunuz, Hitler de tanımıyordu. Bu adaletsiz ve zalim düzene isyan
edenlerin hak arayışlarında onlara yoldaş olan, hak ve hukuk adına direnen ve
her şeye rağmen ayakta kalan Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarına yönelik bir
operasyon yapıldı. Ben de Çağdaş Hukukçular Derneğinin geçmiş dönem
başkanlarından birisi olarak yapılan bu operasyonu kınıyorum. Soyut “terör
örgütü üyeliği” iddiasıyla önce usulsüz olarak gözaltına alındılar, sonra da
tutuklandılar. Onlara da halkın kürsüsünden bir selam gönderiyorum: Soylu
mücadeleleri, hak ve hukuk yolunda ezilenlere yol göstersin.
Çeşitli yalanlarla, süslü laflarla kandırdığınız halkımızın
aydınlanmamış iradelerini alarak iktidar oldunuz, egemen oldunuz. Hukuk da
tarihin her döneminde egemen güçlerin aracı olmuştur. Siyasal iktidarlar emekçi
halk yığınlarının istek ve özlemlerini bastırabilmek için mahkemeleri ve köle
ruhlu yargıçları birer işkence aleti gibi kullanmışlardır. Siyasal tarih bu tür
mahkemelerin çeşitli, türlü örnekleriyle, öyküleriyle doludur.
Hitler de iktidara geldikten bir süre sonra parlamento binasının
önünde yaptığı konuşmada “Ben, Almanya’nın en büyük yargıcıyım.” diyerek
hukukun bir önemi olmadığını ilan etmiştir. Bu söz sizlere bir şey hatırlatıyor
mu? Sizin Genel Başkanınız Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da “Ben Silivri
yargılamalarının savcıyım.” demişti. Ne kadar büyük benzerlik var değil mi?
Almanya’nın Führer’i Hitler konuşmasının devamında “Hukuk yoktur,
devlet vardır, devleti de ben temsil ederim.” demiş parlamento binasının
önünde, bu söz de sizlere bir şeyler hatırlatmalı. “Güçler ayrılığı bizim önümüzde
engeldir.” diyen sizin Başbakanınızdı.
Değerli arkadaşlarım, yine, Hitler de vatana ihanet davalarının
yargılanacağı Volksgerichtshof yani “halk mahkemeleri” adıyla olağanüstü
mahkemeler kurmuştu. Çağrışım yaptı mı size bu olağanüstü mahkemeler?
Şimdi, size soruyorum, Hitler’e uşaklık etmiş yargıçlara hukukçu
denebilir mi? Ya da soruyu değiştiriyorum, bir cemaate ruhunu satan yargıca
hukukçu denir mi? Bunlar da siyasal cinayetlerin kiralık katilleridir.
Bir yüksek kürsüye cübbeyle çıkmak cellatlığa meşruiyet
kazandırmaz. Hitler döneminde de Führer gibi düşünmeyen, Hitler gibi düşünmeyen
hâkimlerin de görevde kalmasına olanak yoktu, bugün de ülkemizde maalesef
böyle.
Örnek olsun, 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı Köksal Şengün
nerede şimdi biliyor musunuz? Neydi suçu Köksal Şengün’ün? Özkan, Balbay ve
Haberal davalarında tahliye yönünde oy kullanmaktı. Bugün
Bolu’da normal bir mahkemenin yargıcı.
Peki, Hurşit Tolon’a tahliye kararı verdikten sonra “baskı var”
diye çekilen Necat Ede’yi tanıyor musunuz hiçbiriniz? Bu da özel yetkili
mahkemelerde yargıçlık yaparken üzerindeki baskı nedeniyle davalardan çekildi.
Yine, 11. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı Şeref Akçay da Balyoz’da
muhalefet şerhi koydu diye, Odatv’de tutuklama kararı vermedi diye görevinden
edildi.
Yine, Oktay Kuban isimli hâkim Poyrazköy ve Balyoz davalarında
tahliye kararı verdiği için görevinden edildi.
Yine, 9. Ağır Ceza Mahkemesinde Odatv’yi usulsüz dinleme talebini
reddeden Yılmaz Alp de bugün bulunduğu yerde değil, görevinin başında değil.
Değerli arkadaşlarım, peki, AKP iktidarı bunları yaptı da ulusal
düzlemde ya da uluslararası kamuoyunda ya da bağımsız örgütler nezdinde itibarı
mı arttı, Türkiye demokrasi liginde lig mi atladı? Değil, öyle bir şey de yok.
Ne olmuş şimdi?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2009’dan beri uzun süreli ve haksız
tutukluluklar nedeniyle ülkemiz hakkında 440 kez karar vermiş ve mahkûm etmiş
bizi yani iyi dememişler bize.
Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararları verirken uzun ve
haksız tutuklamaların peşin cezaya dönüştüğünü ve bu durumun ağır insan hakkı
ihlali olduğunu yüzlerce kez vurgulamış.
Yine, saygın The Economist dergisi demokrasi endeksinde maalesef
bizi 88’inci sıraya koymuş yani birçok az gelişmiş ülkenin de gerisindeyiz.
Yine, The Freedom House örgütü kısmen özgür ülkeler arasında bizi
sayıyor, Tanzanya’yla, Zambiya’yla ve Filipinler’le beraber bizim adımızı
anıyor. Bu, utanç verici değil mi? Çok övündüğünüz ileri demokrasi bu mu?
Yine, 31 Ağustos 2012 tarihi itibarıyla Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine 16.650 başvuru yapılmış. İhlal kararları açısından Rusya’dan sonra
2’nciyiz, 47’nci ülkeyiz.
Peki, o tarih itibarıyla terörle mücadele yasalarını kullanarak
terör suçlamasıyla en çok mahkûmiyet kararı veren ülke kim? Maalesef yine bizim
ülkemiz, orada da 1’inciyiz, terör suçlamasıyla mahkûmiyet kararı verilen ülke.
Değerli arkadaşlarım, yine 66 ülkeden yapılan başvurularda 35.117
mahkûmiyet kararı var. Bunun da maalesef üçte 1’i, 12.897’siyle açık ara
birinciyiz.
Yine, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü de bir araştırma yapmış,
basın özgürlüğü endeksinde en kötü ülkelerden birisiyiz. 179 ülkeden 148’inci.
Kimler var bizim önümüzde biliyor musunuz? Fas var, Uganda var, Gambiya var;
bunların da gerisindeyiz biz basın özgürlüğünde de. Yani gittiğiniz yol, yol;
tutuğunuz iş, iş değil.
Şunu bilmenizi istiyorum, buradan tarihi bir uyarı yapıyorum: Bir
gün hukuk sizlere de lazım olacak. Atacağınız her adımda bunu düşünmek
zorundasınız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak haksızlığın ve adaletsizliğin
her zaman karşısında olduk. Önümüzdeki cumartesi günü 26 Ocak tarihinde de
“Acil demokrasi, hemen adalet” isimli miting serimizin birincisini Adana’da
yapacağız. Ben yine, buradan yurttaşlarıma sesleniyorum: Bütün yurttaşlarımız
oradaki mitingimize davetlidir. Türkiye’de adalete inanan, haksızlığa karşı
tepki gösterme ihtiyacı duyan ne kadar sivil toplum örgütü varsa bu mitinglerde
adalet ve hak arayışı içerisinde olacaklardır.
Bu vesileyle Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyor, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 365 sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü
üzerine Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının geneline bakıldığında yine bir
AKP Hükûmeti klasiğiyle karşılaşıyoruz. Başta belirtmem gerekiyor,
demokratikleşme ve insan hakları konusunda atılacak olan her türlü adımı
yetersiz de olsa destekleyeceğiz ve destekliyoruz. Ancak AKP huy edindiği bir
gerçeklik var “reform” diye, “demokratik adım” diye milletin karşısına
çıkardıkları yasalar ne yazık ki mevcut sorunlara çözüm getirmekten oldukça
uzak kalıyor. Türkiye’de mevcut sorunlar -ki başta Kürt sorunu ve
demokratikleşme sorunu gelir- böyle geçiştirilerek palyatif
çözümlerle çözülemez. “Ben yaptım.” , “Ben çözdüm.” , “Ben konuya el attım.”
diyerek, siyasetten kendine menfaat sağlayarak bu işin içinden de çıkılamaz.
Bunlar olsa olsa Kürt sorununu yine zamana yayma, geçiştirme hamleleri olarak
değerlendirilebilir ki biz böyle görüyoruz.
Bakınız, görüşmekte olduğumuz bu tasarı da çok eksik düzenlemeler
barındırmaktadır. Tasarı, bu hâliyle ana dilde savunma hakkı getirmiyor. Oysa
kamuoyunda bu konuda ciddi bir beklenti de oluşturulmuştur. Binlerce tutsak
bedenlerini ölüme yatırarak bu doğal haklarını talep ettiler ancak tasarı şu
hâliyle olsa olsa “iddianameye ve mütalaaya karşı ana dilde savunma hakkı”
şeklinde belki ifade edilebilir. Zira, hepiniz
bilirsiniz ki “savunma hakkı” bir kişinin en doğal hakkı olup bir bütün
içerisinde soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında devam etmektedir.
Gözaltına alınan bir kişi; kollukta, savcılıkta, sorgu hakimliğinde
ifade vermiyor mu? Veriyor. Peki, bu aşamalarda şüpheli savunmasını nasıl ve
hangi dilde yapacaktır? Ne yazık ki çürümüş Türkiye yargı sisteminde hükme esas
alınan ifadeler büyük çoğunlukla soruşturma aşamasındaki verilerle ifadesini
buluyor.
Yine, ana dilde yazılı savunma hakkının tanınmış olmaması büyük
bir eksikliktir. Her ne kadar ceza yargılama usulü sözlü olsa da en azından
iddianameye ve mütalaaya karşı yapılan savunmaların ayrıca yazılı yapılması
uygulamada bir teamül hâline gelmiştir. Bu gerçeklik karşısında, bunlar
yetmiyormuş gibi bir de tercüman ücretini sanığa yüklemek ve ona ödetmek en
basit tabiriyle insafsızlıktır. Yani “Sen Kürtçe ifade verme, Türkçe ifade
vermeye devam et. Bak, seni hem tutukluyorum hem cezanı veriyorum hem de para
ödettiriyorum.” anlamındadır. Sanığın maddi olanaksızlıklarını dikkate almayan
bir düzenleme, bu hâliyle, hak arama özgürlüğüne, adil yargılama hakkına aykırı
olup başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılama hakkını düzenleyen 6’ncı maddesi olmak
üzere, birçok uluslararası belgeye de aykırı ve karşıdır.
Değerli milletvekilleri, size bu konuda dünya örneklerinden birkaç
tane örnek vereyim. Almanya’da kendi egemenlik sınırları dâhilinde mahkemede
tercüman bulundurma hakkı olmakla beraber, bu hakkın kullanılmasından kaynaklı
maliyeti yine devlet tarafından ödenmektedir. Avusturya, Belçika, İngiltere’de
de kovuşturmayla ilgili her aşamada tercüman hakkı sağlanır ve bu haktan
kaynaklı olan tüm masraflar da devlet tarafından karşılanır. Avusturya
tutuklular için alternatif olarak mahkemeye mahkeme personeli veya “el emin”
denilen kişiler aracılığıyla, rızaya dayalı tercüme hakkı sunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Bulgaristan, sınırları dâhilinde çok
sayıda Türk’ün yaşadığı bir ülkedir, biliyoruz. Bu ülkedeki azınlık hakları
için bile Türkiye’de birçok tartışma yapılmıştır, yapılmaya da devam ediyor.
Başbakan asimilasyondan bahsetmekte iken ana dilde savunmayla ilgili olarak
Bulgaristan’daki düzenlemelere de bir bakarsa oldukça iyi olurdu.
Bulgaristan’da mahkemelerde resmî dil dışında savunma hakkı tanınmakta ve bu
haktan kaynaklı masrafları da devlet karşılamaktadır.
Ayrıca, düzenleme ile getirilen bu kısmi olanak, yargılamanın
sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamayacağı
şeklinde bir düzenleme de getirmiştir. Hâkimlere tanınan takdir hakkıyla
birlikte, uygulamada bu hakkın tamamen kaldırılmasına neden olunmaktadır. Zira
“yargılamanın sürüncemede bırakılması” kavramı son derece öznel ve ucu açık bir
kavramdır. Yargı mercilerinin takdir hakkına sahip olduğu birçok konuda temel
hak ve özgürlükleri daraltan, hatta zaman zaman ortadan kaldıran uygulamalarına
hepimiz zaman zaman tanık olduk. Bu nedenle, bu ibare madde metninden
çıkarılmalı ve kaçınılmaz olarak da bu sözcük kullanılmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz çok önemli bir konu da çocuk
mahkûmların cezaevlerinde yaşadıkları sorunlardır. Ne yazık ki, Türkiye’deki
ceza infaz rejimi yetişkin tutsaklara bile uygun değilken, çocuklar için âdeta
işkenceye dönüştürülmüştür. Cezaevlerinde insanlık dışı muamelelere maruz
bırakılan çocuklar Türkiye’nin sadece bir ceza infaz sorunu değil; o, aynı
zamanda siyasal bir vicdan sorunudur. Tasarının 9’uncu maddesindeki düzenlemede
çocukların bir saatten az üç saatten fazla olmamak üzere görüşme yapması hükmü
kısmi bir iyileştirme sağlarken bu sürenin daha fazla olması gerekirdi diye
düşünüyorum.
Bu anlamda, duyarlı kamuoyunun ve uzman kişi ve kurumların
görüşleri mutlaka dikkate alınmalıdır. Ayrıca, belirtmek gerekir ki bu yönlü
bir düzenleme AKP’nin vicdani meselesi değil, bir hukuk ve siyaset vicdanı
meselesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye devletinin idari
işleyişinde en basit işleri bile bürokrasiye boğma geleneği hâkimdir. Sayın
Başbakan da birçok konuşmasında bürokrasiden çok çektiğini ifade etmiştir.
Ancak, AKP’den çıkan bu yasa taslağı merkezî bürokrasiyi besleyen bir anlayışın
ürünü olmaktan ileri gitmemiştir. Tam bu noktada, bir örnek de bu yasa
tasarısının iki maddesiyle ortaya çıkan 10 ve 11’inci maddelerde görülmektedir.
10 ve 11’inci maddeler devletçi bakışın ete, tırnağa bürünmüş hâlidir. Her
türlü yetkinin vali yani merkezin yerel yansımasına devredilmesi doğru değildir.
İkinci bölümün tümüne yönelik bu değerlendirmeden sonra burada
eşitlik ilkesine de aykırı bir durumu ifade etmek gerekecektir. Açık cezaevi
hakkı Türkiye’de adli mahkûmlara tanınmış bir hak olarak kabul edilmektedir.
“Yasa ile eşitlik nasıl yaratılır, eşitsizlik nasıl yaratılır, toplum hukuka
neden güvenmez?” gerçeğini gözler önüne seren bir uygulamadan bahsetmek
istiyoruz. Siyasi tutsaklar hem yüksek cezalara maruz bırakılmakta hem yargı
tarafından bir şüpheli olmaktan çok, bir düşman olarak görülmektedir. Hem de
cezaevinde açık cezaevi hakkından mahrum bırakılmaktadırlar. Bu ayrımcı bir
tutumdur, kabul edilemez.
Burada amaç kısa süreliğine de olsa, bu yasada kısa süreliğine de
olsa kapasitenin çok ama çok üstünde hükümlü ve tutuklu barındıran cezaevlerini
biraz rahatlığa ve esenliğe kavuşturmaktır. Böyle geçici çözümler yerine kalıcı
ve daha demokratik, adaletli çözümler üretmek gerekmektedir. Bu Parlamentonun
da görevi budur. Bu yönüyle ifade etmek gerekir ki söz konusu yasa tasarısı
nispi bir iyilik içermekte ama sorunlara yapısal çözümler getirmemekte, yapısal
sorunları çözmekten uzak kalmaktadır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen
Bülent Turan, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 365 sayılı Tasarı’nın grubumuz
adına konuşmasıyla ilgili talepte bulundum. Öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şunu ifade etmek
isterim ki: Önemli bir kanun görüşüyoruz. 15 maddenin içerisinde daha çok öne
çıkan ve “ana dilde savunma” diye ifade edilen, onun dışında mahkûmiyetlerin,
infazların, ceza usulünün de içinde olduğu farklı bir paketi görüşüyoruz.
Aslında “İçerik nedir?” sorusuna kendimce güzel bir konuşma hazırlamıştım ama
bu konuşmayı bırakacağım. Çünkü dünden beri şahit olduğumuz, bizi üzen, hatta
bizi garipseten birtakım ısrarlı ifadelerin çok sık dile getirilmesinden dolayı
birkaç hususu dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, dünden beri, özellikle ana muhalefet partili
arkadaşlarımızın “Dil birliği bozuluyor.”, “Üniter yapı yıkılıyor.”, “Bu, bir
cumhuriyeti yıkma projesidir.” gibi çok iddialı ama bir o kadar insafsız
ifadelerinin hakkaniyetten uzak, hukukçu kimliğiyle bakmaktan uzak, insafsız
ifadeler olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu söylediğimi de hamasetten uzak bir
temele dayanarak söyleyeceğim, o da şudur: Konuşmamda kendi metnimi ayırıp bir
üst katta, Adalet Komisyonunda bu eleştirileri yapan saygıdeğer CHP’li
arkadaşlarımızın da arkadaşları olan CHP’nin -tırnak içerisinde- diğer
kanadının, diğer arkadaşlarımızın tutanaklardaki konuşmalarından size
bahsedeceğim arkadaşlar. Ama bu tutanaklara girmeden önce birkaç temel hususu
da ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, dil meselesi anayasal bir meseledir ve
Anayasa’nın 3’üncü maddesinde ifade edilmiştir. Görüştüğümüz konu Anayasa
değil, dili tartışmıyoruz arkadaşlar; savunmanın uygulamaya yönelik birtakım
sorunlarını aşmak için bu kanunu getiriyoruz. Bunu sizler de biliyorsunuz.
Yasamanın görevi milletimizin önünde olan sorunları aşmaktır. Hepinizin bildiği
gibi, bazı davalarda âdeta yargılamanın sonuçlandırılamamasından kaynaklı
sorunların aşılması için bu kanun gündeme gelmiştir. Dil meselesi -tekrar
ediyorum- anayasal bir sorundur ve konuştuğumuz gündem de Anayasa değil,
savunmaya ilişkin bir kanun tasarısıdır.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Yarın polis aşamasında aynı sorun olursa
nasıl çözeceksiniz?
BÜLENT TURAN (Devamla) – İzin verin, söyleyeceğim.
İki: Birçoğunuzun, bizlerin de referans aldığı Mümtaz Soysal
Hocanın onlarca, yüzlerce baskı yapan meşhur anayasa kitabında dil tanımını
yaparken, resmî dil tanımını yaparken ısrarla altını çizdiği şey “resmî dil
yazı dilidir” arkadaşlar, konuşma dili değil. Sizler konuşursunuz, bildiğiniz
dili ifade ederseniz ama zabıtlara geçen dil resmî dildir. Bizim konuştuğumuz
15 maddelik pakette hiç zabıtlara ilişkin, resmî dili değiştiren, bununla
ilgili endişe doğuran bir şey var mı? Kişi, dili bilmiyorsa veya daha iyi
bildiğini ifade ettiği bir dil varsa onu konuşsun, neden korkuyorsunuz? Biz bu
ülkede Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla birbirimizi anlamak açısından irade
ortaya koyuyoruz. Bunu yaparken de zabıtların Türkçe olacağını, resmî dilin de
ancak yazı dili olacağını tüm dünya biliyor, istirham ediyorum CHP’li
arkadaşlar.
Bakınız, sataşma olmasın diye Sayın Başkan, ısrarla altını
çiziyorum, sataşmaya mahal vermemek için isim vermeden, bir üst katta, Adalet
Komisyonunda CHP’li arkadaşların konuşmalarından bir iki bölüm aktaracağım.
Hani sabahtan beri, cumhuriyet elden gidiyor, dili böldünüz, mahvettiniz diyen
sizler var ya, sizin arkadaşlarınız, bakınız, aynen şöyle diyor: “Bu meseleye
bir savunma hakkı ve hak temelli bakmak lazım.” Siz diyorsunuz arkadaşlar. İki,
bir başka arkadaş “Resmî dil devlet içindir, ana dil yurttaş içindir.” diyor.
Devam ediyorum: “Esas itibarıyla bir savunma hakkı sorunudur bu sorun ve
savunma hakkı ekseninde bakmak lazımdır.” Devam ediyorum arkadaşlar: “Bizim
asıl görmemiz gereken yurttaşlardır. Bütün yurttaşlar, kimliği, dili, inancı ne
olursa olsun bu ülkenin yurttaşlarıdır.” diyorlar. Devam ediyorum arkadaşlar,
bir başka CHP’li vekilimiz: “Bizim bir önergemiz var.” diyor CHP’li arkadaş.
“AK PARTİ’nin de bir önergesi var, düzeltilmiş şekliyle, bizimkiyle AK
PARTİ’ninki birbirine çok yakın, aslında anlaşılabilir.” diyor arkadaşlarınız.
Devam ediyorum arkadaşlarım: “Hiçbir insanın anasını ve ana dilini seçme
özgürlüğü yoktur.” diyor CHP’li arkadaşımız. Devam ediyorum: “İnsanları ana
dilinden mahrum etmek kimsenin hakkı değildir.” diyor CHP’li arkadaşlarımız.
