DÖNEM: 24 CİLT: 37 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
40’ıncı
Birleşim
14 Aralık 2012 Cuma
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- Bölgesel
Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi ve Bosna Hersek
Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği “Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel
Parlamenter Konferans” konulu toplantıya katılmak üzere 12-15 Aralık 2012
tarihlerinde Hırvatistan’a resmî bir ziyarette bulunması Genel Kurulun 11
Aralık 2012 tarihli 37’nci Birleşiminde kabul edilen Millî Savunma Komisyonu ve
İçişleri Komisyonu üyelerinden bir heyet oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/1070)
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/698) (S. Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
A)
SAĞLIK BAKANLIĞI
1) Sağlık
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sağlık
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B)
TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Türkiye Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
TÜRKİYE İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU
1) Türkiye İlaç
ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç)
TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU
1) Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D)
TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI KURUMU
1) Türkiye Halk
Sağlığı Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E)
KALKINMA BAKANLIĞI
1) Kalkınma
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1) Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
1) Türkiye
İstatistik Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye
İstatistik Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ)
KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J)
DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K)
EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi
Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1) Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1) İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1) Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2) Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1) Çevre ve Orman
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Orman Genel
Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
P)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
R)
METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Meteoroloji
Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Meteoroloji
Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
S)
TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye Su
Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in Manisa Milletvekili Özgür Özel’e
sataşmadan dolayı söz vermemesi nedeniyle tutumu hakkında
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2007-2012 yılları arasında cezaevlerinde
bulunan tutuklu ve hükümlü sayılarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/11044)
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, hac amacıyla Suudi Arabistan’a giden vatandaşların
karayolunu kullanmasına ve Irak’ta karşılaşılan zorluklara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/11876)
3.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, Turgutlu Çaldağı’nda işletilen maden tesislerinin
çevreye verdiği zarara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/12143)
4.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Trabzon’un Araklı ilçesindeki bir köy camisinde
açılış nedeniyle cuma namazının bir saat geç kılındığı iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/12240)
5.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, çevre kirliliğine ve bu kirlilikten dolayı
kesilen cezalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/12261)
6.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, TOKİ’nin Ankara Yapracık 5. Bölgede inşaat
işlerini ihale ettiği şirketle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12388)
7.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’da yüzme suyu analiz değerleri
yönetmeliğine uygun çıkmayan yerlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12429)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, 2003-2012 yılları arasında Denizli Belediyesi ve
bağlı belediyelerin kullandıkları kredi miktarına,
Antalya
Büyükşehir Belediyesi ve bağlı belediyelerin 2003-2012 yılları arasında İller
Bankasından kullandıkları kredi miktarına,
Diyarbakır’daki
Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin İller Bankasından kullandığı kredi
miktarına,
Çorum ve Çorum’a
bağlı belediyelerin 2003-2012 yılları arasında İller Bankasından kullandıkları
kredi miktarına,
İlişkin soruları
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12433), (7/12434),
(7/12592), (7/12593)
9.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in baraj suları altında kalacak olan
Yusufeli ilçesinin yeni merkezinin nereye inşa edileceğine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12595)
10.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Selendi’nin bazı mahallelerinin yol sorununa
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/12866)
11.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Kamu Baş Denetçisine ilişkin soruları ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/13180), (7/13508)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.02’de açılarak dört oturum yaptı.
2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/698) (S. Sayısı: 361) ve 2011 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) görüşmelerine devam
edilerek;
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı,
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu,
Kültür ve Turizm
Bakanlığı,
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü,
Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı,
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı,
Gümrük
Müsteşarlığı,
Rekabet Kurumu,
Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı,
Karayolları Genel
Müdürlüğü,
Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu,
Denizcilik
Müsteşarlığı,
Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü,
İçişleri
Bakanlığı,
Emniyet Genel
Müdürlüğü,
Jandarma Genel
Komutanlığı,
Sahil Güvenlik
Komutanlığı,
2013 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ve 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesapları;
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü,
2011 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları,
Kabul edildi.
Genel Kurulu
teşrif etmiş bulunan Uluslararası Sergiler Bürosu EXPO Genel Sekreteri Vicente
Gonzalez Loscertales’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz.” denildi.
Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in şahsına,
Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in şahsına,
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın
şahsına,
İzmir
Milletvekili Musa Çam, Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin CHP Grup
Başkanına,
Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in şahsına,
Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in şahsına,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
verdiği bazı bilgilere ve fındık üreticisinin 2004 yılında meydana gelen don
afetinden kaynaklanan alacağının hâlen ödenmediğine,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in OECD desteğiyle ilgili ifadelerine,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, 4/12/2012 tarihinde Şile’de meydana gelen
deniz kazasında kaybolan cesetlerle ilgili arama faaliyetlerinin ne durumda
olduğunu ve kurtarma faaliyetlerinde bir zafiyet olup olmadığını öğrenmek
istediğine,
Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Şile’de meydana gelen deniz
kazasıyla ilgili arama ve kurtarma çalışmalarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Alınan karar
gereğince, 14 Aralık 2012 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere 23.19’da
birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK Fatih
ŞAHİN
Burdur Ankara
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
51
14 Aralık 2012 Cuma
Teklifler
1.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın; Avukatlık Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi (2/1042) (Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06.12.2012)
2.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın; Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1043) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2012)
3.- Bursa
Milletvekili Turhan Tayan’ın; 5 Aralık Türk Kadınlar Günü Olarak Kutlanmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1044) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2012)
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1045) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.12.2012)
5.- Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve 14 Milletvekilinin; Basın İlan Kurumu Teşkiline
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1046) (İçişleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2012)
14 Aralık 2012 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya
Yardım Merkezi ve Bosna Hersek Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği “Savunma
ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter Konferans” konulu toplantıya
katılmak üzere 12-15 Aralık 2012 tarihlerinde Hırvatistan’a resmî bir ziyarette
bulunması Genel Kurulun 11 Aralık 2012 tarihli 37’nci Birleşiminde kabul edilen
Millî Savunma Komisyonu ve İçişleri Komisyonu üyelerinden bir heyet oluşturmak
üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1070)
13/12/2012
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Bölgesel
Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi ve Bosna Hersek
Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği “Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel
Parlamenter Konferans” konulu toplantı davetine icabetle, Millî Savunma ve
İçişleri Komisyonları üyelerinden oluşan bir heyetin 12-15 Aralık 2012
tarihlerinde Hırvatistan’a resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi hususu Genel
Kurulun 11 Aralık 2012 tarihli 37’nci Birleşiminde kabul edilmiştir.
28/3/1990 tarihli
ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun’un 2’nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Celal Dinçer Muzaffer Aslan Alpaslan Kavaklıoğlu
İstanbul Milletvekili Kırşehir Milletvekili Niğde Milletvekili
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca,
bugün 2 tur görüşme yapacağız. 7’nci turda Sağlık Bakanlığı, Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu,
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı Bütçeleri ve Kesin Hesapları ile Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz
Kurumu, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Doğu
Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Doğu Karadeniz Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçeleri ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
kesin hesabı yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (x)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.
Sayısı: 362) (x)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI
1) Sağlık Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU
1) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
Ç) TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU
1) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI KURUMU
1) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) KALKINMA BAKANLIĞI
1) Kalkınma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1) Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
(x)
361 ve 362 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013 tarihli
36’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.
G) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
1) Türkiye İstatistik Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye İstatistik Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
I) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekilleri sisteme girebilirler, girdiler zaten.
7’nci turda,
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz, Samsun
Milletvekili Sayın Cemalettin Şimşek, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal,
Hatay Milletvekili Sayın Şefik Çirkin; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı, Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel,
Antalya Milletvekili Sayın Arif Bulut, Tekirdağ Milletvekili Sayın Candan
Yüceer, İzmir Milletvekili Sayın Rahmi Aşkın Türeli, Adana Milletvekili Sayın
Ümit Özgümüş, Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Süleyman
Hamzaoğulları, Eskişehir Milletvekili Sayın Ülker Can, Kayseri Milletvekili
Sayın İsmail Tamer, Mardin Milletvekili Sayın Gönül Bekin Şahkulubey, Kocaeli
Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu, Mersin Milletvekili Sayın Ahmet Tevfik
Uzun, Diyarbakır Milletvekili Sayın Cuma İçten, Erzurum Milletvekili Sayın
Muhyettin Aksak, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Baloğlu, Gümüşhane
Milletvekili Sayın Feramuz Üstün; Barış ve Demokrasi Partisi adına Muş
Milletvekili Sayın Demir Çelik, Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.
Şahıslar: Lehinde
Kilis Milletvekili Sayın Ahmet Salih Dal -Hükûmetten konuşacaklar- aleyhinde,
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
İlk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz’ün.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakika.
MHP GRUBU ADINA
ALİ ÖZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Sağlık
Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi, ekranları başında bizleri izleyen
vatandaşlarımızı ve tüm sağlık çalışanlarını saygılarımla selamlıyorum.
Dünya Sağlık
Örgütü, gelişmekte olan ülkelerde sağlığa ayrılan bütçenin yüzde 10’lar
seviyesinde olması gerektiğini belirtmektedir. Bugün, ülkemizde bütçeden
sağlığa ayrılan paya bakıldığında birçok Afrika ve Asya ülkesinden bile
gerilerde olduğumuz görülmekte ve başlı başına çözülmesi gereken bir sorun
olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığı ve bağlı
kuruluşlarının toplam bütçesinin bir an önce yüzde 10’lar seviyesini yakalaması
için çalışmalar yapılması gerekmektedir.
2003 yılında,
58’inci Hükûmet, Türkiye’de sağlık sisteminin yapısını değiştirmek için
“Sağlıkta Dönüşüm” adını verdiği programla sağlık sisteminin yapısını
değiştiren düzenlemeler yapmıştır. İlk olarak, kamu kurum ve kuruluşlarına
bağlı hastanelerin Sağlık Bakanlığına devriyle sağlıkta dönüşüm uygulanmaya
başlanmış, ikinci adım olarak sağlıkta sözleşmeli istihdam modeli
benimsenmiştir. Performansa dayalı döner sermaye ücretine geçilerek
çalışanların mali haklarında uçurum olarak nitelendirilebilecek farklılıklar
oluşturulmuştur.
2003 yılında
başlatılan sağlıkta dönüşümün tamamlanmasının son adımı ise Sağlık Bakanlığı
teşkilat yapısını değiştiren kanun hükmünde kararnameyle olmuştur. Bu
kararnameyle bakanlığın teşkilat yapısı değiştirilmiş, kurumlar ve kuruluşlar
oluşturulmuştur fakat ne yazık ki Hükûmet tarafından sağlık alanında yapılan
uygulamalarıyla sağlık parçalı bir yapıya dönüştürülmüş, kamu hastane
birlikleriyle hastaneleri özelleştirmenin ilk süreci olan özerkleştirme
gerçekleştirilmiş, genel sağlık sigortası ve katılım payı uygulamalarıyla
sağlık vatandaşa paralı hâle getirilmiştir.
Sağlıkta çalışan
memnuniyeti de göz ardı edilmiş ve çalışanların beklentilerine cevap
verilmemiştir. Oysaki sağlıkta sistemin adı ne olursa olsun, başarılı olmanın
ilk kuralı sağlık çalışanlarının memnuniyeti ve onların programa verdiği
destektir.
Bugün, Sağlık
Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında 8 farklı istihdam modeli
uygulanmaktadır: 657 sayılı Kanun’un 4/A maddesine göre istihdam edilen devlet
memuru, 4/B maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personel, 209 sayılı
Kanun’un 5’inci maddesine tabi olan personel, 4924 sayılı Kanun’a tabi sağlık
personeli, vekil ebe ve hemşire, 4/C’liler, aile hekimliğinde görev yapan
sözleşmeli personeller, kamu hastane birliklerinde sözleşmeli olarak görev
yapan yöneticiler ve çalışanlar. 2002 yılında sıfır olan sözleşmeli personel
sayısı 2011 yılında 100 bini aşmış, Haziran 2011 tarihinde çıkartılan kanun
hükmünde kararnameyle tüm kurumlardaki sözleşmeli personel sona ererken Sağlık
Bakanlığında sözleşmeli istihdamına devam edilmiş, bugüne kadar geldiğimiz bir
buçuk yılda ise yeniden 20 binin üstünde yeni sözleşmeli personel alınmıştır.
Sağlık Bakanlığı bununla da yetinmemiş, kamu hastane birlikleri ile birliklerde
görevli tüm yönetici ve çalışanları sözleşmeli hâle getirmiştir.
Sayın
milletvekilleri, genel sağlık sigortası tüm vatandaşların sosyal güvenlik
altına alınacağı, sağlığın kolay, erişilebilir ve ücretsiz olacağı gibi
vaatlerle Hükûmet tarafından getirilmiş, dar teminat paketi, katılım payı, bazı
tedavilerin kapsam dışı bırakılmasıyla özel sigortacılık teşvik edilmiş,
vatandaş paralı bir sağlık hizmetine mahkûm edilmiştir. Bugün, sağlıkta yüzde
10 ile yüzde 20 ilaç katılım payı alınması, muayene katılım payı olarak 5 TL
veya 12 TL ödenmesi, reçete ücreti olarak 3 TL ödenmesi, eş değer ilaç farkı
tahsili, reçetede 3’ten fazla ilaç varsa ayrıca kutu başına 1 TL alınması, özel
hastaneye gittiğinizde yüzde 90’lara kadar varan farkların tahsili, tetkik
farkı ücretleri ve erken muayenede fark ücreti ödenmesi vatandaşı âdeta
sağlıkta ekonomik olarak ciddi çıkmazlara sokmuştur. Türkiye’de geçen yıl 294
milyon muayene yapılırken bu yıl bu sayı toplamda 492 milyondur. Hastalardan
alınan muayene katılım payı ve reçete parası devletin kasasına 3,5 milyar TL
olarak yansımıştır. Türkiye’nin sağlık harcamaları 11 yıl içerisinde 11 kat
artmış, 4 milyar 576 milyondan, 45 milyar TL’ye yükselmiştir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin sunumunun kolaylaştırılması
amacıyla sevk zinciri kaldırılmış, hizmet sunumunda sağlanan bu kolaylık aynı
zamanda hastanelerin ayakta tedavi merkezlerine dönüşmesine neden olmuştur,
sağlık ocakları işlevsiz bir konuma düşmüştür. Vatandaş, başı ağrıdığında
sağlık ocağı yerine daha iyi hizmet alacağını düşündüğü için hastanelere
başvurmayı tercih etmeye başlamış, bu durumda da durumu ciddi olan insanlara
hastanelerde yer kalmamış, performans sistemi ve zorluklar neticesinde de
hekimler kolay hastaları tercih eder duruma gelmişlerdir. Ameliyat sayılarında
son yıllardaki hızlı artış ve hastanelerde muayene sayısındaki yükseliş,
Türkiye’de sağlık harcamalarının artmasının en önemli nedenlerinden biri
olmuştur. Hâlbuki, tedavi eksenli bir sağlık politikası yerine koruyucu ve
önleyici bir sağlık politikası öncelikli hâle getirilseydi, bugün, vatandaşı
tedavi etmek yerine vatandaşın hasta olmasının önüne geçilmiş olurdu.
Türkiye’de sağlık
harcamalarının artmasında önemli bir etken de ilaç sektörüdür. Özellikle Sosyal
Sigortalar Kurumu İlaç Fabrikasının kapatılması ve toplu alımların terk
edilmesinin ardından, sektör tamamen ilaç firmalarının kontrolüne
bırakılmıştır. Devletin üretim ve pazarlık gücünün ortadan kalkmasıyla
birlikte, ilaç harcamalarında önemli bir artış görülmüştür. 2003’te 5 milyar
dolar olan kamu ilaç harcamaları 2012’de 14,7 milyar TL olmuştur. İlaç
kullanımı da ülkemizde yaygınlaşmış, 2003 yılında 769 milyon kutu ilaç
kullanılırken bu rakam 2010 yılında 1 milyar 570 milyon kutuya çıkmıştır. 2006
yılında yapılan bir araştırmada ise Türkiye’de yıllık 500 milyon dolarlık ilaç
israfı olduğu gözlenmiştir. Diğer önemli bir nedense, ne yazık ki denetimlerin
yeterli olmaması nedeniyle yaşanan suistimallerdir. Özellikle yapılan tetkik ve
tahlillerin insan aklını zorlayacak sınırlarda yapılması ve tedavilerin
faturalara yansıtılması, denetimsizlik karşısındaki pervasızlığı ortaya
koymaktadır.
Değerli
arkadaşlar, sağlıkta aslolan hizmet sunumunda kalitedir. Bu da tıp
fakültelerinde verilen eğitim ve hasta-hekim ilişkisinin yeniden tesisiyle
mümkündür. Sistemin tıp fakültelerindeki öğretim üyelerine muayeneleri
kaldırmış ve sadece ders verecek olması, özellikle sağlıkta teorik ve pratik
eğitimin yan yana gitmesini ortadan kaldırmış, pratik nosyonu eksik yeni
hekimler oluşmasına vesile olacaktır. Türkiye bunun acısını ileriki yıllarda
mutlaka çekecektir.
Sağlıkta en
önemli adaletsizliklerden biri performansa dayalı döner sermaye sistemidir.
Bugün, hekimlerin tamamı bu mevcut döner sermaye sisteminden rahatsız ve
şikâyetçidir. Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanan performansa dayalı döner
sermaye sistemi çalışanlar arasında huzuru bozmaktadır. Hekimler ile hekim dışı
sağlık çalışanları arasında, döner sermayeleri arasında uçurumlar oluşmuştur.
Aynı zamanda, aynı branşta bir hekimin il merkezinde veya hekim göndermekte
zorlandığımız ilçe merkezinde çalışması hâlinde almış olduğu döner sermaye
arasında ciddi farklar ve gelir adaletsizliği vardır. Döner sermayelerin
emekliliğe yansıtılmaması nedeniyle, bugün sağlık çalışanları emeklilikte büyük
bir mağduriyet yaşamaktadır. Yapılan araştırmalara göre, uzman hekimler
emekliliklerinde kazançlarının yüzde 75’ini, pratisyen hekimler yüzde 65’ini,
hemşireler de yüzde 55’ini kaybetmektedir. Tam gün yasasında doktorlara döner
sermayeyi peşin ödemek ve emekliliğe yansımasıyla ilgili kısmi bir düzenleme
yapılmış fakat bu düzenleme yeterli olmamıştır. Bu düzenlemenin döner sermaye
gelirinin tamamına ve tüm sağlık çalışanlarına yapılması esastır.
Ülkemizdeki
doktor ve hemşire eksikliğinin yabancı doktor ve hemşire getirilerek
kapatılması mümkün değildir. Özellikle özel sektör için ucuz iş gücü anlamına
gelen bu düzenlemeyle, ülkelerinde aylık 200 dolara çalışan ve sağlık hizmeti
kaliteleri tartışmalı olan doktorlar ülkemize gelecektir. Bu düzenleme, ileri
dönemde sağlık personeli istihdamına zarar verecek, ücretlerin düşürülmesine
neden olacaktır.
Yeni
uygulamalardan birisi de gönüllü sağlık hizmeti ve sağlık gözlemciliğidir.
Bunun benzerini daha önce İçişleri Bakanlığında fahri trafik müfettişleri
olarak gördük ve sonuçlarını da hepimiz biliyoruz. Bu uygulamadan da
vazgeçilmeli ve bunlara denetim görevi verilmemelidir.
Getirilen yeni
uygulamalardan birisi de sağlık hizmeti sunumu sırasında veya bu görevlerden
dolayı personele karşı işlenen suçlar münasebetiyle hukuki desteğin
verilmesidir. Burada, sağlıkta son zamanlarda artan şiddete mutlaka değinmemiz
gerekmektedir.
Şiddetin
önlenmesi yolunda adımlar atılması gerekirken, maalesef iktidar, şiddetin
sonucunda çalışanlara hukuki destek vermeyi marifet saymaktadır. Bu, doğru bir
yaklaşım değildir. Şiddetin ortadan kaldırılması ve şiddete yol açan
faktörlerin bir an önce engellenmesi için mücadele edilmelidir.
1991 yılı mezunu
bir hekim olarak, meslek hayatım boyunca, sizin iktidarınız dönemine kadar,
hekimlerin şiddet mağduru olarak ölümle sonuçlanan vakaları olduğunu ben
hatırlamıyorum. Eğer bunu sayın bakanımız kayıtlarda hatırlıyorsa bizlerle ve
kamuoyuyla paylaşmasını özellikle istirham ediyorum.
Bu döneminizde,
özellikle İstanbul’daki göğüs hastalıklarından bir profesörü, yine Giresun’da
bir doktor arkadaşımızı, son olarak Gaziantep’te Ersin Arslan ve nihayet
SABİM’e yapılan şikâyet sonucunda intihar ederek hayatına otuz yaşında, ömrünün
baharında son veren değerli meslektaşımız Sayın Melike Erdem’i de
huzurlarınızda anmadan, hepsine rahmet dilemeden geçemeyeceğim.
Şiddet, sağlıkta
çok önemli bir sorun hâline gelmiş. Özellikle, sağlık çalışanları üzerine bu
şiddeti körükleyen siyasilerin söylemlerindeki dikkatsizlik ve sağlık
çalışanlarına bilgilendirme amaçlı, belki de iyi niyetli kurulmuş olan bir
kurumun, sağlık çalışanları üzerinde ciddi baskı oluşturan SABİM’in yeniden
gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Hükûmeti bu konuda, özellikle SABİM’e
gelen ve Sağlık Bakanlığı bütçesi sırasında sayın bakanın vermiş olduğu
SABİM’deki şikâyetlerle alakalı istatistikî oranları yeniden gözden geçirmeye…
Bu oranların gerçekle bağdaşmadığını ifade etmek istiyorum.
Tabii ki
hastanelerde ulaşmanın kolaylığı, aşırı iş yükü, aşırı yoğunluk münasebetiyle
sürekli iş yükü artan hekimlerde, sağlık çalışanlarında ciddi bir tükenmişlik
sendromu yaşandığını hepimiz bilmekteyiz. “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nızda
sağlıkta hizmet verenleri önemsemeyen, onların sosyal, ekonomik ve özlük
haklarını iyileştirmeyen uygulamalarınız bir gün mutlaka sizi bu gerçeklerle
yüzleştirecektir. Biz, hatırlatmalarımızı yapmak istiyoruz. Elbette ki on
yıllık süre içerisinde tek başına, tek yetkili bir iktidarın iyileştirmeler
yapmasını beklemek doğaldır. Dünyada, değişen dünya şartları ve teknolojik
gelişmelerle bunları başarmanız, yanlış ve yanlı tutumlarınızı eleştirmemize
engel değildir.
Bu düşüncelerle,
2013 yılı bütçesinin yüce milletimize ve sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Cemalettin Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Genel
Kurulu bu vesileyle saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bir toplumun öncelikle sağlıklı olması gerekir, sağlık bir
temel haktır demenin ve burada bunu tekrar etmenin çok da anlamlı olduğunu
düşünmüyorum. Biz, şimdi, burada birtakım kriterler doğrultusunda Türkiye’nin
sağlık alanında geldiği noktayı yeni bilimsel veriler ışığında ortaya koymaya
çalışacağız. Önerilerimiz olacak ancak ben biliyorum ki Sayın Bakan Hükûmet
adına cevap verirken “2002’de sağlık şöyleydi, biz bunları şöyle yaptık.” gibi
ifadeler kullanarak kendini savunacak ve buradan vaziyeti kurtarmaya çalışıp
bugünkü eksik ve hataların üstünü örtmeye çalışacak, önerilerimize hiç de kulak
vermeyecek. Biz, bugün yapılanlara kulak veriyor, kafa yoruyor ve ne anlama
geldiğini anlamaya çalışıyoruz. Gördüğümüz manzara şu: Sağlık çalışanlarına ve
özellikle hekimlere insanüstü bir yaklaşımla, sürekli değiştirilen yasa ve
yönetmeliklerle çalışanların kafası karıştırılıp motivasyon ve performanslarını
menfi yönde etkileyen bir durum söz konusudur.
Bugün, sağlıkta
kaliteli bir hizmet nasıl sunarızdan ziyade, hatalı bir sağlık uygulaması olsa
bile vatandaşın oyunu almaya yönelik, onların memnuniyetini önceleyen bir
anlayışla sağlık hizmeti sunulmaktadır. İddia ediyorum, bu sağlık sistemi
sürdürülebilir bir sistem değildir; sağlık çalışanlarına uygulanan ücret
politikasıyla değildir, hastanelere kârlı bir yatırım kuruluşu gözüyle baktığı
için değildir; hasta muayene ve takip sistemiyle de değildir. Şimdi, bize göre
sağlıkta bir politika olarak ya gayrisafi yurt içi hasıladan sağlığa daha çok
pay ayrılması sağlanacak ya da vatandaşlarımıza sağlıkta daha fazla katılım
payları ödemeleri gerektiği dürüstçe söylenecek. Çünkü, her şeyde örnek
aldığımız OECD ve AB ülkeleriyle kıyasladığımızda sağlıkta daha çok katetmemiz
gereken mesafe olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede, OECD 2012 Raporu
incelendiğinde, Türkiye’nin birçok bakımdan sonuncu sırada olduğu
görülmektedir. OECD raporuna göre, bin kişiye düşen doktor sayısı en az,
1,7’yle Türkiye’dedir. Bakınız, sağlık sistemimizin çarpıklığını ortaya koyması
bakımından ifade etmek istiyorum. Kişi başına düşen hekim sayısı bakımından
sonuncu olan ülkemizde, kişi başına yılda hasta konsültasyonu AB ülkelerinden
çoktur yani bir yılda daha fazla hasta müracaatı sağlanmaktadır. Yıllık hasta
konsültasyonu AB-27 ortalaması 6,3 iken Türkiye’de ise 7,3’tür.
Sayın
milletvekilleri, size bu çelişkiyi ortaya koyması bakımından ifade etmek
isterim ki, şimdi, siz kişi başına harcaması AB-27 ülkeleri ortalamasına göre bin kişiye düşen doktor,
hemşire, hasta yatak sayısı bakımından en sonda olacaksınız ama hasta
konsültasyonu, hasta müracaatı bakımından en ön sırada olacaksınız ve kaliteli
bir sağlık sisteminden, fayda-müracaat oranının yüksekliğinden söz edeceksiniz!
Hekime
erişilebilirliğin kolaylaştırılması ve müracaat sayısının artması, sunulan
sağlık sistemi hizmet kalitesinin artması manasını asla taşımaz. Daha önce de
söylediğimiz gibi hastaneye, hekime, sağlık çalışanlarına “Önüne gelen hastaya
bakacaksınız, bakmazsanız canınıza okurum.” deyip bunu da performans
yönergesiyle hastane çalışanlarının, hekimin kafasını da karıştırıp bunun adına
da “yararlı bir sağlık sistemi” diyeceksiniz.
Değerli
milletvekilleri, bununla belli bir süre hastaları kandırıp onlar için iyi bir
sağlık hizmetini sunduğunuza inandırabilirsiniz ancak bu doğru bir yol
değildir. Kurduğunuz hastane birlikleriyle hastaneleri kâr-zarar hesabına göre
çalışan müesseseler hâline getirmeye çalışıyorsunuz. Üstelik, bunu yaparken de
kadrolara yandaş atamayı ihmal etmiyorsunuz. Bu anlamda örnek mi istiyorsunuz?
Bunun için Samsun’da, müdür, müdür yardımcısı, şube müdürü, vesaire,
atananların tamamının bir sendika üyesi olmasını ve üstelik bunlardan
bazılarının hiçbir idari tecrübesi olmadığı hâlde atandıklarını göz önüne alırsak
bunu daha başka nasıl izah edeceksiniz?
Kamu Hastaneleri
Birlikleri Yasası kapsamında yapılan atamalarda birçok kişinin “ballı börek”
denilebilecek yerlere atamaları yapılırken bazı çalışanlar ise hak kayıplarına
uğramışlardır. Sayın Sağlık Bakanının bunlardan haberi olmadığını düşünmek ise
mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, başından beri söylediğimiz gibi, bu performans sistemiyle
hastanelerde çalışma barışı bozulmuş, hekim hekime, hastane çalışanları
birbirine düşmüştür, hastaneler arası ilişkiler de bozulmuştur çünkü bazı
hastaneler sınıfları, gelirleri, borçları diğer hastanelere yaptıkları yardım
nedeniyle farklı farklı döner sermaye ödemektedirler. Hekimler, başka hastaneye
göre, oradaki hekim arkadaşlarıyla aynı puanı alsalar, aynı performansı
gösterseler, hatta çalışıp puanları ve performansları diğer hastanedeki
arkadaşlarından daha çok olsa bile ondan daha az döner sermaye almaktadırlar.
Aynı hastanede çalışanların ise farklı kliniklerdeki puanlama farkı nedeniyle
diğer arkadaşlarıyla aynı puanı elde etme şansları maalesef yoktur. Hekimler
arası kötü rekabet oluşmasına sebep olduğundan, hekimler, hastane çalışanları
birbirlerine karşı olan sevgi ve saygılarını kaybetmişler, âdeta çatışır hâle
gelmişlerdir çünkü sistemle işi bilen, doğru dürüst çalışan değil, işini
bilenler fazla puan ve para kazanabilmektedirler. Bunun pratikteki uygulamaları
ise maalesef ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün, hastane çalışanlarına şiddet had safhadadır. Hemen her
gün medyada hekimlere ve hastane çalışanlarına karşı bir şiddet haberi mutlaka
yer almaktadır. Bu konu ile ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
araştırma komisyonu kurulmuş olup çalışmalarına devam etmektedir. Ancak burada
ifade etmem gerekirse bu saldırılarda siyasi iradenin katkısının olduğu
açıktır. Bunda “Artık doktorlar hastanın cebinden elini çeksin.” diyen
Başbakanın ve “Hastasını bir şekilde kabul etmeyen hastanelerin ve hekimlerin
canına okurum.” mahiyetinde açıklamalar yapan Sayın Sağlık Bakanımızın bizzat
katkısının olduğunu düşünüyoruz. Esasen, buna benzer açıklamaları zaman zaman
yapan Sayın Başbakan ve sayın bakan hastane çalışanlarını görevleri başında
taciz eden, saldırılara karşı koruyucu açıklamalar yapmamışlardır.
Sağlık Bakanlığı
tarafından kurulan Sağlık Bilgi İletişim Merkezi Alo 184 şikâyet hattı hastane
çalışanları, özellikle de hekimler için Demokles’in kılıcı gibi çalışmaktadır.
