DÖNEM: 24
YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 38
41’inci Birleşim
15 Aralık 2012 Cumartesi
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/698) (S. Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
A) BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
1) Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1) Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1) Millî
Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE
DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1) Türk
Standartları Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk
Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1) Türk Patent
Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1) Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
1) Türkiye
Bilimler Akademisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye
Bilimler Akademisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1) Millî Savunma
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Savunma
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk
Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk
Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1) Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ş) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
T) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
U) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ü) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma
Şahin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
11.03’te açılarak sekiz oturum yaptı.
Bölgesel Silahların Kontrolü,
Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi ve Bosna Hersek Parlamentosunun
ortaklaşa düzenlediği “Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter
Konferans” konulu toplantıya katılmak üzere 12-15 Aralık 2012 tarihlerinde
Hırvatistan’a resmî bir ziyarette bulunması Genel Kurulun 11 Aralık 2012
tarihli 37’nci Birleşiminde kabul edilen Millî Savunma Komisyonu ve İçişleri
Komisyonu üyelerinden bir heyet oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının
bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı (1/698) (S. Sayısı: 361) ve 2011 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) görüşmelerine devam edilerek;
Sağlık Bakanlığı,
Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü,
Kalkınma Bakanlığı,
Türkiye İstatistik Kurumu,
GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı,
Konya Ovası Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Ekonomi Bakanlığı,
Orman ve Su İşleri Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü,
Meteoroloji Genel Müdürlüğü,
2013 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ve 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesapları;
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz
Kurumu,
Türkiye Kamu Hastaneleri
Kurumu,
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu,
Doğu Anadolu Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Doğu Karadeniz Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Türkiye Su Enstitüsü,
2013 yılı merkezî yönetim
bütçeleri;
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı,
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi,
Çevre ve Orman Bakanlığı,
2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları;
Kabul edildi.
Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın şahsına,
Bingöl Milletvekili İdris
Baluken, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın BDP Grubuna,
Yalova Milletvekili Muharrem
İnce, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın şahsına,
Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in şahsına,
Sağlık Bakanı Recep Akdağ,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın şahsına,
Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun şahsına,
Bolu Milletvekili Tanju
Özcan, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Meral Akşener’in Manisa Milletvekili Özgür Özel’e sataşmadan dolayı söz
vermemesi nedeniyle tutumu hakkında usul görüşmesi yapıldı.
Yalova Milletvekili Muharrem
İnce, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın bazı ifadelerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 15
Aralık 2012 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere 01.36’da birleşime son
verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ Bayram ÖZÇELİK Özlem YEMİŞÇİ
Diyarbakır Burdur Tekirdağ
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
No:
52
II.- GELEN
KÂĞITLAR
15 Aralık 2012
Cumartesi
Rapor
1.- Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile
3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/717, 2/1030) (S. Sayısı: 370) (Dağıtma tarihi: 15.12.2012)
(GÜNDEME)
Süresi İçinde
Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Batman Milletvekili Ayla
Akat’ın, cinsel istismar mağduru çocuklara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11040)
2.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, görme engelli ve kanser hastası bir mahkûmun sağlık koşullarına
rağmen tahliye edilmemesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11041)
3.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, İstanbul Silivri’de bir duruşma esnasında savunma avukatlarına polis
tarafından müdahalede bulunulduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11042)
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, İstanbul Anadolu Adliye Sarayı ismi ile adliye sarayının
hizmete açılacağı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11043)
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2003-2012 yılları arasında Bakanlık bünyesinde kiralama yoluyla
hizmet veren binalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11045)
6.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, Adli Tıp Kurumunun sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11046)
7.- Ordu Milletvekili İdris
Yıldız’ın, Kirpi adı verilen mayına dayanıklı zırhlı araçların teslimatının
gecikmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11149)
8.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, 2003-2012 yılları arasında Bakanlık bünyesinde kiralama yoluyla
hizmet veren binalara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11151)
9.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, Afyonkarahisar’da bir cephanelikte meydana gelen
patlamaya ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11152)
10.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, TSK pilotlarına blast etkisinden korunma eğitimi verilip
verilmediğine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11153)
15 Aralık 2012 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 41’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündemimize göre 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı ile 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki
tur görüşme yapacağız.
Dokuzuncu turda Bilim Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı, Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk
Standartları Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi, Millî Savunma Bakanlığı, Savunma
Sanayii Müsteşarlığı bütçe ve kesin hesaplarıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Millî Prodüktivite Merkezi kesin hesabı yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (x)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
(x)
A) BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
1) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1) Millî Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
(x)
361 ve 362 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013 tarihli
36’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1) Türk Standartları Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1) Türk Patent Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
1) Türkiye Bilimler Akademisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimler Akademisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1) Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda
yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekilleri sisteme
girebilirler.
Dokuzuncu turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK PARTİ Grubu adına; Kocaeli
Milletvekili Sayın Zeki Aygün, Batman Milletvekili Sayın Ziver Özdemir, Bursa
Milletvekili Sayın Önder Matlı, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Halil
Mazıcıoğlu, Niğde Milletvekili Sayın Ömer Selvi, İstanbul Milletvekili Sayın
Halide İncekara, İstanbul Milletvekili Sayın Şirin Ünal ve Düzce Milletvekili
Sayın Fevai Arslan.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına; Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici, Hakkâri Milletvekili
Sayın Esat Canan, Bitlis Milletvekili Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu, Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan, Osmaniye Milletvekili
Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık, Trabzon
Milletvekili Sayın Koray Aydın.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına; Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet
Ali Susam, İzmir Milletvekili Sayın Birgül Ayman Güler, Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Ahmet Toptaş, Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar.
Şahısları adına; lehinde
olmak üzere Düzce Milletvekili Sayın İbrahim Korkmaz, aleyhinde olmak suretiyle
Kayseri Milletvekili Sayın Mehmet Şevki Kulkuloğlu.
Soru- cevap işlemi yirmi
dakika.
Şimdi, gruplar adına
konuşmalara geçiyoruz.
AK PARTİ Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Zeki Aygün.
Buyurun Sayın Aygün. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ
AYGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı 2013 yılı bütçesi için AK PARTİ Grubum adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son
on yıl içerisinde Türkiye, makroekonomik istikrarı oluşturmak adına gerçekten
bütün dünyanın takdirini toplayan bir performans gerçekleştirmiştir. 2008’in
sonlarından bu yana devam eden ve bugün özellikle, Avrupa ekonomilerini ciddi
bir şekilde sarsan kriz sürecinde bu gerçeği daha net bir şekilde görme
imkânına sahip olduk.
Türkiye, sağlam mali
yapısıyla, bankacılık sistemiyle dünyada yaşanan gelişmelere karşı en iyi
direnç gösteren ekonomilerden birisi oldu. 2010-2011 yıllarında dünyanın en
hızlı büyüyen ekonomilerinden biri hâline geldik. Bugün Türkiye, artık geleceğe
güvenle bakan, reel sektöre yatırım ve üretim noktasında sağlam zemini
hazırlamış bir ekonomiye sahiptir. Bir kez daha anladık ki Türkiye’de
yatırımın, üretimin, istihdamın, ihracatın bilgi ve teknoloji seviyesinin
artması için makroekonomik istikrar olmazsa olmaz şarttır. Olmazsa
olmazlarımdan bir tanesi de ekonomik istikrar için siyasi istikrarın
vazgeçilmez olduğudur. Türkiye’nin, cumhuriyetimizin 100’üncü yılına ilişkin
sosyal ve ekonomik hedeflerine ulaşmasında reel sektörün çok büyük bir payı
vardır. On yıl önce 36 milyar dolar ihracat yapan Türkiye bugün bu yılın sonuna
150 milyar dolar ihracat seviyesine ulaşmış olacaktır. Bu, tarihimiz açısından
büyük gelişmedir. 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat yapmayı ve dünyanın ilk
10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyoruz. Peki Türkiye 500 milyar dolarlık
ihracat, 2 trilyon dolarlık millî gelir hedefine nasıl ulaşacaktır? Bu hedefe,
gayeye neyi üretip ulaşacaktır? Evet, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının
asıl çalışma alanı tam da bu noktada önemini
göstermektedir. Ekonomik olarak son on yılda elde edilen bu başarıyı bir
yandan siyasi istikrar, bir yandan ekonomik istikrar getirdiği gibi, diğer
yandan da reel sektörün rekabet gücü artırılmış, düşük, orta, yüksek
teknolojiler geliştirilmiş, ekonomiye katkı sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
dünyada artık gelişmiş ülkeler, endüstri toplumundan bilgi toplumuna, iş gücü
ağırlıklı teknolojiden yüksek teknolojiye geçiş yapmışlardır. Seri, ucuz ve bol
üretim anlayışı önem kazanmıştır. Tüketim alışkanlıkları ciddi şekilde
değişmiş, insanlar sürekli daha iyi, daha yeniyi talep eder hâle gelmiştir.
Böyle bir rekabet ortamında üretim örgütlerinin temelinde insanın ve bilginin
olması gerektiği çok açıktır.
Dünyanın lider ülkelerinden
biri olmak istiyorsak bilgi üretimine ve bilginin teknolojiye dönüşmesine önem
vermeliyiz. Bunu başarmak için araştırma, geliştirme, markalaşma, tasarım,
girişimcilik, üniversite-sanayi iş birliği gibi konularda üzerimize düşeni
yerine getirmek durumundayız. Bu, ülkemiz için büyük fırsattır çünkü çok büyük
genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Bu itibarla bilim, teknolojinin hızla
geliştirilmesi, ekonomimize entegre edilmesi için araştırma geliştirme
faaliyetlerine hız ve ivme kazandırdık. Ülkemizde bilim ve teknoloji alanında
faaliyet gösteren kurumlar tek bir çatı altında toplanmıştır. Bilim ve teknoloji kurumları ve üniversiteler
ideolojik formasyon kurumları değildir. Bu kurumların amacı araştırmacı insan
gücü kaynaklarını geliştirerek ucuz ve kaliteli yeni ürünlerin üretimini
sağlamak ve refah seviyesinin artırılmasına hizmet etmektir. Genç nüfusumuzun
bilim ve teknolojiye olan ilgisini artırmak için seksen bir ilde bilim ve
teknoloji merkezleri kurma çalışmaları başlamıştır.
Dünyanın değişik ülkelerinde
çok saygın ilim ve bilim adamları vardır. Bir zamanlar “beyin göçü” adı verilen
ve ülkemizden göçüp gidenler artık ülkemizin “beyin gücü” hâline gelmiştir.
On yıl önce Türkiye’de sadece
2 teknoparkımız vardı, bugün 33 tanesi aktif olmak üzere 47 teknoparkımız
vardır. Teknoparklarda firmalar AR-GE teşviklerinden yararlanıyorlar. Bu
teknoparklarda bugün kurulan firma sayısı 2 bini aşmış, teknoloji ihracatına
başlamış bulunuluyor.
Özellikle yazılım sektörünün,
bilişim teknolojilerinin bugünkü çağdaki önemi çok açıktır. Bu anlamda Marmara
Bölgesi, İç Anadolu ve Ege Bölgesindeki sanayi yoğunlaşmasını ve üniversite
yoğunlaşmasını bir dikkate alarak Gebze Muallimköy’de olmak üzere “Bilişim
Vadisi” dediğimiz bir ihtisas teknoparkı gerçekleştirildi.
Değerli milletvekilleri,
bilim, sanayi ve teknolojiye önem veren Türkiye, artık kendi uydusunu yapabilen
bir ülkedir. Türkiye, artık kendi savunma sanayisini imal ettiği gibi ihraç
edebilen bir ülkedir. Türkiye, gençliğini geleceğin dünyasında öne
çıkartabilecek kabiliyetleri geliştiren bir ülkedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Olmaz
öyle, olmaz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Aygün.
ZEKİ AYGÜN (Devamla) – Bu
vesileyle, ülkemizin sınırlı kaynaklarını etkin bir biçimde kullanan Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına ve Bakanlığımıza bağlı ve ilgili kuruluşlara
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Evet Sayın Aygün,
süreniz tamam.
ZEKİ AYGÜN (Devamla) – 2013
yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına
ikinci konuşmacı, Batman Milletvekili Sayın Ziver Özdemir.
Sayın Özdemir, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ZİVER
ÖZDEMİR (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “KOSGEB” olarak
bilinen Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığının 2013 yılı bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1990
yılında 3624 sayılı Kanun ile kurulan KOSGEB’in kuruluş amacı, ülkenin ekonomik
ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında KOBİ, yani küçük ve orta ölçekli
işletmelerin oranını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini
yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde
gerçekleştirmek; KOBİ’lerin rekabet güçlerini geliştirmeye ve girişimcilik
kültürünü yaygınlaştırmaya yönelik nitelikli hizmet ve destekler sunarak,
KOBİ’lerin ekonomik ve sosyal kalkınmadaki paylarını artırmaktır.
2012 yılı itibarıyla 68 ilde
75 hizmet merkezi müdürlüğü ile ülke sathına yaygın olarak küçük ve orta
ölçekli işletmelere hizmet verilmektedir.
KOSGEB Teknoloji Geliştirme
Merkezleri (TEKMER) sayısı, 2012 yılı Aralık ayı itibari ile 31’e ulaşmıştır.
Aynı inkübatör mantığı çerçevesinde ancak binasız olarak -girişimcilere işlik
tahsis edilmeden- KOSGEB ve üniversitelerin iş birliğinde bu uygulamanın
gerçekleştirilmesi amacıyla yapılan AR-GE, inovasyon iş birliği sayısı,
protokol sürecinde olanlarla birlikte 65’e ulaşmıştır.
Türkiye’nin ekonomik ve
sosyal açıdan kalkınmasında KOBİ’ler çok önemli yer tutmaktadır. Özellikle
KOBİ’ler Türkiye’nin son yıllardaki gelişiminin lokomotifi olmuşlardır.
KOBİ’ler ülkemizdeki toplam işletmelerin yüzde 99’undan fazlasını
oluşturmaktadırlar. KOBİ’lerin ülke ekonomisindeki payları zaten bu gelişimdeki
rolünü net olarak ortaya koymaktadır. KOBİ’ler ekonomideki paylarına paralel
olarak da toplam istihdamın yüzde 78’ini
karşılamaktadırlar. Bunun yanında toplam katma değer içindeki oranları,
ihracattaki payları ve toplam yatırımdaki oranlarıyla ülkenin kalkınmasının da
en önemli aktörü olmuşlardır. Bu açıdan KOBİ’lerin desteklenmesi ülke ekonomisi
açısından hayati önem arz etmektedir diye düşünüyorum.
İşte AK PARTİ döneminde, AK
KOBİ’lerin bu önemi göz önünde tutularak KOBİ’lerin hedef kitlesi, hizmet ve
ticaret sektöründeki KOBİ’leri de kapsamayacak biçimde genişletilmiştir.
Bu yetmemiş ve daha sonra da
2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe giren KOBİ’lerin devlet
desteklerinden yararlanmasına imkân sağlayacak Küçük ve Orta Büyüklükteki
İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik’te değişiklik yapılmış, buna göre,
250 kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya
mali bilançosundan herhangi biri 40 milyon Türk lirasını aşmayan ekonomik
birimler ve girişimler KOBİ tanımı kapsamına dâhil edilmiştir.
Bu düzenleme ile KOSGEB’in
hedef kitlesinde çok önemli artış sağlanmıştır ve verilen desteklerden
faydalanan işletme sayısında büyük gelişim gözlenmiştir. Örneğin, 2012 yılı
sonu itibarıyla KOSGEB veri tabanına kaydedilen işletme sayısı 682 bine
ulaşmıştır. Bu rakam geçen yıl 620 bin idi. Yine bu düzenlemeler ile
girişimcilerimize, işletmelerimize, meslek kuruluşlarına ve işletici
kuruluşlara yönelik olarak bir dizi destek programları devreye sokulmuştur.
2012 itibarıyla KOSGEB
tarafından yürütülen 7 adet destek programı bulunmaktadır. Bunlardan biri, KOBİ
Proje Destek Programı; işletmelere özgü sorunlarının işletmeler tarafından
projelendirildiği bir programa ihtiyaç duyulması. ikincisi, Tematik Proje
Destek Programı; KOBİ’lerin kendi işletmelerini geliştirmeleri ve meslek
kuruluşları tarafından küçük ve orta ölçekli işletmenin geliştirilmesi amacıyla
makro strateji dokümanlarında işaret edilen öncelikler, dikkate alınarak
sektörel ve bölgesel ihtiyaçların karşılanması amaçlanmıştır. İş Birliği, Güç
Birliği ve Destek Programı, AR-GE, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek
Programları, Girişimcilik Destek Programları, Gelişen İşletmeler Piyasası KOBİ
Destek Programları, Genel Destek Programları olarak desteklenmiştir. Burada
tabii, Türkiye’deki bölgesel kalkınmışlığın en önemli farkını ortadan kaldıran
KOBİ’lerdir. Bu KOBİ’lerde de AK PARTİ diğer alanlarda olduğu gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZİVER ÖZDEMİR (Devamla) –
KOBİ’lerimize sunulan bu destek ve hizmetlerin önümüzdeki süreçte aynı şekilde
artması temenni ve beklentisiyle 2013 bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özdemir.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü
konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın Önder Matlı.
Sayın Matlı, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖNDER
MATLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Türk
Standartları Enstitüsü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen
değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk
Standartları Enstitüsü elli sekiz yıldır Türk sanayisinin daha az bir maliyetle
yüksek kalitede üretim yapmasının, inovasyon faaliyetlerini etkin bir şekilde
sürdürmesinin, uluslararası standartlara uygun ürün ve hizmet sağlayarak uluslararası
pazarlara girmesinin anahtarı konumundadır. Türk Standartları Enstitüsü
hizmetlerin daha geniş kitlelere ulaştırılması, sadece ulusal düzeyde değil,
uluslararası pazarlarda da aranan tercih ve itibar edilen bir marka değerine
kavuşması doğrultusunda çalışmalarına yön vermektedir. Hızla gelişmekte olan
Türk sanayisi ve Türk sanayicilerinin Avrupa ülkelerine ve diğer ülkelere
yaptıkları ihracat dikkate alındığında uluslararası standartlara uygun üretim
yapmanın önemi açıkça görülmektedir. Ancak dünyada ekonomik savaşın bir
standartlar savaşına dönüştüğü günümüz şartlarında artık standartlara uyum tek
başına yeterli olmamakta, ülkelerin standartları belirleyen konuma gelmeleri
gerekmektedir. İslam Ülkeleri Standardizasyon ve Metroloji Enstitüsünü kuran ve
hâlen dönem başkanlığını yürüten TSE, Orta Asya, Türki ve özerk cumhuriyetlerin
üyesi olduğu Bölgelerarası Standardizasyon Birliği teşkilatını kuran ve
başkanlığını yürüten, bunları tek çatı altında birleştiren lider bir
kuruluştur. Enstitü, standardizasyon, belgelendirme ve deney alanlarında 78
ülkeden 99 farklı kuruluşla imzaladığı iş birliği anlaşmaları sayesinde bilgi,
uzman değişimi ve eğitim konularında karşılıklı iş birliği faaliyetlerini
yürütmektedir.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz bir yıl içinde 11 ülkede 14 çözüm ortaklığı ofisi açılmıştır. TSE,
bugün itibarıyla 9 ayrı yerleşkede faaliyet gösteren, uluslararası
akreditasyona sahip 17 deney laboratuarıyla sanayicilerimize hizmet vermekte
olup laboratuarları TÜRKAK tarafından akredite edilmiştir.
Bugün itibarıyla otomotiv ve
yan sanayide üreticiler, her yıl yaklaşık 35 milyon euroyu test ve
belgelendirme işlemleri için yabancı belgelendirme kuruluşlarına ödemek zorunda
kalmaktadır. Bu sebeple, Türk Standartları Enstitüsü kendi öz kaynaklarıyla 200
milyon lira maliyetli yeni laboratuvar yatırımlarına başlamıştır.
Bakanlığımızın hazırladığı Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi Eylem Planı’nda
“Tasarım doğrulama, dayanım, yol ve araç testleri yapılması için test
merkezleri ve rüzgâr tüneli kurulacak ve mevcut test merkezleri sanayinin
ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilecektir.” maddesi yer almaktadır. Bu eylemi
hayata geçirecek kuruluş olarak TSE’ye görev verilmiştir. TSE’nin bu projedeki
nihai hedefi, Türk otomotiv sanayisinin bugün olduğu gibi gelecekte de
rekabetçi konumunu sürdürebilmesi için katkı sağlamak, üreticilere AR-GE
altyapısı oluşturmak, tasarım, üretim, markalaşma, beceri kapasitelerinin
arttırılabilmesi için test laboratuvarı, belgelendirme hizmetleri ve
eğitimlerle verdiği hizmetlerin kalitesini dünya standartlarına taşımaktır.
Değerli milletvekilleri, bir
Bursa Milletvekili olarak özellikle şunları söylemek istiyorum: Hepimizin
bildiği gibi Bursa Türkiye’mizin otomotiv üretim merkezi. Bu manada, bizler
Bursa milletvekilleri olarak otomotiv test merkezinin Bursa’da yapılmasını
yürekten destekliyoruz ve bu konuda elimizden geleni sonuna kadar da
koyacağımızı söylemek istiyoruz. Buradaki amacımız Bursa’nın standartlarını
yükseltmektir. Özellikle son Sanayi Teşvik Kanunu’yla beraber batı illerimizde,
sanayinin geliştiği illerde AR-GE’yle, inovasyonla sanayide bir değişimi
sağlamak bu manada bizlerin çok önemsediği bir olaydır, olgudur. Dolayısıyla,
bu, Bursa’da dönüşüm, AR-GE, inovasyon ve nitelikli insan kaynağıyla beraber
otomotiv test merkezini biz canıyürekten destekliyoruz ve Bursalı muhalefet
partisi milletvekili arkadaşlarımız burada değil ama onların da bu konuda katkı
koymalarını yürekten bekliyoruz çünkü gerçekten Bursa’nın bu otomotiv test
merkezini ıskalamak, kaçırmak gibi bir lüksü yok.
Son olarak, sözlerimi
bitirirken değerli milletvekilleri, standartlardan bahsediyoruz, evet, AK PARTİ
iktidarına kadar Türkiye, dünyada maalesef standart dışı kalmış bir ülke
konumundaydı. Şükürler olsun ki son on yıllık zaman zarfında Türkiye dünya
standartlarına, Batı standartlarına ulaşmış, her geçen gün standartlarını
yükselten ve yeni hedeflerimizle, yeni vizyonumuzla, 2023 vizyonumuzla Türk
Standartlarını dünya standartlarında belirleyici bir standart olarak kurgulayan
çalışmalarımız devam etmektedir.
Bu düşüncelerle, duygularla
hepinizi, yüce Meclisimizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Matlı.
AK PARTİ Grubu adına bir
sonraki konuşmacı, Gaziantep Milletvekili İbrahim Halil Mazıcıoğlu.
Sayın Mazıcıoğlu, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL
MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Mali Yılı Bütçe Tasarısı görüşmelerinin dokuzuncu turunda
Türk Patent Enstitüsü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle 2013 mali
bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen, başta Maliye Bakanımıza, bakanlarımıza
ve bürokratlarına, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyelerine, tüm kamu
bürokrasisine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılı olan 2023 yılı hedeflerine kararlı
adımlarla yürüyoruz. Bu hedeflerimize ulaşma sürecinde, en etkili küresel
rekabet araçlarından olan yenilikçi ürünlerin, dünya çapında tanınmış
markaların ve yüksek katma değer potansiyeline sahip tasarımların önemi ve
gerekliliği tartışmasızdır. Nitekim, günümüzün rekabetçi ekonomilerinin ve
firmaların, yenilikçi, yüksek teknolojili ve özgün tasarımlı ürünleriyle ve bu
ürünler sayesinde oluşturdukları güçlü markalarıyla ve fikrî sermayeleriyle ön
plana çıktıkları hepimizin malumudur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel rekabet edebilirlik açısından kritik öneme sahip olan
yeni bilgi ve teknolojilerin üretilmesinde ve korunmasında; patent, marka,
endüstriyel tasarım ve coğrafi işaretlerden oluşan sınai mülkiyet hakları en
etkili yol olarak karşımıza çıkmaktadır. Sınai mülkiyet sistemi, bir yandan
fikrî ürünlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlarken, diğer taraftan bu
ürünlerin üretilmesi sürecinde gerekli olan bilginin en kolay şekilde elde
edilmesine imkân sağlamaktadır. Patentler, yeni ürünlerin korunmasını
sağlamakta, teknolojik yeniliklere basamak oluşturmakta ve teknik bilginin yayılmasını
sağlamaktadır. Markalar, ürün ve hizmetler için yapılan yatırımların tüketiciye
sunulması sürecinde çok önemli bir rol üstlenmektedir. Yüksek AR-GE maliyeti
gerektirmeyen endüstriyel tasarımlar, gerek KOBİ’lerimiz için gerekse büyük
işletmelerimiz için çıktıları daha kısa zamanda ekonomik değere dönüşebilen bir
araç olarak çok önemli bir potansiyel anlamına gelmektedir. Coğrafi işaretler
ise; Antep baklavası, İznik çinisi ve Aydın inciri gibi yerel ve yöresel
değerlerimizi koruma altına alarak, bu değerler sayesinde şehirlerimizin
markalaşmasını ve ticari gelir elde etmesini sağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz noktada, ülkemizde etkin
işleyen bir sınai mülkiyet sisteminin mevcudiyetinden rahatlıkla
bahsedebiliyoruz. Patent, marka, tasarım sayılarında son yıllarda kaydedilen
artışlar, bu söylediklerimizi doğrular niteliktedir. Türkiye, 2011 yılında 120
bine yaklaşan marka başvurusuyla Avrupa’nın en fazla marka başvurusu yapılan
ülkesidir. Patent başvurularında her yıl dünya ortalamasının üzerinde artışlar
gerçekleşmektedir. 2011 yılında Türk Patent Enstitüsüne 13 binin üzerinde
patent ve faydalı model başvurusu yapılmış, bu sayının 2012 yılında 15 bine
ulaşması beklenmektedir. Uluslararası patent başvurularında Türkiye, Avrupa Birliği
ülkeleriyle kıyaslandığında 11’inci sırada yer almaktadır. Öte yandan, 40 bine
yaklaşan tasarım başvurusuyla Türkiye, son birkaç yıldır Avrupa’da 3’üncü
sıradadır.
Diğer taraftan, memleketim
Gaziantep, Türkiye genelinde patent
başvurularında 14’üncü, marka başvurularında 7’nci ve tasarım başvurularında
3’üncü sırada yer almaktadır. Bunun yanı sıra Gaziantep şehrimiz Antep
baklavası, Antep fıstığı, Gaziantep bakır el işletmeciliği ve Gaziantep sedef
el işlemeciliği gibi tescilli coğrafi işaretleriyle de bu alanda öncü şehirler
arasında yer almaktadır. Nitekim ülkemizden Avrupa Komisyonuna coğrafi işaret
tescili için yapılan ilk başvuru Antep baklavası için olmuştur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Gaziantep’e sanayi kuruldu mu?
İBRAHİM HALİL MAZICIOĞLU
(Devamla) – İnşallah, yedireceğiz.
Geçtiğimiz salı günü Avrupa
Parlamentosu tarihî bir karar alarak Avrupa’da geçerli olacak olan ortak patent
sistemini onaylamıştır.
Bu vesileyle muhalefetimize,
iktidarımıza saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Mazıcıoğlu.
AK PARTİ Grubu adına bir
sonraki konuşmacı, Niğde Milletvekili Sayın Ömer Selvi.
Sayın Selvi, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER
SELVİ (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa adı TÜBİTAK olan
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 yılı mali bütçesi hakkında
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlarım.
Tabii, TÜBİTAK’ın yaptığı
şeyler anlatmakla bitmez, beş dakikada burada anlatmakla ben bunları bitiremem
ama ben burada sadece, akademik hayatımı sürdürürken TÜBİTAK’ın yaptığı,
akademik hayata yaptığı bir katkıyı yaşamış bir insan olarak bir şeyi paylaşmak
istiyorum. Tabii, 2005 yılında TÜBİTAK çok önemli bir karar aldı, çok önemli
bir katkı sağladı akademik hayata. O tarihte ben doktoramı yapmaktaydım,
öncesini ve sonrasını çok iyi biliyorum. 2005 yılından önce birçok
arkadaşımızın üniversiteden mezun olduğunda hayalleri akademisyen olmaktı,
akademik kariyerini takip etmekti, lakin o gün üniversiteler olsun gerekse
TÜBİTAK gibi kurumlar olsun, ekonomik destek anlamında çok şey vadetmediği için
bu arkadaşlarımızın çoğu özel sektörde vadedilen o yüksek maaşlara gittiler.
Tabii, bu mecburiyetti çünkü dediğim gibi, TÜBİTAK gibi, üniversiteler gibi
oradan gelen ekonomik desteklerle bırakın bir aile kurmayı, yuva kurmayı, kendi
hayatlarını bile idame ettiremeyeceklerdi.
2005 yılında ne oldu? 2005
yılında TÜBİTAK, tabii ki de o günkü hükûmetimizin TÜBİTAK’ın bütçesini ciddi
anlamda artırmasıyla beraber, çok önemli bir politika güttü ve yüksek lisans ve
doktora öğrencilerine verdiği bursları ciddi anlamda artırdı. O gün, hiç
unutmuyorum, yüksek lisans öğrencilerinin tam burs olarak aldıkları meblağ
yaklaşık 3 katına çıktı ve 1.250 Türk lirası olarak gerçekleşti. Aynı şekilde
doktora öğrencilerimiz de o gün itibarıyla TÜBİTAK’tan burs olarak 2 kat fazla
burs almaya başladılar ve 1.500 Türk lirası burs almaya başladılar. Bu
rakamlar, o gün itibarıyla özel sektörde verilen maaşlarla ciddi anlamda
rekabet edebilir noktaya gelmişti ve bunun etkisi ne oldu? 2005 senesinde ve o
seneden sonra mezun olan birçok arkadaşımız, eğer kalbinde akademisyen olmak
varsa artık o ekonomik baskıyı hissetmeden akademide kaldılar ve akademik kariyerlerine
devam ettiler.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Siyasi ve bilimsel özellik de var mı?
ÖMER SELVİ (Devamla) - Diğer
taraftan, beni aslında en çok etkileyen tarafı şu olmuştu: 2005 senesinden önce
bu kararı vermekte güçlük çeken birçok arkadaşımız, özel sektörde daha yüksek
meblağlar almalarına rağmen 2005 senesinden sonra bu rekabet eden maaşlarla
-daha doğrusu burslarla- beraber akademiye dönme kararı aldılar. O
arkadaşlarımızı da giderlerken görmüştüm, o arkadaşlarımız inanın o kadar
üzgünlerdi ki özel sektöre giderlerken, çünkü hayalleri akademisyen olmaktı,
katkı sağlamaktı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi
kaç lira alıyorlar?
ÖMER SELVİ (Devamla) -
Onların gözlerinde…
Onu da hemen söyleyeyim,
bugün yüksek lisans öğrencilerimize 1.500 lira burs veriliyor aylık, doktora
öğrencilerimize 1.800 lira burs veriliyor. Hâlâ bu rakamlar özel sektörle
rekabet edebilir noktada. İdealist arkadaşlarımız, bu noktada akademide
kalabiliyorlar çünkü ekonomik baskıyı hissetmiyorlar. Dediğim gibi o gün
arkadaşlarımızın gözlerinde yaş göremezdiniz çünkü gözyaşları, içlerini,
yüreklerindeki ateşi söndürmeye akıyordu. Fakat o arkadaşlar daha güçlü bir
motivasyonla, heyecanla akademiye döndüler ve Türkiye’nin o anlamdaki açığını
kapattılar. Biliyorsunuz o gün en çok konuşulan, Türkiye’nin önündeki,
ilerleyen yıllarda en çok tehlike olarak görülen, akademik kadroların
yetersizliği ve daralmasıydı ve o gün yine çok ciddi kararlar alan hükûmetimiz,
üniversiteler açıyordu ve hükûmetimizi, AK PARTİ iktidarını o anlamda eleştiriyorlardı
çünkü üniversite açmak bir anlam ifade etmiyordu, oraya akademik kadro bulmanız
gerekiyordu. O gün itibarıyla var olan üniversitelerdeki akademik kadrolar bile
geriye giderken bu hamleyle Hükûmetimiz, oradaki bu olayı geriye döndürdü, o
gün itibarıyla mevcut kadroları kuvvetlendirdi, yeni açılan üniversitelere de
ciddi anlamda akademik kadro sağladı ve bu sayede, o üniversitelerde
Türkiye'nin geleceğini inşa eden insanlar yetişmeye başladı; bu bile tek başına
çok ciddi bir başarıdır ve bu başarıya imza atan, bu başarıyı sağlayan her
kimse, bu insanların Türkiye tarihine adı altın harflerle yazılacaktır. Bu
başarıyı sağlayanlar, önce TÜBİTAK, daha sonra TÜBİTAK’a o imkânı sağlayan bu
ak kadrolar ve yine Sayın Başbakanımızın bütçe görüşmelerinin ilk gününde
söylediği gibi bu başarının asıl sahibi bu aziz millettir. Onun için bu aziz
milletin bir ferdi olmakla, bu başarıyı sağlayan ak kadroların bir ferdi olmakla gurur ve onur
duyuyorum.
Daha çok anlatacak şey var.
Ben, buradan herkese, TÜBİTAK’ın çalışmalarını yakinen takip etmelerini tavsiye
ediyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Bilimsel özerkliklerin yok olmasından bahsetmediniz hiç.
ÖMER SELVİ (Devamla) – Bu
duygu ve düşüncelerle, gerek TÜBİTAK’ın gerek diğer kurumların gerekse genel
bütçenin hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve siz yüce heyeti, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Selvi,
teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına bir
sonraki konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara.
Sayın İncekara, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye
Bilimler Akademisinin 2013 yılı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Türkiye Bilimler Akademisi,
tüzel kişiliğe, bilimsel idari ve mali özerkliğe sahip bir kurum olarak 1993
yılında 497 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuş, 2011 yılında çıkarılan
635, 651 ve 662 sayılı Kanun Hükmünde kararnamelerle üyelerin seçimi, başkanlık
süresi ve araştırma desteği gibi konulara ilişkin bazı değişiklikler
gerçekleştirilmiştir. Bu değişikliklerle, önceden tamamen mevcut üyelerce
seçilen akademi üyelerinin üçte 1’inin YÖK, üçte 1’inin TÜBİTAK Bilim Kurulu ve
üçte 1’inin de TÜBA tarafından seçilmesi öngörülmüştür.
Sekretarya ve bütçe
hizmetlerini TÜBİTAK tarafından yerine getiren akademinin organları, genel
kurul, akademik konseyi ve başkanlıktan oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir yandan ülkemizi Avrupa’nın üretim ve teknoloji merkezi
hâline getirmeyi arzularken, diğer yandan hepimiz beyin göçünden şikâyet eder,
başka ülkelere kaçırdığımız bilim insanlarımız için hayıflanırız. Bilim insanı
yapacağı çalışmalar için laboratuvar, kaynak ve iltifat bulamaz ise bu
insanları burada kalmaya zorlayamazsınız. Bu, sadece o insanı ziyan etmek
değil, insanlığın yeni ufuklara yolculuğunu da aynı zamanda sabote etmektir.
Dünya ile rekabet etmek,
insanlığın yaşam kalitesini yükseltmek, ulusal savunmada güvenli hâle gelmek
için ülkede bilim insanı yetiştirmek, bilime özendirmek kaçınılmazdır. Şu anda
üstün yetenekli çocuklarımızın keşfi, eğitimi ve istihdamlarını araştıran
komisyonun raporunu yazıyoruz. Dünyada emsalleriyle fark atarak yarışacak bu
beyinlerimizin, daha küçük yaşta uluslararası beyin avcıları tarafından takip
edilip burs ve eğitim destekleri teklif edildiği ve ülkelerine davet edildiği
bir gerçektir. Bu ülkeler, bırakın yetişmiş bilim adamını ihmal etmeyi, ana
karnına düştüğü andan itibaren bilim insanı keşifleri yapmakta, 4-5 yaşında
bilim insanı olma yolundaki çocuklar özel eğitimlere alınmakta, atölye ve
laboratuvarlarla buluşmaktadır. Buradan hareketle, TÜBA’nın 2013 hedefleri
içinde toplumda bilim insanları olmayı sağlayacak, özendirecek projelerin
ağırlıkta olmasını önemsiyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Bilim adamları neden istifa etti Halide Hanım? İstifaların gerekçesi ne?
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Son on yılda hayal edilemeyenlerin bile gerçekleştiği ülkemde, 2023 hedeflerine
ulaşmak ve dünyayla her alanda rekabet etmek için, rekabet edebilmek adına
TÜBA’nın neler yaptığına bir bakalım: Öncelikle nitelikli öğretmenlerin
desteklenmesi, çocuklarımızın bilimle tanışık, soru soran, araştıran bireyler
olarak yetiştirilmesini amaçlayan bilim eğitim programı, genç bilim adamlarının
akademi bünyesinde geliştirilmesi, diğer gelişmiş ülkelerin bilimcileriyle
ortak projelerde buluşturulması için üstün başarılı genç bilim adamlarını
ödüllendirme programı, doktora çalışmalarının bilimsel düzeyinin geliştirilmesi
için verilen burslar, şu anda sorumluluğunu TÜBİTAK’ın yürüttüğü Ulusal Açık
Ders Malzemeleri Projesi, Üniversite Ders Kitapları Programı, Türkçe Bilim
Terimleri Sözlüğü Projesi, telif ve çeviri eser ödülleri. Akademinin birçok
akademiler arası örgüt ve uluslararası bilimsel kuruluşa üyeliği bulunmakla
birlikte, yayın faaliyetleri akademinin faaliyetleri içerisinde önemli bir
konuma sahiptir. Akademi yayınları, telif ve çeviri kitaplar, raporlar ve
süreli yayınlardan oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her şehirde kurulan üniversitelerimiz, yaygınlaşan
teknoparklarımız, buna bağlı olarak bilim ve teknoloji alanında uluslararası
ilişkilerin güçlenmesiyle oluşan pozitif rekabet ve iş birliği ülkemizde çok
parlak bir döneme girildiğini göstermektedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ay,
Halide Hanım, bir tane marka söyleyin uluslararası piyasada ve sanayide rekabet
eden, tercih edilen. Nasıl bir başarı öyküsü…
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
On dokuz yıllık birikimiyle ülkenin 2023-2073 vizyonlarını gerçekleştirmede
aktif rol oynayacağına inandığım TÜBA’nın başarılarının artarak devam etmesini
diliyor, 2013 yılı bütçemizin milletimize hayırlı olması temennisiyle saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
TÜBA’nın artık bilimselliği tartışılıyor Halide Hanım.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Hanımefendi, niçin laf atıyorsunuz orada?
Sayın Başkan, niçin müdahale
etmiyorsunuz siz de orada?
Hayır, nedir derdiniz?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Gerçeği söylüyoruz Halide Hanım.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Her çıkan arkadaşın sözünü bölüyorsunuz, her çıkan arkadaşa laf atıyorsunuz.
Hayır, nedir bu? Varsa bir sözünüz, gelirsiniz, mekânı burasıdır. Yakışıyor mu?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Bravo!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Ama siz gerçeklerden bahsetmiyorsunuz Halide Hanım.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Yani oturduğunuz yere…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
TÜBA’daki 69 bilim adamının istifa etmesinden bahsetmiyorsunuz. Gerçekleri
söylemediğiniz için sizi uyarmak zorunda kalıyoruz.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Biraz saygılı olun ya. Ayıp ya.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Koca milletvekili olmuşsunuz, hâlâ buraları siz üniversite amfileriyle
karıştırıyorsunuz. Dün üniversiteleri karıştırıyorsunuz, bugün Meclisi
karıştırıyorsunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Nerede kaldı TÜBA’nın bilimselliği? Bilimsel özerklik mi kaldı TÜBA’da?
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Niye
sataşıyorsun oradan? Herkese laf atıyorsun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
İnsanları uzaklaştırdınız; siyasete bağlı, iktidara bağlı bir hâle getirdiniz.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Çok ayıp bir şey ya! Neyse ne, gelir burada konuşursun varsa bir lafın.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Nerede kaldı TÜBA’nın özerkliği? Bunları kabullenemiyorsunuz.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) –
Sana ne oluyor? Grup başkan vekilleriniz nerede sizin? Car car, car car…
Çok teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İncekara.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) –
Ayıp ya, ayıp!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Bu sizin tahammülsüzlüğünüz. Gerçekleri söyleyince onları kabul edemiyorsunuz.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Biraz saygı, saygı. Ayıp ya!
BAŞKAN - AK PARTİ Grubu adına
bir sonraki konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Şirin Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Konuşmayın oradan.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Çok güzel şeyler söylediğin için gülüyorsun orada.
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) –
Durmadan laf atıyorsunuz. Ayıp ya! Her konuşana laf atmak zorunda mısınız ya?
BAŞKAN – Evet efendim,
lütfen… Lütfen…
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞİRİN
ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığımızın 2013 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2012 yılı bütçesine göre
yüzde 11,6’lık bir artış ile huzurlarımıza getirilen 20 milyar 359 milyon 914
bin Türk liralık Millî Savunma Bakanlığımızın 2013 yılı bütçesi, millî güvenlik
politikamız çerçevesinde üstlendiğimiz görevleri yüksek bir etkinlikle yerine
getirmek ve savunma gücümüzü çağın gereklerine göre artırma hedefleri
doğrultusunda hazırlanmıştır.
Türkiye’nin millî savunma politikasını
yönlendiren temel ilke, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesidir. Bu doğrultuda, bir yandan, ülkenin
birliği, ulusal bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve hayati çıkarları
korunurken diğer yandan, Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği
öncülüğünde uluslararası ilişkiler ikili ve çok taraflı olarak
sürdürülmektedir. Bu görevleri birlikte icra edeceğimiz kahraman Türk Silahlı
Kuvvetleri personelinin aidiyet duygusunun iyileştirilmesi ve özlük haklarının
geliştirilmesi birinci dereceli önceliğimiz olmuş ve olmaya devam edecektir.
Ülkemizin içinde bulunduğu
küresel ve güvenlik ortamı hızlı bir değişime uğramaktadır. Bu, aynı zamanda
Türkiye’nin üstlendiği sorumlulukları da arttırmaktadır.
Geçmişte olduğu gibi bugün de
bölgesinde barış ve istikrara müspet katkı sağlamaya devam eden Türkiye, dünya
barışının muhafazasında önemli bir aktör durumundadır.
Gelişen ihtiyaçlar
çerçevesinde, bir yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin modernizasyonu için
yatırımlar yapılırken, diğer yandan, millî ve uluslararası görevlerimizi
etkinlikle yerine getirmek için gereken her türlü tedbir alınmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmetimizin, 2023 vizyonu doğrultusunda millî savunmada hedefimiz, savunma
sanayisi gelişmiş dünyadaki ilk 10 ülke arasına girmektir. Bu çerçevede, tüm
kara ve deniz araçlarıyla insansız hava araçlarımızın ülkemizde üretimi
sağlanacak ve hâlihazırda başlatılan çalışmalara ilave olarak, havacılıkta
hızla gelişen helikopter alanında hafif ve orta sınıf ulaştırma
helikopterlerinin kendi sanayimiz tarafından üretilmesine ilişkin kapsamlı bir
altyapı oluşturulmaktadır. Helikopter üretimlerine yakında başlanacak olup,
gerek ülkemizin gerekse çevre ülkelerin ihtiyaçlarını da karşılayabilecek güçte
olabileceğimizi söylemekte fayda görmekteyim.
Değerli milletvekilleri,
hâlihazırda askerî güç unsurlarımızın geniş bir yelpazede üstlendikleri
sorumlulukları kısa şekliyle dikkatlerinize sunmak istiyorum: Deniz
Kuvvetlerimiz, denizlerimizde ve uluslararası sularda menfaatlerimizi
koruyacak; Kara ve Hava Kuvvetlerimiz ise teknolojinin etkin kullanımıyla icra
edilen terörle mücadele, bölgesel istikrarsızlıklara karşı alınan tedbirler ve
uluslararası önlemlere katılım, uluslararası sorumluluk kapsamında Balkanlardan
Orta Asya’ya, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada barışı
ve güvenliği sağlamak için çalışmalara aktif katılımdır.
Bu görevlerin layıkıyla
yerine getirilmesi adına Hükûmetimizin teklif ettiği bütçe teklifinin kabulünün
önemli olduğunun altını çizmek gerektiğinin inancıyla, Millî Savunma Bakanlığı
2013 yılı bütçesinin, Sayın Başbakanımızın liderliğinde, Sayın Millî Savunma
Bakanımız ve ekibinin gayretleriyle Türkiye’nin 2023 vizyon ve hedeflerine
ulaşmasına önemli katkılar sağlayacağı düşüncesiyle, ülkemize, milletimize ve
kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize selam
ve saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ünal.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Çalışma Bakanının gruplara bir teklifi var; “Acil bir konu var, bunu geçirmemiz
lazım” dedi. Onunla ilgili dışarıda –Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı da burada,
kendisi de iyi biliyorlar konuyu- bir toplantı yapıyoruz. Sayın İncekara’yı
televizyondan izliyorum, Sayın Yılmaz’a diyor ki; “Sizin grup başkan vekiliniz
nerede?” Acaba dedim, Bakan, Halide Hanıma “Ya Muharrem İnce’yi dışarıya
çağırayım da, sen de orada yokmuş gibi konuş.” diye karşılıklı danışıklı dövüş
mü yapıyorlar? Yani hem çağırıyorsunuz iş yapalım diye hem sonra “Neredesiniz?”
diye soruyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın İnce, haklısınız
yalnız arkadaşımız da konuşma süresince, beş dakika sürekli laf attı. Ondan da
haberiniz olsun. İkaz etmedim, o beni ikaz etti. Bu kadar olmaz yani bu
olmamalı, rica ediyorum yani.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Hayır, hayır. Sayın Başkan, beş dakika söz atmadım. İki söz attım, biri
konuşmasının sonunda. Özen gösterdim. Bakın, bir kez “Neden TÜBA’dan 69 bilim
adamı istifa etti?” dedim, bir de konuşmasının sonunda sadece TÜBA’yla ilgili
gerçekleri neden anlatmadığını söyledim.
BAŞKAN – Hanımefendi, ben
gördüğümü söylüyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Yani arkadaşımızın konuşmasını kesmedim, sabote etmedim efendim ama gerçekleri
söylemedi.
BAŞKAN – Tamam efendim, ben
gördüğümü söylüyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili Mahir Ünal Bey’le Haydar Akar Bey
karşılıklı bir anlaşma yapmışlar, demişler ki: “Kadınların arasındaki
tartışmaya biz gruplar dâhil olmayalım.”
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) –
Bence de.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Erkek egemen, cinsiyetçi bir yaklaşım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben
Haydar Bey’in bu tartışmasını şöyle, yumuşatmak için söyledim ama televizyonda
izlediğiniz zaman Dilek Hanım’la Halide Hanım arasındaki tartışmada sanki CHP
Grubu Grup Başkan Vekili görevini yapmıyormuş gibi bir…
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) –
Hayır, hayır.
BAŞKAN – Sayın İnce, öyle bir
şey olmadı fakat ben de aynı duygularla karışmak istemedim ama beni ikaz etti
hanımefendinin birisi, çare yoktu.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Ünal buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sayın Başkan, ben şunu söylemek istiyorum: Burada biz kadın milletvekiliyiz.
Milletvekili olmamız ön plana çıkartılmalı. Bu Mecliste geçen gün aynen Bülent
Arınç’ın yaptığı gibi de kadınları birey ve insan olarak görmemek gibi yaklaşım
içinde olan… Ben bunu kabul etmiyorum yani biz öncelikle milletvekiliyiz.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) –
Hangi usule göre konuşuyorlar Sayın Başkan?
BAŞKAN – Onu grup başkan
vekilinize söyleyin, şakayı yapan o.
Sayın Ünal, buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, bugün Genel Kurul son derece pozitif, son derece olumlu, esprili
bir şekilde başladı ama böyle bir sürece akmasını doğrusu istemeyiz çünkü gece
geç saatlere kadar burada beraberce çalışacağız.
Halide İncekara Hanımefendi
konuşmasını yaparken Sayın Dilek Yılmaz Hanımefendi söz attığında Haydar Bey de
espri yaptı, dedi ki: “Arkadaşlar, hanımların arasına girmeyelim.” esprisi
yapıldı, biz de güldük.
BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) –
Şaka bu şimdi!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Şimdi, bu espriden, bu süreçten bir toplumsal cinsiyet sorunu ya da kadın
ayrımcılığı çıkarmak… Herhâlde öyle bir şey olmaz diye düşünüyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Öyle
değil, dikkat edeceksiniz. Her espri yapılmaz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Dolayısıyla, biz aynı iyi niyetle, pozitif yaklaşımla lütfen Genel Kurul
çalışmalarına devam edelim.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu
adına, son konuşmacı Düzce Milletvekili Sayın Fevai Arslan.
Sayın Arslan buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FEVAİ
ARSLAN (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayi
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla ve sevgiyle selamlarım.
21’inci yüzyıl dünyasında
güçlü ordu, ileri teknolojik askerî teçhizata sahip olan ve bu teçhizatla
karayı, denizi, havayı ve uzayı en iyi şekilde kullanabilen ve kontrol edebilen
ordudur. Güçlü bir ulusal savunma sanayinin gereğini ve aciliyetini bundan
yaklaşık kırk yıl önce Kıbrıs Barış Harekâtında yaşamış ve hissetmiş olmamıza
rağmen, söz konusu ihtiyacın karşılanması konusundaki en önemli adımlar ancak
son on yılda bizim iktidarımız döneminde atılabilmiştir.
İktidarımız döneminde
sektörde yapısal bir dönüşüm gerçekleştirilmektedir. Bu dönüşümle sektör,
üretim ağırlıklı bir yapıdan tasarım ve mühendislik ağırlıklı bir yapıya
dönüştürülüyor. Bugün ASELSAN’da çalışan 4.224 kişiden 2.381’i, TAI’de çalışan
4.270 kişiden 1.020’si, ROKETSAN’da çalışan 1.390 kişiden 714’ü, HAVELSAN’da
çalışan 1.124 kişiden 689’u mühendistir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
modernizasyon ihtiyaçlarının temininde yerli imkân ve kabiliyetlerin
kullanılması ekonomimize de büyük bir katkı sağlamaktadır. Bu sayededir ki,
savunma ve havacılık sektörünün cirosu 4,2 milyar dolara yükselmiş bulunuyor.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçlarında yurt içinden karşılanma
oranının yüzde 54’lere çıkarılmış olması bizleri son derece mutlu etmiştir.
Savunma ürünleri ihracatı ise, 800 milyon doları geçmiş bulunmaktadır. Bu
rakama havacılık sanayinin 270 küsur milyon dolarlık ihracat performansı da
dâhil edildiğinde toplam savunma ve havacılık ihracatı 1 milyar 100 milyon
dolara ulaşmaktadır.
Stockholm Uluslararası Barış
Anlaşmaları Enstitüsünün beşer yıllık dönemler hâlinde yayınlanan verilerinin
sonucuna da bakıldığında, geçen yıl dünya savunma harcamaları toplamının 1
trilyon 738 milyar dolar olduğunu, Türkiye’nin savunma ürünleri ithalatında
14’üncü sıraya gerilediğini, ihracatında ise 23’üncü sıraya çıktığını
görüyoruz. Bu çalışmalar sayesinde yüzlerce KOBİ şirketimiz savunma sanayine
üretim yapabilir standartlara ulaşmıştır.
Üniversite ve araştırma
enstitülerimizdeki AR-GE potansiyeli de büyük oranda AK PARTİ iktidarı
döneminde hayata geçirilmiştir. Bugün, Ankara ve İstanbul’da olduğu gibi
İzmir’de, Eskişehir’de, Düzce’de, Kırıkkale’de, Sivas’ta ve Rize’de sanayi
kuruluşlarımız ve üniversitelerimiz savunma sanayi projeleri için araştırma,
geliştirme ve imalat faaliyetlerine katılmaktadırlar. Bugünkü gelişmeler bize
gösteriyor ki, ülkemiz sanayisine, araştırmacısına, mühendisine, teknisyenine,
işçisine duyduğumuz güven karşılıksız değildir.
Yüksek katma değerli bir
sektör olan savunma sanayi sektöründe, yaratılan istihdamın her bir kişisi
ilişkili sektörlerde 1,6 kişilik ilave istihdam sağlamasına sebep olmaktadır.
Bugün uyguladığımız yan sanayi ve KOBİ’lerin desteklenmesi politikası ile, hem
Türk savunma sanayinin derinlik kazanması hem de ileri teknolojinin ülkemiz
sanayi tabanına yayılması sağlanmaktadır. Gelinen tüm bu aşamalardan sonra
ülkemizin, dünya savunma sanayisi en gelişmiş ilk 10 ülke arasına girmesi ana
hedefimizdir.
Savunma Sanayii İcra Komitesi
kararları çerçevesinde, müsteşarlık tarafından yürütülen projelere 2012 yılının
ilk on ayında fondan yaklaşık 1 milyar dolar bütçe aktarılırken 736 milyon
dolar ödeme yapılmıştır. Aynı dönem içinde fonda 625 milyon dolar gelir
toplanırken millî bütçeden fona 527 milyon dolar kaynak aktarılmıştır.
Tabii ki Savunma Sanayinde
anlatılacak çok şeylerimiz olmasına rağmen, zamanımız bu kadar. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Bütçemizin hayırlara vesile olmasını niyaz
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Arslan.
Şimdi de Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Hakkâri Milletvekili Sayın Esat Canan.
Sayın Canan, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA ESAT CANAN
(Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu ve Türkiye Bilimler Akademisinin 2013 yılı bütçesi üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türk
Patent Enstitüsü, sınai mülkiyet bilincini yaygınlaştırmak, bu hakların etkin
korunmasına katkı sağlamak, inovasyona dayalı ekonomik gelişimine katkıda
bulunmak ve yeniliklerin etkin şekilde korunmasını temin etmeyi amaçlayan bir
kuruluştur.
Ülkelerin zenginliği ve
ekonomik gelişmişliği, 21’inci yüzyılda beyin gücü, üretici düşünce ve
teknoloji üretimi gibi unsurlarla şekillenmeye başlamıştır. Bu yeniliklerin
mülkiyet sistemini ifade eden patenti, marka ve endüstriyel tasarımdan oluşan
sınai mülkiyet hakları, yeni bilgi ve teknolojilerin üretilmesindeki önemini ve
rolünü daha da artırdı. Teknoloji transferleriyle lisans ve patent satın
almakla yetinen ülkelerin bir adım bile ileri gidemeyecekleri bellidir. Ülkeyi
teknoloji ve sınai donanım konusunda başka devletlere bağımlı hâlden
kurtarmanın yegâne yolu doğru bir şekilde belirlenmiş bilimsel politikalardır.
Özgün tasarımınız, yüksek
patentiniz varsa o kadar güçlü ekonomisiniz demektir. Üretimi seven,
teknolojiyi, AR-GE'yi, bilimi önderlik olarak kabul eden bir anlayışı hayata
geçirmek gerekir. Onun için küresel pazarda kendi patentleriyle yer alamayan
ülkelerin rekabet etmeleri de mümkün değildir. Ortaya konulan yeniliklerin
etkin bir şekilde korunması ve yenilik üreten kişilerin ve işletmelerin teşvik
edilmesi ülkemiz sanayisinin gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri, bilim
ve teknolojiye dönüşümün bir göstergesi olan patent üretimine baktığımızda,
dünya sıralamasında Türkiye'nin durumu pek de parlak değildir. Örneğin, bugün
İsrail bile patent üretiminde Türkiye'den onlarca kat daha ileride
bulunmaktadır. Çünkü, nüfusu Türkiye'nin çok altında olan İsrail, gücünü teknolojiden,
bilimden alıyor. Görüldüğü gibi, Türkiye bu karşılaştırmada içler acısı bir
durumdadır.
Bu vesileyle Sayın Bakana
sormak istiyorum. 2012 yılı içerisinde kaç tane buluş için patent alınmıştır
Türkiye'de? Alınan patentlerin kaç tanesi uygulamaya ve üretime geçmiştir? Türk
Patent Enstitüsü, patent başvuru sayısında dünya ve Avrupa sıralamasında
kaçıncı sıradadır?
Aslında, bu soruların
cevapları kalkınmada bilimi ve küresel rekabeti sorgulayan ekonomi
politikalarıyla doğrudan ilgidir. Ancak biliyoruz ki, yukarıdaki soruların
cevapları pek de iç açıcı olmayacaktır çünkü AK PARTİ Hükûmeti diğer birçok
kurumda olduğu gibi burada da hızlı bir kadrolaşmayla çalışanları görevden
almış, yerlerine AK PARTİ yandaşı üyeler atanmıştır. Bu, resmen bilimin
Türkiye'nin kalkınmasında ve gelişmesinde yeri olmadığının açık bir
göstergesidir. Bilimsel gelişmeye, araştırmaya, uluslararası standartlara,
AR-GE’ye hizmet etmesi gereken bilimsel kurum işlevini yerine getirememektedir.
Bu kurum bilimsel niteliklerini kaybetmiştir.
Sayın milletvekilleri, 651
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle TÜBİTAK ve TÜBA’nın özerklikleri kaldırıldı.
Bu kararnameyle TÜBİTAK ve TÜBA siyasi erkin tam yönetimine alındı. Bu yapılan
işlemlerle iki kurumun da bilimsel özerkliğine son verildi. Eğer özerk kurumlar
olmazsa özgür bilimsel araştırma da olmaz. TÜBİTAK ve TÜBA’nın kurumsal yapısı
özerklikten uzaklaştırıldıkça kurum da bilimsel niteliğinden uzaklaşır.
Bilimsel özerkliğin temeli,
kurumların kendi üyelerini kendilerinin seçmesidir. Bu, aynı zamanda liyakat
esasının da bir gereğidir. TÜBİTAK’ın üyelerini kendi içinden liyakat esasına
göre seçen özerk bir bilim kurulu olması şarttır. Bu üyeliklerin seçiminde
Hükûmetin payının olması kurumun bilimsel özelliğine zarar verdiği gibi,
üniversite camiasında da maalesef huzursuzluğa neden olmuştur çünkü bundan
sonra yapılacak seçimlerin, birçok başka kurumda görüldüğü gibi, yandaşlık
esasına göre olacağından hiç şüphe yoktur.
Sayın milletvekilleri, 2004
yılından bu yana kurum bünyesinde gerçekleştirilen usulsüz kadrolaşmalar
sonucunda oluşan deneyimsiz ve bilimsel araştırma konusundan uzak yöneticilerce
TÜBİTAK ve TÜBA büyük zafiyetler yaşamaktadır. Özerklikten ve bağımsızlıktan
uzak yönetimin bilimsel açıdan da kuruma yakışır bir görünüm sergilediğini söylemek
mümkün değildir. TÜBİTAK gibi önemli bir araştırma kurumunun yönetim
kademesinde yer alan kişilerin uluslararası bilimsel makale standartlarına göre
kabul edilen kaç tane araştırması vardır? Son yıllarda bu kişilerin kaç adet
yayını uluslararası yayınlar arasında yer bulabilmiştir acaba? Bilimsel
araştırmanın özerk ve bağımsız bir ortamda, uygun maddi koşullar altında
yapılabileceği gerçeğini de göz önüne alırsak, yukarıda bahsettiğim kurumlar,
karmaşadan TÜBİTAK’ın ülkeyi kalkındıracak gerekli bilimsel çalıştırmaları
gerçekleştirmeyeceği açıktır.
Değerli milletvekilleri, son
olarak, sanayi bölgesi durumuyla ilgili kısaca birkaç şey söylemek istiyorum.
Bilindiği gibi, Türkiye’de sanayi dağılımı dengesiz ve ancak belli alanlarda
yoğunlaşmıştır. Doğu ve güneydoğu bölgeleriyle batı bölgeleri arasındaki
iktisadi gelişmişlik farkı gittikçe artan bir oranda devam etmektedir. Bölgeler
arası bu eşitsizliğe bu Hükûmet de seyirci kalmıştır. Belli bölgelere yığılan
sanayi anlayışını değiştirmek için yasal düzeyde çalışmalar yürütülüp
bölgelerin potansiyelleri doğrultusunda sanayinin geliştirilmesi ve dağılımı
kapsamında yasal düzenlemeler yapılmalı ve iktisadi gelişmişlik düzeyi düşük
bölgelere aktarılmak üzere bir an evvel merkezî bir fon oluşturulmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle
bütçenin hayırlı olmasını diler, yüce kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Canan.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu, Bitlis
Milletvekili.
Sayın Zenderlioğlu buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla ilgili, Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2013 bütçesi, AKP’nin
geçtiğimiz on bir yıllık bütçeleri gibi sınıfsal tercihleri belirleyen
özellikler içermektedir. AKP Hükûmeti bütçesinin, kuşkusuz sömürünün, savaşın,
rantın, yoksulluğun bütçesi olacağı şimdiden anlaşılıyor.
Ülkede son aylarda savaş ve
savunma maliyetinin giderek artmakta olduğu görülmektedir. Türkiye'nin son
yıllarda dünyanın en fazla silahlanan ülkeleri arasında olduğu görülmekte.
“Silahlanma, kriz, yoksulluk dinlemiyor.” adı altında ülke kaynakları silah
tekellerine aktarılıyor.
Maliye Bakanlığı verilerine
göre, 2012 Temmuz, Ağustos aylarında bütçede silah araç gereç ve mühimmata
yapılan harcamaların yılın ilk altı ayında yapılan toplam harcamaların üzerine
çıktığı görülüyor. Bu yılın Ocak-Haziran döneminde güvenlik ve savunmaya
yönelik malzeme, hizmet alımları tutarı toplamı 732,7 milyon lira. Bu
harcamalar Temmuz ayında 473,5; Ağustosta ise 372,4 milyon lirayı bulmuş
durumdadır.
Hâl böyle olunca, AKP
Hükûmeti savaştan doğan bütçe açıklarını finanse edebilmek için bir elini
emekçilerin cebine atıyor, diğer bir eliyle ise halkı vergilendiriyor.
Son aylarda iğneden ipliğe,
doğal gazdan benzine, elektriğe, suya, ekmeğe kadar her şeyin zamlanması,
“Bütçe açıklarını nasıl kapatırım?” telaşındandır.
“Peki, halkın cebinden zorla
alınan bu vergiler nereye gidiyor?” derseniz sayın milletvekilleri, tabii ki bu
vergiler yol, su, elektrik olarak halka dönmemektedir, Amerika’nın çıkarları
uğruna bu kaynaklar silah tüccarlarının cebine akmaktadır.
AKP iktidarı, toplumun
yoksullaşması, sofrasındaki ekmeğin küçülmesi pahasına büyük silah yatırımları
yapıyor. 100 adet F-35 uçağı, insansız hava araçları, Deniz Kuvvetlerinde 24
bin tonluk bir uçak gemisi, saldırı helikopterleri, askerî uydular, füzeler,
bombalar almak için kolları sıvamış durumda. Bu kadar silah almak ne işe yarar?
Oysa, barış için bu kadar çaba sarf edilseydi silahlara gerek kalmayacaktı.
Çünkü savaş; kandır, ölümdür, gözyaşıdır.
Öte yandan, millî savunmaya
ayrılan pay sadece silah alımlarıyla sınırlı değildir. Savunma sanayi alanında
Türkiye hatırı sayılır silah üreten ülkeler arasına girmektedir. Bütün bu
silahlanmanın, üretim faaliyetlerinin maliyeti halkın sırtından çıkmaktadır.
Silahlanma bir avuç emperyalist ülkelerin dışında kimseye mutluluk, refah
getirmediği gibi, aksine, silahlanan üçüncü dünya ülkelerinin ekonomileri dibe
vurmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de ordu âdeta kapalı bir kutu gibidir. Ne olup bittiğini öğrenmek
yasaktır. Ordunun harcamaları şeffaf değildir; ordu ne yer, ne içer kimse
bilmemektedir. Anayasa’nın 160’ıncı maddesindeki değişikle TSK’ya ait olan
silah, bina gibi taşınır, taşınmaz malların denetlenmesi üzerindeki gizlilik
hükmü kaldırılmıştı. Bu durum bir olumluluktu. Taşınır, taşınmaz malların
Sayıştay denetimine tabi olması planlanıyordu. “Sayıştay; bu Kanun ve diğer
kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve kesin hükme bağlama işlerini yaparken
işlevsel ve bağımsız olan bir kurumdur.” şeklinde tanımlama yüzünden, Sayıştay
denetçileri ordunun elindeki malların sayımını yapacak ve denetleyecekti ama
askerî harcamalara ilişkin denetim raporlarının kamuoyuna açıklanması TSK’nın
hazırlayacağı yönetmeliklere göre olacak. Ancak bu yasa işlemedi, askerî
harcamalar hâlen gizli kaldı. Aslında, Sayıştay ordunun tüm harcamalarını
denetim altına almalıdır. Ordu bu ülkenin bir kurumudur, bu kurum şeffaf
olmalıdır, halka hesap verebilmelidir. Bu, demok-rasinin ve demokratikleşmenin
de bir gereğidir.
Değerli milletvekilleri,
halkın vergileri savaşa, silaha, savunmaya aktarılmaktadır. AKP Hükûmetinin
uyguladığı yanlış politikalar yüzünden toplum yoksullaşmaktadır. Vatandaştan
toplanan vergiler, AKP’nin söylediği gibi, toplumun refahına değil, sermayeye,
silaha, gaza, bombalara, ölüm makinelerine gitmektedir. Biliyorsunuz ki uygar
dünyanın gözü önünde Türkiye tarihinin en büyük sivil katliamı yaşandı. 2011
yılında, Şırnak’ın Uludere ilçesinin Roboski köyünde savaş uçakları bir saat
boyunca sivil, savunmasız köylüleri bombalamıştır. Bombalama sonucu 19’u çocuk
34 vatandaş bu katliamda hunharca öldürülmüştür. Ardından bir yıl geçmesine
rağmen, soruşturmanın gizliliği bahane edilerek, hâlâ bu katliamın failleri
açıklanıp yargı önüne çıkarılmamıştır. Bu da manidardır. Roboski halkı ve
bizler bu katliamın faillerini, ardındaki zihniyeti elbette biliyoruz. Ne var
ki Türkiye Parlamentosu sadece Roboski katliamıyla değil, bu coğrafyada yapılan
tüm katliamlarla yüzleşmek ve hakikatleri açığa çıkarmak zorundadır. Artık
Türkiye’de bu nesil bu günahları yaşayamaz ve bu ağır vebali taşıyamaz. Devlet,
geçmişte eliyle işlediği toplumsal cinayetlerle hesaplaşmak, yüzleşmek
zorundadır.
Değerli milletvekilleri, bu
bütçe bu hâliyle, yoksulluğu, hukuksuzluğu, adaletsizliği giderek
derinleştirecektir; eşitsizlikleri artıracaktır; emekçi sınıflara yönelik
esnek, kuralsız çalışma yaşamını âdeta kural hâline getirecektir. Çünkü, AKP
Hükûmeti, son on yıldır, sermaye kesimlerine sonsuz teşvikler ve muafiyetler sağlarken,
emekçi sınıflarını ise açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm etmiştir.
Yoksullaşan kitleler yaşanan örgütsüzlük ve çözümsüzlük ortamında AKP
tarafından oy deposu olarak devşirilmeye çalışıldı. Bu politikalara karşı çıkan
Kürtler, demokratik talepleri dile getiren, hak arayan, itiraz eden emekçi
kesimler de organik kimyasal gazlarla bertaraf edildi ya da cezaevlerine
atıldı. AKP Hükûmeti toplumun konuşmasını, örgütlenmesini, söz söylemesini
istememektedir. Halk demokratik taleplerini dile getirmekte zorlanmakta ve de
kaygı taşımaktadır. Bu nedenle, devletin bu bütçede millî savunmaya bu kadar
büyük pay ayırmasının ardında, antidemokratik, militarist anlayışı ve
kronikleşmiş Kürt sorunu bulunmaktadır. Bu sorunu sivil hükûmetlerin çözmesi
gerekirken askerlere havale etmesinin bir anlamı yoktur çünkü Kürt sorunu bir
asayiş sorunu değildir, bir ekonomi sorunu değildir, siyasi bir sorundur. Bu
devletin, vatandaşını düşman ilan etmesinin bir faydası da yoktur. Kürtler,
Aleviler, kadınlar, işçiler, köylülerden yaşadığımız doğaya kadar her şey AKP
Hükûmetinin “düşman” tanımlaması içindedir ya da ötekileştirmektedir. Bu
anlayışın yanlış olduğunu ifade ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri zorunlu askerliktir.
On beş aylık zorunlu askerlik bir eziyete dönüşmüş durumdadır. Bugün toplumda
hiç kimse çocuğunu askere göndermek istememektedir. Türkiye’de bütün gençlerin
askerliğe zorunluluk dışında gitmek istemediği ortadadır. Kuşkusuz, askere
alımda da yaşanan eşitsizlikler, Türkiye’de otuz yıllık çatışmalı süreç,
kışlalarda ölümler, toplumu giderek artan oranda askerliğe gitmeme ve askerliği
reddetme noktasına getirmiştir. Avrupa’nın birçok ülkesinde zorunlu askerlik
kaldırılırken Türkiye’de 760 binin üzerinde ordu besleme doğru bir yaklaşım
değildir.
NATO’nun en büyük ordusu
olmakla övünen iktidar çevreleri bu ordunun giderlerinin kimin cebinden
çıktığını açıklamamaktadır. Kaldı ki zorunlu askere alınan Anadolu çocukları
askerî bürokrasinin emrinde askerî orduevlerinde yer yer çalıştırılmaktadır.
Toplumun askerliği reddetmesi demokratik ve insani bir haktır. Bu nedenle
askerliğin zorunlu olmaktan çıkarılması herkes için hayırlısıdır.
Kuşkusuz, en acil yapılması
gereken şey, atılması gereken adım, vicdani ret hakkının anayasal güvenceye
kavuşturulmasıdır. Hiç kimseye iradesi dışında askerlik hizmeti
yaptırılmamalıdır ama Türkiye’de vicdani reddini açıklayanlar sürekli olarak
askere alınıp bırakılmakta, askerî cezaevlerinde işkenceye maruz kalmakta,
sosyal hayatta ikinci sınıf bir vatandaş muamelesi görerek yaşamaya
zorlanmaktadırlar. Oysa vicdani ret bir insani haktır. Parlamento bu sese kulak
vermelidir, toplumun bu yönlü taleplerini ve isteklerini dikkate almalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP Hükûmetinin bütçesi, halktan en adaletsiz şekilde toplanan
ağır vergilerin sermayedara, savaşa ve ranta aktarıldığı, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik başta olmak üzere,
tüm kamu hizmetlerinin yok edildiği bir bütçedir. On yıllık iktidar tarihi
boyunca Kürtlere kan kusturan, emekçileri sömüren, yoksulluktan başka bir şey
sunmayan AKP Hükûmeti yıllardır topladığı vergilerle kendi otoriter, baskıcı ve
sömürücü düzenini inşa etmiştir. Şimdi de ülkeyi Enver Paşa zihniyeti ile yeni
maceralara sürüklemeye çalışmaktadır. Dün “dost”, “kardeş” dediğin, bir gün
sonra düşman olmuştur. AKP Hükûmeti bu tavrı ile ülkeyi Orta Doğu’da
uluslararası güçlerin ileri karakolu hâline getirmiştir. Orta Doğu’da rejim
değişikliklerine taraf olmuş, en yakın dostu olan Kaddafi'yi, Esad'ı bir
çırpıda silmiştir. Suriye meselesinde tam bir batağa girmiştir. İleri sürdüğü
tezlerin hepsi çürümüştür. Çünkü dışarıdan getirilen paramiliter güçler
çeteleşerek sınır boyunda âdeta bir baskı cenderesi oluşturmaktadır. Kendi Kürt
sorununu henüz çözmeden, Suriye Kürtlerini düşman göstermesinin ne anlamı
vardır? Suriye'deki Kürtlerin statü elde etmemesi için örtülü operasyonlar
planlamaktadır. Oysaki Suriye'deki Kürtlerin demokratik özerklik istemeleri ve
Suriye'de demokratik bir devlet kurulmasını istemeleri en doğal ve vicdani bir
haktır. Suriye'ye yönelik girişim, yanlış ata oynamaktır.
Kuşkusuz ki bu ve benzeri
operasyonların bedeli yoksul emekçi sınıflardan çıkmaktadır. Aslında 2013 yılı
bütçesi AKP Hükûmetinin zihinsel dünyasını ifade etmektedir ya da sınıfsal
tercihlerini hayata geçirmektedir. Son on yılda kazanımları uluslararası
sermaye çevrelerine peşkeş çekmiştir. Ayrıca yollar, limanlar, fabrikalar,
iletişim, enerji alanları, orman arazileri,
sularımız ve daha sayamadığımız birçok kamusal kazanımlar sermaye
kesimlerine yok pahasına satılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
peki, AKP Hükûmeti bu paraları ne yapmıştır?
İçeride ve dışarıda savaş
politikalarında ısrar eden AKP hükümeti tüm kaynakları savaşın hizmetine
sunmuştur. İçeride ise baskıcı ve otoriter gücünü büyüterek toplumsal yapıyı
susturup ülkeyi bir polis devletine
dönüştürmüştür.
Şüphesiz ki bu baskı aygıtı,
halktan toplanan vergilerle bu hâle getirilmiştir.
Hükûmet, Kürt sorununda demokratik çözüm yerine silah
ve şiddetteki ısrarını sürdürmektedir.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün
kısıtlandığı, muhalif olan herkesin baskı altına alındığı, diz boyu
hukuksuzluğun egemen olduğu ülkemizde cezaevleri binlerce öğrenci, gazeteci,
sendikacı, akademisyen ve siyasi tutuklularla doldurulmuş vaziyettedir. 2016
yılına kadar 200 binin üzerinde insanın kalabileceği sayıda cezaevi
yapılmasının ardındaki zihinsel gerçek budur.
