DÖNEM: 24 CİLT: 40
YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
53’üncü
Birleşim
16 Ocak 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Berat Çonkar’ın, Türkiye’nin Afrika kıtasına yönelik açılım
politikasına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Akdeniz Üniversitesi ve Sosyal Güvenlik İl
Müdürlüğünde yaşanan gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, köy korucularının sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ili Ardanuç Adliyesinin kapatılması
nedeniyle vatandaşların yaşadıkları mağduriyetlere ve bu yanlış karardan bir an
önce dönülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Gebze Organize Sanayi Bölgesinde iş gücü
kaybını azaltmaya yönelik olarak Kuzey Marmara ve TEM girişinden Gebze’nin
kuzeyine bir girişin verilmesinin doğru olacağına ilişkin açıklaması
3.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, son zamanlarda devlet hastanelerindeki taşeron
şirketlere işe alınmada AKP’ye üye olma kriterinin arandığı iddialarının doğru
olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
4.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın değerli bir devlet adamı olduğuna ve kendisine
Cenab-ı Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
5.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının üreticiye hayvan başına verdiği destekteki kesintilere ilişkin
açıklaması
6.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, Balıkesir Tıp Fakültesi Hastanesinin
eksikliklerine ilişkin açıklaması
7.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fırat’ın, Hükûmetin Kürt sorununu çözmek için başlattığı
süreçte engellerle karşılaşılabileceğine ve Türkiye’nin birlik ve beraberliğini
isteyen herkesin bu konuda Hükûmete destek olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, ağır kış şartları nedeniyle bozulan köy
yollarının ve altyapıların desteklenmesi için ek ödeneklere ihtiyaç olduğuna ve
bu konuda Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
9.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon ili Vakfıkebir ilçesinde
bulunan Osman Tan İlköğretim Okulunda öğrencilerin yaşadığı sıkıntılara ve
okulların fiziki şartlarının düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, üretici fiyatıyla tüketici fiyatı arasında fahiş
bir fark olduğuna ve Hükûmetin bu konuda ne gibi önlemler almayı düşündüğünü
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
11.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin
ifadelerine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 19 milletvekilinin, arı yetiştiriciliği ve bal
üretimi yapan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/463)
2.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı ve 19 milletvekilinin, Çukurova bölgesindeki pamuk
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/462)
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman ve 19 milletvekilinin, imam-hatip liselerinde okuyan
öğrencilerin eğitim sonrası karşılaşacakları sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/464)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
(10/434) esas numaralı, pamuk tarımı ve pamuk üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş
oldukları Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16
Ocak 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
(10/333) esas numaralı, nişasta bazlı şekerin insan sağlığına etkisinin ve
şeker pancarı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Ocak 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ
Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine, 297 ve 394 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Malatya Milletvekili
Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 3
Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/1059, 1/689) (S. Sayısı: 393)
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, YURTKUR kredisi kullanan öğrencilere ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/13054)
2.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/13055)
3.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın
cevabı (7/13056)
4.- Batman Milletvekili
Ayla Akat’ın, Batman’da petrol arama ve sondaj çalışmalarının yol açtığı
sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/13323)
5.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de konut ve işyerlerindeki elektrik
sayaçlarının değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/13324)
6.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’de elektrik dağıtım hizmetlerinde yaşanan
sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/13325)
7.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Kırklareli’nin bir beldesinde yapılması
planlanan termik santrallere ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/13744)
8.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Yusufeli Barajı santralinin inşası sebebiyle
yerleşim yerini değiştirmek zorunda kalacak olan vatandaşlara,
Artvin’in
Yusufeli ilçesinin yeni yerleşim yerinin jeolojik etütlerine,
Çoruh Enerji
Planı sonucunda su altında kalan tarım arazilerine,
Çoruh Enerji
Planı sebebiyle yerleşim yerini değiştirmek zorunda kalan vatandaşların
sayısına,
Çoruh Enerji
Planı’ndaki barajların aktif hacimlerine,
İlişkin soruları
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14070), (7/14072),
(7/14078), (7/14079), (7/14084)
9.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Gediz Havzası’ndaki erozyonla mücadele
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/14082)
10.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç’un, Sakarya’nın Sapanca ilçesindeki bazı taşınmazların
2/B kapsamında değerlendirilmediği iddiasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/14089)
11.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Bakanlık adına yayın yapan Web TV ve Kurumsal
TV’ye ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/14388)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar, 7 Ocak 2013 tarihinde
Zonguldak Kozlu Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen kazaya,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, balıkçılık sektörü ve
balıkçıların sorunlarına,
Muş Milletvekili Demir Çelik, belediyelerin İller Bankasındaki
paylarıyla ilgili sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, tarımsal amaçlı
sondajlara takılacak sayaçlarla ilgili uygulamanın kaldırılıp
kaldırılmayacağını öğrenmek istediğine ve sulama birliklerinde çalışan
işçilerin durumuna,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, savcılık mesleğinin
önemine ve savcıların bugün içinde bulundukları tabloya,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Silivri Cezaevinde bulunan
bazı tutuklu ve hükümlülere gönderilen yeni yıl kartlarının adres
yetersizliğinden iade edildiğine,
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, İğneada’daki longoz
ormanlarının neden Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından Ramsar Sözleşmesi
kapsamında değerlendirilmediğini öğrenmek istediğine,
Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, Gaziantep Kalesi’nde çökme
meydana geleceği konusunda uyarı yapılmasına rağmen hiçbir önlem alınmamasının
nedenini ve Gaziantep çiftçisinin sulu tarıma geçebilmesi için enerji
fiyatlarında bir indirim yapılmasının düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek
istediğine,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin’in Arhavi ilçesi
Kamilet Vadisi’ndeki Taşlıkaya HES Projesi inşaatına,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba¸ infaz koruma memurlarının
sorunlarına,
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar
çiftçisinin yer altı sularından yararlanması koşullarına,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Adana’nın Karataş ilçesindeki
ovada kullanılan, yağmur sularını denize pompalayan 5 pompanın arızalı olması
nedeniyle Devlet Su İşlerinden çözüm beklediklerine ve yer altı sularına sayaç
takılmasına,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, TÜRK TELEKOM’a ait bazı
taşınmazların satıldığı ya da kiralandığı yönünde medyaya yansıyan iddialara ve
TARGEL Projesi kapsamında istihdam edilen ziraat mühendisi ve veteriner
hekimlerin sorunlarına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve 25 milletvekilinin, kanun
hükmünde kararnameler sonrasında ortaya çıkan devlet yapısı ve kadrolarıyla
ilgili sorunların (10/459),
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 19 milletvekilinin, Türkiye’de
yerel medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının (10/460),
Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve 19 milletvekilinin, Türk
toplumunun yapısını tehdit eden medya ve dizi gerçeğinin yarattığı sorunların
nedenlerinin (10/461),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu’nun, Filipinler Senatosu
ve Yolsuzluk Karşıtı Güneydoğu Asya Parlamenterlerinin ev sahipliğinde 30
Ocak-3 Şubat 2013 tarihlerinde Filipinler’in başkenti Manila’da düzenlenen
Yolsuzluk Karşıtı Parlamenterler Küresel Örgütü 5’inci Küresel Konferansı’na
katılması hususuna,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan bir heyetin, İngiltere Parlamentosu Avam Kamarası Dış İlişkiler Komitesi
Başkanı Richard Ottoway’in vaki davetine icabetle İngiltere’ye resmî bir
ziyaret gerçekleştirmesine,
İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkereleri kabul
edildi.
CHP Grubunun, 13/11/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök
ve 26 milletvekili tarafından Haymana kaplıcalarının ilçe ve ülke ekonomisine
daha fazla katkı sağlayabilmesi için sorunlarının araştırılarak çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilen Meclis araştırması önergesinin (555 sıra no.lu), Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 15 Ocak 2013
Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, (2/978) esas
numaralı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan (6/37),
19’uncu ” ” (6/108),
51’inci ” ” (6/203),
52’nci ” ” (6/204),
62’nci ” ” (6/236),
65’inci ” ” (6/241),
84’üncü ” ” (6/295),
94’üncü ” ” (6/320),
98’inci ” ” (6/324),
106’ncı ” ” (6/343),
111’inci ” ” (6/354),
118’inci ” ” (6/370),
125’inci ” ” (6/378),
168’inci ” ” (6/497),
169’uncu ” ” (6/499),
173’üncü
sırasında bulunan (6/511),
178’inci ” ” (6/520),
179’uncu ” ” (6/523),
180’inci ” ” (6/524),
181’inci ” ” (6/525),
206’ncı ” ” (6/577),
214’üncü ” ” (6/603),
228’inci ” ” (6/634),
243’üncü ” ” (6/671),
305’inci ” ” (6/768),
334’üncü ” ” (6/809),
389’uncu ” ” (6/881),
469’uncu ” ” (6/971),
470’inci ” ” (6/972),
471’inci ” ” (6/973),
472’nci ” ” (6/974),
473’üncü ” ” (6/975),
474’üncü ” ” (6/976),
475’inci ” ” (6/977),
476’ncı ” ” (6/978),
499’uncu ” ” (6/1004),
500’üncü ” ” (6/1005),
501’inci ” ” (6/1006),
502’nci ” ” (6/1007),
527’nci ” ” (6/1033),
528’inci ” ” (6/1034),
597’nci ” ” (6/1121),
606’ncı ” ” (6/1130),
629’uncu ” ” (6/1156),
631’inci ” ” (6/1158),
641’inci ” ” (6/1168),
649’uncu ” ” (6/1176),
650’nci ” ” (6/1177),
670’inci ” ” (6/1199),
671’inci ” ” (6/1200),
672’nci ” ” (6/1201),
718’inci ” ” (6/1250),
794’üncü ” ” (6/1335),
795’inci ” ” (6/1336),
Esas numaralı sözlü sorulara, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu cevap verdi.
Soru sahiplerinden İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, Adana Milletvekili Ali Halaman,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz, cevaplara
karşı görüşlerini açıkladılar.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu da bu görüşlerle ilgili
açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/650) (S. Sayısı: 339) görüşmeleri
tamamlanarak,
4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Başta Terörizm ve Örgütlü Suçlar Olmak
Üzere Ağır Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/288) (S.
Sayısı: 91) görüşmeleri tamamlanarak,
5’inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu raporları (1/500) (S. Sayısı: 152),
6’ncı sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/609) (S. Sayısı: 286),
7’nci sırasında yer alan, Uluslararası Bitki Koruma Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporları (1/335) (S. Sayısı: 72),
Yapılan açık oylamalarından sonra kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 16 Ocak 2013 Salı günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 20.01’de birleşime son verildi.
Mehmet
SAĞLAM
Başkan
Vekili
Özlem
YEMİŞÇİ Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
Tekirdağ Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No: 73
II.- GELEN KÂĞITLAR
16 Ocak 2013 Çarşamba
Raporlar
1.- Türk Silahlı Kuvvetleri
Disiplin Kanunu Tasarısı ile Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün Askerlik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili
Aydın Ağan Ayaydın’ın Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi; İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve 34 Milletvekilinin Askerlik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Milli Savunma
Komisyonu Raporu (1/730, 2/680, 2/1056, 2/1084) (S. Sayısı: 394) (Dağıtma
tarihi: 16.01.2013) (GÜNDEME)
2.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/728, 1/719) (S. Sayısı: 395) (Dağıtma tarihi:
16.01.2013) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı ve 19 Milletvekilinin, Çukurova bölgesindeki pamuk
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/462) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.01.2012)
2.- Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan ve 19 Milletvekilinin, arı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/463) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.01.2012)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 19 Milletvekilinin, İmam Hatip Liselerinde okuyan öğrencilerin
eğitim sonrası karşılaşacakları sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/464) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.01.2012)
16 Ocak 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, cevap süresi
yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz Türkiye’nin Afrika kıtasına yönelik açılım politikasıyla ilgili
söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Berat Çonkar’a aittir.
Sayın
Çonkar, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Berat
Çonkar’ın, Türkiye’nin Afrika kıtasına yönelik açılım politikasına ilişkin
gündem dışı konuşması
AHMET
BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin
Afrika’ya açılım politikası konusunda söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
54
ülkenin bulunduğu ve 1 milyardan fazla insanın yaşadığı Afrika, birçok
ülkesinde kaydedilen hızlı ekonomik büyüme, demokrasiye geçişte yakaladığı
ivme, doğal ve insani kaynaklar açısından sahip olduğu potansiyel ile umut
vadeden bir kıta olarak dünya sahnesindeki yerini almaktadır. 2000-2010 yılları
arasında dünyanın en hızlı büyüyen 10 ekonomisinden 6’sı Afrika’dadır. 1989’da
kıtada sadece 3 ülkede demokrasi varken, bugün bu sayı kıta ülkelerinin üçte
1’ini aşmıştır.
21’inci
yüzyılın ikinci yarısı “Afrika Yüzyılı” olarak görülmekte, küresel sahnede yeni
bir aktör olarak Afrika, tüm dünya devletleri için önem arz etmektedir. Bugün
dünyanın güçlü ülkeleri Afrika’nın kaynakları için yarış hâlindedirler.
Özellikle de Sahra’nın güneyindeki Afrika’ya, kısa adıyla SAGA’ya, önümüzdeki
yıllarda ilginin daha da yoğunlaşacağı, bu bölgede rekabetin daha da artacağı
mutlaktır. Bu çerçevede, Sahra Altı Afrika ve genelde Afrika kıtası, ülkemizin
dış politikasında da öncelikli bölgelerden biri hâlini almıştır.
Değerli
milletvekilleri, SAGA ülkeleriyle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler ağı
örülmesi amacıyla uygulamaya başladığımız “Afrika’ya Açılım Politikası”
sürecinde ülkemiz, kıta ülkeleri tarafından örnek ülke ve güvenilir ortak
olarak görülmektedir. Kıtayla olan tarihî geçmişimiz bu noktada çok önemlidir.
Osmanlı
İmparatorluğu 16’ncı yüzyıldan itibaren bölgede yeni palazlanmaya başlayan
Avrupa sömürgeciliğine karşı bir güç olarak mücadele vermiş, yerel halklara
maddi ve manevi destek sağlamıştır.
Ecdadımız
da bugün bizler de ikili ve çok taraflı ilişkilerimizde ortak menfaat alanları
oluşturulmasına ve ortaklık bağının güçlendirilmesine özen gösterdik. Bugün
Afrika’ya ilgi duyan ülkelerin çoğunun, Afrika’nın temel sorunlarına kalıcı
çözümler üretmekten ziyade bu ülkelerin zenginliklerinden pay alma peşinde
olmaları Türkiye’mizi bu ülkelerden farklı kılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin kıtaya yaklaşımındaki insani boyut çerçevesinde,
bölge ülkelerine insani ve teknik yardımlarda bulunuyor, kalkınma programlarına
destek veriyoruz. Bugün Somali politikamızı tamamen insani temeller üzerine
bina ediyoruz.
Sayın
Başbakanımızın Ağustos 2011’de Somali’ye yaptıkları ziyaret, Kasım 2011’de
Mogadişu Büyükelçiliğimizin açılması ve Türk Hava Yollarımızın Mart 2012’de
Somali seferlerine başlaması hep bu çerçevede hayata geçirilmiştir. 2011 yılı
yazında hayatta kalma mücadelesi veren Somali için, sadece milletimizin gönüllü
bağış miktarı 500 milyon TL olmuştur. Tamamen insani boyutta yürüttüğümüz bu
politika, ülkemizin kıtadaki ve dünyadaki itibarına çok önemli katkı
sağlamıştır.
TİKA,
dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Afrika’da da, su kuyuları açarak,
okullar, hastaneler, yurtlar, kültür merkezleri inşa ederek, altyapı, gıda,
ilaç ve tıbbi malzeme ihtiyaçlarını karşılayarak binlerce projeyi, tamamen
insani boyutta, yerinde ve zamanında hayata geçirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Afrika’ya açılım politikamız çerçevesinde, 2005 yılında Afrika
Birliğinde gözlemci ülke statüsü kazanılmış, 2008 yılında stratejik ortak
olunmuş, Afrika ülkelerinin tamamının üst düzeyde katıldığı iş birliği zirvesi
ve gözden geçirme toplantılarıyla, Türkiye-Afrika ortaklığı sağlam bir zemine
oturtulmuş ve istikrarlı bir şekilde bugünlere gelinmiştir.
Siyasi
kararlılığımızın sonucu olarak, kıta genelinde 2009’da 12 olan büyükelçilik
sayımız 31’e ulaşırken Afrika ülkelerinin Türkiye’deki büyükelçilik sayısı da
10’dan 21’e çıkmıştır. Çok yakın dönemde büyükelçilik sayılarının karşılıklı
olarak 34’e yükseltilmesi planlanmaktadır. 2008’den bu yana sadece SAGA
ülkeleriyle üst düzeyde 41 ikili ziyaret gerçekleşmiş, Sayın Başbakanımızın
geçen haftaki Gabon, Nijer ve Senegal ziyaretleriyle bu sayı 44’e ulaşmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kararlılıkla ve titizlikle yürütülen bu
siyaset neticesinde 2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine
seçilmemiz sürecinde Afrika ülkelerinden önemli bir destek sağladık. Yalnızca
SAGA ülkeleriyle olan ticaretimiz son on yılda 10 kat artarak 7,5 milyar dolara
ulaştı. 2011 yılında tüm Afrika ülkeleri ile 17 milyar dolar olan ticaretimizi
önümüzdeki dönemde 50 milyar dolara yükseltmeyi hedefliyoruz.
Sözlerime
son verirken, bu sürecin yönetiminde aktif rol üstlenen Cumhurbaşkanımız Sayın
Abdullah Gül’e, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Dışişleri Bakanımız
Sayın Ahmet Davutoğlu’na, Dışişleri Bakanlığımız ve TİKA çalışanlarına, kamu ve
sivil toplum kuruluşlarımıza ve aziz milletimize sağladıkları katkılardan
dolayı şükranlarımı sunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Çonkar.
Gündem
dışı ikinci söz, Akdeniz Üniversitesi ve Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünde
yaşanan gelişmelerle ilgili söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Gürkut
Acar’a aittir.
Buyurun
Sayın Acar. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın,
Akdeniz Üniversitesi ve Sosyal Güvenlik İl Müdür-lüğünde yaşanan gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya’da yaşanan bazı
gelişmeleri paylaşmak için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Gündem
dışı konuşmalarda çok fırsat
bulamadığımız için birkaç noktayı sizinle paylaşmak istiyorum. Bunlardan
birincisi, Antalya Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünde doktorlarımızın yaşadığı
baskılar, yıldırma ve sürgün işlemleridir.
Özel
hastanelerin faturalarını inceleyen doktorlara,
bir hastane ile ilgili kesinti işleminden sonra İl Müdürü tarafından
“Sizin yüzünüzden bakandan fırça yedim.” denilerek ağır hakaretlerde
bulunulmuştur. Doktorlar bu durumu tutanak altına alıp şikâyet ettikten sonra
baskının dozu artmıştır. İl Müdürü, soruşturma açıp önce bir doktora disiplin
cezası vermiştir. Bu ceza Antalya İl Disiplin Kurulunca kaldırılınca, bu kez
başka soruşturmalar gündeme gelmiş, doktorlar önce ilçelere gönderilmiş, sonra
da il dışına sürgün yapılmıştır.
Bu tablo
kabul edilebilir değildir. Doktorlar gördükleri bir yanlış işlemi, fazla
ödemeyi düzeltmek istemişler, başlarına gelmeyen kalmamıştır. İl Müdürünün
görevi, özel hastanelerin faturalarının bekçiliğini yapmak değildir. Sistemde ciddi açıklar varken, faturaların
büyük bölümü kontrol edilemezken, doktorların sürgüne gönderilmesi kabul
edilebilir değildir. Bu İl Müdürü, derhâl görevden alınmalı, İl Müdürünü arayan
Bakan istifa etmeli, doktorlarımız da görev yerlerine döndürülmelidir. “Sosyal
güvenlik sistemi açık veriyor.” deyip yoksuldan prim toplayanların, özel
hastane faturalarının ödenmesini temin etmek için bunu özel takip etmesi tek
kelimeyle ayıptır.
Değerli
arkadaşlar, bir diğer konu, Akdeniz Üniversitesinde yaşananlardır. Akdeniz
Üniversitesi birtakım iddialarla, lüks makam arabalarıyla gündemdedir,
kadrolaşma ile gündemdedir. Tek tek
isimler üzerinden bir tartışma yapmak istemiyorum ancak rektörlükte, tıp
fakültesinde ve hastane yönetiminde üst düzey görevlere getirilen kişiler aracılığıyla
cemaatçi bir kadrolaşmanın gerçekleştirilmeye çalışıldığı bildirilmektedir.
Birçok iyi yetişmiş bilim adamı, üniversite ile özdeşleşmiş isimler
üniversiteden ayrılmak zorunda bırakılmaktadır.
Üniversiteler
aklın ve bilimin kurumları olmalıdır. Hazırlanan YÖK yasa taslağı ile üniversitelerin
bu kavramlardan daha da uzaklaşacağı görülmektedir. Suskun, itaatkâr
üniversiteler ve gençler isteniyor. Biz bunu istemiyoruz. Cemaat
kadrolaşmasıyla, lüks makam arabalarıyla, yolsuzlukla anılan üniversite
istemiyoruz. Bu konuların ciddi şekilde araştırılması gereklidir diye
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, birkaç cümle de Antalya’ya yapılacak stadyum ile ilgili söylemek
istiyorum. TOKİ, her yerde, şehirlerin değerlerini yandaşlara aktaran bir rant
makinesi gibi çalışıyor. Şimdi hedef Antalya’dır. Kent meydanı olabilecek başka
hiçbir yer kalmamışken “Antalya’ya stadyum yapılacak.” bahanesiyle 40 bin
metrekare alan stadyum için, 40 bin metrekare alan stadyum karşılığı ticari
arsa olarak, toplam 80 bin metrekare alan TOKİ’nin keyfine bırakılmıştır. TOKİ
arsa karşılığı inşaat yapıyor. TOKİ kamu hizmeti değil, ticaret yapıyor.
Aylardır
soruyorum “Stadyumun karşılığında ne yapılacak?” diye ama yanıt alamıyorum.
Yine önümüze 65 katlık bir rant projesi mi çıkacak? TOKİ’ye soruyorum “Gençlik
ve Spor Bakanlığına sorun.” diyor; oraya soruyorum, tek cümle bile yanıt
verilmiyor. Bu, Antalya’ya saygısızlıktır. Ben bu bilgiyi kendi kişisel keyfim
için istemiyorum. Antalya halkı stadyumun karşılığında 40 bin metrekarelik
alana ne yapılacağını öğrenmek istiyor. Bunun yanıtını bekliyoruz.
Ülkeye
turizm ve tarımsal üretim yoluyla milyarlarca dolar katkı sağlayan Antalya’ya
merkezi bütçeden kaynak ayırmayıp “çayın taşıyla çayın kuşunu vurma”
anlayışıyla, arsa karşılığı inşaat yaklaşımıyla bir tüccar gibi davranılmasını
kabul etmiyoruz. 13 ile devlet kesesinden stadyum yapılırken, en fazla vergiyi
veren Antalya’ya arsa karşılığı stadyum yapılmasını kınıyorum.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın en güzel şehirleri meydanlarıyla ünlüdür. Antalya’da kent
meydanı yapılacak başka yer yoktur. TOKİ, Antalya’ya, yeşil alan olarak kalması
gereken bütün boşluklara göz dikmiştir. Sırada Mevlana Kavşağı’ndaki TEKEL
arsası, pil fabrikası ve dokuma fabrikası arsaları vardır. Antalya, taş
ocaklarıyla, HES’lerle yağmalanmaktadır ve düşman bile gelse bu kadar tahribat
yapmaz.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Acar.
Gündem
dışı üçüncü söz, köy korucularının sorunları hakkında söz isteyen Osmaniye
Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu’na aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Türkoğlu.
3.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu’nun, köy korucularının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; bölücü, yıkıcı, ayrılıkçı terörle mücadelenin önemli bir
parçası olan geçici ve gönüllü köy korucularımızın sorunlarını dile getirerek
sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kalkınmayı
köyden başlatan genç cumhuriyetin 1920’li yıllarda idari yapısının en önemli
unsuru köy yönetimiydi. Nüfusun yüzde 80’inin köylerde yaşadığı tespitinden
hareketle çıkarılan 442 sayılı Köy Kanunu, her alana yönelik isabetli
düzenlemeler yaparken, köy muhtarını da üst düzey bir devlet görevlisi
yetkileriyle donatmıştır. Bu çerçevede köyde yaşayanların ırzını, canını ve
malını korumak gayesiyle muhtara emrinde silahlı ve jandarma gibi görev
yapabilecek köy korucuları görevlendirme imkânı getirilmiştir. Köy korucuları,
köylüyü eşkıyadan ve mahsul zamanı çapulcudan koruyacak bir kolluk kuvvetiydi.
Köy korucuları bu görevlerini muhtarlarımızla beraber başarıyla yerine
getirmişlerdir.
1980’li
yıllara gelindiğinde ise düşman mihraklar tarafından Ermeni terörünün yerine
konulan bölücü, yıkıcı PKK terörü ciddileşince devletimiz köy korucularının
hizmetine daha fazla ihtiyaç duymuş ve 442 sayılı Köy Kanunu’na 1985 yılında ek
18’inci madde düzenlemesiyle bugünkü koruculuk sistemini ilave etmiştir. 1985
yılında 22 ilde başlatılan geçici köy koruculuğu sistemi, 1987’de ilan edilen
olağanüstü hâlle devam ettirilmiş, 1992’de koruculara ücret verilmeye
başlanmış, 1993’te sistemin uygulandığı il sayısı 35’e çıkarılmış, 2008 yılında
10 bin ilave korucu alımı daha yapılmıştır.
Bugüne kadar
geçici ve gönüllü köy korucuları, asker ve polis silah arkadaşlarıyla beraber
terörle mücadelede aslanlar gibi görev yapmışlardır. Geçici ve gönüllü köy
korucuları, yaşadıkları topraklarda Türk Bayrağı dalgalansın, Türk devleti
egemen olsun istemişlerdir; topraklarımız üzerinde katil ve çakal sürüsü
çapulcuların gezmesini önlemek için bugüne kadar 1.696 şehit ve 1.916 yaralı,
gazi vermişlerdir. Köy korucularımız, aileleri ve köyleri, dinsiz, imansız,
cani, katil PKK’lıların hedefi olmuşlardır.
PKK’lı
teröristler, sadece Şırnak’ta 1987’den bu yana 52 katliam yapmışlardır. Kürt
kökenli vatandaşlarımızın adına hareket ettiğini söyleyen ama Kürt kökenli
olmayan sünnetsiz PKK’lı teröristler, yaklaşık 30 bin insanımızı acımasızca
katletmişlerdir. Korucularımız, zaman zaman canlarını, kanlarını, organlarını
kaybederken zaman zaman da kundaktaki bebeğini, bahçede oynayan çocuğunu,
evinde işini yapan karısını, yaşlı babasını annesini, delikanlı kardeşini,
çeyiz hazırlayan bacısını kaybetmişlerdir; zaman zaman da ailesini uzak
yerlerdeki akrabalarına gönderip kendileri nöbetlerine, görevlerine devam
etmişlerdir. Bölücü terörün karşısında kim varsa ar etmeden siyasi tercihlerini
bir kenara koyup onun yanında yer almışlardır. Askerlerimiz gibi, polislerimiz
gibi fedakarlık yapan, kanını, canını esirgemeyen köy korucularımız, tüm
yaşamlarını görev yaptıkları yerlerde geçirmektedirler çünkü oralar onların
memleketi. Bu yüzden 365 gün 24 saat eşkıyanın hedef tahtasındadırlar. Onun
içindir ki köy korucularımızın sorunları bir an evvel çözülmelidir. Bu husus
öncelikle iktidar partisi için, nihayet hepimiz için bir görevdir.
Köy
korucularımızın 810 ile 880 TL arasında değişen ücretleri açlık sınırının
altındadır. Bu yıl için ücret artışı da aylık 10 TL gibi komik bir seviyede
olmuştur. Bu ücretler, hem gönüllü korucularda hem de diğer korucularda en az
sözleşmeli erlere verilen ücret seviyesinde olmalıdır. 365 TL civarında olan
emekli aylıkları ise çok komik bir rakamdır. Bu rakamın da en az asgari ücret
seviyesine çekilmesi adil olacaktır. Düşük olan operasyon tazminatları askerî
personel ile eşitlenmeli, her yerde düzenli ödenmelidir. Operasyonlarda, yol
parası ve kumanya özel olarak temin edilmelidir. Sosyal güvenlikle ilgili
eksiklikler ve düzensizlikler bir an evvel giderilmelidir. Köy korucuları ve
mensubu oldukları aileler, yaşadıkları köyler, AKP’nin dünün ipsiz sapsızı,
bugünün PKK’lısını muhatap almasından rahatsızdırlar. Köy korucuları,
Büyükşehir Yasası’yla kendilerini terör örgütü ve uzantılarının siyasi anlayışına
teslim eden AKP’ye bir ders vermeye hazırlanmaktadırlar. Köy korucuları,
AKP-PKK-BDP iş birliğine rağmen Türk Bayrağı gölgesinde yaşamaya devam etme
kararlılığındadırlar. Buradan bunları sizlere iletmemi istediler ve “Bu böyle
biline.” dediler.
Türk
milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.
Sisteme
giren arkadaşlarımıza birer dakika soru imkânı vereceğim.
Sayın
Bayraktutan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Artvin ili Ardanuç Adliyesinin kapatılması nedeniyle vatandaşların yaşadıkları
mağduriyetlere ve bu yanlış karardan bir an önce dönülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvin
ili Ardanuç ilçemiz, nüfusu yaz aylarında 20 bine çıkan, kış aylarında ise 11
bin olan güzel bir ilçemizdir. Bu ilçemizin adliyesi en son HSYK’nın kararıyla
ne yazık ki kapatılmış durumdadır. Ardanuç’un Artvin iline uzaklığı 40 kilometredir,
Ardanuç’un herhangi bir köyünün de kendi ilçe merkezine uzaklığı ortalama 30-40
kilometredir. Bir kişinin ilçe merkezine inip arkasından da Artvin il
merkezindeki adliyeye ulaşması için yaklaşık gidiş geliş 150 kilometreyi aşkın
bir mesafeyi sarf etmesi gerekmektedir. Bu da 50-60 lira civarında bir
ücrettir. Davaların bir yılı aşkın bir süre sürdüğü Türkiye’de kişilerin
adliyeden erişim hizmetine ulaşması imkânsız bir tablodur. Bu nedenle, HSYK’nın
ve Adalet Bakanlığının Ardanuç Adliyesinin kapatılmasına ilişkin bu yanlış
kararından bir an önce dönmesi, orada yaşayan vatandaşlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesi açısından ivedilik teşkil etmektedir. Bu hususu
bir kere daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum Değerli Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayraktutan.
Sayın
Kaplan…
2.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan’ın, Gebze Organize Sanayi Bölgesinde iş gücü kaybını azaltmaya yönelik
olarak Kuzey Marmara ve TEM girişinden Gebze’nin kuzeyine bir girişin
verilmesinin doğru olacağına ilişkin açıklaması
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kocaeli’nin
Gebze ilçesi bir sanayi merkezi. 4 tane organize sanayi bölgesi Gebze, Çayırova
ve Darıca’nın kuzeyinde bulunmaktadır. Hem E-5’in hem TEM’in geçtiği bu
noktada, sanayinin, daha önceden Gebze’den İstanbul’a giden iş gücünün şimdi
İstanbul’dan Gebze’ye geldiği bir süreçte, sabahları ve akşamları yaklaşık bir
saatlik trafik sıkışıklığına neden olmaktadır. Bu nedenle, organize sanayi
bölgesindeki iş gücü kaybını azaltmaya yönelik olarak Kuzey Marmara ve TEM
girişinden Gebze’nin kuzeyine bir girişin verilmesinin doğru olacağı
kanısındayım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
Havutça…
3.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın,
son zamanlarda devlet hastanelerindeki taşeron şirketlere işe alınmada AKP’ye
üye olma kriterinin arandığı iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir,
Bandırma ve Edremit’teki devlet hastanelerimizde taşeron şirketlere eleman
alımında -bölgeden bize gazeteci arkadaşların bildirdiğine göre- önce, işe
başvuran yurttaşlarımızın AKP ilçe örgütlerine üye olmaya zorlandıklarını ve
oraya gittiklerini, oraya gitmeden işe alınmadıklarını gazeteci arkadaşlarımız
beyan ediyor.
Ne yazık
ki son zamanlarda “adalet”, “liyakat”, “eğitim”, “nitelik” ve “eşitlik” gibi
kavramların ötesinde “AKP’ye üye olmak” temel kriter olarak, işe alınmada,
Türkiye’de uygulanmaya başlamıştır. Bu, çok tehlikeli bir gidiştir. Bu iddialar
doğru mudur, değil midir? Bunların araştırılmasını… Ki bize bunları söyleyen
bizim partililerimiz değil, o bölgedeki gazeteci arkadaşlarımız söylüyor.
Bandırma’da
da en son 6 devlet hastanesine 6 aşçı yardımcısı alınacağı ve oraya müracaat
eden yurttaşlarımızın AKP’ye yöneldiği ifade ediliyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Havutça.
Sayın
Yeniçeri…
4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın değerli
bir devlet adamı olduğuna ve kendisine Cenab-ı Allah’tan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mustafa
Kemal Atatürk “İstiklal, benim karakterimdir.” derken geçen yıl kaybettiğimiz
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da
“İstiklal, benim vazgeçilmezimdir.” der.
Kıbrıs
Türk halkının özgürlüğünü sağlamak, bağımsızlığını temin etmek ve varlığını
yaşatmak için hayatını ortaya koyan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucu
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın ruhaniyeti önünde saygıyla eğiliyor ve Cenab-ı
Allah’tan rahmet diliyorum. Büyük idealler, iddialar ve davaların adamı
Denktaş’ın yaşarken kıymetini bilmeyen siyasetçileri de Allah’a havale
ediyorum.
Siyasette
bazen kediler farelere yedirilir. Denktaş, son zamanlarında böyle bir kaderi
yaşamak zorunda kalmıştır. Bu konuda söyleyeceğimiz tek şey, “Baht utansın.”
sözü olacaktır.
Denktaş
Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur ama onun hem kurduğu devlet hem de davası yaşıyor
ve yaşayacaktır. Unutulmasın ki kahramanlarını kahrından öldürenler, kahrolmak
kaderiyle yüz yüze gelirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın
Karaahmetoğlu…
5.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlı-ğının üreticiye hayvan başına verdiği
destekteki kesintilere ilişkin açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
hayvan başına üreticiye 225 TL destek veriyor. Bunun yüzde 5’i gelir vergisi
olarak bankaca kesiliyor. Üretici sayısı 200’ü geçtiğinde yüzde 20 ve üst
birliklere binde 2 kanuni kesinti yapılıyor, üreticinin eline 168 TL kalıyor.
2011
yılındaki uygulama tebliğiyle birlikte, üretici birlikleri, genel kurul
kararlarıyla yüzde 30 civarında kesinti yapabiliyor. Uygulamadaki aksaklık,
2012 yılındaki yeni uygulama tebliğiyle, genel kurul kararı ve çiftçinin yazılı
izni olması gerektiği belirtiliyor. 168 TL kalan üreticimize, genel kurul
kararı uygulanırsa 117 TL kalıyor. Bu üreticimiz 100 lira aidat ödüyor,
toplamda 225 liradan 17 liraya kadar düşüyoruz. Fakat, uygulama tebliğinde
belirtilmesine rağmen destek ödemeleri üreticinin hesabına yedi gün içerisinde
aktarılmıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın
Gümüş…
6.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet
Gümüş’ün, Balıkesir Tıp Fakültesi Hastanesinin eksik-liklerine ilişkin
açıklaması
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Teşekkür ederim.
Ben,
Balıkesir Tıp Fakültesiyle ilgili konuşmak istiyorum.
Tıp
fakültesi var Balıkesir’de, tıp fakültesinde acil yok, acil diye bir müessese
yok, yoğun bakım yok, onkoloji yok, radyoterapi yok, MR yok, hastaların
ihtiyaçları için laboratuvar yok; bölümler yetersiz, plastik cerrahi bölümü
yok, dışarıdan hocalar getiriliyor. Acaba diyoruz, AKP’li doktor mu
bulamıyorlar buraya atamak için?
Çok
teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gümüş.
Sayın
Fırat…
7.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın,
Hükûmetin Kürt sorununu çözmek için başlattığı süreçte engellerle
karşılaşılabileceğine ve Türkiye’nin birlik ve beraberliğini isteyen herkesin
bu konuda Hükûmete destek olması gerektiğine ilişkin açıklaması
SALİH
FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye
Cumhuriyeti zor bir süreçten geçiyor. Yaklaşık yüz yıldır çözülmeyen bir Kürt
sorunu ve buna bağlı olarak son otuz yıldır devam eden iç çatışma sonucu
ülkemizde yaklaşık 50 bin yurttaşımızı kaybettik. Nihayet, bu akan kardeş
kanının durması, anaların ağlamaması için Hükûmet bir iç barış süreci
başlatmıştır. Bu iç barış süreci çerçevesinde her türlü engellerle
karşılaşılabilinir ve Paris’te aynı engeli yaşadık. Hükûmetin bu konuda
yılmadan, bu sorunu çözmesi için çaba göstermesi gerekmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin
birlik ve beraberliğini isteyen herkesin bu konuda hükûmete destek olması
gerekiyor. Herkes diline ve eylemlerine dikkat etmek zorundadır,
provokasyonlara gelmemek zorundadır. O yüzden, ben bu konuda hükûmetin
yılmadan, çözüm için elinden gelen her türlü çabayı göstermesi için yanında
olduğumu belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Fırat.
Sayın
Doğru…
8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ağır
kış şartları nedeniyle bozulan köy yollarının ve altyapıların desteklenmesi
için ek ödeneklere ihtiyaç olduğuna ve bu konuda Hükûmeti göreve davet ettiğine
ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ili
başta olmak üzere, ağır kış şartları dolayısıyla Anadolu’nun birçok yerinde
yollar bozulmuş, sular donmuş, altyapılar hasara uğramış, insanlar mağdur
olmuşlardır. Köy yollarının ve altyapıların desteklenmesi için ek ödeneklere
ihtiyaç vardır. İktidar-muhalefet belediyeleri ayrımı yapılmadan, mağduriyet
yaşayan yerlere ve özel idarelere acil yardım yapılması gerekmektedir. Bu
yönüyle Hükûmeti göreve davet edip ilgili bakanların dikkatini çekmek
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın
Canalioğlu…
9.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, Trabzon ili Vakfıkebir ilçesinde bulunan Osman Tan İlköğretim
Okulunda öğrencilerin yaşadığı sıkıntılara ve okulların fiziki şartlarının
düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Trabzon
ili Vakfıkebir ilçemizde bulunan Osman Tan İlköğretim Okulu’nda öğrencilerimiz
eğitim öğretim görmekte sıkıntılar yaşamaktadır.
O da şu
nedenle: Okul binası yetersizdir. Okul binasının çatısı akmakta, zemin bozuk ve
yıpranmıştır. Pencereler soğuğa karşı dayanıklı değildir ve bu nedenle de bütün
başvurular boşa gitmektedir, gerekli tedbirler alınmamaktadır.
Ben
buradan Sayın Millî Eğitim Bakanımıza sesleniyorum: Sayın Dinçer, öğretmenlerin
atamasını gerçekleştiriniz ve aynı zamanda okullarımızın fiziki şartlarını da
düzeltiniz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
Acar…
10.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın,
üretici fiyatıyla tüketici fiyatı arasında fahiş bir fark olduğuna ve Hükûmetin
bu konuda ne gibi önlemler almayı düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Fahiş bir
kâr düzeni var Türkiye’de. Tarım, hayvancılık üreticisini çökerterek üretimden
soğutan ve Antalya, Muğla gibi hızla kentleşen bölgelerde tarlaları ekilmez
hâle getiren, seraları bozan, ilk fırsatta inşaat için arsaya dönüştüren bir
kâr düzeni var. Bunun da Türkiye’yi tarımsal gücünü hızla erozyona uğratıp
ithalata mahkûm ettiği, gıda güvenliği tehlikeye giren bir ülke durumuna
getirdiği çok açık. 2012’de sofralık zeytinde üreticinin fiyatı ile tüketicinin
ödediği arasında yüzde 374’ü bulan bir fark var; dudak uçuklatıcı. Limonda
yüzde 300; biber, patlıcandaki üretici fiyatı ile tüketici fiyatı arasındaki
fark yüzde 150’leri geçmiş; bu, domateste yüzde 65’te kalmış, sütte yüzde 140’a
ulaşmış, meyve fiyatlarında yüzde 80 ile yüzde 100 arasında, kırmızı ette yüzde
55’i buluyor bu fark. Böylesine bir üretici fiyatıyla tüketicinin tükettiği
fiyat arasındaki fahiş fark Türkiye’de üretimi temelden bombalamaktadır.
Hükûmet bu konuda ne gibi önlemler düşünüyor?
BAŞKAN –
Sayın Acar, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan ve 19
milletvekilinin, arı yetiştiriciliği ve bal üretimi yapan vatandaşlarımızın
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/463)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
arı yetiştiriciliği ve bal üretimi yapan vatandaşlarımızın mevcut sorunlarının
tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve yapılacak yasal düzenlemeler de
dâhil olmak üzere alınması gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın
98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
2)
Mustafa Kalaycı (Konya)
3) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
4) Atila
Kaya (İstanbul)
5) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
6) Erkan
Akçay (Manisa)
7) Necati
Özensoy (Bursa)
8) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
9) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
10) Adnan
Şefik Çirkin (Hatay)
11) Oktay
Öztürk (Erzurum)
12) Faruk
Bal (Konya)
13) Ali
Öz (Mersin)
14)
Bahattin Şeker (Bilecik)
15)
Ruhsar Demirel (Eskişehir)
16) Celal
Adan (İstanbul)
17) Tunca
Toskay (Antalya)
18) Sadir
Durmaz (Yozgat)
19) Enver
Erdem (Elâzığ)
20)
Muharrem Varlı (Adana)
Gerekçe:
Ülkemizde,
54.574 aile 5.785.371 adet arılı kovan varlığı ile arı yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Arıcılık sektörü 74,5 bin ton toplam bal üretimi ile ülkemiz
ekonomisine 372 milyon TL kazandırmaktadır.
Ülkemiz,
dünyadaki arı kovan sayısı itibarıyla 2’nci sırada, bal üretimi itibarıyla
4’üncü sıradadır. Ancak dünya bal üretiminde yüzde 5,7 paya sahip olan ülkemiz,
bal ve bal mumu dışındaki arı sütü, polen, propolis, arı zehri gibi ilaç ve
kozmetik sanayisinde kullanılan arı ürünleri üretiminde yeterli değildir.
Ülkemizde
arıcıların tamamına yakını gezginci arıcılık yapmaktadırlar. Bu süreçte
arıcılarımız birtakım bürokratik engellerle karşılaşmakta, bu engeller arıcılık
sektörünü olumsuz yönde etkilemektedir. Zaman kavramının çok önemli olduğu
arıcılık sektöründe bürokratik işlemlerin kolaylaştırılması gerekmektedir.
Arıcılığın geleceği için; ülkemizdeki arıcılığının fiilî şartlarına göre, yasal
düzenlemelerin acilen yapılması önem arz etmektedir.
Arıcıların
kullandığı malzemelerde gerekli denetimler yapılmadığı için arı sağlığında
yaşanan problemler, ülke genelinde arı sağlığı projelerinin üretilmesini ve
uygulanmasını gerektirmektedir.
Arıcılık
potansiyeli had safhada olan illerimizde üreticilerimize doğru yöntemleri
uygulama hususunda telkinlerde ve yönlendirmelerde bulunabilecek olan
uzmanların yetiştirilmesi ve istihdam edilmesi gerekmektedir. Mevcut teknik
elemanların farklı konularla da ilgilenmesi zaten yetersiz olan bu teknik
elamanların verimliliğini de düşürmektedir.
Ülkemize
yasal olmayan yollardan bal, bal mumu ve diğer arı ürünlerinin girişlerinin
engellenmesi gerekmektedir. Arının üretmediği yapay balların pazarlanmasına
müsaade edilmemelidir. Aksi taktirde, vatandaşlarımızın sağlığı açısından
tehlike arz eden bu durum arıcılıkla uğraşan vatandaşlarımız için de mağduriyet
doğurmaktadır. Bugün çam balının merkezi olan, kovan varlığı ve bal üretimiyle
ülke genelinde ilk sırada bulunan; 334 köyünde toplam 950 bin kovanla arıcılık
yapan 5.800 ailenin bulunduğu Muğla ilimizde turistik tesislerde bal adıyla
tatlandırıcıların ikram edilmesi düşündürücüdür.
Bu
bağlamda;
Arıcılarımızın
mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve yapılacak
yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken önlemlerin
araştırılması için yüce Meclisimize çok büyük görevler düşmektedir.
Yüce
Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için, Anayasa'nın 98’inci ve TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddesi uyarınca meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve talep ederiz.
2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve 19
milletvekilinin, Çukurova bölgesindeki pamuk üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/462)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin
en önemli tarım merkezlerinden birisi olan Çukurova bölgesindeki pamuk
üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli
araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi
gereken uygulamaların yerine getirilmesi hususunda Anayasanın 98’inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1)
Muharrem Varlı (Adana)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Oktay
Vural (İzmir)
4) Enver
Erdem (Elâzığ)
5) Sinan
Oğan (Iğdır)
6) Erkan
Akçay (Manisa)
7) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
8) Koray
Aydın (Trabzon)
9)
Mustafa Kalaycı (Konya)
10)
Bülent Belen (Tekirdağ)
11) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
12) Sadir
Durmaz (Yozgat)
13) Lütfü
Türkan (Kocaeli)
14)
Necati Özensoy (Bursa)
15) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
16) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
17) Emin
Çınar (Kastamonu)
18)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
19)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
20)
Mehmet Günal (Antalya)
Gerekçe:
Pamuk,
tarımı ve sanayisi ile geniş bir iş alanı sağlarken lifi ile tekstil
sanayisine, çiğiti ile yağ sanayisine, küspesi ile hayvancılık sektörüne,
ihracatı ile dış ticaretimize çok önemli katkıları olan endüstriyel bir
ürünümüzdür.
Türkiye'de
pamuk üretimi ihtiyacın oldukça altında gerçekleşmekte ve dolayısıyla tüketimi
karşılayamamaktadır. Çukurova bölgesinde üretim, son yıllarda etkili olan
hastalık ve zararlıların etkisiyle, bu bölgemizde pamuk ekiminin ekonomik
olmaktan çıkması nedeniyle düşmüştür. Bu bölgede olaydan en fazla etkilenen
ilimiz pamuk depolarından biri olan Adana ili olmuştur.
Ayrıca
pamuğun üretiminde maliyet sorunu vardır. Pamuk üretiminde ülkemiz verimliliği
dünya ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, girdi fiyatlarının artışı üretimi
azaltmakta, sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Girdi fiyatları, küçük
işletme yapısının getirdiği sorunlar, işçilik giderleri, tarıma yönelik mal ve
hizmetlere uygulanan vergi oranları üretici için önemli maliyet unsurlarıdır.
Tohumluk,
ilaç, gübre, elektrik, mazot gibi girdi kalemlerinde KDV ve ÖTV oranlarının
makul bir seviyeye çekilmesi ve tarıma verilen desteklerin artırılması
gerekmektedir. Pamukta ulusal bir politika oluşturulmazsa üretim her yıl daha
da azalacak ve pamuk ihtiyacının tamamı ithalatla karşılanacaktır. Son yıllarda
ülkemizdeki pamuk fiyatlarının dünya piyasalarının altında seyretmesi çiftçiyi
zor durumda bırakmış ve Türk tekstil sektörü yine dışa bağımlı hâle gelmiştir.
Türk
pamuğunun yüksek maliyet sorununun çözülmesi ve bu yolla üretimin artırılması
ve dünya fiyatlarıyla rekabet edilebilmesi için pamuk politikaları yeniden
değerlendirilmelidir, pamuk destekleme primlerinin tespitinde rakip ülke
koşulları ve dünya fiyatları göz önüne alınmalıdır. Ülkemizde ve özellikle
Çukurova bölgesinde pamuk üretiminde verilen destekleme primi miktarları, girdi
maliyetlerini karşılayarak pamuk üretimini kârlı hâle getirme ve teşvik etme
yönlerinden rakip ülkelere göre yetersiz kalmaktadır. Bunun sonucu olarak, son
yıllarda pamuk üretimine elverişli alanlarda başka ürünlerin tercih edilmesi
üretimdeki düşüşün en önemli nedenleri arasındadır.
Pamukta
destekleme prim ve politikaların, son dönemde olduğu gibi üreticiler tarafından
ekim yapılmadan önce haberdar olunması ve ödemelerinin de aynı dönemde
yapılması, üretimde önceden belirlilik, istikrar ve üretime teşvik açısından
önem arz etmektedir.
Pamuk
üretim ve pazarlama yapısının güçlendirilmesi ve istikrarlı hâle getirilmesi
için pamukta uzmanlaşmış kooperatif birlikleri olan ÇUKOBİRLİK, TARİŞ ve
ANTBİRLİK'in idari ve mali yapıları ile finansman imkânlarında yaşanan
sorunların çözümü için politikalar üretilmesine ve gerekli yasal düzenlemelerin
yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, tarım satış kooperatifleri ve
birliklerine, DFİF kredisi benzeri uygun faizli kredi desteklerinin
sağlanmasına devam edilmesi uygun olacaktır.
Netice
olarak;
Ülkemizin
en önemli tarım merkezlerinden birisi olan Çukurova bölgesindeki pamuk
üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli
araştırmaların yapılması, buna göre alınacak önlemlerin ve gerçekleştirilmesi
gereken uygulamaların yerine getirilmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ederiz.
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman
ve 19 milletvekilinin, imam-hatip
liselerinde okuyan öğrencilerin eğitim sonrası karşılaşacakları
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/464)
12/01/2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
“İmam-Hatip
Liselerinde okuyan öğrencilerin, eğitim sonrası karşılaşacakları sorunların
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda
belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ali
Halaman (Adana)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Alim
Işık (Kütahya)
4) D. Ali
Torlak (İstanbul)
5) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
6) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
7) Oktay
Öztürk (Erzurum)
8)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Bülent
Belen (Tekirdağ)
10)
Mustafa Kalaycı (Konya)
11)
Necati Özensoy (Bursa)
12) Celal
Adan (İstanbul)
13) Sümer
Oral (Manisa)
14) Erkan
Akçay (Manisa)
15) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
16) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
17) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
18) Emin
Çınar (Kastamonu)
19)
Cemalettin Şimşek (Samsun)
20) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
Gerekçe:
Türkiye'de
din adamı yetiştiren eğitim kurumlarının başında İmam Hatip Liseleri (İHL)
gelmektedir.
İHL
mezunları bugün, camide, resmi Kur'an Kurslarında din görevlisi veya ilahiyatçı
olarak iş bulabilmektedirler.
Ülkemizde
toplam din adamı sayısı 117 bin civarında olduğu söylenmektedir. Bu sayının 100
bin kadarının, 85 bin civarında bulunan camilerimizde görev yapmakta olduğu da
ifade edilmektedir. Her camide bir imam ve bir müezzinin görev yaptığını
varsaydığımızda, sadece camilerimizde görev yapacak din görevlisi sayısının 170
bin civarında olması gerekmektedir. Mevcut sayı ile olması gereken sayı
arasındaki fark ülkemizdeki din adamına olan ihtiyacın açık bir göstergesidir.
Camilerimizde,
özelikle de köylerde imamlık yapan din adamlarımız, cemaate namaz kıldırmak
yanında daha başka görevleri de üstlenmek durumunda bırakılmışlardır.
Nişanda,
düğünde, doğumda imamlara müracaat edilmekte, hayırlı işin Kur'an-ı Kerim'den
okunan ayetlerle süslenmesi, imamın yaptıracağı dua ile kuvvetlenmesi
amaçlanmaktadır.
Ölüm
olduğunda da yine cami görevlilerine müracaat edilmektedir. Bu hizmetleri
yerine getiren imamlar için bir mesai mefhumu yoktur; haftanın 7 gününde, günün
her saatinde asli görevi olan namaz kıldırmanın yanı sıra bu görevleri de
yüksünmeden özveri ile üstlenmek durumundadırlar. Vatandaştan gelen bu talepleri geri çevirme
lüksleri yoktur.
Hâl böyle
olunca, camilerde görevli din adamları sözüne güvenilir, sözü dinlenir kişiler
olarak bilinirler. Din adamı yaşadığı toplum içinde attığı her adıma, söylediği
her söze dikkat etmek zorundadır.
İmam,
yaptığı işin zor olduğunu bilse de, dünyanın en güzel mesleklerden birini
yaptığının bilincindedir. Çünkü imamlığın Peygamber vekilliği mesleği olduğunu
bilir.
Namaz
öncesinde cemaate, tatillerde çocuklara dinî bilgilerini aktarır, verilmesi
gerekli kutsi mesajları iletir. İmamlar sadece yaşadıkları çevredeki insanlara
değil, yabancı ülkelerden gelen turistlere de İslamiyet'in kutsi mesajlarını,
fen bilimlerine de vâkıf olarak iletebilmelidir. Bu itibarla mesleğinin gereği
olan Arapça yanında, en azından bir yabancı dili daha konuşabilmelidir.
Toplumda
bu yönleriyle âdeta önderlik rolü yüklenmiş imamlarımızın, bu role uygun bir
eğitimden geçmesi büyük önem arz etmektedir.
Zorunlu
eğitimin sekiz yıla çıkarılması ile 1997 yılından itibaren, din adamı
yetiştiren liselerin orta bölümü kaldırılmıştır. Din adamı olmak isteyen
kişilerin, bu görevin niteliğine uygun donanıma sahip olabilmesi için yeterli
altyapı eğitimini alması ehemmiyet kazanmaktadır.
Yukarıda
açıklanan gerekçelerle imam hatip liselerinde okuyan öğrencilerin, eğitim
sonrası karşılaşacakları sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN –
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun, (10/434) esas numaralı,
pamuk tarımı ve pamuk üreticilerinin sorunları-nın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Ocak 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 16.01.2013 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/434 esas numaralı
"pamuk tarımı ve pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" verdiğimiz Meclis araştırma
önergemizin 16.01.2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle Ali
Halaman, Adana Milletvekili.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pamuk üreticilerinin
sorunları hakkında grubumuz adına vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Tarımsal
potansiyeli yüksek olan ülkemizde pamuk genelde 1950’den sonra yapılan
barajlar, yer altı sularının kullanımı, fennî gübrenin kullanılması Türkiye’de
ekilebilir pamuk arazilerinin artmasına vesile olmuştur. 1955’lerden sonra
tarımla ilgili kurulan birlikler pamuğun verimini alınıp satılmasında,
sanayinin ham maddesinde, dolayısıyla ihraç edilen ürünlerin başında gelmiştir.
Uzun
yıllar pamuk ihraç ettiğimiz ülkelerden, son zamanlarda yaşanan ekonomik,
sosyal, siyasi sıkıntılardan dolayı, pamuk ithal eden ülkelerin başında
gelmekteyiz. Geçmiş yıllarda pamuk,
ihraç etmemize rağmen bugün ithal eden dünyada 2’nci ülkeyiz.
Pamuk,
Türkiye’de 1980’lere kadar çok önemli, stratejik ürün olarak sanayinin ham
maddesi olmuş, gıdanın temelini oluşturmuş, hayvan yeminin ara maddesi, yakıt
ve ısınmanın kaynağı olmuştu.
1980'lerden
sonra çıkan serbest piyasa kanunları, özelleştirmenin ön alması, Avrupa Birliği
uyum yasaları pamuk ürününü korumasız hâle getirmiş; pamukla ilgili kuruluşların
-özellikle ANTBİRLİK, ÇUKOBİRLİK, TARİŞ gibi kuruluşların- çok zayıflaması
pamuğun girdisini, dolayısıyla maliyetini oluşturan, yerli diyebileceğimiz
gübre fabrikalarının yani İGSAŞ, TÜGSAŞ, Akdeniz Gübre Fabrikasının satılması,
üretim yapmaması, tarım kredi kooperatiflerinin, Ziraat Bankasının pamuk
üreticisine karşı uyguladığı kademeli yüksek faizler, sürekli ithal edilen,
kontrolü zor olan ilaçlar, tohumlar, gübreler pamuğun ekim alanlarından
çekilmesine vesile olmuştur.
Daha
önceki yıllarda Yunanistan gibi benzer ülkelere pamuk ihraç edilirken, bu
Hükûmet döneminde Yunanistan’dan pamuk alınmaya başlandı. Pamuğun alım satımını
eskiden kendi borsalarımızda, kendi sanayi kuruluşlarımızda kendi tüccarlarımız
yaparken, son zamanlarda pamuğun fiyatının, alım satımının, girdisinin, girdi
maliyetlerinin, pamuğun tohumunun tamamen yabancıların eline geçmesinden
dolayı, verilen destekler, primler, rekabet şartlarına uymadığı için “Ya pamuğu
ekmeyin ya da buna razı olun.” denilerek pamuk üreticisi sürekli sorgulandı.
Bugün,
ithal fahiş fiyatlarla getirilen toplama makineleri, ithal traktörler, ithal
gübreler, zirai ilaçlar, ithal tohumlar, aşırı sulama ücretleri, başkalarının fiyat tespitleri,
pamukla ilgili sanayinin kapanması veya ithal pamuğa dayanması, pamuğun alınıp
satılması al-satçıların eline geçmesi, pamuğun -emeğin karşılığı
olmadığı için- ekim alanlarını
sürekli daralttı. Pamuğun ekildiği yeri yenileme, daha da güçlendirme özelliği
vardır. Pamuk toprağı yormaz. Pamuk korunmalı, küresel ticari kuruluşların
insafına bırakılmamalı.
Şimdi
kütlü pamuğun fiyatı 1.100 lira, 1.200 lira. Dosya hazırlarsan, tapun varsa 462
lira da desteklemesi var. Ama bu fiyat altı yedi yıl önce de 1.100 lira, 1.200
liraydı.
Pamuk
üreten, başta Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Hindistan, Pakistan, İspanya,
Yunanistan, Afganistan, Mısır’da bile Türkiye’deki pamuk politikası yok.
Oralarda pamuk hem korunmalı hem de desteklenmeli bir ürün.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda sulu tarımla uğraşan çiftçilerin,
kendi imkânlarıyla yıllardır yer altı kuyularından çektikleri suyla çiftçilik
yapanların tarlasındaki, kuyuların önüne su sayacı takma mecburiyeti getiren
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, bu su sayacını niye yapıyor? Yani, ürünler bu
kadar çok para etmezken, çiftçi yoksullaşırken bu sayacı… Yani, doğal gaz gibi,
“ben senden para alacağım” demesinin anlamı nedir?
Derin
kuyuları kendi mi yaptı, Bakanlık olarak ne yaptı? “Baraj yaptım, kanal
döşedim” diyebilirsin, o suyu
satabilirsin ama emek vermediğin, kendi imkânlarıyla derin kuyular açarak su
çıkartan çiftçinin kuyusunun önüne sayaç koyup “senden para alacağım” demenin
hangi hakka, hangi vicdana saygısı var?
Şimdi,
“çiftçiye ya su sayacını takacaksın ya da kuyunu iptal ederim” diyor.
Bir de
ecri misil ödeyerek hazine arazisi üzerinde çiftçilik yapan, tarımla
uğraşanlara, “Kuyu suyun varsa, Şubat ayının sonuna kadar tapunu getir,
ruhsatını al, sayacı tak.”diyorsun. Ecri misil ödeyerek çiftçilik yapanların
tapusunu verdin mi de, tapu istiyorsun?
Yüz elli-iki yüz senedir, işlediği tarım arazilerini “Siz işgal ettiniz
buraları, piyasa değerinin yüzde 70’ine size satacağım” dediniz. Bu insanlar,
bu çiftçiler tarımla uğraşıp üretim yapıp vergi veren, çoluğunun çocuğunun
geçimini çıkartan, devletine, vatanına, işine bağlı insanlara niye böyle
davranıyorsunuz? Bunun neresi adalet, neresi hak? Başka kesimlere, devletin
akarsularını kırk dokuz yıllığına bedava verdiniz, akarsuların su kullanma
haklarını verdiniz; “İş kuracağız, işçi
çalıştıracağız.” diyenlere arsa, arazi verip iş merkezi yaptırdınız; “Okul
yaptıracağız, biz vakıfız.” diyenlere devletin arazilerini verdiniz; Vakıflar
Yasası’nı çıkartıp azınlıklara geçmiş dönemin arazisini ve tapusunu verdiniz.
Bu, ecri misil ödeyerek tarımla uğraşan Türk çiftçisini “işgalci” kabul edip
tapularını niye vermiyorsunuz?
Su sayacı
taktırıp Allah'ın suyunu çiftçiye satmak gibi hakkı hangi vicdandan, hangi
haktan alıyorsunuz? Bunlar doğru şeyler değil, bunlardan vazgeçmenizi temenni
ediyorum.
Çiftçiler,
zaten fazlasıyla, yüzde 80 dolaylı vergi veriyor. Sattığından stopaj,
aldığından KDV, kurumlar vergisi, gerçek usulde vergi alıyorsunuz. Tarımla
uğraşanlar zaten çok yoksullaştı. Bundan dolayı “13 Şubat 2013 son günü”
diyerek, “Tapunu getir, sayacını tak.” diyerek, çiftçiyi bu kadar çok
zorlamaya, yoksullaştırmaya iktidar olarak hakkınız yok. Başkalarına verdiniz,
çiftçiden su sayacı istemeyin.
Dolayısıyla,
ben bunları söylemek için kürsüye çıkmış bulunuyorum. Dinlediğiniz için
hepinize teşekkür eder, büyük Türk milletine saygı ve sevgilerimi sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halaman.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere
Sayın İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili.
Sayın
Binici, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; MHP’nin
grup önerisi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz,
sağladığı katma değer bakımından oldukça önemli bir yere sahip olan pamuk,
başta tekstil olmak üzere yaklaşık 50 çeşit sanayi ürününde kullanılmaktadır.
Pamuk, önemli bir ihraç malı olmasının yanı sıra, üretim sürecinde sağladığı
istihdamla da dikkat çekici bir üründür.
Ancak, ne
var ki AKP hükûmetleri tarafından uygulanan yanlış tarım politikaları
neticesinde Türkiye’de bugün, birçok tarım ürünü ve hayvancılıkta olduğu gibi,
pamukta da dünyanın en büyük ithalatçılarından biri hâline gelmişiz.
Değerli
milletvekilleri, tekstil, yağ, biodizel üretimi başta olmak üzere, yaklaşık 50
çeşit sanayi ürününde kullanılan pamuk, proteini yüksek bir hayvan yemi olarak
da hayvancılıkta önemli bir girdi olarak kullanılmaktadır. Pamuk bitkisi bu
kadar geniş kullanım alanlarına sahip olması nedeniyle stratejik öneme sahip
bir tarımsal üründür.
Ekonomimiz
için bu denli önemli olan pamukta ülkemiz, dünya pamuk üretimi ve ticaretinde
sahip olduğu konumunu kaybetme noktasına maalesef getirilmiştir. Dünyada pamuk
tarımı için ekolojik açıdan şanslı coğrafyaya sahip olan ülkemiz, uygulanan
yanlış politikalar nedeniyle pamuk tarımı bitme noktasına getirilmiştir.
Pamuk
üreticisinin boğuşmak zorunda kaldığı en önemli sorunların başında, üretim
maliyetlerinin yüksekliği yer almaktadır. Türkiye'de pamuğun verimi dünya
ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, girdi fiyatları, tarıma yönelik mal ve
hizmetlere uygulanan vergi oranları üretici için önemli bir maliyet unsurudur.
Ziraat
Odaları verilere göre 2011 yılı için ortalama maliyet kilogram başına 1 lira 65
kuruş civarında gerçekleşirken, aynı yıl ortalama kütlü satış fiyatı kilogram
başına 1 lira 20 kuruştur. Bu maliyet ve satış fiyatına AKP hükûmetlerinin
verdiği destekleme primi kilogram başına yalnızca 37 kuruştur. Ortaya çıkan bu
durum karşısında zarar eden pamuk çiftçisi pamuk ekiminden hızla uzaklaşmakta
ve farklı ürünlerden nafakasını çıkarmaya çalışmaktadır.
Nitekim,
2012-2013 sezonunda pamuk ekim alanlarının büyük bir kısmı özellikle Çukurova,
Harran ve Ege'de mısır ve buğday ekimine kaydırılmıştır. Pamuk tarımında
uygulanan politikaların devam etmesi durumunda ekim alanları gittikçe azalacak,
buna bağlı olarak da ürün arzında dalgalanmalar kaçınılmaz olacaktır.
Pamukta
ekim alanlarındaki azalan değişimin, maliyet, fiyat ve verilen destek gibi etkilerinin
yanı sıra diğer bir etki de Avrupa Birliği ile yapılan Gümrük Birliği
Anlaşması’ndan dolayı pamukta uygulanan gümrük vergisi muafiyetidir. Gümrük
muafiyeti nedeniyle iç piyasa pamuk fiyatları dünya fiyatlarından direkt olarak
etkilenmekte ve dünya fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı pamuk çiftçimiz
korumasız hâlde bırakılmaktadır. Pamuğun kullanım alanlarının başında gelen
tekstil sektörünün dış ticaretteki yüzde 26 olan payını dikkate aldığımız
noktada, pamuk tarımı ve ekiminin sürdürülebilir politikalarla yeniden ele
alınması zorunluluğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
AKP
Hükûmetinin uygulamaları neticesinde pamuk tarımının geldiği noktayı açıklamak
adına bazı verileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türkiye,
1,4 milyon tonluk pamuk tüketimi ile dünyada 4’üncü sırada yer alırken, bu
tüketim üretimle desteklenmemiş ve ithal eden 2’nci ülke konumuna maalesef
getirilmişiz.
