DÖNEM: 24 CİLT: 38 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
44’üncü Birleşim
18 Aralık 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Uluslararası Jüt Çalışma
Grubunun Çalışma Esaslarını Oluşturan Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 75’inci
maddesine göre geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1071)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı:
361)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün AK PARTİ Grup Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili İsa
Gök’ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Bitlis Milletvekili Vedat
Demiröz’ün, Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz’ün şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, BDP Grubu olarak tutuklu milletvekillerinin adına konuşma yaptıkları
için kürsüye koydukları resimleri Meclis TV’nin sansürlediğine ilişkin
açıklaması
2.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın idari yargıyla ilgili
yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Sadık Yakut’un, yerli keşif uydusu Göktürk 2’nin başarıyla uzaya
fırlatıldığına ve Başkanlık Divanı olarak emeği geçen herkese teşekkür
ettiklerine ilişkin konuşması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğdu’nun, bor madenlerinin işletilmesine ve bir firmanın ana sözleşme
değişikliğine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/12159)
2.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, öğretmenlerin sınavlarda görevlendirilmesine,
2012-2013 eğitim döneminde
okulların fiziki yapılarına,
Lisansüstü öğrenim yapan
öğretmenlere,
Eğitimde sınıfsal ayrışmanın
ve fırsat eşitsizliğinin önlenmesine,
Lisansüstü eğitimin
öğretmenler için yer değiştirme özrü olmaktan çıkarılmasına,
Öğretmenlerin il ve ilçe
emrine atamalarının kaldırılmasının doğurduğu sonuçlara,
İlişkin soruları ve Millî
Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/12482), (7/12484), (7/12485), (7/12487),
(7/12488), (7/12489)
3.- İstanbul Milletvekili Osman
Oktay Ekşi’nin, TRT’nin bir yayınında CHP Genel Başkanının isminin
sansürlendiği iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/12549)
4.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, 2002-2012 yılları arasında kişi başına borçlanma miktarlarına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/12565)
5.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, 2011’de Habur Gümrük Kapısından giriş-çıkış yapan araç ve insan
sayısına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/12617)
6.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, gemilerle yapılan akaryakıt kaçakçılığına ilişkin sorusu ve Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/12618)
7.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Bakanlık personelinin tayin işlemlerinde yaşanan sorunlara ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/12621)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
11.00’de açılarak beş oturum yaptı.
2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı (1/698) (S. Sayısı: 361) ve 2011 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) görüşmelerine devam
edilerek;
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı,
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü,
Maliye Bakanlığı,
Gelir İdaresi Başkanlığı,
Kamu İhale Kurumu,
Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı,
2013 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ve 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesapları;
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve
Denetim Standartları Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi;
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı,
Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı,
2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları;
Gelir Bütçesi üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu tasarısı 8’inci
maddesine kadar;
Kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in şahsına,
Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın CHP Grubuna,
Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın şahsına,
Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın şahsına,
Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk, Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın CHP Grubuna,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün Adalet ve Kalkınma Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bazı ifadelerine,
İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Alınan karar gereğince, 18
Aralık 2012 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere 23.19’da birleşime son
verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ Bayram
ÖZÇELİK
Diyarbakır Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatih
ŞAHİN Mustafa
HAMARAT
Ankara Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
54
18 Aralık 2012 Salı
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Bakanlık Merkez teşkilatında çalışan personele döner
sermayeden para ödenip ödenmediğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11364)
2.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, Siverek Devlet Hastanesinde hamile bir kadın ile bebeğinin ölümünde
ihmal olduğu iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11365)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatları ile bağlı birimlerinde
yapılan protokol harcamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11366)
4.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun’daki bir hastanenin Giresun
Üniversitesiyle ortak kullanımına ilişkin protokolün iptal edildiği iddialarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11367)
5.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile ilgili
bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11368)
6.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Aksaray ili Gülağaç ilçesindeki sağlık kurumlarına ve
kapasitelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11369)
7.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin, Kars’taki sağlık hizmetleriyle ilgili verilere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11370)
18 Aralık 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Uluslararası Jüt Çalışma Grubunun Çalışma
Esaslarını Oluşturan Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 75’inci maddesine göre
geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1071)
17/12/2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:
3/9/2012 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-610/3624 sayılı yazı.
İlgide
kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan “Uluslararası Jüt Çalışma
Grubunun Çalışma Esaslarını oluşturan Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı”nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 75’inci
maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN –
Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı Hükûmete geri verilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, programa göre, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (x)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649,
3/1003) (S. Sayısı: 362) (x)
BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen
birleşimde 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi
kabul edilmişti.
(x) 361 ve 362 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 10/12/2013 tarihli 36'ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Şimdi
8’inci maddeyi okutuyorum:
Mali
kontrole ilişkin hükümler
MADDE 8-
(1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu
idareleri;
a) Arızi
nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan
sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak
ödemeleri,
b) İlgili
mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak
ödemeleri,
c)
5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi
gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere
yapılacak ödemeleri,
ç)
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin
(C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,
bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde
yaparlar ve söz konusu ekonomik kodunu içeren tertiplere ödenek eklenemez,
bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi
arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi kapsamında yapılan aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü
harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri
feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü
çerçevesinde anılan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel ile bu
ekonomik kodu içeren tertiplerden yapılması gereken akademik jüri ücreti
ödemeleri için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı
yetkilidir.
(2) Bu
Kanuna bağlı (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu
hallere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar
Kurulu kararı ile edinilebilir.
(3) 5018
sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri,
sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre
çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik
kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle
istihdam edebilirler. Bu işçilerle ilgili toplu iş sözleşmelerinden doğacak
yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim
artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı
bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği" ile "Yedek
Ödenek" tertiplerinde yer alan ödeneklerden aktarma yapılmak suretiyle
karşılanabilir. Bu fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında (söz
konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler arası
aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin
başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma
ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki ödenek aktarmasına ilişkin kısıtlamalar, kendi
bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.
(4) 5018
sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin
harcama yetkilileri, sürekli işçiler ile 5620 sayılı Kanuna göre
çalıştıracakları geçici işçilerin fazla çalışmaları karşılığı öngörülen ödeneğe
göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla süreli çalışma
ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma ve/veya
fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem, yangın, su
baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe
konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile
fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak
aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri
için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.
(5) Genel
bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından kanun,
kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar
dışındaki uluslararası kuruluşlara, gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye
Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik
aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.
(6)
Ekonomi Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının uluslararası anlaşma, kanun ve
kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara
ilişkin işlemlerine (katılma payı ödemeleri dâhil) beşinci fıkra hükmü
uygulanmaz.
(7)
Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme
tesisi, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal
tesislerin giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen
gelirlerden karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye
ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2013 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni
personel görevlendirilmez.
BAŞKAN –
Madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Doğan Şafak, Niğde
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekran
başında bizi izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız; buradan hepinizi selamlıyorum.
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesinin “Mali
kontrole ilişkin hükümler” bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
Sayın
milletvekilleri, bütçe, kamu maliyesinde temel bir belge ve süreç olup devletin
kurumsal ve hukuksal görevlerinin gerçekleştirilmesine olanak tanıyan bir araç
niteliğindedir. Bütçeler hazırlanması, görüşülmesi, onaylanması, uygulanması ve
denetlenmesi açısından yürütme, yasama ve yargı organları arasındaki
ilişkilerin ortaya konması yönünden önemli bir rol oynamaktadır. Bütün gelişmiş
ekonomilerde bütçe hazırlık çalışmalarına şubat, mart ayında başlanırken
Hükûmet 5018 sayılı Kanun’da düzenleme yaparak 26 Eylül 2011 tarihli kanun
hükmünde kararnameyle bütçe çağrı süreçlerini mayıs ayından eylül ayına
ertelemiştir. Bütçenin hazırlanması bu kadar geç olunca bütçelerin görüşülmesi
için de süre kalmamaktadır. 17 Ekimde Meclise bütçe tasarısı gelmektedir.
Devletin bir yıllık bütçesi enine boyuna tartışılmadan Mecliste görüşülüp
kanunlaşmaktadır. Esas komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonunda bir günde dört
tane kurumun bütçesi görüşülmeye mecbur bırakılmaktadır. Hükûmetimiz sadece
şekil şartını tamamlayarak Genel Kurula metni onaya getirmektedir. Yani ortada
görüşülüp tartışılan bir şey yoktur. Meclisin en temel görevi olan bütçeyi
komisyondan alelacele Genel Kurula getirmenizin sebebi ise Genel Kurulun
harcama artırıcı veya gelir azaltıcı yetkisi olmadığındandır. Burada
milletvekillerinin harcama azaltma ve gider artırma yetkisi yoksa, bunlara
müdahale edemiyorsa neyi onaylıyor, onu anlamış değilim. Ben bu bütçeyi
Meclisin denetlediğine ve Meclisin anladığına da inanmıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet 2010 yılında 6085 sayılı Kanun’la yeniden Sayıştay
Kanunu’nu düzenledi, bu kanunla “mali anayasa” dediğimiz 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na uyum sağladı. Ama baktınız ki bu kanun
denetçilere Hükûmetinizin açıklarının yazılması yetkisini veriyor, bu yetkiyi
ortadan kaldırmak için hemen harekete geçip, Meclis tatile girmeden önce, 4
Temmuz 2012 yılında, 6353 sayılı Kanun’la Sayıştayı denetim yapamaz hâle
getirdiniz. Bu kanunla, denetimi yapacak arkadaşlara öyle bir şey söylediniz ki,
“Yanlışı görüp tespit edeceksiniz, ancak yanlışı yapan kabul etmediği sürece
yanlış olduğunu Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlamayacaksınız.” dediniz.
Böylece, Sayıştay denetimleri üzerinden Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe
hakkını gasbettiniz.
Sayın
milletvekilleri, mali araçların ortaya çıkışını, biçimini, içeriğini,
uygulanışını, denetimini düzenleyen hukuk dalına mali hukuk denir. Bu nedenle,
mali hukuk içinde devlet gelirlerine ve giderlerine dayanak oluşturan tüm
yasalar, bütçenin yapılmasına, uygulanmasına, denetlenmesine ilişkin yasalar,
devlet muhasebesini kuran yasalar, Sayıştay Yasası, kesin hesap kanunları, mali
yargı, vergileme yasaları, dış ülkelerle yapılan anlaşmalar yer almaktadır.
Diğer
taraftan, yargı organı olarak nitelendirilen, yüksek hesap mahkemesi olan
Sayıştay da hukuksal denetimin baş aktörüdür. Bütçenin yasama organınca
denetimi teknik bir faaliyet gerektirdiği için tek başına Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından yerine getirilemez. Bu nedenle, Anayasa’nın 160’ıncı maddesinde
Sayıştay, merkezî yönetim içerisindeki dairelerin tüm gelir ve giderleri ile
mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve
işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunla verilen denetleme ve hükme bağlama
işlemini yapmakla görevlendirilmiştir. Sayıştayın teknik ve hukuki açıdan
yaptığı bu denetim, ayrıca, performans denetimi, siyasal nitelik taşıyan
parlamento denetiminin de temelini oluşturur. Tüm dünya sayıştayları performans
denetimi yapmaktadır. Bizim Sayıştayımız da 1996 yılından bu yana performans
denetimi yaparken siz 2010 yılı sonunda Sayıştayın performans denetimi yapma
yetkisini elinden aldınız, “Biz kamu kaynaklarını savurganca harcarız ama
Sayıştaya bunu denetletmeyiz.” dediniz. Engellemelere rağmen Sayıştayın
hazırlayacağı raporlar sırasıyla genel uygunluk bildirimi 43’üncü madde, dış
denetim genel değerlendirme raporu 68’inci madde, faaliyet genel değerlendirme
raporu 41’inci madde, mali istatistikleri değerlendirme raporu 54’üncü madde.
KİT raporları ve diğer raporlardır.
Kamu
harcamalarının saydamlığını gerçekleştirmek için Sayıştay yukarıdaki
belirttiğim raporları ve istatistikleri Türkiye Büyük Millet Meclisine veya
ilgili kamu idarelerine verildiği tarihten itibaren kamuoyuna sunar. Bu
çerçevede, yukarıda saymış olduğum raporlar Sayıştay raporu olarak ilgili
yerlere, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmadığı için böyle bir bütçe
görüşülemez, denetlenemez, mali kontrolü yapılamaz. Sayıştay denetimi eksik
olan bütçe naylon ve korsan bir bütçedir. Bu bütçenin geçici bir bütçe olarak
Parlamentoya gelmesi ve daha sonra Sayıştay raporları alındıktan sonra
yapılması gerekmektedir.
Tam üye
olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği bütçelerinin dış denetimini de Birliğin
organı olan sayıştay yapmaktadır. Birliğin mali denetim organı olup bir hesap
mahkemesi şeklinde görev yapmaktadır, AB bütçesinin mali yönetiminin
düzgünlüğünü ve yasallığını denetleme yetkisine sahip bulunmaktadır. AB
sayıştayı oy çokluğuyla kabul ettiği bu raporu komisyona sunmakla yükümlüdür.
Bilinen tarihsel bir gerçeği yinelemekte yarar bulunmaktadır. Parlamentolar
savurgan ve keyfî harcamalarda bulunan yürütme makamlarına karşı vergi
mükelleflerinin temsilcileri olarak doğmuş ve bu işlevlerini kabul ettirerek
var olabilmişlerdir. Günümüzün temsilî demokrasilerinin temelinde, halkın
temsilcilerinin kamu gelir ve giderlerinin saptanmasında söz ve karar sahibi
olabilmek ve hesap verebilir bir kamu yönetimi oluşturabilmek için, yürütme
makamlarına karşı bütçe hakkı bağlamında sürdürdükleri mücadele yatmaktadır.
Bütçe hakkı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, hiçbir zaman bu kadar suistimal ve
gasbedilmemiştir.
Buradan
AKP’li milletvekili arkadaşlara sesleniyorum: Gece yastığa başınızı
koyduğunuzda, Sayıştay denetiminden geçmemiş harcamayı onayladığınız için
vicdanınız rahat uyuyabiliyor musunuz?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) - Evet, uyuyabiliyorlar.
DOĞAN
ŞAFAK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 2012 yılı bütçe açık hedefi 21,1
milyardı, şu anda 33,5 milyar olacak, 12,1 milyar sapma var. Personel giderleri
5,5 milyar sapmış, mal ve hizmet alım kalemi 4,5 milyar sapmış, sermaye
giderleri ise 5,8 milyar sapmış.
Sayın
milletvekilleri, her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında
görevli ve yetkili olanlar, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka
uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden,
raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından
sorumludur. 6085 sayılı Yasa’nın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında “Bu
sorumluluğun yerine getirilip getirilmediği Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulacak Sayıştay raporlarında belirtilir.” denilmektedir. Bu bütçe döneminde
“harcama öncesi mali kontrol, harcama öncesi iç denetim, bütçenin Sayıştay
yargı denetimi, Sayıştayın rapor verme görevi” gibi kurallar yerine
getirilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Sayıştay raporlarının olmadığı bir bütçeyi kabul etmek, 2011 yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı onaylamak, bizlerin yasalara aykırı
işlem yapacağımız anlamına gelecektir. Bu bütçede, bahsedilen 4/C’li
çalışanların sorununa çözüm yok, atanamayan öğretmenler yok, memurlar yok,
esnaf yok, Anadolu’da yalın ayak dolaşan çiftçi zaten yok, ikinci öğretimde
harçları kaldırılmayan üniversite öğrencileri yok, denetim hiç yok.
Onun
için, siyasetin doyumsuzluk ilkesine göre hazırlanmış bu bütçeyi Sayıştay
raporları gelene kadar geçici bütçe olarak kabul etmemiz gerektiğini sizlere
belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci
madde üzerine söz aldım. Öncelikle günaydın, hepinize saygılarımı sunuyorum.
8’inci
madde mali kontrole ilişkin hükümleri düzenliyor. Bu süre içerisinde tabii
ayrıntılı olarak bunu görüşmeyi dilerdik. Yalnız, ne dediğini pek iyi
değerlendirmeyen ve söyledikleri sözün nereye varacağını, doğrusu,
düşündüklerinden emin olmadığım Hükûmetle karşı karşıyayız değerli
milletvekilleri. Dağa çıkmayı, terörist olmayı meşru göstermeye çalışan bir
Başbakan Yardımcısı, kuvvetler ayrılığını önünde bir engel olarak gören bir
Başbakan tarafından yönetilen Türkiye’nin geleceğini Allah esirgesin. Burada
bütçeyi görüşmek ve bütçe hakkı sakatlanmış bir Mecliste bütçeyi görüşmek acaba
ne derece faydalı oluyor, gerçekten düşünmek lazım.
Sayın
Başbakan hoşgörünün merkezi Mevlânâ’yı anma, Şebiarus töreninde, iktidar
hırsının zirveye çıktığı bir konuşma yapıyor. “Bu kuvvetler ayrılığı denen var
ya, o önünüze gelip engel olarak dikiliyor.” diyor.
Değerli
milletvekilleri, ecdadımız Osmanlıda dahi yürütme ve yargı ayrılığı vardı. Öyle
ki, kadılar padişaha bile ayar veriyordu, racon kesiyordu ama 2012’nin
Türkiye’sinde “ıh” deyicinin “hıh” deyicisi Adalet Bakanı ve yargı mensupları
var; yorum yapıyor, tevil ediyor, ortalık toparlamaya çalışıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, 8’inci maddede kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin
harcamalarıyla ilgili çeşitli sınırlamalar getiriliyor. Buna göre, kamu
idarelerinin sürekli geçici işçileriyle ilgili ortaya çıkacak ödenek
noksanlıkları Maliye Bakanlığı bütçesinin personel giderlerini karşılama
ödeneği ile yedek ödenek tertiplerinden aktarma yapmak suretiyle
karşılanabilmektedir; ancak bu ödenekler, Devlet Memurları Kanunu’nun 4/C
maddesi gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemelerde
kullanılmamaktadır.
Personel
istihdamını Anayasa’mızın 128’inci maddesi düzenlemektedir; buna göre “Kamu
hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve kamu
görevlileri eliyle görülür.” demektedir.
657
sayılı Kanun da, geçici işler için istisnai hâllere özgü olmak üzere sözleşmeli
ve geçici personel istihdamını da mümkün kılmaktadır. Bu şekilde istihdam
edilenlerden kamuda çalışanlar arasında en kısıtlı haklara sahip olan kesim,
4/C maddesi uyarınca çalıştırılan geçici personeldir. Kamuda bugün yaklaşık 22
bin 4/C’li personel istihdam edilmektedir. Bu personelin yıllık izin, iş
güvencesi, sosyal yardım gibi hakları bulunmazken, maaşları da son derece
kısıtlıdır ve düşüktür.
4 Şubat
2010 tarihinde yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, 4/C’li çalışanlar arasında
farklı uygulamalara gidilerek var olan adaletsizlik daha da
derinleştirilmiştir. Bu kararla, 4/C statüsünde istihdam edilen kamu
görevlilerinin bir bölümü için yeni haklar verilirken, Bakanlar Kurulu
kararının sadece özelleştirme sebebiyle işsiz kalan ve kalacak olan işçilerden
4/C statüsünde istihdam edilenleri kapsaması büyük bir haksızlık ortaya
çıkarmıştır. Yine 5620 sayılı Kanun’la yaklaşık 220 bin geçici işçiye kadro
verilmiştir. 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 657’nin 4/B maddesi ve
4954 sayılı Kanun uyarınca istihdam edilen 198 bin sözleşmeli personel memur
kadrolarına atanmıştır. 4/C’li personelin kapsam dışında tutulması kamuda
sözleşmeli olarak çalışan kamu görevlileri sendikalarına üye olma hakkı bulunan
ve dolayısıyla kamu görevlisi olarak kabul edilmesi gereken 4/C personelinin
bir kez daha mağdur edilmesine neden olmuştur.
Bu 4/C’li
personelden 1.445’i de Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışmaktadır. 6253
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığı İdari Teşkilat Kanunu’nun geçici
9’uncu maddesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 4/C’li personelin kadroya
geçirilmesi ile ilgili bir düzenleme yapılmıştı. Bu düzenlemeye göre, idari
teşkilat kadrolarına personel alınması durumunda, her seferinde alınması
öngörülen kadronun yüzde 20’si oranında Türkiye Büyük Millet Meclisinde
istihdam edilen 4/C’lilerin kurum içinde açılacak sınavlarda başarılı olmak kaydıyla
idari teşkilat kadrolarına atanması öngörülmektedir. Ancak bu kanunla norm
kadro uygulamasına geçilerek personel alımı sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan 4/C’liler idari teşkilat kadrolarına
atanamamaktadır. Yüce Mecliste 4/C’li personelin istihdam edilmesi gerçekten
hiç uygun değildir değerli milletvekilleri.
Bu kamu
istihdamında birliğin, uyumun, adaletin sağlanabilmesinin yolu kamudaki bu çok
başlı yapıyı sonlandırmaktan, tüm çalışanların iş güvencesi, sosyal haklar,
toplu sözleşmeli ve grevli sendikal hak ve izin haklarını da içeren, insanca
yaşayabileceği bir ücret aldığı, asli ve süreklilik arz eden bir statüye
kavuşturulmasından geçmektedir. Bu doğrultuda farklı statü çerçevesinde
istihdam edilen personel kadroya alınarak bu çalışanların mağduriyeti acilen
giderilmelidir. Buna ilişkin olarak Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri
arkadaşlarımızın, bizlerin kanun tekliflerimiz de Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulmuştur.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz 8’inci madde “Mali kontrole ilişkin
hükümler” başlığını taşıyor. İster yeryüzünün ve insanlık tarihinin en tekemmül
etmiş teşkilatı olan devlet olsun isterse o devletin herhangi bir birimi olsun
isterse bir özel kurum veya bir özel şirket olsun, hangi ülkede, hangi rejimde
olursa olsun bütün yönetim birimlerinde, o yönetimin amaçları doğrultusunda
başarıyla faaliyet yürütebilmesi için yönetime ilişkin beş temel fonksiyon
vardır: Birincisi planlama, ikincisi örgütleme, üçüncüsü kadrolama, dördüncüsü
yönlendirme yani sevk ve beşincisi de denetimdir. Bir yönetim biriminin
başarısının asgari beş temel şartı ve fonksiyonudur.
AKP
döneminin en büyük günahlarından birisi devlette denetim sistemini etkisiz hâle
getirmesi ve felç etmesidir. Bir kurumda sağlıklı işleyen bir denetim yoksa o
kurumun aldığı kararlarda genellikle isabetsizlik olur, o kurum her türlü
usulsüzlük, yolsuzluk ve yanlışlıklarla karşı karşıya gelebilir, verim
düşüklüğü olur, saydamlık sağlanamaz, savurganlık olur ve savurganlığı da
önleyemezsiniz. Bunların önemli bir kısmını bu bütçede de ve Hükûmetin
uygulamalarında da görüyoruz.
Acaba
Hükûmet hiç düşünüyor mu, bu kadar bütçe açığında savurgan harcamaların etkisi
nedir? Neden bu kadar, bütçe kaynakları bazı alanlarda hoyratça kullanılıyor da
önleyemiyorsunuz? Ben düşünüldüğünü hiç sanmıyorum, önlemek istediğinizi de
sanmıyorum çünkü bu kadar israfın asıl nedeni bizatihi AKP zihniyetinin Hükûmet
etme anlayışında yatmaktadır. AKP Hükûmeti, bütçe ve kamu kaynaklarını bir
millet malı, bir beytülmal olarak görmüyor. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
Kanunu ki 10 Aralık 2003 tarihinde çıktı. Buna Kamu İhale Kanunu’nu da dâhil
edebiliriz. Bu iki kanun, kanun çıkarmanın marifet olmadığını, asıl marifetin
kanunları gerektiği gibi uygulamak olduğunu gösteren iki tipik örnektir. Kamu
mali denetiminin hem yapısını hem de yönetimini değiştiren bir kanundur 5018.
Bu kanuna göre iki tür denetim vardır; iç denetim ve dış denetim.
İnşallah,
diğer ayrıntılı maddelerde, kesin hesap görüşmelerinde dile getirmek üzere
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Pervin Buldan,
Iğdır Milletvekili, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz bugün BDP Grubu olarak, Genel Kurulu,
cezaevlerindeki tutuklu milletvekillerimizin yasama faaliyeti günü olarak ilan
ediyoruz.
(Hatip
tarafından kürsü önüne Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın resmi konuldu)
Bugün ben
Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ım. (BDP sıralarından alkışlar) Bu da benim
mazbatam. “12 Haziran 2011 tarihinde yapılan genel seçimlerde Şırnak ilinden
milletvekili seçildim. Ben Selma Irmak, sizler gibi partimin listelerinden
değil, Şırnak ilinden bağımsız aday oldum, tercihli oy kullanan 46.278 insanın
iradesi olarak milletvekili seçildim. Tam 46.278 insanın iradesi olarak şu anda
Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevindeyim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnternet sitesinde Selma Irmak adresinde ‘A Blok
Alt Zemin 1’inci Banko No: 7’ yazılmış ama bu adres yanlış. Benim adresim,
Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi 4’üncü Bayan Koğuşu, Diyarbakır.
18 Nisan
2009 tarihinde gözaltına alınıp tutuklandım. Tam iki yıl sekiz aydır cezaevinde
rehin olarak tutulmaktayım. ‘Rehin’ diyorum çünkü dosyamda tutuklanmamı
gerektirecek hiçbir suç yok. Katil değilim, hırsızlık yapmadım, ihaleye fesat
karıştırmadım, yüz kızartıcı hiçbir suç işlemedim. Rehin olarak tutulmanın bir
nedeni var; o da Kürt olmam, kadın olmam, düşüncelerimi ifade etmem ve halkımın
özgürlük ve eşitlik mücadelesini savunmamdır.
Ben
sizler gibi Genel Kurulda konuşmalar yapamıyorum; kanun teklifi, araştırma
önergeleri, soru önergeleri veremiyorum. Grup başkan vekillerimiz aracılığıyla
vermiş olduğum birkaç araştırma önergesi var, hepsi bu kadar. Peki, ben Selma
Irmak, rehin olarak tutulduğum Diyarbakır Cezaevinde ne mi yapıyorum? Kısaca
paylaşayım: Benimle birlikte rehin alınan kadın arkadaşlarımla birlikte küçücük
bir koğuşta ufak bir televizyon ekranında sizleri, grubumu, halkımın verdiği
özgürlük ve eşitlik mücadelesini ve tabii ki, Şırnak halkının onurlu direnişini
izliyorum. Zaman zaman Genel Kurulda çıkan kavgaları hayretle seyrediyorum.
Bazen Şırnaklı bir çocuk oluyorum mesela, dili yasaklanan halkımın çocuklarının
okula giderken yaşadıkları sıkıntıyı hissediyorum. Kimi zaman Şırnaklı
kadınlarla görüyorum kendimi; miting alanlarında, yürüyüşlerde dimdik ayakta,
ön saflarda Şırnaklı kadınlarla. Kimi zaman duygulanıyorum, hüzünleniyorum,
mesela cenazeler geldiği zaman Şırnak’a, bu coğrafyanın gencecik fidanları
toprağa verilirken cenazelere yapılan müdahaleyi, atılan gaz bombalarını,
sıkılan tazyikli suları izlerken yüreğim paramparça oluyor. Ve aynı yürek
‘Benim vatanım evladımdı, evladım ölünce vatanımı da öldürdünüz.’ diyen bir asker
annesini dinlerken de aynı şekilde kırılıyor, paramparça oluyor yüreğim.
Bütün
bunlarla birlikte, hani bazı anlar vardır ya gözyaşlarınızın sel olup akmasına
engel olamazsınız. Ateş düşer yüreğinize, kor bir ateş parçası yakar
bedeninizi. O ateş 28 Aralıkta düşmüştü yüreğime, bedenime, küçücük koğuşuma.
Sizin adına ‘Uludere’ dediğiniz Klaban’ın ‘Gülyazı’ dediğiniz Roboski’sine bombaların düştüğü an, 34 sivil insanın savaş
uçaklarıyla bir saat boyunca bombalanması sonucu paramparça olan cesetlerin
Roboski halkı tarafından toplandığını, anaların feryatlarını, yakılan ağıtları
ve çaresizliği izlerken 34 insanla birlikte aslında insanlığın da öldüğünü
gördüm. Acılarla dolu tarihimize bir acı da Roboski’de eklendi ne yazık ki.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bazen duygularımı, düşüncelerimi, yazdığım
mektuplarla kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyorum. Tabii, bu yazdığım mektuplardan
sizler ne kadar haberdarsınız onu bilemiyorum. Mesela en son yazdığım mektup
AKP Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Salman’a uygulanan şiddete ilişkindi. Şöyle
dedim mektubumda: ‘Sevgili Fatma’ya en içten duygularla geçmiş olsun
dileklerimi gönderiyorum. Sevgili Fatma bilmelidir ki tüm kadınlar olarak
kalben yanındayız. Kadına yönelik şiddet partilerüstü, ideolojilerüstü bir
durumdur. Ve kadınlar olarak deneyimleyerek öğrendik ki örgütlü bir mücadele,
güçlü bir kadın dayanışması olmaksızın sorunlarımızın üstesinden gelemeyiz.
Fatma’ya uygulanan şiddet, hepimize uygulanmıştır. Toplumun cinsiyetçileştirme
öğretisinden geçerek başkalaşan yani erkekleşen insan evladı bu öğretiyi
reddetmelidir. Özüne yani yaşamın dişil hâline dönmeyi başarmalıdır. Fatma
Salman şahsında Ağrı halkına, serhatın Ararat kadar başı dik ve cesur
kadınlarına, şiddet mağduru tüm kadınlara selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.’
dedim.
Evet
değerli milletvekilleri, ben fiziken aranızda olamasam da, ruhen sizlerle
birlikte olduğumu ama yüreğimin Şırnak halkıyla çarptığını bilmenizi isterim.”
Sevgili
Selma Irmak, biz de seni seviyoruz. Fiziken bizimle olmasan bile, ruhen
yanımızda olduğunu, kalbinin, yüreğinin sana oy veren, seni seçen Şırnak
halkıyla olduğunu biliyoruz. Seni ve tüm tutsakları saygıyla selamlıyoruz. En
kısa zamanda özgürlüğüne kavuşmanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında, Genel Kurulda yasama faaliyetlerine katılmanı; Şırnak halkıyla,
çocuklarıyla, kadınlarıyla miting alanlarında, meydanlarda, onların sevincine
ortak olmanı, verdikleri özgürlük ve eşitlik mücadelesinde yanlarında olmanı,
tüm yüreğimizle ve kalbimizle temenni ettiğimizi ifade ediyoruz.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Evet, teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Fuat Karakuş, Kilis Milletvekili.
FUAT
KARAKUŞ (Kilis) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ, ülkemizin siyasi ve ekonomik alanlarında
büyük sıkıntılar yaşandığı bir dönemde Başbakanımız, Genel Başkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde, on bir yıl önce, ülkesine ve milletine
hizmet aşkıyla yola çıkan, maruz kaldığı her türlü engellemelere rağmen
ülkemize büyük bir gelişim ve değişim süreci yaşatmış, iç politikadan dış
politikaya, eğitimden sağlığa, adaletten emniyete, enerjiden tarıma, ulaşımdan
turizme, ekonomiden toplumsal yaşama, demokrasiden insan haklarına kadar her
alanda devrim niteliğinde birçok ilke imza atmayı başarmış bir partidir.
Milletvekili
olmadan önce Kilis Devlet Hastanesi Başhekimlik görevini ifa etmiş birisi
olarak, “Et-tekrârü hasen velev kâne yüz seksen.”, “Tekrar yüz seksen kere de
olsa güzeldir.” sözünden hareketle, sağlık alanında yapılan çalışmalara ilişkin
kısaca bilgiler vermek istiyorum.
İktidarımız
döneminde 554’ü hastane, 1.467’si birinci kademe sağlık kurumu olmak üzere
2.021 yeni sağlık tesisi inşa edilmiştir.
Devlet
hastaneleri ve SSK hastaneleri tek çatı altında birleştirildi. Emekli Sandığına
bağlı, sigortalı ve BAĞ-KUR’lu tüm vatandaşlarımızın bütün hastanelerden
yararlanması sağlandı.
Geçmiş
dönemlerde sık sık yaşanan rehin alma, hastanede rehin kalma ortadan
kaldırıldı.
Kamuya
ait sağlık kuruluşlarındaki muayene sayısı yüzde 400 artırılarak
vatandaşlarımız muayene kuyruklarından kurtarıldı.
Aile
hekimliği uygulaması hayata geçirildi.
Vatandaşlarımızın
hastane randevusunu telefonla veya İnternet üzerinden alması sağlandı.
Kızamık,
sıtma gibi hastalıklar sıfırlanarak ülkemizin gündeminden çıkarıldı.
2002’de
18 olan MR sayısını 266’ya, 120 olan tomografi sayısını 410’a, 1.510 olan
diyaliz cihazı sayısını 4.445’e yükselterek sağlıkta teknolojik devrim yapıldı.
Koğuş
görünümündeki hastane odaları modern hastane odasına dönüştürüldü. İçinde
banyosu, tuvaleti olan oda sayısında yüzde 500’lük artış sağlandı.
Sağlık
hizmetleri 98 gezici sağlık birimiyle halkın ayağına gönderildi.
2002’de
618 olan ambulans sayısı 2.841’e, 481 olan acil müdahale istasyon sayısı ise
1.710’a çıkarıldı.
Daha önce
ancak filmlerde görebildiğimiz, karda kışta hizmet vermek üzere 224 paletli
ambulans halkımızın hizmetine sunuldu. 19 helikopter, 4 uçak ambulans ile 4
deniz ambulansı, 52 motosikletli acil müdahale ekibi iktidarımız tarafından
aziz vatandaşlarımızın hizmetine tahsis edildi. Bunlar hayaldi, gerçek oldu. 81
ilimizde özel eğitimli 4.909 sağlık personeli yetiştirilerek Avrupa’nın en
büyük medikal kurtarma ekibi kuruldu. İlaç almak çile olmaktan çıkartıldı,
herkesin istediği eczaneden ilaç alması sağlanarak ilaç fiyatlarında yüzde 80’e
varan indirimler yapıldı. Asrın hastalığı olan kanserle mücadele etmek için 81
ilimizde 124 kanser tarama merkezi açıldı. Sosyal güvencesi olmayan
vatandaşlarımız dâhil herkes sağlık sigortasına kavuşturuldu. 18 yaşına kadar
olan herkese ücretsiz sağlık hizmeti verilmesi sağlandı. Yoksul kesimin sağlık
hakları diğer sigortalılarla aynı düzeye getirildi. Kaynakları daha etkin ve
verimli kullanarak hizmetin kalitesini artırmak için kamu hastane birlikleri
kuruldu. Benim gibi sigara içmeyenleri korumak ve dumansız hava sahası
oluşturmak için kapalı alanlarda sigara içilmesi kanunla yasaklandı, bu sayede
tütünle mücadele programında dünya birincisi olundu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarlarınca yapılan yatırımlar
saymakla bitmez, rakamlar ortada. Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. AK
PARTİ boş laflarla vatandaşlarımızı avutan bir parti olmadı, parti programında
ve meydanlarda neyi vadetmişse onu gerçekleştirdi. Bugüne kadar yapılan
hizmetleri yeterli görmüyor, ülkemizin bölgesinde ve dünyada daha da güçlü ve
itibarlı olması, dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer alması, kronik
sorunlarımızı çözerek geleceğe daha emin adımlarla ilerlemesi, demokrasimizin
güçlenmesi, milletimizin refah ve mutluluğu için gece gündüz demeden tüm
gücümüzle çalışmalara devam ediyoruz.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime son verirken 2013 yılı bütçesinin
ülkemiz ve aziz milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, başta Sayın
Başbakanımıza ve tüm bakanlarımıza olmak üzere bütçemizin hazırlanmasında emeği
geçen herkese şükranlarımı sunar, aziz milletimize ve yüce heyetinize saygılar
sunarım. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bugünkü
konuşmalarımı Mardin Cezaevinde bulunan Gülser Yıldırım Vekilimiz adına
yapacağım.
(Hatip
tarafından kürsü önüne Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın resmi konuldu.)
Ben, 2010
şubat ayında yapılan KCK operasyonuyla birlikte gözaltına alındım ve 16 şubat
itibarıyla tutuklandım. 2 yıldan fazla bir süredir Mardin Cezaevinde kalıyorum.
Bugün BDP Grubumuzun özellikle tutuklu milletvekillerimize böyle bir olanak
sağlamasının, bizim sesimizi en azından bu kürsüde dile getirme konusunda böyle
bir yöntem bulmuş olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz, halkın
iradesiyle seçilmiş milletvekilleriyiz. Nerede olursak olalım bu bizim
açımızdan önemli değil; önemli olan durum, halkımızın bize verdiği iradedir. Bu
iradeyi en iyi şekilde, bulunduğumuz her alanda kullanma konusunda da halkımıza
verdiğimiz sözün gereğini yerine getireceğiz.
Değerli
milletvekilleri, cezaevinde olmam itibarıyla aslında cezaevinde yaşanan
sorunları çok daha iyi biliyorum. Şimdi, bu konuşmamda biraz… Yarın
biliyorsunuz 19 Aralık ve “Hayata Dönüş” adıyla yapılan operasyonun, katliamın
yıldönümü. Dolayısıyla, cezaevinde yaşayanlar olarak biz, aslında cezaevi
koşullarının nasıl olduğunu çok iyi biliyoruz. Hele hele demokrasi, insan
hakları ve özgürlükler konusunda mücadele verenlerin, sürekli yargı baskısıyla
karşı karşıya kaldığı bir ülkede, aslında bizim talebimiz bulunduğumuz her
alanda baskıyla karşı karşıya kalıyor. O yüzden cezaevinde bulunan insanların,
bunları protesto etmesi için bir yöntemleri var, o da ‘açlık grevleri’.
Bizler de
12 Eylül 2012 tarihinde, biliyorsunuz, Türkiye’de ana dil üzerinde yasağın
kaldırılması, Sayın Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük
koşullarının sağlanarak müzakere sürecinin başlatılması konusunda bir açlık
grevi başlatmıştık. Bizim açlık grevimiz altmış sekiz gün sürdü ve neyse ki
ölümler olmadan sonlandırıldı ama hâlâ taleplerimiz ortada duruyor. Ama 2000
yılında, 19 Aralıkta yapılan operasyonda böyle bir şey olmadı. O dönem F tipi
koşullarını, F tipine geçiş sistemini eleştiren tutuklu ve hükümlüler açlık
grevlerine başladılar ve bu açlık grevlerini daha sonra ölüm orucuna dönüştürdü
devrimciler ama buna müdahale edildi. Görünen o ki açlık grevleri 20 Ekimde
başlamıştı, müdahale 19 Aralıkta geliştirildi. Sonra ortaya çıkan belgelerde
biz gördük ki aslında bu operasyonun açlık grevleriyle falan alakası yok.
‘Tufan
belgesi’ diye bir belgeden bahsediliyor, plandan bahsediliyor. Bu plana göre
aslında Hükûmet -dönemin Hükûmeti- 11 Ekimde cezaevlerine müdahaleyi planlamış
zaten. Açlık grevlerinin başlangıç tarihi 20 Ekim yani F tiplerine geçiş
öncesi, bir şekilde ‘Cezaevlerinde kontrolümüz yok, devletin gücünü orada
göstereceğiz.’ diye operasyon hazırlığını yapmış, açlık grevleri sadece buna
bahane olmuş. Kaldı ki 12 Aralıkta dönemin Adalet Bakanı diyor ki: ‘Biz F
tiplerine geçişi durduruyoruz, erteliyoruz.’ Ama 19 Aralıkta müdahale ediliyor
ve 30 insan, 2’si asker 30 tutuklu insan yaşamını yitirdi.
Şimdi,
biz hâlâ, bu operasyonun gerçekleriyle açığa çıkarılmasını bekliyoruz. ‘Hayata
Dönüş’ adı altındaki… O zaman Hükûmete ‘Biz müdahale etmeseydik ölüm
oruçlarında daha çok insan ölecekti.’ diye Türkiye kamuoyunu, Türkiye toplumunu
kandırmaya çalışan, aslında bizi uyutmaya çalışan yaklaşımının ne kadar sahte
olduğunu bir kez daha gösteriyoruz; tarih bize gösteriyor.
Değerli
milletvekilleri, ama şunu ifade etmek isteriz: Hâlâ 19 Aralığın travmasını
yaşıyoruz. Türkiye 19 Aralık cezaevi operasyonunu, katliamını araştırmadığında,
sorumluları yargılamadığı sürece, Türkiye'de gerçek anlamda insan haklarının
olması mümkün değildir.
Bakın,
İnsan Hakları Haftası’nı geride bıraktık. İnsan Hakları Haftası’nda yapılan
etkinliklerin hepsine bakın, tamamı, neredeyse F tipi cezaevlerindeki hak
ihlallerine yöneliktir. F tipleri Türkiye'de ciddi anlamda bir travma
yaratıyor, F tipleri bir işkencehaneye dönüşmüş durumda. Öyle ‘işkenceye sıfır
tolerans’ diye ifade edilen şeyin gerçek olmadığını biz biliyoruz; hele
cezaevinde yaşayanlar olarak, bir odada yaşamak durumunda olanlar olarak bunu
çok daha iyi biliyoruz.
Buradan,
cezaevinden, Mardin Cezaevi’nden bir kez daha uyarıyoruz Hükûmeti: F tipi
cezaevleri gerçeğini ortaya çıkarmak, özellikle 19 Aralığın sorumlularını
ortaya çıkarmak ve yargılamak bu Hükûmetin sorumluluğu altındadır. Eğer
gerçekten insan haklarından, demokrasiden, işkenceye sıfır toleranstan
bahsediliyorsa 19 Aralığın hesabı sorulmalıdır, bu hesap sorulmadıkça
Türkiye'nin karnesi hep zayıf kalacaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
On dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hayata
Dönüş Operasyonu’yla ilgili devlet ne kadar tazminat ödedi ve bu kamu
görevlilerine rücu edildi mi? Rücu edilmediyse, rücu edilmeyenler hakkında
görevi kötüye kullanmaktan dolayı suç duyurusunda bulunmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, bu, kamu kaynaklarını israf ve savurganlık anlamına gelmez mi?
İki,
Başbakan tarafından vatandaşlara karşı açılan davaların sayısı nedir? Vatandaş
tarafından Başbakana karşı açılan davaların sayısı nedir? Başbakanın almış
olduğu tazminatların miktarı ne kadardır ve vatandaşın aldığı hapis cezası ne
kadardır? Vatandaşın Başbakana karşı açmış olduğu davaların tazminat miktarı ne
kadardır? Vatandaşın kazandığı bu tazminat paraları devlet bütçesinden mi
ödendi, yoksa Başbakanın şahsi parasından mı ödendi?
BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, 2/B’yle ilgili ne zaman açıklama
yapacaksınız? Vatandaşlar, bunun artık çok geciktiğini söylüyor. Bu konuda,
vatandaşların ödeyeceği paraya taksit yapacak mısınız? Yapacağınız taksitin
mutlaka hasat dönemlerini kapsaması lazım. Dikkat ederseniz, son günlerde,
gazetelerde, “2/B’ye kredi veriyoruz.” diye başladı. Devlet, bunu, taksit
yaparak, belli bir oranda, küçük bir oranda bir fark alarak yapamaz mı?
İkinci
sorum ise özellikle yirmi dokuz yıllığına kiraya verilen köy meralarının…
Anayasa Mahkemesi -biliyorsun- bunu iptal etti. Bu konuda kiraya verilen
meraları iade edecek misiniz köylüye? Bu konuda Bakanlığınızın görüşü nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdemir… Yok.
Sayın
Halaman…
ALİ
HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorum
Maliye Bakanına: Emekli olduktan sonra vergi mükellefi olanların veya vergi
mükellefi olan bir iş yerinde çalışanların emekli maaşından kesinti oluyor. Bu
da “İş yapma.” veya “Emekli maaşın yeter.” veya “Kayıt dışına çık.” der gibi
bir hâl yaratıyor. Bunu, Sayın Maliye Bakanımız düzeltme imkânını bulur mu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yeniçeri… Yok.
Sayın
Özkan…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, yatı, kotrası olanlara ÖTV’siz, KDV’siz ucuz mazot veriyorsunuz. 2002
seçimlerinde verdiğiniz söz olan yeşil mazotu Türk köylüsünden niçin
esirgiyorsunuz?
Ekonominin iyiye gittiğini söylediğinize göre,
üreticiler şöyle soruyor: “Bugün Ziraat Bankası ve tarım kredi borçlarını ödeyemiyoruz.
Hayvanımıza yem ve saman alamıyoruz. Bizden niçin ucuz mazotu esirgiyorsunuz?
Bugün yaşadığımız zor şartlarda bizleri kurtarma adına, yeşil mazot ve hayvan
işletme sahiplerine iki yıl ödemesiz, sıfır faizli yem ve saman kredisi vermeyi
düşünür müsünüz?”
“Bunlar
hayaldi, gerçek oldu.” denerek sizlere oy veren seçmenler adına teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz…
Yok.
Sayın
Işık…
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, biliyorsunuz, Başbakan dün Danıştaya bayağı bir çattı. Bunun sebebi de
kamu-özel ortaklığı yapımıyla hastaneleri Danıştay 13. Dairesinin iptal
etmesiydi. Sayın Çalışma Bakanı da vatandaş için ve bütçe için bunun zararlı
olduğunu söyledi.
Siz
memura yüzde 3’ü çok görürken bu kamu özel ortaklığıyla yapılacak hastanelere
ödenecek paranın… Örneğin Erzurum’da 1.200 yataklı bölge hastanesini devlet
kendisi yaparken yaklaşık 193 milyona mal etti, bir Kayseri’nin yıllık kirası
137 milyon olacak. Bu bir.
İkincisi,
burada sağlığı çok övüyorlar. Dün akşam ben, üç saat, bir trafik kazası geçiren
hastaya yer bulmak için hastane hastane aradım. En sonunda, sağ olsun doktor
arkadaşlarım, yatağın yanına yatak koyaraktan hasta yatırdılar. Yoğun
bakımlarda da büyük sıkıntı var. Sağlık, öyle denildiği gibi değil.
Üçüncü
bir sorum da: Erzincan’da belediyenin yaklaşık 2 trilyona yakın elektrik borcu
varken Erzincanspor’un 60 lira elektrik borcu var. diye elektriği kesiliyor.
Diğer özel şirketlerin de bir sürü elektrik borcu var ama Erzincanspor’un 60
lira için kesiliyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bayraktutan…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, temmuz ayının ilk haftasında, 2012 KPSS sınavı ile Maliye Bakanlığına
156 Hazine avukatı alımı gerçekleştirildi. Bu kişiler, evraklarını ekim ayında
vermiş olmalarına rağmen, güvenlik soruşturmaları bahane edilerek, bu kişinin güvenlik soruşturmaları gerekçe
gösterilerek henüz göreve atamaları yapılmadı. Bu konuda Bakanlığa yapmış
oldukları birçok başvurular sonuçsuz kaldı. Bu 156 Hazine avukatlığına başvuran
156 arkadaşımız ne zaman göreve başlayacaktır? Dört beş aydır bu sürünceme
neden kaynaklanmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Süreniz
beş dakika, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Tanal’ın sorularına şu anda cevap veremeyeceğim çünkü bu veriler bizde yok. Bir
kısmının da Başbakanlıktan tabii ki derlenip toplanması gerekiyor, epey bir
istatistiki rakam gerektiriyor.
Sayın
Aslanoğlu’nun sorusuna gelince -dün de ifade ettim- aslında biz ocak ayı başı
itibarıyla satışlara başlayacağız. Çünkü, bugüne kadar tespit edilen fiyatlara
yapılan itirazları değerlendirdik. Fiyatların özellikle yer açısından,
mahallesinden sokağına kadar tutarlı olması konusunda çok önemli bir çalışma
yapıldı. Çünkü, hakikaten biz bunu bir sorun çözme olarak görüyoruz, gelir
ayağını en azından ikincil olarak görüyoruz. O nedenle, inşallah ocak ayında
başlarız. Taksitleri de yapacağız tabii ki. Taksit imkânları var, şöyle:
Biliyorsunuz, peşin ödemede indirim var, yüzde 70 üzerinden zaten verilecek
yani 100 liralık yer 70 liraya verilecek ama peşin ödenirse 56 liraya kadar
düşecek. Yok, taksitle alınmak istenirse, mücavir alan içerisinde ise üç yıllık
taksit yapılabiliyor, mücavir alan dışında ise dört yıllık taksit
yapılabiliyor. Dolayısıyla, o konuda da her türlü kolaylığı göstereceğiz.
Kiraya
verilen köy meralarının tabii ki köylülere iade edilmesi, o konuya arkadaşlar
bir baksınlar, doğrusu ben çok detaylarına vâkıf değilim, ama tabii ki, meralar
oradaki köylülerimiz için, çiftçilerimiz içindir. Arkadaşlar çalışsınlar, ben
sonra tekrar size geri gelirim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, oralar kiraya verildi yirmi dokuz
yıllığına, Anayasa Mahkemesi iptal etti, iade edilmesi lazım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tamam, yani biz mahkeme kararlarını uygularız.
Emekli
olduktan sonra kesintiler konusu dün de gündeme geldi.
Şimdi
değerli arkadaşlar, tabii bu, 2008 yılında yapılan sosyal güvenlik reformuyla
uygulamaya konulmuş. Burada amaç şu: Emekli olduktan sonra tekrar işe
başlanılırsa, çok cüzi oranda da olsa bir kesinti söz konusu. Bunu da, aslında,
hakikaten Türkiye’de erken yaşta emekliliğin bir sorunu olarak, bir yansıması
olarak görmek lazım. Şu anda Türkiye’de 10,2 milyon yani 10 milyon 200 bin
emeklimiz var, bu emeklilerimizin ortalama yaşı 44. Dünyanın hiçbir ülkesinde
şu anda 60’ın altında bir emeklilik sistemi yokken, şu anda Türkiye’de 48
yaşında, 49 yaşında insanlar emekli olabiliyorlar. İşte bunun getirdiği
problemler var, bu sistemin getirdiği problemler var. Yani bunlar
tartışılabilir konular.
