DÖNEM: 24 CİLT: 41 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
56’ncı Birleşim
23 Ocak 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili
Muhammet Bilal Macit’in, Babıali baskınının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Oğuz
Oyan’ın, tarım satış kooperatifleri birliklerinin güçlüklerinin
değerlendirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin, alan değişikliği yapmak zorunda bırakılan öğretmenlerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir ve 27 milletvekilinin, nefret suçlarında yaşanan artışın ve nefret
suçlarının toplumda yarattığı ayrışma ve travmanın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/476)
2.- Niğde Milletvekili Doğan
Şafak ve 29 milletvekilinin, Niğde ilinin İçmeli beldesinde ve ülke genelinde
kadastro çalışmalarından mağdur olan vatandaşların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/477)
3.- İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter ve 22 milletvekilinin, FATİH Projesi kapsamında yapılmış
akıllı tahta ihalesi ve MEB Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile patent
tasarımcısı arasındaki ilişkilerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/478)
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin kadınların iş gücüne
katılımının ve iş hayatında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/4/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
23 Ocak 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- AK PARTİ Grubunun,
gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Birgül
Ayman Güler’in, Isparta Milletvekili Recep Özel’in bazı ifadelerini
çarpıttığına ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit Kandili’ni kutladığına
ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit Kandili’ni kutladığına
ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit Kandili’ni
kutladığına ilişkin açıklaması
5.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit Kandili’ni kutladığına
ilişkin açıklaması
6.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla terörün egemenliğinin
meşrulaştırılmak istendiğine ve millet egemenliğine getirilen bu dayatmayı
Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul etmelerinin mümkün olmadığına ilişkin
açıklaması
7.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, yasa tasarısının
görüşmelerine başlamadan önce İzmir Milletvekili Oktay Vural’a söz vermesinin
doğru bir uygulama olmadığına ilişkin açıklaması
8.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın savunma hakkının
genişletilmesine yönelik olduğuna ve bir dayatmanın söz konusu olmadığına
ilişkin açıklaması
9.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Meclis çalışmalarında Anayasa’ya aykırılık iddialarının ne
şekilde ileri sürüleceğinin İç Tüzük’te açıkça ifade edildiğine ve Anayasa
Mahkemesinin televizyonlarda farklı dil ve lehçelerin kullanılmasıyla ilgili
2001 yılında verdiği karara ilişkin açıklaması
10.- Batman Milletvekili Ayla
Akat’ın, sosyal demokrat kimliğiyle siyaset yapan ana muhalefet partisinin
militarist bir tutum içinde olduğuna ilişkin açıklaması
11.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal demokrat kimliğine
söylenen hiçbir sözü kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın temel kanun niteliğine sahip olmadığı gerekçesiyle AK PARTİ grup
önerisinin işleme alınıp alınamayacağı hakkında
2.- 365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesinin, Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif
edilemeyecek olan 3’üncü maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işleme alınıp
alınamayacağı hakkında
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın MHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Isparta Milletvekili
Recep Özel’in, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- İzmir Milletvekili Birgül
Ayman Güler’in, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu
ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın;
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil
Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi
Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365)
X.- OYLAMALAR
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu
ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesine ilişkin oylaması
2.- Ceza Muhakemesi Kanunu
ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesine bağlı bir köyde yaşanan elektrik
kesintilerine ve aydınlatma sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/12879)
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, ülkemizin ev sahipliğinde gerçekleşecek uluslararası
şampiyonaların yapılacağı illere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç’ın cevabı (7/13961)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, Bakanlık’ta çalışan engelli personel ile ilgili verilere ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/13962)
4.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, ülkemizde spora ilgideki yetersizliğe ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/13963)
5.- İzmir Milletvekili Rahmi
Aşkın Türeli’nin, belediyeler tarafından spor kulüplerine yapılacak yardımların
sınırlandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç’ın cevabı (7/14123)
6.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, bir basket maçında çıkan olaylara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/14146)
7.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Tunceli’de bulunan yurtlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Suat Kılıç’ın cevabı (7/14247)
8.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2008-2012 yılları arasında tanıtım faaliyetleri için yapılan
harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/14293)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2008-2012 yılları arasında tanıtım faaliyetleri için yapılan
harcamalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/14322)
10.- İstanbul Milletvekili D.
Ali Torlak’ın, spor yatırımlarına ve millî sporculara ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14323)
11.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Kırıkkale’de bulunan iki tesisin ÇED raporuna ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/14540)
12.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, Ankara’da yapılan yurt açılışına ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14588)
13.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kafkas Üniversitesi KYK yurdu ile ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14589)
14.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa’nın Salihli ilçesindeki bir stada ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/14592)
15.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Özürlü Memur Seçme Sınavına ve boş engelli
kadrosuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/14888)
16.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, TBMM yerleşkesinde inşa edilen binaya ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/15376)
17.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, TBMM yerleşkesinde yapılan yeni binaya ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/15681)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Metin Külünk, 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilatı
Esasiye Kanunu’na ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, 19 Ocak tarihinde
Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi Genel Başkanı Ahmet Doğan’a
yönelik saldırı girişimi ve yaşanan olaylara,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahıska Türklerinin sorunları
ve beklentilerine;
İlişkin gündem dışı konuşmalarına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
cevap verdi.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, MHP Grubu olarak Bulgaristan Hak
ve Özgürlükler Hareketi Partisi Genel Başkanı Ahmet Doğan’a yönelik silahlı
saldırıyı kınadıklarına, geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına ve Hakkâri Yüksekova’da
Jandarma Özel Harekât görevlilerinin kaldığı konutlardaki elektrik kesintisi
nedeniyle yaşanan sıkıntının çözülmesi gerektiğine ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna hakkında yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili olarak tanzim edilen soruşturma
dosyasının iade edilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu, Anayasa ve
Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan dosyanın
Hükûmete geri verildiği açıklandı.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 19 milletvekilinin, 6223 sayılı
Kanun’a göre çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin mahiyetinin,
yansımalarının, hukuki, sosyal, ekonomik ve siyasal bakımdan sonuçlarının
(10/468),
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve 26 milletvekilinin,
uzun tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin ve adil
yargılanma haklarının ihlal edilip edilmediğinin (10/469),
İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 22 milletvekilinin, kayıt
dışı istihdamın önlenmesi ve kadın çalışanların kayıt dışı istihdamı ile ilgili
sorunlarının (10/470),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 35 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın bu kısmın 4’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; yasa dışı telefon ve ortam dinleme
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin (10/471, 10/472, 10/473,
10/474, 10/475) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 22
Ocak 2013 Salı günkü (Bugün) birleşiminde okunmasına ve önergelerin
görüşmelerinin gündemde bulunan (10/74) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi ile birlikte aynı günkü birleşimde yapılmasına; Genel Kurulun 22 Ocak
2013 Salı günkü (Bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek 394 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi kabul edildi.
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, (2/141) esas numaralı
24/2/1968 Tarihli ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Anayasa Komisyonunda açık bulunan ve AK PARTİ Grubuna düşen 1
üyeliğe Nevşehir Milletvekili Ebu Bekir Gizligider seçildi.
MHP Grubu adına grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın (10/471),
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 30
milletvekilinin (10/472),
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 21 milletvekilinin (10/474),
BDP Grubu adına grup başkan vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in (10/475),
Haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine yönelik
ihlallerin tespiti ve önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri;
AK PARTİ Grubu adına grup başkan vekilleri Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve 135 milletvekilinin (10/473) haberleşme özgürlüğü ve
özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin tespiti ve önlenmesine yönelik
tedbirlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin 500 kelimeden fazla olması nedeniyle özeti;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Haberleşme özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğine yönelik
ihlallerin tespiti ve önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin (10/74, 10/471, 10/472, 10/473, 10/474, 10/475)
esas numaralı Meclis araştırması önergeleri birlikte yapılan ön görüşmelerinden
sonra kabul edildi.
Kurulacak komisyonun, 17 üyeden teşekkül etmesi, çalışma süresinin
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere üç
ay olması, gerektiğinde Ankara dışında da çalışması kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 3
Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (2/1059, 1/689) (S. Sayısı: 393) görüşmeleri tamamlanarak,
4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Slovakya
Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/368) (S. Sayısı: 35),
Yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
5’inci sırasında yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu’nun (1/728, 1/719) (S. Sayısı: 395) görüşmeleri tamamlanarak
kabul edildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in şahsına,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince, 23 Ocak 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 23.38’de birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Mine
Lök BEYAZ Tanju
ÖZCAN
Diyarbakır Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
78
23 Ocak 2013 Çarşamba
Rapor
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın;
Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım
Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve 32 Milletvekilinin; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/1137, 2/739) (S. Sayısı: 396) (Dağıtma tarihi: 23.01.2013)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, ülkemizdeki altın stokuna ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/2738) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, THY tarafından gerçekleştirilen bir uçak alımına ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2739) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
3.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in, hastanelerde görevli müdür ve müdür yardımcılarına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2740) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
4.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars, Iğdır ve Ağrı’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/2741) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
5.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki rehber öğretmen ihtiyacına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2742) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
6.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars, Iğdır ve Ağrı’da rehber öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2743) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
7.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/2744) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
8.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman’da bulunan 112 acil istasyonlarının yetersizliğine
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2745) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
9.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman’daki sulama kanallarının tamamlanamamasına ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2746) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
10.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, ülkemizde mülteci olarak çalışan işçilere ilişkin Dışişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2747) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
11.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, gazetecilerin sendikal haklarına ve çalışma koşullarına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/2748) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
12.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman, Şırnak ve Hakkâri’deki rehber öğretmen ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2749) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
13.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Van ve Elazığ’daki rehber öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2750) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
14.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki 112 acil istasyonlarının yetersizliğine ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2751) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
15.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki rehber öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2752) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
16.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/2753) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
17.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki karla mücadele ekipmanının yetersizliğine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/2754)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
18.- Antalya Milletvekili
Arif Bulut’un, İzmir’de bir hastanede hasta ve refakatçilere verilen yemek
hizmetinin yetersizliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2755) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin, askerde iken hayatını kaybeden üç kişinin ölümleri ile ilgili
soruşturmaların akıbetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16001)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
2.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yurt dışında işlediği suçlar nedeniyle yargılanan
ve cezaya çarptırılan vatandaşlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16002) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
3.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Giresun Üniversitesinde yapılan bir ihale ile
ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16003) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
4.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, makam odasında ortam dinleme cihazı bulunmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16004) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
5.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir Sayıştay raporundaki tespitler ile ilgili
yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16005)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
6.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kastamonu Üniversitesinde sahte diplomalar ile
görev yaptığı iddia edilen bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16006) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
7.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, Rusya-Suriye seferi yaparken Ankara’ya indirilen yolcu uçağında
bulunan malzemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16007)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
8.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakanlık tarafından kiralanan hizmet
binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16008) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.01.2013)
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Washington Büyükelçisinin yaptığı bazı
açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16009) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.01.2013)
10.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Büyük Mağazalar Kanun Tasarısına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16010) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
11.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun Üniversitesinde yapılan bir ihale ile
ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16011) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
12.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, yeşil pasaport uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16012) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
13.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Gaziantep’in Şahinbey ilçesindeki bir mahalledeki TOKİ
konutları ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16013) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
14.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Taksim Meydanı yayalaştırma çalışmalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16014) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
15.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan’ın, Diyarbakır Cezaevinde tutuklu bulunan bir milletvekilinin
yayınlara erişiminin engellendiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16015) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
16.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16016) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
17.- Hakkâri Milletvekili
Adil Kurt’un, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarınca dağıtılan kömürlere
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16017)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
18.- İzmir Milletvekili Musa
Çam’ın, evde bakım hizmetlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16018) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
19.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16019)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
20.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16020) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.01.2013)
21.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/16021) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
22.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16022)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
23.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16023)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
24.- Mardin Milletvekili Erol
Dora’nın, Zonguldak’ta bir kömür ocağında meydana gelen patlama ve göçük
olayına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16024) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
25.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan’ın, bir vatandaşın malulen emeklilik hakkının elinden alındığı
iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16025) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
26.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16026)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
27.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in, intibak zammına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16027) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
28.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, Zonguldak’ta bir maden ocağında göçük sonucu hayatını kaybeden
işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16028) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
29.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Zonguldak’ta meydana gelen maden kazasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16029)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
30.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16030)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
31.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından kiralanan hizmet binalarına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16031) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.01.2013)
32.- İzmir Milletvekili
Birgül Ayman Güler’in, İzmir Karabağlar-Uzundere mevkiinde TOKİ tarafından
yaptırılan konutlarda yaşanan sorunlara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16032) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
33.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16033)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
34.- Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş’ün, 1923’ten bugüne yabancılara satılan taşınmazlara ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16034) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
35.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, 2000-2012 yılları arasında yabancılara satılan taşınmazlara
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/16035)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
36.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Bakü’de bir caminin kapalı olduğu iddiasına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16036) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
37.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, Suriyeli sığınmacılara ve bunlarla ilgili iddialara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16037) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
38.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16038) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
39.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/16039) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
40.- Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş’ün, 2012 yılındaki ithalat miktarına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16040) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
41.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Zonguldak’ta bir kömür ocağında meydana gelen patlama ve
göçük olayına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16041) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
42.- Hatay Milletvekili
Mevlüt Dudu’nun, Ağrı’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16042) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
43.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, madenciliğin ve madencilerin sorunlarına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16043) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.01.2013)
44.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Zonguldak’ta meydana gelen maden kazasına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16044) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
45.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/16045)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
46.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kars ilinin saman ihtiyacına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16046) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
47.- Aydın Milletvekili Osman
Aydın’ın, pamuk üreticilerine verilen prim desteğine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16047) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
48.- Aydın Milletvekili Osman
Aydın’ın, mısır üreticilerine verilen prim desteğine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16048) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
49.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
50.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun personeline ve il
koordinatörlüklerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16050) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
51.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Şanlıurfa’da 1958 yılında spor kompleksi yapılması için hibe
edilen bir arazinin iş merkezi yapılmak üzere kullanılacağı iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16051) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
52.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane tarafından ihale edilen bir işin
yüklenicisinin yabancı uyruklu kişileri çalıştırdığı iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16052) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
53.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, şehit yakınlarına kamuda ikinci iş imkanından faydalananlara ve
ikinci iş sağlanmasına yönelik yasal düzenlemenin uygulanmasından kaynaklanan
sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16053) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.01.2013)
54.- Hatay Milletvekili
Mevlüt Dudu’nun, Hatay’ın Payas ilçesinde kiralanan bir külliyeye ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16054) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
55.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, İSMEP projesi için kullanılan kredilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16055) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
56.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16056) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
57.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16057) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
58.- Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş’ün, kalkınma ajansları personelinin yurt dışı seyahatlerine ilişkin
Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16058) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
59.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin, Kars’ta aşıklık geleneğine ve aşıkların sorunlarına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16059) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
60.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin bazı yöneticileri hakkındaki soruşturmalara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16060) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.01.2013)
61.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane Başkanlığı tarafından yurtdışından alınan
yayınlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16061)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
62.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane Başkanlığı tarafından yapılan bazı mal
alımları ile ilgili iddialara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16062) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
63.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, Söke’deki tarihi bir kilisenin restorasyonuna ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16063) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
64.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, tarihi binaların bakım ve restorasyonuna ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16064) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
65.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/16065) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
66.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede kullanılan bir veri tabanı uygulamasının
alındığı yabancı bir firmaya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16066) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
67.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, 2013 Bütçe Kanunu’nda belediyelere yardım amacıyla ayrılan
ödeneğe ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16067) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.01.2013)
68.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16068) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
69.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, liselerde kız öğrencilerin kıyafetine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16069) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
70.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, terör örgütü tarafından kaçırılan öğretmenlerin maaşlarının
ödenmeye devam edilmemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16070) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
71.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, iki kitabın müstehcen olduğu gerekçesiyle okullarda
okutulmasının engellendiği iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16071) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
72.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’daki derslik ve öğretmen eksikliğine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16072) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
73.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Anadolu Üniversitesinin ders kitaplarını öğrencilere
zamanında dağıtmadığı iddiasına ve sınav yerlerinin belirlenmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16073) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.01.2013)
74.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, il ve ilçe müdürlüklerindeki şube müdürü atamalarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16074) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.01.2013)
75.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, öğretmenlerin alan değişikliğine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16075) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
76.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16076) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
77.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, branşlara göre öğretmen sayısına ve açığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16077) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.01.2013)
78.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Orman Bölge Müdürlüğünün Diyarbakır’dan Şanlıurfa’ya taşınmasına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16078)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
79.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, Milli Parklar Bölge Müdürlüklerinde görevli orman muhafaza
memurlarının tazminatlarının eksik ödendiği iddialarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16079) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
80.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, orman muhafaza memuru alımında cinsiyet ayrımcılığı
yapıldığı iddialarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16080) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
81.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16081)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
82.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, 663 sayılı KHK sonrası Manisa’daki hastanelerde yapılan
atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16082) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.01.2013)
83.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yöneticilerine ve
haklarında yolsuzluk iddiası olan Bakanlık personeline ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16083) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
84.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16084) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.01.2013)
85.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, üniversite hastanelerinde eğitim-öğretim faaliyetine katılan
serbest hekimlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/16085)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
86.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Diyarbakır’daki bir kamu arazisinin bir vakfa tahsis edildiği
iddiasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16086) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
87.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir’in, Uluslararası Telekomünikasyon Düzenlemeleri Kanunu’nda yürütülen
çalışmalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16087) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
88.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir’in, Uluslararası Telekomünikasyona İlişkin İkinci Dünya Konferansına
ülkemizden katılan heyete ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16088) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
89.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Yatağan-Milas karayoluna ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/16089) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.01.2013)
90.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16090) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
91.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, şehir içi toplu ulaşım amacıyla Bursa’ya ithal edilen araçlara
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16091) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
92.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul-Şile’de meydana gelen deniz kazasına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16092) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2013)
93.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Kuran kurslarında eğitim alan öğrenci sayısına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/16093) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.01.2013)
94.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, depremlerin sismik moment büyüklüğünün hesaplanmasına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/16094)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.01.2013)
95.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/16095) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
96.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/16096) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
97.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Bakan yardımcısına, görevlerine ve çalışmalarına
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16097) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.01.2013)
98.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, üniversitelerle ilgili bir açıklamasına ilişkin Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/16098) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08.01.2013)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir ve 27 Milletvekilinin, nefret suçlarında yaşanan artışın araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/476) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2012)
2.- Niğde Milletvekili Doğan
Şafak ve 29 Milletvekilinin, kadastro çalışmalarından mağdur olan vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/477) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.01.2012)
3.- İstanbul Milletvekili Nur
Serter ve 22 Milletvekilinin, Fatih Projesi kapsamında yapılmış akıllı tahta
ihalesinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/478) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2012)
Süresi İçinde
Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı’nın, kamu kurum ve kuruluşlarının taşınmazlarının üzerindeki
tasarrufa yönelik işlemler için Başbakanlıktan izin alınmasına yönelik
Başbakanlık Genelgesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12373)
2.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, Cuma hutbesinde Atatürk’ün anılmamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12560)
23 Ocak 2013
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 56’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Babıali
Baskını hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Muhammet Bilal Macit’e
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Muhammet Bilal Macit’in, Babıali baskınının 100’üncü yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
MUHAMMET BİLAL MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 23 Ocak, ittihatçıların
Babıali Baskını’yla iktidarı ele geçirmelerinin 100’üncü yılı. Belki, birçoğumuz
için bu hatırlatma, Türk tarihinin daha bildik ve daha şanlı yıl dönümleri
içerisinde bize bir teferruat gibi gelebilir ama sanırım hatırlanmaya, anmaya
değer bir tarih, şanlı olduğundan değil elbette. Zira, tarihimizde bazı dönüm
noktalarını şanlı olduklarından değil tam tersi, utanç vesilesi olduklarından
ve üstelik bugünümüze miras bıraktıklarından dolayı hatırlamamız gerekir.
Babıali Baskını’nı kısaca
hatırlayacak olursak, henüz daha paşa olmamış Enver ve daha sonra Teşkilatı
Mahsusanın zalim tetikçisi olarak şöhret yapacak olan ittihatçı fedai Yakup
Cemil’in başı çektiği bir grup, toplantı hâlindeki kabineyi Babıali yokuşunda,
şimdiki Valilik olan binada, o zamanki başbakanlık binasında basar. Kabine
mensupları ne olduğunu anlamaya çalışırken Harbiye Nazırı Nazım Paşa vurulur,
Enver ise Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Kâmil Paşa’nın makamına girerek, kafasına
tabanca dayayarak ona istifa mektubunu yazdırır. Bu esnada, ittihatçıların
ateşli hatibi Ömer Naci, Babıali önünde toplanan kalabalığı coşturmakta,
kalabalığı “Yaşasın millet! Yaşasın İttihat ve Terakki!” diye bağırtmakta,
galeyana getirmektedir. Bellidir ki bu şekilde milletle İttihat ve Terakki
özdeşleştirilmekte ve vatanseverliğin tek ölçütü İttihat ve Terakki
şakşakçılığına indirgenmektedir. İşte, bu çok tanıdık bir siyasi stratejidir:
“Doğruyu ve vatanseverliği ben bilirim, farklı düşünen ise haindir.”
İşte, bu hengâme ve
mizansenle İttihat ve Terakki iktidara el koymakla kalmamış, kör topal da olsa,
ideal olmaktan uzak da olsa çok partili seçim sistemini ve canlı fikir hayatını
sona erdirmiştir. İkinci Meşrutiyet’in Babıali Baskını öncesindeki bu beş yılının
bugün hatırlanmaz olması da tesadüf değildir. Zira, 1908 ve bu beş yılın
hatırası -bilinçli bir politika olsa gerek- unutturulmuştur.
Bugün, Türkiye’de çok partili
sisteme ve demokrasiye geçişi 1950’den başlatırız ancak bu şekilde, 1908-1913
arası bu beş yılın sayısız dergisini, gazetesini, farklı ideolojilerin kamusal
alanda tartışmasını hatırlamayız, sanki bizim tarihimizde çoğulculuk hiç
yaşanmamış ve tarihimizin bir parçası olmamış gibi. Babıali Baskını’nı da
hatırlamamızı istememişler, zira, tesis edilmiş baskı ve denetim sisteminin
illa da bir tarihsel zorunluluk olmadığını fark etmemizi arzu etmemişler. O
zaman, hürriyetin ilanı olarak anılan 1908, birçok bakımdan çok sesli bir
ortamın beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmasıydı. Bu dönemde canlı bir
entelektüel hayat yeşermişti ancak maalesef, bu çok renkli ve özgür ortam topu
topu beş yıl sürebildi. Âdeta doğa boşluk kaldırmadı ve İttihat ve Terakki,
Babıali Baskını’nın ardından diktatörlüğünü kurdu, her türlü farklı sesi
bastırdı ve gayrimeşru ilan etti. Babıali Baskını’nın mirası ise maalesef
kalıcı oldu. Çok sesliliğin nizam ve asayiş adına, dış tehditler adına, fitne
ve nifaka karşı uyanık olma adına bastırılması sonraki dönemlere de intikal
eden ve her türlü otoriter uygulamayı ve baskıyı meşrulaştıran bir manivela
oldu.
İttihatçıları tek parti
dönemi takip etti. Her türlü farklı ses dışlandı ve yasaklandı. Çok partili
dönemde ise dolaylı baskı ve kontrol mekanizmaları süregitti. Kısacası, vesayet
sistemi kendini korudu. Nasıl 1908’in beş yılında zengin bir ortam yavaş yavaş
yeşerdiyse 2002 sonrasında, bugün de aynı durum söz konusu. Rus edebiyatçı İlya
Ehrenburg’ün 1953’te Stalin’in ölümünün ardından yeşeren canlı ortamı
tanımlamak için kullandığı tabirle “Buzlar çözülüyor.”
Bugün Türkiye’de yaşanan,
kışın ardından baharın gelmesidir. Daha önce ifade edilmeyen fikirler şimdi
rahatça ifade edilir oluyor, vesayet sistemi ortadan kalkıyor ama bu kolay
olmuyor; bazen rahatsız oluyoruz “Bu nereden çıktı şimdi?” diyoruz.
İçselleştirdiğimiz ön yargılarımız var. Kimileri herkesin tek bir şekilde
düşünmesi gerektiğini, biri farklı düşünüyorsa altında bir bityeniği olduğunu
düşünüyor. Ancak, farklı fikirleri dinleyeceğiz, karşı görüşlerimizi dile
getireceğiz ve kamusal ortamda
entelektüel bir tartışmayı karşı tarafı dövmek için değil, ortak iyiye beraber
ulaşmak için yürüteceğiz. Bir bakıma, 1908’in 1913’te bilinçli olarak tarihin
ve hafızalarımızın uzaklarına ittirilmesinin ve unutturmayı başarmasının
ardından, Babıali Baskını’nı hatırlamak için çok uygun bir zaman. Babıali
Baskını’ndan beri üzerimize çökmüş ve bizi de köreltmiş karanlığı yırtmak,
buzları çözmek için de uygun bir zaman. Biz de bu süreçte öğreniyoruz ve
öğrendikçe daha iyi olacağız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, tarım
satış kooperatif ve birliklerinin güçlüklerinin değerlendirilmesi hakkında söz
isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, tarım satış kooperatifleri birliklerinin
güçlüklerinin değerlendirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarım satış kooperatif ve birlikleri 2000
yılında çıkan 4572 sayılı Yasa’ya tabiler ve bu yasa, bilindiği gibi, Dünya
Bankasının tezgâhından geçerek hazırlanmış bir yasaydı. Ne yazık ki iktidarınız
süresince, on bir yıldır da bu yasaya dokunulmadı, oysa bu yasa ömrünü çoktan
tamamladı. Türkiye’nin bağımsız tarım politikalarına ihtiyacı var.
Neden zor durumda TSKB’ler?
Çünkü bir kere, çok ciddi birikmiş borçları var. Bu birikmiş borçları özellikle
Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’na yani devlete; bir başka borç birikimi de
bankalara. Esas şu anki zorlukların birinci nedeni bu. İkinci nedeni, ürün
alımı yapmakta ve aldıkları ürünün bedellerini ödemekte zorlanıyorlar çünkü bir
yandan borç baskısı, bir yandan da yeterli kaynak, kredi bulamama baskısı
yüzünden iş göremez hâldeler.
Bakın, bu DFİF borçları ile
ilgili size örnek vereyim: Şu an, 16 birliğin toplam 1 milyar 42 milyon
civarında bir DFİF borcu var. Aslında, bunun çıkışı, başlangıcı 2000 yılından
sonra, 250 milyonluk bir kredi açılmasıyla başlamıştı DFİF üzerinden ve bu
sürekli döndü. Şu sanılmasın: Yani 250 milyon anapara, gerisi faiz. Bundan
ibaret değil, faiz çok daha yüksek çünkü sürekli olarak ödemeler var ve bu borç
kendini yeniden üretmekte. Mesela, şu an, TARİŞ Zeytinyağının DFİF’e 169 milyon
borcu gözüküyor, bunun 104 milyonu faiz. TARİŞ Üzüm Birliğinin 165 milyon borcu
gözüküyor DFİF’e; bunun 111 milyonu faiz. Ama, aslında burada gözüken bu 50-60
milyonluk anaparalar yanıltıcı. Neden yanıltıcı? Çünkü 2005 yılından itibaren,
birliklerin borçlarını faizleri de içine katarak kapitalize etme dönemi
başladı. Bu kapitalizasyon dediğimiz -tıpkı kapitülasyon gibi- aslında sanki
hiç ödeme yapılmamış izlenimi vermekte. TARİŞ Üzüm Birliğinden örnek vereyim:
Şimdiye kadar 128 milyon lira para ödemiş, toplam kullandığı kredi 135 milyon
yani aslında olması, kalması gereken
borcu 7 milyon olması gerekirken şu an 165 milyonluk borcu gözüküyor. Bunun
yani her yıl yeniden kapitalize etme üzerinden bu borçların yükseltilmesinin
birliklerin belini büktüğünü, dolayısıyla bu bilanço bozulmasına neden olan bu
borçlar nedeniyle birliklerin kamu ya da özel bankalardan kredi alırken çok
ciddi anlamda ya yüksek faizlere mahkûm oldukları ya da yeterli krediyi
bulamadıkları gibi bir sonuçla karşı karşıyayız. Birliklerin ürün teminatları
kabul edilmiyor bankalar tarafından, bunların gayrimenkulleri de teminat olarak
yetersiz kalıyor.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, birçok kurum görevini, işlevini yapamaz durumda. O zaman, niçin
esnaf için olduğu gibi Kredi Garanti Fonu gibi bir kredi olmasın, niçin devlet
DFİF mekanizmasını gerçekten bir ürün teminatı üzerinden düşük faizlerle -yani
sıfır faizle aslında doğrusu- gerçekleştirmiyor olsun?
Değerli arkadaşlarım, ortaya
çıkan bu durum yani birliklerin görevlerini, işlevlerini yapamaz duruma gelmesi
hem IMF, Dünya Bankası politikalarının sonucudur hem de bu politikaları büyük
bir azimle uygulayan iktidar partisinin, AKP’nin sorumluluğu nedeniyledir.
Neden? Çünkü, 4572 sayılı Yasa’yı yenilemediler, olağanına bıraktılar, yürüsün
gitsin, birlikler çözülsün, çöksüne bıraktılar, bağımsız tarım politikaları geliştirmediler,
kooperatifçiliği desteklemeyi asla gündemlerine getirmediler, şov olsun diye
kooperatifçileri topladılar ve tarım satış kooperatiflerinin vazgeçilmezliğini
bir türlü anlayamadılar. Şimdi ne yapmalı? Anapara dâhil DFİF’lerin tasfiyesi
gerekiyor. Ürün alımlarına mutlaka düşük faizle ya da sıfır faizle kredi
getirilmesi gerekiyor. Tarım Kanunu’nun uygulanması yani tarıma millî gelire
oranla yüzde 1 desteğin mutlaka yapılması ve fark ödeme sisteminin getirilmesi
gerekiyor ve 4572 sayılı Yasa değişmeli. Bu konuda benim bir kanun teklifim
var; her dönem, her yasama döneminde veriyorum, yeniden verdim, bunu mutlaka
gündeme getirin ve tabii, bağımsız tarım politikalarını uygulamayı da birazcık
aklınıza getirin.
Son olarak şunu söyleyeyim:
Yarın İzmir’de, İzmir Büyükşehir Belediyesinin duruşması var. İzmir Büyükşehir
Belediyesi üzerindeki siyasi baskıların, yargının bir silah olarak
kullanılmasının yeni bir safhasını göreceğiz. Ben iktidara şunu söylüyorum:
İzmir’den elinizi çekiniz çünkü İzmirlilerin buna karşılığı bugün çok daha sert
olacaktır.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz,
öğretmenlerin alan değişikliği hakkında sorunlarına dair söz isteyen Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’ye aittir. (BDP sıralarından alkışlar)
3.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, alan değişikliği yapmak zorunda bırakılan
öğretmenlerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MÜLKİYE BİRTANE (Kars) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yan alan değişikliği yapmak zorunda
bırakılan öğretmenlerin yaşadıkları sorunları sizlerle paylaşmak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi
daha uygulanmaya başlanmadan 30 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 80 bine yakın
öğretmen norm fazlası durumuna düşmüştür.
Yıllardır atama bekleyen
binlerce öğretmen, atamaları yapılmayınca çareyi alan değişikliği yapmakta
buldular. Yine, eş durumundan atama isteyen öğretmenler alan değişikliğini bir
fırsat olarak gördüler ancak bugün gelinen aşamada bu durum, söz konusu
öğretmenler için daha büyük mağduriyetler doğurmuştur. Alan değişikliği ile
başka branşlarda çalışmak zorunda kalan öğretmenler yeni oldukları alanda yetersiz
kaldıklarını, öğrencilerinin sorunlarına cevap olamayınca da kendilerini
verimsiz gördüklerini beyan etmektedirler. Bu durumun öğrencileri de mağdur
ettiğini, yabancı oldukları branşlarda girdikleri derslerde öğrencilerin
kendilerinden faydalanamadığını, en basit sorularına bile cevap veremediklerini
anlatan öğretmenlerin çoğu, alan değişikliği yaptıktan sonra depresyona
girdiğini, mesleklerinden soğuduklarını aktarmışlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; illere gönderilen bilgi yazısında, alan değişikliği iptalinin
sadece iller arası alan değişikliği yapanları kapsadığı, öğretmenlerin eski
görev yerlerine dönmeleri şartıyla taleplerinin karşılanacağı belirtilmiştir.
Alan değişikliği iptalinin sadece il dışı olacak şekilde dar tutulması ve öğretmenleri
"Geldiğiniz illere geri giderseniz iptalinizi yaparız." denmesi,
öğretmenleri işsizliği gösterip her türlü haksız hukuksuz uygulamaya razı olmak
zorunda bırakmaktır.
Sorunlarını paylaştığımız
yüzlerce öğretmenden aldığımız bazı maillerin sadece isimlerinin baş harflerini
kullanarak sizlerle birkaçını paylaşmak istiyorum.
“Acil… Acil… Artık dayanacak
gücümüz kalmadı. Bunları yazarken dahi titreme nöbetleri geçiriyorum. Depresyon
ilaçları fayda etmiyor, yavaş yavaş ölüyorum. On yedi yıllık başarılı bir sınıf
öğretmeni iken yan alana geçtim. O günden bu tarafa, yaşayan bir ölü gibiyim.”
Ayşe adında bir öğretmen: “
On dört yıl sınıf öğretmenliği yaptım. Alanımı değiştirdim. Gittiğim okulda
bana görev bile vermek istemediler, yüzüme bakmadılar, sürekli göz hapsindeyim,
rahatsız oluyorum, psikolojim bozuldu. Ne yapacağımı bilemez durumdayım.
Kendime güvenim kalmadı. Böyle öğretmenlik olur mu? Öğrenciler saygısızlık
yapıyor, veliler de öyle. Kimse bizi istemiyor. Ben bu şekilde çalışamıyorum.
Bıktım usandım her şeyden, kendimden nefret eder duruma geldim.”
M.Y.: “Yan alan sosyal
bilgilere geçiş yaptım ama çok pişmanım, yapabileceğimi sandım, yanılgıya
düştüm. Bulunduğum alanda yetersiz olduğumu düşünüyorum. Lütfen, sayın vekilim,
şu alan değişikliği garabetini gündeme getirin, yüzlerce öğretmen intiharın
eşiğine gelmiş durumda.”
Z. B.: “ On sekiz yıllık
sınıf öğretmeni iken yan alanıma, İngilizceye geçtim, geçtiğim günden beri
hayatım altüst oldu, yapamıyorum. Veliler de yan alana geçtiğimi öğrenmişler,
sürekli idareye baskı yapıyorlar derslere başka öğretmen girsin diye. Bunu
duyduktan sonra iyice psikolojim bozuldu.”
Evet, öğretmenler alan
değişikliğinin kendileri için ciddi bir sorun olduğunu, bu nedenle de kendi
alanlarına yeniden dönmek istediklerini ve bu konudaki belirsizliğin ortadan
kaldırılmasını talep etmektedirler. Alan değişikliğinin iptali için yapılan başvuru
ise hâlâ karara bağlanmış değil. Başvurunun sonucu beklenmeden değişiklik iptal
edilmelidir, aksi takdirde hem öğretmenler hem de öğrenciler için onarılmaz
sonuçlar doğuracaktır Çünkü yan alan uygulaması ile yetenek sınavıyla alım
yapılan öğretmenlik bölümlerine yetenek sınavlarına girmeden, yani alan ile
ilgili yeteneğe ve bedensel yeterliliğe sahip olmayan sınıf öğretmenleri
atanmıştır. Bu durumun, sonuç olarak İngilizce, fizik, kimya, matematik,
edebiyat derslerinde eğitimin kalitesini düşüreceği aşikârdır. Aynı zamanda, bu
uygulama, Millî Eğitim Bakanlığının öğretmenlerin ve eğitim kalitesini artırma
amacıyla KPSS artı alan sınavı yapma düşüncesiyle de çelişmektedir.
AKP Hükûmeti, eğitim alanında
uyguladığı yanlış politikalarla sorunlu bir eğitim camiası ve bu camianın
yetiştireceği sorunlu bir toplum yaratacağını bilmeli ve bu uygulamadan derhâl
vazgeçmelidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir ve 27 milletvekilinin, nefret suçlarında yaşanan
artışın ve nefret suçlarının toplumda yarattığı ayrışma ve travmanın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/476)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de son on yılda
ırkçılık, cinsiyetçilik, yobazlık, yabancı düşmanlığı ve benzeri saiklerle
işlenen nefret suçlarında bir artış yaşanmaktadır. Nefret suçlarında, fail ile
kurban arasında doğrudan bir ilişki dışında kurban, sırf sahip olduğu grup
kimliğinden ötürü hedef seçilebilmektedir. Genel olarak nefret suçları, mağduru
ve mensup olduğu grubun diğer üyelerini korkutmakta ve kendilerini tecrit
edilmiş, savunmasız ve hukuk tarafından korunmasız olarak hissetmelerine yol
açmaktadır. Öte yandan, söz konusu suçların doğurduğu bu öldürücü hissiyat ve
psikolojik etki, ırksal, dinsel ve etnik gerilimleri daha da tırmandırmakta,
misillemelere ve zorunlu göçe neden olabilmektedir.
Rahip Santoro cinayeti
(2006), Hrant Dink cinayeti (2007), Zirve Yayınevi katliamı (2007), Selendi'de
Roman yurttaşlara yönelik linç girişimi (2010), çeşitli illerde Kürt
yurttaşlara yönelik linç girişimleri, siyasetçi ve bürokratların Alevilere
yönelik nefret söylemleri ve basında sıklıkla yer alan LGBTT cinayetleri son
yıllarda tanık olunan nefret suçları örnekleridir.
Birleşmiş Milletler Irk
Ayrımcılığının Önlenmesi Komitesinin Mart 2009 tarihli Türkiye raporunda,
Türkiye'de ırk temelli nefret ile işlenen suçların yoğunluğu ve devletin uluslararası
hukuktan doğan yükümlülükleri dikkate alındığında, yasalarda gerekli
düzenlemelerin bir an önce yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Avrupa Konseyine
bağlı Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonunun 2005 tarihli Türkiye
raporunda da güvenlik güçlerinin azınlık gruplarına karşı kötü muamelede
bulunduğu, medya ve kamuoyunda azınlık gruplarını aşağılayan, özellikle de bazı
basın organlarında antisemitik yayınların yapıldığı ve ders kitaplarında dinî
azınlıklara yönelik olumsuz ifadelerin kullanıldığı belirtilmiştir.
İnsan Hakları Gündemi Derneği
tarafından 2009 yılında yürütülen "Türkiye'de Nefret Suçları"
başlıklı çalışmada Türkiye'de, AGİT raporlarına yansıyan pek çok nefret suçu
bulunmasına rağmen, devlet tarafından söz konusu suçlanın takip edilmediği ve
araştırılmadığı ifade edilmektedir. Türkiye'de nefret suçlarının varlığı
konusunda devletin veri toplamadığı, önlenmesine yönelik gerekli kurumların
oluşturulmadığı ve bu konuda herhangi bir çalışma yapılmadığı belirtilmektedir.
Dahası, Türkiye'de nefret suçlarına yönelik herhangi bir cezai yaptırım öngören
yasal düzenlemelerin mevcut bulunmadığı, bunun sonucu olarak da nefret suçları
ve nefret propagandasının cezasız kaldığı ifade edilmektedir. Yine ilgili
çalışma, Türkiye'de 2006 yılının başından itibaren etnik ya da dinî
azınlıklara, cinsel yönelimi ve toplumsal cinsiyet kimliği farklı olan kişilere
yönelik saldırıların gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır.
Sosyal Değişim Derneğinin
"Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl 10 Örnek" projesi danışmanı
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, medyanın egemen ideolojinin bir aygıtı olarak
milliyetçiliği ve ırkçılığı yeniden üretirken toplumsal öfke ve nefret
duygularının ötekilere karşı yöneltilmesine neden olduğunu belirtmektedir. Ana
akım medyanın içselleştirdiği “biz”lik
tanımına uymayan herkes "öteki"leştirilmektedir. Araştırmada, nefret
suçlarının soruşturulacağına ve failler hakkında yasaların tam olarak
uygulanacağına dair açık mesaj verilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır.
Unutulmamalıdır ki nefret
suçları diğer suçlardan farklı olarak hem mağdurlar hem de genel olarak toplum
üzerinde tahribata yol açmakta, kurbanların maruz kaldıkları fiziksel
zararların dışında, kalıcı stres gibi olumsuz psikolojik sonuçlar
doğurmaktadır. Nefret suçlarının mağdur bireyler ve bu bireylerle ortak
özelliklere sahip daha geniş kesimler üzerinde yarattığı etki göz önüne
alındığında sorunun büyüklüğü daha iyi anlaşılabilir.
Bu nedenle, nefret suçlarında
yaşanan artışın ve nefret suçlarının toplumda yarattığı ayrışma ve travmanın
tüm boyutlarıyla araştırılarak sorunun çözümüne yönelik gerekli önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Aykan Erdemir (Bursa)
2) Namık Havutça (Balıkesir)
3) Binnaz Toprak (İstanbul)
4) Veli Ağbaba (Malatya)
5) Ayşe Eser Danışoğlu (İstanbul)
6) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
7) Bülent Tezcan (Aydın)
8) Sedef Küçük (İstanbul)
9) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
10) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
11) Haydar Akar (Kocaeli)
12) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13) Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Celal Dinçer (İstanbul)
15) Nurettin Demir (Muğla)
16) Ali Haydar Öner (Isparta)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Aytuğ Atıcı (Mersin)
19) Mustafa Moroğlu (İzmir)
20) Özgür Özel (Manisa)
21) Arif Bulut (Antalya)
22) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
23) İhsan Özkes (İstanbul)
24) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
25) Ali Demirçalı (Adana)
26) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
27) Osman Aydın (Aydın)
28) Recep Gürkan (Edirne)
2.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak ve 29 milletvekilinin, Niğde ilinin İçmeli beldesinde
ve ülke genelinde kadastro çalışmalarından mağdur olan vatandaşların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/477)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Niğde ili Merkez ilçeye bağlı
İçmeli Beldesinin 15/04/1997 tarihinde yapılan kadastro (tapulama) çalışmaları
sonucu vatandaşların arazilerinin büyük bir kısmının hazine adına tescil
edilmesinden dolayı, İçmeli belde halkının içinde bulunduğu durum göz önüne
alınarak ve ülke genelindeki aynı durumda bulunan vatandaşlarımızın da
mağduriyetlerinin giderilmesi için yapılan inceleme ve tespitlerden sonra,
vatandaşlarımıza tapularının verilmesi ve buna ilişkin yapılacak düzenlemelerin
ele alınabilmesi için, Anayasa'nın 98’nci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Doğan Şafak (Niğde)
2) Celal Dinçer (İstanbul)
3) Haydar Akar (Kocaeli)
4) Hurşit Güneş (Kocaeli)
5) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
6) Levent Gök (Ankara)
7) Sena Kaleli (Bursa)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Ali Haydar Öner (Isparta)
10) Turgay Develi (Adana)
11) İhsan Özkes (İstanbul)
12) Hülya Güven (İzmir)
13) Adnan Keskin (Denizli)
14) Binnaz Toprak (İstanbul)
15) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
16) Aylin Nazlıaka (Ankara)
17) Aykan Erdemir (Bursa)
18) Aydın Ağan Ayaydın (İstanbul)
19) Ercan Cengiz (İstanbul)
20) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Bülent Tezcan (Aydın)
23) Mehmet Şeker (Gaziantep)
24) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
25) Ali Demirçalı (Adana)
26) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
27) Fatma Nur Serter (İstanbul)
28) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
29) Osman Aydın (Aydın)
30) Recep Gürkan (Edirne)
Gerekçe:
Niğde ili Merkeze bağlı
İçmeli beldesi 1992 yılında belde belediyesi olmuştur. İçmeli beldesine
15/04/1997 tarihinde kadastro (tapulama) gelmiştir. Niğde Millî Emlak
Müdürlüğünün tahminî verilerine göre, İçmeli beldesi arazilerinin tahminî yüz
ölçümü toplamı 17.182,14 dekar olarak hesaplanmıştır. Hesaplanan tahminî yüz
ölçümü toplamının; 14.604,82 dekarının hazine arazisine tescil edildiği
söylenmektedir. Bu oran dikkate alındığında, 1997 yılında yapılan kadastro
çalışması sonucu, vatandaşın arazisinin yüzde 85 civarının hazine adına tescil
edildiği görülmektedir.
Yine, tahminî verilere göre,
İçmeli beldesi arazilerinin yüz ölçümü toplamının, 2.577,32 dekarı özel
mülkiyet sayılmış, belde halkına yüzde 15 civarında arazinin tahminî verilere
göre tapulandığı söylenmektedir.
İçmeli beldesinde halk,
kadastro (tapulama) çalışmaları yapılmadan önce geçimini hayvancılıkla
uğraşarak ve çiftçilik yaparak sağlamaktaydı. İçmeli beldesi halkı, yapılan
kadastro (tapulama) çalışmaları sonucu, arazilerinin büyük bir kısmını, hazine
adına tescil edilmesinden dolayı kaybetmiştir. Üreticiler sahip oldukları
arazilerinde, hayvancılık ve çiftçilik yapamaz hâle gelmiş ve yöre halkı
geçimini sağlayacak ekonomik gücünü kaybetmiştir. Hayvancılık ve tarımla
uğraşan çiftçi saman, yem, gübre, zirai ilaç, mazot ve benzeri ihtiyaçlarını
karşılayamaz duruma düşmüştür.
İçmeli beldesi halkına, Niğde
Millî Emlak Müdürlüğünden sürekli olarak ecrimisil bedeli gelmektedir.
Çiftçinin geçimini sağlayacak ekonomik durumu olmadığı için, ecrimisil bedelini
ödemekte güçlük çekmektedir. Vatandaş, kendi malına bedel ödemekten şikâyet
etmektedir. Belde sürekli göç vermekte
ve nüfus oranı giderek azalmaktadır. İçmeli beldesi halkı kendi ev, arsa,
tarla, bahçe ve arazilerini başkasının malı gibi gördüklerini, kendi evlerine
gizlenerek, korkarak girdiklerini, bir başkasının malına el koyuyormuş gibi
hissettiklerini ve bu durumdan dolayı psikolojik olarak etkilendiklerini dile
getirmektedirler. Bu nedenle, vatandaşlarımız, hazine adına tescil edilen
arazilerinin kendilerine iadelerini istemekte, eğer bu durum yapılan
araştırmalar sonucunda mümkün değilse yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen,
kendilerini zorlamayacak koşullar göz önüne alınarak ihale yoluyla arazilerinin
kendilerine satışının yapılmasını talep etmektedirler.
İçmeli beldesi ve ülke
genelinde, kadastro çalışmalarından sonra hazine adına tescil edilen arazilerde
yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi, tapu ve kadastro
çalışmalarının yeniden yapılması, köylerden şehirlere göçün önlenmesi, ülke
tarımındaki gelir seviyesinin yükseltilmesi, istihdam artışı sağlanması
amacıyla ve bu arazilerin gerçek sahiplerine verilmesi yönünde bir Meclis
araştırması açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
3.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter ve 22 milletvekilinin, FATİH Projesi kapsamında
yapılmış akıllı tahta ihalesi ve MEB Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile
patent tasarımcısı arasındaki ilişkilerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/478)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
FATİH Projesi kapsamında
yapılmış ve en düşük teklifi vererek Vestel Firmasının almış olduğu ilk basamak
ihale ve projesinin doğrudan ilişkili olduğu MEB Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğü ile patent tasarımcısı arasındaki ilişkilerin incelenmesi için bir
Meclis araştırma komisyonu kurulmasını saygılarımla arz ederim.
1) Fatma Nur Serter (İstanbul)
2) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
3) Mehmet Şeker (Gaziantep)
4) Namık Havutça (Balıkesir)
5) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
6) Ali Demirçalı (Adana)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
9) Ali Haydar Öner (Isparta)
10) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
11) Tolga Çandar (Muğla)
12) Osman Aydın (Aydın)
13) Recep Gürkan (Edirne)
14) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
15) Uğur Bayraktutan (Artvin)
16) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Haluk Eyidoğan (İstanbul
19) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
20) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
21) Emre Köprülü (Tekirdağ)
22) Aytuğ Atıcı (Mersin)
23) Osman Kaptan (Antalya)
Gerekçe:
MEB tarafından yürütülen
Fırsatları Araştırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi Projesi (FATİH
Projesi) kapsamında 3.657 okulda 84.921 adet akıllı tahta ihalesi 23 Kasım 2011
tarihinde geçekleşmiştir.
3 şirketin teklif verdiği
ihaleyi, 339,6 milyon TL ile en düşük teklifi veren Vestel Firması almıştır.
İhale şartnamesinde
nitelikleri tanımlanan ve çizimleri verilen etkileşimli tahtanın patenti 1
Eylül 2011'de Vestel tarafından alınmıştır.
Patenti alınan etkileşimli
tahtanın, 4 tasarımcısından 1’i MEB Eğitim Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı
Tunay Alkan'dır. Patent devri öncesinde Tunay Alkan'ın adresi Manisa Organize
Sanayi Bölgesi olarak gösterilirken patent devri için açılan 2011/06666 no.lu
patent dosyasında Tunay Alkan'ın adresinin Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü
Teknik Okullar olarak yer aldığı örülmektedir.
Ürünün diğer 3 tasarımcısı
olan Ahmet Zafer Altınkaya, Osman Serdar Culfa ve Emin Bacak ise önceki dosyada
Vestel adına ürünü tasarlayan isimler olarak yer alırken devir sonrası MEB'in
tasarımcısı olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.
MEB'nın Eğitim Teknolojileri
Genel Müdür Yardımcısı Tunay Alkan'ın tasarımcıları arasında yer aldığı
"bir tahta sitemi" ve "pano" isimli buluşların 339,6 milyon
TL'lık ihaleyi kazanan tasarım olması ve bu tasarımın patentinin ihaleden 2 ay
23 gün önce ihaleyi kazanan Vestel Firması adına alınmış olması, Milli Eğitim
Bakanlığının gerçekleştirdiği ihaleyi kuşkulu hâle getirmektedir.
BAŞKAN – Önergeler gündemde
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan, bir dakika.
Biraz önce birer dakika söz
almıştık ama güncel bir konu; Kayseri’yi de ilgilendiren, Burdur’u, Türkiye'nin
tamamını ilgilendiren bir konu.
BAŞKAN – Efendim, benim
uygulamalarımı biliyorsunuz. Gündem dışı konuşmalarda üç sayın milletvekilinin
haricinde söz vermiyorum. Zaten İç Tüzük de açık.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Hükûmete bir uyarı yapmak istemiştim sondajlara konulacak sayaçlarla ilgili.
Ondan, vatandaşlar çok muzdarip.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Tamam, önergelerde
konuşursunuz.
Okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP
Grubunun, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin kadınların
iş gücüne katılımının ve iş hayatında karşılaştıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/4/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun 23 Ocak 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
23/01/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 23/01/2013 Çarşamba günü
toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça ve 23 milletvekili tarafından 18/04/2012 tarihinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına kadınların iş gücüne katılımının ve iş hayatında
karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (368 sıra no.lu), Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
23/01/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Birgül Ayman Güler, İzmir
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis araştırma komisyonu kurulması
hakkındaki önerimiz kadınlara ilişkin. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımı
son derece düşüktür. Resmî oranlara göre Türkiye’de yalnızca 4 kadından 1’i
çalışır. Bunu tersinden söylersem, kadınların yüzde 75’i işsizdir ama bizde
kadının işsizine “işsiz” denmez “ev kadını” denir. 18 milyon çalışan erkeğe
karşın 7 milyon kadın ancak çalışma olanağı bulur. Bu durum, kadının çalışma
yaşamında açık bir biçimde ayrımcılığa tabi tutulduğu anlamına gelir. Yapılan
bazı araştırmalar gösteriyor ki, çalışma yaşamında yasal yükümlülükler
kadınının aleyhine olmak üzere sürekli ihlal hâlindedir. Araştırma önergemizde
verdik; yüzde 60, yüzde 70 oranında iş yeri, iş yerinde emzirme odası ya da
kreş açmak zorunda olduğu hâlde bu yükümlülüklerini yerine getirmemişlerdir ve
bu durum denetçi kamu idaresi tarafından saptanmış ama ilginçtir, bunlardan
yalnızca bir iş yerine idari para cezası verildiği ilan edilmiştir. İş
yerlerinde kadına özgü çocuk bakımı yükünü alacak yasal yükümlülüklerden
kaçmanın yanı sıra, tüm toplumda yaşanan kadına yönelik şiddet, özel ya da
kamu, tüm iş yerlerinde gün geçtikçe hızını artırarak sürmektedir. Daha
geçtiğimiz günlerde bir öğretmen, bir kamu görevlisi, 40 yaşındaki Sevilay
Öğretmen İzmir’de 15 yaşındaki öğrencisi tarafından, sınıfında, dersinde,
onlarca öğrencinin gözü önünde bıçaklanarak öldürülmüştür. Bu olaya karşılık
Millî Eğitim Bakanının yaptığı açıklama “Çocuklarımıza sahip çıkalım.”
cümlesinden ibarettir.
Kadının istihdam politikası
bakımından görülmez hâlde olması, kadının çalışması durumunda çalışmasını
kolaylaştıracak olanakların kendisine tanınmaması, yasalarda öngörülmüş olan
yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ve buna kamu idaresinin göz yumması, son
dönemde çeşitli yayın organlarında kabarmış olan bir tartışmaya dikkatlerimizi
çekmeyi âdeta zorunlu kıldı.
Değerli milletvekilleri,
telefon konuşmalarınızı ve sohbetinizi benim duyacağım şekilde yapmamanızı rica
ediyorum.
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güler.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (Devamla)
– Yürüyen tartışmalara baktığınızda insan olarak ve kadın olarak, öğretmen
kadınlar ya da hekim kadınlar olarak ya da evde çocuk yetiştiren kadınlar
olarak kanımızı donduran bir zihniyetin yükselişine tanık oluyoruz. Bir yazar
diyor ki: “Kadının çalışması asıl değil, arızidir.” Yani, kadının görevi
çalışmak değildir, kadının görevi evinde olmaktır. Eğer bir zorunluluk varsa
kadın çalışabilir. Ve diyor ki: “Zaten kadın çalışmaya başladığı zamandan bu
yana Japonya’da aile diye bir kavram kalmadı. Rusya aileyi güçlendirmek için tedbir
üstüne tedbir alıyor ve altından kalkamıyor.” Sayın Başkan, bu yazar diyor ki:
“Avrupa’da nüfusun 1/3’ü nesebi gayrisahihtir.”