2002
yılında 496 milyon dolarlık pamuk ithalatı yapılmışken 2011 yılının ilk dokuz
ayında 1 milyar 501 milyon dolarlık pamuk ithalatı yapılmıştır.
Çiftçi
kayıt sistemi verilerine göre pamuk üreticisi sayısı 2003 yılında 113 bin kişi
iken 2011 yılında 77.800 kişiye kadar gerilemiştir.
AKP
iktidarları döneminde uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu pamuk ekim
alanlarında 2002-2011 yılları arasında yüzde 35 azalma yaşanmıştır.
2005
yılında 1 kilogram pamuğa sertifikalı tohumluk farkıyla birlikte verilen prim
32 kuruş iken 2009, 2010 ve 2011 yılında verilen prim 42 kuruş olmuştur, 2009
yılından beri 42 kuruş olarak yerinde saymaktadır.
2002-2011
yılları arasında pamuk fiyatlarındaki düşüklük üretici satın alma gücüne de
yansımış, aynı dönemde pamuk üreticisinin satın alma gücü mazotta yüzde 70,
gübrede ise yüzde 80 azalmıştır. Pamuk üretimi için ödenen mazot desteği son
altı yılda sadece yüzde 33 artmıştır.
Benden
önceki hatip, gerçekten Adana bölgesinde pamuk üretimini de bilen ve hatta
sanırım yapan bir arkadaşımız. 2000 yılında ben Urfa ÇUKOBİRLİK Müdürüyken
1.100 liraya almış olduğumuz pamuğa, bugün 950 liradan alıcı bulabiliyorsun.
Girdiler yüzde 300, yüzde 500 arasında değişiyor, buna üstüne üstlük… Yer
altından su çıkaran üreticilerimiz kendi imkânlarıyla 180-300 metre, hatta 500
metreye kadar derin kuyu kazıyor, bütün tesisatını kendisi döşüyor, devletten
bir kuruş katkı payı almıyor ama bugün pamuk üreticisinin geldiği nokta da bu.
Sayın
Başbakan Viranşehir’de, on beş gün önce çıkıp halkın karşısına şunu söylüyor:
“Siz elektrik hırsızısınız.” Evet, Urfa bölgesinde eğer elektrik kaçağı
yapılmasa bütün tarlasını satıp devlete verse bile bunun altından çıkamaz. Bu
bir gerçeklik, Türkiye’nin gerçekliği. Pamuk ektiğin zaman, kendi imkânlarında
derin kuyu çalıştırdığın zaman elektrik noktasında yanlış tarım politikaları
sonucu insanlarımız maalesef, kötü yerlere teşvik edilmektedir. Bunun
desteklenmesi lazım, burada, çiftçilerimizin rencide edilmeye ihtiyacı yoktur.
Onun için, kesinlikle, insanlarımız dürüst, şeffaf, kişiliklidir; çiftçilerimiz
karakterlidir, onun için, böyle bir şeye girmemişlerdir. Kendilerine buradan,
Meclis kürsüsünden bütün pamuk üreticileri adına selamlarımı iletiyorum,
başarılar diliyorum.
Sağ olun,
teşekkürler. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Binici.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı, lehinde olmak üzere,
Sayın Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili.
Sayın
Baydar, buyurun.
METİN
LÜTFİ BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pamuk
üreticilerinin sorunları ve çözüm önerilerinin araştırılması ve alınacak
önlemlerin belirlenmesi için Meclis araştırması açılması konusunda Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet her ne kadar “Tarımımız iyi, üreticimiz iyi, şu kadar
destekleme veriyoruz, bu kadar hoplatıyoruz, bu kadar zıplatıyoruz.” dese de çiftçimiz
başını ellerinin arasına almış, devamlı olarak düşünmekte ve hesap yapmaktadır.
Çiftçimiz mazotu, gübreyi, tohumu ve birçok girdi maliyetini düşünmektedir.
Çiftçimiz sadece düşünmekle de kalmamakta, aynı zamanda, kendi aralarında
toplantılar düzenleyerek sorunları ve çözümlerini tespit etmeye çalışmaktadır.
26 Eylül
2012 tarihinde, Aydın’ın Söke ilçesinde gerçekleştirilen toplantıda yukarıda
sözünü etmiş olduğum konular masaya yatırıldı. Bu toplantıda, özetle,
Yunanistan pamuğu ve ABD pamuğunun ithalatından kaynaklanan sorunlardan, ABD
tarafından sağlanan GSM 102 kredilerinin zararlarından, bir öz eleştiri olarak
çırçırcının pamuğu işlemesinden kaynaklanan sorunlardan ve pamuk ekim
maliyetlerinin çok fazla olmasının yarattığı sorunlardan söz edildi ve bu
konular her yolla Hükûmete iletildi ama bir çözüme kavuşulamadığı için, Söke
Ticaret Borsasının öncülüğünde tekrar toplanarak pamuğun geleceği bir kez daha
masaya yatırıldı. Üretici temsilcileri, çırçır sektörü, iplik sektörü ve pamuk
ajan ve simsarları bir araya gelerek sorunlar ve çözüm önerilerini tekrar
kaleme aldılar, deklarasyonla da kamuoyuna duyurdular. Deklarasyona, pamuk ile
geçimini sağlayan 80, 8 değil, 80 sektör temsilcisi imza koydu, Hükûmeti göreve
çağırdılar.
Peki, bu
temsilciler neler istemekte? Girdi maliyetlerinin aşırı yüksek olmasının yanı
sıra, düşük pamuk fiyatının üretimin sürdürebilirliğini ortadan kaldırması,
destekleme primlerinin yetersiz kalması, çırçır işletmelerinde yaşanan işletme
standartları sorunu, pamuk hasadının uygun zaman ve şartlarda yapılmasında
karşılaşılan denetim sorunu, çiftçinin ve çırçırcının emanet usulü satış
yapmasının yol açtığı sorunlar, tarım birliklerinin ve lisanslı depoculuğun
istenilen düzeye gelememesi, pamukta kirlilik ve kontaminasyon sorununun devam
ediyor olması, pamuk pazarlama sistemi ve mali mevzuattaki eksiklikler.
Temsilciler, sadece sorunları tespitle kalmayarak bir de çözüm önerilerini dile
getirdiler. Pamuğun bir an önce stratejik ürün ilan edilmesi –bunlar 80 sektör
temsilcisinin stratejik önerileri arkadaşlar- havza bazlı uygulama sisteminin
bir an önce hayata geçirilmesi, pamuk destekleme priminin dekarda 400 kilogram
baz alınarak 1 Türk lirası olarak tespit edilmesi, Tarım Kanunu’nda açıkça
ifade edilen üründe fiyat farkı uygulamasına bir an önce başlanması, pamuk
hasadının uygun zaman ve şartlarda yapılmasının denetim altına alınması,
lisanslı depoculuğa uygun kalitede üretim yapılarak depoculuk uygulamasına
geçilmesi, tarım birliklerinin desteklenmesine devam edilmesi, pamukta kirliliğin
önlenebilmesi için, eğitim çalışmalarıyla birlikte iyi tarım uygulamalarının
yaygınlaştırılması, lif pamukta KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi ve tevkifat
uygulamasına son verilmesi, çırçır işletmelerinin de TARSİM sigorta kapsamına
alınması. Pamuk üreticisinin bu taleplerini karşılamak çok mu zor? Bu talepler
arasında yapılamayacak ya da çok aşırı bir istek mi bulunmakta? O zaman pamuk
sektörünün tüm sektör temsilcileriyle bu haykırışına neden kulaklarınızı
kapamaktasınız.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet ve Tarım Bakanlığı konunun ciddiyetinden o kadar
habersiz ki, işte size bir örnek: Tarım Bakanına, Söke’de düzenlenen 26 Eylül
2012 tarihli “Ege Bölgesi’nde Pamuğun Geleceği ve 2012 Sezonundan Beklentiler”
konulu toplantıda 2011 yılına göre pamuk ekim alanlarının yüzde 25-30 oranında
azaldığının söylendiğini, bunun nedenleri olarak da yüksek girdi maliyetleri,
yetersiz kalan desteklemeler ile ithalat oranının fazla olmasının
gösterildiğini belirttim ve Bakanlıktan pamuk ithalatına yönelme nedenlerini
ABD’nin GSM 102 kredilerini 700 milyon dolara çıkarmasının nedenlerini, başta
pamuk olmak üzere tüm tarım ürünlerinin her yönleriyle Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığında toplamayı düşünüp düşünmediklerini, oda ve borsaların belirlemiş
oldukları pamuk maliyetleri 1,91 Türk lirası iken Bakanlık tarafından
belirlenen maliyet rakamlarını sordum. Gelen cevapta destekleme miktarlarının
ayrıntısıyla dökümü verilmiş -ki ben bunu sormadım- diğer sorularıma ise cevap
yok. Bu soruların cevabını da Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi
Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı verebilirmiş. Onlar veremiyor.
Ey çiftçi
kardeşlerim, televizyonları başında beni dinleyen çiftçi kardeşlerim; sizler de
duyun. Tarım Bakanlığının tarımla ilgisi sadece adında kalmış. Ben soruyorum:
“Üreticilerin sorunlarının çözümü için tek bir elde toplamayı düşünüyor
musunuz?” diye. Cevap veriyorlar: “O bakanlık, şu bakanlık, bu bakanlıklara
sor.” Sizler hani bürokrasiyi kaldırmıştınız, hani hantal yapıyı ortadan
kaldırmıştınız, hani sizler –bir haber kanalının reklamlarındaki gibi- ülkeye
bir güneş gibi doğup yerde ve gökte görünen her şeyi tek başınıza yapmıştınız?
Sizler bir milletvekiline bile bürokratik yokuş çıkarıyor iken vatandaşım ne
yapsın değerli dostlarım, vatandaş ne yapsın? Koskoca Tarım Bakanlığı GSM 102
kredilerine cevap veremiyor, başka bakanlığı gösteriyor “Onlara sorun.” diye.
İyi de, konusu tarım olmayan bir bakanlık üreticilerin sorunlarına nasıl cevap
verecek değerli dostlar?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; anladım ki Tarım Bakanlığı derde deva olma
hissini kaybetmiş. Ben de devam ettim, bu sefer de Sayın Başbakana sordum,
dedim ki: “Sayın Başbakan, Hükûmet olarak çiftçileri ve taşıma sektöründe
çalışanları rahatlatmak için akaryakıttan KDV ve ÖTV’yi kaldırmayı düşünmekte
misiniz? Ülkemizde KDV ve ÖTV’siz akaryakıt kullanan sektörler var mı? KDV ve
ÖTV alınmamasının nedeni nedir bunlardan? İhraç edilen akaryakıt ürünümüz var
mıdır, varsa ihraç fiyatı nedir?” diye sordum. Gelen cevabın ikinci paragrafı,
giriş cümlesi: “Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki…” 2 sayfalık cevabın
aslında bir şey ifade etmediğini bu cümlenin girişinden anlıyorsunuz değerli
dostlarım. Ve cümlenin devamında, Hükûmetin bütçe imkânları doğrultusunda
çiftçilere her alanda destek olmaya çalışıldığı gayet davudi bir tonda
belirtiliyor, destekleme miktarları anlatılıyor. Hükûmete hatırlatırım: Bütçeyi
siz hazırlıyorsunuz. Çiftçiye bütçeden az pay ayırırsanız, cümlenize de
“Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki…” diyerek yani suçluluğunuzu
kabullenerek başlarsınız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelen cevaba devam edelim: “Akaryakıt
teslimleri, 2007 sayılı Kararname’de 1 sayılı listede yer almadığı için yüzde
18 KDV’ye tabidir.” Kararname yılı 2007, kararname sahibi AKP. Devam edelim:
Yük ve yolcu taşıyan gemilere, ticari yatlara, hizmet ve balıkçı gemilerine
verilen akaryakıtın ÖTV oranı sıfırdır değerli dostlarım. Hangi kararla sıfıra
indirilmiş? 1/7/2003 tarih, 2003/5868 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı. Yıl 2003,
Hükûmet AKP. Ama Hükûmetin bir nedeni var: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
bütçesinden yapılan desteklemeler dolayısıyla ÖTV mevzuatı kapsamında
kullananlardan vergi indirimi ve istisnası bulunmamaktaymış. Çiftçi
kardeşlerim, Hükûmet size diyor ki: “Destek aldığınız için ÖTV’yi kaldırmam.”
Siz nasıl bir hükûmetsiniz? Siz nasıl çiftçinin yanındasınız? Kulaklarınızı
tıkadınız, gözlerinizi kapadınız, ağzınızı da kapadınız, artık konuşmuyorsunuz.
Bu
nedenle, bu Meclis araştırmasının açılmasını destekliyor, hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baydar.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bakın, gruplar olarak bir konunun gündeme
alınmasını, Türk tarımının ve pamuk üreticisinin sorunlarını dile getirmek için
araştırma önergesini görüşüyoruz ve iktidarıyla muhalefetiyle bu konudaki
görüşleri paylaşıyoruz ama böylesine bir konu görüşülecekken bir sayın bakanın
ve yürütmenin bir kişisinin bile ilgi göstermemesi, her şeyden önce, bence,
Parlamentonun buradaki iradesine aykırıdır. Dolayısıyla, bu konuda AKP Grubunun
nöbetçi olarak gösterdikleri bakanların hiç olmazsa teşrif ederek bu
milletvekillerinin konuşmalarına saygı göstermelerini, alacakları bir ders
varsa almalarını tercih etmelerini isterdim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sözleriniz zabıtlara geçti.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı, aleyhinde, Aydın
Milletvekili Sayın Mehmet Erdem.
Sayın
Erdem, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; MHP
Grubunun, pamuk tarımı ve pamuk üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiği Meclis araştırma
önergesinin bugünkü Genel Kurul birleşiminde görüşülmesi üzerine, AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sözüyle sözlerime
başlamak istiyorum. Sayın Başbakanımız “Türk tarımını kalkındırmadan Türkiye’yi
kalkındırmamız mümkün değildir.” diye bunu defalarca ifade etmiştir ve ben bu
sözün bir kez daha burada hatırlatılmasını önemli buluyorum.
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın hedefi, gelişen tarımın büyüyen Türkiye’ye
damgasını vurmasıdır ve dünyada markalaşmış tarım ve gıda ürünleriyle varlığını
sürekli geliştiren bir Türkiye hedefi vardır Bakanlığımızın.
Ülkemiz,
tarımsal ekonomik büyüklük itibarıyla 2002 yılında dünyada 11’inci, Avrupa’da
4’üncü sırada iken, bugün dünyanın 7’nci, Avrupa’nın 1’inci ülkesi hâline
gelmiştir. Tarım sektörü son sekiz yılın yedisinde büyüyerek son elli iki yılın
en istikrarlı dönemini yakalamıştır.
2002’de
yıllık 23,7 milyar dolar olan tarımsal millî gelirimiz, 2011 yılında 62 milyar
dolara ulaşmış, 2012’de bu rakam daha da yükselmiştir. Evet, tarım sektörünün
büyüdüğünü gösteren en önemli rakamlardan bir tanesi, nereden nereye geldik.
2002
yılında yüzde 59 olan tarımsal kredi faiz oranları -çiftçimizin istifade ettiği
bu tarımsal faiz oranları- düşmüş ve 2012 yılında sıfırla 7,5 arasında
uygulanmış ve çiftçimiz daha ucuz maliyetli kredi imkânına AK PARTİ döneminde
kavuşmuştur. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından
kullandırılan kredilerin bakiyesi 2002’de 529 milyon lira iken 2011’de bu rakam
22,3 milyar liraya ulaşmıştır.
Pamuk,
ilimiz Aydın’ın ve ülkemizin çeşitli yerlerinde üretilen en önemli tarımsal
ürünlerimizden, stratejik ürünlerimizden bir tanesidir ve geçmişte halkımız,
vatandaşlarımız, milletimiz, üreticilerimiz “beyaz altın” ifadesiyle pamuğu
isimlendirmişler. Tekstilin, yağ sektörünün ve hayvan yemi üretiminin
vazgeçilmez ürünü olan pamuk, ülkemizde ve dünyada yaygın olarak üretilen en
önemli tarımsal ürünler arasında yer almaktadır.
Türkiye,
2010 değerlerine göre, dünya pamuk üretiminde 8’inci sırada, pamuk veriminde
ise 3’üncü sıradadır. Türk tarımında önemli bir yere sahip olan pamuk üretimi
yaklaşık 74 bin üretici tarafından yapılmaktadır. Türkiye’de 2012’de yaklaşık
501 bin hektar alanda 2 milyon 320 bin ton kütlü pamuk üretimi gerçekleşmiştir.
2002-2009 yılları arasında pamuk ekim alanlarında düşüşler yaşanmıştır. Pamuk
ekim alanında, 2010 yılına göre, 2011 yılında da yüzde 13’lük bir artış söz
konusudur. Özellikle 2010 yılında pamuk fiyatlarının dünyada ve ülkemizde
yükselmesi ve iyi gelir getirmesi bu artışı sağlamıştır.
2002 ve
2009 yılları arasında pamuk ekim alanlarında düşüşler yaşanmasına rağmen pamuk
veriminde yükselmeler kaydedilmiştir. 2002 yılında 350 kilogram/dekar olarak
gerçekleşen kütlü pamuk verimi, 2011 yılında 476 kilogram/dekar olarak
gerçekleşmiştir. Destekleme uygulamalarıyla 2009 yılında 1 milyon 725 bin ton
olarak gerçekleşen kütlü pamuk üretimi, 2011 yılında, 2009 yılına göre yüzde
50’lik bir artışla 2 milyon 580 bin ton kütlü pamuk olarak gerçekleşmiştir.
2012 yılında, 2009’a göre yaklaşık yüzde 34’lük bir artış söz konusu, 2 milyon
320 bin ton olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.
Evet,
pamuk fiyatları: Bu konuda da eleştiriler oldu; doğrudur, pamuk fiyatlarında
bir düşüş söz konusudur ama bu düşüş dünya piyasalarıyla bağlantılıdır. 90’lı
yılların başından itibaren dünya pamuk fiyatlarında ciddi düşüşler yaşanmıştır.
Özellikle 1994-1995 sezonunda pamuk fiyatları hızlı bir düşüş trendine
girmiştir. Fiyatlardaki hızlı gerilemenin ardında yatan nedenlerden bir tanesi,
verim artışına paralel olarak artan pamuk üretimine karşılık pamuk tüketiminin
aynı oranda artmaması ve dünya stoklarında yaşanan artışlardır ve bu
elbette Türkiye’mizi de etkilemektedir.
Tabii 2009 yılından sonra yaşanan bazı olumsuzluklar, Çin’de yaşanan sel, kuraklık
felaketleri, Pakistan’da yaşanan sel felaketi ve Hindistan’da yaşanan sel
felaketi sebebiyle 2010 yılında, bu 2009 yılından sonraki üretimde fiyatların
yükselmesi üretim miktarlarının azalması sebebiyle söz konusu olmuş ve bu
fiyatların yükselmesi ülkemizde de hissedilmiştir ki, pamuk üretimine yöneliş
söz konusudur. Tabii, ülkemizde tekstil sanayisinin gelişimiyle birlikte pamuk
ithalatımızın her geçen yıl arttığı göz önüne alınarak üretiminin artırılması
nihai hedef olarak Bakanlığımız tarafından ve Hükûmetimiz tarafından
belirlenmiştir ve pamuğa destek noktasında prim desteği artırılarak devam
etmiştir. 1998 yılından beri pamuğa verilen destek miktarlarına baktığımızda,
bir artış söz konusu ama özellikle 2002 yılında, pamuğa sadece 8,5 kuruş destek
verilirken bugün pamuğa verilen destek AK PARTİ Hükûmeti tarafından 46 kuruşa
yükseltilmiştir. Bu, önemli bir artıştır, yaklaşık 5 kat, pamuğa verilen destek
artırılmıştır.
Tarım
Bakanlığımızın Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli çerçevesinde 30 tarım
havzası belirlenmiş ve 13 havzada pamuk üretimi destekleme kararı alınmıştır.
2012 yılında 2011 yılı kütlü pamuk ürünü için 74.486 çiftçimize, üreticimize 1
milyar 120 milyon Türk lirası fark ödemesi, prim desteği verilmiştir.
Yine
iktidarımız döneminde, ilk defa mazota destek verilmiş ve 2012 yılı için mazot
desteği ve artı gübre desteği olarak 12,7 Türk lirası, dekar başına destek
verilmektedir pamuk üreticimize.
Evet,
bunun yanında, toprak analizi desteği ve kırsal kalkınma yatırımlarıyla ilgili
makine, ekipman, ekim ve hasat makineleri desteği ve yine Tarım Sigortaları
Kanunu çerçevesinde tarım sigortası desteği pamuk üreticimize verilmektedir.
Ulusal Pamuk Konseyi bizim iktidarımız zamanında kurulmuştur. Tabii, üretici
birlikleri olan TARİŞ, ANTBİRLİK, ÇUKOBİRLİK devletin bu kadar desteğine rağmen
ve geçmişte âdeta kurtarılma projelerine rağmen bugün üretici birlikleri olarak
zor durumda olması ve pamuk üreticisine birlik olarak gereken desteği
sağlayamaması da düşündürücüdür.
Tabii,
bir konuşmacı arkadaşımızın Sayın Başbakanımızın “Elektrik hırsızlığı yapıyorsunuz.” gibi bir
cümlesi tamamen gerçek dışıdır ve tamamen yalandır. Böyle bir cümle Sayın
Başbakanımızdan kesinlikle söz konusu olmamıştır. Bunu da altını çizerek belirtmek
istiyorum.
Tabii,
özellikle su sayaçları konusunda da, arkadaşlar, hükûmetimizin yapmak istediği,
su sayaçları takılması gibi bir şey değil, esasen hedefimiz yer altı
sularındaki disiplinsiz kullanımın daha disiplinli hâle getirilmesidir. Konya
Ovası’nda, malumunuz, o çöküntüler sebebiyle obruklar oluşmuş ve tüm Türkiye’de
bunu bir disipline etmek için hükûmetimiz ve Devlet Su İşlerimiz bu konuya
bakıyor.
Evet,
pamuk üretimi devam edecek ve pamuk üretimi artarak devam edecektir çünkü
Türkiye'nin tekstil üretimi ve ihracatı artmaktadır.
Ben,
hepinizi bu noktada tekrar saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Evet, karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul
edenler…
Kabul
etmeyenler…
Evet,
karar yeter sayısı konusunda anlaşamadı kâtip üyeler.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Öneriyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, (10/333) esas numaralı,
nişasta bazlı şekerin insan sağlığına etkisinin ve şeker pancarı üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
vermiş oldukları Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
16 Ocak 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 16/01/2013 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan (nişasta bazlı şekerin insan
sağlığına etkisinin ve şeker pancarı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan) (10/333) esas
numaralı Meclis araştırma önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun 16/01/2013
Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle ilk
konuşmacı Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık.
Sayın
Işık, buyurun.
Süreniz
on dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şeker pancarı tarımı
ve sanayisinin durumunu araştırmak için verilen CHP grup önerisi lehinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iktidara geldiğinizden bugüne kadar yaklaşık 41 milyar
dolarlık özelleştirme yaptınız. Sürekli olarak da doğrudan veya dolaylı olarak
yıllardır laf çaktığınız cumhuriyetin 80 yıllık kazanımlarını yok etme
pahasına, yandaşlarınıza ve iktidarda kalmanıza borçlu olduğunuz emperyalist
para babalarına ayrıca Arap şeyhlerine sattınız. Özelleştirme yapıp, yaklaşık
15 bin kişiyi kapının önüne koyarken cumhuriyetin toplamında olan bütün
borçları sağladınız, ancak bu sattıklarınızla yüzde 23’ünü karşılayabildiniz.
Zaten iktidara geldiğiniz günden beri şeker fabrikalarını hedef almıştınız.
Şeker fabrikalarını blok hâlinde satışa sunmaya başladınız. Özelleştirmeleri de
o kadar ciddi yapıyorsunuz ki hiç araştırma yapmadığınız belli oluyor. Tamamen
mantığınız sat, kurtul mantığı üzerine kurulmuş, devlet kazanacağına daha çok
yandaşımız kazansın mantığıyla bu satışları yapıyorsunuz. Bir Malatya Şeker
Fabrikası değerine üç tane fabrika hediye ediyorsunuz. “Bir alana üç fabrika
bedava.” diyorsunuz. Mendil satan çocuklar bile sizden daha iyi hesap biliyor,
sizden daha akıllı demek istemiyorum. “5 mendil 1 lira.” diye bağırıyorlar.
Vatandaş, 5 tane, ucuz diye düşünmeden satın alıyor. Oysa ki bir mendilin
tanesi 150 kuruş.
Özelleştirme
yaparken tabii neye göre yapıldığı da belli değil. Sayın Başbakan
özelleştirmeyi biliyorsunuz iptal etti. Nedeni de kelepir fiyatına gittiği
için. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi ve ŞEKER-İŞ büyük çalışmalar sonucu ortaya
çıkarmıştı ama tabii her şeyde olduğu gibi bunda da yine kendinize pay almayı
becerdiniz. Özellikle satılan illerde AKP’li milletvekilleri dolaşarak “Biz
Sayın Başbakana brifingler verdik, Sayın Başbakana bunun ucuza gittiğini
söyledik, o yüzden vazgeçti.” dediler. Oysa ki satıldığı zaman da yine aynı
milletvekilleri illerini dolaşarak bu işin ne kadar hayırlı olduğunu, milleti
ikna etme turlarına çıkmışlardı. Tabii, Sayın Başbakan bu özelleştirmeyi yapan,
bu kelepir fiyata giden yerlerin özelleştirmesini yapan bakanları ve
bürokratları görevden alması gerekiyor. “Siz, bu milletin malını nasıl böyle
peşkeş çekiyorsunuz?” diye kızması lazım. Hatta “Bizim asıl görevimiz, tüyü
bitmemiş yetimin hakkını korumak.” diyerek bağırmalı. Çünkü Sayın Başbakan
sürekli dilinden düşürmediği Hazreti Ali, Hazreti Ömer adaletini uyguluyor ya,
bunu da yapması lazım. Valilerine "Hepinizin bir Ömer olmanızı
istiyorum." diye talimat veren bir kişinin bunu kesinlikle yapması lazım.
Tabii o
kadar adilsiniz ki, ihaleleri açık şekilde yapıyorsunuz, yalnız tesadüfen
yandaşlarınız kazanıyor. Gerçi birçok ihaleyi Kamu İhale Kanunu kapsamından
çıkardınız ama orada eminim ki adil davranıyorsunuzdur. Sonra Sayıştayın
denetlemesinden çıkardınız. Buna da sebep olarak, işler daha rahat yürüsün,
vatandaş daha çabuk hizmet alsın diye yapıyorsunuz; yoksa yandaşlarınıza rant
sağladığınızla ilgili bir şey düşünmemiz mümkün değil! Kendi yakınlarınızın
zenginleşmesi de tamamen çok çalışmalarına bağlıdır!
Örneğin,
mısır ithalatı yaparak gümrük vergisi indirimine gittiniz. Burada Türkiye’nin
mısıra çok ihtiyacı olduğu için mi öyle bir şey yaptınız? Yoksa başka bir art
niyet aramıyoruz biz.
Değerli
milletvekilleri, şu anda Şeker Yasası ile pancar çiftçisi çok fakirleşti.
Bilinçli olarak artırılan su paralarını ödeyemez hâle geldiler, icralık
oldular. Gübre fiyatları aldı başını gidiyor, zaten ekim de yapamıyorlar,
traktörüne mazot koyamıyorlar. Kâr getiren fabrikalar satışa çıkarılarak
kapasiteleri iyice düşürüldü.
Nişasta
bazlı şeker kotası her yıl artırılarak dünya mısır üreticisi firmaların önü
açıldı. Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Bush’un hangi firma için
Türkiye'de lobi çalışmaları yaptığını zaten herkes biliyor. Bu özel yasa
çıkarılan firma için özel endüstri bölgeleri verildi ve buralarda şeker üretimi
artırılmış oldu.
Genetiği
değiştirilmiş mısırdan şeker üreten firmalar üst düzey yetkilileriyle olan
yakınlığınız, Türkiye'ye sokulan ithal mısırı satın alan firmalar, bu mısırdan
ürettikleri ve yüksek fiyatla sattıkları nişastaları hepimiz biliyoruz.
Tabii ki
bu şirketin kuruluşunda birinci sınıf tarım alanı olan yerleri de yine aynı
şekilde çıkardınız. Nişasta bazlı kotanın da, şeker kotasının da artırılmasına
sürekli ön verdiniz.
Biliyorsunuz,
daha önce Türkiye, şeker üretiminde dünyada 4’üncü, Avrupa'da 3’üncüydü maalesef şimdi değil
tabii. Orta Doğu üretiminin yüzde 65'ini karşılıyordu, o da şimdi maalesef
olmadı.
Şeker
Yasası’yla iktidar, ellerindeki gücü zaten piyasalaştırdı tamamen.
Küreselleşmenin olduğu dönemde piyasa ekonomisi patronların ve ne yazık ki
ulusötesi emperyalist güçlerin eline geçti.
Nişasta
bazlı şekerin patronu, 57 ülkede 90 bin
çalışanıyla dev bir şirket zaten. Türkiye’de aynı zamanda Şeker Üst Kurulunun
da üyesidir. Burada tabii, kotaların artırılmasını düşünün. Nişasta bazlı şeker
üretiminin en son 244.400 olan kotası Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 35
artırılmış oldu. Asıl amaç, zaten bu kotanın tümünün kalkması ama bakalım
inşallah başaramazsınız bunu. Tabii bunun böyle artmasında daha önceki, Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı Bush’un oğlunun ricası da olur, kendi oğullarınızın
da bir katkısı vardır, çalışma arkadaşlarınızın, komşuların da hatır payları
vardır büyük ihtimalle.
Sayın
Başbakan sürekli 3 değil 5 çocuk yapın diye televizyonlarda konuşuyor. Yalnız,
Türk Jinekoloji Derneği 1975 yılında Türkiye'de kısırlık oranı yüzde 2 iken, şu
an yüzde 25'lere çıktığını söylüyor. Sperm sayısının 125 milyondan 25 milyona
düştüğünü söylüyor. Biliyorsunuz bu 20 milyonun altı olduğu zaman tehlike
çanları çalıyor. Siz böyle GDO'lu ürünleri yedirmeye devam ederseniz, mısır
şurubundan yapılan şekerleri bol bol piyasaya sürerseniz biraz zor bu hedefi
tutturursunuz. Tabii, hedefi tutturmak için herhâlde Sosyal Güvenlik Kurumu tüp
bebek yapımının önündeki tüm engelleri kaldıracaktır.
Bir diğer
konu tabii, nişasta bazlı şekerin vücuda zararları, Obezite, başta olmak üzere
kansere kadar giden sorunlar olduğunu biliyoruz ama obeziteyle savaş açan Sayın
Sağlık Bakanı da Bakanlar Kurulunda nişasta bazlı şekerin artırılması için imza
atıyor. Obeziteyle nasıl savaşacak anlamıyoruz.
Şeker
pancarı ülkemizde her yıl 2,5-3 milyar dolarında katkı değer sağlar, 10 milyon
insana iş ve ekmek sahasıdır. Yem, gübre, ilaç, maya, kozmetik gibi alanlarda
kullanılır, 250 bin çiftçinin göç etmesini engeller, aynı ölçüdeki çam ormanına
göre 3 kat daha fazla oksijen verir, geleceğin
yakıtı olacak biyoetanol üretiminde en önemli maddedir. Türkiye
enerjisinin yüzde 90'ının dışa bağımlı olduğunu düşünürsek eğer, bu
biyoetanoldeki üretimi de artık düşünmemiz gerekiyor. Ayrıca melas ve şeker
kamışından etanol üretimi de yapılmaktadır. Bu da çok değerli bir katkı sağlar
bize, ayrıca hayvanlar da kullanıldığını biliyoruz.
Birçok
ülke bu biyoetanoli kullanarak enerjide dışa bağımlılığı önlemiştir. Ayrıca
Kyoto Protokolü’nün de gereklerini yerine getirmiş oluruz pancara vereceğimiz
önemle. Türkiye’de HES yaptıracağımıza, oradan gelecek yüzde 4’lük bir enerjiye
muhtaç olacağımıza şeker pancarına yapacağımız katkılarla daha fazla şey
sağlayacağımıza eminim.
GDO'lu ve
nişasta bazlı ürünlere muhtaç olup emperyalist güçlerin servetlerine servet
katacağımıza, gelecek nesillerimizi daha iyi yetiştirmemiz gerekir.
Eski bir
genel başkan, şu anda herhâlde yakında özelleştirmeden sorumlu devlet bakanı
olur, şöyle diyor: “Türkiye'de hayvancılık ve tarım para etmez hâle getirildi.
İşsizlik aldı başını gidiyor. İnsanlar işten çıkmamak için az maaş almaya razı
duruma geldiler. Geçen gün Elâzığ'a gittim, bunu örnek olsun diye söylüyorum.
Elâzığ ve çevresindeki kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi nedeniyle 40 bin
kişiyi etkileyen işsizleşme oranı ortaya çıkmış. Yani nüfusun onda biri işsiz
hâle getirilmiş. Her gün fabrikalar kapanıyor ve işsizlerin sayısı artıyor.
Türkiye çok ciddi iki problemle karşı karşıya kalmıştır.
Türkiye'de
tezgâh dağılmıştır artık. Üretim tezgâhını dağıtmıştır. Çiftçi tarlasını
bırakıp gitmiş, fabrikalar kapanmış, hayvancılıkla uğraşanlar bu işi bırakmış
ve en önemlisi de herkes mutsuz hâle gelmiştir.
TEKEL’in
özelleştirilmesi konusunda hızını alamayan Hükûmet, korkarım ki, yakında TSK'yı
ve emniyeti de özelleştirecektir.
Şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi gayrimillî bir uygulamadır. İşçimiz işini
kaybedecek. Daha önemlisi yüz binlerce şeker pancarı üreticimiz tarımsal
üretimden elini çekecek. Ortada bu kadar acı bir tablo var. Bundan dolayı
özelleştirmeye karşı çıkmak vatanseverlik borcudur.
Şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi yanlış bir noktadan hareketle yola çıkarak
yapılmıştır. Bu özelleştirmeler tamamen IMF direktifleriyle yapılmaktadır.
Şeker pancarı Türkiye'nin hemen her bölgesinde yetişen bir tarımsal ürün, ülke
tarımı ve sanayisini güçlendiren, istihdam oluşturan bir alandır.
Türkiye
için böylesine önemli olan bu fabrikalar tamamen ideolojik gerekçelerle
özelleştirilmiştir. Rakamlar da ortada. Türkiye'de özelleştirme sadece ve
sadece faiz ödemelerinin bir kısmının karşılanması için heba edilmiştir.
Özelleştirilen yerler üretken bir şekilde ekonomiye kazandırıldı mı? Hayır.
Bütçede oluşmuş açığın ve cari açığın azaltılması için bir yamama aracı olarak
görülmüştür. Şeker pancarı üretimine 2000 yılında getirilen kotaya dikkat edin.
Bu kota niçin var? Bunu düşünmek bile yeter. Pancara kota getirilirken nişasta
bazlı tatlandırıcı üreten firmaların önü açılmıştır. Bu firmaların başında da
Cargill gelmektedir. Cargill, çıkarılan özel yasalarla korunmaktadır. Bizim
Ahmet, Mehmet pancar üretiminden elini
çekmiştir ama Jonslar, Hanslar üretime devam etmektedir.
Bu
özelleştirmelerden vazgeçin. Yoksa tarih önünde özelleştirmelere imza atanlar,
onay verenler mahkûm olacaktır. Büyük bir vebalin altına gireceksiniz."
İnşallah vebalin altına girmez.
Dün,
biliyorsunuz, Nazım Hikmet’in 111’inci yaş günüydü. Ben de kutluyorum. Nazım ne
güzel söylemiş:
“İnsan
olan vatanını satar mı?
Suyun
içip ekmeğini yediniz.
Dünyada
vatandan aziz şey var mı?
Beyler,
bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik
didik didiklediler,
Saçlarından
tutup sürüklediler.
Götürüp
kâfire “Buyur…” dediler.
Beyler,
bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu
zincirlere vurulmuş,
Vatan,
çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş
göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler,
bu vatana nasıl kıydınız?
Günü
gelir çark düzüne çevrilir,
Günü
gelir hesabınız görülür.
Günü
gelir sualiniz sorulur:
Beyler,
bu vatana nasıl kıydınız?”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
IŞIK (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. Araştırma önergemize
desteklerinizi bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Işık, teşekkür ediyorum.
Öneri
üzerinde ikinci konuşmacı aleyhinde olmak üzere, Muş Milletvekili Sayın Demir
Çelik.
Sayın
Çelik, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
DEMİR
ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
şahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Şeker pancarına ilişkin,
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği araştırma önergesi üzerine partim adına söz
almış bulunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üç tarafı denizlerle çevrili, Fırat, Dicle,
Seyhan, Ceyhan, Sakarya, Menderes, Kızılırmak başta olmak üzere 26 hidro
havzasıyla Türkiye bir tarım ve hayvancılık ülkesi. Potansiyeli itibarıyla
dünyanın önemli ülkelerinden biri olma özelliğine sahip bu coğrafyada ne yazık
ki yanlış uygulamalar ve politikalarla tarım ve hayvancılık ülkesi olma
noktasından çok gerilere düşmüş bulunmaktadır. Bunu, büyükbaştan küçükbaşa,
sanayi mamulü bitki üretiminden buğday ve tarım üretimine dair bütün girdileri,
verileri ele alıp incelemeye tabi tuttuğumuzda görmek mümkündür.
Kaldı ki
dünyanın giderek küçük bir köye dönüştüğü, küreselleşmenin giderek bölgeleri ve
yerelleri öne çıkardığı, önemsendiği bir noktada Türkiye’nin bu dinamiklerini
açığa çıkaran temel potansiyellerin insanlığın ve halklarımızın ihtiyaçlarını
karşılamaya yönelik bir noktada olması gerekirken bizatihi neoliberal
politikaların ürünü ve eseri olarak ülke halkları küresel emperyalizme bağımlı
hâle getirilmek istenmektedir. Bir yanıyla, piyasalaştırma ve
taşeronlaştırmayla emekçilerin hak gasbı, öbür yanıyla, özelleştirmeyle
emekçilerin, çiftçilerin yoksunlukları almış başını gidiyor.
Sanayi
bitkisi olan şeker pancarı, mısır gibi, pamuk gibi, kenevir, keten ve aynı zamanda
soya fasulyesi gibi, bu coğrafyada, bu iklim koşullarında yetişme özelliklerine
sahip bir sanayi bitkisi. Ancak, hem taşeronlaştırma ve piyasalaştırmanın
neoliberal politikaları hem on yıllık AKP iktidarının dışa olan bağımlılığının
neticesindedir ki gerekli önem bu alana da, bu bitkiye de verilmiş değildir.
Dolaylı noktada 10 milyon insanın geleceğini ilgilendiren, yüz binlerce
emekçinin mağduriyetiyle söz konusu olan bu alan, özelleştirmenin cirit attığı
bir alana da dönüşme riskiyle karşı karşıyadır. Özelleştirilen fabrikaların
yanı sıra, Malatya, Muş, Ağrı, Van şeker fabrikaları başta olmak üzere birçok
şeker fabrikası ya kapanma riskiyle ya da özelleştirme riskiyle karşı
karşıyadır.
Bununla
birlikte, on yıllık iktidarı boyunca çiftçinin üretim faaliyetini
kolaylaştıracağına, onun girdilerini geriye çekip nihayetinde ürettiği mamulün
değer kazanmasını sağlayacak bir kısım sübvansiyonlarla çiftçiyi ve üreticiyi
desteklemesi gerekirken hâlâ şeker pancarı, kilogram başı on yıl öncesinin
değerlerinde ve ona yakın ama mazotundan yedek parçaya, sulama girdilerinden
bir bütün olarak üretim faaliyetlerine kadar bütün girdilerde ise yüzde
500’lere varan bir oranla çiftçiler ürettiğine ve üreteceğine de pişman durumda
bırakılmıştır. Yetinmiyor, uygulanan kotayla, yer altında çıkarılmayı bekleyen
tonlarca şeker pancarının da varlığını dikkate aldığımızda mağduriyetin haddi
var, hesabı yok.
Geçen
sene Muş ilimizde bile 60 bin ton şeker pancarı yer altından çıkarılmadı, satın
alınmadı. Çitçilerin mağduriyetini
bırakın karşılamayı, öz eleştirisi bile, özrü bile çok görüldü. Bu açıdan da
soruna yaklaştığımızda, her şeyden önce, tarım ve hayvancılık ülkesi olan
ülkemizin halklarının mutluluğunu, geleceğini ve onların satın alabilme gücünü
öngören politikaları harekete geçirmek en temel sorumluluğumuzdur. Bu yönlü de
Meclisin, yasama faaliyetlerinin kapsamı dâhilinde ele alması gereken önemli faaliyetlerinden
biridir. Ancak, buna dair bir duyarlılık beklentisi içerisinde olan Türkiye
halkları, 75 milyon civarındaki halkların beklentisini her gün boşa
çıkarırcasına farklı yol ve yöntemlerle sorunu erteleyen, öteleyen bir noktada
da durmayı neredeyse kendisine görev edinen bir Meclisle karşı karşıyayız.
İnanıyorum
ki bu denli önemli bir konuyu destekleyip mağduriyetin giderilmesi yönlü bir
sahiplenme olacağına, yine iktidar olmanın, çoklu oya sahip olmanın, çok sayıda
milletvekili sahibi olmanın avantajını arkasına alarak iktidar partisi
reddedecektir. Ama on yıldır bizatihi iktidarda bulunuyor olmanın gözlemiyle,
boşaltılan köylerin, satılan meraların, yok edilen yaylakların ve sulakların
hayvancılığı bitirmiş olmasıyla birlikte tarımının da bitirilmiş olmasın,
kırsaldan kente doğru yoğun bir göçün yaşandığını hepimiz bilince çıkarmak
durumundayız. Bugün yüzde 85 oranında
kentte yaşayan Türkiye toplumunun, başta sosyal politikalar olmak üzere,
kentselden ekolojiye, üretimden tüketime bütün faaliyetlerinde açmazın ve
sıkıntıların, problemlerin yaşandığı bir Türkiye’yi yarattık. Bu Türkiye’nin
hiç kimseye bir faydası yoktur. Hâlbuki herkes, her birey bulunduğu yerelde,
bulunduğu bölgede ve o bölgenin sosyodemografik yapısına uygun sosyal
politikalarını hayata geçirebilen olanaklara sahip olmalıydı. Kişi, bulunduğu
topraklara bağlı kalmalı, o toprakların idari, mali, siyasi özerkliğiyle
birlikte kendisini var edebilen, ülkenin demokratik ortak vatanı paydaşlığı
üzerinden kendi ihtiyaçlarını kendi öz yönetim organlarıyla karşılayabilen
olmalıydı. Bu yapılmadığından, bölgesel kalkınmışlık farkında Doğu Anadolu,
Güneydoğu Anadolu hâlâ Türkiye'nin en geri bölgeleri iken, benim de ilim olan
Muş’un, Ağrı’nın, Hakkâri’nin, Şırnak’ın -yetinmiyor- bir bütün olarak bölge
illerinin gayrisafi millî hasıladaki kişi başı payları bile hâlâ 1.000 dolarlar
civarında. Buna “Dur.” demek, insanların her şeyden önce meşru temel
taleplerini yerinde karşılamak demokratik hukuk devletinin görevidir ama
demokratik hukuk devleti normlarıyla soruna yaklaşmadığımız için, “kutsanan
devlet, kutsanan iktidar” penceresinden soruna yaklaştığımız için de çiftçi de
mağdur, üretici de mağdur, halklar ve üretenler, emek boyutunda çaba içerisinde
olanlar da mağdur.
Bu
mağduriyetin insanda yarattığı sosyal ve siyasal travmalar, yanı sıra
psikolojik sorunların bizleri yarın karşı karşıya bıraktıracağı krizin herkes
farkında ve bilincinde olmalıdır. Bizi bekleyen sadece ve tek başına ekonomik
kriz değil; beraberinde, sürekli tüketen bir toplum olmaktan ileri gelen,
tükettiğinin yerine ikame edemeyen, üretemeyen bir toplum olmaktan ileri gelen
bir siyasal kriz bizi beklemektedir. Bu siyasal kriz tam da günümüz küresel
dünyasının öngördüğüne denk düşen, diyalog ve müzakere eksenli bir siyasal
projeyle halklarını buluşturan, barıştıran; halkların demokratik ortak vatanda
barış içerisinde bir arada yaşamasını sağlayan; iktidarla yönetilen, egemenle
ezilen arasındaki uçurumu kabul edilebilir bir noktaya taşıyabilen devletler
sürdürülebilir iktidarlara ve sürdürülebilir imkânlara sahip olan devletlerdir.
Bu açıdan
da, şeker pancarı üreticilerinin sorunları ekseninde, tarım ülkesi olmamızdan
hareketle, bölgelerarası gelişmişlik farkının giderilmesine dönük stratejik
üretim faaliyetlerinin harekete geçirilmesi, tarımın ve hayvancılığın amacına
uygun hem desteklenmesi hem de toplumsal ihtiyaçların karşılanması
duyarlılığıyla yeniden gözden geçirilmesi, yapmamız gereken önemli
görevlerimizdendir diye düşünüyoruz.
Bu açıdan
da biz, şeker pancarı araştırma önergesi lehine oy kullanacağımızı ifade
ediyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere üçüncü konuşmacı
Necati Özensoy, Bursa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Özensoy, buyurun.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten
bu önerge ve gerekçelerine baktığımızda, bu, son yıllarda üzerinde çok fazla
konuşulan konuların açığa çıkması, daha netleşmesi adına üzerinde durulması,
görüşülmesi, tartışılması gereken bir konudur diye düşünüyorum. Özellikle
Türkiye’deki şeker üretiminin özelleştirilmesinin, efendim, bunun yanında yine
NBŞ’nin, tatlandırıcıların sağlık konusundaki sakıncalarıyla alakalı konuların
netleşmemesi ve halkımızın bu konularda yeteri kadar bilinçlenmemesi
noktalarının, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılıp
gündeme alınması elzemdir.
Değerli
milletvekilleri, bakın, özellikle şeker üretimiyle alakalı ben şunun altını
çizerek bu konuyu devam ettirmek istiyorum: Türkiye’de yapılan üretimlerin
içerisinde yüzde 100 yerli olan tek üretim şeker üretimidir. Yani şöyle
baktığımızda Türkiye’deki, işte ham maddesi pancar olan şeker… Ve bunun yanında
şeker fabrikalarının da makinelerini, yani şeker fabrikalarını kendi kendine
kurma teknolojisine ulaşmış bir üretim sahasıdır.
Sayın
Bakan bu konuda, özellikle ekonomiyle alakalı yani ülkenin ekonomisini
ilgilendiren bu üretimle ilgili şeker pancarından üretimin sadece pahalılığı
göz önünde bulundurularak değerlendirilecek bir konu olmadığını düşünüyorum
ben. İfade ettiğim gibi -altını tekrar çiziyorum- Türkiye’de yüzde 100 yerli
olan tek üretim şeker pancarından şeker üretimidir. Bunun yanında, enerjisini
de birçok fabrikada, yine linyit kömüründen, yine santraller kurarak kendi
enerjisini de kendisi üreten… Yani geçmiş yıllara dayalı bir üretim
teknolojisiyle başlanıldığı için o zamanki enerji ağlarının da yeterli olmamasından
hareketle, şeker fabrikalarının birçoğu kendi enerjisini de kendi içerisinde
üreterek bu üretimi gerçekleştiren fabrikalardır.
Dolayısıyla,
baktığımızda, şeker üretiminin içerisindeki bütün öğelerin tamamı yerlidir.
Yani Türkiye’de bütün sektörlere bakın, tekstil sektöründeki –ben tekstil
sektöründen gelen bir mühendisim ve aynı zamanda sanayiciyim ama- tekstil
makineleri ithaldir. İşte tekstil sektörünün tekstil kimyasalları ve boyaları
ithaldir ama yine -tekrar altını çiziyorum- şeker üretiminde, şeker pancarından
şeker üretiminde tamamen yerli kaynaklara dayalı bir üretim söz konusudur.
Bunun
dışında daha başka örnekler verirseniz, otomotiv sektörü yerli değildir. İşte
bunun dışında hangi sektörü ele alırsanız alın, Türkiye’de üretimi yapılan
sektörlerin hemen hemen tamamı şeker pancarından üretilen şeker kadar yerli bir
üretime sahip değildir. Dolayısıyla, buradan hareketle baktığımızda yani
dışarıya giden dövizleri veya cari açıkları değerlendirdiğimizde, şeker
üretimine, şeker pancarından şeker üretimine bu anlamda da destek verme
zorunluluğu vardır. Eğer özel sektörün önü açılacaksa da, özelleştirme
yapılacaksa da bunun çok daha dikkatli yapılma zorunluluğu vardır. Gazetelerde
veya işte, bizim aldığımız bilgiler doğrultusunda şeker fabrikaları satılırken
de fiyatlandırmasında işte birtakım yandaşlara vesairelere peşkeş noktasında da
değerlendirilmemelidir. Yarınlarda yine Avrupa Birliğiyle, uyum yasalarıyla
birlikte yürütülecek olan bu kotalar vesaireler de yanlış ellerin eline giderek
yanlış fiyatlandırmalara ve halkı da bu anlamda yine ikinci defa
vergilendirmelerin veya sıkıntıların içerisine sokmamalıdır.
Şeker,
başka bir anlamda baktığımızda, hemen hemen gıda sektörünün de en önemli
kullandığı maddelerden bir tanesidir. İşte, içecek sektörüne bakın yani
meşrubat sektöründe, dondurma sektöründe, diğer tatlandırıcıların kullanıldığı
birçok sektörlerde şekerin kullanıldığına şahit oluyoruz. Ancak son yıllarda,
özellikle tatlandırıcı kotalarının yani nişasta bazlı şeker kotalarının giderek
artmasıyla birlikte maalesef Türkiye’de bu üzerinde tartışılan nişasta bazlı
şekerlerin sağlığımıza etkisi konusundaki sıkıntılar hâlâ net olarak
belirlenmemiş olmasına rağmen yani nişasta bazlı şekerin GDO’lu mısırlardan
üretildiği açık ve net olduğu hâlde buradan üretilen şekerlerin,
tatlandırıcıların kullanıldığı, hiçbir üründe de bu anlamda, yine ambalajların
üzerinde GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş ürünlerin kullanıldığı veya o
ürünlerden elde edilen tatlandırıcıların kullanıldığı da maalesef görülmemektedir.
Bakın,
burada, basında veya, televizyonda
birçok tartışmalar devam ediyor özellikle NBŞ’yle ilgili, “NBŞ yani nişasta
bazlı şekerler sağlığa zararlı mıdır, değil midir?” İşte, kimileri diyor ki:
“Nişasta bazlı şekerler yüzyılın en büyük felaketidir.” Bununla ilgili
gerçekten, işte kanser yapma etkilerinden… “Nişasta bazlı şeker, hastalık ve
ölüm saçıyor.” diye, bu konularda iddia edenler var.
Bakın,
bunun yanında Fransa, Hollanda ve İngiltere nişasta bazlı şekerin kullanımını
yasaklarken bizde maalesef, ifade ettiğim gibi, Avrupa Birliği ortalaması yüzde
2 olmasına rağmen, neredeyse yüzde 30’lar seviyesine çıkartıldı nişasta bazlı
şeker kullanım kotaları. Yani maalesef birtakım şeyleri hep maddi gözlerle,
maddi konularla kıyaslayarak ortaya koyuyoruz.
Bunun
yanında, Amerika gibi ülkeler gerçekten nişasta bazlı kotalarda ve kullanımında
tedbir alarak, bunları azaltarak hatta bunları yasaklayarak bugünlerde
geçiriyorlar ama biz, giderek nişasta bazlı şekerin üretiminin önünü açmaktan
ve hatta Türkiye’ye gelip yatırım yapan, güya yabancı yatırımın faydalarından
bahsediyoruz ama yabancı yatırımcı da bu yatırımı yaparken hem sizin ucuz
arazilerinizi kullanıp hem de mısırı veya ham maddesini ithal edip,
makinelerini de yine kendi ülkelerinden ithal edip tamamen yabancı kaynaklara
dayalı üretimle, Türkiye’deki -ifade ettiğim- yüzde 100 yerli üretim olan
şekerin yerine ikame edilen nişasta bazlı şekeri üreterek hem Türk ekonomisine
katkı sağlamak yerine zarar veriyor hem de Türk milletinin geleceği olan
insanların yani Türkiye’yi devam ettirecek, Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti
devletini devam ettirecek insanların sağlıklı bir şekilde gelişmesine de bu
anlamda sıkıntı veriyor. Yani bu nişasta bazlı şekerle beslenen çocuklarımızın
–ki giderek yaygınlaşan- özellikle bu hazır besinlerde, ifade ettiğim gibi,
dondurma gibi, meşrubat gibi sektörlerde çok kullanılan bu nişasta bazlı
şekerlerle beslenen çocuklarımızın yarınlarda nasıl bir sağlıklı nesil
olacağını da yine göz önünde bulundurmak lazım.
Yine, özelleştirmelerde
ifade ettiğim gibi, arsa değerlerinin bile altında bu fabrikaların satılması, o
yörelerde artık birtakım insanlarımızın ekonomik anlamda geleceklerini buralara
bağlamış olmasına rağmen satılan, satılmaya hazırlanan bu şeker fabrikalarının
da tekrar gözden geçirilerek, şeker üretiminin tamamıyla gözden geçirilerek
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulmasında fayda var
diye umut ediyorum.
Bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı Kütahya Milletvekili Sayın
Vural Kavuncu.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, bir söz talebimiz vardı ama sonra mı? Kısa bir
düzeltme yapacaktık.
BAŞKAN -
Sayın Kavuncu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VURAL
KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun nişasta
bazlı şekerlerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması
konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin verdiği grup önerisinin
aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Bazı
medya kuruluşlarında, mısır şurubundan elde edilen ve “fruktoz” olarak
adlandırılan nişasta kaynaklı şekerin pankreas kanserine yol açtığı, insan
vücudunda yağ şeklinde birikerek şişmanlamaya sebep olduğu ve şeker
hastalığının ortaya çıkmasında rol oynadığı yönünde çeşitli haberler
yayınlanmıştır. Herhâlde bu önergenin verilmesine de bu haberlerin etkisi
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, şeker, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmeleri açısından en
temel gıdalarımızdan birisidir. Şeker piyasasında kamış veya pancardan üretilen
şeker, sakaroz ve nişastadan elde edilen olmak üzere iki ana şeker türü
bulunuyor. Ülkemizde pancardan sakaroz, mısırdan ise nişasta bazlı şeker
üretimi yapılıyor. Ülkemizde üretilen pancar şekeri sakaroz, 1 birim glikoz ile
1 birim fruktozdan oluşan şeker türüdür.
“Nişasta bazlı şeker” adı verilen şekerler
ise, tarımsal ürünlerden izole edilen nişasta ham madde olarak üretilen
şekerlerdir. Nişasta bazlı şeker gruplarının, glikoz şurubu ve fruktoz şurubu
olmak üzere iki temel grubu bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, nişasta bazlı şekerin kansere neden olduğu iddiaları üzerine,
Sağlık Bakanlığımız tarafından Nişasta Bazlı Şeker Bilim Kurulu oluşturulmuş ve
konu derinlemesine incelenmiştir. Dile getirenlerin ileri sürdükleri delilleri
ve dünyada bu konuda yapılan bilimsel araştırmaları inceleyen kurul, fruktozun
pankreas kanserine neden olduğunu kanıtlayacak ve kanserle ilişkilendirilecek
bilimsel bir kanıt bulunmadığını belirtti. Pankreas kanserine neden olan en
önemli faktörlerin sigara, alkol ve obezite olduğu yapılan araştırmalarla
kanıtlanmış olup, bilim adamlarınca da şu anda kabul edilen bir gerçektir.
Konunun
kamuoyu önünde tartışılarak vatandaşlarımızın tereddüt ve endişe içine
düşmesine neden olunması da doğru değildir. Biz, Hükûmet olarak
vatandaşlarımızın sağlığını tehlikeye atacak hiçbir çalışma içinde olmadık,
olmayız. Çocuklarımızın sağlığı üzerinde oyunlar oynanmasına da asla müsaade
etmeyiz.
Eğer
konu, obezite ve obezitenin yol açtığı hastalıklar ise, bugün için eğer undan
yapılan bir mamulü de çok fazla yerseniz obez olursunuz, obezitenin getirdiği
hastalıklara maruz kalırsınız. O takdirde de undan kanser olunuyor demek de çok
doğru değildir. Ancak, eğer bu konuyla ilişkili bir bilimsel tartışma yapılacak
ise bununla ilgili bilimsel kanıtlar getirilir, bu kurulda tekrar bunlar
konuşulur. Elbette, bununla ilişkili en ufak bir şüphe veya bir sorun varsa,
bununla ilgili önlemlerin alınacağına da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Şimdi,
ekranları başında bizleri izleyen vatandaşların da tereddütlerini gidermek
için, bu kurulda, iddia sahiplerinin ileri sürdüğü bazı konularla ilişkili açıklama
getirmek istiyorum:
Fruktoz,
gıdalarda hiçbir zaman tek başına bulunmayıp, halk arasında şeker adıyla
bilinen glikozla birlikte yer almaktadır. Bahsedilen şeker cinsleri,
vatandaşlarımızın günlük olarak kullandığı çay şekerinin içinde de beraber
bulunmaktadır. Gıda maddelerinde beraberce bulunmalarından dolayı glikoz ve
fruktozdan ibaret şeker ile nişasta bazlı şeker arasında insülin salgılanması
ve tokluk duygusu veren hormonlar üzerindeki etkileri yönünden de bir farklılık
bulunmamaktadır. Mevcut beslenme şeklimizde fruktozun yalnız başına
tüketilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle fruktozun insülin direnci ve şeker
hastalığına yol açacağı yönünde iddiaların da yeterli bilimsel kanıtlarla
desteklenemediği görülmektedir. Kişilerde obezite oluşmasının temel nedeni,
vücuda alınan enerji ile harcanan enerji arasında dengenin bozulması ve
harcanandan daha çok enerji alınmasıdır. Sadece nişasta bazlı şeker değil,
şeker olarak adlandırılan tüm maddelerin fazla miktarda tüketimi bu dengeyi
bozarak obeziteye yol açmaktadır.
Kısa bir
süre önce Sağlık Bakanlığımız tarafından obeziteyle mücadele başlatıldı.
Obezite, tansiyon, şeker, kalp gibi sağlık sorunlarına da yol açmaktadır.
Şişmanlık ve hareketsizlik konusunun toplumun gündemine sokulmasının
gerektiğine ve bunda yarar olduğuna gönülden inanmaktayız. Bu vesileyle, bu
önerge de bu konuda bir konuşmaya fırsat olmuştur, teşekkür ediyoruz.
Dünya
Sağlık Örgütünün çalışmasına göre, dünyada her yıl 3 milyona yakın insan aşırı
kiloya bağlı hastalıklardan yaşamını kaybetmekte. Biz bu nedenle toplumun daha
fazla hareketli olmasını, günlük 5-10 bin adım ile, doktor kontrolünde, herkesi
harekete çağırıyoruz.
Bir diğer
iddia da bu şeker ile ilişkili kotaların, işte, filanca ülkenin söylemesiyle
arttırıldığı, talimatla alındığı yönündedir. Değerli arkadaşlar, bu konuda
kimse aklını karıştırmasın, AK PARTİ’yi bir başka partiyle karıştırmasın.
Geçmiş dönemler ve vesayetler bitmiştir. Bu konuda, AK PARTİ’nin, ülkemizin
çıkarları ne gerekiyorsa, bu milletin sağlığı, sıhhati, ne gerekiyorsa o konuda
adım atacağından da kimsenin şüphesi olmasın.
Ben bu
vesileyle daha sağlıklı günlerde de bir arada olmak dileğiyle bu önergeye ret
oyu vereceğimizi bilgi olarak veriyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.
Önerge
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın
Baluken…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Demin MHP
grup önerisi üzerine konuşma yaparken Urfa Milletvekillimiz Sayın İbrahim
Binici, kendi seçim bölgesine yönelik olarak kaçak elektrik kullanıldığıyla
ilgili kamuoyunda yoğun bir şekilde yürütülen bir kampanyaya karşı olan
rahatsızlığını ifade etmek istemiştir. Bunu ifade ederken Sayın Başbakanın da
Viranşehir’de halka “Elektrik hırsızısınız.” demek suretiyle kampanyaya
katıldığı şeklinde bir yanlış anlaşılmaya mahal verecek bir cümle kullanmıştır.
Biz, Başbakanın Viranşehir konuşmasına baktık, orada “Viranşehir halkı kaçak
elektrik kullanmıyor değil mi? Viranşehir halkının boğazından haram lokma
geçmez.” dediğini öğrendik. Aslında, Sayın Başbakanın da bu cümleleri kullanmak
suretiyle bu kampanyadan rahatsızlığını dile getirerek Viranşehir halkına olan
güvenini ifade ettiğine inanmak istediğimizi vurgulamak istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, (10/333) esas numaralı,
nişasta bazlı şekerin insan sağlığına etkisinin ve şeker pancarı üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ama-cıyla
vermiş oldukları Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
16 Ocak 2013 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine, 297 ve 394 sıra
sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 16/01/2013 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında bulunan 393, 240, 297, 349, 350, 355, 99, 191, 69, 92, 186, 190, 347,
308, 340, 344, 346, 352, 354, 366, 368, 380 ve 35 sıra sayılı kanun teklifi ve
tasarılarının bu kısmın 3, 6, 7, 8, 9, 10, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34,
35, 36, 37, 38, 39, 40, 41 ve 42’nci sıralarına; bastırılarak dağıtılan 395 ve
394 sıra sayılı kanun tasarılarının ise kırk sekiz saat geçmeden yine bu kısmın
4’üncü ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesi;
Genel
Kurulun;
16 Ocak 2013 Çarşamba günkü birleşiminde 393 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
17 Ocak 2013 Perşembe günkü birleşiminde ise 50
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24:00'te günlük programların tamamlanamaması
hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar;
Çalışmalarına
devam etmesi,
297 ve
394 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması
önerilmiştir.
297 Sıra
Sayılı
Tabiatı
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı
(1/627)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI
1. BÖLÜM 1 ila 20’nci maddeler 20
2.BÖLÜM 21
ila 41’inci maddeler 21
3. ÖLÜM 42
ila 59’uncu maddeler
(Çerçeve 55’inci
maddeye bağlı Geçici
3, 4 ve 5’inci
maddeler ile Geçici 1’inci
madde dâhil) 21
TOPLAM MADDE
SAYISI 62
394 Sıra
Sayılı
Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı
1 (1/730)
BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI
1. BÖLÜM 1 ila 20’nci maddeler 20
2.BÖLÜM 22 ila 44 üncü maddeler 23
3.BÖLÜM 45 ila 51 inci maddeler
(Çerçeve 45 inci
maddenin 1, 2 nci fıkraları,
3 üncü
fıkrasının (a),(b),(c) bentleri; 4, 5 inci
fıkraları, 6 ncı
fıkranın (a), (b), (c) bentleri;
7, 8 inci
fıkraları, 9 uncu fıkranın (a), (b) ve (c )
bentleri, 10
uncu fıkrası, 11 inci fıkranın (a) ve
(b) bentleri, 12
ve l3. fıkraları ile Geçici 1, Geçici 2,
Geçici 3, Geçici
4 ve Geçici 5 inci maddeler dâhil) 30
TOPLAM MADDE
SAYISI 74
BAŞKAN –
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerinde ilk söz, lehinde olmak
suretiyle Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel’in.
Sayın
Özel, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Parti
Grubumuzun, Danışma Kurulu toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre bugün ve yarınki çalışma takvimini ve görüşeceğimiz kanunların sırasını
belirlemek için vermiş olduğu öneri lehinde söz almış bulunmaktayım.
Getirmiş
olduğumuz öneriyle, Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni gündemin 3’üncü sırasına alıyoruz.
Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türk Silahlı
Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı’nı da kırk sekiz saat geçmeden gündemin
4’üncü ve 5’inci sırasına alıyoruz. Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı’nı da gündemin 6’ncı sırasına, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği
Koruma Kanunu Tasarısı’nı da gündemin 7’nci sırasına alıyoruz.
Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı ile Tabiatı ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nın da temel kanun olarak görüşülmesini
teklif ediyoruz.
Çalışma
saatlerimizi de bugün Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin bitimine
kadar çalışmalarımıza devam etmeyi düşünüyoruz.
Yarın ise
gündemdeki 10 civarındaki uluslararası sözleşmeyi görüşüp, bu haftaki çalışma
süresini tamamlamayı hedefliyoruz.
Yapacağımız
bu tür çalışmalarda, bu haftaki çalışmalarda muhalefetin vermiş olduğu katkıya
şimdiden teşekkür ediyor, Genel Kuruldaki bu çalışmanın milletimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinize iyi günler diliyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özel.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde olmak üzere ilk konuşmacı Sayın
Oktay Ekşi, İstanbul Milletvekili.
Sayın
Ekşi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Saygıdeğer arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun bazı kanun teklifleri ve tasarılarını öne alıp, gündemimizi onlarla
doldurmamız gerektiğine ilişkin önerisini bendeniz de sizler gibi dinledim.
Elbet bu
önerilerden Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili olan, biyolojik çeşitlilikle
ilgili olan, elektrik piyasasıyla ilgili olan vesaire, bütün bu önerilerin
önemi olduğunu ve bir aşamada Meclisimiz tarafından ele alınıp
sonuçlandırılması gerektiğini ben de sizler gibi kabul edenlerden biriyim, ama
acaba onlar mı bizim bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye'nin bugünkü
konjonktürü içinde ele alınması ve değerlendirilip bir noktaya varması, benim
kanaatime göre de genellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerinin öbür
ucundaki noktaya varması daha doğrudur.