“Kişilerin kendilerini ana dillerinde savunmaları, ana dilde konuşmaları, ana dillerini
öğrenmeleri, öğretmeleri en doğal hakkıdır.” diyor. Siz bu cumhuriyeti
yıkıyorsunuz arkadaşlar. Sabahtan beri burada hiç utanmadan, sıkılmadan bizi
cumhuriyet düşmanı ilan ettiniz. “Cumhuriyet yıkılıyor” dediniz, “dil
bölünüyor” dediniz. Niye kendi arkadaşlarınıza söylemiyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Resmî tutanaklar, vereyim okuyun kavga ediyorsunuz
aranızda. Biz söyleyince cumhuriyet düşmanıyız, siz söyleyince demokrasinin
gereği. Var mı böyle bir hak? Siz söyleyince alkışlayacağız, biz söyleyince
cumhuriyet düşmanı olacağız.
Arkadaşlar devam ediyorum, bir başka CHP’li arkadaşımız: “Şimdi
bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi şuydu: Bir kişi, kendini en iyi ifade
edebileceği dili beyan ettiği takdirde, o dilde savunma yapabilir.” Bakın, bir
daha okuyorum, iyi dinleyin burayı arkadaşlar: “Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisinin önergesi şuydu: Bir kişi, kendini en iyi ifade edeceği dili beyan
ettiği taktirde, o dilde savunma yapabilir ve
kendisine devlet tarafından parasız avukat verilir.” diyor. Bakın, daha öteye
götürüyorlar. “Parayı…”
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Devamını oku, devamını…
BÜLENT TURAN (Devamla) – Var, var hepsini okuyacağım, devamı da
var.
Bakınız, yine başka CHP’li bir arkadaşımız diyor ki “Kişiye
kendisini en iyi ifade edebileceği dili kullanma olanağı verilmelidir.” Genel
Başkanınız söylüyor arkadaşlar.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Devamını oku…
BÜLENT TURAN (Devamla) – Devam ediyorum, bunun ismini söyleyeceğim
yalnız, bunun kim olduğunu söyleyeceğim.
Bakınız, son olarak değerli arkadaşlarım: “Biz, bu sorunu bir ana
dil sorunu olarak görmüyoruz. Bu sorunu insan hakları sorunu olarak görüyoruz.
Savunma, kutsal bir haktır, savunmanın önündeki bütün engeller
kaldırılmalıdır.“ Devam ediyorum: “Bir kişi, kendini, hangi dilde en iyi
savunabileceğine inanıyorsa, o dilde savunmalıdır, nokta.” Bakın, noktayı ben
demedim, CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu Skyturk’te söyledi
arkadaşlar.
Bakınız, farklı görüşler demokrasinin gereğidir ama biz ana
muhalefet partisinin hangi kanadına, hangi yaklaşımına, neresine cevap
vereceğiz? Sabahtan beri cumhuriyet düşmanıyız ama Genel Başkan başka bir şey
söylüyor. Siz bir şey söylüyorsunuz, bir başkası başka bir şey söylüyor. Böyle
bir şey olabilir mi?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya arkadaş, önergenin neden
yarısını okuyorsun, devamını da okusana.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakınız arkadaşlar, bakınız,
sevineceğiniz bir şey söyleyeceğim: AK PARTİ’nin on yıldan beri iktidar
olmasının tek sebebi, AK PARTİ’nin başarısı değildir arkadaşlar, teşekkür
ediyorum sizlere, teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Böyle şey olur mu ya? Önergenin
yarısını okuyorsun, yarısını okumuyorsun!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Çok kıymetli arkadaşlarım, savunmanın
kutsallığına bir hukukçu olarak inanıyoruz. Ülkemizin dertlerini, sorunlarını
masaya yatırıyoruz. On yıldan beri Adalet Komisyonuyla, Adalet Bakanlığıyla, bu
Meclisle beraber AK PARTİ’nin neler yaptığını en çok da milletimiz biliyor.
Artık bu ülkede hiç kimse kendisini ikinci sınıf vatandaş görmüyor. Daha ileri
demokrasi için, daha kutsal bir savunma hakkı için, daha kısa süreli yargılama
sistemleri için çalışmak hepimizin görevi.
Bizler “Durmak yok, yola devam”ı ezbere söylemedik, inandık, o
yüzden söyledik. Normal şartlarda bir partinin üç dönem arka arkaya iktidar
olması kolay değildir, hele ki arka arkaya üç defa oyunu artırması hiç kolay
değildir. O yüzden bir daha söylüyorum: Güçlü muhalefet bizi de güçlü kılar.
Önce kendi aranızda anlaşın, bu kanuna karşı tepkinizin ne olacağının kararını
verin, biz de buna göre cevap verelim veya vermeyelim çünkü muhalefet iktidara
yol gösterir. Kendi aranızdaki yol görmeleri, anlaşmaları bir karara bağlayın,
biz de size keyifle…
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sen yolunu kaybetmişsin!
BÜLENT TURAN (Devamla) - On yıldan beri bağırıyorsunuz, on yıldan
beri kızıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, makul insan tanımı yapılırken “Aynı
fiili işleyip farklı sonuç beklemek değildir.” derler. Bir daha söyleyeyim
isterseniz…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Siz ne yaptığınızı biliyor musunuz ya?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bağırarak bir şey olmaz.
Makul insan, aynı şeyi yaptıkça farklı sonuç beklemez.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – İki ay önce elinde iple geziyordun,
şimdi gitmişsin, pazarlığın içine girmişsin. Sen ne yaptığını biliyor musun?
BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir defa aynaya baksanız, bir defa bu konuda kendiniz
otokritik yapsanız…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Bize ders veriyorsun! Sen ne yaptığının
farkında mısın?
BÜLENT TURAN (Devamla) - …bu bağırmanın faydasının olmayacağını
göreceksiniz.
Ben bir daha söylüyorum: AK PARTİ’nin on yıl başarılı olmasında
CHP’nin çok büyük bir gayreti var. (CHP sıralarından gürültüler)
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Sezgin Tanrıkulu, İstanbul
Milletvekili.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünden beri bu çalışmaları izliyorum. Bu
meseleyi yakından takip etmiş, bilen -siyasi kimliğimden bağımsız olarak
söylüyorum- bir avukat olarak, bir insan hakları savunucusu olarak bu ortamın
geldiği noktayı çok doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Doğru bir ortam
değil. Sonuçta, biz, adil yargılama hakkı çerçevesinde insanların en temel
hakkından söz etmek için buradayız. Ama buradaki konuşmalar çoğunlukla toplumun
büyük bir kesimini de -açık söyleyeyim- rencide ediyor. Buradaki her
konuşmacının, buradaki her konuşmanın bütün Türkiye tarafından dinlendiğini,
izlendiğini ve her yurttaşımızı yakından ilgilendirdiğinin bilinmesi lazım.
MEHMET ERSOY (Sinop) – Grubuna söyle sen onu.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kürtlerle Türkler eşit mi onu söyle
önce.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Susun!
Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye otuz yıldır çok önemli bir
süreçten geçiyor, kanlı bir süreçten geçiyor, ölümlerden geçiyor. Barışı bu
Meclisin dili sağlamalıdır, barışı ancak böyle sağlayabiliriz. (CHP
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – CHP barışa en fazla karşı çıkan bir
gruptur Türkiye'de. Başta CHP kendi içinde barışı sağlasın.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – O nedenle, değerli
arkadaşlarım, bakın, farklı görüşler olabilir ama bu görüşleri kendi içimizde
absorbe edeceğiz, eriteceğiz ama bu Meclisi bir barış meclisi yapmak zorundayız
değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Çok doğru! Gerçek yüzünüz dün ortaya
çıktı.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sezgin Bey, bu konunun neresindesin?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar,
bugün Türkiye'de -açık söylüyorum- her alanda kutuplaşmayı sağlayan bir iktidar
anlayışı var.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hayda!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Her alanda kutuplaştıran,
böyle bir kutuplaştırıcı anlayış var. Ana dilde…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sezgin Bey “Türk milleti Kürt ulusuyla
kıyaslanamaz…” Şahsınız adına onu söyleyin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu siyasi
ortamda toplumun tümünü kucaklayacak, politika ve yaklaşımlara sahip çıkacak
tek siyasi parti vardır, onu da söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisidir. [CHP
sıralarından alkışlar; AK PARTİ ve BDP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar
(!)] Toplumu, biri diğerinden üstün, Türkler ve Kürtler, Sünni ve Alevi olarak
ikiye bölen söylemlerin vücut bulacağı yer de Cumhuriyet Halk Partisi değildir
ve olmayacaktır.
Toplumda giderek marjinal hâle gelen,
yalnızlaşan, söz konusu kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ayrımcı ve toplumu bölen
söylemlerin sahipleri, insan haklarına sahip çıkan demokratik bir Türkiye
özlemiyle her gün canla başla emek veren insanların haklarını da
çiğnemektedirler.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sizin tarafınız neresi, tarafınız?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Benim tarafım Cumhuriyet Halk
Partisi, benim tarafım demokrasi, benim tarafım insan hakları, benim tarafım
adalet, eşitlik.
Dolayısıyla, CHP her türlü ayrımcılıkla mücadele ederken bu
ayrımcı dili… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi her türlü ayrımcılıkla
mücadele ederken bu ayrımcı dili üretenlerin partisi de olmayacak.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Kime söylüyorsun?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Arkadaşlarına söyle, arkadaşlarına.
Arkadaşların öyle düşünmüyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – CHP, kimseyi doğuştan sahip
olduğu cinsiyet, din, dil, köken gibi özellikleri, kendi seçimi ve aidiyet bağı
bulunan kimlikleri nedeniyle bir diğer bireyden ayıramaz, ayırmayacaktır, aksi
tavrı sergileyen ayrımcı dilin CHP’yi temsil etmesi de söz konusu değildir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Arkadaşlarına söyle, arkadaşlarına.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bak, bak, arkadaşlarına bak.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tutanakları oku, tutanakları.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Okuduğum için bunları
okuyorum, okuduğum için.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tutanakları okuyacaksın Sezgin
Kardeş.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, okuduğum
için burada bu konuşmayı yapıyorum. Buna en son söz söyleyecek olan
sizlersiniz, en son.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Hadi oradan!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Efendi ol, efendi. Efendi ol!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinize oturun.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Söyle, Kürt, Türk, Arap eşit değil mi?
BAŞKAN – Lütfen, müsaade edin Sayın Milletvekili.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Herkes eşittir, herkes. Türk
de eşittir, Kürt de eşittir. Tamam mı? Onları söylemek için buradayım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sezgin Tanrıkulu, dün
neredeydin, dün?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ayrımcı söylemin sahipleri,
insana insan olduğu için kıymet veren, bir ülkenin vatandaşlığı arzusuyla
hizmet eden çoğunluklara saygısızlık etmektedirler. Bu ülkede büyük bedellerle
eşitlik mücadelesi verenlere karşı bir etnik kimliği diğerinden üstün tutma
anlayışı, arkaik, gerici bir anlayıştır ve bu anlayış tarih sayfalarında hep
ayıplanacaktır.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Bize niye söylüyorsun? Bize niye
söylüyorsun? Ya, sen bize niye konuşuyorsun?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – CHP bir kitle partisi olduğu
için farklı görüşleri de bünyesinde barındıran bir partidir.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi ayrımcı söylemi hiçbir
kimlik lehine meşru görmeyecektir.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Genel Başkanın da, arkadaşların da senin
gibi düşünmüyor!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dolayısıyla da CHP ayrımcı
söylemlerin gözetilebileceği bir çatı da olmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Eşitlik, özgürlük, demokrasi
mücadelesiyle her yurttaşla yan yana, kol kola yürümeye hazır olduğumuz kadar,
ayrımcı, ayrıştırıcı, bölücü söyleme ve bu söylemlere karşı da canla başla
mücadeleye devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şahsınız adına düşüncelerinize partimiz
katılmıyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sataşma var, CHP’ye sataştı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Dün akşam keşke burada olsaydınız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının ikinci bölümü üzerinde söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İki gündür yapılan görüşmelerde kendini en iyi ifade edebileceği
dilde savunma yapmasına ilişkin getirilen yeni düzenlemenin Anayasa’ya aykırı
olduğu ve pek çok sakıncaları bulunduğu burada değişik hatipler tarafından dile
getirildi.
Burada, bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum. Bir defa,
getirilen düzenleme ile Türkiye’nin resmî dili değiştirilmemektedir. Herkes
bilmelidir ki Türkiye’nin resmî dili Türkçedir, bunun değişmesi, değiştirilmesi
de kesinlikle söz konusu değildir.
İkincisi, yargılama dili de Türkçedir; yargılamanın dilinin
değiştirilmesi, başkalaştırılması da söz konusu değildir. Peki, yapılan nedir?
Devletin resmî dili Türkçeyse, yargılama dili Türkçeyse bu düzenlemeyle
yapılmak istenen nedir? Yargılama süreci içerisinde, kendisini savunmak isteyen
vatandaşlarımıza kendisini daha iyi ve daha güçlü bir biçimde savunabilmesinin
imkânını açmaktır. Bir hukuk devletinde, demokratik bir hukuk devletinde
devlet, suç isnadıyla karşı karşıya olan, soruşturma ve kovuşturmaya muhatap
olan vatandaşlarının kendisini ifade etmek isteğinde, birtakım isnatlar
karşısında kendisini savunmak için daha iyi imkân ve vasıta istediğinde
devletin bunu istenmeden planlaması, düzenlemesi, o imkânları ortaya koyması
lazımdır. Esasında, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202’nci maddesi bu öngörü
üzerine düzenlenmiştir. Olabilir ki suç isnadıyla karşı karşıya kalan
vatandaşımız Türkçe bilmezse, başka bir dil biliyorsa, siz onu ağır cezalarla
itham ediyorsanız, kendisini savunma ihtiyacı varsa, Türkçeyi de bilmiyorsa ne
yapacak? Bunu öngörmüşüz, demişiz ki: Bu hâlde, tercüman sağlanır, tercüman
vasıtasıyla kendisini savunabilir. Bu imkânı koymuşuz. Bu, doğru bir adımdır, hukuk
devletinin de gereğidir, insan olmanın da gereğidir. Buna itiraz edecek bir şey
var mı? Yok.
Peki, Türkçeyi biliyor ama meramını başka dilde daha iyi
anlatabileceğini düşünüyor veya şöyle söyleyelim: Türkçeyi biliyor ama meramını
Türkçede daha iyi anlatamayacağını düşünüyor. O zaman, bizim yasamız bu hâlde
de bir imkân öngörüyor, “Eğer sen Türkçe biliyorsan, meramını Türkçe daha iyi
anlatamayacağın kanaatindeysen o zaman, ben sana gene tercüman imkânı
veriyorum.” diyor. Kim veriyor? Ceza Muhakemesi 202’nci madde veriyor. Bu
imkândan bizim vatandaşımızın yararlanması bu vatandaşın devlete olan
aidiyetini güçlendirir mi? Güçlendirir. Hukuk devletini güçlendirir mi?
Güçlendirir. Demokratik devleti güçlendirir mi? Güçlendirir. Bu ülkeyi böler
mi? Bölmez. Eğer siz kendisini savunmak isteyene savunma hakkını doğru dürüst
tanımazsanız o zaman hem samimi olarak kendisini iyi savunmak isteyenlere bu
hakkı vermemiş olursunuz hem de bunu istismar edenlerin istismarının önünü
açmış olursunuz.
İşte, bu düzenlemeyle bir yandan savunma hakkı genişletilirken ve
güçlendirilirken öte yandan, kendini samimi olarak daha iyi savunabileceğini
ifade eden vatandaşlarımıza bu imkânı veriyoruz, bunu istismar edenlerin de
istismar kapılarını kapatıyoruz, doğru bir adım atıyoruz.
Şimdi, bir vatandaşımız “Ben kendimi başka bir dilde daha iyi
savunacağım.” dediği zaman buna biz niye öbür imkânı vermeyelim? Aynı kişi
kalksa “Ben, kardeşim bu dili bilmiyorum.” dediğinde veriyoruz, “Ben meramımı
anlatacak derecede bilmiyorum.” dediğinde gene veriyoruz. “Ben kendimi daha iyi
başka bir dilde savunabilirim:” dediğinde vermediğimizde ne değişiyor? Bir şey
değişiyor mu? Değişmiyor. Onun için doğru olanı yapmak, doğru adımı atmak,
bizim, bu Parlamentonun vazifesidir. Bugün yaptığımız şey ayıp olan bir şey
değildir, yanlış olan bir şey değildir, Anayasa’ya aykırı olan bir şey
değildir; Anayasa’ya uygun, hukuk devletine uygun, demokratik devlete uygun
atılan bir adımdır. Biz bu adımın doğru olduğuna inanıyor ve vatandaşlarımızın
yargılama süreçlerinde kendilerini daha iyi savunabilmesi için Türkiye
Cumhuriyeti devletinin gerekenleri yapmasının vazifesi olduğunu da görüyoruz.
Hukuk devleti olmak bunu gerektirir. Bizim yaptığımız tam da budur. Bunu farklı
şekilde yorumlamak yanlış olur. Eğer biz vatandaşımızın haklarını doğru şekilde
algılamamış olsaydık, örneğin vaktinde yapmamış olsaydık... Vakti geçtikten
sonra bunları yapıyoruz. Türkiye’de birisi kalkıp kendi dilinde şarkı söylemek
istediğinde yıllarca bunun önünde engeller oldu. Ne oldu, devlete aidiyeti mi
güçlendirdi bu? Hayır, vatandaşlarımız arasındaki kopukluğu artırdı. Şarkısını
söylese kıyamet mi kopardı? Kopmazdı. Söyledi, sorun oldu mu? Olmadı.
Cezaevlerinde görüşme yapılırken Türkçeden başka dil kullanılması yasaktı,
terör örgütü bunu istismar ediyordu. Bu yasak, terör örgütünün daha fazla
terörist devşirmesine, daha fazla dağa adam çıkarmasına yardımcı oluyordu,
kaldırdık.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Neyi kaldırdınız Sayın Bakan? 91
yılında kaldırıldı Kürtçe konuşma yasağı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İnsanlar konuştu ve
iyi oldu. Kötü mü oldu?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Neyi kaldırdınız? Doğruyu
söylemiyorsunuz. 1991 yılında kalktı o yasak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bütün bunlarda
biz adımlar attık. Televizyon konusunda adım attık, özel radyolar konusunda
adım attık, seçmeli dersler konusunda adım attık, üniversitelerde bölüm
açılması konusunda adım attık, bu ülke bölündü mü? Bütün bunlar bu ülkenin
birliğine, beraberliğine daha fazla hizmet eden adımlar oldu. Türkiye’de
yıllarca Türkçeyi bilmeyen vatandaşlarımızdan bazıları terör örgütünün
yayınlarına mahkûm edildi, uydularla onları seyrettiler ama devlet bu imkânları
götüremedi, kapıyı devlete kapattık, terör örgütüne açtık. Şimdi, biz ne yaptık?
Başka alternatifler sunduk, vatandaşımız daha doğru yoldan doğru bilgileri
öğrenme imkânı buldu; bütün bunlar milletimizin birliğine, beraberliğine,
insanımızın kardeşliğine büyük hizmetler oldu. Bunun da bu anlamda savunma
hakkını güçlendiren, insan haklarına ve hukuk devletine uygun olan bir adım
olduğunu düşünüyoruz ve zaman içerisinde bunun uygulamalarını hep beraber
göreceğiz.
Ben, dün de ifade ettim, bugün bir kez daha söylüyorum, esasında
202’nci madde de uygulayıcılar “Ben, başka bir dilde savunma yapacağım.” dediği
zaman bu talebi kabul etmiş olsalardı, 202’nci madde bana göre buna engel
değildi, bunu uygulayabilirlerdi ve bu, sorun olmazdı. Ama maalesef uygulamada
farklı bir yorum yapıldı, lafza bakılarak yorum yapıldığı için böyle bir sonuç
çıktı. Şimdi, yanlış yorumu düzelten bir adım atıyoruz, uygulama birliğini
sağlayacaktır.
Öte yandan, burada bir hususu da ifade etmek istiyorum, yanlış
anlaşılmasın ama bir açıklamayı sizlerle paylaşmak istiyorum. 22/11/2012 saat 17.41’de açıklama yapılmış, bir partinin
genel merkezinde yapılıyor. Açıklamanın içinde diyor ki: “Savunma dili konusuna
savunma hakkı kapsamında bakmaktadır -partinin ismini geçiyorum- savunma hakkı
kutsaldır, adil yargılanma hakkının bir parçasıdır, sınırlanamaz. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ile evrensel ölçüde güvence altına alınmıştır. Önemli olan,
kişinin savunmasında anlayabildiği ve anlatabildiği dili kullanabilmesidir. Dil
sorununu, savunma hakkı ve dolayısıyla hukuk alanından koparıp siyasal alana
hapsetmek, kim tarafından yapılırsa yapılsın bu hakkın ihlaline yol açar.
Konuya evrensel hukuk çerçevesinden bakan CHP CMK 202’nci maddesinde AİHS’nin
6/3 (E) hükmü uyarınca kişinin kendini ifade edebileceği dilde savunma yapması
esasını önermiştir.” Sayın Haluk Koç yapıyor bu açıklamayı CHP’nin parti
toplantısından sonra.
İki gündür burada Cumhuriyet Halk Partisi adına arkadaşlarımız
konuştular. Ben merak ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü Sayın Haluk
Koç’un açıkladığı, hatta Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Biz poliste, sorgulamada, bu
eksik, yanlış, daha fazlasını önerdi arkadaşlarım.” dediği açıklamalar mı
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşüdür, yoksa iki gündür bu açıklamaları yerden
yere vuran açıklamalar mı CHP’nin görüşüdür?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Bakan, olayı çarpıtıyorsunuz.
Önergemizin arkasındayız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Açıklık getirilirse
ayrıca memnuniyet duyacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Yanlış anlıyorsunuz, okuduğunuzu
anlayamıyorsunuz.
BAŞKAN - Evet, bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mesut
Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili.