Yersiz şikâyetler dikkate alınarak sağlık çalışanlarının onuruyla oynanmakta,
ağır tehdit altında tutulmaktadırlar. Özellikle hekimler, savunma vermekten
bugün çalışamaz hâle gelmişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, sağlık sistemindeki en önemli konulardan biri de, ülkemizde
sunulan ağız ve diş sağlığı hizmetleridir.
Ülkemizde bu
hizmetler, Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 129 ağız ve diş sağlığı hizmeti
veren kurumlarda 4.607 diş hekimi tarafından verilmeye çalışılmaktadır. Bu
çerçevede 2011 yılında buralarda 21 milyon 100 bin 820 poliklinik hizmeti
verilmiş olup bunların karşılığında SGK tarafından yaklaşık 779 milyon TL ödeme
yapılmıştır.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burada diş hekimi olan arkadaşlar var. Bir hastanın yılda bir
kliniğe en az 3 defa muayene olduğu değerlendirilirse, toplam müracaat sayısı
7-8 milyon kişidir. Türkiye’nin nüfusunun 73 milyon olduğunu düşünürsek,
yaklaşık 65 milyon kişi ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden nereden, nasıl
faydalanıyor? “Sosyal devlet” olma iddiasında olan Hükûmet, geride kalan bu
insanlarımızın nerede, nasıl ağız ve diş sağlığı tedavisi gördüklerini hiç
hesaba katıyor mu? Bugün, bu vatandaşlarımızın çoğunun maalesef merdiven
altında, sağlıksız ve hijyenden uzak, diş teknisyeni, dişçiler ve ehliyetsiz
kişiler tarafından sözde tedavi edildiğini biliyor mu? Biliyorsa, niçin bu
konuda bir çalışma yapmıyor? Genel tababette bir kişinin yılda 7-8 defa
polikliniklere müracaatıyla övünen Hükûmet, ağız ve diş sağlığında ancak yılda
nüfusun onda 1’i oranındaki müracaatlarını hangi çağdaş sağlık hizmeti sunumu
ile izah edecektir? Mutlaka, SGK’nın, genel sağlık sigortası kapsamında özel
muayene ve ağız ve diş sağlığı merkezlerinden de hizmet alması gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir başka konu olarak burada değinmem gereken olay ise özel
hastanelerdir. Özel hastaneler Hükûmetin ilk dönemi diyebileceğimiz dönemlerde
teşvik edildiler ve özel hastanelerin ülkemizde yaygınlaşması sağlandı. Daha
sonra, nedendir bilinmez, özel hastanelere karşı özellikle düşmanca bir yaklaşımla
bu hastanelerin önü kesilecek şekilde politikalar üretildi. Âdeta, bugün
kapanması için ne gerekiyorsa yapılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Şimdi,
ben, size, bir dakika eksik kalmıştı Sayın Ali Öz’den, onu veriyorum;
tamamlayın.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye’de sağlık
hizmeti sunumunun yüzde 75’ini kamu, yüzde 25’ini ise özel hastaneler
karşılamaktadır. Hâl böyle iken dört beş yıldan beri SGK tarafından sağlık
uygulama tebliğinde özel hastanelere ödenen ücretler hiç güncellenmediği gibi
daha da kısıtlanmıştır ve özel hastaneler mağdur edilmişlerdir.
Ayrıca, burada
şunu da ifade etmek gerekirse bir hastanın kamuya maliyeti kamu hastanelerine
göre özel hastanelerde daha düşüktür. Ayrıca, sağlık hizmetlerine kalite
getirilmesine de katkı sağlamaktadır.
Bu hastanelere
âdeta hasmane davranışta bulunanların yakınlarını özel hastanelere
yönlendirdikleri de ayrı bir vakıadır. Bu gidişle özel hastanelerin büyük bir
bölümü kapanmaya doğru gitmektedir. İçinde çürük elmalar olabilir ama hepsinin
birden cezalandırılması yanlıştır. Bunların bir çoğu halktan parasını alamadığı
için fark alamıyorlar ya da çok cüzi fark alıyorlar. Özel hastanelerin durumu
gerçekçi bir yaklaşımla tekrar değerlendirilmelidir.
Bu konudaki
önerilerimiz içinde gayrisafi yurt içi hasılada…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Devamla) – Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şimşek.
Antalya
Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Kalkınma Bakanlığı ve TÜİK bütçesi üzerinde konuşacağım. Öncelikle, burada bir
bütçe görüşmesini daha, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin 11’inci
bütçesinin görüşmelerini yapıyoruz. Hızlıca bir iki tespitimi söyleyerek
başlayacağım.
Değerli arkadaşlar,
esas itibarıyla, sürekli olarak bazı konularda uyarıyoruz, diyoruz ki: Bakın,
bunları böyle söylemeyin; bu şeklini söyleyin ama popülizm yapmayın. Sayın
Başbakanın buradaki konuşmasında da sürekli olarak, bir kendi içindeki
muhasebeyi aşıp 2002-2011, 2012 geliyoruz... Bütçeler geçtiğimiz yılla
muhasebedir diyoruz ama o kadar hızlı bir şekilde söyleniyor ki
söylediklerinizi aynen, her sene aynı şeyleri dikkat etmeden tekrar
ediyorsunuz.
Şimdi
özensizlikten çok küçük bir örnek sunacağım size. Hepiniz burada dinlediniz ama
yazılıyor konuşma metinleri... Defalarca dedik Sayın Başbakanın ekonomi
danışmanlarında mı veya kendisine sunulan raporlarda mı sıkıntı var diye.
Bakın, bu, Sayın Başbakanın geçen gün sizin de dinlediğiniz konuşması. 24’üncü
sayfasında aynen şöyle diyor, vaktim olmadığı için sadece orayı okuyacağım:
“Demokrasiye yönelik müdahale girişimlerinin olduğu dönemlerde dahi Türkiye
ekonomisi hiçbir sarsıntıya maruz kalmadı.” Güzel. Dönüyorum ondan sonra,
9’uncu sayfadan okuyorum, aynı konuyla ilgili. Evet, evet, şimdi okuyorum,
dinleyin şimdi niye bunları söylediğimi: “27 Nisan e-bildirisi AK PARTİ
Hükûmetinin dik duruşu sayesinde sadece beyhude bir girişim olarak kalmış,
akamete uğramış; buna rağmen, bu e-bildirinin Türkiye’ye sadece faiz yoluyla
maliyeti yıllık 2 milyar dolar olmuştur.”
İLHAN İŞBİLEN
(İzmir) – Doğru.
İSMAİL GÜNEŞ
(Uşak) – Doğru.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – O zaman deminkini dinlememişsiniz. “Bu girişimlerin hiçbir şeyi
olmamıştır, sarsıntıya uğramamıştır.” derken orada “Sadece bir yıllık faiz
maliyeti, sadece…” diyor.
Şimdi, şunun için
söylüyorum arkadaşlar: Siyaset yapmak başka bir şey ama birtakım verileri
söylerken… Sayın Başbakanın danışmanlarına diyorum ki: Şu ekonomi konularında
hamaset yaparak yanlışları tekrarlamayın, galatımeşhur oldu, eski tabirle.
Bakın, burada bir konuşma içerisinde 10 sayfa arayla yazılan 2 tane cümleden
bahsediyorum, bunu şey için söylemedim. Şimdi, sürekli uyarıyoruz değerli
arkadaşlar. Derdimiz çözüm üretmek, derdimiz -sizin de söylemiş olduğunuz,
bizim vizyonumuzu kabul ettiğiniz- 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin
bölgesinde lider ülke olması, 2053’te süper güç olması. Onun için söylüyoruz,
konuşuyoruz, yazıyoruz. Arkadaşlara komisyonda da söyledim, milletvekili
oluncaya kadar yazdıklarımızı “Ekonomi nereye gidiyor?” diye toplamıştık. Şimdi,
sonra yazdıklarımız yeniden bir kitap olacak kadar -bu yoğunluğun içerisinde
yaptığımız tespitler- olmuş.
Şimdi diyorum ki:
Bakın, değerli arkadaşlar, konularda siyaset yapmak başkadır ama bir de gerçek
var. Biz orada arkadaşlarımızla, Plan Bütçe Komisyonunda bütün konuları teknik
boyutuyla, siyasi boyutuyla değerlendiriyoruz; uzman arkadaşlarımız var ve bunlarla
çalışmalarımızı yapıyoruz. Bütçeyi görüşüyoruz, burada sanki rakamsal bir
şeyler konuşuluyor gibi oluyor ve bütçeye gereken önem verilmiyor. Baştan
konuştuk, Sayıştayın raporları yok, yüzde oranlar -GSMH deflatörü derdik
eskiden- şimdi deflatöre göre hesaplanıyor, artışları koyuyoruz ve bunun
arkasından devam ediyor. Peki, öyle olunca ne oluyor? Efendim, bütçe tutmadı.
Ne oldu? İşte, şimdi okuduğum gibi, geçen seneki Sayın Maliye Bakanının
açıklamasıyla bu sene eylüldeki açıklaması tıpatıp aynı. Birinde “5,5 milyar
açığım var.” diyordu, şimdi “8,5 var.” diyor. Sonuç: Vergi artışı, ÖTV artışı,
KDV artışı. O zaman bir yerde bir aksama var, bunu siyaset olarak görmeyin.
Eksik bütçe yaparsak… Peki, ne oluyor eksik bütçe yaparsak yani gelirimizi
doğru tahmin etmezsek, giderlerimizde söylediğimiz şartlara uyamazsak, Sayın
Maliye Bakanının tabiriyle, ilgili bakanlar kendilerine verilen bütçeleri
aşarak harcama yaparlarsa sayın bakanımızın sorumlu olduğu, benim “Rahmetli
DPT.” dediğim Kalkınma Bakanlığının yapmış olduğu kaynak tahsislerinin bir
anlamı kalıyor mu? Öncelikleri arkadaşlarımız çalışıyorlar, geliyorlar,
görüşüyorlar, ilgili sektör uzmanlarına danışıyorlar ve tahsis yapıyoruz ama
sonra bunlar deliniyor. Peki, ne oluyor? İşte, o zaman gelir adaletsizliğinin
üzerine bir de vergi adaletsizliği biniyor değerli arkadaşlar yani dar
gelirliye… Nereye gidiyor ÖTV, KDV koyduğumuz zaman? Düşük gelirli vatandaşın
sırtına biniyor. Kurumlar vergisi almak daha uzun, zahmetli iş; nisan ayı
gelecek de, tahakkuk olacak da, tahsilat yapacağız da hepsini yapacak mıyız,
yapamayacak mıyız diye… Doğal olarak maliyeciler de hemen hazır kümestekilere
yükleniyor. Dolayısıyla, söylediğimiz şey, bu hedeflerin gerçekçi olmaması
durumunda dar gelirli vatandaşlarımız, çalışanlar bunun sıkıntısını çekiyor.
Şimdi, bir
taraftan büyüme, kalkınma… Az önce Sayın Bakanla aynı toplantıdaydık, ben
konuşmam olduğu için önden gelmek zorunda kaldım, güzel şeyler söyledi.
Temenniler güzel ama işin içine siyaset sokmadan yapmamız lazım, eksiklerimizi
tespit etmemiz lazım, hep birlikte baştan söylediğimiz hedefe yürümemiz lazım.
Bunu güzel söylüyoruz. Sayın Başbakan, dediğim gibi, demin örnek aldığım
konuşmanın içerisinde -bir yerini söyledim size- sanki bütün sorun çözülmüş,
Türkiye’de yoksulluk bitmiş, gelir dağılımı düzelmiş gibi...
Değerli
arkadaşlar, çok basit bir şekilde uluslararası bir iki tane şeyi göstereceğim
size. İnsani Gelişme Endeksi yayınlanıyor. Şimdi, bakıyoruz… Burada her şeyi
söylüyorsunuz, 3 tane rakamla pembe tablo çizmek güzel ama bir de acı gerçekler
var. Hazırlanmış olan uluslararası bir endeks. Peki, ne diyor bu İnsani
Gelişmişlik Endeksi’nde? Türkiye 92’nci sırada. Şimdi, gelişmişlik demek… Az
önce onun için Sayın Bakana referans ettim -sosyal kısımlar var, eğitim var-
güzel şeyler söyledi. Sadece büyüme rakamı, o da ithalata dayalı olursa bir
anlamı yok. Öbür taraftan, bakıyorum, yine ne olması lazım? Rekabetçi olmamız
lazım. Ee, söylüyoruz, şimdi, eğer siz bir gram kıpırdanmayı yeterli
görüyorsanız, 43’üncü sıraya gelmişiz. Şimdi, 43 tane ülkede… Hani biz 17’nci
büyük ekonomiydik? Neden o zaman gelişmişlik düzeyinde 10’uncu sıraya
gelmiyoruz da… Bunları yeterli bulup bunun üzerinden hamaset yapmayalım.
Diyelim ki: “43’teyiz; bizim, önümüzdeki sene 40’a, bir sonraki sene 30’a, bir
sonraki sene 10’a gelmemiz lazım ki lider ülke olalım.” O zaman “‘Ey muhalefet,
gelin, burada ne yapacağız?’ diyelim.” demek yerine “2002’de şöyleydi, 2012…”
Ee, ona bakarsak 99’da biz aldığımızda daha beterdi, 94’te bir daha kriz vardı,
80’lerde zaten kötü durumdaydık diye konuşmamız lazım.
Değerli
arkadaşlar, bakın, şimdi, burada örnek başka bir şey. Tamam, bunu söylüyoruz,
Türkiye’nin bir dinamizmi var, zaten özel sektör bir şeyler yapıyor, hangi
hükûmet gelirse gelsin, biz fazla gölge etmezsek daha da fazla yapacak.
Önlerini açacağız, destek olacağız, hep beraber organizasyonunu,
koordinasyonunu sağlayacağız.
Şimdi söylüyoruz,
TÜİK, burada, gelir ve yaşam koşulları anketini açıklamış, 2011’de yaptı,
yenisini henüz bekliyoruz, yenilendiği zaman gelecek. Şimdi, halkın yüzde 80’i
eskimiş mobilyalarını yenileyemiyor. Yüzde 86’sı evden uzakta bir haftalık
tatil yapamıyor. Birkaç tane önemli olanını size gösteriyorum yani çok fazla
var da dikkatimi çeken bazı hususları söyledim. Şimdi, yüzde 67’si beklenmedik
harcamaları karşılayamıyor. Şimdi, oturacağız… Değerli arkadaşlar, bakın,
burada diğer şeyler de var, ekonominin büyümesine ilişkin gelir dağılımı ve
bunların sosyal kesimler tarafından nasıl paylaşıldığına ilişkin. Biz, burada
“Efendim, biz yüzde şu kadar küsur büyüdük.” diyerek sadece ithalata dayalı bir
rakamla veya yapmadığımız ihracata dayalı net ihracat üzerinden bir rakamla
kendi kendimizi kandırırsak bu işin içinden çıkma şansımız yok. Ha, tabii ki
yapacağız -dediğim gibi- biz sorunları önce kabul etmek zorundayız, sorun
yokmuş gibi davranamayız. İşsizliği çözemiyoruz. Niye çözemiyoruz? Çünkü,
arkasında yatan temel nedeni kabul etmediğimiz için, “Biz doğru yapıyoruz.”
dediğimiz için çözemiyoruz. Yani, buradaki sorunun, üretmeden tüketen ithalata
dayalı büyüme anlayışında ve bunu destekleyen düşük kur yüksek faize dayalı,
ithalata dayalı büyüme anlayışını destekleyen kur rejiminde olduğunu, daha
doğrusu örtülü sabit kur rejiminde olduğunu kabul etmezseniz Sayın Bakanım, siz
istediğiniz kadar kalkınma planı yapın, istediğiniz kadar özel ihtisas
komisyonları raporları hazırlayın, istediği kadar TÜİK otursun bizim tanımlama
yöntemlerimizi değiştirsin, bunlar geçici kalır. Onun için, burada temel sorun
olan cari açığın, dış ticaret açığının arkasında yatan şeyin üretmeden tüketen
ekonomik yapı olduğunu ve bunun nedeninin de bugün uygulanan kur rejimi
olduğunu kabul etmez isek sayın bakanların yaptığı gibi…
Allah şifa versin
-bu arada söylemiş olalım- Sayın Zafer Çağlayan küçük bir operasyon geçirmiş,
-o sıkça söylediği için- geçmiş olsun diyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Unakıtan’a da şifa diliyoruz.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Sayın Kemal Unakıtan Bey de Antalya’da, bizim seçim bölgemizde bir
böbrek nakli operasyonu geçirecekmiş, kendilerine şifalar dileyelim.
Ama, bu arada da
onun çok söylediği şey olduğu için, Merkez Bankasıyla ilgili sürekli olarak
bunu dile getiriyor: “Efendim, işte, kur…” Diyorum ki: “Sayın Bakan, niye
şikâyet ediyorsunuz? Siz çözme mercisisiniz.” Defalarca burada söyledim. Sonra
“Hocam, niye kitap gösteriyorsun?” diyorlar. Diyorum ki: “Kur rejimi ayrıdır,
kur politikası ayrıdır.” Kur rejiminin sorumlusu, sayın bakanın içinde olduğu
Hükûmettir. Değiştirirsiniz, ona göre kontrollü bir dalgalı kur politikası
koyarsınız, ne kadar enflasyon varsa ona göre çözersiniz.
Sonra kalkıp da
Merkez Bankasını, başkanını günah keçisi ilan edip veya “Efendim, işte içeride
sıkıntı var, biraz daha frene basalım.” diyen bakanı suçlamanın bir anlamı yok.
Ben haberi görünce şaşırdım, köşe yazımda da yazdım.
Şimdi, bakın
arkadaşlar, biz söyleyince kızıyorsunuz. “Yanlış yönet, halka ödet.” diyor.
Uzaktan göremiyorsunuz, bu hangi gazetede yer aldı biliyor musunuz? Sabah
gazetesinde. Ben söyleyince kızıyorsunuz. “Yanlış yönet, halka ödet.” İçinde de
diyor ki: “Burada rantiyeciler destekleniyor, faiz düşürülmüyor, Merkez Bankası
faizi düşürmüyor.”
Yani, şimdi,
sorunu kavramadığınızın ve siyaset olarak kendi içinizdeki siyasi gelişmelerin
bir sonucu bu. Ha, biz söyleyince uyarı olmuyor. Ha, kısmen haklı oldukları
yerler yok mu? Var ama onlar da bir karar almış Hükûmet içerisinde talebi belli
ölçüde düşürelim diye, böyle bir çalışma yapmışlar.
Birkaç gün sonra
tekrar bakıyorum, işte, bütçeyle ilgili rakamlar açıklanıyor, arkasından tekrar
“Frenden vazgeçmiyor.” diyor yine aynı gazetede. Hani, başka gazete olsa
anlayacağım, “Ya, bakın, işte muhalefet yapıyorlar.” falan diyeceksiniz.
Ha, şimdi burada
şunu söylemeye çalışıyorum: Arkadaşlar, burada doğruları tespit edip
eksiklerimizin üzerine hep beraber gitmez isek ortak hedef olarak Türk
milletinin hedefi olması gereken 2023’te lider ülke olma vizyonuna maalesef
ulaşma şansımız yok.
Burada biz “frenciler-gazcılar”
tartışması yapacağımıza, daha önce de söylediğim ekonominin direksiyonuyla
ilgili çalışmaları hızlandırmamız gerekiyor. Yani, arkadaşlara komisyonda
anlattım: Biz fren-gaz tartışması yaparken direksiyonu unutuyoruz. Bizim eski
zamanlarda 411 Fiat traktörler vardı çiftçilikte kullanılan, iki tur atmadan
direksiyonunda boşluk dönmezdi dedim. E, siz şimdi B sınıfı ehliyeti olan
birine otobüsü verirseniz ne olur? Önce, bunları düzeltmemiz lazım, varsa
eksiklerimiz bunları gidermemiz lazım, yolu tamir etmemiz lazım ki o yolda
sağlıklı gidelim. Mesele sadece kimin frene, kimin gaza bastığı veya kimin
şoför olduğu değil, o otobüsün içinde olan vatandaşlarımız var, olan içindeki
yolculara olacak. Onun için, hep beraber bu otobüse dikkat etmemiz gerekiyor.
Diğer bir şey,
şimdi, bununla ilgili…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Motor toplama olursa ne yapacağız?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Tabii, motoruna falan bakmıyoruz; zaten oraya gelemedik, vaktimiz
yok.
Sürekli olarak
Sayın Başbakana başka bir şey söyletiyorsunuz “IMF’ye borcumuzu ödedik.” diye.
Ya, değerli arkadaşlar, ödememe gibi bir şansınız var mı? Bir devlet “Borcumu
ödemiyorum.” diyebilir mi? “IMF’den borç almışlar.” Siz de aldınız; 2005
yılının Mayıs ayında kimdi hükûmet? 10 milyar dolara yakın, 6 milyar küsur SDR
aldınız mı? Aldınız. E, şimdi kalan kimin borcu? Bizim borcumuz biteli çok
oldu. Defalarca söyledim, siz bırakıp gittiğinizde, biz Hükûmet olunca da eğer
almışsanız ister IMF’ye ister Dünya Bankasına ister bilmem ne eurobond, tahvil
alan yatırımcıya olsun ödemek zorundayız. Devletin borcunu ödeyeceğiz. Mecbur kalınca
da siz dahi tek parti hükûmetiyle aldınız mı? Aldınız. Doğaldır, bunların
üzerinde siyaset yapmanın bir anlamı yok. Çözüme odaklanmamız lazım. Yani,
işsizlikte de aynı sorunumuz var, borçlarda da bunun üzerinden değil…
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak her zaman yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet
anlayışından yana olduk.
Değerli
arkadaşlar “Bunların çözümü peki nedir?” diyeceksiniz. Çözüm, gerçekten yani
Sayın Başbakanın bize söylediği gibi hamasi milliyetçilikle değil, üretim,
yatırım, ihracat seferberliği başlatmaktır; çözüm, üreten ekonomiden yana
olmaktır; çözüm -az önce sayın bakanla ortak noktada buluştuğumuz gibi- sadece
büyüme rakamlarına takılıp kalmadan sosyal sektörlerde, eğitimde, sağlıkta, kültürde,
bütün alanlarda toplumun genel refah düzeyini yükseltmektir; alt gelir
gruplarındaki vatandaşlarımızı asgari refah seviyesine çıkaracak bir kalkınma
hamlesi -sadece ekonomik büyüme değil- gerçekleştirmek ve toplumsal adaleti
sağlayarak Türkiye’yi 2023’te lider ülke yapacak, 2053’te süper güç yapacak
çalışmaları birlikte yapmaktır. İnşallah, bu, topluma mal olmuş hedefi birlikte
gerçekleştiririz.
Sizlere de
hamasetten uzaklaşıp çözümlere odaklanırsınız diyor, bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal.
Hatay
Milletvekili Sayın Şefik Çirkin, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun, GAP, DAP,
KOP ve DOKAP başkanlıklarının bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bunun yanı sıra,
bugün mübarek cuma; hepimizin ve milletimizin cuması mübarek olsun.
Değerli
milletvekilleri, bunlardan önce, Kalkınma Bakanlığımızın GAP projesine bir göz
atıp, o konuda gerekli eleştirileri ya da takdirlerimizi sunmak üzere bir
inceleme yapmak için GAP’ın Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının sitesine
baktım. Aralık 2010 -yani sayın bakan da bunu duysun- 2011 yok. Şimdi, bu nasıl
bir anlayıştır, inanamadım. Yani bu kadar ciddiyetsiz bir yaklaşım olabilir mi?
Bir idare başkanlığı -2011’de bir milletvekili çıkacak kürsüye bunları
konuşacak- 2011’deki faaliyetlerini milletle niye paylaşmaz?
Tabii, herhangi
bir faaliyet olmadığına inanamadık. Ondan sonra, döndük, değerli bakanımızın,
acaba bir faaliyet var da biz mi kaçırmışız diye komisyon tutanaklarındaki
konuşmalarına baktık, yine bir şey yok. Derken acaba sayın bakanımız bir
kitapçık dağıtmış, burada, yani inşallahtan, maşallahtan başka, bu Güneydoğu
Anadolu Projesi’nde alınmış ne mesafe var, sulama kanallarında ne mesafe alınmış
diye merak ettik, baktık; geçen yıl söylenen, bu kürsüden bizim söylediğimiz,
200 binden 300 bine çıkması. Yani ne demiş sayın bakan? “Evvelki hükûmetler
döneminde 200 bin yapıldı, son on yılda da buna 100 bin eklendi.” Bu 100 bini
kim eklemiş? Yine, 57’nci Hükûmet döneminde yapılan ihale çalışmalarıyla 57’nci
Hükûmet tarafından eklenmiş çalışmalardır. Yani, bu Hükûmetin eklediği hiçbir
şey yok, 300 bini 301 bin yapamamış ve mali yılı bütçe sunuş konuşmasında da
sayın bakanın hiçbir şey yok.
Derken geçmiş
milletvekillerimiz acaba ne söylemişler diye bir inceleme yaptığımda –tesadüf,
gerçekten tesadüf- ağabeyim, benden önceki dönem milletvekilimiz Sayın Süleyman
Turan Çirkin’in 2007 yılında yaptığı bir konuşma var, o konuşma da burada
duruyor ve onun üzerine bir şey eklenmemiş. Aslında, İç Tüzük müsait olsa ben
geçen yıl yaptığım konuşmayı bu yılki konuşma varsayıp, buraya getirip bırakıp,
tekrar geri yerime otursam yeridir. Böyle bir ciddiyet olmaz yani biraz sonra
umarım sayın bakan cevap verecektir.
KOP… Yani, şimdi,
KOP’a bakıyoruz, geçen yıl da söyledim, bu yıl da değişen bir şey yok. 510 bin
hektar Konya Ovası’nda şu anda sulanabilir arazi var. Şimdi, bizim Konyalı
vatandaşımız, yarın bir gün bu proje bitince Konya Ovası abat olacak, suya
doyacak sanıyor. Hâlbuki, KOP’un kapasitesi şu anda sulanabilir arazinin dahi
yüzde 10’u. Bu, KOP’un tamamı bu. Ve bütün çalışmalarda da gerek KOP’ta gerek
diğerlerinde ortada bir kaynak yok. Ve KOP’ta su yetersizliğinden bahsediliyor
yani bu su yetersizse bu KOP’u ne amaçla yaptınız? Bu bir tren projesi değil,
demir yolu projesi değil, bu bir kara yolu projesi değil; bu bir sulama
projesi. Sayın bakan bundan bahsediyor eğer yanlış okumadıysam.
Değerli
arkadaşlar, aynı zamanda DOKAP diye bir proje var, orada da maalesef bir şey
yok; DAP diye bir proje var, orada da bir şey yok. Bu bölgelerin kapsadığı
vatandaşlarımız, kesinlikle bölge iktidar milletvekillerinin gidip bu projeleri
kendilerine takdiminde bunlara ümit bağlamasınlar ve bundan dolayı da
illerinin, memleketlerinin üç beş sene sonra bir cennet hâline geleceğini
kesinlikle sanmasınlar.
Bir de bunun yanı
sıra, bu bölgelerin ayrı sorunlar var. Yani, bilhassa GAP bölgesi, GAP’ın
Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep, Kilis, Şırnak bölgeleri, sınır vilayetleri…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Suriye meselesi nasıl etkiledi bu GAP’ı?
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – Sınır vilayetleri olmasından mütevellit Suriye’yle ilgili
ilişkilerde yaşadığı sıkıntılar var, bunlardan dolayı uğradıkları ekonomik
çöküntü var ve aynı zamanda zirai anlamda da zorlukları var.
Bir kere bu
bölgeler -aynı zamanda benim ilim Hatay’da- ana temeli pamuk olan bir ziraat
biçimiyle geçinmektedir yani pamuk bu bölgelerde zirai ekonominin motorudur.
Şimdi, Sayın Tarım Bakanımız… Bu onun konusu aslında ama Kalkınma Bakanımızın
da bari, bu kalkınmama noktasında bu işleri yapamadığından, hiç olmazsa Tarım
Bakanımıza, Maliye Bakanımıza gidip pamukla ve diğer ürünlerle ilgili
destekleme istemesi gerekiyor. Bari bu şekilde kalkındıralım, olmaz mı? Yani 56
ilde buğday desteklenmesi ödenmiyor, bu bölgeler ağırlıklı. Niçin? Yolsuzluk
var. Yolsuzluk olanı bulmak devletin görevi, yolsuzluk yapanı bulmak devletin
görevi ama yolsuzluk yapmayanı da beraber cezalandırmak herhâlde devletin
vicdanına da milletin vicdanına da sığmasa gerekir.
Bunun yanı sıra,
Sayın Tarım Bakanımız kendi sunumunda ifade ediyor, dalga geçiyor: 2002’de
pamuk üretiminin yaklaşık 1 milyon ton yani 988 bin ton olduğunu, bir miktar
ihracat yapıldığını ve aynı zamanda da 4,5 milyar dolar tarıma dayalı tekstil
sanayinin pamuğa dayalı ihracat yaptığını, ancak günümüz tarihinde yani 2012’de
bu rakamın yine 1 milyon ton olduğunu ama tekstil ihracatımızın 11,5 milyar
dolar olduğunu ifade ediyor. Bakın, şimdi, para tekstilciye gitmiş çiftçiyi
bununla avutuyor. Böyle bir mantık olur mu? Böyle bir insafsızlık olur mu? Bizi
aptal mı sanıyor? Peki, 1 milyon ton pamuk, 1 milyon tonda kalmışsa bu
tekstilci, bu ihracat rakamını 4,5 milyar dolardan 11,5 milyar dolara ne ile
çıkarıyor? Bunun ham maddesi nereden geliyor; pamuk nereden geliyor, iplik
nereden geliyor, kumaş nereden geliyor? Çin’den, ithalat yapıyor. Yani benim
çiftçim bunu ekemiyor, mecburiyetten dolayı bir miktar ekiyor çünkü bizim
ovada, Amik Ovası’nda yaşayanlar bilir, pamuk ekmeyen kredi bulamaz. Zirai
ekonominin motoru pamuktur, bunu bırakamaz. Çiftçi zarar ediyor, fabrikacı
zarar ediyor, küspeci zarar ediyor, hepsi zarar ediyor ama tekstilci kazanıyor;
olur. Vallahi bizde fabrika açacak para yok, kumaş fabrikası açacak para yok,
iplik fabrikası açacak para yok, bunu alıp ihraç edecek para da yok, böyle bir
yapımız da yok. Yani, Tarım Bakanı herhâlde tekstilden sorumlu devlet bakanı
olsa ancak bu kadar faydalı olurdu.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu projeler hakkında pek bir şey söyleyemiyorum çünkü ortada bir
şey yok. Ancak, yine, gerek sayın bakan gerek Adalet ve Kalkınma Partisinin
değerli sözcüleri bizden sonra bu kürsüye çıkıyor, bölgeden kendilerinin destek
aldığını, bölge halkının bilhassa Güneydoğu Anadolu halkının kendilerine
inandığını, oraya refah götürdüklerini ve bu sebeple de bize inanmadığını,
hatta zaman zaman daha da ileri giderek Milliyetçi Hareket Partisinin orada
tabela partisi olduğunu ifade ediyorlar.