Sevgili
arkadaşlarım, bugün Sayın Başbakanın mutat üzere sayın Adalet ve Kalkınma
Partisi il başkanlarının genişletilmiş toplantısında yaptığı konuşmaya ilişkin
sizin de bilginiz olduğundan eminim.
Sayın
Başbakan mutadı üzere yine medyaya dönük ağır eleştirilerini ifade etti ve yine
medyaya dönük olarak nihai kanaatini -ki sık sık ifade ettiği kanaati olarak
biliyoruz- Türkiye’de her şeyin güzel, medyanın özgür olduğuna ilişkin
düşüncelerini açık-kapalı ama hepimizin anlayacağı şekilde dile getirdi.
Sevgili
arkadaşlarım, Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği tarihten
bu yana… Bir noktayı altını çizerek ifade ettikten sonra devam edeyim. 2004
yılında Basın Kanunu’nu değiştirdiniz ve iyi bir Basın Kanunu getirdiniz.
Bununla, daha önceki kanunlarımızı kıyasladığımız zaman, daha önceki
kanunlardan daha özgürlükçü bir anlayışla 2004 yılında getirdiğiniz kanunun, o
nitelikte bir kanun olduğunu bir gazeteci olarak çok ifade ettim, bu vesileyle
de ifade etmek isterim ama şu anda Türkiye’nin sizin iktidarınız döneminde,
basın özgürlüğü açısından içinde bulunduğu durum “vahim” kelimesiyle dahi ifade
edilemeyecek kadar kötüdür. Sayın Başbakanın -Gazetecileri Koruma Komitesinin
verdiği rakam daha önce 8, sonra, bugün kendisinin ifadesine göre 76 ki öyle
değil, “61” dediler- buna ilişkin düşünceleri maalesef çok vahim bir gerçeği
değiştirmiyor. Bir tek gazetecinin; yazdıklarından, düşündüklerinden ve
kendisini ifade etme görevinden dolayı içeride bulunması Adalet ve Kalkınma
Partisinin bütün demokratiklik iddialarıyla çelişecek ve tamamını yerin dibine
sokacak kadar ağır bir durumdur. Durumunuz maalesef bütün uluslararası
arenalarda, bütün bu konuya ilgi duyan entelektüeller dünyasında, tek kelimeyle
ifade ediyorum, “vahim” kelimesiyle bile ifade edilemeyecek kadar kötüdür.
Bakın,
bugün “World Freedom House” diye yine bu meseleleri takip eden kuruluşun
-“Özgürlük Evi” diye çevirelim Türkçeye- raporu var. O raporda da yine Adalet
ve Kalkınma Partisinin basınla ilgili politikalarının Türkiye’yi ne kadar kötü
bir noktaya ittiği ifade edilmektedir.
Daha önce
de huzurunuza çıktığım zaman söyledim sevgili arkadaşlarım, Türkiye bugün
“Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi” diye anılan tek ülke. Bundan dolayı
saygıdeğer çoğunluğunuzun üzülmediğini düşünmek bile bana ters geliyor. Ben
bundan utanç duyuyorum. Sadece ben değil, Türkiye’de demokrasinin olduğunu,
Türkiye'nin çağdaş dünyayla bütünleşme çabası içinde olan bir ülke olduğunu
iddia eden herkes, bu rakamlar, bu gerçekler karşısına çıktığı zaman sesini
çıkartamaz hâle geliyor. Bütün bu gerçekler ortadayken ve Sayın Başbakan da bu
gerçekleri göre göre “Türkiye’de basın özgür, iyi. Sadece içeride birkaç
teröristtin hapiste bulunmasını başkaları suistimal ederek sanki gazeteciler
hapisteymiş gibi gösteriyor.” demesini anlamak mümkün değil. Gerçekleri bu
kadar çarpıtabilmek ayrı, özel, büyük bir yetenek gerektirmiyor mu? Bu yeteneği
nedeniyle Sayın Başbakanı takdir edenler arasına ben de girerim ama gerçek
vahim. Gazeteciler içeride. Tekrar ediyorum: Herhangi bir medeni ortamda
ülkenizin gazetecilerinden veya düşünenlerinden, düşünen adamlarından,
siyasetçilerinden herhangi birisinin düşüncelerini ifade ettiği için hapiste
olduğunu, o gerçeği karşınıza çıkardıkları zaman siz benim gibi sıkıntı
duymuyor musunuz? Ben yabancı dostlarımla konuşurken bundan dolayı hicap
duyuyorum. İstirham ediyorum, size samimiyetle soruyorum: Siz kendiniz bu vahim
gerçekleri nasıl savunabiliyorsunuz? Sayın Başbakan, Amerika Birleşik
Devletleri’nde, John Hopkins Ünivesitesinde “Sizin Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki basından daha özgür bir basın var Türkiye’de.” dedi. Az önce
sözünü ettiğim iyi yasayı -yani 5281 olacak numarası- çıkartan Sayın Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay da tuttu, bir başka vesileyle -ki içeride gazeteciler
varken söyledi bunu, nasıl yaptı hâlâ anlayamıyorum- “Türkiye’de basın, Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki basından daha özgürdür.” dedi. Bunu nasıl ifade
edebiliyor bu saygıdeğer zevat ve nasıl savunabiliyorlar, anlamak mümkün değil.
Fazla
uzatmayayım, daha fazla uzatmayayım daha doğrusu. Bakınız, sizden bir şey
istirham ettim. Gazetecilerden şikâyetçisiniz. Yer yer haklı da olabilirsiniz.
Bunun çaresi 212 sayılı Yasa’yı hayata geçirmektir. Bu sizin elinizin altında.
Beş dakikada yapabilecek imkâna sahip bir siyasi güce hitap ediyorum ben. Bunu
hayata geçirmek için Komisyon raflarındaki öneriyi alıp tartışmanız lazım ve
kendi şikâyetlerinizden kendinizin ancak böyle kurtulması mümkün olur.
Ben size
bu düşüncelerle, kolay çözümün, sizi ve bizi, hepimizi başkalarının huzurunda
mahcup hâlde bulunmaktan kurtaracak çözümün ne olduğunu net olarak söylüyorum.
Bakınız, gazetecilerde insan kalitesinin yükselmesi herkesin, Türkiye’nin,
sizin, benim, her okuyucunun beklentisidir. Bunun da tek çözümü -arz ediyorum
size- 212 sayılı Yasa orada duruyor, işlemiyor, o yasayı işletecek ufak
değişikliklerin yapılmasıdır. Raftan indirin, çözümü bizzat siz getirin.
Benim
sizlere bu duyguyu, bu gerçekleri huzurunuza getirip saygı sunmaktan başka
söyleyeceğim bir şey yok.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ekşi.
Üçüncü
söz, lehinde olmak suretiyle Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun’un.
Sayın
Ercoşkun, buyurun.
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; öncelikle, bugünkü grup önerimizde bazı
kanun tasarılarının öne çekilmesiyle alakalı önerilerimizi Sayın
Milletvekilimiz Recep Özel Bey sizlerle paylaştı. Şu anda Türkiye gündeminde
önemli bir yer tutan 397 sıra sayılı Enerji Kanunu Tasarısı’nın bir an önce
bitirilmesi ülkemizin menfaatleri anlamında oldukça önemli. Tabii yarın da, bu
haftaki rahat çalışma ortamıyla beraber 10 civarında uluslararası anlaşmayı da
çalışma saatlerinin bitimine kadar tamamlamayı hedefliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ grup önerisi kısaca bu mealde tanımlanabilir ama
benden önce söz alan değerli Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Oktay
Ekşi’nin bazı açıklamalarına da buradan birkaç eleştiri yöneltmek istiyorum.
Çünkü, bildiğiniz gibi, bugün genişletilmiş il başkanları toplantısında Sayın
Başbakanımız özellikle tutuklu gazetecilerin hangi suçlarla alakalı tutuklu
olduğunu ve hangi suçlar nedeniyle ceza aldıklarını ifade ederken Sayın
Milletvekilimiz sanki bu suçları, bu cezaları görmeden, sadece ve sadece
yazdıkları ve düşündükleri noktada ceza aldıklarını veya tutuklandıklarını
ifade ettiler. Tabii bunu burada ifade etmekle kalmıyorlar, Sayın Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı da çıkmış olduğu her uluslararası ziyarette bu
şekilde bir ifadeyle ülkemizi, milletimizi bir anlamda dışarıda şikâyet etmeyle
bu ziyaretlerini gerçekleştiriyorlar ve “Dünyanın en büyük gazeteci
hapishanesi." diyerek de gerçekten haksız ve mesnetsiz bir suçlamayla da
karşı karşıyayız. Çünkü bugün bizler de seyrettik il başkanları toplantısında
Sayın Başbakanımızın ifadelerini. Orada isim vermeden, sadece ve sadece
suçlandıkları konuları ve ceza aldıkları konuları dile getirdi Sayın Başbakan.
O zaman şunu sormak lazım şu anda hayatta olmayan bir şarkıcının sözleriyle:
“Bu ne yaman çelişki anne?” diye. Çünkü, bunu anlamak mümkün değil gerçekten.
Hem burada kalkıp bu kişilerin sadece yazdıklarından ötürü ceza aldığını ifade
edeceksiniz hem de mahkeme kararlarını, iddianameleri görmezden geleceksiniz.
Gerçekten bunu anlamak mümkün değil. Zaten anlayabilmiş olsaydınız bir
muhalefet partisi olarak şu anda herhâlde bizler o tarafta, sizler bu tarafta
otururdunuz.
Ben bu
duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, önerimizin lehinde olduğumu bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ercoşkun.
Sayın
Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu için “Türkiye’yi yurt dışına
şikâyet ediyor.” şeklinde bir değerlendirmede bulunmak suretiyle sataşmada
bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun efendim.
Süreniz
iki dakika.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası
Gazeteciler Örgütü, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ya da Uluslararası
Gazetecileri Koruma Komitesi, hangi uluslararası gazeteciler kuruluşunu alırsak
alalım, onların vermiş olduğu raporlarda yer alan rakamlar Türkiye'nin tutuklu
gazeteci sayısı açısından yapılan sıralamada dünyada 1’inci sırada olduğunu
göstermektedir ve o raporlarda yer alan ifadede “Türkiye, en büyük gazeteci
hapishanesinin olduğu bir ülkedir. Türkiye, ülke olarak bir büyük gazeteci
hapishanesidir.” deniliyor.
Şimdi,
Sayın Başbakan bugün kendi partisinin il başkanları toplantısında yaptığı
konuşmada bu uluslararası kuruluşlardan birisinin rakamlarını alarak şöyle bir
değerlendirmede bulunuyor: “2011 yılında tutuklu gazeteci sayısı bu kuruluşun
raporlarına göre 8 iken 2012’de bu 76’ya çıkmıştır.” diyor ve 2 kişiden örnek
veriyor isimlerini gizleyerek, isim ve soyadının baş harflerini vererek “Bakın,
bu 2 kişi de gazetecilik faaliyeti nedeniyle değil, başka faaliyetler yani suç
oluşturan faaliyetleri veya eylemleri nedeniyle tutukludur.” diyor. Sayın
Başbakana düşen görev hemen kolaya kaçıp Cumhuriyet Halk Partisini ve onun
Genel Başkanını suçlamak değildir. Sayın Başbakana düşen şudur: Eğer o rakamın
doğru olduğuna inanmıyor ise -bütün devletin verileri elinde, öyle 2 kişiyi
söylemek yetmez- “Bu sayı 76 değil, 12’dir.” diyebilmeliydi. Bunu diyemiyor ise
Sayın Başbakan sadece orta sahada top çeviriyor demektir.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Ekşi.
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan, konuşmacı -az önce konuşan arkadaşımız-
benim sözlerimi çarpıtarak Genel Kurula aktardı.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – O kadar eleştiri olur Sayın Başkanım.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu nedir, bu kadar eleştiriye tahammülsüzlük!
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Ben, izin verirseniz, onu düzeltmek ihtiyacındayım.
BAŞKAN –
Sayın Ekşi, Sayın Hamzaçebi olayı açıkladı. O arkadaşımız da Sayın Genel
Başkanın konuşması şuydu dedi. Sizi tekzip eden veya size sataşan bir şey
söylemedi.
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bendeniz ona dayanarak bir talepte
bulunmadım. Bendeniz, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili
arkadaşımızın benim konuşmamı çarpıtarak huzurunuzda değerlendirme yaptığını
ifade ediyorum. Ona dayanarak...
BAŞKAN –
Buyurun efendim, iki dakika da size söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşi’nin, Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Saygıdeğer arkadaşlarım, bendeniz, Sayın Başbakanın
ifade ettiği “76” rakamının tamamı gazetecidir, bunlar fikirlerinden dolayı
içeri atılmış kişilerdir anlamında bir şey ifade etmedim, böyle bir şey
söylemedim. Konuşmacı dostumuz ben sanki böyle bir temele, böyle bir anlayışa,
böyle bir iddiaya sahipmişim gibi sizlere benim konuşmamla ilgili düşüncelerini
aktardı.
Arkadaşlar
gerçek şudur: Bendeniz bu hapiste bulunan gazeteciler meselesiyle 1997 yılından
2006 yılına kadar her yıl tek tek dosya özetlerini okuyarak rapor hazırlamış
bir arkadaşınızım. Kaç gazeteci içeride, o yıllarla ilgili rakamları İnternet
sitesinde bulabilirsiniz. Kaç kişi gazetecilikten, kaç kişi terör eylemlerinden
içerideymiş, ona ilişkin kanaatlerimi de o vesileyle ifade ettim.
Benim
böyle bir iddiam yok, zaten öyle de bir şey söylemedim. “Bir tek gazetecinin,
bir tek fikir adamının, bir tek düşüncesini ifade eden insanın hapiste
bulunması, yeterince demokratik sisteme sahip olduğumuz iddiasını lekeleyecek
kadar ağırdır.” dedim. Bu sözümde ısrarlıyım. “Bunu ortadan kaldırmak sizin
gücünüzün içinde.” dedim.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Yargıya müdahale mi edelim?
OSMAN
OKTAY EKŞİ (Devamla) - Size, onunla ilgili çözümümü de âcizane arz ettim. Çok
basit, yapabileceğiniz bir şey ama yapmaya niyetiniz olması lazım…
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Yani yargıya talimat mı verelim?
OSMAN
OKTAY EKŞİ (Devamla) - …demokrasiyi içtenlikle istemeniz lazım, en az benim
kadar demokrasiye inanmanız lazım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Senin kadar demokrasi karşıtı yok!
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine, 297 ve 394 sıra
sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde Değişiklik
Yapılmasına Dair İç Tüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sıraya alınan, Malatya Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu
Milletvekili Ali Ercoşkun ile 3 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile
Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir ara verin Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma
Saati: 16.42
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
3’üncü
sıraya alınan “Malatya Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve Bolu
Milletvekili Ali Ercoşkun ile 3 Milletvekilinin; Elektrik Piyasası Kanunu ile
Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu”nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Malatya Milletvekili Mahmut Mücahit
Fındıklı ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 3 Millet-vekilinin; Elektrik
Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/1059, 1/689) (S. Sayısı:
393) (x)
Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon
raporu 393 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin
tümü üzerinde söz isteyen, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Müslim Sarı, İstanbul Milletvekili.
Sayın
Sarı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
CHP GRUBU
ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Özel Tüketim
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı için Cumhuriyet
Halk Partisi adına düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun
eleştirilecek -hem tasarının hem teklifin ikisi bir arada değerlendirildiğinde-
çok boyutu var ama yirmi dakikalık süre içerisinde, mümkün olduğu kadar
objektif bir biçimde ama kendi düşüncelerimizi ve eksik yanları da belirterek
bir genel değerlendirme yapmak istiyorum.
En başta
söyleyeceğim husus şudur: Bu kanun tasarısı ve teklifinin ciddiyeti konusunda
birtakım problemli alanlar var, en basitinden, ciddiyetten uzak diyebiliriz.
Gerçi, AKP hükûmetleri döneminde yapılan kanunların, çıkarılan kanunların, yasa
yapma sürecinin ne kadar ciddiye alındığına ilişkin birtakım kaygılarımız
vardı, bunun birçok örneğini gördük. Benzer bir şeyi bu kanun için de söylemek
mümkündür.
(x) 393 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bildiğiniz
üzere, ilgili mevzuat çerçevesinde kanunlar gelirken gerek Plan ve Bütçe
Komisyonuna ya da gerekse ilgili komisyona, bunların etki analizlerinin
yapılması gerekir. Yani bu kanunla birlikte ne gibi bir vergi yükünden, ne gibi
bir vergiden vazgeçilmektedir, ne kadar vergi kaybedilmektedir, ne kadar
harcama yapılmaktadır, ne kadar vergi gelirinden vazgeçilmektedir? Bununla
ilgili değerlendirmelerin orta ve uzun vadeli perspektif içinde yapılması
gerekir. Bu kanuna ilişkin böyle bir değerlendirme yapılmamıştır. Çünkü bu
kanun bir teşvik kanunudur bir boyutuyla ve teşvik kanunu olduğu için de ciddi
anlamda vergi kazançlarından ya da vergi gelirlerinden vazgeçilmesini
önermektedir.
Biz Sayın
Bakana bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduk. “Bir etki analiziniz var mı, bu
kanunla ne kadarlık bir vergi alacağından vazgeçiyoruz?” diye sorduğumuzda,
Sayın Bakan, bize, 2012 yılında vazgeçilen ÖTV’nin ve teşvik maliyetinin
rakamlarını verdi. Sayın Bakanın verdiği rakamlara göre 2012 yılında -bu kanun
uygulandığı için yani şimdi süresini uzattığımız için- 250 milyon, teşvik
maliyeti olarak da 58 milyon yani 308 milyonluk bir vergiden vazgeçmiş
oluyordu.
Şimdi,
normalde etki analizleri orta ve uzun döneme özgü olarak yapılır, geleceğe
dönük olarak yapılır. Bir kanun teklifi hazırlandığında ya da bir kanun
tasarısı hazırlandığında, bunun toplam vergi üzerindeki etkisinin, toplam kamu
bütçesi üzerindeki etkisinin ne olacağı titizlikli bir şekilde çalışılır ve
önümüze konur. Orta ve uzun vadede milletvekilleri de bunun toplam kamu bütçesi
üzerine yükünün ne olacağını bilirler ve buna göre karar verirler, olması
gereken budur. Ancak burada bu gerçekleşmemiştir, üzülerek belirtelim.
İkincisi,
bu kanun teklifinin ya da tasarısının samimiyetsiz olduğunu da söyleyebiliriz.
Şimdi,
esasen bu kanun teklifinin 4’üncü maddesi çok kritiktir ve 4’üncü maddesinde
aslında bir arz güvenliği sorunu çözülmeye çalışılmaktadır. Doğal gaz kullanımı
kış aylarında artacağı için doğal gaz çevrim santrallerinde yani doğal gaz
kullanarak elektrik üreten santrallerde bir doğal gaz problemi oluşmasın diye
ikincil yakıtlar kullanılmaktadır ve bu ikincil yakıtlarda da ÖTV muafiyeti
getirelim. anlayışıyla hazırlanmıştır. 4’üncü madde temelde bunu
düzenlemektedir. Ancak maddenin gerekçesine baktığımız zaman bu
samimiyetsizliği görürüz. Gerekçesinde aynen şunu söylemektedir: “İleride bu
ÖTV muafiyeti olmazsa eğer tüketicilerin kullandıkları elektriğe zam gelmesi muhtemeldir.
İşte, biz, bu zammı engellemek için ya da muhtemel ortaya çıkabilecek elektrik
zamlarından kurtarabilmek için tüketicileri böyle bir kanun teklifi ya da böyle
bir kanun tasarısı hazırlıyoruz.” diyor ki bu çok samimiyetsiz bir yaklaşım.
Çünkü, biraz önce söyledim, esasen bu arz güvenliği meselesidir. Dolayısıyla,
arz güvenliğiyle ilgili problemleri çözmesi gereken iktidardır. Bunu, bir
elektrik faturasıyla tüketiciye hoş görünecek şekilde, muhtemel zamları
engelliyormuş gibi bir görüntü altında gerekçelendirmesi de çok doğru değildir,
samimiyetsizdir.
Birkaç
tane gerekçem var bunun için. Örneğin, kanun kapsamındaki yap-işlet-devret
projeleri için kullanılan, kullanılacak yani kanun kapsamındaki
yap-işlet-devret projelerindeki kurulu güç yani ÖTV muafiyeti tanınacak olan
kurulu güç bu çerçevedeki bütün kurulu gücün ancak yüzde 2,6’sını oluşturuyor.
Yani doğal gaz ve ikincil yakıt kullanım santrallerinin kurulu gücü bugün
Türkiye'de 56 bin megavat, kanun kapsamında 1.500 megavatlık bir alandan söz ediyoruz.
Dolayısıyla aslında daha küçük bir alandan, çok daha küçük bir alandan söz
ediyoruz ama bu çok daha küçük alandaki bir ÖTV düzenlemesinin elektrik
faturaları üzerine yansımasından bahsetmek suretiyle tüketicilere ve
vatandaşlara şirin gözükmeye çalışıyoruz. Bunun bu yasa çıkmasaydı eğer
elektrik faturaları üzerinde ne kadar etkisinin olacağına ilişkin net bir
çalışma olmamakla beraber, ilgili milletvekili arkadaşın hazırlamış olduğu bir
rapordan ya da bir tablodan birkaç tane rakam söylemek istiyorum. “İlgili
milletvekili arkadaşımız “Ocak ayında yani 2012 yılının ocak ayında çevrim
santrallerinde ikincil yakıtlar kullanılarak üretilen elektriğin değeri 38,6
milyon, şubat ayında 84,8 milyon, mart ayında 5,2 milyon.” diyor ve bunları
topluyor, diyor ki: “128 milyon liralık elektrik üretilmiştir bu çerçevede.
Eğer bu ÖTV’siz üretilmiş olsaydı yani bu kanunun kapsamında muafiyet söz
konusu olmuş olsaydı 28 milyon olacaktı yani 100 milyon liralık bir vergi
gelirinden vazgeçmiş oluyor ve bu 100 milyon lira faturalara yansıyacaktı,
şimdi yansımıyor.” Şimdi, bu devede kulak arkadaşlar.
Benim
yaptığım araştırmalara göre, Türkiye’de 28-30 milyon civarında elektrik abonesi
var. Ortalama elektrik faturasının 100 lira olduğunu düşünürsek aylık ortalama
3 milyar lira civarında elektrik faturası ödüyor vatandaş. Bu şekilde yapılan
işlemden ÖTV alınmamış olsaydı yani ilgili kanun çerçevesinde yapılan işlemden
ÖTV alınmamış olsaydı ortalama aylık 30 milyon lira elektrik faturalarına
yansıyacaktı; bu, toplam elektrik faturalarının yüzde 1’i demek. Eğer biz
elektrik faturalarını aşağıya çekmek istiyorsak, gerçekten elektrik
faturalarında bir indirim yapmak istiyorsak ya da muhtemel artışları engellemek
istiyorsak, yani vatandaşın elektrik faturasını aşağıya çekmek istiyorsak
bakmak zorunda olduğumuz yerler başka alanlardır, buralar değil. Böyle komik
gerekçeler üretmeyi ben çok anlamlı bulmuyorum.
Örneğin,
elimde bir vatandaşın elektrik faturası var. Ankara’da mukim 3 kişilik bir
ailenin elektrik faturası. Toplam tüketim 274 kilovat, 0,23’le çarpılmış, 64
lira. toplam tüketim bedeli 64 lira elektrik faturası gelmiş vatandaşa. Ama,
nedense bu 64 liralık elektrik faturası faturanın sonuna doğru indiğimiz zaman
98 liraya çıkmış. “Peki, bu fark nereden?” diye baktığımız zaman, 10,27 kuruş
dağıtım bedeli alınmış, 1 lira 8 kuruş personel satış hizmet bedeli alınmış,
0,42 kuruş sayaç okuma bedeli alınmış, iletişim sistem kullanım bedeli 2 lira
33 kuruş alınmış, enerji fonu 0,64 kuruş alınmış, TRT payı 1 lira 28 kuruş
alınmış, elektrik tüketim vergisi 3 lira 21 kuruş alınmış, 15 lira da KDV
alınmış, elektrik faturası birdenbire 98 liraya çıkmış. Yani, 64 liralık
elektrik faturası 98 liraya çıkmış; yüzde 53, fatura yarısı kadar şişmiş.
Şimdi,
biz eğer faturaları indirmek istiyorsak, böyle bir gerekçeyle bu düzenlemeyi
yaptığımızı iddia ediyorsak ve bunu samimiyetsiz bir biçimde bu gerekçeye
koyuyorsak… Gerçekten samimiysek ve gerçekten vatandaşın elektrik faturasını
aşağı indirmek gibi bir talebimiz varsa o zaman nereye bakılması gerektiği
bellidir. Dolayısıyla, buralara bakmak gerekir, gerçek fiyat şişimleri
buralarda. Vatandaşın soyulduğu nokta, 64 liralık elektrik faturasını 100 lira
olarak, 98 lira olarak ödediği yerler buralar. Dolayısıyla ben, buralara özgü
birtakım düzenlemelerin yapılmasını daha samimi, daha gerçekçi bulurum. Yüzde
1’lik elektrik faturasında muhtemel artışları göz önünde bulundurarak bunu bir
gerekçe olarak bu yasanın içine koymanın son derece samimiyetsiz olduğunu
düşünüyorum.
Biraz
önce belirttiğim gibi, mesele bir arz güvenliği meselesidir. Bunu çözmesi
gereken Hükûmettir, on yıldır AKP Hükûmeti iş başındadır. Şimdi, şunu sormak
gerekiyor: Türkiye’de kış aylarında doğal gaz talebi arttığında bu talebi
karşılayacak doğal gaz depolama kapasitesini niye artırmıyorsunuz? On yıldır
iktidardasınız, bu konuyla ilgili ne gibi gelişmeler var? Niçin bu sorunu
çözemediniz?
Sayın
Bakan Plan Bütçe Komisyonunda depolama kapasitesinin normal koşullarda toplam
tüketimin yüzde 15’i kadar olması gerektiğini söylemektedir. “Türkiye’de kaç?”
diye sorduğumuzda, Sayın Bakan gayet açık bir biçimde “Yirmide 1” olduğunu
söyledi. Dolayısıyla, arz güvenliği meselesini çözmek zorunda olan bir Hükûmet
bu konuda adım atmıyor, bunu çözmüyor ve arza ilişkin bir problem ortaya
çıktığında bunu “ÖTV’den vazgeçelim, ikincil yakıtlar kullanalım.” diye çözmeye
çalışıyor, bir vergi kaybı yaratıyor ve ondan sonra bu vergi kaybını da
vatandaşa şirin gözükmek için “İşte biz bunu yapmasaydık elektrik faturalarınız
artacaktı.” diyerek gizlemeye çalışıyor. Ben bunu Sayın Bakana
yakıştıramadığımı, taslağı hazırlayan, teklifi hazırlayan arkadaşlara da
yakıştıramadığımı söylemek istiyorum. Dolayısıyla, bir arz güvenliği sorunu
vardır, problemi vardır, bu çok açık ve net.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, buradaki ikinci önemli husus, tabii ki enerjideki
dışa olan bağımlılıktır ve özellikle doğal gazda dışa olan bağımlılıktır. Yine,
bu konuyla ilgili düşüncelerimizi söylediğimizde Sayın Bakan “Var mı bir
tavsiyeniz?” diyor. Bizim ne kadar tavsiyede bulunduğumuz… Sadece biz değil,
ilgili sivil toplum kuruluşları, bu alanda bulunan meslek kuruluşları, diğer
siyasal parti temsilcileri de gerekli düşüncelerini ve görüşlerini söylüyorlar,
biz de her fırsatta söylüyoruz ama nedense, on yıllık Hükûmet döneminde bu
konuda bir gelişme olmadığını görüyoruz.
Bakın,
size birkaç tane rakam vereceğim: Türkiye’de toplam enerji tüketiminin doğal
gaza olan bağımlılığı yüzde 33, doğal gazda dışa olan bağımlılığımız yüzde 98
ve özellikle iki ülkeye olan bağımlılığımız, yani Rusya bu 98’in 58’ini
oluşturuyor, İran 18’ini, eşittir yüzde 76. Son derece riskli politik
gelişmelerin olduğu bir coğrafyada bir devlet yönetmeye çalışıyoruz ve böyle
bir coğrafyada, özellikle orta ve uzun vadede çatışma ihtimalimiz olan ya da
uyguladığımız politikalar sebebiyle karşı karşıya kalma ihtimalimizin kuvvetle
muhtemel olduğu iki devlete karşı doğal gazda bağımlılığımız çok yüksek.
Dolayısıyla, dış politikaya ilişkin tercihler yapılırken ya da dış politika
dizayn edilirken bu tür gerekçelerin mutlaka göz önünde bulundurulması gerekir.
Elektrik
üretiminde doğal gaza bağımlılığımız yüzde 46, yani yüzde 98’le ithal doğal
gaza bağlıyız, elektrik üretmek için de bunun yüzde 46’sını kullanıyoruz, yani
biz, elektrik üretiminin yüzde 46’sını yüzde 98 dışarıya bağımlı olduğumuz bir
kaynak üzerinden ya da bir unsur üzerinden gerçekleştiriyoruz. EPDK bunun
farkına varmış olmalı ki 2023’e ilişkin yayınlamış olduğu strateji belgesinde
şöyle bir şey diyor: “2023 yılında biz bu yüzde 46’yı yüzde 30’un altına
indireceğiz.” Güzel… Güzel bir stratejik tercih, üçte 1’in altına indirmeyi
düşünmüş ve bunu bir stratejik tercih olarak önüne koymuş. Ancak uygulamalara
baktığımız zaman ya da bu konuyla ilgili gelişmelere baktığımız zaman bunun tam
tersi yönde hareket ettiğimizi görüyoruz. Örnek vermek gerekirse: Lisans alıp
da yatırımları süren yani doğal gaz çevrim santralleriyle elektrik
üretebileceğimiz, lisans alıp yatırım süreci devam eden santrallerin muhtemel
kurulu güç kapasitesi 17 bin megavat. Başvuru, inceleme ve değerlendirme
aşamasında olan yap-işlet-devret projeleri ya da diğer şekillerdeki
santrallerin muhtemel kurulu gücü 33 bin megavat. Bunlar şu anki kurulu gücümüz
olan 56 bin megavatın yüzde 90’ını oluşturuyor yani mevcut olan durumun üzerine
bir bu kadar daha neredeyse doğal gaz çevrim santralleriyle elektrik
üretebileceğimiz santraller kuruyoruz. Dolayısıyla, bu açıdan baktığımız zaman
meseleye, orta ve uzun vadede, bırakın bu yüzde 46’nın 30’lara indirilmesi,
belki bu yüzde 46’nın da daha yukarılara çıkartılması riskiyle karşı
karşıyayız.
EPDK
koyduğu stratejik hedefler doğrultusunda hareket etmelidir, Hükûmet de bu
stratejik hedeflere uygun bir enerji politikası geliştirmek zorundadır. Eğer bu
gerçek olursa, yani söz konusu olan bu megavatlar, 50 bin megavata yakın doğal
gazla elektrik üretimi işi gerçek olursa bizim ek 70 milyar metreküp doğal gaza
ihtiyacımız var. İçinden geçtiğimiz politik gelişmeleri, Orta Doğu’nun içinden
geçtiği politik gelişmeleri, dünyanın içinden geçtiği konjonktürü göz önünde
bulundurduğumuzda, ihtiyaç duyduğumuz bu 70 milyar metreküp doğal gazın ne
şekilde, nereden, hangi yollarla ve nasıl sağlanacağı açıklanmaya muhtaçtır.
Dolayısıyla, bir enerji politikası güdüyorsak, dışa olan bağımlılığın
azaltılmasını merkezine alan bir enerji politikamız varsa, böyle strateji
belgelerimiz varsa bu konuların çok ince ince çalışılmaya gereksinimi var diye
düşünüyorum. Umarım, Sayın Bakanım bu konuyla ilgili birtakım
değerlendirmelerle bizi aydınlatma fırsatı bulur.
Teklif 6
tane maddeden oluşuyor, bunların birkaç tanesi son derece önemli, yürütme ve
şey maddelerini saymazsak. İlgili maddelerde arkadaşlarım bu konuyla ilgili
düşüncelerini gündeme getirecekler, değerlendirmelerde bulunacaklar ama ben
birkaç tane maddeyle ilgili, geneli üzerinde konuşurken de bazı değerlendirmelerde
bulunmak istiyorum.
Şimdi,
yasanın 1’inci maddesi üretim ve perakende faaliyetlerinin ayrı şirketler
hâlinde yapılması ve ayrıştırılması gerektiğini hükmediyor. Aslında bu hüküm,
eski bir hüküm. Onun süresi 1 Ocak 2013’te doluyordu, bu yasayla bu süre uzatılıyor,
bu yasal düzenlemeyle teklifle ya da tasarıyla uzatılıyor. Şimdi, şunu sormak
gerekir: 1 Ocak 2013’te bu ayrışma işleminin yapılacağı, yapılması gerektiği
kanunun amir hükmüne şamil olmakla beraber niçin yapılamamıştır? Bunu sormak
lazım, aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, dört ya da beş yıl bu
ayrıştırma işlemleri niçin tamamlanmamıştır? Dolayısıyla bu ayrıştırma
işlemlerinde kurumlar vergisi ve diğer vergilerde muafiyet getiriliyor ilgili
yasada, Plan Bütçe Komisyonunda bununla ilgili biz birtakım değerlendirmelerde
bulunduk, kayıtlı değer esasının burada tıpkı kurumlar vergisinin ilgili yasa
hükmünde olduğu gibi olması gerektiğini söyledik. Bununla ilgili düzenlemeyi de
komisyon üyeleri marifetiyle de Sayın Bakanın da katılmasıyla yasaya ekletme
fırsatı bulduk, doğru bir iş yaptık, bu konuda Sayın Bakana da teşekkür etmek
istiyorum.
Yasanın
2’nci maddesi son derece önemli, çok tartışmalı, sosyal boyutu olan bir alan
aynı zamanda, bölgesel tarife ve ulusal tarife meselesi. Şimdi, aslolan şey
aslında bölgesel tarifedir yani piyasa mekanizması içerisinde hangi bölge
elektriği ne kadar kullanıyorsa, kayıp kaçak oranı ne kadarsa o bölgedeki
vatandaşın faturasının içine bunun giydirilmesidir. Örneğin X ilindeki kayıp
kaçağın maliyetinin Y ilindeki bir vatandaşa ödettirilmesi piyasa mekanizması
içinde doğru değildir. Doğrusu aslolan bu kayıp kaçağın bir an önce önlenerek
ulusal tarife sisteminden bölgesel tarife sistemine geçmektir. Bakanlığın da
ben aynı fikirde olduğunu biliyorum ama konuyla ilgili maalesef istenilen hızda
ve istenilen süreçte mesafe kat edilemediğini görüyoruz. O yüzden bu yasa hükmü
2015’e uzatılmaya çalışılıyor, Bakanlar Kuruluna da beş yıllık bir yetki
veriliyor. Bu yetkiden de anlıyoruz ki bu 2015’de de tamamlanamayabilir. Dolayısıyla
ben bakanlığın bir an önce bu konuyu çözmesi gerektiğini, bu konuya el atması
gerektiğini düşünüyorum ve faturasını ödeyemeyecek vatandaşların -ki Doğu’da ve Güneydoğu’da bu konuyla ilgili
çok ciddi sıkıntılar olduğunu biliyoruz- sosyal devlet anlayışı çerçevesi
içinde belirli bir miktar elektrik tüketiminin, belirli bir kilovat –bunun
parametreleri tartışılabilir- sübvanse edilmesi ya da devlet tarafından
karşılanmasının ben kayıp kaçakla mücadele etmede önemli bir kazanım hâline dönüşebileceğini
düşünüyorum. Bunun maliyeti, bütçe üzerindeki yükü, ötesi gerisi
tartışılabilir, bu konuyla ilgili ayrıntıları tartışabiliriz ama tıpkı suda
olduğu gibi –bazı belediyeler bunu uyguluyor biliyorsunuz- ya da fiyat
ayrıştırarak, belirli bir metreküp ya da belirli bir kilovata kadar olan
kısımda fiyat ayrıştırma yoluna giderek dar gelirli olan vatandaşların,
elektrik faturasının asgarisini dahi ödeyemeyecek durumda olan, asgari
ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumda olan vatandaşların elektrik faturalarının
sosyal devlet anlayışının doğrudan bir uzantısı olarak doğrudan doğruya devlet
tarafından karşılanması gerektiğini öneriyorum, bunu bir geçiş aşaması olarak
öneriyorum. Kayıp kaçağa ilişkin düzenlemeler gelene kadar, bu konuyla ilgili
sistem oturana kadar ve piyasa kurulana kadar doğru bir uygulama olduğunu
düşünüyorum.
Dediğim
gibi, ayrıntılara çok fazla da girmeyeceğim, arkadaşlarım da bu konuyla ilgili
değerlendirmelerde bulunacaklar.
Ben bu
vesileyle yasanın, teklifin ve tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Değerlen-dirmelerimiz ışığında AK PARTİ’li milletvekillerinin de bu çerçevede
birtakım değerlendirmeler yapacağını umuyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sarı.
Gruplar
adına ikinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erkan Akçay,
Manisa Milletvekili.
Sayın
Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sayılı
Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim
ve şahsım adına, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKP hükûmetleri elektrik enerjisinde arz açığını gidermeye ve
arz güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almamıştır. AKP
hükûmetleri döneminde, toplam kamu yatırımları içinde enerji yatırımlarının
oranı sürekli azalmıştır. 2002 yılında toplam kamu yatırımları içindeki enerji
yatırımlarının oranı yüzde 20,8 olarak gerçekleşirken bu oran 2012 yılında yüzde
5,8’e kadar düşmüştür. Yüzde 20,8 neresi, yüzde 5,8 neresi! Hani diyorsunuz ya:
“Nereden nereye!”
Elektrik
enerjisinde arz açığının ortadan kaldırılması ve arz güvenliğinin sağlanması
yapılan teşviklerle özel sektörden beklenmektedir. Ülkemizde enerji talebinin
yerli üretimle karşılanma oranı gittikçe azalmaktadır. 1990’da yüzde 48 olan
talebin yerli üretimle karşılanma oranı 2009 yılında yüzde 29,5’a, 2010 yılında
yüzde 28,5’a, 2011 yılında ise yüzde 27,6’ya düşmüştür. Yerli kaynak
kullanımında sürekli bir düşüş vardır. Mevcut politikaların sürdürülmesi
hâlinde enerjide dışa bağımlılığın daha da artması kaçınılmazdır. Türkiye’nin
birincil enerji tüketiminin yüzde 87’sini karşılayan doğal gazın yüzde 98’i,
petrolün yüzde 91’i, taş kömürünün yüzde 90’ı ithal edilmektedir. 2012 yılı
Ocak-Kasım dönemindeki 216 milyar dolarlık ithalatımızın yüzde 25’i yani 55
milyar doları enerji ithalatına aittir. 2012 yılında üretilen 239 milyar
kilovatsaat elektriğin yüzde 44’ü doğal gazdan, yüzde 27’si ithal kömüründen, yüzde
24’ü baraj ve akarsulardan, yüzde 2,4’ü rüzgârdan, binde 4’ü jeotermalden,
yüzde 2,6’sı diğer termik santrallerden üretilmiştir.
2004-2011
yılları arasındaki elektrik üretimimiz yüzde 62 artarken aynı dönemde elektrik
ithalatımız 10 kattan fazla artmıştır. Üretim yüzde 62 artıyor, ithalat 10
kattan fazla artıyor. 2011 yılında 4.550 gigavatsaat elektrik ithal edilerek
86,5 milyon dolar ödenmiştir. 2012 Ocak-Kasım döneminde yani on bir aylık
dönemde elektrik ithalatı için 217 milyon dolar ödenmiştir. 2011 yılında 86,5
milyon dolar, 2012’nin on bir aylık döneminde 217 milyon dolar… Dolayısıyla ya
2012 yılı Kasım ayında çok yüksek miktarlarda elektrik ithal edilmiştir -ki
öyle görünmüyor; 2011’de 4.555 gigavat, 2012’nin ilk dokuz ayında sadece 4.486
gigavat- ya da ithal elektriğin birim maliyetinde aşırı bir yükselme olmuştur.
Sayın Bakanın bu konuyu açıklığa kavuşturmasında fayda görüyorum.
2012
yılının ilk ayında Yunanistan’a 23 milyon dolarlık elektrik satılırken 50
milyon dolarlık da elektrik ithal edilmiştir. Şimdi sormak istiyorum:
Yunanistan ile yapılan elektrik enerjisi ticaretinde birim fiyatlar nedir? Biz
Yunanistan’a elektriği kaça satıyoruz, Yunanistan’dan kaça satın alıyoruz?
Elbette bu ticari anlaşmalar nedeniyle bu fiyatlar anlaşılır sebeple gizli
tutuluyor; ancak, biz buradan kârımız mı var, zararımız mı var, bunu da bilmek
istiyoruz.
Sayın
Bakan Komisyon görüşmeleri sırasında “Şu an vatandaşa 35 kuruştan elektrik
satıyoruz.” demiştir. 2010 yılında 181 milyon dolarlık elektrik ihracatı, 20
milyon dolarlık elektrik ithalatı yapılmıştır. 2012 yılının ilk on ayında ise
190 milyon dolarlık ihracat, 217 milyon dolarlık da ithalat yapılmıştır. 2013
yılı için, kurulu güç hedefinde yüzde 2,75’lik bir artış öngörülürken, talep
artış tahmini de ortalama yüzde 6,5 olarak öngörülmektedir, minimum 5,5,
maksimum 7,4. Dolayısıyla, 2013 yılında elektrikte dışarı bağımlılığın daha da
artması kaçınılmaz görünüyor. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için enerji
tasarrufunun yanında, yerli ve yenilenebilir enerji potansiyellerinin de
harekete geçirilmesi, bir an evvel uygulamaların başlaması gerekir.
Dünya
Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi’nin raporlarına göre, Türkiye öz
kaynaklarını harekete geçirdiğinde 150 milyar kilovat saat elektrik
üretebileceği ifade edilebiliyor. 2012 yılı tüketiminin 239 milyar kilovatsaat
olduğunu düşündüğümüzde, 500 milyar kilovatsaatten daha fazla ihracat yapabilme
kapasitesine sahip olduğumuz anlaşılıyor. Ancak Hükûmet tarafından, Türkiye’nin
bu potansiyeli maalesef kullanılamamaktadır, enerji açığını kapatmak için ithal
kaynaklara başvurulmaktadır. Mevcut kurulu gücün yüzde 18’i düzeyinde taş
kömürü santrallerine lisans verilmiştir. Lisans aşamasındakilerle beraber,
kurulu gücün yüzde 41’i oranında yeni ithal kömür santrali kurulacaktır ki bu
da kömür ithalatını da artıracaktır. 2009 yılındaki Elektrik Enerjisi Piyasası
ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde, elektrik üretiminde doğal gazın payının
yüzde 30’un altına çekileceği ifade edilmiştir. Ancak 2012 yılında üretilen
elektriğin yüzde 44’ü doğal gazdan üretilirken mevcut kurulu gücün yüzde 28’i
oranında yeni doğal gaz santral lisansı verilmiştir. Başvuru inceleme değerlendirme
aşamasındaki santrallerle birlikte, mevcut kurulu gücün yüzde 88’i oranında
ilave doğal gaz santrali kurulabilecektir. Bunun sonucunda, Türkiye’nin doğal
gazda dışa bağımlılığı da daha da artacaktır. Yani Hükûmetin hedefinin tam aksi
neticelere gidildiği ortaya çıkıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımız tükettikleri enerjinin
karşılığında, zulüm derecesine varan, haksız tarife bedelleri ödemektedir. 2010
yılında, elektrikte kayıp kaçak oranı yüzde 14,7 iken 2011’de yüzde 16’ya
çıkmıştır ve yüzde 16 oranındaki kayıp kaçak ve yüzde 2 oranındaki iletim
kaybının bedeli vatandaşa yüklenmektedir. Kaldı ki iletim kaybı yüzde 2 mi,
yüzde 7’ye varan oranlarda mı o da belli değil. Soru önergesi veriyoruz, yüzde
1,99 iletim kaybı bilgisi veriliyor; ancak, Sayın Bakanın komisyondaki
konuşmalarına bakıyoruz “İletim kayıpları yüzde 7’lere kadar çıkan yerler
vardır.” diyor. Yani bazı bölgelerde, yerlerde, iletim kayıpları yüzde 7’ye
varıyor. Yüzde 4’lerden başlayıp yüzde 7’lere kadar kaçak oranlarını yani yüzde
2,5’lara kadar indirmiş bölgeler vardır; bu demektir ki, iletim kaybı yüzde
2’nin çok üstündedir. Türkiye ortalamasında -eğer Sayın Bakanın verdiği her iki
cevabın ortalamasını alacak olursak- en az yüzde 4 civarında iletim kaybı çıkmaktadır.
Yani yüzde 16 kayıp, kaçak artı yüzde 3-4 civarında da iletim kaybı.
Şu anda
bir elektrik faturasında yüzde 2 TRT payı, yüzde 1 enerji fonu payı, yüzde 5
belediye tüketim vergisi, yüzde 15 kayıp kaçak bedeli, sayaç okuma bedeli ve
perakende satış hizmet bedeli alınmaktadır. Bir de bunların üzerinden katma
değer vergisi alınmaktadır. Bu yükler vatandaşı ezdiği gibi üretim
maliyetlerini de gereksiz bir şekilde artırmaktadır. Ayrıca -biraz önce de
söyledik- enerji tüketimimizin zaten çok önemli bir kısmı ithalata dayanıyor ve
bu nedenle ülkemizdeki enerji fiyatlarının da dünya piyasalarındaki enerji
fiyatlarına göre ayarlanıp belirlenmesi gerekmektedir. Ancak dünya enerji
piyasalarında doğal gaz, elektrik, petrol fiyatları düşerken 2011 yılı Ekim
ayından günümüze kadar elektriğe yüzde 34, doğal gaza yüzde 40’ları aşan
nispette zam yapılmıştır. Özelleştirme stratejisinin uygulanmaya başlandığı
Aralık 2007’den Aralık 2011’e kadar olan dönemde, dağıtım hizmet bedelinde
yüzde 142, perakende hizmet bedelinde yüzde 155, kamunun elindeki iletim hizmet
bedelinde yüzde 124 oranında zam yapılmıştır. Yine aynı dönemde, tek zamanlı
mesken abonelerinde yüzde 91, tarımsal sulama ve alçak gerilim sanayi
abonelerinde yaklaşık yüzde 85 artış yapılmıştır. 2010 yılında enflasyon yüzde
6,4 iken 2011 yılında elektrik bağlantı bedeli yüzde 68 oranında artırılmıştır.
Elektrik kesme bağlama bedeli enflasyonun yaklaşık 10 katı artırılarak
tüketicilerin üzerinden dağıtım şirketlerinin kasasına fazladan yaklaşık 55
milyon Türk lirası aktarılmıştır. Sayın Bakan bu artışı güncelleme olarak
değerlendirmektedir; 2011 yılında, enflasyonun yaklaşık 10 katı üzerindeki
artış nedeniyle tüketicilerden yapılan fazladan tahsilatla ilgili bilgilerin
ellerinde olmadığını ifade etmektedir. Siz piyasayı nasıl takip ediyorsunuz,
nasıl denetliyorsunuz?
Değerli
arkadaşlar, bunlar güncelleme değil, düpedüz, âdeta vatandaşın soyulmasıdır.
2011 yılında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından sayaç sökme takma
bedeli 2011 yılına göre 3 kat artırılarak tahsil edilmiştir. Dağıtım şirketleri
sayaç sökme ve takma bedellerini âdeta bir yaptırım vasıtası gibi kullanmış,
aboneler sayacının değişimine rıza göstermek zorunda bırakılmışlardır. Elektrik
dağıtım şirketlerince 2011 yılı ve 2012 yılı Mayıs ayı itibarıyla sökülen
toplam sayaç sayısı 2 milyon 317 bin adettir. Gerçekten, bu kadar, 2 milyon 317
bin sayaç sökümüne gerek var mıdır, tartışılır. Bu sayaçların yerine yeni
sayaçların takılma bedeli olarak elektrik abonelerinden 102 milyon lira tahsil
edilmiştir.
Elektrik
Piyasası Kanunu’nda yer alan teşviklerle ilgili geçerlilik süresi bu teklifle
tekrar uzatılmaktadır. Teşviklerin süresini uzatma yetkisinin Bakanlar Kuruluna
verilmesi, teşviklerle ilgili uzatma tarihlerinin hükûmet tarafından gerçekçi
verilere dayanarak belirlenmediğini göstermektedir.
Bu
teklif, bütün teşviklere rağmen özel sektör tarafından elektrik enerjisi arz
açığının giderilemediğini ve arz güvenliğinin sağlanamadığını göstermektedir.
Bundan sonra da sağlanamayacağı kuşkusunun Hükûmette devam ettiğini anlıyoruz.
Bu yüzden, Hükûmet, nereden, maliyeti ne olursa olsun elektrik enerjisini temin
etmeye yönelik bir yaklaşım içerisindedir. Gerekli yatırımların zamanında
yapılmaması ve özel sektör yatırımlarının da yetersiz kalması sonucunda kamu
elektrik enerjisi arz sıkıntısında piyasa koşullarına teslim olmak zorunda
kalmıştır. Uygulamaya konulan maliyete dayalı fiyat eşitleme mekanizması ve
ulusal tarife uygulamasıyla vatandaşlar piyasa mekanizmasının işleyişine, kâr
güdüsüne ve haksız bedeller ödemeye mahkûm edilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5784 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesiyle,
elektrik dağıtım şirketlerinin 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren üretim ve
perakende satış faaliyetlerini ayrı tüzel kişilikler hâlinde yürütmeleri zorunlu
hâle getirilmiştir. Teklifin 1’inci maddesiyle, dağıtım şirketlerince başlanan
ayrıştırma işlemlerinden vergi alınmaması amaçlanmaktadır. Bu konuda kurumlar
vergisinin 19 ve 20’nci maddeleri, damga vergisinin 2 sayılı tablosunun 4 no.lu
başlığındaki ifadeler ve Harçlar Kanunu’nun 123’üncü maddesinde bölünme ve
ayrıştırma işlemlerinin vergi ve harçlardan müstesna tutulduğunu
belirtmektedir. Ancak bu düzenlemede anlaşılır sebeplerle “Bu Elektrik Piyasası
Kanunu’na dayanarak yapılacak ayrıştırma işlemlerinin kayıtlı bedeller
üzerinden yapılması hâlinde...” diyerek istisnayı daha belirgin hâle
getirmektedir.
Teklifin
2’nci maddesiyle, süresi 2012 yılında sona eren elektrik fiyatlarındaki çapraz
sübvansiyonlu ulusal tarifenin 2015 yılına kadar uygulanmaya devam edilmesi
düzenlenmektedir, yani süre üç yıl daha uzatılmaktadır. Yalnız süre
uzatılmasıyla yetinilmemekte, bir de bu kanundaki sürenin beş yıl daha
uzatılabilmesi için Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, aslında bu durum bir itiraftır. Bu, neyin itirafıdır? Bu
düzenleme öngörüsüzlüğün itirafıdır, hedeflere ulaşamamanın ve enerji
politikasını iyi yönetememenin bir sonucu ve itirafıdır. Siz, 2008’de bir
düzenleme yapıyorsunuz “Ulusal tarife modelini 2012’ye kadar uygulayacağım.”
diyorsunuz, aradan dört yıl geçiyor, dediklerinizi yapamıyorsunuz. Sonra süreyi
üç yıl daha uzatıyorsunuz, bir de bunun üstüne Bakanlar Kuruluna beş yıl daha
uzatma yetkisi veriyorsunuz ve bu sürenin toplamı on iki yıl ediyor arkadaşlar
ve bu on iki yıldan sonra da tamamlanıp tamamlanmayacağı hâlâ belli değil. Siz
bir işi on iki yılda beceremiyorsanız Hükûmette ne işiniz var diye sormaktan
kendimi alıkoyamıyorum.
Ulusal
tarife modeline göre EPDK, Türkiye genelinde uygulanmak üzere her bir abone
grubu için tek bir tarife belirlemektedir. Fiyat eşitleme sistemine göre kâr
eden elektrik dağıtım şirketleri zarar eden dağıtım şirketlerine nakit para
desteği vermektedir ve bu sübvansiyon, kayıp kaçak oranı ve işletme masrafları
düşük bölgelerden yüksek olanlara doğru yapılmaktadır. Yani vatandaşlarımızın
anlamasında çok güçlük çekeceği bu fiyat eşitleme ve ulusal tarife
mekanizmasını burada, kürsüden anlatmayı yararsız görüyorum. İşin özü, kayıp
kaçak elektrik kullanmadığı hâlde vatandaşlarımızın bir kısmı bu kayıp kaçak
bedellerini üstlenmektedir. Bu haksızlıktır, buna da vatandaşlarımız itiraz
etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 2010 yılı dağıtım kayıp kaçak miktarı yaklaşık 25 milyon
megavat iken 2011 yılında 28 milyon megavatsaattir. Enerji Bakanlığı tarafından
2011 yılında kayıp kaçak miktarı 23 milyon megavatsaat olarak tahmin edilmiş ve
bu, elektrik faturalarına yansıtılarak 2011 yılında kayıp kaçak bedeli olarak
elektrik abonelerinden fazladan 3,3 milyar lira tahsil edilmiştir. 2011 yılında
kayıp kaçak miktarı 28 milyon megavatsaat olarak gerçekleşince bu aradaki 5
milyon megavatsaat farkını acaba ne yaptınız? 2012 yılında bunlar tahsil edildi
mi? Bunları da merak ediyoruz.
Ayrıca,
Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi bir tüketicinin kayıp kaçak ve sayaç okuma
bedeline itiraz etmesi üzerine “Enerjiyi abone olmadan ve dolayısıyla hiçbir
ücret ödemeden kullanan kişilerin bulunup enerji bedelinin o kişilerden tahsil
edilmesi esas olmalıdır.” yönünde karar vermiştir. Yine aynı kararda, kaçak
elektrik kullanım bedelinin tüketicilerden tahsil edilemeyeceğine ve daha önce
alınan kayıp kaçak ve sayaç okuma bedellerinin mahkemeye başvurarak aboneye
geri dönük olarak hesaplanarak yasal faiziyle birlikte tüketiciye iade
edilmesine karar vermiştir.
Değerli
milletvekilleri, süremin sona ermesi nedeniyle sözlerime burada son veriyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Üçüncü
konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
Sayın
Baluken, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Elektrik
Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, elektrik üretimi ve buna ilişkin politikalarla ilgili
görüşlerimizi belirtmeden önce özellikle küresel, bölgesel ve ülkesel bazdaki
genel enerji politikalarına dair birkaç hususu burada sizlerle birlikte
paylaşmak istiyorum.
Enerji
politikaları, özellikle küresel anlamda, gelişen teknolojiyle beraber aslında
bütün ülkelerin iç ve dış politikalarını tamamen yönlendiren bir aşamaya gelmiş
bulunmakta. Teknolojinin gelmiş olduğu düzey enerji ihtiyacını artırmakta, bu
enerji ihtiyacının temini konusunda ülkelerin içine girdiği arayış küresel ve
bölgesel anlamdaki denklemlerin tekrar gözden geçirilmesi ve politikaların buna
göre şekillendirilmesini gündeme getirmektedir. Özellikle, bu enerji ihtiyacına
binaen değiştirilen küresel politikalar sayesindedir ki Afrika kıtası yeniden
keşfedilmekte, Orta Doğu’da ve Asya’da yeniden fillerin çimlere bastığı bir
dönemi yaşamaktayız.
Diğer
taraftan, yine, teknolojik araştırmalarla ilgili birtakım çalışmalar küresel
güç dengesi içerisinde hayata geçirilmeye çalışılmakta, özellikle Avrupa
Birliği gibi bazı ülkelerde de çöplüklerde bulunan bazı maddelerden yeni
enerjilerin keşfiyle ilgili çalışmaları burada hatırlatmakta fayda var. Burada
özellikle bu politikaların en fazla yoğunlaştığı yer olan Kafkaslar ve Orta
Doğu bölgesindeki coğrafik ve insani açıdan yaşanan mağduriyetlerin de ne kadar
bu küresel enerji politikalarının gözü kara bir şekilde sürdürüldüğünü
göstermesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Orta Doğu ve Balkanları
içerecek şekilde bir taraftan bir araya gelen küresel hegemonik güçlerin ve
bunların bölgesel iş birlikçilerinin devreye soktuğu Nabucco Projesi, diğer
tarafta farklı bir blok çerçevesinde yürütülen Mavi Akım Projesi’nin aslında
var olan enerji politikalarıyla ilgili durumu bugün yönlendirdiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz. İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki yaşanan bütün bu süreçlerin
de, biz, enerjiyle ilgili bu politikalardan ve bu savaşlardan bağımsız
olmadığını düşünüyoruz. Bugün enerji ve doğal gaz için var olan bu küresel
denklemlerin değişkenliği ya da politikaların değişkenliği olasıdır ki kısa bir
süre sonra rüzgâr için, su için, elektrik için yine hegemonyanın tahakkümünü
gündemleştirecek şekilde gündelik hayatımızı etkilemesin.
Değerli
milletvekilleri, özellikle enerji kaynaklarına sahip olmak artık bir küresel
politika meselesi hâline gelmiştir. Bugün Orta Doğu’da yoğunlaşmakta olan bu
denklemlerin yeniden dizayn edilmesi sürecinde, bizler, ne iç politikamızda ne
de dış politikamızda enerjiyle ilgili yaşanan bu süreçleri hiçbir şekilde göz
önünde bulundurmuyoruz. Bakın, burada Türkiye halkının yüzde 90’ını temsil eden
Parlamentoda bile sadece bu küresel ya da bölgesel enerji savaşları ya da
oluşturulmaya çalışılan yeni denklemler üzerinde, buna özgün oturumlar
planlayıp buna özgün tartışmalar neticesinde yeni politikaların arayışı
içerisinde, maalesef, bugüne kadar bulunmadık. Burada, tabii Hükûmetin mevcut
duyarsızlığını da hemen belirtmemiz gerekiyor. Aslında, Orta Doğu’ya
yaklaşırken, Hükûmetin genel olarak milliyetçi ve bir nebze de mezhepçi dış
politika belirlemesi, çevremizde gelişen bu denklemler konusunda bugün ülkeyi
de son derece dezavantajlı duruma getirmiştir. Bugün, enerjiyle ilgili en fazla
ilişkide olduğumuz İran’la ilgili ya da Rusya’yla ilgili gelmiş olduğumuz
düzey, maalesef, her an tetiklenebilecek bir savaşın tehlike çanlarını bizlere
duyurmaktadır.
Yine, bu
milliyetçilik ve mezhepçilik üzerinden Orta Doğu politikasına yaklaşımımız,
bölgesel denklemlere yaklaşımımız, özellikle Federal Kürdistan Bölgesi’yle
ilgili uzun yıllar çok ciddi birtakım yanlışlara girmemize ve oradan
gelebilecek kaynakların bugüne kadar heba edilmesine sebep oldu. Son birkaç yıl
içerisinde bu yanlıştan dönülmesi, Federal Kürdistan Bölgesi’yle ticari
ilişkilerin geliştirilmeye başlanması ve bu doğrultuda da Hükûmetin de artık
bir övünç kaynağı şeklinde sunma durumunda olduğu yeni ticaret hacimlerinin,
biz, özellikle önümüzdeki dönemdeki enerji politikalarında yön belirleyecek bir
husus olduğunu buradan belirtmek istiyoruz. Tabii, Federal Kürdistan
Bölgesi’yle ilgili yaklaşım, aslında şu anda da mevcut Orta Doğu politikasında
Kürt politikasıyla ilgili ya da kendi içimizde yaşadığımız Kürt sorunuyla
ilgili ülke çıkarının nereden geçtiğiyle ilgili bizce net bir tabloyu ortaya
koyuyor. Özellikle 2013 yılının başından beri son birkaç haftada şekillenen
tartışmaların, dileriz ki, Hükûmet nezdinde böylesi güçlü stratejilerin tekrar
değerlendirilerek yeni politikalar belirlemesi şeklinde kamuoyuna yansıtıldığı
bir dönemi yaşıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; özellikle, Türkiye'nin ülke içi enerji
politikalarına değinmeden önce enerji ihtiyacı ve bu ihtiyacın maliyetinin
kimin sırtından karşılandığını burada tekrar sizlerle birlikte paylaşmanın
önemli olduğunu düşünüyoruz. Bugün, Türkiye enerji maliyetleri açısından son
derece vahim bir tabloyla karşı karşıya. Aslında, mevcut potansiyelleri
enerjiyle ilgili bütün ihtiyaçları karşılayabilen bir ülke pozisyonu olmasına
rağmen maalesef, mevcut enerji maliyetleri Türkiye'nin Aşil tendonu olma
özelliğini korumaktadır. Yıllık faturanın 50 milyar dolar civarında olduğu ve
özellikle Türkiye'deki kırılgan iktisadi yapının da göz önünde bulundurulduğunu
eğer tekrar hatırlatacak olursak, bununla ilgili, ülke içerisinde yeni enerji
kaynaklarıyla ilgili araştırmaların ya da Bakanlığın bu yöndeki çalışmalarının
ne kadar önemli olabileceği hususunu belirtmiş olabileceğimiz kanısındayız.
Bu kadar
ciddi bir maliyet ortadayken AKP Hükûmeti bugüne kadar, daha çok bu maliyeti
halkın sırtına yükleme yolunu tercih etti. Her yıl neredeyse artık geleneksel
hâle gelen yılbaşı gecelerinde doğal gaza ve elektriğe yapılan zamlar, aslında
bu konuyla ilgili Hükûmetin içine girmiş olduğu çaresiz bir tekrarı da dışa
vuruyor. Bugün elektrik, doğal gaz ve benzinle ilgili yaşanan zamlar
vatandaşın, halkımızın elini yakacak bir seviyeye gelmiş bulunmakta ve bu konuyla
ilgili de maalesef bu süreçlerin hiçbir tanesi devletin enerji gideriyle ilgili
herhangi bir süreci de karşılayamayacak bir durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin enerji politikalarına baktığımız zaman özellikle
önümüze iki parametre çıkıyor. Yani var olan politikaların içerideki enerji
üretimiyle ilgili yetersizliklerin bir diğer ayağı da halka yansıtılan zamların
ötesinde halkın önüne çıkarılan ekolojik yıkım ve yine halkın sömürülmesini
esas alan özelleştirmeyle ilgili süreçlerin olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Türkiye’nin
kaynaklarıyla ilgili burada detay vermeye gerek yok. Ancak özellikle AKP
Hükûmeti döneminde yaşanan bu enerji politikalarının yanlış belirlenmesiyle
ilgili sadece bir hususa dikkat çekmek istiyorum: AKP döneminde 2007 ile 2011
yılı arasındaki elektrik zam oranı, yani dört yıldaki elektrik zam oranı yüzde
88 oranında gerçekleşmiştir. Yani bu tablonun bile enerjiyle ilgili mevcut
politikaları gözden geçirmemiz gerektiğini gözler önüne serdiğini düşünüyoruz.
Yine aynı
şekilde, yapılan bir hane halkı araştırmasına göre bir ailenin aylık elektrik
tüketimi, verili bir fatura için 2007 yılında 36 TL iken 2009 yılında bu fatura
62 TL’ye yükselmiştir. Dolayısıyla burada enerji, ekonomiyle ilgili genel
politikaları biz hem küresel ölçekte hem de ülke içinde ele aldığımız şekliyle
mutlaka tekrar gözden geçirmeliyiz.
AKP’nin
bu elektrikle ilgili, enerjiyle ilgili politikalarına değinmişken, tabii demin
oturumda da tartışma konusu oldu. Özellikle var olan bazı yaklaşımlarla ilgili
kaçak elektrik kullanımının bir ayrımcılık sebebi olacak şekilde bir kampanyaya
çevrilmesiyle ilgili sürecin yanlışlığına da burada dikkat çekmek istiyorum.
Özellikle Kürt halkının yoğun yaşadığı bölgede kaçak elektriğin fazla
kullanıldığıyla ilgili gerek kabine üyelerinin, ilgili bakanların yapmış olduğu
açıklamalar gerekse, bu doğrultuda medyada yer alan haberlerin son derece
yanıltıcı, ayrıştıran ve ötekileştiren bir yaklaşım olduğunu belirtmek
istiyorum. Aslında suçlamaya çalıştığınız halkın yaşadığı bölgede Türkiye’deki
elektrik üretiminin büyük bir kısmının yapıldığını sizler de biliyorsunuz.
Bugün Keban Barajı, Karakaya Barajı ve Atatürk Barajı’nın Türkiye’deki mevcut
elektrik üretiminin büyük bir çoğunluğunu sağladığını buradaki bütün
milletvekilleri biliyorlar.
Yine bu
barajlara aktarılan kaynakların bugüne kadar Hükûmet tarafından 19 milyar dolar
şeklinde kamuoyuna yansıtıldığını dikkate alırsak, buradan, bu 3 barajdan elde
edilen gelirin de 24 milyar doları geçtiği hususunu göz önünde bulundurursak,
bu ayrıştıran, ötekileştiren yaklaşımın ne kadar haksız olduğunu da herhâlde
açıkça ortaya koymuş oluruz diye düşünüyoruz. Bir tarafta o bölgede var olan
onlarca barajdan siz ülkenin elektrik ihtiyacının büyük bir kısmını
karşılayacaksınız, diğer taraftan Diyarbakır, Şırnak, Urfa, Bingöl, Batman
başta olmak üzere bölge illerinin tamamında yaşamı çekilmez kılan elektrik
kesintileri yaşanacak, bunlara karşı duyarsız kalacaksınız ama öbür taraftan da
neredeyse bir kampanyaya çevirecek şekilde oradaki halkı suçlayacak bir dil ve
üslup kullanacaksınız, bunun yanlış olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Buradaki
kaçaklarla ilgili söyleyebileceğimiz şey -Bakan Bey de buradadır, belki bir
açıklama yapar- özellikle bölgedeki nakil araçlarının, elektrik naklini yapan
bütün tesisatın eski olduğu hususunu göz önünde bulundurmamız lazım.