Okuduğum yazı bedava
dağıtılan bir gazetede 19 Ocak 2013 tarihinde çıkmıştır. Avrupa’da yaşayan
halklara “Sizin nüfusunuzun üçte 1’i nesebi bakımından gayrisahihtir,
çocukların babaları belli değildir.” diyen bir günlük gazeteden söz ediyorum ve
bu yazar, bu görüşünü daha sonra yazdığı çeşitli makalelerde “Kadın pergel
gibidir.” diyerek pekiştirdi. Kadın pergel gibi yani bir ayağı -Mevleviler
usulü ama mekân farklı- evinde, öbür ayağı da o ayak izin verdiği kadar
dışarılarda. Bunu bize İslam dininin bir emri olarak anlatan; kadının
çalışmasını dine, örfe aykırı bulan; bunu da çeşitli kutsal kaynaklarla sözüm
ona inandırıcı bir şekilde yazabilen bir yazardan size aktarıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “kendi gerici, kendi çağ dışı ve inancımızın olanca
devrimciliğini tutuculuk hâline çevirmiş olan bu tip yazarların iktidar
uygulamaları üzerindeki etkisi nedir” diye soruyorum. Eğer Türkiye’de
kadın-erkek eşitliğine ilişkin olarak “Kadın erkeğin bağlısıdır, kadın evde
olmak zorunda olandır, çalışmak onun asli görevi değildir, bu, yalnızca arızi
bir durumdur.” zihniyeti iktidarın uygulamaları bakımından yol gösterici ise
durumumuz son derece vahimdir.
Biz, bu Meclis araştırma
komisyonuyla Türkiye’nin istihdam politikasında kadının yeri nedir, çalışan
kadının çalışmasını kolaylaştırabilecek ve verimini artırmasını sağlayacak
şekilde yasalara konmuş olan iş yeri yükümlülüklerinin yerine getirilme durumu
nedir, bu hukuki zorunlulukların yerine getirilmesi için yetkili kamu
idaresinin çalışma düzeni nasıldır ve nihayet, kadının istihdamdaki yerini
yükseltebilmek için Türkiye’de bunu destekleyecek bir zihniyet devriminin hangi
önlemleri almamızı gerektirdiği konularının gündeme alınmasını gerekli
görüyoruz. Kurulacak olan Meclis araştırma komisyonu, bir yandan istihdam
politikasını, bir yandan da mevcut istihdam politikasında kadını açıkça
aşağılayan uygulamaları somut nedenleri ve zihniyet gerekçeleri itibarıyla
ortaya koysun istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, bir
öğretmen olarak, bir milletvekili olarak ve ne mutlu ki bir kadın olarak yerim
evim değildir. Çalışma hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası doğrultusunda,
erkeklere tanındığı kadar bana da tanınmıştır. 1923 cumhuriyet devriminden bu
yana kadınlar olarak elde ettiğimiz bu kazanımı, bu gerici zihniyete hiçbir hâl
ve şartta teslim etmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bu Mecliste bir tek başörtülü kadın yok. Bu ayıp size yeter.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (Devamla)
- Bu yazarı ve bu yazara, söz atarak, destek veren sayın milletvekili sizi
tarihe havale ediyorum, kadın düşmanı ilan ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Üniversitelerden sürdünüz, kamusal hayattan uzaklaştırdınız.
MUSA ÇAM (İzmir) – Metiner
yakışmıyor sana, yakışmıyor sana oradan laf atmak.
BAŞKAN – Öneri aleyhinde söz
isteyen Sevim Savaşer, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEVİM SAVAŞER (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadınlarımızın iş gücüne katılımlarının
artırılması, çalışan kadınlarımızın yaşadıkları olumsuzlukların ortaya
çıkarılması, çocuk bakımı ve eğitimiyle ilgili kurumların yaygın olmayışının
nedenlerinin araştırılması konusunda Meclis araştırması açılması önergesi
üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Ülkemizde kanunlardaki
eşitlikçi düzenlemelere karşın kadınların yeterli eğitim düzeyine sahip
olmaması, geleneksel iş bölümü nedeniyle ev içi sorumluluklarının ve çocuk bakımının
kadının üzerinde görülmesi, iş ve aile yaşamını uzlaştırıcı mekanizmaların
yetersizliği gibi sorunlar sebebiyle kadınların iş gücü piyasasında yeterince
yer almadığı görülmektedir. Bununla birlikte, kadınların çalışma hayatına aktif
bireyler olarak katılmalarının, hem bireysel hem de sosyal gelişmenin önemli
bir koşulu olduğu da bir gerçektir.
Kadınların toplumsal yaşamın
her alanında görünür kılınması için çalışma hayatına katılmaları, kariyer
yapabilmeleri, yönetici konuma gelebilmeleri amacıyla kurum personel
alımlarında cinsiyet ayrımcılığı yapılmasına ilişkin “Personel Temininde
Eşitlik İlkesine Uygun Hareket Edilmesi” konulu Başbakanlık Genelgesi 22 Ocak
2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde kadınların iş gücü
piyasasındaki durumu, 2011 yılı Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 15
yaş üstü kadın nüfusu 27 milyon 273 bin iken iş gücü piyasasında yer alan kadın
nüfusu 7 milyon 859 bindir. Yani, iş gücüne dâhil olmayan 19 milyon 414 bin
kadın bulunmaktadır. Kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 28,8; istihdam
oranı yüzde 25,6; girişimcilik oranı yüzde 12,9 ve işsizlik oranı ise yüzde
11,3 olarak gerçekleşmiştir.
Bununla birlikte, ülkemizde
kadın istihdam alanında izlenen politikalar ve yürütülen projeler etkisini
göstermeye başlamış, kadınların iş gücüne katılımında ve istihdamda artışlar
gerçekleşmiş, 2004 yılında kadınlardaki iş gücüne katılma oranı yüzde 23,3 iken
2011 yılında bu oran yüzde 28,8’e yükselmiştir.
AK PARTİ olarak, iktidara
geldiğimiz günden bu yana, çalışan olsun olmasın kadınlarımıza yönelik önemli
yasal düzenlemeler yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Vaktim elverdiği
sürece birkaçına değineceğim.
25 Şubat 2011 tarihinde 27857
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun ile 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yapılan değişikliklerle ebeveyn izniyle
ilgili maddelerde önemli değişiklikler yapılmış, doğum sonrası kullanılabilecek
ebeveyn izni yirmi dört aya çıkarılmış ve eşi doğum yapan memura da isteği
hâlinde bu izni kullanma hakkı tanınmıştır.
Yine, İş Kanunu’nda yapılan
değişiklikle doğum öncesi ve sonrası yasal izinlerin toplamı on sekiz haftaya
çıkarılmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’nda
değişiklikler yapılarak doğumdan önce kullanılmayan analık izni doğum sonrası
izne eklenmiş, ev hizmetlerinde ay içerisinde otuz günden az çalışan
sigortalıların eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerini otuz güne
tamamlama hükmü eklenmiştir.
Yine, 4447 sayılı İşsizlik
Sigortası Kanunu’nda yapılan değişiklikle “Sigorta primlerinin işveren
hisselerine ait tutarın işe alındıktan itibaren İşsizlik Sigortası Fonu’ndan
karşılanacağı, destek unsuru olarak da 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük
erkekler ile 18 yaşından büyük kadınlardan mesleki yeterlilik belgesi sahipleri
için kırk sekiz ay süreyle; mesleki ve teknik eğitim veren orta ve yüksek
öğretimi veya Türkiye İş Kurumunca düzenlenen iş gücü yetiştirme kurslarını
bitirenler için otuz altı ay süreyle destek uygulanır.” hükmü eklenerek
kadınlara, yeni istihdam imkânlarının sağlanması bakımından erkeklere nazaran
pozitif ayrımcılık yapılmış ve kadınların istihdam olanakları artırılmıştır.
Yine, kadınların istihdam
oranlarının artırılmasında önemli bir araç olan kadın kooperatifçiliğinin
yaygınlaştırılması amacıyla çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Elde edilen
sonuçlar ilgili taraflarca değerlendirilerek mevzuata uygun ve uygulamaya yönelik
çözüm önerileri geliştirilmesi için bir yol haritası belirlenmiş ve geçtiğimiz
yıl 29 Mart 2012 tarihinde kadın kooperatiflerinde yaşanan sorunlara ortak
çözümler çalıştayı gerçekleştirilmiştir. Gerek söz konusu çalıştayda gerekse
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tarafından,
kadın kooperatiflerinde yaşanan sorunlara çözüm üretmek üzere yapılan toplantı
sonucunda belirlenen somut çözüm önerilerine ilişkin mevzuat çalışması yapılmak
üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü yetkililerince mevzuat değişikliği önerileri
hazırlanarak 27 Ağustos 2012 tarihinde ilgili kuruma iletilmiştir. Ayrıca,
kadın kooperatifleri konusunda valiliklerle de iletişim hâline geçilmiş ve elde
edilen sonuçlar, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna sunulmuştur.
Yine, ülkemizde kadın
girişimciliği alanında yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerini ortaya koymak
amacıyla, 14 Şubat 2012 tarihinde, Ankara’da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
ve Girişimci İş Kadınları ve Destekleme Derneği iş birliğinde, Kadın
Girişimcilerin Finansmana Ulaşımlarının Kolaylaştırılması Çalıştayı
düzenlenmiştir. Bu doğrultuda, İlk Adım Kredisi Kefalet Desteği Protokolü
imzalanmıştır.
Ayrıca, Kadın Statüsü Genel
Müdürlüğünün koordinasyonunda, ilgili tüm tarafların katkı ve katılımıyla
hazırlanan ve yürürlüğe giren 2008-2013 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Ulusal
Eylem Planı izleme ve değerlendirme toplantılarının altı aylık dönemler hâlinde
raporları sunulmaktadır. Bu kapsamda, Ekonomik Statü Daire Başkanlığının
sorumluluğunda kadın istihdamı, kadın yoksulluğu toplantısı yapılmıştır.
Yine, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı arasında 10
Şubat 2012 tarihinde bir protokol imzalanmıştır. Özellikle burada da kadınlar,
engelliler, gazi ve şehit yakınlarına yönelik girişimcilik faaliyetlerinin
geliştirilmesine yöneliktir bu protokol.
Yine, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında 17
Şubat 2012 tarihinde bir iş birliği protokolü imzalanmıştır. Bu da istihdam,
çocuk işçiliği, sosyal yardımlar, iş ve aile yaşamının uyumlaştırılması, bu
çerçevede kreş hizmetlerinin yaygınlaştırılmasıyla kadınların ekonomik yaşama
katılımlarının artırılması ve güçlendirilmesine yönelik önemli katkılar
sağlayacaktır.
Yine, KAGİDER’le imzalanmış
bir protokol var. O kadar çok ki, seçerek söylüyorum. Yine, Genç Fikirler Güçlü
Kadınlar Projesi var kadınlarla ilgili. Yine, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı tarafından, çalışan kadınlara yönelik kreş desteği çalışmaları devam
etmektedir.
Ve sonuç olarak şunu
söyleyebiliriz: Kadınların insan haklarının korunması ve geliştirilmesi,
erkeklerle birlikte eşit hak ve fırsat olanaklarına ulaşması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi bünyesinde Mart 2009 tarihinde kurulan Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu, bildiğiniz gibi, çalışmalara devam etmektedir. KEFEK içinde
kadın istihdamının artırılmasına ilişkin bir alt komisyon kurulmuştur. Alt
komisyonda, kadınlarımızın iş gücüne katılımlarının artırılmasına ilişkin
öneriler, yine çalışan kadınlarımızın yaşadıkları olumsuzlukların giderilmesine
ilişkin öneriler getirilerek gerekli düzenlemelere gidilecektir.
Bu nedenle, konuya ilişkin bir Meclis
araştırmasının açılmasının uygun olmayacağını bildirir, saygılarımı sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen
Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “kadın” denildiği zaman, tabii herkesin
titreyip kendine bir gelmesi lazım. Aslında kadın meselesi, aslında bir erkek
meselesidir.
Son zamanlarda, biz, sürekli
bir biçimde sorunları parçalayarak bu parçalar içerisinde çözümleme bulup
bütünü bunun üzerine yerleştirmeye çalışıyoruz; bu, doğru bir bakış açısı
değil. Şimdi, biyolojide hücre temel ögedir, fizikte atom öyledir ve nihayet,
toplumda da aile öyledir. Ailenin içerisinde de kadının özel ve müstesna bir
yeri vardır. Bunları tabii biz sözle söylerken çok nefis, çok ileri seviyede
cümleleri süsleyerek söylüyoruz da uygulamaya geldiğimiz zaman, sorunu biraz
erkeksi yapının ürettiği kalıplar çerçevesinde düşünüyoruz. Bugün, gerçekten,
kadının istihdam meselesi, kadına yönelik şiddet, kadına yönelik tutum ve
davranışlardaki olumsuzluklar, bütün bunları bir araya topladığımız zaman,
toplumsal yapımızın genel manada kadına ya da dünyaya bakış açısıyla bu bizim
değerlendirmelerimiz arasında büyük bir paralelliğin olduğunu görüyoruz. Genel
içinde özellikle kadının ekonomik ve kültürel yönden durumu iç açıcı değildir;
bu herkes tarafından böyle görülüyor, ifade ediliyor. Türkiye’de, son
zamanlarda, özellikle kadına yönelik şiddet, cinnet ve saldırganlık yine bu
bağlam içerisinde had safhaya ulaşmış durumdadır. Kadının istihdam problemi
yüzde 20 ile 30 arasında, şu veya bu ölçüde katılım açısından baktığımız zaman,
gidip gelmektedir yani her hâl ve şart altında kadına yönelik tavır ve
tutumların, uygulamaların gözden geçirilmesi gerektiğini söylemeye bile bu
rakamlar gerek bıraktırmıyor.
Ancak, şunu söyleyelim: Benim
bu Mecliste gördüğüm veya arkadaşların konulara yaklaşımında gördüğüm bir
eksiklik var, onun üzerinde durmak istiyorum. O da şu: Bütün sorunların yasa
konusu olduğunu düşünerek yasaları değiştirmek suretiyle kadına yönelik
şiddetin de ya da yasaları değiştirmek suretiyle ekonomik yapının da ya da
sosyal yapının da değişip dönüşeceğini arkadaşlar düşünüyor. Bu mesele yasa
meselesi değil, bu mesele bir kültür meselesidir, bu mesele sosyolojik bir
meselidir ve dolayısıyla, o kalıpları bir ve bütün olarak düşünmediğiniz takdirde
getireceğiniz yasalar, çıkaracağınız kanunlar kâğıt üzerinde kalacaktır.
Şimdi, problem nedir? Problem
şu: Son zamanlarda kadının gerek cinayet, intihar, boşanma, taciz ve mobbing
meselesinin, aslında doğrudan doğruya bir anlamıyla da kadınla ilgili olduğunu
ve bunda en çok sıkıntıya düşenlerin kadınlar olduğunu algılamak ve bilmek
gerekiyor.
Peki, neden erkeklerde bu
söylediğim kriminal vakalar veyahut olgular daha az ve daha alt düzeyde
gerçekleşiyor da kadınlarda daha fazla? Çünkü bunları yapanlar erkekler de
ondan.
Peki, o zaman ne yapmak
gerekiyor? Bir defa şunu söyleyelim: Bilenin bilmeyeni yönettiği bir ülkede
yaşıyoruz, bir dünyada yaşıyoruz. Eğer kadını vasıflarla donatırsanız vasıflı
bir kadın, vasıfsız bir erkeğin ya da vasıfsız diğer kendi hemcinslerinin
önünde ve ilerisinde olacaktır. Demek ki kadınımızı vasıflı hâle getirmemiz gerekiyor.
Bu, iş bulmada da iş sağlamada da temel olarak birinci öncelikli bir olgudur.
İkincisi: Kadının kültür ve
eğitim yönünden durumunu gözden geçirmemiz lazım. Üst kültürün alt kültürü
yönettiğini, biraz önce de ifade ettiğim gibi, önde olanların bilgili olanlar
olduğunu ve bu deneyimin içerisinde bulunanların -genel olarak bakıldığı zaman-
diğerlerinden daha fazla hüsnükabul gördüğünü biliyoruz. Demek ki kültürlü bir
kadın kültürsüz erkekten, vasıflı bir kadın vasıfsız hemcinsinden ve erkekten
daha farklı bir konuma ve duruma kendisini getirmiş olacaktır.
Kadınlara özgü çalışma
alanlarının üretilmesi ve bunların ortaya konması lazımdır. Kadınların bütün
işlere doğru kaydırılması değil, kendi fiziksel ve biyolojik yapısının uygun
gördüğü işlerin, daha ziyade kadınların bu noktada ön plana çıkarılması gereken
işler olduğunu düşünüyoruz.
Ben biraz önce de söyledim,
bir daha söyleyeyim: Erkek sorununu çözmeden, erkeğin kafa yapısını ve
kalıplarını değiştirmeden kadın sorunlarını çözmek mümkün değildir. Bu bakımdan
da bizim tepeden tırnağa toplumsal olarak aileye, ailenin bugünkü yapısına bir
göz atmamız gerekiyor. Çünkü, dünyada hiçbir şey ama hiçbir şey bir diğerinden
bağımsız olarak meydana gelmiyor, her şey birbiriyle alakalı ve ilişkili. O
hâlde, kadın meselesini ele aldığımızda, kadının diğer gruplarla olan veya
diğer sosyal ve ekonomik şartlarla olan ilişkisiyle beraber ele almak,
irdelemek ve incelemek gerekiyor. Buna baktığımız zaman, son zamanlarda aile
yapımızda inanılmaz derecede büyük bir yozlaşma, bozulma, çürüme ve sosyal
anlamda bir yabancılaşmanın meydana geldiğini görüyoruz. Biz bunu özellikle
insanlara eğer bazı davranışlarla yüklersek insanlara yüklediğimiz davranışlar
hiç kuşkunuz olmasın ki önce zihinde başlar. Yani, eğitimle alır, aileyle alır,
sokakla alır, kültürle alır, kütüphaneyle alır. O davranışı aldıktan sonra, o
zihinsel müktesebatı edindikten sonra onu toplum üzerinde yaygınlaştırması da
davranış şeklinde ortaya çıkar.
Burada, baktığımızda,
insanlarımızın çoğunun aile meselesini basit bir sahiplenme duygusu olarak
bildiğinin, algıladığının; bazı konuları kıskançlık ve bencillik olarak
gördüklerinin altını çizmemiz lazım. Dolayısıyla, sorumluluk yüklenecek yetenek
ve yeterlilikte olmayan, sadakat duygusunu hücrelerine kadar sindirmemiş
kimselerin, aileye yalnızca zorunlu bir birliktelik olarak bakmaları veya onu
bir yük olarak kabul etmeleri her zaman mümkündür.
Bu bakımdan, baktığımızda,
günümüz dünyasında aileye yönelik olarak ortaya konan tehditlerin ve
yabancılaştırma faaliyetlerinin çok büyük boyutlara geldiğini görüyoruz. Bizim
Türk aile yapısının da birçok açıdan diğer toplumların yaşadığı sorunları
yaşadığını tespit etmiş durumdayız. Mesela, boşanma, intihar vakaları mukayese
edildiğinde bu durum çok açık bir biçimde görünmektedir.
Kuşkusuz, durumun genelde
ülkemizde, özeldeyse kendi hayatımızda çok vahim olmadığını
değerlendirebiliriz. Ancak, sanayileşme, kentleşme, iletişim ile ulaşım
araçlarındaki büyük değişmenin aile yapısında büyük bir sarsıntı meydana
getirdiğini herkesin bilmesi lazım. Şu cep telefonları yüzünden, kredi kartları
yüzünden, İnternet yüzünden ya da Facebook yüzünden ne kadar ailenin
ayrıldığını, ne kadar aile içi şiddetin meydana geldiğini ya da sorunlar
üretildiğini bir düşünmemizde sayısız yarar olduğunun özellikle altını çizmek
istiyorum.
Bütün gelişmeler aile
yapısında bugün için çok büyük boyutlarda olmasa da belirli ölçülerde
bozulmaların olduğunu göstermektedir. Aile kurumunu zayıflatan, bozan, çürütüp
çökerten sebepler hakkında bugün bile tam tatmin edici bilgiye sahip olduğumuzu
söyleyemeyiz. Her şeyden evvel, aile birliği mahremiyeti araştırmacının iç
durumu hakkında doğru bilgi edinmesini de engellemektedir. Ancak şu kesindir ki
modern aile, nesil ve insan sayısı bakımından daralmış olmakla kalmıyor, aynı
zamanda toplumsal varlık olarak birçok fonksiyon ve başarı imkânlarını da
kaybetmiş bulunuyor. Bugün ana babanın çocuklar üzerinde otorite tesis
edemeyişlerinden, çocukların bu yönüyle kural dışı davranışlarının ortaya
çıkmasından herkesçe şikâyet edilmekte ve bunları da çocukların bencilliğine
veya günümüz şartlarına yayarak bunlardan kurtulmaya çalışılmaktadır veyahut bu
soruna bu tür bir cevap bulunmaya çalışılmaktadır.
Burada dikkat edilmesi
gereken şey, aileye ve dolayısıyla kadına yönelik tavır saçmalığında görsel ve
basılı kitle iletişim araçlarının çok büyük bir payının olduğudur. Kitle
iletişim araçlarının önemli bir kısmı, öz yerine kabuğu, ruh yerine fiziği,
kalıcılık yerine geçiciyi esas alan yayın politikalarını kutsallaştırmaktadır. Kadın,
kitle iletişiminde tüketilen bir obje olmaktan bir türlü kurtulamamıştır. Kadın
bir insan olarak değil, bir tüketim malzemesi, zevk aracı ve âdeta bir meta
olarak görülmektedir. Türkiye’de aileye karşı görsel ve işitsel iletişim
araçlarının yaptığı yayınlar her türden sapmaya prim verir mahiyettedir.
Öncelikle, bu problemlerin aile boyutunun ele alınmasının ve bunun üzerinden
yürütülerek kadının iş sahasındaki, kadının toplumsal yapı içerisindeki
statüsünde yükselmenin meydana getirilecek bir sonuç olacağını düşünüyor,
hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
CHP grup önerisinin aslında
aleyhinde değiliz ama gündemin bugünkü yoğunluğu nedeniyle… Kadının tabii ki
istihdamda, günlük yaşamımızda birtakım sorunlarla, sıkıntılarla karşılaştığı,
birtakım haksızlıklara maruz kaldığı hepimizin malumu. Bunların düzeltilmesi
anlamında bu Meclis, bu Hükûmet birçok yasayı da Meclisten geçirmiştir, üzerine
düşen yükümlülüğü fazlasıyla da yerine getirmiştir. Kadınlara pozitif
ayrımcılığın Anayasa maddesi hâline getirilmesi, istihdamda, eğitim alanında,
her alanda iyi birtakım… Bunları bir hak verme olarak da görmüyoruz, hakkı
teslim olarak da algılayarak bütün icraatlar yapılmıştır, yerine getirilmiştir.
Tabii ki eksiklikler olabilir. Türk Ceza Kanunu’nda kadına yönelik şiddetin en
ağır şekilde cezalandırılması yine bu Meclis tarafından çıkartılmıştır. Ama
bunların ötesinde, bu bir eğitim anlayışıdır, bu bir kültür anlayışıdır ama şu
anlayışı kabul etmek de mümkün değil: Biraz önce CHP sözcüsünün “Gerici
zihniyete bu ülkeyi teslim etmeyeceğiz.” gibi, İslam dininin, dinimizin sanki
bir gerici din gibi algılanmasını da, burada söylenmesini de kabul etmiyoruz.
Kadına en modern anlamda haklarını veren dinimizdir. Dinimizin “Cennet anaların
ayağı altındadır.” diye hadisi şerifi de mevcuttur. Bu nedenle, bu tür
yaftaları, birbirimize karşı böyle “gerici”, “yobaz” gibi birtakım şeyleri
yakıştırıp… Birbirimize güzel cümlelerle elbette ki sorunlarımızı
aktarabiliriz, paylaşabiliriz, çözümü neyse birlikte yapabiliriz. Bu
nedenlerle, elbette ki kadına, elimizden gelen bütün yetkileri kullanarak,
verilen her türlü hakkı teslim etmek de bir gerektir.
Bugün Meclisimizin
gündemindeki uzun zamandır gündemi meşgul eden, cezaevlerindeki birtakım
mahkûmların dışarı çıkmasına, denetimli serbestlikten faydalanmasına imkân
tanıyacak olan Ceza Muhakemesi Kanunu’nda değişiklik gibi önemli bir tasarıyı
görüşeceğiz.
Gündemi değiştirmeye yönelik
olan CHP’nin bu Meclis araştırma teklifine katılmadığımızı ama belirtmiş
oldukları araştırma önergesindeki her konuyu canla başla yerine getirmek için
çalışacağımızı belirtir, hepinize saygılar sunarım efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güler.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Hatip sözümü çarpıttı, bunu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi de
çarpıttı Sayın Güler? Siz ne söylediniz, sayın hatip ne söyledi?
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
İslam’a, dine ilişkin olarak gericilik nitelemesi yaptığımı söyledi, bunu
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden
düzeltin o zaman. Sataşma söz konusu…
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Hayır efendim, kürsüden.
BAŞKAN – Hayır canım, sataşma
söz konusu değil.
Buyurun.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Hayır efendim, kürsüye gelmek istiyorum, bu son derece önemli.
BAŞKAN – Anladım, düzeltmek
istiyorsunuz. Yerinizden söz veriyorum size Sayın Güler. Söz istiyorsunuz,
buyurun.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Niye yerimden?
BAŞKAN – Sayın Güler,
maksadınız, eğer düzeltme söz konusuysa, onu yapmak değil mi?
Buyurun, yerinizden söz
veriyorum.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Efendim, kürsüden yapılan sataşma…
BAŞKAN – Sataşma söz konusu
değil diyorum, sataşma yok ki ortada.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Özür diliyorum, sözümü çarpıtma ve bu çarpıtma gerçekten kabul edilebilir gibi
değil. O yüzden, konu son derece önemli olduğu için izin verirseniz kürsüden
sözümü söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden iki
dakika söz veriyorum Sayın Güler. Düzeltecekseniz buyurun oradan düzeltin.
Maksat düzeltmek.
Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, Isparta Milletvekili Recep Özel’in bazı
ifadelerini çarpıttığına ilişkin açıklaması
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Sayın AKP milletvekilinin yaptığı şey, buradaki tartışma ve münazara usulüne
hiç uygun değildir. Sözünü ettiğim gerici zihniyet “Avrupa nüfusunun üçte
1’inin nesebi gayrisahih.” diyebilecek kadar kendini kaybetmişlerin zihniyetidir.
Ben dinimizin devrimci
niteliğini söyledim. Dinimizden buraya gerekçe göstermeye gayret ederek bu
küfürbaz tavrı temellendirmeye çalışanlara “gerici” dedim. Dolayısıyla, beni
inançla karşı karşıya getirmeye teşebbüs eden bu girişimi kınıyorum. Bu Meclis çatısı
altında böyle konuşulamayacağını bir kez daha dile getirmek istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP
Grubunun, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin kadınların
iş gücüne katılımının ve iş hayatında karşılaştıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 18/4/2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun 23 Ocak 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter
sayısı…
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Birleşime on dakika ara veriyorum, karar yeter sayısı yoktur.
Kapanma Saati:
15.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.20
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Şimdi, öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Şandır, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit
Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
bugün mübarek Mevlit Kandili. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak başta
Sayın Genel Başkanımız olmak üzere tüm Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri
adına sizlerin, milletimizin, tüm insanlığın bu mübarek gününü kutluyoruz.
Mevlit Kandili’nin milletimize, insanlarımıza, sizlere huzur ve mutluluk getirmesini
Yüce Allah’tan temenni ediyor, saygılar sunuyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Şandır.
Sayın Özgündüz, buyurun.
3.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit Kandili’ni
kutladığına ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz de Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak mübarek Mevlit Kandili’nin tüm İslam âlemine, Müslümanlara
ve ülkemizde yaşayan yurttaşlarımıza hayırlar getirmesini diliyoruz. Bu gece
İslam tarihi için önemlidir, inşallah barışa vesile olur diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ünal, buyurun.
4.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, İslam âleminin ve Türk halkının
Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu olarak tüm İslam âleminin
mübarek Mevlit Kandili’ni kutluyoruz. İnsanlığa bir nur olarak gelen Sevgili
Peygamberimizin bu kutlu günde doğmuş olmasının da bütün Türkiye’ye ve dünyaya
hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Baluken…
5.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, İslam âleminin ve Türk halkının Mevlit
Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biz de,
Peygamber Efendimizin hayata gelişinin bir bayram coşkusuyla karşılandığı bu
Mevlit Kandili’nin, bu mübarek gecenin hem halkımıza hem bütün İslam âlemine ve
tüm insanlığa hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.
İnsanlığa müjdelenirken daha
çok barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe olan ihtiyaçtan dolayı yaşama gelmiş olan
Peygamber Efendimizin bu kutlu doğum gününün barışa, huzura ve kardeşliğe
vesile olmasını tekrar canı gönülden niyaz ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 23/01/2013
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 365
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3’üncü sırasına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Haftalık çalışma günlerinin
dışında 25 ve 26 Ocak 2013 Cuma ve Cumartesi günleri saat 14:00'te toplanması
ve bu birleşimlerde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;
23 Ocak 2013 Çarşamba günkü
(Bugün) Birleşiminde 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
24 Ocak 2013 Perşembe günkü
Birleşiminde 240 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
25 Ocak 2013 Cuma günkü
Birleşiminde 297 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
26 Ocak 2013 Cumartesi günkü
Birleşiminde 217 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; çalışmalarını sürdürmesi,
365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;
önerilmiştir.
365 Sıra Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/708)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELER BÖLÜMDEKİ MADDE
SAYISI
1. BÖLÜM 1
ila 8 inci maddeler 8
2. BÖLÜM 9
ila 15 inci maddeler 7
TOPLAM MADDE SAYISI 15
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, efendim, bu grup önerisinde 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın temel
kanun olarak görüşülmesi önerilmektedir. Şüphesiz, böyle bir önerinin Genel
Kurulda oylamaya sunulabilmesi için temel kanun niteliğini haiz olması gerekir.
Karşımızdaki bu madde, bu kanun teklifi “Bir hukuk dalını sistematik olarak
bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi;
kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; temel
kavramları göstermesi…” vesaire bakımından ele alınması gerekir. Dolayısıyla,
bu kanun bir temel kanun niteliğinde değildir. Bu, doğrudan doğruya, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, vatandaşın huzurunda, bu kanunla getirilen tuzakların
ve bu tuzaklar konusunda vatandaşları bilgilendirmek isteyen milletvekillerinin
bu bilgilendirme sürecini kısıtlamak ve müzakeresini kısıtlamak amacıyla
yapılmıştır. Bu bakımdan, böyle bir oylamanın yapılması, temel kanun özelliği
olmayan tasarının madde itibarıyla 15 madde olarak görüşülmesi yerine sadece 2
madde olarak görüşülmesi, milletvekillerinin ve grupların bu maddeler
üzerindeki görüş ve düşüncelerini ifade etme haklarını kısıtlayıcı bir
davranıştır. Bu bakımdan, bunun temel kanun niteliği olmadığı için, bu konudaki
grup önerisinin işleme alınmaması gerekiyor. Temel kanun değil efendim bu. Yani
bu, iradeyle olacak değil. Eğer iradeyle olsaydı o zaman İç Tüzük’ümüz de
“Genel Kurul istediği tarzda düzenlemeyi şu şekilde yapabilir.” derdi. Bu
bakımdan, bu iradeyi oylamaya sunarken, temel kanun olup olmadığı konusundaki
değerlendirmeye bakarak böyle bir önergenin işleme alınmaması gerektiğini
düşünüyorum. O bakımdan, bu konuda Başkanlığınızın bir değerlendirme yaparak,
temel kanun niteliğini haiz olmayan böyle bir düzenleme konusunda Türk
milletiyle paylaşacağımız görüşleri, düşünceleri kısıtlamak amacına matuf
çoğunluk iradesinin muhalefetin görüşlerini kısıtlamaya yönelik bu iradesi
karşısında, egemenliğimizin ve söz hakkımızın kullanılması konusunda İç Tüzük’ü
çalıştırmanızı istirham ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Aydın, bir
saniye.
Grup önerisi İç Tüzük’ün
63’üncü maddesi çerçevesinde işleme tabi tutulmaktadır. Dolayısıyla usule
ilişkin görüşlerde öneri üzerindeki lehte ve aleyhteki konuşmalar dile
getirilecektir, sonra değerlendirilecektir. Önce lehte ve aleyhteki
konuşmacıları dinleyelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, şimdi, temel kanun olmayan bir hususu siz sadece bir oylamayla
meşrulaştırırsanız, o zaman…
BAŞKAN – Hayır, ben
meşrulaştırmıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama…
BAŞKAN – Önerinin İç Tüzük’ün
63’üncü maddesine göre işleme tabi tutulacağını söyledim. Dolayısıyla “Lehinde
ve aleyhindeki görüşler dile getirilecek, sonra değerlendirilecek.” dedim.
Sözlerim tutanaklara geçti, bu şekilde geçti.
OKTAY VURAL (İzmir) – İşleme
alınmaması gerekiyor efendim.
BAŞKAN – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – İşleme
alınmaması gerekiyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
talebin işleme alınmaması gerekiyor.
BAŞKAN – Ama lehte ve aleyhte
bir konuşma yapılsın çünkü İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre işlem yapıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, konuşma, önerinin lehinde ya da aleyhindeki düşüncelerle ilgilidir,
işleme alınmama hususu Başkanlığınızın ve sizin iradenizin yetkisindedir.
Şimdi, ben buradan soruyorum:
Bu İç Tüzük’te, temel kanun olması için bu kadar nitelikleri niye koymuş kanun
koyucu? Bu niteliklerin aranması için. E, bu nitelikleri arayacak olan
Başkanlığınızdır çünkü değişiklik önergelerini, bizim getirdiğimiz birtakım
önergeleri işleme almama konusunda iradeniz oluşuyorsa temel kanun niteliği
haiz olmayan bu önerge konusunda da doğrudan doğruya, resen işleme almamanız
gerekir.
BAŞKAN – Evet, Sayın Aydın,
buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Şandır, size
de söz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bakın, bu konu çok önemli.
BAŞKAN – Bir saniye…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben de bir dakika rica ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Genç, bir
oturun lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, şimdi, getirmiş olduğumuz grup önerisi…
BAŞKAN – Her zaman, her yerde
ortaya çıkıp söz istemeyin.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne
demek yani ortaya çıkmak?
BAŞKAN – Tabii.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne
demek?
BAŞKAN - Grup başkan
vekillerine söz veriyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen
bir defa saygılı ol!
BAŞKAN – Söz hakkınız yok.
Grup Başkan Vekiliniz talep eder, söz veririz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada
her milletvekilinin kişiliği var. Bir saygılı ol!
İHSAN ŞENER (Ordu) – Bağırma,
bağırma!
BAŞKAN – Saygılıyım ben. Siz
Meclise saygılı olun.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen
saygıyı hak et bir defa!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne
demek ortaya çıkmak? Burada oturan her milletvekilinin söz hakkı var.
BAŞKAN – Hayır, söz hakkınız
yok efendim; her zaman, her yerde söz hakkınız yok öyle.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana
mı danışacağım? Daha dün geldin oraya, AKP’nin emrinde hareket ediyorsun.
Şurada doğru dürüst Meclis başkan vekilliği yapmıyorsunuz be! Tamamen köle gibi
hareket ediyorsunuz!
İHSAN ŞENER (Ordu) – Senden
mi öğrenecek? Otur yerine!
BAŞKAN – Sizden öğreniyoruz
efendim, yüksek bilgilerinizden faydalanıyoruz, bilgileniyoruz burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
defa, ağzından çıkan lafı kulağın duyacak.
BAŞKAN – Bilgileniyoruz
diyorum burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
milletvekiline saygılı olmasını bileceksin.
BAŞKAN – “Saygı” kelimesini
önce kendiniz öğrenin.
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, getirmiş olduğumuz
grup önerisi tamamen İç Tüzük’ümüzün 19’uncu maddesi çerçevesinde, hukuka
uygun, getirilmesi gereken bir grup önerisi. Danışma Kurulu bugün toplanamadığı
için grup önerisi olarak getirme hakkımız var, birincisi bu.
İkincisi: Grup önerisinin
içerisine baktığınızda da zaten aslında öneriye girmeden bunun tartışılması
bile doğru değil çünkü bu önerinin Genel Kurul tarafından kabul edilip
edilmeyeceği de belli değil. Öneri görüşülürken bunun gündeme gelmesi lazım
idi.
Bir başka husus: Hem
Anayasa’mız hem de mevcut İç Tüzük’ümüzün 91’inci maddesi temel kanunlarla
ilgili hususu çok açık ve net bir şekilde ifade ediyor ve burada da, 30 maddeye
kadar olan hususlarda temel kanun olarak getirme yetkisini de veriyor.
Yine, aynı şekilde bu konuda
Anayasa Mahkememizin vermiş olduğu kararlar da çok açık ve net. Bu konuyla
ilgili konu Anayasa Mahkemesinin gündemine de zamanında taşınmış ancak Anayasa
Mahkemesi, Danışma Kurulu kararının özellikle Genel Kurulun oylamasından sonra
kabul edilmesi gerektiğini ve temel kanun olarak görüşülmesi gerektiğini ifade
etmiş, çok açık ve net. Kararları da mevcut, elimizde var bu.
Bir başka husus: Bu konuyla
ilgili Meclis teamüllerine baktığımızda, Meclis teamülleri de yine aynı şekilde
bugüne kadar uygulanabilmiştir ve uygulanagelmiştir.
Şimdi, Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; elimde, mesela 11/01/2001 tarihli oy birliğiyle alınan bir
Danışma Kurulu kararı örneği var, oy birliği. Altında Sayın Mustafa Elitaş,
Sayın Akif Hamzaçebi, Sayın Oktay Vural ve Sayın Bengi Yıldız’ın imzasının
bulunduğu bir Danışma Kurulu kararı var, oy birliğiyle alınmış. Bu karara
baktığımızda da 13 maddelik bir hususu biz burada temel kanun olarak görüşmeyi
karara bağlamışız Danışma Kurulunun içeriğinde. Yani 13 maddelik bir konuyu
dahi biz…
Temel kanun olarak diğer
gruplarla birlikte vermiş olduğumuz ortak başka kararlar da var. Yine
21/01/2010 tarihli Danışma Kurulunun kararı bu mahiyettedir. Aynı şekilde,
değerli arkadaşlar, 19/06/2012 tarihli gene oy birliğiyle alınan Danışma Kurulu
kararı. Yine aynı şekilde, 15/03/2010 tarihinde alınan bir Danışma Kurulu
kararı. Bunlar oy birliğiyle alınan kararlar ve bunların madde sayısı az sayıda
olup -13, 15, 17, 20 gibi hususların- teklif ve tasarıların burada temel kanun
olarak görüşüldüğüne dair oy birliğiyle alınan kararlar. Yani Anayasa’mız
böyle, İç Tüzük bunu buyuruyor.
Getirdiğimiz grup önerimiz,
Anayasa Mahkememizin kararları ve daha önceki Meclis teamüllerine baktığımızda
da hukukidir, yerindedir. Bu grup önerisinin görüşmelerine geçilmesini arz
ediyoruz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Vural,
buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, efendim, “Geçmişte öyle olmuş, özellikler var mı, yok mu?” yani böyle
bir mukayese doğru değil çünkü İç Tüzük’ün amir hükmü var. Burada aynen diyor
ki: “…gibi özellikleri taşıyan kanunları hükûmet ya da esas komisyon ya da
gruplar teklif edebilir.” Dolayısıyla, bu özellikleri aramanız gerekiyor. Bu
özellikleri taşımayanı işleme alamazsınız, “özellikler” demiş. Yani aynen
değişiklik önergeleri gibi, nasıl İç Tüzük’e uygun olmadığı için bazılarını
işleme almıyorsanız, burada da bu özellikleri taşımayan, temel kanun niteliği
taşımayan kanunları bir grup iradesiyle burada oylamaya sunmanız doğrudan
doğruya İç Tüzük’te aranması gereken özellikleri aramamanız demektir. Bu
bakımdan, bu özellikleri taşımamaktadır ki, itiraf etmiştir Ahmet Bey, madde
itibarıyla meseleye bakmıştır. Bizim madde itibarıyla meseleye bakmamız söz
konusu değil. Bu özellikler itibarıyla temel kanun niteliği taşımıyor bu yasa.
Ana dilde savunma ya da Türkçeyi dışlayan bu kanun tasarısı, bu özellikleri
taşıyan bir kanun tasarısı değildir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, Türkçe ihlali yok burada. Türkçeyi dışladığımız yok.
BAŞKAN – Lütfen yerinize
oturun Sayın Aydın.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Genç, bu
konuda bir sözünüz var mı efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Var
efendim.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Her
konuda sözü olur onun!
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden
konuşun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, evvela, bu salonda milletvekilinin bağımsız kişiliği var yani “Grup
başkan vekili var, siz konuşmayın.” gibi bir düşünceyi taşıyorsunuz,
milletvekilinin kişiliğine karşı tamamen saygısızlıktır bu.
BAŞKAN – Sayın Genç, bu söze
hakkınız yok, hakkınız değil. Ortada bir Tüzük var, Tüzük’ü uyguluyoruz burada.
Şu tartışma da usul dışında bir tartışma, mesele açıklığa kavuşsun diye
yapıyorum ben bunu ama…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam,
biz de o açıklığa demek için…
BAŞKAN – O zaman hakkınızı
bileceksiniz, hakkınız değil efendim bu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
haddimi de biliyorum...
BAŞKAN – Hakkınız değil
efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
…hakkımı da biliyorum.
BAŞKAN – Hakkınızın
olmadığını söylüyorum ve değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi,
bugün, burada, AKP sayısal çoğunluğuna dayanarak…
BAŞKAN – Ortada tartışılması
gereken bir mesele var, tartışılsın diye söz veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam,
peki o zaman.
BAŞKAN – O zaman hakkınızı
bilin, şimdi konuşun.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi,
Sayın Başkan, AKP Meclisin yasama yetkisini elinden alıyor yani 15 maddelik,14
maddelik bir kanun maddesi, temel kanun olamaz. Aslında temel kanunla ilgili
uygulamalar da yanlış. Temel kanunda maddelerin görüşülmeyeceğine dair bir
hüküm yok, maddeler üzerinde konuşulmayacağına dair bir hüküm yok. Sadece
önerge sayısı 5’ten 2’ye indiriliyor ve bu olması lazımken, AKP hep yanlış
uygulama yapmış ve maddeleri müzakeresiz geçirmeye çalışıyor. Bu maddelerin
aslında burada okunması… Temel kanun olunca madde okunmuyor, ondan sonra önerge
de doğru dürüst verilmiyor, iktidar partisinin sayısal çoğunluğuna dayanarak
Meclisin yasama yetkisi tamamen kaldırılıyor. Burada Meclis Başkanlığının bir
yetkisi var yani gelen bir kanunun temel kanun niteliğine sahip olup
olmadığının. Bence, Başkanlık Divanınca bir değerlendirilmesi lazım ki bu
önergeyi işleme koysun. Yoksa ki sayısal çoğunluğu var yani onlar “kadını da
erkek yaparız, erkeği de kadın yaparız” diye burada getirirler önergeyi
geçirirler, bunlardaki mantık bu. Dolayısıyla, Başkanlığın burada bir
değerlendirme yapması lazım, değerlendirme sonucuna göre bir işlem yapması
lazım. Şimdilik bunu söylüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, Türkçeyle alakalı bizim gizlediğimiz, sakladığımız bir husus
yok. Kanun görüşmelerine geçildiğinde de zaten bu açık ve net bir şekilde ifade
edilecektir. Tamamen evrensel, demokratik kriterler çerçevesinde, gerek Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi, gerek Anayasa’mızın 36’ncı
maddesinin gerekli kıldığı adil yargılanma hakkı çerçevesinde, bir hakkın
teminat altına alınmasıdır, savunma hakkı gibi kutsal bir hakkın. Onun dışında
bizim en ufak bir suiniyetimiz yok. Kusura bakmasınlar Türkçe hiç kimsenin de
tekilinde değil, bütün bu milletin tekilinde.
OKTAY VURAL (İzmir) – Madde
madde görüşelim.
BAŞKAN – Sayın Aydın,
meselenin…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Türkçe ile alakalı hiçbirimizin hiçbir problemi yok.
BAŞKAN – Teferruatı konuşmuyoruz
efendim, bunun uygulamaya konulup konulmayacağını konuşuyoruz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ve
bu manada da hem Anayasa Mahkememizin kararı hem de İç Tüzük çok açık ve
nettir. Bugüne kadarki uygulamalar da böyledir. Sadece madde sayısıyla alakalı
olarak verdiğim örnekler değil bu, yine ayrıca farklı farklı hususların aynı
kanun kapsamında değerlendirildiğine dair örnekler de mevcuttur. Dolayısıyla,
usulde bir sıkıntı yoktur. Devamını arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın ortaya koyduğu gerekçelerle bu grup önerisinin
müzakeresine geçmeden önce sizin tavrınızın netleşmesi lazım. Eğer, bu
konuşmalardan sonra grup önerisinin müzakeresine geçecekseniz 63’e göre usul
tartışması açıyoruz, tavrınızı usulen sorgulamamız lazım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Şandır.
Kanun tasarısının temel kanun
niteliğine sahip olmadığı öne sürülerek grup önerisinin işleme alınmaması
gerektiği öne sürülmektedir. “İnfaz hukuku, yargılama usulü” gibi konular
içeren grup önerisinin, tasarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde belirtilen
temel kanun nitelikleri arasında gösterilen “kişisel veya toplumsal yaşamın
büyük bir bölümünü ilgilendirmesi” kriterine uyduğu değerlendirilmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre bir grup önerisi getirmiştir, 63’üncü maddeye
göre de değerlendirmek durumundayız, dolayısıyla ben işleme alacağım. O zaman
usul tartışması açıyorum.
Lehte ve aleyhte söz
isteyenler?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Lehte.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Aleyhte.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Lehte.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Aleyhte.
BAŞKAN – Lehte Ahmet Aydın ve
Yılmaz Tunç; aleyhte Mehmet Şandır ve Kamer Genç.
Önce lehte, Sayın Ahmet
Aydın.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun niteliğine sahip olmadığı gerekçesiyle AK
PARTİ grup önerisinin işleme alınıp alınamayacağı hakkında
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, konuyla alakalı olarak
Başkanlık Divanının lehinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii,
biz, bu Parlamento çalışırken, çalıştırılırken bakmamız gereken, elimize rehber
olarak almamız gereken birtakım hususlar var. Birincisi Anayasa’mızdır,
ikincisi İç Tüzük’tür, üçüncüsü evrensel hukuk kaideleri ve Meclisin
teamülleridir yani bu alanlarla ilgili net bir ifade olmadığı durumlarda
teamüllerdir. Kaldı ki bu hususla alakalı teamüllere bile gitmeye gerek yok
iken Anayasa’mızın evrensel kaideleri ve özellikle de insan haklarıyla ilgili
kaideleri, ikincisi İç Tüzük’ümüzün çok açık ve net olan 19’uncu maddesine
istinaden grup önerisi getirmemiz… Bunun şekli, içeriğiyle alakalı bir bilgi
yok ama ya oy birliği sağlanamadığı takdirde ya da Danışma Kurulu toplanamadığı
takdirde grupların böyle bir hakkı var, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine istinaden
grup önerisi getirme hakkı var. Kaldı ki zaten her gün bu grup önerilerini de
burada görüyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz.
Yine, İç Tüzük’ümüzün 91’inci
maddesi bu konuda çok açık hükümler ihtiva ediyor. Burada temel kanunlarla
ilgili düzenleme çok açık bir şekilde yazılmış. Maddenin baş kısmına
baktığımızda “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi; kişisel veya toplumsal yaşamın
büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; kendi alanındaki…” diye devam ediyor. Ki bu
kanun, hakikaten, birçok alanda birçok insanı ilgilendirecek, toplumsal hayatı
ilgilendirecek ciddi bir kanundur.
Yine aynı şekilde, değerli
arkadaşlar, burada, tabii, 30 maddeyi geçmemek kaydıyla da temel kanun olarak
görüşülebileceğini ve bu görüşmenin usul ve esaslarının ne şekilde olacağını İç
Tüzük yine amir bir şekilde bize göstermektedir.
Yine, bunlarla da yetinmiyoruz
değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin 21/10/2006 tarihli, 26326 sayılı
-Resmî Gazete’de ilan edilen, yayımlanan- Kararı da yine bu konuyu çok açık bir
şekilde, temel kanunlarla ilgili kısmı olduğu gibi bütün çıplaklığıyla ifade
ediyor.
Bunu da geçiyoruz değerli
arkadaşlar, çok daha zaman almamak için özet bir şekilde sunum yapıyoruz.
Bugüne kadarki uygulamalara baktığımızda, bugüne kadar bölümler 30 maddeyi
geçmemek kaydıyla bu Parlamento sadece AK PARTİ döneminde değil, daha önceki dönemlerde
de, daha önceki yıllarda da temel kanun görüşmelerini sürekli yapmış. Zaman
zaman grup önerisi olarak getirmişiz ama zaman zaman da biz, burada, bütün
gruplar bu konuda mutabık olmuşuz; ortak bir Danışma Kurulu önerisiyle, değerli
arkadaşlar, burada, biz, bir kanunun, tasarı ya da teklifin temel kanun olarak
görüşülmesini karara bağlamışız ve dolayısıyla, bütün mevzuat açıkken, Meclisin
teamülleri ortadayken ve bugüne kadar da maalesef zaman zaman bu zikrediliyor.
Daha önceki Meclis tutanaklarına da baktım. Daha önceki tutanaklarda da zaman
zaman özellikle muhalefet birtakım kanunların görüşmesini akamete uğratmak ya
da geciktirmek adına bu tür atraksiyonları geliştirmiş ama zaman zaman da oy
birliğiyle bu kararı almışız. Yani bir husus uygulanırken, biz, döneme, zamana
göre ya da gelen kanunun şekline, içeriğine göre mi uygulama yapacağız?
OKTAY VURAL (İzmir) – İhanet
yasalarına hayır! Çıkartın 1’inci maddeyi. İhanet yasası bu.
AHMET AYDIN (Devamla) - Eğer
bir kural uygunsa, hukuka uygun bir şekilde uygulanabiliyorsa bu kuralı bizim
her zaman aynı şekilde uygulamamız lazım. O gün işinize geliyordu “Tamam.”
dediniz, bu işi temel kanun olarak görüştük de bugün işte bu kanunun
görüşülmelerini akamete uğratmak ya da geciktirmek gibi birtakım usulü tartışmalarla
zaman kazanmak adına, Meclisin zamanını boşa harcamak adına âdeta, böyle
atraksiyonlar geliştirmeye gerek yok. Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki bugüne
kadarki uygulamalar da böyle, İç Tüzük’ümüz de böyle, Anayasa’mız da böyle. Az
önce örneklerini de verdim, gerek bizim grup önerisi olarak getirdiğimiz
hususlarla gerekse de bütün Meclisteki grubu bulunan siyasi partilerle ortak
olarak imzalamış olduğumuz Danışma Kurulu önerileriyle bu zaten uygulanıyor;
var olan bir şey, bizim icat ettiğimiz, bu dönemde icat olan, sırf bizim
uyguladığımız bir şey de değil. Bunu grup önerisiyle de getirmişiz, bunu zaman
zaman ortak Danışma Kurulu önerisiyle de yapmışız. Madde sayısına da bakmadan
-13, 15, 17- ya da teklifin içeriğine de bakmadan, farklı alanları düzenlese
bile, biz bunları zaman zaman yapmışız. Elimde tonlarca örnek var bununla
alakalı.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla Meclisin tutumu yerindedir. Kaldı ki, bu, Meclis Başkanlık
Divanının da karar vereceği bir husus değildir. Grup önerisi getirilmiştir ve
bu grup önerisinin görüşülüp Meclisin takdirine, Genel Kurulun takdirine
sunulması lazım, Genel Kurulun takdiri caridir, geçerlidir.
Tekrar, teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke
Meclisin çalışmasını böyle aksatmasaydınız. Niye konuşuyorsunuz ki?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Usul
tartışması istediniz, konuşacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz
önce dediniz: “Meclisin saatini çalıyorsunuz…” Niye çalıyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Kanun üzerinde tartışalım işte.
BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen
Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, tavrınızın aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, zannediyorum,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi çok açık, veciz bir Türkçeyle yazılmış bulunmakta,
buradan okuduğumuzu birlikte anlayabiliriz. İktidar partisi grubunun bu hafta
Meclisin gündemine getirmek istediği kanun ana dilde savunma hukukunu
düzenleyen bir kanun. Biraz sonra, burada, maddelerde, tümünde, bölümlerde
yapacağımız konuşmalarla da anlatacağız. Bize göre, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluş hukukunu değiştiren bir kanun. Cumhuriyet tarihinde bu kadar
radikal, bu kadar sonuçları itibarıyla ülkemizin birliği, geleceği açısından
riskler taşıyan bir başka kanunu daha burada tartışmamıştık. Bu kadar önemli
bir kanunu temel kanun yaparak milletin bilgilenmesinden kaçırmak asıl üzerinde
durulması gereken husustur. Muhalefet partilerini Meclisin zamanını çalmak gibi
bir ithamla ifade eden Sayın Aydın haksızlık yapmıştır. Biz, milletimizin
geleceği açısından, milletimizin birliği açısından çok önemli, çok sıkıntılı
sonuçları olacağına inandığımız bu ana dilde savunma kanununun uzun uzun
tartışılması gerektiğini, milletimizin bu konuda bilgilenmesi gerektiğini talep
ediyoruz…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Çeksinler.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …ve
bunun için 15 maddelik bir kanunun temel kanun yapılmasının mantığının
olmadığını söylüyoruz. Burada teamülleri ifade ederek… Teamüller dediğiniz
iktidar partisi grubunun çoğunluğuyla oluşturulan teamüller, hukuka uygun olup
olmadığına bakılmaksızın parmaklarınızla oluşturduğunuz teamüller.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Ortak yaptığımız teamüller.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Dolayısıyla, burada çok açık, net söylüyorum. Bir hukuk dalını sistematik
olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde, genel ilkeleri
içermesi hâlinde temel kanun yaparsınız. Sayın Başkanın uyarmasıyla
sahiplendiğiniz, sarıldığınız gerekçe de tutarsız. Diyorsunuz ki: “Kişisel veya
toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi hâlinde temel kanun.”
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İç
Tüzük diyor, biz demiyoruz. İç Tüzük onu diyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Şimdi, ana dilde savunma bu toplumun ne kadarını ilgilendiriyor?
Değerli arkadaşlar…
OKTAY VURAL (İzmir) – KCK’yı
ilgilendiriyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ne
kadarını ilgilendiriyor? Yani PKK’nın, KCK’nın talepleri doğrultusunda
egemenliğin paylaşılmasını hukuklaştıran bu kanun tasarısını milletin gözünden
kaçırmak, Parlamentonun gözünden kaçırmak için İç Tüzük’ü de zorlayarak temel
kanun yapmanızın hiçbir mantığı yoktur.