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, açılım politikalarında ısrar eden ve
bütün uyarılara rağmen geri adım atmayarak devam eden Hükûmet “ana dilde
savunma hakkı” adı altında yeni bir çalışmaya başladı. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, AKP Hükûmetinin yeni bir dayatmasıyla şu anda karşı karşıya.
Bu konuda yapılan çalışma, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202’nci
maddesinde yapılacak düzenlemeyle mahkemeye çıkartılan kişilere kendilerini ana
dilde veya başka bir dille tercüman aracılığıyla savunma hakkı tanımaktadır.
Çalışma, aynı zamanda mahkûmlara eşleriyle görüşme imkânı da
öngörmektedir. Bunun için de İnfaz Yasası’nda değişiklik planlamaktadır.
Mahkûmları eşleriyle görüştürme imkânı da getiren tasarı, eş ile görüşme için
cezaevinde iyi hâl şartı aramaktadır. Tasarıya göre görüşmeler üç ayda bir özel
bir odada yapılabilecek ve mahkûmlar eşleriyle üç ila yirmi dört saat arası bir
araya gelebileceklerdir. Ayrıca düzenleme, belli derecede hasta olan hükümlü ve
tutukluların tedavileri süresince mahkûmiyetlerine ara verilmesini de
öngörmektedir.
Tasarıyla, ölüm veya hastalık nedeniyle hükümlüye verilen mazeret
izni düzenlemesinde de değişiklik yapılmaktadır. Hükümlü, mazeret izni süresi
içerisinde, kendi evi veya anne, baba, eş, kardeş ve çocuğunun evinde
kalabilecektir. Kararı, hükümlünün izin süresi boyunca ikamet edeceği ilin
valisi verecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu açıkça belirtmeliyiz
ki Hükûmet tarafından yapılan bu çalışma, Türkiye’yi bölmenin ve ayrıştırmanın
eşiğine bir adım daha yaklaştıracaktır. Ana dilde savunma hakkı ve tasarıda yer
alan değişiklikler, tıpkı Habur projesinde ve diğer açılım projelerinde olduğu
gibi tamamen belli kesimlerle yapılan müzakereler sonucu ortaya konmaktadır.
AKP Hükûmeti tarafından hazırlanan bu tasarı, açlık grevlerinden sonra Bakanlar
Kurulunda imzaya açılmış ve hızlı bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına getirilmiştir. Hangi müzakere sonucu hazırlanırsa hazırlansın, bu
proje aynen Habur’da olduğu gibi Türkiye’nin birlik ve beraberliğine zarar
verecek bir projedir. Bugün ana dilde savunma hakkı isteyenler, bölücüleri ve
bölücübaşını eve çıkartmak isteyenler yarın bunlarla da yetinmeyeceklerdir,
Hükûmetten daha başka çalışmalar yapılmasını isteyeceklerdir. Bu kanunun tarihî
bir sorumluluğu vardır.
AKP, ülkeyi bölecek ve ayrıştıracak politikalardan vazgeçmelidir.
Bu durum Türkiye’nin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Görüşmekte
olduğumuz bu tasarı, Türkiye’yi bölünmeye ve ayrıştırmaya götürecek bir
projedir. Bunu açıkça buradan belirtmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçenin dışındaki
dillerin kamuda serbestçe kullanılması, çok dilli, etnik azınlık yaratmaya
yönelik siyasi bir içeriktir. Bu çalışma Anayasa’ya da aykırıdır.
Toplumumuz ve milletimiz için dilin önemi çok büyüktür. Türk
milletinin ana dili Türkçedir. Anayasa’mızın 3’üncü maddesinde de bu açık bir
şekilde belirtilmiştir. Bu nedenle, dil konusu çok önemli bir millî konudur ve
toplumları ayakta tutacak bir unsurdur. Bu konuda üzerinde yapılacak her türlü
çalışma ve düzenleme çok titizlikle ele alınmalıdır. Yapılan bu çalışmayı
Milliyetçi Hareket Partisi olarak masum bir çalışma olarak görmüyoruz. Bunun
için, amacı Türkiye’yi bölmek ve ayrıştırmak olan bu çalışmaya karşıyız.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Böylece, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
57’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Bayraktutan…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği üzere, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu
kararı ile bu adliyeler kapatıldı. Bunu birçok kere ifade ettim ama bugün de
bahsetmek durumundayım. Benim seçim bölgemdeki, Artvin’in Ardanuç ilçesindeki
bir adliye de kapatıldı. Adliyenin kapatılmasından sonra -ne yazık ki- orada
yaşayan insanlar en yakın adliye konumunda olan Artvin adliyesine köylerden
gidiş geliş 160 kilometre gidip geliyorlar Sayın Bakan. Bir sabıka kaydını
alabilmek, bir mahkemeye ulaşabilmek, bir savcılığa ifade verebilmek için 160
kilometre gidiş gelişin olduğu bir yerde siz bu adaletsizliği kendi vicdanınıza
sığdırabiliyor musunuz? İlçenin yaşamış olduğu, orada yaşayan vatandaşlarımızın
mağduriyetinin giderilmesi konusunda daha önce almış olduğunuz bu karardan
vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Halaman, buyurun.
ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanıma şöyle bir soru sormak istedim: Bu 2820 sayılı
Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesi (b) bendi diyor. Bu (b) bendi
“Siyasi partiler Türk dili ve kültürü, bunun dışında Türk diline ve Türkiye’ye
şirk koşmak siyasi partiler açısından yasaktır.” diyor. Bu kanun bu şirk
koşmayı yasaklamıyor mu? Buna bir cevap verirse memnun oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şimdi, Hükûmetiniz tarafından şöyle bir çalışma
yapıldı ve bir pazarlama stratejisi geliştirildi: Sanki mahkemelerde Türkçenin
dışında başka bir dilde konuşmak yasakmış gibi toplumda bir algı yaratılmaya
çalışıldı. AKP’nin yargının dilini değiştirmeye yönelik girişimleri sanki
Türkçe bilmeyen insanların mağduriyeti gideriliyormuş gibi topluma, Türkiye
Cumhuriyeti’ne pazarlanmaya çalışıldı. Şimdi, sizin de hukukçu kimliğinizle
size sormak istiyorum: Mevcut CMK 202’nci maddeye göre yargılama makamlarında
Türkçe bilmediklerini ifade eden insanlar savunmasını istedikleri dilde
yapabilirler mi, yapamazlar mı? Mevcut düzenlemede Türkçe bilmeyen insanların
tercüman ataması yapılıyor mu, yapılmıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, TOKİ konutları her yerde
dökülüyor. Geçtiğimiz dönemde, birkaç ay önce Başbakanın katılımıyla yapılan
Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm’de kendisine daire çıkan bir vatandaşa TOKİ bu
sefer bir yazı göndererek hak sahibi olmadığını ileri sürmüş ve yapılan kuradan
faydalanamayacağını belirtmiştir.
TOKİ Yapracık Projesi -Eskişehir Yolu üzerinde- tam 9 bin
yurttaşımızı ilgilendiriyor. TOKİ, ceza ödememek için ekim ayında teslimatı
yapmış gibi gösterdi ama ne elektriği var, ne suyu var, doğal gazı… Hiçbir şeyi
olmayan bir konutta insanlarımız son derece mağdur durumdadır. TOKİ’nin bu
rezaletlerini gidermek için neler yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmetiniz, yakalanıp İmralı’daki kodese
tıkılan bebek katili ve diğer PKK’lılarla müzakerelerde bulunmakta, hatta
mutabakata vardığı konusu herkesçe malum. Kandil ve dağlarda bulunan katil
sürüsü üzerinde etkisini kaybetmişken, Hükûmetiniz tarafından PKK’yı yönetmesi
için güç verdiğiniz bebek katili, yazdığı kitaplarda “Ben Allah’ı yendim, yarı
Tanrı’yım, namaz tiyatro.” diyen bir sapkındır. PKK ise Ermeni ASALA örgütünü
takiben eylemlere başlamış, kurucuları, yöneticileri, teröristleri ve siyasal
uzantıları Ermeni kökenli olan, ateist, Marksist-Leninist bir cinayet
örgütüdür. Bu örgüt Kürt kökenli Müslüman kardeşlerimizin temsilcisi olabilir
mi? Bu din dışı, hastalıklı ruhlarla yapacağınız mutabakata uyulacak mı?
Düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan...
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, yargılama bir bütündür. Şimdi siz sadece savunmanın
bir parçasında ana dilde savunma hakkını vererek olayı masumlaştırıyorsunuz.
Şimdi, önümüzdeki süreçte, polis, jandarmadaki ifade alma süreci, bilirkişi
incelemesi, ara kararı gibi yargılamanın diğer aşamalarında da ikinci dili
yaygınlaştırmayacağınıza yüce Mecliste namusunuz ve şerefiniz üzerine söz
veriyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu düzenleme, Wilson Prensipleri’nden başlayarak
devam eden “Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin hakkını verin.” taleplerinin 2013
yılı versiyonu değil midir?
Bu düzenleme, Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesinin aşılması,
Sevr’in hortlatılması değil midir? Bu düzenleme eli kanlı PKK’ya ve onun
uzantılarına teslimiyet değil midir? Bu düzenleme Türk milletinin, idari,
siyasi ve dil birliğini bozacak bir düzenleme değil midir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Avrupa Yargıçlar Birliğinin deklarasyonunda,
ülkemizde yargıç ve savcıların rotasyonunun kötüye kullanılarak yargıç ve savcılar
üzerinde bir baskı aracına dönüştürülmesi, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun
yeniden yapılandırılma sürecinde Kurula Türk yargısını temsil eden kişilerin
değil, Hükûmetin görüşünü ifade eden kişilerin dâhil edilmesinin sağlanması,
savcıların yürüttüğü gizli soruşturmaların Hükûmet üyeleriyle paylaşılması,
Adalet Bakanının gerekli gördüğünde savcılardan bilgi istemesi, Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin süregelen soruşturmalara ve süreçlere müdahil
olmaya çalışmasının kabul edilemeyeceği vurgulanarak, Sayın Başbakanın “Biz
yargıya neyin gerekli olduğunu söyledik, yargı da gerekeni yapacaktır.”
söylemine atıf yapılmış ve Türk yargısının geldiği nokta ağır bir şekilde
eleştirilmiştir.
Sizin, Avrupa Yargıçlar Birliğinin Türk yargısı ve Hükûmetin yargı
üzerindeki baskısı konusundaki bu ağır eleştirileri karşısında yorum ve
değerlendirmeleriniz nasıl olacaktır? Bunun yanıtını istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın İrbeç…
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, “Terör suçları kırmızı çizgimiz.”
diyorsunuz, uygulamada tutarlılık göremiyoruz. Başbakan Erdoğan bölgesel
gelişmelerle ilgili kırmızı çizgiler ilan edip
“Seyirci kalamayız.” şeklinde açıklamalar yapmayı çok seviyor. Bu yönde bir
açıklama 19 Ocakta Başbakan Erdoğan tarafından Suriye’yle ilgili yapıldı.
“Seyirci kalamayız ve gereğini yaparız.” söylemi, sonuçları bakımından, Erdoğan
yönetiminin dış politikadaki etkisini değil, iç politikadaki reklam ve
propaganda yönünü yansıtıyor.
Davos’ta 23/1/2013’te yani dün konuşma
yapan Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu -Türkiye, Suriye’den savaş
suçlarıyla yüzleşmesini istiyor- aynen şöyle diyor: “İnsanlar Suriye’de ölüyor,
ne kadar daha bekleyeceğiz? Uluslararası suskunluk insanları öldürüyor.” Buna
karşılık 14/1/2013 tarihinde, Libya’nın da aralarında
bulunduğu elli iki ülkenin konuyla ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyine başvurusuna destek vermiyor. Bu durum söylemlerle uygulamanın
çeliştiğini göstermektedir. Bu çelişki Başbakanın tutumunda da açıkça
görülmektedir.
2004 yılında, Uluslararası Ceza Mahkemesiyle ilgili Roma
Sözleşmesi’ni -hem de Avrupa Konseyi Genel Kurulunda- Türkiye'nin
onaylayacağını söylemiş ve gereğini yapmamıştır. Türk Dışişleri Bakanı da yine
Suriye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık, son söz…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hakkâri Yüksekova’daki Esendere Gümrük Kapısı’nda PKK
terör örgütüne finans sağlayan hayalî ihracatla ilgili haberler medyada da sık
sık bugünlerde yazılmakta ve söylenmektedir. Acaba Oslo sürecinde bu sınır
kapısının kapatılmayacağı yönünde de bir söz verilmiş midir? PKK terör örgütüne
finans kaynağı sağlayan Esendere Gümrük Kapısı’nın kapatılması yönünde müfettiş
raporlarının gereği bugüne kadar niye yapılmamıştır? Bunun gereği ne zaman
yapılacaktır? Söz konusu gümrük kapısında Türk Bayrağı’nın asılamadığı ve
kontrolün tamamen terör örgütünün elinde olduğu iddiaları doğru mudur?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Son sorudan başlayın Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bayraktutan,
kapatılan adliyelerle ilgili şu anda yeni bir çalışma yok. Adliyelerin, dosya
durumu ve diğer bazı nedenler gerekçe gösterilerek kapatılması yapıldı ama
yeniden açılması konusunda şu anda bakanlık tarafından yürütülen bir çalışma
söz konusu değil.
Sayın Köprülü “CMK 202’de Türkçe bilmeyenlere tercüman sağlanıyor
mu?” dedi. 202’de Türkçe bilmeyenlere tercüman sağlanıyor, bu imkânı
düzenliyor.
Sayın Halaman Siyasi Partiler Yasası’nın 81’inci maddesinin (b)
bendini ifade ederek “Bu düzenleme Türk diline şirk koşmak anlamına gelir mi?”
dedi. Kesinlikle bu anlama gelmez, gelmesi de mümkün değildir çünkü resmî dilden
kasıt -dün de söyledim, Sayın Mümtaz Soysal’ın Anayasa’ya ilişkin yazdığı
kitapta da açıkça ifade ediliyor- devletin resmî dili demek, devletin bütün
yazışmalarının yapıldığı dil demektir. Bu da Türkçedir; resmî dil Türkçedir,
yargılama dili Türkçedir. Burada yapılan şey, savunma hakkının
güçlendirilmesine dönük bir adımdır. Aksi takdirde Türkçeden başka dil
konuşulmasını eğer şirk koşmak kabul ederseniz, bugün Türkiye’de Türkçenin
dışında pek çok dil konuşuluyor, bunu da bilginize sunmak isterim.
Sayın Gök TOKİ’yle ilgili bir konuyu dile getirdi. Ben bu hususu
TOKİ Başkanımızla bizzat görüşeceğim. Orada yaşanan bir sorun olup olmadığını
ben bilmiyorum. Tabii, sizin sorunuz üzerine ben haberdar oldum. Sayın Başkanla
görüşeceğim, sorunun giderilmesi konusunda ben de ayrıca ricacı olacağım; onu
bilmenizi istiyorum.
Diğer soruları Adalet Bakanımız cevaplandıracaktır.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben, yetiştiğim yerde not alabildiğim sorulara cevap vermeye
çalışacağım.
Bir milletvekilimiz İmralı görüşmelerine atıf yaparak “İmralı’daki
hükümlünün yazmış olduğu notlar” ya da “kitap” diye bahsetti; o kitaptan
alıntılar yaparak “Bu örgüt Müslüman Kürtlerin temsilcisi olabilir mi?” ya da
“Bu şahıs Müslüman Kürtlerin temsilcisi olabilir mi?” şeklinde bir soru
yöneltti.
Hiç kimse o kişiyle “Müslüman Kürtlerin temsilcisi” sıfatıyla
görüşmüyor.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ne diye görüşüyorsunuz o
zaman?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dinlersen anlayacaksın.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ne diye görüşüyorsunuz
İmralı’yla?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Soru sorduysanız cevabını
bekleyeceksiniz Sayın Milletvekili.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede 1925 yılından başlayan ve bu
problemi tanımlamaya ve bu problemin çözümüne dönük çareler üretmeye çalışan
tespitler yapılmış devlet organlarınca, kurumlarınca. Önümde, bu raporların
tarihleri ve kimler tarafından hazırlandığına dair bir liste var: “1925’te
Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, 1925’te Dahiliye
Vekili Cemil Uybadın, 1926’da Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey, 1926’da Vali Ali
Cemal Bardakçı, 1931’de Umum Müfettiş İbrahim Tali Bey, 1931’de General Fevzi
Çakmak, 1931’de Korgeneral Ömer Halis Bıyıktay” şeklinde 16 tane rapor var
1925’ten, efendim, 1961’e gelinceye kadar.
Bu raporlara bakarsanız, değerli milletvekilleri, birkaçı hariç,
ağırlıklı çoğunluğu sizin savunduğunuz görüşler, kısmen Cumhuriyet Halk
Partisinin zaman zaman dile getirdiği görüşler çerçevesinde hazırlanmış
raporlar ve bu raporlardan “çözüm önerileri” diye getirilen öneriler de önümde
sıralanmış durumda.
1925’ten başlayan bu süreçte bugüne kadar uygulanan bu
tedbirlerin Türkiye’yi, ülkemizi nereye taşıdığı, nereye getirdiği hepimizin
malumu. Şimdi, tekrar tekrar seksen yıldır
deneyip deneyip, uygulayıp uygulayıp çıkamadığımız bir sorundan aynı yöntemleri
tekrar uygulamamızı bizlere lütfen tavsiye etmeyin.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bravo sana!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Öyle bir ülke düşünün ki,
öyle bir devlet aklı düşünün ki seksen yıldır bu sorunu teşhis etmek için
çalışıyor, raporlar tanzim ediyor, çözüm önerileri ortaya koyuyor, o çözüm
önerileri tatbik edilmeye çalışılıyor ama geldiğimiz nokta ortadadır 2013’te.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - O zaman, teröristlerin
dediğini mi yapacağız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - O açıdan bu noktada gerek
Türkiye tecrübesi gerek 1925’ten yaklaşık…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Bakan, teröristlerin
istediğini mi yapacağız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …yüz yıllık tecrübemiz var
-cumhuriyetten sonraki dönem için söylüyorum- dünya tecrübesi var, ortak akıl
ürünü ortaya koyabileceğimiz birtakım sonuçlar olabilir ama bu sorunu çözmek
için birbirimizle bu Parlamentoda bağırarak çağırarak, siz bana laf atarak, ben
size cevap vermeye çalışarak bu sorunu çözemeyeceğimiz kesin. Onun için…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Soru soruyorum: PKK’lıların
dediğini mi yapacaksınız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Soru sorduysanız cevabını
dinleyeceksiniz Değerli Milletvekili.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sen de gevelemeyeceksin, cevap
vereceksin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Siz sorarken biz burada
dinledik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Cevap vermiyorsunuz ki.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Süre dolduruyorsun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Değerli milletvekilleri, şu
anda Türkiye Cumhuriyeti parlamenter demokrasi ile yönetilen bir ülke.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne yapacağınızı açık açık söyleyin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu parlamenter demokrasiyi
oluşturan unsurlar çok açık; yasama, yürütme, yargı erkleri ve bunların nasıl
oluşacağını Anayasa’mız öngörmüş. Seçimlere gidilmiş, her siyasi parti kendi
programını takdim etmiş bu millete; siz de takdim etmişsiniz, BDP de, CHP de,
AK PARTİ de. Milletimiz AK PARTİ’ye son on yıldır iktidar etme, bu ülkeyi
yönetme görevini vermiş…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Programların hiçbirinde bunlar yok!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …ve bu ülkeyi yönetme
görevini veren…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Programların hiçbirinde bunlar yok Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bağırıp durma oradan,
buradan cevap veriyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Olur!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …milletimizin vermiş olduğu
yetkiye dayanarak bu Parlamentonun içerisinden bir Hükûmet çıkmıştır, bir
yürütme organı çıkmıştır.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Burada çocuğun falan yok! AKP’li milletvekili de yok! Ne biçim konuşuyorsun!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu Parlamentonun
içerisinden bir Hükûmet çıkmıştır, bir yürütme organı çıkmıştır. Bu yürütme
organının almış olduğu tedbirler, yapmış olduğu yasal düzenlemeler ve ortaya
koyduğu icraatlar ile icraatına devam ediyor. Bu icraatları denetleyecek olan
elbette Parlamentoda muhalefet bunu sorgular ama en nihayetinde, son söz
milletimizindir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ne görüşüyorsanız, gelin
burada bizlerle paylaşın.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ülkeyi AKP’nin tek parti diktatörlüğü
yönetiyor!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Biz, 2002’den bu yana,
2004’te, 2005’te, 2007’de, 2009’da, 2010’da, 2011’de defalarca bu milletin
önüne gittik ve bu politikalarımız milletimiz tarafından tescil edildi,
onaylandı.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Hangi politikadan bahsediyorsun!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Siz milleti kandırıyorsunuz, millete
yalan söylüyorsunuz!