Değerli milletvekilleri,
geçenlerde söyleniyordu: “Bu ülke bir NATO toprağı değildir.” deniliyordu.
Evet, “NATO toprakları değildir.” deniliyordu biz hepimiz kızıyorduk. Evet,
“NATO ülkesi veya NATO topraklarıdır.” denildiğinde ülke bir baştan bir başa
kiralanmıştır. Bugün, İzmir’de kurulan NATO karargâhı… NATO’nun 2’nci büyük
havaalanı ana jet bakım üssü olarak kullanılmaktadır. Türkiyeli yetkililer
NATO'dan sivil uçuşlara açılması için Afyonkarahisar NATO Üssünü talep etmiştir
ancak NATO kabul etmemiştir.
İncirlik Hava Üssü NATO'nun
en önemli bölgesel bir depo üssüdür. Adana'ya 10 kilometre uzaklıkta bulunan
üs, Akdeniz'e 56 kilometre uzaklıktadır. ABD Hava Kuvvetleri 39. Jet Üssü
burada görev yapmaktadır.
Şile Üssü Stinger füzelerinin
fırlatılması için uluslararası standartlarda bir atış alanıdır.
Konya 3. Ana Jet Üs
Komutanlığı: Irak Savaşı sürecinde NATO tarafından getirilen AWACS’lar burada
üslenmiştir.
Balıkesir’de 9. Hava Jet Üssü
ortadadır.
Muğla'da Aksaz Deniz Üssü,
Ankara Ahlatlıbel, Amasya Merzifon, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır Pirinçlik,
Eskişehir, İzmir Bornova, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas Şarkışla,
İskenderun, Ordu, bir baştan bir başa
NATO tarafından kiralanmış topraklardır.
Şimdi de NATO’ya bir
kurtarıcı bir gözle bakılıyor. Oysa ki NATO hiçbir zaman bir kurtarıcı
olmamıştır. İşte Afganistan’ın deneyimi ortadadır. Burada ne yapılmıştır? Orada
Müslüman bir ülke Müslüman kardeşlerini öldürmüştür. Şimdi de Suriye’ye yönelik
böyle bir çalışma hazırlığı içerisindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Devamla) - İnsan kendi dağlarını, ovalarını bombalayarak, vatandaşını
öldürerek sorunu çözebilir mi? İşte bu askerî eski karargâhları yaptığınız
yerlerde birçok insanımız yaşamını yitirmiştir.
Hepinizi saygı ve
sevgilerimle selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Zenderlioğlu,
teşekkür ediyorum efendim.
Şimdi de Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına son konuşmacı Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir bütçe
görüşmesi yapıyoruz ancak Meclisin ilgisi, gördüğünüz gibi sıfır. Nasılsa ölen
asker kendi askeri değil, harcanan para kendi vergisi değil gibi bir lakayıtlık
anlayışı içinde, muhalefet iktidarın 2 katı.
Şimdi, ben burada söze farklı
bir açıdan başlamak istiyorum. Sağ olsun, Zenderlioğlu, bizim
söyleyeceklerimizin bir kısmını söyleyerek bizi rahatlattı.
Askerler, Türk Silahlı
Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığı söz konusu olunca askerî vesayet konuşulur.
On yıldır iktidardasınız, neden Millî Savunma Bakanlığına bağlamadınız? Gücünüz
mü yetmiyor, işinize mi gelmiyor? Çok açık soruyorum.
İki darbelere karşısınız.
Sözde mi karşısınız, özde mi karşısınız? İç Hizmet Kanunu’nu -Meclise geldiğim
2007 yılında ilk verdiğim kanun teklifidir, diğer partiler de verdi sonra- niye
kaldırmıyorsunuz? Bu iki.
Yine, üçüncüsü: Türkiye’nin
tek yatırım gücü Türk Silahlı Kuvvetleri midir? Bunu soruyorum. Türk Silahlı
Kuvvetleri, tezkerelerle Somali’den Lübnan’a, Lübnan’dan Suriye’ye, Suriye’den
Irak’a, Afganistan’a, her ülkeye gönderilen, NATO’nun istediği bir güç müdür?
Şimdi, toplanan devasa bütçe
içinde bütçemizin yüzde 50’ye yakını silah harcamalarına, savaşa, operasyonlara
gidiyor. Sadece Millî Savunma Bakanlığı değil, Savunma Sanayii Müsteşarlığı
değil, buna Jandarmayı ekleyin, Sahil Güvenliği ekleyin, Emniyet Genel Müdürlüğünü
ekleyin.
Şimdi burada ilginç bir durum
var. Burada bütçeyi denetleyebiliyor muyuz? Sayıştay Kanunu’yla AK PARTİ
iktidarı burada askerî ve güvenlik harcamalarını denetim dışı bırakmadı mı?
Niye yaptınız? Sonra gizli yönetmeliğe niye bağladınız? Sonra raporlarını niye
bu Meclise getirmediniz? Yani Meclise hesap vermeyeceksiniz, milletin iradesine
hesap vermeyeceksiniz ama NATO’ya hesap vereceksiniz! Rakamların, harcamaların
hiçbirini biz bilmeyeceğiz ama NATO bilecek, ABD bilecek, Avrupa Birliği bilecek!
Bu ülke bağımsız mıdır şimdi? Bu egemenlik bağımsız mıdır? Bu Meclis özgür
müdür şimdi?
Ve bir şey daha soracağım: Bu
K, K, K’lar var ya, K’lar, 3 K 5 K eder mi? Komutanlıklar… Net konuşacağım.
Siyasetçi biraz böyle halkın anlayacağı dilde konuşmalı.
Şimdi görüştüğümüz bütçe…
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 58 generali, amirali tutuklu, 64 general
yargılanıyor; 140’ı tutuklu 273 subay yargılanıyor; 7 astsubay tutuklu, 600
astsubay yargılanıyor; total 404. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin yüzde 60’ı
terörist olarak yargılanıyor, Silivri’de şu an. Kardeşim, siz ne yaptınız? Türk
Silahlı Kuvvetlerine soruyorum: Köy yakıyordunuz, size bir şey diyen oldu mu?
17.500 faili meçhul cinayet işlediniz, size bir şey diyen oldu mu? Darbe
yapıyordunuz, size bir şey diyen oldu mu? Parti kapatıyordunuz, size bir şey
diyen oldu mu? Üniformalarınızla geldiniz bu Mecliste oturdunuz darbeden sonra,
size bir şey diyen oldu mu? Sırtınızı yaslamıştınız NATO’ya, ABD’ye,
istediğinizi yapıyordunuz, zaten iktidardınız. Yani sizin başka işiniz mi
yoktu, gidip Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 3 K, 5 K’ya karşı kasım kasım kasılan
Kasımpaşa kabadayısı bir Başbakanın, onun hükûmetini devirmeye kalkıyorsunuz?
Ya, ne haddinize sizin kardeşim! Aha böyle Obama’ya sırtını yaslayan bir
Başbakan bütün generalleri esas duruşa çeker böyle. Bu ülkenin durumu budur şu
an.
Şimdi, bu onur, bu duruş
içinize siniyor mu? Bu ordu kimin ordusudur? Bu ordu milletin ordusu mudur,
NATO’nun ordusu mudur? Bu ordu Amerika’nın ordusu mudur, Türkiye’nin ordusu
mudur? Bakın, bu konuda bizim dahlimiz yok. Fırat’ın doğusunda tek bir suçtan
ordu mensupları yargılanmıyor. Sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
yargılandılar, faili meçhul cinayetleri işleyenleri, köyleri yakanları yüzlerce
davada mahkûm ettiler ve Türkiye’ye tazminat ödettirdiler, Türkiye’nin siciline
kara bir leke olarak geçtiler. Ama Fırat’ın batısında hükûmete dokundukları
için yandılar, yarısı içeride. Bu kürsüde, bugün, Sayın Bakanın arkasında
oturan rütbelilerin, üniformalıların yarın ne olacağı, hayatı garanti değildir.
Aha bu Meclisin içinde görev yapanlar… Aha bu kadar açık konuşuyorum. Obama
yarın ne der, CIA ne der, MOSSAD ne der, durum budur arkadaşlar. Gelir oradan
bir talimat, çıkar üç tane CD, bir siber terör, bir İnternet, bir sosyal medya üzerinden,
yine girer. Ve gariptir ki o askerler bir gün darbe yaparken sıkıyönetim
mahkemelerini kuruyorlardı, yargılıyorlardı, sendikaları kapatıyorlardı,
DİSK’i, TÖB-DER’i, solcuları, Kürtleri doldurdular.
Bakın, 60’da sağcıları
astınız, 12 Martta solcuları, 12 Eylülde de biraz sağcı, çokça solcu astınız,
sıkıyönetimleri kurdunuz. Bugün sizden, yapılanlardan emsal alan AKP iktidarı
özel yetkili mahkemelerini kurarak bugün aynısını yapıyor. Ne fark etti?
Bakın, siyaset belgesinde siz
Millî Güvenlik Kurulunda irticayı tehdit olarak çıkardıktan sonra bir ılımlı
İslam rüzgârı estirildi. Arkasından “Orta Doğu Baharı” denildi, Amerika şimdi
nedense diktatörlerin yerine İslami dinî radikal örgütleri iktidara getirmenin
çabası içindedir. Eskiden ordunun içinde başörtüsü takan, namaz kılanlar
atılıyordu, şimdi de karşısını göreceksiniz, ne ektinizse onu biçeceksiniz,
“Men dakka dukka” diyor ya Başbakan.
Şimdi ben buradan bir çağrıda
bulunacağım. Devlet deyince ilk akla ne gelir biliyor musunuz? Bir, askerlik;
iki, vergi gelir arkadaşlar. Şimdi, siz eğitimde hâlâ kara harp okullarına
öğrenci alırken sizin yönetmeliklerinizde şunlar yazılıyorsa vay Türkiye'nin
hâline! Çok açık olarak geçmişte babası, kardeşi, velisi, herhangi birisi, bir
suç işleyen bir öğrenci askerî harp okullarına alınmıyor. Bu örneklerle
doludur. Bu örnekleri o kadar çok çoğaltabilirsiniz ki. Bakın, Kara Harp
Okulunun Yönetmeliği: “Tutum ve davranışlarıyla yasa dışı siyasi, yıkıcı,
irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş olmak.” Bu çerçevede
fişlemeler yetiyor, 12 Eylül… 12 Eylül fişlemeleri, sonra da bu AKP’nin Hozat
–Hozat, Hozat- fişlemeleri geliyor akla, insanın sinirini deli eden şeyler
geliyor. İşte bunlar kesinleşmiş mahkeme kararı yerine, bugün belgeleniyor.
Bunun içindir, otuz yıldır süren bu savaşta hiç dikkatinizi çekti mi, bir tek
subayın cenazesi güneydoğuya gelmemiştir. Farkında mısınız? Neden? Çünkü harp
okullarına zaten Kürtleri almıyorlar, azınlıkları almıyorlar, fişlemeleri
almıyorlar, yok ki, yok, yok.
Arkadaşlar, bu ordu
Türkiye’de yaşayan 20 milyon Kürt yurttaşını askere almıyor, okula almıyor,
eşitliği sağlamıyor. Sadece bu değil, bir de ideolojik olarak 1930’larda eğitim
veren ve Millî Savunma Bakanlığının denetlemediği askerî okullar var, onu da geçtik.
Şimdi, irtica tehdidini
kaldıran Genelkurmay Başkanı Ergenekon’da şimdilik F tipi karavana yiyor,
afiyet olsun! Hak etti, bir şey demiyorum.
Bakın, çok açık bir şey
söyleyeceğim. Roboski olayını, Uludere’nin Roboski köyü, Roboski katliamı… Ben
bir şey demeyeceğim. Buradan sadece istediğim, yürekli, şerefli bir asker
arıyorum. Yürekli, şerefli bir asker arıyorum orduda. Roboski katliamının
emrini hangi siyasi verdi? Söz veriyoruz Şırnaklılar olarak, Uludereliler
olarak, Roboski’deki mağdur aileler olarak, komutanı da pilotu da affedeceğiz
ama ne olur onun siyasi hesabını o siyasiden sorma fırsatını bize tanıyın.
Tanıyın ki bu Mecliste kimler kimleri yargılıyor gösterelim size. Sizden bunu
istiyoruz, başka bir şey istemiyoruz; şerefli bir asker istiyoruz, yürekli bir
asker istiyoruz, hangi siyasi bu emri verdi, bunu istiyoruz. Ve inanıyorum, bu
ordunun içinde, çok değil, çok yakında yürekli, şerefli, namuslu birileri çıkıp
bunu açığa çıkaracaktır. İlla da Amerika’dan, illa da NATO’dan, CIA’dan,
FBI’dan, MOSSAD’dan beklemeye gerek yok kardeşim.
Bakın, Panetta gelmiş.
Nereye? İncirlik Üssü’ne. Ne ile gelmiş? 2 Patriot, 400 askerle. Sonra Almanya
gelmiş. Neyle? 2 Patriot, 400 askerle; etti 800. Sonra Hollanda gelmiş, 2
Patriot, 400 daha, 1.200 asker. Bizden çok askeri olan Avrupa devleti var mı?
Niye asker geliyor, burada senin Patriot’unun başına dikiliyor? Hiç düşündünüz
mü? Kafa çalışması lazım, kafa.
Bakın, arkadaşlar, bunlar
kendi üslerini ve tesislerini korumak -Suriye bahane- İran’a karşı Orta Doğu’yu
dizayn etmek için geliyorlar. Bu Meclis ayakta uyuyup bunun hesabını sormayacak
mı? Bu Meclisin milletvekilleri gidip o tesislere giremiyorsa, o üslere
giremiyorsa, bırakın o üsleri GATA’ya giremiyorsa, bu milletin iradesinin önüne
set çekiliyorsa bu ülkede faşizm vardır faşizm, arkadaşlar. Çok açık
söylüyoruz.
Şimdi, Rusya’daki Jeopolitik
Araştırmalar Enstitüsü Başkanı çok açık bunu, Patriotların Suriye savunma
sistemine karşı değil, İran’a karşı konulduğunu söylüyor. Peki, bunu Mecliste
konuşmayacak mıyız, karara bağlamayacak mıyız?
Bakın, bir şey daha
söyleyeceğim: 2030 senaryolarını CIA-MOSSAD yapıyor, diyor ki: “Yakın ihtimalde
bu küresel krizden sonra Amerika, Avrupa Birliği ve Çin iş birliği olursa bu
küresel krizde ayakta kalırız. Gerisinin canı cehenneme.” Anladınız mı şimdi?
Türkiye yok bunun içinde arkadaşlar. Orta Doğu üzerinden, enerji üzerinden, su
üzerinden bombalar yağacak bu ülkenin başına, bu insanların başına. Biz bu
bütçeleri denetlemeyelim, gelen silahları denetlemeyelim, her gün Kandil’e binlerce
sorti yapacak uçağın hesabını sormayalım ve burada kardeşliği nasıl sağlarız
diye konuşmayalım, bu savaş nasıl biter diye konuşmayalım.
Ve çok açık söylüyorum:
Mandela’nın bir kitabı çıkmış burada -Millî Savunma Bakanlığına önerim-
“Düşmanla Oynamak”; nasıl barışa gittiler, onu okusalar… Ve Hugo’nun şu meşhur
sözünü: ”Hiçbir ordu zamanı gelmiş bir düşünceye karşı koyamaz.” Ne demek
istediğini anladıkları zaman bu ülkede barış olacaktır ve demokrasi olacaktır
ve o zaman generaller F tipi karavana yemeyeceklerdir.
Saygılarımla.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Grup başkanımıza dönük oldukça çirkin ifadeler kullanılmıştır…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Efendim?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
…o yüzden söz hakkı istiyorum efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hangi
grup başkanınıza?
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
lütfen…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Gel,
cevap versin.
BAŞKAN – Sayın Ünal, buyurun.
İki dakika içinde lütfen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyaset, gerçek anlamda bir şahsiyet
sınavıdır. Eğer siyaset yapıyorsanız kalbinizde adaleti, vicdanı ve bütün
bunları taşıyan bir şahsiyeti ve karakteri, dolayısıyla bütün bunların
sorumluluğunu da taşımanız gerekir. Eğer siz molotof atan… O halk otobüslerinde
yanan insanları, kepengini kapatmadığı için marketi yakılan insanları ve hiçbir
hukuku olmayan terörü ve teröristi hiçbir şekilde kınamayıp, onun şerefini ve
haysiyetini sorgulamayıp şerefli ve haysiyetli Türk ordusuna buradan laf atma
cesaretine bu kürsü dokunulmazlığıyla sahipseniz bu, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin büyüklüğünü ve o demokrasinin yüceliğini gösterir.
On yıldan beri biz bu ülkede
demokrasiyi normalleştiriyoruz ve on yıldan beri biz bu ülkede bir şeyin mücadelesini
veriyoruz. Bu mücadele, 75 milyon insanın birinci sınıf yapılması
mücadelesidir. 75 milyon insanın içerisinden bir etnik grubu ya da bir inanç
grubunu alıp o etnik grubu, inanç grubunu istismar ederek onun üzerinden bir
siyaset yürütmek düpedüz ayrımcılıktır. Burada bir iyi niyet aranamaz. Recep
Tayyip Erdoğan’ın ve AK PARTİ’nin yaptıkları ve bugüne kadar aldıkları risk,
gösterdikleri cesaret ve yüreklilik bugünden tarihe geçmiştir. Dolayısıyla eğer
bir şahsiyet sınavı veriyorsanız, eğer sağduyuluysanız, eğer bir vicdanınız
varsa buraya çıkıp, birtakım lafların arkasına sığınıp NATO’yu, Amerika’yı,
uluslararası ilişkileri, uluslararası anlaşmaları kendi bağlamından, kendi
düzleminden çıkarıp…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL (Devamla) - …
birtakım komplo teorileriyle açıklamaya kalkışmazsınız.
Bu konuşmayı son derece hoş
olmayan bir konuşma olarak değerlendiriyorum. Dolayısıyla, Sayın Kaplan, hiç
söz istemeye hakkınız yok çünkü burada bir sataşma da söz konusu değil.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ona
siz mi karar vereceksiniz Mahir Bey?
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Bu
kürsü sizi ve yaptıklarınızı çok iyi anlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Orada öyle konuşup siz karar veremezsiniz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ünal.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, Hasip Bey’in şahsına yönelik hakaretler var.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Şahsımla ilgili bir sataşma var.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak,
buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Önce
sataşma var.
BAŞKAN – Bir dakika efendim,
grup başkan vekili daha evvel söz… Vereceğim söz efendim, oturun yerinize.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Şahsımla ilgili bir sataşma var
BAŞKAN – Hayır, önce grup
başkan vekili söz istedi, sonra siz sataşmadan söz istediniz. Buyurun, lütfen…
Lütfen…
Sayın Uzunırmak, buyurun.
2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
ülke hepimizin. Bu devlet bizim devletimiz ve kurumlarıyla, kurallarıyla, her
şeyiyle bizim. Roboski’de hatalı bir operasyon, hatalı bir emir, yanlış bir
uygulama olabilir. Burada, bir ekip ve belli sayıdaki bir mensubun
operasyonudur. Oradan hareketle “Şerefli bir asker arıyorum.” diyerek
Türkiye'nin en önemli kurumlarından birisi olan orduya ve bütün kurumu töhmet
altında bırakacak, bütün subaylarımızı, asker mensuplarımızı töhmet altında
bırakacak, yakışmayacak bir ifadeyle kurumu rencide edici bir mantık ve izah
bir milletvekiline, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını özümsemiş, kurumlarını
kendi kurumları kabul eden bir milletvekiline yakışmayacak bir tavırdır.
Oradaki sorumlu olan kimse,
evet, onlar sorgulanabilir, onlar itham edilebilir ama oradan hareketle bütün
kurumu itham eden, âdeta o kurumda sanki hiç şerefli bir subay yokmuşçasına
kurumu töhmet altında bırakan “Bir şerefli subay arıyorum.” lafı çok geniş bir
mülahazadır ve yakışmayan bir mülahazadır. Bunu yüce Meclisimizle paylaşmak
istiyorum ve bu konuşmalara dikkat edilmesi kanaatini taşıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (MHP, AK PARTİ, CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Uzunırmak.
Sayın İnce…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Vereceğim efendim
grup başkan vekillerinden sonra.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu
yönteminiz doğru değil. Bir eleştiri yapmışız, o eleştirinin yanıtını burada
kimse…
BAŞKAN – “Keyfiniz istediği
zaman” değil, vereceğim diyorum. Yerinize oturun, grup başkan vekillerini
dinleyelim, sizi de dinleyeceğiz. Buyurun lütfen yerinize…
Buyurun Sayın İnce.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama
usule, İç Tüzük’e riayet ederek verin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim “vereceğim”
diyorum, lütfen yerinize oturun. Bu kuralları bozmayın, kurallarla gidelim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Burada konuşma ve eleştirilerimize her grup başkan vekili çıkıp cevap veremez.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu
kadar germeyin bu işi ya, bırakın, ayıp ya! Yani bu kadar konuşmalar…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıp
olur mu? Çıkıp grubunuz var, hepiniz konuşuyorsunuz. Sıranız gelecek, biraz
sonra siz konuşacaksınız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Zıvanadan çıkan konuşmalar yapıp durmayın burada.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz
konuştuk, siz hepiniz birden söz istediniz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Bağırma, bağırmadan konuş.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sizin
yaptığınız konuşmaları biz dinliyoruz burada ama.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Başkanın çalışma yöntemini sorgulamak size düşmez.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Şerefli asker aramak size mi düştü bu memlekette? Ne demek “Şerefli asker
arıyorum.” ya!
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, Sayın Hasip Kaplan’ın
konuşmasının hemen hemen yüzde 95’ine katılıyorum ama gerçekten de oradaki o
“Şerefli bir Türk askeri arıyorum.” sözü bence maksadını aşmıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu Meclisi şerefli Türk askerleri kurdu. Onların kurduğu bu Meclisteyiz biz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
CHP’yi de kapattılar o şereflilerden bazıları.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Yani bu ülkede 12 Martta, 12 Eylülde bu ordu bize işkence yaptı, bizi hapse
attı, bizim tırnaklarımızı söktü -bütün bunlar doğru- CHP’yi kapattı,
mallarımıza el koydu. Fakat bugün kin güdemeyiz. Devletlerin yaşamında kin olmaz,
“Oh olsun İlker Başbuğ’a!” denmez. Bu doğru değil. “Ordu geçmişte ihtilal
yaptı, darbe yaptı. Ah, işte, bak, sen de şimdi çek Silivri’de, git F tipi
karavana ye.” demek, bu doğru değil. İntikamla devlet yönetilmez.
Ben geçen gün arkadaşlarımla
birlikte Silivri’deydim. İnsanlığınızdan utanırsınız, utanırsınız! 150 hâkim,
150 avukat orada. Hâkim soruyor, “Söz isteyen var mı?” diyor. 40 kişi ayakta,
“Söz istiyoruz.” diyorlar. Hâkim diyor ki: “Yaz: ‘Söz isteyen yok.’”
İDRİS YILDIZ (Ordu) – Millî
Eğitim Komisyonu gibi oldu.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Millî Eğitim Komisyonu gibi aynı. Böyle bir şey olur mu? Yani hiç vicdanınız
sızlamıyor mu sizin?
“Oh olsun…” Bir gün size de
yaparlar bunu. Biz bu ülkede hukuk arıyoruz, adalet arıyoruz, kimseye
yapılmasın istiyoruz. Bugün ona, yarın sana, öbür gün bana. Böyle bir mantık
olmaz, bu doğru değil.
Ordu bizim ordumuzdur. O
orduda şerefli Türk askerleri vardır, şerefli Türk generalleri vardır. Ordunun
yanlışları da olmuştur; işkence yapmıştır, darbe yapmıştır, bütün bunlar
doğrudur ama bir kurumu toptan aşağı, tepeden tırnağa “İçlerinde 1 tane de
şerefli yok.” gibi davranmak, bu doğru değil. Ordu bizim ordumuzdur. Anlamını
aşan bir cümle olmuştur diye düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Kaplan, buyurun, lütfen
başka bir sataşmaya meydan vermeden açıklamanızı yapın.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Arkadaşlar, burada kastımı aşan bir konuşma yapmadım, çok açık ve net
söylüyorum. Ordu, milletindir, halkındır. Yüzde 80’i mecburi vatan görevini
yapan, bütün ülkenin 81 vilayetinden giden evlatlarından oluşur. Ben subay
kademesini söyledim, yarısı içeridedir Silivri’de. Yargılaması da ortadadır.
“Onu tarihe bırakalım.” demeyeceğim, kalmayacak ama Roboski katliamı bir toplu
katliamdır, bir insanlık suçudur. Savaş uçaklarınız kendi evlatlarını
bombalamış, 34 canı. Bir yıldır bu soruşturma engelleniyor. Gizli tutma kararı
verilmiş, Meclis Komisyonuna bilgi verilmemiş.
Şimdi, benim buradan, bunu
aydınlığa kavuşturmamış bu ülkede -bu 75 milyonluk ülkede- kalkıp elbette ki
ordudan, şerefli, bu olayı itiraf edecek bir insanı aramamdan daha normal ne
olabilir? “Vardır bu ordunun içinde, çıkacaktır.” dedim. Bu, ordudaki insanları
onore etmektir. Öyle sizin söylediğiniz gibi… 3 parti, ordu gelince, polis
gelince hepiniz çıkarsınız, kahraman gibi, savunur gibi gözükürsünüz ama ölüme
gönderilirken veya ölümde adaleti ararken elinizi vicdanınıza koyacaksınız.
Şimdi, ben burada şunu
söylüyorum: Türkiye’de, Türkiye halkı o kadar şerefli ki mecburi vatan görevine
koşarak gider. 50 bin sözleşmeli er çıkardınız, paralı askerlik, lejyonerlik,
itibar etmedi bu ülkenin insanları. Bakın, meşru, resmî rakamlar: Başvuru
sayısı 520, mevcut 320. Bu ülke paralı askerlik yapmaz. Bu ülkeyi paralı
askerlik, bu orduyu paralı askerlik… Bu orduyu sermayenin emrinde görmek
isteyen zihniyetlere karşı bu kürsüde biz konuşuruz. Üçünüz de birleşseniz,
üstümüze de gelseniz doğru bildiğimizi söyleriz. Eleştiri eleştiridir.
Eleştireceğiz ki doğruyu bulalım, önereceğiz ki doğruyu bulalım. Buradan çıkıp
“Yok, eleştiriyorsun. Yok, hakaret ediyorsun...” Yok hakaret, hayır, haşa.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Hakaret etmeyeceğim bir tek kurum varsa odur. Ama yapanlar da yaptıkları
hakaretleri not etsin.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, Barış
ve Demokrasi Partisi adına…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, bir saniye…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın
Başkan, yok böyle bir usul ya! Ali Bey grup başkan vekili değil bir kere. Her
şeye bu kadar müdahale etme hakkı da yok yani.
BAŞKAN – Bir dakika… Bir
milletvekili olarak “Bir dakika.” dedi. Dinleyelim efendim, ona göre. Siz sakin
olun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bizim
mantık inşasını doğru kurmamız lazım. Bir kaza olduğunda, kazayı çözerken kural
hatası mı, teknik hata mı, kişi hatası mı, çeşitli analizler yapılır. Eğer
arkadaşlarımız bir doğru mantıkla Türkiye’de bir şeyi inşa etmek istiyorlarsa
buradaki sorgu tekniği, bu bir kural hatası mıdır, kişi hatası mıdır, teknik
hata mıdır, bunlar sorgulanmalıdır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, böyle bir yöntem ve tarz yok.
BAŞKAN – Bir saniye…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kurum
hatası mıdır…
BAŞKAN – Bir saniye… Efendim,
bir saniye… Kalkan konuşmasın. Söz vereceğim efendim, bir saniye.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Burada önemli olan…
BAŞKAN – Bir dakika, izah
edeyim. Bir dakika…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)– Burada
önemli olan kurumsal…
BAŞKAN – Bir saniye, Sayın
Uzunırmak.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Söz
veremezsiniz.
BAŞKAN – Efendim, yazı geldi. Sayın Uzunırmak…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Roboski bir kaza değil, bir katliamdır.
BAŞKAN – Bir saniye…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Bu
feryat neyin feryadıdır?” diyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bu feryat Roboski katliamının feryadıdır Ali
Bey! Bunu anlayın lütfen.
BAŞKAN – Efendim, susar
mısınız, ben söyleyeyim, bir saniye. Neden verdim? “Sayın Uzunırmak grup başkan
vekiline vekâlet edecektir.” diye bize bildirdiler. Olay bundan ibaret.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Şahsına sataşma yok, grubuna sataşma yok. Burada söz veriyorsunuz, Roboski’yle
ilgili farklı birtakım şeyler dile getiriyor, böyle şey olur mu?
BAŞKAN – Ama kimseye hakaret etmiyor, yani “Şöyle
araştırılabilir.” diyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Roboski bir katliamdır, insanlık suçudur.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – “Feryat” olarak algılıyor Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Roboski bir kaza değildir!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç
Tüzük’ü işletin.
BAŞKAN – Efendim, hayır “Etmiyor” diyorum. “Etmiyorum”
diyorum efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç
Tüzük’ü işletin. Hakaret eden, bu konuşmalardır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Öyle
şey mi olur!
BAŞKAN – Hayır efendim, lütfen… Lütfen… Lütfen
yerinize oturun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) ¬ –
Doğru konuşmak ne zaman hakaret oldu!
BAŞKAN – Sayın Kaplan lütfen…
Lütfen…
HASİP KAPLAN (Şırnak) ¬ –
Roboski olmadı mı? 34 yurttaşımız ölmedi mi? Faili bulundu mu? Allah Allah…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, bu şekilde yürütemeyiz, lütfen…
Lütfen…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İç Tüzük’e göre yönetin. Böyle, keyfinize
göre söz veremezsiniz.
BAŞKAN – Arkadaşlar… İç Tüzük’e göre yönetiyorum ben.
Şimdi, arkadaşlar…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Savaş
bu, çocuk oyuncağı değil!
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı:
362) (Devam)
A) BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1) Millî Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
(Devam)
1) Türk Standartları Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türk Patent Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ (Devam)
1) Türkiye Bilimler Akademisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimler Akademisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)
1) Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Celal Adan.
Sayın Adan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA CELAL ADAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2013
Bakanlar Kurulunun karar ekinde Kalkınma Bakanlığı şu konulara değinmiştir:
Sanayinin kredi maliyetlerinin yüksekliği, kayıt dışı ekonomi ve düşük fiyatlı
ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin fazlalığı, kamunun sağladığı
bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre yüksekliği, vergi
oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunlar devam etmektedir. Ayrıca, teknoloji
üretiminde yetersizlik, ileri teknoloji kullanımının hızlı
yaygınlaş-tırılmaması, nitelikli iş gücü eksikliği, yüksek katma değerli
ürünlerde sınırlı üretim kabiliyeti, tesislerin üretim ve yönetim yapılarında
modernizasyon ihtiyacı, sanayinin kapasitesi ve potansiyeli konusunda
yatırımcılara çıkan zorluklar gibi genellikle yapısal nitelikteki sorunların
çözülmesi gerekmektedir. Yani on yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının
2013’le ilgili önerilerini size okudum. Bir muhalefet partisinin dile
getireceğini, Sayın Bakan, sizin Bakanlar Kurulunda dile getirilen bu konuları
yüce heyetiniz de paylaşmış oluyor.
Değerli milletvekilleri,
dünya son on yıl içerisinde büyük değişimlerden geçti. Buraya gelmeden evvel,
İstanbul’da iş güç yapan değerli dostlarla bir araya geldiğimizde, şu rakamları
gördük: 2012 yılında dünya gayrisafi millî hasılasından elde ettiğimiz pay ile
2003 yılında dünya gayrisafi millî hasılasından elde ettiğimiz pay aynı
orandadır.
Şimdi, bu kalkınmayla ilgili,
dün sayın bakanları dinledim ben. Gerçekten çok heyecanlı, çok başarılı bir
sunum yaptıklarını gördüm ama ben bunu şuna benzetiyorum değerli
milletvekilleri: Geçen dönem, aşağı yukarı bir sene evvel, dış işleriyle
ilgili, Sayın Başbakanı, Dışişleri Bakanını dinlediğimizde, “Hepimizin
hayalinin ötesinde, gerçekten, dünyayı yöneten bir Türkiye gerçeğiyle karşı
karşıya mıyız?” diye, oturduk, düşündük. Bazı, miting alanlarına sığmayan
Başbakan iradeleri, Obama’ya ders veren iradeler, bunlar hep söylendi ama
sonradan, yanı başımızda, öksürdüğümüzde sesimizin duyulacağı Erbil’e Enerji
Bakanının inmediğini gördük. Dolayısıyla bu dış politikadaki çıkmazlar tek tek
önümüze çıkıyor. Yani Ermenilerle olan münasebetler, Ermenistan’la olan
münasebetler, Kıbrıs, Kuzey Irak, bunlar defalarca anlatıldı. Buradaki oy
çokluğu, tekrar birtakım heyecanlar yaratıyor ve laf burada kalıyor ama emin
olun dış politikada gerçekten çok ciddi sorgulamalarla karşı karşıyasınız fakat
ekonomiyle ilgili bir çıkmaz yarın öbür gün bu milletin önüne gelirse –ki
gelecek, o görünüyor- benim şimdi anlatacaklarıma dikkat etmeniz gerekir.
Bugün Türkiye’de ne oluyor?
Türkiye’de olup biten hadiseler şunlar: Ucuz ithalat var. Türk parası değerli,
alıyor Türk parasıyla, biraz da borçlanabilme imkânı var ve bir hayal âleminde
yaşıyor bizim insanlarımız. Çok soru sorulacak. Sorulacak sorulardan bir tanesi
şu: Yerli otomobil konusu. Dün İstanbul’dan dostlar bu konuyu dile getirmemi
istediler. Türkiye’de yerleşik otomotiv firmalarının tamamı yabancı sermayenin
elindeyken, tüm satın alma kararları, yeni model ve tasarımlar merkezî satın
alma yapılarak yurt dışından alınırken, yerli yan sanayinin katkısı giderek
azalırken Sanayi Bakanlığı hangi önlemleri almıştır?
Yerli yan sanayi, otomotiv bu
sıkıntılarla karşı karşıyayken, gümbür gümbür, Başbakan, yerli otomotiv
üretecek bir babayiğit arıyordu. Gerçi söylendi, unuttuk. Yerli otomobil hayali
peşinde koşacağınıza önce otomotiv sanayinin yerli girdi oranı neden düşüyor,
ona bir bakın. Otomobil firmaları, yerli yan sanayinin köküne kibrit suyu döküp
ithalata giderek daha fazla ağırlık verirken Sanayi Bakanlığı olarak hangi önlemleri
aldınız, yan sanayiye hangi destekleri verdiniz?
Şu soruma cevap verin Sayın
Bakan: Ülkemizde üretim yapan 5 markanın, Ford, Renault, Fiat, Hyundai ve
Toyota’nın yerlileşme oranlarını bize söyleyebilir misiniz? Konu ithalat oldu
mu önünüze gelenle anlaşma yapıp dolaşıyorsunuz, ithalat lobisi istiyor, siz
yapıyorsunuz. En son dünya otomotiv sanayisinde, elektronik sanayide, beyaz
eşya sanayisinde dev olan Güney Kore ile serbest ticaret anlaşması imzaladınız.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu serbest ticaret anlaşması imzaladığınız Güney Kore’de
sadece Samsung firmasının cirosu, bizim 500 sanayi şirketimizden daha yüksek,
270 milyar dolar. 270 milyar dolar işlem hacmi olan bir tek firmaları var.
Şimdi, bu Güney Kore’ye siz
ne satıyorsunuz da sıfır gümrükle bir ticaret anlaşması yapıyorsunuz? Bunu
mutlaka gelip bize izah etmeniz lazım. Türkiye’nin Serbest Ticaret Anlaşması
yaptığı ülkelerle elde ettiği sonuçları burada değerlendirmeniz lazım. Elinizde
bir rapor, çalışma var mı, bir analiz var mı? Böyle bir çalışmayı mutlaka Türk
milletiyle paylaşmak mecburiyetindesiniz. Şu anda örneğin Rusya, İran, Çin,
Hindistan bize yüzde kaç gümrük vergisi uyguluyor, biz kaç gümrük vergisi
uyguluyoruz?
Sizin, geçmişte -yine
arkadaşlarımızla birlikte çalışırken- açıkladığınız sanayi stratejisi belgeleri
ne oldu, bunu da anlatmanız lazım. Hangi sonuçlar aldınız, hayata geçirmek için
ne yaptınız? Cari açığı düşürmek için üretimi arttırmak yerine ülkemizin
büyümemesi stratejisini benimsediniz, frene bastınız, gaza basamıyorsunuz.
Hani, tartışma var ya “Gaz mı yoksa fren mi?”
Şimdi, buraya geldi, bütçede
Sayın Başbakan 500 milyar dolar ihracatı hedeflediğini söyledi. Aramızda bütün
milletvekillerinin hesabının yapabileceği bir çıplak mantık var, o da şu: Yüzde
3 büyümeyle -ki yüzde 3 rakamını da yakalayıp yakalamayacağımız noktasında
endişeler var- siz… On yıl içerisinde, hadi arada sırada yüzde 5’le de büyümeyi
sağladığımızı düşünecek olursak 200 milyar doları yakalamak imkânsız gibi
gözüküyor.
Sanayi Bakanlığının sanayimiz
içindeki rolünü gerçekten merak ediyorum. Ekonomi Bakanlığı var, Kalkınma
Bakanlığı var. Misyonunuz, hangi konularda Sanayi Bakanlığı söz sahibidir?
Türkiye’nin üretimi, ihracatı, ithalatıyla bir ilginiz var mı, yetkiniz var mı?
Devlet olarak sanayimizin rekabet gücünü destekleyecek önlemler alacağınıza,
reel sektörün enerji, iş gücü, ham madde maliyetlerini yükseltecek ne var ise
yapıyorsunuz.
Bir yandan ülkemizi tüm dünya
için sıfır gümrüklü bir ultra liberal pazar hâline dönüştürüyorsunuz, diğer
yandan Amerika Birleşik Devletleri’nde 100 dolar, Suudi Arabistan, Mısır,
İran’da 40 dolar, Türkiye’de 400 dolara doğal gazı satıyorsunuz.
Şimdi, 400 dolara doğal gazı
satıp sıfır gümrükle de Güney Kore’den veya herhangi bir yerden mal ithal
ettiğinizde bizim üreticimiz nasıl kendisini ayakta tutacak? İşte, bu
gerçeklerle Türkiye bir taşeron ekonomisine doğru süratli bir şekilde gidiyor.
Biz işçilik yapıyoruz, ithal ediyoruz ve dışarı satıyoruz.
“BOTAŞ zarar ediyor.”
diyorsunuz, doğrudur. BOTAŞ’la ilgili anlaşmaların şüpheleriyle dolu bir süreç
var önümüzde. Yanlış stratejiler, yanlış ilişkiler, BOTAŞ’ın yani doğal gazın pahalı olmasına vesile olmuştur.
Ama bir ülke düşünün, doğal gaza dayalı -aramızda çok değerli iş adamları var,
Lütfü Türkkan Bey burada- işletmelerin tamamı zarar ediyor şu anda. Kömüre
dayalı santrallere izin vermiyorsunuz, doğal gaza dayalı santrallere izin
veriyorsunuz, bunu hayretle takip ediyoruz.
Değerli Bakan, süremiz yetmiyor
ama nükleer enerjiden bahsettiniz; nükleer enerji 5 kuruşa, bizim sattığımız
enerji 15 kuruş. 5 kuruşa dayalı bir enerjiye
dayalı üretim yapanla 15 kuruş enerji alarak üretim yapanların bir denge
kurması mümkün mü?
Sonuçta, Türkiye’nin şu anda
içerisinde bulunduğu manzara: Ülkemiz bir ithalat cenneti olmuştur, sanayimiz
rekabet gücünü kaybetmiştir, KOBİ’lerimiz can çekişmektedir, ihracatımız ithale
dayalı olarak “Getir, montaj yap sat.” şekline dönüşmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) – Ben
bütçenizin milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Adan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.
Sayın Türkoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
kapsamında Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü ve Türk Patent Enstitüsü bütçeleri
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP hükûmetleri tarafından
hazırlanan 11’inci bütçeyi müzakere etmekteyiz. Bu bütçede de işçi, memur,
esnaf, emekli, dul, yetim, çiftçi, 4/C’li, taşeron çalışanı bulunmamaktadır. Bu
bütçede de, AKP’nin önceki bütçelerinde olduğu gibi, zenginden de, fakirden de
aynı miktarda alınan ve artan dolaylı vergiler vardır.
Esnaf ve sanatkârımız,
sermaye ve refahın tabana yayılmasında, gelir dağılımının iyileştirilmesinde,
sosyal dengelerin korunmasında çok önemli görev üstlenmektedir. Ülkemizdeki iş
yerlerinin yüzde 99’u esnaf ve küçük işletmelerden oluşmaktadır. İstihdamın
yüzde 77’si, ekonomide yaratılan katma değerin yüzde 36’sı esnaf tarafından
sağlanmaktadır. Bu nedenle, esnaf ve sanatkâr kesiminin sorunlarını ülkemizin
genel ekonomik ve sosyal sorunlarından ayrı düşünmemek gerekmektedir. Ülkemizin
temel direği olan ve etki alanı itibarıyla her tarafa hitap eden, aile
kurumundan sonra, toplumsallaşmanın, iletişim kurmanın, birlik ve beraberliği
zenginleştirmenin en güçlü yapısı olan esnaf ve sanatkârlık müessesemiz çökmek
üzeredir. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu verilerine göre, 30 Eylül
2012 tarihi itibarıyla ülkemizde 1 milyon 996 bin esnaf bulunmaktadır. Yine bu
verilere göre, 2005-2012 yılının Mayıs döneminde 1 milyon 130 bin esnaf kepenk
kapatmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
küçük esnaf mahalle aralarına kadar giren büyük alışveriş merkezleri nedeniyle
iş yapamaz hâle gelmiş ve kepenk kapatmayla karşı karşıya kalmıştır. Küçük
esnaf işinin başında işsiz duruma düşmüştür. AKP'nin on bir yılında her yıl
artan esnafımızın protestolu senet sayısı 2012 yılının ilk dokuz ayında, geçen
yılın aynı dönemine göre yüzde 14,7 oranında artışla 770 bin 732'ye
yükselmiştir.
KOBİ'lerin takibe düşen kredi
borçları ise yüzde 9 oranında artışla 5 milyar 683 milyon TL olmuştur.
AKP iktidarının on yıllık
dönemine baktığımızda, kapısına kilit vuran fabrikalar, hayatına son veren iş
adamları, işsizliğe mahkûm edilen insan manzaraları görürüz.
Küçük ölçekli işletmeler
"KOBİ kredisi" altında büyük bir de sorun yaşamaktadırlar. En önemli
sorunlarından biri, kredinin kime verileceğine bankaların karar veriyor
olmasıdır. Yapmış olduğumuz sicil affına karşın bankalar ellerindeki kayıtları
silmediği için ekonomik gücü daha zayıf olan küçük işletmelere kredi vermek
istememektedirler. Kredi dağıtımı bankanın insafına bırakılmıştır. Bu konuda
acil bir önlem alınması esnafımız için büyük önem arz etmektedir.
Bu arada, KOSGEB'de de ilginç
şeyler olmaktadır. Dikkatinizi çekmeden geçemeyeceğim. Şu anda KOSGEB Başkanı
olarak görev yapan bürokrat kendi kurumu tarafından dava edilmiş birisidir.
Basından öğrendiğimize göre daha evvel KOSGEB bünyesinde İkitelli İGEM Müdürü
olarak görev yapan şimdiki başkan, kurumu zarara uğrattıkları gerekçesiyle, bir
grup kurum çalışanı ile beraber ceza davasına muhatap olmuştur. Yine basına
yansıyan haberlere göre mahkeme tarafından müracaat edilen bilirkişiler kurum
malları aleyhine suç işleyen sanıkların cezalandırılmaları yönünde rapor tanzim
etmişlerdir. Duyumlarımıza göre de davadan ceza almışlardır.
Bir başka basında yer alan
haber ise KOSGEB Başkanının eşinin bir il müdürünün eşine "Eşin müdür,
kızın KOSGEB’de çalışıyor, durumunuz iyi, bize maddi destek sağlayın, ailecek
dünyada ve ahirette rahat ve huzurlu olmanın gerekleri vardır." ifadeleri
olan telefonudur. Anlaşılan AKP’nin bürokratları da, yakınları da AKP gibi
dünya ve ahiretten satışlara başlamışlardır. Habere göre il müdürünün eşi
şikâyetçi olmuş ve banka dekontlarını savcılığa ibraz etmiştir.
Sayın Bakan, siz
bakanlığınızı, ilgili kurumları kimlerle yönetiyorsunuz Allah aşkına, bu mu
sizin kadrolarınız?
Anlaşıldığı üzere KOSGEB de
AKP'nin kadrolaşma ve yandaş yaratma çabasından nasibini alan kurumlarımızdan
biridir. Uzmanlık ve liyakatin yerini alan siyasi kayırmacılık olduğu sürece bu
kurumlarımızda yaşanan sorunların sona ermesi bir yana, her geçen gün bir
başkası eklenecektir.
Değerli milletvekilleri,
binlerce üretime kefil olan Türk Standartları, bu ağırlığın altında
ezilmektedir. Özellikle dış ticaret alanında TSE uygulamaları nedeniyle ciddi
sorunlar yaşanmaktadır. İthalat işlemlerinde TSE'ye tabi ürünlere ilişkin
gümrükleme esnasında zaman ve maliyet yaratıcı nitelikte önemli sorunlar
vardır. İthalat esnasında gümrükler tarafından TSE kontrolü için alınan
numunelere ilişkin cevabi yazılar oldukça gecikmeli olarak gelmektedir. Bu
gecikme ithalatçı firmalarımızın işlemlerini yavaşlatmakta dolayısıyla ticari
hayatın yavaşlamasına sebep olmaktadır. Diğer önemli bir sorun ise standartlara
ilişkin belgelerin sürelerinin kısa olması, çoğunun ait olduğu takvim yılı
içinde geçerli olmasından dolayı yaşanan bürokrasidir.
Patent üretimine baktığımız
zaman, Türkiye dünya sıralamasında 80'inci sıralarda kalmaktadır. Bilimsel
gelişmeye, araştırmaya, uluslararası standartlara, AR-GE'ye hizmet etmesi
gereken bilimsel kurumlar ne yazık ki iktidarın elinde verimsiz birer oyuncak
olmuştur. Malumunuz olduğu üzere, bir ülkenin insanı, üniversiteleriyle yenilik
ve patent üretebiliyor ve bunu bir fikrî mülkiyet yönetimi ile ticarette
kullanabiliyorsa o ülke kalkınabilmektedir.
Türkiye'yi teknoloji, askeri
teçhizat ve donanım konusunda başka devletlere bağımlı hâlden kurtarmanın
yegâne yolu doğru bir şekilde belirlenmiş araştırma politikalarıdır. AKP
Hükûmeti bu politikaları üretmekten oldukça uzak ve yoksundur.
Bu arada TSE ile ilgili
hususlarda kulağımıza gelen duyumlara göre, TSE Başkanı aynı zamanda AKP üst
kurul delegesiymiş, AKP kongresinde oy kullanmış. Doğru mudur, isim benzerliği
midir, böyle bir şey olabilir mi? Mevzuat buna müsaade ediyor olabilir ama
bunun etik olduğunu, meşru olduğunu ifade etmek son derece güç. Sayın Bakandan
bu hususu açıklamasını bekliyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
her yönetim mutlaka bir denetim unsuruna sahiptir. İşlerin iyi gidip
gitmediğine, amaca yönelik çalışmalar yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit ve
değerlendirmeler denetim birimlerince yerine getirilir. Cami yaptırma ve
yaşatma derneğinden tutun, spor kulüpleri, siyasi partiler, genel müdürlükler,
bakanlıklar, hülasa devlete dair her kuruluşun bir denetim birimi ve
organizasyonu vardır. Denetim, her kurumun, kuruluşun olmazsa olmazıdır. AKP
ise on bir yıldır “Denetim olursa olmaz.” anlayışını benimsemiştir. İktidara
geldiği ilk günlerde bakanlıkların teftiş kurullarını kaldırmaya teşebbüs eden
AKP -kurucularının geçmişinde denetim elemanları ile ilgili bir travmadan olsa
gerek- kaldıramadığı teftiş kurulları yerine, onların yetkilerini budayarak
Nasrettin Hoca'nın leyleğine benzetmeyi tercih etmiştir.
AKP hükûmetleri yargıyı
kontrol ederek yargısal denetimleri istedikleri şekle sokmuştur.
AKP basının bir kısmını satın
alarak, bir kısmını da baskı altında tutarak halkın doğru bilgi almasını,
dolayısıyla sağlıklı kamuoyu oluşmasını engelleyerek kamuoyu denetiminin
oluşmasını imkânsız hale getirmiştir.
AKP, ihale işlerini
denetleyen kamu ihale mevzuatıyla oynayarak Kamu İhale Kurumunun sağlıklı bir
denetim yapmasının, ihalelerin istisnalarını arttırarak kamunun daha ucuz alım
yapmasının önüne geçmiştir; yine tüyü bitmemiş yetimin hakkına el uzatmıştır.
AKP hükûmetleri, Meclisin
siyasal denetim yapma kapsamında milletvekillerinin verdiği yazılı, sözlü soru
önergelerine ya cevap vermemiş ya doğru cevap vermemiş ya da lakayıt cevaplar
vermişlerdir. Meclis soruşturması ya da gensoru yoluyla denetim yapmak ise
parmak demokrasisinin kurbanı olmuştur.
Kurumlarda ise denetlenen
kurumun başında bulunan kişinin emrinde iç denetçiler ihdas edilerek, garip bir
şekilde, doğru işler yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi beklenmeye
başlanmıştır.
Kamu kurumlarında idari
denetim yapan elemanlar, denetlenen birimin yöneticilerinin iktidara
yakınlığına göre tembih edilmektedir. Eğer iktidara yakın ise kamu kurumunun
başındaki yönetici, denetim, öğretici denetim; iktidara uzak ise, iktidara
karşı ise infaz denetimi tavsiye edilmektedir.
İşte, böyle bir atmosferde
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bir hesap mahkemesi olan
Sayıştay, kurumları denetlemekte idi. Kurumların denetimine yetişmekte zorlanan
Sayıştaydan iktidar partisinin oylarıyla kapasitesinin, denetim kapasitesinin
artırılması yerine, denetim yetkisi elinden alınmıştır. Müzakere ettiğimiz
bütçe ise, 1862'den bu yana ilk defa Sayıştay raporu olmadan müzakere edilen
bir bütçedir.
Sayın milletvekilleri
denetim, kurala uygun oynamayı temin eder. Denetim, tasarrufu, tüyü bitmemiş
yetimin hakkını korumayı temin eder. Denetim, düzen ve intizam temin eder.
Denetim, haksız ve hukuksuz zenginleşmeyi önler. Sizin oylarınızla denetimden
kaçırılan ve devletin, milletin cebinden alınan her kuruşta oylarınızla
sorumluluk sahibi olmaktasınız. Denetim, bu Meclisin hakkı, aynı zamanda
görevidir. Bunu engelleyen Sayıştaya da, Hükûmete de gerekli cevabını vermek
ettiğimiz yeminin bir gereğidir.
Bu duygularla, Türk
milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Türkoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Işık buyurun.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa adı TÜBİTAK olan
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile kısa adı TÜBA olan Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığının 2013 yılı bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi ülkelerin kalkınması, gelişmesi ve önüne koyduğu hedeflere
ulaşmasında bilim ve teknoloji altyapısı ile kısaca AR-GE olarak tanımlanan araştırma
ve geliştirme faaliyetlerinin büyük bir önemi ve katkısı vardır. Ülkelerin
birbiriyle kıyaslanmasında ve rekabet edebilme yeteneklerinin belirlenmesinde
ülkelerin bu faaliyetlerini dikkate alan bazı uluslararası göstergeler
kullanılmaktadır. Bu göstergelerin yaygın kullanılanlarından birisi
uluslararası literatürde “Networked Readiness Index” olarak bilinen ve “NRI”
olarak kısaltılan Bilim ve Teknoloji Yatkınlık ve Yararlanma İndeksi'dir.
Her yıl Dünya Ekonomik Forumu
tarafından yayınlanan bu indeks değerleri incelendiğinde; 2001-2002 döneminde
dünya sıralamasında 41’inci sırada yer alan ülkemizin 2008-2009 döneminde
61’inci sıraya, 2009-2010 döneminde 69’uncu sıraya, 2010-2011 döneminde ise
71’inci sıraya gerilediği görülmektedir.
Bu verilere göre Türkiye, on
yıllık AKP iktidarları döneminde bilim ve teknoloji altyapısı ile AR-GE
faaliyetleri açısından 2002 yılına göre tam 30 sıra gerilemiştir.
Her ne kadar Hükûmet
yetkililerimiz her fırsatta ülkemizin 16’ncı veya 17’nci büyük ekonomiye sahip
olduğunu belirtseler de, yine Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre kişi başına
düşen millî gelir açısından 2’nci grup ülkeler arasında yer alan ülkemiz, dünya
sıralamasında 2002 yılında 46’ncı sırada yer alırken 2011 yılında 71’inci
sıraya düşerek maalesef son on yılda 25 sıra gerilemiştir.
Bu iki temel gösterge
birlikte değerlendirildiğinde, ülkemizin 2002 yılında ekonomideki sıralamasına
göre bilim ve teknolojideki sıralaması 5 basamak daha önde iken 2011 yılında
maalesef bu iki göstergede de aynı sırada yer alabilmiştir. Özetle, son on
yılda ülkemiz bilim ve teknoloji alanında uluslararası yarışma gücü açısından
ekonomik gücüne göre 5 sıra daha geride kalmıştır. Bu da ülkemizin sahip olduğu
ekonomik gücünden AR-GE faaliyetlerine hak ettiği payı ayıramadığını göstermektedir.
Uluslararası düzeyde
kullanılan bir diğer bilim ve teknoloji göstergesi de ülkelerin gayrisafi yurt
içi hasılalarından AR-GE faaliyetlerine ayrılan paydır. Bu gösterge açısından
da ülkemizin dünyadaki yerinin bizleri mutlu edecek bir düzeyde olmadığı
görülmektedir. Ülkemizde 2002 yılında yüzde 0,53 olan bu pay, 2011 yılında
yüzde 0,84’e yükselmiş ancak her iki yılda da dünya ortalamasının altında, AB
ortalamasının ise yaklaşık üçte 1’i düzeyinde kalmıştır. Bu değer örneğin 2008
yılında ABD’de yüzde 2,77 iken İsrail’de yüzde 4,86 olarak gerçekleşmiştir. Bu
ülkelerin günümüz değerlerinin çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun
hazırladığı Küresel Rekabet Gücü Raporu 2012 verilerine bakıldığına ise ülkemiz
142 ülke arasında ancak 70’nci sırada yer alabilmiştir. Bu rapora göre ülkemiz
5 kategoride gelişmiş ülkeler düzeyinde, 4 kategoride gelişmişliğe yakın, 3
kategoride ilerleme düzeyinde, 8 kategoride gelişmişlik düzeyine oldukça
uzaktır. Maalesef bu kategorilerden birisi ise inovasyon ve AR-GE’dir. 13
kategoride ise gelişmişliğin dışında kalmıştır. Bu kategoriler arasında da
fikrî mülkiyet hakları, eğitim kalitesi, bilimsel araştırma kurumlarının
kalitesi gibi kategoriler yer almaktadır. Gerek dünyada gerekse bölgemizde
devam eden enerji savaşları ve ülkemizin yukarıda özetlenen mevcut durumu
dikkate alındığında, eğer AR-GE yatırımları için aynı yaklaşımla devam edilirse
bölgesel ve küresel güç olma iddiamızın sürdürülememesi tehlikesi söz
konusudur. Bu tehlikenin yok edilebilmesi için AR-GE'ye ayırdığımız payın 2015
yılında yüzde 2’ler, 2023 yılında ise yüzde 4'ler düzeyine çıkartılması mutlaka
sağlanmalıdır.
Ayrıca, 2001 yılında
hazırlanan “Vizyon 2023” çalışmasında öncelikli teknoloji alanları olarak
belirlenen bilgi ve iletişim teknolojileri, malzeme teknolojileri,
nanoteknoloji, enerji ve çevre teknolojileri ve benzeri gibi alanlarda gerekli
yatırımlara ve AR-GE çalışmalarına ciddi kaynaklar aktarılmalıdır. Bu hedeflere
ulaşmamızda hiç şüphesiz ki ülkemizin en önemli kurumları arasında yer alan
TÜBİTAK ve TÜBA'nın faaliyetleri büyük önem arz etmektedir.
Hepimizin bildiği gibi
TÜBİTAK, 1963 yılından bu yana ülkemizde bilim ve teknoloji politikalarının
oluşturulmasına katkı sağlayan, toplumun genelinde bilim, teknoloji ve yenilik
kültürünün yaygınlaşmasına öncülük eden köklü bir kamu kurumumuzdur. Ancak bu
kurumumuzda da diğer kurumlarda olduğu gibi, son yıllarda liyakat ve
tarafsızlık ilkesinden uzaklaşılmış, partizanca yapılan atamalar ve personel
arasında yapılan ayırımlar nedeniyle ciddi rahatsızlıklar yaşanmıştır. Umarız,
kurum kanununda yapılan son değişikliklerle birlikte yeni dönemde, bu
yanlışlardan bir an evvel dönülür.
İktidarın bilime bakışını ve
TÜBİTAK'ın durumunu gösteren en önemli örneklerden biri, TÜBİTAK Ulusal
Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü tarafından 2003 yılından bu yana
geliştirilen Pardus işletim sistemi kullanımına yönelik uygulamalardır.
Türk araştırıcı ve
yazılımcıların ürünü olan bu işletim sistemi, önemli güvenlik ve maliyet unsurlarını
beraberinde getirmektedir.
Açık kaynak kodlu bir yazılım
olduğu için “casus yazılım” olarak adlandırılan kötü niyetli herhangi bir
yazılıma izin vermeyen Pardus işletim sisteminin ülkemizdeki Başbakanlık,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve tüm bakanlıklardaki kullanımına
yönelik olarak verdiğimiz soru önergelerine verilen cevaplardan sadece Sayın
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımızın cevabını sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Pardus işletim
sisteminin, Bakanlığımız bilişim altyapısında kullanımına yönelik test
çalışmaları devam etmektedir.” demektedir Sayın Bakanımız. Umarım, bir an önce
bu test çalışmaları biter ve önce bu bakanlıkta bu yazılım kullanıma geçer.
Ancak anılan yerli işletim sisteminin Millî Savunma Bakanlığımız bünyesindeki
kurumlarda yoğun olarak kullanılmış olmasından duyduğumuz memnuniyeti de
sizlerle paylaşmak istiyorum. İnşallah, diğer kurumlarda da benzer çalışmalar
hızla tamamlanır ve bu yazılıma mutlaka en kısa sürede geçilir temennimizi
sizlerle paylaşıyorum.
Ülkemizdeki yazılım
sektörünün desteklenmesi amacıyla yazılım işletmelerinden alınan KDV'nin 2023
yılına kadar sıfırlanması yönünde vermiş olduğumuz kanun teklifinin de bir an
önce bu Meclisten yasalaşmasını temenni ediyorum.
Ayrıca, AR-GE teşvikleri için
az 50 araştırıcı şartını koyarak birkaç özel sektör şirketini desteklemek
amacıyla geçen dönem çıkardığımız yasayı bir an evvel değiştirerek bu sınırı 10
araştırıcıya çekmek zorundayız. Aksi takdirde, KOBİ'lerin bir araya gelerek bu
AR-GE teşviklerinden yararlanma şansını yakalaması mümkün değildir.
Ülkemizdeki gerçek ve tüzel
kişiler tarafından geliştirilerek TÜBİTAK tarafından test edilmek üzere
gönderilen yakıt tasarruf cihazlarının başta kamu kurum ve kuruluşlarında
kullanımına bir an önce geçilmelidir.
Elli yıldan beri otomotiv
sektöründe üretim ve montaj yapan ülkemizin bir uluslararası markayı satın
alarak dünya pazarına girmesinin daha doğru olacağını ve bu konuda maalesef
Volvo’nun satışını değerlendiremediğimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
TÜBA'nın ülkemizin bilimde
daha aktif ve etkili bir rol oynamasının yanında sosyal ve temel bilimlerde
araştırma enstitülerine katkı vermesi mutlaka sağlanmalıdır. Bu ise şüphesiz ki
TÜBA’nın siyaset üstü ve özerk bir yapıya kavuşturulmasıyla mümkün
olabilecektir. Maalesef bu konuda da acı örnekleri hep beraber yaşadığımızı
hepinizin bildiğini düşünüyorum.
Bazı illerimizde bulunan ve
üstün yetenekli öğrencilerimizin eğitildiği Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
bilim ve sanat merkezlerinin TÜBİTAK ve TÜBA tarafından desteklenerek
yaygınlaştırılması kaçınılmazdır.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, bilim ve teknoloji politikasının esasını; bilim insanına, bilimsel
düşünceye, yenilikçiliğe, teknolojinin üretimde kullanılmasına önem
verilmesinde görüyor ve teknoloji üretme kapasitesinin mutlaka arttırılmasının
gerekli olduğuna inanıyoruz.
Bu amaçla, Türk dünyası
bilimsel araştırmalar merkezinin, millî yenilik sisteminin ve teknoloji
transfer merkezlerinin oluşturulması gerektiğini ve bu konuda hızlı davranmamız
gerektiğini sizlerle paylaşıyor, tekrar, kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı
olması temennilerimle, sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına son konuşmacı, Trabzon Milletvekili Sayın Koray Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA KORAY AYDIN
(Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ve
Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2013 yılı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında AKP
iktidarının “profesyonel ordu” açıklamalarına değinmek istiyorum. Sayın Millî
Savunma Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı değerlendirmede,
ordumuzun üçte 1'inin profesyonelleştiğini açıkladı. Ancak rakamlar, Sayın
Bakanın açıklamalarını yalanlıyor.
AKP'nin uyguladığı kararsız
ve tutarsız politikalar nedeniyle ordu içindeki uzman erbaş sayısında tam bir
erime yaşanmaktadır. 2009 yılında yaklaşık 67 bin olan uzman erbaş sayısı
yıllar itibarıyla erimiş ve son olarak 7 Aralık 2012 tarihinde Genelkurmay
Başkanlığının resmî İnternet sitesinde açıklanan son rakamlara göre yaklaşık 46
bine gerilemiştir.
AKP'nin ordunun
profesyonelleştirilmesi yolunda önemli bir proje olarak takdim ettiği
“sözleşmeli er ve erbaş” konusunda da tam bir fiyasko yaşanmıştır. Son
rakamlara göre Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan sözleşmeli er ve
erbaş sayısı sadece 1.210'dur. Evet, sadece 1.210. Uzman erbaş sayısı azalıyor,
uzman jandarma sayısı azalıyor, sözleşmeli er ve erbaş sayısı beklenenin çok
altında, ancak Sayın Bakan ısrarla profesyonelleşme vurgusu yapıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet, millî savunma politikasındaki tutarsızlığa,
kararsızlığa ve belirsizliğe bir an önce son vermelidir. Millî savunma
politikası deneme-yanılma yoluyla belirlenemez. Terörle mücadelede profesyonel
personel istihdamına ağırlık verecekseniz bunu bir an önce hayata geçirme
mecburiyetiniz var.
Bu konuda ilk yapılması
gereken, askerlerimizin özlük haklarını
bir an önce iyileştirmek,
morallerini yükseltmek, onları özendirmek ve teşvik etmektir. Geçen yıl
yetersiz de olsa askerlerimize yönelik bazı iyileştirmeleri komisyonda ve Genel
Kurulda hep birlikte hayata geçirdik. Ancak, özellikle uzman erbaşlara yönelik
fazla bir iyileştirme yapılamadığını üzülerek belirtmek istiyorum. Uzman
erbaşların özlük hakları gündeme geldiğinde Hükûmet yetkilileri konu üzerinde
çalıştıklarını belirtiyorlar ancak hazırlanan tasarıyı bir türlü Parlamentoya
getirmiyorlar. Bu konuda işi ağırdan alan Hükûmet bedelli askerlik söz konusu
olunca oldukça hızlı hareket edebiliyor. Oysa AKP iktidarı, çoğu uygulamasında
olduğu gibi bedelli meselesinde de çuvallamıştır.
Bedelli yasasında yaşın ve
miktarın yüksek tutulması, umutlarını bu yasaya bağlayanları üzerken, askerlik
hizmetini “bedelli" olarak yerine getirenlerin bir gün dahi kışlaya
uğramadan askerlik hizmetini yapmış sayılmaları da toplumun önemli bir
kesiminde ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır.
Bedelli çalışmaları sürerken
Hükûmet sözcüleri bedelli için başvuru sayısını 400 bin olarak tahmin
ettiklerini açıklamışlardı. Ancak umduğunu bulamayan iktidar her geçen gün
çıtayı düşürmüş, son açıklama ise Sayın Bakanımızdan gelmiş ve Sayın Bakan
başvuruların 100 bini bulacağını ifade etmiştir. Ancak bedelli askerlik için
başvuruda bulunanların sayısı 69.073'te kalmıştır. Bu sonuçla bedelli
askerlikten beklenen 5 milyar liraya yakın gelirin yanına bile
yaklaşılamamıştır.
Bu tablo karşısında afallayan
iktidar, bedelli için âdeta bir "sezon sonu kampanyası'' yapmaya karar
vermiştir. AKP sözcüleri, bu teklifin bütçe görüşmelerinin hemen ardından veya
muhtemelen ocak ayında Parlamentoya sunulacağını ifade etmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; buradan iktidar partisine, Sayın Millî Savunma Bakanı ve diğer
Hükûmet üyelerine bir çağrıda bulunmak istiyorum. Madem bedelli uygulamasında
ödeme kolaylığı, başvurmayanlara yeniden başvurma hakkı gibi yeni haklar
veriyorsunuz, bunda da kararlısınız, o hâlde gelin, başta uzman erbaşlarımız
olmak üzere, diğer askerî personelimiz ve polislerimizin özlük haklarını da eş
zamanlı olarak iyileştirme yoluna gidelim. Ancak bu düzenlemeleri, "Biz
yaptık, oldu." şeklinde yapmayalım. Uzman erbaşlarımızın, diğer
askerlerimizin ve polislerimizin temsilcilerinin de görüşlerini alarak, onları
komisyonlarda dinleyerek, anlayarak bu iyileştirmeleri hep birlikte yapalım.
Toplumdan beklediğimiz birlik ve beraberliği, biz de millî iradenin tecelli
ettiği yer olan yüce Mecliste sergileyelim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Libya, Mısır, Suriye, Irak, İran ve daha birçok ülkeye yönelik
olarak yürütülen ikiyüzlü dış politika Türk milleti tarafından çok iyi
bilinmekte ve dış politikanın yanında da
küresel güçlerin yörüngesinde yürütülen bu politikalara bugün bir yenisi daha
eklenmiştir. İktidar sonunda, millî savunma politikasını da tek hegemonik gücün
kontrolünde yürütür bir hâle gelmiştir. Bunun son bariz örneği, Patriot
füzelerinin ülkemize yerleştirilme sürecidir. Füzelerin yerleştirilme amacı
belli: Malatya Kürecik'teki füze radar üssünü korumak ve dolayısıyla
topraklarımıza yönelik muhtemel saldırıları bertaraf etmek. Peki, Malatya'ya
füze radar üssü neden kuruldu? Amerika'nın ileride yapmayı planladığı muhtemel
İran operasyonunda, İran'ın saldırılarına karşı İsrail'in güvenliğini sağlamak.
Hâl böyle iken, İsrail'e
karşı yürüttüğünüz politikaların danışıklı dövüş olduğu, bir rol ve görev
paylaşımı olduğu artık ayan beyan ortaya çıkmıştır. Türk milleti bu gerçeklerin
farkındadır ve siz de bu gerçeklerden kaçamazsınız.
Küresel güçlerin hesabı
belli, her şeyi kendilerine göre hazırlamışlar, planlamışlar. Ancak, ülkeyi
yönettiğini iddia eden AKP iktidarı, her nedense bu planlardan her şey olup
bittikten sonra haberdar oluyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kontrolü küresel güçlere kaptırmış AKP iktidarının millî
savunma politikasını, Patriot’ların geliş sürecini özetleyip tekrar
hatırlayalım.
6 Kasımda ilk olarak yabancı
bir haber ajansı Türk dışişlerinden üst düzey bir yetkiliye dayandırdığı
haberinde, Türkiye'nin Suriye sınırında konuşlandırmak için NATO'dan Patriot
füzesi istediğini duyurmuştur. Bunun üzerine Başbakanımız Sayın Erdoğan 7 Kasım
tarihinde “Böyle bir şeyden haberim yok. Hangi Dışişleri yetkilisi olduğunu
bilmiyorum ama eğer böyle bir şey olsaydı benim haberim olurdu." diyerek
olayı yalanlamıştır. Ancak, AKP iktidarı bir öyle bir böyle derken, hepinizin
bildiği gibi, Patriot’ların ülkemize yerleştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Hükûmet "Tetik bizde
olacak." dese de NATO Genel Sekreteri Rasmussen komutanın NATO'da
olacağını belirtmiştir. Şimdi buradan soruyorum: Tetiği bizde olmayan füzeyle
topraklarımızı nasıl koruyacağız? Ayrıca, Rasmussen füzeler konusunda maliyete
Türkiye'nin de katlanacağını ifade etmiştir. Bu ne demek? İsrail'i korumak için
önce radar üssü yapacağız, sonra Patriot alacağız, parasını da biz ödeyeceğiz.
Tek hegemonik gücün gönüllü kölesi olursanız, değerli arkadaşlar, yapacağınız
ve karşılaşacağınız muamele de bu olur.
Benzer bir olayı insansız
hava araçları konusunda da yaşadık. 2011 Kasımında Sayın Başbakanın Obama ile
görüşürken istediği insansız hava araçlarının görüşmeden yaklaşık yirmi gün
önce İncirlik’e ulaştığı açıklanmıştı. Benzeri bir durum bu Libya meselesinde
de yaşanmış, Sayın Başbakan önce “NATO’nun Libya’da ne işi var?” diye
efelenmiş, aradan fazla bir zaman geçmeden Libya’yı vuran NATO kuvvetlerinin
karârgahı İzmir olmuştu. “Libya’da ne işi var?” dediğiniz NATO komutasında
Libya’ya gideceğinizden haberiniz yok, Obama’dan istediğiniz insansız hava
araçlarının yirmi gün önce İncirlik’e geldiğinden haberiniz yok, ülkenize
Patriot füzeleri konuşlanacak, haberiniz yok. Daha ne söyleyelim; bu ayıbı, bu
utancı Türkiye daha ne kadar yaşayabilir?
Değerli arkadaşlar,
bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri,
oturuma kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın dokuzuncu tur görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören.
Buyurun Sayın Ören. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerinde
grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun siyasi yaşam içerisinde
ve uzunca bir süredir Parlamentoda bulundum ve bugüne kadar çok başbakan
gördüm, dışarıda ve içeride, ama Sayın Recep Tayyip Erdoğan, herhâlde, iyi de
olsa kötü de olsa, ilkleri yapan bir başbakan. Bütçe konuşmasını kitaptan takip
ettim -bütün başbakanların da bütçe konuşmaları Türkiye'de çok ilgiyle izlenir-
ilk defa kitaba pastırmaların, sucukların girdiğini gördüm. Kötü de olsa ilki
başaran başbakan olarak tarihe geçti.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Canın çekti herhâlde.
HASAN ÖREN (Devamla) – Sanayi
Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmama başlamadan önce… Biraz sonra KOBİ’lerle
ilgili, ekonomiyle ilgili, ihracatla ilgili bilgileri aktaracağız. Aslında, bölüm
üzerinden gider iken bakanlıkların bütçeleriyle ilgili konuşmaları yapabilmemiz
için Bakanlar Kurulunun oturduğu yerde iki bakanımız oturuyor ama buradaki iki
bakanın konuyla ilgili bakan olması gerekli. Şimdi, KOBİ’lerle ilgili
başlayacağız, ihracatla ilgili devam edeceğiz, sorunları ve çözümleri anlatmaya
başlayacağız. Şimdi, bugün, bakıyoruz Sanayi Bakanı burada, Millî Savunma
Bakanı… Sanayiyle millî savunmanın hiç alakası yok, sadece “s”den benzerlik
var; Sanayi Bakanlığı “s” ile başlıyor, Savunma Bakanlığı “s” ile başlıyor.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Savunma sanayisi var.
HASAN ÖREN (Devamla) – Peki,
ihracatla ilgili burada bilgileri aktarırken şurada Ekonomi Bakanı da olsa, bir
bütünlük arz etse, olmaz mı? Belki diyebilirsiniz ki “Evet, bu bölümde böyle
denk geldi.” Hayır, elinizdekilere baktığınızda, gerçekten, birbiriyle ilişkisi
olmayan bakanların, burada gelip bizleri dinlediğini görüyoruz.
KOBİ’lerle ilgili, OSB’ler
önemli bir yer tutmaktadır. Sayın Bakanım, organize sanayi bölgelerinde
sanayicilerden oluşan müteşebbis heyetlerde sorun yok, hatta özel idare,
ticaret odası ve belediyelerin ortaklığı ile ilgili oluşan müteşebbis
heyetlerde de sorun yok ama sadece AKP’li belediyelerin ve AKP’de şehir meclisi
üyesi olanlarla kurulmuş müteşebbis heyetlerde çok büyük sorunlar var.