Şimdi, bakın,
Milliyetçi Hareket Partisi, geçmişte oralardan milletvekili çıkarmış, inşallah
yarın da oralarla kucaklaşacak bir siyasi partidir. Dün, bu bölgenin, Güneydoğu
Anadolu’nun milletvekilleri, bölge milletvekilleri, Sayın Başbakanla bir kriz
toplantısı yaptılar. Bu toplantının ana konusu, ana dilde savunma ve
dokunulmazlıktı. Ben isterdim ki Adalet ve Kalkınma Partisinin bölge
milletvekillerinin şu konularda konuşmasını: Güneydoğu halkının makûs talihini
yenmenin, onları ekonomik açıdan refaha götürmenin yollarını konuşmalarını,
bunları paylaşmalarını isterdim. Ama, tam tersi, gelip meseleyi bu noktalara,
sanki, bilerek isteyerek o bölgelerde bir şey yapamamanın ezikliğiyle bunu
gündeme getiriyorlar.
Adalet ve
Kalkınma Partisinde “Ana dilde eğitim haktır.” diyen Diyarbakır milletvekili
var. Kime güvenerek? Sayın Bülent Arınç’a güvenerek. Sayın Bülent Arınç geçen
yıl bu kürsüde “Ana dilde eğitim haktır ve vereceğiz.” dedi. Bunu hep birlikte
izledik. Ama aynı Sayın Bülent Arınç, bir müddet sonra, CNN Türk’te yayınlanan
“Ne Oluyor?” programına katılarak bakın ne diyor: “Kürtçe ana dilde eğitimin
önünde anayasal engel var.” Yetmiyor. “İkincisi: Anayasal bir engel olmasa
Kürtçe bir eğitimin kaliteli bir eğitim olabileceğine inanıyor musunuz?”
Güneydoğu halkı bunu duysun. “Bir medeniyet dili midir Kürtçe? Böyle ana dilde
eğitimi düşünmüyoruz. Ana dilde eğitimin Türkçe olması hem beraberlik sağlıyor
hem Türkçe bir medeniyet dilidir.”
Değerli
arkadaşlar, biz, Kürt kökenli vatandaşlarımızın dillerine “Medeniyet dili
değildir.” demiyoruz. Biz, sadece ve sadece, dilde birliği sağlamazsak millette
birliği sağlamamanın gerekçelerini ortaya koyuyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi
elbet bir gün o bölgeye gidecek, oradaki insanlarımızla samimice, dürüstçe
konuşacak. Elbet bir gün Milliyetçi Hareket Partisine bu iktidar nasip olacak.
Oradaki insanımıza gidip “Gel ...(x)” diyeceğiz, “Gel ...(xx)” diyeceğiz;
onların meselelerini paylaşacağız; onların türkülerini birlikte okuyacağız ama
onları kandırmayacağız. Delikanlı gibi, terörle mücadele edeceğiz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – “Ana dilde eğitimi kabul etmiyoruz.” diyorsunuz, “Birlikte şarkı
türkü söyleyeceğiz…” Bu ne çelişki Sayın Hatip?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Eğitim başka, şarkı türkü başka…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Olur mu? Eğitim, ana dilde eğitim önemli.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Anlatayım ben sana farkını.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Ana dilde eğitim olmadan şarkı türküyü nasıl söyleyeceksiniz?
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – Biz fikirlerimizden taviz vermeyeceğiz. Biz, milletimizin
birliği için, hiçbir şekilde oy avcılığı yapmayacağız. Biz delikanlı gibi
siyaset yapacağız.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çirkin.
Birleşime kırk
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.00
(x) Bu bölümde
Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(xx) Bu bölümde
Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Söz sırası,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı’da.
Buyurun Sayın
Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Halka daima ve
yalnızca doğruları söyleyen tüm milletvekillerini de saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün sizlere, bütçe sunumunda Sağlık Bakanının sizleri ve
halkı nasıl yanılttığını anlatmaya çalışacağım.
Sağlık Bakanlığı,
bütçe yapmak yerine sağlık sistemini ve sağlık hakkını nasıl satılığa
çıkardığını açıkça anlatmış ve âdeta suçunu da itiraf etmiştir. Bakanın
dediğine göre, uluslararası kaynaklar, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı ders kitabı
mahiyetinde gösteriyorlarmış. Kim gösteriyor? Dünya Bankası. Yani Dünya Bankası
diyor ki: “Aferin size, IMF ile birlikte size başlangıçta bu proje için
verdiğimiz 40 milyon avronun hakkını fazlasıyla verdiniz, ben de bunu tüm
dünyaya ilan ediyorum.” Ben bundan utanç duyuyorum, siz ise övünüyorsunuz. İşte
farkımız burada.
Bakan sağlık
hizmetlerinin analizinin yapıldığı “Geri Kalmışlıktan Liderliğe” başlıklı
bilimsel bir yayınla övünüp duruyor. Bu yayındaki 3 yazardan 1’isi Dünya
Bankası çalışanı, diğer 2’si Sağlık Bakanlığı çalışanı yani Sayın Bakan,
kendiniz çalıyor kendiniz oynuyorsunuz, sonra da “Dünya bizden bahsediyor.”
diyorsunuz. Hakikaten biraz ayıp olmuyor mu? Geçmişte bilim adamlığı yapmış bir
insan olarak bu, gerçekten size hiç yakışmıyor. Siz, halkımız gerçekleri
öğrenemez mi zannettiniz?
Bakan bütçe
konuşmasında bebek ölüm hızını binde 7,7 olarak gösteriyor kitapçıkta. Dünya
Sağlık Örgütü ise binde 12 olarak rapor ediyor yani yine doğruları söylemiyor
Sayın Bakan. Hesabına geldiği zaman Dünya Sağlık Örgütü verilerini kullanıyor,
hesabına gelmediği zaman kendi elemanlarının özel olarak ürettiği rakamları
kullanıyor. Bebek ölümleri de, çocuk ölümleri de, anne ölümleri de azalıyor
ancak diğer ülkeler bizden daha çok azaltıyorlar.
Bakın, anne
ölümünde bizden daha iyi olan ülkeleri söyleyeyim de birazcık başımız öne
eğilsin, keşke böyle olmasaydı: Bosna Hersek bizden daha iyi; Bulgaristan,
Yunanistan, Kuveyt bile bizden daha iyi; Polonya, Katar, Slovakya, Birleşik
Arap Emirlikleri, bunların hepsi anne ölümlerinde bizden daha iyi sıralamalarda
yer almışlar.
“Sağlık alanında
yaptıklarımızdan halk memnun.” diyor Sağlık Bakanı. Kısmen doğru olabilir ancak
doktorların yani bu hizmeti sunanların yüzde 84’ü “Ben verdiğim hizmetten
memnun değilim, halka iyi hizmet veremiyorum.” diyor.
Bakın, bir uçağa
binersiniz, uçaktaki yolculara çok iyi hizmet edersiniz, ikramda bulunursunuz,
yolcular bundan memnun olurlar ancak uçakta teknik bir sorun var mı yok mu,
bunu anlayamazlar. Bu sorun ne zaman anlaşılır? Uçak düştükten sonra anlaşılır.
“Sağlık
çalışanları, size ‘Sağlıkta ciddi sorunlar var.’ diyor, sağlık yere çakılmadan
onları dinleyin.” diyoruz, ama nafile.
Size “Başta
doktorlar olmak üzere sağlık çalışanları mutsuz.” diyoruz, anlamıyorsunuz.
“Köle gibi çalışıyorlar, emekli olduklarında aç kalıyorlar.” diyoruz,
anlamıyorsunuz. “Performans sistemi altında eziliyorlar, bu nedenle halka iyi
hizmet veremiyorlar.” diyoruz, yine anlamıyorsunuz. “Şiddet artıyor.” diyoruz
ancak Gaziantep’te bir doktor arkadaşımız bıçaklanarak öldürüldüğünde “Haa!”
diyorsunuz. “SABİM doktor şikâyet hattı oldu.” diyoruz ancak bir doktor SABİM
nedeniyle intihar edince “Allah Allah!” diyorsunuz. Yani, bize inanmanız için
daha kaç doktorun ölmesi gerekecek Sayın Bakan?
“Ülkemizde
yaşayan her insan yılda 8 kereden daha fazla doktora gidiyor elhamdülillah.”
diyorsunuz ve bununla övünüyorsunuz. Ben ancak size “Bravo!” diyebilirim. Size,
aslında, madem bu kadar çok hastalıklar arttı, “Sağlık Bakanı” değil “hastalık
bakanı” demek daha yakışır diye düşünüyorum çünkü halkımızı hasta ettiğinizi
siz de itiraf etmişsiniz.
Sağlık alanında
126 bin taşeron çalıştırıyorsunuz. Kamuda en çok taşeron çalıştıran yani en çok
emek sömürüsü yapan olarak tarihe geçtiniz, bununla da ne kadar gurur duysanız
azdır.
Acil sağlık
hizmetleri için 4 tane uçak ambulans kiraladınız, her gün bununla
övünüyorsunuz. Ya, inanın övünülecek başka şeyleriniz var ama bununla övünmeyin
ne olur, halk da zannediyor ki acil sağlık hizmetleri iyi gidiyor.
Vatandaşımıza
buradan seslenmek istiyorum. Kalp krizi geçirip ambulans istediğiniz zaman, o
kara ambulanslarının içerisinden doktor çıkmayacaktır, kimsenin sizi
kandırmasına izin vermeyin.
Sayın Bakan
aşılama oranlarıyla da övünüyor. Aşılıma oranlarının yüksekliği bu Hükûmetin
başarısı değildir, cefakâr sağlık çalışanlarının bir eseridir. Ama siz ne
yaptınız aşı konusunda? Ülkemizi aşı dahi üretemez konuma getirdiniz. Sizin
sayenizde kızamık, verem ve sıtma hortladı. Siz konuşmanızda “Sıfır vaka var.”
diyorsunuz ama Dünya Sağlık Örgütü böyle söylemiyor. Açın, Dünya Sağlık
Örgütünün 2012 istatistiklerine bakın Sayın Bakan ve halkımızı yanıltmaktan da
vazgeçin.
Sağlık Bakanı
aile hekimliğiyle övünüyor, “Artık ailemize özel doktorlarımız var.” diyor. Yok
Sayın Bakan, yok. Ailemizin doktoru filan yok çünkü birinci basamak olan
koruyucu sağlık hizmetlerini de özelleştirdiniz. Doktorlar sizin sayenizde
-tırnak içinde- kelle başı para alıyorlar. “Yılda 8 kere doktora gidiyorlar.”
diyorsunuz, sadece bu ziyaretlerin 3 tanesi birinci basamağa, aile hekimine,
geri kalan 5 tanesi ise hastanelere. Hani nerede aile hekimliği, nerede iyi
işleyen sistem?
Ama bir konuda
sizi takdir etmek gerekiyor: Ruh sağlığı kontrol programı başlatmışsınız, bunu
önemsiyorum gerçekten. Zira, hem halkın hem sağlık çalışanlarının ruh sağlığını
bozdunuz. Sayenizde toplumun her kesiminde şiddet ve cinnet arttı.
“Genel sağlık
sigortası yaptık.” diyorsunuz, yine halkı yanıltıyorsunuz. Temel sağlık paketi
için bile ek para alıyorsunuz. Vatandaşla dalga geçer gibi “Vatandaşın cebinden
çıkan para azaldı.” diyorsunuz ve yine doğruları söylemiyorsunuz. Vatandaşın
ödediği paranın sadece oranı azaldı, cebinden çıkan para ise arttı. Vatandaşlar
her doktora gittiklerinde randevu parası, katkı payı, reçete parası, ilaç katkı
payı gibi daha birçok fark ücretlerini ödüyorlar. Bakın, Sağlık Bakanlığı
Sağlık Araştırmaları Genel Müdürünüz ne diyor: “2011 yılında toplam sağlık
gideri 70 milyar, devletin bütçesinden çıkan 45 milyar.” diyor. Yani siz, 25
milyarı vatandaşın cebinden cımbızlayıp çıkardınız ve sistem içerisine
aktardınız.
Sayın Bakan,
sağlığı da yazboz tahtasına çevirdiniz. Tüm bunlar yetmedi, Sağlık Bakanlığının
yapısını da paçavraya çevirdiniz. Liyakatle değil, birilerinden aldığınız
emirlere göre atamalar yaptınız, Bakanlık müfettişlerinin disiplin cezasına
çarptırdıkları insanları da üst görevlere getirdiniz. İktidarınız döneminde,
Emniyet Genel Müdürlüğü verilene göre, en çok yolsuzluğun yapıldığı alanların
başında sağlık alanı var. Burası kimsenin babasının çiftliği değildir.
Ben size 17 tane
soru önergesi verdim Sayın Bakan, 1’ini yanıtladınız. Ya yanıtlayamıyorsunuz ya
da tembelsiniz! Kararını siz verin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Atıcı.
Manisa Milletvekili
Sayın Özgür Özel, buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sekiz dakikada
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu gibi devasa bir kurum ve hepimizin sağlığını
doğrudan ilgilendiren ilaç ve eczacılık harcamaları hakkında bir şeylerden
bahsetmek, yetiştirmek çok güç. Ama 4 kelimeyle özetleyecek olursak, İlaç ve
Tıbbi Cihaz Kurumu, kuruluşu açısından bir garabet, çalışanları için bir
melanet, eczacılar açısından bir felaket, sağlığı ve hastayı götürdüğü yön
açısından da kıyamettir.
“Kuruluşu
garabet.” dedim çünkü darbelerle sözde hesaplaşmaların yapıldığı bir dönemde,
kudretli paşaların kendileri için tesis ettikleri kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi kullanılarak kurulmuştur. Yıllarca tartışıldı, alandaki kimse
ikna edilemedi. Ancak, eski Meclisin eski hükûmete, yaz tatilinde “Seçim
kampanyaları sırasında kullanılsın.” diye verdiği altı aylık yetkinin son
gecesinde, sabaha karşı, Meclis bir aydır çalışıyorken ve Sağlık Komisyonu toplantı
hâlindeyken İlaç ve Tıbbı Cihaz Kurumu kuruldu.
Çalışanları için
melanettir çünkü Sağlık Bakanlığı Tıbbi Cihaz Daire Başkanlığını, koskoca İlaç
ve Eczacılık Genel Müdürlüğünü ve yılların Hıfzıssıhhasını bir gecede yuttu.
Tüm çalışanları bütün kazanılmış haklarından mahrum edilerek, hepsi birden bir
havuza devredildiler. Önce kendilerine ölümü gösterdiniz, sonra istemedikleri
yerlerde çalışmaları için imzalarını alarak sıtmaya razı ettiniz. Sıtmaya razı
olmayıp ölümü seçenler oldu kurumun içinde. Yılların emekçisi, Eczacı Ayşe
Okman, Hıfzısıhhada ilaç analizi yapardı, işini seven, çok çalışan, liyakate
inanan birisiydi. Ama kendisi çok uzaklarda abuk subuk bir göreve sürüldü, buna
dayanamadı 10’uncu kattan kendisini attı. Kendisini buradan rahmetle anıyorum
ve Sayın Bakanı, başta rahmetli Ayşe Okman’ın ailesi olmak üzere, psikolojisini
bozdukları, yerinden yurdundan ettikleri, çocuklarından uzağa düşürdükleri,
hakkını yedikleri tüm sağlık çalışanlarından, hiç olmazsa bu kürsüden bir kere
özür dilemeye davet ediyorum.
Sağlık Bakanı
“İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu kurulunca eczacılar rahat edecekler. En az
3.000-3.500 lira ücret vereceğiz yeni başlayana, hak ettikleri yüksek ücretleri
vereceğiz.” dedi. Ona inananlar oldu. Ne oldu biliyor musunuz; maaş 1.300 lira,
emekliye yansımayan 800 liralık döner sermaye ile 2.100 lira alıyorlar. 2.147
lira alan şube müdürleri, birim amirleri var. Tüm atamalar vekâleten, makam
tazminatları yok, her gün dama taşıyla oynar gibi görev yerleri değiştiriliyor.
Atamalar çok şüpheli, yandaşların belli yerlere yerleştirildiği konusunda her
gün yeni iddialar ortaya atılıyor ve iktidarınız döneminde hemen bütün yerli
ilaç firmaları illallah dediler, perişan oldular, yabancılara satıldılar. En
stratejik sanayi kuruluşlarımız tek tek el değiştirdi. “Eczacıbaşı” denen
amiral gemisinden başladı, İbrahim Etem, Fako, Biofarma, Münir Şahin derken, en
son Deva satıldı ama geçen sene bütçe sunumunda “İlaç sanayimiz ileri gitti.”
diye övündünüz. Ne söylediniz: “’Münir Şahin’ adlı firmamız Amerikalılara
kanser ilacı satıyor.” Ne oldu biliyor musunuz, geçen sene övündüğünüz o firma
Amerikalılara satıldı, Amerikalılara.
İşte, sizin
ilaç-eczacılık meselesiyle ilgili yaklaşımınız bu. Bu kurumun namusu olan
ruhsat dosyalarının gizliliği… Neler anlatırım burada, seksen dakikaya ihtiyaç
var. Hızlı ruhsat verilen efervesan formlar, hızla ruhsat alan bizim çocukların
ilaç firmaları… Sadece gazetecilerde falan yandaş yok artık, yandaş ilaç
firmaları var. Bir anlatsam, vay, vay, vay!
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Helal olsun! Helal olsun!
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – Eczacı açısından tam bir felaket dedim. Yıllardır, on yıldır
eczacılar sürünüyor. Ben mezun olurken 7 eczacılık fakültesi vardı, şimdi 33
tane var. 400 mezun verirdi, bu sene 1.600, iki sene sonra 2 bin mezun verecek.
Eczacı sayısı beş yıl içinde 24 binden 35 bine çıkmak üzere. “SSK’dan alınan
iskontoları eczacıların üzerinden bir süre için taşıyın.” dediniz; 6 lira
iskonto alan eczacı -emanetçilik nerede görülmüş, haydi emanete hıyanet
etmesin- 4 lira da üstüne koyup 10 liraya size vermek zorunda bırakılıyor.
“İlaç fiyatları
düşüyor.” Buradan ilan ediyorum -kim söylerse, hodri meydan, konuşalım- ilaç
fiyatlarını düşüren AKP değildir, son on yıldır bütün dünyada ilaç fiyatları
hızla düşmektedir; sebeplerini konuşuruz. Yaşlanan ilaç ucuzlar, patent
kapsamından çıkan ilaç ucuzlar, eş değeri çıkan ilaç ucuzlar, yüksek teknoloji
ilacı ucuzlatır. Bunların hepsini kendiniz yapmış gibi gösterip… Bütün dünya
referans fiyat uyguluyor ve domino etkisiyle bütün dünyada ilaç fiyatları
düşüyor ama dünyadaki hiçbir ülke eczacısını ilaç fiyatlarının düşmesi
karşısında ezdirmiyor, tedbirler alıyor, bir tek siz ezdiriyorsunuz.
Sağlık Bakanının
kendi talimatıyla yapılan, gerçek verilerden hareketle, kendisinin de
doğruladığı sonuçlara göre, her 10 eczacıdan 1 tanesi açlık sınırının, her 5
eczacıdan 1 tanesi TÜRK-İŞ’in ilan ettiği yoksulluk sınırının altında gelir
elde ediyor; her 2 eczacıdan 1 tanesi, kamuda çalışan ve özlük haklarından
şikâyet eden meslektaşlarından daha az para kazanıyor. Eczacılar hastadan
alınan muayene ücretinin bizatihi kendisine karşılar. Ayrıca, bu muayene
ücretlerine tahsildarlık yapmaya karşılar. Siz her geçen gün yeni bir katkı
payı, katılım payı almaktan utanmıyorsunuz, yüksünmüyorsunuz; ben de burada
bunları ifade etmekten sıkılmayacağım, ifade edeceğim. (CHP sıralarından
“Bravo!” sesleri, alkışlar)
Ey teyzeciğim,
yaşlı teyzeler, yaşlı amcalar… Siz iktidar olmadan önce, sadece emekliler 10,
çalışanlar 20, raporlular 0 katılım payı öderlerdi, bunlar yine var. Şimdi
muayene katılım payı ödüyorlar, devlet hastanesinde 5 lira, üniversitede 12
lira. Reçete ücreti ödüyorlar, 3 lira. Eş değer ilaç farkı ödüyorlar hemen
hemen her aldıkları ilaç için, en ucuzuyla aradaki farkı ceplerinden. Kutu
başına 1 lira ilave para ödüyorlar 3 kalemden sonra. Özel hastane fark ücreti
ödüyorlar, yüzde 90’a çıktı, 15 olduğunda tartışma yaratmıştı. Tetkik fark
ücreti ödüyorlar her tetkiki ödemediğiniz için. “Erken muayeneye geldin, on
günden önce bir daha niye geldin?” diye ücretini ödüyorlar. Öncelikli tetkik
ücreti ödüyorlar, üç ay bekleyemiyor, kanser şüphesi var, onun farkını
ödüyorlar. İstisnai sağlık hizmeti ödüyorlar. “Para farkını vermezsen
laparoskopik cerrahiyle değil de buradan buraya yararız, otuz sene öncenin
teknolojisiyle sizi ameliyat ederiz.” diyorsunuz.
Siz Sağlık
Bakanısınız ve umurunuz da olmayan ama insanların canını yakan bir sürü mesele
var memlekette. Üç kanaldan 10 çeşit katılım payını söyledim. Güncel olmayan
ilaç listeleri; SGK’yla aranızdaki çatışma ve sürtüşme yüzünden hastalar,
eczanelerle doktor arasında mekik dokuyorlar. Yeni ilaç ruhsatlandırma süresi
Amerika’da altı aydan üç aya indi, Avrupa Birliği “Yedi ayı aşmamalı.” diyor.
İnsanlar deva bekliyorlar, şifa bekliyorlar. Bin yüz gündür beklettiğiniz
ruhsat dosyaları var. Az görülen hastalıkların ilaçları yetim, çünkü kimse para
kazanmadığı ilacı üretmiyor. Bununla
ilgili hiçbir politikanız yok, hiçbir hazırlığınız yok. Çünkü “Gözün görmediği
yerde ölen ölsün, o küçük çocuklar bizden değildir.” diyorsunuz.
Yerli ilaç
sanayisini bitirdiniz ve her iki gece de bir hastaneye yatan ama ilgili
hastaneler tarafından kabul edilmeyen hastalara…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) - …hastane aramakla uğraşıyor sağlıkçı milletvekilleri, bu ayıbı da
size teşhir ediyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özel.
Antalya
Milletvekili Sayın Arif Bulut. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ARİF BULUT (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Sağlık
Bakanlığı Kamu Hastaneleri Kurumu bütçesiyle ilgili olarak grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Sağlık
Bakanı, komisyondaki sunuş konuşmanızda, doğumda beklenen yaşam süresini yetmiş
beş yıla çıkardığınızı, bebek ölüm hızını binde 29’dan binde 7,7’ye
gerilettiğinizi, anne ölüm hızını yüz binde 15,5’e düşürdüğünüzü, ayrıca birçok
başarılarınızdan bahsederek bunları OECD ve Dünya Sağlık Örgütü verileri ile
kıyaslayarak ne kadar başarılı olduğunuzu anlatıyorsunuz. Bunlar kısmen
doğrudur, kutluyorum sizi. Bunu, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir başarısı
olarak görüyorsunuz ve “Türkiye’deki sağlık çalışanlarının bu meseleye fedakârca
sahip çıkışı olmasaydı biz bu dönüşümü sağlayamazdık.” diyorsunuz. Yani bu
başarının, hekimlerin ve yardımcı sağlık çalışanlarının başarısı olduğunu kabul
ediyorsunuz; bu çok güzel. Ben de grubum adına, tüm sağlık çalışanlarına ve bu
çalışanları eğiten ve öğreten, aynı zamanda kendileri de bir sağlık çalışanı
olan değerli öğretim üyelerine gönülden teşekkür ediyorum, bunu fazlasıyla hak
ediyorlar.
Şimdi, sizin
söyleminizle, retorikten gerçeğe gelelim. Pekâlâ, onlar için siz ne
yapmışsınız, bir bakalım. Önce, emekliden başlayalım.
Sayın Bakan,
emekli hekimler, bugün yoksulluk sınırında maaş alıyorlar. Bunu siz çok iyi
biliyorsunuz, defalarca söyledik. Yaşları altmış beşin altında olan emeklilerin
özel hastanelerde kadro bulmasını bilerek engellediniz ve hâlen engellemeye
devam ediyorsunuz. Çalışanları da kamuda çalışmaya mahkûm ettiniz. Hekimler,
kamu hastanelerinde memnuniyetten değil, mecburiyetten çalışır hâle geldiler.
Üniversite hastanelerinde çalışanlar da aynı durumdadır. Çalışan hekimleri,
sağlık piyasasının maliyet unsurlarından biri hâline getirdiniz. Performans
kaygısı içinde çalışan hekimlerin hastalara karşı olan sorumluluk duyguları
körleşti, zor ve riskli hastaları görmezden gelmeye başladılar. Baskı altında,
stresli, sorunlu bir hekim tipi yarattınız. Ekonomistlerin “ahlaki tehlike”
diye adlandırdığı durum ortaya çıktı. Böylece, hekimler kadar hastalar da zarar
görmeye başladılar. Hekimler, kolay ve risksiz hastalara yöneldiler. Bunun
sonucu olarak hem hekimler mesleklerinin gereğini yapamaz hâle geldiler hem de
sağlık çalışanlarına karşı şiddet patladı. Diğer taraftan, mükemmel sağlık
hizmeti verdiğiniz algısını yarattınız ama kamu hastanelerine gidip mükemmel
sağlık hizmeti alamayan vatandaş yine şiddete yöneldi.
Sayın Bakan,
başta Başbakan olmak üzere siz ve yürütmenin diğer üyeleri, hekimlerin onurunu
ve saygınlığını yok eden ve hekimleri itibarsızlaştıran bir dil kullandınız.
Sağlık çalışanlarının özlük haklarını asla düzeltmediniz, hep retorik olarak
kaldı. Hekimler arasında ayrım yaparak çok ciddi bir kadrolaşma yarattınız.
Kamu Hastane Birliklerine yapmış olduğunuz atamaları -ki bu 10 binin üzerinde
bir atamadır- ya bir tarikata mensup kişilerden şeçtiniz ya SAĞLIK-SEN
üyelerinden seçtiniz ya da AKP eski milletvekilleri veyahut vekil adaylarından
seçtiniz. Bıçak parası üzerinden, sezaryen üzerinden, küretaj üzerinden ve
birçok hassas sağlık sorunu üzerinden hem kamuoyunu yanılttınız hem de
doktorları aşağıladınız. Sayenizde hastaneler hizmet sağlayıcı işletme,
hastalar müşteri hâline geldi.
Diğer taraftan,
sağlığın piyasalaştırılması yani anayasal bir hak olan sağlığın ötelenemez bir
hizmet olmaktan çıkarılarak serbest piyasa koşullarına terk edilmesi yani ne
kadar paran varsa o kadar sağlık satın alınabilmesi, özel sağlık kartellerinin
korunup kollanması, doğrudan cepten yapılan ödemelerin artırılarak 10 kaleme
çıkarılması, sağlık finansmanının düşürülmesi kapsamında sağlık çalışanlarının
giderek fukaralaştırılması, her aşamada özlük haklarına yansımayan performans
uygulaması, eczanelere uygulanan yaptırımlar, ilaç için referans fiyat
uygulamaları, “İyi sağlık hizmeti veriliyor.” algısını yaratan reklamlar,
personelin iş garantisini yok eden sözleşmeli statü, yeni Kamu Hastane
Birlikleri buna bir örnektir. Kırsal kesimde yaşayanların sağlığı artık Allah’a
emanet edilmiştir. Kamu, kırsal alandan elini tamamen çekmiştir.
Değerli
arkadaşlar, üniversite hastaneleri, uygulanmakta olan fiyat politikası
neticesinde borçlarını ödeyemez hâle gelmişler; Sağlık Bakanlığı, 13 tane
üniversite hastanesine el koymuş, “afiliasyon” adı altında üniversite
özerkliğini yok ederek Kamu Hastane Birliklerine dâhil etmiştir.
Sonuç olarak,
kamu hastanelerinde hizmet kalitesi son derece düşmüştür, bundan en büyük
zararı gören yine vatandaştır.
Bu bütçenin
halkımıza hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Tekirdağ
Milletvekili Sayın Candan Yüceer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı
Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Devlet durumunda
bulunan siyasal kuruluşların en birinci görevi, toplumun, ulusun sağlıklı
kalması için gerekli önlemleri, koşulları gerçekleştirmektir.
“Beni Türk
hekimlerine emanet ediniz.” Mustafa Kemal Atatürk.
“Ben doktora iğne
yaptırmam, doktorlar adamı felç ederler alimallah. Doktor efendi dönemi bitti.”
Recep Tayyip Erdoğan.
“Doktorların eli
hastaların cebinde.” Recep Akdağ. Bu da yetmedi, Sayın Bakan, “Sağlıkta Dönüşüm
Programı”nın getirdiği olumsuzluklara dikkat çekmeye çalışan, uygulamadaki hataları,
çelişkileri dile getiren hekimlere “Paracı doktorlar gürültü yapıyor.” dedi.
Şimdi, yiğidi
öldürelim ama hakkını yemeyelim. Sadece bu Hükûmetin Sağlık Bakanı, Başbakanı
mı sağlık alanındaki sorunların müsebbibi olarak hekimleri hedef gösteriyor?
Hayır. Kenan Evren’den bugüne kadar birçok bakanın ifadesi belki hiç bu kadar
onur kırıcı, hedef gösterici değildi ama benzerdi. Hak etmediği ifadelerle
hedef hâline getirilen sağlık emekçileri bu ülkenin öz evlatlarıdır. Bunlar,
eğitim hayatının en başarılı öğrencileri olmuş, bu ülkenin üniversitelerinden
mezun olmuş, devlet hastanelerinde çalışmış, uzun, zorlu bir eğitimden sonra en
zor, en özverili koşullarda çalışan meslek mensuplarıdır. İşte bunlardan biri
benim, işte sizlersiniz -karşımda bir sürü milletvekili hekim var- işte bizim
çocuklarımız, bizim kardeşlerimiz.