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - “Görüşen şerefsizdir” diyorsun, buraya
gelip başka şey konuşuyorsun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Dolayısıyla, siz burada,
yine milletimizin bir kısmının oyunu alarak gelip muhalefet görevini icra
ediyorsunuz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – O zaman bizimle paylaşın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Size ve size oy veren
seçmeninize saygı duyuyorum ve o seçmenin iradesini burada yansıtıyorsunuz…
ENVER ERDEM (Elazığ) – Keşke biz de size saygı duyabilseydik.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - …ama sizin seçmeninize
duyduğumuz saygı kadar, sizin de, milletin kahir ekseriyetinin oy verdiği,
göreve getirdiği iktidar grubuna ve o iktidar grubunun içerisinden çıkan
Hükûmete saygı duymanızı bekleriz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Netice itibarıyla, hiç birimiz buraya atama yoluyla gelmedik,
seçimlerle geldik. Bizi seçimle buraya getiren milletimiz, politikalarımızı
beğenmediği takdirde seçimler yoluyla tekrar bu görevden almaya muktedirdir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bizi de millet getirdi, sadece sizi mi
getirdi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Değerli milletvekilleri…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yüzde 50 oy almışsınız, oyunuz yüzde 50,
kibriniz yüzde 500!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, soruya cevap verecekse
versin. Propaganda yapacaksa, kürsüden…
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen cevaplarınızı tamamlayınız.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Seçim beyannamenizde var mı bunlar? Yok.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bir diğer milletvekilimiz
“Yargılama bir bütündür, şu anda getirmiş olduğunuz düzenlemeyle iddianamenin
tanzim edilmesinden sonra ve son savunma öncesinde mütalaanın okunmasından
sonra yapılacak savunmalara bu hakkı veriyorsunuz, bunu daha ileriye taşımayacağınıza
söz verir misiniz?” gibi bir şey sordu. Bu sorunun anlamlı olduğunu
düşünmüyorum. Şu anda Parlamentoda oluşan irade budur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bunu sen mi takdir edeceksin?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Parlamento yasa koyucudur
ve şu anda getirmiş olduğu tasarruf budur. Burada şunu çok net ifade edeyim:
Bizim yapmış olduğumuz düzenleme, kesinlikle devletin dilini, yargılama dilini
değiştiren bir düzenleme değildir. Kendisini daha iyi ifade edebileceğini
belirttiği bir başka dilde, iki noktada savunmasını ifade etmesi
düzenlemesidir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İyi de, öyle bir şey olur mu Sayın
Bakan? Baştan sona çelişki, ne yaptığınızı bile bilmiyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu, tercüman düzenlemesinin
genişletilmesine dair bir uygulamadır. Yargı dili değişmemektedir. Dolayısıyla,
bu noktada çok net bunun altını çiziyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Efendim, cevaplayamadığım
sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
9’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 9.Maddesinde geçen "üç
saatten" ibaresinin "beş saatten" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Celal Adan Oktay Öztürk Mehmet Erdoğan
İstanbul Erzurum Muğla
S.
Nevzat Korkmaz Enver
Erdem
Isparta Elazığ
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu Maddesinde yer alan
"üç saatten” ibaresinin “sekiz saatten” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken
Pervin Buldan Demir Çelik
Bingöl Iğdır Muş
Hasip Kaplan İbrahim Binici Halil Aksoy
Şırnak Şanlıurfa Ağrı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 9. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 83.
maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
"(1) Hükümlü, belgelendirilmesi koşuluyla eşi, üçüncü
dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile vasisi veya kayyımı tarafından,
ayrıca her yıl ad ve adreslerini bildirdiği en fazla üç kişi tarafından haftada
bir kez iki saat olmak üzere çalışma saatleri içinde ziyaret edilebilir. Çocuk
hükümlüler için ziyaret süresi iki saatten az üç saatten fazla olmamak üzere
belirlenir."
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Tufan Köse
Kırklareli İstanbul
Çorum
Veli
Ağbaba Emre
Köprülü
Malatya Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
–Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Emre Köprülü,
Tekirdağ Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii önümüzdeki kanun, Ceza Muhakemesi Kanunu, İnfaz Kanunu ve başkaca daha
birçok kanunda değişiklik öngörüyor ama toplumun en çok ilgilendiği ve dikkat
kesildiği bölümü, tabii “ana dilde savunma” diye anlatılan, daha doğru bir
deyişle “ana dilde savunma” diye topluma pazarlanmaya çalışılan bölümü.
Şimdi, değerli milletvekilleri, savunma hakkı, adil yargılanma
hakkı veya bir kişinin mahkemelerde, yargılama makamlarında kendini ifade
edebilmesi, savunabilmesi en temel hukuk prensibi. O kadar önemli bir hukuk
prensibi ki, siyasete alet edilmeyecek kadar, siyaseten kullanılmayacak kadar
önemli bir ilke. Şimdi, bunu neden böyle söylüyoruz? Açıkça konuşmak lazım,
mevcut düzenlememizde -ki, az önce Sayın Başbakan Yardımcısı da yerimden
sorduğum soruya cevap verdi- eğer sanık Türkçe bilmiyorsa kendisine zaten bir
tercüman atanıyor.
Şimdi ne yapılıyor? Bir pazarlama. Nasıl bir pazarlama? Sanki
mahkemelerde Türkçenin dışında başka hiçbir dilde konuşulmuyormuş, bu dillerde
savunma yapmak yasakmış gibi bir pazarlama ortaya konuluyor yani yargının
dilini değiştirmeye yönelik girişim, toplumda çok önemli bir mağduriyeti
gideriyormuş gibi bir algı yaratılıyor. Şunu söylemek lazım:
Eğer bu konuda bir mağduriyet varsa, bu konuda sanıkların kendilerini ifade
edememeleri şeklinde bir problem varsa, bu problem tamamen yargılamayı yapan
makamın yanlış takdirinden kaynaklanır yani konu mevcut düzenlememizde
giderilebilecek veya gidermiyorsa hâkim ya da savcı hakkında inceleme yapma
görevine sahip olan HSYK tarafından düzenlenebilecek bir olgu maalesef ki bir
krize dönüştürüldü ve bu kriz de şu anda Meclisin önüne geldi. Bunu
neden böyle söylüyorum? HSYK belirli noktalarda, istemediği kararları veren,
kararlara muhalefet şerhi koyan mahkeme başkanlarını, hâkimleri, savcıları
görevden alıp istediği yerlere sürebiliyorken, onlarla ilgili soruşturmalar
açabiliyorken bu pozisyonda herhangi bir önlem almamış ve süreç maalesef ki
buraya kadar gelip tıkanmıştır.
Şimdi, olay nedir? Olay, tam manasıyla söylenmesi gerekmektedir ki
olay, Hükûmetin, AKP’nin Oslo mutabakat metinlerinde veya bundan sonraki
süreçte, açlık grevleri noktasında yaptığı bir pazarlığın bir ürünü olarak
Meclisin önüne gelmiştir. Bunu neden bu kadar açık söylüyorum? Çok nettir bu
tablo. Burada, iktidar partisinin milletvekilleri, özellikle iki ay kadar önce
Başbakanın söylemleri, bizim hiç katılmadığımız idamın geri gelmesi
noktasındaki söylemleri, gene bizim belirli şartlar dâhilinde katıldığımız
dokunulmazlıkların kaldırılması noktasındaki söylemleri birdenbire kesilmiş,
birdenbire bu noktadaki açıklamalardan gerisin geriye dönülmüş ve süreç,
tamamen, bir uzlaşma, İmralı’yla görüşmeler sürecine dâhil olmuştur.
SIRRI SAKIK (Muş) – Niye rahatsız oluyorsunuz?
EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) - Bu nedir? Bunun adı açık olarak
pazarlıktır ve bu pazarlık maalesef ki yargıyı siyasallaştırarak, yargıda çift
dillilik yaratarak, bir sonuç hâline gelmiştir.
Bu işin tek bir sorumlusu vardır, o da AKP iktidarı, AKP
Hükûmetidir ama ben şunu çok iyi biliyorum: Bu süreç, Hükûmetin asıl olarak
problemidir ama bu yasa Meclisin önüne geldikten sonra, bu yasaya “evet” oyu
verip bu sürece dâhil olacak AKP Grubu da bu işin sorumluluğuna sahip
olacaktır. Ben AKP Grubunun milletvekillerini bir kez daha Türk toplumunun
önünde uyarıyorum: Gelin, bu pazarlığa siz alet olmayın, bu pazarlığa siz karşı
çıkın.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı kanun tasarısının 9’uncu Maddesinde yer alan
"üç saatten” ibaresinin “sekiz saatten” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken (Bingöl) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
–Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
madde üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu bölüme ilişkin, özellikle çocuk tutuklu ve hükümlülerin görüşme
süresine ilişkin bir değişiklik önergesi veriyoruz. Çocukların hem ailesiyle
hem de görüşmecileriyle daha uzun süre kalmaları onların cezaevi koşullarında
daha sağlıklı yaşamaları açısından önemli bir konu. Bu açıdan bu önergemizin
dikkate alınmasını umuyoruz.
Sevgili arkadaşlar, tabii “çocuk hakları” diye ifade edince,
Türkiye'de çocuklardan bahsettiğimizde birçok alanda, çocukların çalışma yaşamında,
sosyal yaşamda, sokakta yaşayan ya da çalışmak zorunda kalan çocuklara ilişkin
söyleyeceğimiz çok şeyler var ama biz biraz daha çocukların haklarına ilişkin, ki bu yasa kapsamında özellikle ana dil bağlamında
tartıştığımız için bu bölüme ilişkin birkaç şey ifade edeceğim.
Biliyorsunuz, aslında, Türkiye bütün uluslararası sözleşmelerde
çekince koymuş durumda. Bu çekincelerin temel nedeni de aslında birkaç gündür
burada tartıştığımız Kürt sorunu. Yani, ne zaman ki uluslararası sözleşmelerde
Kürtlere veya diğer halklara yönelik bir hak varsa bunlara çekince konulmuş.
Çalışma yaşamına ilişkin maddelerde bile, uluslararası sözleşmelerde bile
çekince var. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde de bu çekinceler yerini koruyor. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde, Türkiye eğitim,
ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini kullanma hakkını
içeren 17, 29 ve 30’uncu maddelere çekince koymuş durumda yani Türkiye’de, Türk
çocukların dışındaki Kürt, Laz, Çerkez, Arap çocuklar kendi ana dilini kullanamıyorlar,
kendi ana dilinde eğitim yapamıyorlar, kendi dillerinde kendilerini ifade etme
hakları yok; kendi kültürünü yaşatma, kendi dilinde kendi kültürünü yaşatma
konusunda bir hakka sahip değiller yani bunu uluslararası sözleşmelerde bile
biz engellemişiz. Dolayısıyla, bu çekincelerin kaldırılması gerekiyor.
Eğer gerçekten biz Türkiye’de bir demokratikleşme sürecinden, bir barış
sürecinden bahsediyorsak, eğer birlikte, bu kürsüde çok ifade edildiği gibi,
eşit haklara yönelik bir yaşam sağlayacaksak önce çocuklarımızdan başlayalım.
Çocuklarımızın, diyeyim ki, geleceği için onurlu bir gelecek, barış içerisinde
bir gelecek, demokratik bir gelecek diye ifade ettiğimiz bir yaşam bırakmayı
istiyorsak o zaman öncelikle yapmamız gereken şeylerden birisi de bu çekinceleri
kaldırmaktır.
Aslında bu kürsüye gelen herkes bugün Türkiye’de Türkiye
demokrasisi önünde engel olan, otuz yıldır yaşanan savaşın, çatışmanın neye mal
olduğunu, insan yaşamından tutalım sosyal, ekonomik, kültürel olarak bizlere
neyi kaybettirdiğini… Orta Doğu’daki bu değişim sürecinde, bir yandan “Türkiye
nasıl bu değişim sürecinde kendisini düzenleyecek?” diye konuşmak yerine burada
“Niye bu sorunu çözüyoruz…” Hatta ortada bir sorun çözme durumu henüz yok,
başlatılan bir diyalog var. Bu diyaloga anlam biçme, bu diyalogun bir
müzakereye dönüşmesi, buradaki halkların birlikte, eşit, özgür yurttaşlık
temelinde bir arada yaşamasının yolunu açacak, ölümleri durduracak, demokratik
bir sürecin önünü açacak bir tartışmayı ne yazık ki muhalefetin şeyine dönüştürebiliyoruz.
Değerli milletvekilleri, eğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının,
o söylediğimiz gibi, 75 milyonun temsilciliğini yapıyorsak herkes kendi
şapkasını önüne koyup düşünmek durumunda. Barış konusunda ne düşünüyoruz,
özgürlükler konusunda ne düşünüyoruz? Şimdi, “Bu görüşmeler niye oldu?” diye
kıyamet koparılıyor. Aslında “Niye olmadı?” diye kıyamet koparmak gerekir.
“Niye bugüne kadar müzakere yöntemi denenmedi? Niye sorunların çözümü konusunda
hiçbir adım atılmadı? Niye bu ülkede 20 milyon Kürt’ün hak ve özgürlükleri
konusunda bir çalışma yapılmadı? Niye bu konuda diğer halkların kendisini
özgürce var etmesi konusunda, ana dilini kullanması konusunda bunlar
yapılmadı?” diye konuşmak gerekir. Bunları konuşmadığımızda neyi konuşuyoruz?
Katliamları konuşuyoruz. Neyi konuşuyoruz? Aslında, ayrımcılığı, nefret
söylemini konuşuyoruz. Bakın, daha bugün İstanbul’da Samatya’da bir Ermeni
kadın öldürülmüş. Bu, bir nefret cinayeti. Bir ayda
neredeyse 4 tane saldırı oldu. Bunların nedeni ne? İşte, burada kullanılan bu
nefret söylemi, nefret dili. O açıdan, bunlardan vazgeçilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Özellikle, bu sürecin gerçekten demokratik bir sürece evrilmesi
konusunda uluslararası sözleşmelerde çekincelerin kaldırılması, çocukların
kendi ana dillerini kullanması, kendi ana dillerinde kültürlerinin yaşatılması
konusunda da adım atmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunu hep birlikte
yapacağız. Bu, herhangi bir siyasi partinin sorumluluğu değil. Biz, yıllardır
bunun mücadelesini veriyoruz ve bundan sonra da vermeye devam edeceğiz. Özgür
bir gelecek, demokratik bir gelecek bırakmak için çocuklarımıza, buradan
başlayalım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Adan, Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Özensoy, Sayın Çirkin,
Sayın Uzunırmak, Sayın Erdoğan, Sayın Erdem, Sayın Kalaycı, Sayın Şimşek, Sayın
Akçay, Sayın İrbeç, Sayın Işık, Sayın Öz, Sayın Türkoğlu, Sayın Şandır, Sayın
Halaman, Sayın Oğan, Sayın Başesgioğlu.
Evet, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris
Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539,
2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinde geçen “üç
saatten” ibaresinin “beş saatten” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Erdoğan (Muğla) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Muğla
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, biraz önce bir soru sordum, dedim ki: “Yargılama bir
bütündür. Şimdi, bu bütün üzerinde bir parça da siz ikinci bir dilde savunma
yapma hakkı veriyorsunuz ama bundan sonrası için siz yargılamanın bütün
aşamalarında böyle bir şey yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?” Siz geriye
döndünüz, dediniz ki: “Böyle bir soru olmaz.” Soruyu nasıl soracağız?
Siz iktidara geldiğiniz günden bugüne bu işleri adım adım
yapıyorsunuz. Önce Kürtçe Enstitüsü kurdunuz, TRT Şeş’i kurdunuz, ondan sonra
Kürtçe eğitim hakkı verdiniz, şimdi yargılamaya getirdiniz bunu. Bundan sonra
yargılamanın diğer aşamalarına getirecek misiniz, getirmeyecek misiniz? Gayet net
bir soru soruyorum ben. Ondan sonra “Böyle soru olmaz.” diyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından “Bağırma” sesleri)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bağırma ya, bağırarak olmaz ki!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Lütfen ciddi olalım. Sorulan sorulara
cevap verecekseniz veriyorsunuz, vermeyeceksiniz vermiyorsunuz zaten.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Herkes senin istediğin gibi cevap vermek
zorunda mı?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yılmaz, siz de sesinizi kesin de bir
dinleyin.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Zorunda tabii ki. Ben de burada bir grup adına muhalefet yapıyorum. Siz her
istediğinizi yapma hakkına mı sahipsiniz, yüzde 50 oy aldık diye siz bu
devletin temellerini oynatma hakkına mı sahipsiniz? Yok
böyle bir şey! (AK PARTİ sıralarından “Bağırma” sesleri)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Belki duyarsınız diye bağırıyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bağırarak olmaz ki!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Erdoğan, lütfen Genel Kurula hitap edin.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bu yasa aynen 2010 yılında referanduma
götürdüğünüz Anayasa değişikliğinde olduğu gibi, ambalajlanmış bir zehir
içermektedir. Bu zehri yuttuğunuz zaman ölüm hemen gelmez. Önce midenizde
zehrin ambalajı çözülecek, sonra zehir etkisini gösterecektir. Zehrin sunumunu
masumane gösteren bir başka husus da işte, bu “ana dilde savunma hakkı”
ibaresidir. Lakin bunları konuşmak için cahil olmak lazım, hiç tarih bilmemek
lazım, hiç hukuk bilmemek lazım.
Pekâlâ, bu Genel Kuruldaki milletvekilleri cahil midir? Elbette
hayır, hiç kimse cahil değil. Bu Genel Kuruldakilerin bir kısmı ne istediğini
ve ne aldığını çok iyi bilmektedir ve sesini çıkarmamaktadır.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu işin sonunun nereye
gideceğini çok iyi bildiğimiz için başından beri muhalefet ediyoruz. Ey iktidar
milletvekilleri, ya siz ne yapıyorsunuz? Seçmenlerinize, Çanakkale’de bu
devletin kurulması için, Türk varlığının, Türk milletinin yok olmaması için
şehit olan dedelerinize ne diyeceksiniz? Yarın, bölüp parçaladığınız devletin
bir parçasında kalan torunlarınıza ne diyeceksiniz?
Bu kanun tasarısının içindeki zehir Sevr’in zehridir. Bu tasarıda
görüştüğümüz hususlar Anayasa’mıza ve kurucu irademize aykırıdır.
Bu tasarıda görüştüğümüz ana dilde savunma ihanetiyle ilgili,
taraf olduğumuz uluslararası bütün anlaşmalarda herhangi bir yükümlülüğümüz
yoktur Türk devleti olarak. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde,
konuştuğumuz yasa tasarısıyla ilgili olarak aldığımız herhangi bir mahkûmiyet
kararı da yoktur.
Bütün bu bilgiler ışığında, hukuki olarak ana dilde savunma
garabetini savunmak mümkün değildir. O hâlde bu tasarı niçin burada? Aslında
bunu herkes biliyor. Artık içeriğini her zaman tam olarak bilemesek de
teröristlerle alenen yapılan görüşmeler bugünkü gazetelerde iktidarınızın
devleti teröristlerin önünde nasıl diz çöktürdüğünü yazıyor. Kandil’deki
terörist sözcüsü yine diyor ki: “Bize geldiler ama biz görüşmedik.” Niye?
“’İmralı’daki teröristbaşıyla görüşün, olayın muhatabı o.’dedik.” diyor.
Bir de bu görüşmelerle ilgili olarak kabak tadı veren bir olay
var. Nedir o? “Biz, AKP olarak hiç görüşmedik, devlet görüştü.” Biz de yedik
arkadaşlar bu numaranızı.
Arkadaşlar, AKP on bir yıldır tek başına, aralıksız iktidarda. Ey
AKP, on bir yıldır iktidarda siz hangi devleti yönetiyorsunuz? Nerede iktidar
yapıyorsunuz? Yani siz başka bir devletin mi iktidarısınız, yoksa neyi
yönettiğinizden, ne yaptığınızdan haberiniz mi yok? O görüşmeleri yapan devlet
görevlilerini kim atamıştır? O görüşmeleri yapan devlet görevlileri şu anda suç
işlemektedir. Zamanı gelince sizinle birlikte onlar da elbette hesap vereceklerdir.
Yine, görüşmeleri yapan memurlara kim görev vermiştir? Bu memurlar
eğer Hükûmetten habersiz, Hükûmete rağmen teröristlerle görüşüyor ise, siz de
bu görüşmeleri onaylamıyorsanız, iktidar olarak, teröristlerle görüştüğü için
kaç kamu görevlisi hakkında soruşturma açtınız, kaç kamu görevlisini görevden
aldınız? Laf cambazlığı yaparak teröristlerle yapılan görüşmelerin dışında
kalamazsınız. Ne derseniz deyin, siz ve iktidarınız bu görüşmelerin tam
göbeğindedir ve zamanı gelince bunun hesabını elbette verecektir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 10. Maddesinde geçen “valisi”
ibaresinin “mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Celal Adan Oktay
Öztürk Mehmet
Günal
İstanbul Erzurum Antalya
S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem Mehmet Erdoğan
Isparta Elâzığ
Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 10. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 94.
maddesinin 2. fıkrasının ikinci cümlesindeki “valisi” ibaresinin “Cumhuriyet
Baş Savcısı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek Tanju Özcan Tufan Köse
Kırklareli Bolu
Çorum
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Tanju Özcan, Bolu
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
10’uncu maddedeki değişiklik önergesi hakkında grubum adına söz almış
bulunmaktayım.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başkan ve Başkanlık Divanındaki
arkadaşımla birlikte, üç gündür bu görüşmelerin tamamını izleyen ender
milletvekillerinden biriyim herhâlde. Burada yapılan, aşağı yukarı, hiçbir
konuşmayı kaçırmadım ve şunu gördüm, üzülerek gördüm: Parlamentodaki iktidar
partisi grubuyla Parlamentonun en küçük grubu el ele vermişler, bir haftadır
aynı şarkıyı söylüyorlar. (BDP sıralarından gürültüler)
SIRRI SAKIK (Muş) – Küçük sensin!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hiçbir fikir küçük olamaz!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, değerli AKP milletvekilleri,
sizlere ben şunu…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Fikrin küçüğü, büyüğü olmaz!
SIRRI SAKIK (Muş) – “Küçük” diye sana derler! Özür dilesin bu
adam!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – ...söylemek istiyorum: Arkadaşlar,
gözlerinizi kapıyorsunuz belli konulara.
SIRRI SAKIK (Muş) – Özür dileyeceksin, yoksa seni dinlemeyeceğiz!
(BDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen… Sayın Sakık, lütfen...
SIRRI SAKIK (Muş) – Özür
dileyeceksin, özür dileyeceksin!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başkanım, müdahale eder
misiniz.
BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen müsaade edin, cevap verirsiniz sonra.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Evet, arkadaşlar, bazı şeylere gözlerinizi kapıyorsunuz
iktidar partisi milletvekilleri olarak.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ağzından çıkanı kulağın duysun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Özür
dileyeceksin bu gruptan.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar mesele şu…
SIRRI SAKIK (Muş) – Cüce
boyunla!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Küçük arıyorsan aynaya bak,
aynaya!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar istiyorsunuz ki bizim de belli
şeylere gözlerimizi kapatmamızı, görmememizi, sesimizi çıkartmamamızı ve
duymamazlıktan gelmemizi istiyorsunuz. Arkadaşlar, kusura bakmayın, ben
Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekiliyim, burada yapılan Anayasa ihlalini ben
görmemezlikten gelemem bir hukukçu olarak. (CHP sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Seksen yıldır ihlal ediyorsunuz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ne
ayrıcalığın var bizden?
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi
edilemeyen maddesine aykırı bir yasayı görüşüyoruz bu akşam burada.
SIRRI SAKIK (Muş) – Al
Anayasa’nı başına çal!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Kusura bakmayın, ben hukukçu olarak bunu
görmemezlikten gelemem. Oslo’daki müzakereleri, İmralı’daki müzakereleri ve
bunun sonucu olarak bu yasanın buraya getirildiğini görmemezlikten gelemem,
bunu benden beklemeyin.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Halk seni görmemezlikten gelecek
ama!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bu
yasanın KCK’nın talebi olarak buraya geldiğini görmemezlikten gelemem, sizler
de görmemezlikten gelmeyin.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Halkımız da CHP’yi görmezlikten
gelmeyecek!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın Başbakanın güzel ifade ettiği bir
söz var, arkadaşlar. Her zaman söylüyor, seviyor daha doğrusu bu sözü, diyor
ki: “O parti o partinin vagonu oldu, şu parti şu partinin vagonu oldu.”
Arkadaşlar soruyorum ben: Siz kimin vagonu oldunuz AKP Grubu olarak, kimin
vagonu oldunuz? BDP’nin vagonu mu oldunuz, PKK’nın vagonu mu oldunuz, kimin
vagonu oldunuz? Soruyorum, bu soruyu kendinize sormanızı da bekliyorum.(CHP ve
MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, bindiniz iktidar partisi grubu olarak BDP’nin kayığına,
gidiyorsunuz bu yolda.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sen de
faşizmin ayak izinden gidiyorsun.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ama gittiğiniz bu yol doğru bir yol değil,
millete bunun hesabını veremezsiniz, sizi Parlamentoya gönderen insanlara bunun
hesabını veremezsiniz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – MHP sıralarından alkış alıyorsun! Sosyal
demokratsın, bol alkış alıyorsun!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, size de söyleyecek… (AK
PARTİ sıralarından “Kendi grubuna konuş, kendi grubuna!” sesi)
Çok özür diliyorum, ben Cumhuriyet Halk Partisinin örgütlerinden
gelen bir milletvekiliyim; yıllarca il başkanlığı, ilçe başkanlığı yaptım, hiç
kimse kusura bakmasın, terör örgütünün gölgesinde siyaset yapan
milletvekillerinden ve üç tane dönekten siyasi olarak solculuk dersi alacak
değilim. Kusura bakmayın, ben sizden solculuk dersi alacak insan değilim,
milletvekillerimiz de sizden solculuk dersi alacak insan değil. (CHP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Ne
solculuk be!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Zaten uzak dur solculuktan. Derse
merse gerek yok!
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Her gelen farklı konuşuyor.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Solcular sizin yüzünüzden solcu
olmaktan vazgeçti.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, Sayın Başbakan, son grup
toplantısı öncesinde Genel Başkanımıza net bir soru sordu. “Sen sosyal demokrat
mısın, ulusalcı mısın?” dedi. Salı günü Sayın Genel Başkanımız çok net
ifadelerle bu soruya cevap verdi, dedi ki: “Biz hem sosyal demokratız hem de
ulusalcıyız.” Arkadaşlar “Biz hem sosyal demokratız hem ulusalcıyız.” (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bunu belki anlamayan arkadaşlarımız
olabilir. Ben onların siyasi cehaletine veririm bunu. Ama anlayıp da bir de
sesini çıkartmayan veya işte Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yol göstermeye
çalışan arkadaşlarımız var. Şunu herkes bilsin: Cumhuriyet Halk Partililerin,
AKP Grubunun veya bir başka parti grubunun aklına ihtiyacı yok. Cumhuriyet Halk
Partisinin bir parti programı var, Cumhuriyet Halk Partililerin ilkeleri var.
Cumhuriyet Halk Partilileri olarak biz bugün şunu söyledik: “Biz
antiemperyalistiz.” dedik. “Biz Atatürkçüyüz.” dedik. “Biz kurucu iradenin
partisiyiz.”, bunun altını çizerek söylüyoruz. Dolayısıyla, sizin bizi çekmeye
çalıştığınız yola bizim gitmemiz mümkün değil. Örgütlerimizin, üyelerimizin,
Cumhuriyet Halk Partililerin bunu kabul edebilmesi mümkün değil.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet iradesinde farklı…
TANJU ÖZCAN (Devamla) – O yüzden aklınız varsa, fikriniz varsa, bu
aklınızı ve fikrinizi kendinize saklayın. Cumhuriyet Halk Partisinin
politikaları parti programında yazılıdır ve Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin üyeleri olarak da biz bu
programa sonuna kadar bağlıyız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sosyalist Enternasyonalin
programını oku, utan!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Neden utanacağım, senden mi utanacağım?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sosyalizmden utan, benden ne
utanacaksın.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ya bırakın Allah’ınızı severseniz.
Bunlardan olacak…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz kendinize bakın, kendinize!
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri, oturun yerinize.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, ben Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, sayın hatip grubumuza “küçük
bir grup” deyip sataşmada bulunmuştur.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayısal olarak dedim Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakika süre
veriyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 90 yıldır katledemiyorsunuz, küçük bir
grup değiliz biz.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayı olarak, sayı olarak…
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce kürsüde konuşan sayın hatip, grubumuzu kastederek “küçük bir grup”
diyerek bir aşağılamada bulunmuştur.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayısal olarak dedim.
PERVİN BULDAN (Devamla) - Ama biz şuradan açıkça ifade ediyoruz ki
bu grup, şu anda Parlamentonun ana muhalefet görevini yapmaktadır. (BDP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Parlamentonun iktidarısınız siz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bence iktidar ortağı, koalisyon
ortağı.
PERVİN BULDAN (Devamla) - Sizin yapamadığınız, sizin
söyleyemediğiniz her şeyi BDP Grubu yapmaktadır, BDP Grubu sizin yerinizde ana
muhalefet partisi görevini yapmaktadır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz iktidardasınız.
PERVİN BULDAN (Devamla) - Siz, Anayasa da dâhil olmak üzere, ana
dilde savunma hakkına yaklaşımınızla beraber dün akşamdan beri burada ifade
ettikleriniz sizin gerçek yüzünüzü ortaya çıkarmıştır.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Evet, ulus devleti koruyoruz, gerçek
yüzümüz budur yani. Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanmasını önlüyoruz.
PERVİN BULDAN (Devamla) - Sosyal demokratlıkla hiçbir ilginiz,
alakanız yoktur.
Değerli vekiller, bu grup 3,5 milyonun temsilcisidir. 3,5 milyon
insan BDP’ye oy vermiştir. Sizlerin bütün hilenize rağmen, bütün baskınıza
rağmen bu grup burada bir halkı temsil etmektedir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biz de 11 milyonun temsilcisiyiz.
PERVİN BULDAN (Devamla) - Buna hakkınız da yoktur, buna haddiniz
de yoktur. Bundan sonra konuştuğunuz zaman lütfen sözlerinize dikkat ediniz,
haddinizi biliniz, hakkınız yoktur. BDP’li milletvekillerine, Kürt halkının
temsilcilerine hakaret etmeye hakkınız da yoktur, haddiniz de yoktur.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kimseye hakaret etmiyoruz, hakaret
eden sizsiniz!
PERVİN BULDAN (Devamla) – Sizsiniz!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Kimseye hakaret etmiyoruz ama siz
sürekli hakaret ediyorsunuz.
PERVİN BULDAN (Devamla) - İki gündür burada ne konuştuğunuzu 75
milyon insan izlemektedir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz, Cumhuriyet Halk Partisine
hakaret etmeyi bir marifet sayıyorsunuz. Biz hiç kimseye hakaret etmiyoruz.
PERVİN BULDAN (Devamla) - İki gündür burada söylediklerinizi 75
milyon insan izlemektedir.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Sizin gibi olamayız, kusura
bakmayın!
PERVİN BULDAN (Devamla) - Biz takdiri halkımıza bırakıyoruz,
Türkiye kamuoyuna bırakıyoruz, Türkiye halklarına bırakıyoruz. Bütün insanlara
karşı… (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
PERVİN BULDAN (Devamla) – Partinizde bile ayrımcılık vardır.
Ulusalcılar, milliyetçiler birbiriyle geçinemiyorlar.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sizi ilgilendirmez, siz kendinize
bakın!
PERVİN BULDAN (Devamla) – Siz şapkanızı önünüze koyun ve lütfen
düşünün.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz Kandil-İmralı ayrımını nasıl
halledeceksiniz, ona bir bakın.
PERVİN BULDAN (Devamla) – Şapkanızı önünüze koyun, bir düşünün.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sadece tutanağa geçmesi için
söylüyorum. Burada milletin iradesi olan tek bir kişi dahi milletin iradesini
temsil ettiği için büyüktür, büyük anlamı var, milletin iradesidir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan, tutanaklara geçti.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Küçük parti yoktur, küçük fikirler vardır,
ırkçılık vardır, ayrımcılık vardır, dışlayıcılık vardır, faşizm vardır ve bunun
kılıfı ne olursa olsun bir partinin içinde ise o partinin tamamını tenzih
ederiz. Bu zihniyetleri de mahkûm ederiz. Bunu da tutanaklara geçsin diye
söylüyorum.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, Sayın Özcan, buyurun.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, az önce konuşan hatip
sözleriyle doğrudan şahsımı hedef almıştır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sadece şahsınızı değil, grubunuzu da hedef
aldım. Buyurun, cevaplayın!
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Hatta grubun içerisinde bile bana tepki
olduğunu söylemek suretiyle bana sataşmada bulunmuştur. Müsaadenizle İç Tüzük
hükümleri çerçevesinde sataşmadan dolayı söz istiyorum. (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Özcan, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden…
İki dakika süre veriyorum, buyurun.
4.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
benim burada yaptığım konuşma açık bir konuşmaydı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Çirkin bir konuşmaydı, açık
değildi.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Önergeyle ilgili söz aldım ve
düşüncelerimi ifade ettim ve ben şunu söyledim: Ben, Cumhuriyet Halk Partisinin
örgütlerinden gelen, süzüle süzüle gelen bir milletvekiliyim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Nereden gelirsen gel, gideceğin
yer önemli, nereden gelirsen gel!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – İl başkanlığı, ilçe başkanlığı
görevlerinde bulunmuşum. Ben bu partinin tabanından gelen bir milletvekiliyim…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hangi taraftan Tanju?
TANJU ÖZCAN (Devamla) – …ve dedim ki: Kusura bakmayın, terör
örgütünün gölgesinde siyaset yapanlardan veya üç tane siyasi dönekten ben
sosyal demokrasi, sosyalizm ve solculuk dersi alacak değilim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Ne gölgesi lan,
ne gölgesi! Bu insanlar yıllarca hapis yatmış. Senden mi öğrenecek! Çakal! (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır ya! Herkesin huzurunu kaçırıyorlar.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Biz bunları bilerek geldik buraya, biz
bunları bilerek geldik. Dolayısıyla, şahsıma söylenmiş olan, arkadaşlarıma
söylenmiş olan sözleri kabul etmediğimi ifade ediyorum. Hiçbir surette, kimse,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak bana durduğum noktayla ilgili
-kendi partililerim dışında- herhangi bir şekilde fikir veremez, akıl veremez;
onun hakkı da değildir, haddi de değildir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Nesiniz siz kardeşim ya! Niye
hiçbir şeyi eleştirmeyelim!
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bunlar, Cumhuriyet Halk Partisi
programında olan düşüncelerdir. Ben de bunları partinin milletvekili olarak
ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Daha biraz önce başka konuşuyordun
burada.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sataşma var grubumuza.
“Terör örgütünün gölgesinde siyaset yapıyorlar.” demek suretiyle sataşmada
bulunmuştur. Sırrı Süreyya Bey grubumuz adına cevap verecektir.
BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeden…
İki dakika süre veriyorum.
5.- İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önder’in, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın BDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sokma akıl yedi adım gider, daha
fazla gitmez. Sokma akıl yedi adım gider.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) - Yeni bir oyun adı mı bu! Yeni
oyun mu yazdın! Televizyonda izleriz!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Yedi adım gider, sekizinciye
mecali olmaz.
Sen partinin programıyla konuşuyorsun, öyle mi?
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Öyle!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sosyalist Enternasyonal üyesisin,
senin partin… Git bakayım, bir Sosyalist Enternasyonalin toplantısında şu
söylediklerinin yarısını söyle, git söyle. Terör örgütünün bu kadar…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kapısından giremezsin.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sana ne! Sana ne!
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sana ne!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Elbette, bana ne. Ben sizi kendi
cehlinizle baş başa bırakmaya çok razıyım. Fakat sen dönüp kendi cürmüne, kendi
cismine, 1,5 metrelik boyuna bakmadan kalkıp buraya deyeceksin ki “küçük grup…”
Öyle mi? (BDP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen… Lütfen, Sayın Önder… Kimsenin boyuyla…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ayıptır be! İşte sen bu kadarsın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Dur bir dakika, bir dakika dur.
BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen düzeltiniz sözünüzü.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Önünüzde iki yol var, iki yol.
(CHP sıralarından gürültüler)
Beni dinleyin.
İki yol var.
Hiç buradan hakaret ettik mi biz CHP’ye?
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Etmedin mi, daha ne yapacaksın?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen terör… (CHP sıralarından
gürültüler) Sen konuşma, seni biliyoruz, seni gördük, burada gördük seni.
BAŞKAN – Kimin konuşup konuşmayacağını siz belirleyecek değilsiniz
Sayın Önder, lütfen…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana mı diyorsunuz?
BAŞKAN – Evet, size diyorum tabii ki.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ne diyorsunuz?
BAŞKAN – Kimin konuşup konuşmayacağını siz belirleyecek
değilsiniz, kimseye öyle bir hakkınız yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana müdahale ediyor. Bana
söyleyeceğine onu sustur.
BAŞKAN – Sadece konuşacaksınız. Onlara da söylerim ben.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana karışamazsın.
BAŞKAN – Herkese söylerim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana karışamazsın. Kes sesimi
ineyim.
BAŞKAN – Başka milletvekiline müdahale ederseniz karışırım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Kes sesimi oturayım. Bana nizamat
vermeyin.
BAŞKAN – Veririm ben.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Siz, BDP Grubuna hep aynı şekilde
davranıyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bana nizamat vermeyin. Herkes
haddini bilecek!
BAŞKAN – Konuşmanızı yapın siz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Herkes haddini bilecek!
BAŞKAN – Sen haddini bil! Had ne demek, sen ne demek!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Kes, kes o zaman sesimi, kes
oturayım.
BAŞKAN – Konuşmanızı yapın lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Öyle şey mi olur ya? Senin
karşında ilkokul çocuğu mu var?
BAŞKAN – Konuşmanızı yapın, niye başkasını…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Elinde İç Tüzük var gereğini yap,
elinde İç Tüzük var.
BAŞKAN – Şu tavrınıza bakın bir defa.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Başbakandan azarı yemiştiniz ama
bunlardan hiç yememiştiniz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Siz her seferinde aynı şeyi yapıyorsunuz,
bizim grubumuza düşman kesiliyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır, siz yapıyorsunuz her seferinde. Söz istedi,
konuşma verdim. Niye karşıdaki milletvekiline “Konuşma.” diyor?
SIRRI SAKIK (Muş) – Bir kinlik varsa hodri meydan!
BAŞKAN – Ne demek hodri meydan! Sizin kafanızın içinde var, bende
bir şey yok yani.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ne oldu, ne oldu, hani? Mehmet Günal’ın
üstüne yürüyenler nerede hani? Kürsü işgali var, hadi bakalım. Benim üstüme geliyordunuz
“Konuşacağım.” dedim diye.
(BDP sıraları önünde toplanmalar, gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Her zaman yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Her zaman siz yapıyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz yapıyorsunuz, iki gündür rezil
ediyorsunuz Genel Kurulu!
BAŞKAN - Kürsüye çıkan İç Tüzük’e uyarak konuşma yapar. Ben
uyarmak durumundayım. Herkesi uyarıyorum burada.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bütün gruplara gösterdiğiniz saygıyı bize de
gösterin.
BAŞKAN – Hayır, herkesi uyarıyorum burada. Lütfen yerinize oturun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Burası babanızın çiftliği değil.
BAŞKAN - E, oturun yerinize. (BDP sıralarından gürültüler) Ayakta
mı durun diyeceğim yani size? Lütfen, yerinize oturun. Tabii ki diyeceğim bunu.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Müdahale etmeye hakkınız yok Sayın Başkan!
Müdahale etmeyin!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, taraflı davranıyorsunuz,
ideolojik ön yargıyla davranıyorsunuz.
BAŞKAN – Siz, bir defa, bu düşünceden kurtarın, benim taraflı
davrandığım düşüncesinden kurtarın. O hastalıktan kurtarın bir defa.
SIRRI SAKIK (Muş) – Cevap vermek istiyoruz.
BAŞKAN - Söz istiyorsunuz, veriyorum, daha ne yapmamız gerekiyor
yani?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz disiplinsizlik yaparsanız biz size ne
uygulayacağız? Söyleyin, Başkan disiplinsizlik yaparsa, tuz kokarsa ne
yapacağız?
BAŞKAN – Oturun lütfen yerinize.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Ağanın…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Ağanın malı gider, azabın canı
gider.” derler, bunun canlı bir timsalisiniz. Şimdi, “Terör örgütünün
gölgesinde” diyeceksiniz…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sesini açın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, süre bitti canım! Niye sesini açayım?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sesini açın!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sesini açın ve süresini
verin.
BAŞKAN – Şimdiye kadar hiç kimseye vermedim…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, açar mısınız sesini!
BAŞKAN – Hayır… Lütfen yani… İşte, bu da aynı tutum, herkese
uyguladığımız şey. Lütfen ama… (BDP sıralarından gürültüler) Ne yapmak
istiyorsunuz yani? Yasa mı çıkartacağız, sizinle mi uğraşacağız biz?
SIRRI SAKIK (Muş) – Hangi hatibe müdahale ettiniz?
BAŞKAN – Her hatibe müdahale ettim ben.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz bu grubun düşmanı mısınız?
BAŞKAN – Lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş) – Bize sürekli laf yetiştirmek üzere bedeniniz o
tarafta, beyniniz bu grupta.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hatibin söz hakkını verin, eksik kalan
söz hakkını verin.
BAŞKAN – Bitti efendim. Lütfen, yerinize oturunuz. (BDP
sıralarından gürültüler)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ara verin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben otururum efendim sabaha kadar burada, hiç önemli
değil!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Neyse, haram olsun, size de
yazıklar olsun! (BDP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sana yazıklar olsun!
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil
Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi
Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 10. Maddesinde geçen “valisi”
ibaresinin “mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Günal, Antalya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, maalesef, çok kötü bir tiyatro seyrediyoruz,
seyrediyorsunuz, seyirci kalıyorsunuz. Bunlar üzüntü verici şeyler. Biz, kaç
yıldır uyarıyoruz. Az önce arkadaşlarımız söyledi, ta TRT Kanunu’ndan başladığında
bunların nereye gideceği konusunda bunun, resmî bir ikinci dil yaratma ve iki
toplumlu bir devlet inşa etme çabası olduğunu sizlere dört-beş yıl önce
söylemiştik. Şimdi, bu tiyatroya seyirci kalıyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Senaryonun yazarı onlar ya!
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Biz burada daha bir ay önce büyükşehirle
ilgili kanunu tartışırken konuşma hakkımız elimizden alındığında, ben konuşma
yaparken burada hepiniz üstümüze doğru koşuyordunuz değil mi? Şimdi, yani bu
nedir ben anlamadım. Nedir, bu kadarlık bir anlaşma bu kadar derin midir
açıkçası hâlâ anlayabilmiş değilim.
Buraya bakıyorsunuz, bunun neresi ana dilde savunma? Yani ana
dilde savunma ne demek, hangi ülkede var? Hepiniz gelip buradan anlatıyorsunuz
güya. Hiçbir ülkede söyledikleriniz, “ana dilde savunma” diye bir şey yok.
Söylediğiniz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de, Kişisel ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi’nde de sadece tercümanın, çevirmenin yardımından ücretsiz olarak
yararlanma var. Bu da şu anda Türk hukukunda zaten var. Bunun gerisi lafügüzaf.
Neyin tiyatrosunu çeviriyorsunuz bize?
Ey Türk Milleti, bu oynanan oyuna inanmayın. Verilen, ikinci bir
dille ikinci bir suni devlet yaratmaktır.
Gülmeyin, Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki arkadaşlarınıza sorun,
Sayın Burhan Kuzu’ya sorun, buradaki arkadaşlara sorun. “Bölge başkanlığı”
teklifini sunmuşlar, siz de arkasından “yarı başkanlık, başkanlık” diye bir
sonraki aşamayı zaten tartışmaya başlamışsınız değerli arkadaşlar. Bunun nereye
gideceğini size söylüyoruz. Bunun laf cambazlığıyla, bilmem neyle, orasından
alıp Sayın Bakanın orayı azarlaması, buraya bağırmayı... Çıkın söyleyin
kardeşim, “Biz anlaştık, bunu da yapacağız, sakıncasız buluyoruz.” deyin,
millet de anlasın, biz de susalım. Şimdi, bir orasından bir burasından çevirip
de yok öyle değildi, yok böyleydi demenin bir anlamı yok.