Değerli Başkan, Sayın Meclis
Başkanımız, siz, bu İç Tüzük’ü korumakla yükümlüsünüz, bu İç Tüzük’ü
uygulamakla yükümlüsünüz. Siz burada, bu Genel Kurulun parmak çoğunluğuyla İç
Tüzük’ün ihlal edilmesine tarafsız olamazsınız, duyarsız olamazsınız. Çok açık,
net 91’inci madde; çok maddeli kanunlarda, temel kanunlarda, gerçekten ülkenin
tümünü ilgilendiren konularda yasamanın hızını artırmak için temel kanun usulü
ihdas edilmiş. Ama bugün burada iktidarın “Ne olursa olsun biz bunu yapacağız.”
dayatmasıyla milletin geleceği açısından, ülkenin birliği açısından çok ciddi
riskler taşıyacak bir konuda milletin konuda bilgilenmesinin, muhalefetin
konuda görüşlerini ifade etmesinin önünün kesilmesi amacıyla, iktidar grubunun
temel kanun dayatmasına teslim olmamalısınız. Olursanız güvenilirliğinizi
kaybedersiniz, millete karşı olan sorumluluğunuzun altında kalırsınız.
Bu sebeple, tavrınızı bir
daha gözden geçirmeyi, gerekirse bu konuyla ilgili Divanı toplayarak tavrınızı
yeniden değerlendirmenizi sizin dikkatinize sunuyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Lehte söz isteyen Yılmaz
Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; usul tartışması hakkında, tutumunuz lehinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek
istiyorum: Bu Meclise hiç kimse dayatma yapamaz, hiçbir grup dayatma yapamaz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Başbakan hariç mi?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Evet,
hiç kimse dayatma yapamaz, hele hele terör örgütleri hiç dayatma yapamaz.
Buradan terör örgülerinin isimlerini vererek Meclise dayatma yapıldığı
şeklindeki ifadeleri bir talihsizlik olarak görüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gönüllü
yapıyorsunuz yani!
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Onların yerine siz mi geldiniz?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) –
Burada açılan usul tartışmasına gelecek olursak, 91’inci madde açık. 91’inci
maddede “…kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi…”
Şimdi, bir taraftan,
getirilen kanunun çok önemli olduğunu, bütün Türkiye’yi ilgilendirdiğini
söyleyeceksiniz, bir taraftan da temel kanun olarak görüşülemeyeceğini, bu
kritere uygun olmayacağını söyleyeceksiniz, bu bir çelişkidir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Uyuyor mu?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) –
Şimdi, 91’inci maddeye baktığımızda şartlara uyuyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Nasıl uyuyor?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – 15
maddelik tasarının grup önerisiyle bugün görüşülmesini istiyoruz. “15 maddenin
içinde neler var?” diye bir baktığımızda; Ceza Muhakemesi Kanunu’nun önemli
maddelerinden birisinde değişiklik getiriyor. Yine, Ceza İnfaz Kanunu’muzda
birçok değişiklik getiriyor. Burada, hasta hükümlülerle ilgili değişiklikler
var, yine çocuk hükümlülerle ilgili değişiklikler var, yine kadın hükümlülerle
ilgili değişiklikler var. Yani toplumun çok büyük bir kesimini ilgilendiren 15
maddelik bir tasarı.
OKTAY VURAL (İzmir)- Toplumun
büyük bir kısmı mahkûm mu yani?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
Anayasa Mahkemesinin kriterlerine de uygun, İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde
sayılan kriterlere de uygun. Bu açıdan herhangi bir sakınca yok. “Madde sayısı
itibarıyla da 30 maddeyi geçemez.” diyor İç Tüzük. Burada 15 maddelik bir
tasarı söz konusu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Bir
bölüm geçemez.” diyor.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bir
bölüm 30 maddeyi geçemez.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu
ne demek? “30’dan az olan temel kanun olmaz.” demektedir.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yani
burada üst sınır belirlenmiş, alt sınır noktasında da herhangi bir kısıtlama
söz konusu değil. Kısıtlamanın olmadığı yerde 15 maddelik tasarı da temel kanun
olarak görüşülebilir, yeter ki toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren önemli
düzenlemeler ihtiva etsin, çünkü Anayasa Mahkemesinin kararı da bu yönde.
Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanamaması durumunda siyasi parti grubu önerisiyle
getirilen bir tasarıyla ilgili olarak daha önce Anayasa Mahkemesine
başvurulmuş. Başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesi şöyle bir karar veriyor -2005/74 esas
sayılı Kararı- diyor ki: “Anayasa’nın 7’nci maddesinde yasama yetkisinin Türk
milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bulunduğu; 87’nci maddesinde
kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmanın; 95’inci maddesinde iç tüzük yapmanın
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkisinde olduğu, 96’ncı maddesinde
de Anayasa’da başka bir hüküm yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi üye
tamsayısının en az üçte 1’i ile toplanacağı ve toplantıya katılanların salt
çoğunluğu ile karar vereceği belirtilmektedir.” Anayasa Mahkemesinin gerekçesi
devam ediyor: “Buna göre, temel yasalara ilişkin özel görüşme yöntemi konusunda
Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamaması hâlinde konunun Meclis Genel
Kuruluna bırakılması yasama yetkisinin kullanılmasının doğal sonucudur. Aksi
hâlde, Danışma Kurulunda oy birliğinin sağlanamaması, yasama faaliyetinin
kesilmesi ve Meclisin temel görevlerinden olan ve hızla gerçekleştirilmesi
düşünülen işlerinden uzaklaştırılması sonucunu doğuracaktır.” diyor ve bu
nedenlerle açılan davanın Anayasa’nın 2 ve 87’nci maddelerine aykırı olmadığı
tespit edilip bu konudaki iptal istemi reddediliyor. Yani hem Anayasa Mahkemesi
kararları hem Türkiye Büyük Meclisi İçtüzüğü hem Anayasa’mız ve Türkiye Büyük
Meclisinin bugüne kadarki uygulamaları hep bu yönde olmuştur. Burada herhangi
bir tereddüt söz konusu değildir. Bu Mecliste torba kanunlar bile siyasi
partilerin imzalarıyla, grupların imzalarıyla, Danışma Kurulu önerileriyle
Meclise getirilmiş ve temel kanun olarak görüşülmüştür.
Ben, bu nedenle, Meclis
Başkanımızın tutumunun doğru olduğu kanaatindeyim, yasa tasarısının gündeme
alınması gerektiği kanaatindeyim.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aleyhe söz isteyen Kamer
Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, şimdi söz hakkınız
var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet,
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi AKP’nin temel kanun olarak getirdiği 365 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’yla 2 tane Kanunda değişiklik yapılmak isteniyor ve 13 maddelik
kanun. Şimdi, 5271 sayılı Kanun’da 2 maddenin değiştirilmesini istiyor, 5275
sayılı Kanun’da da 10 maddenin değiştirilmesini istiyor.
Şimdi, bakın, İç Tüzük ne
diyor? İç Tüzük’ümüzün 91’inci maddesi diyor ki: “Bir hukuk dalını sistematik
olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri
içermesi...” Yani ceza hukukunda 1 maddede, 2 madde değiştirmek istiyorsunuz. O
2 madde yani buraya uyar mı? “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya
kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi...” İşte, Ticaret
Kanunu tümüyle, Ceza Kanunu tümüyle, Medeni Kanun tümüyle. Bu, buraya gelir,
bunun için getirilebilir. Şimdi, 2 maddenin, 3 maddenin bir kanunda
değiştirilmesi… Buraya ilkokul tahsili olan, ilkokulu bitiren çocuk dahi çıkıp
da bu 91’inci maddeyi böyle yorumlayamaz.
Şimdi, biraz önce, AKP’li
diyor ki: “Kimse bu Meclise dayatmada bulunamaz.” Dayatma yapan kim ki? Dayatma
yapan siz. 325 AKP milletvekili var. Arkadaşlar, 325 milletvekili yok, bir tek
Tayyip Erdoğan var. Tayyip Erdoğan “Parmakları kaldırın.” diyor, kaldırılıyor;
“indirin” diyor, indiriliyor. Böyle bir yasama faaliyeti yapılamaz, böyle bir
yasama faaliyeti olmaz. Tayyip Erdoğan size talimat verse, dese ki: “Falanca
kadını erkek yapın.” Getirirsiniz, ben inanıyorum ki, burada bu kişiyi, kadını,
erkek olarak kanun çıkartırsınız. Ben buna inanıyorum, bunun örnekleri var.
Bir gün burada getirdiniz,
mücevherat alım satımını vergiden istisna tuttunuz, o kanunu da kabul ettiniz.
Sonra araştırdık ki mücevherat alım satımıyla uğraşan kim? Tayyip Erdoğan’ın
oğlu. Tayyip Erdoğan’ın oğlu mücevherat alım satımıyla uğraştığı için…
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Ama
buraya getiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) – …siz
getirdiniz, bunu vergiden muaf tuttunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Saçmalama ya, saçmalama be!
BAŞKAN – Aleyhte söz
istediniz, bu konu üzerinde konuşun lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, burada dayatmayı yapan AKP, burada hukuku ayaklar altına alan AKP.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin amacı, kanunları tek tek müzakere etmek. Kanunların müzakeresi
hâlinde burada en azından vatandaşlar dinliyor
bunlar tutanağa geçiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne kanun
çıkıyor, bunu anlamak için bu kanunları müzakere etmek gerekiyor. Siz
devrinizde bir “temel kanun” kavramını getirmişsiniz. Ya, 5 maddelik, 10
maddelik kanun temel kanun olur mu arkadaşlar? İnsan biraz vicdan taşır.
Temel kanunu niye
getiriyorsunuz? Çünkü temel kanun gelince madde müzakeresi yapılmıyor, madde
okunmuyor, maddede ne var o bilinmiyor. Arkasından da siz kendi menfaatinize
uygun gördüğünüz birtakım… Özellikle grup başkan vekilleri bazı holdinglerin…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hangi
grup başkan vekilleri ya?
KAMER GENÇ (Tunceli) – …bazı
ticaret şirketlerinin menfaatlerine, son anlarda getiriyorlar, buralarda
önergeler veriyorlar devletin trilyonları, katrilyonları birtakım kişilerin
cebine gidiyor. Bunu kaç defa burada gördük, kaç defa şahit olduk.
Arkadaşlar, yani, bakın, bu
Sayıştay Kanunu’nda son anda burada yaptığınız değişiklikler, yine, yatırım
indiriminde yaptığınız değişiklikler, imar aflarında getirdiğiniz
değişiklikler… Daha ben bunun binlerce örneğini verebilirim. Yani sizin
amacınız: “Biz burada ne yapıyorsak, ne yolsuzluklar yapıyorsak, ne
usulsüzlükler yapıyorsak; hangi kanunla, hangi yolsuzluk, hangi usulsüzlük
getiriyorsak…” Bunu kamuoyunun bilgisinden gizlemek için kanunları temel kanun
ediyorsunuz. Hâlbuki, Anayasa Mahkemesi… Zaten Anayasa Mahkemesi diye bir
mahkeme yok, tamamen sizin talimatınız doğrultusunda hareket eden bir Anayasa
Mahkemesi var. Kaldı ki Anayasa Mahkemesinin bu 91’inci maddeyle ilgili verdiği
karar da sizin dediğiniz gibi değil. Yani, o hangi Anayasa Mahkemesidir, diyor
ki: “Efendim, siz 10 maddelik, 12 maddelik kanunu…” Onu yanlış anlıyorsunuz,
onu siz yanlış anlıyorsunuz kardeşim. İsterseniz götürelim bunu da Anayasa
Mahkemesine. Yani, 12 maddelik bir kanun temel kanun olarak müzakere edilir mi,
edilmez mi? Var mı orada 12 madde? Yok; öyle 12 madde yok. Onun için, yani,
aklı olan, izanı olan, düşünce kabiliyeti olan kişi böyle bir temel kanunu
kabul etmez.
Şimdi, Meclis Başkanı da
Meclisi yönetiyor. Meclis Başkanı Meclisi yönetirken akla, izana, hukuka,
Anayasa’ya göre yönetmek zorundadır. AKP’nin çoğunluğuna bakarak onların her
getirdiği önergeyi işleme koyarsanız o zaman bu Mecliste yasama da yapılmaz, tamamen
dikta rejimi devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Bugün
yapılan bana göre hatadır.
Teşekkür ediyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, konuşmacı, konuşmasında AK PARTİ grup başkan vekillerini zan
altında bırakan bir ifade kullanmıştır.
BAŞKAN – Hangi ifadeyi
kullanmıştır Sayın Ünal?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
İftirada sınır tanımadığını biliyoruz.
AK PARTİ grup başkan
vekillerini, bazı şirketlerin buradaki takipçisi olarak ifade etmiştir.
Açıklama yapsın ve bu konuyu vuzuha kavuştursun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Hiç kimseyi itham altında bırakamaz bu şekilde.
BAŞKAN – Sözleriniz
tutanaklara geçti.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Açıklama yapmaya davet ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
açıklamayı… Anlamadınsa ben ne yapayım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
AK PARTİ grup başkan vekilleriyle ilgili kullandığın ifadeyi açıklayacaksın
burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Açıklayacağım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Buyur, açıkla işte, söyle.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen
otur yerine, ben…
BAŞKAN – Sayın Ünal, böyle
bir usulümüz yok efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Buyur, buyur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
sen otur yerine.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Ben Grup Başkan Vekiliyim.
Çık ve açıklama yap.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Ünal,
lütfen...
Söz istiyorsanız, sataşmadan
dolayı verilebilir ama böyle bir usulümüz yok.
Sayın milletvekilleri, İç
Tüzük’ün “Temel kanunlar” başlıklı…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, lütfen… Bu konuda açıklama yapmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ünal, yok
böyle bir usulümüz.
Buyurun, oturun.
Siz sataşmadan söz
istiyorsanız söz veririm size.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
O zaman ben sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne söyledi efendim?
Ne dedi de sataştı?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
AK PARTİ grup başkan vekillerine dönük, bazı holdinglerin iş takipçiliğiyle
suçladı efendim.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika
söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya mahal
vermeyin lütfen.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çoğu zaman bu Mecliste tabii ki
hoşgörülü olmamız gerekiyor, tabii ki anlayışlı olmamız gerekiyor, tabii ki
bazı insanları Meclisin farklı renkleri olarak görmemiz gerekiyor. Ama insanların
onuru vardır, haysiyeti vardır. İnsanlar onurları ve haysiyetleri için yaşarlar
ve insanların onurunu, haysiyetini ayaklar altına alacak şekilde, her
seferinde, tahripkâr, tahrikkâr bir üslupla buraya çıkıp konuşmak ve “Ben
buradayım.” demek ve eski siyasetin, Türkiye'nin geride bıraktığı eski
siyasetin kokusunu ve hoşlanmadığımız rengini buraya taşımak eğer bu
konuşmacının misyonuysa ben herhangi bir şey demiyorum.
Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili arkadaşlarımı bu konuda tenzih ediyorum ama söz konusu bu
konuşmacının her seferinde buraya çıkıp bu Meclisi tahkir etmesi, buradaki
insanların haysiyetiyle, onuruyla ilgili sorumsuzca konuşması artık tahammül
edilemez bir hâle gelmiştir. AK PARTİ grup başkan vekilleriyle ilgili çıkıp
burada sınırsız iftira dolu bir ifade kullanması kabul edilebilir değildir. Bu
ifadesini kınıyorum. Eğer bu konuda bir bildiği varsa şerefli bir şekilde gelip
burada açıklamasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, isterseniz konuşmama bir açıklık getireyim.
BAŞKAN – Yok, böyle bir
usulümüz yok Sayın Genç, lütfen oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok mu
usulünüz?
BAŞKAN – Hayır.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Kendisi istiyor da onun için.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Yerinden söz verin efendim, böyle bir itham altında…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani
kendisi istiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – AKP Grubunun
hakkı bu.
VII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun niteliğine sahip olmadığı gerekçesiyle AK
PARTİ grup önerisinin işleme alınıp alınamayacağı hakkında (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün “Temel kanunlar” başlıklı 91’inci maddesinde,
temel kanun olarak görüşülecek tasarı ve tekliflerin nitelik ve içeriklerine
değinilmiştir. Bu niteliklere uygun olduğu değerlendirilen tasarı veya teklifin
temel kanun olması önerilebilmektedir. Grup önerisine konu tasarının bu
niteliğe sahip olup olmadığı hususu grup önerisi üzerinde yapılacak usule dair
lehte ve aleyhte görüşmelerde tartışılacaktır. Kaldı ki infaz hukuku ve
yargılama yöntemlerine ilişkin çeşitli düzenlemeler içeren 15 maddeden oluşan
tasarının temel kanun kriterlerinden “kişisel veya toplumsal yaşamın büyük
bölümünü ilgilendirmesi” kriterine uygun düştüğü değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla, grup önerisinin işleme alınması yönündeki tutumumuzda bir
değişiklik olmamıştır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kaç
kişi var hapishanelerde?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, biz biraz önce grup önerisinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu tartıştık, İç Tüzük’e uygun olup olmasını değil.
BAŞKAN – Evet.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
İfadenizde “Birazdan tartışacaksınız.” diyorsunuz, o doğru değil.
BAŞKAN – Ben de grup
önerisinin görüşülmesi konusundaki görüşümde bir değişiklik olmadığını izah
ettim zaten Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Doğru değil tutumunuz.
V.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Evet, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
önerisinin lehinde söz isteyen Bülent Turan, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bu ilginç tartışmadan sonra grup
önerimizle ilgili kısa bir bilgilendirme için söz aldım.
Öncelikle, bugün özel bir
gün, yolunun yolcusu olduğumuz Aziz Peygamber’in doğum günü. Ben tüm milletvekili
arkadaşlarımızın, bütün milletimizin bu mübarek kandilini tebrik ediyorum,
hayırlara vesile olmasını ümit ediyorum, nice kandillere diyorum.
Çok Değerli Başkanım,
kıymetli arkadaşlarım; bugün AK PARTİ Grubunun vermiş olduğu ve görüştüğümüz
önergemize göre, içerik olarak ne var diye baktığımızda: Öncelikle, 365 sıra
sayılı Tasarı’nın 3’üncü sıraya alınarak şu an görüşülmesini -ki bildiğiniz
gibi bu kanun tasarısı daha çok ceza infazı ve ceza muhakemelerini içeren bir
kanun tasarısı- iki, çalışma günlerimize İç Tüzük’ün belirlediği günlerin
dışında, cuma ve cumartesinin de eklenmesini; üç, çarşamba, perşembe, cuma ve
cumartesi günlerinin bitimine kadar çalışmaların devam etmesini; dört, perşembe
günü 240 sıra sayılı, cuma günü 297 sıra sayılı, cumartesi günü 217 sıra sayılı
Tasarı’nın gündeme alınmasını ve son olarak 5’inci maddede de, 365 sıra sayılı
Tasarı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun hükmünde
görüşülmesini içermektedir.
Değerli arkadaşlarım, usul
tartışması açılmasaydı konunun daha sonraki maddelerde tartışılmasını
isteyecektim ama söz almışken ben de usule ilişkin birkaç cümle etmek
istiyorum.
Öncelikle, Sayın Kamer Genç’e
cevap vermeyeceğim, zaten onu grubu da alkışlamadı, grubu da ciddiye almadı.
Fakat, tecrübesine çok güvendiğim MHP’nin kıymetli Grup Başkan Vekili Sayın
Oktay Vural’ın ısrarla “Temel kanun olarak görüşülemez.” demesini açıkçası -bir
kardeşi olarak kabul ederse- yadırgadığımı ifade etmek istedim; o da şundan:
Şimdiye kadar teamülleri oluşmuş, seksen yıldan fazla sürekli kendini
güncelleyen bu aziz milletin Meclisinde bu kanun ve benzeri kanunlar ilk defa
gelmiyor, defaatle benzer kanunlar görüşüldü. En ufak bir kanunda bile
“Otoriter yapı, üniter yapı bozuluyor, dil elden gidiyor, vatan mahvoluyor.”
gibi bir garip rüyanın içerisinde olunmasını ben bir Türk genci olarak kabul
etmiyorum. Bu ülke yüz yıllardan beri kadim medeniyetiyle beraber yaşayan, bu
devlet seksen küsur yıldan beri çok önemli kurumlarıyla beraber yoluna devam
eden farklı bir ülke. Böyle bir maddeyle, bir kanunla “battık, yok olduk,
mahvolduk” tarzının bir garip rüya olduğunu, bundan uyanmak gerektiğini düşünüyorum.
Bu ufak nottan sonra değerli
arkadaşlarım, bakınız, temel kanunları düzenleyen 91’inci maddeye baktığımızda
iki tane önemli yer görüyoruz:
Bir tanesi, “Bir hukuk dalını
sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeler içermesi”
deniliyor tasarıyla ilgili.
KAMER GENÇ (Tunceli) – 2
madde değişiyor, 2 madde.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Ne
olduğuna baktığımızda, 15 maddelik bu tasarının yani size göre temel kanun
olmaması gereken tasarının önemli olmadığını iddia ettiğiniz bu bölümünde
tercüman hakkı gibi, mahkûmların üç ayda bir eşleriyle görüşmesi gibi,
cezaların ertelenmesi gibi…
…hükümlülere, önemli ödül niteliğindeki düzenlemeler gibi, çocuk
hükümlülerinin birtakım infazlara ilişkin düzenlemeleri gibi…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam,
önemli de madde madde niye müzakere yapmıyoruz?
BÜLENT TURAN (Devamla) –
…toplumda ceza infazındaki, usuldeki önemli değişiklikleri de içeren bir tasarı
olduğunu görüyoruz. Yani 91’inci maddedeki ilk girişte ifade edilen önemli
kanunları, önemli içerikleri düzenlemesi tartışılmaz bir gerçek.
Fakat Sayın Vural, daha
önemlisi şu: Devam ettiğimizde, asıl orada, gözümüzün altında, 40 defa
çizilmesi gereken bir mesele daha var. 91’inci madde “Önceki yasalaşma
evrelerinde de özel görüşme ve oylama usulüne tabi tutulması” der.
Bakınız, değerli arkadaşlar,
biz sıfırdan kanun yapmıyoruz, Ceza Muhakemeleri ve İnfaz Yasası’yla ilgili
birtakım düzenlemeler yapıyoruz. Zabıtlara baktığımızda, çok önemli kanun olan
Ceza İnfaz ve Ceza Muhakemeleri Kanunu zaten temel kanun olarak görüşülmüş; bu,
yeni bir şey değil. Bu temel kanun olan, yüzlerce madde içeren kanunların
içerisinde, 15 maddeyi düzenliyoruz. Dolayısıyla, burada yeni bir şey yok.
Zaten temel kanun olarak görüşülen bir meselenin ufak bir bölümünü düzenliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu,
temel kanun yani?
BÜLENT TURAN (Devamla) – Ben
bu milletin ufak bir yasayla, 15 maddeyle ne batacağını ne çıkacağını
düşünmüyorum. Biz güçlü bir milletiz, MHP de güçlü bir parti, köklü bir parti
ama AK PARTİ’nin karşısında, on yıldan beri, attığı her adımda “Aman, ihanet
var; aman, Anayasa mahvoldu.” gibi bir söylemin toplumsal karşılığının da
olmadığını en çok…
7 defa gittiğimiz milletimiz
alnımızın akıyla bizi buraya gönderdi. Bu çok önemli arkadaşlar. O yüzden, ben
daha ön yargısız, daha sakin, daha güzel, daha teknik, daha hukukçu gözüyle bu
meseleye bakıldığında, konunun tartışmasız olacağını düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gide
gide İmralı’ya gittiniz. Bir terör örgütünü muhatap kabul ettiniz. Bundan daha
büyük bir utanç olabilir mi? Oslo’da muhatabınızı buldunuz, İmralı’da
muhatabınızı buldunuz.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Şu
an Oktay Vural yerinden bağırıyor. Tabii, bizi izleyen milletimiz duymuyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, ya…
Duymasın, duymasın. Bizim kulakları olup da duymayanlara iletecek bir şeyimiz
yok. Gözü olup da görmeyenlere, kalbi mühürlülere diyecek neyimiz var? Allah
kulaklarınızı, gözleriniz açsın.
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Aslında bu bağırmasında şunu demek istedim: Yine, Sayın Oktay Vural dedi ki: “Siz
temel kanunla muhalefetin sesini kesiyorsunuz.” Değerli arkadaşlar, herkesin
sesi kesilir ama Oktay Vural’ın ne mümkün, maşallahı var. O yüzden, Kamer
Genç’in ve Oktay Vural’ın sesini kesmeye kimsenin gücü yetmez diye düşünüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama
şahadet ediyorlar.
BÜLENT TURAN (Devamla) – Ben,
bu yeni kanunun, yeni tasarının görüşülmesi için verdiğimiz grup önerimizin
hayırlı olmasını diliyorum; tekrar, kandilinizi tebrik ediyorum.
Görüldüğü gibi, işlerimiz
vakitlerimizden fazla. O yüzden, boşuna “Durmak yok.” demiyoruz.
Ben, bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyor, hoşça kalın diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Evet, öneri
aleyhinde söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisinin aleyhinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce ben
de milletimizin ve tüm İslam âleminin Mevlit Kandili’ni kutluyorum ve
güzellikler getirmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında
yine klasik diyeceğim bir AKP anlayışıyla karşı karşıyayız yani az önceki usul
tartışmasında herkes ne söylediğini biliyor aslında yani arkadaşlarımız da
biliyor. Ben de düşünüyorum, geçen dönem de burada, Adalet Komisyonunda çok
yoğun mesai sarf ettik, adı üzerinde birtakım temel kanunları geçirdik hep
beraber ki uzlaşıyla geçirdik. Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu –arkadaşlarımız
vardı- Medeni Usul Kanunu, daha önceki dönem Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi
Kanunu, diğer kanunlar vardı o önceki dönemde. Yani şimdi düşünüyorum, o
kanunlar ne kanundu? Yani buradaki 1 madde temel kanun olarak niteleniyorsa,
arkadaşlarımız o şekilde bir değerlendirme yapıyorsa ya da Sayın Başkan “Ben
bunu böyle değerlendiriyorum.” diyorsa şimdi 1.500 maddelik bir Ticaret Kanunu,
işte 600-700 maddelik bir Borçlar Kanunu veya Medeni Usul Kanunu; ne diyeceğiz
buna, ad olarak ne diyeceğiz? “Mega, hiper, süper temel kanun mu olacak onlar?”
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, olay
belli, burada bunu böyle tartışmanın da anlamı yok. “Bu kanun, tasarı 15
madde.” deniyor, hayır, 13 madde yani yürürlük ve yürütmeyi çıkarırsak 13 madde
ve bunun 1 maddesi, bakın 1 maddesi farklı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202’nci
maddesinin mevcut (1)’inci fıkrasından sonra yeni ilave fıkralar getiriyor bu.
Onun dışındaki 11 madde Ceza İnfaz Kanunu olarak kısaltacağımız 5275 sayılı
Kanun’la ilgili, o farklı bir Kanun, orada 11 tane ayrı düzenleme var. Ama bir
maddede bir değişiklik yapılıyor ve “Bunu temel kanun anlayışıyla burada
görüşebiliriz.” diyorsunuz. Ya, değerli arkadaşlar, önemli bir değişiklik.
Gündeme bakıyorum burada görüşmeler başlamadan evvel televizyonlarda, haber
kanallarında zaman zaman kanunlara isimler konuyor. İşte “Ana Dilde Savunma”
yasaya bakıyorum “Tercüman Bulundurma Hakkı” diyor, farklı bir şey söylüyor
yasa. Yani 202’nci maddesi Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun bu ama 13 maddenin 1
tanesinden bahsediyoruz. Diğer 11 tane maddeyle ilgili olarak Türkiye’de belki
yüz binlerce insan bugüne kadar bu kanun niye gelmedi Meclisin önüne, niçin bu
kanunu görüşmedik diye bekledi.
Yani klasik AKP anlayışından
bahsederken hem bu az önceki temel kanun tartışmasının ne kadar yanlış
olduğunu, bu kanunun temel kanun olarak görüşülemeyeceğini… Ne var bunda ya bir
maddeden bahsediyorum, burada gruplar onar dakika konuşsalar ne olacak? Ondan
sonraki maddelerle ilgili olarak komisyonda da biz çalıştık beraber arkadaşlarımızla
yani o 11 maddeyle ilgili olarak çok itirazımız yok; bizim yok, MHP’nin yok,
BDP’nin yok. Yani onlarla ilgili ne itirazlar var Ceza İnfaz Kanunu olarak yani
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’da? Yani şimdi bakıyorum
yani orada infazın ertelenmesiyle ilgili, işte üç yıllık süre kasıtlı suçlarda
üç yıl olarak kalıyor, taksirli suçlarda yani tedbirsizlik ve dikkatsizlikle
işlenen suçlarda beş yıla çıkarılıyor. Ne var bunda, itiraz eden var mı? Yok.
Yani şimdi cezaevinde bu yeni aile görüşmesi gelecek, buna itiraz eden var mı?
Yok. İşte, cezaevinde aile görüşmesinden sonra hamile kalan kadınların
infazının ertelenmesiyle ilgili düzenleme gelecek. İtiraz eden var mı? Yok.
Ya, değerli arkadaşlar, bu
denetimli serbestlik tedbirleri yoluyla infaz dediğimiz 105’inci madde var,
orada da bir altı aylık süre koymuştuk daha önce. Geçen hafta, evvelsi hafta bu
yargılamaların uzunluğu nedeniyle ilgili olan, o tazminat içeren kanunu
görüşürken bana telefon geldi bir açık cezaevinden. Yani mahkûm açık
cezaevinden telefon edebiliyor, bu yasal hakkı var ve diyor ki: “Ya Sayın
Vekilim, biz burada aylardır bekliyoruz. Niçin bu kanun Meclis gündemine
gelmedi ve bizim haksızlığa uğradığımız yani Anayasa’mızın bir 10’uncu maddesi
var, eşitlik kuralı. İşte daha önce birileri bundan yararlandı ama biz
yararlanamadık. Bu düzenlemeyi niye getirmiyorsunuz? Bizler de bu denetimli
serbestlik tedbirleri yoluyla cezamızı çekelim yani cezaevi dışında.” Sayın Bakan burada oturuyordu, ben de dedim
ki: “Sayın Bakan, niye getirmiyorsunuz bu kanunu?” Yani İmralı’yla bu
pazarlığınız daha bitmedi mi? Daha bitiremediniz mi bu pazarlığı? Ya topu topu
bir tane madde. Diğer maddelerin İmralı’yla ne alakası var? Yani bu
cezaevindeki binlerce insan, evine gidemeyen, kaçan yani bu infazın
ertelenmesi yoluyla –işte, bir yıllık
süre 2 kere olabilir, iki yıla çıkabilir- cezasını, infazını erteletebilecek
olan evinden kaçan insanların sizin İmralı görüşmelerinizle ne alakası var?
Niye ilgilendiriyor sizin görüşmelerinizi bunlar? İlgilendirir mi? İnsanlar
“Bir an evvel bu kanun gelsin.” diyor. Biz komisyonda ne zaman konuştuk bu
kanunu biliyor musunuz? Kasım ayı sonuydu hatırladığım kadarıyla. Yani şu anda
ayın 23’ü, ocağın 23’ü değerli arkadaşlar. Elli üç gündür bu kanunu Meclis
gündemine indirmiyorsunuz. Niye indirmiyorsunuz? Onları da kanun görüşülürken
konuşuruz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Bütçe var.
TURGUT DİBEK (Devamla) -
Arkadaşlar, bütçe olabilir. Bu kanun… Bakın bir şey söylüyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) -
Gecikmek kusur mu? Getirdik işte.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Bir
maddesi arkadaşlar, bir maddesi… Bakın, geçen dönem 2010’da, sanıyorum yaz
aylarıydı beraber burada milletvekilliği yaptığımız arkadaşlarla birlikte yine
bir kanun görüştük Adalet Komisyonunda. Benzer isimler veriliyor. Yani o yüzden
diyorum klasik anlayış. Orada daha farklı bir şey vardı. Terörle Mücadele
Kanunu’nda değişiklikler içeriyordu, teröristlerle ilgili birtakım düzenlemeler
getiriliyordu. Kanunun adı neydi kamuoyunda biliyor musunuz? “Taş atan
çocuklar.” Kanun yine böyle on küsur maddeydi. Taş atan çocuklarla ilgili 2
madde vardı. Onun dışındaki tüm maddeler Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki
teröristleri ilgilendiriyordu. Hatta şu anda İmralı’da yatan Abdullah Öcalan’ı,
teröristbaşını ilgilendiriyordu o kanun ve biz komisyonda dedik ki: “Bu kanun
böyle çıkarsa teröristbaşı olan Abdullah Öcalan yeniden yargılanma talebinde
bulunabilir ve yeniden yargılanması mutlaktır.” Sayın Bakan: “Yok efendim
olmaz, onun önüne geçtik.” dedi, “engelledik” dedi. Ama sonra baktılar ki
olmuyor, o maddeyi çıkarmışlar. Şimdi, buna benzer bir olayı burada yaşıyoruz
değerli arkadaşlar. Şu kanunu niye biz “Ana dilde savunma” olarak
isimlendirdik, niye? Ya, bu kanunda şu anda on binleri, yüz binleri gerçekten
ilgilendiren, mağdur olmuş olan insanları, cezaevinde hasta olmuş ve şu anda
tek başına orada yaşamını sürdüremeyen ve cezaevinde mahkûm olarak ya da
tutuklu olarak infazın ya da tutukluluğunun sona ermesi gereken insanlar var.
Bu kanunda o maddeler de var, onları da burada görüşeceğiz. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sizden şunu bekliyorduk: Bu kanunun 1’inci maddesini çekseydiniz
daha önce… Alın, görüşecek misiniz? Ne yapacaksınız? İmralı’yla pazarlığınız
bitmedi mi, yetmedi mi? Yani, iş Oslo’dan geliyor, açlık grevlerinden geliyor,
yarın neyi getireceksiniz? Onu da az çok bekliyoruz. Ana dilde savunmanın
arkasından ana dilde eğitim mi gelecek? Ama onu hangi kanunun içine
sokacaksınız, onu ben de merak ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Size ne
oluyor? O kadar uyanıksanız -3 üncü
yargı paketinde- sizin il başkanlarınızı öldürenlere niye ses
çıkarmadınız?
TURGUT DİBEK (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, diğer 11 maddeyi biz günlerce önce görüşebilirdik. 11 madde
geçebilirdi, açık cezaevi şartlarını taşımış olan insanlar yılbaşından önce
çıkabilirlerdi. Öncelikle bunu belirtmek istiyorum.
Bakın, bu vesileyle, süre
bitiyor ama bir şey söyleyeceğim. Hiç gündeme gelmedi, inanamıyorum, Türkiye’de
çıt çıkmadı. Sayın Başbakan hafta sonu Antep’te bir konuşma yaptı, basına
bakıyorum, hiç kimse ağzına almadı, köşe yazarlarından bir tanesi yorum
yapmadı. Bu ülkenin Başbakanı açıkça savaş çığırtkanlığı yaptı. Bak, bunu net
söylüyorum, sözü burada, diyor ki: “Binlerce, on binlerce kilometre öteden
gelip Irak’a girenler bu dünyada haklı oluyorsa, biz 910 kilometre sınırımız
olan Suriye’de eli bağlı duramayız. Bizim de gereği neyse bunu yapmamız lazım
ve yaparız.” Ya, bunu şimdi ben dinleyince dedim ki: Bu Başbakan ne diyor ya?
Şimdi, Irak’ta 1,5 milyon insan ölmüş, Amerika gelmiş, işgal etmiş, “Meşrudur.”
diyor. Bunu mu demek istiyor? Ya, bu sözlerden ben bunu anladım. Bilmiyorum,
siz farklı bir şey anladınız mı? Bu ülkenin Başbakanı “Amerika haklıysa ben de
girerim.” diyor ve Irak’a yapılan saldırıyı meşru kılabiliyor.
Değerli arkadaşlar, bir açılım
süreci başlatıldı üç yıl evvel, şimdi tekrar yeniden başlatıldı. İşte, ne
olduğunu bilmiyoruz, gizli kapaklı ama ana sloganı neydi? “Analar ağlamasın.”,
“Anaların ağlamasını susturacağız, durduracağız.”
Şimdi, Sayın Başbakan diyor
ki: “Ben Suriye çöllerine Türk askerlerini göndereceğim.” Yani, nasıl bu sözü
söyler? Analara sordu mu? Yani nasıl gönderebilirsiniz evlatlarınızı? Şimdi, bu
söz bu ülkenin Başbakanı tarafından söylendi. Oradan İran dedi ki:”Kırmızı
çizgimizdir.” Buradan Rusya dedi ki: “Biz tarihimizin en büyük deniz
tatbikatını Karadeniz’de, Akdeniz’de başlattık. Salı günü, bakıyorum, Sayın
Başbakan grup toplantısında bir şey söyleyecek mi? Onda da tık yok.
Herkes sorumluluğunu bilmeli
Sayın Başbakan da dâhil, bu ülkede bu görevleri yapanlar sorumluluk içerisinde
konuşmalı diyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen
Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış
bulunuyorum, bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
AK PARTİ grup önerisiyle 365
sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı gündemin ön
sıralarına alınıyor ve Meclisin 26 Ocak Cumartesi 217 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın bitimine kadar çalışması öngörülüyor.
Biraz önce usul
tartışmalarında da değindiğimiz üzere getirilen tasarı gerçekten önemli bir
tasarı, toplumun çok geniş kesimlerini ilgilendiren bir tasarı. Özellikle
sadece savunma hakkını ilgilendiren, adil yargılanma hakkını ilgilendiren,
kamuoyunda “ana dilde savunma” olarak bilinen ancak bundan daha geniş bir
kavramı ifade eden kişinin mahkemede kendisini en iyi ifade edebileceği bir
dilde savunma yapabilmesini öngören Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202’nci
maddesinin yanı sıra, İnfaz Kanunu’muzda da çok önemli değişiklikler var,
iyileştirmeler var, hükümlüler lehine düzenlemeler var. Bunların bir an önce
yasalaşmasında fayda var.
Tasarı 15 maddeden ibaret,
şöyle baktığımız zaman genel çerçevesine
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da önemli
değişiklikler var. Hapis cezasının hastalık nedeniyle ertelenmesinde, ağır bir
hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız
idame ettiremeyen mahkûmlar var. Bunlar bir sağlık görevlisinin kontrolünde
sürekli, sürekli bir kişinin bakımına muhtaç. Bunların cezaevi şartlarında o
şekilde cezalarını çekmeleri insani de değil. Bunların bir an önce cezalarının
infazının ertelenmesinde fayda var. İyileştikleri takdirde de yine tekrar
cezaevine dönmeleri mümkün.
Yine aynı şekilde, gebe olan
veya doğumundan itibaren altı ay geçmiş olan kadınların da hapis cezasının
infazının geri bırakılacağına ilişkin önemli bir düzenleme var.
Yine, çocuk hükümlülerin anne
babalarıyla cezaevlerinde infaz koruma memurlarının nezareti olmadan yalnız
görüşebilme ve yirmi dört saate kadar uzayabilen bir görüşmeyi yapabilme imkânı
getiriliyor.
Yine, tutuklulara eş
görüşmesi imkânı getiriliyor ki bu da çok insani bir düzenleme. Bununla ilgili
de infaz koruma memurunun nezareti olmadan eşleriyle beraber, yalnız, yirmi
dört saate kadar uzayan bir görüşme gerçekleştirebilecekler.
Yine, “hükümlünün istemiyle
infazın ertelenmesi” konusunda da, burada sürelerde bir artırım söz konusu. Üç
yıl ve daha az süreli hapis cezaları için öngörülen erteleme miktarı kasten
işlenen suçlarda üç yıla çıkarılıyor, taksirle işlenen suçlarda da beş yıla
çıkarılıyor. Burada, tabii, bu erteleme imkânından faydalanamayacak olanlar da
açıkça belirtiliyor, terör suçluları, cinsel istismar suçluları ve mükerrerler
hakkında da bu hükümlerin uygulanmayacağı tasarıda belirtilmiş.
Yine, denetimli serbestlikle
ilgili önemli bir düzenleme içeriyor tasarı. Burada da, hükümlülerin koşullu
salıverilmesine bir yıl kala açık cezaevinden tahliyeleriyle ilgili durumda
altı aylık süre şartını 2015 yılına kadar kaldıran bir düzenleme var. Toplumun
geniş kesimlerini ilgilendiren, hastaları, çocukları, kadınları ilgilendiren,
önemli düzenlemeler. Bu nedenle tasarının bir an önce yasalaşmasında fayda var.
AK PARTİ grup önerisinde bu tasarının öne alınması gerçekten isabetli bir
davranış.
Bu nedenle, grup önerisinin
lehinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri aleyhinde söz isteyen
Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun
Genel Kurula getirdiği grup önerisiyle, 365 sıra sayılı Tasarı’nın gündeme
alınması ve bitimine kadar, bugün tamamlanması istenilmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, endişe ve tedirginliklerimizi, ülkemizin geleceği açısından getireceği
riskleri, 15 maddelik bu tasarının 1’inci ve 2’nci maddelerinde getirilen
hususa işaret ediyoruz. Yoksa tasarının diğer maddelerinde -diğer parti
gruplarının da ifade ettiği gibi- insanların sıkıntısını azaltacak, özgürlüğünü
geliştirecek bir düzenleme olması dolayısıyla bir değerlendirme yapabiliriz.
Ama 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202’nci maddesinde yapılmak
istenen değişiklik yani ana dilde savunma yapılmasına hukuk kurmak niyeti bize
göre Anayasa’ya aykırıdır. Bize göre, genç milletvekili arkadaşımın ifade
ettiği gibi, Milliyetçi Hareket Partisinin hafakanları değildir. Eğer, tarihi
okursanız, geçmişe bakarsanız aynı kaderi paylaşmış, aynı coğrafyada yaşayan,
millet olmuş, kanı birbirine karışmış, teri birbirine karışmış insan
topluluklarını, milletleri parçalamanın en etkin yolu dilini parçalamaktan
geçiyor.
Değerli arkadaşlar, kendinizi
kandırmayın. Tabii, milletimize hitabımız: Getirilen kanun, ana dilde savunma
yapılmasına imkân veren bir kanundur. Savunma hakkı çok temel, çok kutsal bir
haktır, özgürlük alanıdır; buna hiç kimsenin itiraz etmemesi gerekir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de itiraz etmiyoruz. Kendini Türkçe ifade
edemeyen her insana devlet, onun savunmasını alabilecek imkânı vermek
mecburiyetindedir ve mevcut kanunumuz, yani 5271 sayılı Kanun’umuzun 202’nci
maddesi bu konuda çok açık bir imkân getirmektedir. Diyor ki “Devlet, kendini
Türkçe ifade edemeyen, savunamayan mahkûma tercüman tutmak mecburiyetindedir.”
Biraz sonra maddelerde,
bölümlerde yapacağımız tartışmada size şunu hatırlatacağız: Getirdiğiniz
kanunda bir mahcubiyetiniz var, sakladığınız bir niyetiniz var, bir ayıbınız
var. Neden “Ana dilde savunma” diyemiyorsunuz da “Kendini Türkçe dışında başka
dillerle ifade etmek isteyenlere bu hukuku veriyoruz.” diyorsunuz? Yani yiğitçe
çıkın, burada söz verdiğiniz gibi, Sayın Arınç’ın burada söz verdiği gibi, ana
dilde savunmayı yani “Türkçenin dışında bir başka dilin de bu ülkede devlet
dili olmasına biz hukuk kuruyoruz.” deyin. Bunu derseniz Anayasa’yı ihlal
etmiş, bu milletin kuruluş hukukuna, bu devletin kuruluş hukukuna ihanet etmiş
olursunuz değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
milletlerin tarihinde çok önemli kırılma noktaları vardır. Dünyanın, insanlığın
küreselleşme olgusu altında birleştiği, hudutların kalktığı bir süreçte, siz
Türkiye’yi farklılıkların üzerinden ayrıştırır, kimlikleştirir, bunlara ayrı
hukuk kurmaya kalkarsanız ulaşacağınız sonuç bu milleti parçalamaktır. Bu
millet, bin yıldır hatta çok daha öncelerden bu yana bu coğrafyada aynı kültürü
yaşayarak, aynı kaderi yaşayarak bir millet olmuş. Dilimizdeki farklılığımız,
soyumuzdaki farklılığımız, töremizdeki farklılığımız bizim özelimizdir, buna
herkes saygı göstermeli ama bu ülke bir millî mücadele sonrası kurulup, Lozan
Barış Anlaşması’yla, 1924 Anayasası’yla hukuku belirlenmiş üniter bir devlettir
ve bu devletinin milletinin adı Türk milletidir. Türk milleti, kan bağı, soy
bağı değil, bu topraklarda yaşayan, bu devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan
insanların ortak adıdır. Eşit vatandaş statüsünde, onurlu, aynı kaderi paylaşan
insanlar topluluğu olarak biz, birliğimizi gücümüzün kaynağı yaparak, bu
küreselleşme olgusunun küresel projelerine karşı bu toprakları, devletimizin
bağımsızlığını savunmak mecburiyetindeyiz. Ama bugün birtakım projeler
doğrultusunda ana dili bir millet dili hâline getirerek onun etrafında, Türk
milleti dışında, iç içe yaşayan, et tırnak misali -yani bir arkadaşımız tırnağı
kendisine aldı, eti diğerlerine bıraktı, öyle değil- bir anlamda artık et
tırnak misali birbirinden ayrılmamış olan bu insanları siz, bir farklılığın
üzerinde ayrıştırırsanız yarın bu coğrafyayı komşu coğrafyalara
dönüştürürsünüz; işte Irak, işte Suriye; kardeş kardeşi boğazlıyor.
Değerli arkadaşlar, ben
tekrar söylüyorum: Hangi ihtiyaçtan doğdu böyle bir yasa getirmek? Değerli
hukukçulara soruyorum, aranızda çok değerli hukukçular var. Sayın Bakanın her
zaman burada bir gerekçesi olmuştur, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
tazminata mahkûm oluyoruz.” Hiçbir dava yoktur ki savunmayı ana dilinde
yapamadığından dolayı Türkiye mahkûm edilmiş olsun, yok böyle bir dava. Adalet
ve Kalkınma Partisinin programında yok, taahhüdünde yok, Acil Eylem Planı’nda
yok, geçen sene yok, evvelki sene yok. Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nu 2004
yılında siz çıkarttınız. Orada niye düşünmediniz böyle bir hususu? Kim istiyor
bu kanunu değerli arkadaşlar?
Değerli milletim, bu kanunu
kim istiyor AKP’den? AKP, hangi mecburiyetlerle, hangi tehditlerle bu milletin
dilini birbirinden ayırarak, milleti birbirinden ayırarak bu ülkenin
milletiyle, toprağıyla bölünmez bütünlüğüne karşı böyle bir yanlışın içerisine
düşüyor?
Değerli arkadaşlar, açık
yüreklilikle söyleyin; Oslo’da yaptığınız, İmralı’da yaptığınız görüşmelerde,
müzakerelerde PKK’ya verdiğiniz sözün gereğini buraya getiriyorsunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne
alakası var? Hiç alakası yok.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sorumun cevabını vermelisiniz. Niye dün yoktu bu? Niye geçen sene yoktu? Niye
2004’te yoktu, niye?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne
getirirsek öyle diyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Niye programınızda yok? Şimdi niye getiriyorsunuz? Hangi ihtiyaca binaen
getiriyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bugün
mübarek bir gün, Hazreti Peygamberimizin dünyayı şereflendirdiği bir gün,
huzurun, rahmetin peygamberinin dünyaya geldiği ve bizim en büyük ortak
paydamız olan bu günde bu milleti ayrıştıran, bu milleti birbirine düşürecek
böyle bir fitneyi, böyle bir fesadı buraya getirmek size hayır getirmeyecektir.
Değerli arkadaşlar, vererek
bir yere varamayacağınızı şu bir yıl içerisinde görmüş olmanız lazım. 20 Aralık
2011’de Sayın Arınç’ın burada ifade ettiklerinden sonra bu ülkede 200’e yakın
güvenlik görevlisi şehit edilmiştir. Hani kan duracaktı, gözyaşı dinecekti?
Benim yüreğime batan, burada bir suçlama altında kaldınız, Sayın BDP Grup
Başkan Vekili sizi utanmazlıkla suçladı, kılınız bile kıpırdamadı. Tutanaklar
yanımda. Daha neyi vererek siz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
...bu BDP’yi, PKK’yı, KCK’yı memnun edeceksiniz. Millete sizi şikâyet ediyorum.
Bu öneriniz doğru değil, hayra hizmet etmez, bu milletin birliğine hizmet
etmez. 1’inci ve 2’nci maddeyi çekin, gerisini temel kanun olarak görüşelim,
birlikte çıkartalım. Bu size dürüstçe ve samimiyetle teklifimiz.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sıraya alınan, Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkâri Milletvekili
Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mutafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili
Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 365 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Buyurun Sayın Vural.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla terörün
egemenliğinin meşrulaştırılmak istendiğine ve millet egemenliğine getirilen bu
dayatmayı Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul etmelerinin mümkün olmadığına
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, bir hususu görüşmelere başlamadan önce ifade etmek istiyorum. Türk
milletinin temsilcisi milletvekillerine “Hakimiyet kayıtsız, şartsız
milletindir.” dediği ve millet egemenliğine dayalı kurduğumuz cumhuriyet hiçbir
dayatmaya teslim olmamıştır. Hiçbir dayatmaya teslim olmadan Gazi Meclisin
kurduğu cumhuriyetin yasaları da buradaki görüşmelerde hiçbir dayatmanın
gölgesi altında olmamalıdır. Hukuk devletinde bir dayatma ile hukuk
oluşturulması kabul edilemez.
Bugün, Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirilen ve dilimizi mahkemelerde değiştiren bir maddeyi ihtiva eden
bir kanun tasarısı görüşülecek. KCK ile oluşturulmak istenen paralel devlet
yapılanmasına yönelik yargılama sürecinde “ana dilde savunma” adı altında yapılan
dayatma, maalesef, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine dayatılmaktadır. Oslo
sürecinde hazırlanmış protokollerle PKK terör örgütünün talepleri, istekleri
yasalar içerisine sokulmak istenmektedir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki. Şu anda hangi usule göre söz veriyorsunuz.
BAŞKAN – Oturur musunuz
yerinize?
Grup başkan vekili. Sayın
Baluken itiraz ediyorsunuz, size söz vermedim mi? Lütfen, bir oturun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açlık
grevleri dayatmasıyla milletin hukuku değiştirilmek istenmektedir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Usul
üzerine tartışma açtınız, konuştu.
BAŞKAN – Söz bitsin ondan
sonra konuşun Sayın Baluken. Oturun, söz vereceğim size de.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bugün
bu yasayla silahın, terörün egemenliği meşrulaştırılmak istenmektedir. İşte,
karşı çıktığımız irade bu iradedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak açlık
grevleriyle, Oslo’yla, KCK süreciyle Türk milletine, millet egemenliğine
yapılan bu dayatmayı hazmetmemiz ve kabul etmemiz mümkün değildir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, usul tartışması açıyorsunuz.
(x) 365 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Size de söz veririz.
Grup Başkan Vekili, Sayın Aydın, niye itiraz ediyorsunuz! Her zaman yaptığınız
şey.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – İç
Tüzük’ün hangi maddesine göre Sayın Başkan?
OKTAY VURAL (İzmir) - Umarım
milletvekilleri de o namus ve şeref üzerine yaptıkları yemine sahip çıkarak bu
egemenliğe yapılan dayatmayı reddederler. (MHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, ne üzerine konuşuyor.
SIRRI SAKIK (Muş) – Hiç böyle
bir usul yok.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Şov
yapıyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Burada yasayla ilgili ya da usulle ilgili hiçbir şey söylemiyor.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın Baluken, bir oturur musun yerine lütfen! Söz
istiyorsanız sisteminizi açacağım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Açın, söyleyelim.
BAŞKAN – Girersiniz sisteme
söz istersiniz. Her zaman yaptığımız uygulama.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Kimse bizi susturamayacak.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biraz
önce Kamer Genç kalktı bin laf söylediniz.
Şimdi, bakın, bir halkın
diline, kültürüne yasak koymak ırkçılıktır, faşizmdir. Bu kadar!
BAŞKAN – Sayın Sakık, bir
oturur musunuz yerinize! Önce Grup Başkan Vekilinize saygılı olun! Bir oturur
musunuz yerinize!
SIRRI SAKIK (Muş) – Adil
davranın siz de!
BAŞKAN – Sayın Genç’in hakkı
yok, sizin de hakkınız yok. Grup başkan vekillerine -hep burada geçmişten bu
tarafa uyguladığımız şey- her zaman söz istediklerinde verdik. Niye
dayanamıyorsunuz! (BDP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Doğrudur Sayın Başkan.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, siz bize karşı diklenemezsiniz!
BAŞKAN – Önemli bir konu
konuşuluyor, tabii ki konuşulacak. Siz mi belirleyeceksiniz!
SIRRI SAKIK (Muş) – Adil
davranın.
BAŞKAN - Elini indir aşağıya!
Otur yerine!
SIRRI SAKIK (Muş) – Sen otur
yerine!
BAŞKAN – Ben yerimde oturuyorum.
Otur!
Size mi mahkûm olacağız biz!
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben mi
sana mahkûm olacağım ırkçı, faşist, edepsiz adam! Ayıp ya!
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Hiçbir dayatma bizi susturamaz.
BAŞKAN – Grup başkan vekili
söz istiyor, veriyoruz buradan. Hiç kimseye mahkûm olmayız burada!
Grup başkan vekillerinin
konuşmasına niye tahammül edemiyorsunuz! Grup başkan vekiliniz söz istedi de
vermedik mi!
Buyurun.
7.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakut’un, yasa tasarısının görüşmelerine başlamadan önce İzmir Milletvekili
Oktay Vural’a söz vermesinin doğru bir uygulama olmadığına ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, burada usulle ilgili bir tartışma açtınız, lehte ve aleyhte
konuşmalar yapıldı, daha sonra verilen önerge üzerine konuşmalar yapıldı.
Bundan sonra da sizin yapmanız gereken, oylamayı alıp ona göre yasanın
görüşülmesine geçmek.
BAŞKAN – Tamam.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz
burada bir siyasi partinin grup başkan vekiline söz veriyorsunuz, grup başkan
vekili yasanın içeriği ya da usulle ilgili bütün şeyler tükendiği için alakası
olmayan, kendi siyasi düşüncesini yansıtacak şekilde propaganda yapıyor ve siz
de buna göz yumuyorsunuz.
BAŞKAN – Doğru.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu
tarzınız, doğru bir tarz değildir.
BAŞKAN – Tarzım doğru. Önceki
söyledikleriniz doğru ama tarzım da doğru. Tarzım hakkında söylediğiniz yanlış.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz
Genel Kurulun çalışmasının bu şekilde engellenmesini doğru bulmuyoruz. Bir an
önce bu yasanın görüşülmesiyle ilgili grup olarak hassasiyetimiz var. Bu yasayı
şu anda bekleyen milyonlarca insan var. Yasanın içeriğiyle ilgili söz
verdiğiniz zaman, siyasi partiler kendi
düşüncelerini çıkar kürsüde ifade ederler. Onun takdirini Genel Kurul ve
halk yapar. Dolayısıyla burada bir siyasi partinin propagandası üzerinden bu
şekilde söz vermenizi biz doğru bulmuyoruz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İç
Tüzük’e göre, sonuna kadar engelleyeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Hayır, Sayın Aydın
söz istedi, vereceğim. Bir dakika, oturun lütfen.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Biz İç Tüzük’ü biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Baluken,
şimdiye kadar Grup Başkan Vekili olarak ne zaman söz istediniz de verilmedi?