Mevcut iktidar,
iktidarlar, Sağlık Bakanı yani sağlık hizmetlerindeki sorunların, sıkıntıların,
noksanlıkların asıl sorumluları, sorumluluktan kaçarak kendi siyasi
geleceklerinin ve çıkarlarının doğrultusunda bu alandaki olumlu her şeyi
kendilerine, olumsuz olan her şeyi sağlık çalışanlarına yüklüyorlar. İşte bu
zihniyet, bu sözler, bütün karşı çıkmalara rağmen inatla uygulanan yanlış
politikalar, hekimlik mesleğini her geçen gün değersizleştiriyor,
itibarsızlaştırıyor, hedef şekline sokuyor, hekimleri hedef gösteriyor ve maalesef,
hasta ve hasta yakınlarıyla karşı karşıya getirip şiddete, cinayetlere davetiye
çıkarıyor.
Doktor Göksel
Kalaycı 60 yaşındaydı, Doktor Ali Menekşe 51 yaşındaydı, Doktor Ersin Arslan
henüz 30 yaşındaydı. Hepsine Allah rahmet eylesin, toprakları bol olsun.
Aslında olay ne,
her şeyin özü ne biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Bizim
yöneticilerimizin gözünde bizim yurttaşlarımızın hiçbir değerinin olmaması.
Vatandaşına verdiğin değer, insanına verdiğin değer; işin özü bu. Ülkemizde ne
doktorun ne öğretmenin ne işçinin ne memurun ne askerin ne de polisin değeri
var.
Neden mi böyle
söylüyorum? Çünkü, bakın, geçen hafta İstanbul Şile’de hızı saatte 90
kilometreyi bulan fırtınada evlerinden zorla çağrılıp can yeleği olmadan,
kıyıda herhangi bir yardımcı ekip daha bulunmadan azgın sulara kurban edilen 3
yurttaşımız… Van’da görev yapan bir öğretmen, Gülşah kardeşimiz, eski erkek
arkadaşından ölüm tehdidi alıyor, nasıl kurtulacağını, ne yapacağını bilmiyor;
tayin istiyor olmuyor; koruma istiyor, olmuyor; can havliyle devlet büyüğüne
sığınıyor, yardım istiyor. Vali, vali yardımcısı, millî eğitim müdürü yardım
ediyor mu? Hayır. Vali yardımcısı akıl veriyor, “Ölüm hak. Ölümden kaçış yok.
Hiç olmadı istifa edersin. Yanında biber gazıyla gez. En fazla ölürsün. Asıl
sorun, böyle abuk sabuk insanlarla arkadaş olan kızlarımızda.” diyor ve Gülşah
öldürüldü.
Soruyorum size:
Hayatın baharında, 27 yaşında ölüm hak mıdır? Hep garibana, fakire fukaraya,
kadına mı haktır? Hep bize mi hak? Hep bize mi kader?
Japonya’da 9
şiddetinde deprem oluyor, kimsenin burnu bile kanamıyor; bizim ülkemizde 7
şiddetinde deprem oluyor, binlerce insanımız ölüyor. Şili’de grizu patlaması
sonucu 33 madenci tam altmış dokuz gün sonra kurtarıldı; Zonguldak’taki
patlamadan sonra ölen 30 madencimizin cansız bedenine bile ulaşamadık. Bu
onlara kader değil galiba. Kader hep bize, hep bize hak. Sonra, çıkıyorsunuz
kürsüye, on yıllık icraatlarınızı, her şeyi düzeltmiş gibi, her şey güllük
gülistanlıkmış gibi, ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz. Neyi düzelttiniz
Allah aşkına? Sadece sahte gündemlerle halkımızı oyalıyorsunuz. Bırakın “Muhteşem
Yüzyıl”ı da 21’inci yüzyılda Türkiye'nin hâline bakın. O film kurgu ama bizim
yaşadıklarımız gerçek.
GDO’suz gıda
kalmadı, sağlıklı gıda yok. Bugüne kadar birçok kez dile getirdik “Ergene
kanser saçıyor, işte Dilovası.” diye, her 3 kişiden biri kanser.
Açlık sınırının
958 lira, yoksulluk sınırının 3.120 lira, asgari ücretin 773 lira olduğu
ülkemizde insanlar nasıl beslenecek? Bütün vatandaşlar borç içinde. Hiç kimsede
ruh sağlığı bırakmadınız; 38 milyon kutu antidepresan kullanmışız, yüzde 100’ün
üzerinde antidepresan ilaç kullanımı. “Çocuğuma ne yedireceğim, okula yarın ne
giydireceğim?” diyen insanın, halkımızın sağlıklı olmasını bekleyebilir
misiniz?
Evet, bakın,
sağlık için çalışan Acil Tıp Asistanı Doktor Melike Erdem, Sağlık Bakanlığının
SABİM hattına yapılan bir şikâyetle ilgili savunmasını verdikten sonra,
çalıştığı hastanenin 6’ncı katından atlayarak hayatına son verdi. Elinde
SABİM’e ait, tuttuğu savunma aslında faillerin kimin olduğunu ve olayın özünü
bize en iyi şekilde anlatıyor.
Ben 5 kısa
cümleyle bu gerçekleri dile getirmek istiyorum: Kader değil, değer; rakip
değil, ekip; müşteri değil, insan; “bak kazan” değil, “önce zarar verme”; ölüm
hakkı değil, yaşama hakkı.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
İzmir
Milletvekili Sayın Rahmi Aşkın Türeli. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 yılı Kalkınma Bakanlığı ve Türkiye İstatistik
Kurumu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlarken sizi ve ekranları başında bizleri izleyen
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, burada on dakika içinde -söylenecek- var olan konuları
ve problemleri ortaya koyabilmek çok kolay değil ama bunun için belli bir
öncelemeye gitmek zorundayız. Tabii, Kalkınma Bakanlığının görevi, misyonu ve
yaptıkları itibarıyla söylenecek çok fazla konu ve tartışacak çok fazla şey var
ama ben birkaç konu üzerinde özellikle odaklanmak istiyorum.
Bunların
1’incisi: AKP döneminde, yani 2003-2012 döneminde ve sonrası döneme ilişkin
olarak var olan vizyon içinde AKP’nin temel ekonomik büyüklüklerdeki
performansının ne olduğudur.
Şimdi, şunu göz
önüne almak zorundayız: Dünyadaki, uluslararası plandaki ve dünya
ekonomisindeki gelişmeler Türkiye ekonomisini de çok yakından
ilgilendirmektedir. Ancak AKP döneminde dünya ekonomisindeki gelişmelerin ve
uluslararası plandaki gelişmelerin çok fazla dikkate alınmadığını görmekteyiz.
Türkiye ekonomisinin daha önceki dönemlerden taşıdığı ve bugünlere getirdiği
problemleri AKP döneminde devam etmiş, azalmamış, tam tersine ağırlaşmıştır.
2003-2007 dönemi
dünya ekonomilerinin son derece canlı olduğu, ekonomik büyüme hızının yüksek
olduğu ve uluslararası likiditenin çok bol olduğu bir dönemdir. Buna dayalı
olarak o dönemde de büyüme hızında ciddi artışlar kaydedilmiştir.
Ancak baktığımız
zaman, tabii, burada analizi şöyle yapmak gerekiyor: Türkiye ekonomisinin
büyüme hızı ya da belli alanlardaki performansı önemli ama bunu benzer
ülkelerle kıyaslayarak bir sonuca varmak noktası da önem arz etmektedir diye
düşünüyorum. Bu açıdan baktığınızda Türkiye ekonomisinin büyüme hızı elbette
gelişmiş ülkelerin üzerindedir ama bizim gibi gelişmekte olan benzer ülkelerle
kıyaslandığı zaman düşüktür. Gelişmiş ülkelerden yüksek olması normaldir çünkü
onlar olgun ekonomilerdir, olgun ekonomilerin büyüme hızı doğal olarak daha
düşük olacaktır.
2008-2009 küresel
ekonomide bir yavaşlamanın olduğu bir dönem olmuştur. Bu, Türkiye ekonomisine
de yansımıştır. Ancak şunu söylemek istiyorum: Küresel kriz Türkiye ekonomisini
vurmadan önce de Türkiye ekonomisinde büyüme ve diğer ekonomik göstergelerdeki
performanslarda ciddi zayıflamalar olmuştur. Türkiye ekonomisini küresel krizin
vurduğu tarih 2008’in 3’üncü çeyreğidir ve ondan sonrasıdır ama 2008’in
başından itibaren Türkiye ekonomisinin performansında ciddi zayıflamalar
gözlenmiştir.
2008-2009 krizi
sonrasında, 2010-2011 dönemi Türkiye ekonomisinin yeniden büyümeye başladığı
bir dönem olmuştur ve AKP bununla, bu alandaki performansla da ciddi biçimde
övünmüştür. Ancak şunu görüyoruz: Bu 2010-2011 yılındaki performans 2012
yılında birdenbire bıçakla kesilir gibi kesintiye uğramıştır. Bunda elbette
ekonomiyi yönetenlerin, ekonomiden sorumlu olan bakanların performanslarının,
kendi aralarındaki uyumsuzlukların, tartışmaların büyük etkisi vardır ama bunun
dışında uluslararası alandaki konjonktürü, şartları iyi okuyamamanın, iyi
tespit edememenin de çok ciddi etkisi bulunmuştur. Ve bu tartışma bir araba
benzetmesi üzerinden, hepimizin bildiği üzere, “fren-gaz” tartışması üzerinden
ekonomi literatürümüze girmiştir. Bazı bakanlar “frenci” olmuştur, bazı
bakanlar “gazcı” olmuştur.
Siz Sayın Bakan,
frenci misiniz, gazcı mısınız, onu da konuşmanızda belirtirseniz -özellikle son
gelişmelerin sonunda- memnun oluruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O debriyajcı.
MUSA ÇAM (İzmir)
- Debriyajcı, debriyajcı.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Şimdi şu önemli: Tabii, sürüş teknikleri önemlidir Sayın
Bakan, yani nerede gaza basacağınızı, nerede frene basacağınızı bileceksiniz,
hava şartlarını iyi düzenleyeceksiniz, ustalığınız olacak, sürücü ehliyetiniz
olacak, iyi bileceksiniz. Ama şunu görüyoruz: Ne yazık ki ekonominin dümeninde
olan AKP’li bakanlar arasında bir uyum yoktur. Herkes âdeta ekonomide kendisine
verilmiş olan alanı ekonominin bütünüyle ve diğer bakanların görev alanlarıyla
uyum gözetmeden kendi başına yönetmiş, bunun sonucunda da ciddi problemler
ortaya çıkmıştır.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan vitesi boşa mı aldı yoksa?
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Evet, tabii. Fren ile gaza aynı anda basıldığı zaman ne
olur? Orada arkadaşlarımız soruyorlar Sayın Bakan. Bunlar da önemlidir.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sor, bakan orada, sor.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Debriyaj da var, debriyaj.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Debriyaj, tabii… Debriyaja zaten başka türlü geçmez
biliyorsunuz.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) – Bizim araba otomatik.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(Devamla) – Şimdi, sürücünün ehliyeti önemli ama en az onun kadar önemli olan
da şudur: Arabanın durumu nedir acaba? Arabanın bakımı gelmiş midir? Arabanın
motoru iyi mi?
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Motor toplama zaten, toplama.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Motor toplama. Zaten baktığınız zaman arabanın çoktan bakımı
gelmiş. Baktığınız zaman arabanın lastikleri hava kaçırıyor Sayın Bakan,
arabanın motoru su kaynatıyor.
Yani bunlar
şunlar demek: Türkiye ekonomisinin…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Bizimki saat gibi çalışıyor.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Saat gibi çalışıyor da 2012’de biz göremiyoruz Sayın
Baştopçu.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Fren gazıyla çalışıyor, fren gazıyla.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Şimdi, tabii, arabanın problemleri var yani Türkiye
ekonomisinin yapısal problemleri var değerli arkadaşlar ve AKP döneminde bunlar
hafiflememiş, aksine ağırlaşmıştır. Nedir bu yapısal problemler? Birisi,
Türkiye’nin yurt içi tasarruflarıdır. Bir ekonominin sağlıklı büyüyebilmesi
için ulusal kaynaklara dayalı bir büyüme yapısının oluşması gerekir ama ne
yazık ki öyle değildir, Türkiye dış tasarruflara yani artan ölçüde cari
açıklara dayalı bir büyüme modeliyle gelişmektedir. Başka bir yapı, Türkiye’de
gene cari açıkla birlikte baktığınızda Türkiye’deki üretimin ve ihracatın
gittikçe artan biçimde ara malı ithalatına olan bağımlılığıdır. Bu ortalama
yüzde 70’leri geçmiştir ve bazı sektörlerde yüzde 80-85’ler düzeyine varmıştır.
Uygulanan yanlış para ve kur politikaları sonucunda bugün gelinen nokta
Türkiye’deki üretim ve ihracat yapısının tamamen dışarıya bağımlı olmasıdır
yani 100 liralık ihracat yaptık diye övünüyorsunuz ama bunun eğer 80 lirası ara
malı ithalatıysa -ki yatırım malı ithalatını saymıyorum- burada övünecek bir
performans gözükmüyor.
İşsizlik
oranlarıyla övünüyorsunuz, “işsizlik oranı, işte, OECD içinde en düşük noktada
olan ülke.” diye, iyi ama şunu söyleyelim: OECD ülkelerinde iş gücüne katılım
oranı ortalaması yüzde 70’tir. Yani çalışma çağındaki nüfusun yüzde 70’i OECD
ülkelerinde iş gücüne katılırken bizde bu oran yüzde 50’nin altındadır.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Yüzde 45.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Yani bir anlamda bir baksak desek ki, bir analiz yapsak,
“Yüzde 70’lere çıksa, ne olur?” diye düşünsek işsizlik oranı şu anda bulunduğu
noktadan 4 kat yukarıya çıkmaktadır.
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) – Bizim aldığımızda yüzde 45’ti.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) – Diğer taraftan, imalat sanayisinin teknoloji yoğunluğu son
derece düşüktür. Tamamen düşük ve orta düşük teknolojili sektörlerin ağırlıkta
olduğu, belirleyici olduğu bir imalat sanayi yapısı vardır.
Dünya
ekonomisiyle bütünleşmeye evet, ama dünya ekonomisiyle bütünleşmeye düşük katma
değer üzerinden, niteliksiz, düşük ücretli emek üzerinden, kayıt dışılığın
yaygın olduğu bir yapı üzerinden dünya ekonomisiyle bütünleşmeye hayır. Biz,
dünya ekonomilerinin fason üretim merkezi değiliz. Türkiye ekonomisinin yapması
gereken, ciddi anlamda katma değeri yüksek mal ve hizmet üretimine geçmektir,
Türkiye’deki imalat sanayi üretiminin teknoloji yoğunluğunu artırmaktır.
Değerli
arkadaşlar, sanayi sektörü lokomotif sektördür. Sanayi sektöründe bu yoğunluğu
yaptığınız zaman, bu yoğunluk değişimini gerçekleştirdiğiniz zaman, tarım
sektörünü ve birçok hizmetler sektörünü de ona dayalı olarak yeniden
biçimlendirmiş olursunuz.
Şimdi bakıyoruz
2013-2015 Orta Vadeli Program hedeflerine, bütün bu söylediklerimize yani bu
“gaz-fren” tartışmalarına cevap verecek ve Türkiye'nin yapısal problemlerini
çözecek bir perspektif var mıdır? Ne yazık ki yoktur.
Geçen sene
hazırlanan Orta Vadeli Program yüzde 8,5 büyüme hızından gelmiştir ve OVP
dönemi için yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5 büyüme hızı öngörülmüştür. E, “Bu sene
yüzde 3,2.” diyorsunuz ki ilk dokuz ayda 2,6 oldu. Tutturmanız için yüzde
3,2’yi yılın son çeyreğinde yüzde 4,9’luk bir büyüme sağlamanız gerek ki bu
mümkün gözükmüyor. Bu açıdan baktığınızda, yüzde 3’lerden, 2,5’lardan
geliyorsunuz, yine yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5’e doğru ekonomiyi götürüyorsunuz.
Böyle bir şey mümkün mü? Üstüne üstlük, yani “yüzde 4” demiştiniz, “Yüzde 3,2
ya da 3 olacak, fazla bir sapma yok.” diyorsunuz. Aslında çok ciddi bir sapma vardır.
Talep unsurları
itibarıyla baktığımızda ekonomideki sapma çok fazladır. Özel tüketim ve özel
sabit sermaye yatırımı âdeta yere çakılmıştır. Büyüme tamamen net ihracata dayalıdır
ve net ihracat içinde de altın ihracatının payının sanal olarak büyüme hızını
nasıl yükselttiğini biliyoruz. Geçtiğimiz günlerde Sayın Ali Babacan da
açıkladı, dedi ki: “Bizim, İran’dan aldığımız enerjinin karşılığıdır bu altın
ihracatı.” Öyle bir altın ihracatı falan yok. Ona dayalı olarak hem cari
işlemler açığı düşük gözükmektedir hem de büyüme hızı olduğundan daha büyük
gözükmektedir. O zaman ne beklerdik: 2013-2015 döneminde Orta Vadeli Program’ın
Türkiye'nin bu sorunlarına merhem olmasını beklerdik değil mi? Ama ne yazık ki
öyle bir şey yok. Baktığımız zaman,
dünya ekonomisindeki şartların aynen devam edeceği varsayımı vardır.
Bunun içinde de “Türkiye ne yapacak? Maliye politikasını değiştirecek mi, para
politikasını değiştirecek mi? Nasıl kur politikası uygulayacak?”, buna ilişkin
hiçbir ciddi saptama yer almamaktadır. Bu da bizi üzmektedir.
Bu perspektifle
“2023 vizyonu” diyorsunuz ki onların Plan Bütçede de olamayacağını değişik
biçimlerde anlattık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (Devamla) - Bu perspektifle Türkiye'nin, bırakın 2023’leri iki yıl
sonrasını, 2013-2014’leri bile görmesi mümkün değildir. Var olan, yapılan her
hatanın bedelini bu ülkede bu ülkenin insanları çekmektedir; işsizlik
artmaktadır, yoksulluk artmaktadır; tarım kesimi perişandır, esnaf perişandır,
işçi, memur, emekli perişandır.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türeli.
Adana
Milletvekili Sayın Ümit Özgümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kalkınma
Bakanlığı, DAP, GAP, DOKAP ve KOP bütçesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakanım,
son söyleyeceğim cümleyi baştan söyleyeyim: Bakanlığınız baştan aşağı
dökülüyor.
Şimdi, bugünkü,
bütçesi üzerinde söz aldığım GAP, DOKAP, KOP’u inceledim. Biraz önce sayın
milletvekilleri de söylediler, 225 milyon liralık bütçesiyle web sitesini
düzenlemekten aciz bir kurum. 225 milyon lira bütçesi var ama bakın, Allah için
konuşmak gerekirse bu idarelerin yani GAP, DOKAP ve KOP idarelerinin giriş
bölümleri çok süslü ve çok güzel cümlelerle dolu ve bir de bir şey daha
yapmışlar bu bütçeyle: Ortalama zekâya sahip lise mezunu bir çocuğun
yapabileceği ve her bir çalışmada yapılan iyi bir SWOT analizi yapmışlar. Onun
dışında icraat yok, onun dışında kalkınmayla ilgili hiçbir şey yok. Zaten bu
kuruluşların orada niye olduğu da tartışmalı çünkü aynı amaç için kurulmuş
kalkınma ajansları var; aynı bölgelerde, aynı amaçla... Amaç cümlelerine bakarsanız,
bu idarelerle kalkınma ajanslarının amacı aynı.
Ama, geçenlerde
burada konuşma yaptım araştırma önergesi verdiğimde. Kalkınma ajansları
bunlardan çok daha beter dökülüyor. Kalkınma ajanslarına 2008’den bu yana 1
milyar 700 milyon TL para harcandı. Daha önce bir konuşmada söylemiştim, yine
söylüyorum: Gerçek bir performans değerlendirmesi yapılırsa yani bugüne kadar
yapılan çalışmaların altına çift çizgi çekilip bu kadar harcanan paranın
“Türkiye ekonomisine katkısı ve yaratılan istihdam” diye iki tane kriter
koyarsanız sonuç sıfıra yakın çıkar.
Şimdi, ben buraya
gelirken koridorda elinde bilgisayar olan yüzlerce bürokrat gördüm. Biraz sonra
size hemen rakam ulaştıracaklar, diyecekler ki: “Kalkınma ajanslarında, verilen
bu paraların karşılığında şu kadar istihdam yaratılmıştır.” Sayın Bakan, bu
doğru değil; sizi sürekli yanıltıyorlar çünkü kalkınma ajanslarının hiçbir
tanesinde doğru bir performans değerlendirmesi yoktur. Biraz sonra size
verecekleri sahte rakamlar, vatandaşın, kalkınma ajanslarına gelip kredi
isterken bu kredinin karşılığında ne kadar istihdam yaratacağına dair kendi
beyanlarıdır. Vatandaş gelmiş, sizden 100 bin lira para istiyor. Siz de
soruyorsunuz: “Peki, bu parayı size verirsek ne kadar istihdam yaratacaksın?”
“Hiç yaratmayacağım.” derse para vermeyeceğiniz için oraya bir şeyler yazıyor.
Ondan sonra sizin bürokratlarınız da o başvuru formundaki istihdam rakamlarını
“koy sepete” deyip sizin önünüze koyuyor. Lütfen biraz sonra bu rakamlarla
gelmeyin. Bu rakamlar doğru değil çünkü yok böyle bir çalışma, performans
değerlendirmesi yok.
Şimdi, bunun
kaynak israfı olduğunu daha önceki konuşmamda söylemiştim. Başıboşluk var,
usulsüzlük var kalkınma ajanslarında, kaynak israfı var. Kalkınma
ajanslarındaki şu gezi masraflarını bir inceleyin, bakın, usulsüzlük var.
Şimdi, Kalkınma
Ajansları Yasası’nın yani 5449 sayılı Yasa’nın 18’inci maddesini okuyorum,
diyor ki: “Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan kalkınma ajanslarına
gelip süresi bittiği zaman tekrar geriye dönenler uygun bir yere
yerleştirilir.”
Sayın Bakan,
önemle bir şey söylüyorum, diyor ki: “Bu durumda kıdem tazminatı ödenmez.”
Çukurova Kalkınma
Ajansında sizin oraya gönderdiğiniz bazı elemanlara yasa dışı, usul dışı
tazminat ödendiği yönünde ihbar geldi. Ben bunu size soru önergesiyle sordum
-size güvenmek zorundayım- dedim ki: “Sayın Bakan, usulsüz olarak bu şekilde
bunlara kıdem tazminatı ödenmiş midir?”
6 Eylül 2012
cevabınız elimde. Diyorsunuz ki:
“Cevap 2:
Çukurova Kalkınma Ajansı eski genel sekreteri Veysel Parlak’a, işten ayrılırken
tazminat ödenmiştir.
Cevap 3: Mehmet Özcan
daha önceki görevi Turizm Bakanlığına dönmüştür, kıdem tazminatı ödenmiştir.”
Sonra diyoruz ki:
“Kıdem tazminatları ödenmişse, peki, bunu ödeyenler hakkında yasal bir işlem
yapılmış mıdır, zimmet çıkarılmış mıdır?”
Sizin imzanızla
gelen cevap: “Anılan işlemin kusurlu bulunduğuna dair bir şey mevcut değildir.”
Sayın Bakan,
elimdeki kanun Türkiye Cumhuriyeti kanunları; Türkiye Cumhuriyeti’nin
bakanısınız ve yasaya aykırı iş yapıyorsunuz. Yarın, soru önergem hazır, yakın
bir zamanda bu paraları alıp tekrar kalkınma ajanslarının kasasına koyarsanız
eyvallah. Aksi takdirde, buradan açık açık söylüyorum, Cumhuriyet Başsavcılığı
dâhil, Devlet Denetleme dâhil, Maliye ve sigorta dâhil olmak üzere şikâyette
bulunacağım.
TÜİK de
dökülüyor, size bağlı, Türkiye’de en güvenilmesi gereken kurum, rakamları
sürekli olarak kuşkulu. Daha önce de sordum: “2001 yılından bu yana, bu kadar
büyük bütçeyle TÜİK gayrisafi yurt içi hasıla iller rakamlarını yayımlayamıyor.
Niye yayımlayamıyorsunuz?” diye size sorduğumuzda gelen cevap: “Veri
bulamıyoruz.” Bütün bunların, bu karmaşanın niye olduğu TÜİK Başkanının birkaç
gün önceki basın açıklamasından belli. “TÜİK Başkanı Birol Aydemir, reel
sektörün bu kadar borçlanmasının mümkün olmayacağını ifade etti; diyor ki:
‘Aldığımız talimatla, cari açığı oluşturan dengeleri 3 ana başlık altında
yeniden değerlendireceğiz ve çalışma bittiği zaman da cari açığın düştüğünü
göreceksiniz.’” Demokratik ülkelerde bir skandaldır, bakan yerinde oturmaz.
TÜİK kimden talimat alabilir ve talimatla cari açığı nasıl düşürebilir; çalışma
yapmadan cari açığın düşeceğini nasıl bilebilir?
Onun için,
bunları altı ya da on altı ya da yüz altmış dakikada anlatamam ama her taraf
dökülüyor.
Bu bütçeye “ret”
vereceğimizi söylüyor ve tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar).
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Trabzon
Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar).
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kalkınma Bakanlığının 2013 Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın DOKAP’la ilgili bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve ekranları başında bizi
dinleyen çok değerli arkadaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sevgili iktidar
partisi milletvekillerimiz, şöyle arkaya bir bakar mısınız? Görünen, bütçede
koltuklar bomboş. Bu neye benziyor, biliyor musunuz? Bir toplantıda konuşmacı
konuşuyormuş ve bakmış ki salonda 1 kişi var, demiş ki: “Hemşehrim, sen niye
duruyorsun? Sen de gitseydin de ben de konuşmazdım.” Orada oturan demiş ki:
“Hemşehrim, ne diyorsun? Senden sonraki konuşmacı da benim.”
Şimdi, sevgili
iktidar partisi milletvekillerimiz, yani bu bütçeden herhâlde bir hayır
beklemiyorsunuz ki buralarda yoksunuz. (CHP sıralarından alkışlar).
Şimdi, Sayın
Bakanım, sevgili milletvekillerimiz; büyük sanayinin olmadığı, tarım
alanlarının giderek daraldığı, ticaretin durma noktasına geldiği, turizmde
beklediği ve hak ettiği payı alamayan ve devamlı göç veren Karadeniz Bölgesi
kalkınma ve gelişme umudunu, 2000 yılında tamamlanan ve kısa adı JICA olan
Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı tarafından hazırlanan Doğu Karadeniz
Kalkınma Projesi’nin gerçekleşmesine bağlamıştı. 2000 yılından bu yana geçen on
iki yıl içerisinde yapılan DOKAP ana planında gözle görülür, elle tutulur bir
gelişme olmamıştır.
“TR 90” başlığı
adı altında Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin ve Gümüşhane olarak belirlenen illerimiz devamlı göç vererek
nüfuslarında da azalma olmuştur. Toplam 2 milyon 509 bin 579 nüfusa sahip olan
bölgeden, 2010 yılı TÜİK raporlarına göre 131.016 kişi göç etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, insanlar doğdukları yerden niye göç ederler? Ya yükseköğretime
gitmek için ya da iş bulmak için. İşte, Doğu Karadeniz Bölgesi’nden, ne yazık
ki iş bulmak için doğdukları yerden göç etmek durumunda kalmışlardır.
Bölgede işsizlik
her geçen gün artmaktadır. 2011 TÜİK raporlarına göre bölgede işsizlik oranı
ortalama 6,1’dir. İşsizliğin giderilmesi için önlem alınamadığı gibi bölge için
hayati önem taşıyan ve yöre halkının geçim kaynağı olan fındık, artık para
etmemekte, üretici elde ettiği geliri gündelikçiye vermektedir. Fındık
fiyatları üretici değil, başkaları tarafından belirlenmektedir.
Yine, önemli bir
ürün olan çay da üreticiyi memnun etmediğinden çay üreticileri çaylarını
sokaklara dökerek tepkilerini dile getirmektedirler.
Hayvancılık
bitmiştir değerli milletvekillerimiz, Doğu Karadeniz’de hayvancılık bitmiştir
çünkü 1 kilogram ot 0,90 kuruş ile 1,10 TL arasındadır. Bu ot fiyatlarına
karşılık 1 litre süt üreticiden 1 TL’ye alınmaktadır ve 1 litre suyun fiyatı
ise 2,38 TL’dir.
Tütün zaten
uygulanan kotalar sonucunda tamamen ortadan kalkmıştır.
Trabzon
Limanı’ndan Rusya Federasyonu’na yapılan ithalatta, ihraç yüklerinin sevk
edildiği Sochi Limanı’nın kapatılması, bölgemizin ticaretine önemli bir
durgunluk getirmiştir. Trabzon ve bölgemizin ekonomisi ve ihracatında büyük
olumsuzluklara sebebiyet veren bu durumun da bir an önce çözüme kavuşması
gerekmektedir.
Şimdi, bölgemiz turizmden de hak ettiği ve beklediği
payı alamamıştır çünkü illerin turizm ve kültürel değerleri birbirlerine
entegre olmamıştır. Turistlerin bölgede ortalama kalış süresi bir buçuk gündür
ve bütün bu gelişmelere karşın bu yıl gördüğümüz o ki geçen yıl, 2012 yılı
bütçesinde 4 milyon 108 bin TL ödenek ayrılmış 2013 yılı bütçesinde ise 23
milyon 719 bin TL önerilmesi ve ayrıca Giresun ilimizde Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı kurulması bir umuttur Sayın Bakanım. Bunun için teşekkür ediyorum
ama tabii ki JICA’nın önerdiği rakam 32 trilyondu. Umuyor, bekliyoruz ki bu
rakama ulaşmada katkı sağlarsınız.
Ayrıca, bölgemiz
illeri için çok önemli olan 5084 sayılı Yasa ile getirilen ancak 31/12/2012
tarihinden sonra uzatılamayacağı söylenen teşviklerin yeniden ele alınması ve
TR90 bölgesi illerinin bundan faydalanması ve Trabzon’un da 3’üncü teşvik
bölgesinde olan durumunun 5’inci teşvik bölgesine gelmesi lazımdır.