Yine,
diğer taraftan, özellikle sanayinin yoğun olduğu bölgelerde, Marmara
Bölgesi’nde örneğin birkaç fabrikaya aktarılan elektrik miktarının bile aslında
bu suçlanmaya çalışılan illerdeki kaçak elektrik miktarının çok daha ötesinde
olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Sanayiyle ilgili elektrik faturalaması ile
evlere giren elektrik faturalaması arasındaki farkı göz önünde
bulundurduğumuzda, bu, kaçak elektrik üzerinden ayrıştıran dilin yanlışlığını
herhâlde ortaya koymuş oluruz diye düşünüyorum.
Biz
tabii, sosyal devlet olma gereğinin enerji teminiyle ilgili birtakım yeni
değerlendirmelerin yapılması, belli seviyelere kadar enerji miktarının mümkünse
ücretsiz olması gerektiğinin önemli olduğunu tekrar buradan vurgulayalım. Bu
konuda daha önce Meclise vermiş olduğumuz araştırma önergeleri de vardı.
Türkiye’deki yoksulluk sınırı, açlık sınırı ya da asgari ücretin altında
geçinenlerle ilgili elimizde aslında istatistiki veriler de var. Buradan,
özellikle toplumun bu kesimine yönelik belli bir düzeydeki elektrik ya da doğal
gaz temininin ücretsiz verilmesinin sosyal devlet olma ilkesinin gereği
olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, elektriğin yanı sıra yine, doğal gaz ve benzinde de AKP’nin
mevcut politikalarına, icraatlarına bir göz atmak gerekiyor. Bakın, doğal gazda
AKP iktidara geldiği günden bugüne kadar yürütülen politikalarla mevcut fiyat
oranı yüzde 200 oranında artış göstermiş. Yine, benzinin litresi 2000 yılında
0,58 TL iken 2010 yılında 3,68 TL’ye yükselmiş, bugün ise neredeyse 5 TL’ye
varacak bir düzeyi yakalamıştır.
Burada,
yine, özelleştirmeyle ilgili halkın gündelik hayatta yaşamış olduğu bazı
sıkıntıları da dile getirmenin önemli olduğunu ben vurgulamak istiyorum. Özellikle,
bu, elektrik dağıtımını yapan şirketlerin, faturayı ödemediği için elektrikleri
kesmesi ve bu elektrikleri tekrar açmak için giden halka hem faiz oranlarının
yansıtılması hem de “açma-kapama” şeklinde çok fazla anlamlan-dıramadığımız
ücretlerin yansıtılması, halkımızın günlük yaşamında çok önemli bir sıkıntı
olarak karşımızda duruyor. Köylerde yine verilen elektriğin özellikle bu
özelleştirme süreciyle beraber halkın ödeyemeyeceği bir seviyeyi yakalaması,
yine çok ciddi mağduriyetleri günlük hayatımıza sokmuş durumda. Yani ayda 2
defa yapılan faturalama, bu faturalamayı ödeyemeyen gelir düzeyi uygun olmayan
halkın ek olarak vermek zorunda kaldığı ücretler ve bütün bunlarla beraber bu
dağıtım şirketlerinin kasasına akan paraların tekrar gözden geçirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Tabii
demin konuşan hatip arkadaşlar da belirttiler, özellikle bir elektrik
faturasında var olan vergilerin neredeyse kullanılan elektrik bedelini geçecek
şekilde bir düzeyi yakalamasını da yine mutlaka düzeltmemiz gereken bir husus
olarak belirtmemiz gerekiyor. Bugün bir elektrik faturasında kayıp-kaçak
bedeli, dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli, perakende satış bedeli, iletim
sistemi kullanım bedeli, enerji fonu, TRT payı, elektrik tüketim vergisi ve KDV
gibi değişik isimler altında pek çok kalemden oluşan ve dediğim gibi elektrik
bedelini de zorlayan, neredeyse ona ulaşan kalemler maalesef halkımızın önüne
fatura olarak geliyor. Bakın, 108 TL’lik bir elektrik faturasının sadece,
bugün, 57 TL’sinin elektriğin kullanımından kaynaklandığını, bunun yüzde
45’inin de vergilerden oluştuğunu vurgularsak herhâlde meramımızı anlatmış
olacağız diye düşünüyorum.
Elektrik
ve enerji politikasıyla ilgili bir diğer husus da AKP’nin uyguladığı
politikalarla önümüze gelen ekolojik yıkım, ekolojik talanın olduğunu
vurgulamak lazım. Özellikle ülkenin her tarafında, Karadeniz’den doğu,
güneydoğuya kadar neredeyse her akan suyun başına kurulmaya çalışılan HES
projeleri hem biyoçeşitliliği tehdit etmekte hem halk sağlığını, insan
sağlığını tehdit etmekte hem de kültürel ve tarihî mirasımızı sular altında
bırakarak aslında gelecek nesillerle ilgili çok önemli bir tahribatı da önümüze
koymaktadır. Bugüne kadar HES projelerinin var olan enerji ihtiyacını
karşıladığını herhâlde gelip burada hiç kimse söyleyemez. Dolayısıyla, bu HES
projeleriyle ilgili buradan sağlanacak enerji miktarının sadece eskimiş olan
nakil sistemlerinin onarımı doğrultusunda da kazanılabileceğini belirtirsek
herhâlde bu projelerle ilgili hususun ne kadar önemli olduğunu belirtmiş oluruz
diye düşünüyorum. Faturalar, vergiler, cep yakan enerji zamlarının asıl
müsebbibinin bu enerji ve ekonomi politikaları olduğunu tekrar vurgulamak
gerekir.
Burada
birkaç hususu da yasayla ilgili belirteceğim. Yasa maddelerinde ya da
önergelerde tekrar görüşlerimizi ifade edeceğiz. Özellikle yasa tasarısında
“ulusal tarife uygulaması” adı altında vatandaşın faturasına zamların
yansıtılmaması şeklinde bir gerekçe ifade ediliyor. Yani bunun, zaten bugüne
kadar var olan faturalardaki artış oranı ve zam oranından doğru olmadığı ortaya
çıkıyor. Aslında burada yine yapılan şey, yatırım sahiplerinin, sermaye
sahiplerinin vergi muafiyetiyle ilgili bir sürecin işletildiğini belirtmemiz
lazım. 19/10/2012 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 4089 sayılı
Kararı’yla bu dağıtım şirketlerinin kâr marjının yüzde 2,33’ten yüzde 3,49’a
yükseltildiğini yani kâr marjlarının yüzde 50’ye yakın artırıldığını
vurgularsak herhâlde niyet de yine aynı şekilde ortaya çıkar diye düşünüyoruz.
Özetle
vurgulamaya çalıştığım bu enerji, ekonomi ve siyasal politikaların tekrar
gözden geçirilmesinin ülke açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Biz, bu yasa
tasarısında halkın lehine süreçleri görmediğimiz için, bu politikalarla ilgili
köklü çözümlemeler görmediğimiz için grup olarak ret oyu kullanacağımızı
belirtiyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
Gruplar
adına dördüncü konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mahmut Mücahit
Fındıklı, Malatya Milletvekili.
Sayın
Fındıklı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; 393 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel
Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi için AK
PARTİ Grubu adına söz aldım, yüce Meclisi ve tüm milletvekili arkadaşlarımı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kanun teklifimiz, AK PARTİ hükûmetlerinin bugüne kadar yüksek
enerji maliyetlerini vatandaşın ödediği faturaya yansıtmamak adına aldığı
önlemlerin bir parçası olarak geldi. Enerji politikalarımızın özünü bu anlayış
oluşturmaktadır.
Enerji
arz güvenliğini esas alan temel politika ve amaçlarımız, yerli ve yenilenebilir
kaynaklara öncelik vermek suretiyle kaynak çeşitliliğini sağlamak, yurt içinde
ve yurt dışında petrol, doğal gaz ve kömür aramalarına hız vermek, serbest
piyasa koşullarına tam işlerlik kazandırmak ve yatırım ortamını iyileştirmek
suretiyle maliyet, zaman ve miktar bakımından enerjiyi tüketiciler için
erişilebilir kılmaktır.
Tam
rekabete dayanan bir elektrik piyasasını bu politikanın önceliği olarak
görüyoruz. 2002 yılında başlayan serbestleşme sürecini talep artışına cevap
verecek şekilde tam rekabetçi yapıya taşımak istiyoruz. Bunu, piyasanın
büyümesi, yatırımların daha kolay, hızlı tamamlanması, elektrik piyasasının
öngörülebilir bir yapıya kavuşması için istiyoruz.
On yıldır
enerji sektöründe rekabete dayalı piyasaların oluşturulmasına yönelik önemli
adımlar atıldı.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yüksek büyüme oranlarının sonucu olarak Türkiye geçtiğimiz on
yıllık sürede OECD ülkeleri içerisinde enerji talep artışının en hızlı
gerçekleştiği ülke oldu. Çin’den sonra elektrik ve doğal gazda en fazla talep
artış hızını yaşayan ülkemizde yıllık tüketim artışı ortalama yüzde 7-8
seviyelerinde. 2002 yılında 129 milyar kilovatsaat olan elektrik talebimiz 2011
yılı sonunda 2 kat artarak 230 milyar kilovatsaate, 2012’de ise yaklaşık 242
milyar kilovatsaate çıktı. TEİAŞ’ın hesaplarına göre 2013 talebimiz 255 milyar
kilovatsaat civarında olacak. Orta ve uzun vadede bu eğilim devam edecek
görünüyor.
Enerji
talebimizin 2023 yılında yüzde 90 oranında artarak 218 milyon ton eş değer
petrole ulaşması bekleniyor. Bunda hedef olarak kömürün payının yüzde 37, doğal
gazın yüzde 23’e, petrolün yüzde 26, hidroelektrik enerjinin payı yüzde 4,
nükleer enerjinin yüzde 4 ve yenilenebilir kaynakların yüzde 6 olması
öngörülüyor. Bunun için 2023 yılına kadar
120-130 milyar lira üzerinde yatırım yapmamız gerekiyor. İhtiyaç duyulan
bu yatırımların özel sektör eliyle yapılması, özel sektörün bu yatırım
hamlesine katılması hem kamu kaynaklarının eğitim, sağlık gibi hizmetlerde
değerlendirilmesini sağlıyor hem de yatırım projelerinin daha kısa sürede
hayata geçmesini kolaylaştırıyor. Dolayısıyla biz yatırımlarda özel sektörün
payını artırmayı ve rekabete dayalı yatırım ortamının geliştirilmesini
önemsiyoruz.
2002’de
kurulu güç bakımından özel sektörün payı yüzde 32, bugün ise yüzde 56
dolaylarında. Üretimde ise özel sektörün payı yüzde 61’lere kadar yükselmiştir.
2012 yılı Ekim sonu itibarıyla özel sektöre ait toplam 2.450 megavat kurulu
gücünde santralin 825 megavatı doğal gaz, 1.590 megavatlık kısmı yenilenebilir
enerji, 35 megavatı kömür, linyit ve ithal kömür santralleridir. Sadece 2012
yılında 9.302 megavatlık 208 başvuruya lisans verilmiştir. Son sekiz yılda
lisans alan projelerden yaklaşık 18.347 megavat kurulu gücündeki yeni kapasite
sisteme dâhil olmuştur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2002 yılında 31.846 megavat olan elektrik enerjisi kurulu
gücümüz 2012 sonunda 56 bin megavata yaklaşmış, yüzde 75 artış sağlanmıştır.
2002 yılında 300 elektrik üretim
santralimiz varken bu sayı 2011 yılı sonunda 643’e, 2012 yılı sonunda 743’e
yükselmiştir. Talep artışını karşılamak için bu yatırımlarla yetinmeyip bunun
için arama, tarama, mevcut bütün potansiyeli ortaya çıkarma gayretlerimiz
ortadadır.
Kömür
sahalarının santral yapma koşuluyla özel sektöre devredilmesi, 2005 yılından
beri başta MTA eliyle devam eden kömür arama çalışmaları ile gelinen noktada
üretim potansiyeli olarak ülkemizde MTA’nın tespit ettiği 17 bin megavat güce
sahip linyit rezervi bulunduğu görülüyor.
Türkiye
Kömür İşletmeleri uhdesindeki 2,76
milyar ton linyit rezervi elektrik üretimi amacıyla özel sektöre redevans usulü
ile ihale edilmeye başlanmıştır. TKİ tarafından 2011 yılında 33,4 milyon ton,
2012 Ekim ayı sonu itibarıyla 28,2 milyon ton üretim gerçekleşmiştir.
Türkiye’nin kömür üretimi de, tüketimi de 2012 yılında yüzde 5,1 düzeyinde
artmıştır. Hedefimiz önümüzdeki on bir yılda yerli kömürde 18 bin megavat
düzeyine ulaşmaktır.
Diğer
taraftan, elektrik piyasasının rekabete açılma süreci devam edecek ve bu
çalışmalar hızla sürdürülmektedir. Dağıtım özelleştirmeleri tamamlanmak üzere,
üretim özelleştirmelerinde süreç hızlandırılmış durumdadır.
Biliyorsunuz,
2013 Ocak ayının ilk günlerinde Birleşik Arap Emirlikleri ile linyit
rezervlerimizin yaklaşık yüzde 40’ının
bulunduğu Afşin-Elbistan havzasında yeni santrallerin inşa, işletme ve
rehabilitasyonu için 12 milyar doları bulan bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma
sayesinde, mevcut 2.800 megavata 7-8 bin megavatlık ilave gelmiş olacak. Bu,
Afşin-Elbistan’da üretimin 55-60 milyar kilovatsaate çıkması, 8 milyar metreküp
doğal gaz ithalatının önüne geçilmesi anlamına gelmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, dışa bağımlılık önemli bir sıkıntı, bunu kabul ediyoruz. Ancak
ülkemiz kaynak zengini değil. Yer altı ve yer üstündeki tüm alternatiflerin
üretime sunulması için Bakanlığımız ve Hükûmetimiz her türlü desteği veriyor.
Son yıllarda ülkemizin petrolden linyite, taş kömürüne kadar bütün enerji
potansiyelini üretime kazandırmak için ayrılan bütçe önceki dönemlere göre
yaklaşık 15 kat fazladır.
Enerjide
54 milyar dolarlık ithalat söz konusu, bu doğru. Enerji cari açığın başlıca
sebebi olarak görülüyor. Ancak ithalatın yüzde 68’i ulaşımda kullanılıyor.
Enerji sektöründe kullanılan ham petrol ve türevlerinin oranı sadece yüzde
2’dir. Doğal gazın petrol fiyatlarına bağlı olması -bütün ithalatçı ülkeler
açısından- bizde de bir risk oluşturmaktadır. Bununla birlikte, iddia
edildiğinin aksine, ülkemizde doğal gaz fiyatları 27 Avrupa Birliği ülkesinin
ortalamasının altındadır. Sanıyorum, bütün bu veriler AK PARTİ hükûmetlerini
“Türkiye’yi ithal enerji kaynaklarına mahkûm ediyor.” gibi göstermenin
haksızlığını anlatmaya yeter.
Saygıdeğer
milletvekilleri, enerji sektörü önemli bir değişimden geçiyor. Kanunları bu
değişimin hızına uyum sağlayacak şekilde sürekli revize etmemiz gerekiyor. Bu,
sadece ülkemiz için geçerli bir durum değil. Tam rekabetçi sisteme geçişte
bütün ülkeler mevzuatlarını sürekli revize etmek ve gözden geçirmek
durumundadır.
Bu
çerçevede, bu kanun teklifi neden geldi, ona bir kere daha bakalım. Biz
tekelleşmeyi önlemek, rekabeti güçlendirmek maksadıyla bu faaliyetleri birbirinden
ayrıştırmak, yani pazarlama ve dağıtım faaliyetlerini birbirinden ayrıştırmak
istiyoruz. Biliyorsunuz, 31/12/2012 tarihi itibarıyla kamu ve özel olmak üzere,
toplam 21 dağıtım şirketinin üretim ve perakende satış faaliyetlerine ilişkin
ayrıştırma işlemleri tamamlandı. Ancak, ayrıştırma işlemlerinden doğan
vergilerin, elektrik maliyetlerini artırma riskini bertaraf etmek gerekiyordu.
Özel sektörle yapmış olduğumuz tüm tartışmalarda ve Maliyeden aldığımız bütün
görüşler doğrultusunda bir tereddüt hasıl oldu. Dolayısıyla, bu tereddüdü
ortadan kaldıracak riski bertaraf etmek ve sektörü de rahatlatmak ve
netleştirmek adına, ayrıştırma işlemlerinin vergiden istisna edilmesi amacıyla
4628 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (3)
numaralı alt bendinin sonuna KDV muafiyetiyle ilgili bir cümle eklendi.
Dolayısıyla, herhangi bir vergiyi biz burada kaldırmıyoruz, bu ayrıştırmadan
dolayı KDV Kanunu’na bir gönderme yaparak buradaki tereddütleri netleştirmiş
oluyoruz.
Bir diğer
konu da şu: Fiyat eşitleme mekanizmasına dayanan ulusal tarifeden bölgesel
tarifeye geçiş için öngörülen süre 1 Ocak 2013 idi. Ancak, yapılan
değerlendirmeler ve hesaplamalar, bu geçiş süreci için hazır olmadığımızı
gösterdi. Burada, özellikle, Dicle’nin ve Van dağıtım şirketlerinin
özelleştirilmemesi, bölgedeki kayıp ve kaçakların, bölge halkına, özellikle
faturasını ödeyen vatandaşlara ciddi bir yük getireceği aşikârdır. Özelleştirme
kapsamında 2006 yılı sonunda satış sürecinin tamamlanması hedeflendi ama bazı bölgelerde
elektrik kayıp ve kaçağının fazlalığı özelleştirme sürecini bu yönde
olumsuzlaştırdı. Elektrikteki kayıp kaçak oranı bugün itibarıyla, özel
şirketler dâhil, yüzde 16,8 seviyelerinde. Dicle, Van gibi dağıtım bölgelerinde
kayıp ve kaçak oranı, maalesef, Türkiye ortalamasını etkiliyor. Özelleştirilen
dağıtım şirketlerine getirilen kayıp kaçakları azaltma zorunluluğu ile 2015
yılında yüzde 10’a düşürmeyi hedefliyoruz. 2003 yılından bugüne yapılan kayıp
kaçakta tarama çalışmaları ile yaklaşık 46,9 milyon abonenin kontrolü
gerçekleştirildi. 2,5 milyar liralık –eski para ile 2,5 katrilyon liralık-
kaçak tahakkuku sağlandı. Alınan bu önlemlere rağmen yapı, henüz bölgesel
tarifeye geçmeye müsait görünmüyor. Bu konu tartışılabilir, bu konu üzerinde
siyaset de yapılabilir ama biz hükûmetlerimiz olarak ve siyasi olarak daha bir
müddet, bu kayıp ve kaçakların düzeltilmesi ve hedeflere ulaşılması adına
mücadelemizi sürdürüp daha sonra bölgesel veya bu ferdî tarifeye dönüşülmesini
uygun görüyoruz.
Ulusal
tarifede hepimiz, elektriği kaçak kullananların yükünü maalesef çekmek
durumunda kalıyoruz ama şu aşamada, bölgesel tarifeye geçmek… Yüzde 72 ile
-size bir örnek- kaçak kullanımın en yüksek olduğu Hakkâri’de normal
elektriğinin parasını ödeyen Hakkârili bir vatandaşımız, 65 kuruşa
kilovatsaatini öder duruma gelecek. Dolayısıyla, bölgede yaşayan ve parasını
ödeyen namuslu vatandaşı da korumak bizim görevimizdir. Kaçakların da peşine el
birliği ile düşmeye devam edeceğiz. Bu durumun sürdürülebilir bir tarafı
olmadığı aşikârdır. Çünkü, bugün uygulamaya başlarsak, bölgeler arasında fiyat
farkı çok yüksek olacaktır. Mevcut fiyat üstünden kaçak kullanan birine bu
fiyatla elektrik satmanın sonuçlarını iyi hesaplamak gerekiyor.
Dolayısıyla,
teklifin 2’inci maddesi, bu sürenin 2015 yılına kadar uzatılması ve bu
mücadeleyi sürdürecek ve bu uygulamayı sürdürecek, bu dengeyi yakalayacak icra
makamının eline de beş yıl gibi de bir “large” süreyi getirmiş bulunuyoruz.
Yine
teklifle düzenlenen diğer bir husus, daha önce sözleşmesi yapılmış, 31/12/2012
tarihine kadar işletmeye girecek üretim ve otoprodüktör lisansı sahibi tüzel
kişilere sağlanan bazı teşviklerin, 2015 yılı sonuna kadar devam
ettirilmesidir. Arz güvenliği açısından bu gerekli, çünkü sektörde lisansını almış
çok sayıda yatırım henüz işletmeye girmemiştir.
Dolayısıyla,
bu konuda, gerek Plan Bütçe Komisyonunda gerekse Enerji Komisyonunda
görüştüğümüz arkadaşlarımızın özellikle bu maddeye, yenilenebilir enerji
kaynakları açısından verdiği desteğe teşekkür ediyorum.
Son
olarak, 3096 sayılı Kanun çerçevesinde tesis edilen ve doğal gazla çalışan
elektrik santrallerinde kesinti veya kısıntıya gidilmesi hâlinde, bu
santrallerde ikincil yakıt kullanımına ilişkin yürürlükte olan ÖTV istisnasının
süresini 2019 tarihine kadar uzatıyoruz. Bu, yeni bir vergi istisnası değil.
Amaç, tarifenin yükselmesinin önlenmesidir. Ayrıca yap-işlet-devret modeliyle
kurulan doğal gaz santrallerinin uygulama imtiyaz sözleşmeleri henüz sona
ermemiştir. Dolayısıyla, teklife söz konusu istisnanın, sözleşme bitimine kadar
devam etmesi amaçlanmaktadır.
Sayın
Sarı’nın söylediği gibi, bu tasarının -özellikle Enerji Komisyonu Başkanı
olarak benim imzamla- aslında Elektrik Piyasası Kanunu’nda Komisyonumuza gelmiş
olması münasebetiyle, neden bu 4 maddenin aciliyetine binaen Plan Bütçe
Komisyonuna geldiğini, bunun ayrıştırıldığını ve bu konunun samimiyetiyle
ilgili bir eleştirisi oldu. O konuyla ilgili Plan-Bütçede bunun gerekçelerini
anlattım ama burada, siz saygıdeğer milletvekillerimize de bu konuyu anlatmayı
uygun görüyorum.
Bu
Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı bize geldi. Bizler Komisyon olarak,
Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve AK PARTİ’li milletvekili
arkadaşlarımız ve Barış ve Demokrasi Partisindeki üye arkadaşımızla birlikte
aslında bir yıldır, bir buçuk yıldır sektörle birlikte, Bakanlıkla birlikte bu
kanun tasarısı üzerinde çalışıyor ve notlarımızı biriktiriyor, stokluyoruz.
Ancak Plan ve Bütçe görüşmeleri sırasında, bütün grup başkanlarımızın anlaşması
ve bu kanunun o araya girememesi münasebetiyle, 31/12’de bitecek olan süreye
çok hızlı bir şekilde taşıyabilmek adına bu 4 maddeyi, Komisyon üyelerimizin
çoğunun da fikrini almak ve desteğini almak suretiyle ayırıp, tekrar bir teklif
hâline getirip icranın önündeki ve piyasanın önündeki engelleri bir an evvel
kaldırmak istedik. Tamamını da taşıyıp getirebilirdik ancak Komisyon
üyelerimizin ve hepimizin, bizim çalışma usul ve esaslarımızda -aramızda
demokrasinin de gereği adına- onların da katkılarını sağlamak ve çalışma
süremizi biraz daha genişletmek adına, süreyle kısıtlamamak adına, onların da
çalışmalarını kanuna dercetmek adına ve bütün farklılıklarıyla birlikte bu
zenginliği oluşturup aramızdaki ufak tefek problemleri de -sizi yormamak adına-
yukarıda çözmek adına böyle bir çalışma gerçekleştirdik.
Buradaki
çalışma sırasında Komisyon üyesi arkadaşlarımızın bize vermiş olduğu desteğe
teşekkür ediyorum. Önümüzdeki dönemlerde kanun tasarısının tamamını sizlere
getirirken, taşırken tartışılacak birçok teknik konudan arındırılmış bir
şekilde, bütün partilerimizin genel enerji politikalarına da saygı duymak
marifetiyle huzurlarınıza getireceğiz.
Ben
tekrar, bu tasarıya vermiş olduğu destekten dolayı hem Plan Bütçe Komisyonu
üyesi arkadaşlarımıza hem de diğer kendi komisyonumun üyesi arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum.
Tasarının
hayırlara vesile olması, sektörün önünü açması dileğiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Fındıklı.
Tasarı
üzerinde gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Harun Karaca.
Sayın
Karaca, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HARUN
KARACA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası
Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Enerji,
iş yapabilme yeteneği demektir. Uzay çağında olup bir ülkenin gelişmiş ülkeler
arasında yer alması için en başta enerji alanında zengin olması ve dışa bağımlı
olmaması gerekmektedir. Bu bakımdan enerji, hem ekonomik hem siyasi anlamda en
önemli önceliklerden biridir.
Üretmek
ya da satın almak tercihleri dikkate alındığında en ucuz ve en verimli olanı
seçebilmek, uygulamalarda, düzenlemelerde bu ölçeği kriter olarak almak
gerekir.
Enerjide
yapılanın ve yapılacak olanın daha az bir maliyetle ve daha kısa zamanda
sonuçlarının alınması, hepimizi memnun eden ve her daima arzuladığımız bir
durumdur.
Küresel
ısınmanın insanlığın bugünü ve geleceği açısından ciddi bir tehdit hâlini
aldığı, bir yandan da doğal kaynakların hızla tükendiği bir ortamda, dünya
enerjinin değerini daha iyi anlar iken bizler de nasıl daha verimli olabiliriz
yani enerji politikalarımızı nasıl geliştirebiliriz sorusuna cevap aramalı ve
bu doğrultuda azami gayret göstermeliyiz.
AK PARTİ
hükûmetleri, enerji politikalarını bu inançla sürdürme hedefi ve gayreti
içerisinde olup bireysel çözümlerden ziyade sistematik çözümler
geliştirebilmenin mücadelesini vermişlerdir. Bir başka ifadeyle, herkes
tarafından doğruluğu kabul edilen söylemleri eyleme dönüştürmeye yönelik
mekanizmaları faaliyete geçirebilme çabasındadırlar. Bu amaçla, mevcut olan
Enerji Piyasası Kanunu ve buna bağlı olarak Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nda
yeni düzenlemeler yapılması gereği duyulmuştur.
Türkiye
enerji sektörü, AK PARTİ hükûmetlerinin görev yaptığı son on yılda önemli bir
gelişme göstermiştir. On yıl önce ülkemizin elektrik enerjisi kurulu gücü 130
milyar kilovatsaat iken, on yılda yüzde 77 oranında bir artışla bugün 230
milyar kilovatsaat düzeylerine ulaşmıştır. Aynı şekilde, elektrik enerjisi
kurulu gücümüz, 31.846 megavat düzeylerinden 56.760 megavata çıkmıştır. Bunun
için on yılda, elektrik üretimine, dağıtımına ve iletimine 50 milyar dolar
yatırım yapılmıştır. Bu yatırımın yüzde 61’lik kısmı özel sektör şirketleri,
yüzde 39’u kamu kurumları tarafından gerçekleş-tirilmiştir.
Elektrik
enerjisi kurulu gücündeki bu gelişmede yerli ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının payındaki artış dikkat çekicidir. On yılda su ve rüzgâr gibi
yenilenebilir enerji kaynaklarımıza dayalı santrallerin elektrik üretimi yüzde
70, kurulu gücü yüzde 65 oranında artarak 22 bin megavat seviyelerine
ulaşmıştır.
Sizlere
on yılda Hükûmetimizin, AK PARTİ hükûmetlerinin icraatlarını birkaç örnek
vererek hatırlatmak istiyorum: Yani, “AK PARTİ’yle karanlıktan aydınlığa…”
Türkiye elektrik üretimi 130 milyar kilovatsaatten 239 milyar kilovatsaate,
elektrik santrali sayısı 300’den 743’e, Türkiye elektrik enerjisi kurulu gücü
31.846’dan 56.760’a, hidroelektrik santral kurulu gücü 12.241’den 18.747’ye,
termik santral kurulu gücü 19.568’den 34.650’ye, rüzgâr santrali kurulu gücü 19
megavattan 2.105 megavata, enerjide özel sektör payı yüzde 32’den yüzde 56’ya,
kayıp kaçak elektrik oranı yüzde 21’den yüzde 12’ye…
Türkiye’nin
enerji talebi artışıyla birlikte dünya enerji talebi de sürekli artmakta olup,
bu talebi karşılamak için ülkemizde ve küresel düzeyde enerji yatırımları her
yıl artarak devam etmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre enerji
sektöründe 2012’yle 2035 yılları arasında küresel ölçekli 37,4 trilyon dolar
yatırım yapılacağı tahmin edilmektedir.
Ülkemiz
enerji sektörünün 2023 yılına kadarki toplam yatırım ihtiyacının 120-130 milyar
doları aşacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede ihtiyaç duyulan yatırımların
mümkün olduğu kadar özel sektör tarafından yapılmasını sağlayacak
düzenlemelerin hayata geçirilmesi yönünde gerekli çalışmalar yürütülmektedir.
Yapılan çalışmalarla, elektrik kurulu gücünde özel sektörün payı 2002’de yüzde
32 iken, bugün itibarıyla yüzde 56 düzeyine çıkmış, ayrıca elektrik enerjisi
üretiminde de yüzde 61 seviyesine ulaşmıştır.
Türkiye,
OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz on yıllık dönemde enerji talep artışının en
hızlı gerçekleştiği ülke durumundadır. Aynı şekilde ülkemiz, dünyada 2002
yılından bu yana elektrik ve doğal gazda Çin’den sonra en fazla talep artış
hızına sahip ikinci büyük ekonomi olmuştur.
Elektrik
sektöründe arz güvenliği ve sistemin geleceği açısından en çok önem verilen
konu, üretim yatırımlarının gerçekleşmesidir. Son sekiz yılda lisans alan
projelerden yaklaşık 18.347 megavat kurulu gücündeki yeni kapasite sisteme
dâhil edilmiştir.
2003
yılında devreye giren elektrik üretim kapasitesinin yaklaşık olarak yarısı
doğal gaz kaynaklı iken -özellikle bunun altını çizmek istiyorum- son yıllarda
bu kapasitenin üçte 1’i doğal gaz kaynaklı, geri kalanı ise rüzgâr, hidrolik ve
kömür kaynaklı olarak gerçekleşmektedir.
2012 yılı
Ekim sonu itibarıyla özel sektöre ait 2.450 megavat kurulu gücünde 159 yeni
veya ünite ilavesi yapılan santralin geçici kabulleri yapılmış ve işletmeye
alma izni verilmiştir. Bu santrallerin 1.590 megavatlık kısmı yenilenebilir
enerji kaynaklarından, 35 megavatlık kömür ve linyit, ithal kömür ve kalan 825
megavatı da doğal gaz yakıtlı kaynaklardan oluşmaktadır.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; enerji politikamızda enerjiyi verimli üretme
ve kullanmaya, kaynak çeşitliliğine, yeni ve yenilenebilir kaynaklara, AR-GE
çalışmaları ve yerli teknolojileri desteklemeye önem ve öncelik verilmiştir.
Ülkemizin sahip olduğu yenilenebilir enerji potansiyellerinin, yerlilik ve
yenilik unsurları ile bütünleştirilmiş teknolojiler ve akılcı yöntemler
kullanılarak harekete geçirilmesi ve böylece bu potansiyelin bir fırsata
dönüştürülmesi büyük önem arz etmektedir.
Türkiye’nin
hidroelektrik potansiyeline ilişkin olarak yapılan akademik çalışmalarda teknik
potansiyelimizin 219 milyar kilovatsaat/yıl ve ekonomik potansiyelimizinse 130
milyar kilovatsaat/yıl civarında olduğu tespit edilmiştir.
Türkiye
Rüzgâr Enerjisi Potansiyeli Atlası verilerine göre yapılan hesaplamalar
neticesinde, ülkemizin rüzgâr enerjisi potansiyelinin yaklaşık 48 bin megavat
olduğu belirlenmiştir.
Dünyamıza
ve diğer gezegenlere enerji veren ve sonsuz denebilecek bir güce sahip olan
güneş, tarımdan sanayiye ve gündelik hayatın her noktasında kullanılabilen bir
enerji kaynağı olup farklı yöntemler kullanılarak değerlendirilmektedir.
Ülkemizde güneş enerjisi, sıcak su üretimi ve pasif ısınma uygulamaları
alanlarında ticari olarak yaygınlaşmış durumdadır ancak bu kıt kaynağa dayalı
elektrik üretim tesisleri, ilk yatırım maliyetinin yüksek olmasından dolayı,
henüz istenilen düzeyde değildir.
Bitkisel
atıklardan elektrik, ısı ve sıvılaştırılmış yakıt üretebilen tesislerle
hayvansal atıklardan biyogaz ve elektrik üreten tesisleri yaygınlaştırmak için
başlattığımız AR-GE projelerinin önemli bir bölümü tamamlanmış durumdadır. 2023
yılında birincil enerji arzının 218 milyon ton, eş değer petrol ve elektrik
enerjisi arzının 500 milyar kilovatsaate ulaşacağı tahmin edilmektedir. 2023
yılına kadar hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmaya, rüzgâr enerjisi
santrallerinde 20 bin megavata, güneş enerjisinde 3 bin megavata, jeotermal
santrallerden 600 megavatlık kurulu güçlere ulaşmayı hedeflemiş bulunuyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere 4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu’nda yer alan, elektrik enerjisi satın alan tüketicileri, geçiş döneminde
dağıtım bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan fiyat
farklılıklarından koruyacak şekilde tesis edilmiş fiyat eşitleme
mekanizması’nın uygulaması 31/12/2012 tarihinde sona ermişti. 3096 sayılı
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi,
Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun çerçevesinde tesis
edilen ve doğal gazla çalışan elektrik santrallerinde kesinti veya kısıntıya
gidilmesi hâlinde, bu santrallerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
talimatıyla ikincil yakıtla elektrik üretmeleri hâlinde kullandıkları ikincil
yakıt alımları, elektrik enerjisi tarifelerinin aşağıya çekilmesi amacıyla,
31/12/2012 tarihine kadar özel tüketim vergisinden muaf tutulmuştu ancak
sektöre ilişkin geçiş dönemi uygulamaları tamamlanamamıştı. Bu teklifimiz ile,
elektrik dağıtım şirketlerinin üretim ve perakende satış faaliyetlerine ilişkin
ayrıştırma işlemleri tamamlanmış olup bu ayrıştırma işlemlerinin sonucunda
önemli miktarda vergi, resim, harç masrafı ortaya çıktığından, elektrik
maliyetlerinin artmaması ve tüketiciye yansımaması için dağıtım şirketlerinden
vergi alınmaması öngörülmüştür.
Bu
düzenlemede, vatandaşlarımızın daha ucuz enerji kullanmalarını sağlamış
olacağız. Fiyat eşitleme mekanizması ile ulusal tarife uygulamalarına belirli
bir süre daha devam edilmesi ve yüksek oranda artan elektrik enerjisi
talebimizin karşılanması ve arz güvenliğimizin sağlanmasını teminen yeni
devreye girecek üretim tesislerine sağlanan teşviklerin süresinin uzatılması
ihtiyacı doğmuştur.
4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu geçici 5’inci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan “31/12/2012” ibaresinin “31/12/2019” şeklinde değiştirilmesi suretiyle
yap-işlet-devret modeli ile kurulan doğal gaz santralleri uygulama/imtiyaz
sözleşmeleri 2019 tarihinde sona erecektir. Yap-işlet-devret modeli ile kurulan
doğal gaz santrallerinin ikincil yakıt alımlarında özel tüketim vergisinden
istisna tutulması uygulamasının 2019 yılının sonuna kadar devam etmesiyle, söz
konusu muafiyet sözleşmesinin yıllarca devam etmesi sağlanacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN
KARACA (Devamla) – Kanunumuzun ülkemize, milletimize ve Türkiye’de yaşayan tüm
vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karaca.
Şimdi,
Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız…
Buyurun,
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben de 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun
ilgili maddeleriyle alakalı verilen kanun teklifi ve yine, ÖTV’yle alakalı
kanun tasarısı üzerinde Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bildiğiniz
gibi, buraya bir kanun tasarısıyla beraber, şu anda, Enerji Komisyonunda
görüşülmek üzere 41-42 maddelik bir kanun tasarısı aktarılmıştı, ama burada
görüştüğümüz ve süreye taalluk eden kısımlarla alakalı, Sayın Başkanımız
Mücahit Bey’in ve arkadaşlarının verdiği kanun teklifiyle beraber şu anda Plan
Bütçe Komisyonunda, bu meseleleri daha hızlı görüşme imkânına sahip oluyoruz.
İnşallah, Komisyondan geçmiş olmak kaydıyla yine onaylarınıza o dediğim kanun
tasarısı da getirilmiş olacak ve sektörü enine boyuna burada konuşmuş olacağız.
Değerli
arkadaşlar, şu ana kadar grup adına yapılan konuşmalarda ve teklif adına
yapılan konuşmalarda birbirinden güzel katkılar kondu. Bunların her birisi
enerji sektörünün daha da düzenlenmesi ve olgunlaştırılması adına yapılan
tavsiyelerdi. Bunların her birini Bakanlığımız adına dikkate aldığımızı
söylemek isterim.
Tabii,
Türkiye büyüyor ve Türkiye, dünyanın ortalama büyüme hızından daha hızlı
büyüyor. Enerji sektörü de ekonominin büyüme hızından daha hızlı büyümek
zorunda ki arzla alakalı çeşitlendirmeyi artırmış olalım. Tabii, Türkiye
büyürken değişiyor ve bu değişim sırasındaki büyümeyi yönetmek, aslında daha da
dikkatli olmayı gerektiriyor. Biz enerji sektöründe, yaklaşık 128 milyar
kilovatsaatlerden –ölçülmüş- 242 milyar kilovatsaatlere çıktık ve özel sektörün
payını artırarak, hem üretimde hem de dağıtımda. Tabii ki bunları yaparken bir
geçiş dönemi sözleşmeleri ve uygulamaları vardı. Tarihi itibarıyla da elektrik
dağıtım hizmetlerinin 2012 yılının sonuna kadar tamamen özelleşeceğini kabul
ederek, bunları önceden düşünmüştük, takvimimiz böyleydi… Şu veya bu gerekçeyle
elektrik dağıtımlarının özelleştirilmesi, içinde bulunduğumuz yıla kaldı.
Dolayısıyla, ister dağıtım faaliyetlerinin isterse perakende faaliyetlerinin
ayrıştırılması, muhasebelerinin ayrıştırıl-masıyla alakalı konu tabii ki süre
uzatımına tabi oldu, her birinin kendine has gerekçesi var.
Dışa olan
bağımlılığımız ve arz güvenliğiyle alakalı konular daima masamızın üzerinde
bulunan konulardır değerli arkadaşlar. Bizim şu anda arz güvenliğiyle alakalı
herhangi bir sıkıntımız yoktur, şu anda hem elektrik piyasalarında hem de doğal
gaz piyasalarında böyle bir konu söz konusu değildir. Ancak dediğim gibi,
Avrasya’nın gerek Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, gerekse içinde bulunduğumuz
coğrafyanın geçen yılki büyüme hızı yüzde yarımlar civarında, eksi
mertebesindedir, yani küçülüyor. Doğal gazda yüzde 15’ler civarında, küçülen
piyasalar var, ülkeler var. Ama biz, yüzde 8,1’ler civarında, üretim
tesislerinin büyümesiyle karşı karşıya kaldık. Bu, Türkiye açısından, ülkemiz
açısından sevindirici bir durumdur.
Tabii,
dışa olan bağımlılığımızın azalmasının en önemli gerekçesi şu olacak
arkadaşlar: Biz, ürettiğimiz enerji politikaları ve stratejileri çerçevesinde
yenilenebilir enerji kaynaklarına, yani, su, rüzgâr, güneş, jeotermal,
biyokütle gibi kaynaklara ve yerli kaynaklarımızı, kömür gibi kaynaklarımızı
yapabildiğimiz oranda bağımlılığımız azalacaktır.
Ama şimdi
dikkatinizi çekmek isterim. Su kaynaklarının yapılmasıyla alakalı, HES’lerin
yapılmasıyla alakalı zaman zaman itirazlar görüyoruz. Bunların, çok az bir
kısmı haklı olmak kaydıyla, genelinde, kalkınmaya dayalı bir itirazın olduğunu,
yani enerji kaynağına değil ama kalkınmaya dayalı bir itirazın olduğunu
görüyorum üzülerek. Rüzgâr kaynakları için de aynı şey söz konusu. Bugün,
Türkiye'nin 4 tane büyük kuş göç yolu var. Biz buralarda rüzgâr santrallerinin
yapılmasını tabii ki doğru bulmuyoruz ama onun haricindeki yalnızca kuş göç
yoluyla alakalı gerekçeler gösterilerek rüzgâr santrallerinin yapılmasına mâni
olmak doğru bir gerekçe değil.
İster
küçük olsun ister büyük olsun, miktarı ne olursa olsun yerli kaynaklarımızın ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının her yapılmayışı bize yol, su, köprü olarak
değil, mutlaka ithal kaynaklarla alakalı vereceğimiz siparişlerin artmasına
sebep olur.
Her 1
kilovatsaati elde etmek için hangi enerji kaynağından yararlanıyor olduğumuzu
açıkça ortaya koymamız lazım. Zaman zaman söylüyorum, enerji kaynaklarının
kabiliyetleri ve birbirine göre fırsat ve tehditleri farklıdır. Türkiye’de bir
yılda 8.640 saat içerisinde 1.800 saat çalışacak kaynak var, güneş gibi; 2.400
saat çalışacak kaynak var, rüzgâr gibi; 3.500-4.000 saat çalışacak kaynak var,
su kaynakları gibi; 6.500-7.000 saat çalışacak olan kaynaklar var, kömür gibi;
8.000 saat çalışacak kaynaklar var, doğal gaz gibi, nükleer gibi. Dolayısıyla,
her birinin yaptığı iş farklı yani 100 megavatlık bir tesis kursanız, bütün bu
saydığım enerji kaynaklarıyla alakalı size dönen işleri farklıdır.
Biz,
taban yükleri oluşturmada yerli kömürümüzü, bir miktar, ithal kömürümüzü, doğal
gaz kaynaklarını ve nükleer kaynakları tabana oturtmak istiyoruz. Biz, bunlara
“baz yük” diyoruz. Ondan sonrasıyla alakalı, yine önem verdiğimiz ve şu anda
yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı, sürdürülebilir enerji kaynakları
politikalarını tartıştığımız… Dün Abu Dabi’deydik ve yerli kaynakları,
yenilenebilir enerji kaynaklarını en fazla kullanan ülkeler arasında sayıldık
çünkü yüzde 8’ler civarında, yüzde 10’lar civarında, hatta on yıl içerisinde
bunları yüzde 15’e çıkarmaya çalışan ülkeler var ama Türkiye, şu anda yüzde
25’ler civarında yani her üretilen elektriğin dörtte 1’i su kaynaklarımızdan ve
2.200 megavatlara çıkardığımız rüzgâr kaynaklarından ve yeni yeni başladığımız
güneş kaynaklarıyla beraber yapılmaktadır.
Bazı
arkadaşlarımız bize iyi niyetli bir tavsiyede bulunuyorlar “siz nükleeri siz
destekle-yeceğinize biraz daha fazla para verin de güneşi destekleyin.”
diyorlar. Aslında, yanlış bir şey değil, biz de
zaten öyle yaptık. 13,3 dolar sentler civarında her üretilen güneşin
serbest piyasada satılmıyor olması hâlinde on yıl süre boyunca alacağımıza
garanti verdik. Neye garanti verdik? Güneşe garanti verdik. Nükleerle alakalı
eskalasyonsuz alım fiyatımız 12,35 dolar senttir arkadaşlar. Yani bizim güneşe
verdiğimiz para, nükleere verdiğimiz paradan daha yüksek miktardadır. Biz de o
yüzden, bu yapılan iyi niyetli tavsiyelerin aslında yerine getirildiğini o
tavsiyeyi yapan arkadaşlarımızın da mutlaka bilmesi lazım.
Tabii,
BDP’den arkadaşımız bahsettiler, biz böyle bir ayrımcılığa ister diyalektik
olarak, ister mantalite olarak, isterse ideoloji olarak ne derseniz deyin,
adını ne koyarsanız koyun ülkemizde doğu, batı, kuzey, güney ayrımının
yapılmasını çok ama çok yanlış buluruz. Hiçbir vatandaşımıza doğuda üretilen
ister HES’ler, Atatürk’tü, Keban’dı, Karakaya’ydı, hangi barajda olursa olsun
üretilen elektriğin bir bölgeye bir müktesep oluşturmadığını ve oradaki
vatandaşlarımızın elektrik faturalarını ödememe gibi bir yetkiye bu vesileyle
sahip olmayacaklarını mutlaka bilmemiz lazım. Burada rakamlara girmek doğru
değil. O barajlardan üretilen elektrik, Türkiye’de kullanılan elektriğin yüzde
8’leri, 10’ları mertebesinde ama ödenmeyen fatura miktarı daha yüksektir. O yüzden,
biz burada işin kemiyetinden, rakamlarından bahsetmek yerine işin keyfiyetine
önem veriyoruz ve doğuda üretilen elektriğin batıda, batıda üretilen elektriğin
kuzeyde, nerede olursa olsun kullanılmasının bir yeknesak enterkonnekte
sistemiyle beraber yürüdüğünü bu vesileyle belirtmek isterim.
Tabii,
dağıtım şirketlerinin ayrıştırılmasıyla beraber bir vergi zayiinden bahsedildi.
Arkadaşlar, olmayan verginin, ihdas edilmeyen verginin kaybı olmaz. Zaten
kurumlar vergisinde, bir bölünmeden dolayı kurumlar vergisi tahakkuk etmez.
Peki, mademki durum böyleyken niçin bu maddeyi tekrar koyuyoruz? Yani bir
malumun ilanını mı yapıyoruz? Bir kısım müfettiş arkadaşlar, bir kısım hesap
uzmanları bu konuyla alakalı ileride muhtemel bir muvazaanın doğmaması
açısından burada tekrar zikredilmesini uygun gördüler. Zaten bir şirketin
bölünmesinden dolayı artı bir kurumlar vergisi oluşmuyor, ama ister güvence
bedelleriyle alakalı dağıtım şirketlerinin mütereddit durumları isterse bir
başka gerekçeyle biz burada bir açık kapı bırakmamak açısından bu maddeyi
buraya koymayı uygun gördük.
Burada
süresi uzatılan ve şu anda siyasi olarak da hiç kimsenin hazır olmadığı ve
kayıp kaçak oranları itibarıyla da teknik olarak ele aldığımız önemli bir konu
var arkadaşlar. Eğer biz bu maddeyi uzatmazsak yani “ulusal tarife” dediğimiz
sistemin kurulmasını şu anda 2015 yılının sonuna kadar uzatmazsak bölgesel
tarifeye geçiyoruz demektir. O da şu: Hakkâri’deki kullanılan veya 21 dağıtım
bölgesindeki kullanılan elektriğin fiyatlarında bir ayrışmaya doğru gideriz.
İzmit Dilovası’ndaki kullanılan elektrik, sanayi ağırlıklıdır ve kayıp kaçak
oranları itibarıyla düşüktür. Oradaki mesken sahibi diyelim ki 20-22 kuruştan
kullanırken Urfa’daki kaçaklardan dolayı veya o bölgedeki kayıp kaçaklardan dolayı
45-50 kuruşa çıkacak elektrik fiyatları söz konusu olur. Bu şu anda doğru
değil.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Denizlili sanayicinin günahı ne?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz, Dicle ve Van bölgesindeki
kayıp kaçak oranlarını hariç tutarsak, şu anda elektrik dağıtım hizmetleriyle
alakalı konularda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kayıp kaçaklarından daha düşük
bir orandayız arkadaşlar. Yüzde 10’lar mertebesinde Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde kayıp kaçak varken bu iki bölgeyi istisna kıldığımızdaki rakamlarımız
şu anda yüzde 9,4. Demek ki doğru bir yolda ilerliyoruz, doğru bir hedefe doğru
ilerliyoruz ama mutlaka bu iki bölgedeki illerimizin çözümünü buluyor olmamız
lazım.
Ben bu
vesileyle vatandaşlarımıza tekrar bu konuda hitap etmek isterim: Arkadaşlar,
devlet hakkı var, yalnızca bununla bitmiyor, aynı zamanda kul hakkı var. O
elektrik faturalarının her birisinde her birimizin hakkı var arkadaşlar.
Zamanında ödeyen vatandaşlarımıza haksızlık yapılmaması için, bizim bu üç yıl içerisinde
önemli bir yol haritamız var, onu buradan açıklamak isterim. Bu şirketler
özelleştiği kadar, bu kayıp kaçak taahhütlerinin bir kısmına, ellerini değil
kollarını o taşın altına koyuyorlar. Yani isterse o taahhüt edilen miktarı, o
hedef rakamı tutturamıyor olsun, mutlaka şirket -şu anda özelleşen şirketlerde
olduğu gibi- o rakamı tazmin ediyor, o rakamı veriyor; biz kamu olarak onu
alıyoruz. Dolayısıyla, bu üç yıl içerisinde, hiç şüpheniz olmasın ki, nasıl
diğer bölgelerde biz bunu azalttık, o bölgelerde de mutlaka bu rakamı azaltmış
olacağız ve yüzde 10’lar, yüzde 20’ler mertebesinde o bölgedeki kayıp
kaçakların, memnun olmadığımız seviyelerden daha hızlı düşmesini inşallah hep
beraber görmüş olacağız ve Türkiye’nin, 2015 yılı sonu itibarıyla, Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin kayıp kaçak oranını yakalamış bir ülke olarak da
inşallah buradan bunu ilan etmiş olacağız. Elimizdeki veriler ve şu ana kadar
geldiğimiz yol haritası bunu teyit ediyor, bunu destekliyor. Yapılan işlemler
doğru işlemlerdir ama o bölgelerde de mutlaka bunu uygulayabiliyor olacağız.
Dolayısıyla, 2015 yılının sonunda Bakanlar Kurulunun yetkisine süre uzatımını
verdiğimiz bu konu tekrar değerlendirilecek ve eğer ulusal tarifeden çıkmamız
gerekiyor ise ulusal tarifeden çıkacağız çünkü kayıp kaçaklar istediğimiz makul
oranlarda olacak o bölgelerde de.
Tabii ki
bunun içerisindeki kayıpların yani iletim kaybının, 2 bin kilometre civarında
bir uçta üretilen elektriğin diğer tarafa gittiği bir ortamda… Türkiye’nin 1
milyon kilometre civarında iletim ve dağıtım hatları var arkadaşlar.
Dolayısıyla iletim ve dağıtım hatları kayıplarının bir kısım Avrupa Birliği
üyesi ülkelerden yüksek olduğunu söylememiz lazım ama -kaçakları demiyorum-
kayıpların elimizdeki faturalarda bir maliyet unsuru olduğunu bilmemiz lazım.
Bu, maliyetin bir unsurudur arkadaşlar yani oradaki iletim hattından gelirken
ısınmadan dolayı veya farklı gerekçelerle, teknik gerekçelerle kaybedilen
enerjiyi mutlaka faturalarımızda bir maliyet unsuru olarak görmemiz gerekiyor;
kayıplar için bunu söylüyorum.
Değerli
arkadaşlar, diğer bir konu -burada 4 tane temel madde var demiştik- ulusal
tarifeden sonra, ikincil yakıtlarla alakalı konulardır. Yani bizim 365 gün
içerisinde, toplam, geçtiğimiz yılda 22 günde doğal gazın… Özellikle geçtiğimiz
kış şartlarında son altmış iki yılın en yüksek rakamlarını, en soğuk günlerini
gördük; bu kış, şu anda daha düşük seviyelerde gidiyor ama 183 milyon metreküp
civarında günlük kullanımlara çıktık. Değerli arkadaşlar, hemen hemen, bu, 5
gün, 6 gün içerisinde, bir hafta içerisinde 1 milyar metreküp gazı tüketmek
anlamına geliyor. Biz, vatandaşlarımıza bu konuyu sirayet ettirmeksizin,
özellikle konutlardaki kullanım alanlarında herhangi bir sıkıntı yaşanmaması
için yap-işlet, yap-işlet-devret santrallerinde, EÜAŞ’ın veya TETAŞ’ın alım
yaptığı santrallerde ikincil yakıtların kullanılmasına imkân veriyoruz. Bu,
toplam 365 günde 22 gündür arkadaşlar. Bazı arkadaşlarımızın tavsiyeleri oldu,
“Biz daha fazla doğal gaz alsak.” dendi. Doğal gazın azı zararlıdır, fazlası da
zararlıdır arkadaşlar. Hangi açıdan söylüyorum bunu? “Al ya da öde” ile alakalı
hani şikâyet ederiz ya, niye biz almadığımız gazın parasını avans niteliğinde
de olsa ödüyoruz? Evet, biz, avans niteliğinde de olsa ödememek için bütün
planlarımızı, programlarımızı yaptık. Buradaki ödeyeceğimiz ÖTV istisnasıyla alakalı
konunun toplamı bizim “al ya da öde” ile alakalı yaptığımız cari hesap
işlemlerinden daha uygun hâle geliyor. Ve Rusya Federasyonu’ndan aldığımız
doğal gazın 31/12/2012 tarihi itibarıyla “al ya da öde” ile alakalı hiçbir
kalemi arkadaşlar. Biz bunu sonlandırdık ve 3,6 milyar metreküplük doğal gazın,
yüzde 75’ini ödeyerek kullanmadığımız kısmını -önceki tarihlerde- şimdi yüzde
25’ini ödeyerek yüzde 100’ünü aldığımız bir ortama getirdik. Bu, mart ayı sonu
itibarıyla yani iki-iki buçuk ay kadar sonra BOTAŞ’ın kasasına 1,3 milyar
dolarlık artı bir para giriyor demektir.
Şimdi
burada bir kez daha altını çizerek söylemek isterim: “Al ya da öde”nin anlamı,
bizim, kullanmadığımız hâlde parasını ödediğimiz ve hiçbir zaman
kullanmayacağımız doğal gaz değildir arkadaşlar. “Al ya da öde”, İran,
Azerbaycan, Rusya gibi boru hatlarıyla alınan ülkelerde bizim avans niteliğinde
verdiğimiz -yani aslında nakit akışlarını ilgilendiren ama avans niteliğinde
verdiğimiz- paraların şu anda tahsil edilmesiyle alakalı bir işlemdir. Ben
buradan taahhüt ediyorum, kamuoyunun önünde ve değerli milletvekillerimizin
önünde de: Bizim hiçbir ülkede almadığımız 1 metreküp doğal gaz kalmayacaktır,
aynen Rusya Federasyonu’nda kalmadığı gibi. Önümüzdeki yılın sonuna kadar
-2014’ün sonuna kadar- Azerbaycan ve İran’la alakalı “al ya da öde” miktarları
da, inşallah, sıfırlanmış olacaktır. Yani bizim doğru bir hedefe yine doğru yol
haritalarıyla beraber gittiğimizi bu vesileyle ben tekrar söylemek isterim.
Diğer
konularla alakalı… Arkadaşlar, tabii ki bizim yerli kaynaklarımızı artırmamız
veya ithal ettiğimiz bu doğal gaz veya ham petrolün yerli kaynaklar hâline
gelmesiyle alakalı çabalarımızı hep beraber izliyorsunuz. Ham petrol ve doğal
gaz aramalarıyla alakalı şu anda aramaya ayırdığımız 1,3 milyar dolar civarında
bütçe vardır. Bu, on yıl öncesine göre 13,5 katına çıkarttığımız bir bütçedir.
Bulduğumuz
kuyular var, bulamadığımız kuyular var. Her zaman bütün şeffaflığıyla beraber
söylüyorum, petrol varsa biz onu mutlaka bulacağız ama petrol yoksa biz onu
bulamayacağız. Ama bunun için de oturup ağlayacak hâlimiz yok. Türkiye’nin
büyümesini karşılayacak enerji kaynaklarını mutlaka tedarik ediyor olmamız
lazım. Ben, yerli kaynaklar hâline gelmesi için uğraştığımız ham petrolün ve
doğal gazın mutlaka bu sonuçlarını, karşılığını alacağımız inancındayım. Bütün
arkadaşlarımız bu ümitle beraber çalışıyorlar ve bizim sismik aramalarla
alakalı yürüttüğümüz faaliyetleri daha donanımlı gemilerle beraber
yürüteceğimiz bir evreye, bir yıla giriyoruz. İnşallah, 2013 yılında bunu
göreceğiz.
Ben,
bütün bu duygu ve düşüncelerle, katkısı olan bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Şimdi
şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Ayhan, buyurun.
Süreniz
on dakika.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 393 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerine,
şahsım adına, görüşlerimi arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Bu teklif,
esasen iki kanunda değişiklik öngörüyor: Bir tanesi Elektrik Piyasası
Kanunu’nda -zaten Sanayi Komisyonunda tasarısı var, bu tasarının içinde bu
teklif mevcut- bir ikincisi de Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nda değişiklik.
İlki,
beceriksiz AKP Hükûmetinin ekonomiyi ve enerji politikalarını idare
edememesinden kaynaklanıyor. Zamanında getirmiyorsunuz, sarkmış. Bu kanun
teklifi aslında çakma bile değil, çakma tasarıdan çıkma teklif baktığınız
zaman. (AK PARTİ sıralarından “O nasıl oluyor?” sesi)
Öğrenirsiniz,
dinlerseniz öğrenirsiniz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hem çakma hem çıkma.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Ne, biliyor musunuz? Çakmadan çıkma tasarıyı
getiriyorsunuz, teklifi getiriyorsunuz, yetişmeyeceğini, kanunlaşmayacağını
anlıyorsunuz, alelacele, çakmadan bir çıkma çıkarıyorsunuz. Önce yetişmeyeceği
için çakma tasarıdan ayırıyorsunuz, bu çıkma teklif; onu da Sanayi Komisyonunda
görüşürüz sanıyorsunuz.
Bunu
neden söylüyorum? “Biz bunu biliriz.” derseniz, bilmediğiniz açıkça gözüküyor.
Teklif, Sanayi Komisyonunda görüşülme imkânı olmayınca kendini nerede buluyor?
Plan ve Bütçe Komisyonunda. Yeri de Plan ve Bütçe Komisyonu. Kim havale ettiyse
Allah razı olsun. Hiç olmasın, bu vesileyle AKP bu işi Hükûmet olarak
öğrenecek. Zaten teklifin yürürlük maddesi de 1/1/2013 baktığınız zaman. Neden
acele edildiği de meydanda. Peki, Bakanlık bunu önceden tahmin edemiyor mu?
Yok. Öyle olsa, zamanında yaparsınız, zamanında gelir. Bunun aciliyetini
Komisyon Başkanı nereden biliyor? Başkan aslında bilmiyor da Hükûmet talep ediyor.
Hadi, bunu da kabul edelim. Çakma tasarıdan çıkma teklif elde ediliyor ancak
bunun Meclis Başkanlığının Sanayi Komisyonuna göndermeyeceğini hem Hükûmet hem
de Komisyon bilmiyor. Muhalefet, gerekçelerinde belirtmiş. Bu teklif, aslında,
çakma tasarının içinde var. Buna ilave, çıkma teklifin içine dercedilen bir de
Hükûmet tasarısı var. Bu Bakan da işini hakikaten beceremiyor. Bazı bakanlar
akşam tasarıyı getiriyor, hemen görüştürmeye başlıyor. Onlar nasıl bu işi
beceriyorlar?
Siz,
Sayın Bakan, Erbil’i seviyorsunuz. Erbil’e giderken yanlışlıkla -Azeri
kardeşlerim beni bağışlasın- Kayseri’ye düşüyorsunuz. Bu tasarı ile kayıp
kaçağı yine Denizlili sanayicime niye ödetiyorsunuz? Ne hakkınız var buna?
Bakın, buradaki konuşmalar, dışarıda daha önce, yıllardır yapılan konuşmalar
neyi ortaya koyuyor? Biz kayıp kaçağı kullanırız, AKP de bize hiçbir şey
yapamaz. Belki yarın bir gün önünüze müzakere masasında bunlar gelecek, burada
konuşuyorsunuz da.
Genel
gerekçeye bakıyoruz. Fiyat eşitleme mekanizmasının uygulamasını uzatıyorsunuz.
Süre 2012 sonundaymış, bitmiş. Uzatmanın bahanesi ne? Sektöre ilişkin geçiş
dönemi uygulamaları tamamlanmamış; tamamlanamamış. Sert ifade olmasın. Aklınız
neredeydi? On senedir iktidardasınız. Bir de diyorsunuz ki: “Fiyat eşitleme
mekanizması ve yüksek oranda artan elektrik enerjisi talebinin karşılanması…”
Demek ki “Sıkıntı yok.” diyenler ne diyecek şimdi? Arz güvenliğinin sağlanması
için de devreye girecek üretim tesislerine verilen teşvik uzasın. Hani arz
güvenliği problemi yoktu? Arz güvenliği için bunu koyuyorsunuz.
Şimdi,
ikinci konuya gelelim. Gerekçede, Enerji Bakanlığının talimatıyla üretim
şeklini değiştirenlere maliyet düşürülmesi için özel sektörü özel tüketim vergisinden
muaf tutuyorsunuz. Teklif metninde ise önce “müstesna” denilmiş. Orada öyle
yazıyor. Yaptığınız iş hakikaten müstesna, eşi bulunmaz. Neresi düzelsin? Bu
yaptığınız tasarı, teklif, ne varsa
zaten müstesna bir iş yani. Yapmış olsaydınız zamanında böyle bir şeye
ihtiyaç olmazdı. Ayrıca, -gerekçede yazıyor Sayın Başkanım- hukuk devletinde
Enerji Bakanlığının özel sektöre talimatı olur mu canım? Böyle bir şey var mı?
Hani demokrasi iyi çalışıyordu, alabildiğince genişliyordu? Gerekçede böyle
yazıyor. Allah aşkına, siz artık yaptığınız her zorbalığı hukuk sanıyorsunuz.
Faiz hepimize göre haram da, faizin KDV’sinde problem yok mu? Daha neler… “Omuz
verdiğiniz şirketler özelleştirmeden mal alıyorlar mı?” dedikodusu çıkıyor;
üretim, dağıtım, iletim şirketleri.
Bakın,
ben size bir şey anlatayım: Bu tasarı ayrıca tali komisyon olarak bize gelmedi,
görmedik. Aslında asıl komisyon olarak bizde, oraya tali komisyon da yazılmış.
Bu teklifler bu kadar acildi -bir kısmını Hükûmet tasarısı olarak 8’inci ayda 3
madde olarak getirmişsiniz zaten- niye bununla ilgilenmediniz, niye bu problemi
çözmediniz? Bakan işi takip etmiyor, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ise
Hükûmeti düzeltmekten bu işlere vakit bulamıyor. Hükûmetin arkasını toplamaktan
bu işlere vakit kalmıyor. Gerçi, o da Hükûmetin arkasını toplamaya mecbur çünkü
çok dağınık, başka çaresi de yok.
Ne
götüreceği, ne getireceği teklifin belli değil. Orada Komisyon üyelerine
söylediniz mi bilmiyorum; Sayın Komisyon Başkanı teklifi verirken ne olduğunu,
ne kadar getirisi götürüsü olduğunu biliyor muydu, onu da bilmiyorum. Zaten
yaptığınız iş zam, zulüm, işkence. Bir senede doğal gaza yüzde 50’ye yakın zam
yapılır mı? Vatandaş, dün televizyonlarda gördüm, hepsi “300 geldi, 200 geldi,
500 geldi -illere göre- kapatacağım.” diyor. Bir çare bulun buna ya da her
fiyat açıklanışında, artışından önce, eksilişinden önce televizyonlara çıkıp
boy boy konuşmayın. Bunun eğer sorumlusu bir kurul ise ve hukuku da belli ise,
bırakın, yetkilileri kimse o konuşsun. Hani siz devlete veriyordunuz, devlet
yapıyordu bu tür işleri, görüşmeleri? İşinize geldi mi ne yapıyorsunuz?
Hopluyorsunuz. TOKİ konut yapıyor, bırakın siz onu, TOKİ’nin yaptığı konutları siz seçim propagandasında
kullanıyorsunuz. Öyle değil mi? Hem de göstere göstere kullanıyorsunuz, o
devletin işi olmuyor. Gidiyorsunuz, İmralı’yla görüşüyorsunuz, o devletin işi,
devletin adamı görüşüyor. İşinize geldi mi öyle, işinize geldi mi böyle.
Hukukmuş, değilmiş, hiç önemli değil sizin için. Her beceriksizliğin telafisi,
buraya hukuku düzenleme olarak geliyor. İçinizde işini tam, düzgün yapan kimse
yok mu Allah aşkına sizin? Sizin Hükûmetiniz döneminde, kamu yatırımlarında
enerjinin payı azaldı. “Özel sektöre devrediyorsunuz.” diyoruz. Geçen sunumda,
sizden sonra, özel sektör çıktı konuştu, “Kamunun payı yüzde 30’lara, 20’lere
düşmeli bu sektörde.” dedi. Sayın Başkan da perdenin arkasında kimse var mı
diye bakıyor. Perdenin arkasındakiler zaten orada, karşında konuşuyor,
saklanmasına gerek yok ki adamın.
Serbest
piyasadan bahsediyorsunuz, uygulamaya konulan maliyete dayalı fiyat mekanizması
diyorsunuz. Ulusal tarife uygulamasıyla ne yapıyorsunuz? Vatandaşları, piyasa
mekanizmasının bozuk işleyişine, kâr güdüsüne, haksız bedeller ödemeye
zorluyorsunuz, mahkûm ediyorsunuz. Kayıp kaçak bedellerini -burada yazılan da
belli- niye faturadan saklıyorsunuz? Hani şeffaftınız? Bir kısmını yazarsınız
da sizin açıkladığınız gibi, bir kısmı olmayabilir diyorsunuz. Daha çok
söylenecek var.