Sayın Aydın, buyurun.
O zaman, bundan sonra hiçbir
grup başkan vekiline söz vermeyeceğim, dayanabilecek misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, hukuka uygun sözümüzü kimse kesemez ve bizden de alamaz. Öyle,
başkalarına yaptıkları dayatmayı kabul etmeyiz. Hukuk çalışır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hukuka uygun olduğu için sözünüzü de keseriz, müdahale de ederiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir
şey yapamazsınız.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz
hukuka uygun olarak konuşmadınız. Hukuka uygun olarak konuştuğunuz zaman hiç
kimse müdahale etmedi.
BAŞKAN – Buyurun.
8.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın savunma
hakkının genişletilmesine yönelik olduğuna ve bir dayatmanın söz konusu
olmadığına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, grup başkan
vekillerinin konuşmasına bizim de diyeceğimiz bir şey yok, konuşulabilir. Tabii
“Bir hukuk çiğneniyor.” deniyor ama, tabii, biz de konuşmalarımıza bakarken
hukuku da dikkate almamız lazım; birincisi bu.
İkincisi, değerli arkadaşlar,
burada ne resmî dille alakalı ne yargı diliyle alakalı en ufak mahzurlu bir
taraf yok. Bunu, özellikle milletimizin birtakım hassasiyetlerini kaşıyarak
nifak sokmak bence çok doğru bir şey olmasa gerek.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bak,
bak neler de biliyor!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sözünü geri alsın!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bakın,
değerli arkadaşlar, Türkiye demokratikleşiyor, Türkiye normalleşiyor. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi, Anayasa’mızın 36’ncı maddesi, bütün
bunlar, Anayasa’mızın aynı şekilde insan haklarına saygılı olma ilkesi olan,
cumhuriyetin niteliklerinden de sayılan 2’nci maddesi, bütün bunlar adil
yargılanma hakkını bize emrediyor. Burada bir dilin değişikliğinden
bahsetmiyoruz. 202’nci maddeden, Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndan bahsedildi.
Evet, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202’nci maddesi var. Bu madde hiçbir şartta,
Türkçenin bilinmemesi hâlinde kullanılan bir atıf; hem soruşturmada hem
yargılama aşamasında kullanılıyor, bu zaten var. Ama şöyle söyleyelim…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle
değil.
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
Burada bir “ana dil” kavramına da açıklık getirmek istiyorum. Ana dille alakalı
bir durum değil. Farzımuhal yurt dışında bulunan soydaşlarımız, Almanya’da
yaşayan vatandaşlarımız, anası Türk, babası Türk, ana dili de Türkçe ama
Almanca kendini çok daha rahat ifade edebilir ve bir suçla isnat ediliyor ve
ona savunma hakkını tanımak zorundasınız. Burada kendini Almancayla ifade
edebilme hakkını sunmanız lazım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Saptırma, saptırma!
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sen
hukuku nerede okudun?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bunu
sadece belli bir örgütle, sadece belli bir kesimle, sadece belli bir dille
değerli arkadaşlar değerlendiremezsiniz. Bu, genel bir ilkedir. Kanunlar
geneldir, eşittir; herkese eşit bir şekilde ve genel bir şekilde uygulanır.
Hiçbir dayatma yoktur ortada. Kutsal bir hak olan savunma hakkının
genişletilmesine yönelik değerlendirme vardır.
Dolayısıyla, bu kanunun, ne
Anayasa’ya ne de yasalara aykırı bir durumu yoktur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Sayın Aydın, Sayın Oktay Vural’ın ve bizlerin konuşmasından sonra
nifak sokmakla suçladı.
BAŞKAN – Ne söyledi efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Nifak sokmakla suçladı.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Kendisi millete nifak soktuğunun farkında değil.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz
biraz evvel “Nifak.” dediniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Kendisi biraz önce ifade etti.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Aynen millete nifak sokuyorsunuz. Bir de ona buna laf atıyorsunuz. Ayıp be!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Müsaade ederseniz, grubumuza atfen söylediği bu söze cevap vermek istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Şimdi, kendileri az önce ifade etti “Nifak soktu.” diye. Ben şahıslarına
sataşmada bulunmadım Sayın Başkan, genel bir ifade kullandım.
BAŞKAN – Sayın Şandır, iki
dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin
lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Türk
milletine nifak sokuyorsun, nifak! Hesabını vereceksin, millet huzurunda hem
de.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Değerli arkadaşlar…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sahipsiz değil bu millet öyle, sahipsiz
değil. Gördük biraz önce nasıl güvendiklerini, kime güvendiklerini. Sen ve
senin gibilerine güveniyorlar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, kendinizi akıllı, milleti kör zannetmeyin. CMUK’un 202’nci
maddesi…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz
kimseye güvenmiyoruz Sayın Vekil.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ya,
kes sesini be! Kes sesini be!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne
demek öyle?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ne
olacak? Ne olacak ulan? (MHP ve BDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler ve birbirleri üzerine yürümeler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın Şandır, sataşma
nedeniyle söz vermiştik.
Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Aydın, Milliyetçi
Hareket Partisinin endişelerini dile getirmesini “fitne sokmak” olarak
suçlamanız, nitelemeniz yakışmamıştır. Böyle bir şeyi size iade ediyoruz.
Fitneyi kimin getirdiği burada belli. Mübarek bir günde bu milleti birbiriyle
çatıştırmaya siz sebep oldunuz. Milletin takdirine sunarım.
Değerli arkadaşlar, değerli
AKP milletvekilleri; vicdanınıza, aklınıza hitap ediyorum: Ana dilde savunma
bir egemenlik talebidir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ne alakası var?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) –
Bugüne kadar yasak olmasını eleştirmeniz lazım.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Yoksa mevcut cari hukukumuzda, 202’nci maddede, ana dilinde savunma yapamaya
zaten tercüman verilme hakkı var. Bu, Anayasa’mızın 3’üncü maddesine aykırı;
devletin dili Türkçe. Devletin tüm işlemlerinde Türkçenin dışında bir başka
dilin kullanılması, egemenliğinin tanınmasıdır. Siz bu ülkede Türk milletinin
dışında ve onun dili olan Türkçenin dışında bir başka dile egemenlik mi tanıyorsunuz?
İşin özü bu. Egemenlik tanımıdır bu. Bu, egemenlik talebidir. Bu da ülkeyi
milletiyle, bölünmez bütünlüğüyle parçalamak demektir. Yoksa biz insanlarımızın
kendi ana dilini konuşmalarına, öğrenmelerine asla itiraz etmiyoruz ama siz bir
topluluğa, topluluk kimliği vererek onun dilini hukuk dili hâline getirirseniz,
onun dilini muamelat dili hâline getirirseniz bu ülkeyi parçalarsınız, bu
ülkeyi parçalıyorsunuz; bunu söylüyoruz size. Bunun adı fitne değil, bunun adı
milletin birliğini savunmadır, Milliyetçi Hareket Partisi bunu sonuna kadar
yapacaktır. Bunu bilmenizi istiyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, müsaade edin, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Ama biraz önce Sayın
Oktay’a söz verdiğimde itiraz ettiniz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Efendim, ismimi de zikrederek “fitne” dedi, ben öyle bir şey demedim.
BAŞKAN – Hangi sözünüz doğru,
önce onu bir söyleyin, ondan sonra…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ona
ilişkin açıklama…
BAŞKAN - Tüm grup başkan
vekilleri… Biraz önceki talebiniz mi doğru, şimdiki mi doğru?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Şimdiki talep… Biraz önceki de doğru.
BAŞKAN – Ha, biraz önceki
yanlıştı, şimdiki doğru.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Hayır, Oktay Bey’i eleştirmedim zaten. Söz verdiğiniz için…
BAŞKAN – Evet, ne için söz
istiyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Şandır ismimi de zikrederek, benim başka açıklamalarımı farklı ifade
etti. Sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Yasaya başlayamayacağız
Sayın Aydın. Ne söyledi Sayın Aydın?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
“Fitne sokmak” diye ifade etti.
BAŞKAN – Siz söylediniz onu,
ona cevap verdi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Onu
düzelteceğim efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle
söyledi, “Nifak sokuyorsunuz.” diye.
BAŞKAN – Sayın Vekilim, niye
itiraz ediyorsunuz siz oradan?
Buyurun Sayın Aydın, iki
dakika söz veriyorum.
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bakın, arkadaşlar, elimizi
vicdanımıza koyalım Allah aşkına ya.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Sende vicdan var mı?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Herkes elini vicdanına koysun. Şimdi, burada, tabii Oktay Bey’in orada
konuşmasına ben zaten itiraz etmedim, “O yerindedir.” dedim ama birtakım
açıklamalar da yaptım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Tabii canım, Meclis Başkan Vekili de yalan söylüyor o zaman!
AHMET AYDIN (Devamla) – “Grup
başkan vekili olarak konuşabilir.” dedim ben, birincisi bu.
İkincisi: Tabii, Sayın Grup
Başkan Vekili konuşurken, özellikle AK PARTİ’yi, bizleri milletin arasına nifak
sokmakla suçladı. Öyle mi, değil mi? Evet, konuşmanızda o şekilde “Böyle
yaparak nifak sokuyorsunuz.” dedi, ben “fitne” demedim, bir defa.
İkincisi, dedim ki:
“Arkadaşlar, kimse nifak sokmuyor. Lütfen bu konuşmalara dikkat edin, milletin
arasına nifak sokmayalım.” Ben de aynı şeyi ifade ettim. Şahsınızı da bir
şekilde isnat ederek yapmadım, genel-geçer bir ifade. Siz söylediniz, “Biz
böyle bir şey yapmıyoruz ama bu işi hiç kimse yapmasın.” dedim. Birincisi bu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Tutanaklara bak.
AHMET AYDIN (Devamla) –
İkincisi, değerli arkadaşlar, devletin resmî diliyle alakalı, yargı diliyle
alakalı burada bir mahzurlu, bir sıkıntılı taraf yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
O zaman neden değiştiriyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, devletin resmî dili Türkçedir, yargı dili
Türkçe yapılır. Burada bütün tutanaklar Türkçe tutulacak, resmî yazışmalar
Türkçe yapılacak.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Onu
da değiştireceksiniz üç gün sonra.
AHMET AYDIN (Devamla) –
“Zaten var olan bir husus” diyorsunuz, madem öyle, evet, 202’nci madde var olan
bir husus. Peki, zamanında bu 202’nci maddeyi getirenler bu ülkeyi parçaladı
mı, böldü mü eğer zaten var olan bir husus diyorsanız? Bölmedi. Biz de
bölmeyiz. Biz, millî birlik ve kardeşlik diyoruz değerli arkadaşlar.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Arkadaşım, bu değişikliği niye getirdiniz?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Kardeşliğimizin tesisi diyoruz. Bir insan suçlanacak, en ağır suçla itham
edilecek ve o insan kendini savunma hakkını, istediği, rahat ifade edebildiği
bir dilde niye yapmasın?
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Doksan yıldır bu maddeyle kararlar verildi, nereden çıktı bu?
AHMET AYDIN (Devamla) –
“Zaten var olan bir şey.” diyorsanız, biz, bunu, uygulamadaki sıkıntıyı da
kaldırmak adına…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Hangi sıkıntıyı?
AHMET AYDIN (Devamla) – Ve
sadece birileri için değil, genelgeçer bir ifade, genelgeçer, eşit kullanılacak
bir husus. Herkes bu şekilde davranacak ve bu manada da herkesin, değerli
arkadaşlar, özgürlükçü davranması lazım.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Hangi
özgürlük?
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Özgürlük olacak, herkes birbiriyle eşit olacak.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa’nın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) – Bunu
çok görmeyelim.
Dolayısıyla, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Ülkeyi bölme özgürlüğün olamaz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya,
bırakın Allah aşkına!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Ülkeyi bölme özgürlüğün olamaz, istersen yüzde 70 oyla gel.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili
Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına tümü üzerinde söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu
ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında ve özellikle söz konusu tasarının
1’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarihsel süreçte İngilizlerin
başını çektiği dünyaya yeni bir düzen verme amacı, günümüzde Avrupa Birliğinin
de desteğiyle ABD tarafından yürütülmektedir. Hedefinde ulus devletleri
çökertmek, Büyük Ortadoğu Projesi ve Kuzey Afrika projeleriyle, özellikle bu
ülkelere atadığı eş başkanlar ve onların parti örgütleri, kendisine bağlı medya
organları ve ipi kendi elinde olan terör örgütlerinin işlediği cinayetler
aracılığıyla ulus devletler çökertilmeye çalışılmaktadır ve bu çalışma Türkiye'de
büyük bir ivme kazanmış ve sonuca yaklaşmış görünmektedir.
Türkiye'de BOP’un Eş Başkanı
olduğunu söyleyen Sayın Başbakan, bu bağlamda “PKK ile ben görüşmüyorum, devlet
görüşüyor.” demesine rağmen, herkes onun masaya yeni oturmadığını bilmektedir.
Bu meselenin gizli saklı yanı da kalmamıştır. Nitekim, ABD’nin Ankara
Büyükelçisi, bu işin içinde olduklarını, her tarafta ciddi görüşmeler
yaptıklarını itiraf etmiştir. Sevr zihniyetinin hüküm sürdüğü mahfillerde pişen
siyaset servise hazırlanmış, geriye bunun halka incitmeden kabul ettirilmesi
kalmıştır.
Bu bağlamda, yavaş yavaş ana
dilde savunma hakkının tanınması, devlet dairelerinde tercümanın
bulundurulması, yer isimlerinin eskiye dönüştürülmesi, mahallî idarelerin
özerk, daha sonra da federasyona ve hatta bağımsızlığa geçişte hizmet edecek
biçimde düzenlenmesi, Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyinde oluşturulacak bir Kürt
federasyonu ile Türkiye'nin 16 ilinin birleştirilmesi, “Türk” ve “Türk milleti”
sözünün bütün resmî mevzuattan çıkarılması, buna karşılık etkili bir Kürt
romantizminin yaratılması, terörist canilerin, AKP yöneticileri ve medya
organları tarafından sevimli, acınacak ve davalarında haklı kişiler olarak
gösterilmesi bölücü emellerin tamamına hizmet etmekte ve mevzi
kazandırmaktadır. İşte, bunların devamı olarak bundan sonra da hangilerinin
geleceğini bilmiyoruz ama bu kanun da teklif edilen tasarı da bunlardan birisi.
Malumunuz olduğu üzere,
yürürlükte bulunan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tercüman bulundurulacak hâller”
başlıklı 202’nci maddesine göre “Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla
duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.”
denmektedir. Yani mevcut yasal düzenlemede, meramını anlatabilecek ölçüde
Türkçe bilmeyen sanığa ya da mağdura tercüman imkânı açıkça tanınmaktadır.
Peki, tasarıyla getirilmek
istenen ilave düzenleme nedir? Tasarıya göre “Ayrıca sanık, iddianamenin
okunması, esas hakkındaki mütalâanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını,
kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir.”
Kaldı ki tasarının ilk
hâlinde yer alan “Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanık,” ibaresiyle
“Sanık savunma yapacağı oturumda tercümanını hazır bulundurmak zorundadır.”
ibaresi, Milliyetçi Hareket Partisinin ve diğer Komisyon üyelerinin haklı ve güçlü
ikazları sonucunda tasarıdan çıkarılmıştır. Şayet bu ibareler de muhafaza
edilseydi Türkçe bilen sanığa dahi tercüman imkânı getirileceği gibi,
tercümanlar sanık tarafından değil, o sanıkları kontrol eden terör örgütleri
tarafından atanacaktı.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıya benzer geçmişte bir başka tasarı daha var. O da şudur: “Türkçeden
başka bir dil konuşan Osmanlı uyruklarına mahkemelerde ister sözlü ister yazılı
olsun kendi dillerini kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.”
Peki, bu düzenleme hangi belgede yer almaktadır?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sevr’de.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) - Ne
hazindir ki bu düzenleme, tek amacı Türk varlığını yok etmek ve tarihten silmek
olan Sevr Antlaşması’nın “Kürdistan” başlıklı 3’üncü kesiminde bulunan 145’inci
maddesinde yer almaktadır. Buna çok da şaşırmıyoruz ve bu düzenlemeyi çok da
yadırgamıyoruz tarafları açısından. Zira, bu düzenleme yapılırken masanın karşı
tarafında Türk milletine yeryüzünde hayatiyetini devam ettireceği bir karış
toprağı dahi çok gören, kurduğu devleti başına yıkmak için ahdetmiş, böylelikle
Türk milletinin üstüne çullanmış İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı başta olmak
üzere yedi düvel vardı. Başka bir ifadeyle, Sevr masasının karşı tarafında,
vatan şairi Mehmet Âkif’in dediği gibi “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne
bela” türünden yedi bela vardı. Bunları anlıyoruz, bunları yadırgamıyoruz.
Peki, şu anda görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısına ilham kaynağı olan Oslo’daki masanın etrafında
kimler vardı? Oslo’daki masanın bir tarafında bebek katili teröristbaşının
emriyle hareket eden hainler vardı. Ya, öbür tarafında? Öbür tarafında da bu
pazarlık masasını işaret edenleri yalancılıkla suçlayarak şerefsizlikle itham
edenler mi vardı?
Bizi kahreden şu ki, şimdi
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, Sevr’deki amaçlarına ulaşamadığından
gözleri açık gidenlerin ruhlarındaki ızdırabı dindirmekten başka hiçbir amaca
hizmet etmeyecektir.
Konunun hukuki
değerlendirmesine gelirsek: Yürürlükte olan CMK’nın 202’nci maddesindeki mevcut
yasal düzenlemede, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen sanığa ya da
mağdura tercüman imkânı açıkça tanınmış olduğu hâlde, tasarıyla ilave edilmek
istenen fıkrayla, sanığa, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği
başka bir dilde sözlü savunma yapma imkânının getirilmesi amacı hâlâ devam
etmektedir. İşte bu durum, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
hak ve menfaatlerini her zaman ve zeminde savunmayı ilke edinmiş olan partimiz
ve diğer, milletvekillerinin kabul edilemez gördükleri bir husustur.
Öncelikle belirtmek isterim
ki savunma hakkı en temel haklardan biridir ve belki de birincisidir. MHP
olarak biz de savunma hakkının en temel ve en kutsal bir insan hakkı olduğunu
samimiyetle benimsiyoruz. Ancak, yine belirtmek isterim ki yargılama yetkisi de
devletin en temel yetkisidir. Bu hususun da herkes tarafından tartışmasız
olarak bilinmesi gerekmektedir. Hâl böyleyken, sanığa, kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde sözlü savunma yapma imkânı tanımak,
devletin yargı yetkisini sulandırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Daha
açık bir ifadeyle, sanığın, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği
başka bir dilde sözlü savunma yapmak istemesi, savunma hakkının daha iyi kullanılması
değil, savunma hakkının suistimal edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Burada sırası gelmişken
vurgulamak isterim ki tasarıyla ilave edilmek istenen dördüncü fıkranın son
cümlesinde yer alan “Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına
yönelik olarak kötüye kullanılamaz.” hükmü, esasen pratik hiçbir anlam ve önem
arz etmemektedir. Zira, sanığın başka bir dilde savunma yapmak istemesi
bizatihi hakkın kötüye kullanımı demektir. Kaldı ki tasarıda “kötüye
kullanılamaz” hükmünün herhangi bir müeyyideye bağlanmaması da ayrı bir
eksiklik ve garabettir.
Karşılaştırmalı hukuka
gelince: Evrensel insan haklarının temel kaynakları arasında bulunan Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar
Sözleşmesi birbirinin bire bir aynısı olan bir hükümle, sanıklara mahkemede
konuşulan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa bir çevirmenin yardımından ücretsiz
olarak yararlanma hakkını tanımaktadır. Bu hak, mahkeme dilini konuşamayan
sanıklara, mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla, kendilerini
mahkemede kullanılan dilin dışında bir dilde ifade etme imkânını sağlayarak
savunma hakkının eşit şartlar altında yerine getirilmesini sağlamaktadır.
Çoğu Avrupa ülkesi hukukunda
da benzer hususlar vardır. Bunlardan birisi, mesela, Alman hukukuna göre,
mahkemelerde kullanılan resmî dil Almancadır. Bu nedenle, her belgenin
Almancaya çevrilmesi gerekir. Taraflardan biri, özellikle sanık Almanca
bilmiyorsa bütün yargı işlemlerini çevirecek bir tercüman isteme hakkına
sahiptir yani Almanca bilen sanık tercüman isteme hakkına sahip değildir. Avusturya,
Bulgaristan, Finlandiya, Fransa, İrlanda, İtalya, İngiltere ve Portekiz gibi
ülkelerdeki düzenlemeler de Alman hukukuna benzer ya da paraleldir.
Görüldüğü üzere, uluslararası
sözleşmelerde “ana dilde savunma hakkı” adında bir hak olmadığı gibi, Avrupa
Birliği üyesi ülke uygulamalarında da böyle bir hakkın verilmesi söz konusu
değildir. Daha açık bir ifadeyle, karşılaştırmalı hukukta da devletin dilini
bilen, anlayan, konuşan sanığın başka bir dilde savunma hakkı ya da imkânı
yoktur.
Konuya ilişkin olarak,
ülkemiz ve milletimiz için en önemli milletlerarası hukuk metni olan Lozan
Antlaşması’nın 39’uncu maddesi de konu kapsamında değerlendirilmelidir. Lozan
Antlaşması’nın 39’uncu maddesinin 5’inci fıkrasında, Türkçeden başka dil
konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak
kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacağı
belirtilmektedir ancak Lozan Antlaşması’nın söz konusu maddesinde belirtilen
kişilerin Lozan Antlaşması’nda tanımlanan ekalliyet, azınlık statüsünde bulunan
kişiler olduğuna da şüphe yoktur.
Bugün bazı kimseler
tarafından ifade edildiği gibi Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesiyle
bölgesel, yöresel dillere özel ve kamusal alanda kullanım hakkı verilmemiştir.
“Bütün Türk vatandaşlarının gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın
ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili
kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.” denilmekte, “Resmî dil
mevcut olmakla birlikte Türkçeden başka dille konuşan Türk vatandaşlarına
mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun
kolaylıklar sağlanacaktır.” hükmünde geçen haklar gayrimüslim azınlıklar
içindir çünkü söz konusu madde azınlıklara ilişkin bölümdedir ve sadece
gayrimüslimler bundan istifade ederler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunun temeli olan ve uluslararası camia tarafından imzalanarak benimsenen
Lozan Antlaşması’nda “azınlık” kavramı yalnızca Müslüman olmayan unsurlar için
yani gayrimüslimler için kullanılmış ama bunun dışında herhangi bir etnik ya da
kültürel bir grup, kesim ya da kökenden gelenler için kullanılmamıştır. Bu
nedenle, Türkiye Cumhuriyeti için yalnızca Müslüman olmayanlar azınlık
statüsüne sahiptirler, diğer etnik kökenleri farklı olan insanlar ya da gruplar
böyle bir azınlık hakkına ve statüsüne sahip değillerdir. Lozan Antlaşması’ndan
gelen Türkiye Cumhuriyeti modeli böyle bir etnik alt kimlikli yapıya elverişli
değildir, bu nedenle de Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesindeki ifadeleri
çarpıtarak bölücü zihniyetlere zemin hazırlamaya çalışmak bilinçli ise ihanet,
değilse de ağır gaflettir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son dönemde Sayın Başbakanın söylemleri ile AKP icraatları
arasında bağlantı kurmak oldukça zorlaşmış durumdadır. Öyle ki bir yandan
terörle kucaklaşan vekillerin dokunulmazlığı kaldırılmaya çalışılırken, diğer
yandan görüşmekte olduğumuz tasarıyla PKK’lı teröristlerin taleplerine cevap
verilmeye çalışılmaktadır. Acaba teröristbaşının kardeşinin basına yansıyan
ifadelerinde de belirttiği gibi, teröristbaşıyla yeni anlaşmalar yapıldı da
bunun gerekleri mi yerine getirilmeye çalışılıyor veya AKP yönetimi muhatap
değiştirerek bir taşla birkaç kuş vurmaya mı çalışıyor yani yaklaşan seçimler
nedeniyle siyasileri değil, teröristleri muhatap alan bir görüntü sergileyerek
hem siyasetçileri halk nezdinde yıpratmak hem de teröristleri muhatap alan
görüntü ile bölgedeki oy oranını artırmaya mı çabalıyor? Ancak unutulmamalıdır
ki bu nevi çabalar, en iyimser ifadeyle, terör ve teröristi legalleştirmeden
başka bir sonuç doğurmaz. Unutmayınız ki sizler bu davranışınızla bir yandan
ülkedeki bin yıllık kardeşlik hukukunu yok ediyorsunuz, diğer yandan da Türk
devletinin binlerce yıllık kazanımlarını hiçe sayarak devletin egemenlik
hakkını ortadan kaldırıyorsunuz. Lütfen siyasi düşünmeden biraz aklıselim
olmaya çalışınız. Türkiye Cumhuriyeti devleti, öyle masa başında, kolay
kurulmadı. Bu devleti kuranların ödediği bedeli ödemeden bölmeye de kimsenin
gücünün yetmeyeceğinin bilinmesi gerekir.
Bu bilgiler ışığında,
savunmanın hangi dilde yapılacağına dair ilke, kural şudur: Resmî dil bilenler,
herhangi bir tercümana gerek olmadan o dilde savunma yapmak durumundadır; resmî
dili bilmeyenler ise, ücretini devlet hazinesinin karşıladığı tercüman
hizmetinden faydalanabilir. Kuralın bu olduğu dikkate alındığında, Türkiye’deki
yasal düzenleme ve uygulamanın bu kurala uygun olduğu ve gündemdeki tasarının
hukuken anlamsız ve gereksiz olduğu ortaya çıkmaktadır.
Öyle ise, hiçbir makul hukuk
sisteminde kabul edilmeyen bir düzenlemenin, Türk hukuk sistemine âdeta
dayatılmak istenmesinin bir nedeni olmalıdır. Bize göre bu neden, terörle ve
terörizmle mücadele edemeyip müzakere etme acziyetine düşmüş olan Hükûmetin, ne
yazık ki, köşeye sıkışmışlık ve çaresizlik hâlinin bir dışa vurumudur.
Ülkemizde yürürlülükte bulunan CMK 202’nci maddesi, uluslararası sözleşmelerden
kaynaklanan yükümlülüklerimizi karşılamaktayken, bu yükümlülükleri de aşar
şekilde yapılmak istenen değişikliğin ne anlam ifade ettiğini değerlendirebilmek
için öncelikle konuya ilişkin süreci hatırlatmakta fayda vardır. AKP’nin 30
Eylül 2012 tarihinde düzenlenen kongresinde ilan edilen “2023 Siyasi
Vizyonu”nda, “Millî Birlik ve Kardeşlik Süreci” başlığı altında “Ana dilde
savunma konusunu yasal bir düzenlemeyle sorun olmaktan çıkaracağız.” şeklinde
ifade edilen bir taahhüdün yer aldığı ve bu belgenin ilan edildiği tarihte
açlık grevlerinin on sekizinci gününde olduğu hatırlanırsa kanun değişikliği
girişiminin siyasi bir saikle hazırlanmış olduğu biraz daha netlik
kazanmaktadır. Devletin dilini anlayan ve konuşan sanığın başka bir dilde
savunma hakkının olmaması gerekirken benzeri olmayan bu uygulamanın hayata
geçirilmeye çalışılması etnik temelde siyaset yapmanın bir tezahürüdür.
5/11/2012 tarihinde
gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısının ardından Başbakan Yardımcısı ve
Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç yaptığı basın açıklamasında, tasarının,
bugünkü -yani o günün tarihiyle 5 Kasım- Bakanlar Kurulu toplantısında
görüşüldüğünü, Başbakanın Adalet Bakanına tasarıyı geliştirmesi talimatı
verdiğini söyleyerek gerçekleri çarpıtmıştır. Bunu müteakip, aynı günün akşam
saatlerinde, Hükûmetin açlık grevini ilk kez masaya yatırdığı, Başbakanın ilk
kez adım atarak ana dilde savunmaya ilişkin düzenleme yapılması için Adalet
Bakanına talimat verdiği doğrultusunda haberler medyada yer almıştır. Oysa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan tasarının Başkanlığa arz
yazısı Hükûmetin çok daha öncesinde bu konuda çalışmalara başlamış olduğunu ve
bu haberlerden iki hafta öncesinde, 22/10/2012 tarihinde tasarının TBMM’ye sevk
edilmesi kararını aldığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Hükûmetin bu konuya
ilişkin çalışmalarda bulunduğunun iki hafta boyunca kamuoyundan gizlendiğini
söylemek de mümkündür.
Burada önemle altını çizmek
gerekir ki süreç bu yönde işlerken cezaevlerinde tutuklu ve/veya hükümlü olarak
bulunan terör örgütü, PKK ve KCK mensuplarının ana dilde savunma talebiyle
açlık grevine başlaması ve BDP’li milletvekillerinin de bu eyleme bilfiil
destek vermesi manidardır. Daha açık bir ifadeyle, AKP’nin kongresinde verilen
mesaj, PKK, KCK, BDP tarafından alınmış ve böylece, yasal değişiklik için uygun
ortam hazırlanmıştır. Hükûmetin devlet otoritesini kullanarak sona erdirmesi
gereken açlık grevi eylemini söz konusu kanun tasarısıyla terör örgütünün
taleplerini karşılamak suretiyle bitirebilmiş olması Hükûmetin içine düştüğü
aczi göstermesi bakımından ayrıca önem arz etmektedir. Terör örgütü
mensuplarının “ana dilde savunma” gibi, ana dili Türkçe olmayan herkesi içine
alacak bir kapsamda değil de sadece Kürtçe savunma özelinde bir talepte
bulunmaları eylemlerdeki talebin bir hak talebi olmayıp etnik imtiyazlı talep
olduğunu ortaya koymaya yetmektedir.
Sonuç olarak, değerli
milletvekilleri, AKP’nin yanlışları bir bir acı meyvesini vermiş ve umutların
üzerini örtmüştür. Maalesef, AKP bölücülerin oyuncağı hâline gelmiş, dayatılan
ihanet taleplerini karşılamak için her bahaneye sığınmaya başlamışlardır. Cinayet
örgütü PKK, AKP’den ne istediyse almış, neyi umduysa elde etmiştir, vurdukça
kazanmış, kazandıkça vurmaya devam etmiştir. PKK, sözde Kürt sorununun kabul
edilmesini ve bu çerçevede adımlar atılmasını beklemiş, amacına ulaşmıştır.
Sözün kısası, şu anda
tartışmakta olduğumuz yasa tasarısı ne hazindir ki Oslo’da verilen -bize göre
yoklukla malul- sözlerden birini daha tutma gayretkeşçiliğinden başka bir şey
değildir, MHP ise oynanan tüm oyunların farkındadır ve bu oyunların son
perdesine asla izin vermeyeceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza Muhakemeleri Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı
görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, uzun
zamandan bu yana kamuoyunda “ana dilde savunma” adı altında tartışılan ve bu
noktada ciddi ölçüde, herkesin dikkatini Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üzerine topladığı bir kanun tasarısıyla ilgili görüşmeler yapıyoruz.
Öncelikle şunun altını
çizmekte yarar var: Savunma hakkı her dönemde en kutsal haklardan birisidir.
Savunma hakkı hiçbir dönemde doğrudan doğruya siyasetin bir malzemesi ya da
parçası hâline getirilmemelidir. Bu konuda, kim ne söylerse söylesin herkes
başta bu noktada mutabık olduğunu söylüyor. Savunma hakkının adil yargılanma
hakkının bir parçası, bir unsuru olduğunu ve bu çerçevede de hukuk alanının bir
kavramı olduğunu, siyaset alanının bir kavramı olmadığını, olmaması gerektiğini
söylüyoruz. Şeklî anlamda bu sözleri söylediğimizde, sanıyorum, hepimiz bu
noktada birleşiriz, aksini kimse söylemez ama her dönemde savunma hakkına dönük
saldırılar doğrudan doğruya siyasetin hukuk alanına müdahale ettiği süreçlerde
ortaya çıkmış ve siyasetin hukuk alanına müdahale ettiği her noktada ilk yara
alan, ilk darbe yiyen savunma hakkı olmuştur. Bu çerçevede, eğer sorunu bir
savunma hakkı konusu olarak görmeyip, hangi pencereden bakarsak bakalım,
siyaset alanının bir konusu gibi görmeye başlarsak yanlış yerde dururuz.
Değerli arkadaşlar, bu konuda
tartışmalar Türkiye’de kamuoyunun gündemine geldiğinde, ne yazık ki, hukuk
alanının bir konusu, savunma hakkının bir konusu olarak değil, siyaset alanının
bir konusu olarak gelmiştir. Sıkıntı burada başlıyor.
Bakın, bir ülkede yargılama
dilini tartışmaya açamazsınız. Yargılama dilini tartışmaya açtığınızda o
ülkenin egemenlik hakkını tartışmaya açmışsınız demektir ve savunma hakkını,
özellikle savunmada kişinin kendisini ifade edeceği dili bir siyasal malzeme
olarak görmeye başlarsanız ve siyaset alanının içerisine çekerseniz, o ülkede
yargılama dili konusunda her kesimde ciddi tereddütler yaratırsınız. Bugün,
Türkiye’de yaşadığımız sıkıntı budur ve bu sıkıntı doğrudan doğruya öncelikle
yargının siyasallaştığı bir sürecin sakatlıklarından bir tanesidir.
Değerli arkadaşlar, bakın,
şunun net olarak altını çizelim: Devletin resmî dili Türkçedir. Devletin resmî
dilinin Türkçe olduğunu, dolayısıyla yargılama dilinin Türkçe olduğunu
tartıştıracak herhangi bir duruş, pozisyon Türkiye’nin ciddi biçimde, Türk
halkının endişe içerisine düşmesine neden olur. Son süreçte, son dönemde,
özellikle savunma alanında yargının siyasallaştığı bir dönemde, özellikle
yargıyı siyasallaştıran AKP yargısının yaratıldığı bir dönemde yargıçlar da
kendisini savunma hakkını güvence altına alan, hukuk dağıtan kişiler olmak
yerine doğrudan doğruya siyasetin aktörü gibi görmeye başladılar. Yargıçlar,
kendilerini siyasetin aktörü gibi görmeye başlayınca esasen, mevzuatımız
içerisinde doğru yorumlayarak, hukuka uygun yorumlayarak çözüm bulabilmesi
gereken meseleler problem olarak ortaya çıkmaya başladı. Bu noktada, kendileri
şu veya bu şekilde siyasi olarak yargılandıklarını iddia eden bazı sanıkların
da bu konuda mağdur edildikleri iddiasıyla ortaya çıkıp aslında savunma hakkı
adı altında doğrudan doğruya süreci siyasallaştırmak istemeleri, ortada ciddi
bir gerginliğe yol açmıştır.
Değerli arkadaşlar, Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 202’nci maddesi açıktır. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun
202’nci maddesini çağdaş bir pencereden yorumlarsanız, yargıç olarak
siyasallaşmadan, siyasetin bir parçası olmadan bu işin içerisine girer ve
hukukçu gibi yorumlarsanız, bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da savunma
dili tartışma konusu olmaz idi ama böyle olmadı. Sanıklar kendilerini siyasetin
penceresinden tarif etmeye kalktıklarında yargıçlarla bir başka tuzağa düşmeye
başladılar, yargıçlar da o siyasetin penceresinden kürsüde hareket etme
ihtiyacı duydular. Sıkıntı burada ortaya çıkmıştır. Önce hepimiz şuna
bakacağız: Savunma hakkı kutsaldır, adil yargılanma hakkının bir unsurudur, bir
parçasıdır, siyaset alanının konusu değil, hukuk alanının konusudur ve üzerinde
inatlaşılacak bir konu değildir.
Değerli arkadaşlar, böyle
olunca, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde, adil
yargılanma hakkının bir unsuru olarak savunma hakkında kişinin kendisini en iyi
şekilde nasıl ifade edebileceği, kendisini ifade edebileceği hususu bir savunma
hakkı konusu olarak kabul edilmiştir ancak bunu söylerken hiçbir uluslararası
sözleşme “Kendi ülkenizdeki yargılama dilini tartışmaya açın. Böyle bir
gerilim, böyle bir çatışma ortamına fırsat verin.” dememiştir.
Değerli arkadaşlar, bakın biz
komisyonlar aşamasında şunu söyledik. Bu tasarı ilk gündeme geldiğinde dendi
ki: “Yeterince Türkçe bildiği hâlde başka dilde savunma yapmak isteyene şu şu
şu şartlarda savunma yapma imkânı tanınır.” dendi. Bakın, temel sakatlık
burada. Kanunun kurgusunda dil tartışmasını doğrudan doğruya değişikliğin içine
sokuyorsunuz. Bir kişiye Türkçe bildiği hâlde bir başka dilde savunma yapabilme
imkânını kanun metnine sokarsanız artık orada yargılama dilini tartışmaya
açarsınız. Komisyon aşamasında buna itiraz ettik, dedik ki: Bakın, dille ilgili
bir problem varsa, esasen Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202’nci maddesi
çerçevesinde bu iş çözülebilecek iken siyasallaşan yargı nedeniyle, sanıkların
olayı siyasallaştırması -yargı sürecinin de parçası olması nedeniyle- bunu bir
gerilim vesilesi olarak görmesi nedeniyle kriz buraya geldiyse, çözüm,
yargılama dilini tartışmaya açmadan kişinin kendisini ifade edebileceği dilde
savunma yapabilmesine imkân tanımaktır dedik. Bunu yaparken de o güne kadar ki
tartışmalarda, dili biliyor mu bilmiyor mu diye yargıcın, yargı organının bir
tartışmada karar verme merci olmasının yerine kişinin beyanını esas alalım
dedik. Kişi Türkçe bilmediğini beyan ediyorsa, “Ben yeterince Türkçe
bilmiyorum.” dediği anda bu beyana itibar edilsin ve bunun üzerinde bir
tartışma yapılmadan, kişinin kendisini ifade edeceği dilde savunma yapmasına
imkân verilsin dedik.
Niye Türkçe bilmediğini beyan
etme şartını koymak gerekiyor? Çünkü, arkadaşlar, bu eksende durmaz isek eğer,
biraz önce tereddüt edilen yargılama dilini tartışmaya açmak gibi ciddi bir
sıkıntı olur. Kişinin bir başka dilde derdini anlatabilmesi, savunma
yapabilmesi için, yargılama dili olan Türkçeyle ülkemizde yeterince kendisini
ifade edemediğini beyan etmesi gerekir. Yani bir ülkede yargılama dili eğer
egemenliğin bir parçasıysa ve kişinin savunma yapabilmesi de savunma hakkının,
adil yargılanma hakkının bir parçasıysa, bu konudaki bütün tartışmaları
bitirecek en temel çözüm, kişinin beyanında “Evet, ben Türkçe bilmiyorum,
yeterince Türkçe bilmiyorum. Başka şekilde kendimi ifade etmek istiyorum.”
demesinin yeterli olacağı bir uygulamayı, bir düzenlemeyi yapmaktı. Bu konuda
kanun teklifi verdik, ancak maalesef, komisyon aşamalarında değişiklik
teklifimiz kabul edilmedi. Daha sonra, bu ikazlarımızın belki etkisiyle,
metinden “Türkçe bildiği hâlde” kelimeleri çıkarıldı Genel Kurula gelirken, ama
aynı kurgu devam ediyor. Yani kişinin dili tartışma konusu yapabileceği bir
sakatlık metinde devam ediyor. Kaygılar buradan, sıkıntılar buradan.
Sorun savunma hakkı mı? Sorun
kişinin kendi savunmasını rahatça anlayabildiği ve anlatabildiği dilde yapması
mı? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi kişinin anlayabildiği ve
anlatabildiği dilde savunma yapmasını esas mı alıyor? O zaman, buyurun
“Yeterince Türkçe bilmediğini beyan eden kişiye bedeli devlet tarafından
karşılanmak suretiyle tercüman tayin edilir.” diyelim, bu hakkın kötüye
kullanılmasına da müsaade etmeyelim, teklifimizde olduğu gibi “Bu hak kötüye
kullanılamaz.” diyelim. Şu veya bu şekilde bunu esnetmeye çalışıp, bunu yine
siyasetin bir parçası hâline getirmeye çalışan anlayışlara da imkân vermeyelim,
fırsat vermeyelim diye bir önerge verdik, kabul edilmedi.
Değerli arkadaşlar, gelinen
bu şekliyle problem çözülmüş değildir. Gelinen bu şekliyle artık hâlâ aynı
sıkıntı devam etmektedir ve problemi çözen değil, büyüten bir uygulamayla karşı
karşıyayız ve bu sebeple bu düzenlemeye karşı çıkıyoruz.
Bir başka önemli nokta:
Getirilen düzenlemeyle, soruşturma aşaması ile kovuşturma aşamasında farklılık
getirilmiştir. Daha önceden de devam eden süreçte soruşturma aşamasında kişinin
kendisini ifade edebilme, Türkçe bilmediğini beyan eden kişinin, soruşturma
aşamasında bu haktan yararlanabilme imkânı da ortadan kaldırılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu
çerçevede, maddeler üzerinde görüşme yapılırken de temel yaklaşımımız şudur,
değişiklik önerisi yine verilecektir:
1) Resmî dilin Türkçe
olduğunu tartışmayacağız.
2) Yargılama dilini
tartışmaya açacak bir düzenleme yapmayacağız.
3) Kişinin Türkçe bilmediğini
beyan etmesi hâlinde, o kişinin kendisini ifade edebileceği şekilde tercümandan
yararlanma imkânını sağlamak durumunda kalacağız.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Türkiye uzun zamandan bu yana savunma hakkı ihlalleriyle karşı karşıya. Her
alanda çok ciddi biçimde savunma hakkının ihlal edildiği bir hukuk süreci,
soruşturma ve kovuşturma süreci yaşıyoruz. Bunun tek sebebi yargının doğrudan
doğruya siyasallaşmasıdır, yargının doğrudan doğruya siyasetin kontrolü altına
girmesidir. Bundan kaynaklanan ciddi problemler yaşıyoruz. Düzeltilmesi gereken
birçok husus var. Hazır bu konu gelmişken bu hususların da düzeltilmesi
gerektiğini komisyon aşamalarında ifade ettik.
Bakın, bir gizli tanık terörü
var Türkiye’de. Gizli tanık, hukuk sistemine engizisyonun armağan ettiği bir
sistemdir. Engizisyon mahkemelerinde tanıklar perdenin arkasında dinlenirdi,
Orta Çağ hukukudur. Perdenin arkasında dinlenen tanığın kim olduğunu sanık
bilmez. Bugün gizli tanık uygulamasında yaşananlar bundan farklı değildir.
Gizli tanıkta tanığın ne sesini ne görüntüsünü ne kim olduğunu anlaması mümkün
değil sanıkların. Kişiyle husumeti var mı yok mu, gerçekten doğru söylüyor mu
söylemiyor mu, bunu test edebilme imkânı olmadan bir davayı gizli tanık üzerine
kuran soruşturma ve kovuşturma sürecinden adalet çıkmaz. Bu süreçten adalet
değil, sadece ve sadece cinayet çıkar, hukuk cinayeti çıkar, başka bir şey
çıkmaz. Bu gizli tanık uygulamasına son verelim istedik, bunlarla ilgili
getirdiğimiz değişiklik teklifleri de kabul edilmedi.
Değerli arkadaşlar,
delillerin en çok tartışılan konulardan birisi sahte delillerle yapılan
soruşturmalarda sahte gerekçelerle kurulan hükümler. Son dönemde bunu çok
yakından görüyoruz. Delillerin sahteliğini tartışmayan bir yargılama süreci
var. Bilirkişi incelemesi yapmadan, birbiriyle çelişen delilleri, birbiriyle
çelişen raporlardaki çelişkiyi gidermeden hüküm kurulup müebbet hapis on beş
yıl, on sekiz yıl, on üç yıl hapis cezasına çarptırılan sanıklar var,
hükümlüler var. Böyle bir süreçte adalet olmaz. Bilirkişi incelemesi ve
delillerin sıhhatini sağlayacak düzenlemelerle ilgili öneriler verdik, bunlar da
kabul görmedi.
Sayın milletvekilleri,
duruşma yasağıyla sanığın duruşmadan men edildiği, avukatının duruşmaya
sokulmadığı bir yargılamada savunma hakkının güvence altında olduğundan
bahsetmek mümkün mü? Şunu unutmayalım: Hepimize bir gün savunma hakkı ve hukuk
lazım olabilir. “Bugün bana değilse benden sonrası tufan.” deyip “Kimin başına,
ne gelirse gelsin.” sorumsuzluğuyla hiç kimsenin hareket etmesi mümkün değil.
Bakın, ne olursanız olun, kim olursanız olun bir gün mahkeme önüne sanık olarak
çıkmak herkes için mümkündür. Onun için yapacağımız en önemli nokta savunma
hakkı ihlallerini ortadan kaldıracak ve savunma hakkını güvence altına alacak
uygulamaları hayata geçirmektir.
Türk yargı pratiği savunma
hakkının ihlal edildiği değil, düzeltiyorum, Türk yargı pratiği savunma
hakkının yok edildiği bir yargı pratiğine dönüşmüştür ve bu çerçevede Türkiye
uluslararası kuruluşlar içerisinde hukuka saygı ve hukukun üstünlüğü konusunda
Uganda’nın dahi gerisinde kalmıştır. Uganda’nın dahi gerisindeyiz hukukun üstünlüğü
ve hukuka saygı konusunda. Bu konuda Genel Kurul aşamasında da çeşitli
önerilerimiz olacak.
Değerli arkadaşlar, bakın,
daha üç gün önce avukatların bürolarına hukuka aykırı olarak baskın yapıldı.
Daha üç gün önce avukatların büroları baro temsilcisi huzurunda, avukatların
huzurunda, doğrudan doğruya savcıyla aranabilecekken, bütün bu hukuki
güvenceler yok sayılarak, baskın yapılarak arandı. Avukatlara saldırının bu
kadar meşrulaştığı; meşrulaşmadığı, açıkça bu ihlallerin açık açık yürütüldüğü
bir ülkede savunma hakkından bahsetmek, bahsedebilmek mümkün mü?
Dün 42 tane genç
İskenderun’da gözaltına alındı. 42 tane gencin İskenderun’da gözaltına alınma
sebebi, onların sadece ve sadece yurtsever olmaları, antiemperyalist olmaları,
bu topraklara yabancı çizmelerinin gelmesine itiraz ediyor olmaları. Hani bir
dönem 6’ncı Filo’ya karşı mücadele eden gençlik ruhu vardı ya, işte o gözaltına
alınan 42 tane gencin yüreğinde hâlâ 6’ncı Filo’ya karşı direnen gençlerin
mücadeleci ruhu var. Onları tebrik ediyorum, alınlarından öpüyorum hepsini.
(CHP sıralarından alkışlar) E, tabii, o dönemde 6’ncı Filo’ya direnen gençlere
karşı da Müslümanlık adına onları boğazlamak için üzerlerine yürüyenler vardı.
Aynı şekilde, kendilerini öyle tarif edenlerle Amerikancıların ittifakını yine
yaşıyoruz Türkiye’de, yine böyle bir ittifakla karşı karşıyayız ama ne mutlu ki
o inançla mücadele eden gençlerin ruhu ve mücadele azmi de devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın,
bir tane yargıç çıktı, açıklama yaptı, diyor ki… Oktay Kuban’a -gazetede çıktı,
yazdılar- emir gelmiş, Ankara’dan, talimat vermişler, demişler ki: “Bunları
tutuklamazsan, bu askerleri tutuklamazsan seni perişan ederiz, sana şunu
yaparız, bunu yaparız.” Önüne gelen dosyayı hukuk vicdanı kabul etmemiş ve
dönmüş bütün bu tehditlere rağmen hukukçu olarak vicdanının sesini dinlemiş ve
başına gelecek şeylerden çekinmeden ona göre hareket etmiş. O hâkimi sürmüşler görevinden, etmedik eziyet bırakmamışlar. Ama, tarihe not
düşüyorum, vicdanı olan hâkimlerin önünde saygıyla eğiliyorum, ne yaparsanız
yapın hukuk er geç hâkim olacak.
Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
Karatepe dosyasında da tarihe not düşmüştünüz Bülent Bey. Hiç kafanızı
yormayın.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
18.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Murat Bozlak, Adana Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde konuşmak üzere Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarı, Ceza Usul Yasası ile Ceza İnfaz Yasası’nda değişiklik öngörmektedir. 15
maddeden ibaret olan tasarının sadece 1’inci maddesi ile geçici 2’nci maddesi
Ceza Usul Yasası’yla ilgili olup diğer maddelerin tamamı İnfaz Yasası’yla
ilgilidir. İnfaz Yasası’yla ilgili maddeler konusunda ana muhalefet partisiyle
iktidar partisi arasında önemli sayılacak bir ihtilaf yoktur.
Üzerinde kıyamet kopartılan
madde, Ceza Usul Yasası’nın 202’nci maddesinde kısmi bir değişiklik öngören,
tasarının 1’inci maddesidir. Diğer bir deyimle, kısıtlı da olsa ana dilde
savunmayı gündeme getiren maddeye ilişkindir.
Değerli milletvekilleri,
kişinin yaşamın her alanında ana dilini kullanması insan olmaktan kaynaklı en
doğal hakkıdır. Ana dil hakkı, temel, evrensel bir haktır. Ana dil hakkı, yaşam
hakkı kadar kutsal bir haktır. Bu hakkın
kullanımı hiçbir kişi ya da makamın onayına, iznine, icazetine tabi tutulamaz.
Türkiye’nin çok kimlikli, çok
kültürlü, çok inançlı yapısı ülkemizin zenginliğiyken 1924 Anayasa’sıyla
birlikte ne yazık ki ülkenin bu zenginliğine, çoğulcu yapısına son verilmiş,
Türk-Sünni kimliğine dayalı tek tip bir ulus yaratma çabasına girişilmiştir.
1924 Anayasası ve ondan sonraki anayasalara hakim olan tekçi anlayış sonucu
yürürlüğe konulan yasalarla Türkçe dışındaki ana diller yok sayılmış, baskı
altına alınmış, asimile edilmeye çalışılmış ve kamusal alanın dışına
itilmiştir.
Devletin özellikle de Kürt
dili konusunda hassasiyeti çok daha üst düzeyde seyretmiş, bir dönem
Anayasa’nın getirdiği tek tip belirlemesiyle yetinilmeyip 20 milyon Kürt’ün
yaşadığı Türkiye'de 2932 sayılı Yasa’yla Kürt dili açık bir biçimde
yasaklanmıştır. Milyonlarca yurttaşın ana dilinin yasaklanması ne büyük bir
utançtır. Ne yazık ki bu ülkenin insanları bunu yaşamıştır. Daha da ötesi, tam
demokratik bir düzende komik sayılacak gülünç uygulamalarla karşı karşıya
kalınmıştır. Türkçe bilmeyen yurttaşa Türkçe öğreteceğiz diye özel kampanyalar
hazırlanıp uygulamaya konulmuştur. İlkokul öğrencilerinin öğretmenleri
tarafından sınıfta, okulda, sokakta, hatta evde ana babasıyla Kürtçe
konuşmasına yasak konulmuştur. Küçücük çocukların muhbir olarak
kullanılmalarından dolayı ileride uğrayacakları travmalar düşünülmeden
hocaların görevlendirdiği muhbir öğrencilere, ilkokula giden öğrencilerin
evlerinde anneleriyle, babalarıyla, kardeşleriyle Kürtçe konuşup konuşmadığının
tespiti için pencere diplerinde kulak misafirliği yaptırılmıştır. Bu yolla,
evlerinde dahi Kürtçe konuştukları için küçücük çocuklar öğretmenleri
tarafından kendilerine şiddet uygulanarak cezalandırılmışlardır. Bu küçücük
muhbirlerin mağdurlarından biri de benim. Evde Kürtçe konuştum diye öğretmenim
bana dayak atmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede
“Vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları özel olarak yürütülmüştür. “Türkçe konuş
çok konuş” sloganlarıyla bu ülkede ırkçı kampanyalar düzenlenmiştir. Kürtçe
şarkı dinlemek bölücülük propagandası olarak yargılama konusu yapılmıştır. Daha
düne kadar Kürtler ana dillerinde şarkıyı, türküyü gizli gizli dinliyorlardı.
Aramalarda ele geçirilen aşk türküleri suç delili sayılıyordu. Türkçe bilmeyen
Kürt annesi güç bela gittiği ceza evinde ziyaret ettiği çocuğuyla bir kelime
dahi konuşmadan geri gönderiliyordu. HADEP Genel Başkanıyken Mardin ili Derik
ilçesinde halka hitaben “…”(x) Derikliler dediğim için yargılandım. Bir tek
kelime Kürtçe kullanmanın suç sayıldığı dönemlerden geçtik. Kürt dili
üzerindeki devletin yasaklayıcı tutumu hâlâ ne yazık ki devam etmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Kürt halkı, dili ve kültürü üzerindeki bütün
yasaklara, baskılara, asimilasyon politikalarına şiddetle karşı çıkmış, hiçbir
zaman da kabullenmemiştir. Bu baskıcı ve yasaklayıcı zihniyete karşı Kürt halkı
dün de, bugün de yaşamın her alanında ana dilini ve kültürünü savunmuş, bu
konuda yapılan haksızlıklara karşı sokakta da, cezaevinde de, mahkemelerde de
direnmiştir. Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kısmen kaldırılması,
inkârdan kısmen vazgeçilmesi, devletin Kürt dili ve kültürüne ilişkin zihniyet
değişikliğinden kaynaklanmayıp tamamen Kürt halkının ağır bedeller ödeyerek bu
konuda yürüttüğü demokratik mücadelesinin bir sonucudur, gelip geçen
hükûmetlerin bir lütfu asla değildir. Devletin bu konudaki zihniyetinde köklü
bir değişim olmamıştır. Özü itibarıyla devlette bu zihniyet hâlâ devam etmektedir. Ne yazık ki BDP dışındaki
muhalefet partileriyle iktidar partisi katı bir şekilde bu zihniyetin temsilini
yapmaya devam etmektedirler. Tasarının Parlamento gündemine geldiği andan
itibaren tasarının görüşüldüğü İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Adalet Alt
Komisyonu ve Adalet Komisyonunda kıyametleri kopartan ana muhalefet partisi,
tasarının yargılama dilini değiştirmediğini, çift dilliliği getirmediğini,
Anayasa’ya aykırı olmadığını, üniter devlet yapısını bozucu bir düzenleme
olmadığını bildiği hâlde Kürt diline karşı olan tutucu ve ona ana dil hakkını
yok sayan yaklaşım ile gerçekleri çarpıtarak kamuoyunu yanıltmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Kürt
sorunu Türkiye'nin en temel ve acil çözüm bekleyen başat sorunudur. Rahmetli
Özal aynen şunu söylüyor: “Kürt meselesi çözülmeden büyük devlet olamayız.