Ucuz
mazot konusuna gelince: Bizim Hükûmetler 2004 yılından bu yana 3,8 milyar
liralık çiftçimize mazot desteği yapmıştır. Mazot maliyetinin yaklaşık yüzde
12’si civarında bir destek söz konusudur. İmkânlar olursa tabii ki çiftçimize
daha fazla destek verilebilir.
Şimdi,
öbür konulara gelince, özellikle saman kredisi verilebilir mi gibi hususlara
gelince: Biz Tarım Bakanlığımıza 9 milyar liralık doğrudan hibe desteği
veriyoruz çiftçilerimize verilmek üzere. Bir de buna ilaveten yaklaşık 4 milyar
lira civarında da kredi desteği imkânı sağlıyoruz. Bu kredileri hayvancılık
için kullanıyorlar, diğer alanlar için kullanıyorlar. Saman için gerekiyorsa, o
konuda Tarım Bakanlığımız bir çalışma yapar, biz o bütçe çerçevesinde tabii ki
bu kredi sübvansiyonunu sağlayabiliriz. Ama, dediğim gibi, bu benim alanım
değil, bu konuda bir taahhüde giremem
Kamu-özel
hastanelerinin amacı şu: Yani özel sektörün dinamizminden yararlanıp çok hızlı
bir şekilde, belki on yıl sonra, yirmi yıl sonra devreye girecek hastaneleri
öne almak ve böylece… Ha, bunlar yapılırken de şeffaf bir şekilde ihaleler
yapılıyor. Bu ihaleler çerçevesinde, rekabetçi bir ortamda yapılıyor.
Dolayısıyla, olaya o çerçevede bakmak lazım. Amacımız milletimize daha iyi
hizmet sunmak, bu hizmeti erkene almaktır.
Erzincan Belediyesiyle
ilgili soruyu tam olarak anlayamadım.
Hazine
avukatlarının da, tabii ki, bir an önce biz de göreve başlamalarını
arzuluyoruz. Ben arkadaşlarımla konuşurum, sıkıntı neredeyse, hangi boyutuyla,
onu hızlandırırız.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Madde
üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 361 sıra sayılı Kanun Tasarısının 8. maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın Haluk Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Muhammet Rıza Yalçınkaya Haydar Akar Kazım Kurt
Bartın Kocaeli Eskişehir
İzzet Çetin Rahmi Aşkın Türeli Bülent Kuşoğlu
Ankara İzmir Ankara
“Kamu
kurum ve kuruluşlarında taşeron hizmeti satın alınamaz.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısının Mali Kontrole İlişkin Hükümlerine
ilişkin eklenmek üzere; 8. maddesinin 2. fıkrasının sonuna “Finansal Kiralama
yoluyla yapılan taşıt aracı kiralamaları da Maliye Bakanlığı’na ayrıntılı
olarak bildirilir” ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederim.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bülent Kuşoğlu Kazım Kurt
İstanbul Ankara Eskişehir
Mahmut Tanal Mustafa Serdar Soydan Engin
Özkoç
İstanbul
Çanakkale Sakarya
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hangisine? Son okunana mı, ilkine mi?
BAŞKAN –
İkinci önerge, evet.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – İkinci önerge… Sayın Yüksel, siz söylemiyor
muydunuz “Bunları biz bilelim.” diye. Niye katılmıyorsunuz? Biz size liste
yapıyoruz, size iyilik yapıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu, lütfen.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin
“Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve
oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Açıklama istendi o açıdan Sayın Başkan, yani yanlış
anlaşılmasın.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, size iyilik yapıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Hükûmet, katılıyor musunuz? Tekrar soruyorum.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, şöyle: Finansal kiralamayla
bugüne kadar sadece bir tane uygulama olmuş, o da yurt dışında Millî Savunma
Bakanlığı için bir tek araç. Dolayısıyla, şu anda pratikte uygulaması olmadığı
için bu hususun bütçeye derç edilmesini şu aşamada biz uygun görmüyoruz, katılamıyoruz.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Finansal
kiralama yoluyla yapılan taşıt kiralamaları Bakanlığın bilgisi ve denetimi
dışındadır. 90 bini geçmesine rağmen hâlâ zapturapt altına alınamayan taşıt
aracı edinme hastalığının bir çerçeve ve bilgi dâhiline alınması amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 361 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 8. maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
“Kamu
kurum ve kuruluşlarında taşeron hizmeti satın alınmaz.”
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Yüksel, siz taşerona karşı değil miydiniz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Yüksel, siz karşı değil miydiniz?
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bence, Komisyon baskı altında.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
21’inci
yüzyılın kölelik düzeni olarak da adlandırılabilecek olan taşeron hizmetinin
sosyal devlet ilkesi çerçevesinde kaldırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu
maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Yatırım
Harcamaları, Mahalli İdareler ve Fonlara İlişkin Hükümler
Yatırım
harcamaları
MADDE 9-
(1) 2013 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler
dışında herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan
projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari
işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES projeleri,
Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu
Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve metro
yapım projeleri ile diğer demiryolu yapım projeleri hariç) 2013 yılında
başlanabilmesi için proje veya işin 2013 yılı yatırım ödeneği, proje
maliyetinin yüzde 10'undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler
için gerektiğinde projeler 2013 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım
ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.
(2)Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım programında ödenekleri toplu
olarak verilmiş yıllık projelerinden makine-teçhizat, büyük onarım,
idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar yazılımı ve donanımı projelerinin
detay programları ile alt harcama kalemleri itibarıyla tadat edilen ve
edilmeyen toplulaştırılmış projelerinin alt harcama kalemleriyle ilgili
işlemlerde 2013 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Karar esasları uygulanır.
(3)
Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerine yatırım projeleri
ile ilgili olarak yapılacak ödenek ekleme, devir ve aktarma işlemleri 2013 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan
usul ve esaslara göre yatırım programı ile ilişkilendirilir.
(4) 2013
Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu
değişiklikler için 2013 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.
BAŞKAN –
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Kaptan,
Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı
merkezi yönetim bütçesinin 9’uncu maddesinde yer alan “Yatırım harcamaları”
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, gelişmekte olan pek çok ülkede olduğu gibi, ülkemizin kalkınması
için yatırımlar, özellikle de sabit sermaye yatırımları çok önemlidir. Çünkü
sabit sermaye yatırımları, üretim demektir, iş demektir, istihdam demektir,
gelir artışı demektir, teknoloji demektir, sermaye birikimi demektir. Sabit
sermaye yatırımlarının 2012 yılında 319 milyar liraya, 2013 yılında da 358
milyar liraya çıkması, gayrisafi yurt içi hasılaya oranının da yüzde 23’e
ulaşması tahmin edilmektedir. Bu çerçevede, sabit sermaye yatırımlarının yüzde
81’inin özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, kuşkusuz ki ülkemizin büyüme ve kalkınma sürecinde ana unsur
yatırımlardır. Yatırımlar da tasarruflarla finanse edilmektedir. Türkiye’de
yurt içi tasarruflar AKP döneminde dibe vurmuştur çünkü insanlarımız, bırakın
tasarruf yapmayı, zaten zar zor veya borçla geçinebilmektedir. AKP devri
iktidarında icra dosyası sayısı 9 milyon 400 binden 20 milyon 770 bine
çıkmıştır. TÜİK’in 2011’de yaptığı gelir ve yaşam koşulları anketinde,
halkımızın yüzde 80’i eskimiş mobilyalarını kullanmaktadır, yüzde 86’sı da
evden uzakta bir hafta tatil bile yapamamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, her şeye rağmen, ekonomik potansiyeli yüksek olan Türkiye, son on
yılda önemli bir performans göstermiştir. İster “Kemal Derviş programı” diyelim
ister “Ali Babacan programı” diyelim, ekonomide son on yılda bir gelişme
olmuştur ancak bu, yeterli değildir çünkü 2002 yılında Birleşmiş Milletler
insani gelişmişlik sıralamasında ülkemiz, 85’inci sıradayken 2011 yılında yine
bu listede 92’nci sıraya düşmüşse, maalesef, son on yılda bırakın iyileşmeyi,
durumumuz daha da kötüleşmiştir denilebilir.
Örneğin,
OECD ülkelerinin eğitim harcamalarının millî gelire oranı ortalama yüzde 6,2
iken, bu oran ülkemizde sadece yüzde 4,2’dir. Bu durumda, dünyanın en büyük
17’nci, Avrupa’nın en büyük 6’ncı ekonomisi olmakla övünmemiz, ne yazık ki
anlamsız hâle gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, enerjide dışa bağımlılığı azaltan, boraks ve diğer kıymetli
maden potansiyellerimizi değerlendiren yatırımlara öncelik vermeliyiz.
Teknolojiye, AR-GE'ye, eğitime, sağlığa, tarıma ve turizm yatırımlarına daha
fazla ağırlık vermeliyiz. İç ve dış yatırımcılar için uygulanan bürokrasi ve
prosedürler en aza indirgenmelidir. Kalkınmaya önder olacak, iş olanakları
yaratacak doğrudan sermaye yatırımlarına, GAP, DAP, KOP ve DOKAP gibi bölgesel
kalkınma projelerine gerekli kaynak ayrılmalıdır. Eğitimin niteliği
artırılmalıdır, Türkiye'den beyin gücünün başka ülkelere gitmesi önlenmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de gerek yatırımcıların ve üreticilerin, gerekse de
tüketicilerin belini büken en önemli konulardan birisi de, kuşkusuz, dünyanın
en pahalı benzinini kullanmamızdır. Türkiye'de yapılacak ilk iş benzinin
ucuzlatılmasıdır.
Türkiye
ham petrol ithal ediyor, bu ham petrol işlenerek yüzde 33’ü mazot, yüzde 20’si
benzin, yüzde 12’sinden de fuel oil elde ediliyor. Mazotun tüketimi, benzinin 7
katıdır. Bu nedenle, Türkiye'de üretilen benzinin yarısını bile tüketemiyoruz.
2012 yılında yurt dışına 2,5 milyon ton benzini litresi 143 kuruştan ihraç
ettik. Benzini 143 kuruşa ihraç edeceğimize benzini pompa fiyatı olan 4 lira 60
kuruş yerine 3 lira 60 kuruşa satalım yani benzini 1 lira ucuzlatalım, benzine
talep artsın, devletin aldığı vergi geliri de artsın, vatandaş da ucuza benzin
kullansın. Mazot tüketimi benzine kaydıkça dışarıdan hem ham petrol alımı
azalacak hem de dış ticaret açığımız azalacaktır.
Değerli
milletvekilleri, inşaatta Çin’den sonra dünya 2’ncisiyiz. İnşaat firmalarımızı
kutluyoruz. Ne yapsınlar, yurt içinde TOKİ’yle haksız rekabet yapacaklarına
yurt dışına gidiyorlar. TOKİ, öncelikle 168 üniversitemizin ihtiyacı olan
YURTKUR’un öğrenci yurtlarını bir-bir buçuk yıl gibi kısa bir zamanda yapıp
bitirmelidir, öğrencilerimizi de kışta kıyamette perişan olmaktan
kurtarmalıdır.
Sayın
arkadaşlar, Sayın Erdoğan Bayraktar “TOKİ 50-55 milyon lira dolandırıldı, bunda
bizim de sorumluluğumuz var.” diyor.
Sayın
Bakan, varsa istifa et, laf etme. İstifa etmiyorsa Sayın Bakanın Başbakan
tarafından görevinden alınması gerekir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye’de
yatırımlar açısından öncelikli illerden bir tanesi de Antalya olmalıdır.
Geçenlerde bu kürsüden ifade ettiğim gibi, Antalya demek, yılda 11 milyon
turistin geldiği, 7 milyar dolar turizm geliri elde edilen il demektir.
Antalya, Paris, Londra, New York’tan sonra dünyada en fazla turist çeken
4’üncü, Avrupa’da ise 3’üncü kenttir. Antalya, sebze ve meyve ihracatında
Türkiye’de 1’inci il demektir; nüfusta 6’ncı, sosyoekonomik gelişmişlikte
5’inci ildir. Antalya demek, 81 ilden insanlarımızın gelip yerleştiği il
demektir. Antalya, devletten aldığının fazlasını devlete veren il demektir.
Antalya, her yıl sele, su baskınlarına, doluya, dona maruz kalan, seraların su
bastığı, sebzelerin çürüdüğü, çiftçilerimizin eli böğründe kaldığı il demektir.
GAP gibi, DAP gibi projelere bir de BAP, Batı Akdeniz Projesi veya AP, Antalya
Projesi eklenmelidir.
Antalya’da
mevcut havaalanının genişletilmesini veya yeni bir havaalanı yapılmasını
istiyoruz. Batı ilçelerimizden birine havaalanı istiyoruz. Antalya çevre
yollarının öncelikle bitirilmesini istiyoruz. Çubuk Beli’ne bir tünel
yapılmasını istiyoruz. Doğal gazın turizm ve seracılıkta kullanılacak bir
şekilde tüm ilçelerimize yaygınlaştırılmasını istiyoruz. Toptancı hal kanununun
yeniden düzenlenmesini istiyoruz. Turizme gölge edilmemesini, yeni çıkan büyükşehir
yasasının da bu açıdan değerlendirilmesini istiyoruz.
Domatesimizin,
biberimizin, patlıcanımızın, portakalımızın, limonumuzun, greyfurtumuzun,
narımızın; elmamızın velhasıl malımızın para etmesini istiyoruz. İhracata
süreklilik kazandırılmasını ve ihracat primlerinden üreticilerin de pay
almasını istiyoruz. Antalya’ya hızlı tren projesi, 2013 yılı bütçesinde yoktur.
Hâlbuki, Sayın Bakan Binali Yıldırım Paris’te: “Antalya’ya hızlı tren, EXPO
2016’ya yetişecek.” demişti. 2013 Yılı Yatırım Programı’na alınmamıştır. Büyük
bir hayal kırıklığı içindeyiz. Bu gidişle Antalya’ya ve Konya üzerinden de,
Eskişehir üzerinden de 2016’ya kadar hızlı tren de yetişmez, yavaş tren de
yetişmez.
Sayın
Bakan, hem özelleştirme yaptınız hem de milleti bu kadar borca soktunuz,
Antalya’ya bu yatırımları çok mu görüyorsunuz? Antalya bu yatırımları hak
etmiyor mu? Antalya’ya yapılan yatırımın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
KAPTAN (Devamla) - …Türkiye’ye yapılan yatırım olduğunu bilmiyor musunuz?
Bütçenin
hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Süreyya
Önder, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün
Meclisteki yerinde olmayan, onun yerine cezaevi ranzalarını işgal eden, haksız
yere, bir yoldaşımız adına konuşacağım.
(Hatip
tarafından kürsü önüne Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın resmi konuldu)
“Benim
adım İbrahim Ayhan. Barış ve Demokrasi Partisi Urfa Milletvekiliyim. 69 yılında
Siverek’te doğdum. Ziraat mühendisi oldum Yüzüncü Yıl Üniversitesinde. Daha
sonra, 97-2007 yılları arasında Urfa EĞİTİM-SEN Şube Başkanlığını yürüttüm.
Fiilen öğretmenlik yapıyordum. Bu arada Kastamonu’ya sürgüne gönderildim. Daha
sonra -Başbakan diyor ya ‘Niye cezaevindekileri aday gösterdiniz?’ diye- 2007
yılında da Urfa adayıydım. Bin küsur oyum devlet ve koruculuk sistemi
tarafından gasbedildi, sadece bin küsur oyla milletvekilliğimiz elimizden
alındı. Eğer milletvekili olmasaydım, seçilmeseydim, şu anda dışarıdaydım çünkü
benim dosyamda delil diye sunulan şeylere ‘delil’ diyebilmek için hukuktan çok
habersiz olmak gerekir. Urfa Cezaevine atıldım. Urfa Cezaevinde, oradaki
elverişsiz koşulları protesto eden mahkûm çocukların isyanı üzerine çıkan
yangında 13 tanesi hayatını kaybetti. Seçilmiş bir milletvekili olarak bir gece
apar topar -tabiri caizse- terliğimizi giymeye fırsat bulamadan Adana Cezaevine
sürgün edildim. Adana Cezaevinde 2 kez kalp enfarktüsü geçirdim. Milletvekili
yoldaşlarımızın gayretiyle, kamuoyunun baskısıyla Diyarbakır Cezaevine
gönderildim. Şu anda sizlere Diyarbakır zindanından sesleniyorum.
Bir Urfa
anekdotu anlatmak istiyorum size. Hep bizler suçlanıyoruz. En küçük bir
sürçmemiz, en küçük bir sıkıntımız büyütülerek dağ şekline getiriliyor.
Devletin bu mütehakkim, baskıcı, zulmeden yönüne hiç kimse ağzını açıp bir şey
söylemiyor. Buna dair bir Urfa anekdotunu paylaşmak istiyorum sizlerle:
Urfalının birisi hastalanmış, Ankara’ya getirmişler Urfa’da yeterli sağlık şeyi
olmadığı için. Bir kadın profesör, asistanlarıyla beraber “vizit” yaparken Urfalının başucuna gelmiş,
klinik tabloyu asistanlarına özetliyormuş. “Bakın, işte, beniz soluk, nefesi
hırıltılı, gözler çökmüş, avurtlar çökmüş, rengi kaçmış, işte, derisi büzüşmüş
falan.” demiş. Urfalı, şöyle bir yarım gözünü açmış güçlükle, bu tabloyu
özetleyen hocaya bakmış ve şu sözler dökülmüş ağzından: “Zannedersin kendisi,
Türkân Şoray.” demiş. Şimdi, devlet, bizim topraklarımızda hiç de Türkân Şoray
güzelliğinde değil. Bize muhalefet edenler, bu hak arama mücadelesinde
buldukları, itibarsızlaştırma amaçlı kullandıkları en küçük detayları bile hep
büyüterek gündemleştirirken, devlete dönüp devletin o baskıcı, zulmedici, yok
sayıcı yönüne bir tek laf etmiyorlar.
Bir
garabetin de içindeyiz. Milletvekili özlük hakları, bütün Meclisin duyarlı
yaklaşımı sonucu bize tanınmışken, milletvekilliği görevini ifa etmemiz, türlü
çeşitli gerekçelerle engelleniyor. Bizim durumumuza, tutuklu vekillerin, tutsak
vekillerin durumuna dair yapılan kanuni düzenlemeyi Sayın Meclis Başkanı,
‘Yargının, yasa koyucunun ne kastettiğini, iradesini anlaması lazım.’ diye,
dünya hukuk tarihinde görülmemiş bir tavırla, bu yasanın neye hizmet etmesi
gerektiğini bu ülkenin yargıçlarına anlatmaya çalışıyor. Buna rağmen bizler, bir
halkın seçilmiş iradesi olarak, temsilcileri olarak hâlen cezaevlerinde
tutulmaya devam ediliyoruz.
Biz
burada yalnız başımıza değiliz. BDP’nin sivil siyaset alanında faaliyet
gösteren bütün seçilmişleri -özellikle yerel bazda- ve aktif olarak yer alan bütün
unsurları, ‘KCK’ adı altında cezaevlerine sokulmaktadırlar. Hükûmetin şöyle bir
yaklaşımı vardı: ‘Silahla mücadele, onun siyasi uzantılarıyla müzakere.’
diyordu. Hayatın tüm alanlarında olduğu gibi, bu lafı da tamponundan anladılar; sivil siyasetle mücadele ediyorlar, silahlı
unsurlarla müzakereyi tercih ediyorlar. Ne kadar barışçıl, sivil siyaset
alanında rol üstlenen, sorumluluk alan insan varsa hepsini cezaevine
tıkıştırıyorlar.
Son
olarak, gelecekte filmlere konu olacak bir trajikomik KCK yargılama
rezaletinden bahsetmek istiyorum. Malumunuz, BDP Siyaset Akademisi uzun yıllar
dinlenmiş, bu dinlenmeler tab edilmiş. Burada anlatılanlar Kuantum fiziğinden,
Big Bang’e, evrim teorisinden güncel felsefi kavramlara dair tonla şey. Savcı
bunu olduğu gibi iddianameye koymuş fakat bu mahkemenin yargıcı bunu dinlemeye
tahammül edememiş.
Felsefe
-bir hayli zaman oldu- önce seçmeli ders konumuna indirildi, sonra oradan da
uzaklaştırıldı. ‘Ne, niçin, nasıl’ sorularına hayatı anlamak anlamında cevap
veren bir disiplin olan felsefe okullardan uzaklaştırılınca felsefi bir metni
dinlemeye mahkemedeki hukukçular tahammül gösteremediler. Aradıkları da o değil
ki. 50 sayfa atlatmış yargıç, 50 sayfa sonra avukatların itirazı üzerine bir 4
sayfa dinleyince ‘Bu bana çok ağır
geldi.’ demiş, duruşmayı tatil etmiş.
Şimdi,
buradan tutsak bütün vekil arkadaşlarım adına söylüyorum: Bu yargılamalar, bu
hukuksuzluklar, bu usulsüzlükler, bu zulümler sadece size değil; size, sizin
tırşıkçılarınıza, sizin çanak yalayıcılarınıza, sizin evlatlarınıza ileride çok
ağır gelecek. İnsan içine çıkamayacaksanız, filmlerin, romanların konusu
olacaksanız, şebek yerine konulacaksınız, zararın neresinden dönerseniz kârdır.
Burada,
tutsak vekiller konusunda dayanışma gösteren, belli bir duyarlılığın sahibi
olan bütün milletvekili arkadaşlarımı ve yoldaşlarımı saygıyla selamlıyorum.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Barış, esenlik dolu bir Türkiye diliyorum.” (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan,
Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin 3’üncü
bölümünün “Yatırım Harcamaları, Mali İdareler ve Fonlara İlişkin Hükümler”
başlığı altındaki “Yatırım” başlığı adını taşıyan 9’uncu maddesi üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için söz aldım, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Burada 4
tane husus var: Bir tanesi, program dışı harcama yapılamayacağı; ikincisi,
merkezî yönetim bütçesindeki toplu ödenek verilen yatırımlar için belirtilen
esaslara ilişkin hususlar; üçüncüsü, merkezî yönetim bütçesi yatırım projeleri
ile ilgili ödenek aktarmaları, eklemeleri, devir esasları; dördüncüsü ise,
yatırım programı eki projelerin değişiklik esaslarını belirliyor.
Sayın
Bakan, siz, 2013 yılı bütçesini açıklarken, hedeflerini, cari olarak 2012 yılı
gerçekleşme tahmininin altında açıkladınız. Toplam bütçe harcamaları içindeki
payına da baktığınızda da 9’lardan 8’lere düşüyor. Bu, neyi gösteriyor? AKP
Hükûmetinin bu sene yatırım harcamalarında ciddi bir tavır alamadığını açık ve
net bir şekilde ortaya koyuyor, bunu görüyoruz. Bununla birlikte 50 tane
gerekçe bulursunuz ancak hiçbir gerekçe, gerçekçi olmaz. Sülün Osman bile
kimseyi inandıramaz bu konuda. 2012 yılı dâhil, geçmiş yıllarda kamu sabit
sermaye yatırım hedefleri, reel ya da sabit fiyatlarla negatif oluyordu. Devlet
Bakanlığının buna izahı, “Başlangıç ödenekleri hep düşük olur.” gibi komik bir
ifadeyle de bize bunu söylüyordu. Bunun böyle olması mümkün değil, “Siz,
bütçeyi yapamıyorsunuz.” anlamına gelir, “Sonradan değiştireceğim.”
dediğinizde.
Siz, kamu
olarak kaynak yokluğundan yatırım yapamıyorsunuz. Özel sektörü bu alana sokmaya
çalışıyorsunuz ama özel sektör, ticari olmayan neye girmiş oluyor? Alana girmiş
oluyor.
Tasarruflar
zaten yetersiz. Devri iktidarınızda özel kesimin tasarruflarının millî gelire
oranı nereden nereye geldi? Yüzde 24’lerden yüzde 12’lere geldi. Bu, sizin
burada yaptığınız, açıkladığınız belgelerde de çok açık ve net bir şekilde
gözüküyor.
Bakın “Dışarıdan
kaynak girişi var.” diyorsunuz. İlk on ay itibarıyla cari işlemler dengesine
bakıyorsunuz, 57 milyar dolar kaynak giriyor. Bu sene de bakıyorsunuz, 50
milyar dolar ilk on ayda kaynak giriyor. Bu sene rezerv olarak Merkez
Bankasında tutturuyorsunuz çünkü avantajlı geliyor getirenlere ama geçen sene
öyle değildi. Ama Başbakanın eline kâğıdı verip okutturuyorsunuz. Ne diyorsunuz
Sayın Başbakana? “Rezervlerimiz arttı.” diyorsunuz. Adam onu kullanabilse niye
kullanmasın, Merkez Bankasına versin? Çünkü özel kesim borçlanıyor, o getiriyor
kaynağı. Bunları falan burada doğru düzgün anlatmak lazım millete. Özel sektör
yatırımı arttı mı bu yıl? Artmadı. Merkez Bankasına veriyorlar, biraz önce
ifade ettim. Başbakan, anladığı kadar anlıyor -işi değil, uzmanı değil-
anlamadığını da kabullenmek zorunda kalıyor; millete de yanlış ifade
ettiriyorsunuz.
Aynı
miktarda dış kaynak girişinde birinde büyüme yüzde 8,5; bu sene yüzde 2,5.
Şimdi, baktığınız zaman, bunun mantığının olmadığını görmek mümkün.
Sermaye
giderlerinin yurt içi hasılaya oranı 2002’de millî gelirin yüzde 2,2’si;
2012’de neyi? 2,4’ü. Ne değişmiş? Sermaye giderlerinin faiz dışı bütçeye
oranına bakıyorsunuz, 2002’de yüzde 11, 2012’de yüzde 9,3. Bunun neresi
iyileşme Allah’ınızı severseniz?
İş gücü
piyasasından bahsediyorsunuz. Düştü mü seviniyorsunuz; dün tekrar arttı,
sıkıntıya giriyorsunuz. Bu ara bir de 2002’den biraz kurtulduk da Avrupa’yla
mukayese etmeye başlıyorsunuz ama bazlarını doğru göstermiyorsunuz. Batı’da iş
gücüne katılım oranı bizdeki gibi yüzde 50 mi? Yüzde 70’lerde. Gazetelerde
oturup hesabını kitabını yapan ekonomi yazarları açık ve net bir şekilde
söylüyor, “Siz bunu onların yöntemiyle hesapladığınız zaman sizdeki işsizlik
yüzde 30 olur.” diyorlar. Bunları siz de biliyorsunuz ama doğruları
anlatmıyorsunuz millete; sıkıntılı olan o.
Bir de şu
Orta Vadeli Program’a bugün yine değineceğim.
Sayın
Bakanım, şu. Her şeyi değiştirdiniz, 9 Ekimde bir ay yine geç yayınladınız.
Orta Vadeli Program, Orta Vadeli Mali Plan, Yatırım Programı Hazırlıklarıyla
İlgili Genelge -Kalkınma Bakanlığının- Dönemi Bütçe Çağrısı ve eki Bütçe
Hazırlama Rehberi. Bunu -Allah’tan korkmak lazım- aynı günü kim alıyor da
hazırlayıp size getiriyor Allah’ınızı severseniz? Ya, yanınızda Sayın Vekil
var, Denizli’den. Üniversiteden, hiç oradan temas edip şeye gelen… 9 Ekimden
sonra mı geldi hepsi, önce hiç gelen olmadı mı? Siz bunlara hedefleri
göstermediniz mi daha önceden? Niye milletle alay ediyorsunuz?
Şunu
söyleyebilirsiniz: “Dünyada konjonktür kritik, biz buna ayak uyduramıyoruz, ne
yapacağımızı şaşırdık. Ya, biz de bunu geç yayınlayalım da memleketin itibarı
açısından yarın ‘Hedefler şaşıyor.’ dedirtmeyelim.” Bunu ben bir muhalefet
partisinin milletvekili olarak makul bile karşılarım dışarıya karşı. Ama siz
bunu… Herkes biliyor bunu ya, bunun nesini saklıyorsunuz? Kaç kere söylüyoruz.
Şimdi,
bütün devlet daireleri Anadolu’dan sizin oraya yığılıyor, aşağı yukarı işi
bitiriyorsunuz, “9 Ekimde de bunlara göre bütçe yapacağız.” diyorsunuz. Bunun
neresi mantıklı Allah’ınızı severseniz? Bu işin prosedürünü hepimiz biliyoruz
biz, oradaki bürokrat arkadaşlar da biliyor, Planlamadakiler de biliyor,
diğerleri de biliyor. Muhtemelen Anadolu’daki izleyenler de şimdi hepimize
gülüyorlar ben bunları söylerken.
Şimdi,
öyle bir teşkilat ki vergi dairesi müdürleri ayağa kalktı. Dün size sorulan
ücretlerle ilgili bir husus vardı sanıyorum. Siz dediniz ki: “Hiç kimse kayba
uğramadı.” Tamam, kayba uğramadı ama siz KPSS’de veya üniversiteye giriş
sınavında ilk bine giren adaylar arasından aldığınız elemanlarla 100 bininciyi
de aynı kefeye koydunuz, aynı maaşı veriyorsunuz. Ondan sonra, vergi dairesi
müdürleri isyan etmez mi? İlk defa cumhuriyet tarihinde ne yaptılar? İsyan ettiler.
Geldiler Bakanlığınızın önünde geçen hafta… Nerede? İstanbul’da. Bu neyi
gösterir Sayın Bakanım? Sizin Bakanlığı idare edemediğinizi gösterir. Açık ve
net söylüyorum ve samimi olduğunuzu bildiğim için de söylüyorum. Belki siz
dışarıda daha çok havayı teneffüs ettiğiniz için Türkiye’de olan biteni
kavramakta biraz daha sıkıntı çekebilirsiniz. Bunun ne anlama geldiğini Türk
bürokrasisinden gelen herkes çok iyi bir şekilde ne yapar? Bilir.
Şimdi,
bir başka husus: Sayın Başbakanı doğru bilgilendirmiyorsunuz. Ülkücülerin
Fatiha bilmediği hususuyla ilgili görüş beyanı oluyor. Yanınızdaki Sayın
Vekilim MHP’nin eski Gençlik Kolları Başkanı, Denizli Vekili. Ben Denizli’de
her televizyona çıktığımda söylüyorum “O dönemde hangi arkadaşları Fatiha
bilmiyordu?” diye. Biraz önce Cafer Birtürk’le de konuştum. Dedi: “Ya, biz niye
böyle bir zan altında kalıyoruz?” Bugün aynı safta olalım olmayalım, lütfen
bunu -siz daha makul konuştuğunuz için size söylüyorum- gidin, Sayın Başbakana
söyleyin “Kimseye iftira atmayın, kimseyi böyle zan altında bırakmayın.” diye.
Ayıptır, günahtır, yazıktır. Böyle bir şey konuşulur mu, böyle bir şey
söylenebilir mi? Bireysel olarak “Hasan” dersiniz, “Hüseyin” dersiniz. Sayın
Başkan Vekilimiz de aynı… Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz siz ülkücü
camiaya? Bunları gayet net ve açık bir şekilde, dürüst bir şekilde kamuoyuna
sizin ikaz etme göreviniz de var. Ağzından çıkmış olabilir hadi -doğru olmaz,
kabullenemeyiz- ama bunu bir şekilde söylemeniz lazım.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – İşine geldiğinde ağlıyor, işine gelmediğinde iftira atıyor.
EMİN
HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, Ekonomik Sosyal Konsey… Referandum esnasında
bağıra bağıra bir hâl oldunuz. Kaç kere topladınız Anayasa referandumundan
sonra Ekonomik Sosyal Konseyi? Ne söylediler size, biz de bilelim. Hiç kimse
bize o konuda bir şey getirmedi. Bakın, koca kriz geldi dünyaya, biz kurul
kurduk, o kadar açıklama yaptık ama şurada beş dakikalık gündem dışı konuşmanın
dışında dünya krizini konuşmadık. Ama siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışında
her yerde krizi konuşuyorsunuz. Ama bu yatırımlara önem vermeniz lazım Sayın
Bakan; bu yatırımları atladınız, bu yatırımlara az ödenek ayırıyorsunuz. Bunu
ifade etmek istedim.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin yatırım harcamalarıyla ilgili 9’uncu maddesi üzerine şahsım adına
söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, siz de dinlediniz, dün AKP’li bir değerli milletvekilinden
burada gelip 2013 yılı bütçesinin yatırım yılı bütçesi olduğunu ve yeni
istihdamlara imkân tanıyacak bir bütçe olduğunu duyduk. Keşke bu sayın
milletvekili kendine de, bizlere de dağıtılan 361 sıra sayılı bu kanunun 37’nci
sayfasındaki çizelgeye bir baksaydı da oradaki yatırımların nereden nereye
düştüğünü, yine 2013 Yılı Programı kitapçığında söz konusu yatırım payının 2012
bütçesinde yüzde 9,3 iken şimdi yüzde 8,3’e düştüğünü görseydi de bu eline
verilen metni okumasaydı. Dolayısıyla, “Bu bütçe yatırım bütçesidir.” demek,
iddia etmek gerçeklerden uzak yaşamak demektir.
Değerli
milletvekilleri, 2013 yılı bütçesi, maalesef, içinde emeklinin, memurun,
işçinin, çiftçinin, esnafın ve yatırımcının olmadığı, ancak sadece finans
sektörünün gerçekte 1 birim parayla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da,
10 birim borçlanmayla parasına para, servetine servet kattığı ve yabancı
yatırımcıların sıcak parayla bir yılda ciddi miktarlarda faiz kazandığı bir
bütçe olmaktan öteye geçmemektedir. Dolayısıyla, bunun yatırım bütçesi olduğunu
iddia etmek gerçekten üzücü ve bir milletvekili adına son derece üzücü bir
konudur.
Özellikle,
bu durumda Hükûmetin yapacağı, on yıldır yaptığı gibi, AKP dönemi öncesinde
yapılmış cumhuriyet tarihi yatırımlarının satışından başka bir şey değildir.
Nitekim, dün 5,7 milyar dolara satılan köprü ve otoyollarda olduğu gibi, hâlen
ihale süreci devam eden ve elli yıldır Kütahya’da Kütahyalıya ve Türkiye
bütçesine katkı sağlayan Seyitömer Termik Santrali’nin satışı gibi.
Değerli
milletvekilleri, burada, çok iyi biliyorsunuz, temmuz ayı başında çıkardığımız,
yani AKP milletvekilleri olarak çıkardığınız torba yasada, bir gece yarısı
önergesiyle linyit sahalarının Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca
özelleştirilebileceğini hükme bağlayan bir madde geçirdiniz. Ne zaman? 4 Temmuz
2012. Hemen bu madde geçti. Kasım ayına kadar, o aradaki yaz tatilinde, değerli
Hükûmet, Seyitömer Termik Santrali ile Seyitömer Linyit İşletmelerini
birleştirdi ve kasım ayı başında ihaleye sundu hızla, önce Kütahya’dan
başlayarak. Şu anda, iki gün sonra bu ihaleye müracaat süreleri bitiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu hızlılığın, aceleciliğin sebebi nedir? Kütahya’ya bu
iktidarın düşmanlığının sebebi nedir? Özellikle bunu öğrenmek istiyorum. Daha
önce diğer illerde gerçekleştiremediğiniz enerji tesisleri satışına şimdi, ilk
adımda, daha önceden olduğu gibi Kütahya’dan başlamanızın sebebini bir öğrenmek
istiyorum.
Bu
işletmeler yıllarca bu ülkenin ekonomisine katkı sağlamış, 3 bine yakın
çalışanın evine ekmek gitmesini sağlamış. Şimdi diyorsunuz ki: “Paraya
ihtiyacım var, satacağım.” Niye yatırıma ihtiyacınız yok? Niye paraya
ihtiyacınız var? Acaba burada çalışan mevcut personelin altı ay sonra çekeceği
zulmü, perişanlığı görebiliyor musunuz? 4857 sayılı Yasa’ya tabi olarak çalışan
bu insanların aynı yasaya tabi olarak başka birimlere aktarılmasını
sağlayabilecek misiniz Sayın Bakan?
Ben, dün,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığından bu satışla ilgili sözleşmeyi ve şartnameyi
istedim, veremeyeceklerini söylediler. Sen benim memleketimin malını
satacaksın, sözleşmeyi milletvekiline veremeyeceksiniz. Ne demek bu? O zaman,
birilerine peşkeş çektiğinize dair bazı hükümler yer alıyor demektir. Bu
sözleşmeyi alacağım, bu şartnameyi de inceleyeceğim ve sonuna kadar da bu
satışın peşinde olacağım. Ama buradan sayın bürokrata bir selam söylüyorum: Bir
gün bu sözleşmenin tamamını beraber inceleyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, size sözleşmeyi veremeyen bürokratın aldığı kararla bu ülkede
yatırımları, daha önceki yatırımları satıyorsak, gelin bir daha düşünelim. Bu
bütçeye bu nedenle “ret” oyu vereceğiz ve bu bütçenin, maalesef, yatırım
bütçesi değil, satış bütçesi, peşkeş bütçesi olduğunu bir kez daha
hatırlatıyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Şimdi, madde üzerinde söz isteyen Temel Coşkun, Yalova Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TEMEL
COŞKUN (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi ile ilgili şahsım adına görüşlerimi
açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK
PARTİ’nin Türkiye'nin umudu olarak siyaset sahnesinde yer almasının üzerinden
tam on yıl geçti. Bütün bu zaman süresince milletimizle fiziki irtibatımızı ve
gönül bağımızı hiç koparmadık ve artırarak devam ettirdik. Hükûmet
çalışmalarında milletimizden aldığımız dua ve destekle büyük yatırımlara imza
attık. On yılda Türkiye’yi tam 10 kat büyüttük. 2002 yılında toplam yatırım
miktarı 59 milyar TL iken 2011 sonunda bu miktar yaklaşık 5 kat artarak 283
milyar TL oldu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yatırımlarla ilgili bazı ana başlıkları
sizlerle paylaşmak istiyorum. Ulaştırma, denizcilik ve haberleşme hizmetleri
için son on yılda toplam 140 milyar, kara yolları için 89 milyar 600 milyon TL
yatırım yaptık. Bizden önce 6 ilimiz bölünmüş yollarla birbirine bağlı iken
iktidarımız döneminde 74 ilimiz bölünmüş yollarla birbirine bağlandı. Demir
yollarına toplam 24 milyar, hava yolları için 7 milyar 300 milyon TL’lik
yatırım yaptık. Aktif havalimanı sayımız 26’dan 48’e çıktı. Denizcilik
hizmetleri için 2 milyar 300 milyon artı yatırım yapmak suretiyle her alanda
yenilikler yaptık. 2013 yılı bütçesinde kurumların yatırım ödeneklerini 2012
yılına göre yaklaşık yüzde 20 artırarak 39 milyar 200 milyon TL’ye çıkardık.
Diğer taraftan, hükûmetlerimiz döneminde sağladığımız ekonomik ve siyasi
istikrar sayesinde özel sektörün de önünü açtık. Yurt dışına yapılan yatırımlar
1980 ve 2002 dönemlerinde sadece 3 milyar 100 milyon dolar iken bu rakam bizim
iktidar dönemimizde 16 milyar 500 milyon dolara çıktı. Bu yatırımlar sayesinde
ay yıldızlı pasaportu taşıyan her vatandaşımız, artık, dünyanın neresine
giderse gitsin, başı dik geziyor, devletin gücünü ve prestijini arkasında
hissediyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ, on yıllık iktidar döneminde,
Türkiye’ye çağ atlatan yatırımlar yapmış, projeler üretmiştir. İnşallah, 2013
yılında bu yatırımlar hızla devam edecek . Ayrım yapmadan, önce insan ve insana
hizmet diyerek, “İnsanı yaşatmak devleti yaşatmak anlamına gelir.”
anlayışından, 780 bin kilometreyi evimiz, 75 milyonu kardeşimiz bildik. 75
milyon insanımızın yaşadığı 75 vilayetimize ayrı ayrı yatırımlar yaptık. Bu
bağlamda, çiçekçiliğiyle, kivisiyle, meyvesi ve doğal güzelliğiyle Marmara’nın
incisi olan güzel Yalova’mıza da bu yatırımlardan önemli destekler verdik.
Sağlık,
eğitim, ulaşım, spor, turizm ve tersane alanlarında yatırımlar alan Yalova’mız,
dikkat çeken bir cazibe merkezi hâline gelmeye başladı. Körfez köprüsü,
Yalova’ya, deniz ulaşımının yanında kara ulaşımında da önemli bir değer
katmıştır. Gebze-Yalova-Orhangazi-İznik arası -2015 yılında bitecek olan-
projenin yapım maliyeti 6 milyar 300 milyondur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yapamayacaklarımızı söylemedik ama
söylediklerimizi de mutlaka yaptık. Her geçen gün, devletimize olan güven
katsayısını artırdık. İçeride milletimizin güvenini kazanırken, dışarıda
itibarı artan ve küresel marka hâline gelen bir ülke olduk. Ancak, muhalefet
milletvekillerini bu kürsüde dinlerken söylediklerini hayretle ve ibretle
izliyoruz. Biz halkımızın içindeyiz, halkımızı seviyoruz ve onları çok
önemsiyoruz. Onların teşekkürlerini, tenkitlerini ve eleştirilerini alıyoruz.
Karnemiz gayet iyi. Biz, karnemizi ve notlarımızı milletimizden alıyor ve
notlarımızı sürekli yükseltiyoruz. Artık takdirnameyi de hak ettiğimize inanıyorum.
Sayın
Başkan, Türkiye’de binlerce ilke imza atan Sayın Başbakanımız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TEMEL
COŞKUN (Devamla) – …ay sonra, en uzun süre Başbakan olarak yeni bir rekora daha
imza atacaktır. Ve onun önderliğinde bu ülkeye inşallah daha güzel yatırımlar
gelecek diyor, 2013 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını Cenabıhak’tan
niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
On dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Halaman.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın
Maliye Bakanımıza şöyle bir sorum var: Şimdi, 2/B’den dolayı veya ecrimisil
ödeyerek çiftçilik yapanlar var. Bu çiftçilik yapanlar yer altı suyu ile veya
pompayla sulama yapıyorlar. Şubat ayının sonu yani 2013’te Orman ve Su İşleri
Bakanlığı bir yazı yazıyor: “Eğer pompalarınıza ruhsat almak istiyorsanız, yeni
ruhsat çıkartmak istiyorsanız ya tapunuz olacak veya tapunuz olmazsa size su
ruhsatı veremeyiz.” diyorlar, su saati takmak istiyorlar.
Bunun
için Sayın Maliye Bakanımız bunun zamanını uzatmayı veya çiftçiyi
tapulandırmayı düşünüyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, kamu kurum ve kuruluşlarının
hakkını ancak kamu korur, kamunun uğradığı zararı ise yine kamu korur. Tıpkı
kamu avukatlarının yaptığı gibi, en temel görevleri bu. Ancak, kamu kurum ve
kuruluşlarında bir moda başladı: Dışarıya dosya vermek. Peki, dışarıya dosya
verirken dışarıdaki avukatların aldığı ücreti vekâleti aynen onlara
yansıtıyorsunuz da sizin elinizde yıllardır çalışan, emek veren, yıllardır kamu
hakkını koruyan, kamuyu zarara uğratmamak için çok çalışan insanları ücreti
vekâletten niye yoksun bırakıyorsunuz? Bunların hakkı değil mi Sayın Bakanım?
Ne zaman kamu avukatlarının hakkını koruyacaksınız?
İki:
Borçlar Kanunu 584, kimsenin umurunda değil. Vergi alamayacaksınız, firmalar
batıyor Sayın Bakanım. Ne Adalet Bakanının umurunda ne Gümrük ve Ticaret
Bakanının umurunda. Dün konuşmuşsunuz: “En kısa süre...” Firmalar eşlerinden
izin alamıyor. Bankalar kredi vermiyor. Vergi alamayacaksınız. Firmaların
önemli bir kısmı zarara uğruyor Sayın Bakan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çiftçilerimiz
artık traktörlerinde zeytinyağı yakmaya başladı. Tarımsal üretimde kullanılan
motorinle 4x4 gibi lüks araçlardaki motorinden aynı tutarda vergi alınmasını,
ayrıca, deniz turizmi, balıkçılık, taşımacılık ve yatlarda vergisiz mazot
verilmesini adaletli buluyor musunuz? Çiftçiler tarafından kullanılan motorin
üzerindeki vergi yükünü azaltmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca,
benzin ile motorin üzerinden alınan vergiyi -çiftçilerin haricinde- eşitlemeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bayraktutan…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi olarak çalışan kamu
avukatlarının, diğer hizmet sınıflarına nazaran son yıllarda mali durumlarında
büyük bir gerileme meydana gelmiştir. Bu sebeple, kamu avukatlarının özlük
haklarına ilişkin çalışma şartlarının düzeltilmesi gerekmektedir. 3 bini aşkın
kamu avukatı bulunmaktadır bilindiği üzere. Bu nedenle, kamuda 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’na tabi olarak çalışan avukatların özlük haklarıyla
ilgili herhangi bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Bakanlığınızın bu konu
da mağduriyetleri gidermek için yaptığı herhangi bir çalışma mevcut mudur?
Statü sorunu, mali ve özlük hakları sorunu, teftiş ve denetleme sorunlarıyla
ilgili kamu avukatlarına ilişkin bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü
bu konuda bütün kamu avukatlarında büyük bir beklenti vardır.
Bu sorunu
size arz ettim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Genç…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi, bizim Tunceli ili, malum, her tarafta kar
yağmış, yollar kapalı. İl Özel İdaresinin de parası yok, belediyelerin de
parası yok, köy yolları kapalı. Ek bir para çıkarmayı düşünüyor musunuz? 1’inci
sorum bu.
2’ncisi:
Bu, Tayyip Bey Kaddafi’den bir ödül aldı, 25 bin dolar verildi kendisine. O
zaman dedi ki: “Ben bu 25 bin doları şehit ailelerine bağışlayacağım.” Şehit
ailelerine veya herhangi bir derneğe şimdiye kadar bağışlanmış mıdır?
Bağışlanmışsa nereye bağışlanmıştır? Bağışlanmamışsa onu bildirin.
Bir de
biliyorsunuz, Amerika’nın Wikileaks belgelerinde Tayyip Bey’in İsviçre’de 8
bankada hesabı olduğu söylendi. Şimdi, Mali Suçları Araştırma Komisyonu, bu
konuda Bakanlık olarak siz İsviçre Hükûmetine sordunuz mu “Bankalarda böyle bir
para var mıdır, yok mudur?” Çünkü burada en iyi soracak Mali Suçları Önleme
Kurumudur. Dolayısıyla, bunu sormadınızsa neden sormadınız? Sormuşsanız,
sonucunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Kurt…
KAZIM
KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, bu T Cetveli’nde bulunan araç hibeleri neden her yıl bütçeye konur; bu
konuda insanları rüşvete, baskıya zorlayan bir alışkanlık hâline gelir? Bunu
önlemeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim…
BAŞKAN
– Buyurun efendim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Genç’ten sonra ben geliyordum, elimde liste var.
BAŞKAN
– Efendim, çıkmışsınız sistemden,
yeniden girmişsiniz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Çıkmadım.
BAŞKAN
– Bilemem, buradaki sıraya göre verdim
efendim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Özür dilerim, ben salondan ayrılmadım ki, burada duruyorum.
Elimde yazılı liste var yani özür dilerim, biz bu listeye göre…
BAŞKAN
– Anladım da, listeyi getirseydiniz
verirdik daha önce ama…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Buyurun, ben listeyi getireyim size Değerli Başkanım. Yani,
ben burada da oturuyorum, ayrılmadım ki.
BAŞKAN
– Sayın Tanal, sisteme girmişsiniz,
sonra tekrar çıkmışsınız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Ama Değerli Başkanım, benden kaynaklanmıyor ki, buradan hiç
ayrılmadım ki.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tabii, bu madde yatırımlarla ilgili. Müsaade ederseniz kısa bir
şekilde eleştirilere cevap da vermek istiyorum.
AK PARTİ
hükûmetleri döneminde yatırımların toplam bütçe harcamaları içerisindeki payı
yüzde 6,6’dan yüzde 10,8’e çıkmıştır yani hükûmetlerimiz döneminde yatırımların
bütçe içerisindeki payı 1,5 kat artmıştır. Sadece kamu yatırımları artmamıştır,
özel sektör yatırımları da artmıştır. Bütçe konuşmamda da ifade ettim, bizden
önceki on yılda reel olarak özel sektör yatırımları yüzde 30 civarında
azalırken bizim dönemimizde reel sektör yatırımları 2,7 kat artmıştır.
Şimdi,
ecrimisille ilgili konuya gelince: Ben Çevre ve Orman Bakanımızla görüşürüm,
eğer burada bir sıkıntı varsa sürenin, 2/B uygulamasının en azından sonuna
kadar uzatılması hususunda yardımcı olurum ama bizim tercihimiz, hiçbir
vatandaşımızın hazine arazilerini işgal etmemesi ve dolayısıyla ecrimisil
ödemek zorunda olmaması. Bizim tercihimiz, hazine arazilerinin kiralanması,
irtifak hakkının tesis edilmesidir. Dolayısıyla ecrimisili de biz doğru
bulmuyoruz ama mecburiyetten, hazine arazisi işgal edilmişse tabii ki ecrimisil
alınıyor ama öbür sorunun çözümünün de -dediğim gibi- üzerinde çalışırız.
Değerli
arkadaşlar, kamu avukatlarının vekâlet ücretlerine ilişkin herhangi bir yeni
düzenleme yapılmadı. Yani eskiye oranla bir durum söz konusu değil. 659 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname uyarınca dava takibi yapan avukatlara yıllık 8.569
lira brüt vekâlet ücreti ödenmektedir yani net olarak 6.800 liralık bir vekâlet
ücreti söz konusu. Yeni bir değişiklik söz konusu değil, şu anda buna ilişkin
bir çalışma da yoktur.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, aldığınız vekâlet ücretini -bütçeye
koydunuz- onlara dağıtmıyorsunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Borçlar Kanunu’nda bir düzenleme yapılarak
tabii ki bu eş ile ilgili sorunun çözülmesi gerektiğini ben dün de ifade ettim.
Biz, tabii ki ilgili Bakanımız muhtemelen yakında bir düzenlemeyi Meclisimize
getirir, bu konuda adım atmış oluruz.