Bir de bu
BOTAŞ ithalden alınan KDV’leri ödeyecek mi?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ödeyecek.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Çünkü bütçeyi ona göre yaptı Maliye Bakanlığı. Ama
şimdiye kadar ödemedi. Ödeyecek diye yüzde 40 artırdı Sayın Unakıtan, bu da
yüzde 20 artırdı ama inşallah bu sefer tutar.
Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Sayın
milletvekilleri, geneli üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız yirmi dakika
süreyle.
Sisteme
giren arkadaşlarıma sırasıyla söz vereceğim.
Sayın
Halaman…
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Benim
Sayın Bakanımıza şöyle bir sualim var: Bu yer altı kuyularına ölçüm cihazı
takma işi var. Buna da işte “Bu Ocağın 25’ine kadar son.” denmiş. Ya, şimdi,
buna bu kanunla bir ek madde, bir önerge de verilecek. Bunu uzatma imkânı yok
mu? Tarım yapan, çiftçilik yapan insanları bu çok mağdur eder.
Ben,
bunun uzatılmasıyla ilgili Sayın Bakanımıza bir ricada bulunmak istedim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın
Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Manisa’nın
Salihli ve Selendi ilçelerinin şehir merkezlerindeki elektrik hatlarının yer
altına alınmasına yönelik çalışmalar sürekli geciktirilmektedir. Bu yüzden
belediyeler altyapı çalışmalarında mağdur olmaktadır. Her ne kadar Özelleştirme
İdaresine bağlı birimler olmakla birlikte Hükûmet olarak da bu konuyla
ilgilenir misiniz?
Salihli’de
sık sık yaşanan elektrik kesintilerinin trafoların yetersizliğinden
kaynaklandığı doğru mudur? Yetersiz trafoları güçlendirmeyi ve yeni trafolar
yapmayı düşünüyor musunuz, bu yönde bir çalışmanız veya projeniz var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
Genç…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Taner Bey
buradan Erbil’e gitti Kuzey Irak’ta, bir de uçağı Kayseri’ye geldi. Şunu öğrenmek
istiyorum: Acaba, Amerika, Barzani ile Maliki arasındaki bir savaşta
Türkiye'nin Barzani yanında destek olmasını ve bu suretle de Kuzey Irak’ın
Türkiye petrollerinin üzerinde hak elde etmesi konusunda Amerika’nın bir
telkini var mıdır? Bu uçak, benim anladığım kadarıyla, Amerikalılar tarafından
Kuzey Irak’a indirilmedi. Zaten, normal olarak, devlet teamüllerinde de bir
devlet temsilcisi, bakanı bir başka devlete gittiği zaman onun başkentine
gider. Bu hata neden işlendi?
İkincisi:
TETAŞ son yılda elektrik fiyatlarında yüzde 14,8 nispetinde tenzilat yaptı ve
bu -aşağı yukarı- TETAŞ’ın üzerinde bırakıldı. Halbuki bu tenzilatın dağıtıcı
şirketlerden de tüketicilere intikal etmesi lazımken bu tamamen dağıtıcı
şirketler üzerinde kaldı ve burada büyük bir para elde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın
Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, ben ülkemizde Antalya’dan sonra en çok sera üretimi yapan Muğla
milletvekiliyim. Seracılarımız seralarında tarımsal üretim yapmaktadır ancak
kullandıkları elektrik ücretini ticari tarife üzerinden ödemektedirler.
Seracılarımızın kullandığı elektriği tarım tarifesi üzerinden ücretlendirmeyi
düşünüyor musunuz?
Sayın
Başbakan Şanlıurfa gezisinde kaçak elektrik kullanmanın haram olduğunu
buyurdular. Kaçak elektrik kullananların elektrik ücretini kaçak elektrik
kullanmayan vatandaşlarımızdan almaya devam edecek misiniz, yoksa kaçak
elektrik kullananları haramdan kurtarmak için kaçak elektrik kullananların
kullandıkları elektriği kesmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdoğan.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bildiğiniz gibi ülkemizde elektrik dağıtım özelleştirmelerinde bir dizi
sorunlar yaşanırken hızla üretim tesislerini de özelleştirmeye çıkarmanız bir
çelişki değil midir? Hâlen Seyitömer Termik Santrali özelleştirmesinin
durdurulması yönünde Bakanlığınızca herhangi bir müdahalede bulunulacak mıdır?
İkinci
sorum da: Hâlen yüzde 17’ler dolayında olan kayıp kaçak oranlarının iki yıl
sonra yani 2015 yılında yüzde 10’lar düzeyine ineceğine inanıyor musunuz? Bunun
için hangi tedbirleri aldınız? Geçmiş dönemde yaşananlar göz önüne alındığında
bu hedefi gerçekçi buluyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Türkkan…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, 2010 yılında enflasyon yaklaşık yüzde 6,4
olarak gerçekleşirken siz elektrik kesme, bağlama bedellerini yüzde 68
arttırdınız. Elektrik kesme, bağlama bedelinin enflasyonun 10 katı üzerinde
artırılmasının çok özel bir nedeni var mı?
Bir de:
2010, 2011 ve 2012 yıllarında Kocaeli’de kaç aboneden toplam ne kadar kesme,
bağlama bedeli alınmıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Baluken…
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bu yılan hikâyesine dönen Bingöl’e doğal gaz getirilmesi çalışmaları
acaba ne aşamadadır? Bingöl’le ilgili özellikle ilçelere yönelik planlamada
farklı birtakım bilgiler söyleniyor. İlçelere doğal gaz hizmeti götürülmesiyle
ilgili projedeki detayları öğrenebilir miyiz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baluken.
Sayın
İrbeç…
YUSUF
ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, petrol ve doğal gazın ötesinde temiz enerjiye yatırım önem kazanıyor.
2023 yılına kadar enerji kaynaklarının yüzde 30’unu yenilenebilir yapma
hedefinizin gerçekleşme oranı 2012 yılı sonu itibarıyla nedir?
2030
yılına kadar yirmi nükleer reaktör kurma planınızda Japonya’daki Fukuşima
faciası bir değişiklik getirdi mi?
Kaya
gazında Çin, ABD, Arjantin, Meksika, Güney Afrika ve Avustralya avantajlı
görünüyor. Bu konuda Türkiye’nin hamleleri nelerdir?
Rusya ile
Almanya, Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya taşınacak gaz üzerinde anlaşarak
Kuzey Akım Projesi’ne çoktan başladılar. Bu proje sonlandırıldığında Rusya,
Ukrayna ve Beyaz Rusya gibi transit ülkelere bağlı kalmaksızın Almanya’ya gaz
nakledilecek. Öte yandan Avrupa Birliği gemilerle sıvı gazın ithalatını
arttırdı. Buna karşılık Güney Koridoru’nu oluşturan doğalgaz boru hatlarına
desteğin artması için yapılan hamleler nedir? TANAP Projesi’ndeki gelinen son
safha nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İrbeç.
Sayın
Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakana sormak istiyorum: Türkmenistan doğal gazının Türkiye’ye getirilmesiyle
ilgili çalışmalar var mıdır?
İkincisi:
Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nda son beş yıldır ne kadar petrol taşınmıştır? Kârlılık durumu
nedir?
Ülkemizde
güneş panelleri çok pahalı olmasından dolayı halkın yaygın kullanımına
açılamamaktadır. Halkın kullanımına açmak için güneş panellerinin fiyatlarının
düşürülmesi ve desteklenmesiyle ilgili olarak Bakanlığınızın bir çalışması var
mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın
Ağbaba…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Bakan, Malatya’daki elektrik uygulamasından sanayici
şikâyetçi, çiftçi şikâyetçi, tüketici şikâyetçi. Köylerde en ufak bir yel esse
elektrik kesiliyor, voltaj düşüyor; köylülerin borçla aldığı buzdolapları,
televizyonlar, çamaşır makineleri yanıyor.
Yine,
köylerdeki bu uygulamalardan özellikle üreticiler çok ızdırap duyuyorlar, en
ufak borçları ödenmediği zaman anormal bir faiz uygulanıyor. Geçtiğimiz
günlerde bir muhtar aradı, “1.500 lira olan borcum bir yılda 7.500 liraya
yükseldi.” diyor, isyan ediyor; hiçbir hizmet alamadığı hâlde isyan ediyor.
Yine,
biraz önce Doğanşehir Kadılı köyünden aradılar. “Keyfî olarak saatler
değiştiriliyor.” deniyor ve köylüye büyük bir yük biniyor bu konuda. Maalesef,
Malatya, özelleştirildiğinden beri elektrikte canından bezmiş durumda. Bu
konuda Malatya’ya yatırım yapmayı düşünüyor musunuz, elektrik hatlarına?
Özelleştirmeyi alan firma da yatırım yapılmadığından şikâyetçi oluyor. Bu
konuda Malatya’ya destek vermeyi düşünüyor musunuz?
Bunu
sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
–Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Sayın
Vural…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, bir konuyu Meclis gündeminde dile getirmek istedim. Bugün -16 Ocak
1980- Irak’ta Saddam tarafından, Kerkük Türklerinin liderleri olan Necdet
Koçak, Abdullah Abdurrahman, Rıza Demirci ve Adil Şeref’in idam edilmelerinin
yıl dönümü. Bu vesileyle kendilerini rahmetle anıyoruz ve bu katliamlardan, 14
Temmuz 1959’da, o zaman yapılan katliamlardan bu yana da, bu günümüzde, Saddam
diktatörü ortadan kalkmasına rağmen, maalesef, Kerkük’te Türkmenlere yönelik
şiddet, tehdit ve şantajın devam ettiğini esefle müşahede ettiğimizi bu
vesileyle Genel Kurulda paylaşmak istiyorum.
Ayrıca,
Sayın Bakan, -geçen gün Meclis gündemine getirilmiş ama- telefonla bizi
arayanlar, Viranşehir’in köylerinden arayanlar özellikle 6 köyde altı günden bu
yana elektriğin olmadığını, Kırlık köyündeki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY
VURAL (İzmir) – …trafodan dolayı elektriğin kesildiğini ifade etmişlerdir. Dolayısıyla,
bilemiyorum, sorun çözüldü mü çözülmedi mi? Ama bu konuyu, tekrar, bu
vesileyle, sizinle paylaşmak istedim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın
Bayraktutan…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bu Cerattepe’yle sizin peşinizi bırakmayacağız. Artvin Cerattepe’de
yapılan ihalede -ihale şartnamesinde- ihaleye giren firmanın 10 bin ton metal
bakır işleyecek tesise sahip olmasına ilişkin şartname vardı.
Size bir
soru sordum yazılı olarak “Bu şekilde Türkiye’de kaç tane tesis var, hangi
firmaya aittir?” diye, “Buna ilişkin -ihalenin sonucunda hangi firmanın
alacağına ilişkin- tespit yaptıracağım.” dedim. İhaleyi A firması -tahmin ettiğim firma- değil, B firması aldı.
Şimdi, alan bu B firması elde etmiş olduğu bakırı sizce Türkiye’de hangi
tesiste işleyecektir? Bize göre, yine, bu, Samsun’da işlenecektir. Çünkü her
iki firmanın da daha önce ortak olduğuna ilişkin size en aşağı altı tane
ortaklık ispat edebilirim. Sizin de -vicdanınızda- acaba bu iki firmanın ortak
olup olmadığına ilişkin bir kaygınız var mı? Bu ihalede, burada alınan madeni
bu şirket hangi yerde işleyecektir? Samsun’un dışında başka yerde işlemesi
fiilen mümkün değildir. Benim baştan beri ileri sürmüş olduğum kaygılar ne
yazık ki gerçekleşmektedir. Ne diyeceğinizi merakla bekliyorum Sayın Bakan.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
Bakan, buyursunlar.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben de kalan dokuz dakika içerisinde bu soruları
cevaplamaya gayret edeceğim.
Tabii,
yer altı kuyularıyla alakalı değerli milletvekilimizin sorduğu soru vardı.
Aslında, bu, DSİ’yle alakalı bir husus. Tarımsal sulamalarla alakalı, sulama
birliklerine sayaçların takılmasıyla alakalı konu Orman ve Su İşleri
Bakanlığımız tarafından yürütülüyor. Malum, Türkiye’de su bedelsiz, elektrik
bedelle satılıyor. O yüzden sulama birlikleriyle alakalı bir düzenleme yapma
ihtiyacı hissetti Sayın Bakanımız ve onu da daha önceden yayımladı. Tabii,
kendisiyle bunu detaylıca konuşmakta fayda var.
Sayın
Akçay, tabii ki her ilde UKOME var. Belediyelerin altyapı çalışmaları, TELEKOM
çalışmaları, enerjiyle alakalı çalışmalar, iletişimle ilgili çalışmalar aynı
zamana denk gelmeyebiliyor ve bu, aslında, bir nevi, kaynakların daha doğru
kullanılmasını engelliyor. Bu eleştiriyi ben yerinde buluyorum ancak her bir
kuruluşun yatırım planları da ayrı ayrı yapılıyor. Diyelim ki biz, o dediğiniz
bölgede, Salihli’de veya Manisa’da 10 birimlik bir yatırım ayırmış olalım,
belediyenin çalıştığı yer ile elektrik yatırımları her zaman tutmayabiliyor. O
yüzden, bence UKOME’de bunları yerel olarak da bir önceki yıldan teklif etmekte
fayda var diye düşünüyorum.
Şimdi
arkadaşlarıma söyledim, Salihli’de kış şartlarından dolayı bir kesinti mi var
yani ne kadar sürdü? Onları da şimdi, belki de araya kadar da onu arkadaşlarım
bana getirmiş olurlar.
Sayın
Genç, benim Erbil’e gitmemle alakalı konuda Amerika Birleşik Devletleri’nin,
uçağın inmesiyle alakalı bir telkininin olup olmadığını sordu. Herhangi bir
telkini olmadı. Bununla alakalı da bir taraf tutup tutmayacağımızı da bize
söylemediler. O yüzden, bu konuda herhangi bir telkin olmadı diye
cevaplayabilirim.
Sayın
Erdoğan, bu seracıların tarımsal tarife ile ticari tarife arasındaki makası biz
kapattık arkadaşlar. Bir miktar daha kaldı ama seracılıkta kendi tabii
kaynaklarıyla ısınan, jeotermal gibi kaynaklar olduğu hâlde elektrikle ısınan
ve ticari faaliyet olarak görülen kısımları da var. Çok az bir fark var aslında
şu anda, bundan bir yıl önce daha fazla fark vardı. O yüzden, biz zamanla bunun
daha da kapanacağına inanıyoruz ama ticaret faaliyeti olarak görülüyor oradaki
elektrikle ısıtma faaliyeti.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Isınma değil Sayın Bakanım, sulamada da aynı şekilde.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Işık “Elektrik dağıtım
hizmetleri özelleşirken üretim şirketleri de özelleşir mi?” diye sordu. Evet,
özelleşir. Elektrik dağıtım hizmetlerinin özelleşmesi piyasanın önemli
aktörlerinin dağıtım kısmının özelleşmesiyle alakalı bir hedefimiz ama üretim
tesisleri için de, Seyitömer de dâhil
olmak üzere, önümüzdeki süreçte Sivas Kangal’a, ondan sonra diğer
santrallerimiz için de çıkacağız. Bu santrallerin içerisinde yaşını 35’e
getirmiş olan santraller var. Bir yandan rehabilitasyon çalışmaları, bir yandan
da yenileme çalışmaları devam edecek çünkü Türkiye'nin büyüme hızı gerçekten
çok etkileyici bir hızda.
Sayın
Türkkan “Hedefler gerçekçi mi?”... Yani bu kayıp kaçaklarla alakalı Sayın Işık
da sormuştu.
Arkadaşlar,
biz bu hedeflerimizi hesaplayarak ve diğer illerde, diğer bölgelerde
tutturduğumuz, özellikle 17-18 tane bölgede tutturduğumuz rakamlardan aldığımız
cesaretle söylüyorum. Dicle ve Van bölgesine münhasıran söylüyorum ve orayla
alakalı da özel bir çalışmamızın olacağını söylemeliyim.
“Bu kesme
fiyatlarıyla alakalı TÜFE’nin haricinde bir şey yapılmış mıdır, bir rakam
verilmiş midir?” Alçak gerilimde kesme, bağlama bedeli 15,3 TL iken 2011
yılında, 17,7 TL’ye çıkmıştır 2012’de. OG’de 77,5 TL’den 82,3’e çıkmıştır.
Bununla alakalı TÜİK’in açıkladığı rakamların haricinde herhangi bir artış
yapma imkânı mümkün değildir, böyle bir şey de söz konusu değildir.
Bingöl’e
doğal gaz bizim programımızda, projelendirmeyle alakalı çalışmalar da başladı.
İlçelerle alakalı yaptığımız genel bir çalışma var arkadaşlar. Biz, diyelim ki,
Ağrı gibi, Iğdır gibi bölgelerimizde BOTAŞ’ın oraya iletim hattı götürmüş
olmasına rağmen, 3 defa da özel sektör ihalesine çıkmış olmamıza rağmen
herhangi bir teveccühte bulunmadı özel sektör. O zaman biz, bunlarla alakalı
yine Bakanlar Kurulunun gündemine bir kısım ilçeleri de içine alacak, belki
nüfus kriterleriyle beraber, belki oradaki özel durumlarla beraber bir kriter
oluşturuyoruz ve o ilçelere ve bu saydığım iller de dâhil olmak üzere oraya
doğal gazın götürülmesini temin etmeye gayret ediyoruz. Bunun da inşallah
altyapısını hazırladık.
Yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla alakalı, Sayın İrbeç “Yüzde 30 gerçekçi bir hedef midir 2023 yılına kadar?”
dediniz. Şu anda yüzde 25’lerdeyiz arkadaşlar, yani 2012’nin sonunda yüzde
25’lerdeyiz. Buradaki yağış rejimlerinin düzenli olmasından tutun ki birçok
faktör var. Rüzgârla alakalı 11 bin megavatlık lisansların realize edilmesini
bekliyoruz, 2 bin küsur megavatı oldu. Güneşle alakalı yatırımlara başlıyoruz.
Biz bu hedefimizi gerçekçi buluyoruz. Fukuşima’dan sonra bizim nükleer güç
santrallerinin kurulmasıyla alakalı kararlılığımızda herhangi bir etkileşim
olmadı ama biz, bu kazayı dikkate alıyoruz ve güvenlik sistemleriyle alakalı,
güvenliğin artırılmasına dönük 11 temel başlıkta 88 tane alt başlığı tekrar
değerlendiriyoruz. Belki biraz bize bu süreye patlar, belki birazcık daha
zamanımızı alır ama sonunda daha güvenilir bir nükleer güç santralini yapmış
oluruz.
Kaya
gazıyla alakalı, Kuzey Akım’la alakalı açıklamalar yapıldı. Kaya gazıyla
alakalı çalışan Amerika Birleşik Devletleri orijinli firmalar var ülkemizde.
Yeni başlayan bir dal bu ama hangi yatırımcı hangi sahayı almak istiyorsa,
bizim bununla alakalı tekliflere de açık olduğumuzu bu vesileyle tekrar
belirtmek isterim. Kuzey Akım’la alakalı, Almanya’nın Rusya, Finlandiya
üzerinden Rusya’dan getirttiği doğal gaz var, bizim geliştirdiğimiz projeler
var, bunlar da devam ediyor.
Sayın
Doğru Bakanımız dediler ki: “Türkmenistan’dan doğal gaz gelecek mi?” Biz, doğal
gaz gelmesiyle alakalı tekliflerimizi sunduk ve oradan 5,5 milyar metreküplük
gaz alacağımızı kendilerine söyledik. Türkmenistan, sattığı doğal gazı kendi
sınırında, bir kısım ülkeler de sattığı ülkenin sınırında teslim ediyorlar
doğal gazı. O yüzden Türkmenistan’la görüşmelerimiz devam ediyor. Dün de Abu
Dabi’de Türkmenistanlı Bakan kardeşimle bunları tekrar konuştuk.
“Bakü-Tiflis-Ceyhan
Ham Petrol Boru Hattı’nın kârlılığı var mıdır?” dendi. Kârlılığıyla alakalı
arkadaşlar, sağ olun, 3 Ocak 2013’te buradan uluslararası anlaşmayla
geçirdiğiniz önemli bir madde vardı, o madde Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru
Hattı’nın Türkiye lehine kârlılığını artıran bir anlaşmaydı. İnşallah bunun
rakamlarını kamuoyuyla hep beraber paylaşacağız. Önceki anlaşmadan daha iyi
yapılmış bir anlaşmayı hamdolsun kamuoyunun huzuruna sunmuş oluyoruz.
Güneş
panelleriyle alakalı, dünyada bir eğilim var. Gittikçe teknolojinin gelişmiş
olmasıyla beraber fiyatlarının düştüğü ve Türkiye’nin de bundan yararlanacak
olduğu bir ortam oluşturuyoruz. Biz şu şartı koşuyoruz: Güneş panellerinde,
eğer siz Türkiye’de yatırım yapar ve yaptığınız yatırımdan ürettiklerinizi
kullanırsanız… Orada daha büyük faydalar sağlayacaklarını rakamlarla
söylüyoruz.
Sayın
Ağbaba Malatya doğal gaz ve elektrik dağıtımıyla alakalı buzdolabı yanan
vatandaş-larımızın olduğunu söylediler.
Arkadaşlar,
ben açıkça söylüyorum: Eğer o dağıtım şirketinin, o elektrik şirketinin
hatasından kaynaklanan bir sebeple o buzdolabı yanmışsa buzdolabının bedelini
veya o motoru sarma bedelini o dağıtım şirketi tazmin etmek durumundadır. Belki
bu çok fazla bilinmiyor olabilir ama vatandaşımız müracaatını yapsın, o dağıtım
şirketi de… Ben bunu on dört yıl önce dağıtım şirketinde yaptım ve motorlarını
sardık ve tekrar çalışır hâle getirdik eğer o dağıtım şirketinden
kaynaklanmışsa.
Viranşehir’le
alakalı Sayın Başkanımız bir soru sordular. Değerli arkadaşlar, kış
şartlarından kaynaklanan Doğu’da kesilmelerin olduğu gibi ama aynı zamanda
kaçak kullanımdan dolayı kesilmelerin olduğunu söylemem lazım. Biz ne yazık ki
şununla karşılaştık: Bize ihbar geliyor “Benim elektriğim kesildi iki saat
önce, gel elektriğimi yap.” deniyor. Arıza ekiplerine diyoruz ki: ”Git, o
elektriği yap.” Bize oradan telefon geliyor, “Efendim, siz bizi buraya
gönderdiniz ama şu anda burası kaçak kullanıyor.” diyor, biz donup kalıyoruz.
Yani nasıl olur da bir adam kaçak kullandığı hâlde arıza ekiplerini de oraya
ister? O yüzden bizim bu konuda tahammülümüz yok arkadaşlar, bunu rahatlıkla
söyleyebilirim, kaçak kullanımla alakalı hiçbir sebep o kaçak kullanmayı makul
hâle getirmez. O yüzden eğer o altı günden beri elektrik kesik olup da kaçak
kullanan varsa biz onun elektriğini yüz altı gün de geçse vermeyeceğiz
arkadaşlar. Ama dediğiniz husus buna dâhil midir, değil midir, onu özellikle o
köyde araştırtacağım.
Sayın
Bayraktutan, Cerattepe’yle alakalı bizim bu ihaleden daha önce yaptığımız
toplantıda, zannediyorum eşiniz veya siz “noter” demiştiniz, “Noterden ben
beyanatta bulundum, A firması alacak.” demiştiniz. Onu B firması aldı. Tabii,
ben o konuda sizin açıklama yapmanızı bekledim, benim açıklama yapmam doğru
değil çünkü iddiayı yapan sizdiniz. Ben kamu olarak şuna bakarım: Bu ihaleye
şartları tutan, yeterli olan firmalar girerler ve ihalede yine, şartname
gereği, onun belli bir prosedürü vardır, onu yerine getirenler bunu alırlar,
uygun da fiyat vermişse.
“Şimdi, o
firma diğeriyle ortaktı, A firması C firmasıyla şöyleydi.” Arkadaşlar, ben onu
bilmem. Ben, resmî taahhütlerini yerine getiren ve yeterli fiyatı bulan şirkete
ayrım yapmaksızın onu vermek durumundayım. Burada açıkça şunu söyleyeyim:
Yalnızca...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, size iki dakika daha verdim, toparlayın lütfen.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Birleşime
kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.13
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
393 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Burada.
Hükûmet?
Burada.
Sayın
milletvekilleri, 1’inci maddeden önce Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve
arkadaşlarının verdikleri 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’da
değişiklik öngören yeni madde ihdasına dair önerge, İç Tüzük’ün 87’nci
maddesinin, görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair
kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki
değişiklik önergeleri işleme konulmaz hükmü gereğince işleme alınamamıştır.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Efendim, komisyonu çağırın.
BAŞKAN –
1’inci maddeyi okutuyorum:
ELEKTRİK PİYASASI KANUNU İLE ÖZEL TÜKETİM
VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TEKLİFİ
Madde 1- 20/2/2001 tarihli ve 4628
sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendinin (3) numaralı alt bendinin beşinci paragrafına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
“Bu
kapsamda gerçekleştirilecek ayrıştırma işlemleri; kayıtlı değerler üzerinden
yapılması şartıyla, 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
kapsamında yapılan bölünme sayılır.”
BAŞKAN –
Madde üzerinde gruplar adına birinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Sayın Ümit Özgümüş.
Sayın
Özgümüş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP GRUBU
ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Piyasası Düzenleme Kanunu’ndaki değişiklik teklifi üzerine söz almış
bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuştuğumuz
konu, ekonomik olarak da siyasi olarak da dış politika olarak da Türkiye’nin en
önemli konularından bir tanesi. Çünkü hepinizin bildiği gibi, Türkiye’nin
ithalatının yaklaşık olarak yüzde 24’ü enerjiden gelmekte ve dış ticaret
açığını ciddi biçimde artırarak dolayısıyla cari açığını tetiklemektedir. Cari
açık Türkiye’nin şu anda en önemli sorunlarından bir tanesi.
İkinci
olarak, sanayiyi, ekonomiyi ilgilendirmekte çünkü -zaman zaman burada
konuşmalarımda da söyledim- Türkiye sanayisinin önündeki en önemli sorunlardan
bir tanesi rekabet gücü eksikliği. Yani özellikle AKP iktidarları döneminde
vergi reformu yapılamadığı için, elektrik fiyatları düşürülemediği için, sosyal
güvenlikte vergi tabana yayılıp kayıt içine çekilemediği için Türkiye’nin
rekabet sorunu var. Ama en önemli girdilerinden bir tanesi olan elektrik de,
bizim rekabet ettiğimiz ülkelerle karşılaştırdığımız zaman, yüksek olduğu için
ciddi biçimde sanayinin rekabet gücünü de etkilemektedir.
Zaman
zaman burada Sayın Bakanımız olsun, bürokratlar olsun ya da başka siyasiler
olsun karşılaştırma yaparken Türkiye’deki elektrik fiyatlarının, enerji
fiyatlarının işte Almanya’dan, Belçika’dan, Lüksemburg’dan ya da başka
ülkelerden daha ucuz olduğunu anlatır ama asıl bizi ilgilendiren onlar değil,
asıl bizi ilgilendiren sanayide rekabet ettiğimiz ülkeler, Çin, Hindistan,
Güney Kore gibi ülkeler. Bugün hâlâ Çin’de 8 sent civarındayken elektrik
enerjisi fiyatları, bizde ortalama olarak 14-15 sent civarında seyretmektedir.
Bundan dolayı yani enerjinin bu kadar önemli olmasından dolayı bugün
Türkiye’de, özellikle 2013 yılında, büyük sanayi tesisleri henüz daha
bütçelerini yapamadılar çünkü enerji fiyatlarında bir belirsizlik var.
Özellikle Gazprom’un Avrupa ülkelerine yüzde 10 indirim yapacağını
duyurmasından sonra, aynı indirimi Türkiye’ye yapacak mı, yapmayacak mı;
Türkiye’de doğal gaz fiyatlarına zam yapılacak mı, yapılmayacak mı? Bütün
bunlar belli olmadığı için 2013 bütçelerini yapmakta ciddi biçimde
zorlanmaktalar. Onun için de çok önemli, rekabet gücü konusunda da. Geçtiğimiz
yıl doğal gaz fiyatları Avrupa’da ortalama yüzde 4,5 arttı ama buna karşılık
Türkiye’de yüzde 30 civarında arttı. Bu yılın ne olacağı belli değil. Onun için
de bu konu çok önemli.
Ama
bundan daha önemlisi, enerjinin çok stratejik bir ürün olmasından
kaynaklanıyor. Değerli arkadaşlar, son elli yıl içerisindeki savaşların
tamamına yakını, belki de tamamı dünyada özellikle enerji bölgelerini ele
geçirmek ya da enerji yollarının üzerindeki engelleri ortadan kaldırarak enerji
yollarının güvenliğini sağlamak için yapılmış savaşlardır. Bugün AKP
iktidarının binbir yalanla ortaya koyduğu “Suriye’ye özgürlük getiriyoruz.”,
“Suriye’de özgürlük yok.”, “Suriye’de halkın özgürlüğünü savunuyoruz.” diye
ortaya koyduğu ve neredeyse savaşın eşiğine geldiğimiz durum ve Suriye’de devam
eden savaş da aslında bir özgürlük savaşı değil, tamamıyla AKP’nin enerji
yollarının açılması, enerji yollarının üzerindeki antiemperyalist,
bağımsızlıkçı iktidarların ortadan kaldırılması için orada yürütülen bir
savaştır. Onun için bu kadar çok stratejiktir aynı zamanda.
Şimdi,
Türkiye’nin enerjisinin yaklaşık olarak yüzde 76’sı dışa bağımlı, bunu hepimiz
biliyoruz ve özellikle petrol ithalatının yüzde 63’ü sadece İran ve Rusya’dan
geliyor. İran’a, Rusya’ya bağımlıyız; yüzde 63. Doğal gaz ithalatının ise yine
İran ve Rusya’ya yüzde 77’si bağımlı.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu kadar göbekten bu iki ülkeye bağlıyken, Batı
emperyalizminin taşeronluğuna ve tetikçiliğine soyunarak, Rusya’da savaş
çıkararak, şu anda fiilen savaş ederek bu iki önemli ülkeyle de ilişkilerimizi,
dış ilişkilerimizi bozmak üzereyiz ve ortada bir gerginlik var.
Şimdi,
başımızda yeni bir bela var. Amerika Birleşik Devletleri Türkiye’nin Rusya ve
İran’dan aldığı enerji miktarını düşürerek, özellikle İran’daki ambargoya
uyarak, oradan alınan enerji miktarını düşürmeye ve Kuzey Irak’tan, Barzani’den
petrol alınması yönünde bir baskıyla karşı karşıya Türkiye. Şimdi, şöyle bir
çıkmazla karşı karşıya: Eğer Amerika’nın dediğini yapar ve Kuzey Irak’a
bağlanırsa Kuzey Irak’a bağımlı bir hâle gelecek ama bundan daha önemli… Zaten
şu anda Türkiye Kuzey Irak’tan, Barzani’den uluslararası teamüllere,
uluslararası anlaşmalara aykırı olarak zaman zaman enerji almaya başlamış
durumda yani bu talimatları da yerine getirmiş durumda. Ama buradan çok
tehlikeli bir içtihat ve çok tehlikeli bir teamüle doğru gider. Bugün
İmralı’yla görüşmeler yapıyorlar, İmralı’yla pazarlıklar yapıyorlar. Bu
pazarlıkların sonucunda iki adım ileri bir geri, bir adım ileri iki adım geri
çekilecek ama sonunda güneydoğuda bir özerklik talebi var ve özerklik verilecek
ama bu teamül oluştuğu zaman, uluslararası bu içtihat oluşturulduğu zaman,
yarın güneydoğuya özerklik verdiğiniz zaman da Türkiye Cumhuriyeti’nin iradesi
dışında, Batman petrollerinin, oradaki irade tarafından başka bir yere
satılmasına da bugünden “Evet.” demiş olacaksınız ki çok tehlikeli bir noktaya
gidiyor. Şimdi, Türkiye enerjide bu şekilde tehlikeli oynuyor.
Değerli
arkadaşlar, bir Çin atasözü var, der ki: “Uçurumu sevenlerin kanatları olmalı.”
Türkçe karşılığı var, tam olarak söylemesem bile yaklaşık olarak söyleyeyim,
doğrusunu bilenler bilmeyenlere söylesin: “Nefesine güvenen borazancıbaşı.”
derler. Gerçeği böyle değil ama onu öğrenirsiniz sonra.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, sermaye birikiminiz
yok, sıcak paraya bağımlısınız; enerjiniz yok, yüzde 90-92’si dışarıya bağımlı;
savaş teknolojiniz yok, yıllarca kendi içinizde devam eden savaşı
engelleyemiyorsunuz, durduramıyorsunuz; durdurabilmek için, düne kadar ip
salladığınız “İdamı geri getireceğiz.” dediğiniz İmralı’ya gidiyorsunuz, ondan
sonra dönüyorsunuz bir komşu ülkeyle taşeronluk adına savaş noktasına
geliyorsunuz. Bu da çok tehlikeli bir gidiş noktası.
Konumuza
gelirsek eğer, bu madde içerisinde yani gelen bu 3-4 tane madde içerisinde
teşviklerin uzatılması maddesi var. Değerli arkadaşlar, bu da çok yanlış ve
tehlikeli. Hırsızlıklara, yolsuzluklara, suistimallere yol açacak bir
alışkanlıktır bu. Şimdi, gelen 4’üncü maddede -gerçi Komisyon kaldırdı ama
2’nci maddede yine var- 2012’de biten sürelerin uzatılması, birisi 2015’e
kadar, birisi 2019’a kadar; bu, bu ihalelere girecek, bu santralleri yapacak,
bu lisansı veya bu yatırımları yapacak olan müteahhitler açısından bir
öngörüsüzlük, bir belirsizlik yaratır. Çünkü eğer siz bu teşvikleri beş
yıllığına koyuyorsanız ve eğer ciddi, büyük yatırımcılar, sermaye sahipleri o
yatırım için beş yıllık teşviki yeterli görmüyorlarsa o zaman bu yatırımlara
girmezler. Ama siz beş sene sonra, üç sene sonra, süre bittikten sonra -bugün
olduğu gibi- bu süreleri uzatmaya kalkarsanız, o işi yapmayan, o ihaleye
girmeyen, o lisansı almayan dürüst yatırımcılar açısından haksız rekabet
yaratmış olursunuz. Yani maçın yetmişinci dakikasında kuralları değiştirmeye
kalkmaktır ki bu da doğru değildir. Devletsiniz, bu şekilde, 31/12’yi geçtikten
on gün sonra bu yasayı getirmek yerine daha öncesinden bunlar konuşulurdu ya da
bu teşvikler verilirken doğru olarak hesaplanır, teşvikin ne kadar süre geçerli
olacağı bütün yatırımcılara eşit olarak bildirilirdi ki haksız rekabet
yaratılmasın.
Bunun
dışında, biz bu konuyla ilgili -önümüzdeki günlerde yasanın tamamı gelecek- yasanın
tamamı geldiği zaman da özellikle yerli kaynaklara dönülmesi, yenilenebilir
kaynaklara dönülmesi yönündeki doğru kararlara destek vereceğiz, onu şimdiden
söylüyoruz. Ama bunu yaparken de kılı kırk yaracağımızın bilinmesi gerekir.
Sayın
Bakan, geçtiğimiz dönemde derelerin, çayların üzerine yarım megavatlık
santraller yapıldı, çok küçük. Birincisi: Orada doğru bir havza planı
yapılmadığı için, o akarsuyun çalışmaları yapılmadığı için çevreye verdiği
rahatsızlığın dışında ama yarım megavatlık santrallerin jeneratörleri,
tribünleri Çin’den getirildi ve üç sene geçti aradan, şimdi hepsi dökülüyor.
Eğer bunlar denetim altına alınmazsa, çok yakın bir zamanda Türkiye jeneratör
çöplüğü hâline gelecek. 11 milyar metreküp civarında yer altında kömürümüz var.
Tabii, kömür yatırımları daha uzun olduğu için yani doğal gaz yatırımları iki
yılda bitip, kömür santrali yatırımları beş yıldan fazla sürdüğü için, işletmek
daha zor olduğu için kimse girmiyor ama işte, sosyal demokrasinin özelliği
burada, biz diyoruz ki: Bu tür konularda, stratejik konularda, devletin yararı
olan konularda özel sektör girmiyorsa devlet girmek zorunda. Bırakın eldeki her
şeyi satmayı, bu konularda devlet kendisi yatırım yapmalıdır, yapabilmelidir.
Bu yasa
kayıp kaçağı engellemediği için, haksızlığı engellemediği için, haksız rekabet
yarattığı için, biz, olumsuz oy vereceğimizi bildiriyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özgümüş.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – 5084’ü söylemedin, 5084’ü.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Vaktim yetmedi.
BAŞKAN –
Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet
Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Günal, buyurun.
MHP GRUBU
ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu söz aldığım 1’inci madde aslında gereksiz bir madde, Sayın
Bakana da Komisyonda söyledik ama “Bazen tereddüt çıkıyor.” diyerek buraya
koymak gerektiğini söylediler. Uzman arkadaşlarımızla da konuştuk “Zaten bu
gibi işlemler var.” dediler ama şimdi maddenin gerekçesine bakıyorum biraz, en
son cümlesine gelmeden önce diyor ki: “21 elektrik dağıtım şirketinin
ayrıştırma işlemleri sonucunda önemli miktarda vergi, resim, harç masrafı
ortaya çıkmakta olup, söz konusu meblağın tüketicilere yansıtılması durumunda
elektrik fiyatlarında artış” olacakmış yani “Ortaya çıkan masrafların
tüketicilere yansıtılmamasını teminen ilgili cümlenin eklenmesi” diyor. Şimdi,
bunun hiç tüketiciyle bir alakası yok. Sorduk arkadaşlarımıza, dediler ki: “Bu
zaten var.” Yani ilgili vergi mevzuatında olan bir şey. Ha ne varmış? Kayıtlı
defter, defterdeki kayıtlı değeriyle olması gerekiyormuş. Bu zaten orada olan
bir şey. Her türlü bölünme, birleşme, devir işlemlerinde enerji şirketi olması
gerekmiyor, özelleştirmede de olması gerekmiyor yani bir şekilde bir şirket
başka bir şirketle birleşirse veya bölünürse veya başka bir şeye geçerse zaten
bu mevzuatımızda varmış. Burada kesin olsun, anlaşmalarda sıkıntı olmasın,
yarın birtakım sözleşmelerde bize sıkıntı doğmasın diye…
Şimdi,
öbür taraftan “Maliyet artıyor.” diyorlar. Peki ne olacak? Devlet bir cebinden
öbür cebine koyacak, söylenen doğru olsa bile. Şimdi, bütçede verilen açığı
diğer yerlerden… Özelleştirmedeki eksik tahsilatlardan veya
gerçekleştirilemeyen özelleştirmelerden doğan gelir açığını, bütçe açığını kime
ödettiriyorsunuz zaten? Vatandaşa ödettiriyorsunuz.
Bütçe
konuşulurken, burada sizlere hatırlattım. Sayın Maliye Bakanı varken de
söyledim, komisyonda da söyledim, arkadaşlarımız da söyledi. Bir önceki yıl, eylül
ayında geldi “5,5 milyar açığımız var.” dedi Sayın Maliye Bakanı. Açık derken,
hedeflediğimizden farkı bahsediyor. “Bu sene 21 küsur hesaplamıştık 35 olacak.”
dedi. 14 milyar daha bulmamız lazım, tak! 8,5-9 milyarlık paketi eylül ayında
koyduk. Her seferinde bu açıkları zaten vatandaşın sırtına yüklüyoruz, başka
bir yere gitmiyor ki.
Şimdi,
vatandaşa yüklemeyelim diye bir gerekçe koymuşsunuz. Hepsini vatandaş ödüyor,
bütün bütçe açığından kaynaklanan, ister özelleştirme gelirini eksik yapın,
ister 2/B’yi koyduk onu yapamadık, ister affı koyduk onu yapamadık… Ne oluyor?
Dönüyoruz ÖTV, KDV artışı. Doğrudan, gelir üzerinden almak yerine, tüketim
üzerinden aldığımız vergilerle yapıyoruz. Dedik ki: “Bu, gelir adaletsizliğine
yol açıyor, vergi adaletsizliği aynı zamanda gelir dağılımını da
etkiliyor.” Şimdi, o zaman bu maddelerin
ne anlamı var? Şimdi, devlet alsın bir cebinden öbürüne koysun. Öbür türlü
vatandaşın üzerine geliyor, KDV üzerinden aldığınız vergiden vazgeçmek başka
bir şey ama burada sadece resmen kanuna bir şey daha yazmış oluyoruz ki bazı
firmalarla ilgili tartışma çıkmasın.
Bir de
burada değerli arkadaşlar, konuşulurken yine Sayın Bakana da söyledik; bazı
düzenlemeler var, söylendiği zaman yapılması gerekiyor. Evet, 2015’e kadar
uzatalım… Aceleyle getirdi arkadaşlarımız, bir anda baktık ki bir de teklif
geldi yani Adalet ve Kalkınma Partisinin klasik anlayışı. Şu anda da yukarıda
-az önce geldim, şimdi tekrar döneceğim- alt komisyon çalışması devam ediyor.
Bir tasarı geliyor, Sayın Bakan mı unutuyor, birilerinin mi aklına geliyor
bürokratların mı aklına geliyor bilmem, bir anda hemen koşuyorlar, 3-5 maddelik
bir teklif. Niye? En hassas şeyler de bu teklifin içinde geliyor. Biliyorsunuz,
SPK Kanunu’nda da aynısını görüştük, her kanunda bu geliyor. Bakın, yukarıda da
aynen, aynısı devam ediyor. Ya, siz Bakanlar Kurulunda oturup konuşamıyor
musunuz, bir bakan öbürünü kabul etmiyor mu, ne oluyor yani veya burada,
bütçede açık var diye Maliye Bakanı ve Maliye bürokratları istemiyor mu? Ben
anlayamıyorum, her seferinde… Ama hiçbir kanun tasarısı yok ki yanına bir
teklif sonradan eklenmesin veya son anda bir kanun teklifi ya da tasarısı
olabilecek genişlikte, 5-6 sayfa genişliğinde 8-10 tane önergeyle
arkadaşlarımız bize gelmesin. Bu bir koordinasyon eksikliğidir; bir.
İkincisi:
Kanun tasarıları ilgili kurumlardan görüş alınarak hazırlanır arkadaşlar. Bir
sakıncası varsa o yönettiğiniz, sizin atadığınız bürokratların görüşlerine de
değer verin, sizi erkenden uyarsınlar ki sonra herhangi bir şekilde mahkemeyle,
soruşturmayla karşı karşıya kalmayın. Bizim yaptığımız da odur. Defalarca diyoruz
ki: “Biz yapıcı, yol gösterici muhalefet anlayışından yanayız.” Milliyetçi
Hareket Partisi olarak her zaman çözüm önerilerimizi sunuyoruz. Hatta Sayın
Bakan “2015’e kadar” dedi, diğer maddede gelecek şimdi. Ben kendisine dedim ki:
“Sürekli olarak kaldıralım.” Niye? Eğer doğal gaz tüketimini
sınırlandırabileceksek, doğal gazla çevrim santrali çalışıyorsa onun yerine
kömür ama yerli kömür kullanacaksa… Örneğin, şu andaki mevcut duruma baktığımız
zaman, elimizdeki potansiyelleri de eğer değerlendirirsek arkadaşlar,
alternatif olarak da gidip yine ithal kömüre dayanıyoruz. Bakın, yani doğal
gaza bağımlılığımız zaten artıyor, yüzde 90’ların üzerinde, hepsinde. Enerji
alanına baktığımız zaman, ithalata, dışarıya bağımlıyız ama bir taraftan
düzenleme yaparken bile, eğer şu anda verdiğimiz lisanslar da devreye girerse
bağımlılığımız daha da artıyor.
“E,
gelin, yerli kaynaklara, yenilenebilir kaynaklara doğru dönelim; evet. Onları
teşvik edelim; evet. Hatta 2015’e kadar değil, sonsuz yapın. Yerli kömürü
kullanana sınır da koymayalım, 2015’i de kaldıralım.” dedik.
Şunun
için söylüyorum: Ülkemizin yararına olan ve millî enerji politikası gereği
yerli kaynaklara, yenilenebilir enerji kaynaklarına eğer dönüşü sağlayacaksa
bunda sorunumuz yok ama burada “Oradan o geldi, buradan bu geldi, o komisyonda
acelemiz var...” E, görüşülüyor orada, zaten çıkacak. Bir hafta sonra çıksa ne
olur?
“E,
31/12’ye kadar çıkacak.” dediler, arada bütçe var. Mahkeme onu döndürmüş, bu
buradan gelmiş. Güzel de yeniden düzenlemeyle getirmiş olduğumuz şey, henüz
tasarı yasalaşmadan bir teklif geliyor. Tasarı, teklif birleşiyor, yasalaşıyor.
Kaçıncı
defadır bu düzenlemeleri yapıyoruz biliyor musunuz? Yani kanun hükmünde
kararnamede yapılanlar ertesi gün tekrar bir daha yeni kanun hükmünde kararnameyle
düzeltilmek zorunda kaldığı gibi, her kanundan sonra da bunları yapıyoruz.
Gelin, bu
konularda yapılması gerekenleri yapalım. Doğal gazda ve bütün enerji
kaynaklarında dışa bağımlılığı azaltacak… “Önümüzdeki yılları, 2023’ü, hatta
2053’ü hedefleyelim.” dedik, “’Lider ülke Türkiye’ vizyonunu gerçekleştirelim.
Bizim vizyonumuzu sizin de benimsemenizden mutluluk duyarız.” dedik ama onun
için, bir an önce bu bağımlılıktan kurtulmamız lazım, enerji arz güvenliğini
sağlamamız gerekiyor.
Yapılan
planlar güzel oluyor ama bu planların uygulanması için gerekli yatırımlar
yapılmalı, bunlarla ilgili kaynaklar bulunmalı ve bir geçiş süreci öngörülmesi
gerekiyor değerli arkadaşlar. Aksi takdirde ne olacak? Döneceğiz biz yine
“Maalesef bu hedefler tutmadı, geldik.“ Yeniden -baştan söylediğiniz maddenin
oluş gerekçesi, madde gerekçesinde belirtilen “Vatandaşa yansımasın.” dediğimiz
şey- yanlış yönetim sonucunda oluşacak bütçe açıklarıyla döneceğiz, dolaylı
vergilerle vatandaşın üzerine yıkacağız.
Onun
için, burada, uzun vadede masrafımızı azaltacak, enerji bütçesini asgariye
indirecek düzeyde ve önümüzdeki yıllar içinde kademeli bir geçişi öngören bir
enerji stratejisini benimsememiz lazım, her seferinde söylüyorum.
Güzel
tespitler var, bir taraftan rüzgâr haritaları çıkıyor, öbür taraftan güneş
enerjisiyle ilgili… Sonra bir bakıyoruz bir şey oluyor, başka bir konu
öncelikli hâle geliyor.
Onun
için, bu vesileyle bu konuları gözden geçirerek bu madde vesilesiyle yapılması
gerekenleri bir kez daha arz etmiş oldum.
Gelin,
buradaki kayıp kaçak oranlarını, iletim kayıplarını vatandaşa yüklemeyelim.
Burada oturalım fatura neyse bunu tespit edelim. Eğer özel sektör bunu
karşılayamıyorsa o zaman -başka yerlerde bir sürü risk paylaşımı yapıyorsunuz-
kamu olarak bunu da paylaşalım ama bunu getirip de doğrudan vatandaşa
yüklemeyelim, zaten onların üzerinde fazlasıyla yük var.
Diğer
maddelerde de arkadaşlarımız görüşlerini belirtecekler, önergelerle de bu
düzeltmeleri isteyeceğiz ama bu aceleden kanun çıkarma alışkanlığından vazgeçelim;
hep birlikte burada bakalım, komisyonlarda da bizlerin de önerilerini alın ama
hepsinden önce, tasarı normal yerden gelsin ve ilgili kuruluşların da görüşü
alınsın. Bundan sonra da kanunlarımız daha sağlıklı çıksın diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Günal.
Bir
sonraki konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili
Sayın Erol Dora.
Sayın
Dora, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
BDP GRUBU
ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nda değişiklik
yapılmasına dair verilen kanun teklifleriyle ilgili 1’inci madde üzerine Barış
ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elektrik enerjisine duyulan ihtiyaç günümüzde
su ve hava gibi vazgeçilmez temel ihtiyaçlardan biri hâline gelmiştir.
Meskenlerden tutun da büyük işletmelere kadar elektriksiz bir yaşamı düşünmek
mümkün değildir. Büyük işletmelerde yaşanan elektrik kesintileri sanayi
üretimini sekteye uğratırken meskenlerdeki elektrik kesintileri gündelik hayatı
felç etmekte, vatandaşları inanılmaz bir şekilde mağdur etmektedir. Bu bağlamda
elektrik enerjilerini üreten kuruluşların temel görevi, vatandaşa, kesintisiz,
ucuz ve kaliteli elektrik hizmeti sunmaktır.
Türkiye’nin
tamamında bir şekilde etkili olan elektrik kesintisi ve kayıp kaçak elektrik
sorunu, doğu ve güneydoğu bölgelerimizde çok daha ciddi boyutlarda varlığını
hissettirmektedir. On yıllardır süregelen ihmal ve yoksul bırakılmanın maalesef
enerji politikaları alanında da bölgede uygulandığını görmekteyiz. Kış
aylarında her gün saatlerce yaşanan elektrik kesintilerine yaz aylarında
yaşanan gerilim dalgalanmaları eşlik etmekte, binlerce liralık maddi zararın
yanında, vatandaşlar için yaşam çekilmez hâle gelmektedir.
Türkiye’nin
elektrik ihtiyacının büyük bir bölümü bölgedeki barajlardan sağlandığı hâlde,
bölgenin enerji altyapısı ve elektrik dağıtım şebekeleri ihtiyaca cevap
vermemektedir. Sürekli yaşanan elektrik kesintileri, yıllar önce kurulan
trafoların artan nüfusun ihtiyacına cevap verememesinden kaynaklanmaktadır.
Özellikle yaz aylarında, başta seçim bölgem olan Mardin olmak üzere, Urfa,
Diyarbakır ve diğer bölge kentlerinde yaşayan vatandaşlar, elektrik dağıtım
şebekelerindeki dalgalanmalardan kaynaklı olarak elektrik ihtiyaçlarını
karşılayamadıkları için perişan olmaktadırlar. Bu durum, yaşlı ve çocuklar için
daha da çekilmez olmakta, yüksek sıcaklardan dolayı kalp krizi geçiren yaşlı
vatandaşlar hastaneleri doldurmaktadır. Bunun yanı sıra, sağlık kuruluşları ve
sanayi tesisleri çalışamaz ve üretim yapamaz duruma gelmiştir. Bölge ve ülke
ekonomisi açısından büyük kayıplar oluşturan bu durum, günden güne daha vahim
boyutlara ulaşmaktadır. Gerilim dalgalanmaları ve kesintiler nedeniyle
bölgedeki birçok hastanede klimalar, jeneratörler ve tıbbi cihazlar hasar
görmekte veya çalışamaz hâle gelmektedir. Bu nedenle, özellikle çocuk ölümleri
başta olmak üzere ciddi can kayıpları tehlikesi söz konusudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir turizm cenneti olan seçim bölgem Mardin,
elektrik kesintilerinin en fazla yaşandığı şehirlerden biridir. Mardin merkez
dâhil olmak üzere birçok ilçe, özellikle kışın yaşanan elektrik kesintilerinden
ve yazın yaşanan dalgalanmalardan kaynaklı olarak büyük mağduriyetler yaşamaktadır.
Yaşanan bu vahim durumdan birkaç örnek vermek istiyorum.
1990’lı
yıllarda kurulan trafoların eskiliğinden dolayı Nusaybin’de yaşanan elektrik
dalgalanmaları şimdiye kadar ilçenin çeşitli yerlerinde 200’ün üzerinde yangına
sebebiyet vermiş, bu yangınlarda ölümler ve ciddi yaralanmalar yaşanmış, maddi
hasarlar meydana gelmiştir. Elektrik kesintilerinden dolayı sokak ve caddelerde
aydınlatma sorunu yaşanmakta, kadın ve çocuklar evlerinin dışına
çıkamamaktadırlar. Ayrıca, taciz ve hırsızlık olayları her geçen gün
artmaktadır.
Savur
ilçesinde elektriklerin sürekli gidip gelmesi ve voltajın düşüp birden
yükselmesi sonucu halktan birçok kişinin beyaz eşya ve elektronik aletleri
arızalanarak yanmış ve birçok evde de yangın çıktığı görülmüştür. Ayrıca,
ilçenin ihtiyacı olan içme suyu pompa kuyularından sağlandığından,
elektriklerin kesilmesi hem pompalarda arızalara neden olmakta hem de ilçenin
su ihtiyacının karşılanamamasına sebebiyet vermektedir.
Midyat,
Mardin’in en çok turist çeken ilçesi olduğu hâlde, aynı sıkıntı çok daha ciddi
boyutlarda yaşanmaktadır. Elektrikten kaynaklanan arızalardan dolayı, ilçe
esnafı ve belediye çalışamaz duruma gelmiştir. Midyat’a yatırım için gelen iş
adamları elektrikte yaşanan sorunları öğrendikten sonra yatırımdan vazgeçip başka
yerlere yönelmektedirler.
Kızıltepe’nin
nüfusu hızla artmasına rağmen, trafolardan kaynaklı olarak elektrik sorunu
yaşanmaya devam etmektedir. Kızıltepe’de elektrik dalgalanmalarından dolayı
yaşanan sorun milyon dolarlarla ifade edilen maddi hasara yol açmış, organize
sanayi içinde yer alan firmalar alınan siparişleri üretemediğinden,
siparişlerin iptal edilmesine neden olmuştur. Kızıltepe Devlet Hastanesinde iki
ay boyunca ameliyat gerçekleştirilememiştir.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde elektrik üretiminin temel kaynağı olan barajların
çok sayıda olduğu bir bölgede elektrik sıkıntısının yaşanmasını anlamak mümkün
değildir. Sürekli, bölgenin kaçak elektrik kullandığından bahsediliyor oysa
bütün bölgede kullanılan kaçak elektrik batıda büyük ölçekli birkaç fabrikanın
kullandığı elektrik enerjisi kadardır. Devletin görevi, kaçak elektrik
kullandıklarını iddia ederek yoksul halkı suçlamak değil halka ucuz, kaliteli
ve kesintisiz elektrik sağlamaktır.
Tekrar
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum, sağ olun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dora.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar
adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan. Sayın Özkan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Her ne kadar Meclisimiz boş olsa da bizleri İnternet
ortamında dinleyen vatandaşlarımız var, onları da saygıyla selamlıyorum.
SÜREYYA
SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Biz varız ya, bizi saymıyorsun herhâlde.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – Sizleri sayıyorum, sizleri de saygıyla selamlıyorum.
Konumuz
enerji. Her şeyin başı enerji. Geçen köyleri dolaşıyorum, bir teyze dedi ki:
“Oğlum, dünya bal oldu ama kaşığın sapı kırıldı. Evde buzdolabı var, çamaşır
makinesi var, elektrik süpürgesi var, bulaşık makinesi var, olmayan bir şey
yok, ama emekli maaşımın yarısını elektrik parası, su parası olarak ödüyorum.
Suyu eskiden çeşmeden kullanırdım şimdi hazır su kullanıyorum. Doğal gaz
kaloriferimiz var -kata vermişler- ama o doğal gaza da takat yetiremiyoruz. Bu
nedir, bu hâlimiz ne olacak?” diye soruyor.
Ee, tarım
ve hayvancılıkla iştigal eden insanlar… Süt makinesi var, sağım üniteleri var,
soğutma tankları var ama çiftçinin eli hamur, karnı aç. Süte ortakçı çok, yem
süte ortakçı, süt oluyor, bir inekten süt çıkıyor ama yem ortakçısı, elektrik
ortakçısı, traktör ortakçısı, tarladaki fare ortakçısı, yılan ortakçısı, tilki
ortakçısı, canavar ortakçısı, ortakçı çok, bir de elektrik giriyor işin içine,
hadi çık çıkabilirsen bunun içinden. Yani, böyle bir durumla karşıya, vatandaş
perişan. Bunları hep beraber görüyoruz. Bu desteklerin yüzde 18’i KDV…
Mantar
üreticisi var, mantarda… Bizde vatandaş klimayı sadece evinde düşünür soğutma
ve ısıtma olarak ama o yediğimiz kültür mantarları klima çalışmadan bir türlü
olmuyor. Yazın soğutma, regüle etmesi için soğutucu olarak kışın ısıtıcı
olarak, şu anda domates, biber seralarımız... Seralarda da şu anda klimalar
var, bunlar da enerjiyle çalışıyor. Bu enerjide, tarımsal amaçlı enerjide KDV
yüzde 18, gelin, bunu yüzde 8’e çekin veya yüzde 1’lere çekin diye defalarca söyledik
çünkü en büyük girdi. Mazotu vazgeçiyoruz, gübreyi vazgeçiyoruz ama elimizde
enerji var. Tarımsal amaçlı sulamadaki enerjideki yüzde 18 KDV’yi yüzde 1’e
çekelim. Sondajlar var çalışıyor.
Şimdi,
sondajlara sayaç takmaya kalktınız. Türkiye genelinden, değerli arkadaşlarım,
kırsaldan -bizim üçüncü dönem milletvekilliğimiz olduğu için, gittiğim değişik
iller var- Konya’dan aranıyorum, Düzce’den aranıyorum, Kastamonu’dan
aranıyorum, Burdur’dan aranıyorum, Antalya’dan aranıyorum, Isparta’dan
aranıyorum, Afyon’dan aranıyorum. Arayan, şu anda telefonların yüzde 90’ı
sondajlara takılacak sayaçlarla ilgili… Ne diyorlar? “Sayın Başbakan bize ‘3
çocuk yap.’ dedi. Ben bu çocuklara neyle bakacağım? Sayaç da taktığım zaman 2
bin lira, 3 bin lira para isteniyor. Benim o 2 bin lira, 3 bin lira, kırsal
alanda çocuk yetiştirmemi, bir yıllık getirimi sağlıyordu ama şimdi, gelmiş
adam ‘Sayaç takacağım.’ diye 2 bin lira, 3 bin lira, 4 bin lira…” Sulanacak
araziye göre, 6 bin liraya kadar sayaç parası çıkıyor. “Bu nereden çıktı?”
diyor. Bunu sorguluyor vatandaş, ben de sizlerle paylaşıyorum. Sayın Bakanım,
Hükûmet olarak bunları bir an önce ele alıp bu sayaç takma sevdasından
vazgeçmeniz gerekiyor. Bu su yıllardır kullanılıyor ama suyu normal
kullanmasını, damlama sisteminin uygulanmasının gerekliliğini, suyun hepimizin
ortak malı olduğunu anlatmamız gerekiyor, suyu hoyratça kullanmayalım ama bu
sayaçtan bir an önce vazgeçelim.
Şimdi, şu
var yani atasözleri boşuna söylenmemiş: “Ahmak oğlu verir malı veresiye,
kafesteki kuşu salıverir gelesiye.” Vatandaş enerjiye verdiği parayı kafesteki
kuş olarak görüyor. “Benim elimde, bu kafeste kuş vardı ama ben bunu saldığım
zaman, bu kuş gittiği zaman tekrar dönmüyor. Bu para bana dönmüyor.” diyor.
Neden dönmüyor? Sütten dönmüyor, etten dönmüyor, buğdaydan dönmüyor, mantardan
dönmüyor, soğuk hava deposuna koyduğu elmadan dönmüyor. Soğuk hava depoları var
bölgemizde. Diyorlar ki: “Soğuk hava deposuna verdiğimiz parayı, enerjiye
verdiğimiz parayı biz ürettiğimiz elmanın kasasından alamıyoruz, sattığımız
üründen alamıyoruz.” Bakın, şu anda 75 kuruşa, 80 kuruşa elma satılıyor soğuk
hava depolarında, Ankara’da 4 lira. Niye bu? Ulaşımdan, enerjiye verilen
paradan. Burada mutlaka Hükûmet olarak enerjiyi dizginlemeniz gerekiyor.
Özellikle tarımsal amaçlı sulamadaki KDV’yi yüzde 18’den, tarım ve
hayvancılıkta kullanılan, tarımsal amaçlı sudaki, elektrikteki KDV’yi yüzden
18’den 1’e çekmenizi tavsiye ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Özkan, teşekkür ediyorum.
Şahısları
adına, Kütahya Milletvekili Sayın Vural Kavuncu.
Sayın
Kavuncu, buyurun.
Süreniz
beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VURAL
KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası
Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Elektrik
piyasasında yapılan düzenlemelerle piyasanın daha rekabetçi hâle getirilmesi
için üretim, dağıtım ve perakende satış işlemlerinin birbirinden ayrılması
öngörülmüştür. Bu şekilde, tüketicilerin enerji ihtiyaçlarını gidermek
konusunda firma tercihinde bulunabilme imkânı getirilmektedir.
1 Ocak
2013 tarihinden itibaren dağıtım şirketleri ayrıştırma işlemlerine başlamıştır
ancak 21 elektrik dağıtım şirketinin ayrıştırma işlemleri sonucunda önemli
miktarda vergi, resim ve harç masrafı ortaya çıkmakta ve söz konusu meblağın
tüketicilere yansıtılması durumunda ise elektrik fiyatlarında artış yapılması
zorunlu hâle gelecek olması nedeniyle bu kapsamda gerçekleştirilecek iş ve
işlemlerin her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna tutulmaları da
amaçlanmaktadır. Böylece dağıtım şirketlerinin üretim ve perakende satış
faaliyetlerini ayrı şirketler kurarak gerçekleştirmek amacıyla yaptıkları
bölünmelerden ötürü ortaya çıkan kârlarından vergi hesaplanmaması
sağlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde kayıp kaçak oranları Avrupa Birliği ortalamasından
düşük olmakla birlikte bazı bölgesel farklılıklar da bulunmaktadır. Buna
ilişkin mücadele Hükûmetimiz tarafından ciddi olarak yürütülmekte ve
kararlılıkla devam etmektedir. 2015 sonuna kadar, ülkemizin bu oranlarda AB
ülkelerinin ortalamasından daha düşük seviyelere ulaşması da beklenmektedir.
Hâlen
enerji kaynaklarımızın kapasitelerinde ciddi artışlar bulunmaktadır. Şu anda
enerji tüketiminin yüzde 87’sini karşılayan doğal gazın yüzde 98’i, petrolün
yüzde 91’i ve taş kömürünün yüzde 90’ının ithal edilmekte olduğu, 2011 yılında
240 milyar dolar olan ithalatın yüzde 22’sini enerji ithalatının oluşturduğu da
bir gerçektir. Bu nedenden dolayı son dönemde hem yenilenebilir enerji hem de
ulusal enerji kaynaklarımızın değerlenmesi anlamında çok ciddi çalışmalar
yapılmaktadır. Bu anlamda ben bazı çalışmalardan kısa örnekler vermek
istiyorum: Geçtiğimiz günlerde Sayın Bakanımızla birlikte ziyaret ettiğimiz GLİ
müessesine ait Tunçbilek atölyeler sahasında, akışkan yataklı olmak üzere iki
farklı tip ve özellikte kömür gazlaştırma pilot tesisi kurulmasını
gerçekleştirdik. Tesislerin toplam kuruluş maliyeti yaklaşık olarak 2,8 milyon
TL’dir. Gazlaştırma teknolojisindeki gelişmeler, geleceğin enerjisi olarak
tanımlanan hidrojen ve yakıt pillerinin ticarileşmesinde ve hızlı bir şekilde
kullanıma girmesinde önemli rol alacağını göstermektedir.
Yine, çok
önemli bir başka bilgiyi paylaşmak istiyorum. Kütahya ilimiz Tavşanlı ilçesi
Tunçbilek beldemiz bugüne değin ülkemizin en önemli kömür ve enerji
kaynaklarından bir bölge olarak ülkemizin gelişmesinde önemli katkılar
sağlamıştır. Ancak açık ve yer altı kömür ocaklarının işletildiği bölgemizde
açık kömür ocaklarının ömrünün dört beş yıl sonra biteceği öngörülmekteydi.
Diğer taraftan, çok zengin yer altı kaynaklarımız vardır. İşte, Ömerler-B
Yeraltı İşletmesinde ve Beşiktepe mevkisinde derin sahalarda bulunan yaklaşık
toplam 170 milyon ton kömür rezervimizin özel sektör tarafından çıkartılması
yapılacak düzenlemelerle sağlanacaktır. 600 milyon doların üzerinde doğrudan, 6
milyar doların üstünde de dolaylı yatırım sağlayacak bu dev projeler için yeni
bir ihale modellemesi oluşturulmuştur. Her iki projede de doğrudan yatırım ve
istihdamın yanı sıra sağlayacağı dolaylı yatırımlar ve istihdam ile hem
ülkemize ciddi bir katma değer sunacak hem de bölgemiz insanına refah
getirecektir.
Değerli
milletvekilleri, yasa teklifi enerjiyle ilgili olunca enerji alanında da çok
kısa başlıklar hâlinde yapılanlardan söz etmek istiyorum. Bakın, on yıl
iktidarda neler yapılmıştır: Azeri doğal gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya
taşıyacak olan Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ilk adımı
Azerbaycan ile atıldı.
2002
yılında 52 bin metre olan petrol ve doğal gaz sondaj miktarı 300 bin
seviyelerine getirildi.
Yıllar
yılı bitirilemeyen Bakû-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’nın inşası
bitirildi.
2002
yılında 303 milyon dolar olan ihracat rakamı 9,5 yılda 1,68 milyar dolara
çıkarıldı.
Türkiye’de
elektrik üretimi 2002 yılında 130 milyar kilovatsaat iken bu rakam 230 milyar
kilovatsaate yükseltildi.