Daima ayağınızın altında bir taş, sizi götürmez bir tarafa. Birçok taraftan şu
veya bu şekilde gagalanırsınız. Türkiye’nin büyümesini, gelişmesini düşünen
herkes bunun çözülmesi için yardımcı olmalıdır. Bu iş artık ‘vatan, millet,
Sakarya’ söylemleriyle çözülmez. Mantıklı, geçerli, değişen dünya şartları
içerisinde çözümümüzü oturtmamız lazım.”
Rahmetli Özal’ın dediği gibi
Kürt sorunu Türkiye’nin en temel ve acil çözüm bekleyen başat sorunudur. Bu
sorun siyasi, hukuki ve insani boyutları olan devasa bir sorundur. Elbette ki
çözümü de siyasi olacaktır, politik olacaktır. Çözümü anayasal ve yasal bazda
ciddi değişiklikler getirecektir. Sıradan, Ceza Usul Yasası’nın bir tek
maddesinde yapılacak bir değişiklikle çözülecek bir sorun değildir. Kürtlerin
ana dillerinde savunma hakkından bahsettiği için bu madde değişikliği ile
kıyameti koparanlar Kürt meselesinin çözümü masaya yatırıldığında acaba ne
yapacaklar, işin doğrusu merak ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarı Kürt sorununu çözmeye yönelik bir tasarı değildir, tasarıyı getiren
Hükûmetin de böyle bir iddiası yok.
KCK davalarında yargılanan
sanıklar ana dillerinde savunma talebinde bulunmuş, mahkemeler de bu talebi
kabul etmemiş, sanıklar ana dilde savunma yapma noktasında direnince birçok
mahkemede yargılamalar tıkanmış durumdadır. Keza, kısa bir müddet önce
cezaevlerinde yaşanan açlık grevlerinde dile getirilen taleplerden biri de ana
dilde savunma idi. Hükûmet tasarı ile yaşanan
(x) Bu bölümde Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir kelime
ifade edildi.
tıkanıklığı gidermek istiyor, somut bir olayı kendisince aşmaya
çalışıyor. Tasarı, bize göre, son derece kifayetsiz, yetersiz, eksik; ana dilde
savunmaya ilişkin kalıcı, köklü, dört başı mamur bir çözüm getirmeyen, sadece
karşı karşıya kalınan somut bir durumu aşmaya yöneliktir. Bu anlamda da
canıgönülden desteklediğimiz bir tasarı asla değildir. Küçük, somut bir duruma
çözüm getireceği ve açlık grevlerinin riskli bir noktaya geldiği bir dönemde
gündeme getirilen bu küçücük adımı da önemsedik.
Değerli milletvekilleri,
tasarının uluslararası boyutu ile iç hukuktaki boyutuna kısaca değinmek
istiyorum: 24 Temmuz 1923 yılında imzalanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kabul edilen Lozan Anlaşması’nın 39’uncu maddesi aynen şöyledir:
“Madde 39 – Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, Müslümanların
yararlandıkları aynı yurttaşlık hakları ile siyasal haklardan
yararlanacaklardır.
Türkiye’de oturan herkes, din
ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaktır.
Din, inanç ya da mezhep
ayrılığı hiçbir Türk uyruğunun yurttaşlık haklarıyla siyasal haklarından
yararlanmasına, özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme,
onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışma bakımından bir
engel sayılmayacaktır.
Herhangi bir Türk uyruğunun,
gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde; din, basın ya da her çeşit yayın
konularıyla açık toplantılarında dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir
kısıtlama olmayacaktır.
Devletin resmî dili
bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına
mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun
düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesinin ilk
üç fıkrası, görüldüğü gibi, Müslüman olmayan Türk yurttaşlarına hak
tanımaktadır. Bu üç fıkrada özellikle “Müslüman olmayan yurttaş” belirlemesi
yapılmaktadır. Bunun nedeni de daha sonra gelen iki fıkrayı bu üç fıkradan
ayırmaktır.
39’uncu maddenin dördüncü ve
beşinci fıkralarında belirtilen haklar tüm yurttaşlar içindir.
"Müslüman-gayrimüslüman ayrımı bu iki fıkrada yapılmamıştır. Lozan
Anlaşması’nın 39’uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Devletin resmî
dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına
mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun
düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” hükmü tam tamına doksan yıldır bu ülkede
ihlal edilmektedir.
Kürtlere ana dillerinde
savunma yapma hakkı tanımamak için bu madde hükümleri bilinerek ve istenerek
uygulanmamıştır. Lozan Antlaşması’ndan bugüne değin gelip geçen bütün
hükûmetler antlaşma hükümlerini ihlal etmişlerdir. Ana dilinde savunma yapmak
isteyen sanıklara bu hakkı tanımayan hâkimler, savcılar, yargı mensupları suç
işlemişlerdir. Ana dilde savunma için başka bir uluslararası belge aramaya
gerek yok, işte size Lozan Antlaşması. Lozan Antlaşması hükümlerine uyulmuş
olsaydı bu tasarıya gerek kalmayacaktı.
Değerli milletvekilleri,
demokratik bir adım atmak için muhakkak uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla
bir yükümlülük altına girmiş olmamız gerekmediği gibi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Türkiye aleyhine verdiği bir ihlal kararının olmasını aramak da
doğru değildir. Bu yaklaşım, bu anlayış son derece tutucu ve statükocu bir
anlayıştır. Bu yaklaşımla, bu anlayışla Türkiye’yi demokratikleştirmek mümkün
değildir. “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bize böyle bir yükümlülük
getirmemiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda aleyhimize verdiği bir
ihlal kararı ortada yok iken bu düzenlemeye ne gerek var?” diyen yaklaşım
esasen Türkiye’yi küçümseyen bir yaklaşımdır, “Biz Avrupa’dan daha mı
demokratız?” diyen yaklaşımdır.
Değerli arkadaşlar, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi asgari hakları içermektedir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nde belirtilen standartların üstüne çıkmak her zaman için mümkündür,
ileri demokrasi de bu standartların üstüne çıkmakla olur. Diğer taraftan,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi meseleye dil hakları bakımından değil, sadece
adil yargılama açısından bakan bir sözleşmedir. Bu nedenle Avrupa Komisyonu
Parlamenterler Meclisi 1201 sayılı Karar’la Bakanlar Komitesine dil ve kültürel
haklarla ilgili ek bir protokol düzenlenmesini tavsiye etmiştir. Bunun üzerine
hazırlanıp 1992 yılında imzaya açılan Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı
1998’de yürürlüğe girmiş, bugüne değin Avrupa Konseyi üyesi 24 ülke tarafından
imzalanmış olup imzalayıcı 11 ülke de bu anlaşmayı kendi ülkelerinde
uygulamaktadır. Uluslararası dayanak arayan arkadaşlar bu anlaşmaya da
bakabilirler.
Değerli arkadaşlar, tasarı
mevcut hâliyle büyük eksiklikler barındırmaktadır. Tasarının 1’inci maddesinde
ana dilde savunma imkânı yargılama boyunca sadece iki noktada, iddianamenin
okunmasından sonra sanığın yapacağı savunma ve savcının esas hakkındaki mütalaası
üzerine yine sanığın yapacağı savunma için öngörülmüştür. Bu iki hâl dışında
yargılamanın diğer süreçlerinde bu hak sanıklara tanınmamaktadır. Bilindiği
gibi Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’na göre, yargılama, soruşturma ve
kovuşturma olmak üzere iki temel evreden oluşmaktadır. Davanın açılıp
açılmayacağının kararlaştırıldığı savcılık ve emniyet safhasını kapsayan
soruşturma aşamasında sanığa en iyi bildiği dilde kendisini savunma imkânı
verilmemektedir. Bu evrede tanınmayan bir hakkın bundan sonraki aşamada
tanınması yargılama bütünlüğü açısından ve adil yargılanma ilkesi açısından
sakıncalıdır. Bu hakkın yargılamanın tüm aşamalarında tanınması gerekir.
Yargılamanın kovuşturma evresinde de bu hakkın kovuşturmaya ilişkin tüm
işlemlerde tanınmaması önemli bir eksikliktir.
Ceza muhakemesi esas
itibarıyla sözlü usule tabi olmakla birlikte yazılı savunma pratikte en çok
başvurulan, özellikle de yargılama sırasında bilirkişi raporları ve tanık
beyanlarına karşı kullanılan bir yöntemdir. Bu bakımdan sözlü savunmada tanınan
bu hakkın yazılı savunmada tanınmaması ayrı bir eksikliktir. Tercüman ücretinin
devlet tarafından karşılanmaması, bu imkândan parası olanların istifade etmesi,
parası olmayanların mağdur olmasına yol açacağı gibi Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne de aykırıdır. Keza bu hakkın yargılama sürecini uzatmaya matuf
olarak kullanılamayacağı gerekçesiyle hâkime takdir yetkisi tanınması bu
yetkinin keyfî olarak kullanılması ihtimaline de açıktır. Bu hakkın kullanılıp
kullanılmayacağı tamamen sanığın iradesine bırakılmalıdır.
Hapis cezasının infazının
ertelenmesine ilişkin değişiklik içeren tasarının 3’üncü maddesiyle infaz
sisteminde iyileştirme değil, suç tipi ayrımı yapılarak 3713 sayılı Kanun
kapsamında yer alan suçlardan hükümlü olanlar aleyhine özel bir düzenleme öngörülmektedir.
Tasarıyla, 3713 sayılı Kanun kapsamında yer alan suçlardan hükümlü olan gebe
kalanlara negatif ayrımcılık yapılmış ve bu kişilerin ceza infaz kurumunda
kalarak geçici de olsa infazlarının ertelenmesi engellenmiştir. Bu durum analık
haklarıyla çocuk hakları bakımından yeni bir ihlal yarattığı gibi açık bir
ayrımcı muameleye de yol açıcı niteliktedir.
Tasarı metninde, maruz
kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen mahkûmların -toplum güvenliği
bakımından- cezasının infazının iyileşinceye kadar geri bırakılması, cezaevi
yöneticilerinin, sanığın toplum güvenliği bakımından tehlike teşkil edip
etmeyeceği kanaat ve kararına bağlanmış olması da bu hakkın kullanılmasını
ciddi anlamda engelleyici, hatta ortadan kaldırıcı niteliktedir. Bu hakkın
kullanımı cezaevi idaresinin takdirine bırakılmayıp rapor tek başına yeterli
sayılmalıdır.
Tasarının 4’üncü maddesinde
yapılan değişiklik infazda iyileştirme değil, mevcut maddeden geriye gidilerek
infaz rejimini daha da ağırlaştırmaktadır. Erteleme talebinin kimi suçlar için,
özellikle de 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçlar için kabul
edilmeyeceğinin öngörülmüş olması eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi,
mahpusların işledikleri suçlar bakımından farklı infaz rejimlerine tabi
tutulmayacağına ilişkin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kararlarına da
aykırıdır.
Tasarı ile 5275 sayılı
Kanun’un 51’inci maddesinde yapılan değişikliklerin ödüllendirme olarak kabul
edilmesi pratikte olumsuz sonuçlar yaratacak niteliktedir. Ödüllendirme yolu,
ödülü verecek olan kurum mensuplarının hükümlüler üzerinde tahakküm
oluşturmasına, başka bir deyimiyle pratikte çokça başvurulan itirafçılığın
yaygınlaştırılmasına yol açacak niteliktedir.
Belirttiğimiz eksiklerin
sayın Genel Kurulca giderilmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Recep Özel, Isparta milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
365 sıra sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
Getirilen düzenleme muhalefet
cephesinde büyük bir haksız eleştiriye maruz kalmaktadır. Peki, bu eleştiriler
yerinde mi, endişe yerinde mi? Eleştirilerde haklılık payı var mı?
Herhâlde daha önce de, buna
benzer düzenlemelerde olduğu gibi, muhalefet yine “Türkiye bölünüyor.”, “Üniter
yapımız tehlikeye giriyor.”, “Taviz veriliyor.” gibi söylemlerde hep bulundu.
Peki, bunların sonucunda netice ne oldu? Türkiye Cumhuriyeti daha da güçlendiği
gibi daha sağlam temellere kavuştu. Öyle, korku cumhuriyeti ve korku
imparatorluğu ile bir yere varmamız mümkün değildir.
Bizler Osmanlı torunlarıyız.
Bütün tebaasına bütün imkânları ve hakları en geniş manada vermiş ve asırlar
boyunca kardeşlik hukuku içerisinde sürmüş bir devlet tecrübesine sahibiz.
Sanki, mahkemelerde Türkçe
dışında hiçbir dil kullanılmıyordu, sanıklar sadece Türkçe kullanmak
zorundalardı.
Devletimizin resmî dili
Türkçedir, yargılama dili de Türkçedir ve hep böyle kalacaktır. Bundan kimsenin
en ufak bir şüphesi olmasın.
Şu anda öyle bir tablo
çiziliyor ki, mahkemelerde, Türkçe bilmeyen Kürt vatandaşlarımız sanki hiç
Kürtçe konuşmuyorlar, Kürtçe savunma yapmıyorlar. Böyle bir şey yok. Türkçe
bilmeyen vatandaşlarımız veya yabancı uyruklular kendi ana dillerinde
ifadelerini veriyor, savunmalarını yapıyorlar.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sorun
ne?
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Tercüman vasıtasıyla bunlar Türkçeye çevrilip dosyalarına giriyor. Şimdi
getirilen bu yeni düzenlemeyle farklı bir şey mi geliyor acaba? İnanın hiçbir
şekilde farklı bir düzenleme gelmiyor.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Niye
getiriyorsun o zaman? Madem farklı bir şey getirmiyor, niye getiriyorsun?
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Açıklayacağım şimdi niye getirdiğimizi.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Yani
KCK’nın tehdidine boyun mu eğiyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Şu
anda devam eden birtakım yargılamalar sanıkların ifadesi alınamadığından dolayı
kilitlenmiş durumda. Sanıklar kendi dillerinde ifade vermek istediklerini ve
kendi dillerinde savunma yapacaklarını söylemişlerdir. Mahkemeler, sanıkların
bu taleplerinin karşılanmasında şu anda yürürlükte bulunan mevzuat anlamında
herhangi bir engel olmamasına rağmen, maalesef bu talepleri yerine getirmemiş
ve yargılamalar neredeyse kilitlenmiş ve ilerleyememektedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Balyoz’da da öyle oldu. Balyoz’da niye söylemediniz? Dürüst değilsiniz. İşinize
geldiği zaman…
RECEP ÖZEL (Devamla) – İşte,
uygulamadaki bu aksamayı gidermek amacıyla işbu düzenleme yapılmaktadır.
Düzenleme ile aslında mevcut -yürürlükte bulunan- mevzuata göre
çözümlenebilecek bir mesele daha açık, daha sarih bir ifade kullanılarak kaleme
alınmış ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202’nci maddesine fıkralar
ilave edilerek iddianamenin okunması ve esas hakkında mütalaanın verilmesi
üzerine sanığa sözlü savunmasını kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan
ettiği başka bir dilde yapabilme imkânı getirilmektedir. Bu imkândan
faydalanmak isteyen sanıklar tercüme giderlerini kendileri karşılayacak olup
tercüme hizmetleri adli yargı adalet komisyonları tarafından düzenlenen
listelerden oluşturulacaktır. Böylece de tercüme hizmetleri bir düzene ve
kaliteye kavuşmakta, yargı hizmetlerinde daha iyi hizmet edecek bir yapı
oluşturulmaktadır.
Türkiye çok farklı etnik
topluluklardan oluşup toplumda sınıfsal farklılıklarımız var, cinsiyete dayalı
farklılaşmalarımız var, siyasal pozisyonlar var, ideolojik pozisyonlar var,
dinî farklılıklar var. Bu farklılıkları ille de problem olarak tanımlamak da
gerekmiyor. Bir de etnik farklılıklar var. Bu etnik farklılıkların
toplumsallaşması ve siyasete yansıma biçiminde problem var, sıkıntı var. Bunlar
karşısında AK PARTİ iktidara gelene kadarki hâkim yaklaşım bizatihi bu
farklılıkların bir problem olarak algılanması, dolayısıyla inkâr veya bertaraf
edilmesi şeklinde tecelli etmiştir.
Bugün ise -Türkiye farklı
etnik topluluklardan oluşuyor- bu etnik toplulukların adını koymak gerekir.
Adını koyduğumuz bu etnik toplulukların etnik temelde tanımlanmış ferdî ya da
kolektif düzeyde birtakım hakları olabilir. Biz bu hakları ulus devletin
üniterliğine ve değişmezlerine asla zarar vermeden tanımak istiyoruz ve
böylece, bir toplumsal barış sağlamak, Türkiye’nin kanını emen, kaynaklarını
sömüren, toplumsal barışı tehdit eden terör problemini ortadan kaldırmak istiyoruz.
Şiddeti bir problem çözme metodu olarak da kabul etmiyoruz çünkü şiddet hangi
amaçla ve hangi gerekçeyle olursa olsun demokratik siyasetin kabul edemeyeceği
bir araçtır. Daha doğrusu, siyasetin hiçbir şekilde aracı değildir.
Hiçbir etnik gruba özel bir
hak verilmemeli, bu topraklardaki herkese temel hak ve özgürlükler eksiksiz
verilmelidir. Temel hak ve özgürlük bağlamında tanınan bir hak böyle görülerek
verilmediği zaman ya da vaktinde verilmemiş bir hakkın geç teslimi olarak eğer
topluma anlatmazsak bunun bir kesim tarafından taviz olarak algılandığı
görülmektedir. Hâlbuki bu bir taviz veya lütuf değil bir haktır ve hakkın
zamanında teslim edilmesi de gerekmektedir. Eğer bir topluluğun basit bir hakkı
dahi zamanında teslim edilmemişse daha sonra çok büyük talepler ve meselelerle
karşı karşıya gelinir ve bu durumda, o haktan talep edenlerin temsilcileri
genelde bu hak ihlalini gerekçe kılarak taraftar toplayan fanatik yapılanmalar
oluşturabilmektedir.
Bunu sadece 202’nci maddede
yapılan değişiklikle inhisar etmeyi görüşmekte olduğumuz tasarıya da biraz
haksızlık olarak algılamak gerekir. Zira, yapılan değişiklik ile 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesinde
düzenlenen hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi hâllerine
yeni bir erteleme nedeni getirilmektedir. Yürürlükteki düzenlemeye göre, ceza
infaz kurumunda mahkûmun hastalığının mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike
teşkil etmesi hâlinde hapis cezasının infazı mahkûm iyileşinceye kadar geri
bırakılmaktadır. Bu düzenlemeye ilave olarak eklenen yeni bir fıkra ile ağır
bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını
yalnız idame ettirememe hâli de infazın ertelenebilmesi nedenleri arasına
alınmaktadır. Bu gerekçeyle, infaza ara verilmesi, ertelenmesi, geri
bırakılması için cumhuriyet başsavcılığınca hükümlünün toplum güvenliği
bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilmesinin yapılması
gerekmektedir.
Diğer bir düzenleme ise…
Yürürlükte bulunan hükümlere göre üç yıl ve daha az süreli hapis cezaları için
öngörülen erteleme miktarı, kasten işlenen suçlarda üç yıl, taksirle işlenen
suçlarda ise beş yıl veya daha az süreli
hapis cezaları bakımından düzenlenmekte, mevcut altı aylık erteleme süresi en
fazla iki yıla çıkarılmaktadır. Erteleme her defasında bir yılı geçmemek üzere
en fazla iki kez uygulanabilecektir. Erteleme yapılabilmesi için hükümlünün
çağrı üzerine gelmesi ve talepte bulunması gerekmektedir. Erteleme kararı
cumhuriyet başsavcılıkları tarafından verilecektir. Erteleme imkânından terör
suçlarından mahkûm olanlar, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan
mahkûm olanlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar, mükerrirlere özgü infaz rejimi
uygulanmasına karar verilenler ve disiplin veya tazyik hapsine mahkûm olanlar
bu haktan faydalanamayacaklardır. Bu düzenlemeyle, yürürlükteki cezasının
infazı, hükümlü ve ailesi için mahkûmiyetin amacı dışında ağır bir zarara neden
olacağı anlaşılma gerekçesi kaldırılmakta, mahkûm hiçbir gerekçe göstermeden,
yukarıda belirtilen hapis cezaları sınırlı olmak üzere erteleme talebinde
bulunabilecektir.
Yürürlükte bulunan düzenleme
zorunlu ve çok ivedi hâllerde cumhuriyet başsavcılığınca altı ayı geçmeyen
sürelerle infaza ara verebilmektedir. Getirilmekte olan yeni düzenlemeyle,
zorunlu ve çok ivedi hâller arasına ana, baba, eş veya çocuklarının ölümü veya
bu kişilerin sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle ailesinin ticari faaliyetlerinin yürütülebilmesinin imkânsız
hâle gelmesi durumu da eklenmektedir.
Yürürlükte bulunan
düzenlemede üç yıldan fazla hapis cezalarının infazı için doğrudan yakalama emri
çıkarılmaktadır. Değişiklikle üç yıllık sınır kasten işlenen suçlarda korunmakta, taksirle işlenen
suçlarda ise beş yıla çıkarılmaktadır.
Ceza infaz sistemindeki
ödüllendirme sisteminin esas ve usulleri tüzükle belirlenmekte iken, bu kez
ödüllerin ne olduğu yasa maddesinde bizzat sayılmaktadır. Getirilen yeni ödül
sistemindeki uygulama ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan evli
hükümlülerin eşleriyle ceza infaz kurumu idaresinin yakın nezareti olmaksızın
mahrem bir şekilde görüşme yapması ödül olarak düzenlenmektedir. Bu düzenlemede
evli hükümlüler en geç üç ayda bir kez olmak üzere, üç saatten yirmi dört saate
kadar bu imkândan faydalanabileceklerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öte yandan çocuk hükümlüler de ana ve babasıyla veya vasisiyle
kurum ya da eklentilerinde en geç iki ayda bir kez olmak üzere üç saatten yirmi
dört saate kadar ceza infaz kurumu personelinin yakın nezareti olmaksızın aile
görüşmesi yapabilecektir.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Apo da
yapacak mı görüşmeyi?
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Ödüllendirme sisteminin usul ve esasları ile bu ödüllerden yararlanmanın kapsam
ve şartları suç türleri dikkate alınarak yönetmelikle belirlenecektir.
Yapılan yeni değişiklikle
açık ceza infaz kurumundan ayrılan hükümlülerin nakillerinde kurum görevlisi
olmaksızın kendilerinin açık ceza infaz kurumuna gitmeleri sağlanmaktadır.
Yürürlükteki mevzuata göre
açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülere aileleriyle bağlarını
sürdürmelerini ve güçlendirmelerini ve dış dünyaya uyumlarını sağlamak amacıyla
yılda en çok 3 kez izin verilmekteyken işbu tasarıyla, izin hakkı 4’e
çıkarılmaktadır.
Ayrıca, tutuklu ve
hükümlülerin ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun ölümü hâlinde veya bu
yakınlarının yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve ağır hastalık hâllerinin
veya deprem, su baskını, yangın gibi felaketler nedeniyle zarara uğradıklarının
belgelendirilmesi koşuluyla verilen izinler esnasında hükümlünün veya tutuklunun
geceleyin konaklaması gerektiğinde, bu konaklama mevcut düzenlemede, gittiği
yerdeki ceza infaz kurumunda veyahut da bulunmaması hâlinde kolluk tarafından
belirlenen güvenlikli bir yerde, bu da genellikle karakol veya nezarethane
oluyordu ve hiç hoş olmayan durumlar meydana geliyordu. Bunu bir nebze de olsun
önlemek amacıyla, tutuklu veya hükümlünün kendi evinde veya yukarıda sayılan
yakınının evinde veya güvenli görülen başka bir yerde konaklamasına, gidilen
yerin valisi karar verecektir.
Bir başka düzenleme ise,
mevzuatımızda infaz süresi kapalı ceza infaz kurumunda geçirilen süre, açık
ceza infaz kurumunda geçirilen süre ve koşullu salıverilme tarihi ile bihakkın
tahliye tarihi arasındaki süre olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır.
Denetimli serbestlik tedbiri
uygulanarak cezaların infazı, belirli şartları taşıyan hükümlülerin topluma
uyum sağlamalarının kolaylaştırılması ve yeniden suç işleme risklerinin
azaltılması için kişiye göre belirlenmiş denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle, koşullu salıverilme tarihinden belirli bir süre önce ceza
infaz kurumundan salıverilmelerini ifade etmektedir.
5275 sayılı Kanun’un 105/A
maddesine göre, hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle
bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla, açık ceza
infaz kurumunda cezasının son altı ayını kesintisiz olarak geçiren ve koşullu
salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi
hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli
serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hâkimi tarafından karar verilmektedir.
Açık ceza infaz kurumuna
ayrılma şartları oluşmasına karşın, iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza
infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna geri
gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının
oluşmasından itibaren en az altı aylık sürenin geçmiş olması durumunda da aynı
haktan yararlanabilmektedirler.
Getirilen yeni uygulamayla,
geçici bir süre, bu da 31 Aralık 2015 tarihine kadar, biraz önce belirtmiş
olduğum altı aylık süre şartı aranmayacak ve bu hükümlüler, talepleri olması
hâlinde, derhâl denetimli serbestlik uygulamasından faydalanabileceklerdir.
Bu düzenlemeyi bekleyen
birçok hükümlü bulunmaktadır. Bu uygulamanın bu hükümlüler için hayırlı
olmasını diliyorum. İnşallah denetimli serbestlikte beklenen amaç tam manasıyla
hasıl olur ve cezaevine bir daha geri dönmezler.
Yargı, önce maddi gerçeği tam
olarak ortaya çıkarmak, hükmü de buna uygun olarak oluşturmakla yükümlüdür.
Dolayısıyla sanık, tanık ve yargının bütün süjeleri, yargılamaya dair olan her
özne, kendisini en iyi hangi dilde ifade ediyorsa öyle ifade edebilmelidir.
Aksi durumda mahkemenin gerçeği tam olarak ortaya çıkaramayacağı, dolayısıyla
eksik hüküm kuracağı açıktır.
Adil yargılanma hakkının
ihlal edileceği gerçeği de başka bir sorundur. Şu anda yürürlükte bulunan ve
uygulanan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202’nci maddesinin (1)’inci fıkrasına göre
“Sanık veya mağdur meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyor ise mahkeme
tarafından atanan tercüman aracılığı ile duruşmadaki iddia ve savunmasına
ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.” denmektedir. Bu hüküm aslında
mahkemeye sanık veya diğer öznelerin ne ölçüde Türkçe bildiklerini tespit
görevi veren bir hüküm olmayıp ifadesine başvurulan kişinin, sanığın kendisini
en iyi ifade ettiğini düşündüğü dilde yargılama sürecine katılmasını mümkün
kılan bir hak düzenlemesidir.
Türkiye’de şu anda yürürlükte
bulunan mevzuata ve hukuk düzenine göre ana dilde savunma yasağı diye bir yasak
olmamasına rağmen, sanki böyle bir yasak varmış gibi ortaya çıkan bir sorun,
bir mesele var ki olmayan sorun ve meseleyi yasal düzenlemeyle çözmeye
çalışıyoruz. Bu da Türkiye’ye özgü bir durum herhâlde.
FARUK BAL (Konya) – Biraz
önce konuşanı dinlemedin herhâlde, biraz önce konuşanı.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Bunu
şu anda yargılamada devam eden mahkemeler mevcut mevzuata göre çözme imkânları
varken çözmedikleri için bizim önümüze gelmiştir, Türkiye’nin gündemine
gelmiştir.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi asgari standartları içermektedir, öngörmektedir. Bu nedenle,
sözleşmeye taraf devletler insan haklarının korunmasının sağlanması amacıyla
daha kapsamlı düzenlemeler yapmakta serbesttir, yapabilirler. Dolayısıyla,
tasarıyla öngörülen düzenlemeler savunma hakkının bir gereği olarak Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nden daha ileri bir düzenleme getirmektedir. Tasarı
savunma hakkının gereği gibi hayata geçirilmesi hususunda önemli bir adım
olarak değerlendirilmelidir. Kaldı ki savunma hakkını genişletmeye yönelik olan
bu tasarı Anayasa’mızın 2’nci maddesinde yer verilen millî dayanışma ve adalet
anlayışı, insan haklarına saygılı olma ve demokratik hukuk devleti ilkelerinin
de bir gereğidir.
Bir defa daha tekrarlamak
istiyorum: Getirilen düzenlemeyle yargılama dili değişmemektedir. Şüphesiz ki
Türkiye Cumhuriyeti devletimizin resmî dili ve yargılama dili Türkçedir.
Tasarıdaki bu düzenlemeyle Anayasa’mızdaki “Hak arama hürriyeti” başlığı
altında 36’ncı maddesinde düzenlenen ve temel haklar ve ödevler arasında
sayılan savunma hakkının daha iyi kullanılabilmesi ve uygulamada karşılaşılan
birtakım sorunların giderilmesine yönelik olarak savunma hakkını güçlendirici
bir adım olarak kabulü gerekmektedir. Ayrıca tasarı, itirazlara konu edildiği
gibi ana dilde savunma hakkı tanıma amacı güden bir düzenleme de
öngörmemektedir. Zira, yurt dışında yaşayan birçok vatandaşımızın Türk anne ve
babadan dünyaya gelmesine karşın yurt dışında doğmaları ve uzun yıllar yurt
dışında yaşamaları nedeniyle Türkçeyi iyi kullanamadıkları gibi, Türkiye’de de
kendi ana dili Türkçeden başka bir dil olmasına karşın yeterince o dile vâkıf
olmayan kişiler bakımından benzer durumlar söz konusu olabilmektedir. Bu nedenlerden,
iş bu tasarıda kullanılan “kendisini daha iyi ifade edebileceği dil” kavramı
“ana dil” kavramından daha geniş bir çerçeveyi ifade etmektedir. Bu nedenle
artık Türkiye temel hak ve özgürlükler bakımından muhtelif uluslararası
belgelerle sözleşmelerde belirlenmiş asgari standartlardan daha üst
standartları hedef almakta ve böylece bu standartların üstündeki düzenlemelerle
standartları belirlenen bir ülke olmadığını da bu düzenlemeyle göstermektedir.
Getirilmiş olan düzenlemenin,
tasarının ülkemize, milletimize, yargı sistemimize hayırlı olmasını diliyor,
bir kez daha Mevlit Kandilinizi kutluyorum. Hayırlı günler diliyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına söz
isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tasarının tümü üzerinde
şahsım adına söz aldım değerli arkadaşlar, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Tabii tümü üzerinde dört
siyasi parti de grupları adına konuşmaları yaptılar. Sanıyorum bizleri izleyen
vatandaşlarımız da az çok yasanın aslında ne için getirildiğini anlamıştır diye
düşünüyorum.
Ben şöyle gireceğim konuya:
Şimdi, mevcut uygulama, yasalarımızda, Türk Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde -ki bir tanesi
biliyorsunuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bir tanesi Birleşmiş Milletlerin
Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi- bu konuyla ilgili mevcut yükümlülükler -ki
biz Türkiye olarak ikisine de tarafız- mevzuatımızda bunlar ne kadar var, ne
kadar yok?
Ben şimdi şöyle düşünüyorum:
Bir eksiğimiz var demek ki yani Türkiye'de bir yanlış var. Türkiye'de
vatandaşlarımız mahkemelerde, adliyede, savcının karşısında, hâkimin karşısında
veya kolluk kuvvetlerinin karşısında yeterince kendilerini ifade ederken bizim
mevzuatımız onların savunma haklarını yeterince garanti altına almamış ve
eksiğimiz var. Bizi izleyen vatandaşlarımız bunu öyle düşünüyordur diye
değerlendiriyorum. Bakın, bizim Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun 202’nci maddesi,
mevcut (1)’inci fıkra duruyor yani (1)’inci fıkra yerinde duruyor, birtakım
ilaveler geliyor. Şimdi, (1)’inci fıkra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
6’ncı maddesindeki ilgili fıkra (E) ya da (F) fıkrası olabilir, onun karşılığı.
Yine, taraf olduğumuz -az önce bahsettim- Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi
Birleşmiş Milletlerin, biz de 2000 yılında sanıyorum taraf olmuşuz, onun da
14’üncü maddesi var. O 14’üncü madde de hemen hemen benzer yükümlülüğü taşıyor,
diyor ki: “Mahkemede kullanılan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa bir kişi,
tercümanın parasız yardımından faydalandırılır.” Türkiye'ye bunu da yükümlemiş.
Şimdi, (1)’inci fıkraya
bakıyorsunuz, değerli arkadaşlar, hepimiz okuduğumuzda şunu görüyoruz:
“Meramını anlatacak kadar Türkçeyi bilmeyen bir kişiye mahkeme tarafından
tercüman atanır ve bedeli devlet tarafından karşılanır.” diyor. Ben de
uygulamadan geldim, burada hukukçu arkadaşlarımız var, onlar da mutlaka
karşılaşmıştır, bugüne kadar bu kapsamda yani Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası anlaşmaların bize yüklediği yükümlülükler ve mevcut, Türkiye'deki
bizim yasal mevzuatımızdaki hükümler kapsamında bir sorunla karşılaştınız mı?
Türkiye'nin 81 ili, 7 bölgesi yani burada arkadaşlarımız var, Güneydoğu’daki
illerimiz için konuşayım, Hakkâri’nin herhangi bir köyündeki vatandaş,
Mardin’in, Van’ın, Siirt’in, Bingöl’ün bir köyündeki vatandaşımız mahkemeye
gittiğinde -adli veya cezai mahkeme- veya bir kolluk kuvvetine gittiğinde “Ben
Türkçeyi bilmiyorum…” Türkçeyi bilmemesi devletin ayıbıdır. Yani bizim
devletimiz… Anayasa’mızın 42’nci maddesinin son fıkrası var, ne diyor? Orada
“Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçeyi tüm vatandaşlarına okutacak…” Hatta
orada şunu diyor: “Türkçe dışında başka bir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında
hiç kimseye ana dilini resmî dil olarak okutamazsınız.” diyor, yani bağlamış
zaten. Ama devlet olarak sen eksik yapmış olabilirsin görevini -biz Türkiye
Cumhuriyeti olarak- ve vatandaşlarımızın bir kısmı Türkçeyi bilmiyor olabilir.
Yani herhangi bir insan adliyeye gittiğinde hâkime “Ben bilmiyorum yeterince
Türkçeyi ve kendimi ifade edemeyeceğim.” dediğinde neyle karşılaşıyor değerli
arkadaşlar? Derhâl tercüman tayin ediliyor mu, edilmiyor mu? Derhâl tercüman
tayin ediliyor. Hiçbir sorun var mı? Hiçbir sorun yok. Bakın, sorun başka -yani
az önce de konuşuldu- sorun ne? Yani Türkiye, bugünkü, bugüne kadar olan
uygulamalar nedeniyle, az önce bahsettiğim o iki tane uluslararası anlaşmanın
da tarafı olmamız vesilesiyle herhangi bir mahkûmiyet kararı almış mı? “Ya,
yanlış yapıyorsunuz, işte bize bu konuda birtakım davalar geliyor ve bu
davalarda Türkiye’de siz vatandaşın adil yargılanma hakkını…
SIRRI SAKIK (Muş) – Bugün
basında var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 65 bin euroya mahkûm ettiği.
TURGUT DİBEK (Devamla) - …
savunma hakkını engelliyorsunuz.” diye bir mahkûmiyet kararı var mı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinden değerli arkadaşlar?
SIRRI SAKIK (Muş) – Kürtçeden dolayı 65 bin
euroluk mahkûmiyet var.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Yok,
yok.
Bakın, kimse kimseyi
kandırmayacak. Burada, biz… AKP’nin birtakım yerlerde yapmış olduğu anlaşmalar
var, görüşmeler var. Şimdi bu görüşmeler kapalı kapılar ardındaydı, ta ki
Oslo’ya kadar. Yani Oslo’da zaten beşe kadar yapılmış.
Sayın Başbakanı
-hatırlıyorum- zaman zaman buradan da söyledim kürsüden, özellikle referandum
sürecinde, buradan da söyleniyor, Kayseri var, Samsun var… Yani Sayın Başbakan,
bunlar dile getirildiğinde “Ya, siz terör örgütüyle oturuyorsunuz,
konuşuyorsunuz ve bunun meşruiyeti nerede, yasal dayanağı nerede?” diye insanlar
sorguluyor. Ne konuşuyorsunuz? Bir şey konuşuyorsanız, çıkacaksınız,
diyeceksiniz ki: “Yasal dayanağı bu, Anayasa’nın şu maddesi, yasaların şu
maddesine göre ben şu pazarlıkları yaparım.” Vatandaş sorguluyor, bizler
sorguluyoruz, basın sorguluyor.
Başbakan şunu söylüyordu “Bunları ileri
sürenler şerefsizdir.” diyordu. O anda, Sayın Başbakan bunları söylerken,
gönderdiği özel temsilcileri pazarlık yapıyordu değerli arkadaşlar. Şimdi, ben
bunları söyleyince… Ben bunları komisyonda da zaman zaman söylüyorum, aslında
söylemekten de üzülüyorum ama sizin de hoşunuza gitmiyor. O görüşmelerde -ses
kaydı veya yazılı görüşmelerde- her şey konuşulmuş. İşte onun uzandığı sonuç,
iş buralara kadar gelmiş, arkasından neler gelecek sizler de göreceksiniz, hep
beraber göreceğiz. Yani orada -teröristlerin ismini söylemeyeyim ama- Oslo’da
PKK’lılarla bizim devletimizin… Sayın Başbakan diyor ya “Biz görüşmüyoruz
Hükûmet olarak.” Kim görüşüyor? “Devlet görüşüyor, devletin yetkilileri
görüşüyor.” Gerçi gönderdiği kişi o zaman Başbakanlık Müsteşar Yardımcısıydı şu
anda MİT Müsteşarı Sayın Fidan ama başka yetkililer de var. Bakın, değerli
arkadaşlar, orada bir PKK’lı diyor ki görüşmelere katılan: “Ya, bu konuları,
sizden talep ettiğimiz konuları en kısa zamanda çözmenizi istiyoruz.” Peki,
bizim yetkilimiz ne diyor? Okuyorsunuz veya dinliyorsunuz “Ya, sizin
talepleriniz çok geniş, geniş bir skalaya yayılmış. Yani Anayasa değişikliği
var, teröristbaşının serbest kalması var, işte ana dilde eğitim ve diğer
konular var. Yani, bunları bizim, Türkiye'de üç ayda, altı ayda, bir yılda
-hatta iki yılı da söylüyorum, üç ay, altı ay, bir yıl ve iki yıl- mümkün
değil. Ya biz bunları nasıl geçireceğiz? Türkiye'de muhalefet var, halka nasıl
anlatacağız?” diyor. Şimdi, buradan bir normal hafızası olan ve normal zekâsı
olan bir vatandaşımız şunu sorgulayamaz mı değerli arkadaşlar: Aslında onları
kabul etmiş bizim yetkililerimiz yani bu pazarlığı, bu görüşmeleri yapanlar,
aslında PKK’yla, oradaki yetkilileriyle PKK’nın bu konuları “Aslında biz, evet,
yapacağız, yapacağız da bizim bir sorunumuz var. Bizim sorunumuz zaman sorunu,
başka bir sorunumuz yok, bizim zamana ihtiyacımız var.” demekten başka bir şey
söylemişler mi o görüşmeler içerisinde? O görüşmeler içerisinde arkadaşlar
bunlar da var, bakın, bunlar da var. Şimdi, AKP’li milletvekili
arkadaşlarımızın, ben inanıyorum, şu gelen düzenlemeyi hiçbiri içine
sindirmiyor, bunu tüm içtenliğimle söylüyorum, sindirmiyor fakat siyasi bir
talep, siyasi bir düzenleme ve maalesef burada biraz gözü budaktan sakınmama
var. Yani AKP iktidarı, Hükûmet, Başbakan, kimse artık… Geldi değil mi, bunu
geçireceksiniz. Fütursuzca bir yaklaşım,
doğru değil. Komisyonda da söyledik “Bu, olmaz.” Hatta -işte, maddeler
görüşülmeye başlayınca önergemiz var- alt komisyonda önerge verdik. Bu işi
çözelim; gelin, birinci fıkrayla yeniden, sıfırdan çözelim. Gelin bu ülkede bu
tartışmayı yaratmayalım. Önergemiz çok netti. Yani şimdi siz, birinci fıkra
orada durduğu yerde duruyor, ardından ne diyeceksiniz bu millete? Orada diyor ki
“Türkçe bilmeyen için bu haklar var.” Ve bu haklar tüm uluslararası anlaşmalara
göre tanınmış. Ee o zaman, Türkçe bilmesine rağmen insanlara siz mahkemelerde
istediği dili kullandırmaya kalkarsanız… Arkadaşlar, Anayasa’nın 3’üncü maddesi
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.”
diyor. 4’üncü maddesi “değişmez” diyor.
SIRRI SAKIK (Muş) – Senin
Anayasa’n ırkçıdır, tekçidir. Ne yapalım yani, ona mı mahkûm olalım?
TURGUT DİBEK (Devamla) –
42’nci maddesinin son fıkrasını az önce söyledim; açın, bakın. Yani “Türkçe
dışında hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında okutulamaz.” diyor değerli
arkadaşlar “Ana dil olarak okutulamaz.” diyor.
Şimdi, bu mevzuat
çerçevesinde siz, Anayasa’ya aykırı olan bu düzenlemeyi nasıl geçireceksiniz
buradan?
Şimdi Komisyonda -alt
komisyon, üst komisyon- konuştuk. Profesör arkadaşlarımız geldi, hocalarımız
geldiler. Bakın, bir tek bilim adamı “Bu yasa Anayasa’ya aykırı değildir.”
diyemedi. Hele hele bir komedi yaşandı en son ana komisyonda. İzzet Hocam ve
diğer hocamız sanıyorum -Ben kendileriyle zaten burada karşılaşmıştım- ana
komisyona gelemediler, kaçtılar. Daha doğrusu gönderildiler ki, kendilerine şu
sorulmuş: “Hocam, işte ne diyeceksiniz? “ “Vallahi biz komisyonda, alt
komisyonda ne dediysek, söyledik. Anayasa’nın ilgili maddeleri değişmeden bunu
yasayla yapamazsınız. Yasayla dolanarak Anayasa’yı değiştiremezsiniz. Biz bunu
söyleyeceğiz.” Onlara şu söylenmiş: “Peki Hocam, o zaman teşekkür ediyoruz
katkılarınız için. Siz işinize bakın.” denilmiş. Biz bağırdık, çağırdık hocalar
geldiler.
Bakın arkadaşlar, Anayasa’ya
aykırı bir düzenleme, yani bunun… Yani bir laf var ya hani söylüyoruz zaman
zaman “Kral çıplak, ötesi yok.” Bu düzenlemede ısrarcı olmayın. 1’inci madde
dışındaki maddelere Cumhuriyet Halk Partisi olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) -
Sayın Başkanım, bir otuz saniye daha verirseniz…
1’inci madde dışındaki
maddelere bir itirazımız yok arkadaşlar. Yani 2’nci maddeye de var tabii 1’le
bağlantılı olan 2’nci maddeye. Diğer maddeleri biz zaten destekliyoruz. Onlarla
ilgili daha iyileştirici önergeler vereceğiz yani 5275 kapsamındaki düzenlemelerde
bir sorun yok ki, biz de destek
veriyoruz, MHP de destek verecek.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Hakan Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 365 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın
geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, AK
PARTİ olarak yola çıktığımız tarihten itibaren Türkiye’nin demografik
gerçeklerini nazara alarak, farlılıkları bir zenginlik olarak gördük. Farklı
toplumsal kesimleri reddeden tek tipleştirici, homojen bir ulus inşa etmeye
dönük, baskıcı ve inkârcı siyasi yaklaşımları elimizin tersiyle ittik.
Ülkemizin birlik ve bütünlüğünün daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ile
sağlanacağını benimseyen bir siyasi yaklaşım ortaya koyduk. Bugün artık, tabu
olarak kabul edilen ve yıllarca halının altına süpürülen sorunlar rahatlıkla
konuşulmakta, çözüme dönük adımlar atılmakta, böylelikle çevreyle merkez
arasındaki makas kapanmakta, Türkiye normalleşirken devlet millet kucaklaşması
yaşanmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
müzakere ettiğimiz tasarı hakkındaki tartışmalar başka bir dilde savunmaya ilişkin,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişiklik etrafında yoğunlaşmış ise de Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un muhtelif maddelerinde çağdaş
ceza ve infaz hukukunun gereklerine uygun olarak gerçekleştirilen değişiklikler
gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle, tutuklu ve hükümlüler lehine getirilen
yeniliklerden bahsettikten sonra tasarının çerçeve 1’inci maddesinde öngörülen
savunma konusundaki değişikliklere değineceğim.
Sayın milletvekilleri,
tasarının yürürlüğe girmesiyle birlikte cezaevi koşullarında hayatını yalnız
idame ettiremeyecek düzeyde ağır hasta ve sakat olan hükümlüler için infazın
ertelenebilmesinin yolu açılmakta, hükümlü ve tutuklulara ödül olarak eşleriyle
görüşme olanağı tanınmakta, böylelikle ceza infaz kurumlarında bulunan yaklaşık
40 bin evli hükümlü ve tutuklunun eşleriyle mahrem bir şekilde zaman
geçirmelerine imkân sağlanarak aile birliğinin korunması hususunda önemli bir
adım atılmaktadır.
Yine, çocuk hükümlüler için
de ana babasıyla aile görüşmesi yapabilmelerinin önü açılarak çocukların
sağlıklı gelişimine katkı sunulmaktadır.
Diğer yandan, ölüm veya
hastalık nedeniyle mazeret izni verilen hükümlü ve tutukluların valilik
kararıyla gittikleri yerde kendi evlerinde ya da bir yakınının evinde veyahut
güvenli görülen bir başka yerde gece konaklayabilmelerinin önü açılmaktadır.
Ayrıca infazın ertelenmesiyle
ilgili mevcut koşullar genişletilmekte, doğrudan yakalama emri düzenlenmesinin
sınırları daraltılmakta, iyi hâlli hükümlü ve tutuklular için azami ziyaret süresi,
tek kişilik odada televizyon bulundurma gibi ödüllendirme alternatifleri
getirilmektedir.
Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yapılması öngörülen bu düzenlemelerle
bir yandan hükümlülerin dış dünyayla daha iyi ilişki kurmaları ve toplumsal
hayata uyum sağlamaları amaçlanmakta, diğer yandan da eksiksiz demokrasi için
yürüdüğümüz yolda biraz daha mesafe katetmeyi amaçlamaktayız.
Sayın milletvekilleri,
tasarının çerçeve 1’inci maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
202’nci maddesinde değişiklik öngörülmekte, sanığa iddianamenin okunması ve
esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını kendisini daha
iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilmesine olanak
sağlanmaktadır. Öte yandan, sanık meramını anlatabilecek düzeyde Türkçe bilse
bile savunmasını kendisini daha iyi ifade ettiğini beyan ettiği dilde yapmak
istediği takdirde tercüman masraflarının sanık tarafından karşılanması
öngörülmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu
değişikliğin amacı savunma hakkının genişletilmesi, Anayasa’nın 36’ncı
maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyeti ve tarafı olduğumuz Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde hükme bağlanan adil yargılanma hakkının
tam anlamıyla hayata geçirilmesidir.
Yargı, maddi gerçeği tam
olarak ortaya çıkarmak, hükmü de buna uygun olarak oluşturmakla yükümlüdür.
Dolayısıyla sanık kendisini en iyi hangi dilde ifade ediyorsa öyle ifade
edebilmeli ki mahkeme gerçeği tam olarak ortaya çıkarsın ve yanlış hüküm
kurulması tehlikesiyle karşılaşılmasın. Kendisine isnat edilen bir fiil
nedeniyle cezalandırma tehdidiyle sanık sandalyesinde oturan kişi, savunmasını
her türlü kaygı ve endişeden uzak, güven içerisinde, ifade etmek istediklerinin
anlaşılmayacağı tereddüdünü taşımadan yapabilmelidir. Böyle bir savunma ise,
ancak sanığın kendisini daha iyi ifade edebileceği bir dilde yapabilmesiyle
mümkün olacaktır.
Hâl böyle olmakla birlikte,
gerekçesi savunmayı güçlendirmek olan değişikliğe amacını aşan anlamlar
yükleyerek “ülke bölünecek” tezviratında bulunmak, bir kez daha ülke
gerçeklerine sırtını dönerek konuyu istismar zeminine çekmekten başka bir şey
değildir.
Sayın milletvekilleri, öte
yandan, öngörülen değişikliğin dünyanın hiçbir ülkesinde uygulamasının
bulunmadığını ileri sürmek ülke gerçeklerine yabancı olunduğu gibi dünyada
yaşananlardan da bihaber olmaktır.
FARUK BAL (Konya) – Söyle,
söyle.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Örneğin, Kosova ve Makedonya cumhuriyetlerinde yaşayan soydaşlarımız
meramlarını anlatacak düzeyde Arnavutça ya da Makedonca bilseler dahi Türkçe
olarak savunma yapabilmektedirler.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Onların egemenlik iddiası yok, devlet olma iddiası yok.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Şimdi değişikliğe karşı çıkanlara soruyorum: Yarın, Kosova ya da Makedonya
“Üniter yapımız tehlikede, bölünme riski taşıyoruz” iddiasıyla bu haktan
soydaşlarımızı yararlandırmak istemediği takdirde soydaşlarımızın bu hakkını
nasıl savunacaksınız?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ya
nereye gittin ya? Ne alakası var?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Yanı sıra Rodos’ta, İstanköy’de, Köstence’de, kısaca dünyanın muhtelif
yerlerinde böyle bir talebi bulunan soydaşlarımıza ne cevap vereceksiniz? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CELAL ADAN (İstanbul) –
Karıştırıyorsun sen, karıştırıyorsun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, öte yandan ana muhalefet partisindeki zihin bulanıklığı,
kafa karışıklığı bu değişiklikte de kendini göstermektedir.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sen
kendi zihnine bak!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
CHP, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen bu değişikliği Anayasa’ya,
Anayasa’nın değiştirilemez hükümlerine...
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Dolanıyorsunuz, dolanıyorsunuz!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
...Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğundan bahisle şiddetle
eleştirmekte, öngörülen değişikliği Türkiye’nin üniter yapısına bir tehdit
olarak göstermektedir. Ancak CHP’nin bahsettiğimiz gerekçelerle eleştirdiği bu
değişikliğe alternatif olarak Adalet Komisyonunda sunduğu önergesi tam bir
paradoks, hatta ironik bir durumu yansıtmaktadır.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Anlamamışsın, anlamamışsın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Bakınız, CHP’nin önergesini sizlerle paylaşmak istiyorum. CHP’nin önergesinde
aynen “Yeterince Türkçe bilmediğini beyan eden sanık ve mağdura bedeli devlet
tarafından karşılanmak üzere mahkemece tercüman tayin edilir.” denilmekte. Yine
bu hükmün, soruşturma evresinde şüpheli, mağdur ve tanıklar hakkında da
uygulanması öngörülmektedir.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Devamını oku, devamını.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
“Bu hak kötüye kullanılamaz”ı unutuyorsun. Hakan Bey, hakkın kötüye
kullanılmasını unutuyorsun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, siz bir yandan tasarıda öngörülen değişikliği bilumum
üst normlara aykırı bularak Türkiye’nin üniter yapısını tehdit ettiğini iddia
edeceksiniz, diğer yandan da bu içerikteki bir önergeyi getireceksiniz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Gerekçeyi oku, devamını oku.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Siz, bu önergeyle parti içi dengelerinizi gözeterek ikircikli bir tavır ortaya
koyabilirsiniz ancak kamuoyunu yanıltamazsınız.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Sen devletin dengesinden bahset.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Önergenin yarısını okumadın, devamını oku.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Zira bu önerge tasarıyla getirilen değişiklikten de öte bir önergedir. Bir kere
bu önerge mahkemeye sanığın ne ölçüde Türkçe bildiğini tespit görevi veren bir
hüküm içermemektedir. Bu nedenle, önergeye göre, yeterince Türkçe bilmediğini
sadece beyan eden ya da Türkçe biliyor olmakla birlikte yeterince bilmediğini
söyleyen veyahut meramını anlatacak düzeyde Türkçe bildiği hâlde yeterince
bilmediğini ileri süren sanık istediği dilde yani kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği dilde savunma yapabilecektir. Bu durumda, verilen
önergenin getirilen değişiklikten ne farkı var? Hatta sizin önergenize göre
sanık yargılamanın her safhasında Türkçeden başka bir dilde savunma
yapabileceği gibi bu haktan mağdur ve tanıklar da yararlanacaktır. Üstelik,
tercüman giderleri de devlet tarafından karşılanacaktır. İşte, bu nedenlerle
CHP’nin önergesi tasarıyla getirilen değişiklikten öte imkânlar tanıyan bir
önergedir. Hâl böyle olunca CHP’nin tasarıdaki değişikliği eleştirmesi ya da
karşı çıkması mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye AK PARTİ ile yeni ufuklara yelken açmıştır, Türkiye artık eski Türkiye
değildir. Türkiye’yi eski Türkiye üzerinden okuyanlar Hükûmetimizin evvelce
gerçekleştirdiği demokratikleşme reformlarına gösterdikleri dirençlerinde nasıl
ki yanılmışlar ise mezkûr değişiklik konusunda da yanıldıklarını çok geçmeden
anlayacaklardır.
Tasarının yasalaşmasının
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, Genel Kurulu tekrardan saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, hatip, grubumuza sataştı.
BAŞKAN – Ne diye sataştı
Sayın Tarhan? Ne söyledi?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Zihin bulanıklığından söz etti, “Cumhuriyet Halk Partisinin zihin bulanıklığı
vardır.” dedi, Sayın Başkan. İşittiniz mi bilmiyorum?
Grubumuz adına Sayın Dilek
Akagün Yılmaz yanıt verecek.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, Uşak
Milletvekili, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hakan Bey kendi kafa
karışıklığını buraya yansıttı. Komisyonda da bunları çok fazla tartıştık. Zihin
bulanıklığı bizde değil, samimiyetsizlik bizde değil, sizde arkadaşlar.
Gerçeği söyleyemiyorsunuz. Bu
halka gerçeği söyleyemiyorsunuz. “Biz söz verdik Oslo’da, biz söz verdik
İmralı’ya. Onun için de bu ‘ana dilde savunma’ adını verdiğimiz tasarıyı
getiriyoruz. Bir süre sonra kamuda ana dil hizmetini, bir süre sonra ana dilde
eğitimi, ardından da Anayasa Uzlaşma Komisyonuna BDP tarafından verilen yirmi
özerk bölgeli Türkiye önerisini kabul edeceğimizi, karşısında da başkanlık
sistemiyle ilgili pazarlık yapacağımızı; bunların biz pazarlığını yapıyoruz,
bunları kabul ediyoruz.” diyemediğiniz için kendi zihin karışıklıklarınızı
bizlere atfetmeye çalışıyorsunuz.