Tarımsal
üretimde kullanılan mazota hükûmetlerimizin desteği söz konusu, biz sübvanse
ediyoruz. Şu andaki mazot fiyatlarının en az yüzde 11’i, 12’si kadar bir destek
söz konusu. Yakında benzin, mazot fiyatını eşitleyecek veya vergisini
eşitleyecek bir düzenleme gündemde değil. Daha yeni akaryakıt ürünlerinde ÖTV
düzenlemesi yaptık.
Kamu
avukatlarıyla ilgili -daha önce cevap vermiştim- özlük haklarıyla ilgili yeni
bir çalışma söz konusu değil.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Aldığınız ücreti vekâlet ne kadar? Hepsini
dağıtmıyorsunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Genç, bu sene biz bütün illerimize
kullandıkları mazotu yani tükettikleri mazotu ve tuzu dikkate alarak karla
mücadelede destek verdik.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – “Kapalı” diyorlar, çok kar yağmış Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Doğrudur. Biz destek verdik. Şimdi tekrar bu
destek, yani kar yağışı nedeniyle veya kış şartları nedeniyle illerimize destek
gerekiyorsa biz tekrar bunu çalışır, yaparız.
Diğer
sorularınızın muhatabı ben değilim çünkü benim bu konularda bir bilgim yok. Onu
Sayın Başbakanımıza veya Başbakanlığa sorarsanız…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Mali Suçları İzleme Komisyonu size bağlı.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Herhangi bir vatandaşımızın yurt dışında
hesabının olması yasalara aykırı değildir. Mesele, bu hesaplarından elde edilen
gelirlerin beyan edilip edilmediği…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Kaçakçılıktan kazanılan paranın oraya yatırılması...
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …ve oradan elde edilen kârların veya faiz
gelirlerinin vergisinin ödenip ödenmediği hususudur. Maliye Bakanlığı olarak
bizi ilgilendiren boyutu budur.
Yine,
hibe taşıtlar meselesi var. 2013 yılında hibe yoluyla 1.620 taşıt elde
edilecektir. Bunun 1.492 adedi genel bütçeli kurumlara, 128 adedi ise özel
bütçeli kurumlara aittir.
Şimdi,
bunların tabii ki detaylarını verebilirim. Bunu niye buraya koyuyoruz? Bütün
araç edinimlerini biz bütçe içerisinde izne tabi olarak koyuyoruz. Bazı
kurumlarımız hakikaten bir çerçevede bu araçları edinebiliyorlar.
Vatandaşlarımız hibe etmek istiyor olabilirler veya bazı kurumların vakıfları
vardır, bu vakıflarından edindikleri de hibe yani olay sadece vatandaşımızın
hayırseverlik yapıp bir taşıtı hibe etmesi meselesi değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Tanal, sorunuzu sorun.
Usule
uygun değil ama veriyorum.
Sayın
Tanal, sistemden çıkmışsınız, sonra girmişsiniz. Olmayan bir hakkı veriyorum
size.
Buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Usule uygun değilse…
BAŞKAN –
Usule uygun değil.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Özür dilerim.
Usule
uygun değilse ben de soru sormuyorum yani bu kadar açık ve net. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10’uncu
maddeyi okutuyorum:
Mahalli
idarelere yapılacak Hazine yardımları
MADDE 10-
(1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;
a)
12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve
5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi çerçevesinde, il özel idarelerine veya
büyükşehir belediyelerine devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali
ve sosyal haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere 2/7/2008 tarihli ve
5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden
Pay Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi çerçevesinde il özel
idarelerine veya büyükşehir belediyelerine,
b)
12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Köylerin Altyapısının
Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il
özel idareleri ve/veya köylere hizmet götürme birliklerine,
c)
12.01.31.00-06.1.0.9-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Su Kanalizasyon ve
Altyapı Projesi (SUKAP) kapsamında belediyelerin içme suyu ve atıksu
projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası Anonim Şirketine,
tahakkuk
ettirilmek suretiyle kullandırılır. SUKAP kapsamında ihtiyaç olması halinde
genel bütçe kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine veya özel bütçeli idare
bütçesine ödenek aktarılabilir. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan
Hazine yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.
(2)
Birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2013 Yılı Yatırım
Programında belirlenmesini müteakip, KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP
için ise belediyeler bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine
ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.
BAŞKAN –
Soru sormak isteyen sayın milletvekilleri, madde okunduktan sonra sisteme giren
sayın milletvekillerine söz verilecektir.
Şimdi,
madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet
Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe
kanununun 10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
Kerkük’te yaşanan dramla başlamak istiyorum. Barzani’yle gurur duyup
Kerkük’teki kardeşlerimizi kaderine terk etiniz. Son günlerde yaşanan olaylar
sebebiyle Kerkük’te şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil
şifalar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, mahallî idarelere yapılacak hazine yardımları yıllardır her
bütçede yer almaktadır. Belediyelerin görevleri Belediye Kanunu ile
belirlenmiş, bu belediyelerin hizmetlerini yerine getirebilmesi için gerekli
olan kaynaklar da Belediye Gelirleri Kanunu ile belirlenmiştir. Pekâlâ, bu
durumda bütçe kanununda mahallî idarelere hazine yardımı yapılmasına ilişkin
hükümler niçin yer bulmaktadır? Bunun temel sebebi, bazı belediyelerin
kendilerine kanunlarla verilen görevleri yerine getirebilecek seviyede
gelirlerinin olmamasıdır. Bir başka sebep de iktidarın belediyeleri kendisine
muhtaç etme gayretleridir. İktidar, hazine yardımlarını özellikle küçük
belediyeler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaktadır. Seçim zamanı “İktidardan
belediye başkanı seçerseniz size hizmet gelir, yoksa hizmet alamazsınız.” diye
propaganda yapılmaktadır. “İktidar ile el ele” sloganlarıyla “İktidarı
desteklersek daha fazla, hizmet alırız.” anlayışının insanlara empoze edilmesi,
hazine yardımları siyasi rüşvet veya siyasi tehdit olarak gören iktidarın da
ekmeğine yağ sürmektedir. Şimdi sormak istiyorum: 2009 mahalli seçimlerinden bu
yana, hazine yardımlarını rüşvet ve baskı aracı olarak kullanıp kaç tane
belediye başkanımızı kendi partinize transfer ettiniz?
Değerli
milletvekilleri, 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesinin 1’inci
fıkrasında: “Kesinleşmiş en son genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı
toplamının binde 1’i Maliye Bakanlığı bütçesine nüfusu 10 bine kadar olan
belediyeler için kullanılmak üzere denkleştirme ödeneği olarak konulur. Maliye
Bakanlığı, bu ödeneği mart ve temmuz aylarında iki eşit taksit hâlinde
dağıtılmak üzere İlbank AŞ hesabına aktarır. İlbank AŞ, hesabına aktarılan
ödeneğin yüzde 65’ini eşit şekilde, yüzde 35’ini ise nüfus esasına göre dağıtır.” hükmü bulunmaktadır. Şimdi,
küçük belediyeler için denkleştirme ödeneği mevcutken bütçe kanunlarıyla farklı
ödenekler getirilmesi politik tavrın açık ifadesidir. Denkleştirme ödeneği
yetmiyorsa nüfusu 10 binin altındaki belediyelerle ilgili yeni ve adil bir
sistem muhakkak burada karara bağlanmalıdır.
Yine,
aynı kanunun 6’ncı maddesinin (2’nci fıkrasına göre: “Bu Kanunda ayrılması
öngörülen paylar ile birinci fıkrada belirtilen ödenek dışında, mahalli
idarelere yardım amacıyla, bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kurum ve
kuruluşların bütçelerine pay, fon veya özel hesap gibi adlarla başka bir ödenek
konulamaz.” hükmü vardır. Bu durumda bütçe kanunlarıyla KÖYDES ve SUKAP
kapsamında ödenek konulması bu kanun hükmüne de aykırılık teşkil etmektedir.
Maliye Bakanlığı bütçesine KÖYDES ve SUKAP kapsamında konulan ödeneklerin
dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin usul ve esaslar da
Yüksek Planlama Kurulu tarafından belirlenmektedir. Yüksek Planlama Kurulunun
nasıl oluştuğunu hepimiz biliyoruz, yani Yüksek Planlama Kurulu Hükûmet üyeleri
tarafından oluşturulmaktadır. Yüksek Planlama Kurulunun bu şekilde oluştuğu
dikkate alındığında da buradan çıkan kararların nasıl kararlar olacağını, bu
kaynakların hangi belediyelere, hangi özel idarelere aktarılacağını da
tartışmaya gerek bile yoktur.
Değerli
milletvekilleri, kalıcı ve kayda değer bir çözüm istiyorsak, yıllardır
düzenleyemediğimiz Belediye Gelirleri Kanunu’nu günümüz şartlarına göre
düzenlemeli, belediyelere kendi görevlerini yerine getirmeye yetecek kadar
kaynak aktarılmasını sağlamalıyız. Bunu gerçekleştirirken de belediyelerin
büyüklükleri, yaz kış nüfusları, coğrafi alanlarının genişliği gibi objektif
kriterler de göz önünde tutulmalıdır. Yoksa, dökme suyla değirmen dönmeyeceği
ortadadır.
Son
yıllarda KÖYDES Projesi köylere hizmet götürülmesi bakımından önemli bir
fonksiyon üstlenmiştir. Ancak bunun da ciddi manada sorgulanmaya ihtiyacı
vardır. KÖYDES projeleriyle götürülen hizmetlerin talepleri yeteri kadar
karşılayamaması ve bu hizmetlerin belli bir kalite standardını tutturamaması bu
sorgulamayı daha da zaruri kılmaktadır. Ayrıca, köylerin altyapı hizmetlerini
yapmak il özel idarelerinin görevidir. Özel idareler köylerimizde altyapı
çalışmalarını istenilen düzeyde niçin yapamamaktadır? Tabii ki yeterli
kaynakları olmadığı için. Pekâlâ, asıl görevli olan birimlere kalıcı kaynaklar
aktarılarak bu hizmetlerin yapılması varken niye yeni projeler, yeni harcama
kalemleri ihdas edilmektedir, bunun nedeni de gerçekten anlaşılamamaktadır.
Yine,
SUKAP Projesi kapsamında yapılan hizmetler de zaten belediyelerin yapması
gereken işlerdendir. Belediyeler SUKAP Projesi kapsamında yapması gereken projeleri
niçin yapamamaktadırlar? Yine kaynakları yetmediği için. Pekâlâ, bütün
belediyelerin sorunlarını çözerek hepsine yeterli kaynak aktarmak varken,
bazılarına yeterli kaynak aktarılmakta, bazıları da merkezî idarenin kapısında
yalvartılmaktadır. Bundan maksat nedir, anlaşılamamaktadır.
Dolayısıyla,
belediyelere kanunla verilen görevleri yapabilecekleri miktarda kaynak
aktarılması önem arz etmektedir ve bu kaynaklar da objektif kriterlere göre,
hiçbir ayrım yapılmaksızın bütün belediyelere adil şekilde aktarılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, belediyeler arasında en büyük adaletsizliklerden birisi de bu
yasama yılında çıkartılan yeni Büyükşehir Belediyesi Kanunu’yla yapılmıştır.
Anayasa Komisyonunda görüşülmeden, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden, vatandaştan
gerçekler saklanarak, yangından mal kaçırırcasına, AKP iktidarının sayısal
çoğunluğu ile hızlı bir şekilde Meclisten geçirilerek yasalaşan yeni Büyükşehir
Kanunu ülkemizi şehir devletlerine ayırmakta, federatif bir sistemin
altyapısını oluşturmaktadır. Sayın Başbakanın başkanlık hayallerini
gerçekleştirmek için, dayatma yasalarla Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet
yapısını ortadan kaldırmak için çıkarılan, ülkemizin birliği ve dirliği
açısından ciddi tehlikeler oluşturan yeni Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun bir
başka handikabı da büyükşehir olan illerle büyükşehir olmayan illerdeki mahallî
idarelere aktarılan kaynağın birbirinden ciddi miktarda farklılık arz
etmesidir. Yeni Büyükşehir Kanunu ile büyükşehir olan illere ayrılan paylar
arttığı için bu illere şu an hazineden ödenen paylara yıllık 4 milyar TL
civarında ilave yapılmaktadır. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile
vatandaştan bu büyükşehir olan illerin toplayacağı vergi ve harç miktarları da
artmaktadır. Oysa büyükşehir olmayan illerde belediye gelirlerinde değişen
hiçbir şey yoktur. Yani siz, büyükşehir belediyelerine daha fazla miktarda,
büyükşehir olmayan belediyelere daha az miktarda kaynak aktaracaksınız., sonra
ikisini mukayese edeceksiniz! Bu nasıl bir insafsızlıktır? Bu nasıl bir adalet
anlayışıdır? Bunu anlamak gerçekten mümkün değil.
Bizim,
yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, hizmetlerin sunumundaki hız ve kalitenin
artırılması maksadıyla alınacak iyi niyetli tedbirlere diyecek bir sözümüz
yoktur. Ancak, bu Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun hedefinde yerel yönetimleri
reforma tabi tutmak, kaynak ve imkânlardan daha fazla istifade etmelerini temin
etmek ve bu alanda var olan eksik ve ihtiyaçları azami ölçüde gidermek
kesinlikle yer almamaktadır. Ayrılan kaynaklardaki artış baz alınarak
kaynakların daha etkin bir şekilde kullanılıp kullanılmadığı araştırılmadan
yapılacak yorumları da şimdiden duyar gibi olmaktayız.
Sayın
Başbakan birkaç sene sonra, bu çok fazla kaynak kullanarak hizmet üreten
büyükşehir belediyelerini baz alarak Türkiye'nin her yerinde, büyükşehirlerde
uygulanan yönetim modelinin uygulanmasını gündeme getirecektir. Bu da ülkemizin
idari yapısının kökten değiştirilmesine sebep olacaktır.
Sonuç
olarak, belediyeler ve özel idarelerin gelirlerinin kendilerine kanunla verilen
görevleri yapacak şekilde artırılması ve bu gelirlerin mahallî idare birimleri
arasında objektif kriterlere göre dağıtılması muhakkak sağlanmalıdır. Adaletsiz
bir uygulama olan hazine ve diğer
bakanlık bütçeleri üzerinden mahallî idarelere yardım ve kaynak aktarılmasına
son verilmelidir. Daha, dün, burada, Çevre ve Şehircilik Bakanı, 2012
bütçesinden ne kadar çöp aracı dağıttıklarını ve bunu, tabii ki kendi
keyiflerine göre dağıttıklarını ilan etti.
Bu
vesileyle, 2013 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hüsamettin
Zenderlioğlu.
Buyurun.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sebahat Tuncel Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sebahat Tuncel…
Fark
etmez, nasıl olsa başkası adına konuşacaksınız!
Buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına 10’uncu madde üzerine söz almış bulunmaktayım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün,
ifade ettiğimiz gibi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak, bugün aramızda
olamayan 6 milletvekilimizin sesini burada duyurma, onların bütçe görüşmeleri
hakkındaki görüşlerini yansıtmak için kürsüdeyiz. Ben, bugün, Gülsel Yıldırım
adına konuşuyorum.
(Hatip tarafından kürsü önüne Mardin
Milletvekili Gülsel Yıldırım’ın resmi konuldu)
“Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkında görüşlerimi ifade etmeden önce, Gülsel Yıldırım
olarak size kendi yaşamıma ilişkin birkaç şey ifade etmek istiyorum. Malum, bu
kürsüde konuşabilme fırsatı bulamadık. Grubumuzun böyle bir yöntem bulması
açısından, en azından kendimizi anlatma fırsatı bulduk.
Değerli
milletvekilleri, 1963 Nusaybin doğumluyum, lise mezunuyum ve evli 4 çocuk
annesi olarak siyasi faaliyete devam ediyorum. Bulunduğum mekânın neresi olduğu
önemli değil. Bugün, Mardin zindanındayım size oradan sesleniyorum ama sonuçta,
zindana girmeden önce de benim bir yaşamım vardı ve bu yaşam hâlâ devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, tabii bizim yaşadığımız coğrafyada siyaset bir tercih
değildir, çoğu zaman yaşamın kendisidir. Çünkü bizim yaşadığımız coğrafya, adı
konulmamış bir savaşın, çatışmanın yaşandığı bir coğrafyadadır ve bizim
coğrafyamızda çocuklar bu siyasal atmosferin içerisine girer, benim yaşamım da
biraz öyle. Aslında, ailemin yaşamına baktığımda, ailem özellikle 1990’lı
yıllardaki politik mücadelede koruculuk sisteminin en çok dayatıldığı, bunu
kabul etmediğimiz için işkenceden geçirildiğimiz, hatta, babamın bu vesileyle
-muhtemelen işkenceye dayanamadı fiziki olarak- yaşamını yitirdiği bir dönemden
geliyorum. Yani, siyaset bizim açımızdan bir tercih değil, biraz önce ifade
ettiğim gibi. Doğal olarak, benim gibi bir kadının, yani bu kadar baskı
içerisinde yaşamış, kendisine yabancılaştırma dayatılmış, kendi kardeşine karşı
silahlanması dayatılmış ama bunu reddetmiş, bunun karşısında onurlu bir duruş
sergilemiş bir aile geleneğinden gelen birisi olarak politik yaşamın dışında
kalmak, hele hele erkek egemen bir sistemin ve savaşın getirdiği baskılarla
birlikte, kadın olarak yaşadığım sorunları da ekleyince siyasetin dışında
kalmam beklenemezdi.
Tabii ki
bizim oralarda, Türkiye'de kadın olarak siyaset yapmak da çok kolay değil.
Doğal olarak, bu politikanın içerisine girdiğimde yine aynı baskı, zor
politikalar içerisinde oldum. Daha önce, siyaset yaptığım dönemlerde de dönem
dönem gözaltına alındım. Daha önce Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılandım ve dört ay Mardin Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olarak kaldım. Yani,
Özgür Parti’den DEHAP, DTP’ye kadar bir çok alanda siyaset yaptım. En son Barış
ve Demokrasi Partisinde siyasi faaliyetler yürütürken 15 Ocakta “KCK” adı
altında yürütülen siyasi soykırım operasyonunun Mardin ayağında gözaltına
alındım ve tutuklandım. Tutukluyken aday oldum. Emek, Demokrasi ve Özgürlük
Bloku Mardin’de 2’nci sıra milletvekili adayı oldum. Ben içerideydim ama
dışarıda hem bağımsız adaylar… Biliyorsunuz, bağımsız olarak seçimlere girdik
Mardin’de, 3 milletvekili adayımızla birlikte yarıştık; Sayın Ahmet Türk, Sayın
Erol Dora ve ben. Ben cezaevindeydim ama diğer aday arkadaşlarımız seçim
çalışmalarında en çok benim adıma faaliyet yürüttüler ve 53 bin oyla seçildim.
Ama ne yazık ki bu irade, 53 bin oy… Yani parti listesinden değil, bağımsız
adaylarla seçimlere girdim. Şu an cezaevindeyim ve halkın iradesi bir şekilde
cezaevinde hapsedilmiş.
Peki,
değerli milletvekilleri, gerçekten, sahiden nedir benim bugün Mardin zindanında
olmama neden olan şey? Gerçekten, bütün bunların nedenini anlamak, bu “KCK” adı
altında yürütülen siyasi soykırım operasyonu nedir, Türkiye’ye ne getiriyor
gerçekten AKP Hükûmeti bu politikayla başarılı oldu mu bunu biraz daha ifade
etmek istiyorum.
Bugün
benim durumumda olan, bu dönemde mevcut 6 milletvekilimiz var. Hatip Dicle’nin
milletvekilliği her ne kadar çalınmış olsa da biz hâlâ onu milletvekili olarak
görüyoruz 1 de eski milletvekilimiz olmak üzere 7 milletvekili arkadaşımız şu
an zindanda. 24 belediye başkanımız, mevcut görevde olan, yani 2009
seçimlerinde seçilen belediye başkanımız şu an zindanda, belediye başkan vekili
19 arkadaşımız şu an bizimle birlikte zindanda. Belediye başkan vekili 13
arkadaşımız, belediye çalışanı 41, belediye meclis üyesi 94 ve il genel meclisi
üyesi 13 arkadaşla birlikte toplamda 10 bine varan sayımızla birlikte aslında
Türkiye’de siyasi bir soykırıma tabi tutuluyoruz.
Aslında,
fiiliyatta partimiz kapatılmış durumda. Yani BDP, aslında sadece
milletvekilleriyle ve bu demokratik siyasette ısrar eden, yönetici olması
konusunda ısrar eden bir şekilde siyaset yapmaya çalışıyor ama fiilen AKP
Hükûmetinin partimizi kapattığını hele hele biz zindandakiler çok daha net
olarak görüyoruz. Her gün Mecliste yapılan konuşmalarda, yine diyeyim ki basına
yansıyan, kamuoyuna yansıyan durumda BDP’nin sesi neredeyse hiç duyulmuyor.
Yani bütçe görüşmeleri açık olmasa herhâlde biz bu görüşmeleri de hiç
dinleyemeyeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, “KCK” adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonunun bir
tek amacı var, o da Kürtleri demokratik mücadelenin dışına itmek, Kürtlerin
savunduğu Kürtlerin dil, kimlik, kültür hakları, Kürtlerin halk olmaktan
kaynaklı kolektif haklarını kullanması talebini bir şekilde ortadan kaldırmak
ve bastırmak.
İkincisi,
bu ülkede yaşanan savaş politikalarına ‘dur’ diyen, savaşın son bulması için
demokratik çözümün gelişmesi konusunda ısrar eden, Kürt sorununun çözümünün
inkârdan değil ‘Kürt sorunu yoktur.’ demekle değil, “Evet, Kürt sorunu vardır.”
Başbakanın Diyarbakır’da dediği gibi ‘Bu sorun bizim sorunumuzdur.’ dolayısıyla
Türkiye kendi geçmişiyle yüzleşmelidir ve burada bir halkın gasbettiğimiz
hakları yasal ve anayasal güvenceye kavuşmalıdır noktasında bir iradeyle
mümkündür. Savaşın ortadan kalkması, çatışmanın ortadan kalkması ölümlerin
olmaması müzakerelerin başlatılmasıyla mümkün olacaktır. Bunları söylediğimiz için
işte tam da, hâlâ cezaevinde rehin olarak tutuluyoruz çünkü hukuki olarak bizim
gerçekten tutulmamızı gerektirecek hiçbir şey yok. Şu an yargılanan şey BDP’nin
faaliyetleridir. 8 Marttan ‘Nevroz’a’ 1 Mayısa, kadın çalışmalarına, kadın
kotasına, bütün faaliyetlerimiz, bütün çalışmalarımız KCK iddianamesinde suç
olarak gösteriliyor. Bizler hep ifade ettik, bunlar suçsa, bu suçları işlemeye
devam edeceğiz çünkü bunlar bizim varlık gerekçemiz. Yani bu ülkede
demokrasiyi, insan haklarını özgürlüklerini savunmak… ‘Türkiye Cumhuriyeti bir
hukuk devletidir.’ denilse de biz buradan, Mardin zindanından şunu görüyoruz
ki: Bu, AKP Hükûmetinin hukuk devleti,
AKP’ye göre hukuk çünkü istediğini tutukluyor, istediğini devre dışı bırakıyor.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkında da birkaç şeyi ifade etmek istiyorum. Burada
izlediğimiz kadarıyla, tabii bizim bu komisyon dönemindeki çalışmalara dâhil
olma sürecimiz olmadı, daha çok izleyerek, kamuoyunda tartışarak bu süreci
gözlemleme fırsatımız oldu ama görülen o ki bu bütçe halkımızın lehine bir
bütçe değildir hesabı verilmemiş bir bütçedir. Örtülü ödeneğe ayrılan payın bu
kadar yüksek olduğu bir yerde bu bütçenin bir savaş bütçesi olduğunu çok net
görüyoruz. Bizler bu savaş bütçesi olarak hazırlanan ve önümüzdeki dönem daha
çok Orta Doğu’da yaşanan çatışmanın, savaşın derinleşeceğini düşündüğümüzde
yine ekonomik krizin derinleşeceğini düşündüğümüzde bu anlamda, ciddi anlamda
problemli bir bütçe ve kabul edilmemesi gereken, halkımızın lehine olmayan bir
bütçedir.
Diğer bir
konu: Kadınlar olarak, bu kürsüden de BDP’li milletvekili arkadaşlarımız çok
defasında ifade ettiler, bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Toplumsal
cinsiyete duyarlı hiçbir yaklaşım yoktur. Yani kadınları yok sayan, emekçileri
yok sayan, kendi iktidarını daha çok güçlendirmek için geliştirilen bir bütçe
olmuştur. Dolayısıyla, aslında bu bütçenin halkımızın lehine bir bütçe
olmadığını bir kez daha burada ifade etmek istiyoruz.
Sonuçta,
bu bütçeyi nasıl planlarsanız önümüzdeki dönemi buna göre planlayacaksınız. Biz
bu ülkede yeterince savaş, çatışma, acı gördük. Bu ülkenin Orta Doğu
halklarıyla, kendi halkıyla, kendi ülkesi içerisinde yaşayan bütün halklarla
barış politikası içerisinde yaşaması gerekir bütün enerjisini, bütün
politikalarını barış üzerine kurması gerekir ama ne yazık ki bu bütçeyle bir
kez daha görüyoruz ki önümüzdeki dönem Orta Doğu’da savaşa, çatışmaya
Türkiye’yi hazırlayan, bu konuda da halkın görüşlerini dikkate almayan bir
şekilde bütçe hazırlanmış durumdadır. Bundan vazgeçilmesi gerektiğini bir kez
daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, ben
sadece kendi adıma değil cezaevinde bulunan binlerce -on bine varan- arkadaşım
adına konuşuyorum. Türkiye'nin temel gündemlerinden birisi Kürt sorunudur.
Bütçe görüşmeleri bitiyor ama asıl gündem yarın önümüze yeniden gelecek. Kürt
sorunu çözümünde çatışma değil müzakerenin derhâl başlatılması gerekiyor, açlık
grevleri döneminde de ifade ettik ana dil üzerindeki yasağın kaldırılması
gerekiyor, Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması ve derhâl
müzakerelerin başlatılması Türkiye'nin demokratik geleceği açısından daha
önemli diyor, bir kez daha Mardin zindanından Genel Kurulunuzu saygıyla
selamlıyorum.” (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Akgöl, Hatay
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA HASAN AKGÖL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün
görüşmelerinin sonuna yaklaştığımız 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı AKP Hükûmetinin 11’inci bütçesi. Bundan önceki 10 bütçesinde olduğu
gibi bu bütçenin içinde de işçi, memur, esnaf, emekli, dul yani dar gelirli
bulunmamaktadır. Bu ülkenin yoksullaşan
halkı adına dilerim ki bu bütçe Hükûmetinizin son bütçesi olur.
Değerli
milletvekilleri, bölgemdeki üretici ve esnaf perişan durumda. Bütün
samimiyetimle söylüyorum çiftçinin, esnafın, işçinin umudu tükenmiş durumda.
2007 yılından 2012 yılının 11’inci ayına kadar geçen zamanda Hatay’da kapanan
iş yeri sayısı 10.940 adettir. Yani düşünün, bu geçen süreçte artan nüfusa
bağlı olarak açılan iş yeri sayısı artacağına 10.940 iş yeri kapanmıştır;
istihdam alanları genişleyeceğine daralmıştır. Bu durumun kabul edilmesi mümkün
değildir.
Hatay’da
7.989 esnaf ve sanatkârın kredi bakiyesi bulunmaktadır. Yani ayakta durmak için
kredi kullanmak durumunda kalmış esnaf ve sanatkârdan bahsediyorum potansiyel
bir riskten bahsediyorum. Hükûmetin uyguladığı ekonomik politikaların ve bölge
gerçekleriyle ülkemizin uzun vadeli çıkarlarına aykırı dış politikaların
birleşik etkisi Hatay’da iflasları beraberinde getirmektedir. Bunun en gerçekçi
örneği, son dönemlerde, yaklaşık yirmi bir aydır yaşadığımız Suriye olayları
gerçeğidir. Suriye olaylarının Hatay’a etkisini, sanırım iktidar
milletvekillerimizin de bilmeyeni yoktur. Çiftçiyi, ihracatçıyı, ithalatçıyı,
esnafı nasıl etkilediğini en az benim kadar bildiklerinden eminim.
Değerli
milletvekilleri, ilim Hatay’da transit taşımacılığın yanında ekonominin büyük
bir oranı da tarıma dayalıdır, verimli toprakları olan bir bölgedir. Hatay’da
kaliteli zeytin tarımı, pamuk, buğday, mısır tarımı yapılmaktadır. Tarıma
dayalı sanayi istenilen seviyeye getirilmediği için beklenen sıçramayı bir
türlü yapamamıştır. Bu açıklamayı yapma gereği hissediyorum çünkü bölgedeki
üreticinin ağır girdi maliyetleri altında inim inim inlemesi yetmiyormuş gibi,
şimdi yeni bir uygulama hayata geçirilecek. Sayın Bakan demin konuşmasının
arasında şunu söyledi ben bir çiftçiyim, ben anlamakta zorluk çektim.
“Çiftçinin kullandığı mazotun yüzde 11’ini sübvanse ediyoruz.” diyor. Nasıl
ediliyor, gübre, mazot hepsini birleştirip hangi oranda yapılıyor, anlamıyorum.
Ben de çiftçilik yapan biri olarak, bu oran nasılmış, çok merak içindeyim
doğrusu.
Hatay’daki
ve ülkedeki üretici kesiminin endişeyle beklediği bir uygulamayı Hükûmetiniz
önümüzdeki günlerde faaliyete geçirecektir. 6111 sayılı torba yasa ile 2011
yılında, Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinin 2’nci fıkrasına
göre yer altı suyu miktarlarının tespitini sağlayacak ölçüm sisteminin
kurulmasını zorunlu hâle getirdiniz, “Bu ölçüm sisteminin özellikleri
yönetmelikle belirlenir.” diye hüküm eklediniz. DSİ şunu yapmak istiyor,
2013’ün Şubat ayından itibaren başlayacak: Yer altı sularına sayaç taktıracak,
çekeceğiniz suyun miktarını belirleyecek. Aynı şekilde elektrikte, elektrik
sayaçlarına kart sistemi ekleyerek çekeceğiniz enerjinin miktarını belirleyecek.
Burada daha kötü olan, daha sıkıntılı olan kısım şu arkadaşlar: Çiftçi bırakın
girdi, gübre, mazot maliyetlerini, kullanacağı elektriğin, suyun bir sene
önceden tespitini yapmak zorunda kalacak. Yani Hükûmet gidecek… Adam pamuğunun
3’üncü suyunu sularken, 2’nci suyunu sularken karttaki su miktarı bittiyse
sulama yapamayacak. Artık, hani veremi gösterip sıtmaya razı edersiniz ya,
sistem o şekle geldi. Yani insanlara maliyetleri bile unutturuyorsunuz; suyu,
elektriği nasıl kullanırım, ne kadar su alırım diye torpil arama cihetine
gönderiyorsunuz.
Burada,
bir de bunun yanında başka bir konu var. Bu sayaçların maliyeti, elektrik
sayaçlarıyla beraber, yaklaşık 400 doların üzerinde. Zaten girdilerden dolayı
beli bükülmüş çiftçi, yerinden kalkamaz hâle gelmiş çiftçi, bir de 400 dolar ve
üstü miktarla elektrik sayacı, su sayacı alacak, bir de bunun bakımını
üstlenecek! Daha ne kaldı? Bu çiftçiye nasıl zulmedersiniz, nasıl yaparsınız?
Ben bunu kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Siz yine bulursunuz bir şeyler,
eminim yani.
Şimdi,
arkadaşlar, bunun neresine bakayım, nasıl eleştireyim, bilmiyorum. Bu bölgede,
bu masalarda oturan -ben tekrar ediyorum- en az 15-20 tane benim gibi çiftçilik
yapan arkadaşım var bu girdilerden etkilenen çiftçi arkadaşlarım var. Hiç mi
bölgelerine gidip hiç mi bu çiftçilerle konuşmuyorlar, hiç mi beraber
olmuyorlar, hiç mi onların sorunlarını dinlemiyorlar, buna hayret ediyorum.
Hangi yüzle bölgelerine gidip hangi yüzle o çiftçinin yanında bulunuyorlar, o
da ayrı bir konu.
Bir
büyükşehir yasa tasarısı geçirdik. Bu büyükşehir yasa tasarısında sınırlar
-özellikle kendi ilim için söyleyeyim- o şekilde çizildi ki seçim nasıl
kazanılır, seçimi nasıl AKP yönüne döndürürüm, nasıl kaybedilmiş belediyeleri
alırım, üzerinde durulan tek nokta buydu.
Sayın
Başbakan her kelimesinde tutup “Biz ayrıştırma değil birleştirmeden yanayız.”
diyor. Ben buna soruyorum: Hatay’a gelsinler de Hatay’daki Alevi camiasının
yaşadığı bölgeleri kırmızı çizgilerle nasıl çizip ayırdıklarını göstereyim
kendilerine. Ben, bunu, İçişleri Bakanına harita üzerinde gösterdim. Nasıl
birleştirmeyi, bütünleştirmeyi düşünüyorlar, onun da cevabını orada beklerim.
Bir de
bizim yerel yönetimlerin gelirleriyle ilgili, alakalı sorunlar var arkadaşlar.
Şimdi, kıyı şeridinde belediyelerimiz var. Kıyı şeridindeki belediyelerimizin
kış nüfuslarıyla yaz nüfusları arasında yaklaşık 4-5 kat fark olmaktadır.
Şimdi, buralarda yapılan ödenekler kış nüfusuna göre değerlendirildiği için, bu
belediyeler yazın mağdur olup gerekli hizmeti götürme imkânı bulamamaktadırlar.
Bunların yaz nüfusları dikkate alınarak ödeneklerinin çıkarılması gerekir. Bu
konunun biri.
Bir
diğeri de, şu anki mevcut Hükûmet kendisine ait belediyelere uygulamadığı
zulmü, eziyeti bizim, Cumhuriyet Halk Partisine ait belediyelere uygulamaktadır.
İşte İzmir Belediyesi bunun bir örneği, diğer belediyelerimiz bunun örneği,
MHP’ye ait belediyeler bunun bir örneği. Gün geçmiyor ki bir belediye başkanı
görevden alınsın, gün geçmiyor ki bir belediye başkanı tutuklansın. Peki,
muhalefetin belediyeleri bu kadar yolsuzluk yaparken iktidarın belediyeleri ak
sütle mi yıkanmış? Hiç mi onların bir hatası yok, hiç mi onların bir sıkıntısı
yok? Ve bunu da şundan çok net anlarsınız, son dönemlerde bu giderek de arttı:
Soruşturma geçirmesin diye iktidar kanadına geçen muhalefet belediye sayısı gün
geçtikçe artmakta. Yani, soruşturma geçirmemek için, hizmet almak için,
vatandaşın yanında olmak için veya rahat bir belediye başkanlığı, sorunsuz bir
belediye başkanlığı yaşamak için muhakkak AKP belediyesi mi olmak lazım? Ancak
AKP kimliğini alırsa mı o belediye başkanı rahat çalışacak? Lütfen arkadaşlar,
sağduyuyla davranıp ona göre…
SONER
AKSOY (Kütahya) – Sakin ol ya!
HASAN
AKGÖL (Devamla) – Ben sakinim; ben gayet, gayet ve gayet sakinim. Siz sakin
olun, ben bir şey demiyorum size.
SONER
AKSOY (Kütahya) – Rahat ol!
HASAN
AKGÖL (Devamla) – Ben çok rahatım arkadaşlar. Ben bürokrasiden geldiğim için
hangi şartlarda çalıştığımı da bilirim; AKP Hükûmetiyle de çalıştım, diğer
hükûmetlerle de çalıştım.
Bu
vesileyle arkadaşlar, işçinin, memurun, esnafın, dar gelirlinin yani yoksulun
içinde olmadığı bu bütçeye partim adına ret oyu vereceğimi bildirir, hepinizi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Rıza Türmen, İzmir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; mahallî idarelere yapılacak hazine yardımıyla
ilgili olarak şahsım adına konuşuyorum.
Avrupa
Yerel Yönetimler Şartı var Avrupa Konseyinin
hazırladığı ve Türkiye buna taraftır. Buradaki 30 maddeden Türkiye
20’sini kabul etmiştir, 10’unu kabul etmemiştir. Bunun 9’uncu maddesi, mahallî
yönetimlere, yerel yönetimlere yapılacak hazine yardımıyla ilgilidir. Burada
Türkiye’nin kabul etmediği maddeler arasında şu vardır: Bir; bir kere bu hazine
yardımıyla ilgili olarak mutlaka merkezî yönetim mahallî idareye danışmalıdır.
Bu yardımın nasıl yapılacağı konusu bu ikili danışmalarla tespit edilmelidir. Bunu
Türkiye kabul etmemiştir.
İkincisi
de mahallî idareye yapılacak hazine yardımı proje bazında yapılmamalıdır. Bu
paranın nasıl harcanacağı, nereye harcanacağı, nereye sarf edileceği mahallî
idarenin takdir yetkisine bırakılmalıdır. Türkiye, bu maddeyi de kabul
etmemiştir ama Türkiye’nin kabul ettiği başka bir madde vardır bu Avrupa
Konseyi Yerel Yönetimler Şartı’nda, o da şudur: Mahallî idarelerle ilgili
alınacak her türlü karar merkezî idare tarafından mahallî idareyle danışılarak
alınmalıdır, genel bir yükümlülüktür bu. Bu, ister hazine yardımı olsun ister
mahallî idarelerin, belediyelerin sınırlarının değiştirilmesi şeklinde olsun,
bütün yerel yönetimlere ilişkin kararlar merkezî yönetim tarafından danışılarak
alınmalıdır. Türkiye, bu maddeyi kabul etmiştir fakat bunu uygulamamaktadır.
Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak buradaki 30 maddenin de kabul edilmesini ve
Türkiye’nin hiçbir maddeye çekince koymamasını istiyoruz. Tabii, bu bir
zihniyet meselesidir, bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç gösterir; ademimerkeziyetçiliğe
dayanan, mahallî idarelerin güçlendirilmesine dayanan bir zihniyet değişikliği
gerekir. Oysa, Türkiye’nin nasıl bir zihniyet yapısıyla yönetildiğini Sayın
Başbakan dün Konya’da yaptığı konuşmada son derece güzel açıklamıştır. Demektedir
ki Sayın Başbakan: “Ama bu ‘kuvvetler ayrılığı’ denilen olay var ya, o geliyor,
sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor.” Yani buradan anlaşılıyor ki
Sayın Başbakan kuvvetler ayrılığından
şikâyetçi, kuvvetler birliği istiyor. Zaten Türkiye kuvvetler birliğiyle
yönetiliyor. Bugün fiilen uygulamada Türkiye bütün kuvvetlerin, bütün
iktidarın, bütün gücün tek bir elde toplandığı bir yönetim zihniyetiyle
yönetilmektedir.
Amerika
Birleşik Devletleri’nin kurucusu Madison vardır. Madison bu federalist paper’larda,
federalist kâğıtlarda şöyle demektedir:
“Bütün iktidarın, yasama, yürütme ve yargının tek bir elde toplanması,
ister babadan oğla geçmek ister kendi kendini atamak ister seçimle işbaşına
gelmek yoluyla olursa olsun, istibdadın tam bir tanımıdır.” Madison’ın 18’inci
yüzyılda söylediği bu sözler bugünkü Türkiye için geçerlidir. Bütün gücün tek
bir elde, yasamanın, yürütmenin, yargının tek bir elde toplanması istibdadın
kendisidir. Bugünkü Türkiye’deki rejimin adı da o nedenle demokrasi değildir,
bugünkü Türkiye’deki rejimin adı seçimle işbaşına gelmiş otoriter bir rejimdir;
bunun demokrasiyle yakından uzaktan ilgisi de yoktur. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
bunlar yetmezmiş gibi Adalet ve Kalkınma Partisi bir başkanlık sistemi
önermektedir, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna başkanlık sistemini getirmiştir. Bu,
işte bugünkü otoriter rejimin anayasal bir zemine, anayasal meşruiyete
kavuşturulması için gösterilen bir çabadır çünkü o başkanlık rejiminde önerilen
başkanlık sistemi, aslında başkana hiçbir başkanlık rejiminde görülmeyen
genişlikte yetkiler vermektedir. O başkanlık sistemi yürürlüğe girerse başkan
kim olursa olsun -herhâlde Sayın Başbakan bunu istiyor- Obama’dan çok daha
fazla yetkilere sahip olacaktır. Ne yapacaktır? Meclisi fesih yetkisi olacaktır;
kanun hükmünde kararnameyle ülkeyi yönetme yetkisi olacaktır, bütün üst düzey
bürokratları, kamu görevlilerini atama yetkisi olacaktır. Böyle bir başkanlık
rejimi dünyada görülmemiştir aslında ama bu, bugünkü fiilî durumun aslında
hukuki bir zemine oturtulması çabasından başka hiçbir şey değildir.
Çok
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 14.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.37
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
2013 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
10’uncu
madde üzerinde, şimdi, söz sırası, şahsı adına Diyarbakır Milletvekili Oya
Eronat’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OYA
ERONAT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Mahalli idarelere yapılacak Hazine
yardımları” başlıklı 10’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
insanlık tarihi büyük bir değişim yaşamaktadır. Bu değişim ekonomik ve
teknolojik sektörlerde olduğu kadar, bütün dünya ülkelerini de sosyal değişim
içine sokmuştur. Hükûmetler bu değişimi halklarıyla paylaşmak zorundadırlar.
Değerli
milletvekilleri, 1924 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 85’i köylerde, yüzde 15’i
şehirlerde yaşamaktaydı. Bugün ise köyde yaşayanların oranı yüzde 17, şehirde
yaşayanların oranı yüzde 83’tür. Bu durum ülkemizin büyük bir değişim ve
dönüşüm geçirmekte olduğunun göstergesidir. Hızla şehirleşen toplumumuzda AK
PARTİ iktidarı dönemine kadar, mahallî idarelerin yapması gereken hizmetlerin
büyük çoğunluğu merkezî idareler tarafından yapılmaktaydı. Örneğin, bugün, il
özel idarelerince ivedilikle yapılan işler ve hızla çözülen sorunlar daha önce
köy hizmetleri tarafından kaplumbağa hızıyla yürütülmekteydi.
2002
yılından önce, memleketim olan Diyarbakır’da içme suyu götürülen köy sayısı 161
iken bugün içme suyuna kavuşan köy sayısı 1.395’tir.
Değerli
milletvekilleri, yine, BELDES ve KÖYDES projeleri ile yerel yönetimlerin daha
da güçlenmesi sağlanmıştır. İl özel idarelerince uygulanan KÖYDES projeleri
için ülke genelinde bugüne kadar harcanan para 7 milyar 918 milyon TL olup 2013
yılı için bütçeden ayrılan pay 578 milyon TL’dir. Bu bağlamda KÖYDES projeleri
için Diyarbakır ilimize 2005 ve 2012 yılları arasında toplam 259 milyon 125 bin
lira gönderilmiş olup Diyarbakır’daki köy yollarımızın asfaltı, stabilizasyonu
ve köprüleri bu ödeneklerle vatandaşa sunulmuştur.
Mahallî
idarelere yapılacak olan hazine yardımlarının bir diğer ayağı olan, İLBANK
tarafından uygulanan Su ve Kanalizasyon Altyapı Projesi, kısaca SUKAP için
belediyelere ayrılan pay 2011 yılında 400 milyon, 2012 yılında 500 milyondur.
2013 yılı için ise bütçeden 525 milyon 500 bin TL ayrılmıştır. Su ve
Kanalizasyon Altyapı Projesi kapsamında İLBANK aracılığıyla Diyarbakır’ın il ve
ilçe belediyelerine 2003 ile 2011 yılları arasında 1 milyar 214 milyon 900 bin
TL gönderilmiş olup ayrıca 181 milyon 235 bin TL kredi sağlanmıştır.
2003-2012
yılları arasında 175 milyon 425 bin TL ile Diyarbakır ilinde 28 ayrı proje
tamamlanmıştır.
2011/11
sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile İLBANK SUKAP Projesi kapsamında,
belediye hizmetleri için Diyarbakır’ın ilçelerine toplam 36 milyon 800 bin TL
proje bedelli kredi sağlanmıştır.
Dünyanın
incisi İstanbul’a Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde sunduğu hizmetlerle
efsaneleşen Sayın Başbakanımızın yerel yönetimlere verdiği önem tecrübesiyle
birleşince, yerelde gelişen ve kalkınan bir Türkiye ortaya çıkmıştır.
Bu
düşüncelerle 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ülkemize
hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Belen, buyurun.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Türkiye'nin merkezî yönetim borç stokunda önemli artışlar
kaydedilmiştir. 2006 yılında 251 milyar lira olan iç borç stoku 2012’nin
10’uncu ayı itibarıyla 391 milyar liraya ulaşmıştır. Aynı şekilde, dış borç
stoku da 2006’da 93,5 milyar lira iken bu yılın 10’uncu ayı itibarıyla 145
milyar liraya ulaşmıştır. Dış borç stokunda yedi yılda artış oranı yüzde 55,
4’tür. Türkiye'nin dış borcu 2012’nin ikinci çeyreği itibarıyla 323,5 milyar
dolardır.
AKP
döneminde kamunun dış borcu 86 milyar dolardan 111 milyar dolara, özel kesimin
dış borcu ise 44 milyar dolardan 212,5 milyar dolara yükselmiştir. Özel kesimin
dış borçlarının 84,3 milyar doları bankalara, 128,2 milyar doları da reel
sektöre ait bulunmaktadır. Kamu dış borcu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kurt…
KAZIM
KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Anayasa'mıza göre engelli, özürlü yurttaşlarımızın pozitif ayrımcılığa
tabi tutulması gerekiyor. Yüzde 70-80 raporu bulunan yurttaşlarımıza ailesinin
gelir durumu hesaplandığı zaman asgari ücretin üçte 2’sini geçtiği düşüncesiyle
yardım ve destek yapılmamaktadır. Önümüzdeki yıl bütçesinde sosyal devletin
gereği olarak bu yasa konusunda ileri bir adım atmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Havutça…
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Türkiye’nin 16’ncı büyük ekonomi olduğu ve bütçe büyüklüğüyle geldiğimiz
durumda pembe bir tablo çiziyorsunuz. Biz bu tablodan tabii ki bu ülkenin
evladı olarak mutluluk duyuyoruz ancak geldiğimiz noktada, iş memurların ve
çalışanların toplu sözleşmelerine geldiğinde kamuoyuna diyorsunuz ki: “Biz,
memurlara, emeklilere verirsek Yunanistan gibi oluruz, ekonomimiz çöker.” Şimdi,
bakın, pembe tabloda toplu sözleşmelere geldiğimizde, atanamayan
öğretmenlerimiz var, 200 bine yakın atanamayan öğretmenimiz var; 65 bin
öğretmeni sözleşmeli olarak çalıştırıyorsunuz, kadrolara almıyorsunuz.
Türkiye’de iş, devletin asli hizmet kadrolarında sözleşmeli, 4/C, 4/B gibi…
Türkiye’yi tam bir ucuz emek cennetine dönüştürdünüz. Bu yarattığınız 16’ncı
büyük ekonomiden işçimiz, köylümüz, öğretmenimiz, memurumuz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1)
Bütçede illere göre bütçe planlaması var mıdır? Varsa Şanlıurfa ilimize
bütçeden ne kadar pay ayrılmıştır?
2)
Engellilerin okullarında, bize, araç gereçlerle ilgili yolsuzluk şeklinde
ihbarlar geliyor. Tabii, bu anlamda, bunu, sayın Bakanlık olarak, bizim bu
beyanlarımızı ihbar kabul edip bir araştırma yapmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, iktidarınız döneminde, emeklilere banka promosyonu ödenmesi konusunda
sürekli sözler verilmiştir. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır? 2013 yılında
emekliler banka promosyonu alacak mıdır?
Yine,
“SGK” adı altında bütün sosyal güvenlik kuruluşlarını sözde birleştirdiniz ama
değişen hiçbir şey yok. “Emekli maaşları eşitlenecek.” dediniz ama bu da
gerçekleşmedi. Emeklilerin sorunlarını çözme konusunda 2013 yılı için bir
çalışmanız var mıdır?
Yine,
daha önce SSK’lı olarak çalışmış, emeklilik yaşını doldurmuş ancak ödediği prim
gün sayısı yeterli olmadığı için emekli olamayan ve bundan sonra çalışamayacak
durumda olan vatandaşlarımıza borçlanma imkânı verecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Son soru,
Sayın Öğüt…
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bugün
basın-yayın organlarına da yansıyan ve Maliye Bakanlığı verilerinden derlenen
bilgilere göre Türkiye, OECD’de 34 ülke arasında -sosyal güvenlik primleri de
dâhil- vergi yükü açısından sondan 6’ncı sırada yer alıyor. Türkiye’de mal ve
hizmet üzerinden alınan vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı yüzde 47,7
iken bu oran ABD’de 4,7.
Ayrıca,
Türkiye’de vergi yükü bakımından oranda değil, yükün dağılımında büyük sorun
yaşandığı da belirtiliyor. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınması
stratejisinin, kayıt dışılık, yüksek vergi kaçağı ve diğer nedenlerle yeterince
uygulanamadığı da biliniyor. Sayın Bakan, bu konuda ne düşünüyor?
Ayrıca,
Sayın Bakan, Kamu İhale Kurumunda ortaya çıkan rüşvet operasyonunda tutuklanan
kurul üyesini bu göreve hangi bakan atamıştır? Bu kurul üyesi hangi ihalelerle
ilgili kararlara katılmıştır? Bu kararlara ve bu kuruma nasıl güvenmemizi
bekliyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Önce,
müsaade ederseniz, tabii bu madde, mahallî idarelere gelirlerden ayrılan
paylarla ilgili. Ben size bu anlamda -çıkıp konuşmadığım için- bilgi vermek
istiyorum.
Mahallî
idarelere bütçeden ayırdığımız pay 2002 yılında 4 milyar 747 milyon liraydı,
2013 bütçesiyle 33,4 milyar liraya çıkarıyoruz ama daha önemlisi, bütçe
harcamaları içerisindeki payı yüzde 4’ten yüzde 8,3’e çıkıyor. Birçok
arkadaşımız “Bu savaş bütçesidir.” diyor ama eğitimde, sağlıkta mahallî
idarelere ayrılan payların bütçe içerisindeki payının 2 kata çıktığını ifade
etmek istiyorum.