Bakanlık, bununla ilgili bir denetim içerisinde değil; bakanlık, OSB’ler
üzerinde hâlâ daha siyasi ağırlığıyla iş yapmak durumunda kalıyor. OSB’lerden,
bölgelerden gelen bilgilere göre bakanlık, kendi düşüncesinde ise o OSB’yi
kayırıyor, kolluyor. Eğer örnek olarak istiyor iseniz Turgutlu OSB’ye bakabilirsiniz.
On yıldan bu yana, sizin 108’inci maddede tarif ettiğiniz olaya rağmen yani
108’de “Bir yıl proje, iki yıl süreyle şaltere basma koşulu aranması gerekli.”
Ne yazık ki bakanlık bu denetimleri yapmamakta, OSB’lerden gelen bilgilere göre
de bize cevap vermekte, onlarca soru önergesi vermemize rağmen altı aydan bu
yana bakanlık OSB’lerle ilgili bilgi vermemekte.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Vermez, öncelikle…
HASAN ÖREN (Devamla) – Hemen
ekonomiyle ilgili, KOBİ’lerle ilgili… İhracat yapan bu KOBİ’lere Adalet ve
Kalkınma Partisinin, bakanlığınızın baktığı görüşümü açıklamak istiyorum. Dün,
burada, Ekonomi Bakanımız hararetle, çok yüksek sesle “Bu KOBİ’ler, 55 bin
KOBİ, ihracatla ilgili, bunlar Türkiye’nin lokomotifi, bunlar aslanı, bunlar
kaplanı.” diyerek bu kürsüden haykırdı. Hatta daha öteye giderek “Eğer bunlarla
ilgili bir düzenleme yapılacaksa sabah getirin, yapalım.” diye konuştu. E,
KOBİ’lerin sıkıntıları var. KOBİ’ler gerçekten bu kadar ihracatı yapıyor ise,
ihracatın yüzde 60’ını KOBİ’ler gerçekleştiriyor ise ilk önce KOBİ’lerin,
işletme sermayelerini bulmasına yardımcı olun. Artık, dünyada rekabet çok hızlı
bir şekilde gelişiyor. KOBİ’lerin kâr oranları, sadece ihracat teşvikleri ve
KDV’lerden kaynaklanıyor. Bir KOBİ, aldığı ham maddeye yüzde 18 veya yüzde 8
KDV ödemektedir. İhracatını yaptıktan sonra KDV’sinin geriye dönüşümü beş-altı
ayı almaktadır. İhracat primleriyle ilgili GÇB’sini almış, ihracatını
gerçekleştirmiş olan bir firma, ihracatla ilgili, primleriyle ilgili yedi ay
beklemek durumunda.
Yedi ay içerisinde doğal
gazını ödemediyse, devlet 1,8 aylık yüzde 20’den faizini alıyor; elektriğini
ödemediyse böyle. Bunu bulamazsa KOBİ, bankalara gidiyor.
Peki, ne yapılması gerekli?
Yapılacak olan çok kolay. Siz ne istiyorsunuz ihracat primlerini ödemekle
ilgili? Diyorsunuz ki: “Vergi dairesine borcun olmayacak, yazını getir; SSK’ya
borcun olmayacak, yazını getir.” Peki, ben bunu getirip dosyama koyduktan
sonra, ihracatımı gerçekleştirdiğime dair belgeleri de dosyamda bulundurduktan
sonra, niye mahsuplaşmayı gerçekleştirmiyorsunuz? Hiç olmazsa mahsuplaşmayı
gerçekleştirin ki KOBİ’ler beş, altı, yedi ay dışarıdan para bulma derdine
girmesin.
Siz faiz alıyorsunuz yedi ay
boyunca, mahsuplaşmayla ilgili, İhracatçılar Birliği, Hazineye; Hazine, “Maliye
Bakanlığından ödenek gelmedi...” Sekiz ay geçiyor.
Sayın Bakan, eğer bu
KOBİ’lere yardımcı olmak istiyor iseniz, bu KOBİ’lerin daha fazla ihracat
yapmasını istiyor iseniz, bir sefer mahsuplaşmayı dosya teslim edildiği an
kabul edeceksiniz.
Mahsuplaşmada para
vermiyorsunuz, sadece elektriği, vergisi, SSK’sı, enerjisiyle ilgili
mahsuplaşma yapıyorsunuz.
E, bu kadar aslansa, bu kadar
kaplansa, bu kadar lokomotif görevi görüyor ise ihracatçı firmalar, ihracatçı
firmalara güveniniz mi yok? Bütün dosyasıyla getirmiş. Bu dosya geldiği andan
beri mahsuplaşma gerçekleşmeli.
Gerçekten ihracatçıya
güveniyor isek –ki güvendiğinizi söylüyorsunuz- belirli bir oranda da
mahsuplaşma genişletilmeli. Benim ihracatçı olarak, KOBİ olarak nereye borcum
var ise ihracat teşvik primiyle ilgili ben alabileceğim parayı her tarafta
mahsuplaşabilmeliyim. Daha öteye götürmeliyiz, mahsuplaşmanın dışında kalan
paraları da, ihracatçı firmanın hak ettiğini bankaya yatırmak durumundasınız.
İşte, o zaman Türkiye’deki ihracatçıların ihracatla ilgili, dünyayla ilgili
entegrasyonu daha hızlı bir şekilde gelişecektir.
Hepimizin düşüncesi aynı
değil mi? Daha çok ihracat yapalım, daha çok ihracat yapar isek ancak
ülkemizdeki insanların ekonomik koşulları, ülkemizdeki insanların refah
seviyeleri yükselir diye düşünmüyor muyuz? O zaman bu iki konuda acilen, hemen
KDV alacaklarıyla, ihracat primleriyle ilgili yeni bir düzenleme, yönetmelikse
yönetmelik, kanunsa kanun çıkarılmalı ve ihracatçının dış piyasalarda rekabet
etme gücünü olağanüstü yükseğe çıkarmak durumundayız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN ÖREN (Devamla) – Ben bu
bütçede ihracatçılarla ilgili böyle bir yapıyı görmediğimden dolayı, hazırlanan
bütçeye ret oyu vereceğimi bu kürsüden söylüyorum.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ören.
Cumhuriyet Halk Partisi adına
ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam.
Sayın Susam, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ
SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının bütçesi üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Zamanım sınırlı olduğu için
ve önemli bir bütçeyi görüşürken söylenecek çok söz olduğu için hızla konuya
girmek istiyorum. Türk sanayisiyle ilgili, Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlar öyle tablo çizdiler ki sanki dünya güllük gülistanlık ama ben çok
bilimsel bir çalışmanın raporunu söyleyeceğim. Diyor ki: “Türk ekonomisinin istikrarlı
büyümesinin önündeki en temel engellerden birisinin dış ticaret açığı, cari
açık sorunu olduğu açıktır. Bu sorun, ithalat bağımlılığı olarak
nitelendiriliyor…” Atlayarak geçiyorum, “…Türkiye’de son on yıl içinde ithalata
bağımlılık oranının artış eğiliminde olması, konu ile ilgili araştırmaların
önemini artırmaktadır.” Araştırma, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Araştırma
ve Para Politikaları Genel Müdürlüğünün 4 bilim adamına yaptırdığı araştırma ve
bu araştırmada diyor ki. “Türkiye’de ithalat yükseliyor ve her geçen gün
artıyor.” Peki, bu oran istatistik olarak nasıl gösterilebilir? Türkiye’de
toplamda imalatın ithalata bağımlılığı 2011’de yüzde 43, 2009’da yüzde 38’e
düşmüş kriz olduğu için. Peki, daha çok üretimde büyüyen alanlarda ne durumda? Yüzde
50,2’ye kadar çıkıyor, ama asıl ihracatını yaptığımız mallara baktığımızda,
bakınız şöyle, gübrede yüzde 72, demir çelikte yüzde 69, bilgisayarda yüzde 67,
kimyasallarda yüzde 56, motorlu kara taşıtlarında yüzde 51 diye devam ediyor.
Yani yüzde 50’nin üzerinde ithalata bağlı bir büyümeyi hayata geçiren bir
sanayimiz var.
Sanayici de kendini şöyle
tanımlıyor: Türk sanayisi üretmeyi bıraktı, lojistik ve montaj yapan bir sanayi
hâline geldi. Neden? Çünkü Hükûmetin uyguladığı ekonomik politika, sanayicinin
üretmesini pahalı yaptı, çünkü sıcak paraya doğan ihtiyaç, düşük döviz kuru,
yüksek faiz, kur üzerindeki baskı üretim maliyetlerini artırdı ve sanayici,
üretmek yerine ithal etti.
Evet, sizin çok methettiğiniz
ekonomiyle ilgili durumu, bir kez daha bilimsel olarak söyleyeyim. Türkiye’nin
ekonomik piyasa büyüklüğü 17’nci. Peki, rekabette şansı ne? Genel rekabet
endeksinde 59’uncu 142 ülke arasında. Teknolojik gelişmede 55’inci. 17’nci
büyük ekonominin, rekabette, teknolojik gelişmedeki durumu bu.
Değerli arkadaşlarım, bu
rakamlar da benim rakamlarım değil, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarınız Sayın
İbrahim Çanakçı’nın rakamları.
Şimdi, Türkiye’de bir gerçeği
daha söyleyelim: Türkiye’de tasarruflar giderek düşüyor. Bununla ilgili bir
tabloyu sizlerle paylaşayım. Bizim gibi ülkelerle bizim kıyaslamamızı
yaptığımız zaman Türkiye’de giderek tasarrufların yok olduğunu görmek mümkün.
Benzeri ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye maalesef tasarrufu en az olan
ülkeler içerisinde çünkü sanayicisi para kazanamıyor, yatırım yapamıyor. Dış
kaynakla yatırım yapmanın sonucu da borçlu bir ülke olarak ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım,
sanayinin, genel çizdiğim bu çerçeve içerisinde, peki, ne olmalı? Bizim
önerimiz şudur: Türkiye küresel güçlerin tercih ettiği bir sanayileşme
politikasına mahkûm olmamalıdır. Yani bilgide, teknolojide üretim üssü olan
büyük ülkeler, çevre kirliliği ve katma değeri düşük olan ürünleri bize
satıyorlar, bize pas ediyorlar. Biz, bu anlamıyla, demir çelikte, otomotivde,
tekstilde kendimizi çok iddialı zannediyoruz. Aslında, onların vazgeçtikleri
alanlarda yer alıyoruz. Ama bu alanları küçümsemiyorum. Bu alanlarda var olarak
bizim sanayi politikamız, bilgiyi, teknolojiyi ve ürün çeşitliliğini ele alan,
KOBİ’lere dayalı, geniş bir bilgi üretimi yapan sanayi olmalıdır.
Peki, bu sanayiyi yaratabilme
şansımız var mı? Bakın, sizinle burada bir konuyu paylaşayım. 2007 10 Aralık,
bütçe görüşmelerinde, o zamanki Sanayi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan “2013’te
AR-GE desteklerini yüzde 2’ye çıkaracağız.” demişti. Bu bütçede Maliye Bakanı
“Binde 59’dan binde 84’e çıkardık.” diye övündü ve hedef olarak da 2023’ü
koydu.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Binde 8,4…
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) –
Evet, binde 84, yüzde 0,84.
Yani siz bu yılları, on yılı
aşkın süredir… Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi, dünyanın en
uygun koşullarında, en uzun süreli ve en istikrarlı dönemde siyaset yapmıştır,
AR-GE’ye ayırdığı pay budur. Bununla KOBİ’lerin çok yükselmesi mümkün mü?
Değil.
Zamanım daraldığı için
sanayiyle ilişkili bir şeyi de söylemek istiyorum. Sanayi ürettiği malını sonuç
itibarıyla pazarlamak ister, bu pazarda da büyük oranda kendi iç pazarı da
önemlidir. Bizim iç pazardaki üretimimiz ithalata dayalı bir üretim, 200
milyarın üzerindeki ithalatın 50 milyar lirası ihracat için, 150 milyar lirası
iç piyasada tüketiliyor ve 150 milyar liralık bu ithalat nedeniyle sanayicimiz
üretemiyor ve üstüne üstlük pazarımızı başkalarına veriyoruz.
Son bir şeyi paylaşayım:
“Sirkeci’de büyük pazarlık…” Bu nedir biliyor musunuz? Türkiye'nin en büyük
AVM’si, hipermarketi, İngilizlerin olan Migros’un Amerikalıların olan Walmart’a
satılma pazarlığı. İngiliz Migros ABD’li Walmart olma noktasına giderken
Türkiye’de perakende pazarı, sanayicinin malını satacağı pazar da dünya devinin
eline geçiyor ve siz o pazara hâkim olamama noktasına geliyorsunuz ve hâlâ
hipermarket yasasını bu Meclise getiremiyorsunuz, getirmiyorsunuz. Ondan sonra
da diyorsunuz ki: “Biz bu ülkeye çağ atlattık.” (CHP sıralarından alkışlar)
Muhakkak bir şeyler yaptınız,
en iyi yaptığınız şey şudur: “Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı” olarak
isminizi değiştirmek belki çağı yakalama anlamında önemli bir adımdır.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyor, bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Susam.
Cumhuriyet Halk Partisi adına
üçüncü konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Birgül Ayman Güler.
Sayın Güler, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; saygıyla
selamlıyorum her birinizi.
Efendim, 2013 bütçesinin
gayrimeşru bir bütçe olduğunu Genel Başkanımız ve grup başkan vekilimiz
söylemişlerdi. 2011 yılı kesin hesabına ekli sunulması gereken dış denetim,
faaliyet ve mali istatistiklere ilişkin genel değerlendirme raporları 2013
bütçesinde sunulmadı. Dolayısıyla, bugün yaptığımız görüşmeler gerçekte
yoklukla maluldür.
Görüştüğümüz bakanlıkla
ilgili olarak, Başbakanın bütçe sunuş konuşmasında yalnızca bir cümle gördüm,
sayfa 58’de “AR-GE ve inovasyona ayırdığımız kaynağı her yıl artırmaya devam
edeceğiz.” cümlesi ve ayrıca “Fezaya uydu gönderiyoruz.” diyerek AKP
milletvekillerinin coşkulu alkışlarına konu olan açıklaması. Bunun dışında
bütçe konuşmasında Sayın Başbakan bize Türkiye’nin ne sanayi stratejisi ne de
bilim ve teknoloji politikasıyla ilgili herhangi bir yol gösterme olanağı
sunmadı.
Bilgi, sanayi, teknoloji bir
bakanlıkta birleştirilmiş durumda. Ben TÜBİTAK ve TÜBA kurumlarıyla ilgili
olarak bazı saptamaları paylaşmak istiyorum ama ister istemez, bilim,
teknolojinin yanı sıra sanayiyle ilgili birkaç saptamayı da dikkatlerinize
sunmak isterim.
Efendim, TÜBİTAK 50 yaşında,
TÜBA 20 yaşında. Bunlar daha önce Başbakanlığa bağlı kurumlardı, şimdi bir
bakanlığın kuruluşları olarak faaliyet göstermeye çalışıyorlar. Bilim ve
Teknoloji Bakanlığının sanayinin içerisinde eritilmiş yapısına TÜBİTAK ve TÜBA en
somut örnekleri oluşturuyorlar. Öncelikle söylenmesi gerekir ki TÜBA’nın bu
Bakanlıkla en küçük bir ilişkisi yoktur. Türkiye Bilimler Akademisi enstitü
kurmaz, üretim yapmaz, verimlilik artırmak için çalışmaz. Türkiye Bilimler
Akademisi, kuruluşu gereğince, bilim adamlarını özendiren, bilimsel araştırma
tavrının doğrularını geliştirmek için bilim adamları arasında konuşan bir
platformdur. Değerli milletvekilleri, Sanayi, Bilim ve Teknoloji Bakanlığının
kuruluşu olarak böyle bir fonksiyonu nasıl işe yarar görebiliriz?
TÜBA -bildiğiniz gibi- henüz
20 yaşında olmakla beraber, 2011 yılında yani biz genel seçimlerin tam
ortasındayken Hükûmet tarafından kanun hükmünde kararnameyle yeniden düzenlendi
ve öyle bir düzenleme yapıldı ki TÜBA’nın 69 üyesi istifa etti, Avrupa Ulusal
Bilimler Akademileri Federasyonu, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e, yapılan
işin bilime hakaret olduğunu söyleyen mektup yazdı ve biz Avrupa nezdinde,
bilim politikamız bakımından protesto edildik. Türkiye Bilimler Akademisi,
şimdi, 10 milyonluk bütçeyle, prestiji sıfırlanmış olarak ve yeri tümüyle
yanlış, Sanayi, Bilim, Teknoloji Bakanlığının bir ayıbı durumundadır.
TÜBİTAK’a gelince, TÜBİTAK da
Başbakanlıkta örgütlenmiş bir kurumken Sanayi, Bilim, Teknoloji Bakanlığının
bağlısı hâline getirildi. Bir konuşmasında Sayın Bakan diyor ki: “Başbakanlığa
bağlıydı da özerkliğine bir şey olmamıştı, Bakanlığa bağlandı da mı özerkliğine
halel geldi?” Sayın Bakan, evet. Başbakanlığa bağlı olmak demek, tüm kamu
yönetimine eşit mesafede ve tek işleve sıkışmamak demektir ama bir bakanlığa
bağlı olmak demek, üstelik de tek işlevi geleneksel olarak sanayi olan bir
bakanlığa bağlı olmak demek, TÜBİTAK’ın feza işlerini, tarım işlerini,
nanoteknolojiyi, genetik bilimindeki ilerlemeleri yönetememesi demektir.
Dolayısıyla özerkliğine, Başbakanlıktan alıp da Bakanlığınıza bağlarsanız,
işini yapmaz hâle gelmesi nedeniyle büyük halel getirmiş olursunuz. Nitekim,
TÜBA gibi TÜBİTAK da olmaması gereken yere sıkışmış bir hâlde, sanırım,
tarihlerinin en kötü zamanlarını yaşıyorlar.
Efendim, biri 50 yaşında,
biri 20 yaşında, Türk bilim dünyası için son derece önemli olan bu kuruluşların
devlet örgütlenmesindeki yerini ivedilikle gözden geçirme gereğini
Hükûmetimizin ve değerli milletvekillerimizin dikkatlerine sunuyorum.
Sanayiyle ilgili olarak Sayın
Hasan Ören ve İzmir Milletvekilimiz çok önemli açıklamalarda bulundular. Ben,
Plan Bütçe Komisyonunda, yine bir başka İzmir Milletvekilimiz Rahmi Aşkın
Türeli’nin ve İstanbul Milletvekili Müslim Sarı arkadaşımızın sözlerini burada
bir kez daha hatırlatmak istiyorum: “Sanayi, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı,
TÜBA, TÜBİTAK örneklerinde olduğu üzere, bilim bakımından başarısızdır, sanayi
bakımından da öngörüsüzdür.”
Türkiye'de sanayinin
gayrisafi millî hasıla içindeki payı 2002 yılında yüzde 21’den, 2012’de yüzde
19,9’a düşmüştür. İstihdamdaki payı da sanayinin, 2002 yılında yüzde 20’den
2012’de yüzde 19,5 olarak belirlenmiştir. Türkiye'de sanayinin gayrisafi millî
hasıla içinde ve istihdam içinde birbirine denk olan payı şunu gösterir: Sınai kuruluşlarımız
verimsizdir.
Tarımla ilgili örnekten daha
iyi bilinir bu. Tarımın yüzde 25 istihdamda payına karşılık yüzde 8 gayrisafi
millî hasıla payı vardır. O yüzden, tarımdaki verimsizlik hepimizin derdi
olmuştur. Sanayideki durum da sanayinin verimlilik bakımından büyük sorunlar
içinde yaşadığını net bir biçimde gösterir.
Sayın Bakan, “Düşük, orta,
yüksek teknolojili sanayi yapısında, biz, orta ileri ve yüksek ileri sanayi
teknoloji düzeyindeyiz.” sözlerinizi ciddi olarak gözden geçirmeniz gerektiğini
söylüyorum. Bunu, Kalkınma Bakanlığının resmî kaynaklarına dayanarak verdiğim
-rakamları biraz önce söyledim- bu rakamlara dayanarak huzura getiriyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de ihraç ettiğimiz ürünlerin orta altı ve düşük teknolojili olanlarının
oranı yüzde 75’tir.
Bu gerekçelerle, efendim, hem
bilim hem sanayi politikası bakımından 2013 bütçesi reddedilmesi gereken bir
bütçedir.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Güler.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına bir sonraki konuşmacı Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Toptaş.
Buyurun Sayın Toptaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi üzerindeki görüşlerimizi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, 2012
yılı bütçe görüşmeleri sırasında yine Millî Savunma Bakanlığı bütçesi
üzerindeki görüşlerimizi belirtirken dile getirdiğimiz birçok sorunun bu yıl da
hâlen çözülmemiş olarak karşımızda durduğunu görüyoruz.
Örneğin, şehit ailelerinin
haklarının ve taleplerinin yerine getirilmesi konusundaki önerilerimiz
yeterince karşılık bulmamıştır.
Yine, jandarma uzman
çavuşların ve sözleşmeli er ve erbaş olarak görev yapan askerlerin özlük
haklarında gerekli düzenlemeler yapılmadığı için bu personelin büyük bir bölümü
istifa ederek ordudan ayrılmaya devam etmektedirler.
Muvazzaf subaylık ve muvazzaf
astsubaylığa geçiş sürelerinin kısaltılması ve özlük haklarının düzenlenmesi
konusunda gerekli yasal değişikliklerin yapılmamış olması kanayan bir yara
olarak devam etmektedir.
Üniversitelerden mezun,
fiziksel ve bilgi birikimiyle ilgili yazılı sınavlarını başarıyla geçen, uzun
askerlik eğitimi alan, en zor koşullarda görev yapan sözleşmeli subayların
ancak yüzbaşılığa kadar yükselebilmesi, kendilerine kurmaylık şansının
verilmemesi haksız ve hukuksuz bir uygulama olarak hâlen sürmektedir.
Sözleşmeli astsubayların durumları da farksızdır. Onlar da ancak kıdemli
çavuşluğa kadar terfi edebilmektedirler, bundan sonra terfileri mümkün değildir.
Yine, sözleşmeli subay ve astsubayların sözleşme süreleri de dikkate
alındığında emeklilik haklarından mahrum oldukları ve bu meslek içerisinde
emekli olamadıkları görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
yine, YAŞ kararlarıyla ordudan çıkarılanların bir kısım hakları iade
edilmişken, sırf “Yargı yolu açıktır.” diyerek, bakan onayı ve kararnamelerle
ordudan çıkarılanların, resen emeklilerin haklarının iade edilmemiş olması
büyük haksızlık olarak ortada durmaktadır. Umarım, bu konular 2013 yılında çözümlenir
ve bir bütçe konuşmasına daha konu olmaktan çıkarlar.
Değerli arkadaşlarım, bir de
Türk Silahlı Kuvvetlerinde sivil memur olarak görev yapan personel var.
Bunların durumları da içler acısıdır. Üniversiteyi bitirmiş, çalışma hayatı
boyunca aynı statüde kalacak; özlük hakları, sosyal hakları, hak yoksunlukları
hiç kimsenin aklına gelmemiş bugüne kadar. Bunların sorunları mutlaka ele
alınmalı, hatta ciddiyetle ele alınmalı ve çözülmelidir.
Değerli arkadaşlar, geçen yıl
bir de bedelli askerlik konusu yüce Meclisin gündemindeydi. Muhalefetin bütün
uyarılarına rağmen bedelli askerlik konusunda AKP iktidarının kendi bildiğini
okuması sonucu bugün yeniden, o yasada değişiklik yapılması zorunluluğuyla
karşı karşıya kalındığını bizzat kendileri ifade etmektedirler. Biz, bedelli
askerlik konusu gündeme geldiğinde, önce, üniversitede okuyan öğrencilerin
üniversite yıllarında belirli dönemlerde askerliklerini yaparak askerliklerini
üniversite bitirirken yapmış olmaları nedeniyle iş hayatında kesintiye uğramayacakları
konusunda ciddi önerilerde bulunmuştuk ve hiçbirisi AKP iktidarı tarafından
ciddiye alınmamıştı. Yine, bedelli askerlik konusunda, bedel ödeyebilecek
durumda olanların bedelli askerlik yapmasını, bedel ödeyemeyecek durumda
olanların da bedelsiz olarak askerlik hakkından yararlanmasını istemiştik,
dikkate alınmadı. “400 bin asker yığılma var, bundan yararlandırmak için
bedelli askerlik yasasını çıkarıyoruz.” denildi, ancak 100 bin civarında bir
asker bundan yararlanacak diye beklenirken, şu anda yararlanan asker sayısı 70
bin, bunların çoğu da parasını ödeyemediği için bu haklarını kaybetmiş
durumdadırlar.
Yeniden bir bedelli askerlik
yasası düzenlemesi söz konusu olduğu bugünlerde tekrar uyarıyoruz. Bedelin
düşürülmesi, bedel ödeyemeyecek olanlara bedelsiz askerlik yapma şansı
verilmesi ve bedellilik yaşının da indirilmesi toplumda beklenti hâline
getirilmiştir, bu beklentinin de karşılanması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi
sizlere başka bir konudan söz edeceğim; yürekleri kanatan, hâlâ yüreklerimizi
kanatmaya devam eden bir olaydan, Afyonkarahisar’daki cephanelik patlamasından
söz edeceğim.
Bildiğiniz gibi, 5 Eylül 2012
gecesi Afyonkarahisar’daki cephanelikte büyük bir patlama meydana gelmiş ve 25
şehit vermiştik. Haber duyulur duyulmaz bütün Türkiye ayağa kalkmış, Afyon
halkı da yaralananların yaralarını sarmak için hastanelere akın etmişti.
Daha neyin ne olduğu
anlaşılmadan ve yangın sürerken, ateş sürerken, Orman ve Su İşleri Bakanı
arkadaşımız, “Sayım yapılırken bir asker elinden el bombasını düşürmüş, patlama
ondan meydana gelmiş.” deyiverdi. Bu söz çok önemli, “Asker el bombasını elinden
düşürmüş.” Genelkurmay Başkanı geldi, o da hediyesini aldı, bir açıklama
yaptı:. “Her şey ortada.” dedi. Afyon bir felaket yaşadı, ama daha beterini
yaşayabilirdi çünkü cephanelik, son derece güvensiz, son derece dikkatsiz bir
biçimde dizayn edilmiş bir cephanelikti.
25 yiğidin vücut parçaları
toplanmaya çalışıldı; analar, babalar, kardeşler, bütün Türkiye halkı bir
kıyamet yaşadı. Bütün Türkiye sordu “Cephanelikte neler oldu? Bu patlama nasıl
meydana geldi?” diye. “Susurluk’tan gelen cephaneyi istif ediyorduk.” dediler.
Susurluk’tan gelen cephanenin en son parçası bir buçuk ay önce gelmişti
patlamadan. Bir buçuk ay alanda bekletilmediğine göre bu koca bir yalandı. “Gece yerleştirme yapıyorduk.” dediler; gece
yerleştirme yapılması koca bir yalandı. İddia vardı: “Buradan Susurluk’a
cephane naklediliyordu.” Bu iddia araştırılmadı. “Burada sabotaj ihtimali var.”
denildi, yetkili ağızlar bunu dile getirdi, Sayın Genel Başkanımız dile
getirdi, biz dile getirdik; bunu soruşturmakla görevli, terörle ilgili Antalya
Mahkemesi Savcılığı cephanelikteki patlamaya dönüp bakmadı bile. Neye baksın
ki? Daha ateş sönmeden Sayın Bakan “Asker elindeki bombayı düşürmüş.” dedi,
Başbakan da “Eldeki bomba düşmüş.” dedi, 25 şehidin kanı yerde kaldı.
Değerli arkadaşlar, burada
bomba düşmesi söz konusu değildir, 25 tane askerin kanı yerde kalmıştır. Bir
gün gelecek, yiğit bir savcı, insan haklarını, hakkı, hukuku her türlü ikbal ve
çıkarın üzerinde tutan bir savcı gelecek, bunun gerçeğini ortaya çıkaracak ve
bu bombaların, Suriye’ye, Suriye halkını bombalamaya gittiği için, gönderildiği
için burada bir sabotajla patlatıldığını belki ortaya çıkaracak ve Afyon’a
emanet ettikleri şehitlerimizin kanları yerde kalmayacak.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Toptaş,
teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi adına
son konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar.
Sayın Baydar, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Savunma
Sanayii Müsteşarlığı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Sayın Başbakan bütçenin tümü
üzerine yaptığı konuşmada kendi iktidarları döneminde savunma sanayisinde dışa
bağımlılığı azalttıklarını gururla ifade etti, hepimiz mutlu olduk. Ancak,
söyler misiniz Sayın Bakan, nasıl oluyor da bir yandan bağımsızlığımız
stratejik olarak artarken öte yandan Putin’in bile küçümsediği, geri
teknolojili Patriotlar, hem de onları kullanacak askerlerle birlikte ülkemizde
konuşlandırılmak için gün sayıyorlar? Suriye’den gelecek füzeler için diye
düşündüğümüz Patriotların Kahramanmaraş’a yerleştirileceğini ve Kürecik’teki
radarı korumak için olduğunu ABD Savunma Bakanı Panetta’dan dün öğrendik.
Sayın Bakan, NATO’ya mı,
ABD’ye mi ait olduğunu bir türlü tespit edemediğimiz radara izin verip
komşularımızın şimşeklerini niçin üzerimize çekiyoruz? Bu Kürecik radarı ve
Patriotlar bedava ise neyin karşılığıdır? Neden aynı anda İran, Irak, Suriye ve
Rusya ile aramız açılıyor? Bunları bilmek istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
uçağımız düşürülüyor, şehir hatları vapuruyla uluslararası sularda seyahat eden
vatandaşlarımız öldürülüyor ama bunlara karşı bir türlü gelişkin savunma sanayimizin
etkin önleme ya da haber alma yeteneğini kullanamıyoruz. Şehit pilotlarımızı
denizin dibinden eloğlu el çıkartıp bize teslim ediyor. Madem o kadar iyisiniz,
şu işleri bize bir açıklayın Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, 2013
bütçesinde 2012 bütçesine oranla yüzde 30’luk bir artış olması başarı değildir.
Biz başarıyı neyle ölçeceğiz? Sonuçlarıyla. Bu söylemlerinizle kendi kendinizi
yalanlıyorsunuz. Yalanlıyorsunuz çünkü sizler “sıfır sorun” politikasıyla yola
çıkmış ve bütün komşularımızla neredeyse savaş durumuna gelmiş bir siyasi
kadrosunuz. Sıfır sorunun mucidi Dışişleri Bakanınız soru önergeme şöyle cevap
verdi: “Son on yılda komşularımızla ilişkilerde tehdit algılamasından fırsat iş
birliği algılamasına geçilmiş ve bunun birçok yararlı sonucu görülmüştür.”
Sayın Bakan yararlı sonuçtan neyi kastediyor, ben şahsen bilgilenmek istiyorum.
“Yarar” demekle, Rusya’nın, İran’ın açık tehditlerini mi kastediyor? “Yarar”
demekle, Suriye ve Irak sınırımızın tamamen güvensiz hâle gelmesini mi
kastediyor? Yoksa “yarar” demekle, bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanının Irak
yerine Kayseri’ye inmesini mi kastediyor? Gerçi, Sayın Başbakan da Dışişleri
Bakanına sıfır vermiş olacak ki dış politikalarının temelinin artık sıfır
tolerans olduğunu bütçeyi sunuş konuşmasında ifade etti. Başbakan gerçeği
gördü, Dışişleri Bakanına inanmaktan vazgeçti, sıfır sorundan sıfır toleransa
döndü.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe
Komisyonunda yaptığınız konuşmada, hayatlarını kaybeden erbaş ve erlerin
ailelerine yapılan yardımlardan bahsediyorsunuz. Ancak, niçin kaçırılan ve
dağlarda alıkonulan kamu görevlilerimizden ve sivil vatandaşlarımızdan söz
etmiyorsunuz? Sayın Bakan, size soruyorum: 9 Eylül 2011 tarihinde Van Çatak’ta
kaçırılan, memleketim Söke Bağarası’ndan polis memuru Nadir Özgen’in durumu
nedir? Şu anda nerededir? Maaşının hâlâ ailesi tarafından alınamadığını biliyor
musunuz?
Siyasi kadro olarak kendi
topraklarınızda güvenliğinizi kaybetmişsiniz, kendi milletvekilleriniz,
bakanlarınız yüzlerce koruma olmadan gezemez hâle gelmiş, siz de kalkmış
savunma sanayisinde çağ atlamadan bahsediyorsunuz.
Şimdi, asıl konulara gelelim.
500 milyon dolarlık havuzlu çıkarma gemisiyle ne yapmayı düşünmektesiniz?
Okyanusta kıyımız olmadığına göre Tuz Gölü veya Van Gölü’ne köprü ihtiyacı mı
vardır? Yoksa birilerinin bir isteği mi vardır?
Sayın Bakana tekrar sormak
istiyorum: Hücumbot ihalelerini hangi bakanlık yapmaktadır? Size soruyorum
çünkü soru önergeme vermiş olduğunuz cevapta sadece 1990-2001 yılları
arasındaki hücumbot ihalelerini açıklamışsınız. Cevabınıza göre, 2001 modelden
yeni hücumbotumuz yok. Öyle mi Sayın Bakan? Ülkemiz 2001 yılından bugüne hiç
hücumbot ihalesi açmamış mıdır? Açmışsa, bu ihaleleri alan firma veya firmalar
kimlerdir? Bu ihalenin son aşamasına gelinmiş midir? İki firma kalmış mıdır?
Firmalardan birinin sahipleri Hükûmete akrabalık bağı ile bağlı mıdır? Millî
Savunma Bakanının ihale kararlarında bakan sıfatıyla etkisi ne kadardır? Sayın
Bakana haksızlık etmek istemem. Sayın Bakan ihale kararlarını kendi özgür
iradeleriyle verebilmekte midir? Bir suçlama yapmıyorum, öğrenmek için
soruyorum. Son on yıllık dönemdeki ihale karar süreçlerinin açıklanmaya
ihtiyacı vardır. Bunlarda bir gizlilik var ise kapalı oturumda dinlemeye
hazırız.
Kendi iktidarınızı devam
ettirebilmek için ödün verir gibi el altından kararlarla emperyal güçlerin
firmalarına ihalelerin verilmiş olması, artık size oy verenler tarafından da
dile getirilmektedir. Halkımız hesapların açılacağı günleri sabırla
beklemektedir. Genel maksat helikopter ihalesinin 12 Haziran 2011 seçimleri
öncesi Skorsky firmasına verilmiş olmasının artık bir tesadüf olmadığı
bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bizler Cahit Sıtkı’nın özlediği gibi bir memleket istiyoruz.
“Memleket isterim,
Ne başta dert ne gönülde
hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet
olsun.
Memleket isterim,
Yaşamak, sevmek gibi gönülden
olsun;
Olursa bir şikâyet, ölümden
olsun.”
Ama sizin yaratabildiğiniz
ise, daha fazla savunma bütçesi, daha fazla sorun, daha fazla ölüm ve daha
fazla ana baba gözyaşıdır. Bu kürsüden çıkın da yurttaşlarımıza bir buçuk aydan
beri Mardin’in Nusaybin ilçesinde okulların neden açılamadığını anlatın.
Bırakın savunmayı, çıkın da ABD, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle
yaptığınız gizli anlaşmaları açıklayın. Bunlara cevap verirken bile inkâr
edersiniz, başka şeyler açıklarsınız, dalga geçersiniz ama bunları
anlatamazsınız çünkü gerçekler üç aşamalıdır: İlk önce dalga geçilir, sonra
şiddetle reddedilir, en sonunda kabul edilir; tıpkı Oslo görüşmelerinde olduğu
gibi. (CHP sıralarından alkışlar)
Elbette her toplumda hainler
de vardır, kahramanlar da. Bakın, bir süper gücün önemli bir devlet adamı bu
konuyla ilgili ne diyor: “Biz kendi ülkemizdeki vatan hainlerini hemen
öldürürüz ama başka ülkelerdeki vatan hainlerini de kahramana dönüştürerek
ülkelerinde önemli yerlere getiririz.” Devlet adamının, önemli bir devlet
adamının itiraf gibi sözleri. Dost, düşman tüm insanların kulağına küpe olmalı,
aklı olan herkes ders çıkarmalıdır.
Bugün kahraman olarak
görünenlerin gerçekte ne olduğunun anlaşıldığı günlerde görüşmek dileğiyle
hepinize saygılar sunarım.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Baydar,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına, lehinde
olmak üzere, Düzce Milletvekili Sayın İbrahim Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Sayın Başkan, değerli üyeler; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2013 yılı
bütçesine ilişkin lehte görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, bugün, ülkemizin her
bölgesinde vatandaşlarımıza kaliteli hizmet vermek ve beklentilerini en üst düzeyde
sağlamak üzere çalışmalar yapmaktadır.
Bakanlığın görevleri
arasında, kalkınma planları ve yıllık programlardaki ilke, hedef ve politikalar
doğrultusunda, sanayi politika ve stratejilerini, sanayi ürünlerine yönelik
idari ve teknik düzenlemeleri hazırlamak
ve uygulamasını sağlamak, sanayi işletmelerinin
sicilini tutmak, sanayi istatistikleri ve analizleri üretmek
bulunmaktadır. Bu bağlamda, bakanlığın önemli bir stratejik hedefi ise
verimlilik artışına dayalı büyümede sanayi sektörünün payını önümüzdeki dönemde
daha da artırmaktır. Bu hedefler, bakanlığın koordinasyonunda hazırlanmış olan
ve 2011-2014 yıllarını kapsayan Türkiye
Sanayi Stratejisi Belgesi’nde de yer almıştır. Belge belirlenmiş uzun
vadeli bir vizyonu, genel amaçları ve stratejik hedefleri tayin ediyor. Belgede
72 maddelik eylem planı bulunmaktadır. Türkiye Sanayi Stratejisi yanında
bakanlığın hazırladığı diğer strateji belgeleri de bulunmaktadır. Bunları
Türkiye makine sektörü, otomotiv sektörü, seramik sektörü, kimya sektörü,
elektrik ve elektronik sektörü, demir çelik ve demir dışı metaller sektörü
strateji belgesi ve eylem planı şeklinde sıralamak mümkündür.
Bakanlık AR-GE destekleri de
vermektedir. Ülkemiz de AR-GE’nin gelişmesi, KOBİ’lerimizin AR-GE ve inovasyona
dayalı üretim yöntemlerini benimsemesi, üniversite-sanayi iş birliğinin
kurumsallaşması ve üniversitelerde üretilen bilimsel bilginin
ticarileştirilmesine bağlıdır. Ülkemizde de bu çalışmaların yapılabileceği
kurumsal yapıların ve mekanizmaların oluşturulması amacıyla Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında 34’ü faal olmak üzere 47 teknoloji
geliştirme bölgesi kurulmuştur.
Saygıdeğer arkadaşlar,
San-Tez programıyla üniversite, sanayi ve kamu iş birliğinin
kurumsallaştırılması ve üniversitemizde yapılan bilimsel çalışmaların
işlevselleştirilerek ülkemize artı katma değer oluşturacak, uluslararası
pazarlardaki rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlayacak ve yeni ürün veya
üretim yöntemi geliştirilmesi, mevcut üründe veya üretim yönteminde yenilik
yapılması amacıyla sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda belirlenecek yüksek
lisans veya doktora tezi çalışmalarının desteklenmesi de amaçlanmaktadır.
5746 sayılı Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile AR-GE çalışması
yürüten işletmelerin AR-GE harcamalarına önemli oranda teşvik ve muafiyetler
sağlanmıştır. Anılan kanun kapsamında, nitelikli girişimciliğin özendirilmesi,
yenilikçi rekabet gücü ve teknoloji düzeyi yüksek ürün ve süreçleri
geliştirebilen işletmelerin oluşturulması, ülkemizde bilgi yoğun veya yenilikçi
girişimcilik konusundaki farkındalığın artırılmasının yanında, yüksek eğitimli,
nitelikli gençlerin iş hayatına kazandırılması amacıyla Teknogirişim Sermayesi
Desteği Programı uygulanmakta ve genç girişimcilere 100.000 TL’ye kadar teminatsız
hibe destek sağlanmaktadır. 6215 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun ile 5746 sayılı Kanun’da 10 milyon TL olarak belirlenen oran 50
milyon TL’ye yükseltilmiştir.
Bakanlığın görevlerinden
birisi de çeşitli illerde yapılan organize sanayi bölgelerinin genel idare,
arsa, etüt, proje, altyapı, inşaat giderleri ve sanayi sitelerinin altyapı
inşaatlarının tamamıyla, üstyapı inşaatlarının yüzde 70’ine kadar olan kısmını
kredilendirmektir. Organize sanayi bölgeleri ve sanayi siteleri uygulamalarıyla
planlı sanayileşme hamlesi önemli bir mesafe almıştır; özellikle istihdam
sağlama gibi nitelikleriyle ülkemiz kalkınmasında büyük katkı sağlamış ve
kurumsal bir nitelik kazanmıştır. OSB’ler, sanayinin dünyayla entegrasyonu ve
rekabet gücünün artmasında da katkı sağlamaktadır. Bakanlık, sanayi ürünlerinin
ürün güvenliği ve teknik mevzuatına uygunluğuna yönelik piyasa gözetimi ve
denetimi de yapmaktadır.
Bakanlığın görevlerinden
birisi de ekonominin verimlilik esasına uygun olarak gelişmesi amacıyla
verimlilik politika ve stratejileri hazırlamak, sanayi işletmelerinin
verimliliğini artırmak, geliştirmek ve temiz üretim projelerini desteklemektir.
Bakanlığın diğer bir faaliyet
alanı da ölçüler ve ayar hizmetleri, piyasada güvenin sağlanması, haksız
kazancın önlenmesi, tüketicinin hak ve menfaatinin korunması açısından büyük
önem arz etmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşların 2013 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
Şimdi de Hükûmet adına Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün.
Buyurun Sayın Ergün.
Süreniz yirmi dakika.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın 2013
yılı bütçesini görüşmek üzere huzurlarınızdayız. Bu vesileyle bakanlığımız ve
şahsım adına hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, son on yıl
içerisinde, ekonomiden sosyal politikalara, sanayileşmeden dış politikaya kadar
hayatın her alanında çok büyük bir ilerleme ve değişim sürecinden geçmiştir.
Hemen her alanda daha yüksek standartlara ulaşan ve bu hedefini koruyan
Türkiye, gücünü ve potansiyelini yeniden fark etmiş ve bunu harekete
geçirmiştir. Bugün, kişi başına millî gelirini 11 bin dolar, yıllık ihracatını
ise 150 milyar dolar seviyesine taşımayı başarmış bir ekonomiye sahibiz.
Özellikle, en önemli ihracat pazarımız olan Avrupa pazarlarında yaşanan
sıkıntılara rağmen Türkiye, bir yandan ılımlı bir şekilde büyümeye, aynı
zamanda da cari açık gibi kronik sorunlarla mücadele etmeye devam ediyor.
Bugün, Türkiye, ekonomideki tüm kırılganlıklarını güçlendiren, risklere karşı
daha dayanıklı hâle getiren bir ülkedir. Siyasi ve ekonomik anlamda istikrar ve
güvenin sağlanmış olması başlı başına önemli ve değerli bir varlıktır. Bunun
önemini ve değerini iyi bilmemiz lazım. İnsan sağlıklıyken sağlığının önemini
ve değerini bilmiyor maalesef, hastalanınca ne kadar önemli ve değerli bir şey
olduğunu anlıyor. Siyasi ve ekonomik anlamdaki istikrar ve güven de aynen bu
derecede önemli ve değerli bir şeydir ve bu dönemde bu sağlanmıştır. Çok şükür,
bugün, yarın darbe olur mu, muhtıra verilir mi, postmodern darbe girişimlerinde
bulunulur mu veya siyaset yoluyla tasfiye edilemeyen bir iktidar parti kapatma
yoluyla tasfiye edilir mi gibi endişeler ve tehditler Türkiye’de kalmamıştır.
Makroekonomik dengeler açısından da döviz fırlar mı, faiz patlar mı gibi
kaygılar, bütçe açıkları ne olur gibi kaygılar artık iş adamlarının kafasından
silinmiştir. Bunlar, başlı başına önemli ve değerli şeylerdir. Bir sağlıklı
insanın sağlığının değerini bilmesi kadar önemli ve değerli olduğunu burada
ifade etmek istiyorum.
Bugün, kamu maliyemiz son
derece disiplinli, bankacılık sistemimiz çok daha güçlü, Merkez Bankası
rezervlerimiz rekor seviyelere çıkmıştır.
Kamu borç yükümüz azalıyor.
Borçlanma maliyetlerimiz ve bunun kompozisyonu değişmektedir. Borçlarımız
içinde yabancı paranın ağırlığı azalarak Türk lirası öne çıkmaktadır.
Ekonomik dayanıklılığı
sağlamaya yönelik bu adımlarla birlikte, artık Türkiye her türlü iç ve dış
ekonomik operasyonlara karşı da daha güvenli bir ülkedir. Bunlar neyi
sağlamıştır, bunu çok iyi bilmemiz lazım.
Türkiye’de Merkez Bankası
rezervlerinin 120 milyar dolara çıkmış olmasıyla, dış borçların toplam borçlar
içerisindeki oranının azalmış olmasıyla ve uluslararası kurumlara borçların
kalmamış olmasıyla ve Türkiye’nin borçlarının Türk lirası cinsine dönmüş
olmasıyla Türkiye bu operasyonlardan artık uzaklaşmıştır. Eskiden birkaç milyar
dolarlık para giriş-çıkışlarıyla ekonominin dengelerini sarsabilenler, artık
bunu yapamayacaklarının farkındadırlar, kendileri de çok daha büyük riskler
almak mecburiyetindedirler. Eskiden Türkiye ekonomisine 2-3 milyar pompalasanız
ekonomiyi allak bullak edebilirdiniz, dövizin ciddi manada düşmesine neden
olabilirdiniz. Ekono-miden 3-5 milyar dolar çekseniz -çünkü Merkez Bankasının
rezervi yoktu- birçok insanın borcunu kat kat artıracak bir operasyona imza
atmış olabilirdiniz. Türkiye artık bu operasyonlara açık bir ülke olmaktan
çıkmıştır. En önemlisi de bugün, Türkiye ekonomi politikalarını oluştururken
artık uluslararası kurumlara bağlı olmaktan çıkmış, tam anlamıyla özgür,
bağımsız bir ekonomik politika oluşturabilen bir ülke noktasına gelmiştir.
Gelinen noktada ülkemiz için
önemli gördüğümüz bir hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Bizim gibi
düşük gelir seviyesinden yükseliş dönemine geçen ekonomilerde orta gelir
tuzağının dikkatle takip edilmesi gereken bir durum olduğunu ifade etmek
isterim. Bu tuzağa düşmemeliyiz. Biz on yılda, birçok alanda düşük seviyelerden
orta seviyelere doğru bir geçiş yaşadık. Önümüzdeki on yıl içerisinde, 2023
hedefleri çerçevesinde yüksek seviyelere doğru bir geçişi hızlandırmak
amacındayız. Yolculuğumuzu bu standartlara ulaşmak için sürdürmemiz gerekiyor.
Yaptıklarımızla yetinmek yerine, yapacaklarımıza, yapmamız gerekenlere, 2023
hedeflerine odaklanmamız gerekiyor.
2010 yılı 12 Eylül
referandumunda, hatırlıyorum, bazı tartışmalar yapıldı. O tartışmalar
sırasında, referanduma destek veren kesimlerden bazıları bu düzenlemeleri
Türkiye'nin demokratikleşmesi adına önemli bulduklarını, yetersiz bulduklarını…
Bunu ifade etmek için de şöyle bir slogan söylemişlerdi: “Yetmez ama evet.”
HASAN ÖREN (Manisa) – Şimdi
“Hayır.” diyorlar.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) -Şimdi geldiğimiz noktada şunu söylemeliyiz:
“Evet, Türkiye on yıl içerisinde çok şeyler başardı, evet ama yetmez.” Bugünün
sloganı bize göre bu olmalı. “Evet, on yılda çok şeyler başarıldı, evet ama
yetmez.”
HASAN ÖREN (Manisa) – O
söyleyenlerin hepsi şimdi yanlış olduğunu söylüyor.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - Biz de bu anlayışla hareket ediyoruz ve 2023
hedefleri çerçevesinde hareket ediyoruz. Bu vesileyle iç dünyamızın, medyanın,
sivil toplum kuruluşlarımızın, hatta muhalefetin 2023 hedeflerine sahip
çıkmalarını, bu hedeflerin toplumsal hedeflere dönüşmüş olmasını çok önemsediğimizi
ifade etmek isterim.
Sayın Başbakanımız, bu yılki
bütçe görüşmelerinin açılışında gerçekleştirdiği konuşmasında önemli bir
hususun altını çizdi “İleri demokrasi ve yüksek teknoloji.” Konuşmasının
başlangıcında, 12 ve 13’üncü sayfalarda buna vurgu yaptı, 22-23’te savunma
sanayisinin önemine vurgu yaptı, 58’de AR-GE’ye vurgu yaptı, kitabın 215 ve
220’nci sayfalarında da genel olarak KOBİ’lere ve diğer önemli gelişmelere
vurgu yaptı. Bu konuda söz alan milletvekili arkadaşımıza, bu sayfalara bakmalarını
hatırlatırım. Ama bizim, ileri demokrasi ve yüksek teknoloji konusuna
değinirken hayatı bir bütün olarak kavramamız, ülkemizi birçok farklı temelin
üzerinde aynı anda yükseltmemiz gerekiyor. Evet, bizim bakanlığımız, özet
olarak, sanayimizin rekabet gücünü artıracak politikalarla ilgilenen bir
bakanlıktır. Ancak bunu sağlamak için bir taraftan eğitim, bir taraftan enerji,
ulaştırma politikalarımızın da sanayiyi destekleyen, demokrasi ve hukuk
standartlarının da iş ve yatırım ortamına katkı sağlayan nitelikte olması
gerektiğini, bu alanlarda da birlikte yükselmek gerektiğini görmemiz lazım.
İşte bunun için, biz, ileri demokrasi ve yüksek teknoloji hedefini aynı cümle
içinde birbirinden ayırmadan zikrediyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
2002 yılında 230 milyar dolar millî gelir seviyesine sahipti, fert başına 3.500
dolar millî gelire sahipti; bugün 800 milyar dolar millî gelir seviyesine
sahibiz, yaklaşık 11 bin dolar… Düşük millî gelir seviyesinden orta millî gelir
seviyesine geldiğimizi görüyoruz. Türkiye’de, on yıl önce düşük teknoloji
ürünlerinin üretim içerisindeki payı yüzde 47’ler, 50’ler seviyesindeydi, bugün
bu pay yüzde 26’lara düşmüş ve orta teknolojilerin payı yüzde 70’ler seviyesine
çıkmıştır. Demek ki Türkiye teknolojik düzeyini de düşük teknolojiden orta
teknoloji noktasına yaklaştırmıştır. Ama, hâlâ ileri teknoloji konusunda
atmamız gereken çok adım var, bunun farkındayız, yüzde 20’lere çıkarmamız
gerekiyor. Bugün yüzde 4’lerde, 5’lerde olan ileri teknoloji ürünlerin sanayi
içindeki, üretim içindeki payını yüzde 20’lere, 25’lere çıkarmamız gerekiyor;
hedeflerimizden birisi de budur. Bu on yıl içerisinde demokratik adımlarla
demokrasi standartlarını da çok önemli seviyelere yükselttiğimizi ama ileri
demokrasi standartları için daha çalışmamız gerektiğini de bilmemiz lazım.
Yani, hem demokraside hem gelir düzeyinde hem teknolojide standartları
yükselten bir Türkiye hedefimiz çerçevesinde çalışıyoruz. Şimdi, önümüzdeki on
yılda öncelikle bu 3 alanda Türkiye’yi gelişmiş ülke standartlarına yani ileri
demokrasi, yüksek teknoloji ve yüksek millî gelir seviyesine taşıyacağız. Bütün
bu kavramları bir arada düşünürsek, birlikte değerlendirecek olursak bu
konuların hiçbirisini ihmal etmeden kalkınmaya devam etmemiz gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye 150 milyar dolar gibi bir ihracat seviyesine petrol ve
doğal gaz ihraç ederek değil, yüzde 95 oranında sanayi ürünleri ihraç ederek
ulaşmıştır. Ekonomimizi doğru bir zemin üzerine oturtmuş bulunuyoruz.
Gerçek bir ekonomi üretime
dayanan bir ekonomidir ve münhasıran sanayi üretimine dayanan bir ekonomidir.
Üretime dayanmayan, sanayi üretimine dayanmayan bir ekonominin geleceği yoktur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – En
son yaptığınız 120 kişiyi Moskova’ya göndermek, başka bir şey yok.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bunun bilincindeyiz. Bunu bazı komşu ülkelerden
rahatça görebilmekteyiz. Dolayısıyla, Türkiye sanayiye, buna paralel olarak da
yüksek teknolojiye dayanan bir ekonomiye sahip olmalıdır ve oturttuğumuz zemin
doğru bir zemindir.
Bu on yıllık süreçte, yoğun
diplomasi faaliyetlerimiz neticesinde daha fazla ülkeye, daha fazla pazara daha
fazla ürün ihraç etmeyi başardık. Ancak bundan daha değerli olan bir husus var:
Türkiye artık çok daha nitelikli, çok daha kaliteli ürünler ihraç etmektedir.
2002 yılında, ihracatımız
içerisinde düşük ve orta seviyeli ürünlerin payı yüzde 47 gibi eşit bir orana
sahipti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şu
anda bütün fabrikalar, kendi kendine, işçi atmak için sıraya girmiş, sen
sanayinin başarısından bahsediyorsun.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – On yıl içerisinde düşük teknolojili ürünler
yüzde 26’ya gerilerken orta teknolojili ürünler yüzde 70’ler seviyesine çıktı,
az önce de buna işaret etmiştim.
Bu rakamları, tam sıçrama
noktasına gelmiş bir Türkiye’nin rakamları olarak -çok önemli bir seviyeyi
yakalamışız, çok önemli bir zemin yakalamışız- okumak gerekiyor.
Şimdi, biz, 2023 yılına kadar
üretim ve ihracatımız içinde ileri teknolojili ürünlerin payını, az önce
söylediğim gibi, yüzde 20’ler, yüzde 25’ler seviyesine çıkarmak için çok kritik
bir eşikteyiz. Bu hedefi gerçekleştirdiğimiz takdirde 500 milyar dolarlık
ihracat hedefini yakalayabiliriz. Şu anda bizim ihracatımızın kilogram değeri
yaklaşık 1,5 dolar seviyesindedir, Almanya’nın ihracat değeri 4,5 dolar
seviyesindedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Ekonomi Bakanı farklı şeyler söyledi dün akşam. Tutanaklara bakın.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - İşte bizim, ihraç ettiğimiz ürünlerde artık
nicelikten ziyade niteliğe önem vermemiz, kaliteli ürünleri ve yüksek fiyatlı
ürünleri ihraç eder bir ekonomiye, bir sanayi yapısına dönüşmemiz gerekiyor.
Bakanlık olarak çalışmalarımızda sanayimizin bu dönüşümünü sağlayacak olan
AR-GE, inovasyon, markalaşma, tasarım, üniversite-sanayi iş birliği gibi
alanlara odaklandık. Genel seçimlerden sonra bakanlığımızın yapısını
değiştirirken işte bu temel ihtiyaca odaklanarak değiştirdik. Ülkemizi bir
üretim üssü olduğu kadar bir AR-GE üssü, bir teknoloji üssüne dönüştürmek hiç
şüphesiz iyi düşünülmesi, iyi planlanması gereken bir süreçtir. Bu nedenle,
önceliklerimiz eğitim sistemini ve üniversiteleri bu hedeflere uygun bir yapıya
kavuşturmak, insan kaynağımızı bu yönde zenginleştirmek, özellikle teknoloji
odaklı girişimciliği artırmak ve üniversite-sanayi iş birliğini tesis edecek
mekanizmaları kurmaktır. Eğer bu alanlarda çalışıyorsanız bugün attığımız
adımların meyvesini çok kısa vadede değil ancak orta vadede toplamaya
başlayabilirsiniz.
Bakanlık olarak 2 önceliğimiz
daha var. Bir yandan geleneksel, iyi olduğumuz sektörlerde, makine gibi, kimya
gibi, otomotiv gibi etkin olduğumuz sektörlerde katma değeri artırmak; diğer
yandan elektrik, elektronik, uzay, havacılık, bilişim, eczacılık, ilaç gibi
sektörlerde yeni bir atılım gerçekleştirmek. Bu açıdan, geçen yıl uygulamaya
başladığımız Sanayi Strateji Belgesi’ni çok önemsiyoruz. Uzun dönemli vizyonu
“orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak” şeklinde
ifade edilen bu belgedeki 72 eylemden 23 tanesi “firmalarımızın teknolojik
gelişimi” başlığı altında gerçekleştirilen eylemlerdir.
Ayrıca, 2011-2016 dönemini
kapsayan ulusal bilim, teknoloji ve yenilik stratejimiz de, sanayi stratejimiz
de tam bir uyum içerisindedir. Aynı şekilde, otomotiv, makine, kimya sektör
stratejilerini ve KOBİ Strateji Belgesi’ni uygulamaya koyduk. 2013’ün başında
seramik, demir çelik ve elektrik, elektronik stratejilerimizi uygulamaya
başlayacağız. Ayrıca ülkemiz açısından çok önemsediğimiz ilaç sektörü için
hazırlanan strateji belgesini de Ekonomi Koordinasyon Kurulunda tartışmaya
açıyoruz. Stratejik yaklaşım, atacağımız adımları ilan etmek, sektörlere, kamu
kurumlarımıza ve firmalarımıza bir yol haritası oluşturmak açısından son derece
önemlidir.
Bununla birlikte, özellikle
çevre, uzay, enerji, bilişim ve havacılık gibi kritik gördüğümüz sektör ve
teknolojilerde dış bağımlılığı azaltacak proje odaklı çalışmaları da
yürütüyoruz. Artık, savunma sanayisi alanında gerçekleştirdiğimiz offset
uygulamaları neticesinde kendi tankını, topunu, tüfeğini, füzesini…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kendi
tankının tasarımını yapıyor.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - … insansız hava araçlarını, uydularını yapabilen
bir Türkiye var.
2011 yılında, ilk millî yer
gözlem uydumuz olan RASAT’ı uzaya fırlattık, şimdi görüntülerini almaya
başladık. Artık, Türkiye’nin…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kimlerin uzayda uydusu var biliyor musunuz?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - … haritalarını kendi uydularımızdan
çıkartıyoruz. Çarşamba günü de Allah nasip ederse ilk millî yüksek
çözünülürlüklü uydumuz olan GÖKTÜRK-2’yi uzaya fırlatacağız. Artık, sadece uydu
üreten bir ülke olmakla da yetinmeyeceğiz, önümüzdeki on yıl içerisinde uydu
fırlatma teknolojilerini de kendi ülkemizde gerçekleştirip fırlatma rampasına
sahip bir Türkiye hedefi çalışmalarını da başlatmış bulunuyoruz. Aslında
GÖKTÜRK-2 uydusu bizim yükte hafif, pahada ağır ürünler üretmemiz gerektiğini
göstermesi açısından da son derece önemlidir. İşte, toplamda sadece 410
kilogram olan bu uydunun…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, 980 tane uydu var.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) - … 140 milyon liralık bir maliyeti vardır; satın
alsaydık belki 200 milyon liraya satın alırdık yani kilogramı 500 bin lira,
yani kilogramı 250 bin dolar olan ürünler bunlar, kilogramı 1,5 dolar olan
ürünler değil.
Yine, Fatih Projesi’yle bir
eğitim hamlesi yapıyoruz ama bu sadece bir eğitim hamlesi değil, bu Türkiye’de
yazılım ve bilişim sektörünü geliştirecek çok kritik bir adımdır. Fatih
Projesi’ne sadece çocukların tablet bilgisayar kullanması olarak bakmayın:
yazılım sektörüne, bilişim sektörüne, bilgisayar teknolojilerine sıçrama
yaptıracak bir çalışma, bir proje olduğunu görmek lazım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir
parçasını söyle Türkiye’de üretilen.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin genç, büyük ve dinamik nüfusu
bilim ve teknoloji alanında bizim için çok önemli bir fırsattır. Bugün, özellikle
bilgi teknolojilerinde dünyaya damga vurmuş firmalara baktığımız zaman, bu
firmaların genç insanlar tarafından kurulduğunu görüyoruz. Biz de bakanlık
olarak bu genç nüfusumuza ve özellikle üniversitelere odaklanan politikalara
özel önem veriyoruz. Mesela, genç nüfusumuzun bilim ve teknolojiye olan
ilgilerini artırmak için 81 ilimizde bilim ve teknoloji merkezleri kurma
çalışmamızı başlattık. Altmış yıl geç kaldığımız bir iştir bu. Başka ülkelerde
altmış yıl önce kurulmuş olan bir konuyu şimdi başlatıyoruz.
Üniversitelerimizi
yenilikçilik ve girişimcilik konularında teşvik etmek amacıyla ilk defa
yenilikçi ve girişimci üniversite endeksi oluşturduk ve üniversitelerimiz
arasında bu yıldan itibaren bir yarış başlattık. Geçtiğimiz günlerde,
üniversite-sanayi iş birliği konusunda İstanbul’da büyük bir zirve
gerçekleştirdik. Gelecek yıldan itibaren bu, zirveyi 26 kalkınma ajansı
bölgesinde, yerel dinamiklerin de ağırlıklı olduğu bir platformda
zenginleştireceğiz. Biz şu noktada kararlıyız: Üniversiteler elbette öncelikle
bilgi üreten merkezler olacaktır ancak üniversitelerimiz sanayimizin rekabet
gücünü artırma noktasında da artık başrol oynayacaklardır, oynamalıdırlar.
2002 yılında Türkiye’de
sadece 2 tane teknoparkımız vardı, bugün 47 teknoparkımız vardır. Şimdi
teknoparkları ihtisas teknoparklarına dönüştürüyoruz, bilişim ve savunma
sanayisi alanlarında özel ihtisas teknoparkları kuruyoruz. Bunların altyapı
çalışmaları başladı, 2013’ten itibaren firmalara yer tahsisleri de
yapılacaktır.
Yine, gençler arasında
teknolojik girişimciliği sağlamak için hibe desteklerimiz devam ediyor.
Başlangıçta 100 bin lira hibe verdiğimiz bu gençlere şimdi ikinci bir paketle,
başarılı olanlara 550 bin lira ilave desteklerle firmalarını, teknoloji
firmalarını daha da güçlendirmeleri için ikinci bir adım programı başlatmış
bulunuyoruz.
Yine, KOSGEB aracılığıyla
girişimcilik eğitimlerine katılanlara kendi işlerini kurmaları için 30 bin
liraya kadar hibe, 70 bin liraya kadar faizsiz kredi desteği veriyoruz. İki
yılda 5 bin arkadaşımıza bu desteği verdik. Önümüzdeki yıldan itibaren, her yıl
5 bin arkadaşımıza bu destekleri vermek ve Türkiye’mizi girişimcilik konusunda
da önemli bir noktaya getirmek istiyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Hükûmet adına ikinci
konuşmacı, Millî Savunma Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Yılmaz, buyurun.
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığının 2013 yılı bütçesiyle ilgili açıklamalarıma geçmeden önce, şahsım
ve bakanlığım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Her gün değişen dünyanın son
otuz yıldaki değişimi, dünya güç dengelerinde küresel ve bölgesel ölçekte
önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Bu değişiklikler uluslararası
ilişkileri, ittifakları, stratejik düşünceleri, tehdit, savunma ve güvenlik
gibi kavramların algılanışını da temelden etkileyerek yeni bölgesel ve
uluslararası dengelerin doğmasına yol açmıştır. Uluslararası tehdit algısı,
devletten devlete yönelik klasik anlamda bilinen simetrik tehdide dayalı
olmaktan çıkarak asimetrik ve çok boyutlu bir kavrama dönüşmüştür.
Ülkemizin yeni tehdit ve
risklerin yoğunlaştığı Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu üçgeninin merkezinde
olması, enerji ve ticaret yollarının üzerindeki jeostratejik konumu, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerinin daha da geliştirilmesini
zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda, ülkemizin caydırıcı bir askerî güce sahip
olması çok daha önemli hâle gelmiştir. Uluslararası hukuk ve Birleşmiş
Milletler Şartı’nda kayıtlı ilkeler ile ülkenin savunma ihtiyaçları temelinde
şekillenen savunma politikamızın ana amacı, ülkenin ulusal bağımsızlığını,
egemenliğini, toprak bütünlüğüyle hayati çıkarlarını korumaktır. Bunu sağlamak
için güvenlik alanında, NATO, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler
öncülüğünde, uluslararası ilişkiler ikili ve çok taraflı olarak sürdürülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; silahlı kuvvetlerimizin NATO kapsamında Afganistan’da,
Kosova’da ve Akdeniz’de, Avrupa Birliği şemsiyesi altında Bosna Hersek’te
yürütülen barışı destekleme görevlerine katkıda bulunmaktayız. Ayrıca, Aden
Körfezi ve Somali açıklarında yoğunlaşan deniz haydutluğu faaliyetlerine karşı
yürütülen deniz operasyonlarına da Birleşmiş Milletler ve NATO çatısı altında
katkı verilmektedir.
Söz konusu katkıların yanı
sıra, Balkanlarda barış ve istikrarın sağlanması maksadıyla, Güneydoğu Avrupa
Savunma Bakanları Süreci ve Güneydoğu Avrupa Barış Tugayı kapsamında icra
edilen faaliyetlerde, Karadeniz’de deniz güvenliğini temin amacıyla Karadeniz
İşbirliği Görev Grubu ve Karadeniz Uyumu Harekâtı’nda ülkemize düşen görevleri
yerine getirmeye devam etmekteyiz.
Ayrıca, Lübnan’daki Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü’nün Deniz Görev Birliğine 1 korvet ile katkıda
bulunmaktayız. Bu çerçevede, İstihkâm İnşaat Birliğimiz Sur şehrinin yakınında
konuşlandırılmıştır.
NATO’nun Etkin Çaba Harekâtı,
üye ülkelerin katkıları ve NATO daimi deniz görev gruplarının desteği ile
Akdeniz’de 2001 yılından itibaren icra edilmeye devam edilmektedir.
Türkiye, NATO’nun
Transformasyon Komutanlığı yapısı altında kurulmakta olan mükemmeliyet
merkezlerine NATO’nun çok yönlü dönüşümüne katkı yaptığı inancıyla büyük önem
vermektedir.
Bu doğrultuda, Terörizmle
Mücadele Mükemmeliyet Merkezinde ve Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezinde
eğitim faaliyetlerimiz devam etmektedir.
Liderliği Türkiye tarafından
yürütülen Çok Uluslu Deniz Güvenliği Mükemmeliyet Merkezi ise 30 Temmuz 2012
tarihinde faaliyetine başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği üyelik sürecinde, birliğin ortak güvenlik ve
savunma politikası içerisinde yer almak Türkiye için önem taşımaktadır. Bu
kapsamda, Türkiye, Avrupa Birliğinin Bosna Hersek’teki EUFOR-ALTHEA Harekâtı’na
katkı sağlamaya devam etmektedir.
Gerek bölgesel gerekse
küresel güvenlik ortamında yaşanan gelişmeler karşısında, Türkiye, Karadeniz’de
deniz güvenliğinin Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerce alınacak tedbirlerle
sağlanması prensibinden hareketle, çeşitli güvenlik girişimlerine öncülük
etmektedir.
Bu prensip ışığında,
Türkiye’nin öncülüğünde, 2001 yılında, Ukrayna, Rusya Federasyonu, Bulgaristan,
Gürcistan ve Romanya deniz kuvvetlerinin katılımıyla, kıyıdaş ülkeler arasında
iş birliğini geliştirmek amacıyla Karadeniz İşbirliği Görev Grubu oluşturulmuştur.
Ülkemiz, BLACKSEAFOR’un komutasını, 09 Ağustos 2012 tarihinde bir yıllığına
Rusya Federasyonu’ndan devralmıştır. BLACKSEAFOR’un yanı sıra, Deniz
Kuvvetlerimiz tarafından 2004 yılında başlatılan Karadeniz Uyumu Harekâtına devam edilmektedir. Akdeniz’in deniz
güvenliğine ilişkin olarak ise özellikle Doğu Akdeniz’de güvenliğin sağlamak ve
bölgemizdeki muhtemel risk ve tehdit unsurlarına karşı caydırıcılık sağlamak,
NATO’nun bölgedeki deniz güvenliği çabalarına destek vermek amacıyla Akdeniz
Kalkanı Harekâtı icra edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgesel ve küresel barışın temini ve sürdürülmesi için askerî
anlamda ikili ilişkilerin geliştirilmesine de büyük önem vermekteyiz. Bugüne
kadar, 64 ülke ile askerî alanda eğitim, teknik ve bilimsel iş birliği
anlaşması, 47 ülke ile savunma sanayisi iş birliği anlaşması, 52 ülke ile de
askerî eğitim iş birliği anlaşması imzalamış durumdayız.
Orta Asya, Kafkasya ve
Balkanlarda, birçoğu ile tarih, kültür ve dil birliğimiz olan dost ve müttefik
ülkelere 1992 yılından bu yana askerî yardım faaliyetlerimiz de devam
etmektedir. Bu kapsamda, 2010 yılında 10 ülke, 2012 yılında ise 12 ülke ile
anlaşma imzalanmıştır; Hâlen 16 ülke ile anlaşma imzalama çalışmaları devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılı içerisinde vatandaşlarımıza kolaylık sağlayacak
şekilde, Askerlik Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda,
askerlik meclisi işlemleri kaldırılarak son yoklama işlemlerinin öncelikli
olarak aile hekimleri ile yapılmasına imkân tanınmış, ilk yoklama ve yedeklik
yoklaması uygulamalarına da son verilmiştir. Yurt dışındaki vatandaşlarımıza
yönelik uygulanan dövizle askerlik hizmetinde istenen temel askerlik eğitimi
uygulamasına da son verilmiştir. 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla 30 yaşından
gün almış vatandaşlarımıza temel askerlik hizmeti yapmadan bedelli askerlik
uygulaması getirilmiş, bugüne kadar bu düzenlemeden 69.327 kişi yararlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç güvenlik ve hudut karakol tesisi
ihtiyacının karşılanması amacıyla, Millî Savunma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve
Başbakanlık TOKİ Başkanlığı arasında imzalanan protokollerle Ağrı, Iğdır, Hatay
ve Van illerinde toplam 118 adet hudut birlik tesisi inşa edilmesi planlanmıştır.
Bunlardan 38 adet tesis tamamlanmış ve kullanımına başlanmış, 50 adet tesisin
inşa faaliyetleri devam etmekte, 30 adet tesisin ise proje ve ihale çalışmaları
sürdürülmektedir. Ayrıca, imzalanan protokoller kapsamında, 172 adet müstakil
gözetleme kulesi ile 1.023 kilometre hudut yolu inşa edilmesi öngörülmüş ve bu
hudut yolunun 700 kilometrelik bölümü de tamamlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında
yapılan protokol gereği, sivil vatandaşlar da asker hastanelerinden
faydalanabilmektedir. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığının yatak
kapasitesinin yüzde 15’i, Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım
Merkezi Başkanlığının yatak kapasitesinin yüzde 40’ı, diğer asker hastanelerinin
ise bölgesel özellikler, hastanenin imkânları ve talepler göz önünde
bulundurularak yatak kapasitesinin yüzde 15’i ile yüzde 90’ı arasında sivil
vatandaşlara açılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24’üncü Yasama Döneminde, Bakanlığımızı ilgilendiren birçok
konuda kanun tasarı ve teklifi yasalaştırılmıştır. Gerçekleştirilen
düzenlemeler ile Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yaparken hayatını
kaybeden erbaş ve erlerin anne ve babalarına muhtaçlık-malullük şartı
aranmaksızın aylık bağlanmasına imkân sağlanmış, malul gazilerimizin ihtiyaç
duyduğu rehabilite edici araç ve gereçler ile tıbbi sarf malzemelerinden
herhangi bir katılım payı ve fark alınmaması sağlanmış, başkasının desteğine
ihtiyaç duyan gazilerimize ödenmekte olan bakıcı aylığı 2 katına çıkarılmış,
terörle mücadeleye hazırlık safhasında meydana gelen çeşitli kazalar nedeniyle
malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine, Terörle Mücadele Kanunu
kapsamında aylık bağlanmasına imkân tanınmış; terörle mücadelede görev alan
personele ödenmekte olan operasyon tazminatı artırılmış, subay ve astsubayların
mecburi hizmet süresi ise on beş yıldan on yıla indirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığımızın bir diğer görevi, silahlı kuvvetlerimizin
ihtiyaçları ve öncelikleri de dikkate alınarak
ülkemiz savunma sanayisinin gelişmesi için bir tedarik zinciri
oluşturmaktır. Savunma sanayisi, bir ülkenin güvenliği ve bağımsızlığı için
olmazsa olmaz sektördür. Güçlü bir savunmanın oluşturulabilmesi için güçlü bir
savunma sanayisinin de olması gerekmektedir.