Bizlerde hiçbir zaman bir
zihin karışıklığı olamaz arkadaşlar. Bu ülkenin kurucu felsefesi, kurucu
iradesidir Cumhuriyet Halk Partisi. Bu ülkenin üniter yapısının bozulmasına, bu
ülkenin üniter yapısının paramparça edilmesine; İmralı’yla, Oslo’yla pazarlık
yaparak bunları yapmanıza asla izin vermeyeceğiz.
Cumhuriyet Halk Partisi ve
-Başbakanın söylediği gibi, hatta Washington Post’un söylediği gibi-
ulusalcılar, antiemperyalistler, bu ülkenin bağımsızlığına düşkün olan ama bu
ülkenin kardeşçe birlikte yaşamasını isteyen insanlar olarak asla sizin bu
emellerinizin yerine getirilmesine izin vermeyeceğiz arkadaşlar.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben
seninle kardeş olmak istemiyorum. Senin kardeşliğini kabul etmiyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
– Bunu böyle bilesiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Oscar alırsın!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- Kendi kafa karışıklığınızı başkalarına atfetmeyesiniz. Sizin de örnek
verdiğiniz yerlerin federasyon olduğunu, federe devletler olduğunu gayet iyi
biliyorsunuz Hakan Bey. Çünkü sizin de yolunuz federasyona gideceği için üniter
yapıdaki hiçbir devleti örnek gösteremiyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Ya, bu film Oscar kazanır, Oscar!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- Üniter yapıya sahip bütün Avrupa ülkelerinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- …ileri, gerçekten ileri demokrasi uygulayan ülkelerde asla böylesine bir
düzenleme yok, bunu çok iyi biliyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Oralardaki düzenlemenin, mahkeme dilini bilmeyenlere tercüman tayini olduğunu
çok iyi biliyorsunuz ama burada demagoji yapıyorsunuz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Efendim, AK PARTİ Grubunun getirdiği bir düzenlemeyle ilgili, konuşmacı “Oslo
ve İmralı’ya verdiğiniz sözleri yerine getiriyorsunuz.” gibi bir iftira ifadesi
kullanmıştır. Lütfen, söz hakkı istiyorum 69’a göre.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Doğru değil mi? Yüzde 95 anlaşılan şey değil mi Mahir Bey?
BAŞKAN – Peki, Sayın Ünal,
buyurun.
Böyle bir görüşme yok mu
Sayın Ünal?
Sataşma nedeniyle iki dakika…
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Öyle demeyin. “Biz değil, Hükûmet görüştü.” deyin. “AKP Grubu değil, Hükûmet
görüştü.” deyin.
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz’ın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllarca bu ülkenin sorunlarını çözmek
için hiçbir irade kullanmamış, hiçbir inisiyatif kullanmamış, hiçbir risk
almamış -hiçbir risk, altını çizerek söylüyorum- ve vesayetçi sistemin
kurulmasının siyasal ayağını oluşturmuş olanların, AK PARTİ’nin bu millete
verdiği sözleri yerine getirmek için risk almasını anlamasını beklemiyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Vesayeti siz oluşturuyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - AK
PARTİ millete verdiği sözleri yerine getirir. AK PARTİ bu milletin temel hak ve
özgürlüklerini hiç kimseyle pazarlık malzemesi yapmaz. AK PARTİ ancak millete
verdiği sözü yerine getirir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oslo’da
ne yapıyordunuz, çay içmeye mi gittiniz? Evcilik mi oynuyordunuz?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Sizi
devletin Oslo’da, devletin İmralı’da, kanayan bir yarayı, terör sorununu
nihayetlendirmek için yürüttüğü bir süreci sabote etmeye çalışmakla suçluyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Yüzde 95 anlaşılan nedir, bunlar değil mi Mahir Bey?
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Biz,
sadece bir şeyi müzakere ederiz: Terörün sonlandırılmasını müzakere ederiz,
kanın durdurulmasını müzakere ederiz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Kiminle müzakere ediyorsun?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Bu
aziz milletin hakkını ve hukukunu kimseyle müzakere etmeyiz.
Saygılar sunuyorum Sayın
Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir tek
terörün bitirilmesi diye Oslo’da hiçbir şey yok. Anayasal düzen var, dil var,
egemenlik var. Niye milletvekillerini kandırıyorsunuz?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, hatip sataştı grubumuza…
BAŞKAN – Sesinizi yükseltir
misiniz? Anlaşılmıyor Sayın Tarhan, lütfen…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Gürültüyü durdurursanız…
BAŞKAN – Grubunuz yapıyor
efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
…beni de işitebilirsiniz ama uğultuyu durduramıyorsunuz Genel Kurulda.
BAŞKAN – Buyurun.
İki dakika söz veriyorum
Sayın Tarhan sataşma nedeniyle.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
İki dakikaya da gerek yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim. (CHP sıralarından alkışlar)
6.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın
CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
E, herkes sataşırken hiç bu konuda uyarı yapmıyorsunuz da Sayın Başkan, nedense
biz kürsüye çıktığımızda sataşmadan söz ediyorsunuz.
Sayın Dilek Akagün Yılmaz’ın
konuşmalarına tamamen katılıyorum. Oslo görüşmeleri sırasında yüzde 95
anlaşmadan söz edenler sizlerdiniz; ayrıca, şehirlerin bombalarla
doldurulduğundan söz eden, buna ilişkin bilginiz olduğunu söyleyenler de
sizlerdiniz. Şimdi, sureti haktan görünüp çözümden, barıştan söz ediyorsunuz.
Bu halkın zekâsıyla aslında alay ediyorsunuz. Bence, daha önceki görüşmelerde
kimin şerefsiz olduğunu iddia ederken ciddi ciddi düşünmeliydiniz çünkü bu
süreç, inanın, sizler için bir turnusol kâğıdı diyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 20.10’a kadar, bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.07
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
20.10
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili
Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma, on dakika cevap verme
süresi.
Yerinde olmayan ve sisteme
giren sayın milletvekillerine, geldiklerinde, tekrar, soru sorma hakkı
verilecek.
Sayın Erdoğan, buyurun.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
KCK davasında sanık var ama
bebek katili sanık değil. Örgütü cezaevinden yöneten bebek katili, KCK
davasında niçin sanık değildir?
Sayın Başbakana BOP Eş
Başkanlığı görevini kim vermiştir?
Sayın Başbakan diyor ki:
“Oslo’da, İmralı’da görüşmeleri devlet yapıyor.” Buna göre, iktidar hangi
devleti yönetiyor? Bu görüşmeleri yapan MİT Müsteşarı ve diğer devlet
yetkililerini hangi hükûmet atamıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, Sayın Bakanımıza,
temel yasa olarak gelen bu taslakla ilgili şöyle bir sorum var: Son bütçe
görüşmeleri yeni bitti. Bu bütçe görüşmelerinin sonucunda ülkemizin iç, dış
borcu 549 milyar dolar; her tarafa borcumuz var. Dış politikada, ülkemizin
güvenliği son zamanlarda Patriot’lara teslim edildi. Şimdi, bu PKK talebini
karşılamak için -dilde, dinde, eğitimde- bunu bir dayatma gereği mi yapıyor,
yoksa kendi istediği için mi bu taslağı hazırlayıp buraya getiriyor? Buna cevap
verirse memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, birinci sorum:
Bölücü terör örgütüyle yürütülen Oslo mutabakatının moderatörü olarak görev
yaptınız. Ana dilde yargılama düzenlemesi de bu mutabakatta yer alıyor muydu?
İkinci sorum: Kürtçeyle
ilgili yaptığınız bütün düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda, Kürtçe kamu
hizmetlerinden istifade düzenlemesini de geçirirseniz, Kürtçenin ikinci resmî
dil olmasının önünde herhangi bir engel kalıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu düzenlemeyle
mahkûmların eşleriyle beraber olma imkânı sağlanacağını ifade ediyorsunuz. Buna
Abdullah Öcalan, bebek katili de dâhil midir, Hükûmetinizin bu konuda nasıl bir
çalışması vardır? Lütfen net şekilde cevap verin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu PKK
militanlarıyla kucaklaşan BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılacağını gerek Sayın Başbakan gerekse Hükûmet yetkilileri iletti. Bu
sözünüzde duruyor musunuz?
İkinci sorum da: Peki, bu
PKK’lılarla kucaklaşan BDP’lilerin dokunulmazlıkları kaldırılacak da
teröristbaşıyla kucaklaşanlar veya temas edenlerle ilgili herhangi bir
girişiminiz olacak mı?
Açlık grevlerinin sona
erdirilmesi ve teröristbaşıyla görüşmelerin başlatılmasında bölücü çevreler
tarafından hangi bakana teşekkür edildi? Size mi, Adalet Bakanına mı teşekkür
edildi? Bu süreçlerde Türk milletinden gizli olarak yürüttüğünüz faaliyetler
nelerdir? Teröristbaşı Abdullah Öcalan’a verilen televizyon, kendi talebi üzerine
mi verilmiştir, yoksa Başbakanın talimatı üzerine siz mi verdiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202’nci maddesine göre, son beş yılda,
kendisini ifade edemediği için kaç kişi mahkeme heyetinden tercüman talebinde
bulunmuştur, kaç kişiye tercüman tahsis edilmiştir?
İkinci sorum: “Ana dilimde
savunma yapamıyorum.” diyerek kaç kişi mahkemelere müracaatta bulunmuştur,
savunmasını kullanamamıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmetiniz
adına Oslo’da müzakereye oturanlar hangi konularda mutabakata varmışlardır?
Mutabakata varılan konular içerisinde bugün yüce Meclise getirdiğiniz tasarı da
yer almakta mıdır?
İkinci sorum: Son günlerde
AKP’li milletvekillerini 50’şerli gruplar hâlinde ikna turuna çıkıyorsunuz ve
bunun başında da sizin yer aldığınız, milletvekillerinin son günlerde yapılan
müzakerenin içeriğine ilişkin sorusu üzerine de “Vallahi ben de bilmiyorum.”
şeklinde cevap verdiğiniz, medyaya yansımıştır. Soruyorum size… İçeriğini
bilmediğiniz bir konuda bu oturumların başkanlığını hangi gerekçeyle
yapıyorsunuz? İçeriğini kim biliyor, kim, hangi konularda bu müzakerede söz
verdi? Bunları açıklarsanız memnun olurum. Milletimiz de bu verilen sözleri, bu
vesileyle duymuş olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dördüncü yargı
paketinde, kamuda farklı dillerde hizmet verilmesiyle ilgili herhangi bir
çalışma var mıdır, bunun içeriğini açıklayabilir misiniz? Bir de Anayasa
Uzlaşma Komisyonunda partiniz, başkanlık sistemini önerdi, diğer taraftan BDP
ise “yirmi özerk bölgeli Türkiye” önerisini getirdi. Bu konuda karşılıklı bir
mutabakatınız var mıdır? Başkanlık sisteminin karşılığında yirmi özerk bölge
olabilir diyor musunuz? Yirmi özerk bölge önerisine karşı düşünceleriniz
nelerdir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk...
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, TCK ve CMK
değişiklikleri sırasında Hükûmetinizin çalışmalarına yoğun katkı sağlayan,
Adalet Komisyonu çalışmalarına da etkin olarak katılan Profesör Doktor Adem
Sözüer ulusal bir gazeteye yaptığı açıklamada, tutuklamaların yüzde 99’unun
hukuka aykırı olduğunu, gerçek anlamda gerekçelendirilmediğini, CMK’nın 10’uncu
maddesine uyulmadığını, örgüt üyesi olup olmamaya, yargının değil polisin,
kolluğun karar verdiğini, yargıda “olağanüstü yanlışlıklar dönemi” yaşandığını
söylemiş ve arkasından “Olağan dışılıklar son bulmadıysa sorun kanunda değil,
başka yerde.” diye eklemiş. Size şimdi sorum şu: Sizce, yargıdaki “olağanüstü
yanlışlıklar dönemi”nin yaşanmasında sorun kanunda değilse, nerede?
BAŞKAN – Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, tabii,
öncelikle, Türkiye'nin bir sorunu olan hukuki aşamada ana dilde ya da kendisini
daha iyi ifade edebileceği bir dilde kendisini anlatma fırsatını verdiği için
iyi bir yasadır ancak bunda bir eksiklik vardır: Tercümanın ücretinin sanık
tarafından ödenmesi, soruşturma aşamasında bu hakkın kullanılmaması. Tercüman
ücretinin de devlet tarafından ödenmesi ve soruşturma aşamasında da kendini iyi
ifade edebileceği bir dili kullanma imkânı sağlanacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeniçeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
KCK yargılaması sırasında
sanıklar adına konuşan Hatip Dicle, Türkçe konuşabildiklerini, Türkçeyi iyi
bildiklerini ve Türkçe konuşma konusunda fikren ve fiilen bir sorunlarının
bulunmadığını ancak savunmalarını kendi ana dilleri olan Kürtçe yapmak
istediklerini söylüyor. Adam, “Ben kendimi Türkçeyle daha iyi anlatabiliyorum
ama Türkçe yargıyı kabul etmiyorum.” diyor. Bu bir dayatma değil midir? Bir
devletin dayatmaya boyun eğerek yasal değişikliği yapmaya kalkmasının hukuk
devletinde yeri var mıdır? Türkçe bildiği hâlde Türkçeyle savunma yapmayı reddetmek,
Türk milletinin egemenliğini reddetmek anlamına gelmez mi? Bu, doğrudan
doğruya, dayatmanın ve siyasetin, yargılamanın önüne geçmesi demek değil midir?
Sanıkların “Kendimi daha iyi ifade ediyorum.” bahanesiyle Türkçe savunmayı
reddetmesi, iki dilli yargıyı da gündeme getirmeyecek midir? Bu yasa
tasarısının hazırlanmasında cezaevlerindeki ölüm orucu dayatmalarının rolü var
mıdır? Mahkeme, önüne gelen sanığın Türkçeyi bildiğini bilecek ama şahıs,
Türkçe konuşmak istemeyip “Ben kendimi başka bir dille savunmak istiyorum.”
diyecektir. Bu durumda sanığı mı, mahkemeyi mi yargılamış oluyoruz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tuncel…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, bu cezaevlerinde
son dönemlerde çok ciddi sürgünler ve sevkler var. Diyarbakır, Batman, Siirt;
buradaki tutuklu ve hükümlüler daha çok Karadeniz’deki veya İzmir’deki
cezaevlerine sevk edilmektedir. Bu sevklerin gerekçesi ne? Çünkü bu insanların
birçoğunun ailesi aynı zamanda bu bölgede. Hem sadece sürgüne gidenleri,
tutuklu ve hükümlüleri değil, ailelerini de mağdur eden bir durum var.
İkincisi: “Milletvekilleri
ziyaret etti.” gerekçesiyle sürgüne gönderilen tutuklu veya hükümlü var mı? Bu
ciddi bir iddia, özellikle Ağrı’da böyle bir vakanın olduğu ifade ediliyor.
Diğer bir konu: Özellikle son
dönemlerde savunma hakkına yönelik çok ciddi bir saldırı var. Asrın Hukuk
Bürosu avukatlarıyla başlayan, daha sonra Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın
Hukuk Bürosuyla devam eden avukatların tutuklanması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Güler, son söz…
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gelen tasarıda,
çok özenli bir şekilde mahkûmlar ve hükümlülerden söz ediliyor. Burada
“tutuklular” sözcüğünün ayrıca kullanılmadığı dikkati çekiyor. Türkiye’de
tutuklu olmak, mahkûm ve hükümlü olmaktan daha ağır hâle geldi, âdeta,
tutukluluk infaza dönüştü. Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, günümüzde tutuklu
olup canıyla uğraşırken salıverilmeyen aydınlarımıza örnek gösterilebilir. Bu
kanunun tutukluları kapsayıp kapsamadığını açıklamanızı rica ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii, sorular yoğun
ama ben mümkün olduğu kadar hepsine cevap vermeye çalışacağım, cevaplayamadığım
soruların yazılı olarak cevaplarını ileteceğimi daha işin başında ifade etmek
isterim.
Öncelikle şunu söylemem
lazım: Devam eden, bu görüşmelere konu olan kanun tasarısı herhangi bir
dayatmanın sonucu buraya gelmiş değildir. Daha önce, hatırlarsanız, AK
PARTİ’nin kongresinde de bu konu dile getirilmiş, kamuoyuyla paylaşılmıştır ve
değişik zamanlarda da partimiz tarafından bu konu kamuoyuyla da paylaşılmış…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Onun öncesinde zaten Oslo müzakereleri vardı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – …Hükûmetimiz de bunu en üst düzeyde kamuoyuna ifade etmiştir.
Bu, tamamıyla Hükûmetimizin tasarrufu altında yapılan bir iştir. Kimsenin
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna dayatma
yapmaya gücü yetmez; bugüne kadar bu Meclis bütün dayatmaları gerisin geriye
püskürtmüştür. Milletimiz de, Hükûmetimiz de bu noktada hassastır. Bundan hiç
kimsenin endişesi olmasın; onu özellikle ifade etmek istiyorum.
Sayın Ali Halaman’ın, gene
aynı şey: “Terörün talebini karşılamak için mi?” diye ifade ediyor. Onu ifade
ettim; bununla hiçbir alakası yok.
Oslo mutabakatıyla ilgili
değerlendirmeler yapıyor. Böyle bir mutabakat yok. Oslo’yla ilgili görüşmeler
olduğuna dair açıklamalar var. Oslo’da varılmış bir mutabakat yok, böyle bir
hadise yok. Bu, tamamıyla basının yazmasından, çizmesinden ibaret bir konudur.
Bu düzenlemeyle yapılmak
istenen şey, tamamıyla, yargının dilinin değiştirilmesi değil, sadece tercüman
hakkı konusunda mevcut standartlarımızın genişletilmesi ve savunma hakkının
güçlendirilmesinden ibarettir. Yargı dili tamamıyla Türkçedir, resmî dil Türkçedir.
Burada ne yargı dilinin değişmesi ne de resmî dilin değişmesi kesinlikle söz
konusu değildir. Bu yöndeki değerlendirmeler tamamıyla subjektif
değerlendirmelerdir. Örneğin, Sayın Mümtaz Soysal’ın, “100 Soruda Anayasanın
Anlamı” isimli kitabında bir değerlendirmesi var, bunu sizlerle paylaşmak
istiyorum: “Devletin dilinin Türkçe olması demek, Türkiye Cumhuriyeti içindeki
bütün resmî işlerin Türkçe görülmesi, bütün resmî belgelerin Türkçe tutulması
ve bütün resmî yazışmaların Türkçe yapılması demektir. Resmî dilin ya da devlet
dilinin Türkçe olması, herkesin, her zaman Türkçe konuşmak zorunda oluşu
biçiminde anlaşılamaz. Vatandaşlar yalnızca resmî makamlarla olan işlerini
Türkçe görmek zorundadırlar. Buna karşılık devletin de, ana dilleri Türkçe
olmayan vatandaşlara, kendisiyle olan ilişkilerinde yardımcı olmak ödevi
doğar.”
Mümtaz Soysal Hocanın bir
değerlendirmesi. (CHP sıralarından gürültüler)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sen onu anlayamazsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Mahkemelerin dili Türkçedir, yazışmalar Türkçedir, tutanaklar
Türkçedir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Hoca ne yazmış, sen ne söylüyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sadece, iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın
verilmesi üzerine, kendisini daha iyi ifade edebileceği bir dilde savunma
imkânı getirilmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kandırmayın milleti ya, mübarek Mevlit Kandili’nde hiç olmazsa doğruyu söyleyin
ya, bugün söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Esasında, bu, mevcut CMK’nın 202’nci maddesindeki hükümde de
vardır. Eğer uygulamada yargılama görevini yapanlar, kendi meramını Türkçe
anlatamayacak durumda olanlara bu imkânı tanımış olsalardı sorun çıkmazdı.
Çünkü, burada sadece Türkçe bilmeyenlere bu imkân verilmiyor, çok açık bir
şekilde, meramını anlatamayacak durumda olanlara da bu imkân getiriliyor. Bunu
geniş yorumlayıp meramını anlatamayacak durumda olanlara bu imkânlar
tanınabilirdi ama uygulamada maalesef böylesi bir yol tercih edilmedi.
Avrupa’nın değişik
ülkelerinde farklı kanunlar var, Türkiye’deki kanunlardan da farklı. Örneğin,
bizdeki 301’den Avrupa ülkelerinde bulunan 301’lere baktığınızda bizimki
onların yanında çok hafif kalır, onlarda daha ağırları var ama uygulamaya
baktığınızda, orada yargılamaya tabi tutulanların sayısı iki elin parmağını
geçmiyor. Neredeyse bizde günde bu noktada dava talebiyle Adalet Bakanlığına
müracaat edenler var. Uygulamada, esasında, yapılan bir yanlışlığın
düzeltilmesi söz konusudur.
Cezaevindeki görüşmelerle
ilgili sorular oldu. Tasarıda ve şu anda görüştüğümüz kanunda cezaevinde eşle
görüşme konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Bu kapsamda olanlar, bundan
istifade etme imkânı bulacaktır ancak bunun şartları vardır, öyle herkes istediği
zaman bundan yararlanamayacaktır.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sizin
katkınız ne olacak buna Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Çünkü, Adalet Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliklerde
bunlara ilişkin düzenleme olacaktır ve bu düzenlemenin içerisinde, disiplin
cezası almamış veya almışsa kaldırılmış olmak…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Peki, 40
bin kişinin katili olmak var mı bunun içinde?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - ..tutum ve davranışlarıyla diğer hükümlü ve tutuklulara iyi
örnek olmak, iyileştirme faaliyetlerine geçerli mazereti dışında sürekli ve
etkin katılım göstermek…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Elinde
şehit kanı olanlar var mı bunun içinde?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - …iş, eğitim ve öğretim faaliyetlerine geçerli mazereti
dışında sürekli katılım göstererek başarılı olmak, kurumdaki kişisel ve ortak
kullanım alanları ile bu yerlerde bulunan eşyaların temizlik, düzen ve
korunmasına azami özen göstermek, kurum içi ya da dışındaki sosyal, kültürel
veya sportif faaliyetlere etkin katılım göstermek, kurum işleyişini sürdürmek
için gerekli olan ortak işlerin yerine getirilmesinde istekli olmak ve üstün
gayret göstermek, kendisini, başkalarını veya kurum asayişini ve kamu düzenini
tehlikeye düşüren hukuka aykırı bir eylemi veya bulundurulması yasak olan bir
eşyayı kurum idaresine haber vermek, kurum düzeni veya asayişinin
sürdürülmesinde kurum idaresine yardımcı olmak. Dikkat edildiği takdirde, bu,
otomatik olarak herkesin yararlandırılacağı bir durum değil, iyileştirme, ıslah,
rehabilitasyon ve diğer pek çok konuda uyumlu bir yaklaşım gösteren, yasal
düzenlemelere ve diğer şeylere yaklaşım gösterenlerle ilgili alınmış bir
tedbirdir. Bunlara uyanlar yararlanacaktır, uymayanlar yararlanmayacaktır.
Baktığınızda da, bunların hepsi müspet işlerdir.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın
Bakan, ikinci söylediğimiz vardı: Hükûmetinizin katkısı ne olacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Fırat’ın söylediği şey de, “Neden ücret devlet
tarafından karşılanmıyor?” sözü… Tabii, Türkçe bilmeyenlerle alakalı ücret
devlet tarafından karşılanıyor ama Türkçe bildiği hâlde “Kendimi başka bir
dilde daha iyi savunacağım.” diyenlerle ilgili yeni bir düzenleme getiriliyor.
Ona da tercümanın ücretini kendisinin karşılaması getiriliyor çünkü bu, mevcut
imkânın üzerinde ayrıca bir imkândır. Bundan faydalanmak isteyenin bundan
yararlanmasında herhangi bir mahzur yok. Benzer uygulamalar mukayeseli hukukta
da var, İsviçre’de ve başka ülkelerde de benzer uygulamaların olduğunu
görüyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sayın Bakan, nerede var? İsviçre Ceza Muhakemesi Kanunu’na bakar mısınız?
Nerede var?
FARUK BAL (Konya) –
İsviçre’de 4 tane kanton var, 4 tane ayrı dil var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, bazı hükümlülerin nakliyle ilgili soru soruldu, “Neden
nakiller yapılıyor?” diye. İhtiyaçtan yapılıyor çünkü cezaevlerinde şu anda
barındırma imkânı olmadığı için, barındırma imkânı olan yerlere nakil
yapılıyor. Bunun altında herhangi bir başka niyet aramak doğru değildir.
Ayrıca “Bu kanundan
tutuklular faydalanıyor mu?” diye bir milletvekili arkadaşımız sordu.
“Mahkûmlar var, hükümlüler var, tutuklular var mı?” Tutuklular da var, onlar da
buradaki düzenlemelerden istifade ediyorlar.
Ali İhsan Köktürk Bey’in
tutuklulukla ilgili bir hukuk fakültesinde öğretim üyesi hocamızın yaptığı
açıklamalar üzerine yaptığı değerlendirme var. Tabii, tutuklama, takdiri bir
tedbirdir, uyulması zorunlu bir emir değildir. Uygulamada gönül isterdi ki
tutuklama olmadan veya olacaksa bile mümkün olduğu kadar az tutuklamalar
yapılmak suretiyle yargılamaların sürdürülmesi ama bunun takdiri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakanım, bunları böyle soruya cevaben değil de kürsüden konuşsaydınız
güzel olurdu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
kaçıyorsunuz? Kürsüden konuşsaydınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, konuşacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmet
adına niye söz almadınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, konuşacağım şimdi, bölüm üzerinde konuşacağım.
Görüşlerimi açıklayacağım, kürsüde açıklayacağım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan,
sorulara cevap verin lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama
cevap vermediniz suallere.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Cevap veriyorum.
Tutuklamalarla ilgili takdiri
bir tedbirdir ama gönül istiyor ki bu en az başvurulan bir tedbir olsun ama
mahkemeler bunu takdir ediyor. Bizim, mahkemelerin yerine geçerek, bu tutuklama
haklıdır, bu haksızdır, bu doğrudur, bu yanlıştır deme hakkımız yok. O yetki ve
görev onlara verilmiştir, onlar da bunları yasalar çerçevesinde kullanıyorlar.
Eğer itirazlar varsa bunun itirazını değerlendirecek hem usul hükümleri var hem
de yasal yollar var, bunlara başvurulabilir.
Ayrıca, başkanlık sistemiyle
ilgili bir şey ifade edildi yine, yani 20 bölgeyle alakalı irtibat kurmak
suretiyle. Başkanlık sistemi önerisini bizim arkadaşlarımız Anayasa Uzlaşma
Komisyonuna getirdiler. Anayasa Uzlaşma Komisyonu oy birliğiyle karar veriyor,
oy birliği olmadan buradan bir kararın çıkması mümkün değil. Bizim önerdiğimiz
başkanlık sistemi içerisinde üniter yapıyı koruyan bir anlayış vardır. Biz bunu
defaatle ifade ettik. Esasında, federal yapı veya başka tür yönetim biçimleri
başkanlık sisteminin nitelikleri arasında yer almıyor. Bunlar Amerika’nın
siyasal tercihidir. Örneğin, Almanya parlamenter sistem ama orada da federatif yapı
var; o da Almanya’nın siyasi tercihidir. Bu, başkanlık sisteminin özelliği
arasında yok, bizim yaptığımız öneriler içerisinde de böyle bir şey yok, böyle
bir şeyi de düşünmüyoruz. Biz, Türkiye'nin üniter yapısını koruyacak şekilde,
Türkiye’ye özgü bir başkanlık sistemi olmasını arzu ediyoruz. Bunu da zaten
arkadaşlarımız Anayasa Komisyonuna verdiler. BDP’nin önerisiyle bizim
önerimizin yan yana konulması, aynı şeymiş gibi gösterilmesi fevkalade
yanlıştır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Gazetelere yansıyan konuşmalar var Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Milletvekilleriyle yaptığımız toplantılar bizim rutin
toplantılarımızdır. Grup başkan vekili arkadaşlarımız, her yıl içerisinde, en
az 2 defa, kendilerine bağlı olan milletvekilleriyle toplantılar yaparlar. Ben
de Parlamentodan, Parlamento-Hükûmet arasındaki ilişkilerden de sorumlu Bakan
olarak bu toplantılara katılıyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen
toparlayınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Arkadaşlarımızın görüşlerini dinliyoruz, orada
değerlendirmeler yapıyoruz. Yoksa bu görüşmeler, bir ikna görüşmesi kesinlikle
değildir. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesinin oylanmasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge
vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra sayılı
Tasarı’nın bölümlerinin görüşülmesine geçilmesinin “açık oylama” şeklinde
yapılmasını arz ve talep ederiz.
BAŞKAN – Celal Adan,
İstanbul? Burada.
Faruk Bal, Konya? Burada.
Oktay Vural, İzmir? Burada.
Nevzat Korkmaz, Isparta?
Burada.
Mehmet Günal, Antalya?
Burada.
Mesut Dedeoğlu,
Kahramanmaraş? Burada.
Zühal Topcu, Ankara? Burada.
Mehmet Erdoğan, Muğla?
Burada.
Enver Erdem, Elâzığ? Burada.
Şefik Çirkin, Hatay? Burada.
Oktay Öztürk, Erzurum?
Burada.
Alim Işık, Kütahya? Burada.
Sinan Oğan, Iğdır? Burada.
Mehmet Şandır, Mersin?
Burada.
Emin Çınar, Kastamonu?
Burada.
Murat Başesgioğlu, İstanbul?
Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana?
Burada.
Erkan Akçay, Manisa? Burada.
Münir Kutluata, Sakarya?
Burada.
Ruhsar Demirel,
Eskişehir? Burada.
Sümer Oral, Manisa? Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Süre
bitti, bitti. Süre bitti efendim. Önemli olan kimin verip vermediği hususudur
Sayın Başkan. O bakımdan bizi sayı ilgilendirmiyor, siyasa ilgilendiriyor.
BAŞKAN – Anladım efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Süreden
sonra gelen pusulaların dikkate alınmaması gerekiyor. Zorlamayla getirilmiş
olabilir, dayatmayla.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Bizden öncekileri aldınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman
hepsini alacaksınız, bundan öncekileri aldınız. Bundan öncekileri aldınız süre
bittikten sonra Sayın Başkan.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Bizden öncekiler alındı Sırrı Bey.
SIRRI SAKIK (Muş) – Burada
faşizm kokuyor, önemli değil.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Alınsın, alınsın efendim. Bizim için önemli bir irade belirlenecek Sayın
Başkan. Ama süre bittikten sonra alındıysa hepsi alınsın.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin
açık oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 253
Kabul : 202
Ret : 51 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mine Lök Beyaz Tanju Özcan
Diyarbakır Bolu”
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila 8’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarıyla
ilgili birinci bölüm üzerinde partim adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, gene
bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Bir temel kanun, 2 maddesi ihanet, 11
maddesi halkın lehine olabilecek bir macun karıştırılmış. Ama tabii ki
televizyonun dışında bir saatte görüşüyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
dakika Ali Bey…
Sayın Başkan, yani…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olalım. Sayın Hatibin sesi anlaşılamamakta.
Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, suç sübuta ermiştir. Suçlu ve ortakları birçok kez itiraf
etmişlerdir. Daha 18.22’de AKP grup sözcüsü diyor ki: “Bugün Türkiye farklı
etnik topluluklardan oluşuyor. Bu etnik toplulukların adını koymak gerekir.
Adını koyduğumuz bu etnik toplulukların etnik temelde tanımlanmış ferdî ya da
kolektif düzeyde birtakım hakları olabilir. Biz bu hakları ulus devletin
üniterliğine ve değişmezlerine asla zarar vermeden tanımak istiyoruz ve
böylece, bir toplumsal barış sağlamak; Türkiye'nin kanını emen, kaynaklarını
sömüren, toplumsal barışı tehdit eden terör problemini ortadan kaldırmak
istiyoruz.” Rüyanız mübarek olsun. Böyle bir rüyada yaşayan ülke yok dünyada.
Önümüzde Yugoslavya örneği var.
Değerli milletvekilleri,
Yugoslavya halk olarak etnik temelde ve inanç temelinde anayasada egemenlik
paylaşımlarını tanımlayarak Tito döneminde mutlu bir dönem yaşamıştır.
Dünyadaki konjonktür ve birtakım meseleler o gün itibarıyla absorbe
edilebilmiştir ama Tito’dan sonrası, Slav kökenli Sırplar, Slav kökenli
Sırpların mensup olduğu Ortodoksluk; Slav kökenli Hırvatlar, mensup olduğu
Katoliklik; Slav kökenli Boşnaklar, mensup olduğu inanç Müslümanlık. Ve
maalesef bunlar birbirini nasıl katletmiştir, daha yakın tarihte yaşanmıştır.
İşte, bugün görüyoruz ki
Çekoslovakya örneği önünüzde durmaktadır ama görmek isteyene; körlere ve hayal
âleminde gezenlere değil. Çekoslovakya, Çek ve Slovaklardan oluşmuş, Havel’e
gelinceye kadar birbiriyle münasebetleri sağlıklı bir şekilde yaşamış ama daha
sonra etnik temelde bir bölünmeyi yaşamıştır. Siz kimi kandırıyorsunuz? Böyle
bir rüyayla Türk milletini kandırabileceğinizi mi zannediyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
böyle mübarek bir günde, inancıyla, tarihî şuuru içerisinde beraber yaşamış… Bu
kandil gününde böyle bir yasanın görüşülmesi bile ibretliktir değerli
arkadaşlar. İnsan hakları, özgürlükler, demokrasi talepleri, vatandaşlık hukuku
içerisinde değerlendirilir ve mütalaa edilir ama bu talepler eğer bir etnik
kimlik, dinsel kimlik, mezhepsel kimlik tanımlanmasıyla, anayasaya bu
tanımlamalar girdiğinde dünyanın yaşadığı şartlar bellidir ve bu bir egemenlik
paylaşımı talebidir.
Bugün, parça parça
görüştüğünüz birçok yasaları ele aldığınızda ve bu parçalardan tümüne
gittiğinizde, esas talebin egemenlik paylaşımı talebi olduğunu göreceksiniz.
Bugün, egemenlik paylaşımının geldiği noktada, AKP içerisindeki fikrî
inisiyatifine güvendiğim arkadaşlarıma sesleniyorum, Parlamentodaki bütün milletvekillerine
sesleniyorum: PKK’nın talepleri mi yanlıştır, PKK’nın talep ediş metodu mu
yanlıştır?
Bugün, maalesef, Türk milleti
“PKK’nın talep ediş metodu yanlıştır.”a sürüklenmiştir psikolojik propagandayla
ve Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike de budur.
Değerli milletvekilleri,
AKP’nin devleti kuran iradeyle, felsefeyle olan düşmanlığı, karşıtlığı,
kurumsal savaşı, maalesef Türkiye’yi -Türkiye’yle, devletle olan savaşının
ortak olduğu- PKK’yla eş güdümlü bir savaşa yöneltmiştir. AKP, devletle, kurumlarla,
felsefeyle savaşmaktadır; PKK, devletle, felsefeyle, kurumlarla savaşmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesi ve felsefesi dediğimizde, Amasya,
Sivas, Erzurum kongrelerinden anayasalarımıza varıncaya kadar ifadesini bulan
ve sizlerin de üzerine yemin ettiği, devletin varlığı ve bağımsızlığı, vatanın
ve milletin bölünmez bütünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu
gerçeğidir. Bu, bütün kongrelerde teminat altına alınmıştır ve bugün siz
burada, egemenlik paylaşımından milletin bölünmez bütünlüğüne varıncaya kadar
bazı yasal düzenlemeler yapıyorsunuz. Bu düzenlemenin iki maddesi de bunları
içermektedir.
Sayın Başbakan “turnusol”
dedi Diyarbakır için. Evet, değerli milletvekilleri, turnusol olmuştur Diyarbakır.
Şemdinli’de alan hâkimiyeti tartışmasında Sayın Başbakan bir söz sarf etmiştir,
demiştir ki: “Bayrak dikebildiler mi teröristler?” Evet, Şemdinli’de silahla,
Peşmerge kıyafetleriyle PKK bayrak dikemedi belki ama Diyarbakır’da Peşmerge
kıyafetleri yerine beyaz atkılar, silah yerine güvercinlerle, hastanenin önünde
nazlı Türk Bayrağı indirildi ve PKK paçavrası asıldı oraya. Bu karartıldı, bu
gösterilmedi. Evet, Sayın Başbakan, maalesef masum güvercinlerle ve temizliğin
ifadesi olan beyaz atkılarla Diyarbakır’da paçavra göndere çekildi.
Şimdi sizlere sesleniyorum:
Sütçü İmam’ı örnek verirsiniz. “Bayrağın, egemenliğin olmadığı yerde bir cuma
namazı kılınmaz.” diye Millî Mücadele’yi başlatan Sütçü İmam’ın adını
üniversiteye verdiniz değerli arkadaşlar.
Şimdi, size konuşmalar
dinleteceğim. Bu konuşmalardan sonra sizlere ve Türk milletine söyleyeceğim
elbette ki bazı şeyler daha olacak.
Evet, dinleyin.
(Hatip, cep telefonundan bir
ses kaydını dinletmeye başladı)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – “AK
PARTİ hükûmetleri olarak.” diyor.
CELAL ADAN (İstanbul) –
Alkışlayın, alkışlayın, Tayyip Bey konuşuyor.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
“Hiçbir zaman oturmayacağız.” Sayın Başbakan söylüyor.
(Hatip, cep telefonundan bir
ses kaydını dinletmeye devam etti)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Bu nedir şimdi ya!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Dinleyin, dinleyin.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Neyi dinleyelim? Senin bir sözün varsa söyle ya!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Dinleyin, Sayın Bülent Arınç’ın Turgutlu konuşmasını dinleyin.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Senin bir sözün varsa söyle, lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne var,
Sayın Başbakanın ifadesini dinlemekten çekiniyor musunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz
onu inkâr etmiyoruz ki, burada bize dinletiyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Bu konuya defalarca cevap verdik.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
daha ver.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Bizim, AK PARTİ olarak, siyaseten bir görüşme yapmadığımızı, bu görüşmelerin
devlet tarafından yürütüldüğünü defaaten açıkladık.
(Hatip, cep telefonundan bir
ses kaydını dinletmeye devam etti)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) –
Şimdi, sayın milletvekilleri, kendi sesinden dinlettim ki dinleyesiniz.
Şimdi, söz adam olanı bağlar.
Adam olan sözüne bağlıdır. Şimdi, sorular soruyorum sizlere:
Değerli milletvekilleri, bu
konuşmacıların sesini tanıdınız, sözlerini duydunuz. Konuşan efendiler,
sözlerinize ve bugünkü yaptıklarınıza baktığımızda, biz şahidiz ne olduğuna.
Bizim karşımıza çıktığınızda kendinizi nasıl hissedeceksiniz?
İki: Saygıdeğer
milletvekilleri, bu sözleri sarf etmiş olanların bugün yaptıkları eylemler
âdeta münafık nitelemesine götürecek niteliktedir. Bunlar sizin karşınıza
geldiğinde bunlara inanmaya devam edecek misiniz?
Üç: Sizlere ve halka
soruyorum: Bu sözleri sarf edenler ikinci el arabalarını satmak isteseler,
arabalarının özelliklerini sizlere saysalar onların söylediklerine inanarak o
arabayı alır mısınız, yoksa bir teknik heyeti götürüp arabayı kontrol mü ettirirsiniz?
Ben bunlardan ikinci el araba bile almam. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, gömlek değiştirmekten
felsefe değişikliğine giden yolun Sayın Başbakanı nereye götüreceğini ben
bilemiyorum. Gömlek değiştirmekten felsefe değişikliğine gitti ortalık ama
kendilerine hayırlı olsun, bu millet için hayırlı olmayacağı kanaatini taşıyorum.
Bu yasanın ilk 2 maddesine
karşıyız, halkın lehine olan maddelerin yanındayız ve bu konuda AKP’nin
içindeki kendisini milliyetçi tanımlayan arkadaşlarıma sesleniyorum, devleti
kuran iradeye ve devletin kuruculuğuna her dem söyleyen değerli milletvekili arkadaşlarıma
sesleniyorum: Bu yolda -bu karanlık bir yol-
sonu görünmeyen bu açılım politikasının nereye varacağı belli değil.
Sonu anlatılmamış, görülmemiş bu açılım politikasının, karanlık yolun el
feneri, aydınlatıcısı olmayın değerli arkadaşlar, bu kefaletleri yüklenmeyin.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemize bir haftadır
Patriot’lar getiriliyor, Başbakanın
“NATO toprakları” dediği ülkemize Patriot’lar değişik yerlere konuşlandırılmaya
çalışılıyor ve yabancı askerler geliyorlar, neredeyse ülkemiz işgal altındaymış
gibi buralarda görevlendiriliyorlar. Türk askerleri o Patriot’ların olduğu
yerde yok ve Türk askerlerinin hiçbir şekilde komutada görevi de yok. Böylesine
bir işgal anlayışına karşı bütün Türkiye’den sosyalistler, devrimciler,
yurtseverler bunu karşı tavırlarını koydular ve Patriot’ların asla bu ülkede
konuşlandırılmasına izin vermeyeceklerini ve bunları yapanların da bu ülkeyi
gerçekten seven, bu ülkeyi çevre ülkelerle, komşu ülkelerle dostluk içinde
yaşatmaya değil savaşa sokmaya çalışan bir anlayışın ürünü olduğunu söylediler.
Ben bu protestoculara buradan selam olsun diyorum. Mustafa Kemal’in çocukları
olduğu için, Deniz Gezmişlerin ruhunu taşıdıkları için, bugün de o ruhu hâlen
daha içlerinde barındırdıkları için bütün ülkem adına, hatta bu Mecliste
yapılmayan görüşmeler adına bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bile
onlara teşekkürlerimi sunuyorum.
Sevgili arkadaşlar, bugünkü
bizim görüştüğümüz tasarının ilk 2 maddesi zaten problemli olan, bunu herkes
söyledi. Bu ilk 2 maddeye baktığımızda, bir tanesi Ceza Muhakemeleri Kanunu
202’de yapılan değişiklikle ilgili. Burada, AKP Grubu adına konuşan Recep Bey
Arkadaşım da dedi ki: “Aslında Ceza Muhakemeleri Kanunu 202’de bu konu
düzenlenmiştir ve 2004 yılında düzenlenmiştir, AKP iktidarı döneminde
düzenlenmiştir. Şöyle bir algı oluyor -kendisinin sözleriyle söylüyorum- sanki
bu ülkede Türkçe bilmeyenler savunma yapamıyormuş gibi bir algıya düşülüyor.
Hâlbuki Türkçe bilmiyorsa, meramını yeterince anlatamıyorsa CMK 202’de bu
konuda bir düzenleme var. Kendilerine tercüman tayin ediliyor zaten. Böyle bir
algı yanlış bir algıdır.” Gerçekten de böyle bir algı yanlış bir algıdır.
Burada biraz önce çok az arkadaş vardı, yine bir kısmı çıkmış ama en azından
bilmeyenler varsa, arkadaşlar, ülkemizde Türkçeyi bilmeyen yabancı ya da
ülkemizde yaşayan insanlardan herkese savunmasını yapması için tercüman tayini
zaten yapılmaktadır, bu konuda bir düzenleme vardır zaten ama şimdi getirilmek
istenen düzenleme daha farklı bir düzenlemedir.
Şimdi, ülkemizin taraf olduğu
anlaşmalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6: Adil yargılanma hakkı,
oraya da atıflar yapıldı. Adil yargılanma hakkı çok basit arkadaşlar, CMK 202
gibi aynen. Deniyor ki orada: “Mahkeme dilini bilmiyorsa devlet tarafından
bedeli karşılanmak kaydıyla tercüman tayin edilir sanığa, mağdura ya da
tanığa.” Bu söyleniyor. CMK 202 ne diyor? Aynı şeyi söylüyor. O zaman, demek ki
uluslararası anlaşmalara göre böyle bir düzenleme yapma zorunluluğumuz bizim
yok. Aynı şekilde Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin 14’üncü maddesi de
bunu söylüyor: “Mahkeme dilini bilmiyorsa tercüman tayin edilir.”
Bizim, adil yargılanma
hakkına riayet etmediğimiz gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından mahkûm edildiğimiz pek çok konu var ama tek mahkûm edilmediğimiz
konu, adil yargılanma hakkı içerisindeki tercüman tayinine ilişkin konudur
arkadaşlar. Bu konudan bir tek mahkûmiyet bile almamış Türkiye Cumhuriyeti
devleti. Bizim demek ki bu konudaki mevzuatımızda bir yanlışlık yok. Ha “Daha
ileri gidilebilir.” diye söyleniyor, bunlar söyleniyor bazı arkadaşlarımız
tarafından.
Şimdi, biraz önce Sayın Bakan
da dedi ki: “Efendim, diğer ülkelerde de, örneğin İsviçre’de de böyle bir
uygulama var.” Ben bunu sizlere okumak istiyorum arkadaşlar. Bizden çok daha
demokratik olduğunu bildiğimiz ya da işte Avrupa ülkelerinin bazı konularda
kendilerini örnek aldığımız şeylerine baktığımızda, İsviçre Ceza Muhakemesi
Kanunu madde 68: “Muhakeme sürecinde
taraflardan biri kullanılan dili anlamıyorsa ya da yeterli bir şekilde
kendisini ifade edemiyorsa bu süreci yöneten kişi tarafından bir tercüman
atanır.” Almanya Ceza Muhakemesi Kanunu böyle, Fransa Ceza Muhakemesi Kanunu
aynen böyle arkadaşlar.
Yani sonuç olarak üniter
devleti ve ülke bütünlüğünü dikkate aldığında farklı bir uygulamanın olması,
resmî dilin dışında başka bir uygulamanın olması mümkün değil sevgili
arkadaşlar. Ama bize örnekler veriliyor: “Efendim, bazı Avrupa ülkelerinde de
–Hakan Bey’in verdiği gibi- farklı uygulamalar var.” Ne örneği verildi örneğin?
Belçika örneği verildi.
Sevgili arkadaşlar,
Belçika’da bir federal yapı var, Belçika’da üç resmî dil var, tabii ki onlardan
bir tanesini kullanabilecek. Belçika’daki federal yapıyı Türkiye’ye de
uydurmayı mı istiyorsunuz sevgili arkadaşlar? Ben, bunu anlamak istiyorum. Niye
bu federatif yapılar sürekli örnek veriliyor? Bunu sizlerden öğrenmek istiyorum
ama ne yazık ki bunun yeterli cevabını alamıyorum. Sayın Bakan diyor ki:
“Hayır, bizim öyle bir niyetimiz yok.” Peki, o zaman bu örnekler neden
veriliyor sevgili arkadaşlar?
Şimdi, bir de BDP Grubundan
konuşan arkadaşımızın Lozan Anlaşması’na yaptığı bir atıf var sevgili
arkadaşlar. Diyor ki: “1923 yılında imzalanan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
bağımsızlık manifestosu olan Lozan Anlaşması’nın 37 ve 45’inci maddeleri
arasında yer alan 39’uncu maddesi şunu diyor: ‘Yani işte mahkeme dilinin farklı
dillerde kullanılabileceğine ilişkin bir düzenleme var.’” Ve Lozan Anlaşması
ile kazanılan haklarının gasbedildiğini, şimdi bunları istediklerini söylüyor
bir grup arkadaşımız.
Lozan Anlaşması’nın,
arkadaşlar, 37-45’inci maddelerinin konu başlığı şu: “Azınlıkların Korunması.”
Azınlıklar kimlerdir? Lozan’a göre azınlık görülen kişiler kimlerdir bu ülkede
o dönemde, ona bir bakacak olursak… Montaigne’nın da görüşleri var, isterseniz
Meclisin kütüphanesinde bu konuda tutanaklar var. Ben tutanakların hepsini de
okudum, isterseniz sizler de okuyabilirsiniz.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Özgürlüklerin babasını okumuşsunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- Ama ben İsmet Paşa’nın 9 Ocak 1923 tarihindeki bir sözünü tutanaktan okumak
istiyorum. İsmet Paşa, “’Azınlık’ terimine sınırlı bir anlam verilmesi,
müttefiklerce, Türk temsilci heyetine yapılmış önemli bir taviz gibi
gösterilmektedir. Türk temsilci heyeti durumu böyle görmemektedir. Türkiye’de
hiçbir Müslüman azınlık yoktur çünkü kuramsal yönden olduğu kadar uygulamada da
Müslüman nüfusun çeşitli unsurları arasında hiçbir ayrım gözetilmemektedir.”
diyor. Yani Lozan’da kabul edilen azınlıklara ilişkin bu düzenlemeler
gayrimüslimler için arkadaşlar, bunu hepiniz, pek çoğunuz biliyorsunuz ama
ülkemizin manifestosu olan, kuruluş manifestosu olan böylesi bir anlaşmanın
kötüye kullanılması, ülkenin yıkım sürecinde kullanılması asla kabul edilemez
arkadaşlar.
Bir de bunun yanında şu
söyleniyor genel olarak AKP sözcüleri tarafından yani özellikle Cumhuriyet Halk
Partisi için bu söyleniyor: “Efendim, siz, vesayetçi, yasakçı bir anlayışın
ürünüsünüz, yıllarca zaten bunu uyguladınız. Onun için, biz, şimdi
özgürlüklerden yana tavır alıyoruz.”
Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk
Partisi, bu ülkenin kuruluşunda en büyük hizmeti vermiş, gerçekten kurucu
iradeyi temsil eden bir partidir. Ha, şunu kaldırmıştır: Padişahın vesayetini
kaldırmıştır, halifenin vesayetini kaldırmıştır, çok da iyi yapmıştır ama sizin
bugün getirmek istediğiniz şey, her türlü vesayet bir tarafa sizin asıl
getirmek istediğiniz şey: Tayyip Erdoğan’ın vesayetidir, onun başkancı
sisteminin vesayetidir şu anda fiilen uygulanan artık Anayasa’da geçirmek
istediğiniz bir vesayet rejimidir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi ne yapmıştır
arkadaşlar ben size söyleyeyim mi? 1983 yılında darbeciler tarafından 2932
sayılı Yasa’yla Kürtçe konuşma yasağı getirilmiş ama Cumhuriyet Halk Partisi,
bizden önceki partimiz olan Sosyaldemokrat Halkçı Parti 1991 yılında bu yasakçı
yasayı ortadan kaldırmıştır, Kürtçe konuşma yasağını ortadan kaldırmıştır
sevgili arkadaşlar.
SIRRI SAKIK (Şırnak) – Bugün
sen de yasaklara seviniyorsun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- Yani sizler “Biz özgürlükçüyüz.” diyorsunuz, o zaman siz bunları söylemeye
cesaret bile edemiyordunuz. 1989’da biz Güneydoğuyla ilgili, Kürt sorunuyla
ilgili raporu yayımladığımızda, kültürel hakların verilmesiyle ilgili raporu
yayımladığımızda sizler bunlardan bahsedemiyordunuz bile.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Bu
raporun arkasında değilsiniz ama. O raporun arkasında dursanıza.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- 2001 yılında Anayasa’daki düşünce özgürlüğüne ilişkin dil yasağının
kaldırılması da yine AKP öncesindedir. Sizler her türlü yasakçılığı asıl şimdi
yapıyorsunuz. Tutuklamalarla ilgili Sayın Bakan diyor ki: “Bu yargının işi.”
Peki, tutuklamalara karşı oy kullanan hâkimleri neden sürgün ettiniz Sayın
Bakan, ben size bunu soruyorum? Patriot’lara karşı mücadele eden o genç
insanları neden gözaltına alıyorsunuz? Çağdaş Hukukçular Derneğindeki
avukatları Avukatlık Yasası’nı bile hiçe sayarak neden gözaltına aldınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) - Onlar
avukatlık şeyinden dolayı değil ki.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla)
- Ben bu soruların cevabını istiyorum.
Kim özgürlükçü bu aslında
biliniyor. Sizin özgürlükten yana hiçbir ilginiz yok. Siz sadece yaptığınız
pazarlıkların sonucunu, gereğini yerine getirmeye çalışıyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Herkes biliyor, herkes…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bölüm üzerinde Barış
ve…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkanım, benim konuşmama atıfta bulunarak Sayın Yılmaz bir ifadede
bulunmuştur. Yapmış olduğum konuşmada söylemediğim şeyleri benim sarf ettiğim
sözler olarak göstermiştir. Bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi efendim?
Ne söyledi de sizin söylemediğinizi söyledi?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ben
yapmış olduğum konuşmada Belçika örneğini vermedim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Komisyonda vermiştiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Benim vermiş olduğum örneklerdeki 2 ülke üniter yapıya sahip demokratik
cumhuriyet ülkeleridir. Tekrardan tutanaklara bakıp incelemelerini istiyorum.
BAŞKAN – Sözleriniz
tutanaklara geçti efendim.
Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Ayla Akat, Batman Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 365 sıra sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine BDP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 1’inci maddesiyle CMK’nın 202’nci maddesine dördüncü fıkra ekleniyor.
“Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanık iddianamenin okunması ve esas
hakkında mütalaanın verilmesi üzerine savunmasını kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir.” hükmü getiriliyor.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarı, bu düzenleme nedeniyle “ana dilde savunma hakkının tanındığı tasarı”
olarak anılmaya başlandı ama bizler biliyoruz ki, az önce CHP Grubundan hatip
de ifade etti, bu konuya biraz değinmek gerekiyor. Bu salonda, şu an, eğer
hukukçu kimliğiyle bizleri dinleyenler varsa ve başta da Sayın Bakanımız, ana
dilde savunma hakkının yasal zeminde mevcut olduğunu ama cumhuriyet tarihi
boyunca bir inkâr dolayısıyla ve yine bunun kabul edilmediği tutumu dolayısıyla
bugüne kadar bir gasp durumunun söz konusu olduğunu belirtmek gerekiyor. Niye
yasal bir statüsü var? Tam da biraz evvel sayın hatibin ifade ettiği gibi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşması olarak kabul edilen Lozan
Anlaşması’nın 39’uncu maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereği. Bu
dördüncü ve beşinci fıkraları okuyalım, daha sonra da buradaki hukukçuların ya
da siyasi partilerin kendi yorumlarıyla sürece yaklaşmasının önüne geçip bilim
insanları bu konuda ne diyor, ona bakalım.
Bir, 39’a dördüncü fıkra
diyor ki:” Her hangi bir Türk uyruğunun gerek özel, gerekse ticari
ilişkilerinde din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında
dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.
Beşinci fıkrası ise “Devletin
resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına
mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun
düşen kolaylıklar sağlanacaktır.” diyor. Bunun, şu an tartışmakta olduğumuz,
Türkiye kamuoyuna da yine kavga görüntüleriyle yansıyan tasarının, esasında, şu
an mevcut Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi gereğince yasallığını koruduğunu,
varlığını koruduğunu ama bu hakkın tanınmamış olması gereğiyle, siyasetçiler
tarafından ve yine yargı kurumları tarafından, bugün, ülkede, özellikle “KCK”
adı altında yürütülmekte olan siyasi soykırım dosyası dolayısıyla ülkenin
gündemine bir kriz olarak yargılamaları aşma noktasında geldiğini ifade edelim.
Şimdi, bilim insanları bu 2
maddeyi nasıl okuyorlar? Diyorlar ki:
1) Türkçeden başka bir dilde
konuşan Türk uyruklarının mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak
kullanabilme hakkı 39/beş fıkra tarafından, devletin bir resmî dilinin mevcut
olduğu hususunu dikkate alarak düzenlemiştir. Devletin resmî dili vardır ama
buna rağmen, bu hak verilmiştir.