Demir yolunun bir
an önce tamamlanması gerekir çünkü Ulu Önder Atatürk 15 Eylül 1924’te Trabzon’a
yaptığı ziyaretlerinde “Temennim, arzum Sarp’tan Samsun’a kadar ve iç bölümüne
kadar tren yollarının olmasıdır...”
Şimdi, çok
söylenecek söz var ama ben sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: Sevgili iktidar
milletvekilleri ve sevgili bakanlar buraya geliyorlar, her şeyi günlük güneşlik
anlatıyorlar. Bu neye benziyor, biliyor musunuz? Her şey günlük, dört dörtlük,
hiçbir şey yok. Bu şuna benziyor: Temel Reis takaya müşterileri doldurmuş ve
denize açılmışlar. Hava güzel. Giderken fırtına kopmuş ve müşteriler
başlamışlar: “Temel Reis batıyoruz! Temel Reis batıyoruz!” Ses yok. Temel Reis
açığa doğru gidiyor. Tekrar bağırmışlar: “Temel Reis batıyoruz! Temel Reis
batıyoruz!” Ses yok. Açığa gitmişler, gitmişler ve kayık parçalanmış. Hep
beraber kıyıya çıkmışlar. Demişler ki: “Ya, Temel Reis, fırtına çıktı. Biz sana
“batıyoruz” diye bağırdık. Sen hiç aldırış etmeden devam ettin. Niye yaptın?
Demiş: “Siz ne diyorsunuz, ne dediniz?” “Biz dedik ki:’Biz batıyoruz.’” “Oy,
uşaklar, ben anladım ki ‘Keyif çatıyoruz.’” Arkadaşlar keyif çatmıyoruz.
Vatandaşlar
mağdur durumda. Gerçekten vatandaş çok zor durumda, insanlar zor durumda.
İnsanların sesine kulak verelim, emekliye kulak verelim, atanamayan
öğretmenlerin sesine kulak verelim. TARGEL kapsamında alınamayan, eksik alınan
veterinerlerimizin, ziraat mühendislerimizin, su ürünleri mühendislerimizin
atamalarını yapalım.
Bunları sizden
bekliyor ve hepinize sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. İyi günler diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür
ederim.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Gurubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Süleyman
Hamzaoğulları.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET SÜLEYMAN HAMZAOĞULLARI (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğünün 2013 yılı bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığımıza bağlı özel bütçeli bir
kuruluştur. Bulaşıcı ve salgın hastalıkların ülkemize girmesini önlemek,
ülkemizin ve dünya sağlığının korunmasına katkıda bulunmak ve halk sağlığı
risklerini ortadan kaldırmak amacıyla boğazlarımız ile ülkemizin bütün giriş
çıkış kapılarında hizmetlerini sürdürmektedir.
Bu kurum, kamuoyu
tarafından çok fazla bilinmemekle birlikte büyük bir öneme sahiptir. İş veya
seyahat amaçlı yurt dışına çıkan vatandaşlarımız, bu genel müdürlüğümüzün
sağlık denetleme ve seyahat sağlığı
merkezlerine telefonla veya Internet aracılığıyla ulaşarak gideceği
ülkeyle ilgili tüm sağlık bilgilerini, gereken önemleri, gereken aşı ve
ilaçları anında öğrenebilmekte ve bu merkezlere giderek seyahat sağlığı
danışmanlığı alıp sarıhumma, tifo ve sıtma gibi bulaşıcı hastalıklara ait aşı
ve ilaçları ücretsiz temin ederek huzurlu bir şekilde yurt dışı seyahatini
gerçekleştirebilmektedirler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığımız “Önce insan” parolasıyla 2003
yılında Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ni uygulamaya koymuş, 2012 yılına geldiğimizde
sağlık göstergeleri açısından çok önemli olan ortalama yaşam süresi yetmiş bir
yıldan yetmiş beş yıla yükselmiş, bebek ölüm hızı binde 31’den binde 7,7’ye
düşmüş, anne ölüm oranı ise 100 bin canlı doğumda 64’ten 15,5’e düşmüştür. Bu
oranlar, gelişmiş ülke oranlarına çok yakındır.
Obeziteyle
mücadele, diyabeti önleme, tütünle mücadele, kalp ve damar hastalıklarını
önleme, solunum yolu hastalıklarına karşı küresel ittifak ve ruh sağlığı
kontrol programlarıyla vatandaşlarımızın yaşam kalitesinin artırılması
hedeflenmektedir.
Çocuklara yönelik
istismarla etkin mücadele kapsamında çocuk izlem merkezleri kurulmuş, 9 ilde
faaliyet göstermektedir. Avrupa’nın en büyük ulusal medikal kurtarma ekipleri,
81 ilimizde, özel eğitimli, 4.909 sağlık personeliyle göğsümüzü kabartan
kurtarma operasyonlarına katılmaktadırlar.
Sağlıkta Dönüşüm
Projesi kapsamında koğuş tipi odalardan nitelikli oda sistemine geçilmiş, hasta
hakları birimleri kurulmuş, hekim ve sağlık personeli sayıları artırılmıştır.
Hastanelerimiz arasında yüksek hızlı veri transferleri ile 61 gönderici, 10
alıcı hastanemiz arasında, birbirine bağlanmış, çekilen bir röntgen, saniyeler
içinde alıcı hastanemize aktarılıp yorumlanabilmektedir.
Acil ve yoğun
bakım tedavi hizmetleri kamu hastanelerinin yanı sıra tüm özel hastanelerde
ücretsiz verilmektedir. Ayrıca, özel hastanelerde yanık, kanser, yeni doğan,
organ nakilleri, doğumsal anomaliler, diyaliz ve kalp-damar cerrahisi
işlemlerinden ücret alınmamaktadır. Ambulans helikopterler, ambulans uçaklar,
deniz ambulansı ve kar paletli ambulanslar ile vatandaşlarımıza 112 Acil Servis
hizmetleri en üst düzeyde sunulmaktadır.
Yatağa bağımlı
hastalara evde bakım hizmeti verilmekte, kanser erken teşhis merkezleri hayat
kurtarmaya devam etmektedir. Uygulanan misafir anne projesiyle yıllık ortalama
5 bin anne kar ve kışta kızak üstünde taşınmak suretiyle zor şartlarda doğum
yapmaktan kurtulmuştur.
Organ nakli
konusunda 2012 yılı itibarıyla 4.127 organ nakli gerçekleştirilmiş, aşılama
oranı 13 antijenle yüzde 97’lere ulaşmış, referans fiyat uygulamasıyla ilaç
fiyatları yüzde 80’e varan oranlarda düşürülmüş, vatandaşlarımız kırsalda mobil
sağlık ve mobil eczane hizmetlerinden faydalandırılmaktadırlar.
Kaynakları daha
etkili ve verimli kullanmak için Kamu Hastaneleri Birlikleri kurulmuş, tıp
fakültesi öğrenci kontenjanları 2 katına, hemşirelik yüksekokulları öğrenci
kontenjanları ise 3 katına çıkarılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vatandaşlarımız artık sağlık merkezlerinde güler yüzlü
ve iyi eğitimli personelle karşılanmakta, kaliteli hizmet almakta ve bunun
sonucu olarak sağlık hizmetlerinde memnuniyet oranı yüzde 39’dan yüzde 76’ya
yükselmiştir.
Bu duygu ve
düşüncelerle Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Eskişehir
Milletvekili, Sayın Ülker Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÜLKER CAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 yılı bütçesi üzerine grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında bu gece Eskişehir yolunda trafik
kazası geçiren Eskişehir Valimiz Sayın Kadir Koçdemir ve ekibine geçmiş olsun
dileklerimi iletiyor, Allah’tan acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz göreve geldiği günden bugüne sağlıkta dönüşüm
çalışmalarını büyük bir kararlılık ve özveriyle yürütmektedir. Bugüne kadar
hiçbir iktidarın cesaret edemediği bu adımlar sayesinde Türkiye’nin sağlık
hizmetleri âdeta bir marka hâline gelmiştir. Başta Sayın Başbakanımız olmak
üzere Sağlık Bakanımızın da gayretleriyle yeniden yapılandırılan teşkilat
yapısı büyüyen ve gelişen Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılar konuma gelmiştir.
Yeni teşkilat yapılanması kapsamında 11 Ekim 2011’de Bakanlar Kurulu kararıyla
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu kurulmuştur. Altmış beş yıl boyunca genel
müdürlük olarak faaliyet gösteren kurum yeni yapısıyla hızını kesen bürokratik
labirentleri önünden kaldırmış, yeni mevzuatlarla da ufkunu genişletmiştir.
Görev ve sorumluluk alanı daha da genişleyen Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
bugüne kadar eksikliğini önemli derecede hissettiği müşterek çalışma imkânına
kavuşmuştur. Böylelikle kurum, resmî ya da gayriresmî, millî ya da uluslararası
kuruluşlarla iş birliği yapabilecek, faydasına inanılan projelerin bizzat
içinde yer alabilecektir. Özellikle yeni teknoloji kullanılarak üretilen ilaç
ve tıbbi cihazlarda kurum tarafından görevlendirilen personel, paydaşı olan
projelerde aktif rol alarak pazarın gelişimini yakından takip edebilir hâle
gelecektir.
Değerli
milletvekilleri, kurum her ne kadar hizmet sunumunda vatandaşla karşı karşıya
gelmiyor gibi görünse de sistemin sağlığını koruyan hayati bir işleve sahiptir.
Sağlık sektörünün önemli bir parçası olan ilaç ile ilgili faaliyetler tek bir
yönetim altında toplanarak hızlı ve işlevsel bir konuma getirilmiştir. İnsan
sağlığını doğrudan etkileyen bu konuda ortaya çıkacak her türlü ihtilafın da
önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başında da söylediğim gibi, ülkemizdeki sağlık
hizmetleri bir marka olmuş, dünya çapında takdirle anılır bir konuma
yükselmiştir. Eskiden Almanya’dan, Amerika’dan örnek verilerek ülkemizin sağlık
sistemi eleştirilirken, bugün yurt dışından Türkiye’ye tedavi olmak için gelen
hastaları konuşuyoruz. Yapılan yeni düzenlemeler sayesinde ülkemizin sağlık
turizmindeki gelirleri de her geçen yıl daha da artmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, yeni yapısı ve görevleriyle sağlıkta dönüşüm uygulamalarının
önemli bir parçası olan Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ve diğer kurulan
yeni kurumlar Bakanlığımızın başarılı politikalarını daha da ileriye taşıyacak
bir yapının araçlarıdır. Bizim için esas olan hizmetin kalitesi, milletin
takdiridir. Vatandaşlarımızın bizden önceki dönemlerde de ilaç almak için
yaşadığı sıkıntıları bir kenara bırakırsak, milletimiz ilaç fiyatlarındaki
astronomik rakamlar karşısında bükülen belini ancak bizim sağlık
politikalarımız sayesinde doğrultabilmiştir. Bugün vatandaşımız aynı ilacı
ortalama yüzde 80 daha ucuz alabilir hâle geldi. Bunun yanında, tüm eczaneleri
de vatandaşımızın hizmetine açarak hem eczacılarımızı hem de vatandaşımızı
gözeten bir yaklaşım içinde olduk.
Milletin
menfaatini gözeten, milletiyle aynı safta durabilen bir iradeyle bu noktalara
gelinmiştir. Yarını belirsizliklerle dolu bir Türkiye’den, 2071’ine ışık tutan
bir ülke konumuna da bu istikrar ve irade sayesinde geldik.
Sağlığı her zaman
birinci planda tutan Hükûmetimiz bundan sonra da aynı kararlılıkla yoluna devam
edecektir.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Kayseri
Milletvekili Sayın İsmail Tamer. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı
Sağlık Bakanlığı bütçesi çerçevesi içerisinde Kamu Hastaneleri Kurumuyla ilgili
grubumuz adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın bir parçası olan teşkilatın reorganizasyonu için Kasım 2011’de 663
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki
Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığının yapılanması yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeyle insan gücünde, maddi kaynaklarda tasarruf sağlamak, verimi
artırmak, insan gücünün ülkemizde dengeli dağılımını ve bütün paydaşlar
arasında iş birliği suretiyle eşit, kaliteli, verimli hizmet sunumunu
gerçekleştirmek yani kısaca bakanlığımız merkez teşkilatının stratejiyi
belirleyici ve denetleyici rol üstenerek sağlığın yeniden profesyonel
yönetiminin organizasyonunu amaç edinmiştir.
Yeni yönetim
tarzıyla birlikte Sağlıkta Dönüşüm Programı hasta odaklı hizmet anlayışı
güçlenerek devam edecektir. Başarılı yöneticilerin ödüllendirildiği bu yeni
uygulamada sağlık hizmetlerinin daha etkin ve kaliteli olacağı muhakkaktır. Bu
amaçla bakanlık, politika ve hedeflerine uygun olarak 2’nci ve 3’üncü basamak
sağlık hizmetlerini vermek üzere hastanelerin ve benzeri sağlık kuruluşlarının
açılması, işletilmesi, faaliyetlerinin devamı, her türlü koruyucu teşhis,
tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin verilmesini sağlamakla görevli
bakanlığa bağlı kurum olarak Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu kurulmuştur. Geçen
ay itibarıyla genel sekreterler görevlerine başlamışlardır, en iyi şekilde
yapmaya da devam edeceklerdir.
Daha iyi hizmet
adına 30’a yakın şehirde nitelikli yatak kapasitesi olan şehir hastanelerinin
ilkinin Sayın Başbakanımız tarafından Kayseri’de temeli atılmış hâlâ bu
hastanenin yapımına devam edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar sağlıkta devrim niteliğinde işler yaptık.
Hasta memnuniyeti oranını -daha önceki arkadaşın belirttiği gibi- yüzde
39,2’den yüzde 76’lara yükselttik.
Bütün bu
yenilikleri sadece tek başımıza mı yaptık? Hayır. Kimlerle yaptık? Gece gündüz,
kar çamur, bayram tatil demeden büyük bir özveriyle insanların daha sağlıklı
yaşaması için ellerinden gelen her türlü çabayı esirgemeyen, insanı yaşatmayı,
insanın acısını azaltmayı, insana daha nitelikli sağlık hizmeti sunmayı amaç
edinen bu kutsal, saygın ve onurlu mesleği büyük özveriyle yerine getiren,
karşılaştığı tüm güçlüklere rağmen mesleklerini icra eden, insanüstü
gayretlerle bizlere iftihar kaynağı olan, başta üniversite hocalarımız, yine
bununla beraber uzman doktorlarımız, pratisyen doktorlarımız, hemşirelerimiz,
ebelerimiz, sağlık memurları ve diğer sağlık çalışanlarıyla başardık ve onlara,
bu arkadaşlarımıza, gayretlerinden dolayı büyük teşekkürlerimizi iletiyor, her
zaman, her konuda, bu sağlık çalışanlarının yanında olduğumuzu da ifade etmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biliyorsunuz,
sağlıkta çalışan meslektaşlarımıza karşı yapılan şiddetin önlenmesiyle ilgili
Meclis çalışmalarımız da devam ediyor. Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet
Olaylarını Araştırma Komisyonu, benim de sözcülüğünü yaptığım komisyon,
yaklaşık iki aydan beri çalışmalarına devam etmekte. Bugüne kadar
çalışmalarımızda, birçok sivil toplum örgütü ve kurumların bilgilerine
başvurduk. Konuyla ilgili bütün verileri sağlayarak en uygun doneleri toplamaya
da devam ediyoruz.
Tabii, benden
önceki muhalefet grubu milletvekili arkadaşlarımın fikirlerine saygı duyuyorum
ama -onların yapmış olduğu- gerçekleri görmemenin de bir eksiklik olduğunu bu
kürsüden ifade etmek istiyorum. Sağlıkta dönüşümün neler olduğunu siz benden
daha iyi biliyorsunuz.
Tüm bu duygu ve
düşüncelerle, 2013 sağlık bütçesinin, kurumumuza ve memleketimize, milletimize
hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Mardin Milletvekili
Sayın Gönül Bekin Şahkulubey.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine, Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla gerçekten sağlıkta
büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Bundan hep birlikte iftihar etmeliyiz. Sağlık
hizmeti, bugün herkesin ulaşabildiği bir hak seviyesine gelmiştir.
Sağlıkta dönüşüm,
aslında bir zihniyet dönüşümüdür. Bu süreç Türkiye Halk Sağlığı Kurumunun
kuruluşuyla taçlandırılmıştır. Halk Sağlığı Kurumu, Sağlıkta Dönüşüm Programı halk
sağlığının tanımını gerçekleştirebilecek organizasyonel yapıya kavuşmuştur.
Ülkemizde, artık, hasta olmayanların düşünüldüğü, sağlam kişilerin de
sağlıklarıyla ilgilenen kurumsal bir yapı mevcuttur. Ne mutlu bize ki, bu
kurumsal yapı da iktidarımız döneminde gerçekleşmiştir.
Halk sağlığı,
kişiyi çevresiyle bir bütün olarak görür. Bütün dünyanın ayakta alkışladığı
5727 sayılı Kanun ve onun devamı olan dumansız hava sahası uygulamaları buna en
güzel örnektir. Dünya Sağlık Örgütü, bu uygulamaya 3 kez ödül vermiştir. Seçim
bölgem olan Mardin’de, çocuklarımız daha sağlıklı ortamlarda yetişsinler diye,
Halk Sağlığı Müdürlüğümüzün önerisiyle, belediyemiz bir parkı dumansız alan
ilan etmiştir.
Halk Sağlığı
Kurumuyla birlikte “Koruma, tedaviden üstündür.” felsefesi ülkemizde daha
önemli bir yere oturtulmuş, bunun en son örneği olarak da Hepatit A aşısının
aşı takvimine girmiş olmasıdır. Ailelerimiz bilir, eskiden sadece özel doktorun
önerisiyle ve parası olanlar bazı aşıları alabiliyorken Halk Sağlığı Kurumumuzun,
kişileri hastalıklardan koruma sorumluluk bilinciyle kızamıkçık, suçiçeği,
Hepatit A da aşı takvimine girmiştir.
2002 yılında ülke
genelinde yüzde 78’lerde olan aşılama oranları, bazı illerde yüzde 50’lerin
altında idi. Bugün ise yüzde 97 aşılama oranıyla Avrupa’nın en iyi aşılama
ortalamasına sahip ülkelerden bir tanesiyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; halk sağlığının felsefesi, sağlık hizmetlerinin
kişilerin en yakınına kadar götürülmesidir. Bugün, aile hekimleri sayesinde en
ücra noktaya kadar sağlık hizmetleri organize bir şekilde ulaşmış durumdadır,
her kişinin bir aile hekimi vardır.
Memleketim
Mardin’de 10 toplum sağlık merkezi, 193 aile hekimi ve hem yerinde hem de
gezici hizmet anlayışıyla Derinsu’dan Akarsu’ya, Kızıltepe’den Mazıdağı’na,
Dargeçit’e kadar sağlık hizmetleri sunmaktadırlar. Eskiden doktor bulmakta
zorlandığımız Dargeçit’te bugün 8 aile hekimi vardır. Mardin ilimizde pratisyen
hekim başına düşen nüfus 2002’de 4.731 iken 2012’de 2.530’a düşmüştür.
Halk sağlığında
şüphesiz ki halkın katılımı çok önemlidir. Bu bağlamda 3 Ekim Dünya Obeziteyle
Mücadele Günü’nde farkındalık yaratmak adına ülkemizin dört bir yanında birçok
etkinlik yapılmıştır. Bunlardan birisi de ve çok ses getiren bir tanesi yöresel
sloganlarla yürüyüşler yapılmıştır. Diller kenti Mardin’de de Halk Sağlığı
Müdürlüğümüzün organizasyonuyla 7 dilde “Harekette bereket vardır” sloganıyla
halkımız bu yürüyüşlere katılmıştır.
Çocuk
istismarının önlenmesi ve istismara uğrayan çocuklara bilinçli ve etkin bir
şekilde müdahale edilmesi için çocuk izleme merkezlerini kurduk.
Halk arasında en
sık görülen ve en çok ölüme sebep olan hastalıkların başında gelen kanseri
önlemek için kanser erken teşhis tarama merkezlerini daha işlevsel ve aktif
hâle dönüştürdük.
Ülkemizde bilgi
kaynaklarına erişip, veri toplayıp değerlendirerek yöntemle ilgili planlama,
personel kullanımı, denetim, eş güdüm sonunda bilimin ışığında halk sağlığı
politikalarını geliştirecek olan ve bu konuda çözümler üretecek olan Halk Sağlığı
Kurumumuzun bütçesinin daha iyi hizmetler adına hayırlı olmasını dilerken, bu
hizmetlerde emeği geçen tüm sağlık çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Konuşmamı, son
zamanlarda yaşanan sağlıkta şiddet sorunları için önemli bir reçeteyle
tamamlamak istiyorum. Sağlıkta merhamet, şefkat, sevgi ve saygı en önemli
ilaçtır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Kocaeli
Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli Başkanım,
değerli arkadaşlarım; bugün Kalkınma Bakanlığımızın bütçesini görüşüyoruz. Ben
de AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunup hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkanım,
değerli arkadaşlarım; ülkemizdeki planlı kalkınmanın tarihsel sürecine bir
bakıp da ne oldu diyecek olursak: 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatımız
kuruldu, 1961 ve 1982 anayasalarında konulan kalkınma planlarıyla ilgili
hükümler doğrultusunda 1963-2005 yılları arasında 8 adet beş yıllık kalkınma
planları yapıldı, 2006’da çok önemli olan bölge kalkınma idaresi
başkanlıklarımızı kurduk, 2007-2013 yıllarını kapsayan bu kez Yedi Yılık
Dokuzuncu Kalkınma Planını hazırlandık, 2011 yılında da Kalkınma Bakanlığımız
kuruldu.
Değerli Başkanım,
değerli arkadaşlarım; en başından itibaren AK PARTİ’miz ve Hükûmetimiz, temel
ilke olarak ülkemizin her alanda kalkınma ve gelişmesinde birey olarak
insanımızı odak noktasına koymuş, hep milletimizin arzu ve talepleri
doğrultusunda istenenleri yaparak bütün dünyada da kabul görmüş, başarımızın
sırrı olarak ortaya konulmuştur.
Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; yeni gerçekleri, koşulları, gelişim, değişim ve krizleri
ile dünya hızla dönüyor. Ülkemizde genç Kalkınma Bakanlığımız bize özgün
kalkınma modelleriyle, dinamik yapısı, yetkin, etkin, öz güvenli uzman
kadrolarıyla cumhuriyetimiz ve demokrasimizin erdemleriyle istikrar içinde
büyüyüp gelişen, millî gelirimizin hakça ve adil biçimde paylaşımını önceleyen,
bütün alanlardaki eşitsizlik ve dengesizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlayan,
tabandan tavana bütün gelişme ve kalkınmayı analitik ve bütüncül olarak
değerlendiren, dünyamızdaki bütün değişim ve gelişimleri en yakından izleyerek
yansıma değerlerini yapan ve önlem alan, bütün üretimlerde rekabet gücü
içerisinde özel sektörümüzü öne çıkaran, fırsat, etki, sonuç analizleri yapan,
kamu disiplinini elden bırakmayan, başta insan kaynaklarımız olmak üzere bütün
kaynaklarımızı en verimli biçimde kullanan, makro düzeyde, kısa, orta ve uzun
vadeli planlar yapan, Avrupa Birliği ile çalışmalarını yürüten, GAP, KOP, DAP,
DOKAP gibi büyük proje ve eylem planları ile KÖYDES, SUKAP, SEP, SODES ve
çevreye duyarlı cazibe merkezleri projelerini uygulayan ve denetleyen, küresel
ölçekte, rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna geçiş ve e-dönüşüm Türkiye projelerini
hayata geçiren, çalışmalarında yerelleşmeyi öne alarak insanımızı, bütün
kesimleri ve örgütlenmeleri ile interaktif biçimde ortak akıl projelerine
paydaş yapan, bütün AR-GE çalışmalarına ve üniversitelerimize önemli destekler
vererek ortak çalışmaları sağlayan, yoksulluk ve işsizliğe karşı çözüm üreten
projelerle insanımızın öz güvenini artırıp onu yeni ekonomik hayatına
hazırlayan, istihdamı artıran projeleri üreten, saygınlığı kanıtlanmış Türkiye
İstatistik Kurumumuzun özgün ve tam güvenli verileriyle gerçekçi projeler
oluşturan ve daha burada sayamayacağım birçok sosyal, ekonomik ve kültürel
başarılı çalışmalar…
Değerli Başkanım,
değerli arkadaşlarım; sözlerimi tamamlarken diyorum ki, eğer yürekten
inanırsanız, bu ülkeyi ve insanını seviyor, milletinize sevdalı ve cevherine
güveniyorsanız, her şeyi onlarla birlikte ve onlar için yapıyorsanız başarılar,
başarılar hep sizin olacaktır.
Cumhuriyetimizin
yüzüncü yıl hedeflerine hızla yol alırken engelleri aşıyor, düğümleri çözüyor,
barış, sevgi ve kardeşlik bağlarıyla gönüllere köprüler kuruyoruz. Her geçen
gün daha iyiye, daha güzele gitmek için, iki günümüzü eşit kılmamak için
milletçe el ele çalışıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - Bütün başarılarımız ve kazanımlarımız, başta kadirşinas milletimiz
ve Türkiye Büyük Millet Meclisimiz olmak üzere hepimizindir.
Bir kez daha,
Kalkınma Bakanlığımız ve diğer bütün bütçelerimizin hayırlı, başarılı ve kutlu;
bereketlerinin de katlı olması dileğimle hepinize en içten sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Mersin
Milletvekili Sayın Ahmet Tevfik Uzun, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET TEVFİK UZUN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri üzerine, Türkiye
İstatistik Kurumu bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekonomik ve
sosyal gelişmeyi yönlendiren belirleyici faktörlerden birisi de istatistiktir.
İstatistik, karar alma ve kararların muhtemel sonuçlarını değerlendirme
açısından çok önemli bir işleve sahiptir. Ülkemizin istatistik altyapısını
geliştirmekte olan, kurumlar arası koordinasyonu sağlayan, uluslararası
standartlarda, kullanıcı odaklı, sürdürülebilir bir istatistik sistemi kurma
vizyonuyla hareket eden Türkiye İstatistik Kurumu, karar alma süreçlerinde
etkin rol alan bilimsel ve teknik özerkliğe sahip bir kurumdur.
Resmî
istatistiklerin üretimine ve organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve
standartları belirlemek, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda gerekli veri ve
bilgileri derleyerek kaliteli, güncel, güvenilir, tutarlı, tarafsız,
uluslararası standartlara uygun istatistikleri üretmek, kullanıma sunmak ve
resmî istatistik üretim sürecinde yer alan kurumlar arasında eş güdümü sağlamak
TÜİK’in temel fonksiyonlarıdır.
Türkiye
İstatistik Kurumu, İstatistik Konseyi ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı
olarak yapılandırılmıştır. İstatistik Konseyi, Resmî İstatistik Programı’nın
hazırlanmasına, uygulanmasına, resmî istatistiklerin gelişimine ve işlevlerine
ilişkin tavsiyelerde bulunmak, resmî istatistik ihtiyaçlarını tespit etmek,
değerlendirmek ve ileriye yönelik görüş ve önerileri kapsayan çalışmalar yapmak
üzere oluşturulmuştur. TÜİK Başkanlığı ise, kanunun uygulanmasını sağlamak ve
kanunla verilen görevleri yerine getirmek üzere merkez ve taşra teşkilatı
olarak kurulmuştur.
TÜİK tarafından
yürütülen faaliyetler, yöntem araştırma ve geliştirme, istatistik üretimi,
yayın dağıtım ve halkla ilişkiler, yönetsel ve mali hizmetler, eğitim,
danışmanlık ve koordinasyon, bilişim ve uluslararası faaliyetler şeklinde
sayılabilir.
2005 yılında
çıkarılan 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ile TÜİK'in koordinasyon rolü
güçlendirilmiştir. İstatistik Kanunu, katılımcı, paylaşımcı ve iş birliğine
dayalı istatistik üretim sürecini öngörmekte ve planlı istatistik üretim
sürecinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede, beş yıllık süreler
için hazırlanan Resmî İstatistik Programı, tüm sistemin temel koordinasyon
aracı olarak işlev görmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; TÜİK’in, 17 Ocak 2012 tarihinde kamuoyuna sunulan ve
2012-2016 dönemini kapsayan stratejik planındaki amaçları, uluslararası
standartlarda istatistiklerin üretilmesi, kurumsal kapasitenin geliştirilmesi
ve verimliliğin artırılması, kurumun iş birliği kapasitesi ve koordinasyon
rolünün güçlendirilerek kurumsal etkinliğin artırılması şeklindedir.
TÜİK’in stratejik
planındaki amaçlarına ilişkin hedefleri ve Resmî İstatistik Programı
kapsamındaki çalışmaları ile diğer çalışmalarının yürütülebilmesi için, 2012
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu ile toplam 184 milyon 396 bin lira ödenek
tahsis edilmiştir. 2012 yılı harcama toplamının yüzde 69’u personel
giderlerinden, yüzde 10’u sosyal güvenlik giderlerinden, yüzde 16’sı mal ve
hizmet alım giderleri ile cari giderlerden, yüzde 5’i ise sermaye giderleri ve
sermaye transferlerinden oluşmuştur. Mevcut ödeneklerin kullanımına yıl sonuna
kadar devam edilecektir.
TÜİK’in Plan
Bütçe Komisyonunda kabul edilen ve 239 milyon 745 bin TL olan 2013 yılı toplam
ödeneğinin yüzde 51’i personel giderleri, yüzde 8’i sosyal güvenlik prim
giderleri, yüzde 14’ü mal ve hizmet alım giderleri ile cari transferler, yüzde
27’si ise sermaye giderlerinden oluşmaktadır. TÜİK’in bütçesinde 2012 mali
yılına kıyasla meydana gelen artış, hizmet birimlerinin ihtiyaçları,
maaşlardaki artış ve yatırım programında yer alan ödeneklerin artmasından
kaynaklanmaktadır.
2012 Yılı Yatırım
Programı’nda TÜİK’in 2 sektörde 11 adet yatırım projesi yer almıştır.