Bakın, kanun açık, tercüman bulundurma hakkı her yerde var;
Avrupa’daki söylediğiniz ülkelerde de, Almanya’da, Avusturya’da söylediğiniz
yerlerin hepsinde tercüman bulundurma hakkı… Söylediğiniz davalar o dilde
savunma için değil, tercümanın parasını suçluya ödettirdiği için geri bozulmuş.
Lütfen, kavramları birbiriyle karıştırmayın değerli arkadaşlar.
Burada çok kötü bir şeyle karşı karşıyayız. Bunu zaten önceden
Sayın Başbakan Yardımcısı, dağa çıkma merakı olan Başbakan Yardımcısı söyledi,
Sayın Bakan Komisyonda biliyor, dedi ki: “Kanun hazırlaması için Sayın Bakana
Başbakanımız talimat verdi.” dedi. Ben de kendisine dedim ki: Sayın Bakan biz
de mi dağa çıkalım? Milletvekilleri tutuklu, söylüyoruz. “Yargı var.” Bütün
komutanlar içeride hain olmuş, hainler komutanın yerine geçmiş, kahraman olmuş.
Diyoruz ki: Bunlara bir şey yap. “Yargı var.” Peki, bunların nesi var da iki
gram açlık grevi yaptılar diye ertesi gün kanun teklifi, tasarısı hazırlıyorsunuz?
Nerede burada samimiyet? Lütfen kimseyi kandırmayın. Türk milletini
kandıramazsınız ama burada birtakım oyunlarla millete medya manipülasyonlarıyla
bir şeyler söylemeye çalışıyorsunuz.
Bakın, size daha önce anlatmış olduğum bir örneği, kısaca, burada hem
sizlere hem de bunu hararetle savunan arkadaşlarıma, Kürt kökenli
vatandaşlarımızın hakkını savunduğunu iddia eden milletvekillerimizin de
dikkatine sunmak istiyorum. 1931 yılında Enver Behnan Şapolyo’nun, Yenigün
gazetesinde, Dersim Mebusu Diyap Ağa’yla yaptığı röportajın çok kısa bir
kısmını sizlere okuyacağım. Diyor ki: "Gâvur
Anadolu'yu sardı. Hepimizi bir düşünce aldı. Din, diyanet, ırz, namus, Türklük
tehlikeye düştü. Bir Paşa çıkmış, bizi de mebus yapmak istedi. Bu zaman bizden
iki mebus istedi. Herkes korktu. İhtiyar hâlimle vatanı kurtaranların yanına
koşmayı, hatta başımı bile vermeyi göze aldım. Bana ‘gitme ölürsün’ dediler.
Zaten herkes mahvoluyor, varam, gidem, onlara ulaşam, hep beraber ölek dedim.”
“Sen hiç kürsüye çıktın mı?" diyor. Diyor ki: "Bir kere
Lozan Konferansı sırasında kürsüye çıktım. Aha bizim memleket ahalisi Kürt’müş,
orada bir Kürt hükûmeti kuracaklarmış. Bunu duyunca kızdım, kürsüye çıkıverdim.
Gene sustular. Lâ ilâhe illâllâh Muhammedün Resullullâh dedim. Gerek Şafii
gerek Hanbeli gerek Hanefi hepimizin kıblesi birdir. Meclisimiz, kulübümüz,
milletimiz, dinimiz birdir. Biz Kürt değiliz, biz Türk'üz. Hepimiz Lâ ilâhe
illâllâh demişiz. Şimden sonra mı, ayrı bir din, ayrı bir millet olacağız
dedim. Gene el çırptılar, İsmet Paşa kürsünün yanına gelmiş, o da el vurdu ve
coşkuyla bana katıldı.”
Hepinizin dikkatine sunuyorum. Bu saatten sonra bizi bölmek için
kanunlar çıkarmayın diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
11’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 11.Maddesinde geçen "üç
ayda bir" ibaresinin "ayda bir" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Celal Adan Oktay Öztürk Ali Halaman
İstanbul Erzurum Adana
S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem Mehmet Erdoğan
Isparta Elazığ Muğla
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi aynı mahiyetteki iki
önergeyi okutacağım ve birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 11. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 95.
maddesinin 1.fıkrasında değiştirilen "üç ayda bir” ibaresinin "iki
ayda bir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Uğur Bayraktutan
Kırklareli İstanbul Artvin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Sırrı Sakık Sırrı Süreyya Önder Pervin Buldan
Muş İstanbul Iğdır
Murat Bozlak Halil Aksoy Hasip Kaplan
Adana Ağrı Şırnak
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz isteyen Sırrı Süreyya Önder,
İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, önce bunun
arkasında ne var, bu ülke bölünecek mi… Ortadan ikiye duygusal olarak bölünmüş
bir ülkede değirmen gitmiş; şakşakçısını arayan boş bir kaygıyla, hiçbir
müstenidi olmayan, milliyetçilikle bile uzak yakın alakası olmayan, hele sosyal
demokratlıkla hiçbir kantarda birlikte tartılamayacak boş beleş
laflar dinliyoruz. Bunun için sosyal demokrat olmaya da gerek yok. Biraz insanlıktan nasipli olmak kâfi.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hakaret etme! Niye hakaret ediyorsun!
TUFAN KÖSE (Çorum) – Ayıp, ayıp!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Önümüzde iki yol var.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – İnsanlıktan nasibini almış insan bu
kadar hakaretvari konuşmaz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Densizlik etmeden şunu dinle.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sen densizlik etme!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen yıllarca bir halkın kendisini,
adını, inancını yok saymışsın. Bu halk mücadele etmiş; direne direne, öle öle
kendi varlığını kanıtlamak zorunda kalmış.
Hayâ etsen biraz durur düşünürsün. Bir halk niye bu mecburiyette
kalsın? Senden eksiği ne? Senin ondan fazlan ne? Gökyüzünden zembille mi indin
sen? Biraz düşünsen iki dakika, Atatürk’e kadar gitmeye gerek yok seni doğuran
muhterem ananı aklına getirsen yeter bu ferasete gelmen için. Bu kadar basit.
Yarın öbür gün evlatlarımız şöyle diyecekler…
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ya kime söylüyorsunuz bunları, anlamak
istiyorum ben.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Kim” diye soran kimse, ona
söylüyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Karşımızda bize hakaret edip duruyorsunuz.
Ayıp ya!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Kim” diye soran kimse, ona
söylüyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Bu ne siyasi bir şey, ne bir konuşma bu!
Saygı sınırlarını aşan bir konuşma!
BAŞKAN – Sayın Çıray, lütfen.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Şimdi saygıyı ben sizden öğrenecek
değilim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Onursuzca bu hakaretleri burada kabul mü
edeceğim!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Saygıyı ben sizden öğrenecek
değilim.
Siz biraz durun… Siz biraz durun…
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ayıp ya! Size de hiç yakışmıyor yani!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ayıbı da sizden öğrenecek değilim
sayın vekil. Görgü dersen bizde tümen tümen ama konuştuğumuz şey…
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Her şey sende canım! Her şey sende! Hiç
yakışıyor mu ya!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Konuştuğumuz şey şu: Bu halk
-şundan emin olun- daha fazlasını da alacak eğer bunu merak ediyorsanız. Daha
fazlasını da alacak.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Cumhuriyet sayesinde buraya geldiniz,
şimdi cumhuriyete karşı her şeyi yapıyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Nedir o fazlası? Allah’ın size
bahşettiği ne varsa o.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sen onlara konuş!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Onlar bir şey demiyorlar ki. Bak
konuşan sizsiniz. Konuşan sizsiniz.
Sen muhalefeti bana öğretemezsin. Ben taş, mermi, hapishane
yağmurundan gelmişim. Senin ayağın bir gün taşa değmemiş. Seni tanıyorum.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Kim söylüyor bunu? Nereden biliyorsun?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen bir gün elini soğuk sudan
sıcak suya atmamışsın. İğrenç iğrenç sırıtıyorsun oradan pişmiş kelle gibi.
(CHP sıralarından gürültüler)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sen bize öğretemezsin!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen bana muhalefeti öğretemezsin!
Öğretemezsin!
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan! Sayın
Başkan, böyle bir üslup olur mu!
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Oraya! Oraya!
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, hem Genel Kurula konuşsun
hem bize!
BAŞKAN – Müdahale ettiğimiz zaman da “müdahale ediyor” diyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sen muhalefet yapmak istiyorsan
gel benden öğren, gel BDP’li vekillerden öğren, gel Kürt halkından öğren.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Böyle bir konuşma tarzı var mı ya!
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Meclise bu seviye yakışıyor mu, bu nedir ya!
BAŞKAN – Söz istersiniz sataşmadan dolayı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Düne kadar devletin baskıcı
güçlerinin stepnesiydin.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Cumhuriyet Halk Partisi her zaman yiğitçe
mücadele etmiştir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bak, Seferberlik Tetkik Dairesinin
listeleri geliyor; kimin adı var içinde, kim cinayet işlemiş hepsi çıkacak
yakında.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Ya 12 Eylülün zindanlarından geliyoruz
biz, sen ne zannediyorsun?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Muhtemeldir ki birtakım başlar
fena hâlde öne eğilecek. Bu halk daha fazlasını da alacak. Ne o fazlası? Senin
sahip olduğun ne varsa o, ne bir fazlası ne bir eksiği. (CHP sıralarından
gürültüler)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ne eksik, ne eksik?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ne varsa o.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir eksiği yok. Sen, ben de yok; millet
var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Gücünüz yetiyorsa engel olun. Sen,
sen, sen… Sizin de isminiz var orada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Senin de ismin var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sen var ya sen, elini soğuk sudan
sıcak suya atamazsın. Sen sosyal demokrasiyi boş ver, sen ulusalcılık için bile
bir şey yapamazsın.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sen? Sen hangi milliyetçiliği yapıyorsun
onu söyle?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Onun için… Ama bu halk direne
direne, öle öle yine de demokrasiden, özgürlükten, bütünlükten, birlikten,
ortak vatandan vazgeçmeden…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Siz çoktan vazgeçtiniz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) -
…senden daha samimi, senden daha çok bu ülkeyi düşünerek, senden daha
çok ortak vatanı düşünerek bu hakları alacak. Kimsenin verdiği merdiği yok. Hak
verilmez, hak alınır. Sende bu dirayet olsun, mâni ol. Öyle değil, sizde bu
maya yok, bu kalibre yok, direnemezsiniz. “Siz” dediğim, bir partiyi ilzam
etmiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biz emperyalizme karşı direnmişiz.
Siz direnebildiniz mi? Amerika’ya niye gittiniz? Antiemperyalistliğiniz nerede
sizin?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - “Siz” dediğim burada belli, burada
belli.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Sen kendine bak.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) -
Yahu, hanginiz AK PARTİ’ye bizim kadar muhalefet edebilmişsiniz,
hanginiz? Bir tane… (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Amerika’ya muhalefet edebiliyor
musunuz siz? Amerika’nın kucağına oturdunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bir kadın milletvekili kucağa
oturmaktan bahsediyor. Vel hayâ vel iman diyorum, başka bir şey demiyorum. Aile
terbiyesi şart ana dilde eğitim kadar. (BDP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sen o terbiyeye sahip olmalısın.
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Utan, utan!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Utanmayı sizden öğrenecek
değilim.
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Güya sanatçısın sen!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sanatçı sensin!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın hatip konuşmasında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum. Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya, bürokratlar niye sırıtıyor
orada ben onu anlamadım.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu kürsü, herkesin, düşüncesini özgür bir şekilde ifade
edebileceği bir kürsüdür.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hakaret etme yetkisi tanımıyor ama Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu kürsüden her türlü görüşü
bütün milletvekillerimiz serbestçe ifade etmelidir; özgürlük bunu gerektirir,
demokrasi bunu gerektirir ama bu görüşleri ifade ederken bir partiye, bir
milletvekiline hakarette bulunmak hiç kimsenin haddi değildir, hakkı değildir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Vekilinize söyleyin Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Sırrı Süreyya Önder gibi
sanatçı kimliğine sahip bir milletvekilinin…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben devrimciyim, devrimciyim.
Sanatçılığı boş ver!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …o kimliğin ötesine geçerek
hakaretamiz kelimeleri kullanmış olmasını kendisine yakıştıramadım.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Yo, yakışıyor!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu kürsü hakarette, kötü sözler
söylemede, birbirimizi incitmede, rencide etmede yarış yapacağımız bir kürsü
değildir; burası demokrasinin kürsüsüdür.
Değerli milletvekilleri, elbette herkes, bütün toplum, bütün
toplum kesimleri, bütün vatandaşlarımız her türlü talepte bulunabilirler, her
şey savunulabilir. Kürt kardeşlerimiz gelip burada, bu kürsüde bağımsızlığı da
savunabilirler, özerkliği de savunabilirler, federasyonu da savunabilirler…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bravo!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - …yerel yönetimlerde daha rahat
bir yönetimi, daha özerk bir yönetimi de savunabilirler. Demokrasi içerisinde
bütün görüşlerin ifade edileceği yer bu kürsüdür ama bu, milletin takdirine,
milletin onayına bağlıdır. Milleti ikna etmeden –“siz” diye söylediniz Sayın
Önder, milleti kastediyorsunuz- hiçbir çözüm de mümkün değildir. Kimse kimseye
bir şey dayatamaz. Bütün meseleler milletin takdiriyle, onayıyla çözülür.
Sayın Sırrı Süreyya Önder’e burada kullanmış olduğu sözleri ve
sıfatları iade ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, hatip ismimi
geçirerek söylemediğim şeyleri söyledi. Açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Neyi söylemediniz de söyledi Sayın Önder?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) –
Söz verirseniz açıklayayım.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Niye söz veriyorsunuz? Ne sataşması var
Başkan ya?
7.- İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önder’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Hamzaçebi,
söylediklerinizin hepsine katılıyorum. Burada şöyle oldu: Siz burada yoktunuz,
sizin partinizin adına bir vekil çıktı, bizi “küçük” olarak niteledi.
Yanınızda, hemen yanı başınızda oturan, daha…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz de “Küçük değiliz,
büyüğüz.” dersiniz Sayın Önder, bunu başka bir yere niye taşıyorsunuz?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bakınız, bakınız Sayın Hamzaçebi,
biz siyasi nezaketi de, siyasi mücadeleyi de iyi biliriz. Hele insan
ilişkilerinde bu tür hoyratlıklara ne tahammülümüz vardır ne yaparız ama şuna
da tahammül gösterecek hâlimiz yok, kimse de bizden bunu beklemesin: Ortada bir
ülkenin kaderi varken, sizin hatibiniz -hemen yanı başınızda oturan- “kucağa
oturmak” gibi nezahetsiz bir lafı pervasızca edebiliyor. Böyle olduğu zaman…
“Kibre kibir sadakadır.” derler, bu tür hakaretleri sineye çekmek de zillettir;
duyan duymayan, bilen bilmeyen sanki böyle bir şey var zanneder. Aynı zamanda,
sizin vekiliniz terör örgütünün gölgesinde siyaset yapmakla suçladı.
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Yalan mı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben onun 3 katı oy alarak geldim
bu Parlamentoya; ne gölgesi, ne güneşi, ne siyaseti!
Şimdi, onun için, ben sizin söylediklerinizin tümüne katılıyorum,
altına imzamı atarım. Evet, bu kürsü her şeyin demokratik olarak savunulacağı,
demokratik bir tahammülle de dinleneceği yerdir. Bu konuda sizden zerrece
farklı düşünmüyorum.
Önümüzde iki yol var. Yarın öbür gün şunun şerefini
paylaşabiliriz: “Biz Kürtlerin de insan sayıldığı, insan yerine konulduğu
kararların alındığı Parlamentonun üyesiydik.” diyebiliriz. Bu zillete bugüne
kadar bizden öncekiler rıza gösterdi, biz göstermeyebiliriz. Tarih de bunları
böyle yazacak, tarih bunları başka türlü yazmaz. Daima…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Senin önünde de iki yol var: Öğretmen
öldürmeyeceksin…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Benim önümde…
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Öğretmen öldürmeyeceksin, bombalama
yapmayacaksın; tamam mı? (BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Senin önünde de iki yol var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Git Sayın Genel Başkanına sor.
Bugün, bak, yaptığı açıklamayı da dikkatlice okuyun, bir şeye meydan vermeyin.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Savaş çığırtkanlığını siz
yapıyorsunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Diğer önerge üzerinde söz isteyen…
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Silahı bırakacaksın, öğretmen
öldürmeyeceksin…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sen de ABD’ye sor!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – ABD’nin uşaklığını yapan kimse ona
söyle.
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Öğretmen öldüren sizsiniz. Sizin de iki
yolunuz var.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – En çok uşaklığı sen yapıyorsun!
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Öğretmen öldürmeyeceksin, doktor
öldürmeyeceksin, barajları bombalamayacaksın!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Savaş kanununu siz yapıyorsunuz!
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Senin önünde de iki yol var, iki yol;
ya silahı bırakacaksın ya da…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Kes sesini be, kes sesini!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sen tarihinden habersizsin be! Tarihin
katliamla dolu senin!
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, önerge üzerinde kim konuşacak?..
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Dersim’in hesabını ver, Maraş’ın,
Zilan’ın hesabını ver!
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Teröristsin sen, terörist!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne demek? Ne demek?
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Terörist!
SIRRI SAKIK (Muş) – Terörist sensin! Adi, şerefsiz, terörist
sensin!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, milletvekiline “Öğretmen
öldürmeyeceksin.” diyor, özür dilemesi gerekiyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.05
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
57’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris
Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539,
2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 11’inci madde üzerinde aynı mahiyetteki ikinci önergenin
gerekçesini okutacağım ve söz vereceğim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu Parlamentonun mehabetine,
demokrasiye, insan haklarına hiç ama hiç yakışmayacak müzakerelere, Parlamento
sahne olmaktadır. Biz milletvekilleri olarak gerek bağımsız fertler olarak
gerekse siyasi parti grupları olarak toplamıyla millet iradesinin tecelligâhındayız.
Dolayısıyla, buradaki arkadaşlarımızın, maksadını aşan cümleleri olabilir,
maksadını aşan sözleri olabilir. “Küçük grup” demekle, acaba “dördüncü büyük
grubu” deseydi farklı bir mana mı ifade edecekti?
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, bunlar konuşuldu, cevap verildi,
kapatıldı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dolayısıyla, bu ülkede “Benim damarında
Kürt kanı dolaşıyor.” diyen cumhurbaşkanına sahip olmuşuz. Geçmişte Kürt
tarihinin belli bir kesitinden, savaş yıllarından, başka alanlardan
örneklemeler yaparak bugünkü gelinen şartlarda daha hâlen onları malzeme
yaparak devletin ve milletin bütünlüğünün üstünden, politikalarının üstünden
gerici birtakım, gerilim artırıcı birtakım açıklamalarla siyaset yapmak artık
geçmiş olmalıdır. Biz bugünü görmeliyiz…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum. Konu anlaşıldı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
…bugünü değerlendirmeliyiz.
BAŞKAN – Lütfen… Tamam…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben bu duygularla herkese saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
11’inci madde üzerindeki aynı mahiyetteki ikinci önergenin
gerekçesini okutacağım veya söz vereceğim.
Önerge üzerinde söz isteyen var mı?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının çerçeve 11 maddesiyle Ceza İnfaz Kanununun 95.
maddesinde açık cezaevinde bulunan ya da açık cezaevinde kalma hakkını kazanmış
hükümlülere yeni getirilen aile görüşmesine paralel olarak üç ayda bir üç güne
kadar özel izin verilmesi düzenlenmiştir. Ancak açık cezaevinde kalmaya hak
kazanmış bir hükümlünün daha fazla özel görüşme hakkı olması gerektiği
düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 11. Maddesinde geçen "üç
ayda bir" ibaresinin "ayda bir" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ali Halaman (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Halaman, Adana
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 365 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesinde
grubumuz adına vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
11’inci maddede yer alan, mahkûmların üç ayda bir aileleriyle
görüşmesini, aile sıcaklığının oluşmasına, morallerinin düzelmesine yardımcı
olabileceği için, biz bunun üç aydan bir aya indirilmesini Türkiye Büyük Millet
Meclisine teklif etmiş olduk. Tabii, bu önerge, bu yasanın içerisinde haklı
bulduğumuz bir madde. Bundan dolayı da önergeye sayın milletvekillerimizin
yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. Ama bu yasanın içerisinde esas, 11’inci
maddeden ziyade, yasayla, meramını anlatabilecek şekilde Türkçe bilen sanığa
kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde sözlü
savunma imkânı getirilmek istenmekte. Bu talep PKK davalarında tutuklu
sanıkların, yargılamayı yapan mahkeme heyetine “Türkçe ifade etme konusunda
hiçbir sıkıntımız yok. Biz fiilen bunu yapabiliriz ama biz savunmalarımızı ana
dilde, Kürtçe olarak yapmak istiyoruz.” diyerek ısrarcı olmaları nedeniyle
gündeme gelmiştir.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz çok iyi yönetilmiyor. Son bütçe
görüşmelerinde dahi ülkemizin 549 milyar iç-dış borcu vardır. Dolayısıyla,
ekonomik olarak ülke bir tutsaklık altında yani ekonomik olarak tutsaklaştık.