2005-2008
yılları arasında termik santrallerimizde 386 adet rehabilitasyon projesi
yaparak 2 adet Keban Hidroelektrik Santrali’nin yıllık üretimine eş değer 5,6
milyar kilovatsaat enerji sağladık.
Değerli
milletvekilleri, bu yatırımlarımız ülkemiz ve memleketimizin yarınlarını
aydınlatmaya devam edecektir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.
Sayın
milletvekilleri, şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız on dakika
süreyle. Sisteme giren arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Sayın
Belen…
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yalnız,
Sayın Bakan çıktı, soruyu Bakana sormak isterdik.
Ülkemizde
500 kva’lık elektrik santrallerinde lisans aranmıyor. Bunların 2 megavata
çıkartılmasıyla ilgili bir çalışma var mı Bakanlıkta?
Rüzgâr ve
güneş enerjisi santrallerinde lisans alma muafiyetini de Avrupa ülkelerinde
olduğu gibi 5 megavata çıkartmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca,
Devlet Su İşleri 1 megavata kadar olan santrallerden su parası almıyordu.
Bugünlerde, Devlet Su İşlerinin bu santrallerden para alma noktasında bir
çalışması varmış. Bununla ilgili müdahale edecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Belen.
Sayın
Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2008-2012
yılları arasında dağıtım bölgelerinde on yıllık damga süresini doldurmuş
mekanik elektrik sayaçlardan kaçı elektronik sayaç ile değiştirilmiştir? Bu
sayaçların sökülmesi ve yerine yeni sayaçların takılması karşılığında sayaç
bedeli de dâhil olmak üzere abonelerden toplam kaç lira tahsil edilmiştir?
Elektrik
dağıtım ihalelerini alan şirketlerin kendi sermayesini yatırıma dönüştürmek
yerine bizzat bu tahsil ettiği paralar aracılığıyla, tüketicilerden tahsil
ettiği kamu kaynağıyla yatırımları gerçekleştirme yoluna gittiği yönündeki
iddialar doğru mudur, katılıyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, kayıp kaçak tarifelerinin uygulanmasında ulusal tarifeye geçtiğiniz 2006
yılından bu yana, elektrik dağıtım bölgeleri içerisinde hangi dağıtım
bölgelerinde kayıp kaçak oranları artış göstermiştir? Bunun sebebini nasıl
yorumluyorsunuz?
Diğer
taraftan, kayıp kaçak tahakkuk miktarları ve tahsilat oranlarının bölgelere
göre dağılımı nasıl olmuştur? Özellikle Güneydoğu illerinde bu tahakkuk
miktarlarının neredeyse sıfıra yakın olmasının sebebi nedir, açıklayabilir
misiniz?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Çam…
MUSA ÇAM
(İzmir) – Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta Zonguldak’ta, Türkiye Taş Kömüründe
göçük oldu ve işçi kardeşlerimizi kaybettik. TTK Genel Müdürü bir açıklama
yaptı, Sayın Genel Müdür diyor ki: “Borcu olan veya maaşına icra gelmiş olan
işçileri işten çıkaracağız çünkü işçilerin kafaları karışık, işe kendilerini
veremiyorlar, bu yüzden de iş kazaları artıyor.” Burada, Sayın Genel Müdür
samimi bir ikrarda bulunuyor, Taş Kömüründe çalışan işçi kardeşlerimizin
ücretleri ne kadar kötü ve geçim sıkıntısı çektikleri muhakkak, samimi ikrarda
bulunuyor.
İkincisi
de: Sayın Genel Müdürün bu açıklamasına Sayın Bakan nasıl bir değerlendirme
yapacak, bekliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çam.
Sayın
Akgün…
MEVLÜT
AKGÜN (Karaman) – Sayın Bakanım, Konya Karapınar ilçesiyle Karaman Ayrancı
ilçesi arasında bulunan kömür varlığıyla ilgili termik santral ihalesine ne
zaman çıkmayı düşünüyorsunuz?
İkinci
olarak da: Yer altı sondaj kuyularına sayaç takma işi noktasında ciddi bir
altyapı eksikliği vardır. Bu uygulamayı ertelemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akgün.
Sayın
Sarıbaş…
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Bakan, çiftçilerin elektrik dağıtımının
özelleştirilmesinden sonra -sayaçlarının okunmasından sonra- paralarının dönem
sonuna kadar bekletilmediği ve özellikle de üretimden kaynaklanan para
dönüşünden dolayı erken tahsil edilme yoluna gidilerek icralandırıldığı
görülmüştür. Bunun ödemesinin dönemler hâlinde alınmasını düşünüyor musunuz?
İki:
Özelleştirmelerden sonra vatandaşların sayaçlarının özelleştirme şirketleri
tarafından belirli bir tarihe kadar zorunlu olarak değiştirileceği ve bu
yapılmadığı sürece de elektriğinin kesileceği vatandaşlarımıza bildirilerle
dağıtılmıştır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Üç: Tüm
sanayide, her tarafta elektrik fiyatları düşürüldüğü hâlde belediyelerin su
üretiminde ve arıtma tesislerinde kullandığı elektrik fiyatları
düşürülmemiştir. Niçin belediyenin su üretimi…
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sarıbaş.
Sayın
Bakan, buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; heyetinizi tekrar saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Öncelikle,
500 kilovat sınırında bulunan, lisansa tabi olmayan üretim sistemlerinin 1
megavata çıkarılmasıyla alakalı şu anda Enerji ve Sanayi Komisyonunda görüşe
sunulan kanun tasarısı üzerinde bir düzenlememiz var. Bu doğru bir düzenleme.
Gene, kamuoyundan da bu manada çok ciddi bir destek alıyoruz. Ben şu anda
görüyorum ki bunun daha da artırılmasına dönük bir talep var, 2-2,5 megavatlar
civarında, Bakanlar Kuruluna 2,5 megavata kadar da çıkarma yetkisi veriyoruz
çünkü lisansa tabi olmayan işletmelerde de belli bir düzen ve kontrol altında
bunların yapılması lazım ve burada da hassasiyetimiz son derece fazla.
Tabii,
şimdi arkadaşlarım tarafından “Mekanik elektrik sayaçlarının sökülmesiyle
beraber nasıl bir gelir elde ediliyor” veya “ne kadarlık bir bedel oluşuyor?”
diye soru soruldu. Öncelikle, bir yanlış anlamayı gidermemiz lazım. Bu oluşan
bedel, özelleşen dağıtım şirketlerinin gelirleri arasına kaydolmuyor. Kamu
adına -ki varlık satışı yapılmadığı için- tahsil edilen ve kamuya devredilen
bir para olarak bu geçiyor. O yüzden, işte, özel şirket bunların sayısını
artırarak kendisine gelir elde ediyor mantığı yanlış bir mantık çünkü o
gelirlerin hiçbir tanesi kendi hanelerine yazılmıyor.
Diğer bir
konu: “Kayıp kaçakların arttığı yerler var mı?” Evet, kayıp kaçak oranlarının
arttığı yerler var ve bunların bir kısmının da ne yazık ki yapılan duyurularla
ve terör örgütü tarafından da “Siz bu paraları ödemeyin.” denilen ve bizim
tespit ettiğimiz bazı yerler var. Bunları üzülerek izledik ama bunun bir gerçek
olduğunu tabii ki söylemem lazım. EDAŞ ve özel dağıtım şirketlerinin kayıp
kaçak oranlarını karşılaştırmalı olarak bir tablo hâlinde vermemiz belki soru-cevap
kısmını daha iyi kullanmak açısından uygun olabilir çünkü 21 tane bölgeyi
açıklamam gerekiyor. Onu arkadaşlarımız şimdi hazırlıyorlar. Ben Alim Bey’e
veya isteyen arkadaşlara da takdim etmiş olacağım.
TTK’nın
Zonguldak’taki kömür havzasında, hepimizi üzen ve derinden yaralayan bir kaza
oldu ve Sayın Vekilimiz de bununla alakalı, icralık işçilerin bir müddet sonra
işten çıkartılacağıyla alakalı düzenlemeden sual ettiler. Aslında, arkadaşlar,
bu, Sayıştayın -çok fazla gözden kaçtı ama- denetlemesinde konu edilen
maddelerden bir tanesi. Teftiş Kurulu da bunu konu etti. Ben, şimdi, Sayıştayın
her raporuna imtisalen bunun aynısının yapılıp yapılmayacağıyla alakalı -tabii
ki idarenin, yönetimin belli bir inisiyatifi var- arkadaşlara gerekli talimatı
verdim, düzenlemelerini de yapacaklar. O işçi kardeşlerimiz, bizim mesai
arkadaşlarımız, onlar bizimle beraberler ve onların mağdur olmasını tabii ki bu
manada istemeyiz ama bilin ki 2 tane ayrı raporda zikredilen husustur bunlar.
Ben arkadaşlarıma gerekli talimatları verdim.
Konya-Karapınar’da
yine Afşin-Elbistan havzasına benzeyen 1,8 milyar tonluk -Sayın Akgün’ün
sorusuna cevaben- önemli bir rezervimiz var. Bu rezerv son zamanlarda tespit
edilen bir rezervdir. Bunu yakın zamanda -çünkü hangi coğrafyaya hangi oranlarda
dağıldığını daha fazla sondajla görmemiz gerekiyor- ama çok fazla beklemeden,
biraz ihtiyat payı koyarak ve yine kamunun kendisini garanti altına alacağı bir
modelle beraber, yine bir havza modeliyle beraber çıkmak istiyoruz çünkü buraya
3-4 tane santral yapılıyor olsa bile kömürde bir topuk bırakmamak açısından
buna dikkat edeceğiz. Şu anda Konya ve Karaman bölgesindeki sanayicilerimiz bir
araya gelerek bir teşebbüs, bir müteşebbis heyeti oluşturarak… Müracaatlardan
bir tanesinin böyle olduğunu gördük; tabii ki herhangi bir bu manada
bağlantımız, herhangi bir bağımız yok ama onu da önemli bir teklif olarak,
yerli yatırımcının bir teklifi olarak da dikkate alacağız.
DSİ’nin
sayaçlarıyla alakalı arkadaşlar, 2011 yılında bir düzenleme yapılmış; bu, Enerji
Bakanlığıyla alakalı olmamasına rağmen
bunu söylemek isterim. DSİ, yapılan eleştiriler sonucunda -biraz önce
Sayın Vekilimiz de söylediler, çok hoyratça kullanılan sular var- “Niçin o su
kullanılıyor bedelsiz olarak da, benim tarlam cazibeyle değil pompajla
sulanıyor?” diyen çiftçilerimizin isteği üzerine düzenlenmiştir o. Yani biz
nasıl elektrikte kaçak kullananların
bedelini diğerinden almamak için gayret gösteriyoruz ve konuşmalarımız o
yönde ise, devletin parasız, bedelsiz verdiği suyun da -tabiri mazur görün-
böyle layüsel bir şekilde kullanılmasını doğru bulmadığı için o sayacı
taktığını söylediler. Yine, Sayın Orman Bakanımızla bunu konuşacağız.
“Çiftçilerimizin
dönem borçlarıyla, dönem sonu borçlarıyla alakalı ne zaman tahakkuk yapılmalı,
ne zaman tahsilat yapılmalıdır?” diye söylendi. Arkadaşlar, ben yaklaşık on
dört, on beş yıl kadar önce bir dağıtım şirketinde genel müdürken 3 defa bunun
dönemi değiştirildi. 1994 yılında bir düzenleme yapıldı, TEDAŞ Yönetim Kurulu
bir karar aldı, dediler ki: “Bize, mahsulümüzün sonunda, patates ekenler
patatesin sonunda, pamuk ekenler pamuğun sonunda, yılda bir defada ödesinler.”
Ama görüldü ki, o biriken toplam bedel, bir yılın sonunda ödenemiyor.
Hatırlarsanız 2,6 milyar TL’lik, bütün çiftçilerimizin borçlarını yapılandıran
ve ödemeleri hâlinde, paranın aslını ödemeleri hâlinde faizlerinin de
affolduğu, şu ana kadar hiç yapılmayacak tarzda bir düzenleme yapıldı ama
çiftçi kardeşlerimizden buna imtisal edenler, buna teveccüh edenler oldu, buna
katılmayanlar oldu. Sonra dendi ki: “Her ay yapılsın.” ,“Biz her ay nereden
bulalım parayı.” dendi. Dörder aylık dönemler hâlinde yapıldı. Yani 3 defa
bunların dönemleri değiştirildi. Arkadaşlar, şimdi, biz bu paraları tahsil
etmek zorundayız ki bunun üzerinden toplam havuza aktardığımız eksi miktarlar
artmasın. O yüzden bununla alakalı, bizim, sulama birlikleriyle, tarım kredi
kooperatifleriyle yaptığımız ve 46 tane kooperatifle yaptığımız toplantıdan
sonra belirlediğimiz bir dönemdi bu. O yüzden, tekrar, çok istenmesi hâlinde
düzenleme yaparız ama bunların önceden denendiğini ben bu vesileyle bir kez
daha belirtmek isterim.
Sayın
Başkanım, süremi aştım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Madde
üzerinde 7 önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 1inci maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt
bendinin beşinci paragrafına eklenen cümlede yer alan “şartıyla” ibaresinin
“koşuluyla” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Adem
Tatlı
Giresun
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 1inci maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt
bendinin beşinci paragrafına eklenen cümlede yer alan “şartıyla” ibaresinin
“koşuluyla” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ali
Ercoşkun
Bolu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ayşe Nur Bahçekapılı Mehmet Doğan Kubat
Giresun İstanbul İstanbul
Yılmaz Tunç İsmail
Kaşdemir
Bartın Çanakkale
Madde 1 -
20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 3 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendinin sonuna aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Dağıtım
ve perakende satış faaliyetlerinin ayrıştırılması işlemleri, bu Kanuna
istinaden belirlenen usul ve esaslar dâhilinde kayıtlı değerler üzerinden
yapılması şartıyla, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında yapılan
bölünme işlemi sayılır."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Sarıbaş Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Çanakkale İstanbul
Madde 1 -
20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 3 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendinin beşinci paragrafına
aşağıdaki cümle ilave edilmiştir.
“Bu
kapsamda gerçekleştirilecek ayrıştırma işlemleri; kayıtlı değerler üzerinden
yapılması koşulu ile 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
kapsamında yapılan kısmî bölünme sayılır.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul İstanbul
“Madde 1
- 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 3’üncü
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendinin beşinci
paragrafına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bu
kapsamda gerçekleştirilecek ayrıştırma işlemleri; Maliye ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlıklarınca müştereken belirlenen usul ve esaslara uyulmak ve
kayıtlı değerler üzerinden yapılmak koşuluyla 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında yapılan bölünme sayılır.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 sıra sayılı kanun teklifinin 1inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Lütfü Türkkan Alim
Işık
Manisa Kocaeli Kütahya
Necati Özensoy Mustafa Kalaycı Emin Haluk Ayhan
Bursa Konya Denizli
Muharrem
Varlı Adana
Madde 1-
20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 3üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendinin beşinci paragrafına
aşağıdaki cümle ve maddenin sonuna aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir.
“Bu
amaçla yapılacak ayrıştırma işlemleri; kayıtlı değerler üzerinden yapılması
şartıyla, 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında
yapılan bölünme sayılır.”
“e)
Lisanslarda ve Kurum tarafından yapılacak düzenlemelerde; elektrik sisteminde
ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kayıpların maliyetinin, kaçak elektrik
kullanmayan tüketicilere ödettirilmesi öngörülemez. Ayrıca sayaç okuma işlemi
için tüketiciye maliyet yüklenemez."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 sıra sayılı Yasa Tasarısının 1inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Erol Dora
Bingöl Iğdır Mardin
Hüsamettin Zenderlioğlu Hasip Kaplan
Bitlis Şırnak
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bugün
sermayenin oldukça geniş yelpazede bir vergi muafiyeti söz konusudur. Şirket
kuruluşlarında damga vergisi ve harç olarak ortaya çıkan vergi yükü bugünkü
düzenlemelerle zaten sermayeden alınmamaktadır. 100’den fazla kalem üzerinden
sermayeden alınmayan vergi, dolaylı olarak halkın sırtına yüklenmektedir. Geniş
halk kesimleri üzerinde yüksek vergi yükü her geçen gün yaşam koşullarını daha
da geriletirken, şirketlerin ayrıştırma işlemlerinden kaynaklanan vergi
yüklerinin Kurumlar Vergisi Kanununda yer alan istisnalardan yararlanır hâle
getirilmesi toplumsal adalete aykırı düzenlemelerin devamı niteliğindedir.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 sıra sayılı kanun teklifinin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
Madde 1-
20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 3’üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendinin beşinci paragrafına
aşağıdaki cümle ve maddenin sonuna aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir.
“Bu
amaçla yapılacak ayrıştırma işlemleri; kayıtlı değerler üzerinden yapılması
şartıyla, 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında
yapılan bölünme sayılır."
"e)
Lisanslarda ve Kurum tarafından yapılacak düzenlemelerde; elektrik sisteminde
ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kayıpların maliyetinin, kaçak elektrik
kullanmayan tüketicilere ödettirilmesi öngörülemez. Ayrıca sayaç okuma işlemi
için tüketiciye maliyet yüklenemez."
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Alim Işık…
Sayın
Işık, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 393 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge
hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, benden önceki değerli, grubumuz konuşmacılarının da ifade
ettiği gibi bu madde teknik olarak ayrıştırma sırasında oluşacak ek yüklerin
tüketiciye yansımaması amacıyla, ayrışan şirketlerde KDV ve ÖTV’den muafiyeti
öngörüyor. Dolayısıyla, maddenin bu şekliyle yazımı her ne kadar gereksiz olsa
da yazılmasında fayda olacağı düşüncesiyle kanun teklifine eklenmiştir. Bu
bölümüne katılıyoruz ancak önergemizin ikinci bölümü bugüne kadar, 2006 yılında
başlayıp, uygulanan “ulusal tarife” olarak isimlendirilen kayıp kaçakların
Türkiye'de yaşayan 75 milyona eşit oranda yansıtılmasını öngören sistemin
değiştirilmesini öngörüyor. Artık on yıldır iktidarda bulunan AKP Hükûmetinin
2005 yılında Diyarbakır’da verdiği açılım mesajıyla başlayan ve 2006 yılından
bu yana bu ülkenin bazı bölgelerinde bir kuruş elektrik parası dahi tahsil
edilmeyen sahaların olduğu gerçeğinden hareket ederek “Bundan sonra kaçak
tüketilen elektrik paralarını hiçbir kuruş kaçak elektrik tüketmeyen diğer
vatandaşların ödemesine müsaade etmeyelim.” diyoruz yani “Ulusal tarifeyi
bırakın, bölgesel tarifeye geçin.” diyoruz.
Bunun
anlamı şu: Her elektrik dağıtım şirketi, şirket sahası içerisindeki bölgede
kayıp kaçak oranını kendisi karşılayacak. Böyle olunca güneydoğudaki Dicle ya
da doğudaki Van Elektrik Dağıtım Şirketinin yaptığı zararı veya İstanbul’daki
Boğaziçi Elektrik Dağıtım Şirketinin yaptığı zararı güneydeki ya da batıdaki
veya Orta Anadolu’daki bir dağıtım şirketinin üyesi ya da kayıtlı abonesi
ödemekten kurtulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, daha önce Sayın Bakana verdiğimiz bir önergeye, yine 2012 yılı
Nisan ayında Sayın Bakanın verdiği cevabı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu
kayıp kaçak oranlarının düşürülmesiyle ilgili hedefleri sormuşuz, “2012-2015
arası, sırasıyla, yüzde 13’ten başlayarak yüzde 9’a kadar her yıl 1’er puan
azaltacağız.” diyor. Sayın Bakan 2013 yılı bütçe görüşmeleri sırasında, kendi
ifadeleriyle, bu konuda, 2012 yılında kayıp kaçak oranının ortalama yüzde 16,8
olduğunu söylüyor. Şimdi hedef yüzde 13, gerçekleşen yüzde 17. Aynı yıl nisanda
cevap vermiş, aralık ayında 4 puan fazla gerçekleşmiş.
Şimdi, Sayın
Bakan “2015 yılında yüzde 10’lar düzeyine ineceğiz.”
diyor -daha önce olarak 9 olarak beyan etmişti- iki yılda yüzde 17’den yüzde
10’a hangi sistemle geçeceksiniz Sayın Bakanım? Siz diyorsunuz ki…
Sayın
Başbakan da Şanlıurfa’ya gittiğinde teyit etti ve bir nevi itiraf etti “Ben,
2006 yılından bu yana, size, ey vatandaşlarım, kaçak elektrik parası ödetmedim.
Bundan sonra kaçak elektrik kullanmayacaksınız değil mi?” dedi ama bir tane
alkış alamadı. Yani şimdi, siz, iki yılda, 7 puan kayıp kaçak oranını nasıl
düşüreceksiniz? Biraz önce sorduk “Düşüreceğiz.” diyorsunuz. Bu mümkün değil Sayın Bakan. Dolayısıyla,
bunun mutlaka önergemizde öngörüldüğü şekliyle -düzenlemenin- değiştirilip
bölgesel sisteme artık derhâl geçilmesi gerekiyor. O zaman, o bölgede kayıp
veya kaçak elektrik kullanan herhangi bir aboneyi gören komşusu “Kusura bakma
senin paranı ben ödüyorum.” diyecek, ona engel olacaktır. Başka türlü bu
sistemle…
Siz,
eğer, Oslo sürecinde “Biz, size, kesinlikle elektrik parası ödetmeyeceğiz.”
diye söz verdiyseniz, geliniz açıklayınız. Bunun anlamı bu. Bu önergeyle bunu
değiştireceğiz. Dolayısıyla, 75 milyonun hakkını korumak varsa bu önergenin
kabul edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, bundan sonra o bölgeden sizin herhangi
bir tahsilat yapmanız mümkün değil, zaten verdiğiniz rakamlar tahsilat oranının
yüzde 20’ler dolayında kalmasıyla çelişiyor. Yani o bölgede siz ne kadar ceza
keserseniz kesin bu parayı tahsil edemiyorsunuz, bundan sonra da
edemeyeceksiniz.
Önergemizin
kabulünü diliyor, tekrar saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 1-
20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 3’üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendinin beşinci paragrafına
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bu
kapsamda gerçekleştirilecek ayrıştırma işlemleri; Maliye ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlıklarınca müştereken belirlenen usul ve esaslara uyulmak ve
kayıtlı değerler üzerinden yapılmak koşuluyla, 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında yapılan bölünme sayılır.”
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik
Piyasası Kanunu’nda 2008 yılında yapılan bir değişiklikle dağıtım şirketlerinin
üretim ve perakende satış faaliyetlerini 31 Aralık 2012 tarihine kadar
ayrıştırmaları kuralı getirilmiştir ve 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren de bu
şirketler perakende ve üretim faaliyetleri ayrı şirketler olarak, ayrı tüzel
kişilikler olarak faaliyet göstereceklerdir.
Şimdi, bu
tarihte herhangi bir değişiklik olmadığı hâlde bir kısım şirketler için,
onların yaptığı bu ayrıştırma işlemini kurumlar vergisinden müstesna tutan bir
düzenleme yapılıyor. Eğer bugüne kadar bu şirketler ayrıştırma işlemlerini
yapmamışlarsa sizin yapmanız gereken, 1 Ocak 2013 tarihini değiştirip, onu daha
ileri bir tarihe atmaktır, bunu yapmamışsınız. Bugüne kadar bu
yapılmadıysa Hükûmet tembellik etmiş,
beklemiş demektir. Dört buçuk yıl niye beklediniz? Yok, birçok şirket bu
ayrıştırma işlemini yaptı da birkaç şirket yapmadı ise yine tarihi
değiştirmeniz lazım ama o zaman sormam gerekir: “Diğer şirketler için bu
istisnayı getirmediniz de -kurumlar vergisi istisnasını- birkaç şirket için
niye getiriyorsunuz?” Bu sorunun cevabı yok.
İki;
ikincisi şu: Şimdi Sayın Bakan veya ilgili arkadaşlar diyecek ki “Efendim, biz
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda var olan istisna hükmünü burada tekrar ediyoruz,
yeni bir istisna yok.” Bu açıklama eğer yapılırsa gerçek dışıdır, Kurumlar
Vergisi Kanunu’ndaki istisna hükmü buraya getirilmiyor. 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 16’ncı maddesi bölünme yani bu kanundaki ifadesiyle
“ayrıştırma işlemi”nin şartlarını belirliyor. Birincisi, kayıtlı değer
üzerinden devredilecek, “Onu buraya aldık.” diyecekler. İki: Kayıtlı değer
üzerinden devredilen bu varlıklar ayni sermaye olarak konacaktır. Buraya ayni
sermaye koyma şartını getirmiyorsunuz.
Yine
orada bir üretim tesisi eğer bölünecek ise onun bütün varlıklarını diğer tarafa
devredeceksiniz; bu şartı burada göremiyorum ve yine Kurumlar Vergisi
Kanunu’nda şöyle, çok önemli bir şart var, o buraya taşınmış değil. Diyor ki
Kurumlar Vergisi Kanunu 16’ncı maddesinin ilgili fıkrasının ilgili hükmü:
“Taşınmaz ve iştirak hisselerinin bu şekilde bölünme işlemi kapsamında
devredilmesi hâlinde, devralan şirketin hisselerinin devreden şirketin ortaklarına
verilmesi hâlinde devredilen taşınmaz ve iştirak hisselerine ilişkin borçların
da devri zorunludur.” Bu devri zorunlu kılmıyorsunuz burada. Bu borçların
devredilmesi zorunlu olduğu hâlde, siz, yazmış olduğunuz maddeyle bu devri
zorunlu kılmıyorsunuz. Manipülasyona açık, birtakım şirketleri kollamaya açık.
Eğer niyetiniz bu değil ise, niyetiniz halisane bir şekilde Kurumlar Vergisi
Kanunu’ndaki istisnayı buraya taşımak ise bu madde bu şekilde olmaz.
“Bir
önergemiz var.” diyeceksiniz, önergeniz de bu amacı sağlamaya yönelik değil.
Önergeniz, bir kere, ifade hatasıyla dolu. Diyorsunuz ki önergenizde: -biraz
sonra o oylanacak- “Dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin ayrıştırılması
işlemleri, bu kanuna istinaden belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde kayıtlı
değerler üzerinden yapılması şartıyla, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
kapsamında bölünme sayılır.” Yani bu Kanuna, Elektrik Piyasası Kanunu’na göre
kayıtlı değerin belirlenmesine ilişkin usul ve esasları, siz belirleyeceksiniz,
yazımınız öyle. Oysa niyet o değil ise, bu Kanuna istinaden belirlenecek usul
ve esaslara uyulmak ve kayıtlı değer üzerinden devredilmek şartıyla… Bunların
ikisi ayrı şartlardır, ikisine ayrı ayrı uyum sağlamak zorunludur, önergeniz
bunu sağlamıyor.
Son
olarak söyleyeceğim de şudur: Bizim önergemiz, bu mahzurları gidermek üzere bu
yetkiyi Maliye ve Enerji Bakanlıklarına müştereken veriyor. Bu bir vergi
konusudur, bu esasları Maliye Bakanlığı Kurumlar Vergisi Kanunu ilkelerini de
dikkate alarak belirler, bunu koruyoruz. Ayrıca, kayıtlı değer üzerinden
devredilme koşulunu da koyuyoruz, yetki Enerji Bakanlığının olamaz. Sayın Bakan
yetkisi olmayan konularda açıklama yapıyor, doğal gaza zam yok, elektriğe zam
yok…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Şimdi yetkisi olmayan bir konuya giriyor, vergi
konusunu da ben belirleyeyim diyor.
Değerli
milletvekilleri, doğru değil, ilgili önerge geldiğinde bunun oylanmamasını
öneriyorum. Gelin bu teknik sorunu düzeltelim. Eğer bu teknik sorun olarak
çözülmüyor, önergemizi işleme koyacağız, onu kabul edeceğiz diyorsanız, bu
önerge saydam bir önerge değildir, altında ne vardır bilemeyeceğim.
Teşekkür
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Size yetki veriyoruz, daha ne istiyorsunuz?
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yetkiyi de almadın, size yetki verdik daha ne
istiyorsunuz? Vedat Bey, onun altı boş, o, sizin işinizi görmez, görmez.
BAŞKAN -
Bir sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali
Sarıbaş (Çanakkale) ve arkadaşları
Madde 1- 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt
bendinin beşinci paragrafına aşağıdaki cümle ilave edilmiştir.
“Bu
kapsamda gerçekleştirilecek ayrıştırma işlemleri; kayıtlı değerler üzerinden
yapılması koşulu ile 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu
kapsamında yapılan kısmî bölünme sayılır.”
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Ali Sarıbaş...
BAŞKAN –
Sayın Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.
Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, enerji kaynakları günlük yaşamımızın en önemli unsurlarından
biridir. Ülkenin yönetiminden sorumlu olanlar, halkının ve ekonomisinin ihtiyaç
duyduğu enerjiyi kesintisiz, güvenilir, zamanında ve ucuz yollardan sağlamak
zorundadır. Bu açıdan belirlenecek enerji politikaları çok önemlidir.
Öncelikle, kendi enerji kaynaklarının potansiyelinin belirlenmesi daha da çok
önemlidir. Mevcut kaynakların nasıl geliştirileceği, ithalatın gerekli olup
olmadığı gibi konular üzerinde dönemler için politika ve stratejiler belirlenip
enerji talep tahminlerinin de sağlıklı yapılması gereklidir. Bütün bunları
bilimsel ve gerçekçi yöntemlerle öngörülen ve dünyadaki gelişmeleri de göz
önüne alarak gerçekleştirmek gerekir.
Enerji
politikalarını belirlerken dikkate alınacak en önemli hususlardan birisi
planlamadır ama on yıldır AKP döneminde bu planlamayı göremedik. Ne yazık ki
ülkemizin, özellikle son yıllarında, planlamanın adından söz edilmeyen ve âdeta
unutulmaya çalışılan bir enerji politikası vardır. Enerji politikası AKP
açısından şudur: Yap-işlet-devret, özelleştir ve olabildiğince onları dışa
bağımlı hâle getir. Planlama, ihtiyaçlarına göre kaynakların üretiminin ve
tüketiminin düzenlenmesidir. Özellikle elektrik enerjisinin depolanmaması
nedeniyle, bu enerjinin ne fazla ne de eksik ancak kesintisiz ve zamanında,
gerektiği kadar, yedek kapasiteyle üretilip tüketilmesini mecbur etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, sanayi devriminden sonra dünyada en önemli belli bir enerji kaynağı
öne çıkmış ve toplumsal gelişmelere damgasını vurmuştur. Kömürün neredeyse
rakipsiz olduğu bir dönemde petrolün bulunmasıyla petrol döneme damgasını
vurmuştur. Nükleer enerji ise 1973 ve 1974 yıllarında petrol krizinden sonra
önem kazanarak ön plana çıkmıştır. Görülen bazı sakıncalar nedeniyle dünyada
pek çok ülkede sınırlandırılmıştır. Gelişen çevre bilinciyle birlikte buna
paralel olarak doğal gaz giderek artan bir biçimde petrol ve kömürün yanında
devreye girmeye başlamıştır. Önümüzdeki süreçte temiz ve yenilenebilir enerji
kaynakları daha çok önem kazanarak devreye girmelidir. Ancak, bugün için kömür
ve doğal gaz, dünya enerji tüketimi içerisindeki toplam yüzde 88’lik ezici bir
payla ağırlığını korumaktadır. Bu oran ülkemizde ise yüzde 87’dir. Her ne kadar
fosil kaynakların enerjiye dönüşüm süreci içerisinde yaydıkları karbon, çevre
kirliliği açısından değişen oranlarda zararlı ise de gerekli enerjinin
üretiminin yanı sıra sanayi ham maddesi olarak da yaşamsal önem arz etmektedir.
Alternatif kaynakların bu kaynakları ikame etme olanaklarının çok kısa sürede
mümkün görünmemesi gibi nedenlerle önümüzdeki on yıllarda dünya enerji
tüketiminde petrol, kömür ve doğal gaz belirleyici olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, on yıldan beri iktidarda olan AKP iktidarında enerji dışa
bağımlılığımız yüzde 73’lere yükselmiştir. AKP iktidarında elektrik fiyatları
yüzde 110, kömür fiyatları yüzde 165, doğal gaz fiyatları yüzde 100 oranında
artış göstermiştir. Ülkemizde enerjinin yüzde 87 oranında dışa bağımlı olması
dolayısıyla enerji kaynakları ithalatı için ödediği para ise yüzde 550 oranında
artmıştır. Ülkemizin enerji üretiminin çok büyük bölümü petrol ve doğal gazdan
karşılanmakta ve son on yılda da yenilenebilir kaynakların toplam payı yüzde
25’ten yüzde 20’ye gerilemiştir. Yani Türkiye’nin özellikle son on yıldır
enerjide dışa bağımlılığı kaynaklarımızı, kendi öz kaynaklarımızı kullanmaması
yönüyle gün geçtikçe artmıştır.
Çok
değerli milletvekilleri, bunun için, ben daha sonra da yine yapacağım konuşmada
on yıllık AKP Hükûmetinin, rakamsal oranlarıyla, bundan sonraki konuşmamda da,
nereye varmak istediğini, ne aşamadayız bunu belirtmek istiyorum. Ancak her
zaman olduğu gibi kanunlara geriye dönük yaklaşması, iyi bir yönetim tarzını
göstermemesi bundan önceki yasalarda olduğu gibi bu yasada da belirlemiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) - Niçin yönetimde… Bu yasanın çıkmasının neden bu kadar geç
kalındığını anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu vesileyle… (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sarıbaş.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip
üyeler arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 nci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 1-
20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 3 üncü maddesinin
birinci fıkrasının c) bendinin (3) numaralı alt bendinin sonuna aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"Dağıtım
ve perakende satış faaliyetlerinin ayrıştırılması işlemleri, bu Kanuna
istinaden belirlenen usul ve esaslar dâhilinde kayıtlı değerler üzerinden
yapılması şartıyla, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında yapılan
bölünme işlemi sayılır."
Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Sayın Komisyon?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Sayın Başkanım, bir açkılama
yaparak ifade etmek istiyorum. Eklenen cümlenin “Dağıtım ve perakende satış
faaliyetlerinin ayrıştırılması işlemleri, bu Kanuna istinaden belirlenen usul
ve esaslar dâhilinde” kelimesinden sonra -ki bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi
Sayın Grup Başkan Vekilinin uyarıları mevcut, değerlendirmesi doğru- virgül konmak şartıyla takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Bahçekapılı?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe…
Virgüle
katılıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet, katılıyor musunuz?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederiz Sayın Komisyon Başkanına ama
virgül olmazsa ne olur, olursa ne olur? Yani virgülsüz ne olurdu, virgüllü ne
oluyor?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Söz alabilir miyim?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Şimdi, kayıtlı değerler… “Bu Kanuna
istinaden belirlenen usul ve esaslar dâhilinde” ayrı bir konu -“ve” de konulabilir ama “ve” şey
olmayabilir- “-virgül- kayıtlı değerler üzerinden yapılması…” ikisi ayrı konu.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, virgüllük bir durum yok. “Dâhilinde” demek
virgülü de ifade eder.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Fark etmez ki, kayıtlı değer nerede olursa olsun kayıtlı
değerlerdir.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – “Usul ve esaslar dâhilinde
-virgül- kayıtlı değerler üzerinden yapılması şartıyla…” ayrı bir kelime
olarak, ayrı bir cümle olarak değerlendirilmesinin uygun olacağı görüşündeyiz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – O zaman kurumlar vergisindeki şartların bir kısmını ortadan
kaldırıp sadece kayıtlı değer şartına indirgiyorsunuz, bu da o demektir.
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Virgül
ilavesiyle benim eleştirimin bir bölümü karşılanmış oluyor ancak eleştirime
konu ettiğim ikinci konu hâlen ortada durmaktadır. İkinci konu şuydu: Bu hükümle
bir kısım şirketlere Kurumlar Vergisi Kanunu’nun bölünmeyle ilgili hükümlerine
tümüyle uymamış olsa dahi sadece bu hükme uymak kaydıyla kurumlar vergisi
istisnası getirilmektedir. Bu doğru değildir. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
bölünmeyi düzenleyen 19’uncu maddesinde birtakım şartlar daha var. Bunlardan
birisini kürsüden okumuştum, burada tekrar etmek istemiyorum. Örneğin,
“Taşınmaz ve iştirak hisselerinin devrinde devralan şirketin hisselerinin
devreden şirket ortaklarına verilmesi hâlinde devredilen taşınmaz ve iştirak
hisselerine ilişkin borçların da devri zorunludur.” hükmü asli bir şart olarak
buraya eklenmeli. Bu eklenmemiştir. Bundan muafiyet öngörülüyor. Buna uymasa da
kurumlar vergisi istisnasından yararlanacak. Bu mahzuru gidermek üzere usul ve
esasları belirleme yetkisini sadece Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına
değil, Maliye ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına müştereken vermeyi
önerdim. Maliyenin buraya yazılmış olması hâlinde Maliye Bakanlığı Kurumlar
Vergisi Kanunu’ndan bu maddeye uygun olan hükümleri mutlaka usul ve esasların
içerisine yerleştirecektir.
Yine,
örneğin, kayıtlı değer üzerinden devri düzenliyor önerge ama Kurumlar Vergisi
Kanunu’yla ilgili hükmü kayıtlı değer üzerinden ayni sermaye olarak konulmasını
şart koşuyor. Kayıtlı değer üzerinden ayni sermaye konulmaz ise, sadece devir
olursa bunun adı “bölünme” olmaz.
Tekrar
ifade ediyorum: Sorunun bir kısmı virgülle çözülmüş oluyor ama ana sorun
duruyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Hükûmet,
ne düşünüyorsunuz efendim?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Biz bu önergeye katılıyoruz, o
düzeltmeyle beraber bu önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN –
Virgülle beraber?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, önergeyle ilgili düzeltmeyi önerge sahipleri
yapabilir. Dolayısıyla, komisyon başkanı değil, önerge sahipleri yapması lazım.
BAŞKAN –
Evet, önerge sahiplerine sorduk efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, virgüle katılıyoruz ve gerekçenin okunmasını
istiyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayşe Nur Hanım, virgülü sizin koymanız lazım.
BAŞKAN –
Evet, önerge sahibi kabul ediyor efendim.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde
ile, dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin ayrı tüzel kişilikler altında
gerçekleştirilmesine ilişkin getirilen zorunluluğa paralel olarak yapılması
gereken bölünme işlemlerinin vergisiz gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN –
Evet, bu düzeltmeyle beraber önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle madde tümüyle
değiştirildiğinden, bu maddede değişiklik öngören diğer iki önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
4628 sayılı Kanunun geçici 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“GEÇİCİ
MADDE 9- Düzenlemeye tâbi tarifeler üzerinden elektrik enerjisi satın alan
tüketicileri, dağıtım bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan
fiyat farklılıklarından kısmen veya tamamen koruyacak şekilde tesis edilmiş ve
uygulamaya ilişkin hususları Kurum tarafından hazırlanan tebliğ ile düzenlenmiş
fiyat eşitleme mekanizması 31/12/2015 tarihine kadar uygulanır. Tüm kamu ve
özel dağıtım şirketleri ile 3 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) numaralı alt bendi uyarınca
kurulan perakende satış şirketleri fiyat eşitleme mekanizması içerisinde yer
alır.
31/12/2015
tarihine kadar ulusal tarife uygulamasının gerekleri esas alınır ve ulusal
tarifede çapraz sübvansiyon uygulanır. Ulusal tarife Kurumca hazırlanır ve
Kurul onayıyla yürürlüğe girer.
31/12/2015
tarihine kadar tüm hesaplar ilgili mevzuata göre ayrıştırılarak tutulur.
Bu madde
kapsamındaki sürelerin beş yıla kadar uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir.”
BAŞKAN –
Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Uğur
Bayraktutan, Artvin Milletvekili.
Sayın
Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP GRUBU
ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, özellikle, Artvin’le ilgili bazı şeyleri sizlerle paylaşmak
istiyorum. Artvin, biliyorsunuz, nehirleri üzerinde hidroelektrik
santrallerinin yapıldığı, dağlarında maden çıkartılmaya çalışıldığı, bunun
haricinde de yan kollarda, nehirler üzerinde de HES’lerle sıkıntıları olan bir
şehir. Bu şehrin enerji üretimiyle ilgili bütün projeler bittiği zaman,
Türkiye’deki enerji ihtiyacının tek başına yüzde 10’unu karşılayabilecek büyük
bir projeyi geliştiren bir şehir ama ne yazık ki enerjiye ilişkin Türkiye’de
yaşanan sorunların büyük bir bölümü de Artvin’de yaşanmakta. Şunu özellikle
paylaşmak istiyorum: Son aylarda, özellikle son günlerde elektrik faturalarında
müthiş bir şişme var. Bütün vatandaşlarımızdan bu konuda büyük sorunlar
alıyoruz.
Bir de
Sayın Bakan, bunu özellikle size yazılı olarak da sordum, bundan bahsetmek
istiyorum: Enerji dağıtım şirketleri özellikle faturaların son ödeme
tarihlerini sürekli olarak aylar itibarıyla değiştirmektedirler. O nedenle, son
aylarda Artvin’de -yazılı olarak da sordum- açma-kapama ücretlerinde, elektrik
kesmelerine ilişkin rakamlarda müthiş, yüzde 300’leri, 500’leri aşan rakamlar
var. Bu da şundan kaynaklanıyor: Özellikle emekli vatandaşlarımız, elektriklere
ilişkin, son ödeme tarihlerine ilişkin bankalara talimat veriyorlar ama enerji
dağıtım şirketleri bazı aylar ayın 16’sında, bazı aylar 20’sinde, bazı aylar
24’ünde son ödeme tarihlerini değiştiriyorlar. Sayın Bakanım, bu eğer Artvin’de
böyleyse Türkiye’nin birçok yerinde böyledir. Özellikle buna dikkat çekmek
istiyorum, ciddi bir sorun. Bunu dile getirdim ve sizin imzanızla da bu sorun
ortaya çıktı.
Bunun
haricinde paylaşmak istediğimiz bir olay daha var. Dünden beri, sayın
milletvekilleri televizyonlarda görüyorsunuz. Bakın, biz Artvin’i turizm ve
doğa kenti olarak, eğitim kenti olarak ileri sürmemize rağmen ne yazık ki bu
konsepti değiştirilmeye çalışılan, yeni bir enerji kenti kimliğiyle Türkiye’nin
önüne konulmaya çalışılan bir Artvin kimliği var. Artvin’de hidroelektrik
santrallere ilişkin, hani “Çarşı her şeye karşı.” mantığıyla da hareket etmek
istemiyoruz ama özellikle bazı yerlerde -ki bunlardan bir tanesini biraz sonra
paylaşacağım- Kamilet Vadisi denilen Artvin’in Arhavi ilçesinde bir vadi var
değerli arkadaşlarım. Bütün milletvekili arkadaşlarımın bu vadiyi görmesini
istiyorum. Bu vadiyi görmeden, bu vadiyi gezmeden, bu vadide dolaşmadan orada
yapılacak hidroelektrik santralinin nasıl bir cinayet olduğunu ne Parlamentoya
anlatabiliriz ne de Türkiye kamuoyuna anlatabiliriz. Bu vadi şöyle bir vadi
değerli arkadaşlarım: Vadi, gerçekten bir tarafı Yusufeli tarafı, bir tarafı
Arhavi tarafı ama Arhavi tarafında bu vadi üzerinde bir Mençuna Şelalesi var.
Kamilet Vadisi, bakir bir vadi.
Ben
İsviçre’yi de gördüm. Orayı görmeden evvel derdim ki Artvin İsviçre’ye
benziyor. Ama İsviçre’yi görünce dedim ki İsviçre Artvin’e benziyor. Öyle bir
coğrafya. O vadiyi size ancak şöyle anlatabilirim: Vadinin içerisinde akan
gürül gürül sular var. Biz Ankara’da, cumhuriyetin başkentinde, İstanbul’da,
büyükşehirlerde ne yazık ki musluktan su içmiyoruz ama ben vadiye gittim,
oradaki köylüler, vatandaşlarımız, alabalıkların oluştuğu o dereden kana kana
su içme imkânını bize yarattılar, bizler de o dereden su içtik. Yani o derenin
ne kadar önemli olduğunu, ne kadar temiz ve güzel olduğunu göstermesi açısından
ilginç bir örnektir diye sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, bu
vadi üzerinde ayrıca bir de Mençuna Şelalesi var. Bu Mençuna Şelalesi de
yaklaşık 80 metreden dökülen muhteşem bir şelale; turizme açılmış olan, daha
önce -on yıla yaklaşık- bu bakirliğini koruyan ve yeni keşfedilen bir yer.
Kamilet Vadisi başlı başına bir değer; içerisindeki endemik yaşamı, doğal
yaşamı görmenizi istiyorum. O nedenle ısrarla diyoruz, başka yerlerde
hidroelektrik santralleri olabilir, bölgesel havza planlaması yaparak elektriği
elde edebilirsiniz ama böyle bir cennete kıymayı kabul etmemiz mümkün değildir.
Bunu buradan, oradaki insanların bir feryadı olarak dile getirmek istiyorum
değerli arkadaşlarım.
Bakın,
ben Artvin’i şöyle tarif ediyorum: Artvin, cumhuriyetine bağlı; devletini,
milletini, bayrağını tartışmayan; asla cumhuriyetin ulusal kimlik değerlerini
tartışmayan bir kent. Ben diyorum ki bizim coğrafyamızdan her türlü siyasal
düşünce çıkar ama Artvin’den bir tek vatan haini çıkmadı. Israrla şunu
söylüyorum: Artvin’de hiçbir şekilde, Artvinliler devletiyle, milletiyle karşı
karşıya bugüne kadar kalmadılar, bundan sonra da kalmayacaklar ama dün
televizyonlara, basına, gazetelere düşen haberleri gördünüz mü Sayın Bakanım,
bilmiyorum. Bunu ısrarla dile getirdik.
Bakın,
hırsızlar ne zaman hırsızlık faaliyetlerini dile getirirler Sayın Bakan? Ancak
gece getirirler. Yani gece giderler, genelde hırsızlık faaliyetleri -ben yıllarca
avukatlık yaptım- genelde geceleri gider, birinin evinden bir şey çalar, hep
gece vakitleri olur. Bakın, orada çalışma yapacak olan firmanın dün sabah
başlayacağına ilişkin kamuoyuna duyuru yaptılar. Bir de oradaki bütün insanlar…
Şimdi, biraz sonra fotoğrafları da göstereceğim. O fotoğraflarda, o yöredeki
yapılaşmaya, hidroelektrik santraline kimlerin karşı olduğunu göstermesi
açısından ilginç bir örneği sizlerle paylaşacağım. Ama buradaki firmanın
çalışmasına ilişkin kaygılar ortaya çıkınca… Yani dün sabah saat dokuzda bu
çalışma başlayacaktı. Dün, Arhavililer, doğa dostları sabah saat dokuzda oraya
gittikleri zaman karşısında kimi gördüler biliyor musunuz? Devletin
jandarmasını gördüler, devletin kolluk kuvvetlerini gördüler. Oradaki çalışmaya
engel olacaklarını düşünüyorlardı. Meğer gece saat bir buçuk-ikide, inşaatı
yapacak olan, hidroelektrik santralini tanzim edecek firma bütün iş
makinelerini vadiye sokmuş. Vadide tek arabanın geçeceği bir yol var, o yolu da
jandarmalar kesmişler, ellerinde gazlar var, diyorlar ki: “Üzerimize
yaklaşmayın, size sıkarız.” Herhâlde Karadeniz’i başka yerle karşılaştırıyorlar
veya Karadeniz’e başka türlü bakıyorlar. Karadeniz Bölgesi’nde, hiçbir şekilde,
devletle milleti karşı karşıya getiremezsiniz değerli arkadaşlarım. Buna
rağmen, bu tabloya rağmen insanlarımız orada sağduyulu davrandılar ve bu
tabloda jandarmayla karşı karşıya gelmediler devlete olan saygılarından dolayı
ama şunu ifade etmek istiyorum; siyasal kimliklerimizi bir kenara bırakalım.
Bütün milletvekili arkadaşlarıma, Adalet ve Kalkınma Partisindeki, CHP’deki,
MHP’deki, diğer gruptaki arkadaşlarımın hepsine sesleniyorum: Oradaki kıyımın
ne kadar vahim olduğunu, işlenen cinayetin, tablonun ne kadar vahim olduğunu
göstermesi açısından gelip orayı görmeniz gerekiyor. O vahameti görmeden bu
tablonun ne kadar büyük bir boyutta olduğunu görmeniz mümkün değildir.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, bu tablonun büyük olduğunu, ne kadar vahim olduğunu gören
oradaki arkadaşlarımız, her siyasal partiden, bütün siyasal partilerden… Sayın
Bakanım, size de gösteriyorum, eğer bizim fotoğrafımızı çekerlerse, bunu bütün
Türkiye’nin görmesini istiyorum. Türkiye’nin hiçbir yerinde böyle bir tablo
yoktur. Bu tabloda şöyle bir şey var: Tarih 12 Temmuz. “Arhavi Kamilet
Vadisi’ne HES’leri istemiyoruz.” Bu fotoğrafta kimler var değerli AKP
grubundaki arkadaşlarım? Arhavi’nin AKP’li Belediye Başkanı var, Arhavi’nin
AKP’li İlçe Başkanı var, Arhavi’nin Cumhuriyet Halk Partili İlçe Başkanı var,
Arhavi’nin Milliyetçi Hareket Partili İlçe Başkanı var, diğer siyasi parti
grupları var, hepsi var, bakın. Sayın Bakanım, burada görüyorsunuz, hepsi karşı
çıkıyorlar.
Bakın,
ben başka bir vadi için bu şeyleri söylemek istemiyorum ama Allah var, o vadiyi
mutlaka görmeniz gerekir. Büyük bir cinayet. O vadide. Orada, yerel anlamda da
bungalov işletmeciliği yapan aileler var. Turizmin görebileceği, Türkiye’de bu
kadar mükemmel olan bir ikinci bölgeyi tanımıyorum. Bakın, Artvin’de de birçok
bölge var; bir Macahel Vadisi çok önemli bölgelerden bir tanesidir ama dediğim
gibi, Kamilet Vadisi’ne, oraya dozerleri sokmak, iş makinelerini sokmak,
kepçeleri sokmak, o endemik türleri, flora ve faunayı yok etmek cinayetle eş
değerdir Sayın Bakanım.
O
nedenle, eğer buradaki tabloyu durdurabilirsek, oradaki yıkımı durdurabilirsek,
inanıyorum ki hem ülkemize hem gelecek nesillere büyük bir iyilik yapmış
bulunmaktayız.
O
nedenle, gelinen noktada, bu konuda vatandaşlarımız birçok makamlara
başvurdular, birçok yerlere, ilgili mercilere başvurdular ama dün itibarıyla,
yapmış oldukları bütün başvurular sonuçsuz kaldı. Dün bana bu konuda Arhavi’den
yüzlerce faks geldi, onlardan bir tanesini yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.
Bana yazılan faksta aynen şöyle diyor Sayın Bakanım:
“Arhavi
ilçesi Kamilet Vadisi’ne henüz imar planı onayı olmadığı hâlde Taşlıkaya HES
Projesi’nin yapım yolunu yapmak üzere iş makineleri sokulmak istenmektedir.
İmar planları onanmadan Taşlıkaya HES inşaatının yapılamayacağı yönünde Arhavi
Kaymakamlığına, Artvin İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğine ve Artvin
Valiliğine başvurular resmen yapılmış olup yol inşaatının imar planı onanma
işlemi olmadan başlatılmaması talep edilmiş bulunmaktadır.
İki –en
ilginci de bu- dün gece yarısı iş makineleri dünya güzeli vadiye girmiş, âdeta
bir işgal kuvveti gibi davranmıştır. Madem kendileri doğru olan işler
yapıyorlar, neden bir hırsız gibi gece yarıları çalışmalar yapıyorlar? Anadolu
insanı her zaman misafirperver insanlar olmuştur. Doğası, onlara bu değerleri
dantel gibi işleyerek öğretmiştir, nesiller boyunca hem de. Gündüzün hayırlı
misafirleriyle gece yarılarının kurnaz yıkıcıları arasındaki farkı, hem
yıllardır diğer vadilerde gördüklerimizle hem de güçlü Anadolu sezgilerimizle
ayırt etmekte ustayız. Sizin de bu sezgileri paylaşmakta olduğunuzu ümit
ediyoruz. Konuya ilgi göstermenizi istiyoruz, bu konuda desteklerinizi
bekliyoruz.
Ben
burada, Mustafa Kemal’in Meclisinden, onun mabedinden, yüce Parlamentodan, hem
Parlamentoya hem Türkiye'nin her tarafındaki doğa dostlarına bir kere daha
haykırıyorum: Kamilet Vadisi’nde bir cinayet işleniyor. Bu cinayete hepimiz
“Dur.” demek zorundayız. Enerji çok önemlidir, dışa bağımlılığımız için,
geleceğimiz için büyük bir sorundur ama enerjiyi başka yollardan da elde
edebiliriz.
Biz,
Artvin’i, bulunduğumuz toprakları, dağlarımızı bir anlamda enerjiye feda
ediyoruz, nehirlerimizi feda ediyoruz ama bu güzelliklerimize… Yani bir yere
kadar, bir yere kadar, bundan sonrasına lütfen müsaade etmeyin.
Eğer
Kamilet Vadisi’ni kurtarmak istiyorsak orayı mutlaka millî park sınırlarına
almamız gerektiğine inanıyorum. Yüce heyetin bu konuda dikkatini çekiyor, yüce
heyetinizi ve bütün beni dinleyenleri saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.
Gruplar
adına ikinci konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Necati
Özensoy, Bursa Milletvekili.
Sayın
Özensoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
MHP GRUBU
ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra
sayılı Kanun’un 2’nci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde
de fiyat eşitleme mekanizmasının 2015’e kadar uzatılmasıyla ilgili geçici
9’uncu maddede değişiklik öngörüyor. Tabii, daha önce de Enerji Bakanlığı
bütçesi veya enerjiyle ilgili konularda gerek Genel Kurulda gerek komisyonlarda
Türkiye’nin birçok problemleriyle ilgili konuları dilimizin döndüğü kadar ifade
etmeye çalıştık. Vatandaşın en büyük sıkıntılarından bir tanesi, en fazla
üzerinde spekülasyon yapılan konulardan bir tanesi de elektriklerin kayıp kaçak
miktarları ve faturalara ilavesiyle alakalı. Bunlar mahkemelerde zaman zaman
görüşülüyor, mahkemelerin, bazı abonelerin bu ödediklerini geri iade ettikleri
de oluyor.
Ancak,
Sayın Bakanın burada sorulara cevap verirken bazı sorulara verdiği cevaplarda
da gerçekten bazen üzülerek dinlediğimiz cevaplar da oldu. Mesela, bir
arkadaşımız dedi ki: “Belli yıllardan sonra kaçak oranlarının yükseldiği
bölgeler oldu mu?” “Evet.” dedi Sayın Bakan. Orada işte PKK’nın talimatlarıyla
vatandaşın elektriklerini kaçak olarak kullandığından bahsetti. Tabii, bu
gerçekten üzüntü duyulan bir şey. Yani, demek ki PKK orada otoritesini devletin
üzerinde bir şekilde tahsis etmiş durumda, bu da Sayın Bakanın ifadesiyle
ortaya çıkmış durumda.
Şimdi,
ben, Sayın Bakana, -her ne kadar burada arkadaşlarım ifade ettiyse de yükselme
oranlarını- TEDAŞ’ın bu bize verdiği bilgiler doğrultusunda TEDAŞ’ın
belgeleriyle soracağım. Ben, bu soruyu bütçede de sordum, komisyonda da sordum
ama Sayın Bakandan bir türlü cevap gelmedi. Bakın, kayıp kaçak oranları 2008
yılında 14,4’e düşmüş ama şu anda kayıp kaçak oranı 16,8. Şimdi, ben buradan
tekrar soruyorum: Kayıp kaçak oranları 2008’de 14,4’e düştüğü hâlde teknolojik
birtakım sıkıntılar mı yaşadık, hatlarımızda birtakım bozukluklar mı oldu,
gerekli yatırımları mı yapmadık, neden kayıp kaçak oranları neredeyse yüzde 2,5
civarında arttı? Bunun cevabını, hem vatandaş hem de ben merak ediyorum. Ama,
benim aklıma gelen bazı gelişmelerle birlikte benim fikirlerim de var bu
konuda, niye kayıp kaçak oranlarının arttığıyla alakalı, onları da ben arz
etmeye çalışacağım.
Bakın,
burada, 2011 yılı Sayıştay raporlarından yine TEDAŞ’ın denetlenmesiyle alakalı
buradaki rakamlardan ifade edeceğim. 2010 yılında Dicle EDAŞ kayıp kaçak oranı
65,3’ten 2011 yılında 71,4’de çıkmış, bu Sayın Bakanın bahsettiği bölge. Yani,
gerekçesini Sayın Bakan biraz önce söyledi.
Yine, Van
Gölü EDAŞ’ta 57,2’den 52,1’e inmiş, burası da kısmen Sayın Bakanın bahsettiği
bölgeleri içine alıyor ama daha çok pek PKK’nın hâkim olduğu yerler değil bu
Van Gölü EDAŞ.
Yine, en
önemlisi, aslında ben bu rakamlardan şunu ifade etmek istiyorum: Boğaziçi EDAŞ…
Boğaziçi EDAŞ, 2010 yılında 10,9 kayıp kaçak oranına sahip. 2011 yılında yani
bir yıl sonra 12,9’a çıkmış. Şimdi, ben buradan soruyorum Sayın Bakana: Acaba,
İstanbul’da da mı PKK hâkim olmaya başladı yani İstanbul’da da mı PKK talimatlar
vererek, bu vatandaşa “Kaçak elektrik kullanın.” talimatlarıyla birlikte bu
oranlar yükseliyor?
Bakın, bu
Dicle EDAŞ veya diğer bölgelerdeki artışla… Yani, İstanbul’daki yüzde 2’lik
artış neredeyse oradaki yüzde 10’lara tekabül eden bir artıştır. İstanbul
Türkiye’nin neredeyse beşte 1’i mesabesinde bir ilimiz sayısal olarak, aboneler
olarak da baktığımızda; Boğaziçi de onun bir kısmı. Dolayısıyla, şimdi bakın,
şu kayıp kaçak oranının yükselmesinin bir gerekçesi de acaba şu olabilir mi,
Sayın Bakana ben sormak istiyorum: 2008 yılında TEDAŞ’ın dağıtım firmaları
bölgesel olarak özelleştirilme kapsamına alınıp özelleştirilmeye başlandı.
Önce, tabii, kârlı olanlar bir şekilde satılmaya başlandı ama o ihaleye
çıktığında, mesela Boğaziçi EDAŞ o gün 2,9 milyar lira teklif almasına rağmen,
gelmesine rağmen, o ihale, o ihaleyi alanlar tarafından vazgeçilip… Hatta,
yine, oradaki koydukları depozitoları, vesaireleri, teminatları da yakarak
iptal ettirdiler. Şimdi, 2008’de Boğaziçi EDAŞ o ihaleyi vermiş olsaydı, ilgili
firma belki de 10,9 değil de daha da
aşağıdan, kayıp kaçaklardan başlayarak daha da geriye gitme şeklinde bir
anlaşmayla bu dağıtım firmasına ihale edilecekti ve hatta, yine o günkü kâr
marjları 2008’de 2,33’tü ama ne hikmetse birden bire bu ihalelerin tekrarına
yakınlaştığımızda, o kâr marjları yüzde 3,49’a çıktı yani 1,5 katına çıktı kâr
marjı.
Şimdi,
hem kayıp kaçak oranları yükseldi hem de bu anlamda kâr marjları yükseldi. Her
ikisi birden aslında bu firmanın bir anlamda değerini yükseltmesi anlamına
gelmesine rağmen bir de baktık ki, Boğaziçi EDAŞ’ın özelleşmesindeki bu rakam,
yine, 2,9 milyarlık teklif alan bu Boğaziçi EDAŞ, geçtiğimiz yılın sonunda 1,9
milyar liraya ihale edildi. Yani, şimdi, buradaki -ifade ettiğim gibi- hem diğer bölgelerdeki kayıp
kaçak oranlarının artması hem de diğer birtakım bu kâr marjlarının yükselmesi
insanın aklına birçok şey getiriyor. Sayın Bakan,özellikle bu kayıp kaçaklarla
alakalı, her ne hikmetse, 2008’den bu yana artan bu kayıp kaçakların mantıklı
bir izahını bize yaparsa milletim adına ben de sevinirim.
Yine, bu
kayıp kaçakla mücadelede de çok etkin bir mücadele yapılmadığını da yine bu
Sayıştay raporlarından da görüyoruz. Mesela, Dicle EDAŞ’ta 129.812 abone
üzerinde tarama yapılmış, 12.476 aboneye tutanak tutulmuş yani bu tutanak,
tarama yapılan abonenin yüzde 9,6’sına tekabül ediyor. Burada 96 bin 701
liralık fatura tahakkuk ettirilmiş ama ilginçtir tahsilat, yani 96 bin 701
liradan tahsilat sadece ve sadece 2 bin 978 lira. Yani ne kadar tahsilat
yapılmış? Tahakkuk eden rakamın yüzde 3,1’i kadar ancak tahsil edilebilmiş.
Şimdi, bu mücadeleyi gerekli şekilde yapamayan devletin kurumu… Hatta, ben bir
komisyonda, hiç abonesi olmayan, tutanak tutulan yüzlerce trafo olduğunu ifade
ettiğim ve belgelerini verdiğim hâlde onlarla ilgili akıbetin ne olduğu bana
daha sonra ifade edilmedi. Ben buradan başka bir şey ifade etmek istiyorum:
Yine, devletin ihmal veya görevini yapamamasından kaynaklanan bu açıkların,
faturasını ödeyen vatandaşlara ödettirilmek yerine, bunu bölgesel bazlı
fiyatlandırmada, tamam, fiyat farklılıkları oluşturmayın ama devlet kendi
kabahatini kendisi örtsün. Bu bölgelerdeki bu fiyat farklılıklarını da sübvanse
ederek yani hırsızların çaldıkları elektriklerin parasını namuslu vatandaşa
ödetmek yerine, kendi ihmali yüzünden hırsızlık yapanların parasını devlet,
Hükûmet kendisi, bütçesinden ödesin diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
Gruplar
adına başka söz talebi yok.
Şahısları
adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Feramuz Üstün.
Sayın
Üstün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERAMUZ
ÜSTÜN (Gümüşhane) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası
Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
4628
sayılı Kanun’un geçici 9 uncu maddesinde belirtilen yürürlük süresinin
31/12/2012 tarihinde bitmesi ve sektöre ilişkin geçiş dönemi uygulamalarının
tam olarak sona ermemesi sebebiyle, Fiyat Eşitleme Mekanizması ile Ulusal
Tarife uygulamalarına belirli bir süre daha devam edilmesini teminen yeniden
bir düzenleme getirilmesi gerekmektedir.
Kanun
teklifinin maddeleri incelendiğinde, dağıtım şirketlerinin üretim ve perakende
satış faaliyetlerinin 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 3’üncü maddesi
gereğince ayrıştırılmasına ilişkin iş ve işlemlerin her türlü vergi, resim ve
harçtan müstesna tutulmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır.
İlk defa
işletmeye alınacak olan üretim ve otoprodüktör lisansı sahibi tüzel kişilerin,
sağlanan teşviklerden yararlandırılması amacıyla işletmeye giriş tarihinin
31/12/2015 tarihine kadar uzatılmasına ve bu sürenin de uzatılabilmesine
ilişkin Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun
geçici 5’inci maddesinde düzenlenen elektrik üretiminde kullanılacak ikincil
yakıtların ÖTV’den istisna tutulmasına ilişkin sürenin 31/12/2015 tarihine kadar
uzatılmasının ve bu sürenin de uzatılabilmesine ilişkin Bakanlar Kuruluna yetki
verilmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; TÜİK verilerine göre 2011 yılında
ülkemizin toplam ithalatı yaklaşık 240 milyar dolardır, enerji ithalatı ise
yaklaşık 54 milyar dolar olup toplam ithalatın yüzde 22’sini oluşturmaktadır.
Aynı yıl cari açığımızın 77 milyar olduğu düşünüldüğünde enerji ithalatının
ülkemiz ekonomisi üzerinde etkisi daha da iyi anlaşılmaktadır. 2023 yılında
elektrik enerjisi ihtiyacımızın bugüne kıyasla 2 kat artarak yaklaşık 500
milyar kilovatsaat olacağı tahmin edilmektedir. Enerjide dışa bağımlılığı
azaltmak ve bu talebi karşılayabilmek için bugünkü kurulu gücümüzü 2 katına
çıkarmamız gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi için de yıllık yaklaşık olarak 5
milyar dolar tutarında enerji yatırımı yapma ihtiyacı hissetmek durumundayız.
Diğer
taraftan, ekonomimizin büyüyebilmesi için elzem olan enerji konusuna gereken
hassasiyet ve önemin verilmesi, tasarruf bilincinin geliştirilerek yerli ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının daha fazla kullanılması gerektiğini de
belirterek hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Şahısları
adına ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Sayın
Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; bir konuyu Sayın Bakanın bilgisine sunmak
amacıyla söz almak durumunda kaldım. Bir mesaj geldi, hem telefon hem de şimdi
e-maille ilgili: Bir sorundan bahsediyorlar. Kendisi Yozgat Sorgun ilçesine
bağlı bir kasabada çiftçiye hitap eden küçük ölçekte bir akaryakıt bayisi. “Bu
EPDK kurulduktan sonra Petrol Piyasası da bu kuruma bağlandı.” diyor. “Bayilik
lisansı almak şartı koşuldu ve bayilik lisansı için hemen başvurduk ama lisans
dört ay on bir gün sonra verildi. Ondan sonra bu süreç içerisinde akaryakıt
sattığımız için bize ceza kesildi.” Şimdi, bu ceza hem dağıtım şirketlerine hem
bayilere kesildi.” Dağıtım şirketlerine yaklaşık 714 bin TL galiba, 57.156 TL
de bayilere kesiliyor. Daha sonra bu dağıtım şirketlerine kesilen ceza
affediliyor ama bu bayilerinki duruyor. Dolayısıyla çok ciddi bir yük, maliye
peşlerinde. Diyor ki: “Şimdi, bir günde lisans alınabiliyor. Şimdi, dört ay on
bir gün boyunca dağıtım şirketleri bize verdi, biz de dağıttık.” Dolayısıyla
kaçak değil, zaten faturalı, bu durumda dağıtım şirketlerine getirilen bir af
söz konusu ise bu konuda bayilerin bundan muaf tutulması bu geçmişe yönelik
talep edilmesi konusunu da EPDK söylemiş “Ancak Meclisten bir kanun çıkarsa
çözülebilir.” diye 3.500 bayi ile ilgili bir konu olduğunu ifade ediyorlar.