İlk
soruya gelmem gerekirse… Gerçi değerli arkadaşımız Sayın Belen sorusunu
tamamlama fırsatı bulamadı ama muhtemelen, borçla ilgili bir konu soracaktı.
Olmazsa bir sonraki seansta sorarsanız…
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Sayın Bakanım, oradaki, Hazinenin, özel sektörün dış borç
kefaleti…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ben yalnız şunu ifade edeyim: Değerli
arkadaşlar, bir ülkenin veya bir vatandaşın, bir şirketin borçları, hiç kimse
size bedava borç vermeyeceği için nominal olarak artar yani borcun faizi olduğu
için sürekli o borç artar. Mesela, 2002 yılında diyelim ki hazinenin borç stoku
100 lira olsun ama o 100 liralık borç yüzde 63’ten faizle alındığı için siz o
faizleri ödemezseniz, o borcu “roll over” yaparsanız ne olur? 163 lira olur
yılın sonunda çünkü o ülkede enflasyon var, nominal faiz oranı sıfır değil.
Mesela, 1990’lı yıllarda iç borç stoku 770 kat artmıştır. Bakın, 1 kat değil, 2
kat değil, 770 kat artmıştır. Şimdi, AK PARTİ hükûmetleri döneminde iç borç
stoku 1,5 kat artmıştır. Türkiye’nin net dış borcu -kamu açısından konuşuyorum-
yoktur. Türkiye, devlet olarak dışarıdan, dünyadan alacaklı konumundadır.
Dolayısıyla, borç meselesi böyle bir mesele ama sorunuzu bilmediğim için bir
şey söyleyemeyeceğim.
Değerli
arkadaşlar, engellilerimize yönelik olarak hakikaten bu dönemde çok ciddi
kaynak aktarımı söz konusu. Tabii ki bu yardımların bir rasyonel zemine
oturtulması, bazı şartlara bağlanması, istismarın engellenmesi hususu da
aslında rasyonel bir devlet olmanın gereğidir. Yani, ben olaya o çerçeveden
bakıyorum ama hani bu koşullar ağırdır, eksiktir, fazladır, bunlar tartışılıp
konuşulabilir diye düşünüyorum. Sadece şunu söyleyeyim: Yani, engelli
kardeşlerimize 2002 yılında toplam harcama 50 milyon lira civarında iken 2013
bütçesiyle yaklaşık 7 milyar lira civarına kadar çıkarıyoruz.
Sayın
Havutça, değerli arkadaşım, ben hiçbir zaman pembe tablo çizmedim. Ben her
zaman şunu söylüyorum, diyorum ki: “Ülkenin kazanımları var, bazı yapısal
problemleri var; tabii ki eksiklikler var, fazlalıklar var.” Ama şunu da
söylemedim: “Yani, memurlarımıza daha fazla para verirsek Türkiye çöker.”
Sadece şunu söylüyorum: “Biz bütün işlerimizde hakikaten kaynakları da dikkate
almak zorundayız.” Bugün bütçede bizim personel harcamalarımız yüzde 30’a
dayanmış durumda. Bakın, personel harcamaları yüzde 30’a dayanmış durumda.
Tabii ki yatırımlar için de kaynak gerekiyor, personelimiz için de, kamu
hizmeti için de kaynak gerekiyor. Bunların hepsini dengelememiz lazım.
Öğretmen
alımı konusunda… Öğretmen de almışız.
Aklıma şu
geldi: AB ülkeleriyle karşılaştırmak açısından, Türkiye’de asgari ücret, geçen
en son Eurostat’a baktığımda, 11 Avrupa Birliği üyesi ülkeden daha fazlaydı
brüt bazda asgari ücret. Dolayısıyla, o konuda da hakikaten Türkiye çok mesafe
katetti son yıllarda.
İller
itibarıylıa bir bütçe planlamamız yok çünkü birçok kamu hizmeti geneldir.
Mesela savunma hizmetidir vesaire. Dolayısıyla, şu ilden şu kadar gelir
alıyoruz, şu kadar bütçe ayıralım… Ama, o, ülkemizin dört bir yanının ihtiyaç
duyduğu yatırımları yapıyoruz. O çerçevede Şanlıurfa’ya ne kadar yatırım
yapılacak, önümde bir rakam yok ama Şanlıurfa’nın hakikaten yatırımlardan ciddi
bir şekilde pay aldığını da biliyorum.
Engellilerle
ilgili olarak bahsettiğiniz konuyu ben ihbar olarak değerlendiriyorum. Vergi
Denetim Kurulu Başkanımız burada, bizi ilgilendiren bir husus varsa gereğini
yapalım.
Sayın
Erdoğan, yine, emeklilerle ilgili promosyon konusunu gündeme getirdiler. Burada
ne tür sözler verildi doğrusu bilmiyorum, biz Maliye Bakanlığı olarak
emeklilerimize… Bakın sadece şunu söyleyeyim, eğer zamanım kaldıysa…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Tamamlandı Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Orada beş dakika gözüküyor.
BAŞKAN –
Yok, yanlış efendim. Beş dakikayı geçti, yedi saniye geçti efendim.
Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
11’inci
maddeyi okutuyorum:
Fonlara
ilişkin işlemler
“MADDE
11- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli
modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı
yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238
sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla
bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkânlar birlikte
değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek
esaslar çerçevesinde karşılanır.
(2) Milli
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince
tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen
mevcut ödeneklerden uçak ve helikopter, insansız hava araçları (İHA), uçuş
simülatörü ve Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları; Türkiye Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler
ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına
yönelik tutarları; Orman Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödeneklerden Helikopter Alım Projesine ilişkin tutarları; Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden araştırma gemisi
alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma
Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma Bakanı, İçişleri
Bakanı, Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı veya Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı yetkilidir.
(3)
Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak tutarları bir yandan
genel bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili
tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye
Maliye Bakanı yetkilidir.
(4)
İlgili yıllar bütçe kanunları uyarınca, yürütülmesi öngörülen projeler için
Savunma Sanayi Destekleme Fonuna aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımlar,
Savunma Sanayii Destekleme Fonundan ilgili genel bütçeli idarenin merkez
muhasebe birimi hesabına; özel bütçeli idarelerde ise muhasebe birimi hesabına
yatırılır ve ilgili idarenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Gelir
kaydedilen tutarlar karşılığını ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel
bütçeli idarelerde Maliye Bakanı, özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel
bütçeli idare yetkilidir. Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dışındaki idarelerde ödenek kaydı yılı yatırım
programı ile ilişkilendirilerek yapılır.”
BAŞKAN –
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün ben
Faysal Sarıyıldız olarak konuşacağım:
(Hatip
tarafından kürsü önüne Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın resmi konuldu)
“Bu,
milletin iradesiyle aldığım mazbatam. Şu an Diyarbakır D Tipi Cezaevindeyim.
Ben sizi canlı yayından izliyorum, siz benim mavi gözlerimi göremiyorsunuz.
Mezopotamya’nın en kadim şehri Cizre’de doğdum. 35 yaşında, 2009 yerel
seçimlerinde yüzde 85 rekor oyla Cizre Belediye Başkan Vekilliğine seçildim.
Haziran 2009’da tutuklandım, iki ay sonra. 2011 milletvekili seçimlerinde
Şırnak ilinden bağımsız aday oldum, sadece Cizre’den ve sadece iki yıl sonra,
39.570 oy aldım yani Cumhurbaşkanı ve Başbakandan en az 2 kat fazla oy aldım
bulunduğum yerde ve ben, bu Meclis kürsüsünde tutuklu milletvekilleri ile
ilgili görüşülürken, açlık grevlerinde bizimle ilgili sözler söylenirken açlık
grevindeydim; ana dil için, tecrit için, çözüm için.
Gerçekliğimi
merak ediyorsanız ‘Medresa Sor’, Mir Abdal, Süleymaniye, Şazeh medreselerinde
Kürtçe eğitim, Ahmedi Hani ‘Mem ü Zin’, Melaye Cizirî, Fekayi Tayran, Melaye
Bate, Mehmet Arif Cizrevî, Mem ü Zin, Cizre Kalesi, Bedirhaniler, Birca Belek,
Yafes Köprüsü, Kürt halkının dili, kimliği, kültürü benim özümdür.
Cizre'nin
simgesi çift başlı ejderin olduğu Ulu Cami’nin ezan sesleriyle uyanırdım; dört
yıla yakındır bu sesleri duymuyorum, kelepçeliyim ve ben, yurttaşlarımızın
eşit, özgür olacağına, demokrasinin yerleşeceğine, 21’inci yüzyılda yeni bir
sayfa açılabileceğine olan inancımı daha da yitirmiş değilim.
Sayın
milletvekilleri, Şırnak ilinden -bütün milletvekilleri- ben, Selma Irmak
tutuklandık. Bütün belediye başkanları tutuklandı. 1.000’in üzerinde kişi
tutuklandı ve yüzde 80 oy almışlardı buradan, Barış ve Demokrasi Partisinin
desteklediği bağımsız adaylar.
Ben,
şimdi, buradan sesleniyorum: Vatandaşa tebaayı, demokratik topluma cemaati,
Kürtlere Türklüğü, Şafiilere Hanefiliği, Alevilere Sünniliği dayatmaktan,
satmaktan, zorla kabul ettirmekten artık vazgeçin. Diyaneti ihanete,
demokrasiyi diktatörlüğe çevirmeyin. Siyasal zeminde her itiraz edeni
susturmayın, yoksa bir gün siz susarsınız. Sizin Hükûmetiniz de ya değişecek ya
çözecek ya da gidecek.
Sayın
milletvekilleri, özelleştirmeden, satışlardan, kara paradan, mali aflardan
mukataaya, bütçeye geldik. AK PARTİ Kürt sermayesi sayesinde emekledi, Arap
sermayesiyle yürüdü, küresel sermaye ile uçmak istiyor. TOKİ inşaat sektöründe
yandaş 3-5 şirket, enerji sektöründe 3-5 şirket, finans, bankacılıkta 13-45
şirket. ‘Haydi yallah, bismillah.’ dediniz, sınır tanımadınız.
Osmanlı
ne yapıyordu? Hareme, saraya, silaha para lazım; aşar vergisini, gümrükleri,
madenleri, Devlet-i Âliye’ye ait kıymetli arazileri, gelir kaynaklarını,
madenleri bir bedel karşılığında devrediyordu ele, âleme. İşte, buna mukataa
denir.
Özelleştirmede
gaza bastınız; 36 kamu şirketi, 81 tesis, işletme sattınız. 36 milyar dolar
yetmedi, gözünüz doymadı. Evvelallah Hükûmet bu, ecdattan ilham alarak mukataa
bütçesi yaptı. Vatanın zenginliği sanki birilerinin çiftliği, malı, babasının
malı gibi gidiyor, satılıyor. Geçen hafta enerji şirketlerini 5 milyara; dün
köprüleri, otobanları 5,7 milyara… Şimdi, sıra Millî Piyango, devlet üretme
çiftlikleri, şeker fabrikalarında. Okullarda, denizlerde, havada ve karada ne
varsa satışa çıkarılmıştır.
Ayarlama,
tasarlama, seçim bütçesi bu ve Orta Vadeli Program ile üç seçimin finansı
yapılmıştır. Bu savaş bütçesidir. Bu üzerinde konuştuğumuz, görüştüğümüz madde,
denetlenemeyen savaş fonlarının, insansız hava araçlarının, silahların
maddesidir. Sayıştayın denetleyemediği, Meclisin denetleyemediği, raporlarının
verilmediği, neyin alınıp neyin satıldığının bilinmediği bir madde üzerinde şu
an konuşuyoruz. Sınır ötesine asker göndermek için en büyük ihraç gücü
Sudan’dan Afganistan’a ordu, tezkereler cepte, eller tetikte, El Kaide, El
Nusra, dinî radikal silahlı örgütler ülkemizde cirit atıyor, provokasyonlar kol
geziyor, silahlarıyla Antalya Rixos Otelde toplanıyor, komşularımıza alenen
savaş ilan ediliyor. İçeride, dışarıda seferberlik hâli. Cenazesiz gün yok.
Dışarıya asker gönderir Meclisten çıkar karar, dışarıdan asker gelir Hükûmetten
çıkar karar ve Patriotlarla beraber Amerika’dan 400, Hollanda’dan 400,
Almanya’dan 400 asker bu Meclisin iradesi ve kararı olmadan gelir Türkiye’ye,
topraklarınızda oturur, çöker; kumandası da ellerindedir.
Hükûmet
karartmış gözünü, hazırlamış vasiyetini, kurmuş planı. Özgürlükse işte
cezaevleri! Güvenlikse işte bütçenin yarısı! Paraysa işte İstanbul Finans
Merkezi! Fetihse işte Suriye! Savaşsa iste F-35’ler için 16 milyar dolar,
Skorskylere 4 milyar dolar, Patriot’sa Patriot, NATO’ysa NATO, ABD’yse ABD,
Avrupa Birliğiyse Avrupa Birliği, CIA, FBI, MOSSAD, MİT… Ya Allahu ekber,
hücum. Kim tutar sizi? Medya sizin, ferman sizin. Ey muhalefetin vekilleri,
engel olan, çomak sokan, hayalleri, rüyaları yıkan, bölen, bölücülük yapan
-AKP’ye göre- ‘hain vatanları’, bilmez misiniz ki vatan sadece AKP’nindir,
vatansever olan sadece AKP’dir. ‘Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır’
ya, hayallerine, ufkuna erişemezsiniz!
AKP’nin
çılgın projelerine, İstanbul'a kanal, Karadeniz kıyısına, Tuzla’ya yeni
İstanbul, Boğaz’a uygarlıklar köprüsü, dev yıldızlı ada, Çamlıca’ya dev cami,
Ankara Gölbaşı’na zırt ekokent… Başbakan kükrüyor, camlardan okuyor, canlara
okuyor. Diyor ki: Kim demiş bunlar ‘Zihni Sinir’ projeleri diye? Hangi
bürokrat, hangi sistem, hangi kanun, hangi mahkeme, hangi siyasetçi bana zincir
vuracakmış şaşarım, bendime sığmaz taşarım; ben ki Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, muhteşem on yılın sultanı, emir verdim tebaama, selam olsun Obama. Dedim
ki: Yeni kanunlar yapıla, sistem değişe, sultanlık yetmez, başkanlık gele. Ey
muhalefet şaşkınları, ey lüzumsuz partiler, Türkçülükse bizde, Kürtçülükse
bizde, ırkçılıksa bizde, dincilikse bizde, mezhepçilikse bizde, solculuksa
bizde, sağcılıksa bizde, laiklikse bizde, antilaiklikse o da bizde, para bizde,
güç de bizde. Ne demiş Mevlana: ‘Kim olursan ol, gel.’ Demokrasi dediniz,
muhalefet mi dediniz, bütçeyi denetlemek mi dediniz, onu da biz yaparız. Yalan,
talan, para, silah, güç, kudret bizde. İnanmayanı 2 yaşındaki Furkan’ın
hıfzettiği Kur’an-ı Kerim çarpsın, fezlekelerimize baksın, feyzalsın.
Pişkinlikse pişkinlik, arsızlıksa arsızlık, şımarıklıksa şımarıklık, cüretse
cüret… Yüzde 50 oy aldık, millet biziz, bu bütçe bizim. Mağrur olan biz, mağdur
olan siz; devleti şirket gibi yönetiriz. Hadi bakayım size iyi seneler.” (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Mehmet Ali Ediboğlu, Hatay Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyada ham madde, maden, petrol, doğal gaz ve su bakımından
zengin kaynaklara sahip olan bütün ülkeler, bugün, küresel emperyalist güçlerin
savaş tehdidiyle karşı karşıyadır. Yani ya zenginliklerini küresel güçlerle
paylaşacaklar ya da hizaya sokulacaklar. Bugün, Suudi Arabistan, Katar ve diğer
Körfez ülkeleri, tüm enerji kaynaklarını bu küresel güçlere teslim ettikleri
için sırtları sıvazlanmaktadır. Bugün, bu ülkelerde merkez bankası bile yok
hepsinin paraları ABD’deki bankalarda, bu paraları çekmek için bile izin
almaları gerekiyor yani modern sömürge konumundalar. Bu ülkelerde demokrasi mi
var? Bahreyn’de, Kuveyt’te, Suudi Arabistan’da da halk demokrasi talebiyle
ayaklanıyor ve sokağa dökülüyor ancak Batı’nın desteğiyle rejim tarafından güç
kullanılıyor, şiddetli bir şekilde bu halk hareketleri bastırılıyor. Bugüne
kadar yüzlerce ölü, binlerce yaralıyı medyamızda maalesef göremedik, sansüre
uğradı.
Değerli
milletvekilleri, Irak’tan söz edelim. Saddam, diktatör olduğu için mi
cezalandırıldı? Saddam’ı Irak’ta işbaşına getiren, İran’a karşı savaştıran ve
destekleyen Batılı küresel güçler değil miydi? Zaman içerisinde Saddam
kontrolden çıktı ve söz dinlemez oldu, petrol kuyularını devletleştirdi,
yabancı petrol şirketlerini Irak’tan kovdu, en önemlisi petrol satışlarında ABD
dolarını devre dışı bıraktı; en büyük düşman oldu ve ipi çekildi.
Suriye’ye
gelelim. Türkiye’nin Suriye rejimi ile dört yıla yakın süren balayı döneminde,
sadece “Demokrasinin önündeki engellerin kaldırılması taleplerimiz karşılık
bulmadı.” ifadesi çok gerçekçi değil değerli milletvekilleri.
Daha
önemlisi, Batılı küresel güçlerin de talepleri Suriye rejimine dayatıldı.
Kamuoyundan gizlenen bu talepler, Katar ve Kuzey Irak’taki petrolün Doğu
Akdeniz’e Suriye üzerinden petrol boru hattıyla geçirilmesi ve oradan Batı
ülkelerine, Avrupa’ya naklinin sağlanması için izin alınması, ikincisi
İsrail’le ilişkilerin iyileştirilmesi, üçüncüsü Filistin’le olan ilişkilerin
askıya alınması gibi talepler de bu Suriye rejimine iletilmişti, ancak daha da
önemli bir talep vardı, Suriye’de bulunan zengin doğal gaz yataklarının işletim
hakkının da tarif edilen Batılı petrol şirketlerine verilmesi isteniyordu.
İnanın, Suriye rejimi bunları kabul etseydi, Esad bugün Başbakanımızın misafiri
olarak Uludağ’da ailece tatilde olacaktı.
Değerli
milletvekilleri, “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” diye bir deyim var. Bin yıl
önce, dünya tarihinde bilim, kültür ve zenginlik merkezi olarak ün kazanmış bir
şehirdi Bağdat. Aynı zamanda o tarihlerde İslamiyet’in başkenti olan Bağdat,
Batı’ya medeniyeti ve insanlığı da öğretiyordu. Dünyanın neresinde bir buluş ve
icat varsa Bağdat’ta değerlendirilir ve uygun bulunursa onaylanırdı yani tescil
edilirdi uygun görülmezse onaylanmaz, yani “Yanlış hesap Bağdat’tan dönerdi.”
Değerli
milletvekilleri, Batı bugün geldiği noktaya İslam medeniyetlerinden ve
özellikle Endülüs medeniyetlerinden etkilenerek gelmiştir, ancak Batı, geldiği
bu noktayı, etkilendiği İslam medeniyetini inkâr ve reddederek, âdeta aşağılık
kompleksiyle örtbas etmeye çalışıyor.
Körfez
Savaşı’nda Bağdat işgal edildikten sonra, dünyanın en önemli kültür merkezleri
olan Bağdat Kütüphanesi ve Bağdat Müzesi yağmalandı ve tahrip edildi. İslam
medeniyetini hazmedemeyenler, İslamiyet’ten intikam alırcasına müzeyi ve
kütüphaneyi yerle bir ettiler. Aslında bilinçli olarak yapılmış ve İslam
medeniyetini hafızalardan silme operasyonuydu bunlar.
Değerli
milletvekilleri, size dünkü MİLLÎGAZETE’nin manşetini göstermek istiyorum:
“Batılı küresel güçler Hz. Muhammed’siz İslam için çabalıyorlar.” diyor.
Gazetenin manşetini ben sizlere göstermek istiyorum. Ve “Ne yazık ki AKP
bunlara koltuk değneği oluyor.” diye bir haber var, okursanız sevinirim.
Yorumunu sizlere bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İran füzelerine karşı İsrail’i koruma amacıyla Kürecik’te
radar üssü kurduranlar, gidip Gazze’de gözyaşı döküyorlar. Dış politikada
duygusal yaklaşımlara değil, yapılan işlere, sahadaki uygulamalara bakılır.
Gazze için gözyaşı döktüğünüz gün İskenderun-Hayfa arası Ro-Ro seferlerini
hizmete soktunuz. Bu anlaşmanın İsrail’le yapıldığını kamuoyundan gizleme
gereğini de hissettiniz. Medyaya yansıyan bir başka bilgi de Doha’da 11 Kasımda
imzalanan ve Sayın Davutoğlu’nun da imzasının olduğu gizli bir anlaşma. Bu
anlaşmaya göre “Atatürk Barajı’ndan boru hattıyla İsrail’e su nakledilecek,
ayrıca Filistin direniş hareketleriyle Türkiye ilişkilerini kesecek.” şeklinde
çok ciddi iddialar var. Toplum net olarak bu konuda yanıt bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, toplumun yanıtını merakla beklediği sorular var. Bu sorular
defalarca soruldu, ancak ciddi, inandırıcı yanıt henüz yok. Örneğin,
Patriotlarla ilgili bol haber var ancak 1.160 tane yabancı askerin Türkiye’de
konuşlandırılacağı konusunda ciddi tartışma başladı. Bu Meclisten bir tezkere
geçmesi gerekirdi yani bu Mecliste bunun tartışılması ve onaylanması gerekirdi.
Meclisin baypas edildiğini yazmaya başladılar. Bunun yanıtını da merakla
bekliyoruz.
Sığınmacılara
yapılan masrafın Sayın Maliye Bakanı tarafından açıklandığı rakamı 425 milyon
lira -üç gün önce açıkladı- ancak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Ban
Ki-moon’a verdiğiniz rakam 1 milyar dolar. 4 mislinden fazla bir farkı da
açıklamanızı bekliyorum. Burada halk mı yanıltılıyor, Birleşmiş Milletler mi,
ben merak ediyorum doğrusu?
İşsizlik,
Türkiye’de son iki ayda artış gösterirken, benim ilim Hatay’da 2 misline çıkmış
durumda. Ancak, daha üzücüsü, Suriyeli sığınmacıların her türlü talebi
karşılanırken aynı zamanda onlara iş bulunuyor olması bizim işsizlerimizin
rakamlarını bir hayli yukarılara çıkarmış ve AKP Hükûmeti bu konuda hiçbir önlem
almamıştır.
Bir başka
konu: “Hatay ve diğer sınır illerinde ekonomik daralma, ticaretin durması,
iflaslar konusunda yeterli çaba gösterdiğinizi düşünüyor musunuz?” diye sormak
isterdim Sayın Bakana ve ne zaman bunları çözmeyi planlıyorsunuz?
Yine, çok
önemli bir konu zeytinyağı ve zeytin üreticilerinin konumu. Benim ilimde
sınırdan -kevgire dönmüş olan sınırdan- günde ortalama 1.000 ton zeytinyağı ve
en az 1.000 ton da dane zeytinin Türkiye’ye kaçak yollarla girdiği ve
üreticimizi kendi ürününü pazarlayamaz, satamaz duruma getirdiği bilgisi
vardır. Bu bilgiyi defalarca bu kürsüden dile getirdik ancak bugüne kadar
hiçbir önlem alınmadı. Sormak isterim: Siz, kaçakçıdan yana mısınız, üreticiden
yana mısınız?
Aynı
sıkıntıyı besicilerimiz yaşıyor: Canlı hayvan kaçakçılığı. Gelen canlı
hayvanlar nedeniyle -7.000-8.000 liraya krediyle satın aldırdığınız-
besicilerimiz hayvanını 2.000-2.500 liraya satamaz hâle geldi ve gerçekten
mağdur durumda olan besicimiz kaçakçıya ezdiriliyor. Bu konuda da sormak
isterim: Siz, kaçakçıdan yana mısınız, besicimizden yana mısınız?
Çalıntı
araçlar meselesini gündeme getirdik, hiçbir önlem alınmadı. Hatay’dan ve
Türkiye’nin her yerinden çok sayıda çalınan aracın Suriye’de savaşta
kullanıldığını sağır sultan bile biliyor; herkes bunu konuşuyor, biliyor,
hiçbir önlem yok. Bugün çalıntı ikinci el araçların fiyatı 5 bin dolar Hatay’da
ve bizim sınırımızdan Suriye’ye götürülüyor. Devletin bu konuda önlem
almadığını da üzülerek buradan ifade etmek istiyorum.
Yakılan
tırlar meselemiz var. Bu tırlarla ilgili de hiçbir önlem alınmadı, mağduriyet
giderilmedi.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu sayılan yanlışlarda ısrar edilmesinin faturası
ülkemize, halkımıza ve bölgemize çıkmaktadır. Türkiye, bu çıkmazdan kurtulmak
için dış politikasını değiştirmek zorundadır, yoksa, bu yanlış politikalar ve
uygulamalar, ülkemizi ve bölgemizi büyük bir savaşın içerisine sürükleyecek
gibi görünüyor. Hâlbuki, barış için hâlâ yapılacak işimizin, atılacak
adımlarımızın olduğunu düşünüyorum.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Necati Özensoy, Bursa
Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin
kesin hesaplarıyla ilgili 11’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu
maddede, fonlarla ilgili, fonların kullanımıyla ilgili bakanlıklara yetkiler
veriliyor, onların rakamlarının belirlenmesiyle ilgili birtakım yetkiler
veriliyor. Tabii, bu fonların kullanımında bakanların yetki kullanmalarından
ziyade sorumluluklarını da kullanmaları gerektiğini buradan ifade etmek
istiyorum çünkü bu fonlar kullanılırken, burada yüksek teknolojideki birtakım
malzemeler alınırken, gerçekten çok büyük fiyat farklılıklarına şahit oluyoruz.
Bir tane örnek vermek gerekirse, bu sismik araştırmayla ilgili, MTA ve Türkiye
Petrollerinin aynı anda yaptıkları çalışmalarda hemen hemen 2 kat fiyat farkına
varan birtakım tekliflerle karşı karşıya kaldığımızı yaptığımız çalışmalarda
gördük. Dolayısıyla, bu rakamlar, bu fonlardan kullanılan rakamlar yüksek
rakamlar. Bunların yetkilerini kullanırken sayın bakanların da aynı zamanda
sorumluluk duyarak bunların denetimini de çok iyi bir şekilde yapması lazım.
Aynı zamanda, Türkiye Kömür İşletmelerinin daha önce “Fak-Fuk Fon” dediğimiz bu
Fakir Fukara Fonu vasıtasıyla dağıtılan birtakım yardımların, bugün valiler
vasıtasıyla, valilikler vasıtasıyla direkt hazine tarafından yapılan bu
yardımlarda bile, maalesef, Türkiye Kömür İşletmelerinin denetiminde yaklaşık 3
katrilyon liralık alımın neredeyse yüzde 60 pahalıya alındığını Sayıştay
raporlarından açık ve net bir şekilde görebiliyoruz. Yani, fakirlere dağıtılan,
kullandırılan bu fonlarda bile maalesef birtakım sıkıntılar var.
Şimdi, bu
bütçenin başından bugüne kadar sayın bakanlar, Başbakan, iktidar partisi
mensubu arkadaşlar burada gelip birtakım rakamlardan bahsettiler. Özellikle,
makroekonomik istikrarın kalıcı hâle gelmesiyle ilgili birtakım rakamları,
bugüne geldiğimizde, ekonominin ne hâlde olduğunu göstermek adına hep kıyaslama
yaptılar. Şimdi, ben, karşı tez olarak herhangi bir şey söylemeyeceğim, 2008
Yılı Bütçe Programı’nı -Bugüne kadar nasıl gelinmiş, bu iktidar bu makro
istikrarı yakalarken neler yapmış?- bu Resmî Gazete’den sizlere okuyarak
paylaşacağım. Sayın Bakanın da bu bütçe programının altında imzası var.
Bakın, bu
Resmî Gazete’nin 79’uncu sayfasında “Makroekonomik istikrarın kalıcı hâle
getirilmesi.” başlıklı “Mevcut durum”da aynen şunları ifade ediyor: “2000 yılı
başından itibaren uygulamaya konulan Uluslararası Para Fonu destekli
makroekonomik programların kararlı bir şekilde uygulanması sonucu, 2001 yılında
yaşanan derin ekonomik krize rağmen, ekonomide karar alıcılar için hayati önem
taşıyan güven ve istikrar ortamı tesis edilmiş, ekonomi sürekli bir büyüme
ortamına kavuşturulmuş, enflasyon tek haneli rakamlara düşürülmüş ve kamu
açıkları kontrol altına alınarak borçların sürdürebilirliği sağlanmıştır.”
Devamla “Elde edilen başarıda maliye, para ve gelirler politikalarının uyumlu,
birbirini destekler bir biçimde uygulanmasının büyük payı bulunmaktadır. Buna
ilaveten, ekonominin daha etkin, esnek ve verimli bir yapıya ulaşmasının sağlanması
amacını da güden yapısal reformların uygulanmaya başlanması ve bu yönde önemli
mesafeler katedilmesi makroekonomik istikrarın kalıcı hâle getirilmesine büyük
katkıda bulunmuştur.” Şimdi, yapısal reformlar hangi dönemde oldu? 2001
özellikle. “Bu dönemde, vergi, bankacılık, Merkez Bankacılığı, sigortacılık,
sermaye piyasası, kamu mali yönetimi, yerel yönetimler, sosyal güvenlik, sosyal
yardım, sağlık, enerji, telekomünikasyon, şeker, tütün, tarımsal destekleme,
kamu ihaleleri, kamu finansmanı ve borç yönetimi, görev zararları, fonlar, özel
gelir özel ödenek sistemi, istatistik kurumu, yatırım ortamının iyileştirilmesi
ve kamulaştırma gibi birçok alanda reform niteliğinde düzenlemeler yapılmış ve
uygulamalar gerçekleştirilmiştir.
Yine
devamla: “2002 yılı başından itibaren -yani 57’nci Hükûmetin işbaşında olduğu
dönem başlangıcında- örtük olarak, 2006 yılından itibaren de açık olarak
uygulanmaya başlanan enflasyon hedeflemesiyle fiyat istikrarının sağlanması
yönünde önemli başarılar katedilmiş ve enflasyon tek haneli rakamlara
gelmiştir.”
Şimdi,
aslında bu bütçe programlarının sonuna, buradan hareketle, 57’nci Hükûmet
döneminde yapılan yapısal değişikliklere… Burada yine itiraf olduğu için
söylüyorum, 2008 Yılı Programı’nda vardı, 2009’da vardı, daha öncekilerde de
var bu ama daha sonra 2009 yılındaki o küresel krizden sonra makroekonomik
konularla alakalı tabii ki yorumlar değişmiş duruma geldi. Dolayısıyla, bugün
makroekonomik istikrardan bahsediliyorsa elbette, 2001 yılında, 2000 yılında
yapılan o yapısal değişikliklerin bugünlere gelişteki büyük etkisini görmek ve
o dönemdeki bu yapısal değişiklikleri yapanlara da teşekkür etmek lazım diye
düşünüyorum.
Şimdi,
bakın, yine bu dönemde… Bu, resmî gazeteler olduğu için, tabii, burada çok
fazla tevil yoluna gidilemiyor, yani birtakım rakamlar veya yorumlar
değiştirilemiyor.
Mesela,
2013 Yılı Programı’ndan size bazı pasajları okuyayım: “Ekonomide kayıt
dışılığın azaltılması: Ülkemizde ekonomik hayatın önemli bir yapısal sorunu
olan kayıt dışılığı ortaya çıkaran etmenler arasında, yaşanan makroekonomik
istikrarsızlıklar, yüksek vergi ve prim oranları ile diğer idari-mali-yasal
yükler gibi ekonomik sebeplerin yanı sıra yolsuzluk, çarpık kentleşme,
işletmelerin çok büyük bölümünün küçük ölçekli olması, işsizliğin yüksek
olması, kamu harcamalarında israf olduğu yönünde toplumda genel bir algının
mevcudiyeti, bürokratik formalitelerin fazlalığı, nakit kullanımının
yüksekliği, denetim sisteminin yeterince etkin olmaması, kurumlar arası
koordinasyon eksikliği, sıkça çıkarılan afların toplumda adalet duygusunu
kaybetmesi, toplumsal ve siyasi iradenin oluşmaması gibi sosyal ve yapısal
faktörler yer almaktadır.” diyor. 2013 Yılı Programı’nın içerisinde bunlar.
“Kayıt
dışı faaliyetlerdeki artış…” vesaire… Yani bakın, burada bir sürü itiraflar
var.
Bunun
dışında, mesela, sanayiyle ilgili, 2013 yılında nasıl bir bakış var? Şundan da
yine burada, 2013 Yılı Programı’nda bahsetmişler: “İmalat sanayisinde, 2009
yılında başlayan küresel kriz sonrasında, 2010 ve 2011 yıllarında belirgin bir
iyileşme yaşanmış, 2012 yılı Ocak-Ağustos döneminde, ihracatta önemli bir artış
hızına erişilmiş olmakla birlikte, üretim ve istihdamda artış hızı yavaşlamış,
yeni kurulan işletme sayısı, kapasite kullanım oranı gerilemiştir.” Bakın,
2012’yle ilgili yorumlar bunlar.
Yine,
“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre, imalat sanayisi kapasite
kullanım oranı 2011 yılında yüzde 75,4 gerçekleşirken 2012 yılında 74,2
düzeyine düşmüş.” ve son cümle olarak da diyor ki: “Kapasite kullanım oranında hâlen
2008 yılı öncesi dönemdeki seviyele ulaşılamamıştır.”
Bakın,
bunları ben söylemiyorum, bunları… 2013 ve 2008 yılı programlarından pasajlar
okudum size. Yani bunları burada daha gerçekçi, daha realist bir şekilde ifade
etmek herhâlde daha faydalı olur. Bütün bu rakamlar, bizim, önümüzü görmek…
İşte, bütün yapılan yatırımlarda gayrisafi yurt içi hasılanın büyüklüklerinden
bahsediyoruz ama özel sektörün borçlarını inkâr ediyoruz veya “Özel sektörün
borçları bizim değil.” diyebiliyoruz, sanki gayrisafi yurt içi hasılanın
büyümesinde özel sektörün yaptığı yatırımlar yokmuş gibi. İşte, “Dış borçlarda
özel sektörün yatırımları bizi ilgilendirmiyor.” vesaire… Bunun gibi çarpık
birtakım değerlendirmelerle bunlar yapılıyor. Oysa,burada daha gerçekçi
tahliller yapılmış olsa önümüze daha gerçekçi bakarız diye düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Mehmet Erdoğan, Gaziantep Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bulunduğumuz coğrafi yapı ve jeopolitik konum, millî güvenlik
politikamız çerçevesinde savunma gücümüzün çağın ihtiyaçlarına göre
yapılandırılmasının çok önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Hepimizin bildiği
gibi, bölgemiz… Özellikle yüz yıldır, son yüz yıldır, coğrafyada haritaların
defalarca değiştiği ve müdahalelerin olduğu bir ortamda yaşıyoruz. Türkiye
Cumhuriyeti devleti, son yüz yıldır üzerine çok ciddi hesaplar yapılan bir ülke
konumuna geldi ve bir önceki Osmanlı coğrafyası üzerinde 100’e yakın
devletçikler oluşturuldu. Nedense Avrupa Birliği kurulurken, bütün bölgesel
birlikler kurulurken bizim bölgemizde hep ayrıştırma, çalışmaları, hep bölme
çalışmaları, kardeşi kardeşe düşürme çalışmaları söz konusu ve bu coğrafyayı
iyi incelediğimizde en son komünizmin dağılmasında ortaya çıkan cumhuriyetlere
baktığımızda yine Müslüman kökenli olan ülkeler üzerine hesaplar yapıldığını ya
da Türk kökenli olan ülkeler üzerine hesaplar yapıldığını görürsünüz.
Azerbaycan meselesi gündeme geldiğinde Azerbaycan, daha komünizm dağılmadan
Ermenilerin Karabağ’daki işgaliyle karşı karşıyaydı. Peki, Azerbaycan’ı sadece Ermeniler
mi işgal etti? Hayır, arkasındaki Rusya’nın 12’nci tümeni.
Yine,
Orta Doğu coğrafyasına baktığımızda, Balkanlara baktığımızda aynı olayları
görürüz. İşte, Bosna Hersek. Bosna’da bugün 3 tane ülkenin federal yapısı var.
Adı Bosna Hersek ama tam bağımsız olarak görmek mümkün değil. Birleşmiş
Milletler diyoruz. Birleşmiş Milletlerin gözlemi altında olan Boşnak mülteci
kampındaki, Srebrenitsa’daki Müslüman Boşnak kardeşlerimiz, on binlercesi
Hollandalı askerlerin gözü önünde katledildi ama Türkiye’den başka kimsenin
sesi çıkmadı. Yine, 1976’da Orta Doğu’ya baktığımızda Filistin mülteci kampları
-biliyorsunuz Birleşmiş Milletlerin gözlemi altındaydı- Tel al-Zaatar’da
binlerce mülteci katledildi. 1982’de Sabra ve Şatilla’da yine Ariel Şaron’un
komutasındaki İsrailli askerler oradaki insanları katletmekle, kamptakileri
katletmekle yetinmedi, onların orada barındırdıkları hayvanlarına kadar
acımasızca katlettiler. Orta Doğu’da planlar üzerine planlar yapılıyor. Irak,
Amerika tarafından 2 defa işgal edildi. Yine, biraz ilerimizde Afganistan, Önce
Rusların işgali altına girdi, arkasından Amerika’nın. Tamamen petrole dayalı
olarak bir hegemon güç yüz yıldır bu topraklarda bir hüküm sürme çabası
içerisinde. Yine, Türkiye üzerinde bölme faaliyetleri.
Şimdi,
bunlara karşı ne yapmak gerekir? Bunlarla kalkıp bire bir her ülkeyle savaşa mı
girmek gerekir? Hayır. Ne yapmak lazım? O zaman güçlü bir sanayiye ihtiyacımız
var, güçlü bir savunma sanayisine ihtiyacımız var. İşte, bu güçlü savunma
sanayimizin, yerli sanayinin mutlaka kurulması gerekir. Millî harp sanayisinin
olmadığı bir harp sanayisinin başarılı olması da mümkün değildir çünkü her
zaman dışa bağımlısınız, savaşın tam ortasında silahsız kalırsınız. İşte, biz
savaşa girilsin demiyoruz ama güçlü, millî harp sanayisinin de geliştirilerek
gitmesi lazım. Bunlara örneklemeler, zaten hepinizin bildiği gibi, işte ALTAY
millî tank projesi, MİLGEM gemi projesi, ANKA Türk insansız hava aracı, yine
ATAK helikopter projesi, Özgün Helikopter Geliştirme Projesi ve bugün saat
18.12’de fırlatılacak GÖKTÜRK-2 Uydusu projesi.
Değerli
arkadaşlar, caydırmak için güçlü olmak zorundasınız; ekonominiz güçlü olacak,
savunma sanayiniz güçlü olacak. Biz attığımız her adımı bunun için atıyoruz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Patriotlar ne o zaman?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Evet, Patriotlardan da kimler rahatsız oluyor, ona ben
hayret ediyorum. Demek ki birileri Türkiye’nin bir saldırıya maruz kaldığında
savunmasız kalmasını istiyorlar. Buna da tabii izin verilmez. Türkiye, bağımsız
bir devlettir, bağımsızlığını da sonuna kadar koruyacaktır çünkü bu bölgenin,
Balkanların, Asya’nın, özellikle Orta Asya’nın, Orta Doğu’nun ve bulunduğumuz
coğrafyanın lideri olmak durumundayız.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bütçeyi kapatırken, 2012
yılında, bütçenin Millî Savunma, Adalet bakanlıkları ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi bakımından hakkıyla ve yerinde olarak kullanılmadığına dair bir olaydan
söz ederek bütçeyle ilgili tutumumuzu sonuca bağlamak istiyorum.
Bu, 28-29
Aralık 2011 gece yarısı 34 köylünün öldürülmesiyle sonuçlanan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sınır ötesi hava harekâtıdır. Bu hava harekâtında 34 yurttaşımız
öldürülmüş, bugüne kadar ne Adalet Bakanlığının denetim alanındaki, etki
alanındaki mahkemeler ne Millî Savunma Bakanlığının etki alanındaki Genelkurmay
Başkanlığı ne de Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu komisyonlar,
bakanlarını, başbakanlarını, genelkurmay başkanlarını bu olayın sorumlusu
olarak yargı önüne taşımayı, onların eylemlerini ortaya çıkartmayı ve
değerlendirmeyi sağlayamamışlardır.
Bir yıl
olacak, bir yıl bitecek, bir yıldır 34 köylü, cenazeleriyle, hayatlarını
kaybeden evlatlarıyla baş başa, kendi kaderleriyle baş başa, Hükûmetin tehdidi
altında, evlatları her gün tutuklanma tehdidi altında, kendi evlatlarının
katillerini, bu olayın sorumlularını arıyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kurduğu Uludere Komisyonu bu gerçeği açığa çıkartmayı başaramadı çünkü bilgi
kaynağı olarak bir tek yere baktı, Genelkurmay Başkanlığı; Genelkurmay
Başkanlığının bilgi vermeyi reddettiği her durumda elleri kolları bağlı olarak,
çaresiz bir kurum olarak bir kenarda kaldı.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, ellerimiz kollarımız bağlı değil, aklımız bağlı değil,
dilimiz bağlı değilse bu olayı çözmek o kadar zor değil.
Gazetelerde
14 Kasım 2012 tarihinde yer alan bir haberde Başbakanın sınır ötesi harekât
konusunda kendinde olan “vur” emri yetkisini angajman kuralları değiştiği için
silahlı kuvvetlere devrettiği yazıyordu. Buradan şu sonucu çıkartmak çok mu
zor? Demek ki 28-29 Aralık 2011 günü “vur” emri yetkisi Başbakandaydı. 28-29
Aralık 2011 gecesi 2 F-16 jet uçağını kaldırıp 34 savunmasız köylüyü öldürtmek
üzere emir verme yetkisi sadece Hava Kuvvetleri Komutanında olamazdı,
Genelkurmay Başkanında olmalıydı çünkü hiyerarşi böyle işliyordu. Demek ki o
zaman, önümüzde, siyaseten Hükûmetin; doğrudan doğruya, şahsen Başbakanın;
askerî olarak Genelkurmay Başkanının, doğrudan doğruya, şahsen Genelkurmay
Başkanının sorumlu olduğu bir olay var, bir katliam var, göz göre göre yapılmış
bir katliam var ama ne mahkemeler bu katliamın hesabını sorabiliyor ne Meclis
Araştırma Komisyonu, inceleme komisyonu bu olayı sergileyebiliyor; elleri
kolları bağlı ve haziran ayından beri bu komisyonun dağarcığına hiçbir yeni
bilgi gelmiyor, Genelkurmay Başkanı direniyor. Eğer bu katliamı araştırmanın
ardında bir siyasi irade olsaydı, nasıl “Bülent Arınç’a suikast yapılıyormuştu”
ihbarıyla Genelkurmayın kozmik odalarına polisler, savcılar, hâkimler
doluşuverdiyse… Bırakın suikast ihbarını, doğrudan doğruya 34 yurttaşına
suikast yapıldığı gerçeği karşısında siyasi irade nasıl Genelkurmaya gidip de
bunun hesabını soramazdı? Demek askerî vesayet son bulmuştu, öyle mi? Besbelli,
askerî vesayet aslında doğrudan doğruya hükûmet eliyle kullanılan bir yeni
vesayet sistemi hâline gelmiştir. Boşuna değildir Başbakanın şimdi, artık,
gelip “İşte bu, ‘kuvvetler ayrılığı’ denilen olay var ya, o geliyor, sizin
karşınıza bir engel olarak dikiliyor.” demesi. Öyledir, öyledir ama bunun tersi
doğrudur. Başbakan var ya, geliyor, o “kuvvetler ayrılığı” denilen olayın önüne
bir engel olarak dikiliyor; mahkemeye işini yaptırmıyor, Meclise işini
yaptırmıyor, Hükûmete işini yaptırmıyor.
Meclis
bununla yüzleşmelidir. Bu işi yapacak mıdır, yapmayacak mıdır; 34 köylünün kanı
yerde kalacak mıdır, kalmayacak mıdır; 2013’te bunu göreceğiz. Bunu sormayan
Meclisin de, Hükûmetin de, ordunun da iki elimiz yakasındadır. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
On dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Tanal, buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, teşekkür ederim.
Kamuya
ait yollar ve köprüler idare hukukunun temel ilkeleri uyarınca, kamu hizmeti ilkesi gereğince bedelsiz olması gerekir. Ancak, idare
hukukundaki meccanilik ilkesi uyarınca onun amortisman bedeli karşılığında bir
miktar para alınabilir. Fakat bu son günlerde köprülerin ve yolların
satıldığını görüyoruz. Âdeta, ticari rant getirir amacıyla, iktisadi kâr
getirir amacıyla kullanılıyor. Bu, kamu hizmeti ilkesinin bedavalık ilkesine
aykırılık teşkil etmez mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu… Yok.
Sayın
Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, terörün finansmanında en önemli unsur kaçakçılıktır. Ülkemizde başta
şeker, sigara, çay, alkollü içki, akaryakıt olmak üzere birçok ürünün
kaçakçılığı yapılmaktadır. Bu kaçakçılığın iki önemli sebebi vardır: Bir,
vergilerin yüksekliği; iki, kayıt dışı ekonomi.
Kaçakçılığı
önlemek için bazı ürünlerdeki ÖTV ve KDV’yi düşürmeyi düşünüyor musunuz?
Gene,
kaçakçılıkla mücadele için kayıt dışı ekonomiyi bitirmek maksadıyla 2013
yılında hangi tedbirleri alacaksınız?
Ayrıca,
özellikle gıdadaki kayıt dışılığın ekonomik boyutu kadar halk sağlığını tehdit
etmesi de önemlidir. Gıda ürünlerindeki kayıt dışılığı çözmek için Hükûmet olarak
özel bir programınız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çınar…
EMİN
ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Türkiye’de bakkal, manav, kasap, berber, ayakkabıcı, tuhafiyeci gibi
meslek gruplarında faaliyet gösteren 2 milyonun üzerinde esnaf bulunmaktadır.
Market, hipermarket, grossmarket ve alışveriş merkezleriyle alakalı bir yasal
düzenleme olmadığı için bu küçük esnaf grubundaki sektörde çalışan insanlarımız
ayakta kalma mücadelesi vermektedir.
Yine,
bunların kazançlarına göre vergilendirme sisteminde 10 bin liranın üzerinde
yüzde 15, 10 bin ila 25 bin liranın üzerinde yüzde 20, 25 ila 28 bin liranın
üzerinde yüzde 27, 58 bin liranın üzerinde yüzde 35 oranında vergi dilimi
uygulanmaktadır. Diğer büyük kuruluşlara ise kurumlar vergisi uygulandığı için
yüzde 20 oranında vergi vermektedirler.
Bu küçük
ölçekli esnafın, bu mücadelesini sürdürebilmesi adına bir
çalışmanız
var mıdır?
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz…
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Adana ilimiz Türkiye’nin en önemli tarım ve sanayi kenti iken, bugün
işsizlik oranlarında Türkiye’nin işsizlik oranının en yüksek olduğu kent. Bunun
son on yıldaki uygulanan yanlış politikalar neticesinde olduğunu düşünüyor
musunuz?
Yine,
2011 yılında büyüme yüzde 8,5’tu, bu sene 2,5’a düştü. Büyüme 8,5’tan 2,5’a
düşerken nasıl oluyor da işsizlik 9,8’den 8,8’e düşüyor? Burada bir çelişki yok
mu? Bu işsizlik oranlarında masa üstünde bir oynama olduğunu düşünüyor musunuz?
Çünkü son altı ayda iş talebiyle ilgili onlarca telefon gelmesi de bu
rakamlarda bir oynama olduğunu gösteriyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kaleli…
SENA
KALELİ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, net hata noksan kalemi her yıl artmaktadır. 2012’nin ilk üç çeyreği
itibarıyla da 6,5 miyar dolar civarında oluşmuştur. Merkez Bankası Başkanı net
hata noksan kaleminin ödemeler dengesi açısından sorun olduğunu belirtmiştir.
Net hata noksan kaleminde gösterilen paralardan ne kadarı kayıt altına
alınmıştır? Bu paralar nereden gelmektedir? Astsubayların özlük hakları,
sorunları ve sosyal konumlarıyla ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığına
verdiğim bir soru önergesine Bakanlıkça verilen ve basına da yansıyan yanıtta,
emekli astsubaylara verilecek zammın yanı sıra tazminatlar konusunda da çeşitli
iyileştirmeler yapılacağı belirtilmiştir. Bakanlık olarak bu düzenlemeye karşı
mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Belen…
Son soru.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, 2012’nin ikinci çeyreğinde dış borçlar 323,5 milyar dolardır, bunun
212,5 milyar doları özel kesime aittir. Bu, özel kesime ait dış borcun ne
kadarına Hazine kefaleti vardır?
Ayrıca,
sıfır kilometre araç alımında gazilere uygulanan ÖTV ve KDV indirimini şehit
yakınlarına uygulamak için bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tanal’ın
sorusundan başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, dünyanın birçok ülkesinde
otoyollar ücretlidir. Meksika’da öyledir çünkü ben kullandım, iyi biliyorum.
Yani hem gelişmiş hem gelişmekte olan birçok ülkede şu veya bu şekilde
otoyollar ücretlendiriliyor; köprüler de öyle, tüneller de öyle. Dolayısıyla,
Türkiye’deki uygulama bu anlamda bir aykırılık ifade etmiyor.
İkinci
olarak: dün yapılan ihale sonucunda aslında otoyolların mülkiyeti kimseye
verilmiyor, sadece özel sektör bunu daha iyi işletir mantığıyla özel sektöre
işletme hakkı devrediliyor belli bir süreliğine. Aslında elektrikte de
böyledir, elektrik dağıtımında da böyledir, elektrik üretiminde de böyledir
yani hiçbir şekilde mülkiyet özel sektöre geçmiyor, belli bir süreliğine özel
sektörün işletmesi daha verimli olur, daha etkili olur diye bu şekilde
devrediliyor ama buradan gelen gelirler de tabii ki yine milletimize hizmet
olarak, yatırım olarak dönüyor.