Dolayısıyla, bütün iktisadi değerlerimiz satıldı. Dolayısıyla, kimin eli kimin
cebinde belli olmayan bir yönetim anlayışı var şu an. Şimdi,
iktidar “Biz tarihimizle yüzleşeceğiz, ileri demokrasiyi getireceğiz, kuracağız.”
deyip, Oslo’da görüşmeleri başlatıp, askerimizi, polisimizi şehit edip,
halkımızın, milletimizin malını mülkünü yakıp yıkmayı amaçlayan terör örgütünü
meşru hâle getirmeyi düşünüp, Habur mahkemelerini kurup bu memleketin
Genelkurmay Başkanını bile tutuklayan, “Eğitimde demokratikleşeceğiz.” diyerek
değişik kanallar açıp, azınlık cemaat vakıfları kanununu çıkartıp kiliselerin
oluşmasına meydan vermek, dinler arası diyaloğu temin etmek bu ülkenin yönetimi
için iyi değil.
Büyükşehir Yasası’nı çıkardınız, Büyükşehir Yasası’nda “Herkes
kendi şehrinin ismini versin.” dediniz.
Hükûmet olarak her konuşmanızda 36 etnik ırkçı yapıdan
bahsediyorsunuz.
Devletin resmî dilinin adının yanlış olup tekrar görüşülmesi
gerektiğini söyleyerek ülkeyi paramparça, lafların, dedikoduların, fitnenin
içine düşürtüp tartışmaya açtınız.
Başka ülkelerin işine karışıp sınırlarımızı koruyamaz hâle
geldiniz. Bunun için, bak, son günlerde Patriot çağırıyorsunuz.
Sosyal, siyasi, askerî pratiklerimizi küresel güçlere göre tanzim
etmeyi, “halklara özgürlük”, “ana dilde savunma” diyerek bir milleti yok sayıp
Türk milletinin egemenlik haklarını paylaşmak istiyorsunuz.
Şimdi “Ana dilde savunma vereceğiz.” derken, Türk sorunu
çıkaracağınızı hiç düşünmüyor musunuz?
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden, dilinin
Türkçe olmasından rahatsız olmanıza gerek yok. Bastırılmış duygular sonuç
vermez. Bu güzel memleketin ekmeğini, suyunu, imkânlarını, sosyal statüsünü
kullanıyoruz. Ter dökülerek, çalışılarak yapılanların devamını bozmayın.
Bu yasanın ülkemizin ve büyük Türk milletinin huzurunu bozma
yasası olduğunu, PKK terör örgütünün talebine göre hazırlandığını düşünüyor,
hepinize, büyük Türk milletine saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 12. Maddesinde geçen “valisi”
ibaresinin “mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Celal Adan Seyfettin
Yılmaz Ruhsar Demirel
İstanbul Adana Eskişehir
S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem Oktay Öztürk
Isparta Elâzığ
Erzurum
Mehmet
Erdoğan
Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 12. maddesiyle değiştirilen 5275 sayılı yasanın 116.
maddesinin 4. fıkrasının birinci cümlesindeki "valisi" ibaresinin
"Cumhuriyet Baş Savcısı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut
Dibek Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Kırklareli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Tasarının çerçeve 12. maddesiyle Ceza İnfaz Kanununun 116.
maddesinde yapılan değişiklikle yakınlarından birisinin ölümü ya da hastalığı
nedeniyle verilen izin süresi içinde tutuklunun kendi evinde, bir yakınının
evinde ya da güvenli bir yerde barındırılması bunlar mümkün olmadığı takdirde
kapalı ceza infaz kurumunda kalması düzenlenmektedir. Tasarıda bu konudaki
takdir hakkı Valiye bırakılmıştır. Ancak bu konuda daha bağımsız olarak karar
verebilecek olan Cumhuriyet Baş Savcısının yetkilendirilmesinin daha uygun
olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 12. Maddesinde geçen “valisi” ibaresinin
“mülki idare amiri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ruhsar Demirel (Eskişehir) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?
OKTAY VURAL (İzmir) – Seyfettin Yılmaz.
BAŞKAN – Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Habur’da teröristleri karşılama, Oslo görüşmeleri, açlık grevleri…
Bu süreci iyi analiz etmek lazım. Habur’da
teröristleri karşılatanlar, çadır mahkemeleri kuranlar, Oslo görüşmelerinde
PKK’ya söz verenler, altmış sekiz gün süren açlık grevlerini sona erdirmeyip
devletin basiretini ayaklar altına alanlar, bugün gazi Mecliste bu tasarıyı
getirenlerle aynı zihniyetteki insanlardır. Yıllarca bu milletin kanını emmiş
bir terör örgütünün talepleri, milletimizin şahitliğinde AKP vasıtasıyla
dayatılmaktadır.
Asırlardır dünya üzerinde hiçbir egemen gücün, hâkimiyeti altına
alamadığı bu milletin iradesiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletine, bu
iktidar ile âdeta, PKK karşısında diz çöktürülmek istenmiştir ve gelinen
süreçte, açlık grevlerinde PKK’nın talepleri arasında olan ana dilde savunma
hakkı bugün görüşülüyor.
İster lehte ister aleyhte olsun, ana dilde savunma üzerine
söylenecek sözlerin gerçek anlamını bulabilmesi için ele aldığımız kavramın
hangi bağlamda değerlendirilebileceğinin bilinmesi gerekir. Ana dilde savunmayı
stratejik bir araç gibi kullanmak, hem ayrılıkçı çevrelerin hem de iktidarın
paylaştığı bir tutum hâline gelmiştir. Her iki odak da söz konusu kavramın
insan hakları konsepti içerisinde düşünülmesi
gerektiği konusunda hemfikirdir. Bunun da ötesinde, başka türlü yorumlar
olabileceği fikrine de kapalıdırlar.
Ne var ki, iktidar partisiyle ayrılıkçı terörün müdafileri
istedikleri kadar hemfikir olsunlar, bugün içinde bulunduğumuz ve AKP’nin
müsebbibi olduğu durum, ana dilde savunma kavramını insan hakları bağlamında
düşünüp, değerlendirmemize engeldir.
Her parça, bir bütün içerisinde anlamlıdır. Türkiye’de, Oslo’dan
Habur’a, İmralı’dan Kandil’e AKP iktidarları pratiğinin gösterdiği, ana dilde
savunmanın ayrılıkçı bir bütünün parçası olduğudur. Bundan dolayı da insan
hakları bütünü içinde değerlendirilmesi beklenmemelidir.
Ana dilde savunma kavramının bugünkü bağlamını, AKP iktidarı ve
ayrılıkçı terörün müdafileri birlikte oluşturmuşlardır. Her iki odağın da ana
dilde savunmayı bir kazanım olarak görmelerinin ardında bu fikir ve amaç
birliği vardır. Bu durumda ana dilde savunma kavramının kendi oluşturdukları
bağlam içinde değerlendirilmesinden şikâyet etmeye de hakları olmamalıdır.
Başbakan, kendi aklında netleştiremediğini belli ettiği devlet ve
siyasi iktidar kavramlarını kendinden başkalarının da tefrik edemeyeceğini umarak
siyasi adımlarını atmaktadır. Oslo görüşmelerinin ifşa edilmesiyle gündeme
gelen “şerefsiz” tartışmalarında bu yolu denemiştir. Kendisine sayısız
danışmanının bildirmediğini ben söyleyeyim: Devlet memurları eliyle
gerçekleştirilmiş olsa da, siyasi sonuç doğuran her türden eylemin tek
sorumlusu siyasi iktidardır. Başbakan, “Götürüsü olanı, devlet yaptı; getirisi
olanı, ben yaptım.” demekle kendisine güldürmekten fazlasını başaramaz. İsterse
siyasi iktidarın emrinde bir memur olan Oslo görüşmecisinin, XIV. Louis gibi
“Devlet benim.” dediğini bir hayal etsin, belki işi kolaylaşır.
Ana dilde savunma, siyasi bir karardır ve büyük siyasi resim
içinde değerlendirilmek durumundadır. Siyasi bir kararı devlet politikası
anlayışına sığınarak hayata geçirmeyi istemek, halkı aldatmak olduğu kadar, bir
siyasi iktidarın kendi politikalarına güvensizliğinin de bir göstergesidir.
“Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim.” diyen bir Başbakan, bunun seçmende bir
karşılığı varsa onunla yetinmeyi bilmelidir. Siyasi eylemlerin sonuçlarını
devlet kavramına mal etmeye kalkışmamalıdır.
Sorarım, böylesine bir ayrışmanın birlik ve beraberliğe hizmet
edeceğine AKP dışında kim inanabilir? Meclisin geldiği durum da bunu
gösteriyor, amaç ortakları bile inanmaz. Biraz önce söyledi, “Bununla
yetinmeyeceğiz.” dedi. Zira, onlar da ne olacağını iyi
biliyorlar. Onların iyi bilmeleri sayesindedir ki bizler de ana dilde
savunmanın bir ara konak olduğunu biliyoruz. Bu konuda ikna olmak isteyen varsa
salı günkü grup konuşmalarında “Sizi İmralı’ya gönderen Başbakan benim.” diyen
AKP Genel Başkanı ile “Ayrı bir halk olacak mıyız?” diye soran BDP Genel
Başkanının sözlerini bir arada düşünmeyi denesinler.
Öte yandan, savunma ana dilde yapılacaksa, iddianamenin neden
Türkçe olduğu sorulmayacak mıdır? Ana dilde iddianame istendiğinde bunu hangi
savcı hazırlayacaktır? Kendisini Kürtçe daha iyi ifade edeceğini savunan PKK’lı
bir sanığın karşısına, iddianameyi Lazca daha iyi hazırlayacağını savunan bir
savcı çıkarsa ne olacak? Bir hâkim de hükmü kendi ana dilinde okumak isterse ne
olacak? Yargıtayda ana dillere göre yeni daireler mi ihdas edilecek? Kendimizi
zorlamayalım. Babil Kulesi’nin neden tamamlanmadığını herkes biliyor.
Sayın milletvekilleri, AKP zihniyetinin ebedi şefi Başbakan ve
amaç birliği içinde olduğu ayrılıkçı terörün müdafileri başta olmak üzere,
Türklük kavramından rahatsız olan herkes, şunu iyi bilsin ve asla unutmasın: Bu
devletin adı Oğuz veya Kayı değildir, Türk devletidir. Bu devletin uyruğu da
hâliyle Türk milletidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 13. Maddesindeki “31.12.2015” ibaresinin metinden
çıkarılarak “31.12.2016” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut
Dibek Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Kırklareli İstanbul
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 13’üncü maddesinde geçen
“31.12.2015” ibaresinin “31.12.2016” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem
İstanbul Isparta Elâzığ
Mehmet Erdoğan Oktay Öztürk Mehmet Şandır
Muğla Erzurum Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı eklenen geçici 4’üncü maddenin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık Pervin Buldan Murat Bozlak
Muş Iğdır Adana
Halil
Aksoy Hasip
Kaplan
Ağrı Şırnak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sırrı Sakık…
BAŞKAN – Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sevgili arkadaşlar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hep de söylüyoruz yani arzulamadığımız noktada bizi bu kadar
tetiklemeye hakkınız yok. Hele hele oturup yerinizde nerelerden geldiğiniz
belli olmayan ve bize oradan “terörist” diye hitap etmek… Böyle bir hakkınız da
yok, haddiniz de yok. Yani, eğer bir iz düşümüne düşersek, benim iz düşümüme
bakın ve arkadaşlarımızın iz düşümüne bakın. Biz parlamenter demokrasiye
inanmışız, devletin karanlık odalarında hiçbir gün bir görevimiz olmadı ve
ilişkimiz de olmadı. Demokrasiye inandık, özgürlüklere inandık, bunların
mücadelesini ettik ama karanlık birimlerden beslenenler ve arka bahçelerden
beslenip gelenler bize demokrasi dersi vermez, veremezler.
Şimdi, dönüp bizi böyle itham edenler, dönün tarihinize bakın.
Şimdi, dün çıkacaksınız, Kürtlere hakaret edeceksiniz! Arkamda oturan CHP
bilmem Divan Üyesi her kürsüye çıktığında Kürtlerin bütün değerlerine hakaret
edecek ve Kürt liderlerine hakaret edecek ve sonra dönecek “Efendim, siz,
bilmem neyin gölgesinden…” Vallahi, biz yüreğimizin gölgesinden beslenerek
geliyoruz. Hayatta korkmadığımız tek şey ölümdür. Kimse bizi rencide edemez.
Biz bu halkın özgürlük mücadelesi için buradayız. Kimseye hakaret etmedik ve
etmeyiz de, hakarete boyun da eğmeyiz. Sizi de Allah yarattı bir anneden bir
babadan, sizin de bir diliniz var; aynı Allah -eğer inanıyorsanız- bizi de yarattı
aynı anneden aynı babadan, dilimiz var ve kültürümüz var. Birlikte cumhuriyeti
kurduk, keşke kurmasaydık. Niye bize hakaret ediyorsunuz? Sizin hakkınız var bu
coğrafyada, bizim yok mu hakkımız? Biz kendi dilimizle kendimizi ifade etmek
istiyoruz, niye bize bu kadar saldırıyorsunuz? Bir halka niye bu kadar
düşmanlık ediyorsunuz?
Lozan’dan bahsediyorsunuz. Şimdi, Diyap Ağa’dan bahsediyorsunuz.
Zavallı Diyap Ağa, ne Türkçe bilirdi… Dersim’in dağlarından çıkmış gelmiş
buraya. “Diyap Ağa Türkçe böyle dedi, yok bilmem kim ne dedi…” Şimdi ben de
size Hasan Hayri’nin hikâyesini anlatayım. Hasan Hayri, Mustafa Kemal’in silah
arkadaşı, Dersim Milletvekili. “Lozan anlaşmaları…” diyorsunuz. Lozan’a İsmet
Paşa gittiğinde Lozan’da dediler ki: “Kürtlerle Kürtlerin demokratik hakları
inşa edilmezse Lozan’da Lozan anlaşmaları yoktur.” Hemen İsmet Paşa döndü,
Mustafa Kemal’e dedi ki: “Kürtleri ikna edemezsek olmaz.” Hemen Mustafa Kemal
–zamanım çok az- bütün Kürt milletvekillerini topladı ve Hasan Hayri’ye bir
görev verdi. Dedi ki: “Geleceksiniz, kürsüde konuşacaksınız. Kürt giysileriyle
geleceksiniz ‘Lozan’da İsmet Paşa Kürtlerin ve Türklerin ortak temsilcisidir.’
diyeceksiniz.” Evet, Hasan Hayri, buradan geliyor, Mustafa Kemal şurada
oturuyor ve alkışlıyor, yetmiyor, ayaklarıyla yeri alkışlıyor, “İşte, Kürt-Türk
halkının kardeşliği budur.” diyor ve sonra ne oluyor biliyor musunuz? Lozan’da
anlaşmalar bitiyor, alkışlar, kucaklaşmalar ve Lozan Anlaşması bittikten sonra,
1921’lerde Kürtlerin, Türklerin ortak vatanı olan o cumhuriyet tek ırka
dönüştü. Sonra, Mustafa Kemal’in sözüyle, güvenip gelip bu kürsüde Kürt
giysileri giydiği için, “Kürtlerin ve Türklerin ortak temsilcisidir.” dediği
için Elâzığ’da Hasan Hayri’yi astınız. İşte, sizin atalarınız bunu yaptı, bunu
etti. Size güvenmekle hata mı ettik, birlikte cumhuriyeti inşa etmekle hata mı
ettik? Hâlâ kaderimizi sizlerle birlikte inşa etmek istiyorsak neden bizi
anlamıyorsunuz, neden hâlimizden anlamıyorsunuz? Bu efendilik, bu kibirlilik
nedir Allah aşkına? Tanrı’nın özel çocukları mısınız? Buraya çıktığınızda Tanrı
katında, bizi kul katında mı görüyorsunuz? Buna ne hakkınız var? Ortak bir
vatanda eşit yurttaş olarak biz bir arada yaşayamaz mıyız? Bizim hukukumuza
saygı gösteremez misiniz?
Bakın, hâlen Kürtçe bir laf kullandığımız için tutanaklara
“bilinmeyen dil” geçiyor. On binlerce Kürt siyasetçi hâlen mahkemelere
çıktığında “Ana dilimle kendimi ifade etmek istiyorum.” dediğinde hâlâ
mahkemelere “bilinmeyen bir dil” olarak geçiyor. Bu hiç mi sizi rencide
etmiyor, hiç mi sizi üzmüyor, bir halkın hukuku sizi hiç mi rahatsız etmiyor?
Bir de demokrasiden ve özgürlüklerden bahsediyorsunuz.
Vallahi, üzülüyoruz ama zulme boyun eğmeyeceğimizi bilin; bize
hakaret etme hakkını kendinizde bulmayın, sayınıza güvenmeyin. Bizim de güvendiğimiz
Allah’ımız ve halkımız var, onlara da sözümüz var, onların onurunu size
çiğnetmeyiz, onların özgürlük mücadelesi neyse bedelini ödemek de bizim namus
borcumuzdur. Bunu böyle bilin. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, aynı mahiyetteki iki önergeyi okutacağım ve birlikte işleme
alacağım.
TBMM Başkanlığına
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısının 13. maddesinde geçen
“31.12.2015” ibaresinin “31.12.2016” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve
arkadaşları
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bize göre ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından çok yanlış, çok
tehlikeli, büyük riskler açacak bir kanunun sonuna geldik. Bütün itirazlarımıza
rağmen, burada, inanıyorum ki sizler de söylediklerinize inanmadan, bunun çok
sıradan olduğunu, hiçbir mahzuru olmadığını ifade ede ede, milletin gözünün
içine baka baka doğru olmayan şeyleri beyan ederek bu kanunu geçiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, burada hiç kimse kimseye hakaret etme hakkına
sahip değil, hele hiçbir partinin ve hiç kimsenin bir topluluğa yani
arkadaşlarımızın ısrarla “Kürt halkı” diye ifade ettikleri bu topluluğa, bizim
milletimizin çok değerli bir parçası olarak gördüğümüz bu insanlara hakaret
etmek kastı yok burada.
“Özgürlük mücadelesi veriyoruz.” diyorsunuz Sayın Sakık. Esir
misiniz?
SIRRI SAKIK (Muş) – Dilimizi özgürleştirmek istiyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Esir misiniz arkadaş ya?
Yani Türk milleti, tarihinde, iktidar veya yönetimde olduğu hangi
bölgede hangi halka esir olarak muamelede bulundu?
SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, bu dile niye karşı koyuyorsunuz Sayın
Şandır? Niye yasak koyuyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hanginizin dilinden bu milletin hangi
ferdi rahatsız? Kürtçe konuşuyorsunuz. Kim rahatsız? Kim engelliyor sizi?
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Siz rahatsızsınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hangi sorun? Sorunlar hepimizin.
Milletvekili olabiliyorsunuz, cumhurbaşkanı olabiliyorsunuz. Ben
hakka sahipsem aynı hakka siz de sahip oluyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, eğitim yapamıyoruz, savunma
yapamıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Allah aşkına ya! Eğer biz bir bağımsız
devletsek, değerli milletvekilleri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayarız yüz tane.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Kaplan, akıl yarıştırma bizimle.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayarız, sayarız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani eğer bir bağımsız devletsek bu
bağımsız devletin bir tek dili olur, bu dil eğitimde, hukukta, yargıda,
muamelatta tek olur. (MHP sıralarından alkışlar)
Sen kendi dilini öğren, kendi dilini konuş. Buna engel mi var? Ama
burada, kalkıyorsunuz, bir özgürlük mücadelesinden bahsediyorsunuz ve “Ne bedel
ödenecekse ödeyeceğiz.” diyorsunuz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Aynen öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu bir savaş ilanı ya!
SIRRI SAKIK (Muş) – Savaş değil. Bizim inandığımız parlamenter
demokrasidir, onun için mücadele ediyoruz. Bizim iz düşümümüz parlamenter
demokrasidir.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Siz ne yapıyorsunuz arkadaş? Siz ne
yapıyorsunuz? Kendi çocuklarınıza, kendi geleceğinize haksızlık yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; diyorsunuz ki: “Kan
akması dursun.” Durmuyor be kardeşim ya. On yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz,
yirmi sekiz yıllık PKK mücadelesinin on yılını siz yönettiniz. Sonuçta, bir yıl
önce Sayın Başbakan Yardımcısı burada “Ne istiyorlarsa vereceğiz.” dedi ve ne
istiyorlarsa da veriyorsunuz. İşte, kanunlar çıkartıyorsunuz, kan akması
duruyor mu?
Değerli arkadaşlar, bakın, akıl yarışı yaptırmayın. Bizim tenkit
ettiğimiz PKK. “Hakaret” diyorsanız, bizim hakaret ettiğimiz PKK. Siz burada
PKK’yı savunmak hakkına sahip değilsiniz. Bu PKK, önce sizin çocuklarınızı
öldürdü, biliyor musunuz? Okuyayım mı size PKK’nın katliamlarını?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sizin savunduğunuz zihniyet doksan yıldır
bizi öldürüyor. Biz, kimin öldürdüğünü sizden öğrenecek değiliz. Sizin
savunduğunuz zihniyet doksan yıldır bizi öldürüyor. Biz, kimin öldürdüğünü
sizden iyi biliriz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Allah aşkına, yani PKK’nın öldürdüğü
insanların kavgasını veren bu milletvekillerine siz kalkıp burada hakaret
edemezsiniz.