“Dolayısıyla, çoğumuzun petrolü kırsal bölge petrolü, satsan bile bu fiyatlar
etmez.” deniyor. “Bu durumda bu konuda petrolleri kapatmak durumunda kaldık
yani EPDK’ya gidiyoruz, ‘Meclise gitmeniz gerekir.’ diyor.” Bu konuda ne
yapılabilir? Sorununun mahiyeti ve çözüm yoluyla ilgili yapılabilecek bir konu
var mıdır? Yani bu başvuru sahiplerinin haklılığı, dağıtım şirketlerinin bu
konuda bu cezadan yani kaçınmış olmaları gerçeği ama bayilerin kaçınamaması
gibi bir sorunun nasıl çözülebileceği konusunu bilgilerinize sunmak için bu
konuşmayı talep ettim.
Çok
teşekkür ederim, saygılar sunarım.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Vural.
Madde
üzerinde başka söz talebi yok.
On dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapacağız, sisteme giren arkadaşlarımız olmuş.
Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu? Yok.
Sayın
Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2011
yılında yüzde 16 kayıp kaçak oranı ve yüzde 2 de iletim kaybı oranı olarak
ifade edildi. Yalnız, daha önceki konuşmamda da ifade ettiğim üzere, gerçek
iletim kaybı Türkiye ortalaması olarak nedir? Yani yüzde 2’den fazla olduğu,
yüzde 7’den de aşağıda olduğu anlaşılmaktadır. 2012 yılında kayıp kaçak oranı
ne öngörülmüştür, gerçekleşme oranı nedir? Kayıp kaçak ve sayaç okuma bedeli
olarak hükûmetleriniz döneminde tüketicilerden ne kadar tahsilat yapılmıştır?
Kayıp kaçak ve sayaç okuma bedeli olarak hükûmetleriniz döneminde Manisa’daki
elektrik abonelerinden ne kadar tahsilat yapılmıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, geçen de tartışma konusu yapılan Seyitömer Termik Santrali’nin SLİ Kömür
İşletmesiyle beraber satışı konusu Özelleştirme İdaresi Başkanlığından
aldığımız verilere göre yaklaşık beş yıllık kârı karşılığında şu anda ihaleye
sunulmuş ve verilen teklif beş yıllık kâra denk gelmektedir. Bu satışa müdahale
edecek misiniz? Bakanlık olarak bunun iptali konusunda bir girişiminiz olacak
mı?
İkinci
sorum da: Arkasından, Tunçbilek Kömür İşletmesi ve Garp Linyit İşletmesinin
birlikte satışı söz konusu mu? Biraz önce sayın Kütahya milletvekili arkadaşım
sizin oraya gelip oradaki gaz tesisiyle ilgili ziyaretinizden bahsetti ama o
ziyarette buranın satışa sunulup sunulmayacağı sorusuna cevapsız kaldığınızı
ifade etmedi. Ben buradan öğrenmek istiyorum: Programınızda Tunçbilek ve
GLİ’nin satışı var mı? Varsa bu ne zaman gerçekleşecek?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Genç…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçi
soru soruyoruz, cevap alamıyoruz. Yani bunlara soru sormak da aslında gereksiz
bir şey ama yine de bir soralım.
Şimdi, bu
Akdeniz EDAŞ 7/12/2010 tarihinde Park Holdinge 1 milyar 165 milyon dolara
satıldı, sonra bundan vazgeçildi. Niye vazgeçildi? 3 tane şirket şey etti.
Sonradan… Biliyorsunuz, TETAŞ, elektrik satış fiyatlarında yüzde 14,8 indirim
yaptı. Bu satış fiyatlarında yapılan bu indirim tüketicilere intikal
ettirilmedi, dağıtım şirketlerinin üzerinde kâr kalıyor. Bu kadar kârlı bir
alana dönmesine rağmen niye sonradan, 2012’de, daha önce 1 milyar 165 milyon
dolara satılan bu yer 546 milyon dolara satıldı ve alan kişiler de daha önce
İstanbul Anadolu Yakası ve Toros EDAŞ ihalelerini alıp da taahhütlerini yerine
getirmediler ve teminatları irat kaydedildi. Bir de yani…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Genç, teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, elektrik dağıtım şirketlerinden halk
şikâyetçi. Kimi kime şikâyet edeceğimizi bilmiyoruz. Hiç değilse hakem olarak,
halkın ulaşabileceği, her dağıtım şirketine bir TEDAŞ görevlisi görevlendirmeyi
uygun görür müsünüz? Hiç değilse halk açsın TEDAŞ’a… O bölgedeki o kurumda, o
dağıtım bölgesinde bir TEDAŞ yetkilisi olsun, en azından halkın derdini
dinlesin. Ben yine söylüyorum: Millet TEDAŞ’ı mumla arıyor. Bu açıdan,
yeterince denetlenmiyor. Denetlenmediği için de en azından daha önce bu işi
yapan ve bilen bir TEDAŞ yetkilisinin dağıtım şirketlerinde en azından bir
hakem olarak görev alması halk açısından uygun olacaktır. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; öncelikle, bu kayıp kaçak oranlarıyla alakalı hususta, bölgelere,
illere göre yılların dağılımı var ama bir şey dikkatlerden kaçıyor. Biz yüzde
25’ler civarında bir kayıp kaçak oranından aldık. Ben şimdi başka bir iktidarın
yaptığından, yapmadığından dem vurmadan yalnızca kendi yaptıklarımla alakalı
konuşuyorum ama…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Yüzde 65 kayıp kaçaklar var.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Şimdi, ortalama yüzde 25’ler civarında olan Türkiye'nin kayıp kaçak
oranlarını 2002 yılında aldık. Biz -onu açıkça ifade ettim konuşmamda- Dicle
bölgesi yani Urfa, Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Batman’daki kayıp kaçak
oranlarını ve Van Gölü çevresindeki gerek depreme dayalı gerekse depremden
önce… Yalnızca depremi söyleyerek bu konuyu izah etmemiz tek başına doğru
olmaz. Ama şunu ifade edeyim: Bu iki bölgeyi çıktığımızda Türkiye'nin kayıp
kaçak oranları Avrupa Birliğinin ortalama kayıp kaçak oranlarından daha
düşüktür yani Türkiye şu anda genel stratejileri ve politikaları çerçevesinde
doğru bir iş yapıyor ama o iki bölgeyi ayrıca incelemek lazım.
Mesela
bunların arasında, şu anda, 2011 yılında; Akdeniz yüzde 8,47, Akedaş yüzde 8,17
-özelde bu- Aras -aynı şekilde bahsettiğim 3 dağıtım yerinden 1 tanesi- yüzde
25’lerde, Aydem yüzde 8,41’lerde, kamu olarak Ayedaş yüzde 6,91’lerde, Başkent
yüzde 9,17’lerde, Boğaziçi yüzde 10,76’larda -Alim Bey’in biraz önceki sorusuna
da cevaben söylüyorum- Çamlıbel yüzde 9,20’lerde, Çoruh yüzde 10,6’larda, evet,
Dicle bölgesi yüzde 71 küsur, yüzde 72’lerde, Fırat yüzde 10,39’larda, Gediz
yüzde 8,10’da, Kayseri yüzde 7,20’de 2011’de,
Meram yüzde 9,55’lerde, Osmangazi yüzde 7,14’lerde, SEDAŞ yüzde 7,52’lerde,
Toroslar yüzde 11,8’de, Trakya yüzde 7,76’larda, Uludağ yüzde 9,46’larda,
Vangölü yüzde 52’lerde. Bakın 2 tane bölgenin ortalaması komple Türkiye’yi 3,5-4 puan civarında geri çekiyor. Yeşilırmak
yüzde 7,81’lerde. 21 tane bölgeyi söyledim.
Şimdi,
arkadaşlar, biz bu bölgedeki özelleştirmeleri bu yıl içerisinde, inşallah,
tamamlayacağız ve mutlaka bunu nihayetlendirmemiz lazım. Ve Alim Bey diyor ki:
“Siz bu hedefleri tutturabilecek misiniz?” Bizim, 19 bölgedeki yaptığımız
işlemlerde yüzde 95’ler, yüzde 96’lar civarında biz hedeflerimizi tutturduk, şu
anda da tutturduk ama o 2 bölgeye çok farklı gerekçelerle beraber ayrıca
yüklenmemiz gerekiyor. Ben gittim bölgede toplantı yaptım. Bütün bölgesel
televizyonlarda canlı yayında “Arkadaşlar, bakın, lütfen bunu yapmayın. Biz
tarlalarınızda ‘Ekin vardı, ürün vardı, hasat yapamadık.’ dedirtmeyiz. Lütfen,
o tarlalarınızı ekmeyin.” dedik, canlı yayında söyledik. Biz, şu veya bu
gerekçeyle kendini nasıl makul görüyorsa bunu makul görmediğimizi, kayıp kaçak
oranlarını doğru bulmadığımızı ve onların da kendilerinin bunu aslında
istemediğini bu cümlelerle aktardık. Şimdi, Türkiye’de 18-19 tane bölgede siz
bunu sağlıyorsunuz, 2 tane bölgeden dolayı “Acaba kayıp kaçak oranlarını
tutturamayacak mıyız?” diyoruz. Türkiye kayıp kaçak oranlarını tutturur 18-19
bölgede olduğu gibi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, biz su işini biraz önce… Ben özellikle tabii ona
bakacağım yani bizzat yerine de, Artvin’e 2 defa gittim ama bir kez daha sırf
bu vesileyle gitmek istiyorum. Orman ve Su İşleri Bakanımla da bunu ayrıca
konuşacağım. O aynı havzada 12 tane barajdan 11’ine itiraz yok ama 1 tanesine
itiraz var. O zaman oradaki vatandaşımız bunu bir gerekçeyle yapıyor yani o
gerekçesini iyi anlamam ve bunu iyi tespit etmem lazım. Eğer tamamına karşı çıkıyor
olsaydı onu çok doğru bulmazdık ama bir kısmına, önemli bir kısmına karşı
çıkmıyor da yalnızca 1 tanesine karşı çıkıyorsa tabii ki onu da dikkate almamız
lazım.
TETAŞ’ın
indirim yapmasıyla alakalı husus da: 2011’de TETAŞ ve EÜAŞ normalde ikili
sözleşmelerle beraber bunu satıyordu. 2012’de sadece TETAŞ ikili sözleşme yaptı
ve tüketici ortalama fiyatının değişmemesi için TETAŞ VE EÜAŞ ortalaması bir
rakam belirlendi. Bunlar kurumların kendi içerisinde yaptıkları bir
düzenlemeyle alakalı hususlardır.
Şimdi,
Mevlüt Bey’in konusuyla alakalı: Biz, şu ana kadar denetlemelerle alakalı
hususta bir değişiklik yapıyoruz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bu
yetkiyi aldık ve TEDAŞ’ın da, EPDK’nın da, Enerji Bakanlığının yetkili
elemanlarının da belki de kısmen hizmet alımıyla beraber dörtlü bir denetim
yapacağız. Şu ana kadar, bakın, biz yüzde 25’lerden bu noktaya getirmişiz daha
fazlasını da yapabilecek durumdayız, yani 10 puan düşüren bir yapı, bunu 5 puan
daha düşürür; hedefimiz bu.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Yüzde 20’den düşürmüşsünüz, yüzde 25’ten değil.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ
(Kayseri) – Ve bunlarla alakalı
sıkıntının da ben kalmayacağına inanıyorum.
Diğer bir
konu: Arkadaşlar, şimdi “Su sayaçları takılmasın.” diyoruz. Şimdi buradaki
arkadaşlarımız konuşma yaptılar. Peki, o zaman bu bir tenakuz değil mi?
“Elektrik sayaçlarında lütfen o olmayanları tespit edin.” diyoruz haklı olarak,
haklı gerekçelerle ama bu sefer “Suda bunu yapmayın.” diyoruz. İşte hemen yanı
başındaki tarladaki şunu söylüyor: “Ben -tabirimi mazur görün- hoyratça
kullanmıyorum, layüsel bir şekilde bunu kullanmıyorum ama kullananları
görüyorum, o zaman benim farkım ne?” diyor. Devlet suyu parasız, elektriği
parayla satıyor. Ya bunu sayaca bağlıyor olmasının arkasında hep beraber duruyor olmamız lazım değil mi? Yani
adaletsizliği önlemek istiyoruz, bu bizim doğru bir, haklı bir gerekçemiz. O
açıdan, ben bunun da tekrar zihnimizde bir değerlendirilmesi gerektiğini
söylüyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım, süreniz çok geçti, çok teşekkür ediyorum.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Tamam, teşekkür ediyorum.
Sayın
Vural’ın konusuna da bir sonrakinde değineceğim o zaman.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum. Artvin’e bekliyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Madde üzerinde dokuz önerge vardır ancak İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre her
madde üzerinde milletvekillerince sadece yedi önerge verilebilmektedir. Her
siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı
saklıdır.
Bu
hükümler çerçevesinde, önce, geliş sırasına göre ilk yedi önergeyi okutacağım;
sonra, bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı
gerekçeyle Adalet ve Kalkınma Partisiyle Cumhuriyet Halk Partisi gruplarına
mensup milletvekillerinin verdiği iki önerge işleme alınmamaktadır.
Şimdi,
önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun değiştirilen geçici 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“Kurum tarafından” ibaresinin “Kurumca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Nurdan
Şanlı
Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun değiştirilen geçici 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“Kurum tarafından” ibaresinin “Kurumca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Adem
Tatlı
Giresun
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun değiştirilen geçici 9’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“Kurum tarafından” ibaresinin “Kurumca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Recep
Özel
Isparta
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun değiştirilen geçici 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“Kurum tarafından” ibaresinin “Kurumca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Ali
Aşlık
İzmir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Sarıbaş Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Çanakkale İstanbul
Madde 2 –
4628 sayılı Kanunun geçici 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Geçici
Madde 9 - Düzenlemeye tâbi tarifeler üzerinden elektrik enerjisi satın alan
tüketicileri, dağıtım bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan
fiyat farklılıklarından kısmen veya tamamen koruyacak şekilde tesis edilmiş ve
uygulamaya ilişkin konuları Kurum tarafından hazırlanan tebliğ ile düzenlenmiş
fiyat eşitleme mekanizması 31/12/2015 tarihine kadar uygulanır. Bütün kamu ve
özel dağıtım şirketleri ile 3 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (3)
numaralı alt bendi uyarınca kurulan perakende satış şirketleri fiyat eşitleme
mekanizması içerisinde yer alır.
31/12/2015
tarihine kadar ulusal tarife uygulamasının gerekleri esas alınır ve ulusal
tarifede çapraz sübvansiyon uygulanır. Ulusal tarife Kurumca hazırlanır ve
Kurul onayıyla yürürlüğe girer. 31/12/2015 tarihine kadar tüm hesaplar ilgili
mevzuata göre ayrıştırılarak tutulur.
Bu madde
kapsamındaki sürelerin beş yıla kadar uzatılmasına Bakanlar Kurulu
yetkilidir."
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı
ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Lütfü Türkkan Necati Özensoy
Manisa Kocaeli Bursa
Muharrem Varlı Mustafa Kalaycı Emin Haluk Ayhan
Adana Konya
Denizli
Mehmet Erdoğan
Muğla
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
İdris Baluken Pervin Buldan Erol Dora
Bingöl Iğdır Mardin
Hüsamettin Zenderlioğlu Hasip Kaplan
Bitlis Şırnak
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki önergelere Sayın Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
ENERJİ ve
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 393
sıra sayılı Tasarı’nın 2'nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını içeren
önergemiz ile ilgili söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Öncelikle
bu madde ile yapılan düzenleme usul bakımından kanun tekniğine uygun değildir
zira kanun hükmü EPDK tarafından çıkarılan tebliğe tabi kılınmakta,
dolayısıyla, tebliğ kanunun önüne geçmekte, EPDK kanun koyucu konumuna
getirilmektedir. Anayasa'ya aykırı bu sakat düzenlemenin mutlaka düzeltilmesi
gerekmektedir.
Bu
düzenlemeyle fiyat eşitleme mekanizmasının ve ulusal tarifede çapraz
sübvansiyonun 31/12/2015 tarihine kadar uygulanması ve Bakanlar Kuruluna da bu
süreyi beş yıl uzatma yetkisi verilmesi, kayıp kaçak maliyetinin haksız bir
şekilde tüketiciye ödettirilmesi uygulamasının sekiz yıl daha sürdürülmesi
anlamına gelmektedir.
Birileri
elektriği kaçak kullanmakta, bunun faturasını masum vatandaş ödemektedir. Başkasının
yaptığı hırsızlığın maliyetini neden vatandaşa ödettiriyorsunuz? Vatandaştan
kullanmadığı elektriğin parasını hangi hakla alıyorsunuz? Bu uygulama hak ve
nesafet ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Gerekçe ne? Aman şirketler zarar etmesin,
şirketler batmasın! AKP Hükûmeti şirketlere, holdinglere, patronlara,
yandaşlara gelince her türlü kolaylığı sağlıyor, anında kanun çıkarıyor ama
çalışana, emekliye, esnafa ve çiftçiye gelince sırtını dönüyor.
Bakınız,
bu kanuna bir madde ilavesi için Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerge
verdik ama işleme alınmayacağı söylendi. Sayın Bakan, sizin bakanlığınızla
ilgili değil ama Hükûmetin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çözmesi gereken bir
konu ve aciliyeti söz konusu.
Önergenin
içeriğini açıklayacağım. Tasarıya dâhil edilmesi için vicdanlarınıza
sesleneceğim.
Konu
-biraz önce de arkadaşlarım gündeme getirdi- yer altı kuyularına ölçüm cihazı
kurulması zorunluluğu ve çiftçiye dekarda 200 ton su kotası getirilmesidir. 167
sayılı Kanun’la öngörülen süre 25 Ocak 2013 tarihinde sona ermektedir. Bu
tarihe kadar kuyularına ölçüm cihazı kurmayanların belgeleri iptal edilecek ve
kuyuları, masrafları da sahiplerine ödettirilerek kapatılacak. Ayrıca idari
para cezası da var.
Sayın
Bakan, bu durum kaçak elektrik kullanımıyla tıpatıp aynı değil. Burada
henüz şartlar oluşmadı. Bu uygulama
çiftçiler açısından büyük mağduriyete neden olacaktır. Ölçüm cihazlarının
maliyeti bile çiftçilere önemli bir mali
yük getirmektedir. Bu uygulamayla birlikte çiftçinin ektiği tarlasında kalacak,
ülke tarımına çok büyük zararlar verilecektir. Bu uygulama için henüz şartlar
oluşmamıştır. O nedenle kanundaki sürenin uzatılması için Milliyetçi Hareket
Partisi olarak kanun teklifi verdik, önerge verdik. Umarım çiftçinin hâlini
dikkate alarak tasarıya bu önergenin eklenmesi için desteklerinizi
esirgemezsiniz.
Suya 200
ton kota geliyor. Sebep, israfı önleme, tasarruf. Bu uygulama ile buğday eken
bir çiftçi ektiği alanın yüzde 40'nı, ayçiçeği ve fasulye eken yüzde 35'ini,
şeker pancarı ve mısır eken yüzde 30'unu, yonca eken bir çiftçi de ancak yüzde
20'sini ekebilecek. Peki çiftçi bu miktar su ile mahsulü nasıl yetiştirecek?
Her türlü mahsulü ithal mi edeceksiniz? Ya hayvancılık ne olacak? Çok su
tüketen mısır, yonca, yem bitkileri nasıl yetiştirilecek? “Düşündüğün şeye bak,
zaten hayvan ithal ediyoruz.” mu diyeceksiniz. “Pancar da çok su tüketiyor.
Şeker fabrikaları da kapansın, pancar üretmeyin.” mi diyorsunuz? Çiftçi ne
olacak peki? Tabii, AKP Hükûmetine göre çiftçi anasını da alıp gidecek. Çiftçi
artık anasını bile alıp gidemiyor çünkü AKP Hükûmeti çiftçide takat
bırakmamıştır.
Bir tarım
şehri olan Konya’da çiftçi ve köylü perişan durumdadır. Cihanbeyli ilçemizden
hemşerilerim diyor ki: “Çiftçinin durumuna iyi diyen Tarım Bakanı buraya bir
gelsin, kendisine istediği kadar yeri bedava kiraya verelim, gelsin çiftçilik
yapsın da bizim hâlimizden anlasın, gerçekleri görsün, yaşasın.” diyorlar. Bu
arada, buğday priminin hâlâ neden ödenmediğini soruyorlar.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Kalaycı, teşekkür ediyorum.
Diğer
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye'de
elektrik dağıtım hatlarının yenilenmesine dönük yatırımlar özellikle Güneydoğu
Anadolu illerinde yeterli düzeyde yapılmamıştır. Bu dağıtım altyapılarının
yenilenememesi neticesinde ortaya çıkan kayıp elektrik miktarı diğer bölgelere
göre daha yüksek düzeyde gerçekleşmektedir. Elektrik dağıtımının özelleştirmeye
başlamasıyla, şirketlerin maliyet bazlı fatura düzenlemeleri sonucunda oldukça
adaletsiz bir tablo ortaya çıkmış ve bu yönlü uygulamalar mahkeme kararlarınca
iptal edilmiştir. Kayıp miktarları özellikle altyapı yatırımlarının yetersiz
olmasından kaynaklanırken, bu kaybın ulusal düzeye yansıtılması haksız
spekülasyonlara neden olmuştur. Tasarının 2 nci maddesiyle ulusal tarife
uygulaması getirilmektedir. Ancak bu yaklaşım sadece özelleştirmelerin daha da
cazip hâle getirilmesini sağlayacağı gibi altyapı yatırımlarına ilişkin bir
teşviki içermemektedir. Oysa bugün özellikle Güneydoğu illerinin en büyük
problemi sürekli yaşanan elektrik kesintileridir. Bu değişiklik ile, sadece
sermaye lehine yapılan düzenlemenin kamu çıkarını önceleyen bir yeni
düzenlemeye evrilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali
Sarıbaş (Çanakkale) ve arkadaşları
Madde 2- 4628 sayılı Kanunun geçici 9 uncu maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“geçici Madde 9- Düzenlemeye tâbi
tarifeler üzerinden elektrik enerjisi satın alan tüketicileri, dağıtım
bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan fiyat
farklılıklarından kısmen veya tamamen koruyacak şekilde tesis edilmiş ve
uygulamaya ilişkin konuları Kurum tarafından hazırlanan tebliğ ile düzenlenmiş
fiyat eşitleme mekanizması 31/12/2015 tarihine kadar uygulanır. Bütün kamu ve
özel dağıtım şirketleri ile 3 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (3)
numaralı alt bendi uyarınca kurulan perakende satış şirketleri Fiyat eşitleme
mekanizması içerisinde yer alır.
31/12/2015
tarihine kadar ulusal tarife uygulamasının gerekleri esas alınır ve ulusal
tarifede çapraz sübvansiyon uygulanır. Ulusal tarife Kurumca hazırlanır ve
Kurul onayıyla yürürlüğe girer. 31/12/2015 tarihine kadar tüm hesaplar ilgili
mevzuata göre ayrıştırılarak tutulur.
Bu madde
kapsamındaki sürelerin beş yıla kadar uzatılmasına Bakanlar Kurulu
yetkilidir."
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
–Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu, gerekçe mi, kim konuşacak?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Sarıbaş efendim.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğum
değişiklik önergesi üzerine konuşma aldım.
Şimdi,
enerjiyle ilgili gerçekte AKP’nin son on yılına biraz bakmak gerektiğine
inanıyorum. Son on yılda Türkiye'nin enerji talebi yüzde 42’ye yakın bir oranda
büyümesine karşın, artan enerji fiyatları nedeniyle Türkiye'nin enerji
kaynakları ithalatı için ödediği para yüzde 548,9 arttı. 2001’de 8,3 milyar
dolar olan Türkiye'nin enerji ithalatı 2011’de 54,1 milyar doları buldu.
Türkiye'nin net enerji ithalat faturası yüzde 502,07 oranında artarak 48 milyar
dolara yaklaştı. Türkiye'nin 2011 yılındaki 105 milyar dolarlık rekor dış
ticaret açığının yüzde 44,9’unu enerji ticaretinde verilen açık oluşturuyor.
Ülkemizin yıllık 140 milyar kilovatsaat elektrik üretebilecek bir hidroelektrik
santral potansiyeli varken bu potansiyelin yüzde 40’a yakını devreye alınmış
durumda. Akarsuların havayı ve tarlayı cebri borularla ve onlarca
regülatörlerle kısıtlayarak üç beş yandaşı zengin etmek gibi bir kaderi yoktur.
Devreye alınmamış hidroelektrik potansiyelimiz 100 milyar kilovatsaat, rüzgâr 120
milyar kilovatsaat, güneş 380 milyar kilovatsaat, jeotermal 12 milyar
kilovatsaat, biyokütle 35 milyar kilovatsaatlik katkı sunmayı beklemektedir.
Kırılgan, pahalı ve bağımlı bir enerjiden çok bunlara yönelmemiz gerekiyor.
Yaklaşık
on yıl önce AKP Hükûmeti iktidar olduğunda yüzde 66,9 olan dışa bağımlılık
yüzde 72,04’e yükselirken, elektrik fiyatları da yüzde 105,02; kömür yüzde
164,5; doğal gaz fiyatı da yüzde 49,4 artış göstermiştir.
Değerli
milletvekilleri, burada şunu söylemeye çalışmakta çok fayda var. Öncelikle,
Türkiye'de en kolay yöntem fiyat artırmaktır ama görüyoruz ki dünyada kayıp
kaçaklar yüzde 2 ve yüzde 4 olarak kabul edilirken bizde 2008’de yüzde 14,
yüzde 15 olan kaçak 2012’de yüzde 17, yüzde 18’e yükselmiştir. Öncelikle yüzde
2 ve yüzde 4. Özellikle maliyetin ve fiyatların aşağıya çekilmesinin ve
özellikle her termik santralin, her üretimin doğayı yok edebileceği, doğal
kaynaklarımızı yok edebileceği bir varsayımla bu tedbir niye alınmıyor? On
yıldır çok kolay yöntemlere kaçıyoruz. Nedir? Ver, yap-işlet modeli. Bu model
içerisinde… Sormak istiyorum Sayın Bakana, Çanakkale’de örneğin her önüne
gelene diyorsunuz ki “Arazinizi satın alın, bana müracaat edin. Halkı ikna
edin, santral kurmaya izin vereceğiz.” Bunun kriteri yok mudur? Bu değer emisyonu
yok mu ülkenin? Bu ülkede Çanakkale’nin Kazdağları, bu ülkede Biga Ovası’nın
meyveleri, bu ülkede peynirin, sütün, hayvancılığın olduğu bir bölgeye sonsuz
bir şekilde, emisyon hacmini geçmesine rağmen, o bölgede nasıl kriterle bu
kadar bol termik santral verebiliyorsunuz? Türkiye’nin şu anda kurulmuş tek
bir… -Bizim Çanakkale’deki Çan ilçesinde- termik santrali emisyon hacmini tek
başına doldururken özel sektöre -bunun 10 katı şeklinde bitirilmiş var- ve daha
fazla yani bunun 10 katı daha verilmek üzere, izin verilmek üzere müracaatları
var. Bunun kıstası nedir? Türkiye’de herkesin, bol şekilde enerji piyasasına
bütün şirketlerin yönelmesinin amacı, burada hepsinin başında dört madde
vardır, bu da kârlılıktır. Herkes de enerji piyasasına yöneliyor, herkes Enerji
Bakanlığının kapısında.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) – Soruyorum: Şu anda özelleştirme kapsamında olan Çan dâhil,
Sivas dâhil, altı aydır işletilmezken özel sektörden niye elektrik alıyoruz?
Çok
değerli arkadaşlar, bu vesileyle bu konuda, enerji politikalarında AKP’nin
sınıfta kaldığını belirtmek istiyorum, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi
okutacağım dört önerge aynı mahiyette bulunduğundan, önergeleri birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun değiştirilen geçici 9’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“Kurum tarafından” ibaresinin “Kurumca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Nurdan
Şanlı
Ankara
Aynı
mahiyetteki diğer önergelerin imza sahipleri:
Adem Tatlı
Giresun
Recep Özel
Isparta
Ali Aşlık
İzmir
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kay-seri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAYLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Hepsinin gerekçesini…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yazım tekniğine uygun olarak düzeltilmiştir.
Önergeleri
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…2’nci madde kabul
edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
4628 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesinin birinci fıkrası-nın (c) bendinde
yer alan “31/12/2012” ibaresi “31/12/2015” olarak değiştirilmiş ve aynı bende
aşağıdaki cümle eklenmiştir. “Bu bent kapsamındaki sürenin beş yıla kadar
uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir.”
BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç…
Sayın
Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı, Enerji Piyasası Kanunu’nda,
Elektrik Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapılması ve Özel Tüketim Vergisi
Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifinin 3’üncü maddesi
üzerinde söz aldım.
Bu
maddenin özü şöyle: “4628 sayılı Kanunun geçici 14’üncü madde-sinin birinci
fıkrasının (c) bendinde yer alan
“31/12/2012” ibaresi “31/12/2015” olarak değiştirilmiş ve aynı bende
aşağıdaki cümle eklenmiştir: “Bu bent kapsamında sürenin beş yıla kadar
uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir.”
Şimdi,
4628 sayılı Kanun’un Geçici 14’üncü maddesinin (c) fıkrası şu: “31/12/2012
tarihine kadar işlemeye girecek üretim ve otoprodüktör lisansı sahibi tüzel
kişilere aşağıdaki teşvikler sağlanır:
1) Üretim
tesislerinin, işletmeye giriş tarihinden itibaren beş yıl süreyle iletim
sistemi sistem kullanım bedellerinden yüzde elli indirim yapılır.
2) Üretim
tesislerinin yatırım döneminde, üretim tesisleriyle ilgili yapılan işlemler ve
düzenlemeler damga vergisi ve harçtan müstesnadır.”
Şimdi,
değerli milletvekilleri, aslında tabii, böyle eften püften birtakım kanunlar
getiriyorlar. Bu kanunlarla ne kastedildiği de belli değil. Zaten yetersiz bir
Bakanlar Kurulu, yetersiz bir Hükûmet, burada söylenen sözlerin hiçbirisine
cevap vermiyorlar. Dolayısıyla aslında yani Türkiye, bir kaos, gerçekten çok yetersiz, ülkenin geleceğini
karanlıklara getiren siyasi bir kadroyla karşı karşıya. Böyle bir kadroya karşı
mücadele etmek de çok zor.
Şimdi,
arkadaşlar, geçen dönem bakın, elektrik fiyatlarına, tüketici fiyatlarına yüzde
32 nispetinde zam yapıldı, doğal gaz fiyatlarına zam yapıldı yüzde 18
civarında. Şimdi, bu sene enflasyon rakamları açıklandı, yüzde 6. Yahu, böyle
bir mantıksızlık olur mu? Yani devletin bir kurumunda AKP’yle beraber hiçbir
güvenlik bırakılmamış. Sen elektrikte yüzde 32 yapacaksın, doğal gazda,
petrolde bu zamları yapacaksın, ondan sonra da enflasyon yüzde 6 olacak. Bu
hangi mantık, hangi akıl, hangi vicdan sahibinin kabul edeceği bir gerçek? Bir
defa, bunlar doğru değil.
Yine,
tabii, AKP’nin belirli şirketleri var, dağıtım şirketleri. Bu dağıtım
şirketlerinin, bazılarına verilirken kasalarında trilyonlarca lira para vardı
arkadaşlar, trilyonlarca lira para vardı dağıtım şirketlerinde. Bu dağıtım
şirketlerinin kasalarındaki trilyonlarca lira, devlet almadı, o dağıtım
şirketlerine verdi.
Yine,
geçen dönem, elektriği satan TEDAŞ kurumu yüzde 14,8 elektrik satış fiyatında
tenzilat yaptı. Normal olarak bu yapılan tenzilatın tüketiciye intikali
gerekirdi, değil mi? Etmiyor. Kimde kalıyor? Dağıtıcı firmalarda kalıyor.
Dağıtıcı firmalar kim? Kendilerinin adamları.
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, 2011 yılında 74,5 milyar kilovatsaat elektrik tüketilmiş.
Bunda kilovat başına 3,7 kuruş tenzilat yapıldı. Bunun parasal değeri ne
biliyor musunuz? 2,3 katrilyon lira. 2,3 katrilyon lira kimin cebine gitti?
Vatandaş ödüyor bir yandan, faturalar kabarık geliyor, ondan sonra da birtakım
dağıtıcı firmaların cebine gitti çünkü dağıtıcı firmalarla AKP’nin yakın
ilişkileri var.
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, şurada, Akdeniz EDAŞ firması, 7/12/2010 tarihinde Park
Holding’e -ihale yapıldı- 1 milyar 165 milyon dolara verildi. Arkasından,
biliyorsunuz, bu yıl içinde bu tenzilatlar yapıldı, işte TEDAŞ satış
fiyatlarını düşürdü. Bir de güven... Efendim, büyük bir... Çıktılar “Biz, işte…
Türkiye çok güvenilir bir ekonomi oldu.” dediler, “İşte uluslararası düzeyde
bizim itibarımız yükseldi.” Dolayısıyla sıcak para gelmesi gerekirken, bu
şekilde 1 milyar 165 milyon dolara Park Holding’e -2 kişi daha var da onları
söylemiyorum- satılan bu Akdeniz EDAŞ, sonradan, bu sene, 546 milyon dolara
Kolin-Cengiz ve Limak şirketlerine satıldı. Peki, bir sene önce bu kadar büyük
bir firmaya sattınız bunları. Sonra bu Kolin -Limak da Torosları almış,
İstanbul Anadolu Yakası’ndaki dağıtım şirketlerini almış, paralarını
ödememişler, teminatları da irat kaydedilmiş. Peki, nasıl oluyor da yani bu
firmalara tekrar aynı şeyleri veriyorsunuz? Yani görüyorsunuz ki arkadaşlar, ne
kadar kayırmacı bir zihniyetle hareket edildiğini.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, ben biraz önce sordum, tabii, Taner Bey cevap
vermiyor, ya yetersiz ya bilgisi yok. Şimdi, uçağa atladı Kuzey Irak’a gitti, uçağını
indirmediler oraya, geri geldi, Kayseri’ye gitti. Bakın, bu hareket Türkiye
Cumhuriyeti devletine yapılan bu hareket, Türk ordusunun başına çuval
geçirilmesi kadar Türkiye Cumhuriyeti devletine yapılan bir hakaret. Şimdi,
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanının uçağı bir devlete
gidecek ve o devlet o uçağı indirmeyecek, bunun sebebi ne? O devlet, o uçağı…
Şimdi,
bakın, Tayyip Bey son zamanlarda bir açılıma girdi. Ben onu şuna bağladım:
Şimdi, bu olayları hep birbirine bağlarsanız, öyle görünüyor ki Barzani ile
Maliki savaşa girecek. Şimdi, Amerika da diyor ki Tayyip’e: “Yahu, sen
Barzani’nin yanında savaşa gir, ondan sonra ben Kuzey Irak’taki petrolleri sana
kullandıracağım.” Bu, tabii bir hayal mahsulü ama tabii Tayyip Bey Obama’nın
sözünden çıkmadığı için buna güveniyor ama tabii Türkiye için de çok büyük
bedel bir olduğunu… Ben bu son zamandaki açılımların maçılımların bundan
kaynaklandığına inanıyorum çünkü karşımızda ciddi bir iktidar yok, ciddi bir
siyasi kadro yok, kimin ne yaptığı belli değil. Yani sen Enerji Bakanı olarak
Erbil’e gidiyorsan niye Bağdat’a gitmiyorsun da Erbil’e gidiyorsun? Bu normal
olarak bir devlet politikasında, bir devletin uçağı bir yere gittiği -yani siz
gittiğiniz- zaman oranın başkentine gider.
Sonra,
bizim bir kırmızı çizgilerimiz vardı, bu çizgilerimize göre Irak’ın bütününü
koruyorduk. Türkiye Cumhuriyeti devletinin uçağı eğer o ülkenin başkentine
değil de bağımsızlığını ilan etmek üzere olan başka bir bölgeye gidiyorsa demek
ki sen o kırmızı çizgilerinden vazgeçmişsin. Yani bunları anlamak için çok
fazla da akla, bilgiye ihtiyaç yok, yeter ki biraz normal teşekkül etmiş bir
akıl ve melekelere sahip olmak lazım.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, yani neresine dersek diyelim, hakikaten bu Enerji
Bakanlığı kadar ihalelerde yolsuzluk olan, kontrol dışı olan bir yer yok. Bütün
denetimler kaldırılmış. Hakikaten kime ne veriliyor, ne yapılıyor…
Arkadaşlar,
bakın, bir elektrik fiyatında kilovatsaatine 3,7 kuruş bir tenzilat bir senede,
yani 2011 yılında 2 katrilyon 300 trilyon lira fark ediyor. Yani ufak bir şeyde
ne kadar büyük bir rakam oynuyor. Sonra bu elektrik dağıtım şirketlerine bu
dağıtım yerlerini verdikleri zaman her tarafı sıfırlaştırdılar. Devletin
parasıyla getirdiler tesisleri yenilediler, işçilerin görevine son verdiler,
onları bazı yerlere atadılar, kıdem tazminatlarını ödediler, sıfırla onlara
devrettiler. Ayrıca da, tabii, bunların sözleşmelerini de incelediğiniz zaman,
bu kayıp ve kaçaklardan dolayı da onlara çok büyük de para veriyorsunuz devlet
olarak. Ama böyle bir sorumsuz bir hükûmet devletin parasını, vatandaşın
parasını getiriyor bunlara veriyor, ondan sonra elektrik fiyatları da arttıkça
artıyor, kontrol yok. Dolayısıyla böyle bir çıkmazla karşı karşıya kalıyoruz.
Bugün,
şimdi, Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada “Efendim, -Sayın Genel Başkanımıza
atfen diyor ki- şu şu şu kişiler için dedi ki ‘Bunlar gazeteci.’ Hâlbuki bunlar
katil.” diyor. Yahu bizim Genel Başkan öyle söylemedi ki.
Tayyip,
ben sana soruyorum peki: Ergün Poyraz, Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül’le
-Musa’nın çocukları- ilgili kitap yazdı.
Bu bir yazar mı, değil mi? Bu kişi sekiz yıldır içerde, sekiz yıldır. Neden
içerde? Hâlâ mahkemeye çıkmıyor. Peki, hanginizin vicdanı kabul ediyor? Bu
Ergün Poyraz sekiz senedir niye içerde kalıyor, hâlâ mahkemesi görülmemiş?
Neymiş? Efendim, Abdullah Gül’le Tayyip Erdoğan’ın şeceresini yazmış. Bunlar
efendim Musa’nın çocukları. Nereden geldiklerini yazmış. Yahu böyle bir
vicdandan yoksun bir iktidar grubu olur mu? Bunun günahını size sorarlar, yarın
öbür gün sorarlar. Yani bu kadar büyük bir vahşet.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla) – Birçok masum insanı içerde tutuyorsunuz, tehdit
yaratıyorsunuz.
Neyse
zamanımız yetmedi. Yine başka konuda konuşuruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık.
Sayın
Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde,
2012 yılı sonuna kadar enerji üretimi amacıyla yatırım yapmış kişilere verilen
teşviklerin 2015 yılına kadar uzatılmasıyla ilgili bir düzenlemeyi içeriyor.
Dolayısıyla bu hâliyle, tabii ki bu sektörün desteklenmesi adına, bunun yerinde
bir teklif olduğunu düşünüyoruz. Ancak Sayın Bakanın kanunla ilgili görüşlerini
açıklarken ifade ettiği gibi, Türkiye’nin bugün itibarıyla bir arz güvenliği
problemi olmadığını söyledi. Sayın Bakan, eğer arz güvenliği problemi olmamış
olsaydı 2008 yılında çıkardığınız ve 2012 yılı sonu itibarıyla bitmesi gereken
bu teşvikle ilgili düzenlemeyi bugün üç yıl daha uzatalım, arkasından bir beş
yıl daha Bakanlar Kuruluna yetki verelim demezdiniz. Bir defa bunu baştan
tespit etmemiz lazım. Türkiye’nin maalesef enerjide arz problemi devam
etmektedir ve bu problem her geçen gün daha da artmaktadır.
Diğer
taraftan yine Sayın Bakan, söz konusu kayıp kaçaklarla ilgili, işe başladığında
yüzde 25’ler düzeyinde olan kayıp kaçak oranını yüzde 17’lere düşürdüğünü ifade
etmiştir. Sayın Bakan, bu veriler sizin kurumunuzun verileri. İş başına
geldiğiniz 2002 yılında bu oran yüzde 20,9’dur yani yüzde 25 değildir. Aradaki
4,1 puanlık farkı eğer siz önemsemiyorsanız o zaman burada hiçbir şeyi
konuşmamızın bir anlamı yok. Dolayısıyla bu bilgiyi düzeltmemiz lazım. 2000
yılında yüzde 21,6, 2001 yılında yüzde 21,4, 2002 yılında yüzde 20,9, 2008
yılında –biraz önce Sayın Özensoy da ifade etti- yüzde 14,4’e kadar düşmüş ama
elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirme kapsamına alınmasıyla beraber
hızlıca artmaya başlamış.
O zaman
burada bir problem var Sayın Bakan, bu özelleştirmelerde bir sıkıntı var. Bu
sıkıntıyı iyi analiz etmemiz lazım. Bu sıkıntının temelinde biraz önce ifade
ettiğim ve sizin de samimiyetinize, iyi niyetinize inanarak cevabınızı
dinlediğim “Biz bu hedefleri tutturacağız.” sözünüzü “İnşallah tutar.” diye
cevaplıyorum. Fakat tutmayacağı açık. Eğer, siz, yüzde 20,9’la aldığınız değeri
on yıl sonra ancak 4 puan düşürebildiyseniz iki yıl içerisinde yüzde 17’den
yüzde 10’a 7 puan bu düşmez. Buna kimseyi inandıramazsınız. Gelin, gerçekçi
rakamları tartışalım, buna göre bu sektörü hep birlikte daha doğru
değerlendirelim. Bu düzeltmeyi yapmak zorundayım. Daha önce birçok yerde, hatta
kendi bakanlığınızın İnternet sitesinde de yayınlanan konuşma demeçlerinizde bu
yüzde 25’ler sözünü çok kullandınız ama bu doğru değil. Bunun doğrusu yüzde 21,
20,9. Dolayısıyla o 4 puanı paraya çevirdiğiniz zaman en az 8 milyar TL
tutuyor. Eğer, siz, 8 milyar TL’yi Türkiye için, bu sektör için az görüyorsanız
sözüm yok ama 8 milyar TL kazanmak için bu ülkenin nelerini sattığını hep
beraber görüyoruz. Bugün 4 milyar TL’ye övünerek özelleştirme rakamlarını
savunduğunuz Seyitömer Termik Santrali ve Kömür İşletmesinin iki yıllık
gelirine karşı peşkeş çektiğiniz özelleştirmeyi o zaman konuşmamanız lazım.
Dolayısıyla bu rakamları doğru konuşup yüce Meclisi doğru bilgilendirmek
hepimizin görevi, hele hele sayın bakanların çok daha önemli görevi. Hiçbir
rakamı yanıltarak veya tersten okuyarak kamuoyuna sunmamamız lazım.
Değerli
milletvekilleri, bu özelleştirmelerde bir sorun var. Bu sorunu iyi görmemiz
gerekiyor. Bakınız, Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ 2010 yılında 2,99 milyar TL’ye
özelleştirilemedi. Teklifler verildi, sonra vazgeçtiler. Aradan iki yıl geçti;
1,96 milyar TL’ye özelleştirildiği zaman bunu iyi bir özelleştirme olarak
kamuoyuna yansıtmaya çalışıyoruz. Bu doğru değil. Neden iki yılda bu sektörde 1
milyar dolardan daha fazla gerileme oldu, bunu iyi görmemiz lazım. İşte bunun
sebebi, dağıtım şirketlerine başkalarının kaçak kullandığı elektriği eşit
oranda yansıtmanızdır. Bu şekilde bu özelleştirmeleri doğru sonuçlandıramayız.
Bir diğer
konu: Hamitabat Elektrik Üretim Tesisini özelleştirmeye aldınız, ilk oradan
başladınız, sonuçlandıramadınız. Arkasından modeli değiştirdiniz ve üzülerek
dinledim, biraz önce kendi ilimin bir değerli milletvekili yeni bir modelden
bahsetmeye çalışıyor. Değerli Milletvekilim, bu sunmaya çalıştığınız model,
yakında, sizin de mensubu olduğunuz, ilçenizdeki yılların tesisinin
özelleştirilmesi modeli. Gelip de bunu burada “İyi şeyler yapıyoruz.” gibi
savunmanın bir anlamı yok. Sayın Bakan o tesisi ziyaret etti, hoş geldi,
sefalar getirdi, yılbaşı gecesi işçilerimizle beraber orada güzel bir akşam
geçirdi. Memnun olduğumu ifade etmek istiyorum ama o işçilerin feryadına cevap
vermedi, kulağını tıkadı. Sadece yönetimden bazı insanları grubuna alarak
onlarla çok şirin bir gece geçirdi ama asıl işçiler dışarıda, o tesise,
çalıştıkları tesise alınmadılar. Sayın Bakanım, siz de bunu biliyorsunuz.
Şimdi,
geliniz dürüstçe “Biz bu tesisi de yani Tunçbilek Termik Santralini ve Garp
Linyit İşletmelerini de… Seyitömer’de denediğimiz model tutarsa, eğer bize en
çok oy veren illerden birisi olan Kütahya, Muğla gibi tepkiyi göstermez de
burada bu özelleştirmeyi başarabilirsek arkasından sıraya Tunçbilek’i koyduk.”
deyiniz. Bunu bu Meclis kürsüsünden söylemek zorundayım. Kütahya bunu çok ciddi
bir tepkiyle karşılayacak Sayın Bakanım, bundan emin olabilirsiniz. Şu anda 3
bin kişi ayakta, orada çalışanlar yarınını düşünüyor. Bunların ailesiyle
beraber 15 bin, Kütahya esnafını da dikkate… 25 bin kişiyi, eğer yakın zamanda,
o Seyitömer dağlarında ekmek mücadelesinde beraber görürseniz şaşmayınız.
Tunçbilek’e gittiniz ama özelleştirme süreci devam ettiği için Seyitömer
işletmesine gitmediniz. Bu iki işletme arasında çok fazla kilometre yok, keşke
orayı da ziyaret etseydiniz ve doğruları Seyitömer’de çalışan insanlarımıza da
açıklayabilseydiniz ama açıklamadınız, gitmediniz, gitmemeyi tercih ettiniz.
Şimdi
Sayın Milletvekilime buradan sesleniyorum, göremiyorum ama eminim ki
tutanakları inceleyecektir: Sayın Milletvekilim, biraz önce bir modelden
bahsettiniz. Bu model, süslü laflarla, binlerce kişinin ekmek yediği tesisin
satışı modelidir. Şimdi, mayıs ayına kadar, benzer modelle Tunçbilek Termik Santrali’nin
ve GLİ kömür işletmesinin havzasıyla beraber satılacağı iddiaları Kütahya
kamuoyunda ve Bakanlık bürokratlarının ağzında dolaşmaktadır. Ben, Sayın
Bakanımdan, onun ağzından “Böyle bir model yok, satmayacağız.” veya
“Satacağız.” sözünü buradan duymak istiyorum.
Şimdi, bu
kayıp kaçakla ilgili konuya bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. Sayın Bakanım,
ulusal tarifeyle 75 milyona aynı günahı çektiremezsiniz. Osmangazi elektrik
dağıtım işletmesi, bugün, 21 dağıtım işletmesi arasında en düşük kayıp kaçak
oranının bulunduğu dağıtım işletmesi. Benim ilimin de bulunduğu bölgeyi
kapsıyor. Şimdi, benim ilimdeki bir vatandaşın elektriği kesildiği gün veya
elektrik ücretini ödemekte geciktiği gün, ertesi gün elektriği kesiliyor ama
Diyarbakır’da, Urfa’da, Siirt’te, Şırnak’ta, Van’da sayacı okuyan memurlar
oraya okuma için gidemiyor, siz de itiraf ettiniz. Eğer burada PKK terör örgütü
“Elektrik parasını ödemeyiniz.” diyorsa buna bir tedbir almamız lazım, buna bir
çözüm bulmamız lazım. Buranın kaçağını herkese yayarak ve faturalarda
gizleyerek bunu çözemeyiz. Buna, bu çözümü sizin bulmanız gerekiyor, hepimizin
bulması gerekiyor. Gelin, dürüstçe “Biz kömür dağıtmayacağız, o bölgedeki
vatandaşın elektrik parasını ödeyeceğiz.” deyin, daha dürüst bir davranış olur.
Ama faturaları gizleyerek, Ulusal Tarife’yi uzatarak bunu kamufle etmek, bu
ülkeye çok büyük bir haksızlıktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK
(Devamla) - Onun için bu kanundaki teşvikin uzatılmasını olumlu buluyoruz ama
-biraz sonra önergemiz gelecek- bunu yetersiz buluyoruz. Umarım daha da bu
konuyu destekleyecek oylarınızı verirsiniz.
Tekrar
hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı olsun diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Gruplar
adına 3’üncü madde üzerinde başka söz talebi yok.
Şahıslar
adına, Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber.
Buyurun
Sayın Berber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECAİ
BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra Sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, özellikle son yıllarda attığı adımlarla ithal
enerjiye alternatif projeler üretmekte ve bu alandaki gelişmelerle, özellikle
doğal gazın enerji üretimindeki payını azaltmaktadır. Bu kapsamda en yeni
gelişme olarak Tavşanlı’da, Soma’da, Seyitömer’de kömürden sentetik gaz üretimi
yapacak tesislerin kurulması da çok önemli bir adım olacaktır.
Bununla
birlikte, alternatif enerji kaynağı arayışlarının daha da artırılarak devam
etmesi gerekmektedir. Elektrik piyasasında yapılan düzenlemelerle, üretim,
dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin birbirinden ayrılması
öngörülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, sadece bu kanunun, elektrik piyasasının bazı maddelerini
burada görüşüyoruz. Önümüzdeki günlerde Enerji ve Sanayi Bakanlığının
Komisyonunda, esas enerji piyasasıyla, elektrik piyasasıyla ilgili bütün düzenlemeyi…
Esas kanun orada görüşülecek ve bu dediğimiz üretim, dağıtım ve perakende satış
aşamalarının ayrı ayrı faaliyetler olması hâlinde, piyasanın daha rekabetçi,
daha verimli bir şekilde, işlemesini sağlayacak bir Elektrik Piyasası Kanunu’na
yeni düzenlemelerle kavuşmuş olacağız.
Değerli
milletvekilleri, özel sektörün santrallerinin üretimdeki payı on yıl önce
sadece yüzde 24 idi, 2015 yılına kadar, Enerji Bakanlığımız, yapılan bu
çalışmalarla yüzde 75’lere kadar çıkarmak hedefindedir. Bunun için, bu husustaki
geçiş süreci, özellikle bu geçiş sürecinde yapılan düzenlemeler son derece
önemlidir. Bu geçiş sürecinde, İngiltere’de, enerji piyasasıyla ilgili kanunda
9 kez değişiklik yapılmıştır.
Öte
yandan, enerji üretim, dağıtım ve pazarlama şirketlerinin, özel sektörün
başarılı girişimleriyle maliyetlerin daha da aşağıya çekilmesine ve gerçek
anlamda rekabete dayalı ve verimli bir serbest piyasaya dönüştürülmesine katkı
sağlanmış olacak. Alternatif enerjiye ilişkin, Bakanlığımız her türlü desteği,
özellikle yenilenebilir enerjideki satın alma garantileriyle ve fiyatlarıyla
vermektedir. Rüzgârda, güneşte, jeotermalde on yıla varan geri alım garantileri
söz konusudur.
Enerji
Bakanlığının -özellikle Sayın Bakanımızdan burada yine duyduk- 2023 yılına
kadar, yerli linyit, taş kömürü, petrol ve doğal gaz potansiyelimizin tamamen
ortaya çıkarılması hedefine yönelik çalışmaları yoğun bir şekilde devam
ettirilmektedir. Sayın Bakanımızın, özellikle 17 bin megavata varan linyit
rezervimizin önümüzdeki günlerde ciddi şekilde realize edilmesi yönünde
girişimleri vardır. Bunlardan bir tanesini memnuniyetle burada ifade etmek
istiyorum ki, Soma’da, özel sektörün tamamen girişimiyle ve TKİ’nin elindeki
bir kömür sahası verilmek suretiyle, hem de kilovatsaat başına 4,67 kuruşluk
bir redevans payı ödenmek suretiyle, tamamen özel sektör eliyle kömürümüz
değerlendirilmekte ve minimum 450 megavatlık bir santral, bölgemiz, özellikle
Batı Anadolu’ya, enerji tüketiminin yoğun olduğu Batı Anadolu’ya kazandırılmış
olmaktadır.
Yeri gelmişken,
tabii, Bakanlığımızdan açıkçası, sadece kendisine ait, redevansla
işletilebilecek sahalar değil, aynı zamanda özel sektörün elindeki kömür
sahalarının da değerlendirilebilmesi adına mutlaka onların da, elektrik
üretiminde en yüksek maliyetli olan doğal gaz üretim maliyetlerinin altında bir
fiyatla alım garantisi verilmek suretiyle desteklenmesinin yerinde olacağını
düşünüyorum.
Bu
maddede getirilen, değerli arkadaşlar, söylendiği gibi sadece arz güvenliği
değil; eğer biz burada 31/12/2012’de biten teşvikleri uzatmazsak, buradan ilave
olarak gelecek özellikle iletim sistemindeki maliyetler, sonuçta elektrik
maliyetlerine ve sanayicimizin, nihai tüketicimizin maliyetlerine yansıyacak.
Dolayısıyla, bu, arz güvenliğinin ötesinde bir maliyet sorunu. Dolayısıyla da
bu 3’üncü maddeyle yaptığımız değişiklikle önce 2015 yılına kadar bu teşvikleri
uzatıyoruz, daha sonra da –açıkçası- beş yıl daha Bakanlar Kuruluna bu konuda
yetki veriyoruz.
Sadece
iletim bedeli değil, aynı zamanda bu tesislerin -bundan sonra kurulacak olanlar
da dâhil- damga vergisi ve harçlardan istisna edilmesini de sağlamış oluyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu kanunun ben gerçekten çok acil ve önemli…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECAİ
BERBER (Devamla) - …olduğuna inanarak aynı zamanda, hem piyasamıza hem
milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Berber.
Şahsı
adına ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.
Sayın
Kalaycı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 393
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
9 Temmuz
2008 tarihli ve 5784 sayılı Kanun’la 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na
eklenen geçici 14’üncü maddede, 2012 yılının sonuna kadar işletmeye girecek
üretim ve otoprodüktör lisansı sahibi firmalara beş yıl süreyle iletim sistemi
sistem kullanım bedellerinden yüzde 50 indirim yapılması, yatırım döneminde
üretim tesisleriyle ilgili işlem ve kâğıtların damga vergisi ve harçtan istisna
tutulması hükme bağlanmıştır.
Bu
düzenlemeyle ilgili olarak AKP Hükûmeti tarafından sunulan gerekçede, artan
elektrik enerjisi talebinin karşılanması ve 2013 yılına kadar arz güvenliğinin
sağlanması amacıyla mevcut kapasitenin en üst düzeyde kullanılması ve gerekli
arz kapasitesinin yeterli bir yedekle oluşturulması için, üretim yatırımlarının
kolaylaştırılması amacıyla geçici bir dönem için üretim tesislerine teşvik
verilerek yatırımların kolaylaştırılması hususu belirtilmiştir. Ancak, bu
3’üncü maddesi ile 31/12/2012 tarihinde sona eren söz konusu muafiyet
uygulaması 31/12/2015 tarihine kadar uzatılmakta ve Bakanlar Kuruluna bu süreyi
beş yıla kadar uzatma yetkisi verilmektedir. Dolayısıyla, bu düzenleme, AKP
Hükûmetinin elektrik enerjisi arz açığının giderilmesi ve arz güvenliğinin
sağlanması konusunda öngördüğü hedeflere ulaşamadığını, başarısız ve öngörüsüz
olduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılında EPDK tarafından 31/12/2013 tarihine kadar iletim
sistemine bağlanacak güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesisleri için
trafo merkezleri bağlantı kapasiteleri ve lisans başvurusu için belirlenen
alanlar açıklanmıştır. Buna göre, 600 megavat toplam kapasitenin 92 megavatı
iki bölge hâlinde Konya iline verilmiştir.
Öte
yandan, 8 Eylül 2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı
ile de Konya ili Karapınar ilçesindeki 60 milyon metrekarelik alan Karapınar
Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi ilan edilmiştir. KOP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığının raporuna göre, Karapınar Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi için
ayrılan bu alan, 2013 yılı sonuna kadar tahsis edilen toplam 92 megavat GES
kurulu güç kapasitesinin 30 katı, 2.760 megavat elektrik enerjisi üretebilecek
büyüklüğe sahiptir. Bu itibarla, EPDK’nın Konya ili genelindeki alt bölgelere
dağınık bir şekilde, trafo merkezi bazında kotaları belli olmadan enerji
kapasite tahsisi yapması düzensiz, parçalı bir enerji üretimiyle sonuçlanacak;
iletim, dağıtım gibi altyapı sorunları ile ihtisaslaşma ve endüstri bölgeleri
mantığı dışında, ekonomik olmayan, her türlü arazide kurulmuş bir yapılanma
ortaya çıkacaktır. Bu durum, hayvancılık, tarımsal üretim ve çevreyi de olumsuz
yönde etkileyecektir.
GES
tahsisinde Konya ilinin ilk sırada yer almış olması, bölgemizin bir enerji
merkezi olması yolunda atılmış önemli bir adımdır. Ancak, ilimizdeki mera
alanlarının ve dolayısıyla tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin olumsuz
etkilenmemesi bakımından, GES yatırımlarında lisans verilen alanlar ile ilgili
sürecin iyi yönetilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, öncelikle enerji
ihtisas endüstri bölgesi ilan edilen yerlerdeki yatırım ve üretimler için özel
teşvikler uygulamaya konulmalıdır. Aksi takdirde, bölgenin bir anlamı
bulunmamaktadır. Sayın Bakan, Bakanlar Kurulu, Karapınar Enerji İhtisas
Bölgesi’ni laf olsun diye mi ilan etmiştir?
EPDK
tarafından Konya iline verilen kapasiteyi 30 kat artırsa bile, Karapınar
Endüstri Bölgesi’nde yeterli GES sahası mevcuttur. Getirilecek teşvik ve
yapılacak altyapıyla yatırım maliyetinin düşeceği, Karapınar ilçesi Enerji
İhtisas Bölgesi’nde bulunan 60 milyon metrekarelik alanda GES’lerin
kurulmasının daha uygun olacağı aşikârdır. Bu nedenle, bu aşamada enerji
ihtisas endüstri bölgesi ilan edilen Karapınar bölgesinde yatırımların
yoğunlaştırılmasında fayda görmekteyiz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kalaycı.
Sayın
milletvekilleri, 3’üncü madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız on dakika süreyle.
Sisteme
giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın
Işık…
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, amatör spor kulüpleri elektrik borçlarını ödeyemiyorlar. Örneğin
Erzincanspor bayağı bir sıkıntıda. Bunların affıyla ilgili de bir çalışma yapar
mısınız?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminde olan 341 sıra sayılı Kanun Tasarısı önümüzdeki
zaman dilimi içerisinde görüşülecek. Bu kapsamda, Avustralyalı firma Rio Tinto’nun, Eti Maden’in bor piyasasındaki
tek rakibi olduğu bilinmektedir ve 341 sıra sayılı Tasarı’nın Türkiye’nin bor
rezervlerini bu Rio Tinto’nun Avustralyalı bir yan firmasına on beş yıllığına
vermek için hazırlandığı yönünde iddialar bulunmaktadır. Bu iddialar doğru
mudur? Bor rezervlerinin kamu eliyle işletilmesinin yararları açıkken, özelleştirme
çalışmalarına başlanmasının anlamı, bor madeninin dünya sermayesini elinde
tutanlara sunulması anlamını taşımıyor mu?
Dünya bor
rezervlerinin yüzde 72’si ülkemizdedir. Önümüzdeki yıllarda dünya bor
piyasasını kontrol altına alabilmek bakımından ülkemiz çok avantajlıdır. Bu
avantaj söz konusuyken, bor rezervleriyle ilgili kamu tekeli neden kırılmak
istenmektedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Aslanoğlu…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, ilçe ismini size veririm. Ayda bir
suyumuz kesiliyor. Beş gün, 6 bin kişi susuz kalıyor. Ayda bir defa, her ay bir
hafta… İlçeyi satsan bu parayı ödeyemeyiz. Hiç değilse, yıllardır biriken
faizlerini silip bunu bir şekilde ödeme olanağına kavuşturur musunuz? Kurumsal
bir kişi… Bak, kişiden bahsetmiyorum Sayın Bakanım. Kurumsal bir yapı, satsanız
bu borcu ödeyemez. Her ay bir hafta susuz kalıyor. Gidiyorlar kesiyorlar
dağıtım şirketi, işte, 3-5 kuruş para götürüyorlar, açıyorlar ama borç, borç,
borç… Borç olmuş faizle bir milyon Sayın Bakanım. Hiç değilse, bu ilçenin –ilçe
adına konuşuyorum- faizlerini yeniden yapılandırıp en azından her hafta bu
insanları susuz bırakmayalım Sayın Bakan.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Kurt…
KAZIM
KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bu yasanın hazırlanmasının en büyük gerekçesi olarak “ortaya çıkan
masrafların tüketiciye yansımamasını temin” diyorsunuz. Bu konuda köylünün
sulama için kullandığı elektrik bedellerindeki masrafları da sıfıra indirmeyi
düşünmüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kurt.
Sayın
Acar…
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Antalya’da elektrikler sürekli kesiliyor. Özelleştirme kapsamında ciddi
yatırımların iletişim hatlarına yatırılmadığı görülmektedir. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz? Bu kadar çok elektrik kesintisi olması nedir? Bizzat yaşayarak
içindeyim, biliyorum, Döşemealtı dâhil olmak üzere.
İkincisi
de, Almanya şu anda elektriğinin yüzde 13’ünü rüzgârdan sağlıyor. On yıl içinde
bunu yüzde 21’e çıkartmayı amaçlıyorlar. Biz ise nükleer enerji santralleri
için milyarlarca dolar borçlanıyoruz. Ancak, güneş enerjisi ve rüzgâr
enerjisinden yararlanma konusunda başvuruların izinleri verilse de TEAŞ
üretilen elektriği nakletmede de zorluklar çıkartıyor. Bu nedenle üretici
firmalar yatırımlarından vazgeçiyorlar deniyor. Bu sorunu çözmeyi amaçlıyor
musunuz yoksa teknolojisi yabancı, işletmesi yabancı, yakıtları sorun olan
nükleer santrali yaptırmak uğruna öz kaynaklarımızı kullanmamakta ısrar mı
edeceksiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Alim Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Türkiye genelinde yaklaşık 3.500 civarında petrol istasyonuna -ki
bunların çoğu küçük istasyonlar- EPDK tarafından lisanslarının gecikmesi
nedeniyle ceza kesilmiş ve cezalar ciddi boyutlarda. Ancak, büyük petrol
dağıtım şirketlerine ise kesilen cezalar daha sonra aralarında yapılan anlaşma
sonucunda iptal edilmiş. Şimdi, bu 3.500 dolayındaki küçük petrol istasyonunun
cezasının diğerlerinde olduğu gibi kaldırılması yönünde bir çalışmanız olabilir
mi?
İkincisi
de, 30 Aralık 2012 tarihinde, Seyitömer Termik Santraline, özelleştirme süreci
devam ederken, bilindiği gibi, 113 kişi EÜAŞ bünyesinde işçi alınmıştır. Bu
nasıl değerlendirilir? Bir taraftan satıyorsunuz, diğer taraftan satılan
işletmeye yeni işçi aldınız. Bunu gerçekten vicdanınıza sığdırabiliyor musunuz?
Kaldı ki daha önceki işçi alımlarında hak sahiplerine kontenjan veriyordunuz,
bunu da yapmadınız.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın
Bakan, buyurun efendim.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sorusu
beş dakika olan bir konunun cevabını beş dakikada veremeyeceğim aşikârdır. Yani
“Niçin bu cevap verilmedi?” demesin lütfen arkadaşlar. Eğer sürem varsa yirmi
beş dakika da konuşabilirim ve önceki dönemlerden kalan soruları da
cevaplayarak bu süreyi iyi kullanmaya çalışacağım.
Değerli
arkadaşlar, hayır, şurada elektrik kullanılmıyor, burada kullanılmıyor falan
diyoruz ya, yaklaşık 28 milyar kilovatsaat civarında, bir yılda, Türkiye'nin
elektrik kullanımı arttı. Öyle bölgeler var ki yüzde 54 daha fazla elektrik
tüketiyor. Şimdi, bu elektriği o kullanmıyor, bu kullanmıyor, kim kullanıyor,
değil mi? Şimdi, bu, Türkiye'nin kurulu güçteki büyümesi son bir yılda yüzde
8,1’dir. Yani, 4.150 megavat biz kurulu güç devreye aldık. Şimdi, öyle bir
tablo oluşturulmaya çalışılıyor ki buna müsaade etmemiz gerçekten mümkün değil,
doğru değil ve bu da haksızlıktır. Yani şu anda, Türkiye, elektrik tüketimiyle
beraber büyüyor ve elektrik faturalarını ödeyenlerin sayısı -tamamen burada
ödeyemeyenlerin üzerine kurguladığımız için- daha fazladır diye düşünüyorum ve
bunların rakamlarını da verebilirim.