Tabii,
doğrudur, terör finansmanının bir boyutu kaçakçılıkla ilişkilidir. Biz de
kaçakçılıkla mücadele için elimizden geleni yapıyoruz. Tabii, burada Kayıt Dışı
Ekonomiyle Mücadele Eylem Planı’mız var. Benim bu detayları kısa süre
içerisinde anlatacak yani imkânım yok. Gerçekten samimi bir şekilde hani
ilgileniyorsanız ben size göndereyim, hatta ilerleme raporumuzu da size
göndereyim ama şunu çok açık ve net olarak söylüyorum: son on yılda Türkiye’de
kayıt dışılıkla mücadelede mesafe aldık. Aslında birçok vergiyi de indirdik ama
bahsettiğiniz 4-5 üründe, evet, vergiler nispeten yüksektir fakat vergilerin
yüzde 1 olduğu, KDV’nin yüzde 1 olduğu mallarda da kayıt dışılığın çok yoğun
olduğunu söylersem şaşırmayın. Bunun en azından elimizde birçok verisi var.
Dolayısıyla sadece vergi oranlarıyla bunu açıklamak zordur ama verginin de
tabii ki etkili olduğu kesindir. Fakat bizim buna rağmen tabii ki mücadele
etmemiz lazım. O konuda, dediğim gibi, çalışmalarımızı sizinle paylaşmaktan
memnun olurum.
Yine
esnafımızla ilgili olarak: Tabii ki AVM’ler son yıllarda sadece Türkiye’de
değil bütün dünyada yaygın hâle geliyor. Bu, tüketicinin bir talebi,
tüketicinin tercihi o yönde ama tabii ki esnafımızı da korumak için, kollamak
için gerekeni yapıyoruz. En son, biliyorsunuz bu sene bir düzenleme yaptık.
Eskiden biliyorsunuz, basit usulden gerçek usule vergilendirmeye geçenler
tekrar basit usule dönemiyordu; hakikaten bu konuda çok radikal, çok önemli bir
adım attık. Bunun dışında da bazı geleneksel esnaf işlerini de vergiden muaf
kıldık ve muafiyet belgesi de vermeye başladık. Bu konuda tabii ki yapılacak
başka hususlar varsa o konularda da çalışma yaparız.
Adana’da
işsizlikle ilgili olarak: Değerli arkadaşlar, son yıllarda işsizlik birçok
ilimizde düştü, eminim Adana’da da düşmüştür. Önümde rakamlar yok. Geçen sene,
doğrudur, Türkiye yüzde 8,5 büyüdü, bu sene belki yüzde 3 civarında bir büyüme
olacak. İşsizlik de zaten eylül ayından beri artmaya başladı. Bu rakamlarda bir
tutarsızlık yoktur. Dolayısıyla, nasıl ki TÜİK 2009 yılında işsizliğin yüzde
16’ya kadar çıktığını gösteriyorsa bugün işsizliğin yüzde 9 civarında olduğunu
söyleyen TÜİK de aynı TÜİK. Dolayısıyla, kurumlarımızın kredibilitesi önemli,
bu konuda bence başka türlü bir değerlendirme yapmak doğru olmaz.
Net hata
noksana gelince: Çok büyük olasılıkla net hata noksanın birkaç kaynağı vardır.
Bu kaynaklardan bir tanesi, Türkiye’de ithalat olması gerekenden daha yüksek
gösteriliyor çünkü referans fiyat uygulaması var. İkinci olarak, ülkemizde
turizm gelirleri doğru bir şekilde tespit edilemiyor, bu da ikinci bir kaynak.
Ama, bunun dışında da tabii ki ülkemize eğer kayıt altına alınmadan giren bir
kaynak söz konusuysa o da net hata noksanda tabii ki görülebilir.
Astsubaylarımızın
özlük haklarıyla ilgili şu anda önümüzde bir çalışma yok ama şunu
söyleyebilirim: Astsubaylarımızın en düşük artan maaşı yüzde 206 artmıştır
2002’den bu yana, enflasyon yüzde 141. Tabii ki yüzde 263’e kadar artışlar söz
konusu yani yüzde 206’yla yüzde 260 arasında bir artış söz konusu. Enflasyon bu
dönemde yüzde 141.
Dış
borçlara gelince: Hazinenin garanti ettiği dış borçlara arkadaşlar bakıyor,
çıkaracaklar.
Değerli
arkadaşlar, özel sektör firmalarının değeri bu dönemde en az 7 kat artmıştır.
Bakın,
borsanın değeri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
12’nci
maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Çeşitli
Hükümler
Hazine
garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 12-
(1) 2013 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak; garantili imkân ve
dış borcun ikrazı limiti 3 milyar ABD Dolarını aşamaz.
(2) 1
inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç
ödeneklerinin yüzde 1'ine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi
ihraç edilebilir.
BAŞKAN –
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Lütfü
Türkkan, Kocaeli milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazine
garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler
hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2013 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri esnasında bugüne kadar şunu gözlemledim:
Hükûmet ve Adalet ve Kalkınma Partisi kanadı “Ben yaptım oldu.” tavrıyla
eleştirileri hiç dikkate almıyor. Şurası unutulmamalıdır ki bütçe görüşmeleri
Hükûmet icraatının yakından denetlendiği ve bütçe yılı içinde Hükûmetin
uygulamayı planladığı politikalara parasal kaynağın tahsis edildiği
süreçlerdir. Bütçe görüşmelerinde muhalefetin dile getirdiği eleştiriler bu
nedenle dikkate alınmalı ve göz ardı edilmemelidir.
Burada
görülen şu ki: Bütçe görüşmeleri artık şekil şartının yerine getirilmesinden
ibaret bir hâl aldı. Daha önceki dönemlerde bütçe görüşmeleri bir ay gibi devam
ederken son Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde bu on güne düşürüldü. İktidar
çoğunluğuyla beraber “Kabul edenler, etmeyenler” şeklinde de bütçede şekil
şartı yerine getirilmiş oluyor.
Bütçeler
ile finanse edilen politikalar ülke genelinde aslında herkesi etkiliyor hem de
2 yönden etkiliyor.
Birincisi:
Bütçe harcanmasına yetki veren kaynaklar dolaylı veya dolaysız olarak toplanan
vergiler ve yapılan borçlanmalar hepimizin ve geleceğe yığılan borçlar
nedeniyle de gelecek nesillerin diğer bir deyişle de çocuklarımızın ve
torunlarımızın cebinden çıkmakta ve geleceklerine şimdiden ipotek
konulmaktadır.
İkincisi:
Vergilerle vatandaşın cebinden toplanan paraların harcanmasında ihaleler belli
bir kesime yönlendirilmekte, kamu kaynakları belli kesimlere aktarılmaktadır.
Böylece gelir dağılımında haksız değişimler yaratılmakta ve adalet prensibi göz
ardı edilmektedir. Cumartesi akşamı bu kürsüden ifade etmiştim, yine
tekrarlıyorum, ilk kez Sayıştay raporlarının dahi olmadığı bir bütçe
görüşmelerini yapıyoruz bu yıl. Sayıştayın şimdiye kadar yapmakta olduğu
yerindelik denetimi ve verimlilik denetimi yetkisini kaldıran Hükûmet,
yapılmasına razı olduğu, mali denetim ve hukuki denetim raporlarını bile
Meclise vermeyerek keyfî ve kanunsuz olarak yaptığı harcamaların bilinmesini
önlemeye çalışıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz yıl da, bu yıl da Sayın Maliye
Bakanının bütçeyi denkleştirmek için âdeta deveye hendek atlatmaya çalıştığını
görüyoruz, tespit ediyoruz ama Sayın Maliye Bakanı bunları yaparken diğer
taraftan yapılan ihalelerle kamu kaynakları bir kısım sermayeye aktarılmakta.
En son geçen Enerji Bakanına ifade ettiğim, Akdeniz Elektrik Dağıtım Anonim
Şirketinde 1 milyar dolarlık ihalede teminat mektubunu yakan, o ihaleye giren
iş adamları bu sefer 500 milyon dolara o ihaleyi aldılar. Yine, geçen hafta
İstanbul Avrupa Yakası Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ihalesini 3 milyar
dolardan bu sefer 1 milyar 900 milyon dolara kapattılar. Yani buradaki fark 1,6
milyar dolar. Sayın Bakana ben bunu sorduğumda Sayın Bakan bana bu ihaleyi
alanların geçen sefer ihaleyi alan aynı firmalar olmadığını söyledi. Bu adamlar
ismi üzerinde “iş adamı” bu kadar aptal mı? Aralarında anlaştılar, daha önce
alanların payını verdiler, yeni alanlar 1,6 milyar dolar eksiğine aldılar. Bu
kamu kaynaklarının birilerine birileri tarafından peşkeş çekildiği bir ortamda
Maliye Bakanının bütçeyi denk getirmeye çalışması çok zor bir iş.
Bakın,
dün de, bir taraftan 2 tane köprü ve otoyollar ihale edildi. Bu otoyollar 5,72
milyar Türk lirasına yirmi beş yıllığına Ülker, Malezya şirketi ve Koç grubuna
verildi. Bakın, otoyollar ve köprülerin özelleştirilmesiyle ilgili tanıtım
dokümanlarına göre, orada verilen rakamlar bu köprülerin ortalama gelirlerinin
2,1 milyar lira olduğunu söylüyor. Yani bu özelleştirmeyle, bu köprülerin ve
otoyolların, on yıllık gelirinden az bir parayla ihale edildiği ortaya çıkıyor.
Sene
başında, yine Hükûmet, 3’üncü köprü ve otoyolları ihale etti Astaldi ve İçtaş
firmasına. Orada 3’üncü köprü ve 115 kilometrelik bağlantı yollarını içeren
Astaldi ve İçtaş Konsorsiyumunun aldığı, yap-işlet-devret modeliyle aldığı bu
ihalede -fiyatları söyleyeyim aradaki farkı mukayese edin- bu konsorsiyum köprü
ve yolları yapacak, inşa edecek, ilave yatırım kredisi bulacak. Toplam süre ne
kadar? On yıl iki ay. Yani, 2,4 milyar lira yatırım kredisi bulacak, üç yılda
bunu yapacak, yedi yıl iki ayda 2,4 milyar lirayı geri alacak, artı kâr edecek.
Burada 5,72 milyar lira olan ihale bedeliyle dokuz yılda, on yılda bu parayı geri
alacak, on beş yıl da kâr edecek. Burada bir haksızlık, bir kamu kaynaklarının
bertaraf edilmesini görmüyor musunuz, merak ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz 12’nci madde 4749 sayılı
Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’da “Garantili
imkân ve dış borcun ikrazı limiti 3 milyar Amerikan dolarını aşamaz.”
deniliyor. 2013 Bütçe KanunuTasarısı’nın madde gerekçelerine baktığımızda,
12’nci maddede belirlenen 3 milyar Amerikan doları tutarındaki hazine garantili
imkân ve dış borcun ikrazı limiti ve yaklaşık 4 milyar Türk lirası tutarında
ikrazen özel tertip, devlet iç borçlanma senedi ihraç limitlerinin herhangi bir
gerçek bütçe ihtiyacına dayanmayan, afaki limitler olduğu anlaşılmaktadır.
Fazla rakamlara ve terimlere girmeye gerek yok ama burada eleştirilmesi gereken
bir nokta var, o da şu: Belirlenen limitlerin kullandırılması, kanunda tamamen
Hazineden sorumlu Bakanın yetkisine verilmiş. Bunun handikabı nedir? Bu yetki
nedeniyle sözü edilen limitler keyfî olarak kullanmaya çok müsaittir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ekim ayında yayımlanan bir rapora göre, son on
yıldan bu yana Türkiye'nin yabancı ülkelerden aldığı dış borç 324 milyar dolar
yani yaklaşık 550 milyar Türk lirası. Bu borç 2002 yılında 82 milyar dolardı.
82 milyar dolardan 324 milyar dolara gelen bir borç var. Peki, bu arada ne
yapıldı bu ülkeye yani ülke bu kadar çok borçlandı? Buna ilave bir şey daha
söyleyeceğim, 50 milyar dolara da yakın bir özelleştirme bedeli geldi devletin
hazinesine. Ortada görülen 89,6 milyar liralık bir otoyol yatırımı var, sağlık
tesislerine harcanan 8,5 milyar dolar bir harcama gözüküyor. Onun dışındaki
paraların nereye gittiği bizce meçhul, müphem. Yaklaşık, yılda 5,5 milyar
dolara yakın bir faiz ödeyecek duruma gelmişiz. Önümüzdeki süreçte
çocuklarımıza borç faizi ödetmek üzere yapılan bir bütçeyle gideceğiz.
Çocuklarımızın geleceğinde, sadece borç faizi ödemeye tasarlanmış, dizayn
edilmiş bir bütçeyi önlerine bırakacağız.
Hiç
santral yapıldı mı bildiğiniz yani bir Atatürk Barajı gibi herhangi önemli bir
yatırım, on yılın sonunda bize de “Bunu yaptık.” dediğiniz bir yatırım var mı?
Hayır. Otoyollarla ilgili ve sağlık hizmetleriyle ilgili takdirlerimizi her
yerde de belirtiyoruz, yapanlardan Allah razı olsun. Gerçekten, otoyollar
konusunda Sayın Bakanı da takdir ediyoruz, Sağlık Bakanının uygulamalarını
takdir ediyoruz ama onun dışında bize elle tutulan, gözle görülen herhangi bir
yatırımdan bahsedemezsiniz. Ama, buna rağmen Türkiye’nin geleceğini gitgide
ipotek altına aldınız.
Önümüze
konulan ve onaylamamız beklenen bütçenin basit bir belirleme gibi görülen
12’nci maddenin detayına bile girdiğimizde çok fazla aksaklıklarla
karşılaşıyoruz. Bu durumda bütçenin gerçekten gayriciddi bir yaklaşımla
hazırlandığı şüphesi artıyor. Keyfî harcamalara kaynak sağlama amacına yönelik
hazırlandığını düşünmeye başladık. Türkiye, yılbaşından bu yana özel sektör
borçları hariç toplam 12 milyar 327 milyon dolar dış borç ödemesi yapmış. 1-12
Aralık tarihleri arasında ise 225 milyon lira dış borç ödemişiz, ülkemizin en
önemli sorunlarından birisi dış borçların yarattığı bu yük. Tam bağımsızlık bir
milletin, devletin her şeyiyle ilgilidir, en başta ekonomisiyle. Bu kadar ağır
borç yükünde olan bir ekonomide sizin bağımsızlık iddiasında bulunmanız biraz
gülünç kaçacaktır.
Bütçenin
hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İsa Gök, Mersin
Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Başbakanımızın
büyük maharetleri var, biliyoruz. Büyük maharetinden bir tanesi, gündem
belirlemesidir ve gündem değiştirmesidir. Gündemi değiştirmekte kimi doneleri
kullanır. Mesela, hiç kimse şu anda on sekiz yaşa seçilme hakkını konuşmuyor
veya hiç kimse idam cezalarının geri gelmesini, infaz sistem değişikliğini
konuşmuyor. Bunlar, zaten gündem değiştirme. Ama bazen Başbakan öyle şeyler
söylüyor ki bunlar gündem değiştirme değil, keşke gündem değiştirme olsa, farlı
bir şey ve çok tehlikeli şeyler. Mesela dün Sayın Başbakan, Konya’da bir
konuşma yaptı ve dedi ki; -aynen Doğan Haber Ajansının tam metnini indirdim:
“Sistemin içinde ne yazık ki yanlışlıklar var, sistem düzenli kurulmamış;
düzgün kurulmadığı içindir ki umulmadık yerde, umulmadık şekilde bakıyorsunuz
bürokrasi karşımıza dikiliyor; bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor,
umulmadık yerde yargı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Yasama, yürütme, yargı bu
ülkede öncelikle milletin menfaatini düşünmeli.” diyor. Devam ediyor:
“Bürokratik oligarşi ve yargı ama dışarıdan bakanlara şu kadar vekiliniz var,
daha hâlâ mı bahane ediyor? Ama işte bu ‘kuvvetler ayrılığı’ denen şey var ya,
o, önünüze gelip engel olarak dikiliyor, ‘Senin de bir oynama sahan var.’
diyorlar.” dedi Sayın Başbakan.
Kuvvetler
ayrılığı ne? Bu, tabii üzüntüyle müşahede ettim. Ne beklenen siyasi kişilikler
ne medyanın önemli kalemleri, bu işe hâlâ ne el atmışlar ne açıklama yapmış
durumdalar. Oysaki kuvvetler ayrılığı son derece önemli. Ne demek? En iyi
Montesquieu açıklıyor, aynen
Montesquieu’den okuyorum arkadaşlar: “Bir kuvvet, karşısında kendi
cinsinden başka bir kuvvete rastlamadıkça doludizgin gider. Zira ezeli bir
tecrübeyle sabittir ki kuvvet sahibi herkes bunu kötüye kullanmaya meyledebilir
ve kuvvetine hudut buluncaya kadar gider. Fazilet bile sınırlamaya muhtaçtır.”
diyor Montesquieu; doğumu 1689 ölümü 1755. Tabii, bunu Montesquieu bulmadı,
bunun büyük bir hukuk felsefesi evrimi var. Geçmişe baktığınızda hukuk
felsefesinde Aristo’ya kadar giden bir tarihi var; Akinolu Thomas, İbni Haldun,
Machiavelli, Jonh Bodin, Hobbes, Jonh Lock, Jean Jacques Rousseau herkes var.
Bu hep felsefe mi? Hayır. Evrensel hukuk kaynaklarında bunlar vücut bulmuşlar;
Hitit Kanunları milattan önce 3500 -Ahmet, hukukçusun, bunu iyi bilmek
zorundasın- Hammurabi Kanunları milattan önce 2500; bir gücün engellenmesinden
bahsetmişler hep, hep. Magna Carta, Hollanda Bağımsızlık Bildirisi, Haklar
Bildirisi, İngiltere İnsan Hakları Bildirisi 1689, Montesquieu’yla beraber,
doğumuyla aynı bunun. Virginia İnsan Hakları Bildirisi var, bakın, mademki her
şeyde Amerika’yı örnek alıyorsunuz. Ne diyor 1776 tarihli Virginia İnsan
Hakları Bildirisi? “Yasama, yürütme ve yargı güçleri birbirlerinden ayrılmış ve
belirlenmiş olmalıdır.” Virginia, yıl 1776 ve tabii, basına da bir laf söylemek
lazım burada, diyor ki Virginia İnsan Hakları Bildirisi: “Özgürlüğün en güçlü
kalelerinden birisi de basın özgürlüğüdür.” 1789 Fransız Yurttaş Hakları
Bildirisi var. Bakın, ne diyor orada açıkça: “Hakların güven altına alınmadığı,
kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda anayasa yoktur.” 1787 tarihli
Amerikan Anayasası, madem yeni bir anayasa yapıyorsunuz, örnek alın, bu
Amerikan Anayasası kuvvetler ayrılığının anayasa boyutunda ilk kez mevzuata
girdiği belgedir. 1840 Fransa Anayasası, Alman İmparatorluk Anayasası dahi
kuvvetler ayrılığına dem vurur.
Şimdi,
hâl böyleyken… Tabii, Türk hukuk sistemi bundan geri kalmadı, bizim de bu
süreçte, evrimde çok önemli kalelerimiz var. Senedi İttifak, Tanzimat Fermanı,
Islahat… Bakın arkadaşlar, 1876 Anayasası -ki ilk maddi Anayasa’mızdır bizim ve
şeklî Anayasa’mızdır- madde 86 ne diyor? “Mahkemeler her türlü müdâhalâttan
azadedir.” 1876’da kuvvetler ayrılığının… Ki tarihte yasama ve yürütmenin
karıştığı dönemler vardır ama yargı, her zaman için -bizim 1876 Anayasa’mızda
olduğu gibi- müdahaleden azade tutulmuştur. 24 Anayasa’mız var. 21 sorunludur,
bir Meclis hükûmeti vardır. 24 Anayasası’nda diyor ki 54’üncü madde: “Hâkimler
bilcümle dâvaların muhakemesinde ve hükmünde müstakil ve her türlü müdahalâttan
âzade olup ancak kanunun hükmüne tabidirler.” 61 Anayasa’mız zaten harikulade.
Onu sevmiyorsunuz diye 61 Anayasası’ndaki yasama, yürütme, yargı erkinin
ayrılığına dem vurmuyorum. Onu sevmiyorsunuz.
Ama
arkadaşlar, bu belgelerle ortaya konan kuvvetler ayrılığı o kadar önemli ki
sizin varoluşunuzu sağlıyor, Meclisin varoluşunu sağlıyor. Şu ana kadar ne
büyük basın kalemlerinden ne siyasi figürlerden önemli bir şey gelmedi.
Arkadaşlar,
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, çok doğru ve yerinde olarak tehlikeyi fark etti
ve bir açıklama yaptı, dedi ki: “Geçmişten beri söylenen bir konu bu.
Anayasa’mızda belirtildiği şekilde idari yargının denetim sınırları hukukilik
denetimidir ama zaman zaman yerindelik denetimi yapıldığına dair şikâyetler
yapılmıştır -iyi dinleyin- Sayın Başbakanımızın da beyanları bu kapsamdadır
diye düşünüyorum.” Toparlamaya çalışıyor. Yine Sadullah Ergin.. -Başbakanın bu
konudaki o çok büyük açıklamasını toparlamaya çalışıyor.- “Kuvvetler ayrılığı
ilkesi tam anlamıyla uygulandığı takdirde bir problem olmaz diye düşünüyorum.
Bu sözlerin de bu kapsamda söylenmiş olduğunu düşünüyorum.” Diyor; Başbakanı
koruma gereği duyuyor. Sadullah Ergin’in tavrı doğru bir tavırdır çünkü
toparlamaya çalışıyor. Devrilen araç çok büyük bir araç.
Arkadaşlar,
yeni anayasa çalışmalarında kuvvetler ayrılığının konuşulacağını, kuvvetler
birliğine doğru gidişin olacağını anlıyoruz. Üstelik de 2010 referandumuyla
Türkiye’de yargı dizayn edilmiş olmasına rağmen demek ki yeterli görülmüyor. O
zaman ya Başbakanın kafası karışık bu konuda; herkese, tüm liderlere ve basına
Başbakanın kafasını aydınlatma görevi düşer ya da kafa karışıklığı değil, bir
niyet var. Eğer niyet varsa Başbakan kimseyi dinlemez. Bütün AKP’li vekillere
madem siyaset ve basından bir ses gelmiyor, size görev düşüyor arkadaşlar.
Başbakana bu işin ne olduğunu anlatın, bu işin tehlike boyutunu anlatın ki bu
kafa karışıklığı veya kötü niyet var ise bu sona ersin. Çünkü eğer ki,
özellikle, “Kuvvetler ayrılığı” prensibinde yargının bağımsızlığı -altını
çiziyorum- 2010 Anayasa referandumuyla kuşa çevrilmiş olsa da hâlâ yeterli
görülmüyorsa yasama organının denetimini Anayasa Mahkemesi yapar, Hükûmetin
denetimini Danıştay yapar. Bir şekilde hâlâ “Yerindelik denetimi, hukukilik denetimi”
diyorsanız, diyemezsiniz çünkü Anayasa 2010’da 125’inci maddeye bir ilave
koydunuz, dediniz ki: “Hiçbir şekilde, hiçbir surette yerindelik denetimi
şeklinde kullanılamaz bu yetki.” Anayasa’da madde koydunuz. Ona rağmen yeterli
görmüyorsanız ve özellikle Başbakan Anayasa’ya fıkra eklenmesine rağmen yeterli
görmüyorsa Türkiye çok ciddi bir tehdit altındadır. Size düşen bu sorunu
gidermektir, bunun vebali herkese…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA GÖK
(Devamla) - …daha sonra çok kötü çıkar.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın konuşmacı özellikle grup başkanımız, Başbakanımızla,
alakalı kuvvetler ayrılığı ifadesini yanlış yorumladı, ismini de…
BAŞKAN –
Ne diye yanlış yorumladı? Sayın Başbakanın Konya konuşmasını basından
tekrarladı.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Başbakanda kafa karışıklığı olduğunu ifade etti. Âdeta niyet
okuyuculuğuna soyundu. Efendim, açıklamak istiyorum, 69’a göre.
BAŞKAN –
Sayın Aydın, ben sataşma görmüyorum burada ama iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Aydın, Sayın Başbakan dün konuşmadı mı,
daha ne istiyorsun!
BAŞKAN –
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın,
Mersin Milletvekili İsa Gök’ün AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Evet,
Sayın Başkanım, tabii, konuşmacı özellikle ta Babil Kralı Hammurabi’ye kadar
gitti. Öncelikle şunu ifade edelim ki, Sayın Başbakanımızın “kuvvetler
ayrılığı” terimiyle alakalı, ifadesiyle alakalı en ufak bir endişesi, şüphesi
yok.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Allah Allah!
AHMET
AYDIN (Devamla) – Demokrasiyi tam özümseyen biri olarak, kuvvetler ayrılığının
da tam olarak uygulanmasını ifade eden bir konuşma yapmıştır.
FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Hadi canım hadi, buna sen bile inanmıyorsun.
AHMET
AYDIN (Devamla) – Bakın, konuşmasında şunu diyor: “Ben altı senedir bu şehir
hastanelerini yapamadım.” Tabii ki yasama, yürütme, yargı, kuvvetler erki
olacak. Bu kuvvetler, her organ kendi içinde kendi işini en iyi şekilde yapmak
zorunda birbirinin alanına müdahale etmeden. “Altı yıldır ben bu şehir
hastanelerini yapacağım.” diyor. “Ancak yargı, bürokratik oligarşi, benim bir
hastaneyi nerede yapacağıma karar veriyor, ne zaman yapacağıma karar veriyor.”
diyor.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sermaye çok mu sıkıştırıyor sizi?
AHMET
AYDIN (Devamla) – Tabii ki yapılacağı sırada idarenin bütün iş ve eylemleri
yargının denetimine tabidir. Bu denetim, tam da sayın konuşmacının ifade ettiği
gibi, tam da Sayın Adalet Bakanımızın ifade ettiği gibi, bu denetim hukuka
uygunluk denetimidir. Yargı, asla yerindelik denetimi yapamaz. Hangi ilin bir
hastanenin kurulmasına ihtiyacı olduğuna karar verecek olan merci yürütmedir;
buna yürütme karar verecek, yargı karar vermeyecek. Hangi ilde, nerede
yapılacağına, bir kurumun nasıl yapılacağına gene yürütme karar verecek. Burada
hukuki sorunlar olursa tabii ki yargı denetimini yapacak. Ki Sayın Başbakan,
başkanlık sistemini de ifade ediyor. Kuvvetler ayrılığının en sert uygulandığı,
en katı uygulandığı başkanlık sistemini öneren bir başbakana siz nasıl böyle
haksızlık yapabilirsiniz? Kuvvetler ayrılığını özümseyen bir Başbakana nasıl
böyle bir haksızlık yaparsınız?
Değerli
arkadaşlar, yargının tam bağımsız olması için AK PARTİ iktidarından beri
yapılanlar ortada. Geçtiğimiz 2010 yılında referandumda yaptığımız, attığımız
adımlar ortada. Yargı artık ne kimsenin ön bahçesi ne de arka bahçesi. Yargı,
tam bağımsız ve özgür bir konumda olmalı ama hukuka uygunluk denetimi yapmalı
diyoruz.
Herkese
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Gök.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan, söylediğim sözden farklı anlamlar çıkarılıyor. İki
dakikalık söz istiyorum.
BAŞKAN –
Hayır, ne dedi de farklı anlam çıkarttı efendim?
İSA GÖK
(Mersin) – Efendim, ben Başbakanın metnini okudum. Metinde, anlaşılan, bir
anlaşmazlık var.
RECEP
ÖZEL (Isparta) - Devamını oku ya!
BAŞKAN –
Ben de söyledim aynı şeyleri. Zaten sizin, Sayın Başbakanın konuşmasını
söylediğinizi söyledim.
İSA GÖK
(Mersin) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN -
Sataşma neresinde bunun yani?
İSA GÖK
(Mersin) – Efendim, benim yanlış söylediğimi beyan ediyor, ben yanlış
konuşmadım ki.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Gök, sataşma nedeniyle; olmayan sataşma nedeniyle daha doğrusu.
2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İSA GÖK
(Mersin) – Sağ olun, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar,
Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in moduna girmeniz çok doğal.
RECEP
ÖZEL (Isparta) - Ya zaten oradayız, başka bir şey yok ki. Başbakan da aynısını
söylüyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Aynı şeyi ifade ediyor, aynı ifade.
İSA GÖK
(Devamla) – Önemli olan burada, koruma güdüsü değil, yanlışlığın merkezde
giderilmesidir. Burada Sayın Başbakanın sözleri o denli açık ki.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Ya sözlerin devamını okusana.
İSA GÖK
(Devamla) – “Kuvvetler ayrılığı başımızın belası.” diyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – “Kuvvetler ayrılığı uygulanabilmeli.” diyor orada, devamını
okusana.
İSA GÖK
(Devamla) – Kuvvetler ayrılığı nedir? Yasama, yürütme, yargı. Burada metin
açık. Başbakan kuvvetler ayrılığının kaldırılmasını hedeflediğini açıkça
zikrediyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hiç öyle bir şey yok.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Hayır, öyle bir şey yok. Devamını oku.
İSA GÖK
(Devamla) – Sadullah Ergin de, Adalet Bakanı da aynen. Ben de tüm metin var.
Doğan Haber Ajansından indirdim, tümü var.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Bende de var.
İSA GÖK
(Devamla) – Tüm metin var. Adalet Bakanı tehlikeyi görmüş. Başbakanın ağzından
çıkan yanılarak -yanıldıysa Başbakanın özür dilemesi lazım- veya..
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Doğru söyledi. Hayır, yanılmadı. Arkasını oku, devamını oku.
İSA GÖK
(Devamla) - …irade izharı -kafasında bu düşünce var, bu iradeyi açıklamış
Başbakan- eğer bu ise de size düşen savunmak değil, Başbakanı gidip bu yanlış
düşünceden uzaklaştırmak. Zira, evet, Amerika Birleşik Devletleri’nde başkanlık
sistemi vardır ama kuvvetler ayrılığının en net uygulandığı yer odur. Ama
bakın, Başbakan o türden bir kuvvetler ayrılığını demiyor. Amerika’da senato…
İhale yapıyor, Çinli firma alıyor, yargı iptal ediyor.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – E, bizde de iptal ediyor.
İSA GÖK
(Devamla) – Obama bir şey diyemiyor.
Hayır, Başbakan diyor ki: “Şehir sağlık kompleksleri kuracağız, engelliyorlar.”
E, kaldır Danıştayı, kaldır.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Öyle şey olmaz.
İSA GÖK
(Devamla) – Zaten mantık oraya gidiyor. Bakın, bu şudur: Monarşiyle teokrasi
arası bir karma rejim planlanıyor anlaşılan.
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) – Ya, diz çöktü mü, çökmedi mi; sen onu söyle?
İSA GÖK
(Devamla) – Biraz monarşi, biraz teokrasi, al sana Türkiye modeli yeni bir
rejim.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Faşizm, faşizm!
İSA GÖK
(Devamla) – Bu tehlikeli. Size düşen, bana karşı Başbakanı savunmak değil,
Başbakanı uyarmanız.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Savunmaya ihtiyacı yok Başbakanın.
İSA GÖK
(Devamla) – Bu hatadan dönülmesi... (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Tam oku… Tam oku… Ne söylediği açık.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Metni tam oku…
BAŞKAN –
Madde üzerinde…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce idari yargıyla ilgili hem Sadullah
Ergin yanlış bilgi verdi hem sayın grup başkan vekili. Danıştayda on dört sene
hâkimlik, savcılık yapan bir kişi olarak, müsaade ederseniz, işin özünü
açıklayayım.
BAŞKAN –
Öyle bir şey söz konusu değil Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bakın, Hükûmet diyor ki: “Biz, buraya bir hükûmet konağı
kuracağız…”
BAŞKAN –
Sayın Genç, böyle bir usul var mı yani?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bir dakika, bir cümle…
BAŞKAN –
Niye sesinizi yükseltiyorsunuz? Böyle bir usul var mı?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yerimden
bir açıklama yapmak istiyorum 60’ıncı maddeye göre.
BAŞKAN –
Yerinizden de vermiyorum. Böyle bir usul yok Sayın Genç.
SUAT ÖNAL
(Osmaniye) – Öğrenememiş…
BAŞKAN –
Evet, madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nazmi
Gür, Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yerimden
bir açıklama istiyorum 60’ıncı maddeye göre.
BAŞKAN –
Hayır, söz konusu değil.
Sayın
Gür, buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Yahu, niye bu gerçekleri… Cahillere bir şeyler öğretmemiz
lazım.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sensin cahil! Cahilsin! Cahilsin! Cahilsin!
BAŞKAN -
Buyurun.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649,
3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)
BDP GRUBU
ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu konuşma hakkımı
çok sevgili kardeşim, değerli yoldaşım Van Milletvekili Kemal Aktaş’a adıyorum:
(Hatip
tarafından Kürsü önüne Van Milletvekili Kemal Aktaş’ın resmi konuldu.)
“Ben
Kemal Aktaş. 1958 Urfa Suruç doğumluyum. Van Milletvekiliyim. Van’daki
seçimlere sizlerle birlikte aday oldum ama sizler gibi, ne yurttaşın elini
sıkabildim ne seçmenin elini sıkabildim…”
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Yahu, Sayın Başkan…
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Sayın Başkan, benim beş dakikamı lütfen Kamer Bey’e verin, sussun.
Benim beş dakikamı siz kullanın.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Siz konuşun.
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Saygı gösterin o zaman.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Doğru söylüyorsun.
NAZMİ GÜR
(Devamla) – “Değerli arkadaşlar, Ben Kemal Aktaş olarak huzurlarınızdayım.
Van’da tam 65 bin oy alarak seçildim. Bu seçimde sizler gibi yurttaşın elini
sıkamadım, sizler gibi seçmenle karşılaşamadım, sizler gibi onların dertlerini,
sorunlarını dinleyemedim ama yürekten -ben onlara bir söz verdim- nerede
olursak olalım, hangi koşullar
altında olursak olalım, onlara bir söz verdim ve dedim ki:
‘Ey halk, ben size, sizin özgürlük mücadelenize, sizin hak ve hukuk
mücadelenize, eşitlik mücadelenize baş koydum ve sizin için mücadele edeceğim.’
Değerli
arkadaşlar, ben Kemal Aktaş olarak Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli
Cezaevinde bir hücrede kalıyorum. Bu hücrede günlerimi elbette ki saymıyorum;
bu hücrede sizleri izliyorum, Türkiye’yi izliyorum, dünyayı izliyorum.
Kulaklarım, gözlerim açık, yüreğim açık. Belki de bütün süreci, politik
süreçleri sizden çok daha iyi izleme şansına sahibim. Elbette ki ben de demir
parmaklıklar arasında bulunmak istemezdim. Elbette ben demir parmaklıklar
arasından kurtulmak için de aday olmadım, milletvekilliğine adaylığımı
koymadım. Çünkü biz ‘KCK’ adı altında bize dayatılan bir siyasi soykırım davası
nedeniyle, siyasi soykırım mücadelesi nedeniyle buradayız ve cezaevinde şu anda
kendi ana dilimizle savunma yapma hakkından bile yoksun bir şekilde, yaklaşık
üç buçuk yıldır bulunuyoruz.
Neyle
suçlandığımızı bilmiyoruz. Öyle ya, bir hukuk devletindeyiz ve hukukun üstün
olması gereken ve hele hele yargının bağımsız olması gereken bir yerde biz, KCK
davaları nedeniyle yargılananlar, milletvekilleri olmak üzere, neyle
suçlandığımızı, niçin suçlandığımızı bilmiyoruz. Dosyalarımızı açıp baktığınızda
delil niteliğinde asla bir şey görmeyeceksiniz. Bizim telefon konuşmalarımız,
yasa dışı yapılan ortam dinlemeleri ve savcılığın yığınlarla, üst üste
biriktirdiği hukuk dışı kâğıt müsveddelerinden başka bir şey yok. Peki, biz
neden içerideyiz? Peki, bizi neden içeride tutuyorlar? Peki, bizi halka hizmet
etmekten niye alıkoyuyorlar? Cevap bulması gereken, cevap verilmesi gereken
sorular kuşkusuz bunlardır.
Biraz
önce de söyledim, Van halkının 65 bin oyunu aldım. Van’da AKP 171 bin oy aldı.
Ben tek başıma, halkımın tercihli oyuyla, sadece Başkale’de, AKP’nin yüzde 7 oy
aldığını da söyleyerek, düşünürseniz, halkın iradesine aslında kelepçe
vurulduğunu, halkın iradesinin hücrelere tıkıldığını çok kolaylıkla
görebilirsiniz. Hiç kuşkusuz, bu, bir yüz karasıdır, hepinizin yüz karasıdır.
Bizim, 8 milletvekilinin, halkın iradesiyle seçilmiş milletvekillerinin,
Parlamentoda olması gereken milletvekillerinin cezaevinde olması ancak olsa
olsa Türkiye dışı, demokrasiyle yönetilmeyen bir ülkede olur.
Sevgili
arkadaşlar, değerli yoldaşlarım; ben Kemal Aktaş olarak kuşkusuz yasama
faaliyetlerine bir biçimde katılmaya, sizlerle duygularımı, düşüncelerimi zaman
zaman paylaşmaya çalışıyorum. Örneğin, grubum aracılığıyla Parlamentoya soru
önergeleri veriyorum, bazı araştırma önergeleri veriyorum ama en kısa sürede,
bizler de tıpkı sizler gibi bu sırada oturarak Türkiye’nin demokratikleşmesi,
hukukun üstünlüğünün sağlanması, adil ve bağımsız bir yargı için mücadele şansı
bulacağız.
Değerli
arkadaşlarım, kuşkusuz, ben Kemal Aktaş olarak Türkiye’nin gündemine hâkimim,
Türkiye’nin gündemini takip ediyorum, Türkiye’nin gündemini büyük bir
duyarlılıkla, büyük bir incelikle cezaevinde de olsak, hücrede de olsak bunu
takip ediyorum. Ben, Van’da yaşanan depremde halkımla birlikte olamadım. Beni
halkımla birlikte yaşanan acıları paylaşmadan bile alıkoydunuz. Ben, oy aldığım
halkın elini sıkamadım, oy aldığım halka geçmiş olsun dileklerimi iletemedim.
Ben, onlara, seçimde oy aldığım insanlara bu deprem sırasında yardımcı olamadım
ama kalbim, yüreğim hep Van halkıylaydı, Vanlılarla birlikteydim.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz, Türkiye’de yaşanan bütün olayları bütün çıplaklığıyla,
yüreğimizi kanatan bütün olayları bütün çıplaklığıyla izlemeye çalışıyoruz.
Bunlardan en önemlisi, kuşkusuz Roboski katliamıdır. Belki ‘Uludere’
diyeceksiniz, belki başka şey diyeceksiniz ama Uludere bizim, biz Kürtlerin,
insanların, bütün insanların kalbinde kanayan bir yaradır ve asla Uludere’de
yaşanan bu katliam yani bizim ‘Roboski’ dediğimiz bu katliam kabuk bağlamayacaktır,
kabuk bağlamaması için de elimizden gelen her çabayı göstereceğiz. Yedi
zindanda da olsak, yedi kapılı zindanların içinde de olsak Roboski için
yüreğimiz kanamaya devam edecek.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz 20’nci yüzyıl Türkiye’sine aynı zamanda ‘katliamlar
yüzyılı’ da diyebilirsiniz. Örneğin, Dersim katliamı, Zilan katliamı, Maraş
katliamı, Çorum katliamı, Sivas katliamı ve nihayetinde son Roboski katliamı.
Benim kalbim Dersim halkıyla çarpıyor, benim kalbim kırıma uğrayan Zilan halkı
için çarpıyor, benim kalbim katliama uğrayan Maraş halkı için çarpıyor, benim
kalbim Çorum’da katliama uğrayan insanlarımız için çarpıyor, benim kalbim
Sivas’ta diri diri yakılan insanlarımız için, aydınlarımız için yanıyor…”
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) - Başbağlar’a bak bir de Başbağlar’a.
SITKI
GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Terörde ölenler için yanmıyor mu hiç? Terörde ölenler
için yanmıyor mu?
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, bizim yüreğimiz bütün insanlar için
yanıyor. Daha bugün, biraz önce, bir saat içinde 2 askerin daha kendini vurarak
intihar ettiği haberini aldık. Peki, siz hiç sordunuz mu, vicdanınız sızlamıyor
mu, acaba bizim askerlerimiz, Mehmetçikler neden birer birer intihar ediyor?
Sordunuz mu hiç siz bunu?
YUSUF
BAŞER (Yozgat) - Başbağlar’a gidip sordun mu?
NAZMİ GÜR
(Devamla) – “Sordunuz mu gerçekten neden Mehmetçik kafasına kurşun sıksın,
neden Mehmetçik intihar etsin? Bir tanesi Diyarbakır’da şimdi ölümle boğuşuyor.
Hadi çıkın söyleyin bakalım, neden askerler tek tek intihar ediyor? Bu, savaş
sendromu olmasın acaba? Sizin zorla savaştırdığınız yoksul Türk halkının
evlatları büyük bir sendrom yaşamış olmasın sakın?
“Değerli
arkadaşlar, ben Kemal Aktaş olarak yedi kapılı zindanların içinde de olsam
yüreğim halkımla birlikte atıyor, yüreğim Türk ve Kürt halkının birliği ve
kardeşliği için atıyor.
Hepinizi
sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.” (BDP sıralarından alkışlar)
Bir
dakikamı Kamer Bey’e verebilirsiniz.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Tülin Erkal Kara, Bursa Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Görüşmelerin,
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
2008
yılında başlayan Avrupa ve Amerika’daki ekonomik kriz hâlen etkisini
sürdürmektedir. Türkiye, böyle bir kriz ortamında en az etkilenen ülke
konumundadır. Sayın Başbakanımızın tabiriyle bu kriz Türkiye’ye teğet
geçmektedir.
Avrupa’daki
insanlarımızın, o ülkenin ekonomik ve sosyal hayata entegrasyonu hâlâ sorun
olarak devam etmektedir. AK PARTİ olarak, iktidara geldiğimiz günden beri yurt
dışındaki vatandaşlarımızın, o ülkenin ekonomik ve sosyal entegrasyonu
konusunda yoğun çalışmalar yapmaktayız. Bu kapsamda, yurt dışındaki
vatandaşlarımızın çifte vatandaşlık statüsü kazanması Hükûmetimizin ana
politikalarından birini oluşturmaktadır. Türkiye olarak, oralardaki
vatandaşlarımızın yatırım yapmaları ve istihdama katkı sağlamaları konusunda
sürekli destek vermekteyiz.
Ekonomik
açıdan Avrupa Birliğine entegre olmuş vatandaşlarımızın, Türkiye’nin Avrupa
Birliğine katılım sürecine önemli katkıları olacaktır. Avrupa’daki
vatandaşlarımızın bazıları krizin olumsuz etkileri nedeniyle yatırımlarını
Türkiye’ye yapmayı düşünmek durumunda kalmışlardır.
2002
yılından bu tarafa Türkiye’deki ekonomik gelişmelerin olumlu süreci, yurt
dışındaki Türklerin, özellikle ticaretle uğraşanların birikimlerini ülkemizde
değerlendirme isteklerini artırması yönünde. Aynı zamanda bizler de bu yönden
çok yoğun talepler almaktayız. Bu istekleri bizleri sevindirmekle beraber,
çifte vatandaşlıkları kazandırılarak yatırımlarını Avrupa’da yapmaları,
işsizliğin tepe yaptığı bu ülkelerde işsiz durumuna düşmüş vatandaşlarımızın
lehine olacağı gibi, Avrupa’daki siyasi mekanizmalardaki gücümüzü de
artıracaktır ki örneklerde –arkadaşlar da biliyorlardır- birçok Türk
vatandaşımız orada çeşitli karar alma mekanizmalarında varlar, değişik konumda
görev almaktalar. Milletvekilleri, bakanlarımız, meclis üyelerimiz; bu sayı
gittikçe artmaktadır ve bu da bizleri son derece sevindirmektedir.
Bugün,
Avrupa ve Amerika krizinin temelinde finansman krizi yatmaktadır. Bir değerler
bütünü olan Avrupa Birliğinde kamu finansman borcunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı yüzde 60’ı geçmemesine rağmen, Almanya dâhil birçok ülke de bu
oranların çok çok üzerinde borçlanma yapmıştır. İspanya, İtalya, Portekiz ve
özellikle Yunanistan finansman krizinden en fazla etkilenen ülkelerin başında
gelmektedir. Türkiye ise Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen, Maastricht
Kriteri’nde belirlenen yüzde 60 borçlanma oranının çok çok altındadır. 2012
yılı sonu itibarıyla gayri safi yurt içi hasılaya olan borcumuzun yüzde 39’lar
civarında gerçekleşmesi beklenmektedir. Avrupa’yla kıyasladığımızda, kamu
finansmanı ve borç yönetimini en iyi yöneten ülke konumundadır. Burada AK
PARTİ’nin istikrarlı yönetimi ve Sayın Başbakanımızın kararlı liderliğinin çok
büyük önemi vardır.
2013 yılı
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen…
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, BDP
Grubu olarak tutuklu milletvekillerinin adına konuşma yaptıkları için kürsüye
koydukları resimleri Meclis TV’nin sansürlediğine ilişkin açıklaması
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Bir şey ifade etmek istiyorum. Şimdi, bugün biz BDP Grubu
olarak tutuklu milletvekillerimiz adına konuşma yapıyoruz ve kürsüye çıktığımız
zaman arkadaşlarımızın resimlerini kürsüye bırakıyoruz. Şu anda aldığımız bir
bilgiye göre, Sayın Hasip Kaplan ve Sayın Nazmi Gür konuştuğu zaman Meclis TV resmi
sansürleyip, sadece yakın çekim yapıp arkadaşlarımızın yüzlerini gösteriyorlar.
Şimdi Meclis TV’den aldığımız bilgiye göre burada, parti gruplarından gelen
tepki üzerine bunları yaptıklarını söylüyorlar. Bir Meclis Başkan Vekili olarak
bütün bunlardan haberiniz var mı?
Ayrıca,
gruplar adına yapılan tepkileri, lütfen burada çıkıp kürsüde ifade etsinler
arkadaşlarımız. Kendi gruplarında da tutuklu milletvekilleri şu anda
cezaevindedir.
Böylesi
bir uygulamanın, böylesi bir tepkinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışmadığını ifade etmek istiyorum ve tepki gösteren milletvekili
arkadaşlarımı da kınıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Buldan ama burada şu ana kadar tepki gösteren sayın
milletvekili olmadı, konuşmalar yapıldı.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Hayır, konuşuyoruz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Meclis TV’yi arayıp tepkilerini göstermişler.
BAŞKAN –
O ayrı bir konu. O ayrı bir konu ama buradaki sayın milletvekillerinin tepkisi
olmadı.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır öyle bir talep olmadı zaten.
BAŞKAN –
Şahsı adına söz isteyen Ömer Faruz Öz, Malatya Milletvekili.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, bir saniye…
Sayın
Başkan, o zaman Meclis Başkan Vekili olarak Meclis TV’yi arayıp lütfen bunu
düzeltin.
BAŞKAN –
Haber vereceğim ben şimdi. Haber vermem için çalışmayı durdurmam gerekmez.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649,
3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN –
Şahsı adına söz isteyen, Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER
FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
dünyada global ekonomik kriz yaşanırken ve Avrupa’nın neredeyse tamamı
sıkıntılı olmasına rağmen Türkiye'nin ekonomisinin büyümesi herkes tarafından,
tüm dünya ülkeleri tarafından takdirle karşılanmaktadır.
AK
PARTİ’den önce sürekli artan vergilerle, enflasyonla, zamlarla, karşılıksız
para basmayla, periyodik ekonomik krizlerle anılan ekonomimizin makûs kaderi
Hükûmetimizin ekonomide aldığı güçlü tedbirlerle, ferasetli politikalarla
değişmiştir, Hükûmetimizin gelişmeyi destekleyen ve büyümeyi teşvik eden
politikalarıyla… Ekonomimizdeki bu dayanıklılık ve iyileşme, elbette
sanayicimizin, iş adamlarımızın, üreticilerimizin, esnafımızın gayretleriyle
gerçekleşmiştir.
Bu yılın
başlarında yürürlüğe giren yeni teşvik sistemiyle birlikte, özellikle bölgeler
arasındaki gelişmişlik farkı asgariye indirilmesi hedeflendirilmiştir. Son on
yılda Türkiye ekonomisi tarihinde hiç olmadığı kadar başarılara imza atmıştır.
Bu yılın istihdam verilerine baktığımızda, çalışma çağındaki nüfus artmasına
rağmen iş gücüne katılım oranının yükseldiğini ve işsizlik oranının düştüğünü
görüyoruz. Yüzde 9’lara gerileyen işsizlik rakamları, istihdama yönelik
veriler, teşviklerin amacına ulaşmakta olduğunun ifadesidir. İstihdamdaki bu
gelişmede teşvik ve destek programlarının etkisi hiç şüphesiz büyüktür. Gerek
yatırım teşvikleri gerek istihdama yönelik destekler gerekse de AR-GE
destekleri sanayimizin gelişmesine büyük bir katkı sağlamıştır. Şüphesiz ki bu
destekler içerisinde 5084 sayılı Yasa’nın etkisi oldukça önemlidir.
Bunu
şöyle özetleyecek olur isek: 2002 yılında, 175 olan organize sanayi bölgeleri
bugün 265’e… 11.395 parselde faaliyet gösterilirken bugün bu sayı 42 binler
seviyesine ulaşmıştır. Bu parsellerde, 2002 yılında, istihdam sayısı, yaklaşık
414 bin civarında iken bugün bu sayı 1 milyon 200 bine ulaşmıştır. Seçim bölgem
olan Malatya’da, 2002 yılında, 312 sanayici hizmet vermekte iken bugün bu sayı
934’e yükselmiştir. Yine, sanayimizde 2002 yılı istihdamı yaklaşık 12 bin
civarında iken bugün bu rakam 27 binlere ulaşmıştır. Burada, tekstilin toplam
yatırımdaki payı yüzde 15 civarında iken bunun istihdama katkısı ise yüzde
51’ler civarındadır.