Bu bağlamda, ülkemizin
savunma ve güvenliğine ilişkin tüm ihtiyaçlarının öncelikle yerli sanayimizin
imkân ve kabiliyetleriyle karşılanması öncelikli amacımızdır. Bu amacı
gerçekleştirebilmek için üretimi makul kılacak bir ihracat hedefinin de
yakalanması gerekmektedir. Savunma sanayisi ihracatımızın, 2023 yılında 25
milyar ABD dolarlık bir hedefi yakalamasını ve savunma sanayisinde dünyanın ilk
10 ülkesi arasına girmeyi öngörmekteyiz. Savunma sanayisi genel sanayi içinde
farklı bir konumdadır. Onu farklı kılan, yüksek teknolojiye dayanması, hassas
üretim teknikleri gerektirmesi, özel kalite standartları ve yetişmiş insan
gücüne ihtiyaç duyması, sürekli olarak en yeni teknolojileri kullanmayı
gerektirmesi ve bu sebeple büyük ölçüde AR-GE faaliyetlerine ihtiyaç göstermesi
ve yüksek ölçülerde yatırım gerektirmesine rağmen tek alıcıya ve sınırlı
ihtiyaca dayalı üretim yapma zorunluluğunun bulunması ve bu sektörün
devamlılığının sağlanması için dış
pazarlara açılmanın zorunlu olmasıdır. Bu alanda gerekli yapılanma ve
teşkilatlanma için devlet, sanayi, üniversite ve diğer ilgili kuruluşlar
arasında her türlü iş birliği ve koordinasyonla Bakanlığımız görevlidir.
Ülkemiz savunma sanayisinin
geleceğe hazırlanması maksadıyla savunma araştırma ve teknoloji çalışmalarına
gerekli yön Millî Savunma Bakanlığınca verilmektedir. Savunma ürünleri alanında
araştırma ve teknoloji geliştirme çalışmaları koordineli olarak yürütülmektedir.
Millî olması zorunlu ve
kritik ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak, yurt içi üretimin projeler
çerçevesinde küçük ve orta büyüklükteki işletmelere iş aktarılması suretiyle
teknoloji ve üretimin ülke çapında yaygınlaştırılmasını amaçlamaktayız. Bu dönemde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunmaya yönelik her türlü ihtiyacının en az yüzde
50’sinin yurt içinden karşılanması, sözleşmeler kapsamında yerli yan sanayiye
en az yüzde 20 iş payı verilmesi ve 1 milyar ABD doları savunma ve havacılık
ihracatı hedefine ulaştık.
Yine bu dönem içerisinde
savunma sanayimiz tarafından halkımızın gurur duyacağı çalışmalar hayata
geçirilmiştir. Millî tankımız ALTAY’ın prototip üretimi tamamlanmış, muharip
gemi MİLGEM üretebilme kabiliyeti kazanılmış, taarruz sınıfı helikopter ATAK
üretilmiş, ürettiği bu helikopterleri ihraç edebilme noktasına gelinmiş, genel
maksat sınıfı özgün helikopter üretimi için çalışma başlatılmış; ilk eğitim
uçağı olan HÜRKUŞ üretilmiş; ihtiyacına göre, ANKA dâhil, her türlü insansız
hava aracı üretebilme yeteneği kazanılmış; orta ve uzun menzilli güdümlü füze
ile saldırı helikopterlerine entegre edilecek cirit füzeleri üretilmiş, alçak
ve orta irtifa füze sistemleri tasarlanmış, istihbarat gözlem uydusu üretilerek
fırlatmaya hazır hâle getirilmiş, ihtiyacı olan zırhlı kara araçları üretilmiş,
turbojet motorunun prototip olarak üretilmesi çalışmalarına
başlanılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, ülkelerin gelişmişlik dereceleri arasına uzayı
kullanabilmek kriterinin de girdiğini söyleyebiliriz.
Uzayı en çok kullanan ülkeler en gelişmiş ülkelerdir desek yanılmamış oluruz.
Ülkemiz de uzayda daha çok var olma çalışmalarına başlamış ve bu çerçevede
birçok projeyi görünür hâle getirmiştir.
Diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının gözlem ve araştırma amaçlı ihtiyaçlarını da karşılayacak olan
GÖKTÜRK Uydusu Projesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyacağı
istihbarat görüntülerinin elde edilmesi, işlenmesi, depolanması ve
değerlendirilmesini sağlayacak bir keşif gözetleme uydu sisteminin tedarik
edilmesi ve uzun vadede Türkiye’de üretilecek tüm uydulara hizmet edecek bir
uydu montaj, entegrasyon ve test merkezinin kurulması hedeflenmektedir.
Uydunun, kurulacak merkezde testlerinin tamamlanmasının ardından, 2014 yılı
sonunda fırlatılması planlanmaktadır. 2,5 metre çözünürlüklü Görüntüleme Amaçlı
Bilimsel Araştırma ve Teknoloji Uydusu (GÖKTÜRK-2) Projesi tamamlanmıştır. Bu
uydunun fırlatılması önümüzdeki hafta içinde Çin’de gerçekleştirilecektir.
Türkiye’nin ilk millî AR-GE uydusu olma özelliğine sahip askerî keşif ve
gözetleme uydusunun geliştirildiği GÖKTÜRK-2 Projesi sayesinde, ülkemizde uzay
sistemleri alanında ulusal kapasite, kaynak ve insan gücünün gelişiminde önemli
ilerleme sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgesinde ve dünyada söz sahibi olan bir ülke olarak,
ülkemizin millî sistemlerle teçhiz edilmiş ve teknolojik bakımdan gelişmiş bir
orduya sahip olması için, bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, bölgesinde ve NATO
içinde kendisine verilecek her görevi başarı ile yerine getirebilme imkân ve
kabiliyetine sahiptir, buna destek olacak moral gücüne de sahiptir.
Diğer yandan, Makine ve Kimya
Endüstrisi Kurumumuz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin her
türlü silah, mühimmat, roket ve patlayıcı ihtiyaçlarını karşılamaktadır.
İstanbul Sanayi Odasının (İSO) 500 şirket sıralamasında 86’ncı sırada yer almıştır.
İhracatta da sağlanan olumlu gelişmeler sonucu 2000’li yılların başında 4
milyon dolar olan kurum ihracatı, 2011 yılında 59,2 milyon dolara yükselmiştir,
2012 yılı sonunda ise 70 milyon ABD doları hedefine ulaşılması
hedeflenmektedir. Makine Kimya tarafından toplam bütçesi 240 milyon TL olan 131
adet AR-GE projesi takip edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle burada konuşan hatipler silahlı kuvvetler kapsamında
yapılan harcamaların, Millî Savunma Bakanlığı kapsamında yapılan harcamaların
Sayıştayca denetlenmediğini ifade ettiler. Bu, kesinlikle doğru değildir. 6085
sayılı Sayıştay Kanunu’nun 19 Aralık 2010 tarihinde Resmî Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili
mevzuatta yer alan Sayıştay denetlemeleri için muafiyet, istisna ve özel
düzenleme getiren hükümlerin tamamı kaldırılmıştır. Bu konuda sadece 6085
sayılı Sayıştay Kanunu’nun 44’üncü maddesine istinaden raporların kamuoyuna
duyurulmasıyla ilgili bir yönetmelik hazırlanmış olup, bu düzenleme
denetimlerin icrasına yönelik herhangi bir sınırlama getirmemektedir. Nitekim,
Sayıştay denetçileri tarafından Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı
Kuvvetleri birimlerinde 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirilen denetimler, bu
doğrultuda herhangi bir engele tabi olmaksızın, özel usulde uygulanmaksızın
Sayıştay denetçilerinin kendi planları dâhilinde gizlilik gerektiren konular da
dâhil olmak üzere ve hiçbir sınırlama söz konusu olmadan tamamlanmıştır.
Yine, bir hatip “Doğudan
asker alınmıyor.” dedi. Bu kesinlikle doğru değildir. Geçen ay şehit cenazesine
katıldım Antalya’da Jandarma Üsteğmen Gökhan Korkut’un; şehitlikte,
Diyarbakır’dan, Kayseri’den, Antalya’dan yan yana yatıyordu. Biz doğusuyla
batısıyla bir aileyiz. Tabii, Sivas’ın nüfusu kadar insan Sivas’ta yaşamakta;
Siirt’in nüfusu kadar Siirtli İstanbul’da, ülkenin batısında yaşamakta;
Batman’da da böyle. Dolayısıyla, orada illa ki şehit cenazesini beklemek
gerekmez ama İstanbul’a, Antalya’ya, İzmir’e giderseniz orada da Batmanlı, Diyarbakırlı,
Siirtli mutlaka bir kardeşimizi göreceğiz, bir şehidimizi göreceğiz.
Yine, bir başka husus: Sayın
Kaplan’ın kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik “Şerefli bir subay
arıyorum.” sözleri maksadını aşan, bu yüce çatı altında sarf edilmemesi gereken
sözlerdir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personelin şeref ve haysiyetini
sorgulamak kimsenin haddi değildir. Kahraman ordumuzda görev yapan her
subayımız şerefli ve onurludur görevinde kaldığı sürece. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli üyeler;
Gülyazı’da Roboskili vatandaşlarımızın Irak’ta bir hava saldırısı sonucu
ölümlerini savunan yok. Yapılanları yargının yerine geçerek… Tek yapılan şey
yargının yerine geçerek karar verilmemesini istiyoruz. Yargıdan önce karar
verilecekse yargıya ne gerek var? Bu, olayın bir boyutu. Ayrıca, yine
Anayasa’ya göre de yargıya intikal etmiş bir konunun Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilmesi de bir diğer hukuk ihlalidir.
Terör örgütünün ve
yandaşlarının insan hayatına değer verdiğini söylemek mümkün değildir. En çok
Kürt’ü öldüren bu terör örgütü olmuştur, Kürt’e en çok zarar veren bu terör
örgütü olmuştur. Oradaki insanlara yatırımın gitmesini engelleyenlere, onları
fakirliğe mahkûm edenlere, kaçakçılığa teşvik edenlere, elinde silahla dağda
gezip hukuk tanımazlığını sürdürmek isteyenlere bir şey diyemeyenlerin burada
hakkı, hukuku savunduğunu ileri sürmeleri doğru değildir. Bu yaklaşım milletin
vicdanında da yankı bulmaz. “5 karakol bassak bu kadar etki doğurmazdı.”
diyenlerin sevincini milletimiz görmüştür.
Yine, bununla ilgili olarak
da şunları söylemek istiyorum: Bizim milletimiz kurtla beraber kuzuyu
avlayanların, sonra da koyunla beraber ağlayanların kimler olduğunu çok iyi
bilir. Bunu, Batman Demirlipınar’da PKK’nın döşediği mayının patlaması sonucu
İnsan Hakları Derneği eski başkanı, köy muhtarı Sadi Özdemir; yine, BDP eski
yöneticilerinden Salih Özdemir, Sofi Özdemir, Batman Barosu eski başkanı Sedat
Özevi’nin olayında gördük. Batman’da 28 Eylül 2011’de Mizgin Doru ve karnındaki
8 aylık bebeğin ölümünde gördük. Zeki Yeşil’in Hakkâri’de patlatılan bomba
neticesinde ölümünde gördük. Tunceli’de 6 Mehmetçik’le beraber Fadime Acar’ın
yoldan geçerken şehit olmasında gördük. Bingöl’de 4 çocuk annesi Hatice
Belgin’in ölümünde gördük. Gaziantep’te 4 çocuk, 9 vatandaşımızın, bomba yüklü
araçla uzaktan patlatılması sonucu şehit olmasında gördük. 12 Eylül 2006’da
Diyarbakır Koşuyolu Parkı’nda bomba patlatılmasıyla 6 aylık Abdullah Çetinkaya,
4 yaşında Nazlıcan Çetinkaya, 2 yaşında Nazar Çetinkaya, 6 aylık Şilan Demir,
Evin Demir 10 yaşında, Mizgin Demir 12 yaşında, Hasan Marangoz 14 yaşında…
Büyükler de var. 3 Ocakta dershane önündeki araç içinde bomba patlaması sonucu
gördük: Melek İpek 17 yaşında, Eren Şahin 17 yaşında, Salih Ekinci 13 yaşında,
Rıdvan Süer 18 yaşında, Engin Taşkın 18 yaşında, Ferhat Mutlu 18 yaşında… Daha
birçokları var. Gaziantep’te gördük: 1 yaşında Melisa Aker, 3 yaşında Süleyman
Alkan, Gülperi İnanç 11 yaşında, Sena Büyükkonuk 12 yaşında… Başkalarını
saymıyorum. Şemdinli’de 11 yaşında Faris Demircan’ın ölümünde gördük. Eğer
bunları saysam sabaha kadar devam eder. Biz bunu söylüyoruz ki, biz hiçbir
zaman, doğudan, batıdan kim olursa olsun, tek bir vatandaşımızın dahi burnunun
kanamasını istemeyiz. “Biz bir aileyiz ve biz birlikte güçlüyüz.” dedik ancak
bunu bir türlü anlamayanlar da oldu. Ama, biliyoruz ki kişiler yanılsa da asil
milletimin vicdanı hiçbir zaman yanılmaz ve tarih de hükmünde hiçbir zaman
şaşmaz. Hem bu olaylara sebebiyet verenleri hem de bu olayları görmezden
gelenleri milletimiz de vicdanında mahkûm edecektir, tarih de mahkûm edecektir;
yarın kıyamet gününde ak ile kara hepsi ortaya dökülecektir diyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ben Millî Savunma Bakanlığı
ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı bütçemizin yüce milletimize hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Bitlis) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Bitlis) – Sayın Bakanımız 160’ıncı maddeyle ilgili, böyle bir şey olmadığını
hatta Sayıştayın denetiminde olduğunu söylediler bu doğru değildir.
İki dakika söz hakkı
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, yerinizden
açıklayın.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmaz’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 160’ıncı
maddesindeki değişiklikle TSK’ye ait olan silah, bina gibi taşınır, taşınmaz
malların denetlenmesi üzerindeki gizlilik hükmü kaldırılmıştır. Bu durum bir
olumluluktur. Taşınır ve taşınmaz malların Sayıştay denetimine tabi olması
planlanıyordu. Ancak “Sayıştay, bu kanun ve diğer kanunla verilen inceleme,
denetleme ve kesin hükme bağlama işlerini yaparken işlevsel ve bağımsız olan
bir kurumdur.” şeklindeki tanımlama yüzünden Sayıştay denetçileri ordunun
elindeki malların sayımını yapacak ve denetleyecekti ama askerî harcamalara
ilişkin denetim raporlarının kamuoyuna açıklanması TSK’nin hazırlayacağı
yönetmeliklere göre olacaktı. Bu nedenle, bu yasa işlememiştir ve askerî
harcamalar gizli kalacaktır.
Söylemek istediğim bu çünkü
bu gerçekleştirilmediğinden dolayı… Aslında Sayıştay, ordunun tüm harcamalarını
denetim altına almalıdır ve ordu, bu ülkenin bir kurumudur. Bu kurum da şeffaf
olmalı, halka hesap verebilmelidir.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Zenderlioğlu.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Bakan bizim konuşmamıza atıfta bulunarak, sözümüzle ilgili maksadı aştığımızı
ifade ederek…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, herhangi bir sataşma söz konusu olmadı efendim.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Kaplan,
siz bir konuşma yaptınız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet.
BAŞKAN - Sayın Bakan da cevap
verdi. Şahsınızla ilgili isminiz geçti ama sizin söylediğinizin…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Aynen…
BAŞKAN – Şu veya bu şekilde
şahsınıza yönelik bir şey söylemedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, benim yaptığım konuşmaya, söylediğim sözlere dikkat çekerek uzun bir
açıklama yaptı.
BAŞKAN – Tamam.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu açıklama hem itham ediciydi hem hakaret
içeriyordu ve sataşma var bunda.
BAŞKAN – Hayır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, İç Tüzük…
BAŞKAN - Müsaade ederseniz…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, İç Tüzük’e göre hareket edin.
BAŞKAN - Siz de yerinizden
bir açıklama yapın; hakaret falan demeyin. O ayrı bir şey.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, eğer bu tartışmayı yaparsanız, ben de tutumunuz hakkında usul
tartışması açarım.
BAŞKAN - Tamam, buyurun; iki
dakika ama lütfen, sadece açıklama için iki dakika ve başka bir…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu
kadar taraflı davranamazsınız!
BAŞKAN – Tarafla alakası yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ya
nasıl yok? Nasıl yok?
BAŞKAN – Başka bir şeye
meydan vermeden, buyurun açıklamanızı yapın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hangi
konuda veriyorsunuz?
BAŞKAN – Efendim?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sataşma mı, usul tartışması mı?
BAŞKAN – Sataşma, buyurun;
iki dakika.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Buna
gerek var mı? Bu kadar Meclisi germenize gerek yok Başkanım.
BAŞKAN – Ben mi geriyorum
Meclisi?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Allah, Allah! Biz mi bunu öğreneceğiz?
BAŞKAN - Herhâlde
söylediğinizin farkında değilsiniz yani.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani
kusura bakmayın…
BAŞKAN – Buyurun, açıklama
yapacaksınız; buyurun. Benim germem değil, geren sizsiniz!
Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Yılmaz; bu ülke hepimizin; evet, buna katılıyorum.
Bir aileyiz; buna da evet, katılıyorum.
Size de güveniyorum. Sizden Millî Savunma Bakanlığında Kürt olarak kaç
tane subay var? Harp okuluna doğu, güneydoğunun 21 ilinden kaç tane almışsınız?
Ben bunu istiyorum; bakın, bu bir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, bu apaçık ayrımcılıktır. Biz bu ülkede kimseyi ayırmıyoruz ki!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir
dakika arkadaşlar…
Bunu istiyorum; ayrımcılık
yapıldığını iddia ediyorum ve ben bunu ispatlamaya hazırım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ya
arkadaşlar neye itiraz ediyorsunuz? Uygulamayı söylüyor, ayıptır ya!
HASİP KAPLAN (Devamla) –
İkincisi: Roboski katliamı 21’inci yüz- yılın insanlık suçudur. Bakın, bir
yıldır soruşturma gizli, bir tek fail bulunup ifadesi alınmadı, bir tek kişi
yargıya çıkarılmadı. Herhâlde ordunun içinde vicdan sahibi, bu konuda
rahatsızlığı olan çıkıp bir gün bu emri hangi siyasinin verdiğini
söyleyecektir. Bizim buna inancımız yüksek. Ben bunu maksadımı aşarak
söylemedim, bile bile söyledim çünkü tarih bununla doludur arkadaşlar.
İspanya’daki GAL yargılamalarına bakarsanız, oradaki savcı, yargıç Gonzales’in
yaptığı, açtığı karanlık dosyalara bakarsanız bunun örnekleriyle doludur.
“Her orduda görev yapan
şereflidir.” dediniz Sayın Bakan. Peki, 12 Eylül darbecileri, Kenan Evren
şerefli mi; 28 Şubatçılar şerefli mi, darbeciler şerefli mi, bu Meclisi
kapatanlar şerefli mi? Nasıl herkese “şerefli” dersiniz?
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Darbe
yapanlar hariç.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizi
bu konuda açıklamaya davet ediyorum. Darbeciler şerefli mi, değil mi? Lütfen
açıklama yapın. Meclisi, partileri kapatanlar şerefli oluyor. Olur mu öyle şey?
Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan aynen şöyle dedi: “Kıyamet gününde belli olacak. Akla
kara belli olacak.” diye kendi partisinin grubunu ak, bizi kara olarak
niteledi.
OKTAY SARAL (İstanbul) – Bizi
ak gösteriyor, sizi kara gösteriyor!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen ne
kadar alınmışsın buna ya!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Açık
açık hakaret etti. İzin verirseniz cevap vermek istiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizi
kastetmedi.
BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın
İnce. Lütfen, ikinci bir sataşmaya meydan vermeden.
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir insanın
adının “ak” olmasıyla o kişi ak olmaz. Soyadı “Özkahraman” olup da
kahramanlıkla alakası olmayan insanlar da olabilir. Birinin soyadı “Yürekli”
diye o dünyanın en cesuru olmaz ama şunu biliniz ki, bir insan adının “ak”
olmasıyla alnının ak olması başka şeylerdir; adının “ak” olması yetmez, alnının
da ak olması lazım. Yani dünyadaki yargıyı hallettiniz; Anayasa Mahkemesi,
Danıştay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay hepsini halettiniz,
Silivri’de gördük işte adaletinizi! Şimdi, siz dünyadaki adaleti hallettikten
sonra, onu bir AKP yargısı hâline getirdikten sonra Allah’ın mahkemesine de mi
el attınız?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle
bir şey yok ya!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Yani bunun da mı kararını veriyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi? (CHP
sıralarından alkışlar) Sizin bu ülkede yargıyı ne hâle getirdiğinizi herkes
görüyor. Yani siz müdahaleden söz ediyorsunuz. Siz gece yarısı kanun
çıkarmadınız mı, yargıya müdahale etmediniz mi, yargının önünü kesmediniz mi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Darbecilerden hesap sormak için çıkardık gece yarısı.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz
bu dünyadaki yargıyı da bıraktınız artık, megalomanlığınız o kadar üst
boyutlara ulaştı ki Allah’ın adaletinin sonucunun ne olacağını da biliyorsunuz.
Yani kıyamet günü gelmiş, Allah’ın mahkemesi, adaleti kurulmuş, tecelli etmiş,
siz “ak” çıkmışsınız, biz de “kara” çıkmışız; öyle mi? Bu sizi dinden çıkarır
ya! Böyle bir şey olur mu, bu hakaret.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle
bir şey demedi ki ya!
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Kimin ak, kimin kara olduğunu hukuk da bir gün gösterecektir, Allah da bir gün
gösterecektir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Tamam işte, aynısını söyledi, Sayın Bakan da aynısını söyledi.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Ben de onu söyledim.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu
konuda adil olmanızı dilerim Sayın Bakan. Amacınızı aştığınızı düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
İnce.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı:
362) (Devam)
A) BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî yönetim Kesin
Hesabı
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1) Millî Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
(Devam)
1) Türk Standartları Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türk Patent Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ (Devam)
1) Türkiye Bilimler Akademisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Bilimler Akademisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)
1) Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, aleyhinde olmak üzere şahsı adına Sayın Mehmet Şevki Kulkuloğlu,
Kayseri Milletvekili.
Sayın Kulkuloğlu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2013 bütçesinin bu bölümü
üzerinde şahsım adına aleyhte söz almış bulunuyorum. Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi üzerinde görüşlerimi bildireceğim. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Soğuk savaş sonrasında,
dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de savunma
konseptlerinin ve dolayısıyla silahlı kuvvetlerin organizasyonu ile
olanaklarının gözden geçirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Ancak ülkemizde henüz
yurt savunmasına yönelik olarak yeniden yapılanma hayata geçirilmemiş, bu
konuda geç kalınmıştır. Oysa Türkiye, gerek sahip olduğu iç dinamikleri gerekse
de bugünlerde maalesef fazlasıyla gözümüzün önünde olan dış dinamikler
nedeniyle bu yenilenmeye, bu reforma en çok ihtiyaç duyan ülkelerin başında yer
almaktadır. Bu değişim ve gelişim zorunluluğu temelde üç alan üzerinde
yoğunlaşmaktadır: Ordumuzun yapısı, savunma kabiliyetlerinin artırılması ve
savunma sanayisinde yüksek teknolojiye dayalı modernleşme. Bu alanlarda
alınacak, alınması zorunlu mesafeler hem ülke savunmasını güçlendirecek hem de
dış politikada Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Hemen belirtmeliyim ki,
burada elimizin güçlenmesinden kasıt, uluslararası alanda daha fazla söz sahibi
olmamıza katacağı destek olup, asla, AKP’nin yaptığı gibi hayallere kapılarak
macera dolu sulara yelken açma hevesini ifade etmemektedir. Böyle bir savunma
konseptinin hayata geçirilmesinin yurt içine de doğrudan veya dolaylı pek çok
yansıması olacak, en başta temel bir kamu hizmeti olan savunma alanında
kalitatif ve kantitatif ilerlemeler sağlayacaktır.
Sayın milletvekilleri, günden
güne gelişen ve ordumuzun ihtiyaçlarının çoğunluğunu karşılamaya çalışan yerli
savunma sanayisinin gelişimi şüphesiz ki bizleri de memnun etmektedir. Bu
gelişim hızlanmalı, artan ihtiyaçlarımızı maksimum düzeyde karşılamak bu yönde
temel eksen olmalıdır. Çaba ve kaynaklar bu alanda yoğunlaştırılmalıdır. Hele
hele ülkemizin katma değeri yüksek mal ve hizmet ihracına duyduğu ihtiyaç göz
önüne alındığında savunma sanayimiz önemli bir unsur olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Sayın milletvekilleri, ülkede
terör olayları her gün yaşanmakta, askerî ve sivil hedeflerimize bölücü örgüt
tarafından saldırılar düzenlenmekte ve bu saldırılarda vatan evlatlarımız şehit
olmaktadırlar. Dolayısıyla savunma sanayimize bütçeden katkı yapılması
kaçınılmaz görünmektedir. Ama, gelin görün ki sınır karakollarımızın yeniden ve
güvenli bir şekilde yapılması ve yapılandırılması ve buna bağlı olarak da bu
karakolların yüksek teknolojiyle donatılarak hem hudut geçişlerine hem de
karakol baskınlarına engel olunmuş olması sağlanmış olabilecekken, bitme
noktasına 2002’de gelmiş ancak AKP iktidarında yeniden hortlayan terör orta
yerde duruyorken AKP bu konuyu ağırdan almış, hafife almış, on yıl boyunca
dikkate almamıştır. Son on yılda AKP’nin temel işi ve hedefi rejimle
hesaplaşmak olmuştur, Büyük Önder Atatürk’ü unutturmaya çalışmak olmuştur, onun
eser ve devrimlerini o dönemi itibarsızlaştırma çabaları olmuştur.
Sayın Milletvekilleri, hâlen
daha tüm karakol binalarının bitmemiş olması ve bu karakolların uğradığı
baskınlar neticesinde açık sahada terörist saldırılar sonucu askerlerimizin
şehit olmasının ve sivil vatandaşlarımızın hayatlarını kaybetmesinin en önemli
nedeni, işte, bu AKP Hükûmetinin işi yavaştan alması, önemsiz görmesidir. Her
şehidin kanı AKP’nin eline bulaşmıştır. On yıllık iktidarınız boyunca değil
çözmek artık kangren hâline getirdiğiniz terör sorunun vebali üzerinizde
durmaktadır.
Mısır ve Tunus’a, daha yeni,
tabiri caizse, neredeyse 3 milyar doları bağışladınız. Arap Baharı
ayaklanmalarını, iç çatışma yaşayan Libya gibi, Suriye gibi ülkelerdeki muhalif
grupları yüksek maliyetlerle örtülü ödeneklerden, kaynaklardan
silahlandırdınız. Türk milletinin, devletinin kaynakları ile kardeşi kardeşe,
Müslüman’ı Müslüman’a kırdırdınız. Elleriniz kirli; on yıllık iktidarınızda
sadece yolsuzluklardan gelen paralarla değil şehitlerimizin kanlarını, dost ve
kardeş ülke yurttaşlarının kanlarını, Müslüman kardeşlerimizin kanlarını o
kirli ellerinize bulaştırdınız. Ne kadar kaynak aktardığınız ise belli değil.
Sayın milletvekilleri,
sizleri vicdanınız ile baş başa bırakıp bu duygu ve düşüncelerle bu bütçenin
onaylanmaması, reddedilmesi gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kulkuloğlu.
Sayın milletvekilleri, 9’uncu
turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz
vereceğim.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci sorum Bilim ve
Teknoloji Bakanımıza: Hâlen TÜBİTAK’ta görevlendirmeyle çalışan kaç daire
başkanı ve şube müdürü bulunmaktadır, bu kadrolara TÜBİTAK içinden atama
yapılmamasının sebebi nedir?
İkinci sorum Sayın Millî
Savunma Bakanına: Uzman erbaşlara sözleşmesi bittikten sonra veya kendi
istekleriyle ayrılmaları hâlinde kamu kurumlarına atanma hakkı verilmiş
olmasına rağmen, bu atamaların sayın bakanların veya üst düzey bürokratların
yakın çevrelerinin dışına taşmadığı iddiaları doğru mudur?
Bu atamaların objektif
kriterlere bağlanmasını düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Erdoğan.
Sayın Sarıbaş…
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Savunma
Bakanımıza sormak istiyorum.
Gelibolu Yarımadası Millî
Parkı’nda yapılan simülasyon merkezinde, tüm Türkiye’nin her yerinden, bütün
insanlar simülasyon merkezine gittiğinde şikâyetlerini dile getiren bir dilekçe
kutusu vardı ve bu dilekçe kutuları doldu ve taştı. Ve yine bizim de gittiğimiz
ve Türkiye’nin her yerinden bana gelen şikâyetlerde, oradaki millî değerlerimiz
ve bu parkın içerisindeki simülasyon merkezindeki tanıtımın 11’inci bölümünde
özellikle, AKP’nin, tarihî, ortak bir paydayı birleştirerek… Türkiye’nin
tarihini hafızadan silmeye mi çalışıyorsunuz?
Burada, Başbakan ve
Cumhurbaşkanıyla birlikte, tüm tarihin o günkü zaferlerini bugünkü siyasi
iktidara mal etmenin ve orada tarihi ters yüz etmenin ve orada beyin yıkamanın
doğru olmadığını tüm vatandaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş,
teşekkür ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın Nihat
Ergün’e.
Sayın Bakan, KOSGEB kredi
ödemeleri hangi nedenlerle, kaç aydan beri yapılamamaktadır? Özellikle bu
konuda mağdur olan girişimcilerin bu mağduriyetini giderme adına mahsuplaşma
sistemi yerine avans sistemine dönüştüren bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum Sayın İsmet
Yılmaz’a: Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan askerî ve sivil personelin
özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ne zaman
sonuçlandırılacaktır? Bedelli askerlik yasasından bugüne kadar kaç kişi
yararlanmış ve ne kadar gelir elde edilmiştir? Yurt dışı bedelli ücretinin
düşürüleceği ve yasanın yeniden düzenleneceği yönünde medyaya yansıyan haberler
doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Sanayi Bakanı, daha önce Derince’de belediye başkanı olmanız ve rahmetli
Erbakan tarafından başarısız bulunarak bir daha aday yapılmamanız sizin önünüzü
açmış olabilir. Ancak, kendi ilçesinde üniversite kurulmasına bile karşı
çıkarken, bugün Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı olmanızı hayretle
karşılıyorum. Kendi kentindeki problemlerden bihaber olan bir milletvekilinin
Türkiye’nin bakanı olmasını ülkemiz için bir kayıp olarak görüyorum.
Sayın Bakan, Sanayi Bakanı
olarak size soracağım en güzel soru, en büyük başarınız olan Derince Belediye
Başkanlığı sırasında su için açmış olduğunuz içinde su olmayan 3 kuyunun
bugünkü durumu nedir diye sormak istiyorum? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar,
dinleyelim.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Nihat Ergün’e, efendim, sorum.
Milliyetçi Hareket Partisinin
de ortak olduğu 57’nci Hükûmet, 1999 Mayısında kurulduktan hemen üç ay sonra,
bu coğrafyanın gördüğü en büyük afeti, Marmara depremini yaşamıştır. Ekonomik
ve toplumsal açıdan devletin en yoğun coğrafi bölgesinde ortaya çıkan binlerce
yılın en büyük felaketinin yaraları, bazılarının hayâsızca saldırdığı 57’nci
Hükûmet tarafından başarıyla sarılmıştır. Bu acı tecrübe bize bir şeyi de
göstermiştir: Nüfusu da, millî geliri de, sanayi tesislerini de ülke
coğrafyasına yaymak gerekmektedir.
Bu çerçevede, iktidarınızın
üvey evlat olarak gördüğü Çukurova’da, Osmaniye, Adana ve Hatay için önem
taşıyan Ceyhan Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi neden hâlâ yönetimi ve altyapısı
açısından hazır değildir? Yerli otomotive ilişkin projelerinizde üretim üssü
olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Türkoğlu,
teşekkür ediyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkanım, ama gürültüye gitti sürem.
BAŞKAN – Hayır, onu ilave
ettik.
Sayın Kaptan, buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Sayın Başkanım, teşekkür ederiz.
Millî Savunma Bakanına 1,
Bilim ve Sanayi Bakanına da 2 sorum var.
Sayın Millî Savunma Bakanına
sormak istiyorum: İngiliz Independent gazetesinde, İngiltere’nin ev
sahipliğinde Fransa, Türkiye, Ürdün, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin
askerî yetkilileriyle bir Amerikan generalinin katılımıyla Londra’da gizli bir
toplantı yapıldığı iddiası çıkmıştır. Bu doğru mudur? Doğru ise Türkiye’den kim
katılmıştır? Toplantıda ne konuşulmuştur?
Sanayi Bakanına 2 sorum var:
Sayın Bakan, “helal gıda” belgeli Türkiye’de kaç firma vardır? Bunların KDV,
vergi indirimi gibi avantajları var mıdır? Varsa nelerdir?
Bir başka soru: Türkiye’nin
beyin gücünün dış ülkelere gitmesinin önlenmesi konusunda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaptan.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bilim Sanayi ve Teknoloji
Bakanına soruyorum ben.
Sayın Bakan, Uşak’ın da
içinde olduğu bazı illerde 5084 sayılı Yasa’yla getirilen bazı teşvikler
31/12/2012 tarihi itibarıyla bitmektedir. Uşak, tekstil teleflerinin yani
tekstil çöplerinin değerlendirildiği, tarlasız pamuk üretilen bir kenttir, pet
şişelerden elyaf üretilen bir kenttir. Türkiye’nin battaniye üretiminin yüzde 80’ini,
90’ını Uşak’ta biz gerçekleştiriyoruz. Ancak Uşak sanayicisinin bu kadar aktif
olduğu bir dönemde artık Uşak sanayicisinin çok ihtiyacı olan enerjide,
stopajda ve sigorta primlerinde, 5084 sayılı Yasa’nın, 31/12/2012 tarihi
itibarıyla, sağladığı yararlar ortadan kalkacaktır. Ama Uşak sanayicisi çok zor
durumdadır. Üstelik, Orta Doğu’ya da artık ihracat yapamamaktadır. Bu
teşviklerin uzatılmasını düşünüyor musunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yılmaz.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür
ederim Başkan.
Sayın Yılmaz, TSK Personel,
İç Hizmet, Askerî Ceza Kanunu’na göre asker kişi TSK mensubu sayılmasına rağmen
12 Mart, 12 Eylül darbesi mağduru harp okulu öğrencileri 926 sayılı TSK
Personel Kanunu’na eklenen geçici 32’nci maddeden yararlandırılmamıştır. 29
Haziranda bir önergeye verdiğiniz cevapta “Varsayalım, öğrenciler de bu kanun
kapsamına giriyor. Biz, aksine karar verdik. İdarenin eylem ve işlemleri yargı
denetimine tabidir. Bizim reddetmiş olduğumuz öğrencilerden biri pekâlâ AİHM’e gidebilir.”
dediniz. Ancak yargı denetimine kapalı YAŞ kararı ile ihraç edilenlere de iç
yargı yolunu açıp kararı AİHM’in vermesini istemediniz. Askerî vesayetin devam
ettiği bir mahkeme olan, TBMM’nin darbe komisyonu raporunda kaldırılması
istenen… AİHM’e yönlendirilen harbiyelilerin başvuruları beklendiği gibi bu
mahkemece reddedilmiştir. Darbe mağduru harbiyeliler…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Demir.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorum Sanayi Bakanına:
Adana’nın Kozan Organize Sanayi Bölgesi geçmişte, Milliyetçi Hareket Partisi
döneminde kuruldu. Sanayi Bakanıma soruyorum: On yıllık iktidarınızda sanayiyi,
teknolojiyi kapsayan bir teşvik verdiniz mi? “Teşvikle bu sanayi kuruluşunu biz
yaptık, bu teknolojiyi biz yaptık.” diyebilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Halaman.
Sayın Yeniçeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Millî Savunma Bakanına
sorum:
Türkiye toprakları Türk toprakları
mıdır yoksa NATO toprakları mıdır?
Kürecik’te ABD, NATO’nun
radar üssü hangi ülkeye karşı savunma amaçlı olarak konuşlanmıştır?
Kendi canının derdine düşmüş
Suriye gibi bir ülkeye karşı Kahramanmaraş’ta konuşlandırılması düşünülen
Patriotlar sizce Türkiye'nin hava sahasını Suriye’ye karşı koruyabilecek midir?
Patriot füze sistemleri için
Türkiye’ye gelecek yabancı asker sayısı ne kadardır?
Türkiye Patriot füzeleri ve
ülkeye gelecek yabancı personel için herhangi bir harcama yapacak mıdır?
Patriotları ateşleme yetkisi
yani tetik kimin elinde olacaktır?
On yıldır iktidardasınız,
neden Türkiye kendi hava savunma sistemini kendi imkânlarıyla koruyacak
mekanizmaları geliştirmemiştir?
Mevcut görüntü Türkiye'nin
kendi hava sahasını koruma imkânından yoksun olduğunun kanıtı değil midir?
Patriotlar savunma bağlamında
Suriye’ye karşı büyük, İran’a karşı küçük bir tedbir değil midir?
NATO’dan Suriye’ye karşı
yardım dilenen bir ülke görüntüsü küçültücü değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Şimdi, 5084 sayılı Teşvik Yasası 31 Aralıkta sona eriyor. SSK işveren payının
devlet tarafından ödendiği bu yasa mutlaka uzatılmalıdır. Malatya’da üretim
yapan üreticiler her türlü zor şartlara rağmen üretim yapıp dünyayla rekabet
etmekteler. Bizim limanımız yok, yollarımız uzak, elektrik problem; buna rağmen
dünyayla rekabet ediyoruz. Bu yasanın uzatılmaması kayıt dışılığı teşvik edecek
ve işsiz sayımızı, 22.300 olan resmî işsiz sayımızı katlayarak büyütecek. Başta
Malatya Ticaret ve Sanayi Odası olmak üzere, MAKİAD, MÜSİAD, MASİAD ve esnaf
odaları yani Malatya’nın bütün kesimlerinin ortak çığlığı bu yasanın
uzatılması. Sizin Bakan olarak bu çığlığa kayıtsız kalmamanızı diliyorum ve bu
konuda çaba göstermenizi sizden Malatya adına rica ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ağbaba.
Sayın Ergün, buyurun efendim.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Efendim, şimdi Sayın Ağbaba ve Sayın Yılmaz
5084’le ilgili sorular sordular. Tabii, teşvikler önemli ama teşvikler
gerçekten teşvik olma özelliğini koruyabilmeli; teşvik bir yere kadar olur, bir
yerden sonra artık teşvik olmaktan çıkar. Artık kendinizi tedavi edebilecek,
ayakta kalabilecek güce kavuştuğunuzda teşvikin anlamı yoktur; ilaç gibi, ilacı
zamanında, dozajında, süresinde aldığınız zaman ilaç olur, fazlasını aldığınız
zaman uyuşturucu etkisi yapacaktır ve sizi tedavi etmeyecektir artık.
Dolayısıyla, 5084 sayılı Yasa teşvik olma özelliği açısından çok önemli
işlevler gördü ve birçok firma, gerçekten, bundan çok yararlandı ama aynı
şekilde devam etme imkânı olmayacaktır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
İşçi yararına şu anda, Sayın Bakan.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Arkadaşlarımız bu konuda bir gözden geçirme
çalışması yapıyorlar fakat bu şekliyle devam ettirilmesi mümkün değil çünkü
yeni teşvik sistemimiz var. Yeni, 6 bölgeli teşvik sistemimizin de aynı şekilde
işlerlik kazanması gerekir. 5084’ün aynı şekilde devamı mümkün görünmüyor,
üzerinde mutlaka başka türlü değişiklikler yapılması lazım.
Sayın Halaman, Adana Kozan
Organize Sanayi Bölgesi’nden bahsetti. Organize sanayi bölgelerine özel bir
teşvik sistemi yoktur. Şu anda 6 bölgeli teşvik sistemimiz var. Yalnız,
organize sanayi bölgeleri eğer yatırım alırlarsa bir alt bölge teşvikinden
yararlanmaktadırlar yani 5’inci bölgedeyse bir organize sanayi bölgesi, orada
yapılan yatırım 6’ncı bölge teşviki almaktadır, 4’üncüdeyse 5’inci bölge
teşviki almaktadır. 6’ncı bölgedeyse, ilaveten, organize sanayi bölgesine,
sanki bir 7’nci bölgeymiş gibi, katkı sağlanan mekanizmalar vardır ama
münhasıran, organize sanayi bölgesine yönelik bir teşvik mekanizması yok. 6
bölgeli teşvik mekanizmasında OSB’lerin avantajı var.
Bu teşvik sisteminde
teknolojik yatırımların da avantajı var. Teknolojik yatırımlar Türkiye’nin
neresinde yapılırsa yapılsın AR-GE’si TÜBİTAK, Bakanlığımız ve KOSGEB
tarafından desteklenmişse, o proje, yatırım yapıldığı zaman, aynen 5’inci bölge
teşviki gibi destek alıyor. İstanbul’da da yapılsa, başka bir yerde de,
Ankara’da da yapılsa, 1’inci bölgede bile yapılsa 5’inci bölge teşvik’i
almaktadır. Ama bir organize sanayi bölgesinde yapılırsa yine bir alt bölge
teşvikinden yararlanmakta, 5’inci bölge teşviki 6’ncı bölge teşvikine
dönüşmektedir teknolojik yatırımlar açısından.
Sayın Işık KOSGEB kredileri
ile ilgili ödemelerde gecikme olduğunu ifade etti. 2012 yılı bütçe rakamlarını
aşan miktarlardaki taleplerle ilgili ödemeler 2013 yılına sarkmıştır. Sistem
avans sistemi şeklinde işlemiyor, harcamayı önce kuruluş, şirket, işletme
yapmaktadır, sonra onun yüzde 60’ı kadar kendisine destek sağlanmaktadır ama
2012 yılında aksayan, bu destek için başvurup da bu başvurusu henüz kendisine
ödenmemiş olanlar, mutlaka 2013 içerisinde bu desteklerini alacaklardır.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) –
Bunun sayısı yüzde 80 Sayın Bakan.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Avansa
dönüştürebilir miyiz Bakanım, avansa?
Bu sistem çalışmıyor,
insanlar mahvoluyor.
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Onu bir çalışalım yani avans sisteminin de bazı
dezavantajları olabilir. Onu da bir çalışmamız icap eder.
Helal gıda belgesiyle ilgili
başvurularda herhangi bir teşvik yoktur. Helal gıda belgesi alanlar bir vergi
indiriminden falan yararlanmıyorlar. Onlar, ulusal ve uluslararası ticarette
tüketiciler veya ülkeler bu belgeyi önemsedikleri için o belgeyle ticaret
yapmanın avantajını kullanmış oluyorlar. Dolayısıyla, bugün Türkiye’de Türk
Standartları Enstitüsüne helal gıda için 246 şirket başvurmuş, bunlardan 136
tanesine bu belge verilmiştir. Bu belgeyle özellikle İslam ülkelerindeki
ticaretlerinin -bu belgeyi alanların- önünün açılmış olduğunu görüyoruz.
TÜBİTAK’la ilgili
arkadaşlarımız var. TÜBİTAK’ta, bugün kamu kurum ve kuruluşlarından
görevlendirmeyle gelen 4 adet daire başkanı arkadaşımız vardır ve 1 de enstitü
müdürü vekâleten görev yapmaktadır. TÜBİTAK’taki daire başkanlarının, enstitü
müdürlerinin sayısı dikkate alındığında bu rakamlar son derece mütevazı
rakamlardır diye düşünüyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
süreniz tamam efendim, geri kalanını…
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sorular bu kadar, diğerleri soru değil zaten.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Yılmaz, buyurun
efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, vaktim elverdiği
süresince sayın vekillerimizin sorularına cevap vermeye çalışacağım.
Öncelikle, “Türkiye NATO
toprağı.” diyorsunuz. Bu sözü söyledi Sayın Yeniçeri. Türkiye, 1949 yılında
kurulan NATO’ya 1952 yılında üye olmuştur. Tam altmış yıldır ittifakın köklü
bir üyesi olarak sorumluluklarını eksiksiz bir biçimde yerine getirmekte, bu
suretle ittifaka katkıda bulunmakta, karşılığında da ittifakın Kuzey Atlantik
Anlaşması kapsamında korumasından istifade edilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti
toprakları üzerinde egemenlik yetkisini kullanma hakkı yalnızca Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetine aittir. “Türkiye NATO toprağıdır.” cümlesiyle kastedilen
husus, NATO’nun Türkiye'nin topraklarını da korumaktan sorumlu olduğu, ittifak
kuralları gereğince ittifak üyesi herhangi bir ülkeye yapılan saldırının bütün
ittifak üyelerine yapılmış saldırı gibi değerlendirildiğidir; 5’inci madde bunu
amirdir. Türkiye'ye yapılan bir saldırının da ittifaka ve tüm müttefiğe
yapılmış sayılacağı sözleşme hükmü gereğidir.
NATO’dan destek istemek Türkiye'yi
küçültür mü? Biz NATO’ya radar verince NATO’yu küçültmüyor da -NATO’nun
içerisinde dünyanın en büyük devletleri…- NATO’dan bir Patriot alınca
Türkiye'yi niye küçültsün? NATO’nun içinde niye varsınız? Ortak ittifak kurmak
için. Ortak ittifak da kiminde Patriot olur kiminde radar olur kiminde başka
bir şey olur. Dolayısıyla da bu, ortak kolektif savunma sistemidir. Biz NATO’ya
radar verdiğimiz gibi, radar teklif ettiğimiz gibi pekâlâ NATO’nun da, üyesi
ittifak ülkelerden talep etmesi çok normaldir.
“Bu Kürecik’teki radar hangi
ülkeye aittir?” diye… Çok açık ve seçik şekilde, bütün NATO toplantılarında,
burada kurulan radarın hiçbir ülkeyi açıkça hedef almayacağı belirtilmiştir.
Bu, bizim kırmızı çizgilerimizden biriydi. Bir devlet ismi belirtilmedi. Nedir
bu? NATO radar sistemidir. Kimin için kullanacaktır? NATO müttefiki ülkelere
karşı kimsenin aklından bir füze göndermek geçiyorsa o füzeleri önceden tespit
etmekle görevlidir. Eğer hiç kimsenin NATO ülkesine bir saldırı niyeti yoksa
dolayısıyla bu radarın da kullanılabilmesi söz konusu değildir.
“Ne kadar insan bu bataryayla
ilgili gelecek?” dedi. Yaklaşık, 2 bataryadan 350-400 kişi kadar bir personel
geliyor. Dolayısıyla, ne kadar batarya gelecek? Bunu da NATO’nun bundan sonraki
yine bir çalışmayla en az sayıda bataryayla Türkiye’nin koruma alanı en çok
nasıl korunabilir? Bununla ilgili teknik çalışma, raporların değerlendirilmesi
devam ediyor, tamamlandığında bütün milletimiz de bilecektir.
Patriot füzelerini ateşleme
yetkisi -Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı- SAKÖR’dedir. SAKÖR, bu yetkiyi,
önceden belirlenmiş ve belirlenme sürecinde Türkiye’nin de yer aldığı angajman
kuralları çerçevesinde yerine getirecektir. Patriot sistemleri, antibalistik
füzeler olup balistik füze saldırılarına karşı savunma amaçlıdır. Hasım füzeyi
hedefine varmadan havada imha etmek suretiyle kullanmaktadır. NATO’ya yapılan
başvuruda, savunma amaçlı olarak talep edildikleri açık bir şekilde
vurgulanmıştır. Bu kapsamda, Patriot sistemlerinin herhangi bir ülkeye karşı
saldırı amaçlı kullanılabilmesi mümkün değildir.
Bir başka, yine, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyacı olan Alçak ve Orta İrtifa Hava Savunma Sistemi
projeleri, yerli olarak üretilmek için, Türkiye’de, sözleşmeleri 2010 yılından
itibaren imzalanmış ve bunların çalışması devam etmektedir. Yüksek irtifa hava
savunma ihtiyacının karşılanması için de
-bildiğiniz gibi- ihaleye çıkıldı. Yurt dışından 4 tane teklif aldı, o
tekliflerin iyileştirilmesi çalışmaları devam ediyor. Muhtemelen önümüzdeki
dönemde yapılacak Savunma Sanayii İcra Komitesinde değerlendirilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir sayın milletvekilimiz “Bedelliden kaç kişi faydalandı?”
diye sordu. 1111 sayılı Askerlik Kanunu’na eklenenle 15 Aralık 2011 tarihinde
Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren geçici 46’ncı madde uyarınca bedelli
askerliğe müracaat eden yükümlü sayısı, 15 Aralık 2012 tarihi itibarıyla
69.320’dir. Bu ana kadar 2 milyar 4 milyon 780 bin TL gelir elde edilmiştir.
Bedelin tamamının ödenmesi durumunda elde edilecek toplam gelir de 2 milyar 79
milyon 810 bin TL civarında olması beklenmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığınca çıkartılacak yönetmelik çerçevesinde bu kullanılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – “Niçin değişiklik yaptınız?” deniliyor…
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
sırasıyla, dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu
ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
26) BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
1) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.871.093.300
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 2.133.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 485.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 595.743.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 70.250
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.469.524.550
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 475.190,00
Bütçe
Gideri 286.199,17
İptal
Edilen Ödenek 188.990,83
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 815.809.773,56
Bütçe
Gideri 677.956.402,03
İptal
Edilen Ödenek 137.853.371,53
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 11.969.131,98
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezi
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3) Milli Prodüktivite Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 16.732.300,00
Bütçe
Gideri 14.761.501,75
İptal
Edilen Ödenek 1.970.798,25
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 13.902.000,00
Ret ve
İadeler 9.859.737,29
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezi
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezi
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.30) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 19.855.500
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 2.568.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 435.525.150
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 457.948.650
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 2.180.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 350.948.650
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 35.805.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 15.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilat 7.000.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 395.948.650
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 522.880.000,00
Bütçe
Gideri 485.653.564,95
İptal
Edilen Ödenek 30.544.186,05
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 6.682.249,00
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 327.388.000,00
Net
Tahsilat 378.523.009,86
Ret ve
İadeler 420,00
BAŞKAN –
(B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü
2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.22) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1) Türk Standartları Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 28.036.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 3.000.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 186.928.650
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 217.964.650
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 203.100.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 38.800.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 Ret ve İadeler 900.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 241.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü
2011 yılı merkezî kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türk Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 228.465.000,00
Bütçe
Gideri 176.296.419,78
İptal
Edilen Ödenek 52.168.580,22
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 229.671.000,00
Net
Tahsilat 298.171.713,78
Ret ve
İadeler 189.279,26
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2013
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.24) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1) Türk Patent Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 14.095.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 3.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 920.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 26.718.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.736.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 76.655.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 20.016.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 96.671.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türk Patent Enstitüsü 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2011
yılı merkezî kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türk Patent Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 39.312.000,00
Bütçe
Gideri 33.926.764,02
İptal
Edilen Ödenek 5.385.235,98
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 118.000.000,00
Net
Tahsilat 87.966.481,80
Ret ve
İadeler 220.158,47
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.08) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.680.654.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 750.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 361.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 63.737.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.745.502.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 190.413.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 1.505.502.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 49.587.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.745.502.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 yılı merkezî kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 1.794.159.030,07
Bütçe
Gideri 1.431.610.676,51
İptal
Edilen Ödenek 362.548.353,56
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 10.681.296,97
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 1.524.715.000,00
Net
Tahsilat 1.359.318.115,78
Ret ve
İadeler 187.196,57
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi
2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.09) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
1) Türkiye Bilimler Akademisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.675.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.675.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 87.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 10.568.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 20.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.675.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi
2011 yılı merkezî kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Bilimler Akademisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 10.479.556,33
Bütçe
Gideri 8.583.132,28
İptal
Edilen Ödenek 1.896.424,05
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 10.110.000,00
Net
Tahsilat 9.718.549,86
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
09) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1) Millî Savunma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 186.410.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 20.155.873.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı
Hizmetleri 7.800.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 9.831.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 20.359.914.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Millî Savunma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 23.610.124.527,96
Bütçe
Gideri 16.463.280.738,55
İptal
Edilen Ödenek 7.074.679.085,30
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 7.113.170.193,38
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.28) SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Savunma Sanayi Müsteşarlığı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
02 Savunma Hizmetleri 41.016.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.016.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 108.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 10.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 40.847.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 1.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilat 50.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.016.000
BAŞKAN – Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 37.326.201,00
Bütçe
Gideri 30.771.526,78
İptal
Edilen Ödenek 6.554.674,22
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Gelir Tahmini 32.014.000
Net
Tahsilat 37.734.188,74
Ret ve
İadeler 309,83
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dokuzuncu turda yer alan tüm
bütçelerin bölümlerine geçilmesi ve bölümleri ayrı ayrı oylandıktan sonra,
böylece, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Standartları
Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu,
Türkiye Bilimler Akademisi, Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi
Müsteşarlığının 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2011 yılı merkezî
yönetim hesapları ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Millî Prodüktivite
Merkezinin 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir. Hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
dokuzuncu tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 16.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2013 yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın onuncu tur görüşmelerine başlayacağız.
Onuncu turda, Avrupa Birliği
Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçeleri ile Türk Akreditasyon
Kurumu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü bütçe ve kesin hesapları ile Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü kesin hesapları yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı:
362) (Devam)
I) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
P) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
R) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
S) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ş) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
T) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
U) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ü) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, bu
turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekilleri
sisteme girebilirler.
Onuncu turda, grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu: Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, İstanbul Milletvekili
Ayşe Eser Danışoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça, Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar.
AK PARTİ Grubu: Samsun
Milletvekili Akif Çağatay Kılıç, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip
Ensarioğlu, İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu, Elâzığ Milletvekili Sermin
Balık, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim
Gök, Samsun Milletvekili Tülay Bakır, Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk, Muş
Milletvekili Muzaffer Çakar, Bingöl Milletvekili Eşref Taş.
Barış ve Demokrasi Partisi:
Van Milletvekili Nazmi Gür, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi:
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel,
Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Kastamonu Milletvekili Emin Çınar.
Şahısları adına: Lehte olmak
suretiyle, Denizli Milletvekili Nurcan Dalbudak; aleyhinde olmak suretiyle,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Ankara Milletvekili Ayşe
Gülsün Bilgehan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bilgehan.
Süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN
BİLGEHAN (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Avrupa Birliği Bakanlığının
2013 mali yılı bütçe tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
sunmak üzere söz aldım. Türkiye Büyük Millet Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
hafta başında Avrupa Birliği, Nobel Barış Ödülü’nü aldı. İlginç olan ödül
töreninin Norveç’te yapılmasıydı -zaten hep Norveç’te yapılıyor- ama Norveç AB
üyesi olmayı 2 defa referandumla reddetmiş bir ülke. Dünyanın en gelişmiş
ülkelerinden biri, en rahat yaşanacak ülkeler sıralamasında da hep 1’inci
geliyor, ama AB üyesi değil.
AB neden bu ödülü aldı?
60’ıncı yılında Avrupa Birliği, İkinci Dünya Savaşı felaketinden sonra “Bir
daha asla.” sloganıyla kuruldu. Avrupa’da 1939-1945 yılları arasında 50 milyon
insan öldü. Bizde de büyük sıkıntılar çekildi, ama kimse ölmedi. Sonradan
gelişseler de insan kaybı gayrisafi millî hasıla artışıyla telafi edilemiyor.
Almanya ve Fransa bu gerçeği anlayarak AB’ye destek olmaya devam ediyorlar.
Törende yan yanaydılar, ama krizden dolayı, örneğin İngiltere törene katılmadı.
Bir büyük eksik daha vardı,
kıdemli aday ülke Türkiye. Türkiye de AB’nin barış projesi özelliğini
vurgulayarak, ta 1963’te Ankara Anlaşması’nı imzalayıp, Avrupa Ekonomik
Topluluğuna katılım için ilk adımı atmıştı.
Dönemin Başbakanının o günkü
sözleri anlamlıdır. Avrupa Ekonomik Topluluğunu, beşeriyet tarihi boyunca insan
zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser olarak nitelendiriyor. O Başbakan
İsmet İnönü. Barışın değerini ancak savaşanlar bilir.
AB hedefi bir devlet
politikası olarak inişli çıkışlı, uzun ince bir yolda devam etti. Burada,
rahmetli Özal’ı da saygıyla anıyorum. Ama şunu söylemek gerekir ki, en cesur
adım Ağustos 2002’de burada atıldı. Türkiye’de ölüm cezası kaldırıldı ve
kültürel haklar tanındı.
Bakın, aradan on yıl geçmiş,
bu iki konu hâlâ gündemde. Şu andaki Genel Kurulda, bu tarihî reformlara imza
atan kaç kişi kaldı acaba? Onay veren partiler siyaset sahnesinin önünden geri
çekildiler. Sanıyorum bir tek Milliyetçi Hareket Partisi ve lideri Sayın
Bahçeli kaldı. Ama Ecevit Başbakanlığındaki koalisyon Hükûmetinin katkısı yani
57’nci Hükûmetin katkısı tarihe geçti. Sonra, birden bire ortaya geçmişteki
görüşlerini terk ederek AB savunucusu hatta şampiyonu olarak görülen bir parti
çıktı: Adalet ve Kalkınma Partisi. 2002-2007 yılları arasında tek muhalefet
partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte demokratikleşme yolunda
önemli adımlar atıldı. Ben, 22’nci Dönemin bu Parlamentoda bir milletvekili olarak,
gerçekten o dönemi özlemle hatırlıyorum. Arkadaşlarımızla birlikte dayanışma
içinde çok önemli çalışmalar yaptık. Reform paketleri, işkenceye sıfır
tolerans, DGM’lerin kaldırılması, OHAL’in sona ermesi, Ceza Kanunu, Medeni
Kanun’da değişiklikler… Her ne kadar Avrupa’da hep bir gizli gündem sorusu
akıllara takılı kaldıysa da neredeyse bazı şeylerin değişmeye başladığına
inanıyorduk ki 2005 yılında tam üyelik müzakereleri başlar başlamaz gerçekle
yüz yüze geldik.
Değerli milletvekilleri,
bugün gerek AB kurumları -başta ilerleme raporuyla olmak üzere- gerekse
1949’dan beri kurucu üye olduğumuz Avrupa Konseyi, Kopenhag Kriterleri’nin
yerini alan Ankara Kriterleri’nin -Hükümetin söylediği gibi- hiç de
beklediğimiz gibi olmadığını her defasında yüzümüze vuruyorlar. Tutuklu
milletvekilleri, tutuklu belediye başkanları, öğrenciler, yargının
bağımsızlığı, özel yetkili mahkemelerdeki uygulamalar, kuvvetler ayrılığı,
insan hakları, demokrasi, özgürlük, uzun tutukluluk süreleri, bilim
kurumlarının özerkliği, kadın hakları gibi konularda açıkça Türkiye'nin geriye
gittiği görülüyor. İfade özgürlüğü ve gazetecilerin hakları konusunda, gelecek hafta Avrupa Konseyi bir
rapor daha yayımlayacak. Tutuklu gazeteci sayısında yine 1’inciyiz. Yedi yılda
kapatılması gereken 33 fasıldan sadece 1’ini geçici olarak kapatabilen
Türkiye'nin, AB müzakerelerinin yürütülmesi bakımından en başarısız ülke olduğu
gerçeğinde, pek çok AB ülkesinin ön yargı, kötü niyet, bilgisizce karşı çıkma
ve yanlışlarının olduğu malumdur. Ancak, Türkiye’den yükselen feryatlara
dayanan gerçekçi eleştiriler karşısında rapor yırtmak, mantıklı bir davranış
olarak kabul görmüyor. Eğer insan hakları ve özgürlükleriyle ilgili bu
eksikliklerimizi düzeltmezsek, AB’yle ilişkilerimiz sürecindeki ilerlemelerin
de getirisi ve olumlu yanları kısıtlı kalır.
Bakanlığınızın belirttiği
gibi, AB, Türkiye'nin hâlâ en önemli ticaret ortağıdır. Ülkeye giren doğrudan
yardımcı yatırımların büyük çoğunluğu AB kaynaklıdır. Aday ülkelere sunduğu
mali yardımlar çerçevesinde binlerce proje gerçekleştirilmiştir. 2007-2013
bütçe döneminde, AB, Türkiye'nin kullanımı için 4,8 milyar euro hibe tahsis
etmiş, “Ulusal Ajans” etkinlikleri
sayesinde 44 bin genç Avrupa’ya gitmiş, bu oran daha da artacak. Ayrıca
“pozitif gündem” yöntemi sayesinde bazı fasılların kapanış kriterleri de
sağlanmıştır. Fransa’daki sosyalist yönetimin tavır değiştirmesiyle, çok önemli
değil ama, “katılım” kelimesi tekrar metinlere girmiştir. Gerçi bu konuda dün,
AB zirvesinden… Genişlemeyle ilgili önümüzde daha çok yol olduğu görülüyor.
En önemlisi, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan vize aşağılamasının sona erdirilebilmesi
için bir taslak yol haritası gündeme gelmiş. Tabii, burada da çok sorun var.
Saydığım AB Bakanlığının bu
pozitif çalışmalarını destekliyoruz. Bakanlıktaki kadın çalışan sayısının
erkeklerden fazla olmasını da örnek olarak gösteriyoruz. Bakanlık bütçesinin
temelde yüzde 30 artışını da olumlu görüyoruz. Ama, devlet yardımları kanunu ve
rekabet ile sosyal politikalar ve istihdam fasıllarının da neden açılmadığını
merak ediyoruz.
Sayın Bakan, aslında gerçek
ortada. Siz iktidara geldiğinizde, 2002’de AB’ye destek yüzde 70 civarındayken,
bugün bu oran yüzde 40’lara inmiştir. Bu konuda demek ki halkın daha iyi
bilgilendirilmesi gerekiyor. Şunu görmek gerekir: En kötü durumdaki
Yunanistan’da bile kişi başına düşen gelir Türkiye’nin 2 misli.
Orta Doğu seferine çıkmış
görünen Hükûmet üyeleri arasında da sizden başka bu konuya önem veren ne kadar
arkadaşınız kalmıştır bilemiyorum ama unutmayalım ki bütün İslam dünyası için,
AB’ye girme şansı bulunan bir Türkiye en güzel modeldir. AB’ye girme şansı
bulunan, Atatürk’ün kurduğu çağdaş, laik Türkiye modelidir. Bu Bakanlığın bir
hayal Bakanlığı olarak kalmayacağını umuyor, size başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bilgehan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu.
Sayın Danışoğlu, buyurun.
Süreniz yedi dakika.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUBU
ADINA AYŞE ESER DANIŞOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve bağlı genel
müdürlüklerin bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlık bütçesindeki yüzde
67’lik önemli artışın etkin biçimde kullanılacağını umuyor, hayırlı olmasını
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
kadına karşı fiziksel şiddet, sonunda Meclisin kapısından da içeri giriverdi ve
kanunların milletvekilleri için bile tek başına etkili olamadığını bize bir
kere daha gösterdi. Geçmiş olsun diyorum.
Daha sonra bu çatı altında
bir kadın milletvekilimize karşı cinsiyetçi bir üslup kullanılarak uygulanan
bir başka tür şiddete de tanık olduk. Sayın Bakanın bu duruma da tepki duymuş
olduğunu düşünüyorum ama doğrusu, tepkisini dile getirmesini de bekliyoruz.
Kadına karşı şiddetle ilgili
yapılmış olan bir kamuoyu araştırmasının sonuçları yayınlandı. Raporda, evli ya
da boşanmış her iki kadından birinin fiziksel şiddet gördüğü ve eşinden şiddet
gören kadınların yaklaşık yüzde 30’unun intiharı düşündüğü açıklandı. Bu, nasıl
bir toplumsal sorunla karşı karşıya olduğumuzu net olarak gösteriyor. Bu
sonuçlar ayrıca insani gelişmişlik ve toplumsal cinsiyet eşitliğinde dünya
sıralamalarında neden hep gerilere düştüğümüzün de nedenlerini teyit ediyor.
Kadın sorunlarına çözüm
arayışında bakanlık politikaları aileyi merkeze aldı. Aile elbette hepimiz için
çok değerli ancak bir kurumu yüceltmek, içindeki bireyleri güçlendirmeye
yetmiyor; tam tersi, bireyler güçlendikçe kurumlar yüceliyor. Kadını,
çocuklara, yaşlılara, engellilere bakan bir aktör olarak konumlandırınca da tüm
kadın sorunları yeniden üretiliyor.
Bakanlığın eşitlik sağlamaya
yönelik politikalar üretmesini istiyoruz. Kadınlar aileleri içinde öldürülüyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadınların yüzde 69’unun kocaları
ya da eski kocaları tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Artık normalleşen bu
şiddet nasıl önlenecek? Devlet ve kurumlar, tüm plan ve politikalarında, bir
ilke olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsemediği sürece şiddetin
önlenmesi bir temenniden ibarettir. Panik butonu, elektronik pranga ve şiddet
önleme merkezleri şüphesiz çok önemli girişimler ama bunlar, toplumdaki şiddet
algısını değiştirmeye yönelik çalışmalar değil, şiddeti görmüş kadının kolluk
kuvvetiyle iletişim sağlama mekanizmaları.
Öğretmen Gülşah Aktürk
katledilmeden önce korunmak için devlete başvurdu. Devleti en üst düzeyde
temsil edenlerin “Ölüm haktır, kaçış yoktur, istifa et.” ve benzeri ifadeleri,
kamu görevlilerine verilen eğitimlerden hiç sonuç alınamadığının bir başka
göstergesi oldu. Bu yaklaşımın münferit olduğunu da kabul edemiyoruz çünkü
koruma talep eden kadınların yüzde 73’ünün öldürüldüğünü Kadınlara Hukuki
Destek Merkezinin açıklamalarından biliyoruz. Bu devlet görevlilerine herhangi
bir yaptırım uygulanmış mıdır, bunu da bilmiyoruz; belki bakanımız bir bilgi
verir.
Biraz önce bahsettiğim
kamuoyu araştırmasında şiddet görenlerin yüzde 61’inin ekonomik imkânı olmadığı
için çaresiz kaldığı söyleniyor. Burada kadının eğitimli olup bir iş sahibi
olması, ekonomik ve sosyal olarak özgürleşmesini, itibar görmesini, kendine
güvenmesini de beraberinde getiriyor. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılımı
OECD ülkeleri arasında en düşük düzeyde. Ancak, kadın istihdamını artırma
hedefi de çok çocuk doğurma politikasıyla çelişiyor.
Değerli milletvekilleri,
gelelim çocuklara. Çocuklara da destek veriliyor ama karşımızda çok vahim bir
tablo var. Suça sürüklenen çocuk sayısı 85 bin. Cezaevindeki çocukları devletin
nasıl koruduğunu maalesef Pozantı
olayıyla öğrendik. Daha sokaklarda vurulan, evsiz, ensest mağduru çocuklar,
kayıp çocuklar, çocuk işçiler, çocuk gelinler, intihar eden çocuklar var.
Okullardaki denetimsizlikten dolayı her ay
en az bir çocuk hayatını kaybediyor. “3 çocuk doğurun.” demeden önce,
mevcut çocuklara insan onuruna yakışır bir hayat sunmamız gerekiyor. Çocuk
nüfusu şüphesiz ki sadece sayısal bir veri değil.
Türkiye’de engelliler
yaklaşık 12,5 milyon kişi. Aileleriyle birlikte düşünüldüğünde toplum
nüfusunun yarısı alınacak kararlardan
doğrudan etkileniyor. Sosyal ve ekonomik dışlanmışlıkla mücadelede takdire
dayalı yardımlarla başarılı olunmuyor. Son atamalara rağmen kamuda binlerce boş
engelli kadrosu var. Bu 2’nci yılda CHP’nin tüm girişimlerine rağmen engelli
hakları komisyonu bir türlü kurulamadı. Ayrıca, bize yansıyan, İnternet
üstünden yansıyan notlardan, kamu kurumlarındaki şartların engellilere
uygunluğu denetleme konumundaki bakanlığınızın yeni binasında da fiziksel
şartların engelli çalışanlara hiç uygun olmadığı belirtiliyor. Yaşlıların sorunlarına
değinirsek: Yaşlıların toplam nüfusa oranının 2025’te yüzde 10’a varacağı
hesaplanmakta. Yaşlılık politikası olarak evde bakım hizmetlerinin
desteklenmesi, yaşlıları ve kadınları kapalı kapılar ardında tutmamalı; destek
verilmek istenen grupların öncelikle hayatın içinde aktif ve görünür olması
gerekiyor, görünmez oldukça dışlanma da artıyor.
Değerli milletvekilleri,
merhamet ve vicdan temelli politikalar, ayrımcılığı önlemeye yetmiyor.
Toplumsal barış için her türlü ayrımcılığa karşı olmayı, kadın-erkek eşitliğini
1’inci sınıftan itibaren okullarda çocuklarımıza öğretmeye yönelik kararlar
almamız lazım. Böylece, gelecek nesiller, insan haklarına ve temel değerlere
daha saygılı olacaklardır diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Danışoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına üçüncü konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Durdu Özbolat.
Sayın Özbolat, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığının
2013 yılı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkelerin toplumsal
gelişimlerinin sürükleyici unsurlarının başında enerji tüketimi gelmektedir.
Enerji, günlük yaşamımızın ve üretimimizin en önemli girdilerinden biridir. Bu
nedenle, enerji sektörünün yönetimini üstlenenler, toplumun ve ekonominin
gereksinim duyduğu enerjiyi yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve
çevre ile uyumlu bir şekilde sunmak yükümlülüğündedir. Ayrıca, ülkenin enerji
arz güvenliği açısından da bu kaynakları çeşitlendirmek zorundadır.
Enerji, stratejik özelliği
olan bir olgudur. Ülkemizde enerji konusu ve politikaları incelendiğinde,
enerji arzı öncelikli olarak gündeme gelmektedir. Hızlı bir gelişme sürecinin
içinde bulunan ülkemizde, uzun dönemli ve kararlı enerji politikaları
oluşturulmasında eksiklikler görülmektedir. Hükûmetlere bağlı olarak değişen
enerji politikaları, dünyadaki gelişmeleri takip eden ve uzun dönemli politikaları
gözeten, ülkesinin enerji potansiyelini değerlendiren, teknolojik ve araştırma
geliştirme faaliyetlerini destekleyen politikalar olmaktan uzakta kalmaya
mahkûmdur.
Ülkemizdeki enerji durumu
birçok ülkeye göre daha sorunludur. Tüketilen enerjinin yaklaşık dörtte 3’ünü
yani 40 milyar dolar civarındaki bir kaynakla ithal etmek zorunda olan
ülkemizde dışa bağımlılık çok önemli bir sorun olarak enerji güvenliğini tehdit
etmektedir. Enerji kaynaklarında dışa bağımlılık, en fazla tükettiğimiz enerji
kaynakları olan petrol ve doğal gazda yüzde 90’ların üzerindedir. Böyle bir
enerji sisteminin 21’inci yüzyıldaki sürdürülebilirliği ciddi sorunlarla karşı
karşıyadır. Enerji politikalarındaki yetersizliklerin vebalini otuz yıldır, ne
yazık ki, halkımız ve sanayicilerimiz çekmektedir.
Dünyanın en pahalı doğal
gazını ve elektriğini kullanıyoruz. Kaynaklarımızı etkin kullanma konusunda hep
teoriler üretiliyor, planlamalar yapılıyor ancak ne yazık ki ortada somut
hiçbir şey yok. Enerji politikalarımızı incelediğimizde, bir türlü hayata
geçmeyen, hatta bazısı hayal olmaktan öteye gidemeyen ama her biri bizi
kurtarma iddiasında olan binlerce projeyle dolu olduğunu görüyoruz. Tam yirmi dört
yıl önce temeli atılmış olan Deriner Barajı’nın açılışını yapmak, bu ülkeye ne
sağlar? Yirmi dört yılın on yılınıda da AK PARTİ’nin iktidarda olduğunun da
herkes tarafından bilinmesini istiyorum. Bu, bir başarı öyküsü değildir; bu,
bir müteahhidin zenginleşme hikâyesidir.
Değerli arkadaşlar, “Türkiye
enerji fakiri bir ülkedir.” söylemini kabullenmek, bu ülkenin ne yazık ki
kaderi olmuştur. Bizler, enerji politikalarına yön vermesi gereken insanlarız.
Bunun vebali de çok ağırdır.
Bakınız, Avrupa’da doğru düzgün
güneş yok ama 10 bin, 20 bine yakın megavat gücünde kurulu enerji santralleri
var. Yıllar önce rüzgârlarını bitirdiler, şimdi yeni nesil teknolojilerle
verimlerini ve güçlerini artırıyorlar. Biz daha 2 bin megavatlar civarındayız
ve buna seviniyoruz, ortada ciddi bir sorun var demektir.
Bütün bunlar olurken,
yatırımcı her türlü sorunla boğuşuyor ama bir türlü sonuç alamıyor. Hükûmetin,
bir an evvel, yatırımı gerçekten teşvik edecek, yatırımın önündeki engelleri
kaldıracak, yatırımcıyı destekleyecek adımlar atması gerekmektedir.
Enerjide durum, bakanlığın
sunduğu rakamlar ve istatistiklerle belirtildiği şekilde değildir. Rakamlar ve
istatistiki değerler, bakanlığımızın iyi temennilerini ifade etmektedir. Ancak,
realite, enerji arzı güvenliği açısından Türkiye son derece tehlikeli bir
sürece doğru gitmektedir.
Bakınız, hep hesaplar
kitaplar yapılıyor ancak geçen sene ocak, şubat ayında sanayi durdu, doğal gaz
kesildi, elektrik fiyatları 2 TL’ye çıktı, 3 katı fiyata sıvılaştırılmış doğal
gaz kullanıldı. Sıcaklık mevsim normallerinin 3-5 derece altına düşünce, gaz
şebekesinde sistem çöktü. Bunun nedeni de izahı da mücbir sebep olarak
tanımlanmamalıdır. İki yıl içerisinde mevcut gaz şebekesine ilaveten yeni bir
boru hattı döşenmezse geçen sene yaşanan kriz ne yazık ki her kış tekrar
edecektir.
Değerli arkadaşlar, enerji
hep sorun yumağı hâline dönüştü, Hükûmetimiz de hep günü kurtarma derdinde.
Doğal gaza yüzde 40’a yakın zam geldi, elektrik yüzde 40 zamlandı. Şimdi
Hükûmet enerji politikalarındaki başarılardan bahsediyor. Halkımızın ve
sanayinin en temel tüketim değeri olan gaz ve elektrik yüzde 40 zamlandı. Şimdi
enflasyonun tek haneli olduğunu söylemek inandırıcı olabilir mi?