Arkadaşlar,
Türkiye’de 14.300 bayi var. Sayın Oktay Vural’ın da bir önceki sorusuyla
birleştirerek söyleyeyim. 20 Aralık 2004 tarihine kadar son başvuru tarihi olan
bu bayilerin… 20 Mayıs 2005 tarihinde lisans verilmiş olması lazımdı. Buradan,
zamanında lisansını alamayan bayileri kastederek söylüyorum yani lâyüsel bir
şekilde, kendisi, keyfî olarak yapmış olanları değil ama serencamını kısaca
anlatmam lazım. Yani bir kısmını EPDK keyfî olarak yapmış, bir kısmını
yapmamış… Böyle bir şey yok. 2005 yılında, dağıtım şirketlerine, lisanssız
bayilere satış yapmaktan dolayı, bayilere ise lisanssız faaliyet yapmaktan
dolayı ceza kesildi. Dağıtım şirketlerine verilen cezalar, Danıştay kararıyla
–bakın, şu ana kadar, bu soruyu soran arkadaşlarımız bunu hiç zikretmediler-
bayi başına 600 bin TL’den olan cezayı 50 bin TL’ye indirdi. Ne EPDK’nın bunda
dahli var ne Enerji Bakanlığının dahli var. Danıştay bu cezayı indirdi. Bayiler
tarafından açılan davalar da reddedildi. Şimdi, hukuk karşısında ne yapsın
buradaki EPDK, Enerji Bakanlığı? Ve ondan sonra ilk lisanslama sırasında EPDK
ve diğer kamu kurumlarından kaynaklanan gecikmeler nedeniyle de -açıkça
söylüyorum- bazı bayiler son başvuru tarihinde bunlara lisans alamamış oldular
ve yasal bir düzenleme olmaksızın da bunu EPDK’nın kaldırması mümkün değil.
Şimdi, eğer bunda mutabık kalırsak -ki rakamlarını tekrar çıkarttıracağım- kamu
kurumunun veya EPDK’nın kendisinden kaynaklanan gecikmeler gerekçesiyle
herhangi bir bayi burada zarar görüyorsa bunu kanuni düzenlemeler içerisine
dâhil edebiliriz. Bunu hep beraber yine gruplarla oturup konuşalım, bütün,
sizlerle beraber oturup konuşalım ama hiçbir dayanağı olmaksızın, hiçbir
gerekçesi olmaksızın böyle gelip de “Ben bu işlemi yapmak istiyorum.” deniyorsa
bunu yapmamız doğru olmaz. Bunun detaylarını hep beraber, gruplarla beraber
konuşalım.
Şimdi,
kayıp kaçak bedellerinin iadesine ilişkin tüketici hakem heyetlerine ve
tüketici mahkemelerine gidildi. Davaların bir kısmı kabul gördü, bir kısmı ret
gördü; bir kısmı ödenmesine karar verdi, bir kısmı farklı şekilde karar verdiler.
Farklı illerde, farklı kararlar da çıktı ve Danıştayda görülmesi gerektiği
gerekçesiyle ret kararları da verildi şahsi açılan davalara. Tarife
düzenlemesinin iptali için ise Danıştaya açılan davalarda ise yürütmenin
durdurulması talepleri reddedildi. Şimdi, bunların ikisi ayrı ayrı şeyler ve
bunları karıştırmamak lazım. Davaları hâlâ devam edenler de var. Geneli iptal
edilmedi, şahsi müracaatlardan kabul görenler oldu. O yüzden bu süreç devam
ediyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi Seyitömer’le alakalı konuştuk ama benim yani sizin gündem
dışı konuşmanızda aldığınız nottan sonra verdiğim cevapta herhâlde yeterince
anlaşılamadı. Şimdi, buradan sıradan 10 tane muhasebeci arkadaşa sorun. Bir
firmanın değeri sırf, yalnızca gelirleriyle ölçülmez Sayın Işık.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kârını da çıkarttım Sayın Bakan. Beş yıllık kârına gidiyor.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – O zaman kârdan bahsedeceksiniz.
Ben şimdi size 100 lira geliri olan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Siz vermediniz kâr rakamlarını ama Özelleştirme İdaresinden aldım,
beş yıllık kâra gidiyor Sayın Bakan.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Arkadaşlar, ben sizi yanlış
konuştuğunuz hâlde bile kesmeden dinledim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Biz de dinliyoruz.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ama bakın, dinlemiyorsunuz,
Müsaade
ederseniz ben çok açık bir şey söyleyeceğim. Şimdi ben size bir firma
göstereyim, geliri 100 lira ama gideri 150 lira. Siz şimdi bunun üzerinden mi
değerlendireceksiniz?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, bunlar, kâr eden bir kurum, rakamlar kâr ettiğini
gösteriyor, biz kâr ettiğini söylüyoruz.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bunu 10 tane muhasebeci
arkadaşımıza sorsanız hepsi de der ki: “Siz yanlış hesap yapıyorsunuz.”
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Biz o muhasebecilere ders veren yerlerden geldik, kusura bakmayın.
Kusura bakmayın, ben o konuda ihtisas yapmış bir insanım.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Olmaz öyle bir şey! Siz ihtisas
falan yapmamışsınız, kusura bakmayın.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Siz öyle zannedin!
BAŞKAN –
Sayın Bakanım…
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ben şimdi size diyorum, bakın,
sizin söylediğiniz cümleyi tekrar ediyorum: “Geliri 2 milyar lira olan yer
kendini iki yılda amorti ediyor.” diyorsunuz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Evet, iki yıllık gelirine satıyorsunuz, beş yıllık da kârına
satıyorsunuz.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bakın, cümlenizi tekrar
ediyorum ben, tutanakları da açıp bakın. “Geliri 2 milyar lira olan yeri siz 2
milyar dolara sattınız.” dediniz. İki yılda amorti ediverdiniz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Evet.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Böyle hesap olur mu ya! O iş
yeri kendini iki yılda amorti eder mi?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, kâr değerlerini vermediniz. Ben şimdi kâr değerlerini
aldım. Beş yıllık gelirine satıyorsunuz.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bakın, tekrar ediyorum, sizin
sözlerinizi tekrar ediyorum.
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, böyle bir usul yok ya!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir saniye…
Sayın
Işık, lütfen…
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Böyle şey olur mu ya! Her şeyin
bir sınırı var. Öyle şey mi olur!
BAŞKAN -
Lütfen, Sayın Bakanım, süreniz tamam efendim, gerisini yazılı cevaplandırın
lütfen. Çok teşekkür ediyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan…
BAŞKAN –
Sayın Işık lütfen, Alim Bey…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Siz “Yüzde 20’lik kaçağı yüzde 25 ile devraldık.” diyemezsiniz.
Rakamlar işte elimde.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen devam eder misiniz?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Yüzde 20’lik kaçağı yüzde 25…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sizin döneminizde kaçtı?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde
üzerinde sekiz önerge vardır. Ancak İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre her madde
üzerinde milletvekillerince sadece yedi önerge verilebilmektedir. Her siyasi
parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı saklıdır. Bu
hükümler çerçevesinde önce geliş sırasına göre ilk yedi önergeyi okutacağım,
sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Aynı gerekçeyle
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup milletvekillerinin verdiği bir önerge
işleme alınamamıştır.
Şimdi ilk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan (2/1059) esas numaralı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun geçici 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine eklenen
cümlede yer alan "bent kapsamındaki" ibaresinin "bentte yer
alan" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ali
Ercoşkun
Bolu
Aynı
mahiyetteki diğer önerge sahipleri:
Nurdan Şanlı
Ankara
Recep Özel
Isparta
Ali Aşlık
İzmir
Adem Tatlı
Giresun
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Tasarının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Muharrem Işık Uğur Bayraktutan Kamer Genç
Erzincan Artvin Tunceli
Madde 3-
“4628 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde
yer alan “31/12/2012” ibaresi “31/12/2015” olarak değiştirilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Lütfü Türkkan Necati
Özensoy
Manisa Kocaeli Bursa
Muharrem Varlı Mustafa Kalaycı Emin Haluk Ayhan
Adana Konya Denizli
Mehmet
Erdoğan
Muğla
Madde 3-
4628 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c)
31/12/2015 tarihine kadar işletmeye girecek üretim ve otoprodüktör lisansı
sahibi tüzel kişilere aşağıdaki teşvikler sağlanır:
1) Üretim tesislerinin, işletmeye giriş
tarihlerinden itibaren beş yıl süreyle iletim sistemi sistem kullanım
bedellerinden yüzde elli indirim yapılır. Bakanlar Kurulunca Enerji İhtisas
Endüstri Bölgesi ilan edilen yerlerde kurulan üretim tesislerine ise işletmeye
giriş tarihlerinden itibaren on yıl süreyle iletim sistemi sistem kullanım
bedellerinden yüzde doksan indirim yapılır.
2) Üretim tesislerinin yatırım döneminde, üretim
tesisleriyle ilgili yapılan işlemler ve düzenlenen kâğıtlar damga vergisi ve
harçtan müstesnadır.”
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
Sayın
Varlı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
Bakan, bu yasayla, enerji ihtisas bölgelerindeki yeni teşvikler… Ve kayıp-kaçak
elektrik kullanımını diğer vatandaşların üstüne yıkmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi,
enerji ihtisas bölgesi denilince akla, tabii ki benim seçim bölgem Adana’da
Ceyhan Enerji İhtisas Bölgesi aklımıza geliyor. Burası 1 milyon 300 bin dönüm
arazi üzerine kurulmuş ancak şu ana kadar daha bir tek çivi çakılmayan, bir tek
iş yeri dahi kurulmayan bir bölge. Şimdi, bu bölgeler oluşturulurken, her zaman
olduğu gibi AKP klasiği, üflediniz ha üflediniz. İşte, “Burası dünyanın en
önemli enerji merkezlerinden birisi olacak, Türkiye’nin Rotterdam’ı olacak.”
Ama şu ana kadar daha bir çivi bile çakmadınız. Nerede bu Rotterdam? Yani,
işsizliğin biteceğini, orada binlerce insanın çalışacağını söylediniz ama şu
ana kadar ne yazık ki bu bölgede hiçbir işlem yapmadınız, yapacak olanların da
önünü kestiniz. Sayın Başbakana gidip “Orada yatırım yapmak istiyorum.” diyen
insanların, Sayın Başbakan “Ben, bizim Çalık’a söz verdim.” diyerek önünü
kesti. Çalık Grubu, 2010 yılında orada bir haritada değişiklik istedi, Özel
İdareye başvurdu. Bizim İl Genel Meclisi üyelerimiz önce reddettiler, daha
sonra, o bölgede siyaset yapan AKP’li siyasetçiler çıktılar, dediler ki: “Ya,
işte, burada 10 bin işçi çalışacaktı. MHP’li İl Genel Meclisi üyeleri ret
verdiği için Çalık Grubu buraya yatırım yapamıyor.” Biz de tekrar Meclisi
topladık ve Çalık Grubunun o harita değişikliğini kabul ettik. Dolayısıyla
harita değişikliği yapılmış oldu ama şu ana kadar Çalık Grubu da oraya bir çivi
bile çakmadı. Hani, nerede 10 bin işçi? Nerede? Çalık Grubu niye oraya yatırım
yapıp bu 10 bin işçiyi çalıştırmadı? Her zaman olduğu gibi insanları kandırarak,
aldatarak siyaset yapma sanatını orada da ne yazık ki ortaya koydunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, yine, burada, Adana’nın işsizlik meselesi var. Yani
Adana, eskiden her tarafı fabrikalarla dolu, her taraftan işsiz insanların
gelip iş bulduğu bir yerken, şu anda ne yazık ki Türkiye'nin işsizlik oranı en
yüksek illerinden bir tanesi. Bu enerji yatırımları yapılsa Adana’da işsizlik
kalır mıydı? Adana’da işsizlik kalmazdı ama bunu da beceremediniz,
beceremediğiniz gibi de hep bunun üzerinden siyaset yaptınız bugüne kadar ama
ne yazık ki bir taş bile koymadınız, bir çivi bile çakmadınız.
Yine,
burada, doğal gazla çalışan, elektrik üreten tesislerin mazotla çalışması
hâlinde veya başka bir yakıtla çalışması hâlinde ÖTV’sini almayacağınızı,
ÖTV’den mahrum edeceğinizi söylüyorsunuz, teşvik koyuyorsunuz dolayısıyla.
Peki, iktidara gelirken çiftçiye ucuz mazot vereceğinizi, mavi mazot
vereceğinizi söylemiştiniz. E, gelin, çiftçinin mazotunun üzerindeki ÖTV’yi de
kaldıralım. Bu çiftçi bu ülkenin üvey evladı mı arkadaşlar? Yani neden her
tarafa bu teşvikleri verirken çiftçiyi hiç hesaba koymuyorsunuz? Deniz ticareti
yapanlara, efendim, yatı, katı olanlara ÖTV’siz mazot veriyorsunuz ama çiftçiye
geldiği zaman, ne yazık ki bunu hiç aklınızın ucundan bile geçirmiyorsunuz,
dolayısıyla çiftçiyi hep mahrum ediyorsunuz.
Şu anda
ne yazık ki Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor: 4,2 lira. Bu
çiftçinin en ağır girdilerinden birisi mazot, birisi gübre ama başka kurumlara,
başka yatırım bölgelerine geldiği zaman bu tip teşviklerin önünü açıyorsunuz,
ÖTV’yi kaldırıyorsunuz ama çiftçiye geldiği zaman “istemezük” diyorsunuz. Bu
haksız bir uygulamadır. Gelin, bu uygulamanın içerisine çiftçiyi de koyalım,
çiftçiyi de dâhil edelim, çiftçiyi de faydalandıralım ki insanlarımız
ektiğinin, alın terinin karşılığını almış olsunlar.
Bu
vesileyle bu önergemizin kabulünü diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Tasarının 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul) ve
arkadaşları
Madde 3-
“4628 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde
yer alan “31/12/2012” ibaresi “31/12/2015” olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, katılıyor musunuz önergeye?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıyı kendi
mantığı içinde de olsa iyileştirmeye çalışıyoruz. Maddeler birbiriyle
çelişmesin, daha düzgün bir yasa yapalım. Katıldığımız maddeler var,
katılmadıklarımız var. İyileştirmeye çalışıyoruz ama her şekilde.
Şimdi,
bakın, bu maddede şöyle bir hata var: Elektrik Piyasası Kanunu’nun geçici
14’üncü maddesinin (c) bendinde, elektrik üretimini teşvik amacıyla üretim
şirketlerine ve otoprodüktör lisansı sahiplerine verilen bir teşvik var. Bu
teşvikin süresi 31 Aralık 2012 tarihinde sona eriyor. Başarısız elektrik ve
enerji politikaları nedeniyle bu sürenin yetmediği anlaşılıyor. “Hâlâ
problemimiz var.” diyor Hükûmet. “Elektrik üretiminde düze çıkamadık, bunu
uzatalım.” Hayhay, tabii ki, karşı değiliz, uzatalım. İhtiyaç duyulan süre
neyse bunu kanuna yazalım, sektörü rahatlatalım, elektrik üretiminin önündeki
engelleri de kaldıralım. Geçici bir tedbir, yeter ki düze çıkalım. Ancak ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, daha doğrusu Sayın Bakanın -aslında Bakanlığın teknik
kadrolarının böyle bir sorunu olduğunu tahmin etmiyorum- bir öngörüsü yok, bir
tahmini yok, yapamıyor yani ne zaman düze çıkacağız elektrik üretiminde; böyle
bir öngörüsü yok.
Şimdi,
tasarı diyor ki: “31 Aralık 2012 tarihinde biten süreyi 31 Aralık 2015’e kadar
uzatalım. Üç yıl daha bu teşvikler devam etsin.” Güzel buna itirazımız yok, önergemizde de işin bu
kısmına yönelik herhangi bir husus yok, bunu değiştirelim demiyoruz. Ama sonra
maddenin ikinci fıkrası diyor ki: “Bu süreyi beş yıl daha uzatmaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir.”
Değerli
arkadaşlar, bu hüküm, Anayasa’nın 7’nci maddesine açıkça aykırıdır, yasama
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, devredilemez. Şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi karar verecek, üç yıl daha uzatacak bu süreyi ama Bakanlar
Kuruluna bir yetki veriyor, “Benim uzatmam önemli değil, sen benden daha fazla,
beş yıl süreyle uzatabilirsin.” diyor. Bu, olmaz değerli arkadaşlar,
Anayasa’nın 7’nci maddesine açıkça aykırıdır. Eğer siz sekiz yıla ihtiyaç
duyuyorsanız, gelin bunu “sekiz yıl” diye yazın, “altı yıl” diye yazın, “beş
yıl” diye yazın ama bunu kanunla yapın ya da bu fıkrayı çıkarın, 2015’e kadar
kendinizi yasanın baskısı altında hissederek zorlayın, sorunları aşın,
yetmediyse bu süre, 2015 sonuna doğru o zamanki hükûmet kimse, hangi hükûmetse
gelir, bu süreyi uzatır. Bu yanlıştır, bunu düzeltmek için önerge verdik, bunu
ifade etmek için huzurunuza geldim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Komisyonun
ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi
okutacağım beş önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde, önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile 4628 sayılı
Kanunun geçici 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine eklenen
cümlede yer alan "bent kapsamındaki" ibaresinin "bentte yer
alan" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ali
Ercoşkun
Bolu
Aynı
mahiyetteki diğer önerge sahipleri:
Nurdan Şanlı
Ankara
Recep Özel
Isparta
Ali Aşlık
İzmir
Adem Tatlı
Giresun
BAŞKAN –
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun
yazım tekniğine uygun olarak düzeltilmiştir.
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul
edilmiştir.
4’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 4-
6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun geçici 5 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2012” ibaresi “31/12/2019”
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
İstanbul Milletvekili…
Sayın
Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde
nedir arkadaşlar, biliyor musunuz? Yap-işlet-devretle yaptırılan -zannediyorum
ki 1996 yılında başlamış bu yasayla- yirmi beş yıllığına ait doğal gaz
santralleri. O günün politikasında, doğal gazla elektrik üreten bu santrallere
“13 sent -altını çiziyorum- garanti para veriyorum.” demiş devlet, 13 sent.
Şimdi, bu santraller de yirmi beş yılı… Bir kısmı yirmi beş yılı yakında
dolduracak, devredecek ama hep bugüne kadar 13 sentten paralarını aldılar.
Şimdi,
burada, eski santraller ile yeni santraller arasında bir dezavantaj var. Eski
santraller ile yeni santraller arasında, aynı fiyattan vermelerine rağmen yüzde
30 civarında yeni santraller daha avantajlı çünkü teknoloji yenilenmiş, bu
teknolojiyle kurulmuş. Eski santral diyelim ki X doğal gaz metreküpünden elde
ettiği enerji ile yeni santral arasında yüzde 30 fark var arkadaşlar, yeni
kuranlar yüzde 30 daha kârlı. Onlar da 13 sentini alıyor ama daha çok üretiyor,
doğal gazdan o teknoloji gereği daha çok üretiyor. Bir kere, bunu bilin, açık,
net.
Değerli
arkadaşlar, bu ülke bizim. Bu ülkede -Sayın Hamzaçebi de söyledi demin- yerli
üretime, hangi teknoloji, ister güneş ister rüzgâr ister linyit, ne olursa
olsun yerli üretime bir haksızlık yapmayalım.
O günün
koşullarında, Sayın Bakan, beş yıllık teşvik verildiyse, o günün koşullarında
bazı yatırımcılar “Ben, bunu beş yılda amorti edemem.” veya “Beş yılda bu
teşvik bana yetmez.” diye birileri bu işe girmediyse ama gözleri kara bazı
insanlar girdi, şimdi uzatıyoruz, 2015 artı Bakanlar Kuruluyla beş yıl daha.
Burada bir haksızlık yapıyoruz. Ha, gene altını çiziyoruz, yerli üretimden
dolayı getirin, yirmi yılsa yirmi yıl, otuz yılsa otuz yıl bu ülkenin dövizi
dışarı gitmemek kaydıyla oturalım, konuşalım, sonuna kadar destek veririz ama herkes
önünü görsün, herkes hesabını, kitabını… Ben bu işten yirmi yıl teşvik aldım,
on beş yıl teşvik aldım herkese eşit koşulda yaklaşalım ama dün “beş yıl var”
diye giremeyen insanlar, bu işe soyunmayan insanlar eğer bugün 2015 artı beş
yıl daha, Bakanlar Kurulu yetkisini de sonuna kadar kullanacaktır.
M.
MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Beş yıl, beş yıl…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır, Sayın Başkanım, o gün beş yıldı ama
uzattınız 2015’e. Biz “Uzatmayın.” demiyoruz, altını çiziyorum, “Uzatmayın.”
demiyoruz ama herkese eşit koşulda yaklaşalım, rekabet eşit koşullarda olsun.
Bu açıdan
Sayın Bakanım, yerli üretimi destekleyecek her şeye varız. Yeter ki yerli
üretimden kaynak üretelim ama burada yerli üretimin 1.000 megavat… Yani şu anda
enerjide 1.000 megavata teşvik veriyorsunuz Sayın Bakanım, 1.000 megavat. 1.000
megavatın bedeli: Her 1 megavat 1.200 dolar arkadaşlar; 1.000 megavat enerji
demek, 1.000 megavatlık üretim demek, 1 milyar 200 milyon dolarlık bir yatırım
yaparsan ancak teşvik alabiliyorsun… Arkadaşlar, 1 milyar 200 milyon dolarla
kim yapabilir? Belli insanlar, dışarıdan fonlayacak. Hayır Sayın Bakan,
düşürün, ister 50 megavata düşürün, ister 100 megavata düşürün. Yerli üretimden
kim enerji üretecekse onları da mutlak teşvik etmemiz lazım Sayın Bakan, eşit
koşulda yarıştırmamız lazım. Bir kere bu yok. Arkadaşlar, yazıktır. Bu ülkede
eğer bir değer varsa, bir linyit ocağı varsa, buradan belki 100 megavatlık bir
enerji alacaksak bunu da kullanmak zorundayız. Ama bir kere 1.000 megavat olacak.
1.000 megavatlık sahalar belli ama daha düşük sahalarda yatırım yapmak isteyen
insanlar var, bunlar teşvikten yararlanamıyor arkadaşlar. Yani demek ki 1
milyar 200 milyon dolar yatırım yapan ancak teşvikten yararlanacak.
Sayın
Bakan, Sayın Komisyon Başkanım; size sesleniyorum, sizin komisyonunuzda bir
hafta sonra bunlar görüşülecek. Eğer bu ülkenin geleceğini düşünüyorsanız, eğer
bu ülkedeki kaynakları düşünüyorsanız, siz eğer hâlâ 1.000 megavat o yasaya
koymazsanız… Hâlâ 1.000 megavatta ısrar ederse, ister Enerji Bakanlığı ister
Ekonomi Bakanlığı, yazıktır hepimize. Bunu düşünün Sayın Başkan, Sayın Bakanım
bunu düşünün.
İki: Siz
1.000 megavat yapan veya daha aşağıda veya yap-işlet-devretlerle çok düşük
maliyet… Zamanında bunlar yapılmış. Bunların hepsine Sayın Bakanım, alım
garantisi vermişsiniz, hem de minimum 13 sent, arkadaşlar 13 sent. Sayın Bakan,
eğer yerli üretimden santral kuracak, nerede olursa olsun belli megavatın
üstünde, insanların yatırım yapması için 1 kilovat başı bir alım garantisi getirirseniz
bu insanlar daha kolay tesislerini alır, daha kolay, daha ucuz maliyetle
sahiplenirsiniz. Mutlaka 13 sent demiyorum ama yerli üretime de belli bir
miktara kadar, 7 sent mi, 8 sent mi Sayın Bakanım, -enerji maliyetiniz belli-
mutlaka bunlara da bir alım garantisi getirmeniz lazım. Bununla gidip yurt
dışından ekipmanını, tesislerini çok kolayca alabiliyorlar. Aksi hâlde ancak bu
işe girenler yurt dışından belli kaynağı olan insanlar girer.. Gelin, bu ülkede
yatırım yapmak isteyen kim varsa belli megavatın üstüne, 100 mü dersiniz, 200
mü, 300 mü bilmem, mutlaka bir alım garantisi vermeniz lazım Sayın Bakan. O
zaman bu insanlar gidip her türlü kaynağı değerlendirir yani dış kaynak olan
doğal gaza siz 13 senti veriyorsunuz ama kendi kaynağımız olan linyite hiçbir
alım garantisi vermiyorsunuz Sayın Bakan, ben bunun mantığını anlamıyorum.
Özellikle Sayın Komisyon Başkanım, sizde bu kanun görüşülürken bu iki konuda bu
ülkenin eğer geleceğini seviyorsanız, bu ülkenin insanlarını seviyorsanız ve
“Dışarıya paramız gitmesin.” diyorsanız, özellikle bu iki konuda mutlaka
açıklık ve netlik kazandırmak zorundayız.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili…
Sayın
Kalaycı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
tekrar saygılarımla selamlıyorum.
4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na 9 Temmuz 2008 tarihli ve 5784 sayılı
Kanun’la eklenen geçici 5’inci maddeyle 31/12/2012 tarihine kadar yalnızca
elektrik üretiminde kullanılan fueloil ile birincil yakıtı doğal gaz ve ikincil
yakıtı akaryakıt olan santrallere, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı talimatı
veya onayıyla, yalnızca elektrik üretiminde kullanılan motorin teslimi, özel
tüketim vergisinden müstesna kılınmıştır. Söz konusu düzenlemenin gerekçesinde
“Artan elektrik enerjisi talebinin karşılanması ve 2013 yılına kadar arz
güvenliğinin sağlanması amacıyla mevcut kapasitenin en üst düzeyde
kullanılabilmesini teminen sıvı yakıtlı elektrik üretim santrallerinde
kullanılan yakıtlara vergi muafiyeti getirilmektedir.” denilmektedir. Şimdi ise bu tasarının 4’üncü maddesiyle
31/12/2012 tarihinde sona eren söz konusu vergi istisnasının yedi yıl
uzatılarak 31/12/2019 tarihine kadar uygulanması öngörülmektedir. Böylelikle,
başlangıçta dört buçuk yıl olarak öngörülen ÖTV istisnası, on bir buçuk yıla
kadar çıkarılmış olmaktadır. Dolayısıyla, önceki maddelerde de olduğu gibi bu
düzenleme de, AKP Hükûmetinin, elektrik enerjisi arz açığının giderilmesi ve
arz güvenliğinin sağlanması konusunda öngördüğü hedeflere ulaşamadığını,
başarısız ve öngörüsüz olduğunu yine net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan düzenlemelerde genel olarak “elektrik
fiyatlarında artış yapma zorunluluğuna meydan verilmemesi, ortaya çıkacak
masrafların tüketicilere yansıtılmaması” gibi masum gerekçeler sunulmuştur.
Hâlbuki, Hükûmet, alamadığı vergi ve harçlar ile teşvikler nedeniyle oluşan
gelir kaybının bütçe açığına etkisini de vergi zamlarıyla telafi etmektedir.
Dolayısıyla, vatandaş için, zamdan kurtuluş yolu yoktur. Son yıllarda yapılan
yüksek oranlı zamların etkisiyle büyüyen elektrik faturaları, aile bütçesinde
önemli yer tutan bir harcama kalemi hâline gelmiş, sanayide ve tarımda da
önemli bir maliyet unsuru olmuştur. Bugün ailelerin ödediği elektrik fatura
tutarı, asgari ücretin, emekli aylığının onda 1’ini aşmaktadır.
2007
yılından bu tarafa geçen beş yılda AKP Hükûmeti tarafından elektriğe yapılan
zam yüzde 127’yi bulmuştur. Anılan beş yılda enflasyon, yani TÜFE artış oranı
ise yüzde 46 düzeyindedir. 2012 yılında ise elektriğe yüzde 21 oranında zam
yapılmış, buna karşılık TÜFE artış oranı yüzde 6,16 olmuştur. Elektrik
faturaları, vatandaşı soymak için kullanılan bir araç hâline getirilmiştir.
Elektrik faturası, sanki elektrik faturası değil de âdeta bir soygun planı.
Bugün,
elektrik faturalarında vatandaşa ödettirilen biri gizlenmiş on ayrı kalem
bulunmaktadır. Elektrik faturalarında ana kalem, tüketilen elektrik enerjisi
bedelidir. Tüketilen elektrik enerjisi bedeli üzerine yüzde 16,8 kayıp kaçak
bedeli eklenmektedir. Bu bedel üzerinden hesaplanan yüzde 2 TRT payı, yüzde 1
Enerji Fonu payı, yüzde 5 belediye tüketim vergisi faturaya ilave edilmektedir.
Ayrıca, iletim sistem kullanım bedeli, dağıtım sistem kullanım bedeli,
perakende satış hizmet bedeli ve sayaç okuma bedeli faturaya eklenmektedir.
Sayın
Bakan, bu maddeyle ilgili tasarı gerekçesinde şirketleri vergiden muaf tutarak
elektrik enerjisi tarifelerinin aşağıya çekilmesini amaçladığınızı
söylüyorsunuz. Elektrik fatura tutarlarının aşağıya çekilmesini amaçlıyorsanız
gelin, öncelikle bu fon payını, TRT payını, kaçak elektrik bedelini ve sayaç
okuma parasını kaldıralım. Bu yapılırsa, tahmin ediyorum, elektrik
faturalarında yüzde 25’ten fazla düşüş olacaktır. Sayın Bakan, gerekçenizde
samimiyseniz gelin, bu düzenlemeleri yapalım.
Değerli
milletvekilleri, kayıp kaçak bedelinin alınabilmesi için kanunda açık bir
düzenleme bulunmamakla birlikte 4628 sayılı Kanun’la verilen yetkiler, EPDK
tarafından geniş yorumlanarak kararlar alınmakta ve çıkarılan tebliğlere göre
uygulama yapılmaktadır. Kaçağı üstlenmek gibi hiçbir yasal yükümlülüğü
bulunmayan tüketiciler, dağıtım sisteminin kaçağına muhatap kılınmaktadır.
Sayın Başbakan, Şanlıurfa’da yaptığı bir konuşmada kaçak elektriğin haram
olduğunu söylemiştir. Peki, haramın bedelini masum vatandaşa ödettirmek günah
değil mi? Elektrik dağıtım şirketleri, son aylarda abonelere gönderdiği
faturalarda kayıp kaçak bedeli bölümündeki tutar kısmını faturalarda
göstermemektedir, yani gizlemektedir. Kaçak elektrik bedeli faturada da kaçak
hâle gelmiştir. Kayıp kaçak bedeline elektrik abonelerinin tepki göstermeleri
üzerine dağıtım şirketleriyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
yetkililerinin, elektrik faturalarında kayıp kaçak bedeline yer verilip yer
verilmemesine ilişkin bir toplantı yaptığı ve bu kararın şirketlerin
inisiyatifine bırakıldığı iddia edilmektedir.
Elektrik
enerji bedeli üzerinden hesaplanan yüzde 16,8 kayıp kaçak bedelinden de fon
payı, TRT payı, belediye tüketim vergisi alınmakta ve toplam tutara uygulanan
KDV ile birlikte kayıp kaçak bedelinin vatandaşa getirdiği yük, elektrik
bedelinin yüzde 21’ini aşmaktadır. Vatandaş, kullanmadığı elektriğin parasını
ödediği gibi bir de bunun hem vergisini hem de vergisinin de vergisini
ödemektedir. AKP Hükûmeti, bu uygulamayla vatandaşı resmen soymaktadır. Kayıp
kaçak bedelinin masum vatandaşa ödettirilmesi, hak ve nasafet ilkeleriyle
bağdaşmamaktadır. Kayıp kaçağı kim yönetiyorsa o öder, hakkaniyet budur.
Hâlihazırda Enerji Fonu payı, yüzde 1 oranında uygulanmakla birlikte yüzde 18
oranında katma değer vergisine tabi tutulduğundan elektrik enerjisi bedelinin
yüzde 1,18’i olarak faturaya yansımaktadır.
Elektrik
Enerjisi Fonu, aslında 2001 yılında 4684 sayılı Kanun’la kaldırılmakla
birlikte, 31/12/2001 tarihine kadar yürürlüğe girecek olan Elektrik Enerjisi
Fonu anlaşmaları uyarınca taahhüt edilen yükümlülükleri karşılamak üzere katkı
payı alınması öngörülmüştür. Dolayısıyla geçici olarak öngörülmekle birlikte
yaklaşık on iki yıldır bu uygulamanın devam etmesi, bu payın yeni bir vergi
niteliğine dönüştüğünü göstermektedir. Elektrik Enerjisi Fonu payı alınmasını
öngören 3096 ve 3291 sayılı kanunların ilgili hükümlerinin mutlaka yürürlükten
kaldırılması gerekmektedir.
Yine
elektrik enerjisi bedeli üzerinden yüzde 2 oranında TRT payı alınmakla birlikte
yüzde 18 oranında KDV’ye tabi tutulduğundan, elektrik enerji bedelinin yüzde
2,36’sı olarak faturaya yansımaktadır. Elektrik abonelerinden TRT payı
alınmasının hiçbir haklı gerekçesi yoktur. 3093 sayılı Kanun’un TRT payı
alınmasını öngören ilgili hükümleri yürürlükten kaldırılmalı ve böylelikle
tüketicilerin elektrik tüketim bedeli yükü hafifletilmelidir.
Yine
elektrik enerjisi bedeli üzerinden yüzde 5 belediye tüketim vergisi
alınmaktadır; yüzde 18 oranında katma değer vergisine tabii tutulduğundan
elektrik enerjisi bedelinin yüzde 5,9’u olarak faturaya yansımaktadır. Verginin
üzerinden katma değer vergisi alınması uygulamasına son verilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, elektrik bedelinden
kayıp-kaçak bedelinin alınmaması, TRT payının alınmaması, Enerji Fonu payının
alınmaması, sayaç okuma parasının alınmaması için kanun teklifleri verdik. Bir
an önce bu tekliflerimizin gündeme alınarak yasalaştırılmasını ve sizlerin
desteğini bekliyoruz. Bu şekilde, gerçek anlamda, vatandaşın elektrik faturalarında
yüzde 25’e varan bir indirim sağlanacaktır.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kalaycı.
Gruplar
adına başka konuşma yok.
Şahıslar
adına, Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy…
Sayın Özensoy
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 393
sıra sayılı Kanun’un 4’üncü maddesiyle ilgili şahsım adına söz aldım hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, bu
madde, bir teşvik maddesi ama bu maddedeki teşvikin uzatılması bize bir şeyi
gösteriyor. Yani bugüne kadarki uygulanan enerji politikalarının doğru
olmadığının bir yansıması. Neden? derseniz, Sayın Bakan ve buraya çıkan iktidar
partisi mensubu arkadaşlar hep şunlardan bahsettiler: “İşte, yenilenebilir
enerjilere verilen destekler, teşvikler veya işte, yerli kaynaklara verilen
teşvikler…” Ama burada akaryakıttan üretilen elektrik için destek veriyoruz.
Akaryakıt nedir? İthal kaynaktır.
Şimdi,
bize bu neyi gösteriyor? Bir başka şeyi daha gösteriyor. Yine Sayın Bakan ifade
etti, arkadaşlar yapılan yatırımlardan bahsettiler. Kaldı ki, 2001’de 4628
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’yla birlikte özel sektörün önünün açılmasıyla
devletten büyük bir yük kalktı, devletin enerji alanındaki yatırımları, işte,
yüzde 5’lere kadar düştü. Ama buna rağmen enerji politikalarıyla özel sektörün
önü yeteri kadar açılmadığı için… Bakın, ortalama rakamları ben size ifade
edeyim buradan: 2005 ile 2011 arasındaki bütçe artışı ortalaması yüzde 5,5 ama
elektrik talebi artışı yüzde 7,5’larda. Şimdi, bu da gösteriyor ki güç ve yani
arz ve talep dengesinde geriye doğru gidişler var. Özellikle, bir de, bu güç
artışını ifade ederken nicelikten ziyade, niteliğe de bakmak lazım. Nedir
nitelik? Bakın, bu, mesela rüzgâr enerjisi yılda 3 bin saate tekabül ettiği
için bir termik santralin ancak üçte 1’ine tekabül eder.
Yani
dolayısıyla, buradaki verilen teşvikin amacı şudur değerli milletvekilleri:
Bizim puant gücümüz aslında yani… Gerçekte elektrik üretimindeki en önemli güç
göstergesi, elektriğin en yüksek saatlerdeki üretildiği o saatteki güçtür. Yani
bizim puant gücümüz 37 bin megavat. Dolayısıyla, bu 37 bin megavatın altına
düştüğümüz veya gereği kadar yukarı çıkaramadığımız zaman puant saatlerindeki
elektrik talebini karşılayamayacağız demektir. Dolayısıyla, puant gücüne destek
olsun diye, yoksa… Burada, yine, Elektrik Üretim AŞ’nin Sayıştay raporlarında
açıkça ifade ediliyor. Motorinden elde edilen elektriğin kilovatsaat birim
fiyatı 65 kuruş değerli milletvekilleri. Yani 65 kuruşa mal olan bir elektrik
kilovatsaatine destek vermenin ne kadar anlamlı olduğunu sizler takdir edin.
Dolayısıyla puant gücü kullanımı da önemlidir.
Bakın,
size puant gücünün kullanımını da teşvikini de şöyle ifade edeyim: 2002’de minimum
yükün puant güce oranı yüzde 43,5’ken, bu 2004’te 37,8’e kadar gerilemiş, hatta
2008’de 34,1’e gerilemiş, 2010’da 40’lar seviyesine çıkabilmiş. Yani biz, puant
gücünü bu anlamda, yani minimum güç seviyesindeki kullanılan gücün oranını,
puant gücü oranını yükseltemezsek, bu da bizim için bir handikaptır. Yani artık
akıllı sayaçlar çıktı veya işte bir sürü yapılacak tedbirlerle bu puant gücüne
de desteği sadece yatırımlarla değil, başka alternatif birtakım projelerle de
geliştirebiliriz ama birtakım gelişmelerde enerji politikaları öyle günlük ve
çok da fazla ayrıntılara girmeden, yüzeysel birtakım politikalarla ve
projelerle yürütüldüğü için, Türkiye’deki elektrik üretimi maalesef çok da
istikrarlı bir şekilde gitmemektedir.
Yine
elektrik projeksiyonlarına baktığımızda, 2016’da mevcut projelerle birlikte
hayata geçse bile Türkiye’de elektrik kesintilerinin başlayacağı görünüyor.
Rüzgâr enerjisine bel bağlanmış. Bunların puant güçlerinin ancak yüzde 20’si
bağlanabilir vesaire. Yani çok söylenecek söz var ama kısacası şunu ifade
edeyim: Enerji politikaları doğru gitmiyor arkadaşlar.
Hepinize
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Şahısları adına, Ağrı Milletvekili Sayın Ekrem Çelebi.
Sayın
Çelebi, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim
Vergisi Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizdeki
enerji talebi artışıyla birlikte dünyada enerji talebinde de her ülkede farklı
oranlarda sürekli, artmalar görülmektedir. Bu artma talebini karşılamak için
küresel enerji yatırımları her yıl artış göstermektedir. Uluslararası Enerji
Ajansı verilerine göre, enerji sektörüne 2012 ile 2035 yılları arasında küresel
ölçekte toplam 37,4 trilyon dolar yatırım yapılacağı tahmin edilmektedir.
Yatırımların yaklaşık olarak 17 trilyon dolarının elektrik sektörüne, 10
trilyon dolarının petrole, 9 trilyon dolarının gaz sektörüne, 1,2 trilyon
dolarının kömür sektörüne, 0,4 trilyon dolarının biyoyakıt sektörüne yapılması
planlanmaktadır.
Ülkemizde
enerji sektörünün 2023 tarihine kadarki toplam yatırım ihtiyacının 120 veya 130
milyar doları aşacağı tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, ihtiyaç duyulan
yatırımların özel sektör tarafından yapılmasını sağlayacak düzenlemelerin
hayata geçirilmesi yönünde gerekli çalışmalar Hükûmetimizce yapılmaktadır.
Yapılan bu çalışmalar neticesinde elektrik kurulu gücünde özel sektörün payı
2002’de yüzde 30 iken bugün yüzde 56 düzeyine ulaşmıştır. 2012 yılı sonu
itibarıyla elektrik enerjisi üretiminde özel sektörün payı yüzde 61 seviyesine
ulaşmıştır.
Türkiye,
dünya ülkeleri arasında birincil enerji tüketiminde 21’inci sırada, petrol tüketiminde
26’ncı sırada, doğal gaz tüketiminde 20’nci sırada, kömür tüketiminde 14’üncü
sırada, elektrik tüketiminde 20’nci sırada, en fazla kömür rezervine sahip ülke
sıralamasında ise 17’nci sıradayız. En fazla kömür üreten 13’üncü ülke,
elektrik üretiminde 20’nci ülke, jeotermal enerji kapasitesinde 12’nci sırada,
güneş enerjisi kapasitesinde 27’nci sırada, rüzgâr enerjisi kapasitesinde
16’ncı ülke konumundayız.
Türkiye,
OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz on yıllık dönemde enerji talep artışının en
hızlı gerçekleştiği ülke konumundadır. Aynı şekilde ülkemiz, dünyada 2002
yılından bu yana elektrik ve doğal gazda Çin’den sonra en fazla talep artış
hızına sahip 2’nci büyük ekonomi olmuştur.
Elektrik
sektöründe arz güvenliği ve sisteminin geleceği açısından en çok önem verilen
konu üretim yatırımlarının gerçekleşmesidir. Son sekiz yılda lisans alan
projelerden yaklaşık 18.347 megavat kurulu gücündeki yeni kapasite sisteme
dâhil edilmiştir.
2003
yılında devreye giren elektrik üretim kapasitesinin yaklaşık olarak yarısı
doğal gaz kaynaklı iken son yıllarda bu kapasitenin üçte 1’i doğal gaz
kaynaklı, geri kalanı ise rüzgâr, hidrolik ve kömür kaynaklı olarak
gerçekleşmektedir.
2012 yılı
Ekim sonu itibarıyla özel sektöre ait toplam 2.450 megavat kurulu gücünde 159
yeni veya ünite ilavesi yapılan santralin geçici kabulleri yapılmış ve ticari
işletmeye geçme izni verilmiştir. Bu santrallerin 1.590 megavatlık kısmı
yenilenebilir enerji kaynaklarından, 35 megavatı kömür, linyit, ithal kömür ve
kalan 825 megavatı doğal gaz yakıtlı santrallerden oluşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların
Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında
Kanun çerçevesinde tesis edilen ve doğal gazla çalışan elektrik santrallerinde
kesinti veya kısıntıya gidilmesi hâlinde, bu santrallerin ikincil yakıtla
elektrik üretimleri hâlinde kullandıkları ikincil yakıt alımları, elektrik
enerji tarifelerinin aşağıya çekilmesi amacıyla 31/12/2012 tarihine kadar özel
tüketim vergisinden muaf tutulmuştu. 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi
Kanunu’nun geçici 5’inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2012”
ibaresinin “31/12/2019” şeklinde değiştirilmesi suretiyle yap-işlet-devret
modeliyle kurulan doğal gaz santrallerinin uygulama-imtiyaz sözleşmeleri 2019
tarihinde sona ereceğinden, yap-işlet-devret modeliyle kurulan doğal gaz
santrallerinin ikincil yakıt alımlarında özel tüketim vergisinden istisna
tutulması uygulamasına 2019 yılı sonuna kadar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
EKREM
ÇELEBİ (Devamla) – Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. Hayırlı akşamlar
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız on dakika
süreyle. Sisteme girmiş arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Doğal gaz
ile üretilen 1 kilovatsaat elektriğin maliyeti nedir ve 2011-2012 yıllarında
mevcut kurulu gücün yüzde kaçı oranında doğal gaz santraline lisans
verilmiştir? Başvuru, inceleme ve değerlendirme aşamasındaki doğal gaz
santrallerinin lisans alması durumunda doğal gaz ile elektrik üretiminin toplam
elektrik üretimi içindeki payı ne olacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, termik santrallerde üretilen birim enerjinin yani 1 kilovatsaatlik
elektrik enerjisinin ortalama bugünkü maliyet değeri nedir? Bu değer de dikkate
alındığında, toplam iki yıllık gelir karşılığında sattığınız ya da satışının
son aşamasına gelinen Seyitömer Termik Santrali’yle Seyitömer Linyit
İşletmelerinin son üç yıllık net kârları toplamı ne kadardır? Benzer şekilde,
satış işlemlerini sürdürdüğünüz Tunçbilek Termik Santrali ile Garp Linyit
İşletmelerinin son üç yıllık net kâr değerleri toplamı nedir, açıklarsanız
sevinirim? Kamuoyunun bilgilenmesi açısından çok önemli olacağını düşündüğüm
bir cevap istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Varlı…
MUHARREM
VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bu yerli üretimi teşvik etmek açısından elektrik santrallerinde doğal
gaz, motorin ve diğer yakıtlar kullanıldığında ÖTV’yi kaldırıyorsunuz, bir
teşvik uyguluyorsunuz. Yani motorin yerli üretim midir, dışarıdan ithalatı
desteklemez mi? Doğal gaz yerli üretim mi, dışarıdan ithalatı desteklemez mi?
Bu bir.
İkincisi:
Tarımsal sulamada elektrikte bir miktar indirim var. Çiftçiyi desteklemek
açısından, çiftçiye bir katkı sağlamak açısından bu elektrik fiyatını bir
miktar daha düşürmeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, biraz önce ilçe ismi vermeden size
bir soru sormuştum. Bu ilçenin ismini dilerseniz vereyim: Malatya’nın Yazıhan
ilçesi. 6 bin kişinin her ay bir hafta susuz kalmasına hangi vicdan dayanır?
Bunu çözmek hepimizin görevi. Su kutsal bir şey, içme suyu hem de ama her
şeyimizi satsak o faizlerle bu parayı ödeyemeyiz. Sayın Fındıklı burada,
dilerseniz ona da sorun.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Kurt…
KAZIM
KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, tüketicilere daha fazla giderin yansımamasını temin amacıyla elektrik
üretim, dağıtım şirketlerinde başka girdilerde de düşürme veya indirme yapmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kurt.
Sayın
Acar…
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, yurttaşların kayıp ve kaçak bedellerinin geri verilmesi için bakanlık
aleyhinde kaç dava açtıklarını biliyorsunuz. Kaç dava açıldı? Bu davalar nasıl
bitti?
İkincisi,
elektrik hırsızlığı nedeniyle son beş yılda kaç yurttaşımız hakkında ceza
davası açıldı? Bunların sonuçları ne oldu?
Üçüncüsü,
kayıp kaçak bedellerinin haksız olduğuna ilişkin kaç mahkeme kararı var?
Bir de,
biz biliyoruz ki kaçak bedelleriyle ilgili, birçok davayı Bakanlık kaybetti.
Bunları kaybettiğiniz hâlde Bakanlık olarak niye, bu kayıplardan sonra
vatandaşın haklılığı ortaya çıktığına göre bütün vatandaşlara, yurttaşlara bu
iadeleri sağlamadınız? Hâlâ “Herkes dava açsın.” anlayışıyla gidiyorsunuz.
Bunları
sormak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
Vural…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim efendim.
Bir
konuyu gündeme getirmiştim Sayın Bakana, ben yokken Sayın Bakan cevap vermişti.
Eğer bu konuda teknik bir çalışma da yapıp “Sorun ve çözüm yolu ne olabilir?”
şeklinde bir bilgiyi paylaşırsanız memnun olurum.
Teşekkür
ederim, sağ olun.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Vural.
Sayın
Bakan, buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bir önceki dönemden kalan soruları aynı sırayla cevaplamaya
çalışacağım.
“Amatör
spor kulüpleriyle alakalı elektrik borçlarının ödenmesi için ne yapabiliriz?”
denilmişti. Bunun için, ben başta kendim de olmak üzere, yani amatör spor
kulüplerini desteklememiz lazım; STK’lar, sivil toplum örgütleri. Şimdi
arkadaşlarıma sordum, o kastedilen, 60 bin TL civarında bir borçtan
bahsediliyor. Bence şu çıkışta bile bunu kendi aramızda halledebiliriz, sivil
toplum örgütlerine dahi bırakmadan. Amatör spor kulüplerinin bir sistematik
içerisinde ayrı bir tarifeye tabi tutulması yerine bence bunu kendi aramızda
dahi halledebiliriz.
Çok fazla
konuşuldu, tabii, borla alakalı. Arkadaşlar, biz boru özelleştirmeyeceğiz;
borun, bor madeninin kamu eliyle işletilmesinin önünü hiçbir zaman için
kapatmadan ve böyle bir değişikliğe gitmeksizin buna devam edeceğiz. O yüzden,
bu manada çok farklı bir şey söylemeyeceğim.
Malatya’nın
ilçesiyle alakalı… İlçe borcunu ödeyemiyor. Yani bize bir teklifinin olması
lazım, o teklifi bizim değerlendiriyor olmamız lazım. Şimdi, ben bunu nasıl
ödeyeceğimi tarif edemiyorum, ödeme planı da sunmuyorum ama ilgili özel şirket
veya kamu şirketinin, EDAŞ’ların bu manada bir şeyler yapmasını istiyorum; bu
çok doğru olmaz. Kendilerine -tabii ki susuz kalmasınlar- tabii ki onların
ihtiyacının karşılanmasıyla alakalı biz de yardımcı olalım ama yani bize ödeme
planı sunulmadan arkadaşların bu manada bir şey yapmaları mümkün olmaz.
Şimdi,
Almanya örneği verildi. Almanya’da Başbakan Yardımcısı ve enerji işlerinden
sorumlu Ekonomi Bakanı -Çevre Bakanlığına da aynı kişi bakıyor- Rösler, onunla
bir toplantı yaptık. Şimdi, “Siz bu işin sübvansiyon rakamlarını nasıl böyle
fizibil buldunuz da yaptınız? Biz şu anda 50 milyar euro civarında önceden
verdiğimiz sübvansiyonları geri almak için uğraşıyoruz çünkü bu rakam artık
bizim tahammül edebileceğimiz bir rakam olmaktan çıktı. Ama siz nasıl bu fizibil rakamı daha önceden
tespit ettiniz?” diye onlar bize sordular. Ben dün -biraz önce bahsettim- Abu
Dabi’de bir cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar seviyesindeki bir
toplantıya katıldım. “Türkiye bu büyümesini, enerjideki büyümesini nasıl
sağlıyor?” diye soruluyor ama ben, aynı şeklin, aynı görüntünün buradan aynı
derecede algılanmadığını görüyorum. Şimdi, bize bu takdir hislerini Almanya’nın
bir bakanı sunuyor ve Almanya’daki RES’lerle alakalı “Çok gelişmiş.” diyoruz.
Arkadaşlar, 50 milyar euro rakamını, yıllık sübvansiyon rakamını biz
ayıramayız, onda 1’ini de ayıramayız ama rüzgârla alakalı 11 bin megavatlık
lisans verilmiş ve 2.200 megavatı realize olmuş bir yatırımdan bahsediyoruz.
Biz teknoloji sahibi olmayınca, ithal ettiğimiz teknolojiye para vermemek
lazım. Allah’ın bu ülkeye verdiği rüzgâr nimetinden, Allah’ın bu ülkeye verdiği
güneşin nimetinden kim faydalanacak? Teknoloji sahibi mi, buraya yatırım yapan
kişi mi, yoksa bu ülkenin vatandaşı mı? Biz bunu adil bir şekilde paylaştırıp,
bölüştürüp 10 euro sent verdik. 10 euro sent verdiğimizde Almanya’da 28 euro
sentten alım yapıyorlardı. O yüzden, değerli arkadaşlar, biz ülkemizin
şartlarına uygun bir şekilde davranıyor olmamız lazım.
Ben,
Sayın Vural’ın bir önceki sorusuyla alakalı da kısaca bir tekrar edeyim. Biz
onunla alakalı bir çözüm önerisi getirmek için sizlerle beraber, bütün
gruplarla beraber bir çalışma yaparız ancak bunun istismarına yol açmaksızın
sınırlı bir oranda yapmamız lazım. O sınırlı oran da -sizin o bahsettiğiniz-
müracaat yaptığı hâlde -şu veya bu gerekçeyle- EPDK’nın dört ay 11 günde
sonlandırdığı ama geciktiği ve lisans almamasında bir nevi ilişkili kurumun da,
varsa taksiratının olduğu kişiler için bunu yapalım. Bunun sayısı, Sayın
Işık’ın söylediğine göre 3 bin 500, arkadaşlarımın söylediği rakama göre daha
düşük. Bunlar çıkartılsın yani kamudan dolayı eğer herhangi bir zarar, ziyana
uğrayan varsa onun zarar, ziyanını kaldıralım. Bu kararlar dağıtım şirketleri için
Danıştayın aldığı kararlarla oldu. Danıştay, farklı bir gerekçeyle de
bayilerinkini reddetti. Şimdi malum yani reddettiği bir konuda biz ne
yapabiliriz. O yüzden kanuni düzenlemenin kapsamını çok genişletmeden, varsa
istirmacıları da bu alana almaksızın, böyle bir çalışma yapmanın doğru olduğuna
ben de inanıyorum. O açıdan sizin önerinizi olumlu manada değerlendirmemiz
lazım geldiğine inanıyorum.
Sayın
Genç, burada değil şu anda, TETAŞ’ın yüzde 14,8’lik indiriminin hangi manaya
geldiğine dair… Ben biraz daha açmak gerektiğine inandım. TETAŞ ya da bir
başkası, dağıtım şirketine hangi fiyattan elektrik satarsa satsın, dağıtım
şirketlerinin kâr marjı değişmez, değişemez. Kamu kurumlarının da toplam kâr
marjı o manada değişmez. Buradaki mesele, TETAŞ’ın EÜAŞ’tan farklı fiyatlardaki
elektriğini dağıtım şirketleri ikili sözleşmeyle 2013’ten önce alıyordu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Şimdi farklı oluyor.
Ben
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, 4’üncü madde üzerinde dokuz önerge vardır. Ancak İç Tüzük’ün
87’nci maddesine göre her madde üzerinde milletvekillerince sadece yedi önerge
verilebilmektedir. Her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer
önerge verme hakkı saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde önce geliş sırasına göre
ilk yedi önergeyi okutacağım sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım. Aynı gerekçeyle Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk
Partisi gruplarına mensup milletvekillerinin verdiği iki önergeyi işleme
alamıyoruz.
Şimdi,
ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2/1059 esas numaralı Kanun Teklifinin 4’üncü maddesinde yer alan “ibaresi”
ibaresinin “tarihi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ali
Ercoşkun
Bolu
Aynı
mahiyetteki diğer önergelerin imza sahipleri:
Nurdan
Şanlı
Ankara
Adem
Tatlı
Giresun
Recep
Özel
Isparta
Ali Aşlık
İzmir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 4. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Haluk Eyidoğan Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul İstanbul
Madde 4 –
6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun geçici 5 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2012” tarihi “31/12/2019”
şeklinde değiştirilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 4’üncü maddesinde geçen “31/12/2019”
ibaresinin “31/12/2015” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Erol Dora
Bingöl Iğdır Mardin
Hüsamettin Zenderlioğlu Hasip Kaplan
Bitlis Şırnak
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 sıra sayılı Tasarının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Oktay Vural
Konya Manisa İzmir
Muharrem Varlı Mehmet Şandır
Adana Mersin
“Madde 4
– 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun geçici 5 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2012” ibaresi “31/12/2019”
şeklinde değiştirilmiş ve birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
31/12/2023
tarihine kadar, Kanuna ekli (1) sayılı listenin (A) cetvelinde yer alan
2710.19.41.00.11, 2710.19.41.00.18, 2710.19.45.00.11, 2710.19.45.00.12 ve
2710.19.49.00.11 G.T.İ.P. numaralı malların çiftçilere tarımsal üretimde
kullanılmak üzere teslimi vergiden müstesnadır.”
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçe mi, konuşacak mısınız?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Erkan Akçay…
BAŞKAN –
Manisa Milletvekili Sayın Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 4’üncü maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlarken, biraz önce Sayın Bakanın sorulara vermiş olduğu cevaplar aslında
gayet açık cevaplardır, son derece net cevaplar vermiştir ve “Kaynak ayırma
konusunda ülkemizin şartları yeterli değil.” diyorsunuz. Yani ülke şartları bu
kadar kötü mü ki bu kaynaklar ayrılamıyor? Bir taraftan, gerek büyüme
rakamları, söylemleri gerekse millî geliri 3 katına artırma iddiaları
karşısında ülke şartları iyi mi, kötü mü, tabii bu konuda vatandaşın kafası da
karışıyor.
İkinci
olarak, “Teknoloji sahibi ülke değiliz.” diyorsunuz. Peki, bize de sorma hakkı
doğuyor: Siz on yıldır ne yapıyorsunuz? Gerekli enerjide, en sıkıntılı
olduğumuz bir konuda kaynak ayırmada sıkıntı çekiyorsunuz ve yeterli teknoloji
üretimi konusunda da bir gayretinizi göremiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 4’üncü maddeyle, yap-işlet-devret kapsamında doğal gazla
çalışan elektrik santrallerinde kesintiye gidilmesi durumunda bu santrallerin
ikincil yakıtla -fuel oil veya motorinle- elektrik üretmeleri hâlinde
kullandıkları ikincil yakıt alımları 2019 yılına kadar özel tüketim vergisinden
muaf tutulmaktadır.
Türkiye'nin
birincil enerji tüketiminin yüzde 87’sini karşılayan doğal gazın yüzde 98’i,
petrolün yüzde 91’i, taş kömürünün yüzde 90’ı ithal edilmektedir.
Hükûmet
tarafından elektrik üretiminde doğal gazın payının yüzde 30’un altına
indirileceği ifade edilmesine rağmen 2012 yılında üretilen 239 milyar
kilovatsaat elektriğin yüzde 44’ü doğal gazdan üretilmiştir.
Bu
düzenleme ile elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 2,5’unu sağlayan yap-işlet-devret
modeli kapsamındaki doğal gaz santrallerine akaryakıt kullanımında ÖTV
istisnası getirilmektedir.
Mevcut
kurulu gücün yüzde 28’i oranında doğal gaz santral lisansı verilmiştir. Başvuru
veya inceleme, değerlendirme aşamasındaki santrallerin lisans alması durumunda
bugünkü toplam kurulu gücün yüzde 88’i oranında ilave doğal gaz santrali
kurulabilecektir. Böylece Türkiye’nin elektrik üretiminde doğal gaz bakımından dışa bağımlılığı daha da
artacaktır. Oysa, Türkiye, kendi öz kaynaklarını harekete geçirdiğinde önemli
ölçüde ihraç edebileceği elektrik potansiyeline sahiptir.
Değerli
milletvekilleri, tarım sektörünün dünya ile rekabet edebilmesi için üretim
maliyetlerinin düşürülmesi gerekmektedir. Üretim maliyetlerinin düşürülmesi
için öncelikle üretimin temel girdileri üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi
kesin bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
2004
yılında pırlantadaki KDV sıfırlanmıştır. Ekonomi Bakanı Sayın Çağlayan,
pırlantadaki ÖTV’yi de sıfırlamak için çalışmalara başladıklarını
açıklamaktadır.
Yük ve
yolcu taşıyan gemilere, ticari yatlara, hizmet ve balıkçı gemilerine ÖTV’siz
akaryakıt verilirken çiftçilerin kullandıkları motorinden yüzde 37,61 oranında
ÖTV alınmaktadır.
10 Ocak
2013 tarihi itibarıyla rafineri çıkış fiyatı 1 lira 44 kuruş olan motorinden, 1
lira 60 kuruş ÖTV, 55 kuruş KDV alınmaktadır. Diğer paylarla beraber 1 lira 44
kuruş rafineri çıkış fiyatı olan motorin, 4 lira 24 kuruşa satılmaktadır.
Piyasa fiyatı 4 lira 24 kuruş olan 1 litre motorinin yüzde 37,61’i ÖTV ve yüzde
15,25’i KDV olmak üzere yüzde 52,86’sı vergilerden oluşmaktadır ve öncelikle,
bu çiftçinin üretimde kullandığı mazotta ödediği ÖTV’nin kaldırılması gerekir.
Çiftçinin mazotta ödediği…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Devamla) - …vergi 5,8 milyar ve kullandığı mazot miktarı da 3,3 milyar
litredir, ancak yapılan destek yüzde 5’ini karşılamaktadır.
Bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 393 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 4’üncü maddesinde geçen “31/12/2019”
ibaresinin “31/12/2015” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyalım lütfen.
Gerekçe:
Doğal gaz
arzı veya benzeri durumlarda devreye girecek olan ikincil yakıtların elektrik
üretiminde kullanılması durumunda ortaya çıkacak enerjinin toplam üretim
içindeki payı oldukça düşüktür. Bu değişiklik ile enerji üretimine pozitif bir
katkıdan ziyade sadece belli sermaye gruplarının desteklenmesi durumu ağırlıklı
hâle gelirken, ülkemizin enerji sorununa ilişkin de tamamen palyatif bir çözüm
içermektedir. Bu düzenleme özellikle doğaya zarar vermeyen yenilenebilir
nitelikli enerji üretimi arayışlarını da olumsuz etkileyebilecektir. Sürenin
uzun süreli tutulması bu açıdan sakıncalı olup, değişiklik ile bir an önce
ülkemizin enerji sorununun ekolojik hassasiyetlerle uyumlu bir yolla çözümünün
teşvik edilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Şimdi
okutacağım beş önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 4. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Haluk Eyidoğan Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul İstanbul
Madde 4 –
6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun geçici 5 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2012” tarihi “31/12/2019”
şeklinde değiştirilmiştir.
Aynı
mahiyetteki diğer önergelerin imza sahipleri:
Recep
Özel
Isparta
Adem
Tatlı
Giresun
Nurdan
Şanlı
Ankara
Ali
Ercoşkun
Bolu
BAŞKAN –
Önergelere katılıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi
okutalım?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Haluk Eyidoğan konuşacak.
BAŞKAN –
Haluk Eyidoğan, İstanbul Milletvekili…
Buyurun
Sayın Eyidoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski Yunanlılar
kehribarı kürklere sürünce statik elektriği fark etmişler. O zamandan bu yana
elektrik medeniyetin önemli bir aracı olmuş, bugüne kadar çeşitli
teknolojilerle değişerek kullanıma sunulmuş. Bu elektriği halkları için yeteri
kadar üretenler var, yeteri kadar da üretemeyenler var. Biz, önemli bir enerji
biçimi olan elektriği, halkımıza ulusal kaynaklardan yeteri kadar sunamıyoruz
ve bu konuda maalesef elektrik enerjisi üretiminde teknolojik açıdan ve üretim
kapasitesi açısından dışarı bağımlı kalıyoruz.
Genel
olarak enerji politikalarını etkileyen başlıca faktörler şunlar:
Dünya
enerji gidişatı ve kaynak durumu.
Ülkenin
günümüz enerji ihtiyacı ve gelecek projeksiyonları. Örneğin, Uluslararası
Enerji Ajansı “2035 yılına kadar dünyada 38 trilyon dolar yatırım gerekiyor.”
diyor, Sayın Bakan. Bu yatırımların yüzde kaçını biz yapacağız bilemiyorum.
Ekonomik
durum, enerjinin çeşitlenmesi. Bu konuda geldiğimiz noktayı biliyorsunuz,
elektrik üretiminde doğal gaz yüzde 50’yi oluşturuyor; bu çeşitlenmede başarılı
olamadık.
Teknoloji
gereksinimi. Teknoloji de üreteceksiniz.
Çevresel
etkenler yani enerji. Elektrik üretirken çevreyi de en az kirleteceksiniz.
Bu
kriterleri yeteri kadar sağlayamazsanız enerji politikanızı belirleyemiyorsunuz
demektir. On yıldır ülkeyi yöneten AKP, bu faktörleri, bu etkenleri dikkate
alan ve dışarı bağımlı olmayan başarılı bir enerji politikası geliştirebildi
mi? Ortalamada, toplamda baktığımız zaman bunun cevabı “Hayır.”
Türkiye’de
elektrik enerjisi talebinin artması, tahmin edilebilir, beklenen bir
gelişmedir. Nüfus artıyorsa “Sanayileşeceğiz, kentleşeceğiz.” diyorsanız,
elektrik enerjisi talebinin artacağını da bilmeniz gerekiyor. Bu projeksiyonla
politikalar geliştirmeniz gerekiyor ve maalesef bunu başaramıyorsunuz. AKP bu
gelişmelere uygun politikaları, AR-GE politikaları geliştirdi mi,
geliştirebildi mi? Gelinen duruma baktığınız zaman, bu konudaki dışarı
bağımlılığımıza baktığınız zaman, AR-GE durumuna baktığınız zaman maalesef
bunun da cevabı “Hayır.”
Kalıcı ve
sürdürülebilir bir kalkınma, enerji ve akılcı enerji politikalarından bağımsız
düşünülemez. Hükûmet, elektrik üretiminde kısa vadeli bir çözüm olan, dışa
bağımlı bir proje olan doğal gaz çevrim santrallerini kurdurarak günü kurtarmış
ve geldiğimiz noktada, elektrik üretimi önemli oranda dışa bağımlı, doğal gaza
bağımlı bir duruma gelmiştir. AKP’nin izlediği yanlış elektrik ve enerji
politikaları, tabii, cari açığı da patlatmıştır. Sonuçta, bunun faturası halka
kesilmiştir. Halkımız, şu anda, millî gelirine göre dünyada en pahalı enerji
faturasını ödemektedir.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Ben teşekkür ederim.
Aynı
mahiyetteki diğer önergelerin gerekçelerini okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun
yazım tekniğine uygun olarak düzeltilmiştir.
BAŞKAN –
Aynı mahiyetteki beş önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde
kabul edilmiştir.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.35
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.40
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
393 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı
ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 17 Ocak 2013 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi
geceler.