Şimdi,
biliyoruz ki, 5084 sayılı teşvik sistemi, 2004 yılında yürürlüğe girdi, 2009
yılında tekrar uzatıldı. Ama, şu anda, 5084’ün SGK işveren hissesi
-işverenlerimize yük olan- devletimiz tarafından karşılanmaktadır. Bunun tekrar
uzatılması noktasında üreticilerimizden, sanayicilerimizden büyük talep
gelmektedir. Ben inanıyorum ki Hükûmetimizin kurulduğu günden bugüne kadar istihdam
üzerindeki yüklerin azaltılması noktasındaki destekleri, aynen veya değişik bir
anlayışla devam etmesinin gerektiği noktasında, gayretleriyle vuku bulacaktır.
2002
yılında yürürlüğe giren yeni Teşvik Yasası’nda Malatya 4’üncü bölgede yer
almaktadır. Organize sanayi bölgelerinde yapılacak olan yatırımlar da 5’inci
bölgede yapılacak olan yatırımların imtiyazlarından istifade edecektir.
Büyükşehir olan Malatya’mızda yatırım yapmak isteyen, özellikle tekstil, gıda,
madencilik ve birçok sektörde yatırım yapmak isteyen, ülkemizin neresinde
olursa olsun, yatırımcıları Malatya’ya yatırım yapmaya davet ediyoruz ve bu
noktada da tüm Malatyalılar olarak elimizden gelen her türlü kolaylığı
sağlayacağımızı buradan beyan ediyoruz.
Millî
gelirimizin 3 katına çıkmış olması, ihracatın 4 kat artmış olması, IMF’den borç
alırken IMF’ye kredi verir konuma gelen ekonomik istikrar durup dururken
gerçekleşmemiştir. Bunun, bu başarıların hiçbirisi tesadüfi değildir. Başarının
sırrı niyet etmek, karar vermek ve hepsinden önemlisi azimle, istikrarla
uygulamaktır.
Bu duygu
ve düşünceler ile 2013 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Buldan, öncelikle Meclis TV’ye talimat verildi, normal yayınını yapacak.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederiz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Evet Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Buldan konuşmasında, bugünkü, tutuklu
milletvekili arkadaşlarıyla ilgili konuşmalarını grupların itirazı nedeniyle
Meclis TV’nin vermediğini söylüyor. Biz CHP Grubu olarak asla böyle bir şey
yapmadık, yapmayız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, aynı şekilde, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun da TBMM TV’yle hiçbir görüşmesi olmamıştır. Zaten bizim söylediğimiz
de dikkate, işlerine gelmeyince, alınmıyor.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – O zaman yapan belli oldu!
BAŞKAN –
Ben de sayın milletvekilinin burada tepki koymadığını zaten söyledim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz de yapmadığımıza göre…
BAŞKAN –
Zaten söyledim diyorum.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Biz her yerde her ortamda konuşuruz. Onun için, hiç kimseden
çekineceğimiz bir şey de yoktur Sayın Başkanım. Biz Meclis TV’yle falan da
değil… Neyse, kürsüde de konuşuruz, meydanda da konuşuruz, dergâhta da
konuşuruz, bargâhta da konuşuruz Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından “otur”
sesleri)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Evet,
madde üzerinde şahsı ardına söz isteyen Uğur Bayraktutan Artvin Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yerimden bir söz isteğim vardı.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerine şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu
konuşmamda da Artvin’le ilişkin bir sorunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
kamuoyunun gündemine taşımaya çalışacağım.
Bilindiği
üzere, geçen aylarda enerjiye ilişkin, madenlere ilişkin bir ihale yapıldı
değerli arkadaşlarım. Artvin’e de Cerattepe diye başımızda bir bela var, bu
belayı başımıza sardınız, bunu nasıl atacağız onu bilemiyorum. Buna ilişkin bir
ihale şartnamesi var. Daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu anlatmaya
çalıştım ama Sayın Bakana bir türlü anlatamadım.
Bu ihale
şartnamesi ortaya çıktığı zaman ihaleye fesat karıştırmanın bütün koşulları bu
ihale şartnamesinde vardır dedik, bunu dinlemediler. Bakın, değerli
arkadaşlarım, ihale şartnamesinde aynen şöyle ifade var: “Bu ihaleyi alabilecek
olan firmanın 10 bin ton blister metal işleyecek üretim tesisine sahip olması
gerekir.”
Yine, bu
ihale şartnamesinin 2’nci maddesinde aynen şöyle bir ibare var, diyor ki:
“İhaleyi kazanan tarafından yukarıda belirtilen miktarlardaki blister metal
bakırın yurt içinde bir tesiste üretilmesi zorunludur.” bir şart var.
Şimdi,
buraya kadar her şey normal. Ben, bu ihaleden önce Sayın Bakanı birçok defa
uyarmaya çalıştım, dedim ki: “Bakın, bu ihale şartnamesi bir tane firmayı tarif
ediyor.” Arkasından da Sayın Bakana yazılı bir soru sordum. Yazılı sorumuz
şuydu: “Türkiye'de bu şekilde 10 bin ton blister bakır üreten bir tesis var
mıdır, kime aittir?”
Bakanın
verdiği cevabı burada açıklıyorum: “16/02/2012 tarihi itibarıyla aktif olarak
blister bakır üretimini yapan bir adet tesis bulunmaktadır. Eti Bakır AŞ’ye ait
olan blister bakır üretimi yapan bu tesis Samsun ili merkez ilçe sınırları
içerisindedir.” İhale yapılmadan evvel Sayın Bakana dedim ki: “Bakın, bu
ihaleyi kimin alacağı bellidir.” Sayın Bakan bana vermiş olduğu cevapta dedi
ki: “Bu ihaleyi Eti Bakır almadı.”
Doğruydu,
Eti Bakır almadı ama Eti Bakır’la ihaleyi alan Özaltın Şirketi arasındaki
ortaklıklar, Adana’da Köprü Barajı, Menge Barajı ve diğer yerlerdeki
ortaklıklar ortaya çıktı ENERJİSA’yla beraber. Yani, benim bastırmam üzerine
noterden bunu tespit edeceğime ilişkin kaygı oluştuğu için ihaleyi bir başka
firma üzerine aldılar değerli arkadaşlarım. Bakın “Bu ihale paket ihaledir.”
dedim, paket ihale olarak gereken yerlere verilmiştir.
Arkasından,
bu ihaleye ilişkin kaygılarımızı açıkladığımız zaman şöyle bir gelişme daha
oldu, dedik ki: Sayın Bakan, bu ihaleyi yapamazsınız. Neden yapamazsınız?
Bakın, bunun bir hukuki gerekçesi var, o da şu: ÇED Yönetmeliği’nin 5’inci
maddesinin son fıkrasında şöyle bir ibare var değerli arkadaşlarım: “Bu
yönetmeliğe tabi projeler için ‘Çevresel etki değerlendirmesi olumlu.’ kararı
veya ‘Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir.’ kararı alınmadıkça bu
projelere hiçbir teşvik -dikkat edin- hiçbir onay, hiçbir izin, yapı ve
kullanma ruhsatı verilemez, proje için herhangi bir şekilde yarışma yapılamaz,
ihale yapılamaz.” deniliyor değerli arkadaşlarım.
Bu, ÇED
Yönetmeliği’ndeki bu amir hükme rağmen Sayın Bakan bizi dinlemedi, buranın
ihalesini yaptı. Hemen arkasından, 250’yi aşkın Artvinli yurttaşımız ve
kuruluşumuz Rize İdare Mahkemesinde dava açtı, Rize İdare Mahkemesine bunun
işletilmesine ilişkin yürütmeyi durdurma talebinde bulundu, bu talebimiz
reddedildi. Bu talebin reddine itiraz edildi. Trabzon Bölge İdare Mahkemesinin
vermiş olduğu kararı burada okuyorum değerli arkadaşlarım: “Bu durumda coğrafi
konumu ve yer aldığı bölgenin jeolojik durumu nedeniyle oldukça hassas bir
bölgede bulunduğu anlaşılan ve yukarıda bahsi geçen taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmeler, anılan Anayasa Mahkemesi kararı, Çevre Kanunu ve ÇED
Yönetmeliği uyarınca ÇED incelemesine tabi tutulması gereken maden arama faaliyetinin
bu husus göz ardı edilmek suretiyle başlatıldığı açık olup dava konusu işlemde
hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” deniliyor. Ne diyor mahkeme
kararı değerli arkadaşlarım? Diyor ki: Sen ÇED’i niye almadın? Bunu kime diyor?
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına söylüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığına bu karar geçen ay tebellüğ edildi. Bir aylık süre dolmamıştır, onu
açıkça ifade edeyim ama buna rağmen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı hiçbir
adım atmadı değerli arkadaşlarım. Bunu hem AKP Grubundaki milletvekili
arkadaşlarıma, bütün Türkiye Büyük Millet Meclisine, bütün Artvinlilere Enerji
Bakanını burada Meclisin kürsüsünden şikâyet ediyorum. Bu yürütmeyi durdurma
kararının gereğini yapmamıştır Sayın Bakan. Buradan sesleniyorum Sayın Bakana:
Ya bu yürütmeyi durdurma kararının gereğini yap, firma orada bir yandan
çalışmalarına devam ediyor, ya sen yaparsın ya da Artvinliler yapacaktır.
Bakın, bunu buradan bütün Türkiye’ye haykırıyorum, yürütmeyi durdurma kararının
gereğini lütfen yap Sayın Bakan. Bak, ben sana daha önceden bir soru
sordum: “Hangi şirketlerin uçaklarıyla
geziyorsun?” diye, “Buna hangi firmalar dâhildir.” dedim, ayrıntılara
girmiyorum. Eften püften cevap verdi değerli arkadaşlarım. O nedenle bunu
Parlamentoya şikâyet ediyorum. Dedim ki “Bu ihaleyi yapmayın, bu ihale
sakattır.” ne yazık ki Sayın Bakan bizi dinlemedi. Niye dinlemedi biliyor
musunuz? Bizim sakalımız yok değerli Meclis, sakalımız olsaydı dinlerdi.
O
nedenle, Sayın Bakanı bir kere daha uyarıyorum, ya inşaatı devam eden bu
firmanın faaliyetlerini durdur ya da Artvinliler durduracaktır, bunu buradan
açıkça ifade ediyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Genç, pek kısa sözünüz var, buyurun.
Kısa
olacak yalnız.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın idari yargıyla ilgili yanlış bilgi
verdiğine ilişkin açıklaması
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Efendim,
biraz önce burada idari yargıyla ilgili yanlış bilgi verildi. Şimdi, Tayyip Bey
diyor ki: “Kuvvetler ayrılığı engeldir.” Sadullah Ergin ona açıklama yapıyor
diyor ki: “İdari yargı hukuki denetimi yapmıyor, yerindelik denetimi yapıyor.
Mesela biz hükûmet konağını şuraya kuracağız, idari yargı ‘Oraya kurma.’
diyor.”
Bakın
arkadaşlar, ben bir ili gezdim, ilde devlet hastanesi şehrin merkezinden
alınıyor, bir AKP milletvekilinin dağ başındaki tarlasına getiriliyor.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Söyle! İlin adını söyle!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sonra mesela getiriyor hükûmet konağını heyelanlı bir sahaya
kuruyor, orada mühendisler rapor veriyor, “Ya, burası kaygan sahadır.” veya
“Orman sahasıdır.” Diyor, idari yargı bunları iptal ediyor. Yani hâlâ yargıyı
anlamak için biraz hukuka saygılı olmak lazım, hukuku anlamak lazım.
Tayyip
Bey diyor ki “326 tane milletvekili var…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649,
3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN –
Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Halaman,
buyurun.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Maliye Bakanımıza soru: Son zamanlarda Adana ve ilçelerinde ihtiyaçlara cevap
verme noktasında, elektrik, yol, su, teşvik kredilerinde sürekli sıkıntı olduğu
söyleniyor. Bu siyasi vesayetten mi kaynaklanıyor, yoksa Maliye Bakanlığında
para mı yok?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çınar…
EMİN
ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bütçe gelirleri içerisinde en büyük payı vergi gelirleri oluşturmaktadır.
2013 yılında vergi gelirlerinde yüzde 14’lük artış öngörmektesiniz. Bu oran,
büyüme ve enflasyon oranlarının üzerindedir. Vergi gelirlerindeki bu yüzde
14’lük artışı sağlamak için hangi vergi kalemlerini artırmayı düşünüyorsunuz?
Bir diğer
sorum, ülkemizde faaliyet gösteren esnafın yüzde kaçının maliyeye borcu
bulunmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Kaplan…
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, kredi kartlarına yüzde 2,3 aylık faiz oranıyla Brezilya ve
Endonezya’dan sonra en yüksek faiz uygulayan ülkeyiz. Söylemlerinizde bir
taraftan ekonomik göstergelerin iyi olduğunu söylemenize rağmen, bankaların
uyguladığı yüksek faiz ile bu söyleminiz çelişmiyor mu? Kredi kartlarına uygulanan
faiz ile ilgili bir çalışmanız var mı?
İkinci
sorum: İktidarınız döneminde uyguladığınız baskıcı politikalar ve hukuksuz
uygulamalardan dolayı birçok vatandaşımız AİHM’e müracaat etmiştir ve bu
uygulamalarda Türkiye birçok tazminat davalarında mahkûm edilmiştir. Bunun
için, 2013 yılında bütçeden böyle bir pay ayırdınız mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Yılmaz…
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de
Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu kamu yatırımlarının illere göre dağılımına
baktığımızda, 2001 ve 2002 yıllarında Adana ilinin 3’üncü veya 4’üncü sırada
olduğunu görüyoruz. Fakat, iktidarınız döneminde 2003 ve 2004’te başlayan
süreçte Adana, kamu yatırımlarını alma noktasında 40; 50 hatta nüfusa
oranladığımızda Türkiye’nin son sırasında yer alıyor. Hükûmetin Adana’daki
başka uygulamalarına baktığınızda, Adana’ya karşı bir cezalandırma politikası
uygulandığını düşünüyor musunuz?
Yine,
Sayın Bakan, bu 2/B arazileriyle ilgili müracaatlar yapıldı ama -şimdi sizi
burada gördükçe vatandaşlar yoğun bir şekilde arıyor- müracaat etmelerine
rağmen, gerçekten bunları alma şansları yok. Ben, size daha önce de söyledim.
İtirazlarımız üzerine gönderdiğiniz heyetler incelediğinde, yüzde 50’ye yakın
oranda düşüşler yaptılar dönüm başına fakat tekrar görüştüğümüzde şunu
diyorlar: “Önce o kadar yüksek belirlenmiş ki biz bunu daha fazla düşürürsek
-gerçek değeri düşük ama- bunun ifadesinde zorluk çekeriz.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Yani burada yanlış bir uygulama var.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2013 yılı
bütçesinde banka sigorta muameleleri vergisinde 2012 yılı bütçesine göre yüzde
39,5 oranında bir artış öngörülmesinin gerekçesi nedir? Acaba Hükûmetiniz halkı
bankalara borçlandırarak aşırı tüketime mi teşvik etmek istiyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Erdemir…
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan, Türkiye bütçesinden AR-GE’ye ayrılan kaynak 2011 yılında
gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 0,7’si oranındadır. Dünyada AR-GE’ye
ayrılan bütçe miktarı açısından 22’nci sıradayız, oran açısından ise 41’inci
sıradayız. AR-GE bütçemiz bu durumda iken, bu düzeyde iken dünyanın en büyük 10
ekonomisinden biri olabileceğimize inanıyor musunuz? Eğer inanmıyorsanız dünyanın en büyük 10
ekonomisinden biri olmak için sizce AR-GE miktarımız ve oranımız ne olmalıdır?
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Son soru,
Sayın Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Maliye Bakanlığında engelli kadrosundan işe giren lisans mezunlarının
soruları var, onları size yöneltmek istiyorum:
1) Lisans
mezunu engellileri hizmetli kadrosundan çıkarmayı ya da görevde yükselme sınavı
açmayı düşünüyor musunuz?
2)
Engellilerin yardımcı hizmetler sınıfında özellikle istihdam edilmelerinin bir
özel nedeni var mıdır?
3)
Bakanlığınızda çalışan engelli lisans mezunu hizmetlilerinin durumları ne
olacak?
4)
Kamudaki lojmanlarda engellilere yönelik bir pozitif ayrımcılık yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bizim hiçbir ilimizi ihmal etmemiz söz konusu olamaz. Bu kamu yatırımları
meselesi gittiğim her yerde önüme çıkıyor.
Değerli
arkadaşlar, kamu geçmişte… Diyelim ki bazı illerimizde altyapı sorunu
çözülmüşse, örneğin, otoban varsa, demir yolu varsa -örnek olarak söylüyorum-
oralarda liman varsa, yani oralarda bu büyük yatırımlar gerçekleşmişse tabii ki
yıllar itibarıyla bu yatırımlar farklı noktada olabiliyor.
Şimdi,
Adana ilimiz sık sık değerli arkadaşlarımız tarafından gündeme getiriliyor. Ben
eskiden Gaziantep Milletvekili olduğum için bazen kara yoluyla gittim, Adana’nın
birinci sınıf bir otoban yolu var yani ulaşım altyapısı çok iyi, liman kenti.
Adana’nın kamu anlamında ulaştırma altyapısında, eğitim altyapısında, sağlık
altyapısında eksiklikler varsa söyleyin, giderelim ama Türkiye’de tabii ki
geçmişte… Diyelim ki şu anda bir yerlerde baraj yapılıyor, Ilısu Barajı
yapılıyor. Ülkemiz için önemli, o suyu bizim enerjiye dönüştürmemiz lazım. Çok
ciddi yatırım yapılıyor ama şimdi, bu yatırımı “Şırnak’a, Siirt’e veya Batman’a
daha çok yatırım gidiyor.” şeklinde algılarsak bence çok doğru bir yaklaşım
içerisinde olmayız değerli arkadaşlar.
Şimdi,
Adana’nın hakikaten eksikleri varsa bütçeden sonra gelin, beraber oturalım, ben
size yardımcı olayım, diğer arkadaşlarımıza iletelim. Fakat eğer altyapı
yatırımlarında, eğitimde, sağlıkta ciddi sıkıntılar yoksa sırf olsun diye de
yatırım yapılmaz. Dolayısıyla, bizim hiçbir şekilde Adana’yı ihmal etmemiz diye
bir şey söz konusu olamaz.
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılında, doğrudur, vergi gelirlerinde biz yüzde 14’lük bir
artış öngörüyoruz. Bu, gayrisafi yurt içi hasıladaki nominal artıştan daha
yüksektir. Bu nereden kaynaklanıyor? Daha önce de ifade ettim, biz 2012 yılında
vergileri arttırdık. Bu artırdığımız vergilerin 2013 yılına tam yansımasını
dikkate alırsak, ayrıca BOTAŞ’ın KDV, ÖTV gibi borçlarını, daha doğrusu cari
yıla ilişkin vergileri ödemeye başlayacağını da dikkate alırsak -ki biz bunları
varsaydık- bu çerçevede baktığınız zaman, vergi gelirlerindeki artış deflatörün
altındadır. Deflatör yaklaşık yüzde 9,5’tur, vergi oranlarındaki artış yüzde
8’in biraz altındadır. Dolayısıyla, bu anlamda vergi gelirlerindeki artış
gerçekçidir.
Şimdi,
esnafımızın ne kadarı, kaçı borçlu, önümde rakam yok ama bulursam sizlerle
paylaşacağım.
Kredi
kartlarına yüzde 2,3’lük faiz… Değerli arkadaşlar, bu bir üst limittir. Bunu
Merkez Bankası belirliyor. Eğer hani faizler çok iniyorsa Merkez Bankası bu
limitleri zaten aşağı çekebiliyor. Bu bir üst limittir. Bir sürü banka vardır,
rekabet hâlindedirler. Ama dünyanın birçok ülkesinde kredi kartı faizleri
piyasa faizlerinin çok üzerindedir, bu çok yaygın olarak kullanılan bir şeydir.
Değerli
arkadaşlar, AİHM’e müracaatlar sadece Hükûmetimiz dönemindeki eksiklikler,
hatalar, yanlış uygulamalardan dolayı değildir. Ta 90’lı yıllardan beri devam
eden davalar dahi vardır. Dolayısıyla, ona o çerçevede bakmamız lazım. 2013
yılında ne kadar bütçe ayrıldı bilmiyorum ama eğer ayırdıysak ona bakarız. Ama
bunlar genelde ilama bağlı borçlar çerçevesinde ödendiği için bunun bir ödeneği
vardır ama sadece AİHM’e ayrılan bir ödeneği olduğunu sanmıyorum.
Yine, 2/B
alanları, değerli arkadaşlar, eğer Adana’da bir sıkıntı varsa Adana
Defterdarımızı ben şimdi arayacağım, sizlerle de görüşsünler o ilgili
arkadaşlarımız, muhtarlarımız hak sahipleriyle görüşsünler. “Yok, efendim biz
şu fiyatı belirledik onun altına inemeyiz.” yok öyle bir şey, olur mu öyle şey?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Sayın Bakan, gelin, göstereyim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Fiyat gerçekçi olacak ve çözüm üretmek
peşindeyiz. Bakın, tekrarlıyorum, 2/B’den maksadımız gelir değildir, gelir
ikincil önceliklidir. Bizim amacımız, hakikaten, vatandaş ve devlet arasında
bir sorunu çözmektir. Bunun altını çiziyorum, arkadaşlarım da bunu not
alıyorlardır.
Şimdi, BSMV’de yüzde 39,5’lik artış,
-arkadaşlar hemen getirdiler- bizim 2012 yılı gerçekleşme beklentimiz 5 milyar
550 milyondur değerli arkadaşlar. 2013 yılı tahminimiz 6 milyar 343 milyon
lira, yüzde 14’lük bir artış öngörüyoruz. Dolayısıyla…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – 2012 bütçe başlangıcına göre değil.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama şöyle, işte biz gerçekleşme rakamına göre
baktığımız zaman oldukça…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Efendim, gerçekleşme
yüzde 22 fazla, yüzde 39,5 eder efendim. Bunu reddetmeye çalışmanın bir anlamı
yok, yüzde 39,5 doğrudur.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Müsaade
ederseniz öbür sorulara cevap vereyim.
Şimdi,
Sayın Erdem çok güzel bir soru sordular. Şimdi, Sayın Erdem şöyle: Hakikaten
AR-GE düşük ama…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Akçay, efendim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hayır, hayır, ben sizin soruyu geçtim artık,
cevap verdim, müsaade ederseniz öbür sorulara geçeyim.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Cevaplamadınız ki!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, müsaade edin de, bir dakika daha
verin de… Sayın Erdem’in sorularına sıra geldiği zaman hep kesiliyor.
BAŞKAN –
Lütfen Sayın Bakan, zamanında bitirin. Süreyi uzatmayacağım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, AR-GE harcamalarında hakikaten arzulanan
noktada değiliz fakat bunun nedenlerine baktığınız zaman.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Lütfen
Sayın Bakan, böyle bir uygulamamız yok efendim.
Evet,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2013 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
13’üncü
maddeyi okutuyorum:
Gelir ve
giderlere ilişkin diğer hükümler
MADDE 13-
(1) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi ile 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı
Belediye Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca il
özel idareleri ve belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak
gerektiren altyapı yatırımlarında Kalkınma Bakanlığının teklifi üzerine
Bakanlar Kurulunca kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar, 5302
sayılı Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5393 sayılı
Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında hesaplanan
faiz dâhil borç limitinin hesaplanmasına dâhil edilir. Ancak, il özel idareleri,
belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50'sinden
fazlasına sahip oldukları şirketler tarafından Avrupa Birliği ile katılım
öncesi mali iş birliği çerçevesinde desteklenen projelerinin finansmanı için
yapılan borçlanmalar ve SUKAP kapsamında yürütülecek işler için İller
Bankasından yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku limitine uyma şartı
aranmaz.
(2)
Hazinenin pay sahibi olduğu işletme, şirket ve bankaların Hazineye tekabül eden
temettü tutarları ile diğer öz kaynaklarının tamamı veya bir kısmı, ilgili
işletme, şirket ve bankanın ödenmemiş sermayesine ve/veya görev zararı
alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının
teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve
bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan da
Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı
yetkilidir.
(3)
Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında
yapacağı tahsilatın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden
temettü tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı,
Bankanın politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup
edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine
göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere karşılık gelen
tutarları bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı
bütçesinin ilgili tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(4) 2006
yılından önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe
kapsamına alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel
bütçe geliri olarak tahsil edilir.
(5)
4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların
Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında
Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devrinden
elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.
BAŞKAN –
Madde üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Hakan
Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi hakkında
grubum adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Sözlerimin
hemen başında bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni
ederim.
Sayın
milletvekilleri, bütçe müzakerelerinin başladığı tarihten bu yana yaklaşık bir
hafta süre ile grubumuza mensup milletvekili arkadaşlarım, Türkiye’nin son on
yıldan beri yaşadığı değişim, dönüşüm ve normalleşmeyi vurgularken muhalefet
partisine mensup milletvekilleri de eleştirilerini dile getirdiler. Kısacası,
burada, bu kürsüden bu süreçte konuşulmadık bir konu, değinilmedik bir husus
kalmadı. Bu nedenle, ben bugün sizlere farklı bir yaklaşımla hitap etmek
istiyorum.
Balkan
coğrafyasında doğup büyümüş bir milletvekili arkadaşınız olarak Türkiye’de son
on yılda yaşanan süreci bir de bu coğrafyanın içerisinden, oradaki
kardeşlerimizin perspektifinden bakarak değerlendirmek arzusundayım.
Sayın
milletvekilleri, bu yıl 100’üncü yıl dönümünü yaşadığımız Balkan Savaşlarından
sonra terk etmek zorunda kaldığımız bölgedeki kardeşlerimiz, nesiller boyunca
hemen her gün sabah gözlerini açtıklarında yüzlerini Türkiye’ye çevirdiler ve
Türkiye’den kendileri için söylenecek bir söze dikkat kesildiler, Türkiye’den
gelecek kardeşlerinin onlara dokunmasını beklediler, yaşadıkları ülkelerde
Türkiye’nin kendilerine telkin ettiği güvenle yaşamlarını sürdürdüler. Arada
cılız da olsa bir ses duydular, kendilerine dokunanlar da çıktı ancak hiçbir dönemde
2002 yılından bu yana hissettiklerini hissetmediler. Birbirleriyle bugünkü
coşkuyla kucaklaşmadılar ve yaşadıkları ülkelerde hiç bu kadar güven içinde
yaşamadılar. Gerçekten de AK PARTİ iktidarının bölgeye ilişkin geliştirdiği
politikalar ve devreye soktuğu mekanizmalar ile Balkanlarda yaşayan
kardeşlerimizin hasret kaldıkları beklentilerini karşılamaya başladık, onları
bağrımıza bastık.
Bakınız,
bugün TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı ile Yunus Emre
Enstitüsünün faaliyetleri sayesinde, buralarda bulunan yıkılmaya yüz tutmuş
ecdat yadigârı eserler tekrar nazlı bir edayla boy göstermeye, Türkçemiz
yankılanmaya, mesafeler kısalmaya başlamıştır. Yine, bu kuruluşlarımız
sayesindedir ki bölgedeki egemen topluluklar da ecdadımıza, kültürümüze ve
ülkemize ilişkin bakış açılarını değiştirmişlerdir.
Sayın
milletvekilleri, iktidarımız, sadece Balkanlarda yaşayan bu kardeşlerimizle
ilgilenmekle kalmamış, bu bölgeden binbir güçlükle, varını yoğunu bırakarak
anavatan Türkiye'ye sığınan kardeşlerimizin de sorunlarına ve taleplerine sahip
çıkmıştır.
Bu
hususta atılan adımlara somut örnekler de vermek gerekirse, evvelce bir şekilde
Türkiye'ye göç ederek anavatana sığınan bu kardeşlerimiz ne yazık ki yıllarca
Türkiye'de ikamet iznine sahip olamamışlar, yaşadıkları çaresizlikler
karşısında her üç ayda bir çoluk çocuk, maaile yurt dışına giriş-çıkış yapmaya
zorlanmışlardır. Bu nedenle, bu soydaşlarımız kendileri ve çocukları için bir
planlama yapamamışlar, iki arada bir derede kalmışlardır. Halbuki çok basit bir
düzenlemeyle giderilebilecek bu sorunun neden giderilmediğini bugün dahi
anlamak mümkün değildir. Nihayet, AK PARTİ iktidarı işbaşına geldikten sadece
birkaç ay sonra bu kardeşlerimize Türkiye'de uzun süreli oturma izni hakkı
tanımıştır.
Yine,
Bulgaristan’dan 1989 yılında, Jivkov döneminde uğradıkları asimilasyon
politikaları nedeniyle binlerce soydaşımız Türkiye'ye göç ederken her türlü
haklarını, bu arada, sosyal güvenlikleri bakımından tüm çalışmalarını da
bırakmak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle bu soydaşlarımızın emeklilikleri zayi
olmuştur. Birçoğu elden ayaktan düşmüş, yaşı ilerlemiş, çalışamaz durumdaki bu
kardeşlerimiz yıllarca önceki hükûmetler nezdinde çare aramışlar ancak bütün
kapılar yüzlerine kapanmıştır. Buna karşılık AK PARTİ iktidarı, 3201 sayılı
Yasa’ya eklediği bir geçici maddeyle bu soydaşlarımızın, Bulgaristan’daki
çalışmalarını borçlanmak suretiyle, emekli olmalarının yolunu açmıştır. Bunun
sonucu olarak yaklaşık 36 bin soydaşımız
emekli olarak hayata tutunmuştur.
Ayrıca,
yine Bulgaristan’dan göçe zorlanan bu kardeşlerimiz Türkiye'ye geldiklerinde
konut sahibi olmak için yatırdıkları avanslar tüm taleplerine rağmen önceki
iktidarlar döneminde kendilerine iade edilmemiş, fakat iktidarımız döneminde ihdas edilen 5819
sayılı Yasa ile 11 bin aileye bu paraları yatırdıkları zamanın rayiç değerleri
üzerinden iade edilmiştir.
Göçün güç
koşulları ile anavatana sığınan bu kardeşlerimizden alınan avansların
kendilerine konut tahsis edilmediği hâlde yıllarca iade edilmemesi hangi hukuk,
hangi adalet ile bağdaşır, sormak gerekmez mi?
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – 57’nci Hükûmet hepsine arsa verdi. Doğruyu söyleyin.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu saydıklarım, bizden önceki
iktidarlar döneminde soydaşlarımıza reva görülüp AK PARTİ iktidarı tarafından
çözülen sorunlardan sadece 3 tanesidir.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Benim ilimde 10 tane kooperatif kuruldu.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Aslında Hükûmetimizin gerek hâlen Balkanlarda yaşayan
soydaşlarımızın gerekse Türkiye’ye göç eden kardeşlerimizin sorunlarını
gidermeye yönelik icraatlarını saymakla bitiremeyiz. Bugün Balkanlara ve
çevremizde olup bitenlere ilişkin dış politikamızı hedef tahtasına oturtanlara
sesleniyorum: Bu bölgelerde yaşayan soydaşlarımız, Hükûmetimizin kendilerine
yönelik Türk dış politikasını sizin perspektifinizden görmemektedirler. Onlar,
Hükûmetimizin bu yaklaşımlarına her fırsatta şükranlarını ifade etmekte ve
Başbakanımıza duydukları güveni bulundukları her ortamda büyük bir gurur ile
dile getirmektedirler.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Onun için mi 10 parçaya bölüyorlar?
BAŞKAN –
Sayın Belen, lütfen…
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Özetlemek gerekirse, bu duruma gözlerini kapayanlar
sadece kendilerine gece yaparlar.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Gözlerini kapayan sizsiniz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin tekrar hayırlara
vesile olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
(Hatip
tarafından kürsü önüne Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle’nin resmi konuldu)
BDP GRUBU
ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz
önce, arkadaşlarımız, Parlamentoda bulunmayan arkadaşlarımızla ilgili her biri
bugün her milletvekili adına birer konuşma yaptı ama Meclis TV ne hikmetse
durumdan vazife çıkararak bir sansür uyguladı. Meclis Başkan Vekilimizin
uyarısını ve grupların da çıkıp bunu kınamalarını olumlu buluyoruz, teşekkür
ediyoruz.
Ama,
Osmanlıda oyun bitmez, onun için buraya alıyorum bu Hatip Dicle’yi. Ben de
bugün Hatip Dicle adına konuşacağım. Hatip Dicle, benim yirmi beş yıllık bir
mücadele arkadaşımdır. Hatip Dicle yol arkadaşımdır. Birlikte hapis yattık,
birlikte Parlamentoda bulunduk. Buradan Hatip’i ve Hatip gibi zindanlarda olan
bütün arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar) Bunlar
hepsi, demokrasi ve özgürlük mücadelesi için her şeyi elinin tersiyle itip
halkının saflarında yer alan arkadaşlarımızdır.
Hatip
Dicle ile 1991 yılında Halkın Emek Partisi ve SHP’yle yapılan bir ittifak
sonucu Parlamentoda bir arada bulunduk. Hatip bu kürsüde aynen şunu söylemişti:
“Ben ve arkadaşlarım bu metni Anayasa’nın baskısı altında okuyoruz.” Ve
Parlamentoda kıyametler kopmuştu ve kürsüde neredeyse bir linç gerçekleşecekti.
Oysaki hayat Hatip’i o kadar doğruladı ki: Çünkü Anayasa tekçiydi, Anayasa
ırkçıydı; Anayasa’da sadece bir tek halk vardı, o da Türk halkı, diğer halkları
görmeyen bir Anayasa vardı. O gün Hatip Dicle’nin söylediği oydu ve o gün
birlikte bir uzun yolculuğa çıktık, uzun yıllar cezaevinde hep birlikte kaldık.
Hatip
Dicle on yıl cezaevinde, hatta on yılı aşkın bir süre Ankara Ulucanlar
Cezaevinde kaldı. Ve ben, Hatip Dicle olarak bunları söylerken… “Bugünkü yani
sizin o gün göremediğiniz şeyleri ben o gün görebilmiştim. Bedeli de ağırdı, o
bedeli ödemeye de mecburdum ve mahkûmdum. Bizim tercihimiz değildi ama bize
dayatmıştınız; kabulümüzdü, başımızın üzerinde yeri vardı ve biliyorduk, yani
halkların özgürlüğü için, muhakkak, halklar adına özgürlük mücadelesinde öncü
kadroların bedel ödemesi gerektiğini biliyorduk. Ben ve arkadaşlarım da bu
bedeli seve seve kabul etmiştik.
Yıl 1991,
94 sürecine kadar bizim halkımıza uygulanan o zalimane politikaları sürekli
Parlamentoda ve uluslararası platformda seslendirdiğimiz için egemen güçler
bizden rahatsız oldular. 4 Mart operasyonuyla bizi -aslında 2 Mart ama 4 Marta
kadar eylemlerimiz sürmüştü- ben ve Orhan Doğan’ı Meclisin kapısından aldılar.
Diğer arkadaşlarımız bu olayı protesto etmek için Mecliste kaldılar ve öyle bir
şey yaptılar ki Anayasa’nın bize tanıdığı hakları, savunma hakkını kürsüde
kullandırmadılar. O dönemin siyasal iktidarlarının aktörlerinden Tansu Çiller
ve dönemin Genel Kurmay Başkanı el ele vererek -hatta o dönemin Çiller ve Güreş
ikilisi- açıkça şunu söylüyorlardı: ‘Alın onları Parlamentodan yoksa linç
ederiz.’ ve hatta Çiller şunu söylüyordu: ‘Yargıyla görüştüm, gereğini yapın.’
Çünkü bize Anayasa’nın tanıdığı hakları, bize uygulamadılar. İtiraz hakkımızı,
kürsüde savunma hakkımızı bize kullandırmadılar.
Acı dolu
yıllar yaşadık, gittik tutukladılar bizi, delil yoktu. Delilden tutuklama
çıkarken ne hikmetse bizi tutuklayıp savcılar bölgeye gittiler, helikopterlerle
delil temin etmeye çalıştılar. On yılı aşkın bir süre cezaevinde kaldım.
Çıktığımda farklı alanları seçebilirdim ama ben demokratik zemine inanan bir
siyasetçiydim ve siyaset yaptım ve bugün tutukluyum, Diyarbakır D Tipi
Cezaevindeyim.
Ben de
sizler gibi 2011 Haziran seçimlerinde aday oldum. Yüksek Seçim Kurulu
adaylığımı veto etti, ben ve birkaç arkadaşımın adaylığını veto edince
halkımızın tepkisi oluştu ve bu tepkiden sonra Yüksek Seçim Kurulu yeniden aday
olabiliriz, oy birliğiyle karar verdi.
O dönem,
bizim adımıza, Yüksek Seçim Kurulunda bu işlemleri sürdüren 2 avukat ve Sırrı
Sakık arkadaşımız bu süreci takip ediyordu ve gittiler, Yüksek Seçim Kurulunda
hiçbir sorunun olmadığını ama akşamleyin farklı bir tabloyla arkadaşlarımızın
vetosunu birlikte, Diyarbakır Cezaevinde hep birlikte izledik ve halkımızın
sokağa çıkmasıyla bu karar geri alındı ve bu Kürtlere, aslında sizin dönüp bin
kez teşekkür etmeniz gerekir çünkü demokratik zeminde ısrarın bir
göstergesiydi. İnsanlar sokaktaydı, İbrahim Oruç Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde
‘Bize demokratik kanalları tıkayamazsınız.’ dediği için polis kurşunuyla
yaşamını yitirdi. İşte, Kürtlerin demokratik zemindeki ısrarı buydu. Ben,
İbrahim Oruç’un göstermiş olduğu bu direnci ve onunla birlikte bu sokaklarda
özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren herkesi saygıyla selamlıyorum.
Evet, biz
onların o mücadelesine layık olacağız. Bugün, Diyarbakır Cezaevinde bu
mücadeleyi sürdürüyoruz. 2011 yılında yapılan bu seçimlerde sizin gibi aday
oldum ve cezaevindeydim, elim kolum bağlıydı ama halkımız ve özgürlük
mücadelesini sürdüren arkadaşlarımız ve aday arkadaşlarımız kendi seçim
bölgelerini terk ederek benim alanımda bire bir çalıştılar ve ben 80 binin
üzerinde oy aldım.
Ben oy
alırken hemen il seçim kurulunda avukatımın önerisi üzerine derhâl başvuruda
bulunduk ve il seçim kurulu bize mazbatamızı verdi:
‘Başkan : Mehmet Atik Araz
Üye : Ömer Hakan Baştımar
Üye : Kayhan Karabulut’”
Bu, 80
bin oyun mazbatasıdır.
Ben
buradan görevli bir arkadaşımızı davet etmek istiyorum.
(Hatip
tarafından kürsüye görevli çağrılarak mazbata grup başkan vekillerine
gönderildi)
“80 bin
oy aldım. İl seçim kurulu benim mazbatamı verdi ama karanlık eller tekrar
devreye girdi. Biz blok olarak katıldığımız seçimde Diyarbakır’da 430 bin oy
aldık, Adalet ve Kalkınma Partisi 220 bin oy aldı yani her milletvekilinin
aldığı oy 2,5 milletvekili değerindeydi. Ama ne hikmetse bu sistemin
acımasızlığı bizi bağımsız olarak seçimlere zorladı, bağımsız olarak seçimlere
katıldık ve halkın iradesiyle seçildik ve bu mazbatayı Yüksek Seçim Kurulu verdi. Kararı ihlal ederek, tam
karşısında, bir aymazlıkla bu kararımızı iptal etti.
Şimdi
soruyorum Hatip Dicle olarak: “Eğer benim seçilme hakkım yok idiyse beni neden
Yüksek Seçim Kurulunun oy birliğiyle aday ettiniz? Eğer benim seçilme hakkım
yoktuysa, il seçim kurulu neden benim mazbatamı verdi?
Şimdi,
buradan sormak istiyorum ve vicdanlarınıza sesleniyorum: Ben, bütün hayatımı bu
mazlum halkın özgürlüğü için feda ettim ve bugün cezaevindeyim ve ben neden
suçlandım, nelerle suçlandım, onu da size söyleyeyim: Ben, demokratik özerklik
istedim, farklı bir yönetim istedim, ben Şam’a gittim, ateşkes sürecine katkıda
bulundum. Rahmetli Özal’ın önerisi üzerine bir grup arkadaşımla birlikte Şam’a
gittim ve Sayın Talabani’yle birlikte Şam’da bir aylık ateşkes sürecini, hep
birlikte süresiz bir ateşkes sürecine dönüştürdük. Bütün günahımız buydu.
Silahların susması için hep birlikte oradaydık. Ben, bugün cezaevinde Sayın
Talabani’nin ağır bir beyin kanaması geçirdiğini duydum. Cezaevinde ben ve
tutsaklar, hepimiz Sayın Talabani’ye geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve
bütün tutsaklar adına kendisine dua ediyoruz. Allah sağlık ve sıhhat versin
çünkü Talabani’yle böyle bir süreci yaşadığımız için 2 Mart darbesi, 4 Mart darbesi
olmuştu. Biz de buradan grup olarak da Sayın Talabani’ye acil şifalar
diliyoruz. Orta Doğu’da önemli bir siyaset adamı, Irak Cumhurbaşkanı ve…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SAKIK (Devamla) - …Türk dostu…” (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı,
Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Maliye
Bakanı, ülkemizin vergi yükünün sanıldığı gibi yüksek olmadığını sık sık ifade
etmektedir. Hâlbuki vergi yükü çok yüksek olmayan ülkeler arasında görünmemizin
temel nedeni gelir ve kâr üzerinden alınan vergilerin ülkemizde çok düşük
olmasıdır. OECD verilerinde bu net bir şekilde görülmektedir.
Ülkemizde
gelir ve kâr üzerinden alınan vergilerin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki
payı, OECD ülkeleri ortalamasının yarısının bile altındadır. Türkiye, vergi
cenneti sayılabilecek birkaç ülke arasında yer almaktadır.
Dolaylı
vergiler yönüyle ise vergi yükü yüksek olan ülkeler arasında bulunduğumuz
açıktır. Ülkemizde mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerin gayrisafi yurt
içi hasıla içindeki payı OECD ortalamasının üzerindedir. En yüksek paya sahip
OECD ülkeleri arasında görünmekteyiz.
Aslında
Maliye Bakanı, ülkemizde vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payının
yüksek olduğunu, dolaysız vergilerin yeterli düzeyde olmadığını da kabul
etmekte ve dile getirmektedir. Hatta, bir iş adamının “Memleketin yarısı vergi
vermiyor.” sözüne karşı, Sayın Maliye Bakanı, bu yıl mayıs ayında bir ulusal
televizyon kanalında, Türkiye’deki vergi sisteminin ağırlıklı olarak dolaylı
olduğunu hatırlatarak “Bizim asıl vergiyi az aldığımız alan iş âlemi, kira,
faiz geliri olanlar ve kayıt dışıdır.” diye cevap vermiş; “Vatandaşımız vergi
veriyor, 65 milyon, cep telefonu, otomobil sahibi vergi veriyor.” demiştir.
İşte
bütün mesele bu. AKP iktidarının on yıllık vergi politikasının ne yazık ki özeti
bu. AKP Hükûmeti, patronlardan az vergi alıyor, rantiyeciden az vergi alıyor,
faizcilerden, tefecilerden az vergi alıyor ama dolaylı vergilerle dar ve sabit
gelirli vatandaşlarımızın canına okuyor. Esnafın, KOBİ'lerin iflahını kesiyor;
çiftçinin gübresinden, mazotundan yüksek vergiler alıyor; asgari ücretten bile
vergi kesiyor; nakliyeciden bin bir çeşit vergi, harç, belge parası alıyor.
AKP
Hükümeti “Vergiyi tabana yayacağım.” diyor. Bugünlerde bula bula kamyoncuları
bulmuş ve ümüğüne çökmüş.
Bakınız, şu
geçen bir ay içinde Konya’da yaşananları size anlatayım: Vergi müfettişlerince
Seydişehir ilçemizde denetimler yapılmış, madenî yağların nakliyecilik
faaliyetinde kullanılan araçlarda yakıt olarak kullanıldığı tespit edilmiş;
kamyoncular hakkında raporlar yazılmış ve eski parayla 13,5 milyar liraya kadar
varan vergi cezaları çıkarılmış. Bana ulaşan bilgilere göre 20 civarında
kamyoncunun durumu böyle.
Kamyoncular
vergi kaçırmakla suçlanıyor. Peki neden? Efendim, mazot yerine on numara yağ
kullanarak vergi kaybına neden olmuşlar. Ne yapsınlar, zevk için mi on numara
yağ kullanıyorlar? Mecbur kalıyorlar. Böyle bile ekmeklerini zor kazanıyorlar.
AKP Hükûmeti gemi sahibi, yat sahibi olanlara vergisiz mazot veriyor. Yurt
dışına üçte 1’i fiyattan ucuz mazot satıyor; nakliyeciyi, kamyoncuyu görmüyor;
bir de acımasızca vergi cezaları kesiyor.
Komisyondaki
bütçe görüşmeleri esnasında durumu Sayın Bakana ilettim, düzenlenen bir raporun
örneğini de kendisine takdim ettim. Sayın Bakan, kamyoncu esnafına yönelik inceleme
talimatının olmadığını, durumu inceleteceğini ve eğer öyleyse yardımcı
olacağını söyledi. Ne oldu biliyor musunuz? Uzlaşmaya giden kamyoncuların vergi
cezasında cüzi oranda bir indirime gidilmiş ama tahakkuk fişini alan
kamyoncular şoka girmiştir. Zira cezalar 2007 yılına ait olduğundan, indirilen
borca yüzde 118 gecikme faizi bindirilmiş, borç 2 katını aşmıştır. Kamyoncular
bu parayı nasıl ödeyecek? Kamyonunu satsa ödeyemez. Yazık değil mi bu
insanlara? Ocaklarını söndürüyorsunuz.
Sayın
Bakan, lütfen sözünüzde durun ve bu kamyonculara yardımcı olun. Yasa
gerekiyorsa yarın görüşülmesi beklenen torba tasarıya bir geçici madde ilave
edelim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz destek vermeye hazırız.
AKP
Hükûmeti, sanki bu ülkenin en çok kazanan vatandaşları onlarmış gibi nakliyeci
esnafına, kamyonculara yükleniyor. Trafik polisi kamyoncuyu çeviriyor, ceza
yazıyor; Ulaştırma Bakanlığı kamyoncuyu çeviriyor, ceza kesiyor; maliyecilerin
gözü yine kamyoncuyu görüyor. AKP Hükûmetinin derdi nedir? Kamyonculardan bir
alıp veremediği mi var? Ne istiyorsunuz bu çilekeş kamyonculardan? Kamyoncular
yük değil dert taşıyor, yetki belgelerinin yenilenmesinde mağduriyetler
yaşıyor. Yönetmelikte belirlenen 18’inci maddedeki sürelere riayet etmeleri fiilen
mümkün olmadığından pek çok nakliyeci yetki belgesinin iptali ile karşı karşıya
kalıyor, araç muayenelerinde sıkıntılar yaşıyor. Pahalı mazot, yüksek vergiler,
istenen binbir çeşit belgeler ve iş yokluğu kamyoncuları canından bezdirmiştir.
İşsizlikten kamyoncuların ancak üçte 1’i çalışabiliyor. Dert küpü kamyoncu
evine ekmeği zor götürüyor, zararına yük taşıyor. Bu insanlara bu kadar da
yüklenmeyin, bu kadar zulüm yapmayın. Sayın Bakan, biraz insafa gelin.
Değerli
milletvekilleri, Maliye Bakanı bütçe sunuş konuşmasında "Önümüzdeki
dönemde hane halkı ve bankacılık sektörünün güçlü bilançoları, iç talebin ve
dolayısıyla ekonominin büyümesini destekleyecek önemli iki unsur olacaktır." demiştir. AKP Hükûmetinin
önümüzdeki dönem için umuduna bakar mısınız? Vatandaş borçlanacak, böylelikle
iç talep ve büyüme hızı artacak. Vah, ülkemizin
hâline!
Açıklar
artıyor, büyüme iyice daralıyor, sanayi üretimi düşüyor, işsizlik artıyor,
açılan şirketler azalıyor, kapanan şirketler artıyor, protestolu senetler ve
karşılıksız çekler patlıyor ama AKP Hükûmeti bu sorunlara çözüm aramıyor.
“Üretimi nasıl artırabilirim, böylelikle vatandaşın gelirini nasıl
yükseltebilirim?” diye bir amacı, bir derdi yok. Vatandaşın daha çok
borçlanmasından medet bekliyor.
Sayın
Bakan, Allah aşkına, hane halkının bilançosunun neresi güçlüdür? Hane halkı
tasarruf oranını nerelere kadar düşürdünüz, farkında değil misiniz? Merkez
Bankası raporlarına göre ülkemizde hane halkı tasarruf oranı 2007 yılında yüzde
12,2 iken 2011 yılı itibarıyla yüzde 7,5 düzeyine kadar gerilemiştir. Hane
halkının yüzde 20'lik gelir dilimlerine göre alttan 3 gelir grubunun yani
vatandaşın yüzde 60'ının tasarrufu negatif durumdadır, geliri giderini
karşılamamaktadır.
Geliriyle
geçimini sağlayamayan vatandaşlarımız zaten banka tüketici kredilerine ve kredi
kartlarına yüklenmiş ve toplam borçları 250 milyar lirayı aşmıştır. 2002 yılına
göre kredi kartı borçları 16,5 kat, tüketici kredisi borçları ise tam 81 kat
artmıştır. Vatandaşın faiz ödemeleri
de 12 misli
artmıştır. Vatandaş daha nereye
kadar borçlanabilecek?
Sayın
Bakan, hane halkı yükümlülüklerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı üzerinden
bazı ülkelerle mukayese yaparak olumlu değerlendirme yapıyorsunuz. Ama
dikkatinizi çekerim, ülkemizde vatandaşın 250 milyar liralık tüketici kredisi
ve kredi kartı borcunun sadece yüzde 34'ü konut ve taşıt kredisidir. Yani
vatandaşın borçlarının büyük çoğunluğu kısa vadeli borçlardır. Diğer ülkelerle
bu ayrım üzerinden mukayese yaparsanız gerçekleri daha iyi görürsünüz.