Dünyadaki ülkeler enerji
stratejilerini otuz ile elli yıllık planlamalara göre yapıyorlar; biz ise ne
garip ki Sayın Başbakanın ve AKP Hükûmetinin dillerden düşürmediği 2023 yılına
göre yapıyoruz. Geçmiş hükûmetler de aynı hataları yaptılar, farklı olmayan bir
şekilde.
Türkiye dünyanın en pahalı
petrolünü kullanıyor, bu unvan bizde. Hükûmetin ÖTV ve KDV üzerinde kurduğu
düzen nedeniyle fevkalade tehlikeli bir duruma doğru sürükleniyoruz.
Akaryakıttaki devlet sömürüsünün bir an önce sona erdirilmesi gerekiyor.
Petrolümüzün olması olmaması çok önemli değil, rafineri fiyatları gerçekten son
derece makul seviyede. Ancak, Hükûmet bırakın vergide indirim yapmayı, her
geçen gün çaktırmadan vergi artırıyor.
Akaryakıt fiyatları yüzünden
insanlar önce benzinden dizele, dizelden LPG’ye yöneldi. Şu an 5 milyon ton LPG
tüketiyoruz, dünyanın en büyük pazarı hâline geldik. Niye? Hükûmetin yanlış
vergi politikası yüzünden.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’nin bu doğal gazda en pahalı, akaryakıtta en pahalı, elektrikte en
pahalı unvanları sizlere hiçbir şey kazandırmaz. Bu işte olması gereken,
enerjide en ucuzu ve en ekonomiği halkımıza sunmaktır. Dünya, enerji
politikasında enerji verimliliği devrimi yaşıyor, biz hâlâ enerji
santrallerimizin verimliliğini artırıcı yatırımlar yapamıyoruz.
Cumhuriyet tarihî boyunca
yapılan dev projeler şimdilerde komik bedellerle satılıyor. Geçenlerde küçük
HES’lerin özelleştirilmesi yapıldı, çoğu üç beş yıllık gerilerde satıldı. Bu
özelleştirmelerin adı haraç mezat satmaktır.
Niye satıyoruz bu santralleri?
Bu santraller elektrik üretmiyor mu? Özel sektör her gün dağı taşı devirip
milyonlarca dolara santraller inşa ederken devlet niye bunlardan kurtulmak
istiyor hâlâ anlamadım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özbolat,
teşekkür ediyorum.
DURDU ÖZBOLAT (Devamla) – Ben
teşekkür ediyorum.
Söyleyeceğim birçok şeyi
bitiremedim ama söylenmesi gereken en önemli şeylerden birisi, şu an içinde
bulunduğumuz enerji politikamızın, elektrik ve enerjide olan yabancılara
bağımlılığımızın bir an önce bitmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarına bir an
önce uygulanabilir, yapılabilir birtakım düzenlemelerin getirilmesi gerekiyor.
Bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar.
Süreniz on dört dakika.
CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, hidroelektrik,
rüzgâr ve güneş enerjisi açısından önemli yerli kaynaklara sahiptir. Temiz,
çevre dostu, yenilenebilir bir enerji kaynağı olması nedeniyle ülkemiz
jeotermal enerji açısından şanslı ülkelerden birisi olup, jeotermal enerji
potansiyeli bakımından dünyanın ilk 10 ülkesi arasındadır. Ancak, ülkemiz
birincil enerji kaynakları açısından yeterli bir ülke olamamakla birlikte,
ilginç bir şekilde tüm yapılanmasını bu kaynaklar üzerine kurmaktadır. Petrol
ve doğal gaza dayalı sanayi, ısınma, enerji üretimi Türkiye açısından çıkmaz
sokaklara dönük durmaktır.
Dışa bağımlılık yüzdesel
olarak petrolde yüzde 92, doğal gazda yüzde 98 iken, bizim enerji tüketimimiz
bu iki unsura dayanmakta, hatta elektrik üretimimizde doğal gazın payı yüzde
45’lerde seyretmektedir. Bu iki unsura dayalı yapıyı değiştirmek, enerji
verimliliğini hayata geçirmek ülkemiz için son derece önemlidir. Ancak,
ülkemizin enerji durumu incelendiğinde, kullandığımız enerjinin sadece yüzde
27,6’sını yerli kaynaklardan sağlayabiliyoruz. Yaklaşık yüzde 72 oranında
enerjide dışa bağımlı durumdayız; gerekli çalışmalar yapılmaz ise yakın bir
zamanda yüzde 80’leri bulacağı öngörülmektedir. Enerji sektöründe artan talep,
yüksek dışa bağımlılık fiyat artışlarını da beraberinde getirmiş, zira Türkiye
de bu tüketim artışına üretim artışıyla karşılık verememektedir. 2000 ve 2011
döneminde birincil enerji üretimimiz yüzde 15 artarken aynı dönemde birincil
enerji tüketimimiz yüzde 34 artmıştır. Böylece, enerjide dışa bağımlılık
yükselmiştir. Nitekim 2000 yılında yüzde 33 olan tüketimi yerli üretim ile
karşılama oranı 2010 yılında yüzde 27,6’lara düşmüştür. Enerji alanında
maalesef ülkemizin bu ölçüde dışa bağımlılığı, birincil enerji talebimizin
büyük bir kısmının ithal kaynaklarla karşılanması, mali, ekonomik ve siyasal
açıdan büyük riskler ve maliyetler içeren kaygı verici bir durumdur. Bunun
vatandaşa yansıması da sadece son bir yıl içerisinde üçüncü zam sonucunda
vatandaşın doğal gaz maliyeti yüzde 45, elektrik maliyeti de yüzde 35
artmıştır.
AKP iktidarı bu zamları yaparken
sıra memura vereceği zamlara gelince 4+4, emekliye 3+3’lük zammı bile çok
buluyor. Üstelik, doğal gaz ve elektrik gibi temel girdilere yapılan bu ağır
zamlar üretimi etkilemekte, hâliyle tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarını yukarı
çekmektedir.
Ekonomimizin en önemli
sorununun dış ticaret açığı olduğu, Hükûmetinizin ve ilgili bakanların tamamı
tarafından dile getirilmektedir. Bu sorunun çözümü için madencilikte, enerjide
dışa bağımlılığın azaltılması gerektiği ifade edilmektedir ancak bunun için gerekli
adımlar atılmamaktadır. İktidar bu konuda vaatlerden öteye gidememekte,
çalışmaları için “düşünülmekte”, “yürütülmekte”, “sürdürülmekte” denilmektedir.
Tabii ki Türkiye’nin enerji
probleminin çözümünün kolay olmadığını biliyoruz. Enerji, iyi niyetli ve
yolsuzluk sarmalından kurtulmuş bir Hükûmetin planlı, programlı çalışmalarıyla
çözülebilir.
Hepinizin bildiği gibi, daha
önce CHP adına Enerji Bakanlığındaki uygulamalar ile ilgili gensoru vermiş ve
bu gensoru görüşmeleri sırasında bir kısım iddialarımız arkadaşlarımız
tarafından dile getirilmişti. Neydi bu iddialar? Enerji Bakanlığının 2 şirket
tarafından ele geçirildiğiydi. Bugün de bu iddiamızın arkasında duruyoruz ve
sadece birkaç örnekten yola çıkarak enerji maliyetlerinin yolsuzluk ve kötü
yönetim ile nasıl arttığını ve Türkiye’deki enerji sektörünün nasıl dışa
bağımlı hâle getirildiğini anlatmak istiyorum.
Bildiğiniz üzere, enerji üretiminde tek yerli
kaynağımız kömürdür. Stratejik öneme sahip kömür madenlerimiz şaibeli
ihalelerle Enerji Bakanlığını ele geçiren firmalara verilirken termik
santrallerimiz yine şaibeli ihalelerle el değiştirmektedir. Kömür madenleriyle
ilgili redevans sözleşmeleri bir yolsuzluk markası hâline gelmiştir. Dünyanın
en geri ülkelerinde dahi görülmeyen en ilkel yolsuzluklar Enerji Bakanlığında
gerçekleşmektedir.
Sayın Bakan, dünyanın hangi
ülkesinde bir devlet ihalesiz madenini devreder? Sayın Bakan, dünyanın hangi
ülkesinde bir devlet ihalesiz milyarlarca dolarlık satın alma yapar? Dünyanın
en yolsuz ülkelerinde bile, düzmece bile olsa ihale yapılır, sonra bu ihaleye
fesat karıştırılır. Siz ihale bile yapmaya gerek duymadan, doğrudan sözleşme
yaparak fahiş fiyatlarla milyarlarca liralık kömür alma cesaretini nereden
buluyorsunuz? Burası bir kabile devleti değil, siz de kabile şefi değilsiniz
Sayın Bakan.
Şimdi, size soruyorum:
Türkiye Kömür İşletmelerinde ihale yapılmaksızın fahiş fiyatlarla kömür
alımlarına nasıl göz yumarsınız? Bu durum sadece kömür madenleri için mi
geçerli?
Sayın Bakan, örnek, 18 Mart
Çan Termik Santrali, 2x160 megavatlık elektrik üretimi kapasitesine sahip
Türkiye’nin en yeni, en çevreci ve diğer termik santrallerine nazaran akışkan
yataklı olduğu için yüzde 30 daha fazla verime sahip olan bu santral, biliyor
musunuz, kireç taşı olmadığı için duruyor. Kireç taşının alınmasını kimler
engelliyor? İşte, tam burada, Enerji Bakanlığını teslim alan şirketlerden biri
ortaya çıkıyor. Birçok konuda acil adı altında 4734 sayılı İhale Kanunu’nun
21/b maddesine göre alım yapan kurum, burada bu madde aklına gelip kireç taşını
satın alıp santrali çalıştırmak aklına gelmiyor. Peki, diyebilirsiniz ki:”Ne
önemi var? 320 megavatlık bir üretim Türkiye için önemli midir?” Türkiye için
önemi; Bu kadar elektrik enerjisi üretebilmek için en az 15 ila 20 arasında HES
yapmamız gerekmektedir.
Sayın Bakan, bu termik
santral ile ilgili yaklaşık yirmi gün önce size bir soru yöneltmiştim. Bu kürsüden
siz bana cevap vereceğinizi ve araştıracağınızı söylemiştiniz, hâlen
bekliyorum. Aslında yarım saatlik, bir saatlik bir iş olduğunu düşünüyorum
sizin için ama yirmi gündür bekliyorum.
Termik santrallerle devam
ediyorum: Sivas Kangal toplam 457 megavatlık üretim yapma kapasitesine sahip,
termik santral çalıştırılmıyor; bu da Türkiye’deki elektrik problemini çözmeye
çalıştığınız 20 ila 30 adet HES’e bedeldir arkadaşlar. Bu santraller aylardır
çalıştırılmıyor ve özelleştirme kapsamına alınarak satılması bekleniyor. 3’üncü
grupta olan bu tesis 1’inci gruba alınarak 2013 Ocak ayı içinde ihalesi
yapılacak. Son yıllarda göç veren bir kent olan Sivas’a, Kangal’a bir darbe
daha vuracaksınız. Burada yaptığınız incelemede özelleştirmeye zemin
hazırlayabilmek için santrali çalıştırmayarak maliyetlerin artmasına neden
olunmuştur. Türkiye’de ortalama 11 kuruş olan termik santral üretim maliyeti,
bu santralde 16 kuruşa çıkarılarak santrallerin zarar etmesine neden
olunmuştur.
Aslında Sivas Kangal’daki en
önemli olay santralin kömür ihtiyacını karşılayan Kangal kömür sahasının
işletilmesi. 4734 sayılı Kanun’dan önce, yani sizin Hükûmetinizden önce bir
firmaya verilmiş ve sözleşme yapılmış. Sözleşmeye konulan bir madde ile kuruma
aynı şart ve fiyatlarla sözleşme uzatma yetkisi verilmiş. 2003 yılında 4734
sayılı Kanun’la bu kanun çıkmadan önce yapılan tüm sözleşmelerin feshini ve
yeni İhale Kanunu’na göre ihale yapılmasını emretmesine ve Sayıştayın “Her yıl
mutlaka ihale yapılmalı.” diye rapor vermesine rağmen Bakanın da birkaç kez oluruyla bu sözleşmenin
devam etmesi sağlanmıştır.
Sayın Bakan, “Kamu İhale
Kanunu’nun amir hükümlerine rağmen hangi hak ve yetkiyle ihalesiz sözleşmeyi
uzatabiliyorsunuz?” diye sormak istiyorum. Bu hukuksuz durum 1/1/2003
tarihinden 22/6/2010 tarihine kadar devam etmiş, bu tarihte yapılan ihalede 60
milyon ton kömürün dokuz yıl süreyle 8,65 TL’den alınmasına karar verilmiştir.
Peki, merak ediyor musunuz: Yirmi iki yıldır -sizden önce yapılmış bu sözleşme-
bu kömürü satan ve sizin de sürekli, sözleşmenin bozulmaması yönünde görüş
verdiğiniz firmada tonu kaç liradan satılıyordu bu kömür? Tonu, 27 TL’den
satılıyordu. Yani rakamlar ne kadar ufak değil mi? Yeni ihale rakamıyla eski ihale
rakamının farkını alıp bir hesap yaptığınızda yirmi iki yılda devletten yeni
parayla 2 milyar, eski parayla 2 katrilyon paranın başkalarının cebine
aktarıldığını göreceksiniz. Evet, tüm hesaplamalar yapıldıktan sonra bu 2
katrilyon kaynak ile on yılda, 10 milyon emekliye artı yüzde 4 ek zam verme
şansına sahip olabilirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Sadece bir ihalede buharlaşan kaynağı
söylüyorum, bir ihalede. Bu örnekleri Zonguldak –taş kömürlerinde- Bartın Amasra,
Afşin Elbistan, Çayırhan gibi örneklerle çoklandırabiliriz.
Konuşmamın başında
belirttiğim gibi, Türkiye’nin ihtiyacı olan elektrik gibi ikincil enerji
kaynakları Türkiye’nin kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla önemli bir
kısmı karşılanabilir. Afşin Elbistan bölgesindeki kömür rezervimiz 4 milyar ton
olup mevcut üretim kapasitesi ki -bu kapasite kullanılmıyor- 6.000 megavatlık
kapasite çok rahat eklenebilir. Türkiye’nin toplam kömür rezervi, 12 milyar ton
ama Afşin Elbistan’da üçte 1’i olan 4 milyar ton kömür var ve bugün 2 tane santral
orada çalıştırılmıyor, bırakın 6.000 megavatlık bir ilave, ek yapmayı. Bu kaç
tane HES’e bedel Sayın Bakan söyler misiniz? Bu kürsüye geldiğinizde, o
dereleri kuruttuğunuz, 200-300 tane HES’e bedel bu.
Sayın Başkan, bir taraftan
linyit, güneş, rüzgar gibi yerli kaynakları kullanıyor, diğer taraftan
çantacılara kaptırdığınız HES’ler ile Türkiye’nin doğal güzelliklerini
katlediyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de üretilen elektriğin devlete maliyeti ortalama 7
kuruştur. Yanlış duymadınız, hesap yapabiliriz. Bakan, yanlış söylüyorsam
burada gelsin, düzeltsin. Türkiye’deki ortalama elektriğin devlete maliyeti 7
kuruştur. Aslında bu pahalı bir rakamdır. Elektrik, bugün vatandaşa 35 kuruş,
sanayiye 27 kuruştan satılmaktadır. Vatandaşa bu kadar pahalı satılmasının
nedenlerinden biri de az önce belirtmiş olduğum ve tamamen bize ait olan
madenlerimizin ve termik santrallerimizin işletme zafiyetlerinden ve
yolsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi, doğal kaynaklarımızı
önemsizleştirerek tamamen dışa bağımlı hâle getirdiniz ve 2000 yılında
üretimimizin yüzde 37’si doğal gazdan, yüzde 27,5’uğunu linyitten
gerçekleştirirken bugün gelinen noktada, yüzde 45’i doğal gaz ile yüzde 17’si
linyitten üretilmektedir. Bu dış kanyaklı doğal gaz ile üretim yapan firmalar
ile yapmış olduğumuz uzun süreli ve kilovatını fahiş fiyatlardan alma
taahhütlerimiz nedeniyle vatandaş iliğine kadar sömürülmektedir.
Sayın Bakan, kamuya ait yerli
yakıt ile çalışan termik santralleri çalıştırmıyor, ithal yakıt ile çalışan
özel sektöre ait santrallerden fahiş fiyatlarla elektrik alıyorsunuz. Hatta,
bunu garanti altına almak için beş yıllığına kurulan Türkiye Elektrik Ticaret
ve Taahhüt AŞ hâlen faaliyetlerine devam etmektedir ve süresi 31/12/2012’de
dolacak. Sayın Bakan, merak ediyorum, bu süreyi uzatacak mısınız? “Serbest
ekonomi” diyorsunuz, bu süreyi uzatacak mısınız hep beraber göreceğiz.
Problem sadece elektrik
üretiminde, madenlerin işletilmesinde ve termik santrallerde değil, Enerji
Bakanlığının neresine bakarsanız dökülüyor.
Ham petrole bakıldığında
Hükûmet sınıfta kalmış ve elle tutulur bir başarısı yok iken yanlış dış
politikalar sonucunda yurt dışında sahip olduğu kuyuların bir kısmını
kaybetmiş, Irak’ta günlük 500.000-1 milyon varil üretim yapan kuyuların
ihalelerine TPAO sokulmamıştır. Bugün aynı durum devam etmekte olup
Akdeniz’deki durum bundan farklı değil.
Peki, Akdeniz’de ne oldu?
Özel bir şirket sismik araştırmalar yapıyor ve tüm Akdeniz’in enerji
konusundaki haritasını çıkartıyor. Firma bölge ülkelerine “Ücretini öderseniz
sizinle bu verileri paylaşırım.” diyor. Bu araştırmalar Türkiye dışındaki
Akdeniz ülkeleri tarafından satın alınarak 12 mil olarak belirlenen kara suları
dışında komşularıyla kendi ekonomik zonlarını oluşturuyorlar. İsrail ve Güney
Kıbrıs Rum Kesimi arama işlemini başlatırken Sayın Bakan ve Başbakan bu durumu
bir sabah gazeteleri karıştırırken fark ediyorlar. Bakın, bu durum karşısında
20 temmuz 2011 tarihinde Başbakan nasıl bir tepki veriyor: “Bu hesaplar
Türkiye’ye rağmen, Doğu Akdeniz’de yapılamaz. Bize bazı şeyler gelmişti,
aslında ‘Bu işlere girmeyin, müdahalemiz farklı olur.’ demiştik. Kuzey Kıbrıs
ve Türkiye'nin içinde olmadığı bir adımı kimse burada atamaz.” diyor bizim Başbakanımız,
her zaman esip gürlediği gibi.
Peki, şimdi Başbakana sormak
istiyorum: Tarihte ilk defa Türk askerinin başına çuval geçirenlere ne cezası
verdin? Tarihte ilk defa uçağını düşürenlere ne ceza verildi? Ulusal sularda
İsrail tarafından 9 Türk vatandaşımızın öldürülmesi karşısında Başbakan ne ceza
verdi? Güney Kıbrıs’a ne yaptırım uyguladı diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına son konuşmacı Sayın Namık Havutça.
Sayın Havutça buyurun,
süreniz on dört dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı ve Bor Araştırma
Enstitüsü üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerime başlarken, iki gün önce Silivri’de milletvekili arkadaşlarımızla,
kamuoyunun “Ergenekon Davası” diye bildiği davayı izlemeye gittik. Cumhuriyet
Halk Partisinden 40’a yakın milletvekili arkadaşımız, grup başkan vekillerimiz
ve genel başkan yardımcılarımızla birlikte sabah Silivri’deydik. 50 bine yakın
yurttaşımız orada “Adalet, adalet” diye bağırıyordu ve inanın -bunun burada
samimiyetle altını çizmek istiyorum- ben on beş yıl avukat olarak ve Balıkesir
Barosunda iki dönem Yönetim Kurulunda bulunan bir hukukçu olarak,
arkadaşlarımızla birlikte davayı izlediğimizde orada bir hukuk devletinin değil
bir darbe hukukunun olduğunu gördük. Buna 200 avukat arkadaşımız da orada tanık
oldu.
Ben, AKP’li arkadaşlarıma,
Türkiye’ye gerçekten darbelerle hesaplaşmak ve Türkiye’de gerçekten ileri
demokrasiyi, hukuk devletini, yargı bağımsızlığını samimiyetle getirmek isteyen
arkadaşlarıma seslenmek istiyorum, vicdanlara seslenmek istiyorum: Orada hukuk
yok.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
mahkeme başkanı mahkemeye gelen belgeleri okuyor ve avukat arkadaşlarımıza
diyor ki: “Belgeler hakkında bir söz söylemek isteyen var mı?” 40 tane avukat
arkadaşımız parmağını kaldırıyor söz almak için. Mahkeme Başkanı diyor ki:
“Avukatlara soruldu, söz almak isteyen yok.” Duruşmaya devam edildi.
Değerli arkadaşlarım, burası
neresi? Nasıl bir yargılamadır bu? Böyle bir şey olabilir mi? Yani evet,
Türkiye’de biz içtenlikle, Türkiye’nin demokratik, laik düzenine kasteden hangi
güç varsa onlarla, gelin, sonuna kadar hesaplaşalım ama bir şartla: Hukukun
üstünlüğünü ve yargının bağımsızlığını tesis ederek. Yargıçların, orada,
gerçekten adalet arayan, vicdan arayan yargıçlar olduğunu bilerek bunu yapalım.
Bakın, adalet bir gün herkese
lazım olur. Bugün siz çoğunluksunuz, burada 300 küsur milletvekiliniz var.
Unutmayın, 1980’de de o General Kenan Evren bu ülkenin tek gücüydü ama bugün
hasta da olsa, orada, bağımsız mahkemeler üzerinde mahkeme huzuruna çıkıyor.
Onun da bir avukata ihtiyacı var, savunmaya ihtiyacı var.
Hukuk devletinde, yargıda,
yargının kurucu unsurları iddia, savunma ve yargıdır ama Silivri’de bugün
yargının bir ayağı topal edilmiştir. Ben o arkadaşlarımızın, yargılananların
masum olduğunu söylemiyorum ama şu gerçeği buradan Türk ulusunun bilmesi
gerekiyor: O davada, Cumhuriyet gazetesine bomba atan adamla İlhan Selçuk aynı
davada, aynı şebekenin faili olarak yargılanıyor. Sivas Ülkü Ocakları Başkanı
ile Mustafa Balbay aynı çuvalda yargılanıyor. Böyle bir gülünç dava olabilir
mi?
Evet, yargının ana amacı,
gerçeği ortaya çıkarmaktır ama orada gördük ki sayın mahkeme başkanı, sayın
savcı, 25 milyon sayfa yetmiyor Ergenekon davasında, burada Darbeleri Araştırma
Komisyonunun 40 tane klasörünü de oraya istiyor incelemek için. Böyle bir
yargılama olur mu? Böyle bir hukuk devleti olur mu?
Sayın Bakan, sayın hükûmet
yetkilileri; Türkiye, eksik de olsa, aksak da olsa bugün İslam coğrafyasında
Tunus’tan, Fas’tan, Cezayir’den, Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, Malezya’dan,
Bangladeş’ten eğer bugün 16’ncı büyük ekonomi ve yargısında, demokrasisinde bir
yere geldiyse 1923’te Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün attığı sağlam temeller
sayesinde, çoğulcu demokratik sistemde bugünlere geldik. Bizi, onlardan ayıran
özelliğimiz budur. Eğer, Türkiye bugün Suriye’den ayrı bir noktadaysa bu yüzden
bu noktaya gelmiştir.
Yine, buradan bir şeyi daha
vurgulamak istiyorum: 29 Ekimde Ulus’ta gösteri yaptığımız için, Cumhuriyet
Bayramı’nı kutladığımız için cumhuriyet savcıları 29 arkadaşımız hakkında fezleke
düzenlemiş. Ya, ben buradan o cumhuriyet savcısına sormak istiyorum: “Sen kimin
savcısısın?” Milletvekilleri Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamaya gidiyor,
haklarında gösteri yürüyüşlerine muhalefetten fezleke düzenliyorsun. Sen kimin
savcısısın? Cumhuriyet savcısı mısın, nerenin savcısısın?
Değerli arkadaşlarım, o
savcının hazırladığı o fezlekeyi, bir şeref madalyası olarak ben yaşamım
boyunca boynumda taşıyacağım.
Değerli arkadaşlarım, AKP’nin
on yıllık iktidarında en önemli iktisadi
faaliyeti özelleştirmeler olmuştur. Bakın, AKP’li siyasetçi arkadaşlarımız
buraya çıktığında bize sıklıkla şunu söylüyor: “Elli yıldan beri siz bu ülkeye
bir çivi çaktınız mı?” diyor. İnsaf, vicdan!…
1923’ten beri Türkiye
Cumhuriyeti’nde Cumhuriyet Halk Partisinin bu ülkeye çaktığı çiviler olmasaydı
bugün Türkiye yerinde olmazdı. Sizin sata sata bitiremediğiniz Cumhuriyet Halk
Partisinin çaktığı çiviler sayesinde bugün o duble yolları yaptınız.
O nedenle, bakın ben size
sayayım: 2003 yılında SEKA Balıkesir İşletmesi, İzmir Limanı; 2004’te Eti
Bakır, Eti Gümüş satıldı. 2005’te Türk Telekom iki yıllık kârına satıldı.
2006’da TÜPRAŞ satıldı. 2008’de PETKİM satıldı. Peki, güle oynaya sattığınız bu
kurumların amacı olan fiyatlar düştü mü? Hizmet kalitesi yükseldi mi? İstihdam
arttı mı? Hiçbirisi. Bakın, değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti
özelleştirmeler yoluyla milyarlarca lira zarara uğratılmıştır. Sadece Balıkesir
SEKA-Danıştayın bozarak geriye döndürdüğü- 1 milyon dolara satılan SEKA’nın 34
milyon dolar muhammen bedeli vardı. Benim topraklarımda maalesef bunlar
yaşandı.
AKP bütçelerinin en belirgin
özelliği emekliler, öğretmenler, emekçiler, üretenler, çalışanlar için açlık,
sefalet, yoksulluk bütçesi olmasıdır. Esasen, rakamlar bu durumu tam, yalın bir
şekilde anlatmaktadır. Yıl 2002, Türkiye’deki sendikalı işçi sayısı 2 milyon.
Yıl 2012, Türkiye’deki sendikalı işçi sayısı 850 bin.
Başbakan, bu kürsüden,
2002’den bugüne olan artışları açıkladı, diyor ki: “En düşük memur maaşı yüzde
348, ortalama memur maaşı yüzde 253, net asgari ücret yüzde 301…” Oranlara
baktığımızda, yüzdelere vurduğumuzda, hepsi ne kadar büyük görünüyor. Peki,
vatandaşın yoksullukta sarıldığı çay ve simide bakalım: 2002 yılında simit 20
kuruş, bugün 75 kuruşla 1 lira arasında değişiyor. Ortalama artış yüzde 400.
Yine, çay: 10 kuruşa satılan çay, bugün en ucuz 50 kuruşa satılıyor. Artış
yüzde 500. Peki, Sayın Başbakan, asgari ücrete yaptığınız zamla… Hangisi büyük,
yüzde 397 mi, yüzde 500 mü?
Bakın, işçilerimiz,
köylülerimiz, emeklilerimiz soruyor bana. Bandırma’dan, işçi emeklisi Ahmet
Mülayim amcamın maaşını sordum. Yaşı 65, maaşı 700 lira. Yine Bandırma’dan,
öğretmen emeklisi Şefik Koman ağabeyimize sordum emekli maaşını, 1.074 lira. Bu
vatandaşlarımız soruyor: “Biz 16’ncı büyük ekonomi olduk, kişi başına 10 bin
dolar gelirimiz varmış, peki, bizim soframızdaki peynir niye artmadı, biz niye
bankalara borçluyuz, biz hangi ülkede yaşıyoruz?”
Değerli arkadaşlarım, az önce
ifade ettim, şimdi de dünyanın en stratejik öneme sahip bor madenleri üzerinde
dört dakika süre içerisinde bir şeyler söylemek istiyorum. Bakın, biz, burada,
KİT Komisyonunun Bandırma’ya gelmesi ve bor madenlerini incelemesi sonucunda
Bakan hakkında bir gensoru verildi. Oradaki dekupaj işlemlerinin, şu anda
Bandırma’da, hizmet alımı yoluyla Eti Bor işletmelerine 3 tane şirket çalışıyor
yani orada yaklaşık 2.500 taşeron işçisi bulunuyor. O taşeron işçilerinin Sayın
Bakandan ve Hükûmetten beklentisi, bor madenlerini çıkarma aşamasından torba
aşamasına kadar tümünün kamu işçileri vasıtasıyla yapılmasını bekliyor. Bırakın
onları hizmet alımıyla yapmayı, tamamının sözleşmeli kapsamdan kadroluya
alınmasını bekliyor.
Esasen, bor madeniyle ilgili
burada birçok defa sizlere bilgi verildi. Dünyadaki bor madenlerinin yüzde
72’sine sahibiz ve bor madenlerinin geleceğin uçak sanayisinde, uzay
sanayisinde, ilaç sanayisinde yani sanayinin her alanında çok önemi olan,
petrolden sonra dünyanın enerji dengelerini değiştirecek bir maden ve bugün Eti
Maden Genel Müdürlüğünde Balıkesir ve Türkiye genelinde borlarda Şubat 2012 itibarıyla toplam 3.809
kişi çalışıyor. Çalışanların 275’i memur, 1.229’u sözleşmeli ve 2.305’i ise
işçi statüsünde bulunmaktadır. Bugün hizmet alımıyla istihdam edilen
Bandırma’da 358, Kırka’da 198, Emet’te 518, Bigadiç’te 693 ve merkezde 379
olmak üzere toplam 2.146 kişi. Bu emekçiler kadroya alınmalı, böylelikle hem iş
güvenceleri sağlanacak hem de stratejik ürün olan bor madenini taşeronlaştırma
politikaları ve özelleştirme gayretlerinden kurtulacaktır.
Değerli Bakan, değerli
arkadaşlarım; sadece borlarda değil, ülkemizin her alanında taşeronlaştırma
vasıtasıyla Türkiye’de istihdamda köleleştirmeye gidildi. Bakın, az önce
sendikal rakamları verdim. Şu anda, işçilerimizin örgütlendiği sendikal
örgütlenmeler yok edildi. Taşeronlaştırmanın ilk adımı sendikasızlaştırma,
örgütsüzleştirme ve köle düzeninde para alma. Birçok belediyemiz var,
belediyelerimiz temizlik işlerini özelleştirdi. Aynı işi yapan kadrolu işçi
1.700 lira para alıyor, o taşeron işçisi 700 lira para alıyor değerli arkadaşlarım.
Vicdan!
Bakın, evet, 16’ncı büyük
ekonomi, inşallah ilk 10’a gireceğiz, 10 bin dolar kişi başına gelir, inşallah
20 bin dolar yapacağız. Peki, bu rantı Türkiye’de köle düzeni olsun diye mi
yapıyoruz? Nereye gidiyor bu ülkenin paraları? İşçide yok, köylüde yok, memurda
yok, öğretmende yok, belediye işçisinde yok. Kim zengin oluyor değerli
arkadaşlarım?
Onun için, gelin, 2013
bütçesinin Türkiye’de, bu memleketin gerçek sahipleri üreten işçimizin, tarlada
çalışan köylümüzün, üretenlerin ve alın teri dökenlerin ekonomisi olma adına
tercihlerimizi halkın bütçesinden yana kullanalım.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Havutça.
Şimdi AK PARTİ Grubu adına
birinci konuşmacı Akif Çağatay Kılıç, Samsun Milletvekili.
Sayın Kılıç, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AKİF
ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Bakanlığının 2013 Mali Yılı Bütçe Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
3 Kasım 2002 tarihinde AK
Parti Hükûmeti göreve geldiğinde AB sürecini Türkiye'nin en önemli
önceliklerinden biri olarak belirledi. Geçen on yıllık süre zarfında,
Hükûmetimiz sessiz devrim niteliğindeki reformlara imza atan, Türkiye'yi
müzakerelere başlatan ve tam yetki ile donatılmış bir Avrupa Birliği Bakanlığı
kuran Hükûmet oldu. AB Bakanlığı, AB sürecini daha da ileri taşıma
kararlılığımızın somut bir tezahürüdür.
Bir aday ülke için AB uyum
süreci çok boyutlu, geniş kapsamlı ve iç içe geçmiş dosyalardan oluşan bir
süreçtir. Bu bakımdan, müktesebata uyumun gerektirdiği teknik çalışmaların
bütüncül bir strateji kapsamında ve sıkı bir koordinasyon ile yürütülmesi büyük
önem arz etmektedir. Bir de ülkemizin süreçte karşılaştığı siyasi güçlükler ve
ön yargılar düşünüldüğünde, AB işlerinin yürütülmesi açısından güçlü bir idari
ve kurumsal yapılanmaya olan ihtiyaç daha iyi anlaşılacaktır.
Avrupa Birliği Bakanlığı,
Avrupa Birliği Hukuku, Çeviri Eşgüdüm, Sivil Toplum, İletişim ve Kültür
Başkanlıkları gibi AB sürecinin ihtiyaçları dikkate alınarak
yapılandırılmıştır. Türk kamu sisteminde ilk defa oluşturulmuş birimleri,
yenilikçi ve etkin idari yapılanması ile dikkat çekmektedir. Bakanlığın, 324
kişilik kadrosunun yüzde 70'inin kariyer memurlarından oluşması müzakere
sürecimizin emin ellere emanet edildiğinin göstergesidir.
Şunu belirtmek isterim ki
Avrupa Birliği Bakanlığı Türk bürokrasisinin en zor görevlerinden birini ifa
etmektedir. Bugün AB yaşadığı ekonomik, sosyal, yapısal krizi aşmak için kendi
geleceğine dair tartışmalara o kadar yoğunlaşmıştır ki, Türkiye'nin üyeliği bu
tartışmaların gölgesinde kalmıştır. Bazı üye ülkelerin siyasi engellemeleri
nedeniyle müzakere sürecinin hak ettiğimiz şekilde ilerlememesi ise Türk
halkının AB'ye olan inancını zayıflatmıştır. Diğer taraftan, Avrupa
vatandaşlarının bir kısmı vizyonsuz liderlerin yanlış yönlendirmeleri, ön
yargılar ve yanlış algılamalar neticesinde Türkiye'nin AB'ye sağlayacağı katkıyı
göz ardı edebilmektedir. Bütün bu olumsuzluklar, Avrupa Birliği Bakanlığının
işini güçleştirmekte ancak işlevini ve önemini artırmaktadır.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; müzakerelerin başlamasından bu yana tüm engellemelere rağmen
13 fasıl açılmıştır. Maalesef açılmayan 20 faslın 17'si, Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi başta olmak üzere bazı üye ülkeler tarafından siyasi olarak bloke
edilmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 6 faslı, Fransa 5 faslı bloke etmiştir
ancak Fransa Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı bu tutumu karşısında da sandıkta
nasıl bir cevap almıştır, bu da ortadadır.
AB sürecimizi siyasi
blokajlara maruz kalan müzakere süreciyle sınırlı olarak değil de AB hedefinin
ivme kazandırdığı yasal düzenlemeler, siyasi reformlar ve ekonomik getiriler
kapsamında değerlendirmek, sürecin gerçek değerinin anlaşılması bakımından
kritik önem taşımaktadır.
Hükûmetimiz döneminde, AB
Bakanlığı koordinasyonunda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum içeren 340
birincil, 1.577 ikincil düzenleme çıkarılmıştır. Sadece 2012 yılında, bu
sayılar birincil mevzuat için 21, ikincil mevzuat için 109'dur. Reform
niteliğindeki bu düzenlemeler gıda güvenliğinden katı atık yönetimine, enerji
verimliliğinden tüketici haklarına kadar çok sayıda yenilikle Türk toplumunun
hayat standartlarını daha da yükseltmiştir.
Siyasi blokajlar nedeniyle
birkaç dönem başkanlığında hiçbir faslın açılamamış olmasından yola çıkarak
"süreç durdu" demek, gerçeği çarpıtmaktır. Sadece bu yıl hatta Güney
Kıbrıs Rum Yönetimi Dönem Başkanlığını da kapsayan son dönemde komisyon ile
"Pozitif Gündem" adı altında bir çalışma yöntemi başlatılmış;
komisyon tarafından, 3 fasıl kapsamında toplam 4 kapanış kriterinin
karşılandığı teyit edilmiş; Türk
vatandaşlarının vizesiz seyahati için önemli bir eşik atlanarak, AB bu konuda
bir taslak yol haritası hazırlama noktasına gelmiştir. Enerji faslının Rumlar
tarafından bloke edilmesine rağmen, AB tarafıyla gerçekleştirilen üst düzey
toplantılarla, enerji alanında iş birliği yapılabilecek somut alanlar
belirlenmiştir.
Avrupa Birliği Bakanlığının
yürüttüğü yoğun çalışmalar ve AB nezdindeki girişimler sayesinde kaydedilen bu
gelişmeler dikkate alındığında sürecin tüm hızıyla devam etmekte olduğu
görülmektedir. Bugün 15 Aralık 2012, bundan sekiz sene önce 17 Aralık 2004
tarihinde Avrupa Birliği ile müzakere süreci için tarih alan bu iktidar, bu
siyasi irade, yine bu siyasi irade olarak Genel Başkanımız ve Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Avrupa Birliği hedefinden ülkemizin çıkarları
doğrultusunda onurlu bir duruş sergileyerek müzakereye devam edecektir, bundan
hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
AK PARTİ Grubu adına ikinci
konuşmacı, Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Galip Ensarioğlu.
Buyurun Sayın Ensarioğlu,
süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
GALİP ENSARİOĞLU (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
bütçesini görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili kurumlarından
biri olan Türk Akreditasyon Kurumu ve verdiği akreditasyon hizmetleri hakkında
sizlere bilgi sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, dünya
ticaretinin gelişmesinde, insanlara kaliteli ve güvenli ürün ve hizmet sunulmasında
akreditasyon hizmetlerinin önemli bir yeri vardır, ülkemizde de bu hizmeti
sadece TÜRKAK vermektedir.
TÜRKAK, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum çerçevesinde 1999 yılında 4457 sayılı Kanun ile kurulmuştur.
Türkiye'de akreditasyon sisteminin kurulmasıyla ülkemizde verilen ürün, sistem
ve hizmet belgeleriyle laboratuvar raporlarının uluslararası geçerliliği
sağlanmış, bu sayede, bir yandan iç piyasadaki ürün ve hizmetlerin kalitesinin
yükseltilmesine katkıda bulunurken diğer yandan ihraç ürünlerimizin dünya
piyasasında teknik engellerle karşılaşmadan satılabilmesine imkân
hazırlamıştır. Bu sayede, ülkemiz açısından döviz ve zaman kaybına yol açan
belgelendirme hizmetlerinin yurt dışından temin edilmesi önlenmiştir.
Kurulduğundan bu yana TÜRKAK,
asıl görevinin yanı sıra bu konudaki bir çok kişinin eğitilmesi, onaylanmış
kuruluşların denetimleri ve ihalelerde aranan belge yeterliliği gibi işlemlerle
ilgili görevleri yerine getirmektedir.
Bugün itibarıyla, kamu ve
özel sektörden 434 deney laboratuvarı, 76 kalibrasyon laboratuvarı, 10 tıbbi
laboratuvar, 99 muayene kuruluşu, 36 ürün ve hizmet belgelendirme kuruluşu, 62
sistem belgelendirme kuruluşu ve 20 personel belgelendirme kuruluşu olmak üzere
toplam 737 adet uygunluk değerlendirme kuruluşu TÜRKAK tarafından akredite
edilmiştir.
Ekonomimizin dünya ölçeğinde
rekabet gücünü sürdürebilmesi ve piyasaya arz edilen ürün, hizmet ve sistemlere
ait belge ve raporların güvenilir olması için akreditasyon sisteminin sağlam
temellere dayanması, hızlı işlemesi ve tarafsız olması gerekmektedir. İşte,
TÜRKAK, yıllardır bu esaslar ve uluslararası standartlar doğrultusunda
hizmetlerini yürütmeye devam etmektedir. Kurulduktan kısa süre sonra Avrupa
Akreditasyon Birliğine başvurarak, 2006 yılında birlik ile laboratuvar, muayene
ve sistem belgelendirme alanlarında, 2008 yılında ise faaliyet gösterdiği tüm
alanlarda çok taraflı anlaşmaları imzalamıştır. Yine 2006 yılında Uluslararası
Laboratuvarlar Akreditasyon Birliğine tam üye olmuş, karşılıklı tanıma
anlaşması imzalamış ve 2007 yılında ise Uluslararası Akreditasyon Kurumuna üye
olarak çok taraflı anlaşma imzalamıştır.
TÜRKAK, 11 Nisan 2012 tarihli
Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle, Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili kuruluşu
hâline getirilmiştir. Avrupa Akreditasyon Birliğinin üyesi olması nedeniyle,
TÜRKAK hizmetlerinin Avrupa’daki yeni düzenlemelere uyumlu olması ve günün
şartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla, 4457 sayılı TÜRKAK Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun değiştirilmiştir. 29 Haziran 2012 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilen kanun değişikliği 5 Temmuz 2012 tarihinde
yürürlüğe girmiş; böylece daha hızlı ve nitelikli hizmet verilmesi, kurumun
kapasitesinin artırılması sağlanmıştır.
Ayrıca TÜRKAK, 2004 yılından
bu yana hazine yardımı almadan kendi gelirleriyle giderlerini karşılamaktadır.
Ekonomik gelişmeler sonucu son zamanlarda gündeme gelen iyi laboratuvar
uygulamalarıyla, helal gıda, tarım ürünlerinin belgelendirilmesi, ISO
standartlarına göre sera gazları salımının düzenlenmesi ve bilgi, güvenlik
sistemleri gibi yeni akreditasyon alanlarında da TÜRKAK’ın çalışmaları devam
etmektedir.
Bölgemizdeki en büyük
akreditasyon kuruluşu olarak hizmet veren TÜRKAK, Balkan ülkeleri, Kafkasya,
Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika’daki gelişmekte olan ülkelerin
akreditasyon kuruluşlarına da tecrübe aktarımı, eğitim ve danışmanlık desteği
vermektedir. Ayrıca, İran, Özbekistan, Azerbaycan, Suudi Arabistan gibi bölge
ülkelerindeki kuruluşların akreditasyonunu gerçekleştirirken, diğer yandan,
Moldova ve Arnavutluk gibi bazı ülkelerin akreditasyon kurumlarıyla ilgili
uluslararası projelerin yürütülmesinde de görev almıştır.
TÜRKAK, bugüne kadar olduğu
gibi bundan sonra da üretici sektörlerin belgelendirme ve muayene
hizmetleriyle, laboratuvar deneyimleri alanındaki ihtiyaçlarını karşılamak
maksadıyla uluslararası standartlar, Avrupa Birliği regülasyonları ve ulusal
mevzuatımız doğrultusunda çalışmalarını sürdürecektir. Önümüzdeki yıllarda
TÜRKAK’ın gerçekleştirilen kanun değişikliğinin getirdiği dinamik yapısı ile akreditasyon
sayısının artırılması ve niteliğinin korunması yönünde çalışmalarını etkin,
verimli ve güvenli bir şekilde sürdüreceğine inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ensarioğlu.
Şimdi AK PARTİ Grubu adına
bir sonraki konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Türkan Dağoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Dağoğlu, buyurun.
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Mali Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın onuncu turu üzerinde grubum adına söz almış
bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
birey, aile ve toplum refahını artırmak amacıyla dezavantajlı kesimler
öncelikli olmak üzere tüm toplumu hedefleyen bir anlayışla Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı kurulduğu günden bu yana oldukça önemli bir başarı ivmesi
yakalamıştır. Kadına ve çocuklara aile içi şiddetin önlenmesi konusunda
öncelikle 2012 yılında muhalefet milletvekillerinin de desteğiyle bu konuda çok
önemli bir yasa çıkarılmış ve ilgili tüm uluslararası sözleşmelere ilk taraf
olan ülke arasında yer almıştır. Ayrıca, şiddet gören kadınlara yönelik
önleyici ve koruyucu birçok uygulamayı ve kurumsal desteği hayata geçirmiştir.
“Kırmızı buton” uygulamasını ilk defa Bursa ve Adana’da 2 pilot bölgede mahkeme
kararıyla şiddete uğrayan veya uğratılacak olan kadınların, kolluk kuvvetiyle
direkt temas etmesi bu sayede sağlanacaktır.
2012 yılında 55 olan kadın
konuk evlerinin 2013 yılında 116’ya çıkarılması hedefleniyor. Bu çerçevede
hâlihazırda Türkiye çapında yaklaşık 1.656 kadının yaşamasına olanak veren bu
yapı önümüzdeki sene 4.800 kadının yaşaması için uygun hâle getirilecektir.
Ayrıca 14 tane açılan ve
önümüzdeki yıl içerisinde yaygınlaştırılacak olan “Koza” şiddet önleme ve izlem
merkezleriyle şiddet mağduru veya bu riski taşıyan kadınlara psikolojik ve
hukuki destek verilecek, gerekli tedbirler alınacaktır.
Değerli milletvekilleri,
çocukların sorunlarına da eğilen bakanlık, 2014 yılı sonuna kadar tüm çocuk
bakımevlerinin kapatılmasını ve burada kalan 14 bin çocuğa yönelik olarak
koruyucu aile sistemini hayata geçirmeyi, daha küçük ölçekli olan sevgi ve
çocuk evlerini yaygınlaştırmayı planlamaktadır. Hâlihazırda 53 olan çocuk
yuvası sayısı, 2013 yılında 40’a indirilecektir. Bunu müteakip sevgi evlerinin
sayısı 38’den 53’e, kapasitesi de 2.849’dan 4.086’ya çıkarılacaktır. Çocuk
evleri ise hâlihazırda 504 tane iken 2013 yılında 933’e çıkarılıp 3.506 çocuğu
barındıracak kapasiteye ulaştırılacaktır.
Korunmaya muhtaç çocuklar
için uygulamaya geçirilen bu yeni hizmet modeli dünyada geçerli olan çağdaş
uygulamalar paralelinde hazırlanmış olup öncelikle çocuğun aile sistemi
içerisinde desteklenmesini, kurum bakımının ilk seçenek olmaktan çıkarılmasını
öngörmektedir.
Çok yakın bir tarihte
yürürlüğe giren Koruyucu Aile Yönetmeliği koruyucu aile olma standartlarını
belirlemekte ve bu hizmetin yaygınlaşmasını hedeflemektedir. Bu zamana değin
“Aileye Dönüş ve Aile Yanında Destek” adlı projeyle ailelere sağlanan mali ve sosyal
destek sayesinde 8.000 çocuğun sıcak yuvasına geri dönmesi sağlanmıştır.
Suça sürüklenen çocuklara
hizmet vermek üzere faaliyet gösteren ve bu çocuklarımızın topluma faydalı
bireylere dönüşmesini amaçlayan,- koruma, bakım ve rehabilitasyon merkezleri sayısının
da 2013 yılında 40’tan 52’ye, kapasitesinin de 1.314’ten 1.614’e çıkarılması
hedeflenmektedir.
Öte yandan bakanlık,
önümüzdeki dönemde ülke sathında 81 ile gazi evleri açmayı ve bu evlerde
gazilere ve şehit yakınlarına psikososyal desteğin yanı sıra hukuki yardım
sağlamayı öngörmektedir.
Değerli milletvekilleri,
sözlerimi tamamlarken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2013 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, başta Sayın Bakanımız olmak üzere
kurumlarımızın çalışanlarına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Dağoğlu.
AK PARTİ Grubu adına bir
sonraki konuşmacı Elâzığ Milletvekili Sayın Sermin Balık.
Sayın Balık, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SERMİN
BALIK (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığının 2013 yılı bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve yüce milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Her geçen gün güçlenen,
sağlam ve kararlı adımlarla ilerleyerek Türkiye'nin sosyal politikalarının
geleceğini belirleyen, mutlu birey ve güçlü ailelerden oluşan bir toplum
yaratmak için çalışan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, geçen yıl
içerisinde çok önemli iki kanunu Genel Kurula sunmuştur. Birincisi 4320 sayılı
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, diğeri ise
şehit yakınları ve gaziler ile ilgili değişikliklerin yapıldığı 6353 sayılı
Kanun’dur.
Şehitlerimizin hatıralarının
yaşatılması, şehit yakınları ile gazilerin her türlü mağduriyet ve
mahrumiyetten korunması amacıyla var olan mevzuatımızda değişiklik yaparak
şehit yakınlarının istihdam hakkını 1’den 2'ye çıkardık. Terör nedeni ile şehit
veya gazi olmuş erbaş ve erlerin kendilerine veya yakınlarına aylık bağlanırken
eğitim durumlarına bakılmaksızın maaşlarında iyileştirmeler yapılmış, malullük
kapsamı genişletilerek yaşanan eşitsizlikler ve aksaklıklar giderilmiştir.
Az önce Türkan Hocam’ın da
değindiği, Ankara’da ve on dört şehrimizde “Koza” ismini verdiğimiz sistemi
hayata geçirdik. Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan kadınların, tek
adımda yardım ve korunma alabileceği yedi gün yirmi dört saat ve tek çatı ilkesiyle
kadının ekonomik, hukuki ve sosyal olarak güçlendirilmesini amaçlayarak kurulan
Kozalarda, birbiriyle koordinasyon içinde çalışan bakanlıklarımız,
kadınlarımıza ve ihtiyacı olan herkese kolayca ve aynı anda ulaşarak, başına
gelen olayı tekrar tekrar anlattırmadan, yaşadığı travmayı bir nebze azaltarak
mahrumiyetlerini gidermeye çalışmaktadır.
Geçen yıl içinde kadına
yönelik şiddet ile ilgili başarılarımızdan biri de İstanbul Sözleşmesi’dir.
Kadına karşı şiddeti bütüncül olarak ele alan sözleşmeyi imzalayan,
Parlamentosunda kabul eden ilk ülke olarak mevzuatımızda değişiklikler yapıyor
ve önlemleri hayata geçiriyoruz. Başta kadınlarımızı ve şiddete uğrayan bütün
insanları şiddetten uzak tutarak, maddi ve manevi olarak kendi ayakları
üzerinde durabilen bireyler hâline getirmek, onların hayatın içinde var
olabilmelerini sağlayabilmek için birçok kurumumuzla koordineli olarak
çalışmalar yapmakta ve her geçen gün bunları da çoğaltmaktayız.
Geçen yıl içerisinde çok
olumlu sonuçlar aldığımız bir diğer projemiz de ASDEP adıyla tanımladığımız
Aile Sosyal Destek Programıdır. Yaşadığımız en büyük afetlerden biri olan Van
depremi sonrasında aile sosyal destek uzmanlarımız orada çalıştılar. Bunun sonucunda
fiziksel ihtiyacın giderilmesi hâlinde bile psikososyal desteğin ne derece
önemli olduğunu, bundan sonraki hayatlarında kalıcı izler bırakmaması için
verilen desteğin ne kadar gerekli olduğunu görmüş olduk. Yine ASDEP projemizde
Karabük ve Kırıkkale'de pilot çalışmalarımızı tamamladık ve hayata geçirdik.
Elazığ'daki programlarımın
birinde, çocuğu engelli olan bir baba "Benim çocuğum özürlü değil, lütfen
ona ‘özürlü’ demeyin, benim çocuğum özel bir çocuk." demişti. Biz de en
özellerimiz için ilk defa Hükûmetimiz döneminde, 2005 yılında Özürlüler
Yasası’nı çıkardık. Bu yasayla beraber engellilerin eğitim, sağlık ve diğer
hakları yasal düzenlemeyle resmîleşmiş oldu. 2006 yılından bugüne kadar
baktığımızda, özel eğitim desteği alan öğrencilerimizde 3 kat artış sağlanmış,
yaklaşık 41.000 öğrencimiz taşımalı eğitimden faydalanmış, okula devamlarında
da yüzde 85 artış sağlanmıştır.
2008 yılında Türkiye'de ilk
ve tek olarak açılmış, 2010 yılında hasta kabulüne başlamış olan özel bir
rehabilitasyon merkezine sahip olan ilin milletvekiliyim. Elâzığ'daki Hazarbaba
Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinin özelliği sadece zihinsel ve ruhsal
engellilere hizmet vermesidir. Sivrice'de beş yıldızlı otel konforunda,
ağaçların içinde, tertemiz havasıyla ve 120 yatak kapasitesiyle şu anda 111
hastamızın tedavi gördüğü bir merkezdir. Aile ortamı şeklinde düzenlenmiş ev
tipi birimlerde, öncelikle engellilerin yaşadıkları ortamda kendilerinin
yeterli hâle gelmeleri için tedbirler alan, onları hayata hazırlayan ve topluma
kazandıran hizmetler sunulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Elâzığ'daki sevgi ve çocuk evlerinde kalan çocuklarımız, siz
amca ve teyzelerine, onlara sağladığınız sıcak aile ortamı için teşekkür ediyor
ve selamlarını iletiyorlar.
Sözlerime son verirken 2013
yılı bütçesinin milletimiz ve ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Balık.
Şimdi de AK PARTİ Grubu adına
Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran.
Sayın Demirkıran, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2013 yılı
Enerji Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Enerji Bakanlığı dediğimiz zaman gerçekten çok büyük bir misyon
üstlenmiş, Türkiye’de sanayinin enerjisiz kalmaması, sanayinin daha işler hâlde
idamesini yapabilmesi, insanlarımızın daha huzurlu, daha refah içinde bir yaşam
sürdürebilmeleri için gecesini gündüzüne katmış bir bakanlıktan bahsediyoruz.
Merkezî birimlerinin yanı sıra bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarıyla TEDAŞ’ı
da dâhil eder isek 85 bin tane insanın çalıştığı bir bakanlıktan bahsediyoruz.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğünden Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğüne,
MTA’dan Maden İşleri Genel Müdürlüğüne, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından
BOTAŞ’a, Türkiye Kömür İşletmesinden Türkiye Taşkömürü Kurumuna, Elektrik
Üretim AŞ’den Türkiye Elektrik İletim AŞ’ye, TETAŞ’tan TEMSAN’a, Atom Enerjisi
Kurumundan Bor Enstitüsüne, hasılı, ismini neredeyse sayamayacağım birçok
kuruluşu başarıyla yürütmektedir Bakanlığımız. Onun için, Sayın Bakana ve tüm
arkadaşlarıma burada, huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.
Gerçekten, arkadaşlar, biraz
önce dendi ki: “Enerji Bakanlığı başarısız bir bakanlıktır.” Biraz sonra size
vereceğim bilgilerle -ki zamanım da çok sınırlı- ne kadar başarılı olduğunu hep
beraber göreceğiz. Çünkü burada önemli olan, Türkiye’nin enerji arz güvenliğini
hem kaliteli hem zamanında hem uygun bir maliyetle ve çevreye herhangi bir
zarar vermeden, çevre dostu olarak idame ettirmektir. Çünkü Türkiye, son on
yılda, baktığımız zaman, OECD’de enerji talep artışı en yüksek olan ülkedir. Ve
yine son on yılda Türkiye, Çin’den sonra elektrik ve doğal gazda en fazla talep
artışı olan ülke. Böyle bir ülkenin arz güvenliğini sağlamak öyle kolay bir şey
değildir. Enerji Bakanlığımız sadece Türkiye’nin arz güvenliğini sağlamakla
kalmıyor, aynı zamanda Avrupa’nın da enerji güvenliğini sağlıyor yürüttüğü
enerji diplomasisiyle. Türkiye’nin konumunu çok iyi değerlendirerek,
Türkiye’nin doğudaki enerji kaynaklarıyla batıdaki tüketim ülkeleri arasındaki
konumunu çok iyi değerlendirerek, petrol sevkiyatlarıyla dünyanın dört bir
tarafına Ceyhan terminali üzerinden petrol sevk ederek, sadece Türkiye’nin
değil Avrupa’nın da ve hatta dünyanın da enerji arz güvenliğini sağlamaktadır. İşte, böyle bir bakanlığın
bütçesinden bahsediyoruz ve gerçekten politikalarımıza da baktığımız zaman…
Evet, biraz önce ifade edildi, Türkiye enerji tüketimi itibarıyla dışa bağımlı
bir ülke ama iktidarımız döneminde, gerek yenilenebilir enerjide gerek yerli
kaynaklarda –kömürü kastediyorum- çok ciddi şekilde artışlar sağlandı.
Bakın, hidroelektrikte 12.000
megavattan 21.000 megavata çıktık. Rüzgâr, neredeyse hiç yoktu -biraz önce
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız rakamı söylediler, teşekkür ediyorum- 2.000
megavatın üzerine çıktık, jeotermalde aynı şekilde ve fakat önümüze bir de 2023 vizyonu
koymuşuz -cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümü- ve orada diyoruz ki:
“Türkiye’deki ne kadar yerli, yenilenebilir kaynağımız varsa bunun tamamını
değerlendireceğiz.” Bir tek damla suyumuz boşa akmayacak, rüzgârımız boşa
esmeyecek, güneşimiz boşa ısıtmayacak ortalığı. Ne yapacağız? Tamamını enerjiye
dönüştüreceğiz. Peki, bu yetecek mi? Maalesef, yine yetmiyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Güneş…
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Evet, güneşte de önümüzdeki dönem çok iyi göreceksiniz ki çok güzel güneş
yatırımlarımız olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Demirkıran, güneşten vergi almayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Demirkıran.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) –
Vallahi, notlarım çok fazlaydı, beş dakikayla olmuyor.
Sayın Bakan, çok teşekkür
ediyorum. İnşallah Türkiye’yi hep aydınlıkta tutacağız.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi, AK PARTİ
Grubu adına bir sonraki konuşmacımız Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkerim
Gök.
Sayın Gök, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, çok kıymetli Afif
Demirkıran Ağabeyimiz elbette ki ömrünü bu alanda geçirdi. Kendisinden sonra da
ne kadar söz dile getirirsem sanıyorum yetersiz olacak. Son derece önemli
görüşlerini ifade ettiler.
Türkiye'nin 2023 yılında
dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içinde olma hedefi vardır. Bugün ülkemiz
Avrupa’nın 6’ncı, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisine sahiptir. Enerjide
istediğimiz hedeflere tam ulaştığımızı söyleyemesek de son on yılda AK PARTİ
iktidarlarıyla beraber 100 milyar lira yatırımla ciddi yatırımlar
gerçekleştirdik. AK PARTİ Hükûmetimiz önümüzdeki yıllarda da aynı kararlılıkla,
ülkemizin sahip olduğu bütün enerji kaynaklarını en ekonomik şekilde kullanmaya
ve en fazla verimi elde etmeye devam edecektir. İnşa edilen barajlarımızı,
yenilenebilir enerji kaynaklarımızı, nükleer enerji santrallerimizi tam
anlamıyla kullanmaya başladığımızda Türkiye'nin dışa bağımlılığı azalacaktır.
Hükûmetimiz on yıllık süreçte
enerjinin özellikle iletim, dağıtım ve tüketim aşamalarında enerji
verimliliğinin artırılmasına ve desteklenmesine, toplum genelinde enerji
bilincinin geliştirilmesine, yenilenebilir enerji kaynaklarından
yararlanılmasına yönelik çalışmalarda bulunmuştur. Bu amaçla on yılda 100
milyar TL civarında yatırım yaptık ve bu yatırımlarımızın meyvelerini de almaya
başladık. Örneğin yıllık 62 milyon 768 bin kilovatsaat enerji üretimi
sağlayacak olan tesislerimizi Sayın Başbakanımız birkaç gün önce 112 tesis
açılışıyla ülkemize kazandırmıştır.
Hükûmetimiz on yılda 1.215
tesisi ülkemize kazandırmış, enerji alanında cumhuriyet tarihinde görülmemiş
çalışmalara imza atmıştır. İnşallah, önümüzdeki yıllarda, yapılan tesislerin
tam kapasiteyle çalışmaya başlamasıyla enerji ihtiyacımızın birçok bölümünü de
böylece karşılamış olacağız. AK PARTİ’nin ampulü geleceğin Türkiye’sinde her
alanda olduğu gibi enerjimizde de ışık olacak ve parlayacaktır. Allah’ın
izniyle yolumuz açık, geleceğimiz aydınlıktır. Unutmayalım ki bizler birey olarak
enerjimizi gereksiz tartışmalara değil, Türkiye’nin enerjisine -mutlaka ama
mutlaka- vermek zorundayız.
Doğu ve güneydoğu bağlamında
enerji yatırımlarına baktığımızda son derece önemli yatırımlar gerçekleşmektedir.
Doğu ve güneydoğudaki illerde Hükûmetimizin yatırımları cumhuriyet tarihi
boyunca görülmemiş düzeydedir. Rakamsal olarak hep ifade edilmektedir, bir kez
daha ifade etmekte fayda görüyorum: 36 milyar, eski rakamla 36 katrilyon gibi
bir rakamla, baktığımızda, toplamda, doğu ve güneydoğuda yapılan yatırımlar son
derece önem arz etmektedir ancak bu 36 katrilyonun içerisinde enerji
yatırımları da çok önemli bir yere sahiptir. Kamu yatırımları ve özel sektör
yatırımları çok önem arz ediyor. Hükûmetimiz enerji alanında da son derece
kısıtlı olan kaynaklarla maksimum düzeyde verimi elde etmek için kaynaklarımızı
en iyi şekilde kullanma hedefini ve yolunu seçmiş durumdadır.
Ancak, unutmayalım ki
günlerdir bütçeyle ilgili görüşlerimizi ve düşüncelerimizi ifade ettiğimizde,
Türkiye ekonomisinin önemli kısıtlarından bir tanesi cari açık diye ifade
ederiz ve sonrasında da enerji açığının önemli olduğunu ifade ederiz. Doğrudur,
bu ifadelerin hepsi doğrudur fakat unutmayalım ki bugün ülkemizde çevreci
mantığıyla bazı kesimler, sürekli çevrecilik anlayışı içerisinde, çok farklı
algılamalar doğrultusunda, bilerek veya bilmeyerek âdeta çanak tutmaktadırlar.
Gelişmiş Avrupa ülkelerine baktığımızda, Fransa’ya, ABD’ye, İngiltere’ye
baktığımızda, cari açığın azaltılmasında enerjiyi bizzat düşük maliyetle mal
etme çok önemlidir. Bizim için de nükleer enerji olmazsa olmaz koşulumuzdur. Bu
manada da Hükûmetimiz çok önemli çalışmaları sürdürmektedir. İnşallah,
gelecekte de nükleer enerjiyle ilgili… Elbette ki son derece, çevre ve güvenlik
konusu sağlanmış olmak kaydıyla nükleer enerjiyi önemsiyoruz çünkü baktığımızda
enerji maliyetleri girdi maliyetlerinde son derece önem arz etmektedir. Doğu ve
güneydoğuda bizleri izleyen ve merakla dinleyenlere de şunu özellikle ifade
etmek isterim: Sayın Bakanımızla beraber –Tarım Bakanımızla beraber- tarımsal
sulamada çok önemli çalışmalar söz konusudur. İnşallah, bununla ilgili de
önemli gelişmeleri, sonuçları önümüzdeki günlerde alırız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
Geleceğimizin aydınlık,
yolumuzun açık olduğunu ifade ediyor, bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Gök.
AK PARTİ Grubu adına şimdi de
sıra Samsun Milletvekili Sayın Tülay Bakır’da.
Sayın Bakır, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY
BAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, 2013 yılı Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi üzerinde grubum adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
EPDK, elektrik, doğal gaz,
petrol ve LPG piyasalarını düzenleyen, denetleyen, enerji sektörünün gelişimine
katkı sunmakla görevli bir kurumdur. EPDK, enerjinin kaliteli, sürekli, düşük
maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması;
rekabet ortamında mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir enerji
piyasasının oluşturulması; yerli ve yabancı yatırımcılara yatırım ortamının ve
imkânlarının iyileştirilmesi konusunda önemli çalışmalar yapmakta ve katkı
sağlamaktadır.
Kurum tarafından bugüne kadar
enerji şirketlerine verilen lisans sayısı yaklaşık olarak petrolde 14.000,
elektrikte 2.000, doğal gazda 246 ve LPG’de 10.000’dir. 2012 yılında kurulu
gücü 3.400 megavat olan 153 adet özel sektör projesi devreye konulmuştur. 10
yılda elektrik üretimine, dağıtımına ve iletimine 50 milyar dolar yatırım
yapılmıştır. Bu yatırımın yüzde 61’i özel sektör, yüzde 39’u kamu kurumları
tarafından gerçekleştirilmiştir. Elektrik enerjisi kurulu gücümüz 32 bin
megavattan on yılda 57 bin megavata, elektrik enerjisi üretimimiz 130 milyar
kilovatsaatten 230 milyar kilovatsaate, kişi başına net elektrik tüketimi 3.000
kilovatsaate ulaşmıştır ancak büyümemizin devam etmesi gerekmektedir.
Elektriğimizin kaynak dağılımı yüzdesi; 41 doğal gaz, 27 kömür, 26
hidroelektrik, 2,4 rüzgâr enerjisidir. Hedefimiz yerli ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının maksimale çıkarılmasıdır.
Enerji talebimiz hızla
artarken arz güvenliğine yönelik olarak kaynak çeşitliliğinin sağlanmasına önem
verilmektedir. Bu kapsamda, 2023 yılına kadar iki nükleer santral işletmeye
alınacak, üçüncüsünün inşaatına başlanmış olacaktır. Devlet tarafından işletilen
elektrik dağıtım bölgeleri, yüksek kayıp ve kaçak oranlarının azalması,
tesislerin verimli ve tüketici odaklı olarak işletilmesi amacıyla
özelleştirilmiştir.
EPDK’nın hazırladığı
tarifelendirme metodolojisinde elektrik dağıtım şirketlerinin önümüzdeki beş
yıllık sürede her yıl yapacağı yatırım tutarları ve kayıp kaçak oranlarını
hangi oranda indirecekleri açık bir şekilde belirlenmiştir. Dağıtım
şirketlerinin kayıp kaçak hedeflerini tutturmaları tüketicilerin lehine
olacaktır.
EPDK tarafından hidrolik
kaynağa dayalı enerji için özel sektöre verilen lisans kurulu gücü 19.000
megavattır, bunun 15.000 megavatlık bölümü büyük güçte santrallerdir, devreye
alınmaları 2013 sonrasında olacaktır. Devreye giren hidrolik enerji 5.600
megavat civarındadır. Hedef, hidrolik potansiyelin tümünün çevreci yaklaşımla
en kısa sürede devreye girmesidir.
Jeotermalde 460 megavatlık
lisans verilmiştir, hedef 1.500 megavattır. Biyokütlede 200 megavat gücünde
lisans verilmiştir ve çevreye zararlı atıklar için önemsenmektedir. Güneş
enerjisine dayalı tesisler için 2013 yılında 600 megavatlık bir başvuru alımı
öngörülmüştür, bu gücün katlanarak artacağı beklenmektedir.
Bilindiği gibi elektrik
üretim tesisleri maliyeti yüksek yatırımlardır ve özel sektör tarafından
tamamen serbest piyasa koşullarında yapılmaktadır. On yıl öncesine kadar 20
megavat olan rüzgâr kurulu gücü tamamen özel sektör yatırımıyla 2.000 megavata
ulaşmıştır. Son beş yılda EPDK yaklaşık 10.000 megavatlık lisans vermiştir,
uzun vadeli hedefi 20.000 megavattır.
2003 yılı öncesinde ülkemizde
sadece 6 şehirde doğal gaz kullanılmaktayken doğal gaz iletim hattı bugün
itibarıyla 71 şehrimize ulaşmıştır. Abone sayısı 9 milyon, 78.000 kişiye iş ve
8 milyar liralık yatırım sağlanmıştır. Sanayiciler ekonomik ve verimli
enerjiye, evlerimiz kömürden daha pratik ve hava kirliliğini önleyen kaynağa
kavuşmuştur. Doğal gazı olmayan 11 şehir için EPDK doğal gaz dağıtım lisans
ihale ilanlarına çıkmıştır. Böylece, doğal gazı olmayan ilimiz kalmayacaktır.
87 yılında 500 milyon metreküp
olan yıllık doğal gaz tüketimimizin, bu yıl sonu yaklaşık 49 milyar metreküp
olacağı beklenmektedir.
Petrol piyasasında yaklaşık
14.000 şirket faaliyette bulunmaktadır. Akaryakıtın sadece yasal yollardan
girmesi ve vergi kaybının önlenmesi için beş yıldır ulusal marker
uygulanmaktadır. Dağıtıcı lisans sahiplerine, akaryakıt kalitesinin etkin bir
şekilde izlenmesi ve kaçak petrol satışının önlenmesi için denetim sistemi
kurmaları yükümlülüğü getirilmiştir.
EPDK, denetimler için gereken
analizleri TÜBİTAK ve üniversitelere vererek bilimsel araştırmaları
desteklemektedir. Ulaşımda kullanılan LPG miktarı ve LPG’li araç sayısı
bakımından ülkemiz, Avrupa’da 1’inci, dünyada 2’nci sıradadır. Güçlü siyasi
iradenin ekonomi ve enerji konularındaki kararlılığı, piyasanın gelecek
öngörüsünü güçlendirmekte ve düzenleme kabiliyetini artırmaktadır.
Özel sektörümüzün enerji
piyasasındaki etkinliğinin artması ülkemiz ekonomisine sürükleyici bir boyut
kazandırmıştır. EPDK, Hükûmetimizin çizdiği çerçevede yerli ve doğrudan yabancı
sermayenin gelmesi konusunda önemli rol oynamaktadır. Örnek, Enerjisa
şirketinin yüzde 50’sine, dünyanın en büyük enerji şirketlerinden biri olan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TÜLAY BAKIR (Devamla) –
…Alman E.ON’un ortak olmasıdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakır.
AK PARTİ Grubu adına bir
sonraki konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZTÜRK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, borla ilgili maalesef
eksik bilgiler var kamuoyunda, aynı zamanda spekülasyon yapılan önemli bir
husus. O yüzden, borla ilgili kısaca bir iki tane hususu aktarmak istiyorum.
Bor, aslında bir katkı maddesidir, tabiatta serbest olarak bulunur.
Dolayısıyla, tek başına stratejik bir ürün değildir yani bir kurtarıcı
değildir. Biz, stratejilerimizi ve programlarımızı buna göre ayarlarsak çok
daha fazla katma değer elde edebiliriz. Bunun anlamı şudur: Aslında, AK PARTİ
iktidarının, on yılda, her alanda sağladığı gelişmelerin estirdiği kasırga
üzerinde hortuma tutulmuş nesneler gibi muhalefet parçalanıyor yani bir oraya
gidiyor, bir buraya gidiyor, işin aslından uzaklaşarak doğru öneriler
getiremiyor, maalesef, üzülerek söylüyorum.
Şimdi, burada bazı hususları
aktarmak istiyorum. Doğru, yani bor konusunda Türkiye yüzde 72’yle dünyanın
önemli rezervlerine sahip ama sadece borun çıkarılması katma değer olarak çok
önem arz etmiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Yetmiyor.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bunun işlenmesi, araştırılması, teknolojik desteklenerek yeni buluşlarla katma
değer sağlanması çok önemli bir husus.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi
ürünlerde kullanacağız?
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – O
zaman ne yapmamız lazım borla ilgili, baktığınız zaman? Bir kere borun
üretimini arttıracağız, elimizde bir kaynak var. Dolayısıyla, daha fazla
çıkaracağız, daha fazla üretimle birlikte daha fazla ticari kazanç elde
edeceğiz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Olmaz; önce tüketimi artırmak gerekiyor.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
İkincisi, bora dayalı sektör sayısını arttırmamız gerekiyor, çoğaltmamız
gerekiyor.
Bir üçüncüsü, sektördeki
kullanım oranlarını arttırmamız gerekiyor borla ilgili.
Bir başka şey, borla ilgili
bilimsel çalışmalara destek vererek katma değerini yükseltmemiz lazım. Bunun
için de gerek yurt içinden gerek yurt dışından teknoloji transferini –“know
how” gibi- işte, üniversitelerle, ticari şirketlerle iş birliklerini geliştirmemiz
gerekiyor.
Önemli olan da nedir? Bakın,
bor izotoplarının geliştirilmesine ve “süper iletken” gibi çalışmalara daha
fazla katkı sağlamamız gerekiyor.
Yine, borla ilgili bilimsel
araştırmalara teşvik ve destek vermek de çok önemli. Biz AK PARTİ iktidarına
gelesiye kadar, ağırlıklı olarak, Etibor konsantre bor satmaya gidiyordu. Bunun
değeri düşük. Son zamanlarda ne oldu? Üzerindeki araştırmalarla, bilimsel
çalışmalarla, verdiği desteklerle kimyasal bor satışına ağırlık verdi.
Dolayısıyla, bor ürününden elde edilecek katma değeri büyük miktarda artırmış
oldu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Etibor’un teknik personel açığı var üstadım.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) –
İşte, 2003 yılında, bakın, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü bunun için
kurulmuştur…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Söylüyorum, Etibor’un teknik personele ihtiyacı var.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla)
- …ve birçok projeye destek olmuş, bu
projeler sonucunda da buluşlar ortaya çıkmış, bunlar patent hâline getirilmiş,
bu patentler de ticari hâle dönmüştür. Bunları geniş bir şekilde değerlendirmemiz
lazım.
Bakın, aslında ben, yine
Ulusal Bor Enstitüsü üzerinde, kurulan AR-GE yani izotop geliştirmenin üzerinde
çok duruyorum. Eğer bu izotop geliştirmeyi başarabilirsek, burada yeni buluşlar
ortaya çıkarabilirsek çok büyük kaynak oluşturabiliriz enerjide, nükleer
santrallerde, yakıtlarda.