2) “Uygun düşen
kolaylıklar”dan kasıt en başta bir tercüman teminidir.
3) “Kendi dilleri”nden kasıt
tarafların ana dilidir. Duruşma dilini, resmî dili ne kadar iyi anlarsa anlasın
veya konuşursa konuşsun, ilgili tarafın kendini en iyi ifade edebileceği dil
ilke olarak ana dilidir. Bu husus, “savunma hakkı” gibi en önemli hususun
duruşma sırasında en iyi biçimde icra edilmesini sağlamak gerekçesiyle
düşünülmüştür.
4) Madde 39/beş Türkiye
Cumhuriyeti’nde Türkçeden başka bir dili sözlü olarak dahi olsa resmî
dairelerde kullanma hakkının tek örneğidir. Ayrıca, ana dili resmî dil
Türkçeden farklı olanlara bir pozitif hak getirmesi açısından, gayrimüslimler
dışındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına pozitif hak getirmesinin de yine
tek örneğidir.
5) Madde 39/beş hükmü 12
Eylül askerî darbe rejimi başta olmak üzere Türkiye’de zaman zaman ihlal
edilmiş olmakla birlikte, hiçbir biçimde değiştirilemez. Niye? Çünkü yine Lozan
Anlaşması’nın 37’nci maddesi hükmüyle, Türkiye, madde 39’un da arasında
bulunduğu kimi Lozan maddelerini hiçbir biçimde değiştirmemeyi çok kesin
ifadelerle taahhüt etmiştir.
Gerçeklik bu, Anayasa’mızın
90’ıncı maddesi açık, ortada; buna rağmen, yapılan gasp da ortada, inkâr da
ortada. Nasıl inkâr ediliyor? Tabii ki hukuk tanımayan tavır devam ediyor.
Biz, tasarının 1’inci
maddesinden sonra gelen hükümlerle ilgili arkadaşlarımız önergelerimizle
ifadelerini ortaya koyacaklar ama bu 1’inci maddenin ilk madde hükmü tasarı
içeriği boyutuyla kimin için yapılmış? Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilenler için yapılmış. Bunu kim takdir ediyor? Hâkim takdir ediyor. Peki,
hâkimler objektif mi davranıyor? Hayır. Bu madde olmadan önce hatta 2004
düzenlemesi olmadan önce de meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmediği
kesin olan hatta sorulan her soruya “evet”, “hayır” şeklinde cevap veren
insanların bile Türkçe bildiği varsayıldı ve ona da “adil yargılanma” dendi. Bu
konuda AHİM’e giden de çok dava var. Ama sonuç itibarıyla, o “evet”,
“hayır”lardan bir adil yargılama yapıldığına inanan bir zihniyet var. Bu
zihniyet terk edilecek mi, edilmeyecek mi, mesele burada. Kaldı ki eğer biz
hukuk eliyle hukuksuzluk yapmaya devam etmeyeceksek ki şimdiki durum o… Nasıl
oluyor? Hâkimler soruyorlar, ana dilde savunma yapma talebiyle karşılaşınca iyi
hâl uygulamıyorlar. Ana diliyle değil de Türkçe savunma yapanlara da iyi hâl
uygulanır noktaya geldi. Yine mahkeme tutanaklarına ne düştü? Ana dilinde
savunma yapmak isteyenler için “Bilinmeyen bir dilde, mahkeme dışı bir dilde savunma
yapma talebinde bulunuyor.” denildi. Bu nedir? Bu, yıllardır yani cumhuriyet
tarihi boyunca var olan inkârın resmî tutanaklara geçmiş hâlidir. Artık, bu
inkâr tutanaklardadır; artık, bu yok sayma hukuku tutanaklardadır, tutanaklara
geçmiştir ve bugün ya da yarın tabii ki bu değişecektir.
Sayın Bakan, bu hak tercihe
bağlı bir hak olarak kullanılabilecek ek bir imkân olmamalıdır, herkes için
uygulanabilmelidir. Herkes bu haktan yararlanabilmedir ki adil bir yargılama
hukukunun da gereği yerine getirilmiş olsun.
Yine, bu hakkın sadece
iddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilme aşamasında
kullanılması tabii ki mevcut hukukumuzun temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
Niye? Çünkü, hepimiz biliyoruz, bu salondaki bütün hukukçular biliyor, yargılama
bir bütündür. İddianamenin okunması ya da esas hakkında savunma aşaması diye
bir usul yoktur. Yargılama bir bütündür ve bu ne zaman başlar? Soruşturmanın
başlaması evresinden başlar kovuşturmanın sonuna kadar devam eder. Bu hak
tanınacaksa bu aşamaların tamamı için söz konusu olabilmelidir.
Yine değerli arkadaşlar,
tasarı, söz konusu hakkı sadece sanığa tanımıştır ama biz biliyoruz ki
yargılamanın sanık ve şüpheli dışındaki süjeleri de vardır, bunların da bu
haklardan yararlanması söz konusu olmalıdır.
Tabii yine en netameli
konulardan biri, Sayın Bakan, bu düzenlemede bu haktan yararlanmak isteyenin
talebi tercümanı kendi tutması, onun parasını da kendisinin ödemesi şartıyla
kabul ediliyor. Şimdi bu durumda ne oluyor? Savunma hakkı temel bir hak, kişinin
ana dilini kullanma hakkı da var. Siz en temel insan hakkı olarak kabul
ediyorsunuz savunma hakkını ama “Sen bu özgürlükten yararlanmak için önce
hakkını satın almalısın.” diyorsun. Peki burada o satın alma işlemini yapan mı
yoksa bunu bir satma, alma, verme ilişkisi hâline dönüştüren mi kusurlu?
Hangisi daha onurlu bir yaklaşım onu ele almak gerekiyor.
Diğer bir boyutu,
yargılamanın sürüncemede bırakılması kavramına gelince, bu da son derece
subjektif bir tanım. Kime göre? Hâkime göre mi? Bu hâkimler bugüne kadar temel
hak ve özgürlükler konusunda hangi gün sınırları genişleten bir yaklaşım
içerisinde oldular? Bugün cezaevlerindeki tutuklu sayısına baktığımızda bu
uygulamanın bir içtihattan kaynaklı olduğunu hepimiz bilmiyor muyuz? Biliyoruz.
Bu içtihatların sahipleri, yani Yargıtayın ilgili daireleri ve Ceza Genel
Kurulu, yani sokakta yürüyen her vatandaşı terörist ilan eden, bu şekilde
sıfatlandıran, bu şekilde yargılayan zihniyet, yargılamanın sürüncemede kalıp
kalmamasına, bu konudaki takdir yetkisini temel hak ve özgürlükler lehine mi
kullanacaktır? Hayır.
Son olarak şunu belirtelim:
Yani bizim bilmediğimiz, Allah’ın emretmediği ya da hukukun yazmadığı bir
kardeşlik ve eşitlik tanımı mı var? Nasıl kardeşlik oluyor bunun adı? Nasıl
eşitlik oluyor? Biz unutmadık. Ne Malazgirt’i unuttuk ne Çaldıran Savaşı’nı
unuttuk ne de cumhuriyetin kuruluş yıllarını unuttuk. Hatta cumhuriyet
kurulduğu yıllarda burada bizler Meclisi savunurken Lozan’a giden ekibin nasıl
etnik azınlık tanımını oradaki tartışma zemininden çıkartıp sadece dinî
azınlıklara hak verdiğini de unutmadık ama şunu belirtiyoruz: Biz unutmadık,
mücadelemiz devam ediyor; inkâr ve imhaya karşı, asimilasyona karşı mücadelemiz
devam ediyor olacak. Niye? Çünkü varlığımızı koruyoruz. Sizler de diliniz,
kimliğiniz, kültürünüz üzerinde bir tehdit olduğunda en az bizim kadar
mücadeleci olacaksınızdır, bundan eminiz ama hiçbir zaman Kürtler kadar
stratejik dönemlerde, stratejik ittifaklar kurduğunuz bir halk söz konusu
olmayacaktır. Şimdi, 4’üncü bir şansınız var, şimdi 4’üncü bir döneme
giriliyor. Bu dönemde bu stratejik ittifak ya gerçekleştirilecek ya da siz
geçmişinden ders çıkarmayan bir halk olarak daima çocuk kalmak gibi süreci
yaşayacaksınız. Biz, bu konuda dün
olduğu bugün de temel hak ve özgürlüklerden yana herkesin kabul ettiği
bir eşitlik ve özgürlük tanımından yana tavrımızı ortaya koyup geliştirme devam
edeceğiz. Önergelerimiz var diğer maddelerle ilgili bunları geliştirmeye devam
edeceğiz buradaki, yargılama konusuyla ilgili.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Lütfen, bu ayrımcı dili kullanmayın “siz-biz” diye ayırmayın, bu ayrımcı dili
kullanmayın.
AYLA AKAT (Devamla) –
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Bu ayrımcı dili kullanmayın lütfen.
AYLA AKAT (Batman) - Sataşmadan dolayı söz verecekseniz devam
edeyim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, efendim şu anda Komisyonda özel sözcü olarak bulunan sayın
milletvekilinin, özel olarak seçildiğine ilişkin bilgi tutanaklarda var mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Var
var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şu anda
özel sözcü olarak imza var ama tutanakta var mı diye… Ben tutanaklara baktım da
göremedim o bakımdan... Varsa… Tutanakta olup olmadığı… Çünkü şu anda
tutanaklar bende bu tutanaklarda 15’inci
madde…
BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın
Komisyondan bilgi isteyelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
efendim var mı tutanakta? Çünkü İç Tüzük’e göre seçilmiş olması gerekiyor,
böyle bir seçim…
BAŞKAN – Tamam, bilgi isteyelim
Sayın Komisyondan ona göre…
OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam
efendim.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Vural benzer
konuyu daha önce de gündeme getirmişti, bununla ilgili açıklama yapmıştık.
Bakarsanız elinizdeki kitapçıkta, zabıtlarda 4 tane arkadaşımızın yetkili
olduğunu, Bülent Turan isminin de olduğu göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, imza var. Sözcü olup olmadıklarına ilişkin… Sayın Başkan burada “özel
sözcü” yazıyor ama seçilmesi gerekiyor.
BAŞKAN – Sayın Başkan,
kaçıncı sayfa?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
seçim işleminin tutanaklarda yer almadan Komisyon temsil edilmemektedir, onu
diyorum.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayfa 78, bakarsanız, okuyacaksınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayfa 78. Tutanaklarda var, karar bölümünde de var.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
77’nci sayfa: Sayın Vural.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Başlıyor, 78’de tekrar ediliyor, karar bölümünde.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
77’nci sayfa: “Recep Özel ile İstanbul Milletvekili Bülent Turan özel sözcü
seçilmiştir.” ifadesi var efendim, bakarsanız.
BAŞKAN – Sayın Vural
okuyorum: “Komisyonumuz, Alt Komisyon tarafından tanzim edilen metin üzerinden
27/11/2012 ile 28/11/2012 tarihlerinde görüşmelere devam etmiştir.”
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
77’nci sayfanın altında, tutanaklarda “Recep Özel ve İstanbul Milletvekili
Bülent Turan…”
BAŞKAN – Lütfen…
“Görüşmelere Hükümeti
temsilen Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye Barolar Birliği temsilcileri ile Gazi
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyeleri Prof. Dr. İzzet Özgenç ile Prof.
Dr. Cumhur Şahin ve TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ozan Ergül
katılmışlardır. Görüşmelerin tamamı tutanağa bağlanmıştır. İç Tüzük’ün 45’inci
maddesi uyarınca Genel Kurul çalışmalarında Komisyonumuzu temsil etmek üzere
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu, Isparta
Milletvekili Recep Özel ile İstanbul Milletvekili Bülent Turan özel sözcü
seçilmişlerdir.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
dakika Sayın Başkanım.
Şimdi, haklı olarak, şu 365
sıra sayısı, sayfa 77…
RECEP ÖZEL (Isparta) – 78’de
sizinkinde.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – 78; 78.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sizinkinde 78’inci sayfada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye
farklı?
BAŞKAN – “78” diyor onu
bilemem, ben buradakini okuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın,
2 tane…
BAŞKAN – Anladım ben.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2
farklı sıra sayısı var efendim. Yani bakın…
BAŞKAN – Anladım ben, okudum
Sayın Vural, sizin sorduğunuz soruya cevap değil mi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
efendim, bakın, bu da sıra sayısı, şu da sıra sayısı efendim.
BAŞKAN – Evet, tamam, 78’inci
sayfa dediler orada da.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
78. Yani iki sıra sayısı…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – 78; fıkra üç, üçüncü paragraf.
BAŞKAN – Evet, burada da
78’inci sayfada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, 2
sıra sayısı var da o bakımdan.
BAŞKAN – 365 efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
yani 2 tane ayrı metin var da, evet...
BAŞKAN – Evet, şimdi, bölüm
üzerinde şahsı adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının Adalet Komisyonunda
görüşülmesi sırasında “ana dilde savunma hakkı” olarak bilinen tasarıya
Yargıtay Hâkimi Kemalettin Eren şu uyarıda bulunmuştu: “Ana dilde savunma
yapmak isteyen sanığın il adli yargı adalet komisyonu listesinden tercüman
seçmesinin doğru olmayacağını, sanığın tercüman ücretini kendisinin
karşılamasının da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu
belirtmişti. “Şayet tasarının böyle geçmesi hâlinde kendi elimizle AİHM’de boşu
boşuna tazminat ödemek zorunda kalırız.” demişti.
Değerli milletvekilleri,
bugün Meclise getirilen ve “ana dilde savunma hakkı” olarak nitelendirilen bu
tasarının yasalaşması hâlinde birçok sakıncalarla karşılaşılacağını belirtmek
istiyorum. Her şeyden önce yargılamanın resmî dil Türkçe yapıldığı, iddianame
dâhil mahkemeye sunulan her türlü resmî yazışmanın Türkçe olduğu, hâkimlerin,
savcının ve avukatların Türkçe konuştuğu bir mahkemede, Türkçeyi belki de orada
bulunan herkesten daha iyi konuşan birinin sırf siyasi saiklerle veya baskılar
neticesinde ana dili olduğunu iddia ettiği başka bir dilde savunma yapmak
istemesi dolaylı olarak savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelmektedir.
Unutulmamalıdır ki mahkemeler
politik mücadelelerin değil, hukuksal mücadelelerin yapıldığı platformlardır.
Görünen o ki artık hukukiliğini kaybetmiş ve tamamen siyasi talep hâline gelmiş
ana dilde savunma düzenlemesi, hem ceza adaleti sistemimizi olumsuz etkileyecek
hem de teröre karşı yürütülen mücadelede birtakım olumsuzluklara yol açacaktır.
Her ne kadar bu değişikliğin bir taviz olmadığı ısrarla vurgulansa da
sürdürdüğü şiddet stratejisini başka hamlelerle de desteklemek isteyen bölücü
terör örgütü bu değişikliği kendi hanesine önemli bir kazanım olarak
kaydedecektir.
Değerli milletvekilleri,
bugün sizden ana dilde savunma isteyenler kendi kurdukları sözde mahkemelerde
hangi dilde yargılama yapmaktalar? Sizlere, PKK tarafından Diyarbakır’da
yapılan, onların yapmış oldukları bir mahkemenin örneğini göstermek istiyorum.
O mahkeme Amed eyaleti Andok Yüksek Askerî Mahkemesinde görülen bir davanın
iddianamesi ve görüşüldüğü davadır. Bakın, burada kimlerin yargılandıkları
belli. Kodu Selahattin, adı soyadı Mustafa Yıldırım. Neymiş? Takım komutan
yardımcısıymış. “Karker” kod adlı Vahit Dalar manga komutanıymış. Bunlar
yargılanmışlar fakat ilginçtir ki PKK’nın yaptığı bu yargılama tamamen
Türkçedir ve daktilo edilmiştir. Dolayısıyla, kim kimden ne istemektedir, siz
ne yapmaktasınız? Bunları bu şekliyle düşünün. Bakın, bu bir gerçek belge,
kendi yaptıkları bir mahkemenin tutanakları, daktilo edilmiş ve Türkçedir. Siz
ne yapıyorsunuz? Hangi saiklerle bu dili, ana dilini savunma içerisine
sokuyorsunuz ve hukuki bir dil hâline getiriyorsunuz, bunu izah edemezsiniz; ne
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde izah edersiniz ne Türkiye
Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde izah edersiniz ne de Anayasa çerçevesinde
izah edersiniz. Aslında bununla ilgili olarak yapacağınız şey şudur: Yarın
torunlarınıza ve çocuklarınıza nasıl cevap vereceğinizi şimdiden düşünmeye
başlayın. Bu, bir gerçekliktir.
Değerli milletvekilleri,
görülen o ki artık hukukiliğini kaybetmiş ve tamamen siyasi talep hâline gelmiş
ana dilde savunma düzenlemesi hem ceza adaleti sistemimizi olumsuz etkileyecek
hem de teröre karşı yürütülen mücadelede birtakım olumsuzluklara yol açacaktır.
Her ne kadar bu değişikliğin bir taviz olmadığı ısrarla vurgulansa da
sürdürdüğü şiddet stratejisini başka hamlelerde desteklemek isteyen terör
örgütüne önemli bir güç verecektir.
Bakın, Diyarbakır’da yapılan
törenler… Bana söyler misiniz, birisi Antep’te, birisi Tunceli’de bir tanesi de
Mersin’de neden Diyarbakır’a gönderdiniz? “Efendim, tekrar Habur yaşanmadı.”
diyorsunuz, bayrağın indirilmesi ve Türk Bayrağı’nın indirilip hem de hastane…
Gönderdeki 3 tane bayrak yerine PKK paçavrasının asılmasını nasıl izah
edeceksiniz? “Hiçbir olay olmadı.” diyorsunuz, bu bile yeterli. Siz bayrağın
indirilmesini kabul edebiliyorsanız vicdanınızda bunu kabul edin…
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Tanju Özcan, Bolu Milletvekili.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, konuşmaları hep
birlikte dikkatle takip ediyoruz bu akşam. Esas itibarıyla bugün görüştüğümüz
temel kanunla ilgili aslında herkesin tartıştığı bir madde var. Keşke -ben de
şunu temenni ediyorum- temel kanun olarak geleceğine normal yolla gelseydi de
herkes düşüncelerini ifade etseydi. İnanın 1’inci maddeden sonra bu denli derin
tartışmalar da yaşanmayacaktı.
Değerli milletvekilleri, ben
de birçok arkadaşınız gibi hukukçu bir milletvekili olarak bu akşam konuşan
muhalefet partisi milletvekilleri, MHP ve CHP milletvekillerinin eleştirilerine
önemli ölçüde katıldığımı ifade etmek istiyorum.
Bu yasa gerçekten bir
mağduriyeti çözmek için veya özgürlük adına bugün Genel Kurula getirilmiş bir
yasa değil. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Samimi olmamız lazım.
Mağduriyet nedir arkadaşlar,
bu konuda? Türkçe bilmeyen birinin mahkeme huzurunda en iyi bildiği dille savunma
yapabilmesi. Ama burada dert şu değil: Gerçekten Türkçeyi konuşamadığı için
savunma yapamayan insanların mağduriyetini gidermek değil. Bunu hepiniz
biliyorsunuz. Bu sürece nasıl geldiğimizi de biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım ifade
ettiler, dediler ki: Bu sürece gelinmesinin ana sebebi, PKK ile Hükûmet
arasında yapılan görüşmeler, müzakereler sonucunda bu noktaya gelindi. KCK
tutukluları şart olarak Hükûmete getirildiği için, Hükûmetin önüne konulduğu
için bugün bu düzenleme buraya getirildi arkadaşlar. Evet, ben bu
arkadaşlarımın söylediklerine katılıyorum ama eksik olduğunu söylüyorum.
Eksikliğe geleceğim.
Gerçekten uzunca bir süredir
-kaç yıldır devam ettiği belli değil- Hükûmet’le önce Oslo’da başlayan, şimdi
açık bir şekilde İmralı’da devam eden görüşmelerin… Ki bu görüşmeler, tırnak
içerisinde söylüyorum, “görüşme” değil, “nasılsın, iyi misin” şeklinde gelişen
bir süreç değil, bir “pazarlık” bu. Burada PKK’nın talepleri oluyor, Hükûmetin
buna verdiği cevaplar oluyor. İşte arkadaşlar, bugün bu yasal düzenlemenin
burada görüşülmesinin sebebi Oslo’da başlayan bugün İmralı’da devam eden
görüşmelerin sonucu. Bunu hepimiz biliyoruz. İktidar partisi sözcüleri burada
konuşma yapıyor ama onlar da inanarak bu durumun aksini savunamıyorlar.
Ama arkadaşlar, bu eksik.
Sadece PKK istedi diye biz bugün bunu burada görüşüyor değiliz, bir de işin
diğer boyutu var. Bunu nereden çıkardım? Bunu Sayın Recep Özel’in konuşmasından
çıkardım, iktidar partisi grubu adına konuşmayı o yaptı. Arkadaşlar, Recep Özel
sıradan bir milletvekili değil AKP Grubu içerisinde, özel bir milletvekili,
soyadı gibi. Hatırlar mısınız bir süre önce Hükûmet, cemaat karşıydı, cemaate
karşı bir operasyon gerçekleştirdi burada. MİT müsteşarıyla ilgili özel bir
düzenleme yaptırttı. Kimin aracılığıyla yaptırttı bunu? Recep Özel arkadaşımız
aracılığıyla yaptırttı.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Allah aşkına, böyle komplo teorileri kurmayın ya! Sizin baktığınız yerden öyle
mi gözüküyor?
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bir dakika, geleceğim.
Şimdi, Recep Bey şunu
söylüyor konuşmasında, diyor ki: “Bir tek PKK’yla uğraşsak, eyvallah.” “Ama
bakın, bir de ne var?” diyor. “Mahkeme süreci tıkanmıştı yani bu yargılamayı,
KCK yargılamalarını yürüten hâkim süreci tıkamıştı.” diyor. Neden bunu söylüyor arkadaşlar, bunun iç
yüzüne bakalım. Mesele şu: 2010’da bir Anayasa değişikliği yaptık. Bu Anayasa
değişikliği sonrasında farklı bir HSYK oluşturduk. HSYK’yla ilgili seçimler
yapıldı. Bu seçimler, öyle anlaşılıyor ki, Hükûmet kaybetmiş, cemaat kazanmış
ve bunun sonucunda cemaate daha bağımlı olan bazı hâkimler bu düzenlemeyi
yaptırtmak için mahkemelerde Kürtçe savunmanın önüne geçmişler.
Arkadaşlar, hepimiz
hukukçuyuz. Ben Bolu’da avukatlık yaptım uzun yıllar. Bolu’da yargılanan birçok
insan, Türkçe bilmediği için Kürtçe tercümanlarla savunmalarını yıllarca
yapabildiler, bu bir gerçek. Ama bugün öyle anlaşılıyor ki, Recep Bey’in dediği
gibi, cemaat de bu düzenlemenin, tıpkı, PKK’yla birlikte yapılmasını istedi.
Bunda aslında şaşıracak bir şey yok; cemaatin ipi de Amerika’nın elinde,
PKK’nın ipi de Amerika’nın elinde. Dolayısıyla bunlar el ele vermişler, bugün
gerçekten Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısına kasteden bu
düzenlemeyi hep birlikte getirmişler.
Ben BDP Grubunu tebrik
ediyorum ve gerçekten temsil ettikleri zihniyeti de tebrik ediyorum.
ADİL KURT (Hakkâri) –
Teşekkür ederiz, eksik olsun.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Halk desteği ne kadar bilmiyorum, yüzde 5
var mı, yok mu ama yüzde 50 oy almış olan iktidar partisine bugün diz
çöktürdüler.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bu
mübarek gecede fitne, fesatlık yapmayın.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Bu
anlamda kutlamak lazım, tarihe de not düşmek lazım.
Bu düşüncelerle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Efendim, sayın hatip konuşmasında benim adımı da kullanarak birtakım ifadelerde
bulundu. Buna bir açıklık, cevap vermek…
BAŞKAN – Birtakım ifadeler…
Ne dedi efendim, onu söyleyin.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Efendim, MİT Kanunu’nun adım kullanılarak çıkartıldığını, ondan sonra, yapmış
olduğum konuşmada KCK davalarının sanki…
BAŞKAN – Söylemediniz mi?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ben
bunları söylemedim efendim.
Burada sanki benim… Sataşma
şeyinde bir söz talep ediyoruz efendim. Bir açıklık getireyim, bir şey
okuyacağım. İki dakika…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
KCK davalarının sanıkların talebi üzerine geldiğini söyledi Recep Bey
komisyonda?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.
İki dakika söz veriyorum
sataşma nedeniyle. Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Isparta
Milletvekili Recep Özel’in, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; bu
imkânı tanıdığınız için size teşekkür ediyorum.
Şimdi, sizlere Genel Kurulda
5 Nisan 2012 tarihinde bir milletvekilinin bu kürsüde yapmış olduğu konuşmayı
okuyacağım, sonra size soracağım bu milletvekilinin kim olduğunu.
“KCK davasında şöyle bir olay
var, Kürtçe savunma talepleri var. Evet, oradaki yargılanan sanıklar devlete
kafa tutmak istiyorlar, buna hiç kuşkum yok. Bir tavır koymak istiyorlar,
ideolojik bir tavır koymak istiyorlar ama yine dediğim gibi savunma en temel
haklardan bir tanesidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Leyla Zana hakkında
bir kararı var ve Ceza Muhakemesinde tercümanla ilgili maddeyi açın, ilk
içtihat budur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Leyla Zana'nın Kürtçe savunmada
bulunma talebini reddettiği için savunma hakkını ihlalden Türkiye'yi mahkûm
etmiştir.
Şimdi düşünün değerli
arkadaşlarım, KCK'dan 10 bin tane yargılanan sanık var şu anda. Bunların hepsi
de Kürtçe savunma yapmak istiyorlar, mahkeme de ifadelerini almıyor. Eninde
sonunda bu iş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecektir ve Türkiye,
milyonlarca, belki milyarlarca euro tazminata mahkûm edilecektir.”
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sataşmayla ne alakası var?
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) -
Sataşmaya cevap vermiyorsun ki!
RECEP ÖZEL (Devamla) – “Peki,
bu tazminat parası nereye gidecektir? Bu tazminat parası, evet, orada suçsuz
olarak yargılanan varsa, güneydoğuda gelir düzeyi de son derece düşük, o
insanların geçim parası olacaktır ama gerçekten terörist faaliyetler içinde
olan, terör örgütü üyesi olanlara ödenecek tazminat nereye gidecektir? Kandil'e
gidecektir ve bize geri dönecektir.”
Bu konuşmayı Cumhuriyet Halk
Partisi Milletvekili Sayın Süha Aldan yapmıştır bu kürsüden.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Evet.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bunu
ben demiyorum, kendisi söylüyor. (CHP sıralarından gürültüler)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Yanlış mı alındı bu karar?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bir de
İnsan Hakları Komisyonuna Sayın Mahmut Tanal ve Sinan Aygün’ün vermiş olduğu
bir değişiklik önergesi var.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sana neden sataşma yapılmıştı Recep Bey? Sataşma mı olmuştu sana?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bu
önergede de “Yeterince Türkçe bilmediğini beyan eden sanık ve mağdura bedeli
devlet tarafından karşılanmak üzere mahkeme tercüman tayin eder. Bu hak kötüye
kullanılamaz.” diyor.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Bu
konuşmanın sataşmayla ne ilgisi var?
RECEP ÖZEL (Devamla) – Şimdi,
CHP bu tasarının lehinde mi, aleyhinde mi? Gelip burada bir açıklasınlar. Bir
kısmınız böyle konuşuyor, bir kısmınız geliyor burada karşı kendi içinizde bir
bütünlüğü sağlayın.
Efendim, hepinize teşekkürler
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan, Sayın Recep Özel neden söz istedi? Sataşma için. Ne
sataşmışız, neyi söyledi? Bu nasıl bir şey?
GÜRKUT ACAR (Antalya) – O
bize sataştı.
BAŞKAN – Şimdi bölüm üzerinde
on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Arkadaşımızın sözleriyle ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Arkadaşınızın
sözüyle ilgili açıklama yapamazsınız Sayın Vekilim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Hayır efendim, bakın, Ömer Bey üzerinden Adalet Komisyonunda bizlere de
yapılmış bir sataşmadır aslında bu. İzin verirseniz bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN – Açıklaması olmaz ki
Sayın Vekilim bunun. Sayın Yılmaz, eğer sataşma varsa grubunuza Grup Başkan
Vekiliniz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Ama grubumuza var efendim.
BAŞKAN – Ne diye sataştı
efendim, ne söyledi?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Adalet Komisyonu olarak bize var.
BAŞKAN – Sadece sayın milletvekilinin
yaptığı konuşmayı okudu buradan. Bu sataşma olmaz ki!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Ömer Süha Aldan’ın yapmış olduğu konuşmayı yanlış yorumlayarak “CHP Grubu adına
bu konuşulmuştur.” dedi. Bizim de o konuda bir söz söyleme hakkımız vardır.
BAŞKAN – Konuşmayı
yorumlamadı ki, konuşmayı okudu, buradan, tutanaklardan okudu sadece.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Okudu efendim, okudu.
BAŞKAN – Tutanakları okumadı
mı burada?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Anladım efendim. O konudaki bir şeyi biz anlatmak istiyoruz eğer izin
verirseniz, açıklama yapmak istiyoruz.
BAŞKAN – Yorum yapmadı ki,
tutanakları okudu. Sataşma neresinde bunun Sayın Yılmaz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, herhangi bir hakarette bulunmadı, sadece bir tutanağı okudu
buradan.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Efendim, bir açıklama yapmak istiyoruz, lütfen izin verin.
BAŞKAN – Açıklama olmaz ki
Sayın Yılmaz yani.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Yanlış bilgi verdi efendim.
BAŞKAN – Her milletvekili
diğeri hakkındaki konuşmayla ilgili açıklama yapmaya kalkışırsa…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın
Başkan, yanlış bilgi vermiştir.
BAŞKAN – Lütfen yani olmaz.
Teşekkür ediyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Efendim, biz bunu düzeltme gereğini duyuyoruz.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Recep Özel niye söz istedi sizden?
RECEP ÖZEL (Isparta) – KCK
davalarından dolayı…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Yani ikinci bir sataşma yaptı aslında.
BAŞKAN – Sayın Özel sayın
milletvekilinin konuşmasını tutanaklardan okudu. Sataşma…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Oraya çıktı ne anlattı?
BAŞKAN – Efendim?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sizden niçin söz istedi, hangi gerekçeyle söz istedi?
RECEP ÖZEL (Isparta) – KCK
davasından dolayı…
BAŞKAN – Hayır canım,
tutanaklardan okudu.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili
Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi bölüm üzerinde
on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Doğru, buyurun.
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana biraz önce
sordum, cevap vermedi ama umarım şimdi cevap verecektir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
202’nci maddesine göre, son beş yılda, kendini ifade edemediği için kaç kişi
mahkeme heyetinden tercüman talebinde bulunmuştur, kaç kişiye tercüman tahsis
edilmiştir?
İkinci sorum: “Ana dilimde
savunma yapamıyorum.” diyerek kaç kişi mahkemelere müracaatta bulunmuş ve
savunmasını kullanmamıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tuncel…
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce soru sormuştum ama
yarım kalmıştı. Özellikle Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının tutuklanmasıyla
başlayan, daha sonra Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu
avukatlarına devam eden tutuklama furyası ciddi anlamda savunma hakkına yönelik
bir saldırıdır. Acaba Sayın Bakan da bunu böyle görüyor mu? Bu tutuklanan
avukat arkadaşlarımızı cezaevinde ziyaret etme konusunda bir programları var
mı? Yine, bu avukatlara karşı geliştirilen ve savunma görevini engelleyen bu
hukuksuzluğa karşı herhangi bir yasal çalışma yapmayı düşünüyorlar mı
kendileri? Bu çok önemli.
İkincisi: Bugün yasayı
görüşüyoruz, özellikle hasta tutuklulara ilişkin yasa tasarısında, TMK’dan
yargılanan tutuklu ve hükümlüler bu yasadan faydalanabilecekler mi, yoksa
sadece adli tutuklu ve hükümlülerden, hasta olanlar mı yararlanacak?
BAŞKAN – Sayın Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz evvel bir soruya Sayın
Bakan cevap verirken Oslo’da bir mutabakat olmadığını söyledi. Elbette hemen
bir mutabakat sağlanmamış olabilir ancak Hükûmet bir görüşme kapısı açtığına ve
oraya gidenler onlarla tavla oynamaya gitmediğine göre, öyleyse niçin
gitmişlerdir? Bu Oslo ve teröristbaşıyla görüşmelerde neler konuşulmaktadır?
Milletten gizli olarak yapılan bu görüşmelerde bu ülkenin, bu milletin
kaderiyle ilgili olarak hangi spekülasyonlar yapılmaktadır, bu milletten neler
kaçırılmaktadır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir kez daha
soruyorum: Hükûmetiniz adına Oslo’da müzakereye oturanlar hangi konularda
mutabakata varmışlardır, bu mutabakata varılan konular içerisinde bugünkü
tasarının 1’inci maddesi yer almakta mıdır?
İki: Bu tasarıda yer alan
bazı iyileştirmeler nedeniyle hâlen cezaevinde bulunan kaç hükümlü serbest
bırakılacaktır? Bunlar içerisinde kaçı terör örgütü nedeniyle cezaevinde
bulunmaktadır?
Tasarıda tazyik hapsi
alanların, getirilen iyileştirmelerden yararlandırılmamasının sebebi nedir?
Taahhüt mağdurlarının bu iyileştirilmelerden yararlandırılması düşünülmekte
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki
sorumda “Bu getirdiğiniz yeni düzenlemeyle normal mâhkumlarla beraber, elinde
40 bin kişinin kanı bulunan, şehitlerimizin elinde kanı bulunan bebek katili
Abdullah Öcalan da eşlerle beraber olma hakkından faydalanacak mı?” diye
sormuştum. Siz de cevabınızda “Evet.” demiştiniz. Hiç vicdanınız sızlıyor mu
Sayın Bakanım? Elinde 40 bin kişinin kanı bulunan bir caniye eş bulma konusunda
Hükûmetinizin ne gibi bir çabası olacak, lütfen onu da söyleyin o zaman.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Bakana sordum
ama bir türlü cevaplamıyor. PKK militanlarıyla Şemdinli’de kucaklaşan
milletvekilleriyle ilgili yağdınız gürlediniz, Hükûmet olarak
“Dokunulmazlıkları kaldırıyoruz, böyle bir usul olur mu?” diye seslendiniz. Ne
oldu bu dokunulmazlıklar? Peki, teröristbaşıyla kucaklaşanlar veya kucaklaşma
talimatı verenlerle ilgili de bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Yine yaptığınız kongrenin
20’nci maddesinde mahkum ve tutukluların eşleriyle bir araya gelmesi, 21’inci
maddesinde ana dilde savunma vardı, bunlar bugün geldiler. 22’nci maddesinde
ana dilde kamu hizmetlerine erişim, 30’uncu maddesinde de Kürtçe tercümanlık
var, bunları da getirmeyi düşünüyor musunuz? Peki, bu sürecin Türkiye’nin
bölünmesine doğru götürüleceğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Başbakan
ve AKP yetkilileri diyor ki: “Oslo’da ve İmralı’da görüşmeleri devlet yapıyor,
biz AKP olarak hiçbir görüşme yapmadık.” Buna göre size soruyorum: İktidar
olarak siz hangi devleti yönetiyorsunuz?
İki: Bu görüşmeleri yapan MİT
Müsteşarı ve diğer devlet yetkililerini hangi Hükûmet atamıştır?
Üç: İktidarınız tarafından
göreve getirilen devlet yetkililerine PKK ve bebek katiliyle görüşme talimatını
kim vermiştir? Eğer bu görüşmeler Hükûmetinizin bilgisi dışındaysa, PKK ve
teröristbaşıyla görüşen kamu görevlilerini görevden alma cesaretiniz, yüreğiniz
var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Topcu…
ZÜHAL TOPCU (Ankara) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
17/1/2013 tarihinde 3 kadın
teröristin cenaze töreni sırasında, bazı gazetecilerce, Diyarbakır’a girerken
KCK savunma güçleri tarafından asayişin sağlandığına yönelik bilgiler
aktarılmıştır. Devletin güvenlik güçlerinin dışarıda tutularak böyle bir
uygulama ile karşılaşılması hangi devlet mantığıyla uyuşmaktadır? Bunu nasıl izah
edeceksiniz? Herhangi bir soruşturma başlattınız mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köprülü…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sanık Mehmet
Hatip Dicle, duruşmada sanıkların tümü adına söz alarak, Türkçe
konuşabildiklerini, Türkçeyi iyi bildiklerini ve Türkçe konuşma konusunda
fikren ve fiilen bir sorunlarının bulunmadığını ancak savunmalarını kendi ana
dilleri olan Kürtçe yapmak istediklerini beyan etmiştir. Sizin bu yasayla
çözmek istediğiniz sorun bir savunma hakkını gidermek midir yoksa Türkçe
konuşmak istemediğini açıkça beyan eden sanıkların fiilî durumlarını kendi
beyanlarına uygun hâle getirmek midir?
İkinci sorum da şu: Ben,
bunun sizin tarafınızdan da iyi bilindiğini biliyorum ama duymak istiyorum
Hükûmeti de temsil ettiğiniz için: Lozan’daki “azınlıklar” kavramı nasıl
değerlendirilmektedir? Lozan’da sayılan azınlıklar hangi kritere bağlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeniçeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1876’da Meclisi Mebusanın On
İkinci Oturumunda Nevfel Efendi, Erzurumlu Ermeni Hamazap ve Vasilaki Efendi,
devletin dilinin değiştirilmesi amacıyla ortak bir teklif hazırlar. Bu teklif
şöyle: “Osmanlı devletinin resmî dilinin Türkçe olduğunu belirten madde
değiştirilmeli ve resmî dil olarak Türkçeyle beraber her bölgede konuşulan
mahallî diller de Rumca, Ermenice, Arapça, Kürtçe, Bulgarca gibi resmî dil
olarak kabul edilmelidir.” Meclis Başkanı Ahmed Vefik Paşa bu teklifi “Bu ne vicdansızlık,
bu ne vefasızlıktır! Sizler hâlâ evinizde, okullarınızda, kitaplarınızda kendi
dilinizde yazıyor ve konuşuyorsunuz. Bu imkânı, bu devletin alicenaplığına
borçlusunuz. Eğer bu devlet isteseydi, yüzyıllar evvel dedelerinizi Türk
kültürü içinde eritirdi ve sizlerin de ana diliniz Türkçe olurdu. Teklifinizi
vermemiş olun, ben de duymamış olayım.” diyerek reddeder. Sayın Bakan, Ahmed
Vefik Paşa’nın görüşüne katılıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, Sayın Reşat Doğru’nun sorusu 2’nci kez ifade edildi,
demin yetişemediği için cevap veremedim. Tabii, hem tercüman isteyen veyahut da
Türkçeyi bildiği hâlde savunmasını kendini en iyi ifade edebildiği dilde yapmak
istediğini söyleyenlerle ilgili herhangi bir istatistik yok elimizde, böyle bir
envanter tutulması da söz konusu değil, o yüzden size bu konuda bir rakam verme
imkânım yok.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Neden ihtiyaç duydunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Tuncel’in sorduğu soru, tabii…
OKTAY VURAL (İzmir) – Demek
ki siyasi, ihtiyaç yokmuş.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – …avukatlarla ilgili soruşturmaların nasıl yapılacağı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmekte ve hangi hâllerde tutuklama yapılacağı,
hangi hâllerde arama yapılacağı, avukatlara dönük aramaların, soruşturmanın ve
kovuşturmanın nasıl yapılacağı yasalarda belirtilmiştir. Bu adli soruşturmayı
yürüten görevliler de bu yasalar çerçevesinde vazifelerini yapmaktadırlar.
Tabii, burada usule aykırı bir şey varsa buna itiraz etmeleri onların doğal
hakkıdır ama şunu özellikle ifade etmek isterim: Kimse avukat olduğu için
soruşturmaya tabi tutulmuyor veya bir berber herhangi bir suç isnadıyla karşı
karşıya kaldığında, bir kasap suç isnadıyla karşı karşıya kaldığında,
tutuklanmasını gerektiren bir durum olduğunda kasap tutuklandı, manav
tutuklandı, berber tutuklandı diye kimse bir değerlendirme yapmıyor.
Avukatlarla ilgili veya başka sıfat taşıyan kişilerle alakalı bir suç isnadı
olduğunda, mahkemeler tutuklama yönünde karar verdiğinde de bunu, sanki
avukatlık mesleğini icra ediyor da o yüzden tutuklanıyormuş gibi yansıtmak
fevkalade yanlıştır; bir soruşturma çerçevesinde, mahkeme tarafından verilen
bir karar söz konusudur.
Yine, hastalık nedeniyle
infazın ertelenmesi hususu İnfaz Kanunu’nun 16’ncı maddesinde düzenlenmiş olup
Kanun’un 116’ncı maddesinde bulunan atıf dolayısıyla tutuklular bakımından da
uygulanabilmektedir. Bu yüzden, tutuklular bakımından erteleme kararı vermek,
yargılamayı yapan mahkemeler tarafından yapılmaktadır.
Tabii, Oslo, İmralı’yla
alakalı daha önce de söyledim; Oslo’da herhangi bir mutabakat yok. İmralı’yla
görüşmeleri zaten ifade ettik ama burada bir hususun altını çizmek istiyorum,
konuşmacılar da söyledi: Sanki Hükûmeti temsilen Hükûmetten biri görüşmüş gibi
bir değerlendirme yapılıyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başbakanımızın açıklaması da çok net, çok açık, onu
kimse çarpıtmasın.
Seçim döneminde AK PARTİ
iktidarını yıpratmak için “Hükûmetten birileri görüştü.” diye meydanlarda
konuşanlara…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı kim?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - …Sayın Başbakanımız “Hükûmetten hiç kimse görüşmedi, bundan
sonra da bundan önce de yoktur böyle.” diye açıklama yaptı. “Hükûmet”
dediğinizde Anayasa yazıyor “Hükûmet, Başbakan ve bakanlardan oluşur.” Hangi
bakan görüşmüş, bir onun ismini verin. Bizim söylediğimiz bu ama siz, kamuda
çalışan bir kamu görevlisiyle…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yolları
sen mi yaptırdın, konutu sen mi inşa ediyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - …Hükûmeti aynı kefeye koyup milleti aldatıyorsunuz, yalan
yanlış şeyler söylüyorsunuz, özellikle ifade etmek isterim. (MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya,
milletle dalga geçmeyin; milletle dalga geçiyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Tabii, cezaevlerinde, bu yasa çıktıktan sonra bu yasadan
yararlanacaklarla ilgili…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Şu anda elimizde net rakamlar yok yani bu yasadan istifadeyle
kaç kişi tahliye olacak, buna dair elimizde kesin rakamlar söz konusu değil ama
yaklaşık bir rakam söz konusu -arkadaşlar veriyorlar- 15 bin civarında bir
tahliyenin olması tahmin ediliyor. Yoksa elimizde kesin bir veri bu noktada
yok.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Bakan, duble yolları siz mi yaptınız, Hükûmet mi yaptı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sinan Oğan’ın sorusuna demin de cevap verdim. Tasarıda bir
sınırlama yok ancak bu eş ile görüşmeyle alakalı konu herkese otomatik verilen
bir durum değildir, bu tamamıyla kurallara bağlanmış bir konudur. Bu kurallara
uyanlara ancak bu uygulanacaktır. Bu kuralları ihlal edenlere uygulanması söz
konusu değildir. Bu kuralların neler olacağının bir kısmı tasarıda yazıyor,
diğerleri de yönetmelikle Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenecek ve
kamuoyuyla paylaşılacaktır. Dolayısıyla, bu kurallara uyanlar bundan
yararlanacaktır. Cezaevlerinde terör estirenler, cezaevlerinde kurallara
uymayanlar ve bu konudaki ıslah çalışmalarına, ortak şeylere katkı
vermeyenlerin bundan yararlanması kesinlikle söz konusu değildir, bunu
özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, disiplin ve tazyik
hapsi almış olanların cezasının infazı ertelenmeyecektir çünkü bu cezalar
kişiyi bir hususta zorlamaya yönelik cezalardır. Bu nedenle, tasarıda getirilen
cezanın infazı hükümlerinden yararlanamayacaklardır. Bunları da o kapsamda ifade
etmek isterim.
Tabii, şimdi, savunmayla
alakalı hususta bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum. Kanunda
“Meramını anlatacak derecede Türkçe bilmeyenler olursa yargılama sırasında ne
yapacağız?” sorusuna bir cevap veriliyor. Bunların kendilerini savunma hakkı
var mı? Var. O zaman nasıl olacak Türkçeyi bilmiyorsa? Onu öngörmüşüz, kanuna
bir düzenleme koymuşuz. Meramını anlatacak kadar bilemiyorsa, Türkçeyi biliyor
ama meramını ifade edecek kadar bilmiyor, o zaman ne yapacak? Ona dair de bir
düzenleme koymuşuz. Ama, herhangi bir vatandaşımızın “Ben kendimi başkaca bir
dilde daha iyi savunabilirim, hakkımı, hukukumu daha iyi arayabilirim.” deme
ihtimalini göz ardı etmiş olabiliriz. Bizim, Hükûmet olarak, Parlamento olarak,
devlet olarak bunu vaktinde öngörüp böyle birileri çıktığı zaman, “Ben samimi
olarak, gerçekten buna ihtiyaç duyuyorum, bu haktan istifadeyle kendimi daha
iyi savunacağım diye düşünen biri çıktığı zaman ona ne diyeceğiz?” sorusuna bir
cevap bulmamışız. Kanunda yer alan hüküm, esasında buna cevap mahiyetini de
taşıyor ama uygulama bu anlamda bir değerlendirme yapmadı. O zaman, samimi
olarak bu işten faydalanmak isteyenlere bu imkânı vermek hukuk devletinin de
gereğidir. Esasında, bu Parlamentoda bunu tartışmak da doğru bir şey değildir.
Biz esasında bir yanlışı düzeltiyoruz. Daha önce yapılması lazım gelen bir
doğruyu gecikmiş olsa da yerine getirmiş oluyoruz. Bir yandan samimi olarak
istifade etmek isteyenlere imkân veriyoruz, öte yandan da bunu değişik
nedenlerle istismar etmek isteyenlerin elinden de istismar oyuncağını alıyoruz.
Yapılan işte bir yanlışlık yok. (CHP sıralarından “Nasıl alıyorsunuz?” sesleri)
Doğru olan bir işi yapıyoruz
ama siz buna katılmayabilirsiniz.
Benim söyleyeceklerim bundan
ibaret. Milletimiz de bunun hepsini görüyor, sizi de bizi de dinliyor,
değerlendirmesini yapacaktır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Nerede dinliyor, millet kapatalı üç saat oluyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Lozan’la ilgili olarak da bir sayın milletvekilinin ifadesi
oldu. Tabii, Lozan’daki azınlıklar din esaslı azınlıklar olup bunlar
gayrimüslim vatandaşlarımızdır. Etnik yapıya dayalı bir azınlık söz konusu
değildir.
Teşekkür ediyorum.
Diğer sorulara yazılı cevap
vereceğim.
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ediyorum.
Şimdi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan “Bölümlerde ben konuşacağım.” dedi ama konuşmadı.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Bölüm de bitti.
BAŞKAN – Ben bilemem, o Sayın
Bakanın kendi tercihi yani.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Hatırlatıyoruz sadece, demin “konuşacağım.” dedi.
BAŞKAN – Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Yeni madde ihdasına ait üç
adet önerge vardır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, kanunun 1’inci maddesini işleme alamazsınız çünkü Anayasa’nın
4’üncü maddesine göre değiştirilmesi teklif edilemez bir hususu buraya
getirdiniz. Anayasa’nın 4’üncü maddesine göre değiştirilmesi teklif dâhi
edilemeyecek husus, devletin dili Türkçedir, 3’üncü madde. Dolayısıyla, buraya
getirilen savunmanın Türkçe dışındaki bir dille yapılması hususu, devletin dilinin
Türkçe olması kuralının değiştirilmesidir. Dolayısıyla, Anayasa’nın
değiştirilmesi dahi teklif edilemez bir maddesini değiştiren, onunla ilgili
teklif getiren bir kanunu burada görüşmeye alamazsınız, bu Anayasa’ya aykırı.
Bu konuda hem sizin tavrınızı öğrenmek istiyorum -hukukçu kimliğinizle de- hem
de Genel Kurulun, Meclisin tavrını görmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
21.51
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
22.13
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Evet, Sayın Şandır,
talebinizle ilgili usul tartışması açacağım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, usul tartışmasından önce…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Usul
tartışması değil yani Anayasa’mıza göre, cari hukukumuza göre…
BAŞKAN – Görüşümü belirteyim,
ondan sonra isterseniz…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Anladım… Sizin tavrınız netleşmedi.
BAŞKAN – Tavrımı
söyleyeceğim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Sizin tavrınıza dayalı olarak usul tartışması açacağız.
BAŞKAN – E tavrımı söyleyeceğim
o zaman.
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, tavrınızı söylemeden önce bizim fikrimizi öğrenmeniz gerekmektedir. Ona
göre tavrınızı ortaya koymanız gerekmektedir. Biz bunun Anayasa’ya ne derecede
aykırı olduğunu…
BAŞKAN – Sayın Bal, biraz
önce Sayın Şandır fikirlerini söyledi. Onun için “Usul tartışması açacağım.”
dedim. Fikirlerinizi öğrenelim, sonra görüşümü…
FARUK BAL (Konya) – İzin
verin, gerekçemizi anlatalım, ondan sonra kararınızı siz açıklayın.
BAŞKAN – Ama bunun yolu usul
tartışması açmaktan geçiyor. Usul tartışması açacağım. Ben de onu söylüyorum.
FARUK BAL (Konya) – Aleyhte…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Aleyhte…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Lehte…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Lehte…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Aleyhte, aleyhte…
BAŞKAN – O zaman kendi aranızda
anlaşın, ona göre şey yapayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Anlaşma
diye bir şey yok!
BAŞKAN – O zaman tutanakları
isteyeceğim, ara vereceğim.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Lehte…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Aleyhte…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Lehte efendim.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Lehte Başkanım.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sayın Batum, aleyhte…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, sayın başkanlar; ya anlaşacaksınız ya ara verip tutanakları
isteyeceğim, başka yapabileceğim bir şey yok ki…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Efendim, en önce biz istedik.
BAŞKAN – Ne yapmam gerekiyor?
Şimdi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Her
gruptan bir kişi konuşsun. (Gürültüler)
BAŞKAN – Tamam, itiraz
etmiyorum söylediğinize, bir şey söylemiyorum ki ben.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – En
önce biz istedik.
BAŞKAN - Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.14
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
22.38
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Usul tartışması için söz
sırasını okuyorum:
“Başkan – Ona göre usul
tartışması…
Faruk Bal – Aleyhte…
Oktay Vural – Aleyhte…
Mehmet Günal – Lehte…
Hasip Kaplan – Lehte…
Dilek Akagün Yılmaz –
Aleyhte…
Oktay Vural – Anlaşma diye
bir şey yok!
Mehmet Doğan Kubat – Lehte…
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) –
Aleyhte…
Ahmet Aydın (Adıyaman) –
Lehte efendim.”
Sıralama bu şekilde.
Dolayısıyla, yine kendi aranızda anlaşmak şartıyla Sayın Bal, aleyhte; Sayın
Vural, aleyhte…
Sayın Günal lehte istemiş ama
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Günal’ın “lehte”sini CHP’ye devredelim.
BAŞKAN – CHP’ye
devrediyorsunuz, evet.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Süheyl Hocam…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)-
Süheyl Hocam, efendim.
BAŞKAN – Lehte Sayın Batum ve
Sayın Kaplan.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, ilk söz, lehte
söz isteyen Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekilinde. (CHP sıralarından
alkışlar)
Üç dakika söz veriyorum.
Buyurun.
VII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
2.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin, Anayasa’nın değiştirilmesi dahi
teklif edilemeyecek olan 3’üncü maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işleme
alınıp alınamayacağı hakkında
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; usul tartışması
açıldığında, bazı kanunların, bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırı olup olmadığı
hususunda tartıştığımız zaman gerçekten de hukuku, işte hukuksal belgeleri,
metinleri veyahut da hukukçuların bu konuda yazdıklarını çok iyi araştırmamız
gerekiyor, incelememiz gerekiyor. Ama bu konuda en ufak bir şekilde tereddüde
gerek olmadığını düşünüyoruz. Getirilen yasanın, tasarının, 1’inci ve 2’nci
maddesi Anayasa’nın maddelerine çok açıkça aykırıdır. Hepiniz de bunu
biliyorsunuz, hepimiz de biliyoruz bunu. Anayasa’nın değişmez maddelerine
aykırı olduğu gibi Anayasa’nın eşitlik maddesine de açıkça aykırıdır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Eşitlik…
Bravo!
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– Varsayın ki… Eşitlik maddesine de kesinlikle aykırıdır. Neden aykırıdır? Eğer
bunu bir savunma hakkı olarak alıyorsanız, 1’incide diyorsunuz ki: “Savunmacı
tercümanının parası devletten ödenir.” 2’ncide diyorsunuz ki: “Parasını kendisi
öder.” 2’nci maddesinde diyorsunuz ki: “Bu alanda düzenleme yapılıncaya kadar
tercümanını bulur, evinden getirir.” Şimdi, daha bu konuda, eşitlik maddesinde,
daha bu, Anayasa’ya aykırı mı değil mi, daha acaba uygun mudur, hangi, kim ne
söyleyecek, bunlara bakmaya gerek var mı? Eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.
Gelelim öbür yönüne. Şimdi,
bunu, istediğiniz kadar tevil etmeye çalışın, ben oradan -oturduğum yerden,
kusura bakmasın- laf atmak zorunda kaldım Sayın Bakana, Bekir Bozdağ’a:
“Bunları söylüyorsun, burnun da uzamadı.” dedim çünkü açıkça gözümüze baka baka
“Ne var?” diyor. “Bakın 1’inci fıkrada
‘Türkçe bilmiyorsa verilir.’ diyor, öbüründe de ‘Ayrıca’ dedik canım, bir şey
söylemedik ki onda. Bundan, nereden çıkartıyorsunuz?” diyor ‘Ayrıca’ nedir,
nedir arkadaşlar? Şunu söylüyorum: Anayasa’ya uygun olması için biz öneri
getirdik, Komisyonda da getirdik, burada da getirdik, dedik ki: “Anayasa’ya
aykırılığı giderelim. Türkiye Cumhuriyeti’nde bir tek kişi bile savunmasını
yapamıyorsa, bilmiyorsa Türkçeyi, anlayamıyorsa; bırakın anlamayı, savunmasını
yapacak ölçüde konuşamadığını düşünüyorsa biz istediği dilde konuşma hakkını,
savunma yapma hakkını verelim ama böyle, Anayasa’yı aşarak, Anayasa’nın
değişmez maddelerini aşarak, bile bile…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– “ …görmezden gelmeyelim.” dedik. Daha bu konuda Anayasa’ya aykırılık…
Size son şunu söylemek
istiyorum değerli dostlar: Sizin getirdiğiniz -açın bakın bize verilen
kitapçığa- Komisyonda sizin getirdiğiniz, AKP’nin sürekli sorduğu, İzzet
Özgenç’e bile sordular; İzzet Özgenç Komisyonda geldi ve alt komisyonda da “Bu
açıkça Anayasa’ya aykırıdır bu şekilde…”
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
– “…Anayasa’yı değiştirmeden kabul edemezsiniz.” dedi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Recep Bey, sevgili kardeşim,
lütfen kendi seçmenini kandırmak için konuş, bizleri değil. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Aleyhte söz isteyen
Faruk Bal, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle mübarek kandilinizi tebrik ediyorum.