Değerli arkadaşlar, bir milleti parçalamanın yolu: O milletin çok
tabii olan farklılıklarını kimlikleştirerek o kimlikler etrafında bir
cepheleşme, bir çatışma sağlamakla milletler parçalanır. Bütün gayretine
rağmen, PKK, şu otuz yılda, Kürt ve Türk dediğiniz insanları… Kaldı ki böyle bir tabir de doğru değil yani Zaza’sıyla,
Kırmanç’ıyla, işte, Avşar’ıyla, Bayat’ıyla, Karakeçili’siyle bir arada yaşayan
bu insanları birbirine kırdıramadınız ama bu millet, sizin bu gayretlerinizden
sonra, biraz önce Sayın Mustafa Erdem’in ifadesiyle, eskiden birbirinden kız
alıp veren bu millet artık birbirinden kız alıp vermemeye, birlikte yaşamamaya
başladı. Eseriniz bu; PKK’nın eseri bu, AKP’nin de eseri bu. Yapmayın
bunları diyoruz. Bu milletin birliğini güçlendirecek kanunlar çıkartalım,
gelin. Ama tüm eksiklikler ve yanlışlıkları da beraber telafi edelim,
demokrasinin eksiğini, yargının, adaletin eksiğini beraber yapalım. Bu kanun bu
milletin ayrılığını müesseseleştirecektir, kurumlaştıracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yargının dili tek .
olur. Yargının tüm aşamalarında, eğer Türkçe
bilmiyorsa tercüman verirsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yargının dili tek zaten, yargının dili
çift değil. Şu anda da yargının dili tek.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Öyle değil ama.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle, şu anda da öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Keyfe keder…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu anda da yargının dili tek.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani bir insan
kalkıp “Ben Türkçe biliyorum ama İngilizce konuşacağım.” diyemez. Burası bağımsız bir ülke. Değerli hukukçular, bir insan “Ben
Türkçe biliyorum ama Fransızca konuşacağım.” derse o devletin bağımsızlığı
sorgulanır hâle gelir. İşin özü bu. “Hadi canım” diyen
arkadaşlar bunun sonucunu görecekler, hesabını da millete ve Allah’a
verecekler.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz mü, gerekçe mi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının çerçeve 13. maddesinde 5.4.2012 tarihinde çıkarılan 6291
sayılı yasa ile getirilen 105/A maddesindeki uygulamada çıkan sorunları
erteleme yoluna gidilmiştir. Çünkü bu maddenin uygulaması sırasında çok ciddi
hak kayıpları olmuştur. Hükümlülerin son 6 ayını açık cezaevinde geçirmesi ve
ondan sonra denetimli serbestlik hakkından yararlandırılması eşitsizliklere yol
açmıştır. Örneğin 18 ay cezası olan bir hükümlü 6 ayını açık cezaevinde
geçirdiği takdirde denetimli serbestlikten yararlanırken, 15 ay ceza almış
hükümlü de 6 ayını açık cezaevinde geçirmek zorunda kalmakta, sonuç olarak daha
az ceza alan hükümlüler aleyhine bir uygulama ortaya çıkmaktadır.
Oysaki yapılması gereken son 6 ayını açık cezaevinde geçirme
koşulunu tamamen kaldırarak koşullu salıverilmesine bir yıl ve daha az kalan
hükümlülerin denetimli serbestlikten yararlandırılmasının önünü açmaktır.
Tasarı bu sorunu kökten çözmek yerine süre ile sınırlama yoluna gitmiştir ki bu
hatalı uygulamayı biraz daha ertelemek için iş bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 14. Maddesindeki "iki ay " ibaresinin
"bir ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut
Dibek Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Kırklareli
İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Celal Adan S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem
İstanbul Isparta Elâzığ
Mehmet
Erdoğan Oktay
Öztürk
Muğla
Erzurum
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme ile ödüllendirmelerin daha kısa sürede uygulanması
sağlanmaktadır.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, gerekçe mi okutuyorum?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Tasarının çerçeve 14. maddesi yürürlük maddesidir. Tasarının 6.
maddesiyle Ceza infaz
Kanununun 51. maddesi değiştirilmekte, getirilen yeni
düzenlemeler ile iyi halli hükümlülere aile görüşmesi de dahil bazı hakların
verilmesini öngörmektedir. Bu düzenleme kamuoyunda çok ciddi bir beklenti
yaratmış olup, en kısa sürede yürürlüğe girmesi gerektiğinden bu değişiklik
önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 15. Maddesindeki "yürütür " ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını "yürütmekle görevlidir" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Turgut Dibek Mehmet Akif Hamzaçebi
İstanbul Kırklareli İstanbul
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 15. maddesindeki “Bakanlar
Kurulu” ibaresinin “Adalet Bakanı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Oktay Vural Mehmet Şandır Mehmet Günal
İzmir Mersin Antalya
Enver
Erdem Mehmet
Erdoğan
Elâzığ Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün aslında vatan, millet ve devlet mefkûresini yıkmaya yönelik
bir zihniyetin tarih boyunca ortaya çıkartmak istediği sözde sorunlardan birini
çözmek için dayatılan bir konunun içine sokulduğu bir kanunu görüştük. Aslında,
bu bir yapboz hamlesidir. Dolayısıyla tablonun bütününü
görmek lazım. Türkiye, milletimiz, devletimiz nereye götürülmek
isteniyor, bu tabloyu görmek ve buna göre değerlendirme yapmak gerekiyor.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bir bütünlük içerisinde,
nereye götürülmek istendiğini ifade ettik. Milletvekillerimize teşekkür
ediyorum; bu milletin birlik ve bütünlüğünü, huzurunu ve kardeşliğini,
kavmiyetçi, ırkçı, milletin dilini bölmeye yönelik, birbirini anlamamaya
götürecek bir süreç karşısında, tarih ve millet şuuru doğrultusunda sözlerini
ve iradelerini kullandılar.
Değerli milletvekilleri, aslında, bu coğrafya kolay vatan olmadı;
vatan olarak bir bütünlüğe ermesi için, tarih, kader, dil, din gibi birlikler,
felaketler ve sevinçler sonucunda bu coğrafya vatan oldu. Tarihin çizdiği böyle
bir imkân nasıl değiştirilebilir? Saadet-felaket, iyilik-kötülük,
güzellik-çirkinlik, doğruluk-eğrilik hep bu mahreke göre şekillendi. Bu
zaruretlerden, vatanımızın ve milletimizin zaruretlerinden kurtulmak istesek
durum ne olur acaba?
Şöyle bir düşünün, kader ve tarih birliği ve diğer müesseselerin
birliğiyle şu âlem içerisinde mümkün kıldığımız anlaşma, başarma, sevme,
hasretme, bilme gibi, her şeyden uzak kalmış, bizimle münasebeti olmayan
birtakım çevrelerin tarihî imkânlar ve zaruretleri var diye bu zorluklarımızdan
vazgeçersek ne oluruz acaba? Bu bakımdan, bir vatanın doğuşunda çekilen
mihnetler, geçirdiğimiz acılar, kaybettiğimiz babayiğitler… Buralardan
Bizanslıları, Romalıları, Lidyalıları, Karyalıları, Likyalıları geçti, vatan
yapamadı. Anadolu’da ve bu çerçevede bu coğrafyayı vatan yapmış bir milletin
efradı olduğumuza göre, bu coğrafyayı vatana yükseltmemiz için kaç milyar
faciaya, kaç milyar hadiseye, kaç milyar acıya mal olduğunu anlamak için doğuran
bir ananın yanında bulunmak, onun çektiğini görmek gerekiyor. O et parçası için
ana, tazeliğini ve güzelliğini verdi; bu Anadolu’yu vatan yapanlar da bu
milletin kardeşliğini ve bütünlüğünü verdi. Şu üstünde bulunduğumuz toprakta
bin yıldan bu yana doğanların, ölenlerin sayısını kim bilir?
Gözyaşı, alın teri, göz nuru, zekâ nuru… Bunların hepsi yok
sayılabilir mi? İşte, bugün, aslında yapılmak istenen, ırkçı bir zihniyetle,
kavmiyetçi bir zihniyetle millet yapısını bölmek istemektir. Dolayısıyla, tarihimizi,
kaderimizi, dilimizi eğer etnik kimliklere göre tanımlamaya, ayrıştırmaya
çalışırsak “Bu coğrafyada bir sorunu çözeceğiz.” diye gelenler, beraber ve
birlikte, zaruret içerisinde birlikte olduğumuz, ihtiyaçlar içerisinde birlikte
olduğumuz bu coğrafyayı vatan olmaktan ve bu coğrafyada yaşayan insanlarımızı
da millet olmaktan çıkarır. Bugünkü tablo, götürülen tablo
bu. Bu tabloyu görmenizi istirham ediyorum. Dolayısıyla, bu coğrafyada
oynanan oyunlar… Neler oynanmadı… “Şark meselesi var.” dediler, “Şark meselesi”
adı altında Osmanlıyı küçülttüler. Ta 1800’lü yıllardan beri hep oynandı.
Sevr’i getirdiler barış anlaşması diye, büyük Kürdistan ve büyük Ermenistan’ı
koydular. Allah’a şükür, Erzurum Kongresi öncesinde, doğuda, güneydoğuda Kürt
kökenli insanlarımız beraber, birlikte biz aynı kader içerisinde var olduk…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - …aynı kaderde geleceğe bakacağız diye
söylediler Allah’a şükür. (MHP sıralarından alkışlar)
Bu bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada ne isteniyor? Evet,
Mehmet Âkif Ersoy Kastamonu Nasrallah Camisi’nde diyor ki…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Nasrullah, Nasrullah…
OKTAY VURAL (Devamla) –
“Milletler topla, tüfekle, zırhıyla, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz;
milletler, ancak, aralarındaki rabıtalar çözülerek, kendi başının derdine,
kendi havasına, kendi menfaatine, kendi menfaatini temin etmek kaygısına
düştüğünde yıkılır. Bugün bizden istenen ne filan vilayet ne filan sancaktır;
doğrudan doğruya başımızdır, devletimizdir. Ey cemaat, gözünüzü açınız, ibret
alınız. Bizim senelerden beri kanımızı, iliğimizi kurutan dâhili meseleler yok
mu? Havran meselesi, Şam meselesi, Yemen meselesi, Kürdistan meselesi, bunların
hepsi düşman parmağı ile çıkarılmış meselelerdir.”
Biz, 1919’lu yıllarda “Kürdistan meselesi vardır.” diyenlere
karşı, Kürt kökenli insanlarla beraber, birlikte, böyle bir paçavrayı yırtıp
attık da bugün “Türkiye’de Kürt sorunu vardır.” diyerek Türkiye Cumhuriyeti
devletini ve milletini yıkmak isteyenlerin…
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – …tuzağına nasıl düşülür diye, bunu
düşünmenizi istirham ediyorum.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin infazı hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun tasarısının çerçeve 15. Maddesindeki "yürütür " ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını "yürütmekle görevlidir" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif Hamzaçebi,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önemli bir tasarının son maddesini görüşüyoruz. Son madde vesilesiyle
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini biraz daha sizlere açıklamak istiyorum.
Şimdi, 1982 Anayasası, vatandaşların kendi aralarında Türkçe
dışındaki bir dille konuşmasını da yasaklamıştı. Hatırlanacaktır, o dönem,
80’li yıllarda, bir anne baba, Kürtçe konuşan bir anne baba, cezaevindeki
yakınını ziyaret ettiğinde onunla Kürtçe konuşamamıştı. Bu kadar yasakçı bir
anayasaya sahiptik ve dönemin sosyal demokrat partisi Sosyaldemokrat Halkçı
Parti meşhur 1989 raporunu düzenledi. Bugün için bile Kürt sorununun çözümünde
referans olabilecek bir kaynaktır. Ve o dönem, Sayın Deniz Baykal,
Sosyaldemokrat Halkçı Partinin de Genel Sekreteridir. Bugün ismi bir
milletvekili tarafından militarizmle yan yana getirilmeye çalışılan Sayın Deniz
Baykal, özgürlükçü bir anlayışla o raporun altına imza atmıştır ve Sayın Deniz
Baykal, 1991 yılında, Türkçe dışındaki dillerle konuşma yasağının kaldırılması
için kanun teklifi vermiştir. Bu kanun teklifi ancak 2001 yılındaki Anayasa
değişikliğiyle yasalaşabilmiştir ve 2001 yılındaki Anayasa değişikliğinden bu
yana, ta 2009 yılına kadar Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bu konuda hiçbir
adım atmamıştır. Türkçe dışındaki dillerle -başta Kürtçe olabilir, diğer diller
olabilir- seçim propagandası yasağının önündeki engel ise ancak 2009 yılında
kaldırılabilmiştir. Siyasi Partiler Kanunu’nda benzer düzenlemenin yapılması
yönündeki Cumhuriyet Halk Partisinin kanun teklifi ise iki yıldır Türkiye Büyük
Meclisinde beklemektedir.
Sayın Deniz Baykal’ın “asli kurucu irade”, “tali kurucu irade”
gibi bir anayasa kavramı etrafında, entelektüel bir tartışma çerçevesinde ifade
ettiği bir görüşü militarizmle yan yana getirmeyi, ben, anayasa hukukunu yeteri
kadar bilmemek olarak değerlendiririm.
Bu teklife, bu kanun tasarısına geliyorum. Başbakan Yardımcısı
Sayın Bekir Bozdağ, Cumhuriyet Halk Partisini bu “yasakçı zihniyet” şeklindeki
bir ifadeyle değerlendirmeye çalıştı. Hemen söyleyeyim: Bizim bu konudaki kanun
teklifimizle Hükûmetin tasarısı arasında önemli bir fark var. Hükûmetin
tasarısı yargılama aşamasında iddianamenin okunması ve esas hakkındaki
mütalaanın verilmesinden sonra sanığa sadece sözlü savunma için kendini daha
iyi ifade edebileceği bir dilde savunma hakkı verirken bizim teklifimiz sadece
sanığa değil tanığa da Türkçe dışındaki bir dille kendisini ifade etme
olanağını tanımaktadır. Yetmiyor, biz kapsamı biraz daha genişletiyoruz,
diyoruz ki: Soruşturma aşamasında da bu kişiler bu haktan yararlansınlar.
Hükûmet tasarısında soruşturma aşaması kapsamda değildir. Cumhuriyet Halk
Partisinin ihtiyaçlara uygun, sosyal demokrat bir partinin insanı ve onun
haklarını, özgürlüklerini merkeze alan yaklaşımına uygun bu kanun teklifini
Sayın Bekir Bozdağ yeterince, en iyi ihtimalle yeterince incelememiştir,
anlaşılan -en iyi ihtimalle öyle diyorum- hiç okumamıştır; kulaktan dolma
bilgilerle gelmiş burada değerlendirme yapıyor.
Sayın Bakan, lütfen, kanun teklifini alın, okuyun. Ve ben size
soruyorum: Neden soruşturma aşamasında siz bu hakkı vermiyorsunuz, savcılık
aşamasında yani? Savcı ifade alacak ama orada bu hakkı vermiyorsunuz vatandaşa.
Peki, bu, o vatandaşın sahip olması gereken bir hak değil midir? Cumhuriyet
Halk Partisini yasakçı zihniyetle suçlayanlar önce kendi yasakçı anlayışlarına
baksınlar. “Bizim uygun gördüğümüz kadar özgürlük, bizim uygun gördüğümüz kadar
demokrasi” anlayışı, bu ülkenin, bu halkın layık olduğu bir demokrasi anlayışı
değildir. Bu anlayışı reddediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
2’nci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır,
tasarının görüşmeleri de tamamlanmıştır.
Ancak, tasarının tümünü oylarınıza sunmadan önce İç Tüzük’ün
86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte söz isteyen
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu
kanunun kapağına bakarsanız, partimizden 4 arkadaşımızın tekliflerinin olduğunu
görürsünüz yani biz, bu çalışmaya katkı sunan bir partiyiz. Yapıcı muhalefet ve
tekliflerimizle yasama sürecinin içinde yer alıyoruz.
Biliyorsunuz, bir açlık grevi dönemi yaşandı. 10
bini aşkın insanımız ana dilde savunma için -ana dilde savunma da bunlardan bir
parçaydı, önerilerden- açlık grevine girdi, 68’inci gün Türkiye büyük bir
krizin eşiğine geldi ancak bu olumlu sonuçlandı ve umut ışığı oldu, hatta
diyaloğun ve müzakerelerin zemini olarak umut doğurdu ve arkasından da yılbaşı
öncesi ve hemen akabinde, sonrasında görüşmeler başladı ve bugün, Türkiye'nin
bütün ikliminde barış rüzgârları esiyor ama nedense Mecliste savaş rüzgârları
esiyor. Millet, asiller barış istiyor, vekiller nedense savaş istiyor!
Bir tuhaflık var işin içinde.
Şimdi, biz, bu yasaya gönlümüzün rızasıyla, tam gönül rahatlığıyla
mı oy veriyoruz? Hayır. Ana dilde savunmanın pazarlığı, tartışması olmaz.
Bu -hem uluslararası sözleşmeleri hem
Anayasa 90’ı açıkladık- hazırlık aşamasında da, soruşturmada da, son aşamada
da, her aşamada da sanık haklarının, temel hakların başında geliyor. Bunu
birçok konuşmacı da açıkladı. Ama, şu an sınırlı bir
savunma hakkı getiriliyor, bunun getiriliş nedeni de özel yetkili mahkemelerin
uyguladığı sistemden kaynaklanıyor. Yargılamayı tıkadılar, sıkıntı yarattılar,
bu sıkıntı cezaevlerine ve Türkiye siyasetine yansıdı. Ancak, bazen kritik
aşamalarda küçük bir adım dahi atılması toplumda umudun ışıltısı oluyor,
toplumun özlediği bir atmosferin adımı oluyor ve işte o günlerde, açlık grevinden
hemen önce Sayın Adalet Bakanının yaptığı açıklamalarla ve Hükûmet tasarısı
olarak kongrelerinde dile getirilmesi, Türkiye’de iklimin değişmesine bir temel
neden olarak barışın umudunu güçlendirmiştir. O zaman, hepimize düşen görev,
hem hukuku güçlendireceğiz hem adil yargılamayı güçlendireceğiz hem kutsal olan
savunma hakkını güçlendireceğiz hem insan haklarını güçlendireceğiz, bununla
beraber barışı ve demokrasiyi güçlendireceğiz. Eğer milyonlarca halk yaşıyorsa
Türkiye’de ve kaderini bir yapmışsa, o Kürt kardeşin de Türk kardeşiyle eşit
yaşamayı isteme hakkı var. Bir santim, bir zerre fazlasını istemiyor ama
istediği için de sürekli aşağılanması durumu, hakaret, sürekli kırıcı,
dışlayıcı açıklamalar bizim hepimizi üzüyor, bizi üzen bu. Bunun nasıl önüne
geçebiliriz? Yani, hakikaten, şu ülkede hak ve hürriyetlerin bin yıllık
kardeşliğimizi bozmadığını defalarca kanıtladık. TRT Şeş’te bu oldu, Vakıflar
Yasası’nda bu oldu. Size birkaç yasa daha açıklayabilirim. Bakın, ülke
bölünmedi.
Bütün düğünlerinizde “Caney Caney”i birlikte söylemiyor musunuz?
Şemmame türküsü çıktığı zaman, Şemmame oyunu çıktığı zaman, ilk defa bölgede,
Kürdistan’da değil, Trakya’da, Ege’de oynanıyordu.
Evet, size “Kürdistan” dediğimiz için kızacaksınız ama bu Meclisin
ilk Meclis Başkanı Mustafa Kemal bu kürsüden, gizli zabıtlarda Kürdistan’dan,
Kürdistan’ın mukadderatından, muhtariyetinden, demokratik özerkliğinden
bahsediyor. Şimdi, kürsüde bu cumhuriyeti kuracak Mustafa Kemal’i bile
eleştiriyorsunuz, o dönem konuşulanları bile eleştiriyorsunuz. “Kürdistan”
kelimesi size öcü gibi geliyor, oysa bunlar çok konuşulmuş, biraz okuyun,
arşivlere inin, kitapları okuyun. (BDP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, salt o değil, Lozan’ı da var, her
şeyi de ama bir
şey söylüyorum: Her şeye rağmen barışta inat edeceğiz, direteceğiz, bu ülkede
birlikte yaşayacağız, birlikte çözeceğiz. Bu halk buna kararını vermiş, hiçbir
güç bunun önüne geçemez.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümünü oylarınıza sunacağım.
Ancak oylamanın açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge
vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının tümünün oylamasının açık
oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır, Mersin? Burada.
Şefik Çirkin, Hatay? Burada.
Sinan Oğan, Iğdır? Burada.
Necati Özensoy, Bursa? Burada.
Mehmet Günal, Antalya? Burada.
Mehmet Erdoğan, Muğla? Burada.
Enver Erdem, Elâzığ? Burada.
Mustafa Kalaycı, Konya? Burada.
Cemalettin Şimşek, Samsun? Burada.
Alim Işık, Kütahya?
Burada.
Hasan Türkoğlu, Osmaniye? Burada.
Atila Kaya, İstanbul? Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana? Burada.
Ali Halaman, Adana? Burada.
Yusuf Ziya İrbeç, Antalya? Burada.
Murat Başesgioğlu, İstanbul? Burada.
Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş? Burada.
Oktay Vural, İzmir? Burada.
Erkan Akçay, Manisa? Burada.
Ali Öz, Mersin? Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
tümünün açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 279
Kabul : 238
Ret : 41(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Mine
Lök Beyaz Tanju
Özcan
Diyarbakır
Bolu”
Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4’üncü sırada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin
Kanunu Tasarısı ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi;
İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34 Milletvekilinin Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türk Silahlı Kuvvetleri
Disiplin Kanunu Tasarısı
ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün'ün Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi;
İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34 Milletvekilinin Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/730, 2/680, 2/1056, 2/1084) (S. Sayısı: 394)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, daha önce 25/1/2013 ve 26/1/2013 tarihlerinde de çalışmasına karar
verilen Genel Kurulun bu tarihlerde çalışmamasına ilişkin önerisi
24/01/2013
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 24.01.2013 Perşembe günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mahir
Ünal Emine
Ülker Tarhan
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu
Başkan
Vekili Başkan
Vekili
Mehmet
Şandır Pervin Buldan
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu
Başkan
Vekili Başkan
Vekili
Öneri:
Daha önceden 25.01.2013 ve 26.01.2013 tarihlerinde de çalışmasına
karar verilen Genel Kurulun, bu tarihlerde çalışmaması önerilmiştir.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 29
Ocak 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.13