TÜİK’in ve diğer
kurumların 2013 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Cuma İçten, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının
bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Güneydoğu Anadolu
Projesi’yle bu bölgemizin potansiyelini değerlendirerek yöredeki
vatandaşlarımızın refahını ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, dolayısıyla
ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda bulunmayı amaçlamaktayız. Bu
kapsamda 22 baraj ve 19 hidroelektrik santraliyle sulama şebekelerinin yapımı,
öngörülen projelerin tamamlanmasıyla 1,8 milyon hektar alan sulamaya açılacak,
yılda 27 milyar kilovatsaat hidroelektrik enerjisi üretimi
gerçekleştirilecektir. Böylelikle tarım, sanayi, enerji, ulaştırma, eğitim,
sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımları ile bölgenin ekonomik ve sosyal
göstergeleri ülke ortalamasına getirilecektir. Bölgede toplam 3,8 milyon kişiye
istihdam olanağı sağlanacak ve bölge halkının yaşam kalitesi ve refah düzeyi
yükselecektir.
GAP Master
Planı’nın belirlediği hedef ve büyüklüklere ulaşabilmek için yapılması
öngörülen kamu yatırımlarının finansman ihtiyacı 2011 yılı fiyatlarıyla 44,5
milyar TL’dir. GAP kapsamında 2011 yılı sonuna kadar tahmini olarak 38,6 milyar
TL harcama yapılmış ve nakit gerçekleştirilmiştir. 2012 yılında GAP bölgesinde
bütün yatırımlara 4,2 milyar TL aktarılmıştır. Hidroelektrik santrallerinin
işletmeye alınışıyla 2011 yılı sonuna kadar 355 milyar kilovatsaat elektrik
enerjisi üretilmiştir. Üretilen bu enerjinin parasal değeri 21,3 milyar ABD
dolarıdır. 2011 yılında ülke genelinde üretilen 38,9 milyar kilovatsaat
hidroelektrik içinde GAP’ın payı 17,3 milyar kilovatsaat ile yüzde 44’tür. GAP
Eylem Planı kapsamındaki yatırımlara 2008-2012 döneminde 18 milyar TL kaynak
tahsis edilmiştir. Cazibe Merkezleri Programı uygulamaları 2008 yılında
Diyarbakır’da başlamıştır. Yeni dönem programları çalışmaları kapsamında tarihî
eserler ve turistik mekânlar yenilenmiştir.
Kalkınmanın nihai
amacının insanın refahını sağlamak olduğunu biliyoruz. Bu çerçevede GAP Eylem
Planı kapsamında “SODES” dediğimiz sosyal destek programlarını geliştirdik.
2008-2012 döneminde toplam 2.751 proje ve yaklaşık 370 milyon TL kaynak
aktarıldı. Eğitimde, sağlıkta, tarımsal örgütlenmelerde ciddi yatırımlar
yaptık. Bölgenin bütün illerinde aile hekimliği uygulamasına geçtik. İstihdama
yönelik ise İŞKUR tarafından 2008-2011 döneminde düzenlenen aktif iş gücü
programlarına toplam 97.868 kursiyer katılmıştır. 2012 yılında 314 kurs
düzenlenmiş ve bu kurslara 9.092 kişi katılmıştır. Sosyal hizmet ve yardımlarda
bu eylem kapsamında çocukların, gençlerin, kadınların, özürlülerin ve
yaşlıların yaşam kalitelerini yükselttik, toplumsal kalkınmaya katılımlarının
sağlanmasına yönelik tedbirler aldık. Silvan Barajı’nın tamamlanmasıyla bölgede
yaşanan işsizlik probleminin çözümü, bölgeler arası farkların giderilmesi ve
köyden kente göçün azalması konusunda büyük mesafeler alındı. Silvan Barajı’nda
depolanacak suların tarım arazileriyle buluşturulması neticesinde yılda 735
milyon TL gelir elde edilecek, hidroelektrik santralde üretilecek enerjinin
yıllık getirisi ise 102 milyon TL olacaktır ve yine 202 kilometre uzunluğunda
Kralkızı-Dicle Cazibe Sulaması ana kanalı 97.893 hektar alana hizmet edecek
olup inşaatı devam etmektedir.
GAP demek, iş
demek, ekmek demek, aş demek; GAP demek, çağdaş, üst düzey yaşam demek; GAP
demek, sevgi, barış ve kardeşlik demek; GAP, bölgesel sorunların çözülmesi ve
teröre prim verilmemesi demek; GAP, Türkiye’nin gelişmesini, barışı ve huzuru
istemeyenlerin üzülmesi demek. Gözleri olup da görmeyenler, kulakları olup da
duymayanlar bölgeye yatırım ve istihdamın gelmesini istemeyenler, bu yatırımda
çalışan emekçileri kaçıranlar, öldürenler, barajlarda sulanan arazilerden
korkanlar, zenginleşen köylülerden korkanlar şunu bilsinler ki: Kürtler
kendisine yapılan bu yatırımlarda engel olarak PKK ve onun siyasi uzantılarını
görmektedirler.
Saygılarımı
sunar, 2013 bütçesinin tekrar hayırlara vesile olmasını dilerim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Erzurum
milletvekili Sayın Muhyettin Aksak.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor,
siz değerli milletvekillerini ve televizyonları başında bizi izleyen tüm
vatandaşlarımızı selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Doğu Anadolu Bölgesi’nin kalkınması amacıyla 8 Haziran 2011
tarihinde kurulan DAP, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesini amaçlayan ve
Erzurum ilimiz merkez olmak üzere, Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Elâzığ,
Erzincan, Hakkâri, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van illerini kapsayan
bir kuruluştur. Bir toplumun kalkınma seviyesi, kurumsal gelişmişlik, sosyal
refah ve insani gelişmişlik düzeyi gibi birçok kavramla belirlenmektedir.
Hükûmetimiz, çalışmalarını bu bakış açısıyla, bölge potansiyelini ve
insanımızın yeteneklerini en üst seviyede kullanma amacına yönelik olarak
sosyal devlet olmanın gereğini de dikkate alarak sürdürmektedir.
Bu kapsamda, AK
PARTİ iktidarı, merkezden yerele doğru kalkınma hamlesini gerçekleştirmek,
bölgenin gelişmesini hızlandırmak ve artırmak için çalışmalarını büyük bir
kararlılıkla yürütmektedir.
Maliye Bakanımız
Sayın Mehmet Şimşek bütçe sunuş konuşmasında, DAP’la ilgili olarak, projenin
tamamlanmasıyla yaklaşık 1,2 milyon kişiye istihdam oluşturmasının ve ekonomiye
yıllık 1,4 milyar dolar katkı yapmasının beklendiğine dikkat çekmişlerdir.
Bütün bu
sonuçları dikkate alarak baktığımız zaman, söz konusu illerimizin diğer
illerimizle olan gelişmişlik farkının kapatılması açısından DAP’ın kurulmuş
olmasının ne kadar isabetli olduğu anlaşılmaktadır.
DAP Bölge
Kalkınma İdaresinin kuruluş amacı: Öncelikle yerinde koordinasyonu
gerçekleştirmek, bununla birlikte bölgenin kalkınmasının hızlandırılması
amacıyla ilgili kurum ve kuruluşların proje faaliyetlerini uyum ve bütünlük
içinde yürütmesini sağlayacak eylem planı hazırlamak, bunların uygulamasını
koordine etmek, izlemek ve değerlendirmektir; ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarınca talep edilmesi hâlinde, yatırım projelerinin geliştirilmesine
yardımcı olmak, bu sürece, gerektiğinde Kalkınma Bakanlığının belirleyeceği
usul ve esaslara göre mali ve teknik destek sağlamaktır; bölge planının
tamamlayıcılığını ve bütünlüğünü gözeterek kalkınma ajanslarının ortak ve daha
etkili çalışmalarına yardımcı olmak ve bu konularda görüş ve öneriler
geliştirmektir; bölgenin gelişme potansiyeline, sorunlarına ve imkânlarına dair
araştırma, etüt, proje ve incelemeler yapmak veya yaptırmaktır; kamu kesimi,
özel kesim ve sivil toplum kuruluşları için başta kurumsal kapasite ve beşerî
kaynak konuları olmak üzere, Kalkınma Bakanlığının belirleyeceği usul ve
esaslara göre mevcut proje programlarına mükerrerlik oluşturmayacak yenilikçi
destek programları tasarlamak ve uygulamaktır.
Eylem planında,
DAP kapsamında gerçekleştirilecek yatırımlarla ekonomik büyüme, sosyal gelişme
ve istihdam artışı sağlanarak bölgede yaşayan vatandaşlarımızın refah, huzur ve
mutluluğunun artırılması ve bölgeler arası gelişmişlik farkının azaltılması amaçlanmaktadır.
DAP Eylem
Planı’nın amaçları, tarım, hayvancılık ve kırsal alanda yapısal dönüşümün
temellerini güçlendirmek, beşerî ve sosyal sermayenin gelişimini destekleyecek
kurumsal kapasiteyi artırmak, işletmelerin rekabet gücünü artırmak, fiziki
altyapıyı iyileştirmek olmak üzere 4 stratejik gelişme ekseni olarak
öngörülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, DAP, bölge illeri için uzun süre sadece konuşulan bir hayaldi.
AK PARTİ iktidarı tarafından 2011 yılında atılan bir adımla bu hayal
gerçekleşmiş ve bölge illerinin gelişmesi için faaliyetlerine başlamıştır.
Başta Başbakanımız olmak üzere, Hükümetimize, DAP’ın bağlı olduğu Kalkınma
Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’a ve ekibine teşekkür ediyoruz.
Erzurum başta
olmak üzere, DAP’ın, 14 ilimizin gelişmesine büyük katkılar sağlayacağını
düşünüyor, bu vesileyle 2013 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Baloğlu.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; KOP
Bölge Kalkınma İdaresinin 2013 yılı bütçesi üzerine grubum adına söz almış
bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
KOP İdaresi 5018
sayılı Kanun’un 2 sayılı cetvelinde özel bütçeli kurum ve bir merkez teşkilat
statüsündedir. Faaliyet merkezi Konya ili olan KOP İdaresi, Aksaray, Karaman,
Konya ve Niğde illerinin kırsal ve kentsel alanını içine alan ve Türkiye
alanının yaklaşık yüzde 8,3’ünü kapsayan 65 bin kilometrekarelik alanda görev
yapmaktadır.
Bölgenin sahip
olduğu dinamik potansiyel bugüne kadar yeterince değerlendirilememiştir. Daha
önce, sadece DSİ tarafından yürütülen sulama projeleri olarak bilenen KOP, KOP
İdaresinin kurulmasıyla tüm sektörleri kapsayan, bölgenin hassasiyetlerini
önceliğine alan, entegre yeni bir bölgesel kalkınma sürecine girmiştir.
Çatalhöyük’te insanlık yerleşim alanlarının birine ve Selçuklu İmparatorluğu’na
başkentlik yapmış, Hazreti Mevlânâ’nın hoşgörüsünün neşvünema bulduğu eşsiz
kültürel, tarihî ve doğal değerlere sahip KOP bölgesinin tarih içinde oluşmuş
birikimleri de değerlendirilip, bölgeyi 2023 ve 2071’e taşıyacak bir süreç
başlamıştır. Bu süreç AK PARTİ hükûmetleri tarafından başlatılmıştır.
GAP bölgesine
yapılan büyük yatırımlar başlangıçta küçük barajlarla başlamış ve Hükûmetimizin
GAP Eylem Planı’yla dev bir kalkınma hamlesine dönüşmüştür. Bu yatırımlar DAP,
DOKAP için de böyle olacaktır. Bu bakımdan, Sayın Başbakanımız ve Kalkınma
Bakanımız ile ilgili tüm bakanlıklara teşekkür ediyoruz.
KOP’la ilgili ilk
resmî ve detaylı çalışmalar 2008 yılında Başbakanlık genelgesiyle başlamıştır.
Sayın Kalkınma Bakanımız, yaklaşık dört yıldır bölge kalkınmasıyla ilgili
çalışmalar yürütmektedir. 2009 yılında taslak bir KOP Eylem Planı oluşturulmuş,
bu plan resmen açıklanmasa da Orta Vadeli Program’da yatırım önceliğine
alınarak son iki yılda bölgeye yatırımlar artmaya başlamıştır. Buna en önemli
örnek, Mavi Tünel. Hepinizin de bildiği gibi, pazar günü Sayın Başbakanımızın
da katılımıyla Bağbaşı Barajı’yla birlikte Mavi Tünel hizmete girecektir.
Mavi Tünel, Göksu
havzasını Konya kapalı havzasına bağlayan 17.034 metrelik bir tünel ve yaklaşık
2009’da başlayan tünel, gece gündüz yirmi dört saat esasına göre 235 işçimizin
–personelimizin- çalıştığı ve Türkiye'nin yüz yıllık bir projesidir ve Mavi Tünel’in
ilk bölümü olan Bağbaşı Barajı’yla birlikte Konya Ovası 184 milyon metreküp
-ilk etapta- suyla buluşmuş olacak.
Bunun akabinde
yine Bozkır ve Avşar barajlarının da devreye girmesiyle Konya Ovası 414 milyon metreküp
suya kavuşmuş olacak. DSİ, özel idare ve il tarım ve hayvancılık müdürlükleri
ve diğer kamu kurumlarımızla, Konya Ovası’na su temini ve tasarrufu, tarım ve
kırsal kalkınmanın geliştirilmesi amaçlı birçok proje, KOP tarafından eş
zamanlı olarak yürütülmektedir.
Biraz önce bir
hatibin burada bahsettiği gibi, KOP, sadece bir sulama projesi değildir; KOP,
Konya Ovası’nı, Aksaray, Niğde ve o alandaki bütün illeri içerisine alan bir
kalkınma projesidir. Bunu buradan özellikle belirtmek istiyorum.
KOP arazisi, 3
milyon hektarla tarım arazisi varlığı ve benzer alana sahip GAP bölgesiyle
birlikte Türkiye’nin en önemli bölgesi olmasına rağmen, yağış ve su kaynakları
bakımından Türkiye’nin en elverişsiz bölgesine sahiptir. Bölgede hektar başına
düşen su miktarı, Türkiye ortalamasının üçte 1’ine, bölge yıllık yağış miktarı
da Türkiye ortalamasının yarısından daha azına sahiptir.
KOP bölgesi,
Türkiye tarım alanlarının yaklaşık yüzde 12’sini, nadas alanlarının da yüzde
21’ini oluşturmaktadır. Bölge tarım alanlarının yüzde 70’inde kuru tarım
yapılmaktadır. Bölgede hâlen kuru tarıma mahkûm 2,1 milyon hektar tarım alanı
mevcuttur. Ülke genelinde bu kadar geniş tarım alanına sahip ve suyu bu kadar
da yetersiz başka bir bölge mevcut değildir. Yeterli su temin edilmesi
durumunda, Türkiye’nin gıda güvenliğini tek başına sağlayacak potansiyele sahip
KOP bölgesinin bu temel sorunu kamuoyunca yeterince bilinmemektedir ve KOP
projesiyle, Mavi Tünel Projesi’yle birlikte bölgenin daha birçok mavi tünellere
ve birçok sulama projelerine ihtiyacı vardır. KOP vasıtasıyla inşallah
önümüzdeki yıllarda biz bunları gerçekleştireceğiz.
KOP Kalkınma
İdaresinin 2013 yılı bütçesi 104 milyon TL olarak belirlenmiştir ve Konya
Ovası’nda kuraklığın etkisinin azaltılması, sulamada etkinliğin artırılması ve üretimde
verimliliğin yükseltilmesi, kuru tarım alanlarının rehabilitasyonu, kırsal
kalkınmanın sağlanması amacıyla yürütülecek etüt proje ve uygulamalarda
kullanılması hedeflenmektedir.
KOP bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gümüşhane
Milletvekili Sayın Feramuz Üstün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2013
yılı bütçe kanun tasarımızın Doğu Karadeniz Bölgesi Kalkınma İdaresi Başkanlığı
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Doğu Karadeniz
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 8 Haziran 2011 tarihinde 642 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile kurulmuş Mart 2012 tarihinde idare, başkanının
atanmasıyla fiilen görevine başlamıştır.
Başkanlığın
Giresun ili merkez olmak üzere, sorumluluk bölgesi, Gümüşhane, Artvin, Bayburt,
Rize, Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun illeri olarak tanımlanmıştır.
Proje bölgesi,
toplam 48.256 kilometrekare alana ve 3 milyon 841 bin 474 kişi nüfusa sahiptir.
Türkiye
Cumhuriyeti ülke kaynaklarının kalkınma çabalarının da doğru kullanılmasını
temin etmek, yerel dinamikleri ve fırsatları doğru kullanabilmek, yöre
insanının kalkınma çabaları içinde yer alması ve entegrasyonu sağlamak amacıyla
planlı kalkınma dönemi boyunca bölgesel kalkınma faaliyetlerine atıfta bulunmuş
ve her dönemde bir veya birkaç bölgesel kalkınma projesi, programı yürütmeye
çalışmıştır.
Türkiye’nin
2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde ekonomik
büyümenin ve sosyal kalkınmanın istikrarlı bir yapıda sürdürülmesi ve plan
vizyonunun gerçekleşmesi yolunda rekabet gücünün artırılması, istihdamın
artırılması, beşerî gelişme ve sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi, bölgesel
gelişmenin sağlanması, kamu hizmetlerinde kalitenin ve etkinliğin artırılması
gibi stratejik amaçlar gelişme eksenleri olarak belirlenmiştir.
Yerel dinamiklere
ve potansiyele dayalı kalkınma anlayışı çerçevesinde bölgesel gelişme
politikalarında kalkınma idaresi başkanlıklarının temel görev ve amaçları
arasında; merkezî düzeydeki politikaların daha uyumlu ve etkin hâle
getirilmesi, yerel düzeyde kurumsal kapasitenin artırılması, ekonomik gelişme
ve sosyal refahın ülke genelinde dengeli bir şekilde yayılması, bölge dışına
göç eğilimlerinin bölge içinde tutulması, nüfusun mekânda dengeli dağılımının
sağlanması, kentleşmenin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması, kırsal kesimde
refahı artırarak, kır ve kent arasındaki sosyoekonomik gelişmişlik farklarının
azaltılması yer almaktadır. Bu yaklaşım çerçevesinde, ülkemizde mevcut
bölgelerarası gelişmişlik farklarının azaltılması, bölgesel ve mekânsal nitelikleri
de dikkate alan yatırım politikalarının tespit edilerek, kaynakların rasyonel
ve etkin kullanımının sağlanması ve kalkınmanın yurt sathında dengeli şekilde
gerçekleştirilmesi için bölgesel gelişme politikalarına özel bir önem vermek,
Türkiye’nin her bölgesinde tamamlayıcılık, entegrasyon ve iş birliğini
güçlendirmek, ekonomimiz içindeki rol ve fonksiyonunu artırmak, bölgesel ve
küresel etkinliğini geliştirmek ve tüm bunların devletimizin temel öncelikleri
arasında yer almasını sağlamaktır.
GAP, DAP ve KOP
projelerimiz gibi Doğu Karadeniz Bölgesi Projemiz de, gerçekten, ülkedeki
kalkınmanın çarpık olmasından kaynaklanan, kalkınmanın ülkenin bir bölgesine
birikmiş olmasından, Anadolu’nun birçok ilinin hızla göç verip batı kısmına
geçmesinden kaynaklanmıştır. Kalkınmanın bu sakin bölgelere daha da
yayılmasını… Çünkü biz biliyoruz ki vergimizin yüzde 90’ına yakınını 8-10 tane
ilden elde ediyoruz. Gayrisafi millî hasılamızın yine büyük bir oranı 8-10 tane
ilden. Bir ülkenin bu şekilde çarpık kalkınmayla kalkınmasına devam etmesinin
mümkün olmadığını biliyoruz. Onun için, ülkenin her bir tarafının, dört bir
tarafının daha sağlıklı kalkınması için özellikle zorunlu kamu hizmetlerinin
Anadolu’nun daha sakin illerine aktarılmasını, bunun ülkenin geleceği için,
Türkiye’nin geleceği için çok önemli olduğuna inanıyorum. Askerî
birliklerimizden tutun da, buna benzer kamu hizmetlerinin Anadolu’nun en ücra
köşesine kadar yayılmasının, büyük şehirlerden çıkarılarak daha etkin
değerlendirilmesinin bu ülke ekonomisi için, kalkınması için çok faydalı
olacağını düşünüyorum.
2013 yılı
bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi adına Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığının 2013 bütçesine ilişkin söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubum
adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP iktidarı 2000’li yılların başında gerek
Türkiye'nin jeostratejik gerek jeopolitik konumundan kaynaklı avantajların
rüzgârını arkasına alarak gerekse küresel boyuttaki gelişmelerin ortaya
çıkardığı bir kısım fırsatları, olanakları amacına uygun değerlendirmeyi
bilerek gerekse ulus-üniter devletin çözemediği, ertelediği ve ötelediği bir
kısım sorun ve problemlere vurgu yaparak gerekse de o dönem ülkede yaşanan
siyasal ve ekonomik krizden kaynaklı yönetememe iradesinin açığa çıkardığı bir
arayışın ürünü ve eseri olarak iktidarda. On yıldır toplumda beliren sağlıktan
emeğe, eğitimden kente, belediyeden yerel yönetimlere dair birçok beklentiyi ve
umudu çözecekmiş gibi görünerek, çözüm umudunu yaratıp pazarlayarak bugünlere
geldi. Bugün de üzerinde tartıştığımız, konuştuğumuz sağlık dâhil olmak üzere
hâlâ çözüm bekleyen, çözümsüzlüğün ortaya çıkardığı siyasal ve toplumsal krizle
de toplumun âdeta geleceğini karartan, umudunu ve geleceğe bakış açısını da
değiştiren bir muhtevaya, bir içeriğe sahiptir.
Bugün, küreselleşmenin
açığa çıkardığı bir kısım dinamiklerin de gücünü yanında hissediyor olmasından
kaynaklı, küresel neoliberal politika anlamıyla piyasalaştırmanın,
taşeronlaştırmanın ve ticarileştirmenin hüküm sürdüğü bu ilişkiyi sağlıkta da
maalesef görev edinmiş, devreye koymuş, sağlık alınıp satılan bir metaya
dönüştürülmüş bulunmaktadır. Hâlbuki dünya literatüründe -bildiğimiz kadarıyla-
sağlık, insanın bedensel ve ruhsal olduğu kadar, siyasal ve sosyal de iyi olma
hâlidir. Sosyalden kastedilen çok geniş bir yelpaze, eğitimden dezavantajlı
gruplara, emekliden çalışanlara, yoksullardan ezilenlere dek, onların ekonomik,
demokratik, sosyal ve siyasal taleplerinin karşılanmasıdır. Siz, bireyin bu
temel taleplerini karşılamadığınızda birey iyi olma hâlinden yoksun kalmış
olur, yoksul kalan bireylerden müteşekkil olan toplumu da sağlıklı bir toplum,
sağlığı yerinde olan bir toplum, sağlığı iyi olan bir toplum noktasında
tutamazsınız. İşte, bizim de yaşadığımız, yaşamak zorunda bırakıldığımız ilişki
tam da bu. Bu çerçevede soruna yaklaşıp yeni parametrelerle sorunu çözüme
kavuşturmak gerekirken, geçmiş hükûmetlerin yaptığına benzer, durumu idare eden
palyatif çözümlerle işin üstünden gelmeye çalıştı.
“Sağlıkta Dönüşüm
Projesi” olarak bize sunulan böylesi bir arayışın ve ihtiyacın yeniden umut
olarak bizlere pazarlanmasıyla neticelendi. Bu anlayış kendisinin genel sigorta
ya da kamu hastane birlikleri ya da aile hekimliği alanlarında da işlevsiz
kalmasına neden olmuştur. Çünkü çocuk baştan sakat doğmuştur, toplum esas
alınmamıştır, biriken ve çözüm bekleyen sorunları neştere tabi tutarak radikal
çözüme kavuşturması bekleniyor iken, o daha durumu ve günceli kurtaracak,
seçime endeksli ve oy tahvilini esas alan bir anlayışla soruna yaklaşmıştır.
Genel sağlık
sigortasıyla sosyal devlet olmanın gerekliliğini yerine getireceğine, yani
nitelikli, erişilebilir, parasız sağlık hizmetini sağlayacağına, yine, yeşil
kart uygulaması, BAĞ-KUR, SSK, Emekli Sandığı arasındaki ilişkileri ve
çelişkileri hâl yoluna koyamayıp çözemeyen, parasız sağlıktan toplumunu,
halkını mahrum tutan bir noktada kalmıştır.
Aynı şekilde,
devlet hastanelerinin, üniversite hastanelerinin bürokratik iş ve işlemlerine
erişilebilir nitelikli sağlık hizmetlerinin üretilmesinin temel altyapısını
sağlayacağına, özelleştirme politikalarının ürünü olarak kentin herhangi bir
yerinde yükselen şaşaalı binalar içerisinde, ticaret erbabının kâra dayalı
ilişkisine hapsedilen, mahkûm kılınan, alınıp satılan bir hizmetle, bir sağlık
hizmetiyle vatandaşını, toplumu karşı karşıya bıraktırmıştır. Bu da bugün,
çokça dile getirildiği şekliyle “sağlıkta şiddet”in yaşanmasına, vatandaşla
sağlık emekçileri arası çelişkinin, çatışmanın yaşanmasına neden olmuştur.
Keza, aynı
anlayışı aile hekimliği konusunda da görmek mümkündür. “Birinci basamak” olarak
adlandırılan, bu yönüyle de kişinin ulaşabileceği ve sorunun kolay çözüme
kavuşturulabileceği bir ilişki olarak düşünülmüş olmasına rağmen, eczacılara
verilen görev gibi, hekimler de devletin tahsildarı durumuna gelmiş, ona kâr
kazandıran, onun mevcut, var olan alacaklarını tahsilatla mükellef bireyler
hâline getirilmiştir. Bu, şiddete yol açmıştır. Bu, hukuksuzluğa yol açmıştır.
Bu, tıp öğrencilerine uygulanan siyasal operasyon gibi bir operasyonla da
neticelenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şu anda, Türkiye cezaevlerinde, parasız sağlık hizmeti
istedikleri için, parasız olmasıyla birlikte nitelikli sağlık hizmeti üretmek
adına mesleki faaliyetlerini yürüttükleri için onlarca tıp öğrencisi
cezaevinde. Hukuksuz, siyasi operasyonla kaç yıl, ne kadar ceza alacağı
bilinmez bir noktada tutulmuşlardır. Aynı anlayışla bugün, cezaevlerinde, 550
siyasi tutsak ağır hastalıkla karşı karşıyadır. Bunların tedavisini
kolaylaştırıp onların nezih mekânlarda tedavi koşullarına kavuşturulması
gerekirken, ihmal edilen, es geçilen bir anlayış olarak bugüne kadar 94 kişinin
yani devlete emanet olan 94 siyasi tutsağın ölümüyle sonuçlanmıştır.
Bu da bize
gösteriyor ki bütün bu yaşanmışlıklardan hareketle, sağlık, bir toplumun olmazsa
olmazı noktasındaysa, biz, dünün algıları ve anlayışlarıyla bu soruna
yaklaşamayız. Biz, idari ve siyasi yapıyı, tarihsel gelişmişliklere uyarlı;
biz, idari ve siyasi yapıyı evrensel hukuka uygun, toplumun ihtiyaçlarını
karşılayacak demokratik katılımcılığa tabi tutmadığımızda sorunla uğraşırız.
Aktörler değişir, partiler değişir, doksan yıldır değişen idari siyasi yapı
olmadığı sürece de gelen gideni aratır noktasında bir durumla karşı karşıya
bıraktırırız.
Bin yılımızı
sorgulayalım. Bin yıldır yeryüzünde, dünyada
olduğu gibi Anadolu’da da beylikler vardı, tarihsel ihtiyaç gereği
imparatorluğa evrildi, tarihsel gelişmişliğin neticesi olarak imparatorluklar,
Sanayi Devrimi’nin ürünü ve eseri olarak ulus-üniter devletlere ayrıştı.
Ulus-üniter devletlerin katı merkeziyetçi, retçi, tekçi anlayışından hareketle
de hâlâ siyasal ve toplumsal istikrar aranıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplumsal ve siyasal istikrar basit ve türdeş
değildir. Aksine, karmaşıktır, çeşitlilik arz eder. Yani, toplumun çok
kimlikli, çok kültürlülüğüne dayalı bir istikrar sağlanamadığında, onun
koşulları, objektif koşulları yaratılamadığında, çatışmaların, çelişkilerin,
açmazların, dolayısıyla da kriz ve kaosların önüne geçmek mümkün değildir.
Yapılması gereken, küreselleşmenin açığa çıkardığı yeni paradigmayı yani
merkeziyetçi katı yapılar yerine yerindenlik ve yerellik ilkesine bağlı olarak
her kimliğin, kültürün, inancın, dinin kendini öz yönetim organlarıyla
yönetebildikleri yeni bir mekanizma bizim sorunumuza cevap verir.
Bakınız, İkinci
Dünya Savaşı’nda altüst olan bir Avrupa Birliği söz konusu. Almanya’dan
Fransa’ya, Avusturya’dan Belçika’ya, Hollanda’dan Polonya’ya dek Avrupa bir
yıkımı yaşadı. Bu yıkım siyasaldı, ekolojikti, demokratikti ama Avrupa, bu
yıkımdan dersler çıkararak, küreselleşmenin de verdiği fırsatları
değerlendirerek idari ve mali özerkliğe sahip yerel yönetimlere yöneldi,
merkeziyetçi ve katı yapıdan kendisini bölgesel özerk yönetimlere evirdi.
Ulus-üniter devletlerin karakteristiği gereği onlar vatanı, devleti, ulusuyla
bölünmezdirler. Bugün, bunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nde de Anayasa’nın 1’inci, 2’nci,
3’üncü maddesinde ifadesinde bulduğu şekliyle yoğunca vurguladıkları temel
konulardır.
Kürtler olarak
bizler, BDP olarak, siyasal parti olarak biz, bugünün artık devletin insanlığın
ve toplumun mutluluğu için olmazsa olmaz olmadığını, devletin çok da kutsandığı
gibi insanlığa mutluluk getirmediğini, bu yönüyle de esas olması gerekenin toplum
olduğundan hareketle, devleti öngören bir siyasal projeye sahip değiliz,
devletin bölünmesi, parçalanması gibi bir siyasal jargonun da dilin de sahibi
değiliz. Ama gelişen dünyanın bu yeni yarattığı fırsatları halklarımızın ve
toplumumuzun yararına çözme iradesini geliştiremediğimizde bütçemiz sağlığa,
eğitime gideceğine savaşa ve savaş araçlarının yeniden devreye girmesine,
çatışmaya, yoksunluklara yol açar. Hâlbuki, ulusun demokratik ulus olması
temelinde onun da bölünmezliği üzerinden idari ve siyasi yapının meşru
demokratik taleplerin karşılanması temeline çok da itiraz edildiğinin aksine,
bölgesel yönetimlerle kendisine fırsat vermesi mümkün olabilir.