Aslında bor, potansiyel bir
madendir. Ne kadar fazla araştırma yaparsanız, bunu laboratuvardan çıkarıp
sahaya indirirseniz o kadar çok katma değer elde edersiniz. İşte, AK PARTİ
iktidarının her alanda yaptığı şey de budur. Yeterli görmüyoruz. Bunları daha
fazla arttırmamız gerekiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
AR-GE’ye ayırdığınız payı söyler misin.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) -
Bakın, neler yapılıyor? Üniversitelerle iş birliği yapılıyor. İşte, bir
üniversitemizle, Atılım Üniversitesiyle borla ilgili, metaller üzerindeki
kaplamayla ilgili çalışmalar yapılıyor. Bir üniversitemizde ahşap kompozit
ürünleriyle ilgili çalışma yapılıyor. Yine bir başka üniversitemizle kimyasal
ürünler üzerine araştırma yapılıyor, sağlık sektörüyle ilgili araştırma
yapılıyor, ciddi de buluşlar elde edilmiş durumda. Bunları değerlendiriyoruz,
hepsini de bundan sonra değerlendirmeye devam edeceğiz.
Yine, borun kullanma
alanlarına baktığımız zaman, aslında, çok geniş kullanma alanları var. Alev
geciktirici olarak orman ürünleri… Mesela, dünyadaki bor üretiminin yüzde 5’i
tarım alanında kullanılıyor. Türkiye, henüz bu konuda yeterli seviyeye gelmiş
değil, bununla ilgili TAGEM’le de iş birliği yapılarak bunun daha yükseğe
çıkarılmasını ve tarımsal verimliliğin arttırılmasını düşünüyoruz. Organik
malzemelerde kullanılıyor, boya malzemelerinde, enerji depolamada, sensörlerde,
süper iletkenlerde, nanoteknolojilerinde kullanılma ihtimalleri çok yüksek.
Henüz daha bir kısmı, büyük bir kısmı laboratuvar seviyesinde, özellikle
bilimsel araştırmalara daha fazla katkı yapmamız lazım.
Ben bu kapsamda, yani Bor
Kanunu’nun tekrar gündeme gelmesini ve çağın gereklerine göre tekrar
değerlendirilmesini düşünüyorum şahsım adına. Aynı zamanda da BOREN yani Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsünün yapısının da tekrar değerlendirilmesi,
genişletilmesi daha fazla katkı yapacaktır bu araştırmalara.
Bu vesileyle 2013 bütçe
kanununun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öztürk.
AK PARTİ Grubu adına bir
sonraki konuşmacı Muş Milletvekili Sayın Muzaffer Çakar.
Sayın Çakar, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER
ÇAKAR (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Atom Enerjisi
Kurumunun 2013 yılı bütçesiyle ilgili olarak AK PARTİ Grubunun görüşlerini
sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bütün bilimsel verilere göre,
yaşlanmış bir kürede yaşamaktayız. Yeni kaynaklar bulunmaması hâlinde dünyadaki
bütün enerji potansiyelinin ancak iki yüz yıl insanlığın ihtiyacına cevap
verebileceğini tahmin etmekteyiz. On yıl içinde bugünkü enerji tüketimimizin 2
katı enerjiye ihtiyacımız olacaktır. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için
elimizdeki bütün alternatif enerji kaynaklarımızdan maksimum derecede
faydalanmak zorundayız. “Petrol zararlı, kömür kötü, HES tahrip edici, nükleer
öldürücü” deyip bunları terk ederek halkımızı karanlığa mahkûm edemeyiz.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı verilerine göre, dünyadaki elektrik
üretiminin yüzde 13,5’i nükleer enerjiden sağlanıyor.
Ayrıca, yarısı Fransa,
Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’da olmak üzere dünyada 407 tane nükleer
santral işletmede bulunuyor, 64 tanesi ise inşa aşaması hâlindedir.
Fransa elektrik üretiminin
yüzde 74’ünü, Almanya yüzde 28’ini, Amerika Birleşik Devletleri yüzde 20’sini
nükleer enerjiden temin etmektedir.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun
100’üncü yılı olan 2023’te elektrik enerjisi ihtiyacımızın, bugünkünün 2
katından fazla artarak yaklaşık 500 milyar kilovata ulaşacağını tahmin
ediyoruz. Bu doğrultuda, yenilenebilir enerjiden ve enerji verimliliğinden
maksimum düzeyde yararlanmaya çalışmak yanında, nükleer santrallerin kurulması
da bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
2023 yılına kadar ülkemizde
iki nükleer güç santralinin devreye alınmasını, üçüncü santralin de inşasına
başlanmış olmasını hedefliyoruz. Bu amaçla, Mersin’in Akkuyu bölgesinde nükleer
güç santrali kurulması için 12 Mayıs 2010’da Rusya Federasyonu Hükûmeti ile
yaptığımız anlaşma çerçevesinde arazi tahsis işlemlerini tamamladık. Akkuyu
sahasında zemin etüt çalışmaları sürüyor. Projenin altyapı çalışmalarının
bitirilmesinin ardından inşaat süreci başlayacak. En geç yedi yıl içinde bu santralin
birinci ünitesini ticari işletmeye almak kararındayız.
Santralin inşaat işletimi
sırasında Türk personelinin eğitilmesini, çalıştırılmasını ve insan kaynakları
potansiyelimizin geliştirilmesini hedefliyoruz. Proje kapsamında 2011 ve 2012
Eylül aylarında Türkiye’den toplam 120 öğrenci Mephi Üniversitesinde eğitim
görmek üzere Moskova’ya gönderildi.
Ülkemize kazandırmayı
düşündüğümüz ikinci nükleer güç santrali için Japonya, Çin, Güney Kore ve
Kanada ile teknik görüşmeler devam ediyor. İnşallah, üçüncü santralin yerinin
belirlenmesi işlemi iki yıl içinde tamamlanacak.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2013 yılı bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu
olarak kurumun çalışmalarına başarılar diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayı
Çakar.
AK PARTİ Grubu adına son
konuşmacı, Bingöl Milletvekili Eşref Taş.
Sayın Taş, buyurun.
Süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA EŞREF
TAŞ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MTA Genel Müdürlüğümüzün
2013 yılı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Madencilik, ülkelerin
kalkınmasında önemli rol oynayan sektörlerimizden biridir. Ülkemiz, yer altı
kaynakları yönünden dünya madenciliğinde toplam üretim değeri itibarıyla
28’inci sırada yer almaktadır. MTA, 1935 yılında ülkemizin jeolojik yapısını
aydınlatmak, metalik maden ve enerji ham maddelerini tespit etmek, teknolojik
çalışmalar yapmak amacıyla kurulmuştur. Hükûmetimizce MTA’nın arama ve
araştırma faaliyetleri için ayrılan bütçe 2003 yılında 16 milyon iken, 2012
yılında 200 milyon TL’ye çıkarılmıştır. Son yıllarda özellikle ülkemiz kömür
rezervlerinin arttırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının bulunması,
metalik maden ve endüstriyel ham madde aramalarına hız vermek suretiyle
çalışmalarını yapmıştır. Bu kapsamda 650 bin ton bakır, 51 ton altın, 4,5
milyar ton dolomit, 2,4 milyar ton kalsit ve 40 milyon ton seramik ham maddesi
rezervi tespit edilmiştir. MTA tarafından ETİ Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün bor arama projesi kapsamında hâlen devam eden çalışmalar sonucunda
görünür, muhtemel, mümkün olarak bor rezervimiz 3 milyar tonun üzerine
çıkarılmış ve bu rezervlerimiz büyük oranda görünür hâle getirilmiştir. AK
PARTİ iktidarımız döneminde katma değeri yüksek bor ürünleri elde etmek
amacıyla Bor Enstitüsü kurulmuş ve akademik çalışmalar devam etmektedir.
Ülkemizde 2005 yılından
itibaren yapılan sondaj çalışmaları sonucunda linyit rezervimiz yüzde 50’den
fazla arttırılarak 13 milyar tona ulaşmıştır. Bu rezervlerin ekonomiye katkı
sağlaması amacıyla termik santrallerin kurulması için Enerji Bakanlığımız tarafından
özel ve kamu ortaklığıyla ihaleler yapılarak sahalar verilmektedir.
MTA Genel Müdürlüğünün yapmış
olduğu jeotermal arama çalışmaları sonucunda 2002 yılından 2012 yılına kadar
sera ısıtması 635 dönümden 3.000 dönüme, konut ısıtması 30.000’den 90.000
konuta, elektrik üretimi 15 megavattan 115 megavat elektriğe, ülke görünür ısı
kapasitesinde ise 3.000 megavattan 4.810 megavata çıkarılmıştır.
Türkiye’de elektrik üretimine
uygun termal sahalarda üretim yapılan kurulu güç 114 megavattır. Bu sahalardan
hâlihazırda elektrik üreten, projelendirilmiş, yapım aşamasında olan
yatırımların toplam lisans miktarı 366 megavata ulaşmıştır. İhalelerin
başlangıcından günümüze kadar ısıtma ve termal turizme uygun 70 adet saha
yatırımcıya devredilmiştir.
Değerli milletvekilleri, MTA
Genel Müdürlüğümüzün Bingöl ili ve ilçelerinde yapmış olduğu çalışmalar
sonucunda metalik maden yatakları ortaya çıkarılmıştır. Bunların en önemlileri
demir, kurşun, çinko, fosfat, disten ve linyit olarak sayılabilir. Genç
Halveliyan sahasında seramik ham maddesi olarak kullanılmaya elverişli disten
içerikli 140.000 ton, Karlıova ilçemizde ise 88 milyon ton linyit rezervi
belirlenmiştir. Enerji Bakanlığımız tarafından termik santral kurulması
çalışmaları yapılmaktadır.
Bingöl Genç ilçemizde yine
MTA tarafından yapılan sondaj çalışmalarında yaklaşık 120 milyon ton görünürde
demir rezervi tespit edilmiştir. Girişimcilerimizin yapmış oldukları sondaj
çalışmalarında bunun en az 15 katı olduğu ifade edilmektedir. Rezerv sahasının
ekonomik değerinin artırılması amacıyla mevcut demir yoluna ek demir yolu ve
rölekasyonu için etüt proje çalışmaları yapılmış olup 2013 yılı yatırım
programına alınması hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
hepinizin bildiği gibi, terörün ülkemize verdiği zararlardan en çok nasibini
alan sektörlerimizin başında madencilik gelmektedir. Yaşanan olaylar gerek
yabancı yatırımcıyı gerekse özel sektörün bölgeye yatırımlarını sekteye
uğratmaktadır. Ülkemizde terör olayları son bulduğunda bölgeye yapılacak
yatırımlar, halkın refah seviyesini artırmış, batıya olan göç büyük oranda
önlenmiş olacaktır.
MTA Genel Müdürlüğümüzün 2013
yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Taş.
Şimdi sıra, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür’de.
Sayın Gür buyurun.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR
(Van) – Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 2013 yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde, Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesi üzerinde
görüşlerimizi grubum adına dile getirmek istiyorum, sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz her hükûmet ve son on yıldır da Avrupa Birliği sürecini yöneten
AKP, Avrupa Birliği sürecinin Türkiye’nin en öncelikli konularından, en
stratejik konularından biri olduğunu hep söyler. Biraz sonra Sayın Bakan
konuşurken de bu konuyu belki yeniden gündeme getirir. Ama, biz, özellikle son
altı yıldır AKP Hükûmetinin Avrupa Birliği sürecini derin dondurucuya aldığını
biliyoruz. Peki, bunu nereden biliyoruz? Bunu bilmemizin sebebi değerli
arkadaşlar, Avrupa Birliği reform süreçlerindeki yasal mevzuatın, yeni bir
demokratik anayasanın, Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin ve diğer bütün Avrupa
Birliği mevzuatlarının tümden rafa kaldırılmasıdır.
Tabii, Sayın Bakan ya da AKP
yetkilileri bunu kısmen şuna bağlıyorlar: “Efendim, işte, yarım devlet,
tanımadığımız devlet, sözde devlet Kıbrıs dönem başkanı, biz onun için
dondurduk.” E, şimdi, Kıbrıs’ın dönem başkanlığı da bitiyor, 1 Ocaktan itibaren
başka bir ülke üstlenecek, göreceğiz bakalım AKP, bu Avrupa Birliği sürecine ne
kadar asılıyor, onu hep birlikte göreceğiz. Öte yandan, biraz önceki bir AKP
sözcüsü tekrar söyledi: “Efendim, bazı kendini bilmez ülkeler, Türkiye’yi
istemeyen ülkeler bazı fasılları bloke ediyorlar.” Tamam, o da doğru. Ama,
değerli arkadaşlar, şunu unutmayın: Avrupa Birliği sürecini gerçekten tıkayan,
Avrupa Birliği sürecini derin dondurucuya alan, Avrupa Birliği sürecinde, âdeta
“Ben Avrupa Birliği üyesi olmak istemiyorum.” diyen Türkiye’dir ve AKP
Hükûmetidir.
Bunu, öncelikle, yeni kurulan
Avrupa Birliği Bakanlığı ve bu Bakanlığın başındaki Bakanın tutumundan,
davranışlarından, konuşmalarından, yaklaşımlarından anlayabilirsiniz. Bu, 2012
yılı, Avrupa Birliğinin Türkiye ilerleme Raporu’dur. Bakan not düşmüş bu
rapora, diyor ki: “Bu bizim karnemiz değildir, karnemiz sayılmaz.” Doğru,
Türkiye'nin karnesi sayılmayabilir, saymayabilirsiniz ama Sayın Bakan, bu sizin
karneniz. Nasıl sizin karneniz? Çünkü, bu AKP Hükûmetinin en boş, en yan gelip
yatan, en boşlukta duran bakanı sizsiniz, bakanlığı sizsiniz. Çünkü, işinizi ve
görevinizi yeterince yerine getirmiyorsunuz. Çünkü, başınızdaki o
“başmüzakereci” sıfatının gereğini yerine getirmiyorsunuz. Sağa sola çatmakla,
Rumları aşağılamakla, Rumların Avrupa Birliği sürecindeki önemini göz ardında
tutarak, Kıbrıs sorununu özellikle, sağa sola çatarak, Hollandalı birtakım
milletvekillerini aşağılayarak Avrupa Birliği sürecini müzakere edemezsiniz.
Çünkü, müzakere ve Avrupa Birliği süreci ciddi bir iştir ve siz bu ciddiyete
sahip değilsiniz. İşiniz gücünüz bizimle uğraşmak, işiniz gücünüz Avrupa’da
müzakere ettirmemektir, bunun da baş sorumlusu baş-müzakerecimizdir. Eğer biri,
AKP Hükûmetine “Gerçekten, siz, Avrupa Birliği sürecinde, bu süreci
Avrupalıları bıktıracak bir şekilde, bu süreci, artık Türkiye'nin bu Avrupa
Birliği sürecinden koptuğunu kanıtlamak için birini bulursanız” dese, herkesin
parmak çevireceği, söyleyeceği tek isim var: Sayın Egemen Bağış.
Allah anasına babasına
bağışlasın ama Sayın Bağış bu işin sürdürülmesinde, Türkiye'nin, bu Hükûmetin
verebileceği, yapabileceği en talihsiz isimlerden birisidir. Çünkü bu konuda,
gerçekten, Avrupa Birliği sürecinde üstüne düşeni yapmamıştır.
Ve Sayın Bakan, bu, çöpten bizim topladığımız,
sizin çöpe attığınız Avrupa İlerleme Raporu’dur. Siz buna bir değerlendirme
yazdınız, bu değerlendirmede merak ettiğim konu şu: Acaba, bu Avrupa Birliği
Raporu’nu çöpe atarken, Avrupa sürecini de çöpe attığınızın farkında mısınız?
Üstelik, bu çöpe atış eylemini gerçekleştirirken kendi değerlendirmenizle
birlikte mi attınız -onu çok merak ediyorum, burada cevabınızı çok merak
ediyorum- yoksa, kendi değerlendirmenizden alıp Avrupa Birliği İlerleme
Raporu’nu mu çöpe attınız?
Değerli arkadaşlar, bu rapor,
gerçekten Avrupa Birliği sürecinde, Helsinki’den bu yana, yani Türkiye'nin
ortaklık belgesini imzaladığı günden bu yana en gerçekçi ve Türkiye'ye aynayı
gösteren raporlardan birisidir. Kürt sorunundan demokratikleşmeye kadar,
ekonomiden sosyal haklara kadar, kadın haklarından içerideki azınlık haklarına
ve inanç sorununa kadar her aşamada ama her alanda gerçekten objektif, elle
tutulur bir eleştiri yapmıştır.
Şimdiye kadar Avrupalıları eleştiriyorduk. Neden? Çünkü,
diyorduk ki: “Siz, AKP Hükûmetine fazla angaje oldunuz, AKP Hükûmetine fazla
güveniyorsunuz, AKP Hükûmetine fazla inanıyorsunuz, siz, AKP Hükûmetini
gerçekten reformist bir parti olarak görüyorsunuz, reformist bir hükûmet olarak
görüyorsunuz ama kesinlikle öyle değildir.” Onlar da her seferinde raporlarını,
gerçekten objektiflikten uzak, bazen subjektif bazen Hükûmeti cesaretlendirmek
adı altında, ince ince dokundurmalarla geçiştiriyorlardı. Avrupa Birliği
yetkilileri, böylece Türkiye’ye, AKP’ye desteklerini bu şekilde dile
getiriyorlardı. Oysa, AB tarihinde ilk kez Türkiye raporlarından birisi bu
kadar objektif, eksiklere rağmen bizim de eleştirilir bulduğumuz yönlerine
rağmen, bu kadar objektif çıkmıştır ama bu rapor da Avrupa Birliğinin gözünün
içine baka baka Sayın Bakan tarafından çöpe atılmıştır.
Bunun anlamı şudur değerli
arkadaşlar: Bunun anlamı, burada dile getirilen bütün eleştirilere Türkiye'nin
önem vermediğini, öncelikle Avrupa Birliği sürecinin artık Türkiye için
bittiğini ve Türkiye'nin sırtını Avrupa Birliğine döndüğünü… Orta Doğu’da ya da
Akdeniz’de, Doğu Akdeniz’de ve belki de eski Osmanlı topraklarında,
Balkanlarda, kısmen Kafkaslarda yeni maceralara, yeni mecralara yelken açan bir
ülke konumuna geliyor ve Türkiye, bu durumdan memnun.
Tabii, ekonomisine güvenerek,
geçmişteki şişirilmiş, hormonlu ekonomik verilerine dayanarak AKP, Türkiye'nin
dünyanın önemli büyüyen ülkelerinden biri olduğunu söylüyordu ama heyhat,
gerçek başka bir şey. Şimdi yüzde 4 büyüdü, gelecek sene belki yüzde 3’e, belki
yüzde 2’ye düşecek. Böylece, deniz bitti, kara göründü ve AKP Hükûmeti artık
Avrupa Birliği sürecinde de çuvalladığını ve bundan sonra çuvallayacağını
gösteriyor.
Değerli arkadaşlar, Kürt
sorununun demokratik siyasal çözümü konusunda da Avrupa Birliğinin bütün
önerilerine, bütün yaklaşımlarına gözünü kapatan, kulağını kapatan AKP, bu
konuda da sınıfta kaldığını en azından Roboski katliamıyla ortaya konulan
tutumundan ortaya koyuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
AKP Hükûmeti Roboski’nin hesabını verecek. İçinde Sayın Bakanın da, Egemen
Bağış’ın da bulunduğu Hükûmet Roboski’nin sorumluluğundan kaçamaz. Ya
Roboski’yle ilgili hukuki süreçleri devam ettirecek, sonucu araştıracak,
katilleri bulacak ya da AKP gelecekte uluslararası ceza mahkemelerinde
yargılanmaktan kaçınamayacaktır değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu raporda temel
haklar ve özgürlükler konusunda, bu raporda özellikle düşünce özgürlüğü,
örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusunda ciddi
eleştiriler var. Peki, AKP ne yapıyor? AKP, sanki bunların bütünü varmış gibi,
sanki bütün bunlar Türkiye’de güllük gülistanlıkmış gibi göstererek bir
aldatmaca, bir illüzyon yapıyor. Yaptığı bütün hukuki değişiklikler, reform adı
altında yaptığı bütün değişiklikler AKP’nin âdeta Avrupalıların “window
dressing” dedikleri yani bir tür vitrin düzenleme işinden başka, vitrin
düzenleme işinden öte değildir.
“KCK tutukluları” adı altında
10.000 kişi içerideyken, milletvekilleri içerideyken, gazeteciler içerideyken,
bu kadar insan hakları ihlalleri söz konusuyken, Türkiye de âdeta bir gösteri
ve toplantı yürüyüşleri cehennemine dönerken, fikrini her söyleyen kişinin
yargıyla karşı karşıya kaldığı bir ülkede demokrasiden, özgürlüklerden, ilerlemeden
söz edilemez değerli arkadaşlar. Sayın Bakan şunu iyi bilsin ki bu karne onun
karnesidir ve bu karnede Sayın Bakan sınıfta kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NAZMİ GÜR (Devamla) - BDP’ye
çatarak, BDP’ye hava atarak, dil uzatarak Sayın Bakan, bu notun kırıklığını, bu
karnesinin kırıklığını kapatamaz.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gür.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Karneyi millet veriyor ya!
NAZMİ GÜR (Van) – Evet,
millet veriyor ama onun karnesini Avrupa veriyor.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) –
Siz bu seçimlerde göreceksiniz, böyle küt diye düşeceksiniz bölgede, karnenizi
alacaksınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Her
dönem öyle düşünüyorsunuz.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) –
Öyle mi? Hadi gelin Hakkâri’den yüzde 5 oy alın da sizi göreyim. Şırnak’tan
alın, Diyarbakır’dan alın. Karnenizi göreceğiz bu seçimlerde.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Alacağız, alacağız. Allah’ın izniyle alacağız.
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) –
Hep o övündüğünüz karneniz zayıf gelecek.
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Sayın Sebahat Tuncel, İstanbul
Milletvekili.
Sayın Tuncel, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Banklığı
bütçesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
aslında, bu bütçenin gerçekten halkımızın lehine olmadığını ve bu bütçenin sadece
belli bir zümreyi korumak için olduğunu en net gösteren nokta kadın yaklaşımı
çünkü bu bütçe, başından beri kadını yok sayan, kadına duyarlı, toplumsal
cinsiyete duyarlı bir yaklaşımla hazırlanmış bir bütçe değil. Yıllarca,
kadınlar, bütçe hazırlandığında bu bütçenin mutlaka toplumsal cinsiyete duyarlı
olması gerektiğini, çünkü kadınların toplumun yarısını oluşturduğunu, toplumun
yarısını görmeyen bir bütçenin, aslında toplumsal anlamda hiçbir anlamı
olmayacağını ifade ediyor. Bu çok net bir tavır, dolayısıyla bu bütçe
geçersizdir aslında kadınlar açısından.
Şimdi, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı bünyesinde… Biz sadece kadın meselesini konuşurken, Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bazında konuşuyoruz, bu bile AKP iktidarının
aslında kadına yaklaşımını göstermesi açısından çok önemli.
Bakanlığın kuruluş amacına
baktığımızda, isminde eskiden “kadın” vardı, “Kadın ve Aileden Sorumlu”;
“kadın” kelimesini de çıkarttılar, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı.”
Biz, tabii ki biliyoruz her
siyasi partinin bir ideolojik yaklaşımı var, bir politik yaklaşımı var,
tasavvur ettiği bir toplum yaklaşımı var, burada kadınlara biçtiği bir rol,
erkeklere biçtiği bir rol, rol model olması durumu var. Dolayısıyla, bunun
üzerinden bir çalışma yapılıyor. Bugün AKP’nin aslında yaklaşımını tam da bu
bütçe görüşmelerinde çok net olarak görüyoruz.
Eğer toplumun yarısı olan
kadınları bütün bakanlıklarda bir kenara bırakıp, aslında hiçbirinde bunu ifade
etmeyip, sadece kadın meselesini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında… Ki
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında ne var? Engelliler var, yaşlılar var,
çocuklar var ve kadınlar var ve Aile ve Sosyal Politikalar bütün bunları
dezavantajlı gruplar olarak ifade ediyor. Biz, her fırsatta kadınların
dezavantajlı grup olmadığını ifade ettik, söylemde şimdi bir düzeltme var, ama
biz, şimdi KEFEK’te toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda bir alt
komisyon kurduk, Maliye Bakanlığının bürokratlarını dinledik. “Nasıl
hazırlıyorsunuz bütçeyi?” Diyor ki “Biz cinsiyete kör bütçe hazırlıyoruz.” Yani
kadın ve erkekleri yok sayıyoruz. Bu ne demek? Kadınları yok sayıyoruz, çünkü
erkek egemen sistem içerisinde her şey erkeklere göre düzenlenmiş, dolayısıyla
erkeklere göre düzenlenmiş bir bütçe. Bu, bu bütçe tartışmalarında yok sayılan -genelde herkes bir şekilde rakamlarla ifade
ediyor- bu yaklaşımları ifade eden bir nokta. O yüzden, bu meselenin kendisi
bütçe tartışmalarında çok ciddi bir sorun.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakıyorsunuz bu Bakanlığın yaptığı işlere, bu Bakanlık, kadını
aile içerisinde birey olma yaklaşımını ortadan kaldırıp ailenin bir ferdi
olarak görü, aslında ikincil olma durumunu, erkek egemen sistem içerisinde
geleneksel olarak bize öğretilen kadınlık rolünü yeniden üreten bir noktada.
Her gün yeniden üreterek, burada aslında kadınların bir birey olmasını
engelliyor. Şimdi, bakın kadınların özellikle istihdam alanına ya da
yoksullukla mücadele meselesine, yaşlılara bakıma… Kadınlar en çok nerede
çalışıyor? Yaşlı bakımında, çocuk bakımında, engellilerin bakımında. Zaten ev
işleri meselesi de görünmez emek. “Görünmez emek” diye bir durum var. Bakın,
buradaki kadın milletvekilleri açısından durum çok vahim çünkü bu kadın
vekiller, aynı zamanda evde, evinin işlerini yapmak durumunda. Çünkü bu
biyolojik olarak çok doğal ve kadının işiymiş gibi görülüyor. “Kadınsın, ne iş
yapacaksın? Tabii ki yemek yapacaksın, çocuğa bakacaksın, ev temizleyeceksin.”
gibi yaklaşım… Bu olmadı, bazı kadınlar statü elde ediyor, çalışma yaşamına
katılıyor, bu defa, bu işleri yine başka kadınlar aracılığıyla satın alıyor.
Yani burada bir piyasa oluştuğu doğru. Yine diyelim ki, ev eksenli çalışan
kadınlar var, bunlar da yine ucuz iş gücü. Dikkat edin, kadınlara reva görülen
şey “sosyal politikalar” diye içerdiğimiz, aslında kadını yok sayan, yaşam
içerisinde erkek egemen zihniyeti meşrulaştıran bir noktada. O yüzden, burada
gelişim olması mümkün değil. Kadın ve erkeği eşit olarak görmeyen, toplumsal
yaşamda dışlayan bir yerde gerçek anlamda demokrasi, özgürlüklerden bahsetmek
mümkün değil. Bu, ciddi bir sorun. Bu, çok temel bir eleştiri bizim açımızdan.
İkincisi, bu Bakanlığın
yaptığı en temel iş, sosyal politikalar. “Sosyal devletiz, dolayısıyla sosyal
devlet olmanın gereğini yapıp sosyal yardımlar yapıyoruz.” diye -bu konuda
Sayın Fatma Şahin oldukça emek sarf ediyor- bu, ciddi anlamda bir problem. Sevgili
arkadaşlar, bu sosyal yardımların kendisi, aslında toplumda yoksulları zavallı
gören, öteki gören, aslında birey olmaktan uzaklaştıran bir nokta. Oysa bu
yapılan yardımların hepsi hak temelli olmalı. Yani bir devlet, kendi
yurttaşının eğer barınma hakkını, sağlık hakkını, eğitim hakkını sağlayamıyorsa
zaten o devletin o güçlü devlet olma şansı yok. Her defasında AKP’li vekillerin
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diye söylediği, aslında devleti yaşatmak için
bütün insanları onlara hizmet eden bir noktaya getirdiği nokta tam da bu. Bugün
“sosyal yardımlar” denen şey, hak temelli olmak durumunda. Eğer bu olmadığı
zaman, siz sadece iktidarınız döneminde birilerine oy amaçlı “Ben size 250
liralık çek veriyorum, destek veriyorum, şu destek, bu destek…” E, bunun
karşılığı ne olacak? Bir de vakıflar aracılığıyla yapılıyor daha çok bu. “Bunun
karşılığı bana oy vereceksin.” Vermezse, kesiyorsun. Bu çok ciddi bir sorun.
Diğer bir konu: Sayın Bakan
Fatma Şahin Twitter hesabından bir şey paylaşmış, bence çok önemli bir veri.
Diyor ki: “Biz bu işe başladığımızda en zengin yüzde 10’la en yoksul yüzde 10
arasındaki fark 18 kattı. Şimdi bu farkı 12 kata indirdik.”
Sevgili arkadaşlar, düşünün,
bu ülkede en zenginle en yoksul yüzde 10’luk arasındaki dilim 12 kat. Bu bir felaket.
Bunda övünülecek bir şey yok. Bu ciddi anlamda problemli bir durum ki gerçek
durum bundan çok daha fazla.
Bu yoksulluk meselesinde,
tabii, yoksulluğun iki temel şeyi var: Etnik olarak Kürtleşmiştir, cinsiyet
olarak da kadınlaşmıştır. Yani bakın, en yoksul yer neresidir? Sayarsınız, dün
vardı illerde, en çok Kürt illeri, Kürdistan’da şey yapan iller. En yoksul kim?
Yine kadınlardır. Dolayısıyla, biz bu işi çözmek istiyorsak, Sayın Bakanın
Twitter’daki hesabından “sosyal adalet ve sosyal barış” diye ifade ettiği şeyin
önemli olduğunu düşünüyorum. Bütün bunları sağlayabilmek için de “yoksullukla
mücadele” denen şeyin aynı zamanda bir demokrasi mücadelesi, bir eşitlik
mücadelesi, bir özgürlük mücadelesi olduğunu da görmesi gerekir. Eğer siz hâlâ
bu ülkede kadınları ikincil olarak görüyorsanız, eğer yok sayıyorsanız oradan
bir eşitlik ya da bir refah beklemeniz mümkün değil. Eğer hâlâ bu ülkede Kürt
sorunu gibi bir sorun çözülemiyorsa, “Kürt sorunu yoktur.” diyorsak, “Kürt
yurttaşların sadece ekonomik sorunları vardır.” gibi bir yaklaşımla, mevcut
olan sorunu, savaşı, çatışmayı görmezden gelirsek ne toplumsal adalet olur ne
toplumsal barış olur.
Yine, değerli
milletvekilleri, bugün sabah İstanbul’da bir toplantı vardı Kaos GL’nin. Onlar
ayrımcılığa karşı bir sempozyum düzenlediler. İktidar partisinden kimse yoktu,
CHP’den vardı. Bu ülkede en ötekilerden birisi de LGBT bireyleri. Dolayısıyla,
kadınlar açısından durum vahim, hele onlar açısından durum çok daha vahim çünkü
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği tanınmıyor bile. Bu çok ciddi bir sorun.
Bunlar gelişmediği sürece, yani bu konuda buranın zihniyeti değişmediği sürece,
ciddi anlamda Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün değil.
Bakın sevgili arkadaşlar, bir
toplumun gelişmişlik düzeyi kadın ve erkek arasındaki eşitliğe bağlıdır,
toplumsal cinsiyet eşitliğine. Bunu biz söylemiyoruz, bunu dünya geneli de
söylüyor. O çok övündüğümüz İstanbul Sözleşmesi tam da bunu emrediyor yani
diyor ki: “Türkiye’de bütün alanlarda kadın ve erkek eşitliğini
sağlayacaksınız.” Ama bakıyoruz, bırakalım eşitlik sağlamayı, eşitlik
politikalarını, hâlâ cinsiyetçi dili üretiyoruz, üstelik bu kürsüde her gün
aslında kadınlara yönelik bir cinsiyetçi dil, bir aşağılama, kadın bedeni
üzerinden yapılan politikalar… Burada bu ciddi bir sorun; bu, Parlamentonun
sorunu. Kadınların sorunu değil yalnız, sadece kadınların sorunu değil,
buradaki erkeklerin de sorunudur. Bu, Türkiye'nin yaklaşımıdır çünkü burada
nasıl davranıyorsak aslında sokağa yansıması da odur ve o yüzden, burada kalkıp
kadına yönelik şiddet konusunda biz şunu yaptık, bunu yaptık tartışmaları ne
yazık ki gerçekçi değil; kaldı ki koruyamıyoruz.
Kadına yönelik şiddet yasa
tasarısı çıkarttık evet, bu konuda bazı önlemler aldık evet ama Van’da Gülşah
Öğretmeni koruyamadık. Başka yerde kadınları koruyamıyoruz, bunlar eski eşleri
tarafından hâlâ öldürülüyor. Demek ki bir sorun var. Evet, yasal düzenlemeler
önemlidir, tedbirler önemlidir ama değerli milletvekilleri, asıl önemli olan
şey uygulamadır, zihniyettir. Zihniyet değişmediği sürece kadına yönelik şiddet
değişmeyecektir. Zihniyet değişmediği sürece kadınların toplumsal yaşama
katılımı değişmeyecektir.
Bakın, bu Parlamentoda
kadınların temsil oranı kaç? Yüzde 14. Çok övünüyoruz, yüzde 4’ten yüzde 14’e…
Üstelik her kürsüye geldiğimizde, “İlk seçme ve seçilme hakkı da bize ait…”
Yerel yönetimlere baktığımızda, muhtarlıklara geldiğimizde durum felaket zaten,
söylemiyoruz. Bu temsil düzeyi artmadan Türkiye’de gerçekten bir demokrasiden
nasıl bahsedeceğiz, kadın istihdamını nasıl artıracağız? Her fırsatta deniliyor
ki: “Biz kadın istihdamını artırıyoruz.” Nasıl artırıyorsunuz? İşte, esnek
çalışma -köleleştirme aslında- ya da işte, Avrupa Birliği projesi çerçevesinde
-ki burada çok övünülerek söyleniyor Avrupa Birliği meselesi- efendim, yarı
zamanlı çalışma… Kadınlar zaten evde çocuklarına bakıyor, işine bakıyor; yarı
zamanlı da çalışsınlar, kalanında da… Aslında ev işçiliğini yani görünmez emek
olan o bölümü bir şekilde meşrulaştırıyorlar. Bu anlamda da kadınlara iş alanı
sağlamış gibi… Üstelik bunu yasallaştırdık yani “esnek çalışma” denilen şeyi
yasallaştırdık. Kadınların hiçbir güvencesi yok, ev eksenli çalışan kadınların
hiçbir güvencesi yok, sendikaları bile yok. Bu konuda yaşadıkları durum ortada.
Yine çalışma hayatında,
bırakalım istihdam sorununu, Türkiye’de kadınların istihdam oranı yüzde 28. Bu
kadar, değişmiyor, en yüksek oran bu. Çalışma yaşamındaki kadınların yaşadığı
sorunlara baktığımızda durum daha da vahim. Buranın yansıması sendikalarda da
var. Sendikalarda kadın neredeyse yok denecek kadar az. Çalışma yaşamında
patronunun sürekli tacizine maruz kalan, işte “mobbing” diye en çok tartışılan
konuda, psikolojik şiddete maruz kalan kadınlar var, işini bırakmak zorunda
olan kadınlar var.
Eşit işe eşit ücret talebi
yıllardır kadınların talebi. Hâlen bu talep gerçekleşmiş değil. Şimdi siz
burada bana “Evet, sekiz saatlik iş gücü var, eşit işe eşit ücret.” diyeceksiniz. Gerçek böyle değil,
gerçek durum çok daha farklı çünkü daha
ucuz iş gücü olduğu için kadınlar daha çok özellikle kriz dönemlerinde –ki, şu
an dünyada bir kriz süreci yaşanıyor- kolay başvurulan alanlardan birisi. İşte
bu “evde çalışma” diye ifade edilen bizim çok övünerek desteklediğimiz
projelerle bir şekilde bu süreç
geliştiriliyor.
Değerli milletvekilleri,
diğer bir konu, aslında bütün bu haksızlara karşı mücadele eden, bu sistemi
eleştiren, kadınların bu toplumda bireyler olarak eşit yaşaması gerektiğini
savunan kadınlara yönelik de bir şiddet var. Yani, üstelik, buradan İçişleri
Bakanlığı tarafından özellikle yönlendirilen bir şiddet. Bakın, kadınlar iki
şiddete maruz kalıyor: Bir, erkek egemen sistemden, zihniyetten kaynaklı erkek şiddetine
maruz kalıyorlar. Bütün kadınlar buna maruz kalıyor. İkinci şiddet de politik
şiddet. Bu politik şiddete kim maruz kalıyor? Kürt kadınları maruz kalıyor.
“KCK" adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonunda yüzlerce kadın
tam da eşitlik mücadelesi verdikleri için, kota mücadelesi verdikleri için, eş
başkanlık sistemi için mücadele ettikleri için, kadına yönelik şiddete karşı
durdukları için, bunun için, mücadele ettikleri için şu an cezaevindeler. Bakın
iddianamelere, buradaki vekilleri, İstanbul KCK’ye ya da Diyarbakır KCK
davalarından birini izlemeye davet ediyorum. Bakın, kota yargılanıyor, eş
başkanlık yargılanıyor, 8 Marta katılışımız yargılanıyor, “Niye böyle mücadele
ediyorsunuz?” diyorlar.
İkincisi de: Mesela, kürtaj
tartışmaları nedeniyle daha dün Ankara’da 27 kadın yargılandı. Parasız eğitim
isteyenler, örgütlü olmak isteyenler, sendikal mücadele verenler… Bakın, bu ülkede sadece KESK’te kadınlar var,
KESK’li kadınlar da KCK’den yargılanıyorlar ya. Başka şey yok. Yani örgütlü
mücadele veren kadınlar bu Hükûmet tarafından özellikle dağıtılıyor,
örgütlenmesi istenmiyor. Ama şöyle: Kendine yakın örgüt yaratılıyor tabii,
birlikte çalışabileceği bir örgüt yapısı. Oysa buradan kimseye fayda gelmez
Sayın Bakan. Çünkü gerçekten bu ülkede çok farklı kesimler var. Aynı düşünmek
zorunda değiliz ama kadın sorunu meselesinde ortak paydada buluşabiliriz. Bu
bir demokrasi sorunudur, bu özgürlük sorunudur.
Mesela buradaki kadınlar… Bu
bütçeyi aynı zamanda “savaş bütçesi” diye tanımladık. Örtülü ödeneğin bu kadar
çok artmasının nedeni nedir? Dedik ki: Bu ülkede, savaşta, Orta Doğu’da,
dünyada en çok zararı kim görüyor? Kadınlar ve çocuklar. Ama ülkemizde sanki
hiçbir sorun yaşamıyoruz; ölümler yok, asker, gerilla cenazeleri gelmiyor,
hiçbir sorun yokmuş gibi biz burada konuşma yapıyoruz, klasik anlamda terörle
mücadele ediyoruz. Bu meselenin adının terör olmadığını, adı konulmamış bir
savaş olduğunu biz hep ifade ettik. Böyle olmadığı için de… Mesela barış için
ne iş yaptık biz burada? Kadınlar olarak bir araya gelip bir tartışma yürüttük
mü? Ya bu ülkede Kürtler var, Türkler var, Lazlar, Çerkezler, Araplar,
Pomaklar, Azeriler, saymadığım onlarca halk var. Bu halktan kadınlar var, sırf
kadınların yaşadığı sorunlar açısından bile ayrımcılık yaşıyorlar, ana
dillerini kullanamıyorlar. Ana dillerini kullanmadıkları için toplumla bağ
kuramıyorlar. Dolayısıyla, buradan nasıl bir çözüm yapabiliriz? O entegrasyon
dediğiniz şey bile bir halkı tanımak, onların hak ve özgürlükleri konusunda
neler yapabileceğimizi tartışmaktan geçer. Ama ülkenin hiçbir sorunu yok, kadın
sorunu yok, Kürt sorunu yok, Alevilerin inanç sorunu yok zaten, emekçilerin hiç
sorunu yok -“Olur mu canım, biz burada o kadar yasa çıkardık!”- hiçbir
sorunumuz yok! Peki, ne sorunu var? “Efendim, zaten, bu muhalefet de AKP’nin
yaptığı hiçbir şeyi beğenmiyor, zaten sorun da burada.” demekle kurtulmuyoruz.
Bu sorunlar ne yazık ki her defasında daha da büyüyerek önümüze geliyor,
ayağımıza dolanacak. O yüzden değerli milletvekilleri, biz bu sorunlarımızı çözelim.
Bitirirken şunu ifade etmek
istiyorum: Bu toplumun, Türkiye’nin yarısı da kadınlardan oluşuyor. Kadınları
yok sayan bir yaklaşımın gelişmesi mümkün değil, böyle bir devletin de güçlü
devlet olması mümkün değil diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
Başkan – Teşekkür ederim
sayın Tuncel.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı Diyarbakır Milletvekili sayın Emine Ayna.
Sayın Ayna buyurun.
Süreniz on beş dakika. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA EMİNE AYNA
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı çalışmalarına ilişkin
değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Slovak düşünür -bildiğiniz
gibi- Zizek “Dünyadaki insanlar dünyanın bir gök taşı çarpması sonucu yok
olabileceğine inanabiliyor ama kapitalizmin yıkılabileceğini akıllarına dahi
getirmiyorlar.” diyor.
Kapitalizm, bütün yaşam
faaliyetlerini değer yasasının ve bu yasanın beraberinde getirdiği paranın gücü
anlayışının egemen olduğu tekil bir organik sistem altında birleştirmiş, resmî
ideolojisi olan liberalizm aracılığıyla toplumu âdeta paramparça ederek
toplumsallığı yıkmaya çalışmış, kutsal ideolojisi pozitivizmle zihniyet
alanında özne-nesne ayrımına dayalı anlayışı geliştirmiş. Bu bakışla, erkeği
kadından, bireyi toplumdan, insanı doğadan üstün kılan ayrımlara gidilmiş,
gerek toplumsal yaşam gerek ekolojik yaşam özünden boşaltılmıştır. Kapitalizm
için esas olan insan, toplum veya doğa değil, aksine kâr hırsı ve bireyciliğin
egemen olmasıdır.
20’nci yüzyılın ilk
çeyreğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri kapitalist
sisteme eklemlenme çabası içinde olmuştur. Elitleri aracılığıyla kapitalizmin
temel taşlarından biri olan ulus devlet paradigması neyi gerektiriyorsa Türkiye
halklarına bunu dayatmıştır. Böylece Türkiye tüm renklerini, dillerini,
kültürlerini kaybetmiştir. Toplumun atomize edilmesine yönelik bu politikaların
devamında, Türkiye’nin yer altı ve yer üstü kaynakları sürekli olarak talan edilmiştir.
Gerek Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının yaklaşımını gerekse AKP döneminde Türkiye’de
geliştirilen enerji politikaları ile bu politikaların insan sağlığı üzerindeki
yan etkilerini göz önünde bulundurursak mevcut enerji politikalarının insan ve
çevre dostu olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kısaca detaylandırırsak:
Bakanlığın İnternet sitesinde yani kendi sitelerinde şöyle deniyor: “Enerji ve
maden kaynaklarını verimli, etkin, güvenli, zamanında ve çevreye duyarlı
şekilde değerlendirerek dışa bağımlılığı azaltmayı ve ülke refahına en yüksek
katkıyı sağlamayı görev edindikleri…” Böyle dile getiriyorlar. Böyle dile
getirirken, Sayın Bakan, bakanlığın, bağlı ilgili ve ilişkili kuruluşlarıyla
birlikte yaklaşık 5 milyar liralık yıllık yatırım bütçesine ulaştığını, bu
çerçevede serbest piyasa unsurlarının işlevselliğinin arttırılması, yatırım ve
ticaret ortamının iyileştirilmesi, nükleer enerjinin sisteme entegrasyonu
çalışmalarının devam ettiğini belirtti. Bu durum kendi içinde bile bir çelişkidir
çünkü serbest piyasa anlayışının ya da tüccar mantığının geliştiği bir yerde
enerji ve tabii kaynaklarından çevreye duyarlı bir şekilde yararlanmayı ummak
için insanın dünyadan bihaber olması gerekir. Hele ki nükleer enerjiyi serbest
piyasayla aynı karede düşünmek insanın aklına ilk olarak Çernobil’i ve nükleer
savaşları getirmektedir.
Türkiye, enerji üretiminde
kendi öz kaynaklarını kullanmayan, yenilenebilir enerjiden yararlanmayı önüne
koymayan bir enerji politikasıyla beraber dışa bağımlılığı her geçen gün artan
bir maceranın içinde yol almaktadır. Enerjide dışa bağımlılık bu kadar üst
düzeydeyken Türkiye'nin atıldığı yeni bir macerayı ibretle izliyoruz. Yeni
maceramızın adı: “Nükleer enerji.” Kaza riski en fazla olan, ölümcül etkileri
coğrafya ve sınır tanımayan, en son Fukuşima’dan sonra bütün dünyanın
sorguladığı ve terk etme aşamasına geldiği nükleer santralleri, iktidar, enerji
sistemimizin kurtarıcısı olarak karşımıza çıkarıyor.
Kısa ve net olarak söylemek
gerekirse, nükleer santraller Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını
azaltmayacak, aksine arttıracak. Türkiye'nin nükleer santrallerde kullanacağı
yerli radyoaktif elementleri yok. Nükleer yakıtı elde etmek üzere sahip
olunması gereken zenginleştirme teknolojisine sahip değil. Nükleer atıkların
depolanması günümüz teknolojilerinde imkân dâhilinde olmadığı gibi, bu atıklar
birkaç yüzyıldan birkaç bin yıla kadar doğada kalmakta, doğaya zarar verme
durumu devam etmekte. Nükleer santrallerin ilk kurulum, işletim maliyetleri çok
yüksek. Bunun yanında güvenlik sorunları da çözülememiş. En önemlisi, tekrar
etmek gerekirse, geleceğimizi ipotek altına alan bir model. Bütün
handikaplarına rağmen AKP Hükûmeti bu konuda neden bu kadar ısrarcı? Cevaben
söylenen şey enerji ihtiyacı. Halkın büyük çoğunluğunun karşı olduğu nükleer
santrallerin yapılmak istenmesindeki asıl neden ise nükleer silah edinmeye
giden yolun açılması, bu teknolojinin Türkiye'ye getirilmesi ve sonunda nükleer
silah sahibi olma çabasıdır. Tamamen egemenlikçi ve savaş konseptinin ürünü olan
bu yaklaşıma karşı dünya barışı ve dünyayla barışık bir Türkiye için de nükleer
macerasının derhâl sonlandırılması gerekir.
Geleceğimizi tehdit eden bu
yanlış yatırımların yanına, bugünümüzü, havamızı, suyumuzu elimizden alan,
geçmişimizi ve tarihimizi sulara gömen birçok yanlış yatırım bütün
hukuksuzluklarıyla birlikte devam ediyor. “Suyun özelleştirilmesi ve yöre
halkının kendi suyuna erişim ve suyunu kullanma imkânını ortadan kaldıran, doğa
ve çevre katliamı hâline gelen ve başta Karadeniz olmak üzere Türkiye'nin
birçok yerinde halka rağmen yapılan küçük ölçekli HES'ler, on iki bin yıllık
tarihiyle birlikte Hasankeyf ve çevresini sulara gömecek olan Ilısu Barajı,
Munzur üzerinde yapımı devam eden barajlar ve benzerleri ile sözde enerji
üretimi adına yaptığınız katliamın farkında mısınız?” diye sormak gerekiyor.
Bizim güneşimiz var, değerlendirilmek istenirse Türkiye'ye fazlasıyla yeter.
Rüzgâr ve diğer yenilenebilir kaynaklar sağlıklı değerlendirilirse Türkiye'ye
fazlasıyla yeter. Özellikle güneş için “kurulum maliyeti yüksek", rüzgâr
için “sürekliliği yok" gibi argümanlar artık terk edilmeli, başta Almanya
olmak üzere yenilenebilir modellerle enerji üreten ülkelerin bu işi nasıl
başardığı araştırılmalı, nükleer ve HES gibi projelerle ortaya çıkan doğal, kültürel,
insani ve mali risklere karşı yenilenebilir kaynaklara yönelinmelidir.
Değerli milletvekilleri, AKP,
Türkiye'nin gelişmekte olan ülke olmasının arkasına sığınarak sera gazı
salımlarını azaltma konusunda yükümlülük almaktan kaçınmaktadır. Kalkınma
fetişizminin pençesine düşmüş görünen Türkiye, iklim değişikliğini göz ardı
etmektedir. Bunun en büyük kanıtı, 2010 sera gazı salımlarını yirmi yıl
öncesine göre yüzde 25-40 arası azaltmak yerine yüzde 115 artırması. Yani,
salım artışında dünya rekortmeni olması! Doha'daki müzakerelerde de Türkiye
üzerine düşeni yapmadığı için müzakereleri takip eden 700'ün üzerinde sivil
toplum kuruluşunun oluşturduğu İklim Eylem Ağı tarafından “Günün Fosili”
seçilmiştir. Peki, İklim Eylem Ağı neden bu kadar prestijli bir ödülü
Türkiye’ye verdi? Birincisi: Bilim insanlarının acilen vazgeçilmesi için
uyardığı küresel kömür yatırımlarında Türkiye’nin dünya 4’üncüsü olması.
ikincisi: Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi için sera gazı azaltım
hedefi olmadığı gibi, ikinci yükümlülük dönemi için de belirtmeyeceğini
açıklaması. Aslında, iklim değişikliği ile mücadelede yükümlülüklerini yerine
getirmeyen Türkiye çok büyük bir fırsatı kaçırıyor. Bölgesel bir güç olmak
isteyen Türkiye, sera gazı azaltım hedefleri belirleyip bu hedefleri
yenilenebilir enerji yatırımları ve enerji verimliliği ile desteklese enerjide
dışa bağımlılıktan kurtulabilir. Üstelik, yenilenebilir enerji yatırımlarında
öncü rol oynayarak dışarıdan enerji satın alan bir ülke olmaktan çıkıp dışarıya
teknoloji satan bir ülke olabilir. Dolayısıyla, sera gazı azaltım hedefleri
almamak ve rüzgâr, güneş yatırımlarını geciktirmek Türkiye için yalnızca daha
pahalı enerjilere daha uzun süre katlanmak anlamına geliyor.
AKP Hükûmetine, iklim değişikliği konusunda sorumluluk almasının
gerekliliğini bıkmadan anlatmak ve “Rüzgâr da, güneş de bize yeter." demek
gerekiyor.
Yine bakanlığın hedeflerine
baktığımızda, “Bilinen linyit ve taş kömürü kaynaklarının 2023 yılına kadar
elektrik enerjisi üretimi amacıyla değerlendirilmiş olması
hedeflenmiştir." denilmesi birçok saygın çevre kuruluşunu bir araya
getiren İklim Ağı adlı şemsiye örgütün ülke iklim politikalarının Türkiye'ye
maliyetini hesaplayan bir raporda "İklim değişiyor, Türkiye
değişmiyor." demelerini haklı çıkarmaktadır. Ülkede, 2010 yılında iklim
değişikliği bağlantılı doğal felaketlerden 2,5 milyon kişinin etkilendiği ve 35
bin kişinin bu felaketler sonucunda hayatını kaybettiği tahminine yer
veriliyor. Küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazı salımının en büyük
kaynağı olan ve en kısa zamanda devre dışı bırakılması gereken kömür yakıtlı
termik santrallere bakınca tablo şöyle: 8.400 megavatlık kurulu güce sahip 23
yeni kömür santrali inşasına devam. İlan edilmiş, lisans almış veya lisans
başvurusu yapmış 28 santral sırada. Özet sayısal döküm aşağıdaki gibi.
İnsani maliyet: Tek bir yılda
2,5 milyon iklim mağduru, 35 bin ölü.
Parasal maliyet: Gayrisafi
yurtiçi hasılanın binde 6’sı yani 6 milyar lira. Yani, iklim değişikliğiyle
ülkeye -biz vergi verenlere- 6 milyar lira fatura çıkartılmış oluyor.
Atıl yatırım maliyeti: Karar
alıcılar yani Hükûmet, iklim dostu çözümlere değil fosil yakıtlara yatırım
yapıyor; ölümleri artırmayı, maliyeti artırmayı sürdürüyor; topluma yanlış
maliyeti ödetiyor.
Uluslararası prestijin maliyeti:
Türkiye’nin kömürle kara sevdası yüzünden Birleşmiş Milletler Doha İklim
Zirvesi’nde sivil toplum kuruluşları tarafından “Günün Fosili” ödülüne layık
görülmesi ve ülkenin bölgesel güç iddialarına karşın uluslararası alanda alay
konusu olması.
Dünyanın en önde gelen çevre
aktivistlerinden üçünün, Bill McKibben, Nnimmo Bassey ve Pablo Solon’un
geçenlerde hükümetlere ve onların görüşmecilerine gönderdikleri açık mektupta
yazdıkları: “Var olduğunu bildiğimiz karbon yakıtların çoğunu yerin altında bırakmalı
ve daha fazlasını aramayı kesmeliyiz. 2 derecelik sıcaklık artışının altında
kalmak için yarı yarıya bir şansımız olmasını istiyorsak, keşfedilmiş petrol,
kömür ve doğal gaz rezervlerinin üçte 2’sini yer altında bırakmalıyız. Eğer
şansımızın yüzde 80 olmasını istiyorsak, o zaman söz konusu rezervlerin yüzde
80’ine dokunmamalıyız.” Oysa Türkiye’de AKP, 2023 yılına kadar yenilenebilir
enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının yüzde 30’a çıkarılmasını
hedeflemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
90’lı yıllarda köyler yakılıp yıkılarak Kürtler zorunlu göçe maruz
bırakılırken, 2000’lerde, AKP, güvenlik barajlarıyla bölge insanını zorunlu
iskâna tabi tutmaktadır. AKP, sadece bölgede değil Türkiye'nin her tarafında;
Karadeniz’de, Ege’de, Marmara’da, Akdeniz’de, İç Anadolu’da bulduğu her dereye,
çaya, ırmağa bir HES demektedir. Bakanın temel elektrik enerjisi kaynakları
arasında saydığı HES'lerin ömrü ise Türkiye gibi ülkelerde en fazla elli
yıldır. Elli yıllık bir sevda için Türkiye’nin doğal güzellikleri, tarihî
mekânları sular altında bırakılmakta, kaynakları tüketilmektedir.
Çok ilginç bir başka icraat
da “güvenlik barajları” olarak karşımıza çıkıyor. Literatüre Türkiye'nin
armağan ettiği güvenlik barajlarını kamufle etmek amacıyla bazısına küçük
birkaç enerji yapısı ilave edilmiş olmasına rağmen, isminden de anlaşılacağı
üzere tek amaç güvenliktir.
Çin Seddi’ni kuranların
mantığı 2000'lerin dünyasında güncellenerek sürdürülmektedir. Bugün güvenlik
adına sudan bir Çin Seddi oluşturmak için güvenlik barajı yapan güvenlikçi ve
savaş yanlısı zihniyetin bilmesi gerekir ki, Kürt sorunu bu tür yöntemlerle çözülmedi
ve asla çözülemeyecek. Kürt sorununun bir tek çözüm yöntemi vardır, o da
kolektif haklarının tanınmasıdır. Bu itibarla, yarın bu topraklara barış hakim
olduğunda, diğer birçok ölümcül icraatın altına imza atan savaş ve güvenlik
konseptinin sahipleri, güvenlik barajları, Ilısu ve Munzur'da yapılan barajlar
gibi icraatları yüzünden de halk ve tarih karşısında mahkûm olmaktan
kurtulamayacaklar.
Ilısu ve Munzur'da yapılan
barajlar, suyun özelleştirildiği mini HES uygulamaları, nükleer santraller gibi
problemli enerji üretim yöntemleri karşısında yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımının önemi kadar enerji tasarrufu da önemlidir.
Enerjimizi nasıl ve nerede kullandığımızı sorgulamak gerekmektedir. Kirli ve
enerji yoğun teknolojilerle daha fazla enerji tüketmenin, küresel ısınmaya daha
fazla katkı yapmanın… Daha fazla enerji ihtiyacı olan bir ülke olma
karşılığında kaybımız ortadadır ve açıktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji politikalarındaki zafiyetin en acı boyutlarından biri
ise bu alanda giderek artan iş kazalarıdır. Hem enerjiye ilişkin faaliyet
yürüten kamu kurumlarından yetkin ellerin uzaklaştırılması ve kadrolaşma
hareketiyle hem de denetimsiz bir özel sektör eliyle enerji işçileri toprağa,
sele, baraja gömülmekte, elektriğe çarpılarak can vermektedir. Enerji sektörü,
ölümlü iş kazası sayısının en fazla olduğu sektörlerden biri olarak karşımıza
çıkıyor. İnsan hayatına duyduğumuz saygının gereği olarak ifade etmek gerekirse
artık iş cinayeti olarak adlandırdığımız bu ölümlerin önüne geçilmesi için
bütün tedbirlerin bir an önce alınması gerekir.
Maalesef, enerji yüzünden,
insanlar sadece iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmiyorlar. Dünyada ve
özellikle de Ortadoğu'da, enerji savaşları yüzünden her gün binlerce can
toprağa düşmektedir. Aralarında su, enerji veya diğer nedenlerle sorun almayan
Ortadoğu halkları, su ve enerji savaşlarında en çok mağdur olan topluluklar
olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında, egemenlik ilişkileri
bakımından sıkıntı yaşayan Filistin ve Kürt halkları su ve enerji hâkimiyet
süreçlerinin kurbanı hâline gelmiştir. Kürtler ne egemenlik ilişkilerinin bir
parçası olmayı ne de kurbanı olmayı kabul etmeyeceklerdir. Bu itibarla,
barışçıl bir dünyada, insanıyla, doğasıyla, tarihiyle, çevresiyle barışık,
enerjimizi insan yaşamının güzelleştirilmesine, barışa ve kardeşliğe
harcayacağımız yarınlar ümidiyle hepinizi selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayna.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına son konuşmacı Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Sayın Kaplan, buyurun.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmelerini
yapıyoruz. İşte muhalefet olarak değerlendirmeye çalışıyoruz, denetim yapmaya
çalışıyoruz ama milattan önce 3000’lerde Ninova kentinde, taa o zamanlarda eski
Mısır, Yunan ve Roma medeniyetlerine kadar kamusal hesaplar kontrol altındaydı,
kontrol ediliyordu. Buraya geldik, 21’inci yüzyılda bu Parlamentoda kontrol
edemiyoruz. Şimdi, Enerji Bakanlığının neresini kontrol edeyim? Bağlı kontrol
şirketlerinin büyük bölümünün kamu iktisadi teşebbüslerinde bütçeleri
görüşüldü, komisyonda görüşüldü zaten. Sonra, her gün bir ülkeye gidiyor; bir
ülkeye gidiyor -Rusya’dan yeni döndü- nükleer santral görüşmeleri yapıyor, bir
yere gidiyor termik santral görüşmeleri yapıyor, bir yere gidiyor, bir
bakıyorsunuz ilginç uluslararası ilişkiler ortaya çıkıyor. Dikkat edin,
Türkiye'de enerji politikası olmazsa enerji artı güvenlik denklemini
çözemezsiniz, bütün olay bu.
Kürt sorununun Orta Doğu’da
çözülmesinde enerji problemi vardır, açık söylüyorum. Bakın, Irak
Kürdistan’ında -öyle Kuzey Irak falan yok arkadaşlar, oranın adı Kürdistan
Federal Yönetimi’dir, Başkanı da Barzani’dir- oradaki petrol şirketleriyle
Enerji Bakanlığı daha yeni yeni anlaşmalar yaptı, aramalara başladı. Haa, Sayın
Bakan bu şirketlerin ortakları kimlerdir, herhâlde bize açıklar diye
düşünüyorum.
İki: Suriye’ye kafayı taktık.
Suriye olayını öyle basite almayın arkadaşlar. Beşar Esad’ın durumuna bakın,
Suriye olayında, bir diktatör yönetiminin gidip yerine bir halk yönetiminin,
demokrasinin gelmesi arayışının ötesinde enerji vardır. Suriye, Lübnan ve
İsrail’in, Doğu Akdeniz sahilinden Kıbrıs’ın güneyine ve kuzeyine baktığınız
zaman o havza petrol ve doğal gaz alanıdır arkadaşlar. İşte dünyanın yeniden
dizaynında Akdeniz havzası, Kıbrıs bu riskin, bu petrol olayının ortasındadır.
Hatta dikkat edin, Rum kesiminin şirketlerine dikkat edin, Amerikalı vesayet
şirketleridir. Türkiye’nin şirketlerine dikkat edin, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortakları daha yeni, 2012’de Kıbrıs’a petrol aramaya gittiler. Allah sizden
razı olsun, yani Rumlar orada kuyu kazmasa sizin aklınıza gelmeyecek oraya
gitmek.
Türkiye petrol haritasına
bakın. Güneydoğu bölgesi -petrol haritası olarak söylüyorum- Gürcistan’dan,
Artvin’den Karadeniz şeridi, Bulgaristan’a kadar giden o şerit petrol alanları
olarak, doğal gaz alanları olarak geçer. Bunun dışında da denizlerimizde yerel
kaynak için yüzde 1 araştırma sondaj kuyuları koymuş yine Enerji Bakanlığımız.
Güneydoğu’da, Şırnak’ta, sınırda sıfır kilometre düz arsada -Maden Araştırma
Komisyonunu getirdim oraya- 1.500 metrede doğal gaz çıkıyor, 2 bin metrede
petrol çıkıyor, ondan sonrası da karbondioksit. Suriye de karşı taraftan
çıkarıyor. Bizimkiler yeni yeni 2-3 kuyu koydular. Hani mayınları temizleyecektik,
o mayınlı alanlara kuyular açacaktık; yok.
Şimdi, Şırnak kömürlerinden
TKİ hemen çekildi, özel sektöre. Özel sektörden çekildi, redevans sistemini
kâra çevirmek için yüzde 23,5’tan, valilik alıp Ciner grubuna veriyor. Ciner
Grubu alıyor, Çin’lilerle anlaşıyor, termik santral kuruyor. Termik santral
kuruyor, on beş sene elektriği ödeme taahhüdünde bulunuyor devlet, şu kadarını
ödeyeceksiniz… Bakın, 3 tane daha termik santral, 6 tane başvuru var. Şırnak’ın
oksijenini bitirmek için her tarafa 1 tane termik santral yapmak istiyorlar.
BOTAŞ’lardaki küçük, 10 numara yağ yakan santralleri saymıyorum.
Şimdi, enerji politikası bu
ya. Ee, kömür var orada. Kömürü o zaman çıkar. Vatandaş yüzde 23,5 redevans
ödüyor, Ciner Grubuna yüzde 5 ödüyorsunuz. Ne güzel iş kardeşim ne güzel iş!
Şimdi, Mersin Akkuya’da
yapılan santrale bakın. Kaç sentten elektrik on beş seneliğine garantiye
alındı? Bir hesap etsenize. Dünya maliyetleriyle karşılaştırın. Türkiye’yi hem
fiyatta zarara uğratıyorsunuz hem çevreyi kirletiyorsunuz. Yetmedi, Sinop’ta
başladınız. Arkasından İğneada’da bir termik santral vardı, onların bununla
mücadelesi sürerken, termik santral, eski nükleer santral devreye girmeye
başladı.
Ya, bu ülkenin her tarafına
dışarıdan şirket götürüyorsunuz santral kurmaya. Bir de her tarafından borular
geçiriyorsunuz; Azerbaycan’dan, Rusya’dan, İran’dan, Katar’dan. Katar bak, çok
dikkat edin bu enerji hattına. Katar doğal gazının yüzde 60’ının Türkiye’den
Kerkük petrol boru hattına paralel geçirilmesinin hesabı yapılıyor. Onun için
Orta Doğu’da Sünni bir eksen, Amerika ekseni, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye.
Artı karşısında Şii ekseni var; İran, Maliki, Rusya ve Çin. Şimdi, bu denklemi
algılayamadığınız zaman Türkiye’nin bakanlığının bütçesini burada konuşmanın
bir anlamı yok. Ee, bakanlığın bütçesi 3-5 milyar lira bütün kuruluşlarıyla. Ya
kardeşim, bu bütçe her zaman 70 milyar lira ithalat yapıyor enerji alanında;
doğal gaz, petrol ithalatı yapıyor. Yüzde kaç üretiyor? Bütün kömürü, doğal
gazı, Batman’daki, Raman’daki çıkan petrol, hepsi dâhil, dörtte 1 etmiyor.
Yani, arkadaş, ithal enerji politikası yanlıştır. İthalatla bu ülke açığını
kapatamaz, cari açığını. Bir gün bir sorun çıktı İran vanayı kapattı. Ambargo
var diye İran’a altın gönderiyoruz petrol, doğal gaz karşılığında. Sayın Bakan
“Patates de göndereceğiz.” dedi.
Şimdi, bunun Türkiye’ye
yansıması ne oluyor? En yüksek benzini Türkiye satıyor. Nasıl satıyor? Bakın,
en yüksek ÖTV… Avrupa Birliği Bakanı da burada, incelemiştir eminim. ÖTV
ortalamasında benzin yüzde 75, motorin yüzde 64, LPG yüzde 299 daha yüksek
Avrupa Birliğinden. Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Ee, bu vergiler
düşecek. Onun için girmek istemiyorsunuz zaten. Bu rapor böyle geliyor.
Şimdi dikkat edin. Elektrik
hırsızlığında bu Ankara Büyükşehir BOTAŞ’a bir takmıştı bilmem kaç milyar borç.
Önce beş sene ötelediler, sonra özelleştirdiler, ona formül buldular. En büyük
hırsızlıklar, bakın, dikkat edin.
Şimdi, GAP’tan yüzde 48
elektrik alıyorsunuz, kırk yıllık projeden bölgeye bir kuruş yatırım gitmiyor, onun
üzerinden sulama konusunda kırk yılda 300 bin hektarı geçmiyorsunuz. Doğayı
tahrip, HES’ler -şeyler hariç- güneş, rüzgâr, termal, bunların hiçbirisi bu
Mecliste planlanmıyor arkadaşlar. Şirketler, bu kriz sonrası iştahları kabardı,
Türkiye’ye çullandılar. Allianoi’den Rize derelerine, Karadeniz’den İç
Anadolu’ya madenlerdeki, altın madenlerinden tutun Munzur’a, Munzur’dan tutun
Hasankeyf’e ve her tarafta…Ve en kötüsü 48 bin ruhsatla dolaşan çantacılar var.
Bu çantacılar bir şirkete satıyor, o şirket bir taşerona satıyor. Şimdi onlar
birbirine girmiş. Şırnak’taki güvenlik barajında ikide bir olay oluyor
diyorlardı. Bir araştırdım, şirketin biri almış, barajı, yapmış bir taşerona vermiş. Birbirlerine girmişler, oradaki
korucularla birbirlerini tehdit edip mahkemelik olmuşlar. Ve oradaki olayları
da PKK yaptı diye basına veriyorlar. Ya, bu kadar aymazlık olmaz arkadaşlar.
Bunların hepsi… Doğal gazda yaşananları dikkate aldığımız zaman ulusal bir
politikanın netleşmesi lazım enerji konusunda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Zaman az, bora değinemedim ama bunu bu şekilde götürmek mümkün değil diye
düşünüyorum.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kaplan.
Sayın milletvekilleri, kırk beş
dakika ara veriyorum oturuma.
Kapanma Saati: 19.33
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın onuncu tur görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun Sayın Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk kez Sayıştay
raporlarının dahi olmadığı bir bütçe görüşmelerine başladık bu yıl.
Genellikle iktidarların bu,
bütçeyi, bütçeyle ilgili görüşmeleri sevmemesinin işareti daha Osmanlı
zamanından beri devam ediyor. Osmanlının ilk bütçesi 1652 yılında Tarhuncu
Ahmet Paşa tarafından yapılıyor. Giderlerle gelirleri hesap ediyor, devletin
bütçesini denk tutmaya çalışıyor. O zaman 19’uncu padişah olan Avcı Mehmet 6
yaşında padişah oluyor, annesi de Turhan Sultan, Tarhuncu Ahmet Paşa’nın bu
bütçe hazırlayışından rahatsız oluyor. Niye? Giderlerini, gelirlerini
öğrenecekler, bütün herkes, nerelere gitmiş, nerelere harcanmış, paralar
nerelerden gelmiş. Dolayısıyla, onu, fazla değil, tam altı ay sonra Has
Bahçe’ye çağırıyor, bostancıbaşılara boğduruyor. Ondan sonra da uzun bir süre,
cumhuriyet dönemine kadar Osmanlıda bütçe yapılamıyor. Geldiğimiz bu dönemde
tekrar bütçenin böyle sakat bir hâliyle görüşülmesi aşamasındayız.
Avrupa Birliği Bakanlığı
bütçesi öncesinde genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti olarak, Türkiye AB’ye girsin diye on yıllık iktidarda hemen
hemen Avrupa Birliğinin her dediğine “Evet.” dedik. Tabiri caizse, AB leb
demeden biz Çorum’u anladık; bırakın leblebiyi, Çorum’u bile anladık.
Anayasa’mızın 66’ncı maddesi “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan
herkes Türktür.” diyor, buna rağmen bizim Hükûmetimizde çok bakan, çok
arkadaşımız AB kızar diye “Türk’üm.” diyemiyor.
Düne kadar “kardeş”, “dost”
dediğimiz Beşar Esad’a ve Müslüman Suriye yönetimine karşı çıkan, Müslüman’ı
Müslüman’a kırdıran ve bu uğurda savaşmayı sadece Avrupa Birliği ve ABD istiyor
diye göze alan bir hükûmeti Avrupa Birliği bir daha asla ve kata bulamayacak.
“Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya.” diyerek yabancılara toprak satışını
yasallaştırıp, güneydoğudaki tarım alanları başta olmak üzere, yabancı nüfusuna
geçiren böyle bir Hükûmeti Avrupa Birliği nereden bulacak bilmiyorum.
Petrol Kanunu’yla yabancılara
elli yıllık imtiyaz hakkı veren, yabancı yatırımcıları hisse senedi alımlarında
vergiden muaf tutan, Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkileri iyi gitsin diye bütün
bunlara göz yuman bir Hükûmet bir daha gelmeyecektir.
“Özelleştirme” adı altında,
Türkiye'nin en önemli kurumlarını ve tabii kaynaklarını yabancılara sattınız,
yerli bankaların çoğunun yabancıların eline geçmesini sağladınız. Avrupa
Birliği, gerçekten, sizden daha iyisini bulamayacak. Hatta bırakın, daha
ötesini söyleyeceğim, Avrupa Birliği istedi diye, yüzde 99’u Müslüman dediğimiz
bu ülkede domuz etini bile kasaplık et yaptık. Papa John Paul’ün ölümü üzerine,
İçişleri Bakanlığı emir verdi, 8 Nisan 2005 Cuma günü bayrakları yarıya
indirdik, Hristiyan Avrupa Birliğine şirinlik yaptık.
Sayın Başbakanımız,
Yunanistan ziyareti sırasında, Türkiye içerisinde Vatikan gibi bir Ortodoks din
devleti kurulması anlamına gelen “Bizim, ekümenlik konusuna itirazımız yok.”
diyerek Avrupa Birliğinin bu konudaki talebine de “Evet.” dedi.
Akdamar Kilisesi’ni açtık,
Sümela Manastırı’nda ayinler yaptık, Pontus hayallerini onlarla beraber gördük,
kiliselere bedava su verdik, Heybeliada Yetimhanesi’ni tekrar patrikhaneye
verdik, Lozan Anlaşması’yla Türkiye'nin üzerinde müktesebatı bulunan bütün
azınlık vakıflarını herhangi bir mütekabiliyet esasına bakmadan iade ettik. Ege
Denizi’nde 11, Akdeniz’de 5 Türk adasına Yunan Bayrağı diktiler, gıkımız bile
çıkmadı.
Türkiye’yle ilgili, Haziran
2008’de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde “Türkiye'nin güneydoğusu Kürdistan’dır,
faşist Türk ordusu güneydoğuda işgalcidir ve Kürtleri katletmektedir, Türk
askeri Kıbrıs’ta işgalcidir.” kararına, iktidar milletvekillerimiz gitti kuzu
kuzu imza attı ama yine AB’ye yaranamadık.
Avrupa Birliği ve Amerika
Birleşik Devletleri eksenli bu gibi politikalarıyla Avrupa Birliğine
alınmamamız gerçekten üzücü ve Avrupa Birliğinin bu hizmetlerimize karşılık
ikiyüzlü tutumunu ben de kınıyorum yani Avrupa Birliği, sizin kadar, ülkesinin
geleceğini başka ülkelerin çıkarları için heba eden başka bir Hükûmet asla ve
kata bulamayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, 2012 yılı Türkiye İlerleme Raporu 10
Ekimde yayımlandı. Raporda, Türkiye sivilleşme ve Anayasa süreci konusunda
övülürken, ifade özgürlüğü alanında eleştirildi. AB Komisyonunca hazırlanan 97
sayfalık raporda ne deniyor? Millî İstihbarat Teşkilatı Yasası’nda yapılan
değişiklik ile özel olarak görevlendirilen istihbarat ve kamu görevlileri
hakkında soruşturma açılması için Başbakanın iznine tabi hâle getirilmesinin,
bazı kamu personeline keyfî dokunulmazlık sağladığı, tutarsız, yoruma açık hâle
getirildiği ve yasal denetimi dışladığı değerlendirmesi yapılıyor. Peki, Avrupa
Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış’ın İlerleme Raporu’yla ilgili görüşleri nasıl?