Ülkemizde
bankalara tüketici kredisi borcu bulunan hane halkının büyük çoğunluğu alt
gelir grubunda olan ücretli çalışanlardır. Merkez Bankası raporlarına göre 2012
Haziran ayı itibarıyla tüketici kredisi borcu bulunan hane halkının yüzde
52,8'i ücretli çalışanlardır. Hükûmetin çalışanları nasıl borçlu hâle
getirdiğini, nasıl süründürdüğünü bu durum göstermektedir. Yine tüketici
kredisi borcu bulunan hane halkının yüzde 38,8'ini 1.000 lira ve altında geliri
bulunanlar, yüzde 25'ini 1.000 lira ile 2.000 lira arasında geliri bulunanlar
oluşturmaktadır yani tüketici kredisi borcu bulunanların üçte 2’sinin geliri
2.000 liranın altında bulunmaktadır. Vatandaş hangi gelirine güvenerek daha da
borçlanacak?
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Evet, teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi ve yurttaşlarımızı ve ODTÜ’de Başbakanın 2 bin polisinin saldırısına
maruz kalan öğrencilerimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugüne
değin yüce Meclis’in bu kürsüsünden Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a nice
övgüler ve nice eleştiriler seslendirildi. Bana ayrılan süre içinde övgü ya da
eleştirileri bir kez daha yinelemenin çok da anlamlı olduğunu düşünmüyorum.
Övgü ve eleştiriden yana her şeyi duymuş, işitmiş, her şeyi görmüş geçirmiş bir
Başbakana on dakika içinde ne söyleyebilir,
ne iletebilir insan? Hangi sözümüz ulaşabilir başkalarına karşı çepeçevre
tahkim edilmiş o kulaklara? Ama yine biliyorum ki her şeye sahip, her şeye
hâkim ve her şeye hükmeder görünen muktedirlerin de hanesine düşmektedir
yoksunluğun ve yalnızlığın hüznü. İkbal peşinde koşan pervanelerin
kalabalığında her muktedir arzular muhabbeti, samimiyeti ve yürekli bir sözü.
İşte bu
yoksunluğun ve yalnızlığın bilincinde bir milletvekili olarak bugün bu kürsüden
bir mektup paylaşmak istiyorum Sayın Başbakan’la. İkbal peşinde koşmayan,
hakikati söylemekten sakınmayan, samimi, iyi niyetli ve dostane bir mektup bu. Öyle bir mektup ki derdi
karalamak, eleştirmek, yıpratmak değil. Hepimizin ortak sıkıntılarını,
ülkemizin ve ekonomimizin temel sorunlarını dile getiren, iyi niyetle yol
gösteren bir mektup bu. Yeter ki kulak vermeyi bilenlerden olalım.
“Sayın
Başbakanım,
Mektubumda
dile getireceğim 12 temel mesele sizden önce de vardı, sizden sonra da var
olacak. Ama biliyorum ki bir gün ülkemizin bu sorunları çözülecekse bugün
harekete geçmek zorundayız. Ekonomimizin yapısal sorunlarına gündelik siyasetin
dinamikleri ve çekişmeleri dışında çözümler geliştirmeliyiz. Bu yapısal
sorunları aşmak için toplumsal mutabakatı, uzun soluklu ulusal politikaları
hayata geçirmek zorundayız. Bilirsiniz ki mutabakata giden yol istişareden ve
müzakereden geçer. Bilmekle yetinmeyin, gelin bir kez olsun kulak verin.
1) Orta
Gelir Tuzağı: Sayın Başbakanım, Türkiye Cumhuriyeti son elli yıldır orta gelir
tuzağından çıkamamıştır. Dünyada, 1960 yılında orta gelirli 101 ülke
bulunuyordu. 2008 yılı itibarıyla bu ülkelerden 13’ü orta gelir tuzağından
kurtularak yüksek gelir düzeyine çıkabildi. Ne yazık ki Türkiye bu 13 ülkeden
biri olmayı başaramamıştır. Bu yolda katetmemiz gereken daha çok yol var fakat
son elli yıllık tempomuz yeterli değildir. Yenileşimci ve rekabetçi ekonominin
gerektirdiği özgürlükler iklimini, yapısal reformları ve yönetişim anlayışını
hayata geçiremedik. Yüksek beceri düzeyi ve yaratıcılık gerektiren yenilikçi
ürünlerde gelişmiş ülkelerle rekabet edemiyoruz. Emek yoğun ürünlerde ise
emeğin ucuz olduğu düşük gelirli ülkelerle rekabet edemiyoruz. Düşük katma
değerli ürünlerden yüksek katma değerli ürünlere geçemiyoruz.
2)
Demografik Fırsat Penceresi: Bizi bekleyen en önemli risklerden biri de
demografik fırsat penceresinin kapanmakta oluşudur. Nüfus artışımızın
yavaşlaması Türkiye’nin önüne fırsat penceresi olarak tanımlanan bir demografik
konjonktür ortaya çıkarmıştır. Demografik geçiş süreci nüfus artış hızı
düşerken iş gücü arzının yani çalışabilir yaştaki nüfusun hızlı artışının
sürdüğü bir pencere sunmuştur ama ne yazık ki Güneydoğu Asya ülkeleri bu fırsat
penceresinden yararlanırken biz aynı başarıyı gösteremedik. Bölgesel
politikaları, kentsel politikaları, sosyal politikaları ve iş gücü
verimliliğini artırıcı politikaları hayata geçiremedik. Bu nedenle de
yurttaşlarımıza daha iyi ve nitelikli bir yaşam sağlayamadık. Fırsat
penceresinin kapandığı önümüzdeki süreçte kuşkusuz işimiz daha da zor olacak.
3)
Özgürlükler İklimi: Bilgi ekonomisine geçişi sağlayacak yatırım iklimine ancak
özgürlükler iklimiyle ulaşabiliriz. Düşünce ve ifade özgürlüğü, basın
özgürlüğü, akademik özgürlükler ve girişim özgürlüğü gibi temel hak ve
özgürlükler artık salt bir siyasal özgürlükler meselesi olmaktan çıkmıştır. Bu
özgürlükler ekonomik performansı ve rekabet kabiliyetini doğrudan etkiler hâle
gelmiştir. Özgürlükler iklimi olmayan ülke ve kentlere bilgi ekonomisinin
dinamik sektörleri, yatırımcıları, nitelikli iş gücü ve yaratıcı sınıfları
gelmemektedir. Baskıcı ülkelerdeki girişimciler stratejik ortak, girişim
sermayesi, uluslararası fon ve AR-GE iş birliği olanakları bulmakta büyük
sıkıntı yaşamaktadır.
4)
Küresel Değer Zincirleri: Küresel değer ve üretim zincirleri Türkiye’yi teğet
geçmektedir. 2011 yılı Tedarik Zinciri Yöneticileri Raporu’nda Türkiye’nin adı
yer almamaktadır. Bunun birinci nedeni kapsamlı ve vizyoner bir sanayi
politikamızın olmayışıdır. İkinci nedeniyse Türkiye’de siyasi otoritenin
kararlarının ekonomik rasyonalitesini ve ne şekilde değişeceğini öngörmenin
olanaksızlığıdır. Günümüz ekonomisinde artık asıl soru hangi ülkelerin tasarım
üssü olarak tercih edileceği sorusudur. Türkiye ise ne tasarım üssü olarak ne
de üretim üssü olarak tercih edilen bir ülkedir.
5) Düşük
Tasarruf Oranı: Sürdürülebilir büyümemizin önündeki en büyük engellerden biri
son on yıldır düşmekte olan hane halkı tasarruf orandır. Yatırımların dış
finansmana olan bağımlılığı cari açığın artmasına yol açarak büyümenin
sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır. Ülkemizde çocuk sayısı ve
dolayısıyla genç bağımlılık oranları yüksek hanelerin tasarrufları düşüktür.
Kadınların iş gücüne düşük katılım oranları da hane halkı ve özel tasarruf
oranlarını düşürmektedir. Ataerkil ve muhafazakâr politikaların en olumsuz
sonuçlarından biri tasarruf oranlarını düşürücü etkileri olmuştur.
6)
Finansal Okuryazarlık: Finansal okuryazarlık tasarruf oranımızı yükseltmek,
verimli ve sürdürülebilir bir ekonomi için ön şarttır. Finansal okuryazarlığı
düşük olan ülkemizde tasarrufa ilişkin farkındalık yaratmaya ve hane
halklarının finansal okuryazarlığını geliştirmeye yönelik ulusal finansal
okuryazarlık stratejimiz hâlen bulunmamaktadır.
7) Makro
İhtiyat Politikaları: Yüksek özel sektör borçluluğu ekonomimiz için büyük bir
kırılganlık kaynağıdır. Reel sektörün döviz pozisyon açığı büyük bir kur riskini
de beraberinde getirmektedir. Reel sektör krizinin kredi kanalı üzerinden
bankacılık sektöründeki bilançoları bozma ihtimali vardır. Bu riskleri göz
önüne alarak makro ihtiyati tedbirleri ve makro ihtiyat politikalarını
ivedilikle hayata geçirmek zorundayız.
8)
Kadının İş Gücüne Katılımı: OECD ülkeleri arasında kadınların iş gücüne
katılımının en düşük olduğu ülke Türkiye’dir. Kadınların iş gücüne katılamaması
sürdürülebilir büyümenin önündeki en büyük engellerden biridir. Kadınların iş
gücüne katılımını teşvik edecek siyasaları kreş, ulaşım, aydınlatma ve güvenlik
uygulamalarını gerçekleştirmek zorundayız.
9)
Bölgeler ve Yurttaşlar Arası Eşitsizlik: Ülkemizde bölgeler arası ve yurttaşlar
arası eşitsizlik fırsat eşitliğinin önünde büyük bir engeldir. Oysa ki hiçbir
çocuğumuz, gencimiz, yurttaşımız geride kalmamalıdır. Bugün 14 ilimiz yüksek
gelir düzeyine, 27 ilimizse düşük gelir düzeyine sahiptir. 40 ilimizse orta
gelir tuzağında takılıp kalmıştır. Yurttaşlar arasında gelir dağılımını ölçen
Gini endeksine göre Türkiye dünyanın en eşitsiz 59’uncu ülkesidir. Millî geliri
bizden daha eşit, daha hakça dağıtan 77 ülkeyi yakalamak için daha almamız
gereken çok mesafe var.
10) Asya
Yüzyılına Hazırlık: 21’inci yüzyılda dünyanın ekonomik ağırlık merkezi Asya’ya
kaymaktadır. 1980 yılında Kuzey Atlantik’te bulunan ekonomik ağırlık merkezi
2050 yılında 9.300 kilometre doğuya, Çin’in batısına kaymış olacaktır.
Kendilerini Asya yüzyılına iyi hazırlayan uluslar, Asya’nın sunduğu ekonomik
olanaklardan yararlanıp, Asya’nın oluşturduğu risklere karşı kendilerini
koruyabilirler. Avustralya geçtiğimiz günlerde “Asya Yüzyılında Avustralya”
raporunu yayımlayarak 2025 yılına kadar gerçekleştirilmesi amaçlanan 25 ulusal
hedefini belirledi. Avustralya’yı dünyanın en yenileşimci 10 ekonomisinden biri
yapmak için Asya okur yazarlığını geliştirmeyi de içeren somut politikalar
önerdi. Bizim Asya stratejimiz nedir? Asya yüzyılına hazırlığımız hangi
aşamadadır?
11)
Avrupa Birliği. Avrupa Birliği sürecimizi yeniden canlandırmak yalnızca ekonomimiz
açısından değil demokrasimiz ve insani gelişmişliğimiz açısından da elzemdir.
Unutmayalım ki Avrupa Birliği her şeyden önce bir değerler projesidir, bir
barış projesidir, bir insani kalkınma projesidir. Temel hak ve özgürlüklere
ilişkin dünyanın en ileri çerçevesini sunan bir müktesebattır. Dünyada otoriter
kalkınma modellerinin cazibesi yükselirken, Avrupa Birliği rejimimizi ve
siyasetimizi otoriter savrulmalara karşı güvence altına alan bir çıpadır.
12)
İnsan: Sayın Başbakanım, siz de bilirsiniz ki insanı merkeze almayan hiçbir
siyaset başarılı olamaz. Saydığım 11 maddenin merkezindedir. 12 maddenin sırrı
insan. Sevgiyle, saygıyla, anlayışla, muhabbetle büyür, gelişir ve kalkınır
insan. Nefretle, şiddetle, kayırmayla değil, çabayla, liyakatle, verimlilikle
büyür, gelişir ve kalkınır ekonomi. Unutmayın ki dünyada nice servetler, nice
zenginlikler örter insanların acısını, yoksulluğunu, sefaletini. İnsan ki bir
hazinedir bilinmek ister, tıpkı başka bilinmek isteyenler gibi…”
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Boğa, Muğla Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ BOĞA
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin 13’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum, hepinizi hürmetle
selamlıyorum.
Geçen
Muğla’ya gittiğimde 80 yaşında bir nineyi ziyaret ettim. O bana bir demokrasi
dersi verdi, burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Dedi ki: “Oğlum, her
televizyonu açışta muhalefet gonuşup, oturu, gonuşup oturu. Siz niye
gonuşmuyorsunuz?”, “Ayşe Nine, bizim İç Tüzük’ümüz var, İç Tüzük’e göre
partilerimiz eşit olarak konuşuyorlar, dolayısıyla, Meclisimizde 4 parti var,
bu orana göre iktidar partisi konuşmaların yüzde 25’ini yapabiliyor, muhalefet
partilerimiz de yüzde 25’erden yüzde 75’ini yapıyor.” dedim. “Oğlum, böyle
demokrasi olmaz. Sizin sayınız kaç?” dedi. “Efendim, iktidardayız.” dedik ve bu
Ayşe Nine’nin yakıştırması üzerine bir hesap yaptım…
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Halk diktatörlük istiyor!
ALİ BOĞA
(Devamla) - …hakikaten yüzde 75’ini…
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Bırak tıraşı ya!
ALİ BOĞA
(Devamla) - …muhalefet partilerimiz konuşuyor.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sizin söylediğiniz sayısal çoğunluğun diktatörlüğü!
ALİ BOĞA
(Devamla) – Arkadaşlar, burada muhalefetin sesi kesilmiyor, iktidarın sesi
kesiliyor.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Ali Boğa olarak sana soruyor, seni göremiyor ve “özledim”
diyor.
ALİ BOĞA
(Devamla) – Ayşe Nine’nin bu sözünü şey yapıyorum.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Ya, desene “Grup başkan vekilleri izin vermiyor.” diye.
BAŞKAN –
Sayın Boğa, muhalefeti hiç konuşturmayalım isterseniz!
ALİ BOĞA
(Devamla) – Peki, Ayşe Nine neden bizim gonuşmamızı istiyor, burayı dinlemenizi
istiyorum.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Bırak Ayşe Nine’yi ya! Kes, palavra atma burada!
ALİ BOĞA
(Devamla) - Ayşe Nine 2002 yılında maaş kuyruğunda beklerken yanındaki arkadaşı
kalp krizi geçirmiş. Yine, SSK’nın 25 kuruşluk ilacını almak için bir gün
sırada beklemiş, “Bugün ilaç bitti, yarın gel.” demişler ve ertesi gün gidip
bir gün daha bekleyerek 25 kuruşluk ilacı almaya çalışmış.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sen torununu hangi liseye gönderdin, bana bunu anlat!
ALİ BOĞA (Devamla) – Dolayısıyla, bugün, Ayşe
Nine’nin ilacı evine geliyor, sosyal yardımlar evine geliyor.
MAHMUT
Tanal (İstanbul) – Sen torununu hangi Fransız lisesine gönderdin, onu anlat!
BAŞKAN –
Sayın Tanal…
ALİ BOĞA
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, önemli olan bugün burada bütçenin
fonksiyonlarını konuşmak durumundayız. Bütçenin fonksiyonlarını daha önce… Daha
önce bütçe faize gidiyordu, faizi kapatamıyordu…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Ayşe Nine’ye torununu Fransız lisesine gönderdiğini söyledin
mi?
ALİ BOĞA
(Devamla) – …hortumlattırılan bankaların açıklarını kapatamıyordu ama bugün
denk bütçe çerçevesinde, hizmet bütçesi çerçevesinde ve… (Gürültüler)
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Aman ne denk, aman ne denk ya!
ALİ BOĞA
(Devamla) – Arkadaşlar…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Sayın Bakan söylüyor “tutmaz” diye.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakana sor bakalım: Denk bütçe miymiş, sor. Sor Bakana.
ALİ BOĞA
(Devamla) – Sayın Başkanım, süremi istiyorum.
BAŞKAN –
Sayın Boğa, yok öyle bir şey.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Hedef 21 değil miydi?
ALİ BOĞA
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki burada Ayşe Nine’nin de canı
sıkılacak, şu manzara onun da hoşuna gitmemiş olacak. Biz ayakları yere basan
ve kanatları büyük projeler yapıyoruz. (Gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, ne oluyor bu muhalefete, sorar mısınız.
ALİ BOĞA
(Devamla) – Bugün bütçe gelirleri Boğaz Köprüsü ve bağlantı yollarına, Kanal
İstanbul Projesi’ne, İstanbul-İzmir otoyolu ve Körfez köprü geçişine,
İstanbul’a 100 milyon kapasiteli havaalanı inşaatına, Çukurova bölgesel
havaalanına ve daha burada saymakla bitiremeyeceğimiz projelere gidiyor.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Milletin hakkını yediniz. Otoyollar kalmadı, hepsini sattınız.
ALİ BOĞA
(Devamla) – Kısacası, bütçe gelirleri
yalana talana değil, limana, kanala, tüp geçide, hızlı trene, tünellere,
hidrolik santrallere, barajlara ve nükleer enerji santrallerine gidiyor; dev
hastanelere, üniversite kampüslerine gidiyor ve bütçe asıl fonksiyonuna dönmüş
oldu. Peki, bunlar yeterli mi? Elbette yeterli değil, bütçenin daha da
iyileştirilmesi konusunda da bu süreç mutlaka devam edecektir.
Bu
vesileyle birçok kangrenleşmiş sorun bu dönemde çözülmüştür 2/B Yasası başta
olmak üzere.
Bu
vesileyle, bir ay önce, Muğla’nın da içinde bulunduğu Büyükşehir Yasası’na bu
Parlamentonun vermiş olduğu desteğe teşekkür ediyorum ve Muğla’nın şimdiye
kadar marka değeri olmuş olan turizm başta olmak üzere, yat inşası, arıcılık,
tarım, seracılık, madencilik, mermer ocakları ve balıkçılık sektörünün de marka
olarak devam etmesine büyükşehir projesinin katkıda bulunacağını düşünüyor, bu
vesileyle 2013 yılı bütçesinin hayırlar getirmesini diliyor, yüce Meclise ve
ekranları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarıma saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Boğa.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Ayşe Nine’ye selam söyle! Bundan sonra bir daha çıkarmazlar
Başkanım, Ayşe Nine bir daha göremez!
BAŞKAN –
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri
Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Ayşe Nine
hattaymış, bağlanmak istiyor! Ayşe Nine telefon hattında, bağlanmak istiyor
efendim! Bir düzeltme yapacak, yanlış aktarıldı diyor efendim!
BAŞKAN –
Buyurun.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yalnız şunu söyleyeyim konuşmama başlamadan
önce: İktidar dediğiniz zaman, iktidar, Mecliste iş yapan demektir. Yani iş
yaparsınız konuşmazsınız, başkaları sizi tenkit eder, konuşursunuz; yani usulü
budur bu işin.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz iş yapıyoruz, konuşmuyoruz; siz yapamıyorsunuz,
konuşuyorsunuz!
YUSUF
HALAÇOĞLU (Devamla) – Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama,
geçen gün Mecliste bir Başbakan Yardımcısının yaptığı tarihî hatayı düzeltmekle
başlamak istiyorum. Sayın Arınç, geçen gün Türklerin “Türeyiş Destanı” olarak
da bilinen Ergenekon Destanı’nın bir Moğol destanı olduğunu ifade etmişti.
Değerli
milletvekilleri, destanın asıl geçtiği yer Moğol ülkesidir; Moğolistan’dır.
Nitekim Göktürk Hakanlığı’nın kurulduğu ve geliştiği coğrafya da
Moğolistan'dır. Bugün Orhun Abideleri de, bilindiği gibi Moğolistan'dadır. Dağ
kemeri anlamındaki "ergene" ile dik anlamındaki “kon” kelimelerinden
mürekkep Ergenekon, 6’ıncı yüzyılın ikinci yarısı ile 7’nci yüzyılın başı
arasındaki dönemde yazılmış Çin vakayinamelerinde, bir savaş sonucunda kavminin
hayatta kalan tek üyesi olan çocuğun bir kurt tarafından büyütülerek ölümden
kurtulması ve soyunu devam ettirmesi şeklinde anlatılır. Çin kaynaklarına göre
Göktürkler bu soydan gelmektedir. Çin Han Hanedanlığı günlükleri 326 cilt
olarak Türk Tarih Kurumunda bulunmaktadır ve bu fakir zamanında Hun ve Göktürk
bölümleri Türkçe olarak yayımlanmıştır.
Sayın
Arınç'ın Ergenekon’un bir Moğol destanı olduğuna kaynak olarak gösterdiği
Reşidüddin Hemedanî tarafından yazılmış Türk ve Moğol kabilelerinin tarihi olan
Camiü't-tevarih ve Ebul Gazi Bahadır Han'ın Şecere-i Türkî isimli eseri bu Çin
kaynaklarından 6 yüzyıl sonra yazılmıştır. Ayrıca Reşidüddin'in bir Moğol
Devleti sayılan İlhanlı Devleti’nin saray görevlisi olduğu göz önüne alınacak
olursa, Ergenekon'un Moğollara mal edilmesinin sanırım sebebi de anlaşılır.
Burada özellikle vurgulanması gereken şey, Sayın Arınç'ın kendi sahası olmayan
bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuşmayı yaparken bizim bunu
araştırmamızı istemesi üzerine kendisinden bu bilgiyi kimden aldığını ısrarla
sormamıza karşılık bize “İsmini vereyim
de dövünüz öyle mi?" diyecek kadar haddini aşan bir seviyesizlik örneği
göstermiş olmasıdır. Sözde sergilediği müthiş nezaket ve kibarlık her an hiç
olmayacak bir kabalığa dönüşebilmektedir. Sayın Arınç'a tavsiyem, bu konuyu,
uzmanlık sahası olmayan Mümtaz’er Türköne'nin yazılarından veya Wikipedia'dan
değil, kendisine bağlı kurum olan Türk Tarih Kurumunun bilimsel kitaplarından okuyup
öğrenmesidir.
Sayın
Arınç'a bu bilgiler kim tarafından verilmiştir bilemem ama burada dünyaca da
tanınmış Profesör Bahaeddin Ögel, Dursun Yıldırım, Fuat Köprülü, Rus şarkiyatçı
Nikita Biçurin, Profesör Devin DeWeese ve daha onlarca kişi tarafından bu
konuda kitap ve makaleler yazıldığını kayıtlara geçmesi bakımından ifade etmek
istiyorum.
Son
olarak ise Hasan Celal Güzel'in Yeni Türkiye Yayınları arasında çıkan ve yayın
kurulu başkanlığını da yaptığım “Türkler” isimli 36 ciltlik eserinin de
görmezden gelindiğini belirtmek isterim.
Aslında
bu bütçe görüşmelerinde bir skandal yaşanmıştır. Hukuku ayaklar altına
alanların hukuk devletinden ve demokrasiden bahsetmelerini inandırıcı bulmak
mümkün değildir. Anayasa'nın 164’üncü maddesinin amir hükmüne rağmen Sayıştay
raporlarının Meclise sunulmaması ve buna rağmen bütçe görüşmelerinin Hükûmetçe
devam ettirilmesi açık bir Anayasa ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasa
hükümlerini hiçe sayan bir Hükûmetten ne demokratik bir yönetim ne de hukuka
saygı beklenebilir.
Hükûmet
etmek, millî değerlere sırt çevirmek demek değildir. Hükûmet etmek, duygusallık
gösterip ülkeyi ağlama duvarına çevirmek lüksünü de vermez. Hükûmet etmek hem
dünyevi hem de uhrevi alanda sorumluluk gerektirir, dürüst olmayı ve toplumun
bir kesimi yerine toplumun bütününe ayrım gözetmeksizin hizmet etmeyi
gerektirir. Ama görüldüğü kadarıyla Hükûmet üyelerinden bazıları metal
yorgunluğunda olduğu gibi, iktidar yorgunluğuna uğramışlar.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken 2013 bütçesinin ülkemiz ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın
Halaman, buyurun.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Maliye Bakanlığımız alınganlık yapmasın. Adana-Antep arasında otoban yirmi beş,
otuz senedir var. Adana’nın akarsularını bugüne kadar -on senedir- Sabancı ve
yabancı ortaklara verdiler, alt kısmını da Sanko’ya verdiler. Adanalıya düşen,
asgari ücretten 3-5 tane işçi çalıştırmak. “Ceyhan’ı enerjide Rotterdam
yapacağız.” dediler, Çalık grubuna verdiler, iş üretmediler. Dolayısıyla Adana
işsizlikte yüzde 8’di, 25-26 oldu, 4’üncü büyük şehirdik, 18’inci şehir olduk.
Bunu çözmesi için zaman zaman Maliye Bakanımıza soru soruyoruz, ondan dolayı
kusura bakmasın.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kaplan...
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, belki olmadığım sırada bu soru sorulmuştur ama yine de sormakta yarar
görüyorum. Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2013 yılının ilk altı ayı için yüzde 3
zam öngörmüştür. Öyle sanıyorum ki Bakanlığınız da 2013 yılı ilk altı ayı için
bu öngörüye katılacaktır. Oysaki yoksulun, dar gelirlinin ve asgari ücretlinin
tüketim maddelerinin başında olan ekmeğe geçen hafta Ankara’da yüzde 25 zam
yapıldı. Bu anlayışınızla insanlar nasıl geçinsin? Amacınız dar gelirliyi,
yoksulu ve asgari ücretle geçinmeye çalışan kişileri açlığa terk etmek mi? Bu
konuda yeniden bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Sayın Erdemir...
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan, Türkiye’nin finansal okuryazarlık düzeyi küresel
piyasalarda rekabet ettiğimiz diğer ülkelerle kıyaslandığında hangi düzeydedir?
Finansal okuryazarlık düzeyimizin düşüklüğü ile hane halkı tasarruflarımızın
düşüklüğü arasında bir ilişki olduğunu düşünüyor musunuz?
Bir
önceki turda sorduğum AR-GE düzeyimize ve oranımıza ilişkin de soruyu
yanıtlamak isterseniz memnun olurum. Meclis Başkanımız oldukça gaddar bir
tavırla size ek süre vermemişti.
Teşekkürler.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağbaba...
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, günlerdir 5084 sayılı Teşvik Yasası’yla ilgili
konuşuyoruz ancak maalesef Hükûmetten bu konuda olumlu cevap alamadık. Dün tekrar
gündeme getirmiştim. Eğer 5084 sayılı Teşvik Kanunu kaldırılır ise Malatya
sanayisine ağır bir darbe vurulacaktır. Malatya, son dönemde verilen teşvikleri
hakkıyla kullanan, bunu yatırıma dönüştüren, istihdam açan bir şehir. Malatya
her konuda olduğu gibi sanayi konusunda örnek bir şehir. Tek bir teşviki boşa
kullanmadı Malatya ancak bu 5084 kaldırılıyor. Biliniz ki Malatya Kocaeli
değil, Malatya İstanbul değil, Malatya’da limanımız yok, Malatya’ya ulaşımımız
yok. Eğer bu 5084 kaldırılırsa bilin ki kayıt dışıyı teşvik edecektir. 5084’ün
kaldırılması sadece ve sadece kayıt dışı istihdamı artırır; 22.300 olan işsiz
sayımız 50 bini, 60 bini bulur. Bu hem sanayiciyi hem işsizi hem de Malatya’yı
direkt ilgilendirmektedir. Bu konuda Hükûmetin kulaklarını açmasını rica
ediyorum. Bakın, Malatya’dan bugün gelen faksta sadece bu kadar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Kuşoğlu…
Sayın
Akçay…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – 2013 yılında büyümede yüzde 4, enflasyonda yüzde 5,3 beklentiniz
olmasına rağmen ÖTV’de 2012 gerçekleşmesine göre yüzde 16,6, harçlarda yüzde
17,6 ve damga vergisinde yüzde 12 artış öngörülmesinin gerekçeleri nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Belen…
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Sayın Bakan, Hükûmet 6302 sayılı Tapu ve Kadastro Kanunu’nunda
değişiklik öngören kanunla yabancıların mülk edinmesindeki 2,5 hektarlık sınırı
30 hektara çıkardı. Ayrıca, Bakanlar Kuruluna bunu 60 hektara çıkarma yetkisi
de verildi. Ayrıca, mevcut kanunda yabancılara satılacak yerlerle ilgili
sınırlamalar varken yapılan düzenlemeyle bu sınırlamaların çok büyük bir bölümü
kaldırıldı. Sayın Bakan, bütün bunlar Osmanlının kapitülasyonlarına benziyor.
Acaba Hükûmet uluslararası bankerlerle “ak kapitülasyon” anlaşmaları mı yaptı?
Ayrıca,
2/B arazileriyle ilgili tarım arazilerinin satışında kanunda net bir açıklama
yok. “Belediye ve mücavir alan dışında” şeklinde tanımlanıyor. Belediye
sınırları içindeki ecrimisil ödeyen çiftçiler işledikleri tarım arazilerini
satın alabilecekler mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tabii, asgari ücret konusu açıldı. Müsaade ederseniz önce bir
rakamları sizlerle paylaşayım.
Türkiye’de
net asgari ücret bundan on yıl önce 184 liraydı, bugün 740 lira bu rakam ve
buradaki artış oranı yüzde 301,5. Bu dönemde enflasyon yüzde 141 civarında
artmış. Dolayısıyla hakikaten reel anlamda asgari ücrette ciddi bir artış var.
Daha önce
de ifade ettim, Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırdığımız zaman biz
yaklaşık on-on bir ülkenin üzerinde bir asgari ücret sunuyoruz. Ha bu yeterli
mi? Tabii, bunlar tartışılabilir. Ama son on yılda asgari ücretin geldiği yer
belli. Ayrıca dediğim gibi, Bulgaristan, Romanya vesaire bir sürü ülkeye oranla
da Türkiye’nin konumu çok daha iyi.
Asgari
ücreti devlet vermiyor. Devlette asgari ücretli çalışan yok. Özel sektör
veriyor. Türkiye, dünyayla rekabet etmek durumunda. Dolayısıyla bir yandan
asgari ücretteki artışın makul olması, tabii ki hem çalışanımız açısından hem
de istihdam açısından son derece önemli diye düşünüyorum. Burada kesinlikle
açlığa terk etmek gibi bir politikadan söz edilemez çünkü rakamlar ortada.
Sayın
Erdemir’i ben konuşması için tebrik etmek istiyorum. Gerçekten, hani yapıcı,
yol gösterici dediğimiz türden çok güzel bir konuşma. Hakikaten bizim de
üzerinde hassasiyetle durduğumuz bütün konuları gündeme getirdi. Ama ben
müsaade ederseniz sorularına cevap vereyim.
Finansal
okuryazarlık konusunda elimde ülke karşılaştırmaları yok. Sizde belki olabilir
ama. Muhtemelen Türkiye’de düşüktür ve bunun hane halkı tasarrufları üzerinde
de son derece olumsuz etkisi olduğu da açıktır çünkü bütün uluslararası
çalışmalar bunu gösteriyor. Gerçekten bu yönde bizim çaba göstermemiz lazım.
Eğer Türkiye’yi, İstanbul’u önemli bir finans merkezi hâline getireceksek,
Türkiye’de rasyonel politikaları geliştireceksek sizin söylediğiniz çerçevede
bir çalışma gerekecek.
Tabii,
AR-GE konusu çok kritik bir konu. Maalesef bizim verdiğimiz çok yüksek dozdaki
teşviklere rağmen -yani yüzde 225’e kadar biliyorsunuz özel sektöre biz teşvik
veriyoruz, vergi indirimi imkânı sağlıyoruz, ona rağmen- özel sektör AR-GE
harcamalarının millî gelire oranını Avrupa Birliğiyle karşılaştırdığınız zaman
maalesef neredeyse altıda 1 düzeyindedir. Hâlbuki devletin yaptığı AR-GE
harcamalarını, Avrupa Birliğinde devletlerin yaptığı AR-GE harcamalarıyla
karşılaştırdığınız zaman fark var ama çok büyük değil. Dolayısıyla, gerçekten
bizim özel sektör nezdinde farkındalığı, duyarlılığı daha da artırmamız lazım.
Özel sektöre, bilemiyorum, başka ne tür teşvikler verebiliriz? Çünkü gelir
vergisinde, kurumlar vergisinde, emlak vergisinde inanılmaz indirim imkânları
-inanılmaz, yani 1 dolarlık harcıyorsa 2 dolar, 2 dolar 25 sente kadar indirim
imkânı- sağlıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, teşvikler, 5084 de dâhil olmak üzere belli bir süre için verilir.
Yatırımı teşvik etmek için süresiz bir şekilde işletme desteği şeklindeki bir
teşvik olamaz. Bakın, yanlış anlamayın. Ben, sadece burada, hani
uzatılır-uzatılmaz, hangi unsurları uzatılır o ayrı bir konu ama 5084 ağırlıklı
olarak işletme giderlerini karşılamaya yönelik bir teşviktir. Hâlbuki yatırım
teşvikleri… Aslında son yaptığımız düzenleme daha rasyonel bir düzenlemedir.
Tabii ki teşvikler yeni yatırımlar için verilir. Eski yatırımları sürekli bir
şekilde idame etmeye yönelik teşvikler ayrı bir konudur.
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılında, doğrudur, biz büyümeyi yüzde 4, enflasyonu yani
deflatörü yüzde 5,3 olarak öngördük. Dolayısıyla burada yani bizim vergi
gelirlerindeki artışın bir anlamda üst limiti var eğer kayıt dışılıkla mücadele
vesaire devreye girmeyecekse. Peki, burada neden mesela ÖTV’de bu kadar artış
öngörüyoruz? Daha önce de defalarca söyledim: Bu sene biz birtakım tedbirler aldık.
2’nci olarak, ayrıca biz özellikle BOTAŞ’ın yükümlülükleri -ki çok büyük
rakamlardır, 7,5 milyar liradan bahsediyorsunuz- yerine getireceği varsayımını
yaptık, bakın, tekrarlıyorum.
Yine,
harçlarla ilgili olarak muhtemelen… Biz, bunlar maktu vergiler olduğu için yeni
yılda, yılbaşında muhtemelen en az enflasyon kadar artıracağız. Bakın, açık ve
net olarak konuşuyorum. Dolayısıyla damga vergisinde, harçlardaki artışları da
bu çerçevede düşünmek lazım.
Değerli
arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde
üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13. maddesine eklenmek
üzere;
“Emniyet
Hizmetleri Sınıfında yer alan personele ödenen özel hizmet tazminatı tutarının
yüzde 75'lik kısmı her ay maaşlarına hiçbir kesinti yapılmaksızın eklenir, bu
artış emeklilik maaşlarının hesaplanmasında dikkate alınır, ayrıca emekli olmuş
Emniyet Hizmetleri Sınıfı personeline de yansıtılır, önergenin getireceği yükün
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve tarımsal destekler için
ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden yapılacak
kesintilerden karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın Haluk Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Muhammet Rıza Yalçınkaya Haydar Akar Kazım
Kurt
Bartın Kocaeli Eskişehir
İzzet Çetin Rahmi Aşkın Türeli Bülent Kuşoğlu
Ankara İzmir Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13. maddesine eklenmek
üzere;
“Her
devlet memuru ve diğer kamu görevlileri ile SGK emeklilerine 2013 yılının ilk
ve 2 nci 6 aylık bölümlerinde her dönem için seyyanen 1.000'er TL ödenmesi,
Toplu sözleşme sonucunda çıkacak olan rakamla bu seyyanen ödemenin
ilişkilendirilmemesi ve mahsup edilmemesi, önergenin getireceği yükün 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve tarımsal destekler için ayrılan
ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden yapılacak kesintilerden
karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Bülent Kuşoğlu Kazım Kurt Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Ankara Eskişehir İstanbul
Aydın Ağan Ayaydın Özgür Özel Veli
Ağbaba
İstanbul Manisa Malatya
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Yüksel, emeklilere karşı mı çıkıyorsun?
Sayın Yüksel, emeklilerle ilgili bu.
BAŞKAN –
…“Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya
konur.” hükmü gereğince gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Emekli ve
memurlar ile diğer kamu görevlilerine yılda iki kez ikramiye ödenmesi
öngörülmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 13. maddesine eklenmek
üzere;
“Emniyet
Hizmetleri Sınıfında yer alan personele ödenen özel hizmet tazminatı tutarının
yüzde 75'lik kısmı her ay maaşlarına hiçbir kesinti yapılmaksızın eklenir, bu
artış emeklilik maaşlarının hesaplanmasında dikkate alınır, ayrıca emekli olmuş
Emniyet Hizmetleri Sınıfı personeline de yansıtılır, önergenin getireceği yükün
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nin personel ve tarımsal destekler için ayrılan
ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden yapılacak kesintilerden
karşılanmasını" arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Aynı gerekçeyle, gerekçesi…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu gider artırıcı bir şey değil
yani bir başka… Gider artırıcı bir şey değil Sayın Bakan. Yani Hükûmet niye
karşı çıkıyor? Komisyon niye karşı çıkıyor?
BAŞKAN –
Hükûmetin meselesi, bilemiyorum Sayın Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sorun efendim o zaman, sorma hakkımızı verin.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Memleket meselesi, Hükûmet değil!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – O zaman, sorma hakkımızı verin.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye…
BAŞKAN –
Evet, biraz önceki gerekçeyle, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Emniyet
Hizmetleri Sınıfında yer alan personel ve bunların emeklilerinin aldıkları
maaşların artırılması öngörülmektedir.
BAŞKAN – Evet, Sayın Hamzaçebi, buyurun,
yerinizden sisteme girin.
Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Anayasa’mıza
göre bütçe görüşmelerinde, bütçe kanun tasarısının Genel Kuruldaki görüşmeleri
sırasında, gider artırıcı ve gelir azaltıcı önerilerde bulunulamaz, bulunulur
ise böyle bir önergeyi Başkanlık Divanı işleme koymaz. Siz şimdi Hükûmetin ve
komisyonun görüşünü aldınız, kendileri doğal olarak katılmadılar ancak siz
Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle bu önergeleri işleme koymayacağınızı ifade
ettiniz. Önergeler gider artırıcı önergeler değildir.
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi, öyle bir şey söylemedim ben. Söz konusu değil.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben öyle anladım.
BAŞKAN –
Hayır, değil.
Tekrar
edeyim, gerekçeyi okutmamın sebebini söyledim: “Anayasa’nın bütçe görüşmelerini
düzenleyen 162’nci maddesinin: ‘Değişiklik önergeleri üzerinde ayrıca görüşme
yapılmaksızın okunur ve oylanır.’ hükmü gereğince önergenin gerekçesini
okutuyorum.” dedim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O zaman özür diliyorum, düzeltiyorum.
BAŞKAN –
Estağfurullah.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben yanlış anladım.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Ben teşekkür ederim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ama Sayın Başkan, aslında gerekçeyi de okutmamanız lazım çünkü
gerekçe okutmak demek, müzakere açmak demek. Biliyoruz, önerge nasıl müzakere
ediliyor…
BAŞKAN –
Evet, Sayın Aslanoğlu…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu emniyet hizmetleri sınıfı.
İnsanlar perişan oluyor ya! Ben vicdanınıza sunuyorum!
BAŞKAN –
Benim vicdanıma değil, Hükûmetin vicdanına sunun efendim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, sizin de vicdanınıza sunuyorum. Emekli
olduğu zaman, 3 bin lira maaş alıyorsa Sayın Başkan, bin liraya düşüyor. Bu insanları
aç bırakmayın! Diyoruz ki: “Aldığı ödeneği maaşına ilave et.” Başka bir şey
istemiyoruz!
BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu, tutanaklara geçti.
Teşekkür
ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gider artırıcı değil Sayın Başkan!
BAŞKAN –
Gerekçeyi de okuttum, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu
üzere: “Görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı ve teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı” İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup komisyona soracağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 361 Sıra Sayılı 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına
aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın Haluk Ahmet Gümüş
İstanbul İstanbul Balıkesir
Kazım Kurt Muhammet Rıza Yalçınkaya Haydar Akar
Eskişehir Bartın Kocaeli
Bülent Kuşoğlu İzzet Çetin Rahmi
Aşkın Türeli
Ankara Ankara İzmir
“Madde
14- Kamu kurum ve kuruluşlarının merkez, taşra ve döner sermaye
teşkilatlarında, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 4’üncü maddesinin (b) fıkrası ve (c) fıkrası ile özel
kanunlarında yer alan hükümlere istinaden sözleşmeli ve geçici personel
pozisyonlarında çalışmakta olan ve 657 sayılı Kanunun 48’inci maddesinde
belirtilen genel şartları taşıyanlardan otuz gün içinde yazılı olarak
başvuranlar, durumuna uygun aynı unvanlı 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
ekli cetvellerde yer alan memur kadrolarına, aynı unvanlı memur kadrosu
olmaması halinde, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer
alan kadro unvanlarıyla sınırlı olmak ve personelin nitelikleri dikkate alınmak
suretiyle Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca belirlenen memur
kadrolarına, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde
kurumlarınca atanırlar.
Birinci
fıkra kapsamındaki idarelerde geçici veya mevsimlik işçi ya da taşeron işçi
statüsünde çalışanlardan otuz gün içinde yazılı olarak başvuranlar,
niteliklerine uygun sürekli işçi kadrolarına ve bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altmış gün içinde Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak esaslar çerçevesinde kurumlarınca
atanırlar."
Bu madde
kapsamında gerçekleşen giderler 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin personel
ve tarımsal destekler için ayrılan ödemeleri ile yedek ödenek hariç, diğer
ödeneklerden yapılacak kesintilerden karşılanır.
BAŞKAN –
Evet.
Sayın
Komisyon, önce üyelerinizi davet edin isterseniz, ondan sonra sora soralım.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, siz de
duyurdunuz, Plan ve Bütçe Komisyonumuz yeni madde ihdası olduğu için, Komisyon
üyelerimiz varsa ben Komisyon üyelerimizi davet ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Var! Var! Çağırın!
BAŞKAN –
Sayın bürokratlar, müsaade edin Sayın Komisyon üyelerine...
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Davet ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Davet edin!
BAŞKAN -
Sayın Aslanoğlu, bağırmanıza gerek yok, davete icabet edin yeterli efendim.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Evet, Plan ve Bütçe Komisyon
üyeleri arkadaşlarımızı Komisyona davet ediyorum, Divana davet ediyorum.
BAŞKAN –
Evet Sayın Başkan, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz
olan 21 sayımız yoktur Plan ve Bütçe Komisyonu olarak.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Efendim, saysınlar. Orada salt çoğunluk var.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Hem de nitelikli çoğunluk var, nitelikli çoğunluk.
BAŞKAN –
Evet, Sayın Başkan, katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, sayıyor musunuz?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Evet Sayın Başkanım, Komisyon
salt çoğunlukla katılamamaktadır.
BAŞKAN –
Peki, teşekkür ediyorum.
Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Beyefendi, orada oturuyorsunuz, gelmiyorsunuz.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Siz de orada otuyorsunuz ama “Yok.” saydırıyorsunuz.
BAŞKAN –
14’üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14-
(1) Bu Kanun 1/1/2013 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sena Kaleli,
Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA SENA KALELİ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz Bütçe Kanunu Tasarısı’nın yürürlük maddesi üzerinde CHP Grubunun
görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçe, devletin ve ülkenin değerlerini yansıtır. Bütçe,
iktidarın hangi alanlara, hangi kesimlere ve neye değer verdiği, kimi
ödüllendirdiği konusunda bir ayna gibi toplumsal düzeni ve siyaseti de
şekillendirir. İzlenimim şudur ki, AKP iktidarları dönemlerinde hesap
verebilirlikten ve şeffaflıktan uzak -az önce gördüğümüz üzere- Meclis
müzakereleri ise sembolik bir ritüele dönüştürülmüştür. Sistemde planlı bir
hegemonik güçle karşı karşıya olduğumuz açıktır. Başbakanın “kuvvetler
ayrılığı” ilkesiyle ilgili son açıklamaları da bunu göstermektedir. Sizlere,
bunu savunmalarıyla ilgili nedenleri ve gerekçeleri birazdan açıklayacağım.
Hizmete
engel görme bahanesiyle kurumlar baypas edilmektedir. Anlaşılabilir kılmak için
“hegemonya” kavramına dikkat çekmek istiyorum. Hegemonya, kendi çıkarları
doğrultusunda oluşturduğu sistemi diğer unsurlara egemen güç olarak kabul
ettirmektir. Hegemonya, kültürel ve ideolojik bir yöntemdir. Hegemonya,
muhatabını çaresizlik sarmalına sürükleyerek, boyun eğen sınıfı rızası
üzerinden sisteme dâhil etmeyi hedefler; şantajla, tehditle, korkuyla, baskıyla
sindirir. Egemenlik kayıtsız şartsız hegemonundur. Belli düşünce ve bakışı
yerleşik hâle getirirken alternatif bakışları ve söylemleri dışlar,
marjinalleştirir. Hegemonik güç, ideolojisini ve tekçi anlayışını hâkim kılmak
ve günlük yaşamın bir parçası hâline dönüştürmek için ideolojik devlet
aygıtlarını yani eğitimi, kültürü, sanatı ve kitle iletişim araçlarını
kullanır, âdeta bir “PR mucizesi” yaratır. İdeolojik devlet aygıtlarıyla amaca
ulaşılamaması durumunda baskıcı devlet aygıtları devreye girer ki bunlar polis,
asker ve yargıdır.
Hegemonik
iktidar, görmek ve duymak istememe hâlidir, tıpkı rızasını aldığınızı
düşündüğünüz toplumun “uyur gibi yapma” hâline de benzer; sıradan, seriden,
sürüden olmak istemeyenlere tahammül edemez; hayatın gerçeğinden uzak, kendine
uydurmaya çalışır.
AKP
tarafından yaratılan bu iklimde yaşamımız görüntü ve imajla kuşatıldı böyle
yaşayan birey de doğal olarak tepkisizleşti. Memur üç dört ay maaş zamlarını
alamıyor, satın alma gücü düşüyor. Rezerv ve opsiyon merkezinin kur oyunlarıyla
bankaların risk algısının düşebileceği, halka verilebilecek kredilerin
kısıtlanmasına gidilebileceği görmezden geliniyor. İran gazına karşılık ödenen
altınla ihracat yüksek gösteriliyor, rakamlarla oynanarak ekonomi şişiriliyor.
Adaletsiz dolaylı vergilerle milletin iradesine sığınılarak zulüm yapılıyor.
İşsizlik kriz dönemlerini de aşıyor, iş kazalarında ölümler artıyor.
Çiftçi,
ürettiğinin karşılığını alamıyor, borç ve faiz sarmalında kıvranıyor. Gerçekler
saklandığından tepki de verilemiyor.
Demokrasi
ve insan haklarına çifte standartla yaklaştıkça nefret suçları da artıyor,
Genel Kurul kürsüsünde lince kadar gidilebiliyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Hegemonik
sistemi benimseyen anlayış normalde katılımcı ve sivil toplum örgütleriyle
iletişim içinde olmalıyken, bizde tüm STK’ların kongrelerine müdahale ediliyor,
TMMOB’ta olduğu gibi, görev ve sorumluluklarını kısıtlayıcı düzenlemeler
yapılıyor; Kamu Hastaneleri Birliği, Kamu Gözetim Kurumu, TOKİ gibi çok yetkili,
kontrolü güç kurumlar yaratılıyor. Denetim dışı bırakılan TOKİ'nin
yolsuzlukları, yer seçimi usulsüzlükleri ve hak sahibi vatandaşların
mağduriyetleri de ortadadır.
Hegemonik
olmak isteyen grubun, öteki sınıfların çıkarlarını ve isteklerini tatmin
edebilmesi, öncelikle kendi çıkarlarını anlaması ve gerçekleştirmesinden geçer.
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin 11 bakanlığın bütçesinden fazla olmasına
seçilmişlerin gösterdiği tepkiye karşı, atanmış başkanın tepkisi enteresan.
Boyun
eğme ve rıza kültürünün oluşmasında en büyük rol Diyanete düşmektedir. AKP’nin
sivil toplumu olarak bir tür örtülü ödenek görevi yapan Türkiye Diyanet Vakfı
ise halkın safiyane duygularından yararlanan insanların yönetiminde, kontrol
edilmesi giderek güçleşen bir işletmeye dönüşmüştür.
Değerli
milletvekilleri, kaza, cinayet, yönetilemeyen afetler, sivil ve siyasi şiddet
can sıkıcı boyutlara ulaşmıştır. Ölüm hak, biber gazı helaldir. İktidardaki bu
hegemonik güç, ekonomik olarak paydaşlarına çıkar sunup karşılıklı memnuniyet
oluşturarak müttefikleriyle kalkınma yolunu seçer. Bu da sistematiğin bir
parçasıdır.
Bu
doğrultuda politikalar oluşturulmakta, yer altı ve yer üstü zenginlikleri
hoyratça ranta kurban edilerek ekonomi canlı tutulmaya çalışılmaktadır.
Oluşturulan
politikalar sonucu, Bursa Mustafakemalpaşa ilçesi Kirmasti Nehri’ne karışan bor
madeni atıkları köylünün ürününü de yaksa umursayan yoktur.
Özel
sektör, rekabet gücünü artırıcı politikalar olmadan AB uyum yasaları ve sosyal
sorumlulukla baş başa bırakılmıştır. Birçoğu, yatırımlarını yurt dışına
kaydırmakta veya kayıtsız ekonomiye çare olarak bakmaktadır.
İcra,
haciz ve karşılıksız çekte patlama yaşanıyor. Ekonomi, spekülatif kazanç
peşindeki sıcak para ile dönüyor. Denetlenemez bütçe açığı büyüyor. Cari açık
küçülürken ara malı ithalatı düşüyor yani üretim yapılmıyor, ekonomi de
büyümüyor.