Bu, Türkiye’de
yaşayan 75 milyonun; Türk’ünden Kürt’üne, Arap’ından Laz’ına, Çerkez’inden
Roman’ına, Alevi’sinden Hristiyan’ına, İslam’ından Süryani’sine herkesin
kazancı olacaktır. Söz konusu olan, devletin bölünmüşlüğü üzerine, devletin
parçalanmışlığı üzerine yeni bir paradigma değil; devlet vardır ama devletin
yanında demokrasi de olmalıdır. Devlet demokrasiye duyarlı olmalıdır.
Demokrasiye duyarlı olan devletin yanında, yanı başında halklar, kimlikler,
inançlar kendini; öz gücüne dayalı olarak öz ihtiyaçlarını, yeterliliklerini
sağlayan bir mekanizmayla devlet fırlar, güçlenir ama bu devlet topluma tahakküm
kurmak, onu hiyerarşiye tabi tutmak üzerine büyümez. Toplumun ihtiyaçlarını
karşılamaya endeksli olacaktır. Böylesi bir devletin Türkiye’de var olması Orta
Doğu’da da küresel emperyal güçlerin çıkarının gereği olarak dizayn edilmek,
şekillendirilmek istenen Orta Doğu yerine, Orta Doğu’nun ulus-üniter yerine
demokratik konfederal ilişkilerle, nasıl ki biz Fransa’ya indiğimizde,
Almanya’ya, Belçika’ya; Avusturya’ya indiğimizde Danimarka’ya, İsviçre’ye
gidebiliyorsak; sınır kontrolü, gümrük kontrolü, pasaport kontrolü yokken,
ulus-üniter sınırlar için insanlar birbirlerini öldürmüyorken -aksine birlikten
güç doğar- çoklu birlik içerisinde olmanın verdiği demokratik normaliteyi
harekete geçirerek bu sorunu çok daha özgür, çok daha mutlu bir topluma evirebiliriz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu açıdan Barış ve Demokrasi Partisi olarak biz, ister
sağlık bütçesi ister eğitim bütçesi olsun isterse başka bakanlıkların bütçesi
olsun hayırlara vesile olması dileklerimizi iletiriz ama bu hayır, doksan yıldır
bize ölüm, bize gözyaşı, bize kurşun olarak geri döndü. Bunun son bulması bu
Meclisin siyasal iradesiyle mümkündür. Meclis, sadece genel başkanların emir ve
talimatlarıyla, onların söylemleriyle harekete geçebilen bir irade olmamalıdır,
aksine, kan akıyorsa, ölüm yaşanıyorsa ve yaşanan ölüm ve kanın bizatihi
tarafları birbirine kardeşlik hukukuyla bağlı olduğunu söylüyorlarsa, insani
de, İslami de olan, bu kardeşlik hukukuna dayalı, eşit, özgür vatandaşlık
temelli bir sorunu çözmelidir. Yoksa, yaşadığımız otuz yılın kayıplarıyla bir
otuz yılı daha yaşamak, bize kaybettirdiği gibi çocuklarımıza, torunlarımıza da
kaybettirecektir.
Sorun bu kadar
can yakıcı iken, 2013 yılında, biz, bu ve benzeri siyasal projelerimizi
tartıştığımız, ortaklaştırdığımız bir Meclisi hayata geçirir,
gerçekleştirebilirsek, inanın hepimizin yüreğini acıtan bu sorunun demokratik,
barışçıl çözümünü sağlamak mümkündür, ama ötesi, duygu kopuşunun, duygudaşlığın
kopmaya başladığı bir noktada, siyasal kopuşun değil Türklere, Kürtlere hiçbir
faydası olmayacaktır, olan yoksul Kürt ve Türk çocuklarının ölümüne olacaktır.
O açıdan, yol
yakınken, zaman geçmemişken, savaş bütçesi olarak yorumladığımız 2013 bütçesi,
Millî Güvenlikten Millî İstihbarat Teşkilatına, güvenlik ve asayişçi politikaları
uygulayan İçişleri Bakanlığından Millî Savunma Bakanlığına kadar, bu bütçenin
yarıdan bir fazlasını götüren yerine, savaş yerine, çatışma ve çelişkiler
yerine barışın konuşulduğu, barışın yeşertildiği, özgürlüklerin hayat bulduğu
bir Türkiye tahayyülüyle gerçekleştirilmesine uygun bir bütçe olmalıydı.
O anlamıyla
bütçe, bu hâliyle sorun ve sorunlarımızı çözmekten uzak olduğu gibi, sağlıkta
yaşanan problemlerin de çözülmesine, aşılmasına fırsat verebilecek
niteliklerden uzaktır, çünkü sağlık, her şeyden önce nitelikli, erişilebilir,
parasız olmalı. Parasız, nitelikli ve erişilebilir olmayan bir sağlık, onun
üzerinden bireyin psikolojik, sosyal ve siyasal travmalarını eklediğinizde
ortaya çıkacak olan da siyasal ve sosyal travmaları aşamayan bir toplum gerçekliğiyle
bizi karşı karşıya bırakacaktır. Yeri gelecek cinneti duyacağız, yeri gelecek
intiharı duyacağız, yeri gelecek şiddet ve şiddet argümanları ve araçlarıyla
birbirlerini yok etme üzerine… Yani ektiğimiz rüzgârın fırtınasını biçeceğiz,
yani düşmanlığı körükleyen, düşmanlık üzerine oluşturulan bir dünyayı
birbirimize dar etmenin yoluna bakacağız. Hâlbuki, insan olmaktan ileri gelen
temel haklara saygılı olmak, insan hakları noktasında egemenin hak olarak
gördüğü hakların, ezilene de, mağdura da, mazluma da tecelli etmesi bu dünyanın
bizatihi gerçekliğidir. Bırakın İslam dinini, beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz,
yeri geldiğinde “kâfir” dediğimizin bile ötekisine saygı duyduğu, empati
yaptığı, onu kucaklayıp kapsadığı bir noktada, sevgi ve barış dini olarak övünç
duyduğumuz İslam dininin mensupları olarak bunca çatışmanın, bunca kanın, bunca
ölümün izahatını vermek durumundayız. İzahata muhtaç bu konuda söyleyeceğimiz
sözler olmalıdır çünkü biz siyasi partileriz. Siyasi partiler, siyasi
programlarının, ideolojik, siyasal perspektiflerinin ışığında toplumun önünü
aydınlatamazsa, topluma doğru öncülük yapamazsa toplum kaybeder, hepimiz
kaybederiz.
Buna fırsat
vermemek adına bir kez daha, savaş bütçesi olmasına rağmen bu bütçenin savaşa
değil barışa fırsat vermesi dileklerimi iletiyor, özgür yarınlarda eşit, özgür
vatandaş olabildiğimiz bir demokratik cumhuriyet dileklerimle saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Altan Tan.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi adına, bütçe üzerinde, Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İstatistik
Kurumu, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Doğu Karadeniz Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçeleriyle ilgili huzurlarınıza gelmiş
bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlar, Doğu Anadolu Projesi (DAP) ve Konya Ovası Projesiyle başlamak
istiyorum. Doğu Anadolu Projesi (DAP) 16 ili kapsamakta ve Türkiye yüzölçümünün
yüzde 21’inde yaşamakta olan 5 milyon 634 bin 772 kişiye hitap etmektedir. Bu
nüfus da ülke nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 9,3’üne, yine yaklaşık bir
ifadeyle onda 1’ine tekabül etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, çok eski, benim gençliğimde bir şarkı vardı “Bütün aşklar tatlı
başlar.” diye. Bütün projeler de tatlı başlıyor yani DAP projesi de böyle,
Konya Ovası Projesi de böyle. Ama ondan sonra, biraz zaman geçtikten sonra
bakıyorsunuz, bu aşk ve meşk ile ortaya konulan projelerin neticeleri ne?
Ortada elle tutulur, somut bir şey yok. Biz eleştirdiğimiz zaman iktidar
çıkıyor, rakamlar veriyor bize. Tıpkı eski başbakanlardan Süleyman Demirel’in
yaptığı gibi, milyonlar, milyarlar, dolarlar, TL’ler, marklar, avrolar havada
uçuşuyor, mukayeseler yapılıyor ama sonuç ne? Yani bir yekûn çizgisi çekin, ne
oluyor? İşte, ne olduğunu söyleyeyim size.
Bugün DAP’tan
örnek vereyim. Erzurum, yine benim üniversite yıllarımda, 450 milletvekili
vardı o zaman Türkiye’de, 9 milletvekili çıkarıyordu, şu an 550’ye çıkmış
milletvekili sayısı -Sayın Sağlık Bakanı da Erzurum Milletvekili, biliyor bunları- bugün 6 milletvekili çıkarıyor. Aynı
durumlar, Erzincan da böyle. Yine, Kars, Iğdır, Ardahan, Ağrı… Ben dün gece
İnternet’ten Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine girdim yani devletin kendi
tespit ettiği rakamlara göre bugün Ardahan’da yaşayanların -il olarak, vilayet
olarak diyorum- 2 misli kadar bir nüfus Ardahan dışında yaşıyor. Sadece
İstanbul’da 226 bin Ardahanlı yaşıyor. Tabii, bu rakam her gün artıyor. Bu
dediğim rakamlar 31/12/2011 rakamları. Kars’a bakıyorsunuz, durum aynı; Iğdır’a bakıyorsunuz, durum aynı; Erzincan’a
bakıyorsunuz, durum aynı. Sadece Bursa’da -ki AK PARTİ’nin Erzurumlu bir Bursa
milletvekili de var- 105 bin Erzurumlu yaşıyor, yine Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemine göre.
Şimdi, şunu
diyebilirsiniz: “Ya kardeşim, bütün cumhuriyet döneminin kabahatini gelip
bizden mi soruyorsunuz?” Tamam, doğru. Daha yakın bir mukayese yapalım.
Gelelim, ne zaman iktidar oldunuz? 2002’de oldunuz. Haydi, iktidar olduğunuz
gün yatırım yapıp bunları engelleme gücünüz yoktu, doğrudur, o da doğru. E, nereden
başlayalım? Beş yıl da size avans verelim, gelelim 2007 senesine, 2007 ile
2012’yi mukayese edelim. Bu göç hâlen devam ediyor, boşalma devam ediyor. Peki,
nerede bu projeler? Ve üstelik bu rapor nerede hazırlanmış? Erzurum Atatürk
Üniversitesi, Elâzığ Fırat Üniversitesi, Malatya İnönü Üniversitesi, Kars
Kafkas Üniversitesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversiteleri 2002 senesinde, sözde,
dört başı mamur bir rapor hazırlamış. E, ne yapılmış? Çok şey yapılmış.
Şimdi yani biraz
sonra göreceksiniz, Hükûmet adına çıkan bakan bir sürü rakam verecek size;
trilyonlar, katrilyonlar, milyar dolarlar. Rakamları şaşırdık zaten, altı sıfır
atıldı, birbirine karıştı. E, peki, netice ne, netice; netice ne? Yani bu
insanlar hâlâ o bölgeyi bırakıp da niye başka tarafa gidiyorlar? Bu, Doğu
Karadeniz için de böyle; bu, Konya için bile öyle yani Konya’nın bugün merkezi
büyüyor ama Konya’nın da 16 olan milletvekili sayısı 14’e düştü, daha yeni
düştü, geçen sene. Aynı durum Konya için de söz konusu. Yani ben GAP üzerine şu
an çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Benden sonra söz alacak sevgili
arkadaşım Urfa Milletvekili İbrahim Binici GAP’la ilgili çok daha tatmin edici
bir konuşma yapacak, rakamlar verecek ama Konya Ovası da, Doğu Karadeniz
Projesi de, DAP projesi de işte ortada.
Yine, Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre 485 bin Giresunlu İstanbul’da, 490 bin Ordulu
İstanbul’da -kâğıda bakarak da söylemiyorum bunları yani ezberden söylüyorum-
730 bin Sivaslı İstanbul’da. Peki, niye böyle?
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Fabrikalar İstanbul’da.
ALTAN TAN
(Devamla) – Şunun için böyle arkadaşlar: Doğru düzgün bir planlama yok.
Şimdi, bir ara
Sayın Başbakan diyordu ki: “Efendim, İstanbul’a vize koyabiliriz.” Sonra ne
olduysa yani müteahhitler, etrafındaki müteahhitler “Aman, bu kadar yağma,
talan var, sen vizeden bahsediyorsun. Bırak, daha fazla insan gelsin, daha
fazla bina yapılsın. Bir boğaz yetmedi, bir boğaz daha yap. 10 milyonluk
İstanbul yetmez, 13 olsun, 23 olsun. Çamlıca’dan tut, Beykoz’dan tut,
Sarıyer’den tut, Kilyos’tan tut, Ümraniye, Çekmeköy’den tut, Sultanbeyli’ye
kadar her tarafı talan edelim, imara açalım; İstanbul’da soluklanacak bir yer
kalmasın, para kazanalım, bırak gelebildiği kadar insan gelsin…”
Peki, hani cazibe
merkezleri? Denizli, Konya, Samsun, Adana, Mersin, Konya, Diyarbakır, Urfa,
Antep, Erzurum, Van, Aydın cazibe merkezi yapılacaktı, planlamalar olacaktı.
Kaç senedir iktidarsanız? On bir sene. Kaç sene daha bekleyelim? 2071’e kadar.
Değerli arkadaşlar,
yani bu rakamları konuşurken lütfen neticeleri de söyleyin. Karadeniz otoyoluna
5 milyar dolar harcandı. Her sene yağmur geliyor, sel vuruyor, yolu alıyor,
götürüyor denize.
Batman,
Diyarbakır ve Mardin’den geçecek Urfa-Habur otoyolu için 5 bakanla görüştüm
-teşekkür ediyorum, randevu verdiler yani Ulaştırma Bakanı da dâhil- bir
Karayolları Genel Müdürünü aşamadım. Niye efendim? Biraz daha para gidecekmiş.
Sen bugün Rize’yle-Erzurum arasına yaptığın tünele harcadığın paranın yarısı
kadar fark çıkmıyorsa bu projede, Karayolları Genel Müdürü gel hesap ver. Bizim
Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Mehdi Eker de diyor ki: “Bu iş bitti,
bizim istediğimiz gibi olacak, bu otoyol Diyarbakır’dan ve Batman’dan geçecek.”
Hani geçecekti? Bugün haritalar geldi, elimde Karayollarının resmî mührü olan
etütler var, projeler var, koyuyorum ortaya bakanın dediği gibi bir şey yok.
Bakın, Sayın Bakanım, bu projeler elimde, devletin projeleri, yok böyle bir
şey. Diyor ki: “Biz Ulaştırma Bakanıyla konuştuk, böyle olacak.” Karayolları
Genel Müdürüne gidiyoruz, diyor ki: “Benim dediğim olacak.” Gelen resmî
projelerin hepsi mevcut duble yol, ki otoban standardında, şu an Urfa’dan
Habur’a giden, onun yanına 1 kilometre, 2 kilometre, 3 kilometre aralıklarla
geçen paralel bir yol daha koyuyor, 300-500 milyon doların hesabını yapıyor.
Öbür tarafta ise 5 milyar doları sel alıp götürüyor canı sıkıldığı vakit.
Değerli
arkadaşlar, Doğu Anadolu’yla ilgili de ciddi projeler yapılması lazım,
Karadeniz’le ilgili de yapılması lazım, Konya Ovası’yla ilgili de yapılması
lazım, GAP’la da ilgili yapılması lazım. Yani niye yapılması lazım? Eğer 75
milyon insan biz bu memlekette beraber yaşayacaksak, bu işin dengeli, sistemli,
planlı, programlı olması lazım. Bugün, İstanbul’un yarısının boşaltılması
lazım. Silahla, tehditle, vurarak, öldürerek değil, vize koyarak değil, siz
cazibe merkezleri kurarsanız… Ben, yirmi beş sene İstanbul’da yaşadım, 4 tane
amcam, babaannem, dedem 1955’ten beri İstanbul’da. Yani İstanbul’un taşını,
toprağını her şeyini sizden fazla biliyorum. Ama yazık! Cazibe merkezleri
kurulacak; limanlar, otobanlar, fabrikalar, sanayiler, ithalat- ihracat
merkezleri bunların hepsi planlanacak, ona göre bu nüfus bir yere yığılacağına,
talan olacağına belli bir denge kurulacak. İşte Almanya. Yani, hemen hemen 550
milletvekilinin belki 500 tanesinin gördüğü yer, Almanya. Bizim üçte 1’imiz
kadar toprağı var yuvarlak, 330 bin küsur kilometrekare, 85 milyon nüfusu var.
En büyük şehri ne kadar? Berlin ne kadar? Hamburg ne kadar? Daha 3 milyon, 4
milyon. Frankfurt’un merkezi 780 bin. Köln ve Düsseldorf 1’er milyon. Ama her
şeyi planlamış, ilaç sanayisi bir yerde, liman işte Hamburg’da, öbür finans
merkezi Frankfurt’ta, bunun hesabı kitabı yapılmış.
Peki, Kalkınma
Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Devlet Planlama Müsteşarlığı ne yapıyor?
“Efendim, biz İstanbul’da senede bilmem şu kadar milyar dolar yatırım yaptık,
50 milyar dolar yaptık, 30 milyar dolar yaptık, 80 milyar dolar yaptık.” Ya bu
80 milyonun yarısıyla sen bu Anadolu’daki cazibe merkezlerini bir şekle
oturtabilirsen herkes insanca bir hayat sürer. Bugün, mühendis olanlar
bilirler, nüfus arttıkça bir nüfus katsayısı vardır bütün dünyada, Tokyo’da da
New York’ta da Paris’te de Şanghay’da da. Büyük şehirlerde, yaşanılabilir bir
şehir yapabilmek için, kişi başına -yani mukayeseli bir rakam veriyorum ben- 5
lira harcamanız gerekiyorsa, bu dediğim daha küçük ölçekli yani 1, 2, 3’er
milyonluk cazibe merkezlerinde harcayacağınız para 5 yerine 2’ye düşüyor. Birim
başına düşen harcama yani tünel, köprü, baraj, su kanalı, işte arıtma, vesaire,
vesaire, vesaire. Şimdi, biz bunları konuşacağımıza, bunları tartışacağımıza,
sadece demagojik laf cambazlıklarıyla “Şu oldu, bu oldu, bu kadar para
harcandı, şöyle oldu, böyle oldu.” Peki, olduysa bu kadar insan hâlâ niye
evinde oturmuyor? Bunun da cevabını verin, söyleyin. Yani tekrar tekrar bu
rakamları söylemek istemiyorum. Bugün, Adana’nın bile gelişme hızı durdu.
Bakınız, geriye gitmiyor ama durdu Adana, önemli bir merkez.
Değerli
arkadaşlar, yine, bir önemli mevzu, mesela burada, Kalkınma Bakanlığının
kuruluş amacı var, şurada, Kalkınma Bakanlığının. Burada, işte “Uluslararası
kuruluşlarla iletişim içerisinde çalışarak ileriye dönük stratejiler
geliştirmek, topluma perspektif sağlayan politika…” vesaire, bilmem ne, işte
anlatıyor. Ondan sonra “Kamu yatırım politikalarını oluşturmak, yatırımlara
ilişkin analiz ve araştırmalar yapmak, bölgesel yatırım modelleri geliştirmek…”
vesaire vesaire. Peki, arkadaşlar, madem bu kadar görevi var bu bakanlıkların,
bizim önümüze koyduğu şu an ne var? Yani bizi heyecanlandıracak, biraz evvel
örnek verdiğim gibi, mesela bir Fransa, bir Almanya örneğinde olduğu gibi bizi
heyecanlandıracak neler var?
Hollanda
üzerinden bir tartışma yapıldı. İşte, “Hollanda’nın toprakları Konya’dan küçük.
Tarım ihracatı 80 milyar dolar. Bizim Türkiye'nin hayvansal ve tarımsal
ihracatı 12 milyar dolar.” ve bir bakan çıktı cevap verdi -yani özrü
kabahatinden büyük derler ya- dedi ki: “Efendim, 80 milyar dolar bunun ihracatı
var ama peki bunun ithalatı ne kadar sordunuz mu? 60 milyar dolar.”
ADİL KURT
(Hakkâri) – Bunu Başbakan söylüyor, Başbakan.
ALTAN TAN
(Devamla) - Yav kardeşim, tamam. Yani 80 milyar dolarlık ihracat yapmış ama 20
milyar dolar artısı var yine ve bu dediğin yer Konya kadar.
Ben dün
Viranşehir’deydim. Yani Urfa, Viranşehir, Kızıltepe, insan o topraklara baktığı
zaman içi açılıyor içi, geleceğe ümitle bakıyor. Bu kadar büyük potansiyel…
Peki, Kalkınma Bakanlığı, bugün sadece Ceylânpınar Devlet Üretme Çiftliğinin
alanı 1 milyon 780 bin dönüm. Daha iyi anlatabilmek için -herkes rakam
bilmeyebilir mühendisler gibi- 40 kilometreye 45 kilometre.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Sulanmış Harran Ovası var, boş duruyor.
ALTAN TAN
(Devamla) - Harran Ovası’nda ne oldu? Orada da su önce sadece Arap bölgesine
verildi. Bakın, söylediğimiz vakit diyorlar ki: “Bunlar hemen işte Kürtleri
getiriyorlar.” Kanalın yanı başından geçtiği Kürt köylerinde -yani ben
arkadaşımın sahasına girmeyeyim, özür dilerim ama sorduğunuz için söylüyorum-
Harran ilçesi olduğu gibi Araplardan müteşekkil. 26.567 geçerli oy var son
seçimde, 26.567. Bizim adayımız ne kadar almış biliyor musunuz? 16 oy. Yav,
Hamas’tan Hizbullah, Tel Aviv’de seçime girse daha fazla oy alır. İşte etnik
ayrımcılık bu, bölgesel milliyetçilik bu. Rakamlarla konuşalım bunları, 26.567
oy. Bakın, önünüzde şeyler var, İnternet’ten girin, YSK’nın seçim sonuçlarına bakın.
Memleket böyle bölündü yani.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) - Size oy vermeyince kötü mü oldu yani?
ALTAN TAN
(Devamla) – Hayır, kötü olmadı. Sandık başkanlarının çıkan oyları bile
yırtıldı, atıldı yani orada Kürt sandık başkanı öğretmen var, memur var. Kötü
değil, dünyada böyle bir örnek var mı?
Sevgili
arkadaşlar, işte sulama kanallarının da durumu bu.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Siz öyle konuşuyorsunuz da 30 tane milletvekili var AKP’de şu anda
sizi dinleyen.
ALTAN TAN
(Devamla) – Şimdi, gelelim, mesela bu Doğu Karadeniz’deki işlere. 150 tane HES
Trabzon’a yapılmış -yine buradaki rakamlarda- ve toplam 500’e yakın yani
Rize’siyle, Gümüşhane’siyle, Artvin’iyle. Tamam, HES’leri yaptın, köyleri
boşalttın, vatandaş çıktı, “Efendim, ben yatırım yapıyorum, çok iyi şeyler
yapıyorum.” Peki, oraya bir faydası oluyor mu? Yani bu yatırımları, 500 tane
HES’i yaptığın yere ekonomide bir artı değer sağlıyor mu, sağlamıyor mu?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Çantacılara sağlıyor.
ALTAN TAN
(Devamla) - Kime sağlıyor? İşte Ankara’da, bu tahsisleri aldılar burada, kimseye
duyurmadılar. Ben, yeri gelince her seferinde söylüyorum, kusura bakmayın.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Milyon dolarlar uçuşuyor Altan Bey.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) - Otuz iki senelik inşaat mühendisiyim, kararname çıkıp HES’ler
dağıtıldıktan sonra haberim oldu. Diyebilirsiniz: “Sen de yatıyormuşsun
kardeşim, biraz uyanık olsaydın.” E ne yapalım, Allah da bizi böyle yaratmış.
LEVENT GÖK
(Ankara) - Onlar gece dağıtılıyor da o yüzden görmediniz siz, gece dağıtılıyor.
ALTAN TAN
(Devamla) – Görmedim, haberim olmadı.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Kanun hükmünde kararnameleri de görmedik, 35 tane çıkardılar.
ALTAN TAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün, bakın -yine bunlar yani bakanlıkların
kendi yazıları- bütün dünyada güneş enerjisine ve rüzgâr enerjisine ağırlık
veriliyor ve buralarda yüzde 30 civarında teşvik veriliyor bunlara. Almanya’da
-yani enerjisinin- yüzde 13, Avusturya’da yüzde 78, İngiltere’de yüzde 10,
İsviçre’de yüzde 60, Portekiz’de de yüzde 39 enerji üretimi var. Yani,
bilmeyenlere diyorlar ki: “Bunlar yatırıma karşı. Bunlar istemiyorlar ki
memleketin elektriği olsun. Millet karanlıkta kalsın.” Kardeşim, bak, dünya
nereden elde ediyor? Bak, rakamlar var. Tabii ki elektrik olacak yani biz
kalkıp da mum lambasında kalmayacağız; sanayiye lazım, aydınlatmaya lazım, her
şeye lazım bugün enerji. Dünya bugün, enerjiyi tartışıyor, konuşuyor.
Ve gelelim
Kalkınma Bankasına. Şimdi, sevgili arkadaşlar, 90 kişi bir kuzu yedik -yemez
olaydık- kendi paramızla. Sayın Ahmet Türk kendi evinde davet verdi
arkadaşlara, oturduk, mütevazı bir yemek yedik partililer, arkadaşlar bir köy
odasında. Başbakan diline doladı, doladı, doladı; aldı götürdü, Halep’e
götürdü, Şam’a götürdü, Kafkasya’ya götürdü, Balkanlara götürdü. Kalkınma
Bakanlığının bir yılda yediği lahmacun ne kadar, biliyor musunuz? Sayın Özcan
Yeniçeri soru önergesi vermiş, teşekkür ederiz. 71 bin lira, 71 milyar.
Kalkınma Bakanlığının bir yılda yediği lahmacun miktarı.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Kuzu var mı?
ALTAN TAN
(Devamla) – Kuzu var, kebapçılar da var altta. Toplam 162 milyar 291 milyon
bilmem ne kadar.
ADİL KURT
(Hakkâri) – Kuzu kıymalı mı?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Devletin parasıyla kebap yiyorlar.
ALTAN TAN (Devamla)
– Kuzu kıymalı.
Sayın Başbakanın
Meclisteki odasına harcama yapılmış. Senede 2 sefer oturmuyor, senede 2 sefer
Başbakan Meclisteki odasında oturmuyor. Yine, ben soru önergesi vermişim, AK
PARTİ’li grup başkan vekili bana cevap vermiş. Ne kadar harcama yapılmış,
biliyor musunuz? 330 milyar, 330 bin.
ADİL KURT
(Hakkâri) – Kuzu cinsinden söyle.
ALTAN TAN
(Devamla) – Siverek canlı hayvan borsasına sorduk: “Bu 330 milyarla kaç tane
kuzu alınır?”, dedi: “999 tane alınır.”
LEVENT GÖK
(Ankara) – Bunlar sabah akşam kuzu yiyorlar o zaman.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bir de Kalkınma Bakanının makam odası var…
ALTAN TAN
(Devamla) – Kalkınma Bakanlığının Müsteşarına 1 milyon 179 bin liralık lojman
alınmış, müsteşara. Yahu, siz gelip milletvekillerinin evini yıktınız, gelip
milletvekillerinin evini yıktınız; önce İstanbul’da dediniz ki: “Halkın içine
karışsın, bu milletvekillerinin burnu yukarıda olmasın, belediye otobüsüne
binsin.” Tamam, binelim.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Halkın içindeyim ben, misafirhanede kalıyorum.
ALTAN TAN
(Devamla) – Ee, ben de öyle. Misafirhaneler bize yer de vermiyor.
Ya siz çok benim
böyle nasırıma bastınız. Karayollarına diyorum ki: “Üç ay sonraya randevu ver.”
DSİ misafirhanesine, Karayollarına, “Yok, yer yok.” diyor.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Uçakta bile bizi arkaya oturtuyorlar iktidar partisi milletvekili
varsa.
ALTAN TAN
(Devamla) – Taraf gazetesi bile vermiyorlar.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Bir de Kalkınma Bakanının makam odası var.
ALTAN TAN
(Devamla) – Evet.
Sevgili
arkadaşlar, dert çok, konuşulacak mevzu çok.
GAP’la ilgili
olanlarına da sevgili arkadaşım İbrahim Binici devam edecek.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şanlıurfa
Milletvekili Sayın İbrahim Binici. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, evveliyatı daha geriye götürülmekle birlikte, 1977 yılında
“GAP” olarak adlandırılan bu proje, bugüne kadar tam 23 hükûmeti geride
bıraktı.
Projenin yazılı
amacı bölgeler arası dengesizliği gidermek, Güneydoğu Bölgesi’nin refah düzeyini
artırmak ve insan kaynaklarını geliştirmek olarak açıklansa da Millî Güvenlik
Kurulunda ele alınması ve tartışılması bu projenin daha başka amaçlar için
kullanıldığı ipuçlarını vermektedir.
Nitekim, Turgut
Özal “Eğer bölge kalkınır, bölge halkı zengin olursa politik reaksiyonlar,
çatışmalar sona erer.” diyerek Kürt sorununun bu proje arasındaki bağını ifşa
etmişti.