Sayın Bakan, Avrupa Birliğinin bu yılki İlerleme Raporu’nun özellikle siyasi
kriterler bölümünü büyük bir hayal kırıklığıyla karşıladığını açıklıyor. Sayın
Egemen Bağış, göreve geldiği günden bu yana 44 ülkeye toplam 148 ziyaret
gerçekleştirmiş. Bu ziyaretlerin 120’sini Avrupa Birliği üyesi ülkelere yapmış,
bunların arasında sadece Brüksel’e 33 defa gitmiş. Anlaşılan o ki bu
ziyaretler, ilerleme raporunda, bizim istediğimiz gibi herhangi bir metnin yer
almasını sağlayamamış yani bu gezilerde Sayın Bakan tüm gayretine rağmen boş
gezmiş, oralardan da boş dönmüş.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Avrupa
Birliğine uyumun gereği olarak AKP oylarıyla Mecliste seçilen ombudsman şöyle
diyor: “Avrupa Birliği müktesebatı çevresindeki ilkelere, ülkemizin özel
koşullarını göz önüne alarak uymaya gayret edeceğimi bütün samimiyetimle ifade
ediyorum.” Yani, burada dikkat edilmesi gereken konu şu: Bir zamanlar askerin
yan yana getirdiği AB’yle özel koşulları, bugün iktidar partisinin seçtiği kişi
yan yana getiriyor. AKP iktidarı, Avrupa Birliği ipini çok uzun zamandır
boşlamıştır ve AKP iktidarının gündemini, Avrupa Birliği kriterlerinden çok
Ankara kriterleri meşgul etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “Türkler için Avrupa Birliği üyesi olmak artık heyecan
vermiyor.” Bunu ben değil, Boğaziçi Üniversitesi uluslararası ilişkiler ve
siyaset bilimi öğretim üyelerinden Sayın Profesör Doktor Hakan Yılmaz’ın
önderliğindeki, 16 ilde 1.200 denek üzerinde yapılan Avrupa Algısı
Araştırması’nın sonuçları söylüyor. Ankete göre, Türk vatandaşlarının Avrupa
Birliğinden giderek uzaklaştığı, Avrupa Birliği üyesi olmayı, dini
yozlaştıracak, gençlerin ahlakını bozacak bir gelişme olarak gördüğü artık
ortaya çıkmıştır.
Bu ankette dikkat edilmesi
gereken birçok soru ve bu soruya verilen yanıtların da bazı oranları var,
onlardan da bilgi sahibi olmanızı istiyorum.
“Sizce ülkemizin Avrupa
Birliğine üyeliği iyi bir şey midir yoksa kötü bir şey midir?” sorusuna
“İyidir.” cevabını verenler 2003 yılında yüzde 69,5 iken bugün bu oran 2012’de
yüzde 50’ye düşmüş. Aynı soruya “Avrupa Birliği üyeliği kötü bir şeydir.”
diyenlerin oranı ise yüzde 12,8’den yüzde 36,1’e yükselmiş. Yani on yılda
neredeyse 3 katına çıkmış.
İşin özü, Avrupa Birliği müktesebatında
verilen sözler Türkiye’yi bölmek için kullanılmıştır ve hâlâ kullanılmaya devam
etmektedir.
Konuşmamı şu sözlerle
bitirmek istiyorum: Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliği üyeliğine karşı
değildir; Türkiye'nin millî birliği ve bütünlüğü, terör ve bölücülük, Kıbrıs,
Yunanistan ve Ermenistan konularındaki yaklaşımı, “Türkiye'nin menfaatlerine
zarar vermemesi kaydıyla ortaklık müzakerelerinin sürdürülmesi ve tam üyelik
dışındaki yaklaşımların kabul edilmemesi” şartıyla, Avrupa Birliği üyeliğimizi
desteklemektedir ancak üyelik müzakereleri uğruna üniter ve ulus devlet
yapısını zedeleyecek taleplerle karşılaşmasını da asla kabul etmemektedir. Türk
milleti, sadece Türk ulusunun gücüne inanan bir yönetim ile bu ülkenin
geleceğine sahip çıkacaktır. Ezanımız okunacaktır, ay yıldızlı bayrağımız her
daim dalgalanacaktır.
Sayın Bakan, sayın
milletvekilleri; bir konuda şikâyetimi arz etmek istiyorum. Dünyada iletişimin
çok yoğun olarak kullanıldığı bir çağdayız, her türlü iletişim olanakları
mevcut. Bugün burada bakanlarımızın, kendilerine yöneltilen sorularla ilgili
cevapları vermek için on-line sistemile, bulundukları mekânlardan bütün
bürokratlarına ulaşmaları mümkünken koridorlarda bürokratlardan geçilmemesi
biraz bana tuhaf geliyor. Yani, onlara ulaşmak için her türlü iletişim
hatlarımız mevcut: Bilgisayar var, telefon var. Ona rağmen koridorlar gerçekten
bürokrat dolu. Hem o arkadaşlara günah hem de bu görüntü çok iyi bir görüntü
değil.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Türkkan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel.
Sayın Demirel, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
MHP GRUBU ADINA RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesiyle ilgili
görüşleri paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Geçtiğimiz yıl da aynı
bakanlıkla ilgili parti görüşlerimizi ifade etme görevi benimdi ve ben o görevi
ifa ederken bir cümle kurmuştum, onu geçen yılın tutanaklarından aldım, size
okumak istiyorum. “Hedefleri net olmayan temennilerden ibaret; bu sebeple ki
çok daha ileriye gidemeyeceği kanaatindeyim Kadın ve Aile Politika Bakanlığının
çalışmalarının.” gibi bir cümle sarf etmişim ben. Ben bu sebeple, Sayın Bakana
öncelikle teşekkür ediyorum bizi şaşırtmadığı için, bizi yanıltmadığı için,
söylediklerimizi boşa çıkarmadığı için ama millet adına üzüntü içindeyim. Bu
kadar imkânları olan bir bakanlığın çok daha aktif, çok daha etkin,
ölçümlenebilir, hedefleri sabit çalışmaları olabilirdi diye, o anlamda üzgünüm.
Tabii, bunları söyleyince biz söylemiş gibi algılanıyor ama bunu yalnızca biz
söylemiyoruz, dünya söylüyor, Dünya Ekonomik Forumu söylüyor, diyor ki:
“Türkiye, 135 ülke arasında 124’üncü.” Ve bizden sonra kimler var? Diktatör
Esad’ın ülkesi var, İran var, Yemen var, birkaç tane ülke var çünkü biz 135 içinde
124’üncüyüz. Dolayısıyla, Türkiye’nin tablosu bu iken ben dönüp bu bir yıl süre
içinde biz geçen yıl Sayın Bakana bakanlığıyla ilgili hangi önerilerde
bulunmuşuz, bu sene tablo nedir, bundan sonrası ne olur diye bir kısa panoramik
ifadelerde bulunmak istiyorum.
Biz Sayın Bakana; “Sayın
Bakan, devlet kurumlarımız içinde ‘AFAD’ diye bir kurum var, bunun kurul ve
komisyonları içinde Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı yok. Bakanlığınız mutlaka
bu kurullarda yer almalı, çünkü ilgili genel müdürlüğünüz var.” demişiz. Sayın
Bakanın bu konuda bir çalışmasına bir yıl içinde biz rastlamadık, Hükûmetin de
bir çalışması olmadı. Ama bu bir yıl içinde AFAD’la ilgili Aile ve Sosyal
Politika Bakanlığının görev alması gereken çok önemli bir konu oldu, Suriyeli
sığınmacılar. Suriyeli sığınmacılar konusu bu ülkedeki birçok bakanlığı aslında
ilgilendiriyor. İlk haber Sağlık Bakanlığından geldi, elimine ettiklerini
söyledikleri kızamık, Suriyeli sığınmacılarla beraber daha fazla ortada
görünmeye başladı. Dolayısıyla, Aile ve Sosyal Politika Bakanının ben bu konuda
özellikle çalışmasını temenni ettiğimizi söylemek istiyorum ve kendisine bir de
yer söylemek istiyorum, özellikle Kilis. Kilis’e lütfen birazcık bu
perspektiften bakıp ihtimam gösterirseniz memleketin hayrına olur.
İkinci bir konu daha
önermişiz; UPSAM’ın TÜBİTAK’la yaptığı bir araştırmayı söylemişim geçen sene
yine bu zamanlarda Sayın Bakana. “Sayın Bakan, UPSAM’ın TÜBİTAK’la yaptığı bir
araştırma var, bu araştırmada ankete katılan her 4 kişiden birinin ‘Evet.’
dediği bir soru var ve bu, sizin bakanlığınızın ilgi alanına girer. Çünkü,
bölücü terör örgütü, kadın insan kaynağının temininde, bu, ‘Evet.’ denilen
maddeden çok faydalanıyor. Bu da küçük yaşta kızların evlendirilmesi, berdel,
başlık parası ve zorla evlendirmeler, lütfen bu konuya dikkat eder ve ilgilenir
misiniz.” demişiz; Sayın Bakanın bu konuda bir çalışmasına rastlanmadı, ama
başka kurumlar araştırma yapmışlar ve bizim bu söylediklerimizi teyit
ediyorlar. Bizim söylediklerimiz derken, UPSAM’ın TÜBİTAK’la yaptığı çalışmayı
pekiştirici çok fazla çalışma var diğer kurumlar içinde.
Peki başka ne söylemişiz?
Demişiz ki: “Bakanlığınızda Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü var, bu
isim bu ülkeye yakışmıyor.” diye. Sayın Bakan bu konuda şu ana kadar hiçbir şey
yapmadı; fakat bazı milletvekillerinin Anayasa değişikliği önerisi oldu. Ben, o
konuda partisel değil, genel bir vatandaş tutumuyla bir şey söylemek istiyorum.
Bu isim değişikliği sizin, benim bireysel kelime hazinemizle olacak bir şey
değil, öncelikle bunu bir kenara yazmamız lazım yani “özürlü”yü çıkarıp
“engelli” yazmak bu sorunu çözmez çünkü dünyada literatür çok farklı şekilde
ilerliyor. Örneğin, bizlerin birçoğu “paralimpik olimpiyatları” dediğimizde
engelli olimpiyatı diye düşünüyoruz. Oysa, işitme engelliler paralimpik
kapsamında değildir. Onlar için “deafolimpik” diye ayrı bir olimpiyat vardır.
Bu konu bile birçoğumuzun çok da farkında olmadığı bir konu. Dolayısıyla,
“özürlü”nün yerine hangi tanımın geleceğini, sanıyorum, Anayasa Uzlaşma
Komisyonundaki arkadaşlar enine boyuna düşünüp, bu konunun uzmanlarıyla konuşup
daha düzgün bir tanım, daha düzgün bir terim koyacaklardır. O yüzden, bu,
bizlerin “Aklıma geldi, ‘engelli’ densin ‘özürlü’ yerine.” diyeceğimiz gibi
basit bir konu değil.
Peki, bu sürede Aile ve
Sosyal Politika Bakanlığı engelli konusunda ne yaptı? Temmuz ayı başında bir
yasa çıktı biliyorsunuz. Engelli Hakları Uluslararası Sözleşmesi’nden bu yana
yedi yıllık süre dolduğu için ve kamusal gereklilikler yerine getirilmediği
için görüntüde sekiz yıla çıkarılsın yani bir yıl uzatılsın gibi görünen yasa,
aslında ilgili fıkralarında “Artı iki yıl daha süre tanınabilir.” diyerek
görünürde en az üç yıl uzatıldı. O süreçte Sayın Bakanın “Ya, bu ne oluyor?
Engellilerin erişebilirliği, ulaşabilirliği, toplumsal içerme; bunlar haksızlık
oluyor.” gibi bir söylemine hiç kimse rastlamadı. Aksine, yasa çıksın diye
çalışmalar yapıldı. Ta ki tarih 16 Kasım 2012’ye gelene kadar. 16 Kasım 2012
günü basında şöyle bir haber var: “Sayın Fatma Şahin’den engelli vatandaşlarımızı
ilgilendiren önemli bir açıklama geldi.” Bu haberi okuyunca ben “Hakikaten çok
önemli bir şey oluyor herhâlde.” dedim ama haberin devamı şöyle: “Kanunlardaki
“sakat,” “çürük” ve “özürlü” gibi aşağılayıcı ifadeleri kaldıracağız.” Sayın
Bakan, az önce de söyledim, kanunun adının ne olduğu önemli değil. Önemli olan,
engellilerimizin ve onların ailelerinin, hatta mevcut literatüre göre de özel
gereksinimli insanlarımızın erişebilirliği, ulaşabilirliği, kamusal haklarını
kullanabilmeleri, ailelerinin biraz daha refah düzeyinin artması. Ha, neden
Sayın Bakan bunu 16 Kasımda söyledi, ona baktım. Çünkü 3 Aralık yaklaşıyordu ve
Engelliler Günü geliyordu, bir şeyler söylenmiş olması gerekiyordu o güne
kadar. Oysa, ben Sayın Bakana bir öneride bulunmak istiyorum yine parti grubum
adına çünkü biz yalnızca eleştirmeyi sevmiyoruz, önerilerimizi her zaman
paylaşıyoruz. Örneğin, 2022 sayılı Kanun’la maaş alan yaşlılarımız var, bunlar
üç ayda bir maaş alıyorlar, oysa artık biliyorsunuz ki ödemeler çağdaş dünyada
ayda bir. Neden bunların maaşını da ayda bir yapmıyorsunuz? Bence bütçeniz buna
yeterli, nasılsa üç ayda bir veriyorsunuz, ayda bir verirseniz hiç değilse bu
vatandaşlar da daha rahat ederler diye düşünüyoruz.
Gelelim aile içi şiddet
konusuna, bu bir yılda ne olmuş? Evet, Kasım 2011’de neredeyse havai fişekler
patladı, İstanbul Protokolü imzalandı, arkasından Mart 2012’de Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddeti Önleme Kanunu çıktı. Çıktı ne oldu? Yine
kadınlar ölüyor, yine çocuklar tacize uğruyor, yine yaşlılar istismara uğruyor.
Fakat, tabii biraz sonra Sayın Bakan konuşurken buna şöyle bir açıklama
getirecek diye endişe ediyorum: “Biz artık bu işi kayıt altına aldık,
istatistikleri tutuyoruz. Sayın Başbakanın da 2010 yılında bir genelgesi var
istatistikler tutulsun diye. Zaten uluslararası beyan da bunu gerektiriyor.
Dolayısıyla biz istatistik tutuyoruz, o bakımdan sayı çok artmış gibi
görünüyor.” diye bir açıklama yapabilir endişesindeyim. O yüzden ben Sayın
Bakana bir rapordan söz edeceğim. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları
İnceleme Komisyonunun bir alt komisyon çalışması var. Bu, şiddetle ilgili,
kadına ve aile bireylerine yönelik şiddetle ilgili alt komisyon raporu. Bu
rapor diyor ki: “Türkiye’de en çok aile içi şiddet -eğer istatistikler önemliyse-
Bilecik’te ve en az şiddet de Batman’da.” Oysa biz biliyoruz ki Batman en çok
kadın intiharlarının olduğu il…
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Eskiden öyleydi, şimdi değil.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
…çünkü Batman’daki insanlar şiddeti şikâyet edecek kadar bile yaşamıyorlar,
telefona erişebilecek kadar yaşamıyorlar.
Velev ki Batman’da şiddet
azalmış olsun, yine aynı rapor diyor ki: “Türkiye’de Ağrı ilinde 2008’den
2011’e gelene kadar aile içi şiddet 5 kat arttı.” yani “En çok Bilecik’te ve
artışın da en yüksek olduğu il Ağrı.” diyor rapor. Eğer Sayın Bakan
istatistiklere itimat ediyor olsa idi Koza’yı sanıyorum bu 2 ilden birinde
mutlaka açardı yani en çok şiddetin olduğu istatistiklere sahip il Bilecik’te
ya da 5 katı artan Ağrı’da ama Koza hiçbirinde açılmamış bunların. Sayın Bakan
başka yerlere Koza açtı, demek ki istatistikleri kendisi de doğru bulmuyor ve
eğer istatistikleri bir yana bırakır da gerçek hayata dönersek Sayın Bakan bu
şiddet konusunda eğitim verdiklerini söylüyor biliyorsunuz. Eğitimlerin de yerine
ulaşmadığı, gerçek anlamda yetişkin eğitimi olmadığını Sayın Van Vali
Yardımcısının beyanlarından anlıyoruz. Van Vali Yardımcısı bizce Gülşah
Öğretmen’in vefatında kusurludur. Ve ayrıca Adıyaman’da babasından şiddet
gördüğü için Bakanlığınıza bağlı sığınmaevinde barınan kızın, il müdürünüzün de
icazeti alınarak sığınma evinde kendisine şiddet uygulayan babasıyla
görüştürülmesi yönetmeliklere aykırı bir tutum olup bu kızın tekrar şiddet
görmesine sebep olan bir il müdürünüz var. Siz bu konuda bir işlem yaptınız mı
bilmiyorum, herhâlde gereğini yapmışsınızdır diye düşünüyoruz. Ve bütün bunlar
da gösteriyor ki, “Kamu personelini bilgilendiriyoruz, kamu personelini
eğitiyoruz, askeriye ile karşılıklı protokol imzaladık.” Bunlar yalnızca
yelpaze, bunlar bir kovboy dekoru. Biz bu kovboy dekorunun içinde ne var diye
bakıyoruz, dekorun içinde pek bir şey yok.
Ayrıca, son, Mecliste yaşanan
bir olay var biliyorsunuz; kadına karşı şiddet mi dersiniz, mobbing mi
dersiniz, adına ne dersiniz bilmiyorum fakat o konuda sanıyorum Meclisteki
bütün kadın milletvekilleri bir tutum, bir tavır geliştirecektir ilgili şahsa
karşı. Ve o sebepledir ki ben sizden rica ediyorum, isterseniz bu yetişkin
eğitimine kabinedeki üyelerden başlayın, hatta bazı beyler bu konuda bence
öncelikle eğitim alması gereken kişiler olduklarını ortaya koyuyorlar.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sayın Demirel…
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
Sayın arkadaşım söz alıp cevap verebilirsiniz.
Peki, kadınların şiddete
uğraması, kadınların öldürülmesi konusunda durum bu. Erkeklerin ölümünde durum
ne diye baktık, bir başka öneri de bu konuda yapmak istiyorum Sayın Bakana. Eşi
vefat eden kadınlara yardım diye bir kampanya var biliyorsunuz. ”Kampanya”
diyorum, yasal dayanakları çok tereddütlü. Ve Sayın Bakana bir soru önergesi
verdim ben -kendisi de sağ olsun cevap verdi çünkü vermeyenler de oluyor- dedim
ki: Sayın Bakan neden 250 lira? Neye göre? Asgari ücretin ne kadarı ya da
asgari geçimin ne kadarı? Sayın Bakanın cevabında diyor ki: “Dayanışmayı Teşvik
Fonu’nun Kurulu böyle bir karar verdi.” Neye göre? Onu bilmiyoruz. Ve diyor ki:
“Biz Boğaziçi Üniversitesiyle bir çalışma yaptık, yaklaşık bu 150.000 kadına
ulaşmak adına böyle bir şey yaptık.” Peki, kaç kadına vermişler? 150.000 diye
yola çıkmışlar ama 228.551 kadına verilmiş. Nasıl verilmiş? Kurul “250 lira
olsun.” demiş, verilmiş. Peki, kurul buna “250 lira olsun.” dediğinde veriliyor
da 2022’den istifade eden yaşlılar, mağdurlar niye 116 lira alıyor? O zaman
2022’yi Hükûmet olarak 250’ye çekin, minimum 250 olsun. Sayın Bakan, sizin
Bakanlığın bütçesi bunu da kaldırır çünkü Bakanlığınızın ciddi bir bütçesi var,
büyük oranda bir yükseltme var rakamda. Madem siz eşini kaybetmiş kadınlara 250
lira veriyorsunuz, o zaman, bu 2022’den istifade eden vatandaşımıza da minimum
250 lirayı biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak istiyoruz.
Fakat, burada şöyle bir şey
var: Sayın Bakana sordum ben “Kimler alabiliyor?” diye. Sayın Bakan cevap
vermiş, diyor ki: “Mutlaka eşi vefat etmiş olmalı. Başka da hiç kimseyle
beraber yaşıyor olmamalı.” Şimdi, şiddetle baş etmek için bir kampanya
yapıyorsunuz. Bu kadınlar şiddetle baş edemiyorlarsa, hayatta kalma başarısını
da eğer göstermişlerse bütün şiddete rağmen, olur da “Ekonomik bir sıkıntı
içindeyim, kocamdan boşansam.” dese, şansı yok. Bu 250 lira o kadınlara yok.
İlla şiddeti evde yaşayacaksın, ölmez sağ kalırsan, kocan senden önce ölürse
biz sana 250 lira veririz gibi bir mantıkla hareket ediliyor.
Ben bu 250 liralık ödemeleri,
nerelere verilmiş diye de sormuştum Sayın Bakana. Ben o rakamları paylaşmak
istiyorum: Efendim, Ankara’nın yaklaşık 5 milyon nüfusu var, başkentimiz,
Antep’in yaklaşık 1 milyon 700 bin nüfusu var, benim milletvekili olduğum bölge
Eskişehir’in de yaklaşık 800.000 nüfusu var. Orantılı olarak size söylüyorum:
Şimdi, Gaziantep’te 1 milyon 700 bin nüfusuyla 9.057 kadına yardım verilmiş, 5
milyonluk Ankara’da 4.476 kadın yardım almış ve Gaziantep’in yarısı
büyüklüğündeki Eskişehir’de 1.140 kadın yardım almış.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İyi ama
Bakan Antepli!
RUHSAR DEMİREL (Devamla) -
Dedim ki herhâlde ilçelerde durum farklı olur. İlçeleri de içine alıp baktık. 5
milyonluk Ankara’da 8.500 kadın yardım almış, 1 milyon 700 binlik Gaziantep’te
10.790 kişi yardım almış, benim 800.000’lik Eskişehir ilimde de 1.823 kadın
yardım almış.
Sayın Bakan, Eskişehir,
Antep’in yarı büyüklüğünde. O yüzden, sizin yarınız kadar kadınımız yardım
alsaydı, bizim Eskişehir’de de 5.000’i geçkin kadın yardım alabilirdi. Ben,
Eskişehir Milletvekili olarak rica ediyorum, benim bölgemdeki kadınları da Gaziantep’tekiler
kadar gözetir, kollarsanız Eskişehirliler memnun kalacaklardır.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Adaletli olacağız, adaletli.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
Efendim adaletli dağıtıyorsunuz, 1 milyon 700 binlik Gaziantep’te 10.790; 5
milyonluk Ankara’da 8.500 kadına dağıtmışsınız.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Eşi vefat etmediyse nasıl maaş vereceğiz?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) –
Gaziantep’e çok göç var.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
Adalet, partinin isminde kaldığı zaman bir anlam ifade etmiyor. Ankara kadar
göç alan bir Antep olduğunu düşünmüyorum.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) –
Gaziantep son on yılda çok büyüdü.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
Eğer, bu konuda fikirleriniz varsa, gelir burada ifade edersiniz. Sizin bu
interaktif çabalarınızı ben saygıyla karşılıyorum, yeterince konuşma fırsatınız
olmuyor sanıyorum kürsüde.
Ben, bütçenin hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Önerilerimiz, umuyorum gelecek yıla kadar dikkate
alınarak kadınlarımıza iyilikler getirir. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Demirel.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özensoy.
MHP GRUBU ADINA NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Enerji Bakanlığının 2013 bütçesi üzerine söz aldım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, enerji üretimi,
tedariki ve tüketimi, parametreleri çok fazla olan zor bir denklem hâlinde. Bu
parametreler, bu değişkenlerle birlikte elbette enerji politikalarını yürütmek
zor ama şunu ifade etmem lazım: 57’nci Hükûmet döneminde yapılan yapısal
reformlar, 4646 ve 4628 sayılı elektrik ve doğalgaz piyasasıyla ilgili
kanunlarla birlikte özel sektörün önünün açılması ve Enerji Bakanlığının
üzerinden –bütçe anlamında- büyük bir yük kalmasına rağmen, maalesef bu
dönemde, bu enerji politikaları çok parametreli değil, çok bilinmeyenli bir
denklem hâline geldi.
Öncelikle şunu ifade etmem
lazım: Bu enerji politikalarıyla ilgili elbette ikincil enerji üretiminden
ziyade hidrokarbon ihtiyacını karşılamak çok daha önem arz etmektedir. Türkiye,
bu anlamda baktığımızda, TPAO’nun yaptığı araştırmalara, yine MTA’nın yaptığı
araştırmalara baktığımızda yeterli anlamda hidrokarbon ihtiyacını karşılayacak
bir yapıya sahip ülke değildir. Dolayısıyla, buradan hareketle, Enerji
Bakanlığının politikalarının Dışişleriyle birlikte, aynı anda başarılı bir
şekilde yürütülmesinde fayda vardır diye buradan ifade etmek istiyorum. Ancak
son on yıla baktığımızda, TPAO’nun bütün bu çalışmalarına, Sayıştay
raporlarına, denetimde yaptığımız rakamlara baktığımızda, maalesef Türkiye
Petrolleri, 2002’den sonra bir varillik bir anlaşmayla birlikte bir gelir elde
edememiş. Bugün, yurt dışı gelirlerinin tamamı Azerbaycan, Çıralı, Kazakistan,
BTC hattı, TPAO’nun ortaklığı dâhil gelirlerinin tamamı 2002 öncesinde yapılan
anlaşmalardan elde edilen gelirler.
Tabii, hemen dibimizde petrol
zengini olan Irak’ta ciddi anlamda sıkıntılarla bir dönem yaşandı. Türkiye,
aslına bakarsanız bu sıkıntıları en fazla çeken, oradan mültecileri burada
ağırlayıp onlara ciddi anlamda masraflar yapan, oradaki kapıların kapanmasından
dolayı ticari anlamda sıkıntılar çeken ülkelerin başında. Ama bakın, ne
hikmettir ki, Irak’ta birtakım taşlar yerli yerine oturup petrolle ilgili,
petrol çıkarmayla ilgili ihaleler başladığında Türkiye Petrollerini -ihale
kazanmadı demiyorum- ihaleye sokmadılar. Bakın, Irak’ta Türkiye Petrolleri
maalesef ihaleye sokulmadı. Ben, Sayın Bakana Plan ve Bütçede de bütçe
görüşmeleri yapılırken bu konuyu ifade ettim yani bu konu bizim için üzücü.
Sayıştay raporlarında da ifade ediliyor konsorsiyumlara ortak alınmadığı
TPAO’nun. Daha sonra, küçük birtakım ihalelerle ilgili girişimlerde şimdi
çalışmalar yapıyoruz, onların da akıbeti belli değil. Sayın Bakana ifade
ettiğim özellikle, Irak’ın kuzeyiyle ilgili “Dışişleri müsaade etmediğinden
dolayı oraya da giremedik.” diye sordum. Sayın Bakan cevap verdi, dedi ki:
“Girip giremediğimizi biraz zaman geçince hep beraber görürüz, Irak’ın her
tarafına.” Israrla söyledim: “Kuzeye giremedik.” Sayın Bakan “Irak’ın her
tarafına; ben cümleyi anlayarak cevap veriyorum, bu manada kayıtsız
kalmayacağımızı söyledik.” bunu da ifade ederek devam etti. Şimdi, üzülerek ben
de söylüyorum, Sayın Bakan bu konuşmayı yaptıktan sonra maalesef Irak’a giden
uçağı geri döndürüldü. Yani orada bir görüşme yapmak üzere, bir konferansa
giden Sayın Bakanın uçağının havadayken geri çevrilmesi elbette benim açımdan
üzücü bir şeydir. Türkiye Cumhuriyeti bakanının bu anlamda bu şekilde refüze
edilmesi benim açımdan üzücü bir şeydir. Dolayısıyla, bu politikalar bu anlamda
yürütülürken -ifade ettiğim gibi- sadece enerji politikalarının yanında dış
işleri politikalarının da etkili olduğunu burada açık ve net bir şekilde
görüyoruz.
TPAO’nun -ifade ettiğim gibi-
bunun dışında, ülke içinde de çok fazla bir mesafe katetmediğini görüyoruz. 96
yılında günlük 51.500 varil petrol üreten TPAO -daha sonra, 2002’ye kadar da
düştü, evet doğru- 2002’de 33.000 civarında petrol üreten TPAO 28.000’lere
kadar düşüp şimdi, o dönemde 18-20 dolar varilken ekonomik olmayan kuyuların
tekrar açılmasıyla 34.000 varillere çıktı. Dolayısıyla, hidrokarbon ihtiyacında
işte, BOTAŞ’ı da bunun içerisine alırsak 2001’deki çıkan o yasalarda BOTAŞ özel
sektörün önünü açmak adına kontratların yüzde 20’sine kadar devretmesi
gerekirken 2009 yılına kadar, bunu da devretmediğinden dolayı, BOTAŞ, bu
anlamda, hem finansman sıkıntısıyla birlikte, maalesef sıkıntılı bir şekilde
kontratları da bu anlamda, yeni kontratlar yapamadığından dolayı da bir anlamda
sıkıntılı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz diye düşünüyorum.
Şimdi, tabii, doğal gaz
bağımlısı veya dışa bağımlılığımız da bu anlamda giderek artıyor. Sayın Bakan
belki yerli kaynakları harekete geçirmek için birtakım çabaların içerisine
giriyor, işte, bir şeyler yapmaya çalışıyor ama, bizim gördüğümüz tablolarda,
maalesef, verilen lisanslara baktığımızda, bu lisansların yine elektrik üretimi
içerisindeki yıllara sâri baktığımızda bile, doğal gaz ihtiyacının, bu ruhsatı,
bu lisansı verilen bu santraller hayata geçtiğinde, yine elektrik üretiminin
içerisindeki payı yüzde 50’lerden aşağı düşmeyecek diye bu tabloda gözüküyor,
çünkü lisans verilen neredeyse 25-30.000 megavata yakın bu elektrik santralleri
devreye girdiğinde, Türkiye'nin doğal gaz ihtiyacı 70 milyar metreküplere kadar
çıkacak gibi duruyor.
Şimdi, bunları böyle
değerlendirdiğimizde şunu da sormak lazım. Hem kontratlarını devretmeyen bir
BOTAŞ, yeni kontrat anlaşması yapamayan bir BOTAŞ, yarınlarda bu santraller
devreye girdiğinde bu tedarikleri nereden karşılayacaktır, bunları da iyi
düşünmek lazım. BOTAŞ’la ilgili veya bu piyasayla ilgili, aslına bakarsanız,
yeni birtakım kanunların zaruri olarak yine gündeme gelmesi, Meclise gelmesi
gerekliliği bu anlamda gerçekten önemli diye düşünüyorum.
Elektrik ihtiyacıyla alakalı
Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma baktığımızda, Sayın Bakan, yine çıktığı
konuşmalarda, yaptığı konuşmalarda şunları ifade ediyor: “İşte, ilave 20.000
megavat elektrik santrali yaptık.”
vesaire gibi şeyler söylüyor ama ifade ettiğim gibi bunların birçoğunun
yine özel sektör tarafından yapıldığını… Hatta Sayın Başbakan bütçe sunumunda,
bundan sonraki dönemde, 2023’e kadarki vizyonda enerji alanında 110-120 milyar
dolar daha yatırım gerektiğini ifade ediyor ve dolayısıyla bütün bunların da
yine özel sektör tarafından yapılması için de gayret gösterilmesi veya önlerini
açmak için birtakım gayretler göstereceklerini ifade ediyorlar ama burada, maalesef,
2002’den sonra enerji piyasalarıyla alakalı çıkan kanunlara baktığımızda, çok
da yeterli olmadığını görüyoruz. Yenilenebilir enerjiyle ilgili çıkan yasada
gördüğümüz gibi, daha önce çıkan 5,5 euro sentlik kilovatsaat başına fiyatı,
burada sanki bir şey yapmışız gibi “Pariteden dolara çevirdik, yenilebilir enerjiye buradan teşvik verdik.”
Yani, bununla ilgili bir arpa boyu yol almamış durumdayız. Nükleer santrale
12,35 sent fiyat veriyoruz; yenilenebilir enerjilere, RES’e, HES’lere 7,3 sent
fiyat veriyoruz. Bu anlamda çok da doğru olmayan bu politikalar, yarınlarda
sıkıntıya vesile olacaktır diye düşünüyorum.
Elektrik üretiminde benim beş
yıldır ifade ettiğim bir şey var: PMUM’daki uygulamaların yanlış olduğunu
söylüyorum, yani Piyasa Mali Uzlaştırmadaki
uygulamaların yanlış olduğunu söylüyorum çünkü dünyanın her yerinde
ikili anlaşmalarla elektrikler garanti altına alınır. Bu piyasalarda, yani mali
uzlaşma veya dengesizlik piyasaları yüzde 5’leri geçmez ama Türkiye’de maalesef
artık bu piyasadan alınıp satılan elektrik miktarı yüzde 30’lara ulaştı ve
TEDAŞ’ın yine Sayıştay raporlarına bakın, aynen şunu diyor TEDAŞ: “Buradan
aldığımız elektrik bize pahalıya mal oluyor.” Yani örnek vermek gerekirse, o
yıl TETAŞ’tan, EÜAŞ’dan aldığı elektrikleri 14 kuruşa almış, PMUM’dan aldığını
23 kuruşa almış. Buna sebep olarak da şunu gösteriyor: Oraya elektrik veren
özel sektördeki üreticiler normal, gündüz ve gece saatlerinde elektriği
PMUM’dan alıp kendi müşterilerine veriyorlar, puant saatlerinde yani elektriğin
en çok tüketildiği saatlerde elektrik üreterek PMUM’a bu elektrikleri verdiği
için bu fiyatlarda ciddi anlamda yükselmeler, şişmeler oluyor. Dolayısıyla,
buradaki uygulamalarda otoprodüktörlerin
buraya verdiği rakamları yukarıya çekerek bir yanlış yapılmıştır, bunun tekrar
gözden geçirilmesi lazım diye düşünüyorum, bir de puant saatlerindeki…
Daha doğrusu, Sayın Bakan
buraya çıkıp ifade ettiğinde “56 bin megavat güce sahip olduk bugün itibarıyla.
” dese de ben şimdi buradan soruyorum: Aslolan, mevcut gücümüz müdür yoksa
puant gücümüz müdür? Yani bize, elektriğe en fazla ihtiyacımızın olduğu
saatlerde Türkiye’de maksimum ne kadar gücü
kullanabiliyoruz, onun bir cevabını versin Sayın Bakan. Ben şimdiden
söyleyeyim, 37-38 bin megavat. Yani 37-38 bin megavatlık bir güce sahip Türkiye
şu anda, ancak bu kadar gücü tam kapasiteyle çalıştıramayacağız.
Neden? Emre amadelikler
eksik, RES’ler senede 3 bin saat çalışıyor, hidroelektrik santralleri senede 4
bin saat çalışıyor. Bunları sürekli çalıştıramazsınız. Dolayısıyla, puant
saatlerindeki ihtiyacın karşılanması veya tüketimin azaltılması noktasında da ben
Bakanlığın herhangi bir gayretine de rastlamadım. Akıllı sayaçlar çıktı. Hatta
bunları zorunlu hâle getirerek vatandaşımıza, sanayicimize anlatabilirsek, yani
puant saatlerinde, akşam beş ile on saatleri arasında elektrik kullanımını
azaltarak, yani “Diğer saatlerde siz elektriği daha fazla harcarsanız daha
ucuza, elektrik sarfiyatınız olur.” noktasında bakanlık bir gayret gösterirse
bu anlamda, hem bizim puant gücümüz yedekli hâle gelmiş olur hem de elektriğin
fiyatını da bir anlamda daha da aşağıya düşürmüş oluruz.
Değerli milletvekilleri, bir
de yine bu anlamda, bakın, Türkiye’de kayıp kaçaklarla alakalı epeyce ciddi
spekülasyonlar var. Şunu ifade edeyim, Sayın Bakan bunun da cevabını lütfen
versin: 2008 yılında 14,4’e düşen kayıp kaçak, bugün niye 16,8’e çıktı acaba?
Yani teknolojide bir gerileme mi oldu, yoksa başka birtakım şeyler mi var?
Ancak şunu da ifade edeyim, çok tesadüftür, bu kayıp kaçakların yukarıya çıkış
tarihleri, TEDAŞ’ın özelleştirilmesine tekabül ediyor yani dağıtım firmalarının
özelleştirilmesine tekabül ediyor. Yani kayıp kaçakların tahsilatlarındaki bu
rakamların, vatandaşın yüzde 2’lik daha artışının, herhâlde, bununla ilişkisi
olduğunu düşünüyorum.
Yine, dağıtım şirketlerinin
kâr marjlarının 2012 yılında birdenbire 2,33’ten 3,49’a niye çıktığının da
Sayın Bakan cevabını vermelidir diye düşünüyorum. Bu uygulamayı… EPDK niye
böyle bir şey yaptı? Bütün bunlar, daha sonra yapılan bu ihaleler, 2,33
kuruşken, çok daha yüksekken daha sonra bu fiyatlar niye düştü? Yani sorulacak
çok soru var, çok soru işaretleri var ama vaktimiz sınırlı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Ben, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özensoy.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına son konuşmacı Kastamonu Milletvekili Sayın Emin Çınar.
Buyurun Sayın Çınar. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA EMİN ÇINAR
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü ve Atom Enerjisi Kurumunun 2013 yılı bütçeleri hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Günümüz dünyasında bilim ve
teknoloji ilerledikçe ülkelerin enerji ihtiyaçları da hızlı bir şekilde
artmaktadır. Bundan dolayıdır ki enerji ihtiyacı artan ve kendi ayakları
üzerinde durmak isteyen her ülke, enerji ihtiyacını karşılamak için alternatif
enerji kaynaklarına yönelmektedir.
Dünyanın bütün gelişmiş
ülkeleri, enerji ihtiyaçlarının büyük kısmını kendileri karşılamaktadır.
Gelişmek ve büyümek isteyen ülkeler, enerji ihtiyaçlarını kendi kendine
karşılamak için gerekli yatırımları yıllar önce başlatmış ve bugün de bu
yatırımlara hızla devam etmektedir. Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Güney Kore
gibi, gelişmekte olan ülkeler, enerji ihtiyaçları için nükleer çalışmalarını
yapmış, bu konuda da bir hayli yol kat-etmişlerdir. Bu ülkeler nükleer enerjiyi
sadece elektrikte değil, tıp ve tarım alanlarında da kullanmaktadırlar. Ancak
ne yazık ki ülkemizde bu konuda hâlâ bu ülkeleri takip edebilecek bir seviyeye
dahi ulaşılamamıştır. Bugün, 59 adet nükleer santrali bulunan Fransa, enerji ihtiyacının
yüzde 80’ine yakınını nükleer enerjiden sağlamakta, hatta, dünyadaki diğer
ülkelere de ihraç etmektedir. Bizde ise bu durum içler acısıdır.
Ülkemizi son on yıldır tek
başına yöneten AKP iktidarı, enerjide sınıfta
kalmıştır. 2002 yılına göre enerji ithalatımız, yüzde 580 oranında
artmıştır. 2002 yılında enerjiye ödenen para 9 milyar 204 milyon dolar iken,
2011 yılında enerjiye ödediğimiz para 54 milyar 118 milyon dolardır. 2012
yılının ilk 3 çeyreğindeki enerji ithalat miktarı ise 39 milyar dolardır. 2012
sonunda ise 60 milyar doları aşması beklenmektedir.
Bunun yanında ithalatın
ağırlıklı olarak Rusya ve İran’dan yapılması, ileride ciddi sorunları da
beraberinde getirecektir. Unutmayalım ki dün Suriye’yle kardeş iken, bugün
düşman konumuna gelmiş durumundayız.Yarın Rusya ve İran’la ne olacağımız ise
belli değildir.
Enerjide bu kadar dışa
bağımlılık, bir ülkenin geleceğine dinamit koymaktan başka bir şey değildir.
Sadece enerji değil, her alanda kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeliyiz.
Maden arama çalışmalarını hızlandırmalı, rezervleri artırmalıyız. Herhangi bir
krizde vatandaşımızı mağdur etmemeliyiz. En kötü güne şimdiden hazırlıklı
olmalıyız. Unutmayalım ki komşumuz Yunanistan, yaşadığı ekonomik krizde gerekli
tedbirleri alamadığı için, ciddi manada, vatandaşını kış gününde ısınma
problemiyle yüz yüze bırakmıştır. İnsanlarının ısınmasını sağlayacak doğal gaz
stoklarını oluşturamamıştır. Ekonomisi bozuk olduğu için, üretime yönelik de
herhangi bir çalışma yapamamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Başbakan, bütçe görüşmelerinin ilk gününde, Türkiye’de, devri iktidarları
döneminde bilim ve teknoloji alanında bir hayli yol katedildiğini ifade
etmiştir. Ülkemizde kullanılan bilgisayarların, cep telefonlarının, İnternet’in
ve birçok teknolojik ürünün arttığını ve bunu da bir refah olarak sunmuştur.
Şimdi soruyorum: Bu
kullanılan teknolojik aletlerin kullanılmasıyla alakalı en önemli şey nedir?
Tabii ki elektriktir. Peki, elektrikte kendi öz kaynaklarını üreten bir ülke
miyiz, yoksa dışa bağımlı bir ülke miyiz? Yarın enerji konusunda, ciddi manada
bir darboğaz bizleri beklemektedir. Buna karşı şimdiye kadar ciddi önlemlerin
alınması gerekmekteydi ama görüyoruz ki Hükûmet, bu konuda gerekeni
yapmamıştır.
2013 yılı bütçesinde Türkiye
Atom Enerjisi Kurumuna ayrılan pay, sadece ve sadece 0,03’tür. Maden Tetkik
Arama Genel Müdürlüğü de bundan farklı değildir, ona da ayrılan pay yüzde
0,1’dir. Bu kadar küçük bütçelerle nasıl bilimsel araştırmalar yapacağız, nasıl
nükleer santralleri kuracağız ya da maden arayıp bulacağız?
Değerli milletvekilleri,
Hükûmet, bir an önce enerji çalışmalarına daha da hız vermelidir. 2012 yılında
faaliyete geçeceği iddia edilen nükleer santralden henüz bir haber yoktur.
Ortada olan, yalnızca vaat ve popülist politikalardır. Hükûmet tarafından acil
olarak bu konuda yapılması gerekenler şunlardır: Enerjide dışa bağımlılık
azaltılmalı, güvenli enerji kaynakları oluşturulmalı, yerli enerji
kaynaklarının verimli kullanılması sağlanmalı ve nükleer başta olmak üzere yeni
enerji teknolojileri üretecek seviyeye bir an önce ulaşılmalıdır. Ülkemizin
enerji ihtiyacının kaynak çeşitliliği sağlanarak, kesintisiz ve yeterli bir
şekilde, düşük maliyette, güvenli, çevreye duyarlı bir arz sistemi içinde
karşılanması sağlanmalıdır. Bu çerçevede kamu enerji yatırımları artırılmalı,
yerli ve yabancı sermayenin bu alandaki yatırımları teşvik edilmelidir.
Ülkemizin enerjide dışa
bağımlılığını azaltmak ve aynı zamanda mevcut tarım potansiyelini verimli
kullanmak için biyoyakıt üretimine önem verilmeli, bu çerçevede enerji tarımına
yapılacak olan yatırımlar desteklenmelidir.
Enerji ihtiyacının
karşılanması için yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarından ve alternatif
enerji kaynaklarından yararlanılmalı ve bu alandaki araştırma ve geliştirme
çalışmaları teşvik edilmelidir. Bir an önce nükleer enerjiye geçilmelidir.
Temiz enerji kaynaklarından
biri olan su potansiyeli en üst düzeyde kullanılmalı, hidroelektrik üretimi
artırılmalıdır. Petrol arama ve çıkartma faaliyetlerinde yeni teknolojilerin
geliştirilmesine önem verilmelidir.
Enerji üreten ve tüketen
ülkeler arasında sadece enerjinin transferine, geçişine imkân sağlayan bir ülke
konumunda olmanın ötesinde, Türkiye’nin katma değerli enerji ürünleri
üretebilecek altyapıya sahip, piyasanın önemli aktörlerinden birisi olması
sağlanmalıdır.
Madencilik alanında yapılması
gerekenlerse şunlardır:
Bilinen maden rezervlerine
ilave olarak yeni rezervler bulunmalıdır.
Sanayi ve enerji sektöründe
ham madde talepleri ucuz ve güvenli bir şekilde sağlanmalıdır.
İşlenmiş maden ihracatımız
artırılmalıdır.
İthal zorunluluğu olan
madenlere -arz güvenliği sağlanmak amacıyla- özel sektörün, Türk cumhuriyetleri
başta olmak üzere yurt dışında yatırım yapmaları desteklenmelidir.
Ülke ekonomisinin ihtiyacı olan
maden ve endüstri ham maddesinin temininde devamlılık ve arz güvenliği
sağlanmalıdır.
Altın, toryum, bor ve benzeri
kıymetli madenlerin işlenmeden cevher olarak satılmasından vazgeçilmeli, yüksek
ileri teknoloji kullanılarak katma değeri yüksek yeni ürünlere dönüştürülmeli
ve bu şekilde değerlendirilmelidir. Bununla alakalı AR-GE faaliyetlerine daha
fazla kaynak aktarılmalıdır.
Yer altı kaynakları arama
faaliyetlerine tahsis edilen kaynak artırılarak özel sektörün, arama
faaliyetlerine gitmesini sağlayıcı tedbirler alınmalıdır.
Arama ve işletme
faaliyetlerinde teknoloji transferine önem verilmelidir.
Sektörde yürütülecek olan
ekonomik faaliyetleri planlayacak, yönlendirecek, destekleyecek, bilgi ve
veriyi üretecek bir yapılandırmaya gidilerek üretim maliyetlerinin düşük
tutulabilmesi için madencilik tekniklerinden ve mali denetimlerden uzak bir
şekilde gösterilen faaliyetteki kayıt dışılık önlenmelidir.
Madenciliğe yönelik, arama,
ruhsatlandırma, üretim, yatırım ve teşvik gibi konularda etkin bir koordinasyon
ve denetim sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizden sonra kürsüye gelecek Sayın Bakan ve diğer
konuşmacılar, muhtemelen bu sözlerden sonra diyeceklerdir ki: “Biz bunların
hepsini yapıyoruz.” İlk günden beri söylediğiniz gibi “Ülke şöyle kalkındı,
ileriye gittik, bizden önce şöyleydi, şimdi bu hâle getirdik.” diyerek bu
söylemleri sürdüreceksiniz. Ama ne söylerseniz söyleyin, özellikle son yıllarda
vatandaşın kullandığı elektrik fiyatının yüzde 100’den fazla arttığının, yine kullandığı
doğal gazın fiyatının yüzde 180’den fazla arttığının, enerji ithalatında
Türkiye rekorları kırdığınızın hiç kimseden kaçıracak ve saklayacak bir yönü
kalmamıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
üzerinde konuştuğum Maden Tetkik Arama ve Atom Enerjisine ayrılan bu bütçelerle
herhangi bir faaliyetin ve enerjide ciddi manada, ülkemizi rahatlatacak bir
politikanın gerçekleşmesi mümkün değildir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle
2013 yılı bütçesinin tekrar, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çınar.
Sayın milletvekilleri,
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi şahsı adına Denizli
Milletvekili Sayın Nurcan Dalbudak.
Sayın Dalbudak, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
NURCAN DALBUDAK (Denizli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın onuncu turunda lehte, şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Yolda kalanlarına din, dil,
ırk ayrımı gözetmeksizin kervansaraylarıyla, ihtiyaç sahiplerine sadaka
taşlarıyla, vakıflarıyla, hatta soğukta kalan kuşlarına dahi barınma ve yiyecek
sağladığı aşiyanlarıyla şefkat ve merhamet timsali bir geleneğin
mirasçılarıyız. Şefkati ve merhameti, ihtiyacı olanın yanında olmayı genetik
kodlarında taşıyan bir milletiz. Zira, öyle değil midir? Bir devletin büyüklüğü
ve gücü, vatandaşına nasıl muamele ettiğiyle, yaşlısına, çocuğuna, engellisine,
yoksuluna, şehidinin yakınına, gazisine ne kadar sahip çıktığıyla ölçülür.
Devletimizin, hükûmetimizin büyüklüğü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
uyguladığı adaletli ve sistemli politikalarla vücut bulmuş, yapılan bütün
hizmetlerde alınan halis dualar, en büyük gücümüz ve bereketimiz olmuştur.
6284 sayılı Ailenin Korunması
ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve devamında oluşturulan 72
kadın konukevi, 158 kapasiteli 9 tane ilk kabul birimi, 14 pilot ilde Koza
(ŞÖNİM) Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri -ki bu merkezlerin özelliği, sağlık
ve güvenlik görevlileriyle, hukuki süreçte kadınlarımıza mihmandarlık yapacak
avukatlarıyla- sadece şiddet gören değil, şiddet uygulayanı da rehabilite
edecek en büyük gücümüz olan aile birliğinin korunması için atılan en önemli
adım olmuştur. Ümit ediyoruz ki bu merkezlere hiçbir zaman ihtiyaç duyulmasın.
Ama, bir ailede de istenmeyen şeyler yaşanıyorsa bu merkezler yedi gün yirmi
dört saat, şiddet gören kadınlarımızın sığınacağı, sıcak ve güvenli bir yuva
niteliğindedir.
Koza (ŞÖNİM) Şiddet Önleme ve
İzleme Merkezlerinden bir tanesini de Denizli’de hayata geçirdik. Denizli’deki
bütün kadınlarımız adına ve diğer yapılan bütün hizmetlerle birlikte teşekkürü
bir borç biliyoruz.
Toplumun yüzde 50’sini
oluşturan kadınların… Uygulanan doğru politikalarla, gerek hükûmetimizin
uyguladığı işveren prim desteği, pozitif ayrımcılığıyla, gerekse mikrokredi
uygulamalarıyla girişimci kadınlarımıza sağlanan KOSGEB proje destekleriyle bu
desteklerden yararlanan ve ülkemizin kalkınma sürecine iştirak eden kadınlarımızın
oranını yüzde 30’lar seviyesine çıkardık ve bu kadınların ne büyük mucizeler
meydana getirdiğine de Denizli’deki ziyaretlerim sırasında bizzat şahit oldum.
Ayrıca, çalışan kadınların
istihdamının sürekliliği için sağlanacak kreş desteğinin de kadının ekonomik
hayatta var olmasında, kendine olan güveninin artmasında çok önemli bir payı
olacaktır.
2002 yılında, kamuya ait 21
bakım ve rehabilitasyon merkezinde 1.843 engelliye hizmet verilirken bugün tam
85 merkezde 5.037 engellimize yatılı olarak hizmet sunuyoruz. Maalesef, 2002
yılında 30 engelliye 1 bakım elemanı düşerken, şimdi 6 engelliye bir bakım
elemanı düşüyor. Bugün 15 ilimizde 146 yaşamevimizle engelli vatandaşlarımıza
hizmet sunuyoruz. 7 bin engelliye adaletli bir şekilde kendi engel grubuna
uygulanan bir sınavla istihdam; engelli çocuklarımıza sağlanan aile yardımları,
barınma, ücretsiz eğitim, materyal, okula taşıma desteği ile tam 40 bin engelli
öğrencimiz bu hizmetlerden faydalanmaktadır.
Bir gün herkesin engelli
olabileceği düşüncesiyle engelleri kaldırdık. Sayın Başbakanımızın da
talimatıyla parti tüzüğümüzdeki ve mevzuattaki “özürlü” kelimesini “engelli”
olarak değiştirerek bununla birlikte bir farkındalık yaratacak, kısacası,
zihinlerdeki engelleri de kaldıracağız.
Yine, kimsesiz çocuklarımıza
559 çocukevi, 40 tane sevgievi, yaşlılarımıza 105 tane huzurevi ve ülke
genelinde hedeflenen 400’e yakın sosyal hizmet merkezinin açılmasıyla ilgili
çalışmaları da, Allah’ın izniyle, başlattık.
Temmuz 2012’de çıkardığımız
kanunla şehit yakınlarına istihdam hakkını 1’den 2’ye, şehit yakınları ve
gazilerimize tanınan birçok hakkı da çok büyük iyileştirmelerle hayata
geçirdik.
Muhalefet milletvekilleri,
grubumuzun milletvekillerini, kürsüden hep aynı şeyleri söylemekle eleştirdi.
Bizler neler yaptığımızı, milletin emanetine ihanet etmediğimizi ve
ettirmediğimizi, tüyü bitmemiş yetimin hakkını bir sarrafın terazisinin
hassaslığıyla nasıl büyük hizmetlere dönüştürdüğümüzü milletimize arz ediyoruz.
Sunduğumuz karne her seçimde bize takdir ve teveccüh olarak geri dönüyor.
Bizler de Sayın Başbakanımız ve onun önderliğindeki şerefli AK PARTİ
kadrolarıyla sadece Türkiye’ye değil, dünyaya gücümüzü, neler yapabileceğimizi
ispatlıyor, bunun haklı gururunu yaşıyoruz.
Bütçemizin hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Teşekkürler.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dalbudak.
Sayın milletvekilleri, şimdi
sıra Hükûmette.
Elli dakikayı 3 bakanımız
paylaşacak.
İlk önce Avrupa Birliği
Bakanı Sayın Egemen Bağış.
Sayın Bağış buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin AB müzakere heyetinin çok kıymetli üyeleri; Avrupa
Birliği Bakanlığının 2013 mali yılı bütçe tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle huzurlarınızdayım. Bu vesileyle
yüce Meclisi ve değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında,
kuruluşundan bugüne, bu yüce çatı altında Türkiye’nin muasır medeniyetler
seviyesinin üzerine çıkma hedefine katkı sağlamış bütün üyelere şükranlarımı
sunuyor, ebediyete intikal etmiş olan bütün parlamenterlerimizi de hayırla, rahmetle
yâd ediyorum.
Bu Meclis, milletimizin
iradesinin yansıdığı aziz bir Meclistir. Bu Meclis, “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir” ilkesini gururla taşıyan yüce bir Meclistir.
Her zaman ve her platformda
vurguladığım bir hususu burada tekrar dile getirmekte fayda görüyorum:
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin yolu, belirli minvallerden, belirli
mekânlardan, belirli kesimlerin onayından değil, bu yüce Meclisin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulundan geçmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Genel Kurulunda görüştüğümüz her mevzu, çıkarılan her yasa, Avrupa
Birliği sürecinde de mesafe almamız anlamına geliyor.
Milletimizin teveccühüyle
2002 yılında iktidara gelen Hükûmetimiz, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini
öncelikli ve kararlı bir hedef olarak belirlemiş, yine yüce Meclisimizin
yardımıyla iktidarımız, bu kararlı hedef uğrunda somut kazanımlara kavuşmuştur.
Dikkatinizi çekiyorum: O günden yani hükûmetimizin işbaşına geldiği 2002
yılından bugüne kadar bu çatı altında yaklaşık 300 birincil düzenleme, 1.400’e
yakın ikincil düzenleme çıkarılmıştır. Sadece 24’üncü Dönem çalışmalarının
birinci ve ikinci yasama yılında Meclisimize 419 kanun tasarısı, 845 kanun
teklifi ve 245 kanun hükmünde kararname sunulmuş; bunlardan 119’u, ilgili
komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşme yapılarak yasalaşmıştır. Ayrıca
Meclisimiz, 31 adet karar almıştır. Tüm bu çalışmalar için 142 birleşimde 597
oturum yapılmış, 856 saat çalışılmış, 43.594 sayfa tutanak tutulmuştur.
Şunu gönül rahatlığıyla
söyleyebilirim ki, şu anda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin parlamentolarında
dahi bu performansı yakalayabilecek başka bir yasama organı mevcut değildir. Bu
performans, Hükûmetimizin kararlılığı sayesinde Türkiye, hükûmetimizin göreve
gelişinden iki yıl sonra 17 Aralık 2004’te yani rahmetli Menderes’in ilk
başvuruyu yapmasından tam kırk beş yıl sonra 3 Ekim 2005’te Avrupa’da saatleri
durdurmak suretiyle müzakerelere başlamıştır. Açık söylüyorum: Türkiye, 15
Aralık 2012 tarihi itibarıyla yani bugünün tarihi itibarıyla Avrupa Birliği
standartlarına tarihinde en yakın olduğu dönemdedir. Biz Avrupa Birliği
sürecimize reform perspektifinden bakıyor ve süreci, asla, karşımıza çıkarılan
siyasi engellere endekslemiyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Avrupa
Birliği İlerleme Raporu’nu okudunuz mu? Boş konuşuyorsunuz boş!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – İleri demokrasi için, Avrupa Birliği standartlarının da
üzerinde bir Türkiye için, 2023 hedeflerimiz için “inadına reform” diyerek,
“durmak yok, reforma devam” diyerek yolumuza devam ediyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Kaç
fasıl açtınız Egemen Bey? Kaç fasıl?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Önümüzdeki dönemde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulumuzun, AB uyum sürecimizin bir aktörü olarak reform sürecine bağlılığını
muhafaza edeceğine şüphe yoktur.
LEVENT GÖK (Ankara) – Boşuna
konuşuyorsun.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Sadece AB ile katılım müzakerelerimizin ilerlemesi için
değil, vatandaşlarımızın yaşam standartlarının yükseltilmesinde de reformlar
olmazsa olmaz bir unsur olarak görülmelidir. Avrupa Birliği reformları, Avrupa
Birliğinin reformları değildir. Bu reformların her biri, milletimizin yaşam
kalitesini yükselten, ülkemizi daha demokratik, daha müreffeh, daha dinamik,
daha şeffaf bir yapıya kavuşturan bir nitelik taşımaktadır.
Biz, bu zamana kadar olduğu
gibi önümüzdeki dönemde de üzerimize düşeni, milletimizin bize verdiği ödevleri
yerine getirmeye ve reform sürecimize sahip çıkarak kararlılıkla ilerlemeye
devam edeceğiz. (CHP sıralarından gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) – Kamu
denetçilerini kendinizden seçiyorsunuz…
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen.
Lütfen arkadaşlar,
dinleyelim.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar,
dinleyelim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne
biçim usul ya!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkanım lütfen susturur musunuz?
BAŞKAN – Dinleyelim Sayın
Gök, lütfen.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Genişleme tarihinde hiçbir ülkenin karşılaşmadığı haksız ve
siyasi blokajlarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla sadece müktesebat uyumu için
değil, aynı zamanda bu sorunların üstesinden gelmek için de çaba gösteriyoruz.
2012 yılı, gerek Avrupa
Birliğinde gerek bulunduğumuz coğrafyada kritik gelişmelerin yaşandığı,
Türkiye'nin küresel öneminin arttığı, gücünün pekiştiği ve ekonomik
performansının öne çıktığı bir yıl olmuştur. Avrupa Birliğinin yaklaşık dört
yıldan bu yana yaşamakta olduğu mali krizin giderek siyasi krizleri de
tetikleyici bir mahiyete büründüğü aşikârdır. Bu yüzden AB üyesi ülkelerin
kendi aralarındaki ilişkinin, AB kurumlarının yapısının ve Birliğin gelecekte
alacağı şeklin sorgulandığı bu dönemde öne çıkan hararetli tartışmaları
yakından takip ettik. Burada, Avrupa Birliğinin bu krizi nasıl atlatacağı,
krizden sonra nasıl bir yapıya kavuşacağı üzerinde odaklanılması gerekmektedir.
Kriz sonrasında karar alma yöntemleri bakımından daha esnek bir bütünleşmeye
gidileceği yönünde varsayımlar da mevcuttur.
Nasıl bir Avrupa ortaya
çıkarsa çıksın Avrupa fotoğrafı içinde Türkiye’nin konumunun daha da
güçleneceği ve Türkiye’nin içinde yer almadığı her fotoğrafın eksik kalacağı
Avrupa’nın akil siyasetçi ve akademisyenleri tarafından da kabul edilmektedir.
Öte yandan, bu sürecin
Türkiye’nin idari kapasitesine, demokratikleşmesine, ekonomisine sağladığı
vazgeçilmez katkılar vardır. Şu an içinde bulunduğu krize rağmen Avrupa
Birliği, dünyanın en büyük ekonomisi ve Türkiye’nin en önemli ticari ortağıdır.
Hâlâ dış ticaretimizin yaklaşık yüzde 40’ı, AB üyesi ülkelerle
gerçekleşmektedir. Türkiye’ye giren doğrudan uluslararası yatırımın yüzde 85’i,
teknolojik sermayenin yüzde 92’si AB kaynaklıdır.
2007-2013 bütçe döneminde diğer
bütün aday ve potansiyel aday ülkeler için Avrupa Birliğinin ayırdığı kaynağın
yarısı Türkiye'ye tahsis edilmiştir. Bu dönemde 4,9 milyar avro yani yaklaşık
11,5 milyar TL tutarındaki hibe AB tarafından Türkiye'ye aktarılmaktadır.
Ülkemizin AB üyeliğine hazırlanmasında büyük önem taşıyan idari yapının
güçlendirilmesi için de farklı programlar aracılığıyla kaynak ayrılmaktadır.
Sadece Ulusal Ajansımızın
faaliyetleri kapsamında 2004’ten bu yana toplam 300 bini aşan vatandaşımız, AB
fonlarıyla Avrupa’nın eğitim kurumlarından eğitim almıştır. Bu çerçevede, 130
bin Avrupalı ise bu programlar aracılıyla Türkiye'ye gelmiştir. Sadece 2012
yılı bütçe kapsamında 61 bin vatandaşımız, bu projelerden yararlanmıştır ki
hedefimiz 55 bindi, biz hedefimizin de üzerine çıkarak 61 binle yılı
kapatıyoruz.
Bütçe büyüklüğü bakımından
Türkiye'nin Ulusal Ajans,ı Almanya ve Fransa’nın ardından 33 ülke arasında
-dikkatinizi çekiyorum- 3’üncü sıradadır.
Bütün bu verileri bir araya getirdiğimizde Ulusal Ajans sekiz yılda 20 binden
fazla projeye toplam 525 milyon avro kaynak tahsis etmiştir, Türk lirasıyla 1,5
milyarlık bir kaynaktan bahsediyorum. Bu anlamda, ülkemizin eğitim sistemine
gerçek bir uluslararası boyut kazandırılmış, insan kaynağımızın gelişimine
büyük bir katkı sağlanmıştır. Sadece Erasmus Programına katılan
öğrencilerimizin yüzde 60’ı, Leonardo da Vinci isimli mesleki eğitim
programından yararlanan vatandaşlarımızınsa yüzde 78’i, ilk kez yurt dışına bu
programlar vasıtasıyla çıkmıştır.
Bildiğiniz gibi, Türk
Akreditasyon Kurumu TÜRKAK, 10 Nisandan bu yana Bakanlığımızın ilgili kuruluşu
olmuştur ve TÜRKAK Yasası, sizlerin de desteğiyle kısa bir süre içerisinde bu
Mecliste kabul edilmiştir.
TÜRKAK da aslında, Türkiye,
Avrupa Birliğine üye olmadan kendi alanında AB standartlarını yakalamış, 2002
yılında Kopenhag'da Avrupa Akreditasyon Birliğine tam üye olarak kabul
edilmiştir. TÜRKAK'ın başarıları, ülkemizin de sınırlarını aşmış, Orta Asya
cumhuriyetlerinden, Balkan ülkelerinden, Körfez ülkelerinden TÜRKAK'a
akreditasyon alanında eğitim talepleri gelmeye başlamıştır. Bu önemli ve
stratejik kuruluşumuz, kurulduğu günden bu yana akredite ettiği her ürünle
nasıl AB sürecimizde mesafe almamızı sağladıysa, bundan sonra da genişleyen ve
güçlenen vizyonuyla, başta “Helal Gıda” olmak üzere çeşitlenen çalışma alanıyla
AB standartlarına giden yolu kısaltacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; netice olarak, ilişkilerdeki tüm sorunlara ve müzakere
sürecinde karşılaşılan siyasi engellemelere rağmen AB sürecinin Türkiye'ye sunduğu
fırsat ve kazanımlar, Hükûmetimiz tarafından maksimum düzeyde değerlendirilmektedir.
Biliyorsunuz Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi’nin dönem başkanlığında Türkiye’nin AB’yle ilişkilerinin duracağına
dair varsayımlar vardı. Biz ise Avrupa Birliğinin tarihinde ilk defa “Pozitif
Gündem” adı altında yeni bir süreci icat ettirdik ve “Pozitif Gündem” çerçevesinde
müzakere sürecine hız kazandıracak çok önemli gelişmeleri sağladık.
“Pozitif Gündem” asla
müzakere sürecinin bir alternatifi değil, müzakere sürecinde Türkiye'yi daha da
ileriye götürecek geçici bir köprü olarak değerlendirilmiştir ve bu süreçte,
sözüm ona bir AB üyesinin sözde dönem başkanlığında iflasını ilan etmesi, AB
Dönem Başkanlığının mekanizmasının iflasla anılması, bizim için değil, Avrupa
Birliği için düşündürücü olmuştur ve biz bu süreçte, “Pozitif Gündem” çalışma
grubu toplantılarında 6’ncı Fasıl olan “Şirketler Hukuku”, 28’inci Fasıl olan
“Tüketicinin ve Sağlığının Korunması” ve 32’nci Fasıl olan “Mali Kontrol”
başlıklarında 4 farklı kapanış kriterinin gerçekleştirildiğini Komisyondan
yazılı olarak teyit almış bulunmaktayız.
“Pozitif Gündem” kapsamında
vize konusunda da önemli adımlar atıldı. 27 üye ülke, otuz yıllık bir çabamızın
neticesinde ilk defa Türkiye ile vize muafiyet müzakerelerine başlanabilmesi
için Komisyona yetki verdi ve 20 Temmuz tarihinde hazırlanan Türkiye’ye İlişkin
Taslak Vize Muafiyeti Yol Haritası Konseye sunuldu. Geri kabul anlaşması ise
ülkemiz tarafından parafe edildi. Biz, bu konuda, Türkiye olarak, bugün masada
her zamankinden daha haklıyız ve daha güçlüyüz. Önümüzdeki eşikleri açmak için
biz, kararlı, ilkeli ve güçlü konumumuzu muhafaza ederek vatandaşlarımıza
analarının ak sütü gibi helal olan vizesiz seyahatin önünü açmak için
mücadelemizi sürdüreceğiz.
Çok değerli milletvekilleri,
bu süreçte, 2012 yılında, müktesebata uyum kapsamında, Türk Standartları Enstitüsü
Avrupa Birliğinin resmî standardizasyon kuruluşlarına tam üye oldu. Kamu
Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ihdas edildi. Kamu
Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gibi önemli reformlar hayata
geçirildi.
AB’ye üyelik sürecimizde
önemli bir yer teşkil eden siyasi kriterler, yargı ve temel haklar ve adalet,
özgürlük ve güvenlik alanlarında 3’üncü yargı reformu paketi yürürlüğe girdi.
Ülkemiz ilk defa Kamu
Başdenetçisini Meclis tarafından seçti, görevine başlattı. [CHP sıralarından
alkışlar (!)]
Türkiye İnsan Hakları Kurumu
Kanunu yürürlüğe girdi, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı
hazırlandı. Bunlar gibi daha birçok önemli reform adımları bu süreçte hayata
geçirildi.
Nitekim, 10 Ekim'de
yayımlanan Avrupa Birliği Komisyonunun 2012 İlerleme Raporu’nda Türkiye'nin 33
teknik faslın 32'sinde ilerleme kaydettiğinin vurgulanmasıyla ülkemizin attığı
adımlar tescil edilmiş oldu. Dikkatinizi çekiyorum, açılmamış 20 faslın 17’sini
siyasi engellerle bloke eden Avrupa Birliği, Türkiye’nin aslında 33 faslın
32’sinde ilerleme kaydettiğini âdeta teslim etmiş oldu.
Münferit olaylardan yola
çıkılarak genellemelere ulaşıldığında raporun objektifliğine gölge
düşürüldüğünü üzülerek bildirdik. Burada, bu kürsüde söz alan bazı
milletvekillerimiz bunlardan, bu raporun içeriğinden duydukları hassasiyetleri
bizlerle paylaştılar. Ben kendilerine teşekkür ediyorum ama kabullenemediğim
bir şey var: Rumlara sataşmamızdan rahatsız olsa olsa ancak Rumlarla iç içe
olanlar olabilir diye düşünüyorum. Ben Brüksel’de bunlara cevap vermekte
sıkıntı yaşamıyorum da kendi Meclisimde Rumları savunanlara gerçekten hayret
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Kimdir onlar?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Çöpe atılması gereken Avrupa Birliği süreci değildir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Karnından konuşma, kimdir onlar?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – O eleştirileri getirenlerin savundukları şiddet siyasetidir.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliği raporunu ben çöpe atmadım, bir başka saygın milletvekilimiz
attı. O da onun şahsi görüşüdür, ifade özgürlüğü çerçevesinde attığı bir
karardır. Ama bugün “Kürtçe”, “Kürt sorunu” gibi kelimeleri protesto duymadan
kullanabiliyorsak, hep beraber, bu bizim eşitlikçi yaklaşımımızdandır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bunun
için mi Kürtlere bu kadar hakaret ediyorsunuz!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) - Bunları göz ardı edip PKK’nın terörünün peşine
takılacaklarına, gelsinler, burada, bu büyük çatı altında, Millî Birlik ve
Kardeşlik Projemize cevap versinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Buradan geri atmaya çalışıyorsunuz elinize fırsat geçse.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) - Biz Kürt’üyle, Türk’üyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Zaza’sıyla,
Abaza’sıyla, Boşnak’ıyla hep birlikte, bu ülkenin daha da aydınlık yarınlara
kavuşması için gerekli reform adımlarını atmak için, terörden uzak bir şekilde,
gerçekten ülkenin sorunlarını aşacak siyaseti sizlerle birlikte ortaya
koyabileceğimizi hâlâ ümit ediyoruz.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Edebiyat yapıyorsunuz Egemen Bey.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta da ifade ettiğim
gibi, Türkiye, Avrupa Birliği sürecinin temelini reform sürecine bağlılık
üzerine inşa etmiştir. Bu temel üzerinde Hükûmetimiz yoluna kararlılıkla devam
edecektir. Bu çerçevede, Bakanlar Kurulunun yeniden yapılandırılması kapsamında
Hükûmetimizin ihdas ettiği Avrupa Birliği Bakanlığı, aynı zamanda Türkiye'nin
bir reform mutfağı anlayışla çalışmaktadır.
Bu mutfakta
gerçekleştirdiğimiz çalışmaların yüce Meclisimizin gündemine kanalize edilmesi,
ülkemizin reform sürecinin bu çatı altında ilerlemesi Bakanlığımız için de
büyük bir memnuniyet vesilesidir.
Bu zamana kadar olduğu gibi
bundan sonra da Bakanlığımız, yüce Meclisimizin Avrupa Birliği sürecindeki
öneminin bilinciyle hareket edecek, ülkemizi Avrupa Birliği standartlarına
taşıyacak reformların hazırlanmasında ve uygulamasında bu sinerjiyi muhafaza ederek
çalışmalarını yürütecektir.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini rahmetli Menderes 1959 yılında
başlatmıştır, rahmetli İsmet İnönü 1963 yılında Ankara Anlaşması’nı imzalayarak
kurumsallaştırmıştır. Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci, sağıyla soluyla,
Türk’üyle Kürt’üyle, Çerkez’iyle Laz’ıyla, genciyle yaşlısıyla, askeriyle
siviliyle, işçisiyle emeklisiyle, memuruyla serbest çalışanıyla bütün
vatandaşlarımızın ortak paydasını temsil eden bir süreçtir.
Bu süreç, bir devlet
politikasıdır. Bugüne kadar aradan geçen elli üç yılda, bütün cumhuriyet
hükûmetleri, Avrupa Birliği sürecinde önemli kazanımların gerçekleşmesine katkı
vermişlerdir ama 17 Aralık 2004 tarihinde Sayın Başbakanımızın Brüksel’de o
meşhur, masaya yumruğunu vurmasıyla Türkiye kırk beş yıllık bir arayışa son
vermiş, bir bekleyişe son vermiş ve Avrupa Birliğiyle müzakerelerinde çok
farklı bir noktaya gelmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kızılay’da kutlamayı onun için mi
yaptınız gündüz vakti havai fişeklerle?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Bugün Türkiye, 59’da, o ilk başvuruyu yaptığı günlerde olduğu
gibi kişi başına düşen gelirin 400 dolar olduğu bir ülke değil, 11 bin dolara
yaklaşan kişi başına düşen geliriyle, son beş yıldır Avrupa’nın en hızlı
büyüyen ekonomisiyle, en genç ve dinamik nüfuslarından birisiyle, Avrupa’nın
ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarının yüzde 75’ini sınırlarında bulunduran
stratejik konumuyla Avrupa Birliğiyle artık eskiden olduğu gibi alt-üst
ilişkisi içerisinde değil, tam tersi, eşitler ilişkisini yürütmektedir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, müzakere sürecimizde diklenmiyoruz ama dik
duruyoruz. Haddini bilmeyenlere anladıkları dilden cevap veriyoruz. Bizim
değerlerimize hakaret etmeye kalkanlara da onların anlayacağı dilden, onlara
münasip cevapları da aynı şekilde veriyoruz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Egemen
Bey, kaç fasıl açıldığını söyleyin de anlayalım! Kaç fasıl açtınız, kaç fasıl
kapattınız?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Ben bu süreçte gösterdiğiniz desteğe, katkıya, yapıcı
eleştirilere teşekkür ediyorum. Avrupa Birliği Bakanlığının 2013 yılı
bütçesinin ülkemiz için, demokrasimiz için, Avrupa Birliği sürecimiz için
hayırlı olmasını temenni ediyorum, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Bomboş konuştunuz. Boş işlerin boş bakanı!
OYA ERONAT (Diyarbakır) – Boş
olan sensin, sen!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sen
sus, sen hiç konuşma!
BAŞKAN - Hükûmet adına ikinci
konuşmacı Sayın Fatma Şahin, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı.