Bu mübarek günün, Cenab-ı Allah’ın bahşetmiş olduğu, “vicdan” dediğimiz o
önemli, kutsi değere bir anlam yüklemesini temenni ediyorum.
Sayın Başkan, elbette ki
zatıaliniz de bilir, getirilen kanun tasarısında “Ayrıca sanık” diye başlayan
ifade “aslında Türkçe bildiği hâlde” kelimesini ya da ibaresini olduğu gibi
ifade eden ama aldatmak ve kandırmak için bu hâle getirilmiş bir ifadedir.
Demek ki Türkçe bildiği hâlde, iddianamenin okunması ve esas hakkındaki
mütalaanın verilmesinden sonra kişi kendi beyanına göre -arada bir ölçü yok-
dilediği dilde savunma yapacak. Hangi dille savunma yapacak? Siz de
biliyorsunuz Sayın Başkan, biz de biliyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisinin
muhterem milletvekilleri de biliyor ki kuş diliyle savunma yapmayacak,
Sanskritçeye göre de savunma yapmayacak; KCK operasyonlarında görüldüğü gibi
ana dilde savunma yapacak, Oslo’da yüzde 95 oranında mutabakata vardığınız
çerçeve içerisinde ana dilde savunma yapacak, İmralı müzakerelerinde -daha
ortaya çıkmadı, o da tırt çıkacak- buna göre savunma yapacak.
Değerli arkadaşlarım, ana
dilde savunma yapmak demek, Anayasa’nın 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesindeki iki kelimeden ibaret cümleyi açıkça ihlaldir. Yani “Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”den sonra
“Dili Türkçedir.” diyor. Yasama dili Türkçedir, yargı dili Türkçedir, kamu dili
Türkçedir. Siz buraya, “Kişinin beyanına göre -arada bir ölçü koymuyorsunuz-
dilediği dilde savunma yapacak.” demek suretiyle Anayasa’nın bu açık hükmünü
ihlal ederek değiştirilemez nitelikteki 4’üncü maddesine aykırı bir şekilde bu
tasarıyı görüştürüyorsunuz. Bu, açık seçik bir Anayasa ihlalidir ve bunu biz
biliyoruz, muhalefet biliyor, iktidar biliyor, milletimiz de biliyor. Siz bunu
yapmaya mecbur ve mahkûm hâle geldiniz. Bu, milletimizin isteği değildir; bu
bir dayatmanın ürünüdür. Bir tarafta, silahı beyninize dayamış, “Demokrasi adına
bunu istiyorum.” şeklindeki bir terör dayatmasıdır. Diğer tarafta ise, Oslo
müzakerelerinde müzakereci devletin -yüzde 95 oranında mutabakata vardığınız-
“Bu konuyu halledin.”…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) –
…talimatıdır, dayatmasıdır. Bir öbür boyutu ise Büyük Orta Doğu Projesi
kapsamında oluşturulacak, cetvelle çizilecek devletçiklerin dayatmasıdır.
Bu düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum, Sayın Başkanın tutumunun aleyhinde olduğumu ifade
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Lehte söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet,
arkadaşlar, bu Meclisin üzerinde kim var? Bu iradenin üzerinde kim var?
Allah’tan başka güç var mı? Bu Meclisin çıkardığı… Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ni bu Meclis çıkarmadı mı? 6’ncı maddesini, 14’üncü maddesini,
ayrımcılık maddesini, ana dil maddesini… Peki, Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni bu Meclis çıkarmadı mı? 14’üncü maddeyi, orada da
ana dilde savunmayı… Peki, bu Meclis bu Anayasa’yı çıkarmadı mı? 90’ıncı
maddeyi bu Anayasa’ya kim koydu? Uzaylılar mı koydu? Ecinniler mi koydu? Ruhlar
mı koydu? Buradaki milletvekilleri milletin adına irade alıp, burada oy
kullanıp Anayasa’nın 90’ıncı maddesini çıkarmadı mı? Demiyor mu uluslararası
sözleşmelerde, “Ana dilde -kendi dilinde- savunma yapmak adil yargılanma
hakkının temelidir.” demiyor mu? “En doğuştan gelen hakkıdır.” demiyor mu?
“Ücretli yaparsan seni mahkûm ederim.” diyen Avrupa Mahkemesinin kararlarını
bilmiyor musunuz?
Hukukçular çok içinizde.
Gözlerinizin içine bakıyorum ama baka baka doğruyu konuşmuyorsunuz, adalet için
konuşmuyorsunuz, insanlık için konuşmuyorsunuz, vicdan için konuşmuyorsunuz.
Bakın, Brozicek-İtalya
davası, tercüme konusunda adil yargılanmadan İtalya mahkûm edilmiş. Kamasinski
davası, Avusturya’ya karşı, aynı şeklide. Almanya’ya karşı bir dava: Federal
Alman Cumhuriyeti, Koç’a tercüme ücretini ödettiği için mahkûm edilmiş. Yani
siz ücretli olarak tercümanlık yaptıracaksınız, bari bırakın da hâkim,
savcıların da maaşını biz ödeyelim, ha? Eğer sizin vicdanınız varsa; eğer
Anayasa’nız, değişmez kurallarınız varsa; eğer hukukunuz, mevzuatınız varsa;
eğer insanlığınız varsa; eğer “Bu ülkenin 75 milyonu kardeştir.” diyorsanız,
teşvikler için bugün Sayın Bakan gönderdi, buyurun, 9 dilde broşür. Sizin
egemenliğiniz bölünmüyor mu bu teşviklerle bölgeyi peşkeş çekerken? Buyurun, buyurun,
Çince, Japonca, Arapça, İngilizce, İspanyolca, Fransızca. Sizin o zaman millî
duygularınız nereye kaçıyor? Ulusal duygularınız niye şaha kalkmıyor? Barajlar,
şirketler, madenler, altın, HES’ler, termik santraller, nükleer santraller
ayağa kalkarken böyle, Kürtçe olunca vicdanınız ayağa kalkıyor, değil mi?
Kürtler söz konusu olunca ruhunuz ayağa kalkıyor, değil mi? Bu mu Anayasa’ya
aykırılık teziniz? Bunlar Anayasa’yı bölmüyor ama bir vatandaş kendini Kürtçe
savunacak diye bölecek, değil mi?
Siz bu kafayla bu ülkeyi
bölersiniz. Bu yanlıştan vazgeçin. (BDP sıralarından alkışlar) Bu kafayla bu
ülkeyi siz bölersiniz, başka bir şey bölmez.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Elinizden gelse siz böleceksiniz. Maalesef elinizden gelmiyor.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Buyurun, bunları da size hediye ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aleyhte söz isteyen Oktay
Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikli olarak mübarek
Mevlid Kandili’ni kutluyorum. Umarım buradaki iradeler rahmetin olduğu birliğin
yönünde kalkar. Azabın olduğu, ayrılık hükümlerinin getirdiği hususlara
karşılık da inşallah, bu mübarek Mevlid Kandili’nde bu parmaklar bu vicdanla
buluşur diyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz rahmetin olduğu birlik
türküsünü söylemeye devam edeceğiz.
AHMET TÜRK (Mardin) – Ne
rahmeti ya!
OKTAY VURAL (Devamla) –
Tabii, bu mesele Kürt kökenli insanlarımızın ya da Türkçe bilmeyen
insanlarımızın sorununu çözmek değil, doğrudan doğruya KCK dayatmasıyla PKK’yla
yapılan görüşmelerin dayatması sonucunda gelmiştir ki, Sayın Bakanın bu konuda
bugüne kadar tercümanlarla ilgili hiçbir istatistiki bilgiyi bile verememesi
bunun bir sosyal sorun olmadığını ortaya koymaktadır.
Anayasa’mıza göre “Türkiye
Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” ve Sayın
Başkan, bunun değiştirilmesi teklif dahi edilemezken, bu konuda özellikle
yargılama sürecinde egemenliğin en önemli simgesi olan dilin kişilerin tercihine
indirgenmesi, bizatihi egemenliğin yok sayılması ve dilin Türkçe olması hükmünü
dışlamasıdır.
Bu bakımdan, bu getirilen
teklif, Türkçeyi dışlamak amacıyla getirilmiştir. Türkçenin bilerek ve siyasal
amaçlarla kullanılmamasını temin etmek amacıyla getirilmiştir, ki kanun
koyucunun iradesine baktığımız zaman bu iradenin arkasında olan AKP’nin grup
adına yaptığı konuşmada “Etnik toplulukların kolektif düzeyde haklarının
tanınması gerekir.” derken, doğrudan doğruya Anayasa’mızda zümreye, kişiye ve
sınıfa bırakılmasına yönelik iradeyi de bu şekilde ortadan kaldırdığını ortaya
koyuyor.
Bu bakımdan, egemenliği ifade
eden, gündeme getirilen bu konu bir sorunu çözmeye değil, siyasal anlamıyla
etnik kimlikte kolektif hakları tanımaya yönelik bir iradedir. Bu bakımdan, bu
konu “Dili Türkçedir.” hükmünü doğrudan doğruya dışladığı için bizatihi teklif
dahi edilemez.
Bu bakımdan, Türkçe dışında
herhangi bir dilde… Eğer meramını anlatamıyorsa Türkçe -zaten kanunun hükmü
vardır- özellikle Türkçeyi dışlayan ve yargılama dilinden çıkartacak olan bu
hüküm açıkça “değiştirilemez” denilen “Dili Türkçedir.” hükmünü ortadan kaldırmaya
yönelik bir girişimdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) –
Bundan sonraki süreç içerisinde, yargıda tanıdınız, daha sonra da gelip Meclis
kürsüsünde, ki egemenlik hakkını, biliyorsunuz yargı da Türk milleti adına
kullanıyor, Parlamento da, “Ben, burada,
meramımı şu dilde daha iyi anlatacağım.” diye geldikleri zaman hangi gerekçeyle
karşı çıkabileceksiniz? O bakımdan, açtığınız bu yol, yol değildir. Etnik
kimlikte bölücülüğe ve millî kimlik ekseninde de insanların ayrışmasına yol
açacak bir süreçtir.
Bu bakımdan, Anayasa’nın
“değiştirilemez” hükmüne aykırı bir irade oluştuğu için, Sayın Başkanım, bu
konu kesinlikle Anayasa gereğince değiştirilmesi teklif edilemeyecek
hükümlerdendir. Bu konuda iradenizi kullanmanızı istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın, söz talebiniz
var İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince.
Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Meclis çalışmalarında Anayasa’ya aykırılık
iddialarının ne şekilde ileri sürüleceğinin İç Tüzük’te açıkça ifade edildiğine
ve Anayasa Mahkemesinin televizyonlarda farklı dil ve lehçelerin
kullanılmasıyla ilgili 2001 yılında verdiği karara ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, usul tartışmasını
dinledik ama aslında bize referans teşkil eden, Meclis çalışmalarında, Anayasa
ve İç Tüzük olması gerekiyor. Gerek Anayasa gerekse de İç Tüzük’ümüzün amir
hükümleri, özellikle İç Tüzük’ümüzün 38’inci, 84 ve 87’nci maddeleri Anayasa’ya
aykırılık iddialarının ne şekilde öne sürüleceği, ileri sürüleceği ve bunun
nasıl değerlendirileceği çok açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Şimdi, öncelikle şunu ifade
edeyim ki burada herhangi bir dayatma yok, herhangi bir kişi, olay ya da
kurumla da alakası yok. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesiyle
Anayasa’mızın 36’ncı maddesi gereği adil yargılanma hakkını düzenliyoruz ve sadece
ana dilde savunma değil bu. Aslında, kendini daha rahat ifade edebileceği,
meramını anlatabileceği herhangi bir dil olabilir bu; Almanca olabilir,
İngilizce olabilir, Arapça olabilir, Kürtçe de olabilir. Niye karşı
çıkıyorsunuz? Burada adil yargılanma hakkının tesisinden bahsediliyor.
Yine, bu tür tartışmalar İç
Tüzük’ümüzün 38’inci maddesi gereği Komisyonda tartışıldı mı, Adalet
Komisyonunda? Enine boyuna, daha çok, daha detaylı bir şekilde tartışıldı ve
Komisyon bu tartışmalar neticesindeki önergeleri reddetti.
Yine, Genel Kurulda,
geldiğimizde, 84 ve 87’nci maddeleri gereği madde üzerine geçtiğimizde, madde
üzerinde Anayasa’ya aykırılık iddiasını verebilir -usul tartışmasıyla değil-
orada da bu görüşülür ve Genel Kurulun onayına sunulur. Gündemde olan bir
konuyu, görüşülmekte olan bir konuyu… Meclis Başkanlık Divanının zaten
inisiyatifinde de değil, Genel Kurulun onayına sunulacak. Bu tür aykırılık
iddialarının tamamen yersiz olduğunu ifade ediyorum. Kaldı ki değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkememizin çok önemli bir kararı var. Bakın, 2001 yılında
değiştirilen bir kanun var ve Anayasa hükmü aynı zamanda. Orada, televizyonlara
farklı dil ve lehçelerin kullanılmasıyla ilgili yayın yapmayla ilgili bir imkân
tanıyor 2001 yılında, bizden önceki dönemde, yine aynı şekilde özel kursların
açılmasıyla ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
Değerli arkadaşlar, o dönemde bir yasal düzenleme yapılıyor ve buna ilişkin
olarak da Anayasa Mahkemesine gidiliyor. Anayasa Mahkemesi “Anayasa’nın 3, 4,
5, 14 ve 42’nci maddelerine aykırılık teşkil etmiyor.” diye karar da veriyor,
çok açık kararlar veriyor. Sadece bu dönemde yapılmıyor, daha önceki dönemlerde
de bu yapılıyor. O zaman 2001 yılında bu yapıldığında, o dönem yapan iktidar,
ülkeyi bölmek adına mı bunu yaptı?
BAŞKAN – Konu açıklığa
kavuşmuştur Sayın Aydın.
Teşekkür ederim.
VII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
2.- 365 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin, Anayasa’nın değiştirilmesi dahi
teklif edilemeyecek olan 3’üncü maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle işleme
alınıp alınamayacağı hakkında (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün “Anayasa’ya uygunluğun incelenmesi” başlıklı
38’inci maddesine göre “Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin
ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler.
Bir komisyon, bir tasarı veya
teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek
maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder.”
365 sıra sayılı Kanun
Tasarısı Adalet Komisyonunda görüşülüp Anayasa’ya aykırı görülmeyerek kabul
edilmiş, rapora bağlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca da sıra
sayısı alarak bastırılıp dağıtılmış ve gündeme girmiştir.
Kanun tasarısının tümü
üzerindeki görüşmelerde Anayasa’ya aykırılık iddiaları öne sürülmüştür ancak
tasarının maddelerine geçilmesinin oylanmasında maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
Tasarının bölümlerinin
görüşülmesinde bölümdeki her bir madde için Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle
maddenin reddini, metinden çıkarılmasını teklif eden önergeler
verilebilecektir.
İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine
göre, tasarının belli bir maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle
reddini isteyen önergeler, diğer önergelerden önce oylanacaktır.
Görüldüğü gibi, tasarının
Anayasa’ya aykırı görülmesi hâlinde gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda
reddedilmesine imkân tanıyan hüküm ve yöntemler bulunmaktadır. Bu nedenlerle,
Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilen bir maddenin Başkanlığımızca resen
işlemden kaldırılması mümkün bulunmamaktadır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
tavrınız devamı yönünde mi?
BAŞKAN – Evet, tavrımı
açıkladım Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) - Teklif
edildi, ne olacak o zaman?
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Ceza
Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili
Adil Kurt'un; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet
Komisyonu raporları (1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956)
(S. Sayısı: 365) (Devam)
BAŞKAN - Malumları olduğu
üzere “Görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açılacağı” İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü
fıkrası hükmüdür.
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre “Yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla katıldığı
önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge
verilebilir.”
Bu nedenle, önergeyi okutup
komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, on dört üyesiyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1.
Maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 1- 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun 58. maddesinin 2 ve 3. fıkraları yürürlükten
kaldırılmıştır.”
Bülent Tezcan Dilek Akagün Yılmaz Kazım Kurt
Aydın Uşak Eskişehir
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
İstanbul Kırklareli Zonguldak
BAŞKAN - Önce Komisyon
üyelerini de davet edin lütfen.
Evet, Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Salt çoğunluğumuz olmadığından katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Evet, Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1. Maddesinden
önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1- 5271 Sayılı Kanunun
67. Maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiş ve 63. Maddesinin birinci fıkrasında yer
alan “verilebilir” ibaresi “verilir” şeklinde değiştirilmiştir.
(7) Bilirkişi raporlarının çelişki içermesi
hâlinde, bu çelişkinin giderilmesi yolundaki taraf talepleri karşılanıp mevcut
çelişki giderilmeden söz konusu raporlar hükme esas alınamaz.”
Dilek Akagün Yılmaz Bülent
Tezcan Turgut Dibek
Uşak Aydın Kırklareli
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Ali İhsan Köktürk
İstanbul Eskişehir Zonguldak
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan salt çoğunluğumuz
olmadığından.
BAŞKAN – Salt çoğunluk
olmadığı için Komisyon önergeye katılmadığından işlemden kaldırıyorum.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1.
Maddesinden önce gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Bülent
Tezcan Turgut Dibek
Uşak Aydın Kırklareli
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Ali İhsan Köktürk
İstanbul Eskişehir Zonguldak
Madde 1-
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100’üncü maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(5)
Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği, tedavisi, iyileşmesi, bakımı
için başkalarının desteğine ihtiyacı
bulunduğu tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca
düzenlenen rapor üzerine saptanan şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı
verilemez.
Tutuklama
kararı verilmesinden sonra maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık
nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği,
tedavisi, iyileşmesi, bakımı için
başkalarının desteğine ihtiyacı bulunduğu tam teşekküllü hastanelerin sağlık
kurullarınca düzenlenen rapor üzerine saptanan tutuklu sanıkları hakkında
tutuklama nedenleri ortadan kalkmış kabul edilerek tahliyelerine karar verilir.
Kararda
ilgilinin tabi olacağı yükümlülükler kendisine tebliğ edilir. Şüpheli veya
sanık tarafından, tedavi ve bakımının devamı süresince bulunacağı yer mahkemeye
bildirilir.
Şüpheli
veya sanığın sağlık durumu, sağlık kurulu
raporunda belirtilen sürelerde, belli bir süre belirtilmemişse altışar
aylık dönemlerde raporu veren sağlık kuruluşu veya aynı nitelikteki bir başka
sağlık kuruluşu tarafından değerlendirilerek ilgili mahkemeye bildirilir.
İnceleme sonuçlarına göre iyileştiği belirlenen şüpheli veya sanık hakkında bu
maddenin 1, 2 ve 3’üncü fıkrasında koşullara göre mahkemece yeniden karar
verilir."
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Salt çoğunluğumuz olmadığından
katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
1’inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır…
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, 4’üncü madde ihdasımız daha vardı. O
okunmadı, üç tanesi okundu.
BAŞKAN –
1’inci maddeden sonra yeni madde ihdasına dair önergeniz var, onu okuyacağız
efendim.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ha, 204.
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde 3 adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
365 sıra
sayılı kanun tasarısının 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasının "04/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202’nci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir" şeklinde değiştirilmesini,
Tasarının
1’inci Maddesi ile eklenen 4’üncü fıkrasının "Meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilip bilmemesine bakılmaksızın, sanığa, yargılamanın soruşturma
ve kovuşturma aşamalarında savunmaya yönelik hususlar, tercüman vasıtasıyla
tercih ettiği dilde anlatılır ve kişi yargılamanın tüm aşamalarında savunmasını
tercih ettiği dilde sözlü ve yazılı olarak yapar." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sırrı Sakık Pervin Buldan Murat Bozlak
Muş Iğdır Adana
Halil Aksoy Hasip Kaplan
Ağrı Şırnak
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve
1’inci maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202 nci maddesinde
yapılmak istenen değişiklik Anayasa’ya aykırı olduğundan aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde
202- (1) Yeterince Türkçe bilmediğini beyan eden sanık ve mağdura bedeli devlet
tarafından karşılanmak üzere mahkemece tercüman tayin edilir. Bu hak kötüye
kullanılamaz.
(2)
Engelli olan sanık ve mağdur hakkında yargılama sürecini anlayabilmesini
sağlayacak önlemler bedeli devlet tarafından karşılanmak üzere mahkeme
tarafından alınır.
(3) Bu madde
hükümleri soruşturma evresinde şüpheli, mağdur ve tanıklar hakkında da
uygulanır.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Uşak Zonguldak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bedii Süheyl Batum
Kırklareli İstanbul Eskişehir
TBMM
Başkanlığına
365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun Tasarısının 1. Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Oktay Vural Celal Adan Ali
Halaman
İzmir İstanbul Adana
S. Nevzat Korkmaz Enver Erdem Mehmet Erdoğan
Isparta Elâzığ Muğla
Oktay Öztürk Atila Kaya Mesut
Dedeoğlu
Erzurum İstanbul Kahramanmaraş
Lütfü Türkkan Mehmet Günal
Kocaeli Antalya
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Diğer imza sahipleri okunmadı.
KÂTİP ÜYE
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Pardon, gerekçenin altında kalmış…
Kemalettin Yılmaz Sinan Oğan
Afyonkarahisar Iğdır
BAŞKAN
- İlk 5 imza yeter, tamam, gerek yok.
Sayın
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Atila Kaya, İstanbul Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
ATİLA
KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz
değişiklik önergesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına, Grubum
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda dil sorunuyla ilgili uluslararası
düzenlemelerin başında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Adil Yargılanma
Hakkı başlıklı 6’ncı maddesinin (3)’üncü fıkrasının ikinci bendindeki hüküm yer
almaktadır. Bu düzenlemeyle, aynı hükümleri öngören bir diğer düzenleme Medeni
ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 14’üncü maddesinin (3)’üncü
fıkrasında bulunmaktadır. Bu hükümler uyarınca, her sanık duruşmada kullanılan
dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde, bir tercümanın yardımından parasız
olarak yararlanmak hakkına sahiptir. Dikkat etmek gerekir ki her iki madde de
duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde sanığın bir tercümandan
faydalanacağı yönündedir. Bu bağlamda, CMK’nın 202’nci maddesi her iki sözleşme
bakımından da Türkiye'nin üzerine düşen yükümlülükleri karşılamaktadır. Bu
maddelerin değiştirilmesinin bu bağlamda herhangi bir hukuki zemini yoktur. Bu
değişiklik talebi tamamen siyasi saiklerle, PKK dayatmalarının, teröristbaşıyla
yürütülen müzakerelerin bir sonucu olarak gündeme gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, terör örgütüyle yürütülen pazarlıkları örtmek maksadıyla son
günlerde dolaşıma sokulan birtakım kelimeler var, efsunlu kelimeler var.
Bunlarla ilgili en küçük bir itirazda nasıl bir linç kampanyasına maruz
kalacağınızı tahayyül bile edemezsiniz. Emin olun ki bu linç kampanyası, otuz
yıldır dağlarda, hain pusularda Mehmetçiğimizi ekin gibi biçen, şehirlerde
bebeklerimizi paramparça eden, genç kızlarımızı otobüslerde cayır cayır yakan
PKK’lı teröristlerin görmediği bir linç kampanyası olur. Bu efsunlu
kelimelerden birisi, belki de en önde geleni “barış”tır.
Buradan
soruyorum değerli milletvekilleri: Kim barışıyor, kiminle barışıyor, barışın
tarafları kimlerdir? Bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşayan ve yaşamaya
devam edecek olan insanlarımız arasında bir savaş var da biz mi bilmiyoruz?
Tabii ki böyle bir savaş yok; yalnızca, güneydoğuda, dağlarda ve şehirlerde
inlerine saklanmış, pusuya yatmış 3-5 bin sırtlan sürüsü var; kalleşçe pusu
kuruyor, mayın döşüyor ve öldürüyor. Bunun adı “savaş” değildir değerli
milletvekilleri, bunun adı “terör”dür ve teröristlerle, bırakın barış yapmayı,
pazarlık dahi yapılması söz konusu olmamalıdır. Ahlaksızca, hayasızca
sürdürülen terörle ancak mücadele edilir ve varlık sebebi, vatandaşlarının can
güvenliğini sağlamak olan devletin yapması gereken de budur. Kendi dağlarını
eşkıyalara teslim eden, üstelik ona hayat hakkı tanıyan bir yapının, o terörün
elebaşlarıyla, siyasi uzantılarıyla masalarda oynaşan bir anlayışın barıştan,
müzakereden, çözümden söz etmesi açıkça bir yetki aşımıdır, millete ait bir
yetkinin fiilî bir durum yaratarak kullanılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, efsunlu kelimelerin diğerleri, daha doğrusu diğer ikisi
“çözüm” ve “müzakere”dir. Yine buradan soruyorum, çözülmek istenen, çözümden
kastedilen nedir? Müzakere edilen kimdir? Toprak anlaşmazlığı mı vardır arada?
Mesele toprak ise herkes bilsin ki, Türk milleti bu topraklarda var olmanın
bedelini ödemiş bir millettir.
Değerli
milletvekilleri, söyleyeceğim şudur ki ortada bir savaş yoktur, karşılıklı
ordular yoktur, savaşan iki millet yoktur. Ortada yalnızca bir savaş olduğunu
millete ezberletmek isteyen, şimdilerde aralarına İslamcı Kürtçülerin de
katıldığı eski tüfek dönek Marksistlerden, bir kısım büyük sermaye
sahiplerinden ve bazı medya patronlarından oluşmuş sivil, gönüllü PKK
müfrezeleri vardır. Bu savaş, adı geçen PKK müfrezelerinin Türkiye’yle bitmeyen
savaşıdır.
Yüce
Meclise seslenerek diyorum ki Türk milletinin birliği ve egemenliği Türkiye
Büyük Millet Meclisine emanettir. Bu emanete sahip çıkmak, hukuka, tarihe ve
Türk milletine karşı her parti, bakan, milletvekili, medya ve kendini Türk
milletinden sayan her yurttaş için kutsal bir namus borcudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLA
KAYA (Devamla) – Bu anlayış içerisinde önergemizin kabulünü teklif ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 365 Sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve
1’inci maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202’nci maddesinde
yapılmak istenen değişiklik Anayasa’ya aykırı olduğundan aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde
202- (1) Yeterince Türkçe bilmediğini beyan eden sanık ve mağdura bedeli devlet
tarafından karşılanmak üzere mahkemece tercüman tayin edilir. Bu hak kötüye
kullanılamaz.
(2)
Engelli olan sanık ve mağdur hakkında yargılama sürecini anlayabilmesini
sağlayacak önlemler bedeli devlet tarafından karşılanmak üzere mahkeme
tarafından alınır.
(3) Bu
madde hükümleri soruşturma evresinde şüpheli, mağdur ve tanıklar hakkında da
uygulanır.
Bedii Süheyl Batum (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Süheyl Batum Eskişehir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi
tasarının 1’inci maddesi üzerinde CHP grubu adına önergemiz hakkında söz almış
bulunuyorum.
Müsaade
ederseniz ilk önce şunu söylemek istiyorum: Burada çok çok önemli bir tasarıyı,
çok çok önemli 1’inci ve 2’nci maddeyi konuşuyoruz. Bunları konuşurken ilk önce
özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Burada Sayın Bekir Bozdağ’ın ve Sevgili
Recep Özel’in birtakım beyanlarını izledim ve bunları da üstelik hem Mümtaz
Soysal’ın kitabına hem de Ömer Suha Aldan’ın bazı söylediklerine dayandırdılar.
Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, Alfred Nobel dinamiti bulmuş. Dinamiti
bulurken de istemiş ki iyi amaçlarla, insancıl amaçlarla kullanılsın ama
dinamit adam öldürmek, insan öldürmek
için kullanıldı. Şimdi ben de inanıyorum ki Mümtaz Soysal da kitabını yazarken
insanlar ilim öğrensin, irfan öğrensin, bilim öğrensin diye yazmıştı ama Bekir
Bozdağ’ın hiçbir şey anlamadığını ve hiçbir şey anlamadan bazı cümleleri arka
arkaya getirerek arkadaşlarını kandırmak için kullanacağını anlasaydı, emin
olun ki kitabı yırtar atardı. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi
aynı şeyi de Sevgili Recep Özel için söylüyorum: Ömer Suha Aldan bizim
görüşlerimizi açıklamak için yani insanlar Türkçe bilmiyor, kullanamıyor,
anlayamıyor diye, savunma hakkını ellerinden almayalım diye birtakım şeyler
söyledi önergemiz doğrultusunda ama Sevgili Recep Özel onu anlamadı. Bunları
anlamayacağını ve arkadaşlarını kandırmak için kullanacağını bilseydi emin olun
o sözleri de söylemezdi.
Değerli
arkadaşlar…
AHMET
YENİ (Samsun) – Siz anlıyorsanız…
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – Biz anlıyoruz, anlıyoruz, önergemizi de vermişiz.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sezgin Tanrıkulu, Sezgin Tanrıkulu?
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) – Şöyle sıranızın arkasına bir bakın bakalım, bir bakın kimler
var orada.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, bugüne kadar getirdiğiniz birçok
konuda Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunduk. Şimdi, bugün tekrar
söylüyorum; Anayasa’ya açıkça aykırı. “Neden?” mi diyorsunuz? Değerli
arkadaşlar, mevcut 202’nci maddeyi hepimiz söyledik, herkes söyledi. Ne diyor?
“Sanık veya mağdur Türkçe bilmiyorsa” diyor, “…meramını anlatacak ölçüde Türkçe
bilmiyorsa…” Şimdi, siz buna şöyle dediniz: “Türkçe bilse bile…”
MEHMET
METİNER (Adıyaman) – Aynen, aynen.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – “Ya, böyle şey olur mu?” dedik “Türkçe bilse bile…”
MEHMET
METİNER (Adıyaman) – İstediği dilde.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – “Aynen” diyor. Bunu aynen yanlış olur diye siz
Komisyonda değiştirdiniz, milletvekiliniz onu bile bilmiyor.
Şimdi,
“’Türkçe bilse bile’ olmaz.” dediniz, Komisyonda değiştirdiniz, yaptığınız şu:
“Ayrıca sanık…” ve bir de söylemişsiniz hemen ardından “…tercümanının da
parasını kendisi öder.” Bu ne demek arkadaşlar?
(1)’inci
fıkrada yazmışsınız açık açık “…meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilmiyorsa” (4)’üncü fıkrada eklemişsiniz “Ayrıca…” Yani nasıl ayrıca? Yani
hangi durumlarda ayrıca? Şöyle diyorsunuz: “Söylemedik ki ama açıkça söylemedik
ki.” Türkçede çok güzel laflar var, biri bunu yapsa “Deve kuşu gibi kafasını
kuma gömmüş” derler, “Görünmüyor zanneder.” derler. Koskoca Bakanlık, koskoca
Türkiye Büyük Millet Meclisi kafasını deve kuşu gibi kuma gömüp de “Söylemedik
ki ama ayrıca dedik.” der mi, bunu söyleyebilir mi?
Değerli
arkadaşlar, grup olarak biz CHP “Kafayı kuma gömmeyin.” dedik, “Gelin, Türkçe
bilmeyen, Türkçe konuşamayan, bırakın konuşmayı, Türkçe savunmasını iyi
yapamayacağını beyan eden, düşünen kişiye bile savunma hakkını verelim.” dedik.
“Hayır” dediniz, “Hayır.” Ne diyorsunuz? “Biz ayrıca diye bir ibare koyarız...
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Hiç de öyle değil yani.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – ...deve kuşu gibi kafayı kuma gömeriz; nasıl olsa
Recep Kardeşim de gelir, burada ‘Hiç öyle değil’ der, biz de mutlu oluruz, oh
hiç öyle değilmiş deriz.” diyorsunuz. Koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi
“Ayrıca” diyerek 1’inci ibarede başka şey söylerken yapar mı?
Sevgili
arkadaşlar, BDP gerçekten bu yönde tutarlı ve samimi bir parti ve Anayasa’ya
Sayın Bakandan ve sizlerden daha saygılı. Neden?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – Bize, anayasa çalışmaları sırasında en açık düzenleme
getirdiler anayasaya. Dediler ki: “Anayasada bir düzenleme yapalım ve ‘istediği
dilde savunma yapsın’ diyelim, ‘tercih ettiği dilde savunma yapsın’ diyelim.”
Siz ne diyorsunuz? “Gerek yok, ayrıca dedik ya.”
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sezgin Tanrıkulu öyle demedi ama.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani bunun Anayasa’ya aykırılığını
bile bile görmezden gelme hakkımız yoktur, deve kuşu olmaya hiç hakkımız
yoktur. İçinizde isteyen bakanlar bile olsa.
Hepinize
saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
365 sıra
sayılı kanun tasarısının 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasının "04.12.2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202 inci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir" şeklinde değiştirilmesini,
Tasarının
1 inci Maddesi ile eklenen 4’üncü fıkrasının "Meramını anlatabilecek
ölçüde Türkçe bilip bilmemesine bakılmaksızın, sanığa, yargılamanın soruşturma
ve kovuşturma aşamalarında savunmaya yönelik hususlar, tercüman vasıtasıyla
tercih ettiği dilde anlatılır ve kişi yargılamanın tüm aşamalarında savunmasını
tercih ettiği dilde sözlü ve yazılı olarak yapar." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Evet arkadaşlar, bu Meclis 12 Eylül’de kapatıldı. Bu Mecliste
bulunan partilerin en başında Cumhuriyet Halk Partisi ve MHP ve sizin izinden
geldiğiniz bazı partiler Zincirbozan’a çekildi. Generaller oturdu buraya ve
sıkıyönetim mahkemelerini kurdular ve anayasalarını, yasalarını yaptılar.
Yaptıkları ilk iş 2932 sayılı Yasa’yla Kürtçe ana dilini yasaklamak oldu. Sonra
5 No’lu Diyarbakır Cezaevinin işkencehanelerinde –Leyla Zana burada, Ahmet Türk
burada- birçok arkadaşımız, analar çocuklarına “Nasılsın?” diyemedi kendi ana
dillerinde. Bu zulmü estirdiler, bu zulmün bugün burada estirildiğini
görüyoruz. Burada darbeciler yok, burada generaller yok, burada asker yok,
militarizm yok, askerî vesayet yok, zorbalık yok. Fikir konuşuyoruz ama
zihniyetin yansımasını görüyoruz. Militarist bir zihniyeti sosyal demokrasiyi
savunanlarda görmek utanç vericidir, utanç vericidir. (BDP sıralarından
alkışlar)
MHP
işkencelerden geçti, aynı cezaevlerinde aynı sırada Halil Aksoy’la, Sait Kaya
Erzurum Cezaevinde beraber yattınız. Orada görmediniz mi bir ana bir çocuğuyla
kendi dilini konuşamıyordu. Gözlerinizi görün, vicdanlarınıza bakın, bu mübarek
kandil gününde vicdanınızı, dininizi, imanınızı, izanınızı, terazinizi doğru
kurun.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sen de öyle, sen de.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Ve size şunu söylüyoruz: Bir önerge veriyoruz, diyoruz ki:
“Ana dilde savunma polis, jandarma yakaladığı anda başlar.” Polis, jandarma
yakaladımı niçin yakalandığını ona ana dilinde söyleyecek. Niye yakalandığını
bilmeyen birini götüreceksiniz, sonra hakkında delilleri toplayacaksınız, sıcağı
sıcağına, hatta özel yetkili mahkemelerin, o sıkı yönetimlerin devamı
mahkemeler binlerce sayfa Kürtçe dinleme tutanakları tutacak, o Kürtçe dinleme
tutanakları çevrilecek Türkçeye ve aleyhe delil olacak ve ondan sonra da
savunmasını yapamayacak, iddianame dava açacak, ee ondan sonra lütfen paranı
verirsen savunma yapacaksınız. Nerede bunun adaleti? Nerede bunun adil
yargılaması? Nerede bunun bağımsız mahkemesi?
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Sakin, sakin…
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Nerede bunun tarafsız mahkemesi? Nerede hukuk? Nerede insan
hakları? Nerede demokrasi? Allah’ım görün işte, işte Türkiye’nin Büyük Millet
Meclisi bu! (Gürültüler)
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Yakında Türkiye Cumhuriyeti’ni bırakmayacaksınız!
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi aklını yitirmiş! İzanını yitirmiş!
Vicdanını yitirmiş! Her şeyini yitirmiş! Bize paramızla savunma yaptıracak gücü
göremiyoruz!
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey bırakmayacaksınız!
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Bize paramızla savunma yaptıracak bir güç göremiyoruz ve biz
bu parayı ödemeden kendi ana dilimizle savunma da yapacağız, kendi ana
dilimizle eğitim de yapacağız, televizyonumuz da olacak, okullarımız da olacak!
Yeter ya! Yeter! Biraz vicdan… Biraz vicdan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Kürt kökenli insanları öldürdünüz.
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Şimdi, ben size Avrupa Mahkemesinin kararlarını mı okuyayım?
Tercüme parasını ödediği için mahkûm olan ülkeleri mi okuyayım? Bırak onu,
iddianameyi anlamadığı için ve yeterince anlamadığı için mahkûm olan Avrupa
ülkelerini mi okuyayım?
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Neden tercüme ettirmişler, neden?
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Bırakın onu, size zorluk çıkarılan şeyleri mi okuyayım? Yani
bu ülkenin egemenliği, tapusu 75 milyonun değil mi? Ya bu 75 milyonun içinde
15-20 milyon vatandaşımızın da hissesi yok mu? İstiklal Savaşı’nda beraber
değil miydik? Bizim günahımız bin yıl beraber mi olmak? Beraber yollarda mı
olmak? Beraber İstiklal Savaşı’nda mı olmak? Malazgirt’ten bu yana beraber olmak
günahımız mı? Bizim günahımız bu mu, söyler misiniz? Kardeşliğimizin nedeni bu
mu, söyler misiniz?
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Kardeşlik diye diye ulus devleti batıracaksınız!
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Ne bu hakaretler? Duymadığımız hakaret kalmadı.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Siz bize hakaret ediyorsunuz!
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Duymadığımız küfür kalmadı. Duymadığımız… İnsanlığımızdan
yitirdiniz. Yeter artık diyoruz, yeter! Yeter, yeter, yeter diyoruz! Hakikaten
yeter. Yani şunu biraz izana çekin, izana. Biraz vicdana gelin, vicdana. Biraz
elinizi vicdanınıza koyun.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Ne ulus bırakacaksınız ne devlet bırakacaksınız. Yazıklar
olsun!
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Bu mübarek günde herkes elini vicdanına koyması lazım.
Öncelikle bunu söylüyoruz. Önergemizi kabul edersiniz, etmezsiniz ama biz doğru
bildiğimiz yolda, hak yolumuzda, hakkımızı savunmaya devam edeceğiz diyorum.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Tarhan.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Hatip “Hakaret gördük.” diye diye
karşısında kim varsa hakaret etti. Sosyal demokrat bir partinin militarizmle iş
birliği yaptığını söyledi. Bu Mecliste de sosyal demokrat olduğunu iddia eden
parti herhâlde biziz.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Tarhan, iki dakika, sataşma nedeniyle.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bir dakika Sayın Başkan.
Darbenin
çocukları ve gerçek militaristler, neofaşistlerle iş birliği yapanlar bize
militarist diyemez, öncelikle onu söylüyorum ve grubumuz adına Sayın Birgül
Ayman Güler konuşacak.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Hepsini iade ediyoruz.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Faşizmin anası sizsiniz. “Faşist” diyorsunuz, gidin aynada
kendinize bakın.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Güler.
İki
dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Lütfen,
yeni sataşmaya mahal vermeden…
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) - Sayın Başkanım, üç
dakika vermiyor musunuz? Niye iki dakika oluyor?
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – “Üç dakika.”diyorsunuz, iki dakika nereden çıktı?
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Söz vermiyor musunuz Sayın Başkan? Çağırıldım sandım.
BAŞKAN –
“Buyurun.” dedim.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Üç dakika veriyorsunuz, uygulamanız üç.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Başkanım, niye üç dakika vermiyorsunuz? Yani bu kadar hakarete
nasıl cevap verecek?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, ortamı germeyin. Lütfen yeterli süre
verin, gerilmesine zemin hazırlamayın.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Deminki uygulamanız hep üç dakikaydı.
BAŞKAN –
Üç dakika efendim, sataşma nedeniyle.
Buyurun
Sayın Güler.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Burada herhâlde şimdiye kadar böyle konuşmalar
duyulmamıştır. BDP Grubundan Sayın Akat’ın yaptığı konuşma kanımızı dondurdu.
Sanki başka bir devletin parlamenteriydi, bize “Siz.” diye diye inanılmaz
şeyler söyledi.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Devletin değil, Türkiye’nin parlamenteriyim.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – AKP’nin, Türk ulusunu tarihten silmeye, Türk
vatandaşlığını tarihten silmeye dönük olan girişimlerinde BDP’yle nasıl iş
birliği yaptıklarını onun konuşmasında gördük.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) – Yok öyle bir şey.
OKTAY
VURAL (İzmir) – AKP-BDP koalisyon zaten!
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – Öyle bir şey nasıl yok? Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
vatandaşlık maddesi için partiniz ne önerdi arkadaşlar? “Türk vatandaşlığı”nı değil,
“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı”nı öneriyorsunuz. Başbakanınız salı günü
“Bizim temelimiz Anasırı İslam’dır.” diyor.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – “Türklük ırkçılıktır.” diyor.
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Doğru söylüyor.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – “Ve biz bunu
tarihten sileceğiz.” diyor. Burada büyük Türk milleti önünde yemin ettiniz,
büyük Türk milleti önünde yemin ettiniz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) – Biz ulusalcı değiliz, biz ırkçı değiliz. O Anayasa’yı
değiştireceğiz.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – O büyük ulusa parti olarak, tek tek şahıs olarak ihanet
ediyorsunuz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) - Anayasa’yı size rağmen değiştireceğiz.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – Sosyal demokrasiye “militarizm” demek ha?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sosyalist Enternasyonaldan da kovduracağız; merak
etmeyin. Hem burada ulusalcılık yapıp
hem dünyada solculuk yapamazsınız.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – Kürt milliyetçiliğini bana “ilericilik” ve
“bağımsızcılık” diye yutturamazsınız. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Türk
ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eş değerde gördüremezsiniz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Biz asla milliyetçi değiliz, siz ulusalcısınız,
ulusalcısınız!
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, AKP ve BDP iş birliğinin yaptığı
şey tektir. Türkiye’de Kürt sorunu yoktur. Türkiye’de siz sorunu Türk sorunu
yaptınız.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sizi Sosyalist Enternasyonaldan da attıracağız, hiç merak
etmeyin.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Vallahi, Türkiye’de sizin faşist anlayışınız var.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (Devamla) – Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra meşru
müdafaa hakkı için saldırıdayız. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hodri meydan! Hodri meydan!
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Şu anda en büyük bela sizsiniz! “Sosyal demokrat” lafını bir
daha kullanmayın.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Ne konuşuyorsun be!
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Hadi oradan! Yürü yerine! (CHP ve BDP sıralarından gürültüler)
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Buradan beni kovacak pozisyonda değilsiniz.
Sayın Başkan, görüyor musunuz?
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen…
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Beni yerime davet etme pozisyonunda değilsiniz siz. Ne demek
yahu?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Hadi! Hadi! Hadi!
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) - Efendim, hem hakaret ediyorlar hem ondan sonra da
arkalarını dönüyorlar. Yok böyle bir şey! Özür istiyorum. Özür dilemesini
istiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Hadi oradan!
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Ne özrü ya?
BAŞKAN –
Sayın Güler, oturun lütfen.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Senden mi özür dileyeceğim? Çok beklersin! Hadi!
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Türk ulusundan siz özür dileyeceksiniz.
BAŞKAN –
Sayın Güler, lütfen oturur musunuz.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – O hareket nedeniyle özür dileyecek. “Hadi! Hadi! Hadi!”
deme hakkı yoktur. Bakın, Türk ulusuna hakaret ediyorsunuz…
BAŞKAN –
Doğrudur, anladım da ne yapabilirim Sayın Güler? Ben “Yerinize oturun.” demek
durumundayım.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Kişisel olarak da hakaretleri önlemiyorsunuz.
BAŞKAN –
Lütfen… Ne yapmam gerekir? Yapayım, söyleyin yapayım, lütfen.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Uyarınız efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sözünü kesmeniz gerekiyor.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – “Hadi! Hadi! Yürü! Yürü!” Bu hareket ne? Bu hareket ne?
BAŞKAN –
Anladım da ne yapmam gerekiyorsa yapayım Sayın Güler.
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Ya, sizin hareketiniz ne? Geçsene!
BAŞKAN –
Lütfen oturun Sayın Milletvekili.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Hareketle hakaret ediyorsunuz. Grubumuza hakaret ediyorsunuz.
(CHP ve
BDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.33
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK
BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
AYLA AKAT
(Batman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Akat, sataşma nedeniyle söz istemiştiniz ancak gürültü ve kavga nedeniyle
ara vermek zorunda kaldım. Sataşma nedeniyle sözün, 69’uncu madde gereğince
aynı oturum içerisinde verilmesi gerekir ama söz vermek için -yerinizden
lütfen, kürsüye davet edemiyorum- yerinizden aynı süre içerisinde söz
vereceğim.
Buyurun,
iki dakika söz veriyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Batman Milletvekili Ayla Akat’ın, sosyal
demokrat kimliğiyle siyaset yapan ana muhalefet partisinin militarist bir tutum
içinde olduğuna ilişkin açıklaması
AYLA AKAT
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle
şunu belirtmek lazım, sanırım biz, bu Parlamentoda görüşülen yasa teklifleri ya
da tasarıları dolayısıyla her konuştuğumuzda bugüne kadar duymadığınız, bugüne
kadar işitmediğiniz, bugüne kadar tanık olmadığınız birtakım gerçekliklere
işaret edeceksiniz ve sanırım biz her gerçekliğe işaret ettiğimizde de bu
gerçekliğin oluşmasında tarafı olan herkesin kanı donacak ve biz gerçekten
sizlerin kanını dondurmaya devam edeceğiz, bu birincisi.
İkincisi,
bizim Türk halkıyla ilgili hiçbir sorunumuz yok, aynı zamanda Türkçeyle ilgili
bir sorunumuz da yok, Türkçe konuşuyoruz, Türkçe eğitim gördük. Bizim
sorunumuz, dilimizin, kimliğimizin, kültürümüzün inkâr edilmesi, bizim
sorunumuz bunun yok sayılmasında, bizim sorunumuz faşist anlayışla. Ve dünyanın
hiçbir coğrafyasında hiçbir sosyal demokrasi anlayışı ezilen kimliklerin
üzerine böyle milliyetçi, militarist bir söylemle gitmemiştir. Eğer bu konuda
tuttuğumuz aynadan bu Parlamento çatısı altında sosyal demokrat kimliğiyle
siyaset yapan ana muhalefet partisi rahatsız olduysa önce kendi içerisindeki tutarsızlığı
gidermek durumundadır.
Anayasa
Uzlaşma Komisyonunda bir vatandaşlık tanımı sunma noktasında Uzlaşma
Komisyonunun takvimini belli ölçülerde meşgul eden ve kendi içerisinde
tutarlılık barındırmayan iki ayrı öneriyle gelen ana muhalefet partisi, bugün
Anayasa’da vatandaşlık tanımı noktasında sorumluluğunun gereğini yerine
getirmiş partimize yönelik tavrını da tekrar gözden geçirmek durumundadır. Bu
ülkenin farklı etnik kimliklerden, dinlerden ve inançlardan oluştuğunu biz
defalarca kez dile getirdik, yine dile getiriyoruz. Eğer yapılacaksa yeni bir
anayasa, eskinin devamıysa sözümüz yok ama yeni bir anayasa yapılacaksa bu
etnik kimlikleri, dinleri, inançları tanıyan ve bu inançların da anayasaya
kendilerini bağlı hissedebilecekleri bir vatandaşlık tanımının yakalanması,
ortaklaşılması, üzerinde uzlaşılması gerektiğinin bir kez daha altını
çiziyoruz. Kimseye bir şey yutturmak niyetinde de değiliz, biz gerçeklerin
ifadesiyle bugüne kadar gelebildik, bugünden sonra da bu noktada rolümüzü
oynamaya devam edeceğiz.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Akat.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, iki dakika da bana vereceksiniz
muhtemelen.
BAŞKAN –
Bir saniye açtıracağım.
Sayın
Tarhan, buyurun.
11.- Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal demokrat kimliğine söylenen hiçbir
sözü kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal
demokrat bir partinin ne kimliklerle, ne etnik kimlik üzerinden ne mezhepsel
kimlik üzerinden siyaset yapmadığını, yapamayacağını burada açıklamak
istiyorum; birincisi.
İkincisi;
biz, eşit yurttaşlık temelinde tüm taleplerin karşılanması konusunda herhangi
bir tartışma olmaması gerektiğini düşünüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
ana muhalefet partisi olarak.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Bugün yapılan ne peki?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Buna ilişkin önergemiz de çok açık ve nettir. İktidar
partisi milletvekilleri tarafından bile daha ileri bir metin olduğu
söylenmiştir yani burada amacın demokrasi, eşit yurttaşlık olmadığı, iktidar
partisi milletvekilleri tarafından da salt bir pazarlık aracı olarak bu metnin kullanıldığı
ortaya konulmuştur. Ancak, Meclis çatısı altında, ana muhalefet partisine
sürekli olarak hedef gösterilerek ve hakarete varan söylemler kullanılarak
incitici, acıtıcı ve küçük düşürücü ifadeler kullanılmasını kabul edemeyiz.
Grubum adına söylenen tüm sözleri, hakaret içeren tüm sözleri buradan şiddetle
kınıyorum. Bizim sosyal demokrat kimliğimize söz söyleyecek birisini bu Meclis
çatısı altında görmediğimi ve söylenen hiçbir sözü kabul etmediğimi, iade
ettiğimi, “militarist” söylemini -özellikle kimlerle iş birliği yapıldığı
dikkate alındığında- iade ettiğimi bildirmek isterim buradan.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Güler, Sayın Tarhan açıklama yaptı gereği kadar zaten.
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Çok küçük bir açıklama…
BAŞKAN –
Efendim?
BİRGÜL
AYMAN GÜLER (İzmir) – Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN –
Böyle bir uygulamamız yok. Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder'in; Hakkari Milletvekili Adil Kurt'un; İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu raporları
(1/708, 2/240, 2/262, 2/373, 2/539, 2/934, 2/955, 2/956) (S. Sayısı: 365)
(Devam)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının
1’inci maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge
vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 365 sıra sayılı tasarının 1. maddesi oylamasının “Açık oylama” şeklinde
yapılmasını arz ve talep ederiz.
Celal
Adan, İstanbul? Burada.
Oktay
Vural, İzmir? Burada.
Faruk
Bal, Konya? Burada.
Nevzat
Korkmaz, Isparta? Burada.
Mehmet
Günal, Antalya? Burada.
Mesut
Dedeoğlu, Kahramanmaraş? Burada.
Zühal
Topcu, Ankara? Burada.
Mehmet
Erdoğan, Muğla? Burada.
Adnan
Şefik Çirkin, Hatay? Burada.
Enver
Erdem, Elâzığ? Burada.
Oktay
Öztürk, Erzurum? Burada.
Alim
Işık, Kütahya? Burada.
Mehmet
Şandır, Mersin? Burada.
Sinan
Oğan, Iğdır? Burada.
Emin
Çınar, Kastamonu? Burada.
Seyfettin
Yılmaz, Adana? Burada.
Erkan
Akçay, Manisa? Burada.
Ruhsar
Demirel, Eskişehir? Burada.
Murat
Başesgioğlu, İstanbul? Burada.
Münir
Kutluata, Sakarya? Burada.
Sümer
Oral, Manisa? Burada.
Kemalettin
Yılmaz, Afyonkarahisar? Burada.
Yusuf
Halaçoğlu, Kayseri? Burada.
Atila
Kaya, İstanbul? Burada.
BAŞKAN –
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, 365 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin
açık oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 315
Kabul : 251
Ret : 64 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mine Lök Beyaz Tanju Özcan
Diyarbakır Bolu”
Böylece
1’inci madde kabul edilmiştir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Yeni
madde ihdasına dair bir önerge vardır, okutup Komisyon salt çoğunlukla
katıldığı takdirde işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve
1. Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde
2.- 5271 Sayılı Kanununun 204. Maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(2) Bu
madde hükmü sadece görülmekte olan oturuma ilişkin uygulanır. Sonraki
oturumları kapsayacak şekilde duruşma yasağı getirilemez. Bu yasak müdafiye
uygulanamaz."
Dilek Akagün Yılmaz Bülent Tezcan Turgut
Dibek
Uşak Aydın Kırlareli
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Ali İhsan Köktürk
İstanbul Eskişehir Zonguldak
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
Önce
Komisyonu davet edelim.
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Adalet Komisyonunun değerli
üyelerini davet ediyorum.
Efendim,
sadece 4 üye katılmıştır, salt çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılamadığı için önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
2’nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, gelişlerine göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve
2. maddesiyle 5271 sayılı kanuna eklenen geçici 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde
2- 5271 sayılı kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici
Madde 1-(1) Bu Kanunun 202. Maddesinin 1. fıkrasında tayin edileceği belirtilen
tercümanlar, İl Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede
yer alan kişiler arasından seçilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin
yönetmelik bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren bir ay içinde Adalet
Bakanlığı tarafından çıkarılır. Yönetmelik çıkarılıncaya kadar tercüman tayini
Hakim ve Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılır.”
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Bülent Tezcan
Zonguldak Uşak Aydın
Turgut Dibek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bedii Süheyl Batum
Kırklareli İstanbul Eskişehir
TBMM
Başkanlığına
365 sıra
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun Tasarısının 2. Maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Celal Adan Oktay Öztürk S. Nevzat Korkmaz
İstanbul Erzurum Isparta
Enver Erdem Mehmet Erdoğan
Elazığ Muğla
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Önergemiz vardı.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Bizim de önergemiz vardı.
BAŞKAN –
Yok önergeniz 2’nci maddede, 3 ve 4’te
var.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – 2’de de vardı.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili… (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Ara verin Sayın Başkan, ihtilaf var.
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.57
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 00.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK
BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
365 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 24 Ocak 2013 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.03