Daha
ucuza mal edilerek siyasi ve ekonomik avantajları olabilecek Nabucco Projesi,
yanlış dış politika nedeniyle Güney Akım Projesi’ne yenik düşüyor. Şimdi de
ABD, İran’dan altın karşılığı alınan gazla ilgili ambargo yasası çıkarmaya
çalışıyor. Enerji konusunda, enerji nakil hatlarında var olan kayıplar
giderilse, tasarruf politikaları uygulansa Bursa’nın Keles ilçesi Kozağacı
Vadisi’nde köylüler, bugün imzaları atılan termik santral karşısında hazin sona
ulaşmazdı. (CHP sıralarından alkışlar)
Bursa
Yıldırım ilçesi Millet mahallesinde 850 çocuk, 4 otobüse istif edilerek 8
kilometre mesafedeki okullarına gidiyorlar. Derslik durumu da bundan farklı
değil. Ova koruma alanı olduğu gerekçesiyle burada prefabrik okul yapılmasına
izin vermeyen rantçı anlayış, oto test merkezi için Yenişehir’de birinci derece
mera alanını bir günde kurul kararıyla kullanıma açıyor, sit kararlarını
değiştiriyor, taşkın alanlarını, verimli arazileri TOKİ’ye teslim ediyor.
Hegemonik
güç, kendi hayallerini bize de satıyor. Oysa biz, cinsiyet, etnik, mezhepsel
ayrım yapmadan eşit ama aynı değil, farklı ama ayrı olmadan, duygusal kopuşlar
yaşanmadan, çifte standartsız demokrasi, hak ve özgürlüklerin yerleştiği, bedenlerimiz
ve kimliklerimizle barışık, tüm engellerin kaldırıldığı, yeşil ekonomisiyle,
bağımsız, siyasete tutsak edilmemiş bilim kurumlarıyla CERN’de yer edinmiş,
teknoloji satan, herkesin kararlara katıldığı, kimsenin susturulmadığı coşkulu
ve anlamlı bir yaşam, bir Türkiye hayal ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, kısaca hegemonik yöntemin örneklerini vermeye çalıştım ancak
bu anlayış, hegemonyadan diktatoryaya dönüşmektedir.
Bu
bağlamda, üzerinde görüşmeler yürüttüğümüz AKP ve sosyal müttefiklerinin
paylaşım bütçesinin kendilerine hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hüsamettin
Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2013 yılı merkezî yönetim bütçesi 14’üncü maddesi hakkında Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye’de
Bitlis ili en az gelişen, en az yatırım yapıldığı, işsizliğin, yoksulluğun kol
gezdiği illerden biridir. Buralarda fukaralığın başka bir adı da cehennemdir.
Yıllar
önce yapımı kararlaştırılan ve kamulaştırma çalışmaları yapılan organize sanayi
bölgesiyle ilgili çalışmalar durma noktasına gelmiştir. Bitlis Ticaret ve
Sanayi Odası olanca gayretine karşı, anlamsız çelişmeler ve iktidar tarafından
yönlendirilen idari baskılar nedeniyle organize sanayi bölgesi bugüne dek
istenilen seviyeye gelememiştir. Buna karşın, iktidar milletvekilleriyle
belediye başkanı ve bürokrasinin büyük bölümü Bitlis Organize Sanayi Bölgesi
olarak tahsis edilen ve kamulaştırma bedeli on yıl önce verilen organize sanayi
bölgesinin arazisini şimdi de TOKİ’ye devretmeye çalışmaktadırlar. Bitlis
merkez Belediyesi AKP’ye ait olmasına karşın, Bitlis kent merkezinde yapısal ve
altyapı dâhil olmak üzere hiçbir soruna çare bulmamıştır, aksine AKP’li
belediyelerin vurdumduymazlığı nedeniyle sorunlar gittikçe artmış, içinden
çıkılmaz bir hâle gelmiştir ve Bitlis âdeta bir köye dönüşmüştür. En basit
örneği, Bitlis Deresi’ni pislik, çöplük ve atıktan kurtarma propagandası
çerçevesinde sadece tanıtım için 100 binlerce lira harcayan Bitlis
Belediyesinin kanalizasyon atıkları dahi Kosor ve Rabat çaylarına akmaya devam
etmektedir.
2011
yılının sonbaharından başlamak üzere birçok TV, gazete ve radyolarda 5 kilosu
100 TL gibi fiyatlara satışa sunulan ballar, Bitlisli bal üretici ve
toptancılarını ekonomik olarak zora sokmuştur. Satışı yapılan söz konusu
balların organik olmadığı anlaşılmış ancak reklamlarda kullanılan “Bitlis balı”
gibi ifadeler nedeniyle bal üreticimizin piyasadaki güvenilirliği sarsılmış
durumdadır.
Bunun
için yerel yöneticiler, arıcılar, arıcılar birliği bir araya gelerek Bitlis
balına hak ettiği değeri kazandıracak bir platform oluşturmaya çalışsa da gerek
bürokratik engeller gerek bal tekellerinin baskısı gerekse de iktidar
milletvekillerinin baskıları nedeniyle bu girişim bir türlü sonuç
vermemektedir.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Benim öyle bir şeyim yok, bakmayın bana.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Hâlâ bazı televizyon programlarında bal satışları
devam etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, kentsel dönüşüm kararı çerçevesinde Bitlis'in en eski ve yoğun
mahalleleri tam bir yıkımın eşiğindedir. Kentsel dönüşüm kararı alan, buna
karşın kentsel dönüşüm çerçevesinde hiçbir girişimde bulunmayan Bitlis
Belediyesinin kararları nedeniyle çok sayıda ev sahibi evlerinde tadilat
yapamamaktadır. Yağmurdan ve kardan dolayı bu eski tarihî evler yıkılmaya yüz
tutmuştur.
Bitlis'ten
geçen uluslararası transit karayolu her yıl onlarca Bitlislinin yaşanıma mal
olmaktadır. Duble yolları yapan AKP Hükûmeti, yaya trafiğini kullanacak
kişileri düşünmeyerek hayatların, canların araç altında ezilmesine göz
yummaktadır. 15 kilometrelik yol üzerinde 3 adet üst geçit bulunmakta,
bunlardan birinin merdivenleri, diğer ikisinin de gerekli koruma önlemleri ve
izolasyonu yapılmamıştır. Üst geçitleri kullanamamaktan ve yol güzergâhı
üzerinde üst geçit olmamasından ileri gelen kazalar nedeniyle her yıl onlarca
vatandaşımız hayatını kaybetmektedir. Özellikle, Çam Sitesi ve çevresinde
gereken önlemler alınmadığı için trafik kazaları can almaya devam etmektedir.
Bunun en son örneklerinden biri, Eren Üniversitesinde okuyan Ömer Erol trafik
kazası geçirerek feci şekilde hayatını kaybetmiştir. Kazaların önlenmesi için
yapılan bütün başvurular sonuçsuz kalmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TEKEL tütün, sigara fabrikası ve bağlı
işletmelerinin kapanmasından bu yana Bitlis’te kent nüfusu gözle görülür bir
göç yaşamaktadır. Yaşanan bu göçe karşın en ufak bir önlem, yatırım kararı
alınmamıştır. Daha önce 4 milletvekili olan Bitlis, şimdi 3 milletvekili, yarın
da kim bilir belki 2 milletvekiline düşebilir.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Nüfusu artıralım.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - TEKEL'in özelleştirilmesi sonrasında TEKEL'e ait
taşınmazlar belediyelere devredilirken ne yazık ki Güroymak ilçe merkezindeki
TEKEL'e ait taşınmazlar belediyeye devredilmemektedir.
Sayın
milletvekilleri, geçmişimizin bugüne yansıması olan tarihî Bitlis evleri bundan
otuz yıl önce yüzlerle anılırken ne hikmetse bugün bu evlerin sayısı onlarla
ifade edilmektedir. İşte, burada gördüğünüz gibi, şu anda o tarihî evler
yıkılmaya yüz tutmuştur.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Yenilemek için yapıyoruz, kentsel dönüşüm.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Yıkılan tarihî evler onarılmamaktan dolayı şehir
merkezi virane, harabe bir görünüm arz etmektedir. İlgili bakanlığın da
dikkatine sunuyoruz.
Binlerce
kişiye kredi verilmesi planlandığı hâlde ödeme yapılmamıştır. Tatvan ilçemizde
dağlarda yüksek miktarda bulunan ponza ham maddesi ile taş ocaklarındaki
dinamit ve TNT kalıpları ile yapılan patlamalar nedeniyle kent halkı ciddi bir şekilde rahatsızlık
duymaktadır. Sık sık yaşanan patlamalar nedeniyle kent halkı korkmakta,
patlamalar sonrası kentin üzerine toz bulutları çökmektedir. Tatvan’daki Can
Hastanesinin bahçesine kadar bu ocaklardan parçalar gelmektedir. Bu
rahatsızlıkların defalarca Özel İdare yetkililerine bildirilmesine karşın en
ufak bir önlem alınmamıştır.
Ayrıca
kentin üçte 1’ini bünyesinde bulunduran Sahil Mahallesi, Fuar bölgesi alt
kısımları, Karşıyaka Mahallesi bir kısmı ile kentin göle yakın kısımları 90’lı
yıllarda afet gerekçesiyle 1.555 kot farkının altında olan yerlerinde kamu
yatırımları yapılmamaktadır. Bu nedenle geçmişte bölgede bulunan evler
yıkılmadığı gibi, sonrasında askerî lojmanlar, hastaneler gibi birçok kamu
kurumu ve kuruluşu söz konusu bölgede inşa edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu bölge afet kapsamına alındığı için, başta belediye
olmak üzere, diğer kurumlar altyapı hizmetleri sunmamaktadır. Afet kapsamına
alınan bu alanlara yapılacak yatırımlar, yasak olduğu için yapılmamaktadır. Bu
nedenle belediyeyle halk sürekli karşı karşıya gelmektedir. Burada amaç,
belediye çalışmalarını daraltmak ve başarısız göstermektir.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Göl yükselirse ne yapacağız?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Kürsüden cevap verin. Arkadaşımız konuşmasını bitirsin,
ondan sonra siz kürsüden cevap verin.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Kentte “KCK” adı altında âdeta bir siyasi linç
operasyonuna dönüştürülen gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle kentte gözle
görülür bir gerginlik hâlen yaşanmaktadır. Bunun yanı sıra, tutuklanan
insanların birçoğu ekonomik hayatın içinden koparılarak cezaevine yollanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, geçtiğimiz yılbaşında yoğun bir kâr yağışından dolayı ilimizin
en büyük ilçesine sadece 25 bin liralık bir kâr küreme ödeneği verilmişti.
AKP’nin elindeki Bitlis Belediyesine direkt 500 bin, yoğun baskılar sonucu
Tatvan Belediyesine toplam 60 bin lira sonradan ödeme yapılmıştır.
Belediye
tarafından yapılan tesisler, bahçe ve sosyal alanlara bütün bu konulan
isimlerle ilgili, sayın kaymakamlık tarafından reddedildiği görülmektedir.
Özünde, aslında Sayın Başbakanın sık sık sözünü ettiği Ahmed-i Hani, Musa Anter
gibi şahsiyetler, faili meçhul bir cinayete kurban verilen Vedat Aydın ile
sokak ortasında öldürülen üniversite öğrencisi Şerzan Kurt isimleri bulunmaktadır.
Eğitim destek evlerine verilen bu isimlerden dolayı bu eğitim destek evleri
kapanmakta yahut da engellenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yağışlı geçen mevsimlerde ekili alanlar sular altında
kalmasına karşın, yıllardır bu soruna bir çözüm bulunmamıştır. Bu nedenle, her
yıl Norşin çiftçisi milyonlarca lira zarar etmektedir. 1990’lı yılların savaş
ortamını derinden yaşamış, Türkiye'deki 858 yerleşim birimleri içinde sondan
6'ncı sırada bulunan Mutki kamu hizmetlerinden hak ettiği payı alamamaktadır.
Kırsal ve
dağlık bir arazi yapısına sahip olan Mutki ilçemizde yerleşim merkezleri
arasında ulaşımı sağlayan yollar kışın uzun süreli kapanmaktadır. Belirli
noktalarda kurulacak yol açma ve yapım istasyonlarıyla sorunun çözülmesi Mutki
insanının bir beklentisidir.
Ayrıca,
Mutki'de yapılan kazılar neticesinde ortaya çıkarılan kemiklerin kimlere ait
oldukları hâlen sonuçlandırılmış değildir.
İHD
Bitlis Temsilciliği ve diğer insan hakları kuruluşları tarafından, medya
tarafından Mutki ilçesinde birçok toplu mezarın olduğu iddia edilmesine karşın
bir çalışma yapılmaması şüpheleri uyandırmaktadır.
Mutki'de
yapılan kazı çalışmalarının kepçe ve iş makineleriyle yapılması insanların
vicdanını yaralamaktadır. En kısa
sürede, kazıların Minnesota Protokolü’ne uygun kurallar çerçevesinde yapılması
beklenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Adilcevaz ilçemiz ceviz üretimi, kuru tahıl ve
bakliyat üretimi açısından belgenin tahıl deposu konumundadır.Üretimin büyük
çoğunluğu Gülistan Ovasında yapılmasına karşın, sulama faaliyetleri
yapılmamaktadır.
Yaşanan son
depremde ilçe merkezindeki
birçok bina hasar görmüştür. Konut ve iş yerlerinin de zarar gördüğü her
2 depremin ardından köylerde depreme yönelik hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz.
Buyurun.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Sayın milletvekili konuşması esnasında iktidar partisi
milletvekillerinin baskısı nedeniyle bazı üreticilerin baskı altında
işlemlerini yapamadıklarını söyledi. İktidar partisi milletvekili olarak söz
almak istiyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – “Söz almak” diye bir prosedür yok.
BAŞKAN –
Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz’ün,
Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, ilimizin
milletvekili arkadaşımın sanki başka bir ilde yaşıyormuş gibi bir tarifle size
Bitlis’i anlatmasına şahsen vicdanen rahatsız oldum. İlk defa söz alıyorum.
Bitlis,
dendiği gibi, anlatılan gibi değil. “Harabe” dediği Bitlis’in kentsel dönüşümü
başlatılmıştır, tarihî binalar koruma altındadır. 100 milyon liraya Devlet Su
İşleri, TOKİ ve belediyenin iş birliğiyle şehir içi deresi ıslah edilmektedir,
başladı, 5 kilometre yapıldı. Gidip geliyor, hiç mi görmüyor, anlamıyorum yani
bunlardan....
Bir defa,
100 milyon lira dere ıslahı için ayrılmış ve şu anda başladı, kentsel dönüşüm
devam ediyor. 700 tane dükkân yıkılarak yerine alışveriş merkezi yapılıyor,
şehir Rahva’ya doğru taşınıyor ve dere ıslah edilecek. Kent yine eski hâlini
alacak. Tünelimiz var. “Yollar” diyorsunuz, Derivan’ın altından tünel geçti, on
sene önce dense kimse inanmazdı. Birinci yol bitti, şimdi tünelin ikinci
kısmını da yapıyoruz. Bitlis’in 600 milyon liralık yol yatırımı var bu yıl
için.
“Taş
ocakları” diyorsunuz, ben de bunun üzerindeyim, taş ocakları yıl başından sonra
modern şekilde üretim yapacak.
Tatvan’ın
çevre yolu ihalesi yapıldı, en kısa zamanda inşaatına başlıyoruz.
Deprem
nedeniyle, su baskını ve kuraklık nedeniyle Bitlis esnafının kesinlikle mücbir
sebep sayılarak vergileri ertelenmiştir, kredileri ertelenmiştir. KOSGEB
kapsamında 1.240 esnaf 50 ile 100 bin lira arasında üç yıllık vadeli kredi
aldı.
Van Gölü
yükseliyor, on yılda, yirmi yılda bir yükseliyor. O afet bölgelerine biz nasıl
imar vereceğiz? Mümkün değil.
Öğrenci
sayısı 28, bir derslikte 28 öğrenci; İstanbul’da 55…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VEDAT
DEMİRÖZ (Devamla) – Daha bitmedi ama saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Demiröz.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Zenderlioğlu.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Söylediklerimizi bir ölçüde yalanlamaya çalışıyor.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, milletvekili arkadaşımız “Sanki Bitlis’te hiç
yaşamıyormuş gibi Bitlis hakkında yanlış bilgiler veriyor.” demiştir.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Zenderlioğlu.
Sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
4.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlu’nun, Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz’ün şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir polemiğe
girmek istemiyorum. Burada size gösterdiğim gibi resimler burada. “Kentsel
dönüşüm” diye bir hizmet veya bir çalışma şu anda Bitlis’te söz konusu
değildir. Olmuş olsaydı, burada elbette ki bu resimleri gelip size
göstermeyecektim. Şurada gördüğünüz gibi bakın, görüyorsunuz. Ancak Sayın
Milletvekilimizin Eren Üniversitesinin nerede olduğunu… Doğru, şehir yukarıya
doğru, Rahva’ya doğru gidiyor ve şu anda bu transit yol Eren Üniversitesinin
önünden geçiyor. Orada yapılan herhangi bir önlem yok. O nedenle yaşamını
yitiren yüzlerce insanımız vardır. Yani bunları söylerken 1 kişi, 2 kişi
değildir. Bakabilirsiniz, sorabilirsiniz yani…
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Bu hafta başlıyoruz. Başladı şu anda, kavşak başladı.
BAŞKAN –
Demiröz, lütfen…
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Hayır, öyle bir şey olsa söylemeyiz burada Sayın
Vekilim.
Adilcevaz’da
-düşünebiliyor musunuz- o depremde 19 tane köy zarar görmüştür. Sayın sorumlu
olan bakanlarımıza soruyorum: Kaç kez gittiler oraya? Ve siz de biliyorsunuz ki
orada 19 köyden 4 köy oturulacak durumda değildi, bugüne değin bir çivi dahi
çakılmamıştır. Niye dile getirmiyorsunuz? Burada oturmanın bir anlamı yok ki.
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Para gönderdik oraya, şu anda valilikte.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Ne zaman gönderdiniz?
VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) – Gönderdik, şu an valilikte.
BAŞKAN –
Lütfen karşılıklı konuşmayın. Sayın Zenderlioğlu, Genel Kurula hitap edin
efendim.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Hayır, ne zaman gönderdiklerini açıklasınlar yani
hayır, burada üstünde polemik yapmaya gerek yok. Aslında oraya ne zaman para
göndermişlerse açıklasınlar. Kime göndermiş, hangi köye göndermiş, hangi köylü
bu parayı almışsa söylesinler yani vali zaten ilgilenmiyordu ki. Giden vali
ilgilenmediği için gitti oradan.
Hepinize
teşekkür ederim, saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık
Yakut’un, yerli keşif uydusu Göktürk 2’nin başarıyla uzaya fırlatıldığına ve
Başkanlık Divanı olarak emeği geçen herkese teşekkür ettiklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin yerli keşif uydusu Göktürk-2’nin bugün
başarıyla uzaya fırlatıldığını ve yörüngesine oturduğunu öğrenmiş
bulunmaktayız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Başkanlık
Divanı olarak emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hayırlı uğurlu olmasını
temenni ediyoruz.
NAZMİ GÜR
(Van) - Sayın Başkan, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin 2 bin polisle işgal
edildiğini ve gaza boğulduğunu da söyleyin, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde
Sayın Başbakanın katılacağı Göktürk Uydusu’nun fırlatılması sırasında
öğrenciler protesto etti. 2 bin polisle oraya giden Başbakan orayı gaza boğdu,
kendisi de etkilendi.
BAŞKAN –
Daha önce ifade edildi efendim.
Teşekkür
ediyorum.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011
Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649,
3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN –
Evet, şimdi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Özcan
Yeniçeri, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Bakan yok ama, yine de bürokrat
arkadaşlara da söyleyeyim.
Şimdi,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle…
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Hocam, Göktürk’ü kutlamanız lazım.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Göktürk’ü kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Umarım
“Gök Türkiyeli” yapmazsınız, “Göktürk” olarak kalır orada ve Türklüğü orada
yukarıdan aşağı doğru temsil eder.
Değerli
arkadaşlar, bir insanı meziyetli ya da vasıflı yapabilmenin üç tane temel şartı
vardır günümüzde. Bunlardan bir tanesi yabancı dil bilmek, ikincisi belli bir
aygıtlar sistemini kullanmayı öğrenmek, yani ehliyet sahibi olmak, kamyonundan
tutun bilgisayar kullanmasından tutun, diğerlerini, üçüncü önemli husus da
parayı harcamayı öğrenmek.
Bunların
içerisinde en önemlisi parayı harcamayı öğrenmektir. İşte, bu Maliye Bakanlığı,
parayı toplayan ve aynı zamanda da paranın harcanmasına şu veya bu biçimde yön
veren bir bakanlıktır ve bize göre bu para harcanmasında son derece büyük
yanlışlıklar, hatalar olmaktadır, ben biraz onların üzerinde durmak istiyorum.
Yani “Kaşıkla toplayıp kepçeyle dağıtmak.” diye bizde bir söz var, Maliye
Bakanlığı yalnızca bu sözü takip etse, Türkiye bugün gelir-gider dengesi
bakımından, üretim-tüketim dengesi bakımından belli bir konum ve durum elde
eder diye düşünüyorum.
Maliye
Bakanlığı, geliri, parayı toplayan bir bakanlık, ancak önemli olan, bu toplanan
parayı uygun bir biçimde harcamayı da yapabilen bir bakanlık hâline gelmesi
gerekiyor. Türkiye'de hem para toplamada hem de para harcamada sorunlar var.
Şimdi,
eski Ticaret Kanunu’nda vardı, “Tacir basiretli bir iş adamı gibi hareket
etmelidir.” ya da “eder.” diye. Bundan çıkardınız mı çıkarmadınız mı
bilmiyorum, ama…
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Şimdi de var Hocam.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – …devlet adamları ticaret adamı kadar en azından basiretli
olmak durumundadır. Asıl soru buradadır.
Eğer bir
bakanlık hizmet binası olarak kiraladığı bir binanın, üç yıllık kirasıyla o
bina satın alınabilecekse, o binayı kiralamanın mantığı yoktur. Bakanlıklar
bina kiralama konusunda milletin kendine emanet ettiği bütçeyi büyük bir
sorumsuzluk içerisinde kullanmaktadırlar. Bunlardan birkaç tane örnek vermek
istiyorum. Bu bakanlıklardan gelen cevaplara yönelik olarak veriyorum, rakamlar
yüzde 1 milyon kesin ve nettir: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012 yılı içinde
Balgat semtinde bulunan hizmet binasına yıllık 1 milyon 416 bin TL kira
ödemektedir. Dört seneyle çarparsanız bunu, 5 milyon 600 bin lira eder. Oraya,
Bakanlığın kiraladığı bir bina gibi ya da fonksiyonunu yerine getirecek bir
bina dikmek mümkün. Aynı Bakanlığın Söğütözü’nde bulunan hizmet binasına 2
milyon 714 bin TL bir senede ödenmektedir. 4’le çarparsanız 11 milyon ediyor.
Getirin 11 milyon TL’yi -inşaatçı değilim- ben size öyle bir bina oraya
koyayım.
Şimdi,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, hizmet ve ek bina için 2008
yılından 2012 yılına kadar toplam 10 milyon 857 bin 134 lira 18 kuruş ödenmiş.
10 milyon 857 bin lirayı dört senede ödüyorsunuz -TOKİ diye de bir kuruluşunuz
var- adam Allah’tan korkar, bu parayla o binayı oraya koymak mümkündür. Bunun
özellikle altını çiziyorum ve bunu takip edeceğimizi de özellikle herkesin
bilmesini istiyorum.
Dışişleri
Bakanlığı, Dışişleri resmî konutunun Cumhurbaşkanı tarafından boşaltılmaması
üzerine Dışişlerine bir resmî konut kiralıyor. Kiralanan bina için ödenen
bedel, bugün bu binayı, bu konutun 2 tanesini, 3 tanesini yapacak durumdadır.
Şimdi, birisi boşaltmıyor, kendi konutuna çıkmıyor, diğeri de bunu çok yüksek
meblağlarla kiralıyor. 571 bin lira, 2012 yılı için ödenen para. 2012 yılı için
ödenen para 571 bin lira olduğuna göre aylık 46-48 bin lira arasında bir rakama
tekabül ediyor. Yani biz, bir konutun boşaltılmamasından dolayı, o garip
gurebanın, fakir fukaranın, tabir yerindeyse, dişinden tırnağından artırarak
verdiği vergilerden aylık 48 bin TL konuta kira ödüyoruz. Kime? Dışişleri
Bakanı Sayın Davutoğlu’na.
Arkadaşlar,
özelleştirilmesi daha dün yapılan köprü ve otoyollarla ilgili bir eleştiriyi de
özellikle yapmak istiyorum. Bu otoyolların yirmi beş yıllığına
özelleştirilmesinin sonucu olarak rakam 5 milyon 720 bin civarında bir tutar ya
da 5,800 arasında bir şeyle verilmiş. Bunun büyük bir kısmı peşin olarak
ödeneceği gibi, kalan kısmı da taksitli bir biçimde ödenecektir. Peki, bu köprü
ve otoyolların yıllık getirisi ne kadardır? Hükûmet kaynaklarının verdiği
bilgiye göre 800 bin TL civarında yani 1 milyona yakın. Bakın, bu özelleştirme
yapıldıktan sonra, göreceksiniz, yarın zamlar başlayacak. Bu zamlarla yıllık
gelirinin 1,5 milyon TL civarına yükselme ihtimali çok yüksek. Üç buçuk-dört
sene içerisinde, tabir yerindeyse, bu özelleştirme yoluyla köprü ve otoyollar
bunların ödediği parayı amorti edecek, kalan kısmı ise artık, tabir yerindeyse…
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – 10 bin Hocam…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – O öyle iddia ediliyor ama değil.
…Yirmi
beş yıl artık durmadan, Türkiye Cumhuriyeti’nde vatandaşlar sürekli bir
biçimde, periyodik olarak artacak olan köprü zamlarıyla, geçiş zamlarıyla karşı
karşıya geleceklerdir.
Burada da
devletin ve kamunun çıkarının kesinlikle göz önüne alınmadığı, İstanbul
sermayesi ile Anadolu sermayesinin birleştirilmesi ya da bütünleştirilmesi
adına ya da oradaki bir kontak adına, tabir yerindeyse, milletin paralarının,
bir anlamda çıkarlarının çarçur edildiğini rahatlıkla söylemek mümkün.
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı var. Bu müsteşarlığa yazıları yazdık, soruları
sorduk ama henüz cevapları gelmedi. Ama şunu söyleyeyim: Gelen rakamlar, bu
müsteşarlığın kirasının, ilk defa inşa edilme sürecinde Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının -tabir yerindeyse- 6 milyon lira civarında bir tamir
ve tadilat yapılarak harekete geçirildiği ifade ediliyor. 150 bin artı KDV ve aylık
kira ile şu anda on yıllığına kiralandığı söyleniyor.
Şimdi, 6
milyon liraya Kızılay’ın göbeğinde milletten topladığınız paraları harcarsanız
hem stratejik değil hem kullanıma uygun değil ve sırf bazı bürokratlara yakın
olsun diye oraya getirildi, konuldu ve biraz önce de ifade ettiğim gibi, bina
yapılabilecek bir parayla siz kiralıyorsunuz veya içinin tamiratını
yapıyorsunuz. Bu, haksızlıktır; bu, zulümdür bu millete.
Kamu
kaynaklarının kullanımında gösterilen hassasiyet iktidarların dünyaya ve topluma
bakışını gösterir. Siz ne kadar yüksek değerlerden bahsederseniz bahsedin, sizi
ortaya koyacak şey, ortaya koyduğunuz tavırlardır. Tavırlara baktığımız zaman
bir “har vurup harman savurma” mekanizması içerisinde olunduğu gözlenmektedir.
Arkadaşlar,
aslında bu zamanın nasıl geçtiğini de çok anlamadım, yavaş da konuştuk ama.
Şimdi,
buradan özellikle, Sayın Bakan burada yok ama… Sayın Bakan buradaymış. Sayın
Bakan, bu elimde şu anda 7 sayfa var. Bunlar ne, biliyor musunuz? Bunlar
Türkiye’deki vergi türleri. Yani bu memlekette bu kadar çok vergi türü varsa bu
kadar çok bürokrasi ve formalite var demektir. Bunların bir sadeleştirilmesi
gerekiyor. Bunların her birinin kamuya yüklediği ayrı ayrı maliyetler var.
Dolayısıyla, bu kadar karmakarışık, bu kadar iç içe girmiş bir vergi düzeninin
-kelimenin tam anlamıyla ifade ediyorum- modern ve teknik bir devletin
yapabileceği ya da uygulayabileceği bir vergi düzeni olmadığının, bir mantık
olmadığının özellikle altını çizmek istiyorum.
Bir
toplumun yer altı ve yer üstü kaynakları ne kadar zengin olursa olsun, o
kaynakları değerlendiren beyin gücüdür. Siz beyin gücünü ihmal ederseniz, inkâr
ederseniz, israf ederseniz, o zaman o yer altı ve yer üstü zenginlik
kaynaklarının rantabl, etkin, üretken ve verimli hâle gelmesini
sağlayamazsınız. Bugün Türkiye’de, maalesef, bakanlıklar beyin kıyma makinesi
gibi çalışmaktadır. Ne yapmaktadırlar bunlar? Bakanlıklar, yetişmiş, deneyimli
ve birikimli insanı öğüten devasa yapılar hâline gelmişlerdir. Türkiye
bürokrasisi, “kızaktakiler”, “istifa etmesi için itilip kakılanlar” ve “iş
başında olanlar” gibi 3 kısma ayrılmıştır. Bugün bütün bakanlıklar yetişmiş
insanlardan oluşan müşavirler ordusu meydana getirmişlerdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Bütün bunları yani aslında anlatmak lazım ama zaman doldu.
Bütün bunların özellikle dikkate alınmasını… Bu kiralama meselesi birinci
derecede önemli bir mesele. Sayın Bakanın bunu özellikle irdelemesini, gerekli
uyarıları yapmasını ve tedbirleri almasını diliyorum.
Bütçenin
hayırlı olmasını, Türk milletine istiklal ve istikbal getirmesini diliyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Yeniçeri, yavaş konuştuğunuzu söylediniz. İyi ki yavaş konuştunuz, hızlı
konuşsanız ne olurdu acaba?
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Hüseyin Filiz, Çankırı Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2013 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
14’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Çankırı Milletvekili olarak söz almış
bulunmaktayım. Milletin Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, seksen yıllık cumhuriyet döneminde Çankırı Ankara’nın bir saat
yanı başında olmasına rağmen âdeta kaderine terk edilmiştir. 1950’lerde 6
milletvekili iken, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2 milletvekiliyiz. Gene,
300 bin nüfusumuz 175 bine düştü. Çankırı, cumhuriyet hükûmetleri döneminde
unutulan bir şehir gibi fark edilememiştir ve bunu hiçbir zaman hak etmemiştir.
Bugüne kadar kamuoyunda hep Doğu ve Güneydoğu’ya kalkınmada haksızlık yapıldığı
söylenmiştir. Pekâlâ ama değerli arkadaşlar Çankırı’ya kim haksızlık yaptı,
Çankırı neden kalkınamadı? Cumhuriyet hükûmetleri Çankırı’yı unuttu, burada
geçmiş hükûmetlerin bir kastı olduğunu asla söyleyemem ama bölgesel kalkınma
planları âdeta yapılamamıştır ve bu planlar adaletsizliğe sebep olmuştur.
Dolayısıyla, büyük şehirler daha da büyümüştür, küçük şehirler göç vermeye
devam ederek nüfus kaybına sebep olmuştur.
Şimdi,
Hükûmetimizin yeni yaptığı kalkınma planında, bana göre bu teşvik yasası
Türkiye’nin en iyi teşvik yasasıdır. Bakınız, 4 tane kalkınma bölgesinden
oluşan teşvik yasası -bölge ilave edilerek- 6’ya çıkarılmıştır. Bu şu anlama
gelmektedir: “Daha fazla kalkınması gereken iller biraz daha yatırım alsınlar,
kalkınacaklarsa daha da verelim.” denilmektedir. Bu iller ağırlıklı olarak Doğu
ve Güneydoğu illeridir ama çok şükür Hükûmetimiz Çankırı’yı da unutmadı ve dedi
ki: “Çankırı da Doğu ve Güneydoğu’dan daha geridedir.” Gelin, isterseniz
bakınız ve Çankırı’yı da kalkınmada öncelikli 5’inci bölge yaptı ve organize
sanayi kurulması hâlinde Çankırı 6’ncı bölge imkânlarından yararlanacaktı ve
biz de bu fırsatı avantaja çevirerek hemen bir organize sanayi kurma
hazırlığına başladık ve Çankırı’nın Ankara il sınırında, Ankara’ya yarım saat
mesafede, organize sanayimizi hızlı bir şekilde kurduk ve bu organize sanayini
altı ay gibi kısa bir sürede kurduk. Organize sanayileri biliyorsunuz iki-üç
yılda kuruluyor. Burada, Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Kastal’a aittir bu
rekor, bu rekoru ondan aldım, bu rekor bana geçti. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
değerli milletvekilleri, organize sanayi kurmakla olmuyor, hemen yatırımcı
avına çıktık, 100’e yakın yatırımcıyı bulduk ve bunlardan taahhüt aldık. Ancak
bunlardan 1 tanesi Japon lastik firması Sumitomo, Türkiye’deki yerli PETLAS’la
ortaklık kurarak bir katrilyon yatırım getiriyor Çankırı’ya. 516 milyon dolar,
2.500 kişi çalıştıracak. Hükûmetimiz, Doğu ve Güneydoğu’ya 37 katrilyon para
akıtırken, biz Çankırılılar olarak kendi imkânlarımızla, her şeyi devletten
beklemeden bu yatırımı Çankırı’ya getirdik.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Orta ilçesine hiçbir yatırım yapmadınız ama.
HÜSEYİN
FİLİZ (Devamla) – Cumartesi günü Orta ilçesindeydim, orada da yatırıma devam
ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Hükûmetimiz döneminde Çankırı’ya gelen Karatekin
Üniversitesinden bahsediyorum sizlere. Geçen yıl bu üniversiteye -teşekkür
ediyorum- sizin oylarınızla 56 trilyon gitti, bu yıl 65 trilyon gitti. Biz,
burada, beraber yaşadıklarımızdan bahsediyoruz, afaki şeylerden değil, Çankırı
eskiden bu paraları göremezdi. Bu üniversite şu anda 10 bin öğrenciye sahip, 35
bin öğrenciyi hedeflemektedir ve dolayısıyla 70 bin nüfuslu şehir merkezini
düşündüğünüz zaman, 35 bin öğrencinin buna ilave edildiği zaman, bunun ne
anlama geldiğini sizlere bırakıyorum.
Ben 2013
yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını dilerken, hepinizi saygıyla, hürmetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
DEMİR
ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
14’üncü
madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle
sizlerle paylaşmak istediğim bu fotoğrafı, yine hafızalarınıza kazıyarak dile
getirmek istiyorum. Elimdeki fotoğraf, 2009 yılında içlerinde belediye başkanı,
belediye meclisi üyesi, il genel meclisi üyesi arkadaşlarımızın bulunduğu ve
bugüne intikal eden, sayıları itibarıyla 9 bin insanı aşan, yüzlerce sendika,
yüzlerce avukat, binlerce öğrenci, 6 milletvekilinin olduğu, KCK operasyonu
olarak her gün gündemimizde olan ve gündemimizden düşmeyen bir sorunu paylaşmak
adına huzurlarınızdayım.
Öncelikle,
KCK adı altında bugün tutuklu bulunan 9 bin kişinin her birini saygı ve
sevgiyle selamlarken onların şahsında Van Belediye Başkanımız Bekir Kaya, Iğdır
Belediye Başkanımız Mehmet Nuri Güneş, Şırnak Belediye Başkanımız Ramazan
Uysal, Batman Belediye Başkanımız Nejdet Atalay, Viranşehir Belediye Başkanımız
Leyla Güven ve nice belediye başkanlarımızın şahsında hepsini saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Söz
konusu olan, bir halka, bir siyasal harekete, bir siyasal partiye düşman
muamelesini uygun görmek, düşman muamelesine tabi tutulan hukuk dışı siyasal
operasyonlarla irade kırmaktır. Üç buçuk yılı aşkın bir süredir hukuk dışı,
tamamıyla siyasal olan bu operasyonlar neticesinde, Barış ve Demokrasi Partisi
yani demokratik, siyasal alan yürütücüsü biz siyasi aktörlerin siyasal
faaliyetleri engellenmek istendi. Bir halkın kimliğine, kültürüne, diline dair
talepleri engellenmek istendi. Hâlbuki, engellemek isteyen Türkiye Cumhuriyeti
devleti, 90’lı yıllardan beri altına imza koyduğu Avrupa Birliği Bölgesel Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı’nın gereği olarak yerel dediğimiz belediyelere idari,
mali özerklik getirmek durumundaydı. Bölgesel olarak adlandırılan siyasal
özerkliklerle merkeziyetçi devletin ademimerkeziyetçiliğine fırsat verilmesi
gerekiyordu; yapılmadı, yapılmıyor. Doksan yıldır, yaptığımızın ısrarı üzerine
de mevcut yanlışlıklardan yana bir siyasal irade devreye konulmuş ve ondan da
geri adım atılmıyor. Bu, bizim ve bizimle birlikte Türk-Kürt halkının
geleceğinin gasbıdır. Hiç kimsenin geleceğimizi karartmaya hakkının olmadığı
duyarlılığı ve bilinciyle söylemek istiyorum ki: Dün olduğu gibi bugün de bu
mücadele haklı ve meşru olduğu sürece, önümüze konulacak her türlü barikat ve
engele rağmen, cezaevi de olsa, dokunulmazlıkların kaldırılması da olsa, idam
da olsa tarihin bizatihi gelişmişliğinin birikimi üzerine bir halkın geleceği
ertelenemez, önüne geçilemez.
O
yönüyle, yol yakınken Terörle Mücadele Kanunu adı altında bir garabetle,
günümüzün demokratik normatifine uygun düşmeyen, hukuk devleti normlarının
ötesinde olan bu garabetten kurtulmak; arkadaşlarımızın, siyasal tutsakların
özgürlüğüne kavuşturulmasını sağlamak, bu açıdan da Barış ve Demokrasi
Partisinin devleti bölmek değil, devletin var olan egemenlik alanları
içerisinde egemenliğin paylaşılması anlamına gelen demokratik özerklik siyasal
projesinin tartışmaya açılarak Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümüne
fırsat tanımaktır. Çünkü demokratik özerklik, sadece ve tek başına Kürtlerin
kendi kendisini yönetmesine fırsat vermeyecek, aynı zamanda Türkiye'nin
demokratikleştirilmesinin de projesidir.
Dolayısıyla,
demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nde, demokratik ortak vatanda özgür bir
gelecekte buluşma umuduyla ben hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve
sevgiyle selamlayarak iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap
işlemi yapılacaktır, on dakika süreyle.
Sayın
Ağbaba…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, ben 5084’ü yarına erteledim, yarın konuşacağım
tekrar, sizden cevap alabilmek için Malatya’yla ilgili ancak bugün başka bir
şeye değinmek istiyorum.
Göktürk
uydusu fırlatıldı, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum ben de. Türkiye'de
maalesef son dönemde her demokratik talebini dile getirenler, gündeme
getirenler maalesef baskıyla, polis copuyla, biber gazıyla susturulmakta. Bu
kimi zaman milletvekili olmakta, kimi zaman da öğrenci olmakta. Bugün ODTÜ’de
Başbakanı protesto eden öğrenciler, biber gazlarıyla susturulmaya çalışılıyor.
İnsanlık dışı şekilde, oradaki hocalar, üniversite öğrencileri bunlardan
etkileniyor. Şimdi, yani böyle bir şey… Demokrasi rüzgârlarının estiği Orta
Doğu’da Sayın Başbakan nutuk atıyor, burada insanları polis copuyla, biber
gazıyla susturmaya çalışıyor. Ben bunu burada kınadığımı belirtmek istiyorum.
İnsanların kendini ifade edebileceği başka bir şekil var mı, başka bir yol var
mı? Bu konuda sizin düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Ayrıca…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az önce,
yüksek çözünürlüklü yerli keşif uydumuzun Çin'deki Jiuquan Üssü’nden fırlatılıp
686 kilometre yukarıda yörüngesine başarıyla yerleştiği haberini hep birlikte
alkışladık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak emeği olan, projeye katkı koyan
herkese teşekkür ediyoruz.
Milenyumda
geçen on iki yılın on yılında AKP iktidardaydı. Dünyada 17’nci ekonomi olmakla
övünürken bu uyduyu bizden önce uzaya fırlatan 25 tane ülke var, bunun hepimiz
adına bir eksikliğe işaret ettiğini tespit ediyor ve Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün sözleriyle tüm Meclisi selamlıyorum: “İstikbal göklerdedir.” (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğan…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, ülkemiz ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi, cari açıktır.
Milat olarak aldığınız 2002 yılında cari açığın millî gelire oranı yüzde 0,3
idi, 2011’de ise cari açığın millî gelire oranı yüzde 10’a çıkmıştır. Ancak
Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu ithalata bağlı üretimdir. Bunun çaresi de
ara mallarında yerli üretim oranının artırılmasıdır. 2013 yılından itibaren
ekonomide yapısal dönüşümü sağlamak için hangi tedbirleri almayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Halaman…
ALİ
HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ediyorum.
Son
zamanlarda çıkan kanunlar dolayısıyla bütçe görüşmelerinde kamu adına alım
yapılan işlerde Sayıştay, Kamu İhale Kurumu kanun dışı bırakılıyor. Yoksa
-diyorum ben- bu Sayıştayı, Kamu İhale Kurumunu bu Hükûmet kapatmayı mı
düşünüyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Belen…
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, hâlen net asgari ücret 739 lira 79 kuruştur. TÜRK-İŞ’in verilerine göre
kasım ayı itibarıyla açlık sınırı 958,03, yoksulluk sınırı 3.120 lira 61
kuruştur. Asgari ücret, yönetmeliğinde “İşçilere normal bir çalışma günü
karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür
gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün koşullarına göre asgari düzeyde karşılamaya
yönelik ücrettir.” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım, hesaplama yöntemleri ve
tanımın kendisinden kaynaklanan sorunlardan dolayı ortaya çıkan önemli
sıkıntılara yol açmaktadır. Asgari ücretten vergi ve sigorta primi almamayı
düşünüyor musunuz? Ayrıca, asgari ücreti açlık sınırının üzerine çıkaracak
mısınız? İnsanlarımıza rahatça, temel ihtiyaçlarını karşılayacağı bir asgari
ücret vermeyi planlıyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bayraktutan…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, geçtiğimiz günlerde Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye ilişkin ihale
yapıldı, biliyorsunuz. Bu ihale sonucunda teklif veren Cengiz-Kolin-Limak Ortak
Girişimi, 546 milyon dolar teklif verdi. 2010 yılında yapılan ihale, 27 Aralık
2010 tarihinde yapılan ihale, biliyorsunuz, Antalya, Burdur ve Isparta illerini
kapsıyor. O dönemde yapılan ihale sonucunda en yüksek teklif Park Holding
tarafından 1 milyar 165 milyon dolar, arkasından ona yakın, 1 milyar 128 milyon
dolar ENERJİSA... Gitti. Bu durumda, mevcut bir kamu zararının olduğu
gözükmektedir. O nedenle, yeni yapılan ihaleyi onaylayacak mısınız? Eğer
onaylarsanız 2010 yılında yapılan ihaleyle bunu karşılaştırdığınız zaman bir
kamu zararı sonucunda kamunun zarara uğraması söz konusu mudur? Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öğüt, son soru…
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şu anda,
taksici esnafı büyük bir bunalım içinde bulunmaktadır çünkü sigorta
şirketlerinin tekel olmasından kaynaklanan, rekabete açık olmamasından
kaynaklanan, inanılmaz bir trafik sigortası yüksekliği vardır. Onlarda normal
arabalara göre 4-5 misli fazla sigorta vardır. Buna bir müdahale edilebilir mi,
onu öğrenmek istiyorum. Taksici esnafının bu konuda çok ciddi şikâyeti var.
Aynı
şekilde, ticari minibüslerin de bu sıkıntısı çok büyük.
İkinci
olarak: Biliyorsunuz, ekonomik olarak gaz kullanmakta arabalar fakat bu gazın
fiyatı da normal benzin fiyatına yaklaşmaktadır. Onlara bir sübvansiyon yapılabilir
mi, onu çok merak etmekteler.
Çok
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki biz vatandaşlarımızın ifade ve gösteri özgürlüğünü
saygıyla karşılıyoruz, bu, bir temel haktır. O konuda, farklı bir yaklaşım
içerisinde değiliz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – O zaman, gaz bombalarını kim attırıyor Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Uydumuz da hayırlı olsun. Emeği geçen herkese
ben de teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii, cari açık, hakikaten yapısal bir sorundur. Bu yapısal
sorunun boyutları 2011 yılında hakikaten çok üst noktada hissedildi, nedeni de
şu, yani 2002’yle karşılaştırmak açısından söylüyorum: 2002 yılında değerli
arkadaşlar, petrol fiyatları, Türkiye’nin ithal ettiği varil başına ortalama
petrol fiyatı 23-24 dolar civarı bir şeydi ve Türkiye’nin toplam enerjiye
ödediği fatura, ithalat faturası 9 milyar dolardı. Geçen sene Türkiye’nin enerji
ithalatına verdiği para, yani ödediği döviz 58,8 milyar dolar diye
hatırlıyorum, belki rakamlar şey olabilir.
Sonuçta,
hakikaten, burada zaten görüyorsunuz, enerji en büyük bileşendir ama temel
sorun sadece enerji değil. Mesele, bizim katma değer zincirinde yukarı
çıkmamızdır, bir. Bunun için AR-GE gerekiyor, bunun için beşerî sermayenin
kalitesinin artırılması lazım, bunun için daha inovatif, performansa dayalı bir
kültüre doğru geçmemiz lazım. Bunun birçok boyutu var ama şu anda zamanımız
burada müsait değil, daha birçok soru var fakat yapısal tedbir olarak bütün bu
alanlarda adım attık, atıyoruz. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmaktan tutun,
AR-GE’yi artırmaktan, işte markalaşmayı, inovasyonu teşvik etmekten tutun
eğitime kadar birçok konuda adım attık, atmaya devam ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Sayıştay ve KİK’in kapatılması gibi bir şey söz konusu olamaz.
Sayıştay Kanunu’nu hep beraber çıkarttık, daha yeni çıktı. KİK’le ilgili olarak
ben epey bir bilgi verdim. Bugün KİK kapsamı dışında yapılan ihalelerin yüzde
95,5’u kanun ilk çıkarıldığında verilen istisnalar çerçevesinde yapılmaktadır.
Tabii ki
değerli arkadaşlar, bakıyorum...
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Asgari ücret Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Asgari ücret konusu... Değerli arkadaşlar,
eskiden asgari geçim indiriminden önce asgari ücretten yüzde 12,8 gelir vergisi
alınıyordu. Şimdi, biz bunu yüzde 0 ile 5,2 arasına indirdik. Yani şu anda 4
çocuklu, eşi çalışmayan bir asgari ücretli, sıfır vergi veriyor, 3 çocuklu 0,7
veriyor, 2 çocuklu -yanlış hatırlamıyorsam- 1,5 civarında. Bunların hepsini...
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) – Sayın Bakan, ücret yetmiyor, ücreti artırın.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Zaten asgari ücretten toplanan bütün gelir
vergisinin, vergi gelirlerine oranı yüzde 0,8’in bile altındadır ama mesele bu
değildir. Mesele asgari ücrette... Daha önce de söyledim, asgari ücreti biz
yüzde 300’ün üzerinde artırmışız ve asgari ücret birçok rekabet içerisinde
olduğumuz ülkeden kat kat daha yüksektir. Bunu da görmek lazım.
Değerli
arkadaşlar, Akdeniz’le ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Şimdi, daha önce
yapılan bütün elektrik dağıtım şebekelerinin özelleştirmelerinde ortalama
fiyattan bahsediyorum satılan megawatt/hour başına ödenen fiyat, dolar
cinsinden 103 dolar. Şimdi, Akdeniz en son ihalede bile 109 dolar. Bakın,
neden? Çünkü 2010 yılında yapılan ihalelerde şirketler -hakikaten- sonradan
kendileri de fark ettiler, megavat başına belki zamanında diyelim ki, 2 milyon
lirayla başlayan fiyatlar 7 milyon dolara kadar çıktı. Dolayısıyla, o nedenle
de 300 milyon doların üzerinde sadece bir şirket değil, sadece bir bölge değil,
hemen hemen bütün bölgeler teminatlarını yakmak zorunda kaldılar. O gün niye
bunu yaptılar? Onun muhatabı tabii ki, idare olarak biz değiliz. Ama bugün şu
ihaleler çok açık, şeffaf, rekabetçi bir şekilde yapılıyor, herkese açıktır.
Bakın, söylüyorum, geçmişte de bu ihaleler yapılmış, 8-9 bölge özelleştirilmiş,
burada ortalama fiyat megavat/hour başına 103 dolardır, son yapılan Akdeniz ise
109 dolardır. Dolayısıyla, burada yine takdir Özelleştirme Yüksek Kurulunundur.
Ben sadece size verileri veriyorum.
Taksici
esnafına gelince değerli arkadaşlar… Türkiye’de birçok sigorta şirketi var,
yani bir tekel konumu yok ve benim bildiğim kadarıyla sigorta şirketleri bu
trafik sigortasından da para kazanmıyorlar. Yani ben, hani sigorta uzmanı
değilim ama görebildiğim kadarıyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - …ben eskiden hazineden sorumlu Devlet Bakanı
iken o dönemde sigorta sektörüne biraz vâkıf oldum yani biraz sektörün
sorunlarını da biliyorum. Benim bildiğim kadarıyla o dönemde –şimdi değişmiş
olabilir- hiçbir şekilde… Bunlar hep zarar edilen alanlardır. Ama tabii ki,
rekabete açık bir alandır. Gerçekten de biz taksici esnafımızın, dolmuşçu esnafımızın
daha makul fiyatlarla sigortaya erişimini, tabii ki destekleriz ama bunun
içinde sektöre bir fiyat empoze etmemiz söz konusu olmaz, o zaman da sigorta
yapılmaz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
14’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Programa
göre, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini
ve oylamalarını yapmak için, 19 Aralık 2012 Çarşamba günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.