Sayın Şahin, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi dakika.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı olarak 2013 bütçesini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yola çıkarken “Önce insan.”
dedik, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” dedik. İnsanı merkeze alarak
“Ekonomimizi insan için, hukukumuzu insan için, demokrasimizi insan için;
politikamızı ve stratejilerimizi insan merkezli yapacağız.” dedik ve Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak, önce ekonomik kalkınmayı, ülkenin
kaynaklarını büyütmeyi, ülkenin kaynaklarına da, 74 milyona hiçbir bölge
ayrımcılığı yapmadan, herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu bir Türkiye’yi
hedefleyerek yolumuza başladık.
Geldiğimiz noktada
yoksullukla mücadele en temel mücadele alanlarımızdan bir tanesiydi. Bugün
değerli sözcülerimizin söylediği uluslararası kriterleri de göze alarak
“Buradaki geldiğimiz durum nedir?” diye baktığımız zaman “Gini katsayısı”
dediğimiz, özellikle gelir dağılımı adaletsizliğini gösteren katsayı
uluslararası kriterlerde en temel kriterdir. Burada gelir dağılımını en iyi
düzelten OECD ülkeleri arasında olmuş ve burada zengin ile fakir arasındaki
farkı 18 kattan 12 kata azaltmış bir on yıllık süreci yaşadık.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
En kötü 3’üncü ülkeyiz.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, bundan sonra ne yapmayı planlıyoruz?
Bütüncül bir bakış açısı içerisinde, arz ve talep dengesini göze alarak ve
TÜBİTAK’la iş birliği yaparak, bilimi ve aklı kullanarak bu kaynakları, adil
bir şekilde, şeffaf bir şekilde, hesap verebilir bir şekilde ve istihdamı
özendirici bir şekilde kaynaklarımızı harcamaya devam edeceğiz.
Bugün e-devlet sistemini en
iyi kullanan bakanlıklardan birisiyiz. SOYBİS sistemini hayata geçirdik. 14
ayrı kurumdan 28 modülü, bir düğmeye basarak 20 milyon hanenin ekonomik ve
sosyal analizini yapabiliyoruz. Bugün -2022- primsiz ödemelerle, bugün evde
bakım bağlantısını da yaparak, veri analizlerini de koyarak, biz bu bütüncül
bakışı bilimsel bir şekilde güçlendirmeyi başardık. Şu andaki hedefimizi
–Sevgili Demirel hedefi olmadığını söylüyor Bakanlığımızın- ben Sayın Demirel’e söylüyorum: Biz, sosyal
yardımlar ve sosyal hizmetleri de tek çatı altında birleştiren Aile Bilgi
Sistemi’ni de bu network’ün içerisine alarak bütüncül bir bakışla da 2023
vizyonumuzu koyuyoruz.
Sosyal yardımlarla ilgili
adaletli kalkınma hamlemize devam ederken, biz Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak muhafazakâr demokrat bir partiyiz, aile değerlerini önemsiyoruz. Ailenin
güçlü olmasını, ailenin tek vücut, mutlu bir şekilde kalmasını ve aile
bireylerinin -kadın, çocuk, erkek- huzurlu, mutlu bir şekilde kalmasını güçlü
bir toplumun temeli olarak görüyoruz.
Dün milletvekili arkadaşlarımızla,
Milliyetçi Hareket Partisinden, Cumhuriyet Halk Partisinden milletvekili
arkadaşlarımızla Viyana’daydık. Oradaki aile bakanının bana söylediği çok acı
bir itiraf vardı. “Sayın Bakanım, biz ülkemizde 2 çocuklu anne baba aile
yapısını özlüyoruz. Biz bunu sağlamak için akıntıya kürek çekiyoruz.” dedi.
Değerli arkadaşlar, bunun
için evlilik öncesi eğitimlerimizi güçlendiriyoruz, bunun için boşanmak için
başvuran eşlerin danışmanlık ve destek hizmetlerini güçlendiriyoruz çünkü
yaptığımız araştırmalarda ve analizlerde ortalama bizim her yıl… Bu, 2001
krizinde, bizim teslim aldığımız 2001 krizinde en yüksek boşanma oranı; 140 bin
civarı. Onun dışında, son on yıla baktığınız zaman, 550 bin ila 650 bin kişi
evleniyor, ortalama da 100 bin ila 120 bin ailemiz boşanıyor ama enteresan bir
veri var: Bunun yüzde 80’i yeniden evlenirken, yüzde 14’ü de yeniden eski
eşiyle evleniyor. Oradan bize, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak bu
ailelere destek vermemiz, bu aileleri rehabilite etmemiz, bu ailelerin bozulmadan,
dağılmadan, kırılmadan bir arada kalacağı sistemleri güçlendirmemiz gerektiği
araştırmalarla net bir şekilde ortaya konuluyor.
Bir taraftan ailelerimizi
güçlü tutmak ama bir taraftan da kadının statüsünü yükseltmek en temel
hedefimiz. İşte o yüzden şartlı nakit, o yüzden şartlı eğitim nakdi, o yüzden
şartlı sağlık nakdinde 2 milyon çocuğun eğitimden destek... Yani yoksulluk
eğitimin önünde engel olmasın diye destekledik. 1 milyon çocuk sağlık
hizmetinden istifade etti. İşte o yüzden bugün anne ve bebek ölüm hızı
oranlarını en hızlı düşüren 10 ülkeden birisi olduk. İşte o yüzden bugün temel
eğitimde kız çocuklarıyla erkek çocuklarına eşit bir şekilde eğitim fırsatı
veren bir ülke olduk.
Sayın Tuncel’in, burada
sosyal yardımlarla ilgili eleştiriyi yaparken bu rakamlara dikkat etmediğini,
bu rakamlardan da en çok doğu ve güneydoğudaki kadınlarımızın, kız
çocuklarımızın istifade ettiğini onun dikkatine sunmak istiyorum.
Biz, Kürt kökenli kız
kardeşlerimize, Türk kökenli kız kardeşlerimize, etnik milliyetçilik yapmadan,
eşrefi mahlukatsa, insansa ve hak ediyorsa gerekli bütün desteği vereceğiz diye
yolumuza devam ettik, bundan sonra da bu ayrımcılığı yapmadan yolumuza devam
edeceğiz.
Şimdi, önümüzdeki hedefimiz,
yeni hedefimiz, ekonomik olarak kadınlarımızın güçlenmesini istiyoruz.
Ailelerle istihdamdaki kadın oranını yükseltebilmemiz için iş hayatı ile aile
hayatını uyumlu bir şekilde uyumlaştırmak istiyoruz; onun için de kreş ve çocuk
bakımevleriyle ilgili sistemi güçlendiriyoruz, proje desteklerimizi bu alanda
yönlendiriyoruz. İlgili bakanlıklarla yaptığımız çalışmada -bugün organize
sanayisi olan milletvekillerimiz çok iyi bilirler- kreşlerin açılmasına
başladık ve sosyal sorumluluk projelerinde de kreş desteğini önemsiyoruz. İlk
kez, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, verilen teşviklerle istihdamda
kadın oranını yüzde 30’a çıkardık.
Yarı zamanlı esnek çalışma
modeli, şu anda, yine -dün geldiğimiz- Viyana’da yüzde 40; toplam yüzde 60
oranında istihdamda kadın oranı, bunun yüzde 40’ı esnek çalışma. Esnek çalışma
modelini bütün dünya kullanıyor, biz de alternatifler sunmak istiyoruz; tam
çalışmak istiyorsa tam çalışsın, yarı zamanlı çalışmak istiyorsa yarı zamanlı
çalışsın. Önemli olan, onun sosyal güvenlik ayağını tamamlamaktır ve herkese bu
alternatifleri güçlü bir şekilde sunabilmektir.
Kadına yönelik şiddetle
mücadelemiz sıfır tolerans olarak yolumuza devam ediyor. Ben, hepinizin
huzurunda, yurt dışındaki gittiğim her yerde de bu Parlamentoyu övüyorum. Bu
Parlamentonun, kadın meselesinde, kadına yönelik şiddette nasıl tavır koyduğunu
ve hızlı bir şekilde bu yasanın çıkarılmasında nasıl başarılı olduğumuzu
anlatıyorum.
Bir şeyi daha özellikle
belirtmek istiyorum değerli kardeşlerim, sayın milletvekillerim. Burada,
İstanbul Anlaşması’nı, Avrupa Konseyinin kadına yönelik şiddetle ilgili
anlaşmasını ilk onaylayan ülke biz olduk ama başka bir şey daha var. Bugün,
biraz önce Sayın Bakanımızı dinledik, girmek hedefinde olduğumuz Avrupa Birliği
ülkeleri diyorlar ki: “Biz bu anlaşmayı imzalarsak -şu anda mali kriz var- bize
bunun maliyeti olacak. O yüzden, biraz bekleyelim, krizimizi çözelim, anlaşmayı
ondan sonra imzalayalım.” Biz çekincesiz bir şekilde bunu imzaladık ve iç
hukukumuzu da buna göre koyduk.
Tabii ki yasalar her şeyi
çözmüyor, tabii ki akşamdan sabaha bunlar düzelmiyor ama burada bir irade, en
tepedeki bir irade, kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorundur ve gereği
yapılmalıdır iradesi varsa bu mücadele sonuna kadar devam edecektir. Burada bizim
en son yaptığımız yasada çıkardığımız teknik takip sisteminin 2 ayrı ilde pilot
çalışması devam ediyor. Son, geçen hafta çıkardığımız, 14 ilde açtığımız
“Kozalar,” şiddet izleme merkezleri yasanın bize verdiği kurumsal altyapıdır.
Değerli arkadaşlarım, son bir
yılda -hep eleştirilen- kadın konukevi yatak sayısını 1.000’den 1.800’e
çıkardık yani son bir yılda 800 yatağı artırarak bugün huzurlarınızdayım. Hedef
bu. Bundan sonra da nüfusu 100 binin üzerinde mecburi hâle gelerek, bunun 2
katına çıkmasıyla ilgili bütün tedbiri alıyoruz.
Yalnızca sayıyla işimiz yok,
içerik bakımında da yeni yönetmeliğimizi hazırladık, Başbakanlığa gönderdik.
İçeriğine baktığınız zaman da oraya gelen bütün kadınlarımızın ihtiyacı olan
meslek kursları, hukuki destek, psikososyal destek, her türlü desteğin
verildiği yeni bir altyapıyı da hayata geçiriyoruz.
“Önce çocuk.” diyoruz. Biz
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak 24 milyon çocuğun strateji
belgesini hazırladık, izleme kurullarımızı sivil toplumla beraber oluşturduk.
Kurumlarımızda 14 bin evladımız var. Bunların koğuş sisteminden hızla çıkması
için planlamamızı yaptık. Bugün o 14 bin çocuğumuzun 3 bini sevgi evine, 3 bini
çocuk evine yerleşti. İnşallah, 2014’ün sonunda da bütün koğuş sistemini
kapatacağız ve koruyucu aileyle, evlat edindirme sistemini de güçlendirerek
sıcak yuvanın, yalnızca fiziksel ihtiyacın değil… İnsanoğlu maddi ve manevi
ihtiyaçlarıyla bir bütün. Hele bu bir çocuksa şefkate, sevgiye çok daha
ihtiyacı var. O ortamları sağlayacağımız yapısal dönüşümleri hızla yapıyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
8 bin çocuğumuzu, mali destek
vererek annelerinin yanına gönderdik. 36 bin çocuğumuza mali destek veriyoruz.
Engellilerimiz bizim özel
kardeşlerimiz, vatandaşlarımız. Biz “İsim önemli değil.” diyoruz ama isim
algıyı oluşturuyor. İsim negatif algıyı oluşturduğu zaman zihinsel dönüşüm zor
oluyor. İşte, o yüzden biz, “çürük”, “sakat”, “özürlü” kelimelerinin hepsini
kaldırdık, yüze yakın yasayı yeniden inceledik ve Anayasa başta olmak üzere
–Anayasa’yla ilgili de diğer partilerimizin de olumlu görüşünü alarak-
“engelli” olarak değiştiriyoruz.
Burada engellilerimizle
ilgili, değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım, size bir rakamı
vermek istiyorum: 2007 yılında 37 bin kardeşimiz evde bakım alıyordu. Bugün 400
bin kardeşimiz evde bakım alıyor.
Asgari ücret: Eğer özel bir
rehabilitasyon merkezinden de bakım alıyorsa iki asgari ücretten bu desteği
alıyor.
Önümüzdeki yeni hedefimiz,
ulaşılabilirlik ve istihdamdaki bütün boş kadroları doldurmak. Geçen yıl 5 bin
kadroyu doldurarak huzurlarınıza geldik. Özel alanda, özel istihdamda 37 bine
ulaşarak huzurlarınıza geldik.
Engellilerin girişimci
olmasıyla ilgili, Bakanlığımızla, KOSGEB’le çalışmayı başlattık. Korumalı iş
yeriyle ilgili sistemi 2013’te güçlendiriyoruz.
Ulaşılabilirlilikle ilgili
süreçte de bir yıllık uzatmanın sonunda bizim yaptığımız şey, engellilerimiz
mahkeme mahkeme dolaşmasın. Buradan gelen kaynağı da yine engellilerimize
kullandıracak şekilde, altıncı ay itibarıyla sivil toplumla beraber bir kurul
oluşturduk. Yapanla yapmayanın ayırt edildiği, ulaşılabilirliği çözenle
çözmeyenin birbirinden ayırt edildiği yeni bir sistemi de hayata geçiriyoruz.
Şehit yakınları ve gazilerle
ilgili de yine bu Parlamentoya çok teşekkür ediyorum. Bir gecede, torba yasanın
içinde 22 maddelik önemli bir yasayı hayata geçirdik. Geçen hafta İçişleri
Bakanımız yönetmeliği de imzaladı ve inşallah, ikinci istihdam hakkı hızlı bir
şekilde elde edilecektir.
Yalnız, bu eşi vefat
edenlerle ilgili yaptığımız çalışmada yine Sayın Demirel’in “Neden Eskişehir’e
Gaziantep’ten daha az veriyorsunuz?” şeklindeki bir eleştirisini hep beraber
dinledik. Anladığım kadarıyla, Sayın Demirel bizim sistemimizin nasıl
çalıştığını bilmiyor. Bize mütevelli heyetleri başvuru odaklı geliyor; 6
atanmış, 6 seçilmiş -orada belediye başkanı, vali var, sivil toplum var ve
hayırsever var- gelen başvuruyu değerlendiriyor ve eğer o kriterlere -biz
yalnızca kriterleri sunuyoruz- uygunsa veriyor.
Bakın, şimdi, Gaziantep’te de
gelen başvuruların yüzde 80’i olumlu bir şekilde değerlendirilmiş, Balıkesir’de
de yüzde 80’i değerlendirilmiş, Bingöl’de yüzde 92’si değerlendirilmiş. Eğer
eşi vefat eden kadın sayısı Eskişehir’de azsa bunda Fatma Şahin olarak benim
bir sorumluluğum olabilir mi değerli arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) O yüzden, yapıcı eleştiriler başımız üstüne.
Yine Sayın Demirel, bana
Kilis’e gitmemi söyledi. Ben 2 defa Kilis’i ziyaret ettim. Kilis’in kampına girdiğiniz
zaman karşınızda bir levha yazar “Aile ve Sosyal Politikalara Bağlı Kreş” diye.
Şu anda Kilis’in içerisinde 10 adet kreşimiz var. 30 tane bu konuda uzmanımız o
çocukların -Suriye’den gelen çocuklarımızın- kreş ihtiyaçlarını veriyorlar.
Burada, 500 kapasiteli kreş ihtiyacımızı orada karşılıyoruz. Gençlerimiz için
sosyal hizmet merkezleri açtık, kadınlarımız için meslek kursları açtık.
Sayın Demirel’le beraber ben
Kilis’e gitmeyi, hep beraber gitmeyi ve orada yaptığımız çalışmaları yerinde
ona anlatmayı çok daha uygun görüyorum eğer kendi müsait olursa.
Yani, değerli arkadaşlar, biz
neyi niçin yaptığımızı çok iyi bilen bir iktidarız, neyi niçin yaptığımızı çok
iyi bilen insanlarız. Eksiklerimiz var, başımız üstüne; yapıcı bir eleştiriniz
varsa, başımız üstüne; ama bana Kilis’e gitmeyi, bana eşi vefat edenlerle
ilgili “Neden Eskişehir’e bu kadar destek vermiyorsunuz?” şeklinde bir
eleştiriyi de ben hem kamuoyuna hem Parlamentodaki milletvekillerinin vicdanına
bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum;
bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şahin.
Şimdi de Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız.
Sayın Yıldız buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi dakika.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
hepinizi 2013 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçemizde saygıyla,
sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Şu ana kadar konuşma yapan bütün
arkadaşlarıma, iktidar ve muhalefet olarak da teşekkür ediyorum. Her birisinin
kaygısı, tabii ki dışa bağımlılığın azaltılması, enerji politikalarının stabil
hâle getirilmesi, stratejilerin net olarak çizilmesi, dış ilişkilerle alakalı
konular, nükleer, elektrik üretimi, yani yaklaşık bağlı, ilgili ve ilişkili
bütün kuruluşlarımızla beraber 28 tane temel başlık içerisinde 47 tane konuya
temas ettiler. Bunların tabii hepsini yaklaşık on yedi dakika içerisinde ne
kadar cevaplayabiliriz ama bunları soru-cevap kısmında da biraz takviye etmek
kaydıyla da ben sözlerime başlamak istiyorum.
PMUM’dan bahsedildi. PMUM iki
ayrı piyasadan oluşuyor; gün öncesi tedarik ve gün içi dengesizlik. Bunların
her birinin toplam 240 milyar kilovatsaat içerisinde 150 milyar kilovatsaatlik
kısmı EÜAŞ ve TETAŞ arasındaki ilişkilerden, gün öncesi yaklaşıkta yüzde 15’lik
kısmı -40 milyar kilovatsaatlık kısmı da- yaklaşık 15,5 kuruş/kilovatsaatla ve
gün içi yaklaşıkta yüzde 3’lük kısmı
14,29 kuruşla tamamlanmıştır.
Bunlar tabii ki hareketli
piyasalar, bir yandan da bu piyasalar devam etmektedir.
Doğal gaza bağımlılığımız
nedir, doğal gazdan elde ettiğimiz elektriğe bağımlılığımız nedir, Rusya’ya
bağımlılığımız artıyor mu; bunlar üzerinde de biraz konuşalım isterseniz.
Değerli arkadaşlar -yaklaşık
söylüyorum, küsuratlarını bu vakitte atmak kaydıyla- bizim aldığımız doğal
gazın yaklaşık yüzde 50’si Rusya Federasyonu’ndan, elde ettiğimiz elektriğin
yaklaşık yüzde 50’si de doğal gazdan. Dolayısıyla, toplam, Rusya’dan aldığımız
ve elektrik üretimindeki payının yüzde 25,4’ler civarında olduğunu söylemem
lazım. Bunlar toplanarak söylenmez, çarpılarak söylenir ki sonuçtaki net rakamı
hep beraber anlayabiliyor olalım. Nükleer güç santrallerinin Rusya Federasyonu
tarafından Türkiye’ye yapılmasıyla beraber bu bağımlılık artmayacaktır
arkadaşlar. Biz, hidroelektrik santrallerden, rüzgâr santrallerinden, güneşten
ve diğer yenilenebilir kaynaklarımızdan, yerli kömür santrallerimizden elde
ettiğimiz elektriğin yerine ikame etmeyeceğiz bunu; doğal gaz santrallerinden
elde ettiğimiz elektriğin yerine ikame edeceğiz yani onun yerine koyacağız. Bu,
şu demektir: Bizim, her bir nükleer güç santrallerinin, 4 ünitelik santral için
3,6 milyar dolarlık doğal gaz ithalatından kurtulmamız demektir. O yüzden, ben
bu hatanın sıkça yapılmasından rahatsızlık duyduğum için bunu bir kez daha
tekrar etme ihtiyacı hissettim.
Özelleştirmelerde malın
devrini mi yapıyoruz, yoksa bunları farklı bir modelle mi yapıyoruz? Trafoları,
direkleri satıyor muyuz? 2030 yılına kadar, değerli arkadaşlar, varlık satışı
yapmıyoruz. O şirketlerin, dağıtım şirketlerinin, anonim şirketlerin
hisselerini o anda devrediyoruz ve en son geldiğimiz rakamlar itibarıyla da
Türkiye’de yaklaşık yüzde 60’lar civarında, kısa vadede de hemen yüzde 75’lere
çıkacağımız, elektrik dağıtım hizmetlerinde, bir işleme doğru gidiyoruz, özel
sektör tarafından yapılmak kaydıyla.
Tabii, petrolün daha çok
ulaştırma sektöründe kullanıldığını yani hemen hemen tamamının ulaştırma
sektöründe kullanıldığını söylemem lazım. Bunun yaklaşık tutarı 33,4 milyar
dolardır. 54 milyar dolarlık 2011 yılı ithalatının 34 milyar dolara yakın kısmı
ulaştırmadadır; 16 milyon adet civarında ülkemizde bulunan binek araçları ve
her türlü toplu taşıma araçları da dâhil olmak üzere buraya verilen paradır.
Yani enerji sektörü açısından bunların kullanılmamasında hiçbir mahzur yoktur
ama hak ettiğimiz refah seviyesinin her birimizin üzerinde uyandırdığı tesiri
daha iyi görmek açısından da bunlar devam edecektir.
Enerji sektöründeki
bağımlılık, toplam 54 milyar dolar içerisinde yaklaşık 20 milyar dolarlık kısmıdır.
Onlar da bildiğiniz gibi, doğal gazla alakalı çabalarımız ve gayretlerimizdir.
Ben tabii burada elektrik
pahalı mıdır, doğal gaz pahalı mıdır, çok fazla bunun tartışmasına girmek
istemem ama Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde 27 tane ülkede, doğal
gazda, sanayide 2’nci, konutta 3’üncü sırada ucuz doğal gaz kullandırıyoruz şu
anda vatandaşımıza. Şu anda bu rakamların her birisini, fotokopisini, ben bu
toplantıdan sonra, bütçeden sonra isteyen arkadaşlarıma verebilirim.
Elektrik fiyatlarında, Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin ortalamasından daha düşük fiyatta elektrik
vatandaşımıza temin edilmektedir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Vergi yok bunlarda Sayın Bakan, vergisiz söylüyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –Tabii, bazı konularda arkadaşlarımız şöyle eksik
bilgiler verebiliyorlar, ben onları da telafi etmek açısından söyleyeyim. Tabii
ki yerli kömürlerimizin kullanılması açısından önemli bir kaynağa sahibiz,
düşük kalorili linyitlerimiz var, yüksek kalorili az miktarda taş kömürlerimiz
var.
Bakın, ben bugün saat 19.00
itibarıyla yani bundan yaklaşık iki üç saat önceki değerleri bizzat burada
sizlerle paylaşmayı uygun gördüm. Hani “Çan çalışmıyor.” filan diyoruz. Şu anda
151 megavat çalışıyor. Bununla alakalı ayrıntılı bilgiyi de birazdan size
aktaracağım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Doğruyu söyleyin Sayın Bakan, gittik, gözümüzle gördük ya!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – “Kangal duruyor." dendi. Kangal şu anda
433 megavatla beraber çalışıyor. Kemerköy 319 megavat, Seyitömer 397 megavat,
Soma 535 megavat, Afşin-Elbistan 228 megavat gibi değerlerle gidiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kapasitesi ne kadar Sayın Bakan, kapasiteyi söyleyin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yerli kömürlerimizi daha
büyük oranda çalıştırmamız lazım. Eğer kastımız buysa, ben aynı kanaatteyim,
yerli kömürlerimizi daha fazla oranlarda çalıştırmamız lazım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bakan, yalan söylemişiz havasını yaratıyorsunuz. Biz Çan’a gittik,
çalışmıyordu.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –Arkadaşlar, bunların içerisinde on yıl önce yaşı
20 olan santral vardı, şu anda yaşı 30 olan santral var. Her birisinin
kabiliyetleri, rehabilitasyon yatkınlığı, her birisi değişiyor.
Bakın, Çan’daki serüveni ben
anlatayım. Sanki orada hiçbir ihale yapılmamış gibi… Toplam, ilk ihale beş
yıllık olup ve 1,5 milyon tonluk bir kireç taşı alımıyla alakalı ihale. O
kayrıldığı söylenen firmaya, çıkarttırdım, 3 milyon 154 bin TL civarında
edinimlerini zamanında yerine getirmediği gerekçesiyle ceza kesilmiş. Bu süre
bitiminden bir yıl önce, Çan İşletme Müdürlüğü, 17 Ağustos 2011 tarihinde,
ilgili dokümanlarla beraber müracaatını yapmış. 29 Mart 2012 tarihinde ihale
sonlandırılmadan firmaların itirazı üzerine Kamu İhale Kurumu tarafından iptal
edilmiş. 17 Mayıs 2012… Ve 10 Ağustos’ta tekrar bir ihale yapılmış, 3’üncü kez.
Bu sefer 250 bin tonluk bir ihale yapılmış, yaklaşık belirlenen rakamın bir
önceki alımından 2-2.5 katı fiyatı olduğu için komisyon bundan imtina etmiş.
Sonra 70 bin tonluk -bunların her birisinin 3/g ye göre, serbest alıma göre,
21/b’ye göre alımları var- 18/9/2012 tarihinde ihale yapılmış ama teklif
gelmemiş. Ondan sonra, tekrar 250 bin tonluk bir ihale yapılıyor ve 17,7
euro/tonla sonlandırılmış ve bu kireç alımına başlanmış. Ama, buna rağmen, eğer
bu görevlerini yaparken benim iyi niyetli arkadaşlarımdan görevlerini atlayan
varsa tabii ki bunlarla alakalı tahkikatı yapıp yine biz kamuoyuyla bunları
paylaşacağız.
Değerli arkadaşlar, Şırnak
Termik Santraliyle alakalı konudan söz edildi. Biz Şırnak İl Özel İdaresine
yüzde 23,5 redevans değeriyle beraber vermişiz ve il özel idaresi de TKİ’ye
yüzde 5’le beraber vermiş. Burada, Jandarma Genel Komutanlığının, İçişleri
Bakanlığının, valiliğin, her birisinin beraber oturup yaptığı toplantıda Şırnak
Valiliğinin gelir kazanması açısından oraya bu rakamlarla o tarihte verilmiş.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
İhaleyle mi verilmiş? Sayın Bakan ihale yapılmış mı? Çok önemli bir soru bu.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ
(Devamla) - Daha sonra, 135 megavat gücünde santral kuruluyor ve devreye
alınıyor Şırnak gibi bir yerde. Daha sonra 2x135 megavatlık şu anda inşası
devam eden ve inşallah kısa süre içerisinde de işletmeye almayı düşündüğümüz,
özel sektör marifetiyle bunlar devam ediyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
konuşmalara bakıyoruz. Bir yandan diyoruz ki: “Kömür havayı kirletiyor.” Bir
başka arkadaşımız, yine, iyi niyetle diyor ki: “Bir dakika, siz yerli kömürü
niye devreye almıyorsunuz?” Bir arkadaşımız diyor ki: “Onlar düşük kalorili.”
Diğer arkadaşımız, “Düşük kalorili de olsa niye almıyorsunuz?” diyor. Ben şimdi
bunların hepsinin toplamını size aktarmaya çalışıyorum. Dediğim gibi, Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığıyla alakalı alınan sözün yaklaşık dörtte 1’i sürede
bunların cevaplanması tabii ki mümkün olmaz ama ben Şırnak’la alakalı,
valiliğin, valiliğin redevansla alakalı işlemlerinin ve bunların
fiyatlamalarıyla alakalı istediğiniz kadar detaylı bilgi verebilirim.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
vatandaşımızın alım gücüne ne oldu, elektrik kalemleri konusunda, enerji
kalemleri konusunda? Aynı birimle söylüyorum. On yıl önce -rakamlara çok
girmeyeceğim- bir asgari ücretli yani 163 TL alan on yıl önceki asgari ücretli,
maaşını götürdüğünde toplamının beşte 1’i kadar elektrik alıyordu.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
2002’nin sonunda 163 lira değildi Sayın Bakan! 1/1/2002’yi söylüyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Asgari ücretin beşte 1’iyle elektrik alıyordu.
Şu anda, asgari ücretin onda 1’iyle aynı miktardaki elektriği alabiliyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) -
Yanlış rakamı söylüyorsunuz!
FARUK BAL (Konya) – Rakam
yanlış Sayın Bakan!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla)- Doğal gaz fiyatlarıyla alakalı… E, o zaman
detaylara gireyim.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 250
lira orada, 163 lira değil!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) -Arkadaşlar, sözlerimi tekrar ediyorum. 163,56
TL’lik asgari ücretin yüzde 32,2’lik kısmıyla alakalı…
FARUK BAL (Konya) – Yanlış o
rakam Sayın Bakan!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
O rakam yanlış, yanlış!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ama gerçekten yazık ya! 2002 yılına bu kadar haksızlık yapılmaz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) -…doğal gazı alırken yani aldığı maaşın üçte
1’ini götürüp doğal gaza verirken şu anda, aldığı asgari ücretin, 739,79 TL’lik
asgari ücretin beşte 1’iyle beraber doğal gaza gidiyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Sayın Bakan, 250 lira o tarihte asgari ücret, 163 lira değil!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Arkadaşlar, ben size tabloyu vereyim -yazılı
olarak- bunlar da sizde bulunsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Siz
söylediniz!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ama Taner Bey, çok ciddi bir haksızlık yapıyorsunuz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yeterli yatırım yapılıp
yapılmadığıyla alakalı biz bir sistem seçtik, biz bir model seçtik.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Meclise doğru rakamları verin Sayın Bakan! Meclise yanlış rakamlar
veriyorsunuz!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Türkiye'nin on yıl önceki rakamlarıyla
baktığımızda, 100 liralık topladığınız verginin, 102,5’luk liralık vergiye
dağıtıldığı bir ortamda Türkiye bir tercih yaptı, Türkiye büyümeyle alakalı bir
tercih yaptı. Enerji sektöründeki bir önceki yıl yapılan tasarruf miktarları
bir sonraki yılın büyüme rakamlarından daha düşük olduğu için, uluslararası
sermayeyle beraber, Türkiye, bütün bu yatırımlarını özel sektör eliyle
olabildiğince yapmaya çalıştı. Elektrik üretiminde kurulu güç olarak on yıl
önce yüzde 34'lerdeki üretim kapasitesi, şu anda yaklaşık elektrik üretiminde
yüzde 61’lere çıkartıldı. Bunun daha fazlasını yapmamız lazım. Hem elektrik
dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesi hem de elektrik üretim santrallerinin,
mevcut santrallerinin rehabilitasyon amaçlı… Ve yine serbest piyasayı özel
sektör marifetiyle doldurmaya matuf, yüzde 75’ler civarında bir pazar payı hedefliyoruz.
Peki, biz kaynaklarımızı
ithal ederken “primer enerji kaynakları” dediğimiz petrol ve doğal gazı ithal
ederken bunların yerli kaynaklar hâline dönmesiyle alakalı ne tür çalışmalar
yapılıyor? On yıl içerisinde AK PARTİ hükûmetlerimizle beraber, arkadaşlar, tam
13,5 katına çıkan arama faaliyetlerine bir pay ayırdık. Aynı oranda
olmayabilir, Suudi Arabistan’daki, Irak’taki, Azerbaycan’daki, İran’daki,
Türkmenistan’daki gibi coğrafyasından kaynaklanan sebeplerle aynı oranda petrol
çıkmayabilir. Oturup başında ağlamayız arkadaşlar. Hemen yeni çözümler ve
“B", “C” planlarını ortaya koymamız lazım. Ben, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki söylediğim her cümlenin arkasındayım, onları bilerek ve seçerek
kullandım; yine, aynı şekilde, bilerek ve seçerek aynı cümleleri tekrar
ediyorum.
Bizim Irak’taki
çalışmalarımızla alakalı: İki yıl içerisinde 4 tane temel saha aldık, toplamı
25 milyar dolar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaç
bin varil çıkarılıyor?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – 25 milyar doların 4 sahadaki hissemize düşen
payı 5,5 milyar dolar. Bunlar Irak’ın kuzeyinde değil, güneyinde alınan
bölgeler. Missan, Badra, Siba ve Mansuriye.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Günlük kaç varil?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kaç
yılda? Otuz yılda!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –Missan ve Badra petrol sahasıdır arkadaşlar;
birisinde yüzde 15, birisinde de yüzde 10’luk hissemiz vardır. Doğal gazla
alakalı, Siba ve Mansuriye’de… Mansuriye’deki hissemiz yüzde 50’dir. Bunlarla
alakalı çalışmayı TPAO yaptıktan sonra… Bunlar servis anlaşmasıdır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
TPAO’yu niye ihaleye sokmadılar Sayın Bakan onu açıklayınız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Irak’ın bütün ülkelerle yaptığı anlaşmalar
“PSI” dediğimiz üretim paylaşım modeline dayalı değildir. Merkezî Irak Hükûmeti
bu modeli seçmiştir, servis anlaşması yoluyla yapmaktadır. Dolayısıyla, bunlar,
2013’te, 2014’te, 2015’te ve Irak’ın normalleşmesiyle alakalı bütün yapacağımız
işlemler bu süre içerisinde inşallah devam edecektir.
Merkezî Irak Hükümeti, Iraklı
kardeşlerimiz bize… Bu ihalelere biz girmişizdir ve şeffaf ihalecilik yoluyla
da bunları almışızdır. Bundan sonra girdiğimiz 236 milyon dolarlık bir iş
vardır, kardeşlerimiz bize dedi ki: “Bu ihaleyi siz aldınız ama bu kontratı biz
sizinle imzalamak istemiyoruz.” “Saygı duyuyoruz, başımızın üstüne,
imzalamayalım.” dedik. Bir soru daha sorduk: “Eğer başka imzalamak
istemediğiniz projeler varsa lütfen onları da bize söyleyin, onlara da imzadan
imtina ediyorsanız onlara da biz hemen varız.”
Bizim amacımız Irak’ta
yalnızca para kazanmak değil arkadaşlar. Irak’ın normalleşmesinin tek yolu
petrol ve doğal gazla alakalı bütün imkânlarını seferber etmesidir. Şu anda 2,7
milyon varil civarındaki günlük üretimin kendilerinin planlamasıyla beraber 7
milyon varillere çıkması planlanmaktadır. Bugünkü değeri, 100 milyar dolar
civarında yıllık getirisi olan ama hedefleriyle beraber 2017’de 300 milyar
dolarlık getirisi olan bir Irak bekliyoruz. Bizim ne yapmamız lazım? Irak’a
mutlaka yardımcı olmamız ve Irak’ın gelirini artırıcı faaliyetlerde bulunmamız
lazım. Peki, biz bunu zorla mı yapacağız? Hayır, istedikleri kadar yapacağız.
Biz girdik, fiyatımızı verdik ve aldık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Elektriği kaça mal ettiniz, kaça sattınız?
Onu sordum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Arkadaşlar, nükleer güç santralleri üzerine çok
fazla tartışma yapılıyor. Ben size şunu söyleyeyim: Biz, AK PARTİ
hükûmetlerimizin her birisinde büyük bir kararlılıkla nükleer güç
santrallerinin Türkiye’ye kazandırılmasına dikkat edeceğiz. Yalnızca elektrik
temini için değil, sanayileşmeyle alakalı özellikle, çok fazla parçası olan ve
şu anda Türkiye’de yapılmayan bir kısım parçaları da Türkiye’ye kazandırmak
adına bunları yapacağız.
Almanya, 2021-2022 yılında
nükleer güç santrallerinden vazgeçme kararı aldı tedricen. Hangi gerekçeyle?
Tehlikeli olduğu gerekçesiyle. Peki, sormazlar mı bu tehlike 2013 yılında yok
mu, 2014’te yok mu diye?
Arkadaşlar, lütfen oyuna
gelmeyin. Yaşını doldurmuş santrallerin, süresi biten santrallerin
kapatılmasının nükleer güç santrallerinden vazgeçilmesi anlamına gelmediğini
her birimizin bilmesi lazım. İngiltere, şu anda 6 tane üniteyle beraber yeni
bir nükleer santral yapımına karar aldı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Siz
de yapın ama temiz ihalelerle yapın, şeffaf yapın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Fransa yüzde 74’ler, yüzde 78’ler civarında.
Belçika bu şekliyle devam ediyor.
Ben, bu sürece katılmayanları
da saygıyla karşılarım. Kusura bakmayın, omuzlarımızda bu sorumluluğu hisseden
birisi olarak biz bunların her birisini yapmakta kararlıyız ve Türkiye’nin
büyüme hızıyla alakalı her türlü işleme girmek durumundayız. Yenilenebilir
kaynaklar su, rüzgâr, güneş, jeotermal gibi; yerli kaynaklar; yerli
kömürlerimiz gibi.
Süremin bittiğini görüyorum.
Bu duygularla bütün katkı yapan arkadaşlarımı ve heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından, tutanaklardan bir şey ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Bütçe görüşmelerinde Sayın Bakanın aynen söylediği: “Doğal gazda ne olmuş? Yine
163 lira asgari ücret.” Tarih 01/01/2002. 01/01/2002’den sonuna kadar, o yılın…
Bir yıl önce, sıkıntıdan dolayı yüzde 50 asgari ücrete zam geldi yani asgari
ücretin, ifadesine göre 163 lira değil 250 lira olması lazım. Bu ifadeler
tamamıyla yanlıştır, bunu ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Tutanaklara geçti
efendim.
Çok teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahısları adına son
konuşmacı aleyhinde olmak üzere Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun Sayın Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın gerçekten işi zor yani
Türkiye’de enerjinin yüzde 72’si dışa bağımlı; yaklaşık yüzde 93’ü petrolde,
doğal gazda da yüzde 98’i dışarıya bağlı. Öyle bir nokta ki bu, enerjiyle dış
politikanız birbirine entegre olmalı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Seni
dinlemiyorlar, gidiyorlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) –
Arkadaşlar, bence biraz dinleyin. Siz de dinleyin, bir şeyler öğrenin.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Senden
bir şey öğrenmeye gerek yok canım!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Hele
senin en çok var, haberin olsun. En çok da senin var.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Benim
hiç gerek yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) –
Şimdi, biz bu ithalatımızın, petrolün yüzde 51’ini İran’dan alıyoruz, yüzde
12’sini de Rusya’dan alıyoruz. Dış siyasette de Suriyeli muhaliflerin tarafını
tutarken İran ve Rusya’yı da karşımıza almak zorundayız yani böyle bir ikilem.
Dış siyasetle enerji birbirine girmiş bir vaziyette. Bunun bir tek yolu var
Sayın Bakanım, bu ithalatla ilgili, zaten dış siyasetin size attığı golleri biliyorum.
Bir Ermeni açılımı yaptılar, Azerbaycan’dan aldığımız en ucuz doğal gazı,
ortalamayı düşürdüğümüz doğal gazı en pahalı hâle getirdiler, 360 dolara
getirdiler. Dolayısıyla sizin aldığınız doğal gazın maliyetleri ciddi anlamda
yükseldi, bunun çok az bir kısmının da tüketiciye yansıdığını biliyorum ama
bunun esas bir tane seçeneği var; alternatif enerji kaynaklarını devreye almak
lazım.
Ben sanayiciyim. Bu enerji
fiyatlarıyla hiçbir sanayici dünyada rekabet edebilir gücü kendisinde bulamaz,
mutlaka ve mutlaka ucuz enerjiyi temin edebilecek alternatif enerji
kaynaklarını devreye almak lazım. Bunlardan bir tanesi biyodizel. Almanya’da,
mazot kullananlara yüzde 8 oranında biyodizel kullanım hakkı veriyorlar. Bu,
hem Türkiye'de tarım çeşitliliğini sağlayacaktır hem de bizim ithalata
harcadığımız paraları azaltacaktır. Bor bunlardan tabii ki bir tanesi.
Ben bir şey sormak istiyorum
bu arada, biraz konuyu atlayacağım. Geçenlerde Sayın Müsteşar ocak ayında doğal
gaza zam yapılmayacağını söyledi. Türkiye'de “EPDK” diye bir kurum var, bu
zammı EPDK mı ayarlıyor, yoksa Müsteşar mı? Bir görev değişikliği oldu mu? Onu
öğrenmek istiyorum.
Türkiye'de haksız yapılan,
zamansız yapılan, geçmişte sizden önce de yapılan, sizin de devam ettiğiniz
doğal gaza bağlı enerji santralleri var. Bunun ne kadar yanlış bir gelişme
olduğunu siz herhâlde biliyorsunuz, bundan sonra inşallah müsaade etmezsiniz.
Sayın Bakanım, geçenlerde
gensoru görüşmeleri sırasında elektrik dağıtım şirketleriyle ilgili size bir
soru soruldu, AKEDAŞ’la ilgili bir soru soruldu. Bu enerji dağıtım ihalelerini
alan firmalar kendi aralarında anlaşarak 30-40 milyon dolarlık teminat mektuplarını
yaktılar, ihaleleri iptal ettiler, tekrar ihaleye girdiler; AKEDAŞ’ı 1 milyar
dolarken 500 milyon dolara kapattılar.
Daha geçenlerde, İstanbul’un
Avrupa yakası elektrik dağıtım işinde, daha önce, geçmişte 3 milyar dolara
ihale edilen elektrik dağıtım işi bu sefer 2 milyar dolara ihale edildi. Yani
kamunun yaklaşık 1,5 milyar dolarlık bir kaybı var, bu arada birilerinin de
cebine giden bu 1,5 milyar dolar var. Bununla ilgili herhangi bir yaptırım, bir
tasarrufunuz olacak mı, bir yaptırım düşünceniz var mı? Kamu kaynaklarının 1,5
milyar doları 3-4 tane enerji taciri tarafından iç edildi. En sonuncusu, geçen
günlerde yapılan İstanbul Avrupa Yakası elektrik dağıtım işi.
Rus gazı, Putin ve Sayın
Erdoğan tarafından 4 firmaya ihale edildi. 2 tane Rus firması var, 2 tane de
Türk firması var. Bu 2 Türk firmasının kimler olduğunu ben merak ediyorum.
Sayın Bakanım, bir şey daha
sormak istiyorum size: Türkiye’de bu kadar enerji problemi yaşanırken, Kuzey
Irak’ta petrol anlaşması yapmaya gittiğiniz, o geri çevrildiğiniz seferde…
Bugün bana, enerji hakkında konuşacağımı öğrenen birisi Twitter’da sormuş:
“Sayın Bakanın Kuzey Irak’tan dönen uçağındaki 2 tane iş adamının ismini Sayın
Bakan açıklar mı?” Ben, iş adamı olduğunu bilmiyordum, Sayın Bakanın oraya petrol
anlaşması yapmaya gittiğini biliyorum. Eğer bu konuda siz de bir sakınca
görmüyorsanız, bunu açıklarsanız sevinirim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Bütçeniz de hayırlı uğurlu olsun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Türkkan.
Sayın milletvekilleri, onuncu
tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız. Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Birinci sırada Sayın Erdoğan.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım başta, öncelikle
Enerji Bakanına:
1) Sayın Başbakan 13 Şubat
2007 tarihli grup konuşmasında “31 ülkeden kayıt geldi, 38 milyar dolarlık
petrol kaçakçılığı var. Henüz 17 ülkeden kayıtlar da gelmedi.” diyor. Bu
kaçakçılığı kimler yaptı? Bu kaçakçılar şimdi nerede? Bu kaçakçılara hangi
işlemler yapıldı.
2) İktidarınız döneminde
solvent ithalatı ne kadar artmıştır? Solventin çoğunun boya sanayisinde
kullanıldığı gerçeğini göz önünde tutarsak, ülkemiz boya sanayisinin solvent
ihtiyacı ne kadardır? Boya sanayisinde kullanılmayan solventi kim, nerede
kullanmaktadır? Solventte kullanılan ÖTV oranı nedir?
3) Yollarda ucuz mazot
tabelalarıyla sürekli karşılaşıyoruz. Ucuz mazot satanların petrol kuyuları mı
var?
Şimdi, Sayın Aile Bakanına
sormak istiyorum: Yabancı kuruluşlar tarafından desteklenen kaç çocuk yuvası
vardır ülkemizde? Çocuklarımızın bu tip çocuk yuvalarına…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çocuk gelinler ve çocuk
annelerle ilgili vermiş olduğum soru önergeme aldığım cevapta, evlilik yaşının
yükseldiğini, ilgili kurumlarla koordineli çalışıldığını söylüyorsunuz. Oysa,
TÜİK verilerine göre, son dört yılda, sadece resmî kayıtlara geçen çocuk gelin
sayısının 181 bini aşması, 18 yaşından küçük kızlarını evlendirilmek için izin
davası açan ailelerin sayısının da bir önceki yıla göre yüzde 94,2 artmış
olması bu sorunun çözümüne yönelik çalışmaların başarısızlığının göstergesi
değil midir? Çocukların eğitim fırsatından geri kalması gelişmeyi, kalkınmayı,
demokratikleşmeyi olumsuz etkilemez mi? 15 yaşında gelin, 16 yaşında anne, 17
yaşında mutsuz ve umutsuz ev kadınlarına dönüşen erken evliliklerin kadın
cinayetleri ve aile içi şiddeti…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özensoy…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan zaman darlığından
bir soruma cevap vermedi, tekrar soruyorum. Kayıp kaçak oranları 2008’de 14,4
iken bugün niye 16,8’e çıkmıştır? Yine “Dağıtım şirketlerinin
özelleştirilmesinde kâr oranları 2,33.” diye belirtilmişken, daha sonra niye
3,49’a çıkartıldı? 3,49’a çıkartılmasına rağmen, Akdeniz EDAŞ’a iki yıl önce
gelen 1,160 milyarlık teklif niye 540 milyon dolara düştü? Yine, Boğaziçi
EDAŞ’a gelen 2,9 milyarlık teklif niye 1,9 milyara düştü? Bunlarda bir soru
işareti yok mu, bir şaibe yok mu? Vatandaşın sırtına binen bu kayıp kaçak
oranlarını da bu şirketler vasıtasıyla yine zenginleştirme söz konusu değil mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sorum
Avrupa Birliğine girmemekten sorumlu bakana. Boğaziçi Üniversitesinin
vatandaşlarımızla 16 ilde yapmış olduğu “Avrupa Algısı” anketi sonuçlarına
göre, 2003’te Türkiye'nin Avrupa’nın bir parçası olduğunu düşünenlerin oranı
yüzde 70 idi, bugün yüzde 46; 2003’te Avrupa Birliğiyle ilgili referandum
yapılırsa “evet” diyenlerin oranı yüzde 75’ti, bugün yüzde 50. AB hakkında
olumlu görüşe sahip olanların oranının 2003’te yüzde 70 olup bugün yüzde
47’lere düşmüş olması; diğer yandan, AB üyesi 27 ülkenin kasım ayında Avrupa
Adalet Divanına gönderdikleri raporda Adalet Divanının “Türklere vize
serbestliği” davasında Türkiye’ye yönelik vize uygulamasının sürmesi gerektiği
doğrultusunda görüş bildirmesi sizin ve hükûmetinizin yanlış politikalarından
mı kaynaklanmaktadır? Yoksa, bir toplantıda AB üyeliğini hamileliğe benzeterek
“Ya hamilesinizdir ya da değilsinizdir; yarı hamilelik olmaz.” Demiştiniz. Bu
sözünüzle, Sayın Bakan, sayenizde Avrupa’nın gözünde bu hamilelik düşükle mi
sonuçlanmıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Enerji Bakanına
soruyorum: Sayın Bakan, size verdiğim bir önergeye cevaben Mayıs 2012’de SLİ
kömür işletmelerinin satılmayacağını söylediniz. Bir ay sonra, gece yarısı
operasyonuyla, torba yasaya kömür sahalarının özelleştirileceğini koydunuz ve
hemen arkasından da kasım ayında Seyitömer Termik Santraliyle beraber SLİ
işletmesini ihaleye açtınız. Bu ihaleye Kütahya’dan başlamanızın sebebi nedir,
önce onu öğrenmek istiyorum.
İkincisi: Bu süreçte bir de
personel aldınız. Bunu vicdanınıza yedirebiliyor musunuz?
Bir diğeri: SLİ’de bugün 112
kişinin çalıştığı bir taşeron firması iki buçuk aydır maaş ödemiyor. Bu
cesareti bunlar nereden alıyor? Bu firma kimindir?
Bir diğer soru: Tavşanlı
GLİ’ye eylül ayında eleman alımında usulsüz ikamet nedeniyle kayıtların
yapıldığı ve bundan dolayı da kavgaların çıktığını biliyor musunuz? Bununla
ilgili çözüm nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Sayın Belen…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Enerji Bakanına soruyorum:
500 kilovatlık lisanssız elektrik üreten santrallerin 1 megavata
yükseltileceğini söylediniz. Bunu ne zaman gerçekleştireceksiniz? Lisanssız
üreticilere Devlet Su İşleri su kullanma izin belgesi neden vermiyor?
Bakanlığınıza bağlı EPDK 2011
yılında 3,5 milyon lira yani 3,5 trilyon lira kira ödemiştir. Bu binanın sahibi
kimdir? Aynı şekilde, Türk Akreditasyon Kurumu da 2011 yılında yıllık 1 milyon
lira, eski parayla 1 trilyon lira, kira ödemiştir. Bu kurumların kendilerine
bina almayı düşünmüyor musunuz? Konuşmanızda “59 bin megavatın 23 bin megavatı
doğal gaz santrali. Doğal gaz santraline lisans vermeyeceğiz.” diyorsunuz ama
59 binin yarısına aşağı yukarı, doğal gaz santraline lisans verilmiştir.
BAŞKAN – Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, birinci sorum Avrupa Birliği Bakanına: Sayın Bakan, çok net bir cevap
istiyorum. Avrupa Birliği müzakere sürecinde kaç fasılda müzakere
yürütülmektedir, kaç fasıl açılmıştır, kaç fasıl kapatılmıştır? Lütfen, hiç
başka, sağ sola çekmeden, “İlerleme sağlıyoruz.” demeden, ben kaç fasıl
açıldığını, kaç fasıl kapatıldığını sizden çok net istiyorum.
İkinci sorum Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanımıza: Sayın Bakan, Van’daki Gülşah Aktürk öğretmen
katledilmeden önce, korunmak için bildiğiniz gibi Van Valiliğine başvurdu ama
kendisine ne yazık ki koruma sağlanmadı. Kendisine koruma sağlamayan Van Vali
Yardımcısı hakkında ne gibi bir işlem yaptınız? Bunları da sizlerden
bekliyorum.
BAŞKAN – Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Sosyal Politikalar Bakanına sormak istiyorum ilk sorumu. Bugün, akülü engelli
aracı bekleyen çok sayıda vatandaşımız vardır. Bize de şikâyetleri ileten
vatandaşlar, Hükûmetten bu konuda daha fazla duyarlılık bekliyor. Türkiye’de
engelli araç ihtiyacı olan kaç kişi vardır? Bunlardan ne kadarı karşılanmıştır?
Engellilere akülü araç temini için çalışmalarınız var mıdır? Bu konuda bütçeden
ayrılan payı yeterli buluyor musunuz?
Diğeri, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Sayın Yıldız’a: Son bir yılda doğal gaza yüzde 45, elektriğe
yüzde 35 zam yaparken emekçi, işçi ve memura yüzde 3-4 dolayında zam yaptınız.
Dışa bağımlılık yüzünden enerjiye yaptığınız zamlarla yoksulun, çalışanın
belini büktünüz. Enerjide yerli kaynakların kullanılmasında doğayı katleden,
köstebek yuvasına döndüren HES’ler yerine, güneş tarları ve güneş evleri neden
kurulmuyor?
Enerjide dışa bağımlılığı
azaltmak adına 4 mevsim güneş olan ülkemizde güneş tarlaları, güneş evleri için
bugüne kadar hangi çalışmalar yapılmıştır?
BAŞKAN – Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Enerji ve Tabii kaynaklar
Bakanına sormak istiyorum: İlk dalga altı yıl önce geldi, Keles’in Kozağacı
Vadisi’ndeki 7 köyü kaldırıp yerin altındaki kömürü çıkaracak ve bunu termik
santralde elektrik enerjisine dönüştürecek proje duyulduğunda bütün bölge
ayaklandı.
”İkinci dalga bu yaz çok ani
ve sessizce geldi. Köylüler yine ayaklandılar, yine önemli eylemlerle karşı
çıktılar.” diyor köşe yazarı. Ancak köylülerin istemediği bu durumu sayın
bakana anlatamadık, anlamak istemedi. “Köylüler istemezse yapmayız.” diyen
Sayın Bakan, Keles Termik Santral Sözleşmesi’ni Ankara’da imzalıyor. Projenin
asıl yeri, sahibi Ankara mı, yoksa Bursa mı, yoksa o bölgede imza töreni
yapmaktan mı çekiniyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın
Başkanım teşekkür ediyorum.
Sorum Enerji Bakanımıza:
Adana’nın üzerinden geçen Seyhan Irmağı’na 50’den fazla HES kuruldu. Bu HES
kurulurken ölümler oldu, kazalar oldu. Şimdi, mahallinde, yerleşim alanlarına
-bir kısmı da üretime geçti- daha ucuza enerji vermeyi düşünüyor musunuz? Bunun
için bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Halaman.
Sayın bakanlar, sırasıyla on
dakika içerisinde…
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, var daha orada süre.
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan bana sataşmada bulundu.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Bir
kişiye daha söz verebilirsiniz.
BAŞKAN – İşitemiyorum
efendim. Bir saniye, bir saniye…
Buyurun.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Süre
var daha.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Süre var, hanımefendilere iki dakika daha söz verebilirsiniz.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, süre vardı, sıradaki kişi ben olduğum için…
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında 5-6 kez ismimi zikrederek konuştu. İç
Tüzük’ün ilgili maddesine göre ya söz verin. Ben soru şeklinde cevaplarım
diyordum. iki dakika söz hakkı istiyorum lütfen.
BAŞKAN – Şimdi…
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
“Sayın Demirel” benden başkası değil, o benim. Onun için, lütfen, İç tüzük 69’a
göre söz istiyorum.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan…
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, İç Tüzük’e göre söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, sayın
bakanların cevap kısmına geçtik Sayın Demirel.
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Efendim, bakınız Sayın Başkan, ben süre yetseydi yerimden konuşacaktım fakat
süre yetmediği için ve 5-6 kez “Sayın Demirel” denilerek şahsıma atıf yapıldığı
için konuşmak istiyorum.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, haklısınız
ama böyle bir usulümüz yok.
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
İç Tüzük 69 çok açık. Bu süre benim en doğal hakkım.
BAŞKAN - Yani başladı… Sayın
bakanlardan sonra vereyim istiyorsanız. Yani usul böyle.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sizin de öyle
efendim, kusura bakmayın
Sayın Bakan, buyurun…
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, bakandan önce… Böyle bir şey yok Sayın Başkan.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Böyle bir usulümüz
yok. Bakanlara cevap için söz verdim.
Buyurun. Buyurun yerinize.
Bakanlardan sonra ikinize de
vereyim.
Evet Sayın Bağış…
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, Bakan kırıcı. Böyle bir şey yok Sayın Başkan. İç Tüzük’e göre söz
hakkımı istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz,
Avrupa Birliğine üyelik kategorileri yoktur, tek bir üyelik çeşidi vardır, o da
tam üyeliktir. Türkiye’ye tam üyelik dışında alternatif önerilerde bulunanlara
karşı, ben, aynı gebelik gibi “Ya gebesinizdir ya değilsinizdir.” örneğini veriyorum.
Ben, hamile olmakla olmamak arasında tıpta başka bir yolun olduğunu bilmiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Düşük
var, düşük! Gel, gel, öğreteyim sana.
FARUK BAL (Konya) – Kinayeyi
bırak, cevap ver!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Ama sayın vekilimizin, eğer bu konuda bir bilgisi varsa tıp
dünyasını da aydınlatsın.
Ben milletimin hukukunu
korumak gibi bir kaygı duyuyorum ve bundan Avrupalıların -bu söylemlerle-
rahatsız olduklarını izliyorum ama benim bazı milletvekillerimin bundan gocunmasını
anlayamıyorum. Bu sancı niye? Bu ülke, ne zaman ileriye gitse, ne zaman yeni
kutlu doğumlara gebe olsa çarpık zihniyetler yüzünden, düşük yapmak zorunda
bırakıldı. Çok şükür, on yıldır biz buna müsaade etmedik.
Siz, AB üyeliği konusunda
başka alternatifleri kabul edebilirsiniz ama biz etmeyiz. Bunu ne kendimize ne
de onurumuza ne de ülkemize yakıştırırız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başka
ne başardın, konuşuyorsun oradan.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Halkımızın Avrupa Birliğine azalan ilgisi Avrupa Birliğinin
değerlerine olan kızgınlıktan değil, tam tersi, Avrupa Birliği içerisindeki
çarpık zihniyetlere, Türkiye’ye hor gözle bakanlara olan kızgınlığın
neticesidir. Bunun da biz müzakere sürecinde önemli aşamaları kaydettikçe
aşılacağına inanıyoruz.
Sayın vekil “Kaç fasıl
açıldı?” diye sordu. 33 faslın 13’ü açılmıştır bugüne kadar, açılmayan 20
faslın 17’si üzerinde siyasi engel vardır, istesek de açamıyoruz.
Açabileceğimiz 3 fasıl ise bütün ülkelerin adaylık sürecinde en sona
bıraktıkları, aday ülkelerin ekonomisine yük getiren fasıllardır. Biz de o
konuda dik bir duruş sergiliyoruz. Ülkemizin ekonomisini açılan fasıl sayısına
herhangi bir şekilde kurban etmek arzusunda değiliz, tam aksine biz ülkemizin
çıkarlarını savunuyoruz. Ben, Avrupa Birliğinin Türkiye’den sorumlu bakanı
değilim, Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliğinden sorumlu Bakanıyım,
Türkiye’nin çıkarlarını koruyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Hiçbir
şeyin açılmadığını kabul ediyorsunuz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Neyi
başardın, neyi? Başardığın bir tek şeyi söyle!
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Şahin…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir
tek vizeyi söyle, bir tek şeyi! Neyi başardın? Neyi başardın be?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Aldın cevabını, otur aşağıya!
BAŞKAN – Dinleyelim.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
milletvekili arkadaşımız, çocuk yuvalarından yabancı kuruluşlar tarafından
desteklenen çocuk yuvamızın olup olmadığını sordu. Yabancı kuruluşlar
tarafından desteklenen çocuk yuvamız yoktur.
Çocuk gelinlerle ilgili bizim
alanımızdaki en büyük sorunumuz algıyı yönetmek. Bir manşet, bir sivil toplum
veya bir akademisyenin yaptığı lokal bir araştırma bütün Türkiye geneliymiş
gibi algılanıyor. Halbuki TÜİK verilerine göre çocuk gelinlerle ilgili
elimizdeki resmî rakamlar yıllara göre şu şekilde düşmektedir, yüce Meclisin
dikkatine sunuyorum:
1991-1995 aralığında 21,4’ken
18 yaş altı evlenmeler, 1996-2000 aralığında 18,6’ya düşmüştür, 2001-2005
yılları aralığında bu 14,6’ya düşmüştür, 2006-2011 aralığında da 7,6’ya
düşmüştür. Dolayısıyla, bu rakamlar doğru rakamlar değildir. TÜİK’in verdiği
gerçek rakamlara göre de çocuk gelinler, 18 yaş altı evliliklerimiz hızla düşmeye
devam etmektedir. 4+4+4 yeni eğitim modelimizde de on iki yıl zorunlu eğitim bu
oranları ciddi bir şekilde aşağı düşürecektir.
Van’daki Gülşah Öğretmen’le
ilgili de elimdeki bilgileri heyetle, yüce Meclisle paylaşmak istiyorum. Gülşah
Aktürk, bu konuda, kendisiyle ilgili cumhuriyet savcılığına Konya’da ve Van’da
talepte bulunmuştur. Gülşah Aktürk’e şiddet uygulanmaması, ikamete yaklaşmama
ve bu surette rahatsız edilmemesiyle ilgili 2/10/2012 tarihinde altı ay süreyle
koruma kararı verilmiş ve ailesi Gülşah Hoca’yı alarak Konya’ya gitmiştir.
Fakat Konya’da Gülşah Hoca ailesine söylemeden faille bir araya gelmiş ve
koruma talebinde de bulunmamıştır. Ondan sonra bu istenmeyen olay olmuştur.
İçişleri Bakanlığımız,
burada, mülki amirle ilgili eğer bir sorun varsa, bir eksiklik varsa gerekli
çalışmayı başlatmıştır. Biz de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak şu
ana kadar olduğu gibi bundan sonra da mahkemelerde mağdurun yanında taraf
olmaya devam edeceğiz. Gülşah Aktürk’ün davasında da Bakanlık olarak taraf
olup, bu konuda bir mağduriyet, bu konuda karşı tarafın, bir mülki amirin bile
yetersizliği varsa da bunun hukuki mücadelesini yapacağız.
Ayrıca, engelli araç
ihtiyacıyla ilgili gelen soruda da… Akülü sandalye talepleri Sosyal Güvenlik
Kurumu tarafından toplanmaktadır. 2011’de 1.501 akülü sandalye talep edilmiş ve
teslim edilmiştir.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, çok
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyursunlar.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi,
Rusya, Suriye ve İran’la her konuda
mutabakat sağlayacağız diye bir kaide yok. Ama,
siyaseten mutabık olamıyor olmamız, enerjiyle alakalı ayrışmamız
anlamına gelmiyor. Bunların her birisi izole edilerek de götürülmesi gereken ve
bizim böyle bir hibe yolla almadığımız işlerdir; karşılığında parasını öderiz
ve ihtiyacımızı karşılarız.
Ama, ben arkadaşlara bir şey
tavsiye etmek isterim, bunu 4-5 kez tekrar ettikleri için söylüyorum: Lütfen,
bana alternatif çözümü olanlar, “Ya kardeşim, siz Rusya’dan değil, Amerika’dan
alın, Almanya’dan alın, falan yerden alın.” diyen varsa ben toplantıdan sonra
şu çıkış kapısında bekleyeceğim, bana bir şey önersinler. Rusya’ya ne kadar
bağlı olup olmayacağımızı…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Türkmenistan’dan alın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –Bütün ülkelerle bunun müzakeresini yapan birisi
olarak söylüyorum. O yüzden, bana alternatif çözümü olan varsa getirsin lütfen.
Şimdi, arkadaşlar, zam
konusunda… Tabii ki Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, özerk kurum olarak da
bize bağlı kurum değildir. Yani bize “bağlı” dediler, ilişkili kuruluştur
arkadaşlar EPDK ve özerk yapısını muhafaza etmektedir.
Sayın Müsteşarımız, o gün
Ekonomi Muhabirleri Derneğiyle alakalı bir toplantıda “Ben zam yok demedim. Biz
sadece şu an itibarıyla maliyetler üzerinde böyle bir baskı görmüyoruz.” dedi.
Ben ne diyorum her zaman? O ayın sonunda bakılır petrol fiyatlarına, döviz
fiyatlarına. Biz, bunu dövizle alıp TL’yle satan ve açık pozisyona düşme
ihtimali olan bir kuruluşuz, bir ülkeyiz; herkes gibi dolarla alıp euroyla veya
dolarla alıp dolarla satmıyoruz. O açıdan, biz bunları o zaman
değerlendireceğiz, dedim. Sayın Müsteşarımız da farklı bir şey söylemiş değil.
Tabii ki bu yetki, EPDK’nın komple bu havuzu değerlendirmesiyle oluşacak
yetkidir.
Arkadaşlar, “Elektrik dağıtım
hizmetlerindeki bir önceki fiyat 10 liradır, şimdi 5 liradır.” Konusunda… Biz
ÖYK’nın kararlarına burada şerh koyacak durumda değiliz. İhale nasıl
sonuçlanacak, ben de şu anda bilmiyorum. Şeffaf ihalecilik anlayışıyla bunlar,
bütün firmalar giriyor. Ama, dikkatinizi bir şeye çekmek isterim: birinci
ihalede birinci gelenler şu anda iş almış değiller yani eğer bu firmalar
anlaşacaklarsa niçin teminat mektuplarını yakarak anlaşsınlar, teminat
mektubunu yakmadan anlaşırlar.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yeni
alan firmadan almışlardır.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – O açıdan değerli arkadaşlar, biz bir malın
değerini alım satım yapıldığı değer olarak biliyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Aynı firmaya niye versin ihaleyi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Avrupa’da, Türkiye’de megavat başına düşen
döviz değeri vardır. Biz bununla ilgili kriterlerimizi koyuyoruz ama ben
şimdiden, UEK’yla alakalı kararı burada açıklayacak ve bu manada da yetkili
birisi değilim.
Şimdi, arkadaşlar, Meclisin
saygınlığını korumak adına bir konuda mutabakat sağlamamız lazım. Öncekinde de
oldu, gensoruda da oldu, bir toplantıda daha oldu. Arkadaşlar, bu yalnızca
benimle alakalı husus değil; her birimiz, lütfen, kendini bu manada soru
sorulanın yerine koysun.
İndirilmeyen uçakta iş adamı
var mıydı? Cevap: Yok. Sonra…
İDRİS YILDIZ (Ordu) - Uçak
kime aitti?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yani, uçak Başbakanlıktan bana tahsis edilen ve
6 tane uçaktan bir tanesiydi. Genel yayın yönetmenleri vardı uçakta ve mesai
arkadaşlarım vardı.
Şimdi, ben asıl konuya
geleceğim. Ben cevabımı verdim, yok diyorum.
Şimdi, arkadaşlar, bana
birisi dedi ki yine milletvekili arkadaşlarımızdan: “Sizin falan şirkette
hissenizin olduğu söyleniyor. Hisseniz var mı?” Ben dedim ki: Hissem yok. Sonra
“Yok, yanlışı öğrenmek amacıyla sordum.” dedi. Arkadaşlar, bir konunun nasıl
anlatıldığını ve nasıl anlaşıldığını hep beraber anlıyoruz. Ben şimdi desem ki:
“Sokakta giderken tanımadığım 2 kişi sizin hırsızlıkla alakalı bir ilişkinizin
olduğunu söylüyor Ahmet Bey, Hasan Bey, Ayşe Hanım. Var mı? Böyle bir soruyu
sırf öğrenmek maksadıyla soruyorum.” O da dese ki: “Benim hırsızlıkla alakalı
bir yanım yok.” “Çok teşekkür ederim, başka sorum yok.” desem bu dürüst bir
yaklaşım olur mu? Bizler yolsuzluğun üzerine hangi gerekçelerle gidiyorsak
dürüst çalışanları da aynı oranda, belki daha fazla korumak zorundayız.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya
bu nasıl mantık ya, burada “İftira.” dediniz gensoruya ya.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Her yaptığımız isabetsiz ithamların bu
Türkiye’ye fayda sağlamadığını, tam tersi zarar sağladığını bilmemiz
lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın,
kaçakçılıkla alakalı şu anda Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın Başkanlığında 7
tane bakanlığımızla koordinasyon sağlanan bir yapı oluşturuldu. Mesela 10 no.lu
yağla alakalı bazı sıkıntılarımız, şikayetlerimiz olmuştu. Şu anda, 1 milyon
250 bin tonluk 10 no.lu yağın ÖTV’si artırıldıktan sonra şu anda bile
rakamlarda çok ciddi düşmeler oldu.
Ben bu duygularla hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – 30 milyar
Bakan, 30 milyar.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Sayın Bakan, Türkmenistan’dan alabilirsiniz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Öz
” Yirmi saniye vakit kalmış, ben o yirmi saniyede bir soru soracağım.” diyor.
Buyursunlar sorsunlar.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına sorum.
Seçim bölgem olan Manisa’da
ziyaretlerinde bulunduğum engelliler derneklerinden, toplum içinde yer alma,
çalışma hayatına girip kimseye yük olmadan yaşamını sürdürmek isteyen bu yurttaşlarımızdan
iş bulma ve çalışmayla ilgili sitemler gelmektedir. Bunlardan başta gelen sitem
ise, İŞKUR tarafından yönlendirilen özel şirketlerden yurttaşlarımıza engeline
uygun olmayan iş verilmesiyle ilgili çalışma koşullarından dolayı ve işveren tarafından
çıkarılması veya kendisinin dayanamayıp çıkmak zorunda kalışıdır. Hürriyet
Yazarı Ayşegül Domaniç Yelçe de bununla ilgili bir yazı yazmıştır ve ben
yazısındaki bu maili okumak istiyorum: Evladım Aybars, yüzde 50 zihinsel
engelli…(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öz.
Sayın Demirel, Sayın Bakan
isminizi zikrederek sizinle ilgili bir cevap vermiştir. Lütfen bir sataşmaya
meydan vermeden açıklamanızı yapın siz de.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın Bakanın
Kilis davetini memnuniyetle kabul ediyorum fakat benim söylediğim söz yanlış
anlaşılmış, onu ben tekrar bir açayım.
Biliyorsunuz, Angelina Jolie
de iki kere Hatay’ı ziyaret etti ama hiçbir şey olmadı. Size ben “Kilis’i
ziyaret ediniz.” Değil; Kilis’e, Türk aile hayatına sığınmacıların etkisi
üzerinden, özellikle Kilis özelinde bir araştırma yaparsanız parti grubum adına
memnun olacağımızı söyledim. Biz sizinle Kilis’e gidelim ama siz de bu
araştırmayı yapınız, bir.
İkincisi; sizin çok sıklıkla
söylediğiniz Bakanlığınız yayınlarında da yer alan bir cümle var, aslında
Hükûmet olarak da çok kullanıyorsunuz: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Bir;
bu sözün aslı böyle değil. Niye? İnsan aç açık, sokakta mokakta yaşıyor. Bu
sözün aslını isterseniz araştırın, ben burada size söyleyeyim bir katkı olarak
ve bundan sonra da icraatınızın temel felsefesi bu olsun: “İnsanı yücelt ki
devlet yücelsin’dir bu sözün aslı.
Ben, Başkana ve yüce heyete
iyi akşamlar diliyor, teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi
Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
(Devam)
I) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
L) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
O) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
P) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
R) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
S) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ş) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
T) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
U) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ü) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın Bakan, cevap
vermek ister misiniz Öz’ün sorusuna?
Buyurun, bir dakika içinde.
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Engelli istihdamı ile ilgili haklı bir talep.
İŞKUR’la beraber bu talebi düzeltmek için yeni bir çalışma başlatıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
sırasıyla onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
25) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 212.998.650
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 575.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 213.573.650
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Bakanlığı 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 38.736.000,00
Bütçe
Gideri 34.523.539,89
İptal
Edilen Ödenek 4.212.460,11
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 135.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 8.480.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.615.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 10.754.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 15.025.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 25.779.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türk Akreditasyon Kurumu 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 9.233.000,00
Bütçe
Gideri 8.195.474,56
İptal
Edilen Ödenek 1.037.525,44
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 16.500.000,00
Net
Tahsilat 19.384.982,71
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
24) AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
1) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 241.204.905
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 55.050.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 14.436.483.595
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.732.738.500
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 3.482.566.313,82
Bütçe
Gideri 3.468.506.405,42
Ödenek
Üstü Gider 152.391,56
İptal
Edilen Ödenek 14.113.025,93
Ertesi
Yıla Devredilen Ödenek 99.274,03
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3) Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 9.758.000,00
Bütçe
Gideri 8.883.362,33
İptal
Edilen Ödenek 874.637,67
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4) Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 7.797.000,00
Bütçe
Gideri 6.561.855,89
İptal
Edilen Ödenek 1.235.144,11
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 5.771.000,00
Bütçe
Gideri 4.875.455,37
İptal
Edilen Ödenek 895.544,63
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6) Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 171.533.000,00
Bütçe
Gideri 167.931.821,27
İptal
Edilen Ödenek 3.601.178,73
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 411.481.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 28.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 2.250.000
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 186.531.650
BAŞKAN –
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 600.290.650
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 454.089.000,00
Bütçe
Gideri 235.068.711,01
İptal
Edilen Ödenek 219.020.288,99
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.05) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.944.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 35.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.800.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 124.511.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 137.290.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 124.159.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 13.850.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 Ret ve İadeler 719.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 137.290.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam
Ödenek 130.595.000,00
Bütçe
Gideri 109.904.138,72
İptal
Edilen Ödenek 20.690.861,28
BAŞKAN –
(A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin
hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe
Geliri Tahmini 103.595.000,00
Net
Tahsilat 139.297.904,88
Ret ve
İadeler 1.919.536,45
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.26) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 10.782.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.782.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 7.782.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 3.000.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.782.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek
10.335.050,00
Bütçe Gideri 8.857.258,48
İptal Edilen Ödenek
1.477.791,52
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 9.621.000,00
Net Tahsilat 10.579.023,00
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hasabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3) Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 59.511.000,00
Bütçe Gideri 43.980.910,43
İptal Edilen Ödenek
15.530.089,57
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 57.836.000,00
Net Tahsilat 43.308.986,58
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.27) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 9.946.300
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.150.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 110.416.700
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 121.513.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 15.636.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 105.513.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 364.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 121.513.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 92.284.697,82
Bütçe Gideri
71.836.213,64
İptal Edilen Ödenek 20.448.484,18
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek
2.548.263,86
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 90.912.000,00
Net Tahsilat 80.414.847,78
Ret ve İadeler 476.734,75
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.40) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 66.829.629
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 141.654
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.500.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 266.608.717
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 335.080.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 19.680.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile
Özel Gelirler 285.080.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 30.320.000
BAŞKAN –
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 335.080.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 280.708.034,49
Bütçe Gideri
253.395.847,44
İptal Edilen Ödenek 27.312.187,05
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek
1.714.666,90
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini
okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 250.840.000,00
Net Tahsilat 363.781.170,31
Ret ve İadeler 33.161.016,42
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 6.141.500,00
Bütçe Gideri 5.749.463,03
İptal Edilen Ödenek
392.036,97
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece Avrupa Birliği Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının
2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri; Türk Akreditasyon Kurumu, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğünün 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2011 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2011 yılı merkezî yönetim hesapları
kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için,
16 Aralık 2012 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.