Esasen, Kürt
sorununu ekonomik alana hapseden sakat anlayışın son yirmi beş otuz yıllık
süreçte GAP’a yüklediği bu misyon zımnen de olsa bütün hükûmetlerin düşlerini
süslemiştir. Bu nedenle, Kürt sorununa gerçekçi çözüm üretemeyenler her
sıkıştığında ama her sıkıştığında sorunun çözümünde bir ezber olarak GAP’ı
önlerine çıkarma gereğini duymuşlardır. Kırk yıldan bu yana süregelen GAP
projesi bir yandan Kürtlerin gönlünü kazanma aracı olarak görülürken, diğer
yandan da Kürtlerin kalkınması için uygulanan bir proje olarak sunulmuştur. Bu
yönüyle yılan hikâyesine dönüştürülen GAP projesi Kürt oylarına talip olan her
siyasetçinin dilinde pelesenk olmuş, siyasetçiler ve hükûmetler değişse bile
GAP’ın bitirilmesi vaatleri hep baki kalmış ve hiç değişmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, onuncu yılını geride bırakmış olan AKP hükûmetlerinin de
işbaşına geldiği tarihten bugüne kadar GAP’la ilgili olarak çeşitli vaatlerde
bulunduğunu sizler de biliyorsunuz. Bu vaatlerden sonuncusu 2008 yılının Mayıs
ayında Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır’a yaptığı büyük çıkarmayla
dillendirilmiştir. Başbakanın beraberinde götürdüğü yardımcıları dâhil 12
bakan, 50’yi aşkın milletvekili, meslek odası yöneticileri, valiler, yüksek
mülki amirler, belediye başkanları, iş adamları, gazete ve yayın kuruluşları
temsilcileriyle tam bir siyasi şova dönüştürdüğü paketi hepiniz
hatırlıyorsunuz. Kürt açılımının bir parçası olarak da lanse edilen bu paket
“GAP Eylem Planı” adı altında Başbakanın oldukça hararetli konuşmasıyla
kamuoyuna açıklanmıştı. Başbakan Erdoğan, 2008-2012 yılları arasında
uygulanacak eylem planıyla 1 milyon 60 bin hektar alanın sulanacağını, yılda 27
milyar kilovatsaat elektrik üretileceğini, kişi başı gelirin yüzde 209
artacağını ve toplamda 3 milyon 800 bin kişiye iş imkânı yaratılacağını
hepimize tek tek açıklamıştı. Başbakan, bugüne kadar bölgeye yönelik birçok
paket açıklandığını ve raporlar yayınlandığını, ancak bunların bir işe
yaramadığını hepimize anlatmıştı. Başbakan, ilk defa takvimi belirlenmiş,
kaynağı temin edilmiş bir eylem planının AK PARTİ iktidarları döneminde
yapıldığını da gözümüzün içine bakarak ifa etmişti. Kendisinden önceki bütün
iktidarları GAP konusunda kaynak bulamamakla, beceriksizlikle suçlayan
Başbakan, GAP’ın kaynağını da çoktan temin etmişti bile.
Başbakan,
milyonlarca işsizin bulunduğu ama yararlanabilmesi için âdeta bin dereden su
getirmesi istenen ve bu nedenle ancak bir avuç işsizin faydalanabildiği
İşsizlik Fonu’na elini daldırarak kaynağı temin etmişti. AKP kadroları
tarafından gecenin 03.00’ünde verilen bir önergeyle İşsizlik Sigortası
Kanunu’nda değişiklik yapılmış, Diyarbakır çıkarmasından hemen önce Başbakana
gerekli kaynak da yetiştirilmişti. Kervanı yolda düzmeye alışkın olan, sonradan
akılları başlarına gelen AKP kadrolarının unuttukları bir şey vardı. GAP Eylem
Planı’nın 2008-2012 yılları arasını kapsadığını anlayan AKP kadroları, yapılan
yasal değişiklikle yalnızca 2008 yılı için İşsizlik Fonu’na el atabilecekti.
Peki, diğer yıllar için ne yapacaklardı? Bunu fark eden AKP, 2009 yılı ortasında
İşsizlik Sigortası Kanunu’nda tekrar değişiklik yapma gereksinimini duydu. Bu
yolla AKP’nin İşsizlik Fonu’ndan GAP’ı bahane ederek bütçeye aktardığı rakam 10
milyar 824 milyon liraya ulaşmıştı. Bu rakam Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının açıklamalarından alınmış olup fonun kuruluş amacından kaynaklı olarak
on yıl süreyle işsizlere ödenen paranın yaklaşık 2 katıdır.
Değerli
milletvekilleri, AKP uyanıklığıyla önce bütçeye gelir olarak kaydedilen,
sonradan GAP'a aktarılan bu paralarla birlikte GAP Eylem Planı acaba ne
durumdadır? Bu konuda doğal olarak başvurduğum yer şu anda bütçesini
görüştüğümüz GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı resmî İnternet sitesi oldu. “GAP'ta gelinen son
durum” butonunu tıkladım. “2010 yılı sonunda” notuyla verilen, bundan iki yıl
öncesinin rakamlarından başka hiçbir şey bulamadım. Eylem planını açıklarken
Başbakanın üç ayda bir rapor hazırlanacağı ve gelişmelerin anbean takip
edileceği sözlerini hatırladım.
Sadece bu iki
örnek bile AKP kadrolarının GAP’ı 2009 seçimleri öncesinde siyasi şova
dönüştürerek açıkladığı eylem planı yaklaşımının da ne kadar ikiyüzlü olduğunu
göstermeye yetmiştir herhâlde.
Değerli
milletvekilleri, 2008 fiyatlarıyla GAP’ın tamamlanması için gerekli olan miktar
41 milyar 200 milyon TL olarak hesaplanmıştı. GAP eylem planlarıyla Hükûmetin
hedeflediği 27 milyar liralık harcama yapılarak yılan hikâyesine dönüştürülen
GAP’ı… Kalkınma Bakanı “2012 sonunda eylem planı için 18 milyar lira tahsis
edildiğini ancak harcamaların 2011 yılı sonu itibarıyla 12 milyar liraya
ulaştığını” ifade etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin paketi de tıpkı kendisinden daha önceki hükûmetlerin
paketleri gibi içi boş çıkmıştır. Aldığımız duyumlara göre AKP şimdi de GAP’a
ilişkin olarak 2013-2017 yıllarını kapsayan yeni bir eylem planı hazırlığı
içindeymiş. Şimdiden uyarmakta yarar görüyorum: Boşuna uğraşmayın çünkü GAP’a,
bölgeye ve Kürtlere olan yaklaşımlarınız değişmedikçe bu projeyi
bitiremezsiniz.
Başlangıçta
“yüzyılın projesi” olarak lanse edilen bu projenin odağında iyi niyet yok,
çözüm yok, doğa yok, insan yok, Kürt yok. Bu projenin odağında aldatma var,
tarihsel ve kültürel soykırım var, siyasi rant var, enerji var, sömürü var
değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Bu anlayış devam ettiği sürece, uçsuz bucaksız verimli topraklar
tuzlanıp çoraklaşmaya mahkûm edilecektir. Bu anlayış devam ettiği sürece, yanı
başındaki suyu tarlasına taşıyamadığı için açtığı kuyular nedeniyle elektriğe
muhtaç bırakılan çiftçi, icra kapılarını aşındırmaya mahkûmdur.
En önemlisi de,
bu anlayış devam ettiği sürece, projede yeri olmayan ve yıllardır
kandırılmaktan usanmamış milyonlarca Kürt’ün ruhsal bağını aşmayacaktır,
aşamayacaktır.
Saygılar
sunuyorum.(BDP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Binici.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.26
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Söz sırası, lehte
olmak üzere Kilis Milletvekili Sayın Ahmet Salih Dal… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
AHMET SALİH DAL
(Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 7’nci turunda yer alan kurumlar bütçesiyle ilgili olarak şahsım
adına lehte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
2003 yılından
itibaren bakanlığımız Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı başlattı. Başlayan değişim
ve dönüşüm hizmete yansıdı ve sonuçta, halkımız çok rahat, modern ve çağdaş bir
şekilde sağlık hizmetlerini almaya başladı.
Ülkemizde sağlık
alanında çalışan insan gücü sayısı 2002’de 177.905 iken bu rakam bugün
461.877’ye yükseldi. Aşılama oranı yüzde 78’den yüzde 97’ye ulaştı. Anne ve
bebek ölümlerinde ciddi bir şekilde gerileme oldu. Kamu hastanelerimizdeki
nitelikli yatak sayısı 2002’ye oranla yaklaşık 6 kat arttı.
Yine, 2002’de 481
olan 112 istasyon sayısı bugün 1.854’e ulaştı. 617 olan ambulans sayısı bugün
itibarıyla 2.939’a ulaştı. On yıl önce ülkemizde ne helikopter ambulans ne de
uçak ambulans vardı. AK PARTİ iktidarında Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında
4 uçak, 19 helikopter ambulans olmak üzere 23 hava ambulansıyla sağlık
hizmetlerini en iyi şekilde halkımıza sunuyoruz.
Evet, sağlık
hizmeti uygulamasıyla sağlık hizmetlerinde yeni bir çağ başlamış oldu. Artık,
yatağa bağlı ve ağır engelli vatandaşlarımızın doktor ayağına gidiyor ve kendi
evinde gerekli muayene ve tedaviyi gerçekleştiriyor. Acil ve yoğun bakım
tedavilerini özel hastanelerde de ücretsiz hâle getirdik. Başta doktorlarımız
olmak üzere tüm sağlık çalışanlarımızın özlük haklarında ciddi iyileştirmeler
yaptık.
Yine, sağlık
planlarımız çerçevesinde dev şehir hastaneleri kuruyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin gelişme sürecini bütünlük içinde tasarlayan
Kalkınma Bakanlığımız, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmenin dengeli ve
sürdürülebilir olması misyonu ile çalışmaktadır.
Bakanlığımız
bünyesinde yürütülen GAP, DAP, KOP ve DOKAP projeleri ile bölünmüş yol, hızlı
tren, metro, havaalanı, büyük ölçekli deniz limanı, içme suyu tesisleri,
hastane yapımları, yeni kurulan üniversitelerin altyapıları, fiziki mekân
ihtiyaçlarına ödenek tahsis edilmektedir.
Benim de seçim
bölgem olan Kilis’in de içinde bulunduğu Güneydoğu Anadolu Projesi, bu
bölgemizin potansiyelini değerlendirmiş, yöredeki vatandaşlarımızın refahını ve
yaşam kalitesini yükselterek ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda
bulunmuştur.
Son yıllarda
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bunun nedeni,
GAP kapsamında, başta sulama olmak üzere, temel altyapı yatırımlarının,
ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayacak eylem ve projelerin büyük bölümünün
tamamlanması amacıyla 2008 yılında uygulamaya konulan GAP Eylem Planı’dır.
Eylem Planı kapsamındaki proje ve faaliyetlerin büyük bir bölümü gerçekleşmiş,
belirlenen hedeflere büyük ölçüde ulaşılmıştır. Sulama projelerinde gözle
görülür gelişmeler sağlanmış, enerji yatırımları da tamamlanma aşamasına
gelmiştir.
Bu gelişmelerin
dışında, bölgesel kalkınma alanında geliştirdiğimiz programlarla bölgesel
gelişmeler devam etmektedir. Bu kapsamda, KÖYDES, SUKAP, SODES ve Cazibe
Merkezlerini Destekleme programları uygulamaktayız. Bu başarılı çalışmalarından
dolayı her 2 bakanlığımızı da tebrik ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, muhalefet milletvekillerimizden gelen eleştirileri dikkatle
takip ediyoruz. Yapıcı eleştirilerinizden dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Bu
yapıcı eleştirileriniz hiçbir zaman bizi rehavete sevk etmeyecektir. Yıkıcı
eleştirileriniz için de size teşekkür ediyorum. Bu eleştirileriniz bizim
çalışma azmimizi daha da artıracaktır ama onur kırıcı, hakarete varan sözleri
kim söylerse söylesin, onu da aynen sahibine iade ediyorum.
Siyasetimizin
özünde insan vardır. Bu nedenle, yaptığımız bütçe programlarımızı insan odaklı
yapıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET SALİH DAL
(Devamla) – Demokrasinin, özgürlüklerin, güvenliğin egemen olması için, barış
ve kardeşliğin yaşamımıza hakim olması için “Durmak yok, yola devam.” diyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dal.
AHMET SALİH DAL
(Devamla) – Hiçbir güç kardeşlik bağlarımızın arasına nifak tohumları ekemez.
En kötü günümüzde bile sırt sırta verip düşmana karşı durabilecek güçlü bir
mayamız vardır. Ülkemizin birliği ve bütünlüğü için bir olacağız, iri olacağız
ve diri olacağız.
Bütçemizin
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi,
Hükûmet adına -yirmi beş dakika-yirmi beş dakika olarak böleceğim- ilk söz
Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz’da.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı
bütçesi vesilesiyle huzurunuzdayım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Öncelikle 2013
yılı bütçemizin ekonomimize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Burada ortaya
konan görüşmeler, fikirler, perspektiflerin önümüzdeki döneme ilişkin bizler
için yol gösterici olacağını özellikle belirtmek istiyorum. Eleştiriler önemli.
Eleştirilerle birlikte epeyce polemik de yapılıyor. O polemik kısmını bir
tarafa bırakıyorum ama yapılan eleştirileri mutlaka çalışmalarımızda dikkate
alacağız.
Öncelikle
perspektifimizi ifade etmek istiyorum size. Kalkınma Bakanlığı olarak nasıl
bakıyoruz kalkınma meselesine? Biz, kapsayıcı bir kalkınmadan yanayız, bütün
kesimleri, bütün toplumu hem gerçekleştiriliş biçiminde hem de sonuçları
itibarıyla kapsayan, kucaklayan bir kalkınma anlayışından yanıyız. İki temel
hedefi aynı zamanda gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan dünyayla Türkiye
arasındaki mesafeyi daraltmaya, gelişmiş ülkelere Türkiye’nin yaklaşmasını,
daha fazla yakınlaşmasını sağlamaya çalışıyoruz, diğer taraftan ülke içinde
değişik bölgelerimiz arasında yine gelir farklılığını azaltma yönünde gayret
ediyoruz.
Bakın, daha dün
bir rakam yayınlandı, Eurostat tarafından hesaplanan bir rakam. Bunu özellikle
bugün paylaşmak istiyorum: Çok önemli bir rakam, aslında Türkiye’nin toplam
performansını çok iyi ifade eden bir rakam, Avrupa Birliğinin ortalama kişi
başına geliri ile bizim kişi başına gelirimizin oranı. Bu, 2002 yılında, on yıl
önce neymiş; bu sene, geçtiğimiz sene ne olmuş? Bu önemli bir gösterge çünkü
uluslararası alanla kendinizi mukayese etmezseniz gerçek anlamda başarıyı
ölçemezsiniz. 2002 yılında satın alma gücü paritesine göre Avrupa Birliği kişi
başına gelirinin sadece yüzde 36’sına sahip olan Türkiye, 2011 yılında bunu
yüzde 52’ye çıkarmayı başardı, tam 16 puanlık bir artış oldu. Şu anda Avrupa
Birliğine üye olan Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerden daha yüksek kişi başına
gelire sahip Türkiye. Bu gerçekten son derece sevindirici. Bunu yaparken
Romanya gibi, Bulgaristan gibi milyarlarca dolar Avrupa Birliği fonları da
kullanmadık, kendi kaynağımızla, emeğimizle bu başarıyı sağladık. Rekabet
gücünde 43’üncü ülke hâline geldik.
Beşerî gelişme
endeksinde hızlı bir şekilde gelişmeler sağlıyoruz yalnız orada eğitim bizi
aşağıya çekiyor. Eğitimde de aldıkları kriter: 25 yaş üstü nüfusun örgün
eğitimde geçirdiği süre ve beklenen okullaşma oranı. 25 yaş üstü nüfusun ne
zaman okula gittiği, ne zaman bu şartları yaşadığını takdirlerinize
bırakıyorum. Bu bir stok problemidir, son dönemde eğitimde sağlanan başarı
maalesef o rakama gecikmeli bir şekilde yansıyacak. İnşallah on iki yıllık
eğitimle birlikte, üniversitelerimize yaptığımız yatırımlarla birlikte
önümüzdeki dönemlerde bu etkiyi daha fazla göreceğiz. Mevcut beşerî gelişme
endeksinde yapısı gereği elli sene önceki performansın da etkisi var, son on
yılın da etkisi var, dolayısıyla, buna bir bütün olarak bakmak durumundayız.
Çok şükür iyi yatırımlar yapıyoruz. Ortalama altı buçuk yıl olan şu anki
eğitimdeki süreyi sadece zorunlu eğitimde on iki yıla, üniversiteyle birlikte
inşallah on üç-on dört yıllara doğru yeni nesillerde taşıyoruz.
Bir taraftan,
Türkiye’yi dünyaya yaklaştırırken, dünyayla arasındaki farkı azaltırken,
kapatırken bir taraftan da ülke içindeki farklılıkları azaltmaya çalışıyoruz. Burada
da GAP (Güneydoğu Anadolu Projemiz), DAP (Doğu Anadolu Projemiz), DOKAP (Doğu
Karadeniz Projemiz) ve KOP (Konya Ovası Projemiz) var. Bunlar, bütün bu 4 bölge
de ortalama olarak Türkiye ortalamasının altında olan bölgeler, değişik
düzeylerde olmakla birlikte. Buraları ortalamaya doğru yaklaştırmak için çok
önemli bir gayret içindeyiz. “Bunu neye göre söylüyorsunuz?” diye
sorabilirsiniz, lafügüzaf olabilir, laf olarak bunu söyleyebilirsiniz. Bunun
olup olmadığını rakamlarla görmeniz lazım. Rakamları hiçbir zaman
küçümseyemeyiz. 2002 yılında bu dört bölgeye toplam yatırımlarımız içinde
ayrılan kaynağın toplam yatırımlara oranı sadece yüzde 20. Bu dört bölge için
ayrılan kaynağın toplam kamu yatırımlarımıza oranı yüzde 20. 2012’de yüzde 35’i
aşmışız. Yüzde 20’den yüzde 35’e. Bu, bizim kamu olarak bu bölgelere verdiğimiz
önemi çok açık bir şekilde gösteriyor. Sadece kamu yatırımlarında bu bölgelere
önem vermemişiz, teşvik politikalarımızda da bu bölgeleri birinci öncelikli
alanlar -gelişmişlik düzeyine göre illerin- olarak belirlemişiz ve buralara
ciddi yatırımlar yapmışız.
Kesimler
arasındaki dengeyi de bu dönemde iyileştirmişiz. Türkiye sadece 230 milyardan
774 milyara çıkmadı, sadece 3.500 dolardan 10.500 dolara yükselmedi, aynı
zamanda gelir dağılımını da düzeltti. Bunun da ölçütleri uluslararası ölçütler.
En zengin yüzde 20’lik dilimin toplam gelirden aldığı pay 2002 yılında yüzde
50’yken -kabaca söylüyorum, küsuratları atıyorum- geçtiğimiz yıl yüzde 45’e
düştü. 5 puanlık bir düşüş oldu en zenginlerin payında. Diğer tüm gelir
kategorilerinde çok şükür iyileşmeler gördük son on yıl içinde. Ekonomi
büyürken gelir dağılımı da daha iyi dağılır hâle geldi. Yoksullukla mücadele de
aynı şekilde. Günlük harcaması 4,30 doların altında olan nüfus 2002 yılında toplam
nüfusumuzun yüzde 30’una ulaşıyordu. 20 milyonun üstünde insandı. 66 milyon bir
nüfusumuz vardı, bunun 20 milyondan fazlası günde 4,30 doların altında bir
harcamaya sahipti. Yine son yaptığımız ölçümlerde bu rakam yüzde 2,8’e kadar
düştü, yüzde 30’dan yüzde 2,8’e. Bu, yoksullukla mücadele politikalarımızın da
nereye geldiğini çok açık gösteren bir rakam. Bütün bunlar kendiliğinden tabii
olmadı. Sosyal politikalarımızla, kırsal alana dönük politikalarımızla,
eğitime, sağlığa yaptığımız yatırımlarla bu noktalara çok şükür ulaştık. Toplam
kamu yatırımlarımızın ne olduğunu söylediğimizde bu da ortaya çıkacaktır.
Bakın, 2002 yılında toplam kamu yatırımlarımız sadece 17 milyar 300 milyon
civarındaymış. 2011’de bu rakam 53 milyara, 2012’de 61,8 milyara ulaşmış, 2013’te
de 68,3 milyar planlıyoruz. Burada çok ciddi bir artış söz konusu. Bir taraftan
da kamu-özel ortaklığı modeliyle, eskiden kamu bütçesinden yapmakta
zorlandığımız yatırımları bütçe imkânlarını da kullanmadan dış kaynaklarla özel
sektörün finansman ve yönetim kabiliyetiyle birlikte gerçekleştiriyoruz.
Yatırımlarımızı eskisine göre çok daha verimli yapıyoruz. Yine, bir rakam
söyleyeyim: 2002 yılında kamu yatırım programında projelerin ortalama
tamamlanma süresi 9,4 yıldı. İçinde bulunduğumuz yıl 3,7 yıla kadar düştü
ortalama tamamlanma süresi. Dolayısıyla hem daha fazla yatırım yapıyoruz hem
daha verimli yatırım yapıyoruz. Bunlar çok açık göstergeler.
GAP’la ilgili
çeşitli fikirler ifade edildi. Öncelikle ben şunu söyleyeyim: Ben, Urfa
Milletvekilimiz Sayın Binici’nin -gerçi ayrılmış- Barış ve Demokrasi Partisinin
GAP projesine karşı olduğunu burada çok açık bir şekilde ifade ettiğini görünce
doğrusu şaşırdım. Bir bölgesel kalkınma programına; insanlara aş verecek, iş
verecek, kuru tarımdan sulu tarıma geçişi sağlayacak, altyapıya,
üniversitelere, teknolojiye, birçok alana yatırımları ihtiva eden bir bölgesel
gelişme programına, kalkınma programına burada çok farklı bir üslupla karşı
çıkmasını milletimizin takdirine bırakıyorum.
Diğer taraftan,
Sayın Altan Tan yine bu bölgesel programlarla ilgili yorumlar yaptı.
Polemiklere girmeyeceğini söyledi ama baştan sona, bence, polemik bir konuşma
gerçekleştirdi. Diğer taraftan, bakanlığımla ilgili de birkaç konuya değindi,
onları da açıklığa kavuşturmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde, Milliyetçi Hareket Partisinden değerli
bir milletvekilimiz bakanlığımızın temsil ve ağırlama giderlerini sordu. Ben
de, çok şeffaf bir şekilde ve çok detaylı bir şekilde, neyse bu harcamalarımız
ilettim; 160 bin küsur, şimdi hatırlamıyorum, bir yılda bütün bakanlığın...
Fakat, bir gazete -Sözcü gazetesi- sürmanşetten, sanki bu sadece benim bakanlık
makamımın harcamasıymış gibi ve ben oturup bütün bu çayları, yemekleri yemişim
gibi bir haber yaptı. Bunu da, basın ahlakı açısından takdirlerinize sunuyorum.
Bir yıl boyunca, 8 genel müdürlüğün, 4 tane müsteşar yardımcılığının, 1
müsteşarlığın, bakan yardımcılığının ve bakan makamının temsil ve ağırlama
giderinin 160 bin lira olmasını yadırgayan milletvekillerimize, tekrar
düşünmelerini tavsiye ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Vallahi, siz tekrar düşünün; yani 160 bin, bir yılda lahmacun yenir
mi yahu! Ayıptır!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bakanlıklar arasında da, bakanlıkları da bir mukayese
etsinler, Kalkınma Bakanlığı, en düşük değilse de en düşüklerden bir tanesidir.
Ama olsun, siz bunlarla uğraşmaya devam edin, diğer politikalarla... Demek ki
gerçek politika yapılmayınca, gerçekten fikir üretilemeyince, proje
üretilemeyince, bu tür şeylere sığınma oluyor…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bunların önemi yok mu yani? Bunların hiçbir önemi yok mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – …bu tür şeylere sığınılıyor. Tabii ki…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bunların hiçbir önemi yok mu yani Sayın Bakan? Bunlar önemli değil
mi?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bunlar da önemli tabii, bunlara da bakalım, bunlara
da bakalım ama…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – 72 bin lahmacun, el insaf yahu! Siz lahmacun siyaseti yapıyorsunuz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hayır, milletvekilinin sorgulamasını küçümseyen anlayışınızı
yakıştıramıyorum.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yok hayır, hayır, onu sorgulamayı küçümsemiyorum.
Kusura bakmayın…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bu milletvekili her şeyi soracak! Öyle bir şey olabilir mi yani?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilim, ben onu söylemiyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – 72 bin lahmacunu normal görüyorsanız, size söyleyecek bir şey yok.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yanlış bir şekilde bunu bakanlığıma mal edenlere
eleştiri yöneltiyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakanım size yakışmıyor! Yani milletvekilinin faaliyetini,
siz de, elbette ki saygıyla karşılamanız lazım. Bu da önemli.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yoksa, ben, diğer şeyi yapmıyorum.
Diğer taraftan,
“GAP bölgesinde somut olarak ne yaptınız?” diye sordu. Onlara da ayrıldığı için
cevap… Yine de cevap vereyim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Halk açlıktan kırılıyor, 72 bin lahmacunu az görüyor!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – GAP projesine yaptığımız yatırımlar da, değerli
milletvekilleri, ortadadır. Bakın, AK PARTİ iktidara geldiğinde, bütün GAP
illerine yapılan toplam yatırım 577 milyon lira iken, 2012 yılında bu 4,3
milyar liraya ulaştı; artış 7,4 kat, yüzde artış değil. Yine GAP illerindeki
artışımız 4,2 kat, DOKAP illerindeki artışımız 4,9 kat ve KOP illerindeki
artışımız 6 kat. Bu bölgelere biz hep misliyle yatırımlarımızı artırdık.
Rakamlara girecek vaktim yok.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, bu parayı halk görmedi ki halk.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – En son ilan ettiğimiz GAP Eylem Planı’yla birlikte,
2008’de ilan ettiğimiz eylem planıyla birlikte nelere yansıdı bu iş.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Halk görmedi ki.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bakın, hep şu eleştirilirdi: “GAP’ta yatırım
yapıyorsunuz ama enerjiye yapıyorsunuz, sulamaya yapmıyorsunuz.” diye bir
eleştiri.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ne enerjiye yapıyorsunuz ne sulamaya yapıyorsunuz ne vatandaşa
yapıyorsunuz, kendinize yapıyorsunuz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bana göre de haklı bir eleştiriydi. Nihayet bu sön
dönemde, bizim hükûmetlerimiz döneminde sulamanın ne olduğunu da rakamsal olarak
vermek isterim. Bizden önceki döneme kıyasla, geçtiğimiz on yıl -bu on yıl-
sulamaya ne kadar yatırım yapılmış diye baktığımızda, AK PARTİ döneminde 3 kat
arttığını görüyoruz sulamaya yaptığımız yatırımların.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bingöl’de on yedi yıldır bir baraj bitmedi. Gülbahar Barajı’nı
söyleyin, ne zaman bitecek?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Sadece 2012’de sulama projelerine tahsis ettiğimiz
ödenek, GAP bölgesinde 1 milyar 262 milyon, biz iktidara gelmeden önce 189
milyondu. Bakın 2002 ile 2012 sulama ödeneğini mukayese edin 6,7 katlık bir
artış görürsünüz, 6,7 kat. Bunlar o vatandaşın gelir düzeyini arttıran,
refahını arttıran, istihdamını arttıran projeler ve bu projelere karşı
çıktığınızı görmekten dolayı… Bilemiyorum yani, bu projelere de karşı
çıkıyorsunuz. Gerçi, kendi seçim bölgemden de biliyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Kim karşı ya, kim karşı? Gülbahar Barajı kaç yıldır bitmiyor?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Kendi seçim bölgemden de örnekler vereyim size, neler
yaşandığını. Burada, ben beklerdim ki bazı milletvekilleri de çıksın, bu
terörün yatırımlara etkisini, terörün bölgesel kalkınmaya etkisini de
vurgulasın.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hadi bakalım!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Terörü de siz hortlattınız, terörün sebebi AKP’dir.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Huzur ortamıyla kalkınma arasındaki ilişkiyi de
vurgulasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yeteneksizliğinizi terörle kılıflandırıyorsunuz, örtbas ediyorsunuz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Sadece Bingöl’de cevher zenginleştirme tesisi kurmaya
çalışan bir iş adamının iş makineleri yakıldı. Diyarbakır-Bingöl duble yolunda
şantiyeye saldırıldı. Diğer taraftan, havaalanı inşaatımıza saldırıldı. Bunları
da birileri dile getirmeli, bu yatırımları halka…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Sen dile getiriyorsun, bir de biz niye söyleyelim?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Silvan Projesi’nde yine, Diyarbakır’da sulama
projesi; bakın, o bölgede, bittiğinde 250 bin hektar alanı sulayacak bir proje.
Bu projeye saldırılar oluyor. Bir taraftan, yatırımlara saldırı olacak, bir
taraftan “hizmet yok” diye şikâyet olacak. Bu, samimiyet değil. Bu ikisi aynı
anda olmaz; ya birini savunacaksınız, ya diğerini. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Havaalanı kaç yıldır bitmiyor Bingöl’de, ayıptır! Diyarbakır duble
yolu kaç yıldır bitmiyor. Yani bir kamyonun yakılmasına bağlıyorsanız yazıklar
olsun size!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Diğer taraftan, sonuçları ne oldu bakın, GAP
bölgesinde eylem planı uyguladık da sonuçları ne oldu?
2002 yılında
GAP’ın ihracatı 700 milyon dolar bile değildi, bütün GAP illerinin ihracatı; bu
yıl 7 milyar doların üzerinde. 10 mislinden fazla arttı GAP bölgesinden
ihracat, 10 mislinden fazla arttı.
GAP’ın istihdamı,
eylem planı yaptık ne oldu? Bakalım; 2007 yılında 1 milyon 161 bin insan
istihdam ediliyormuş bu 9 ilimizde ve Türkiye’nin de aşağı yukarı yüzde 10
nüfusuna tekabül ediyor. 2011 yılında bu istihdam rakamımız 1 milyon 555 bin
kişiye çıkmış. Son dört yılda istihdam artışı 394 bin. 394 bin insan GAP Eylem
Planı’yla birlikte aşa kavuşmuş, işe kavuşmuş. Bunu küçümseyebilir misiniz?
Bunun kâğıt üzerinde olduğunu söyleyebilir misiniz? Her bir aile için bunun
anlamını görmezseniz, o her bir aileye giden ekmeği hesap etmezseniz bunun önemini
de anlayamazsınız.
GAP bölgemizde
iyi bir gelişme oluyor ve bu gelişmeler de inşallah, iyi bir şekilde yine
yatırımlarımız da devam edecek. Hiçbir zaman o bölgeye yatırımlar yapmayı
aksatmayacağız. Terör saldırıları da olsa, değişik olumsuz faktörler de olsa,
biz, insanımızı esas alacağız, insanımızın ihtiyaçlarını esas alacağız,
yatırımlarımıza devam edeceğiz. Üniversitelere, yollara, eğitime, sağlığa,
sulamaya, halkımızın ihtiyaç duyduğu tüm alanlara yatırımlara devam edeceğiz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bölgeye hep cezaevi açıyorsunuz, fabrika açmıyorsunuz ki!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Diğer taraftan, işsizlik sigortasının payının
kullanıldığı söylendi. İşsizlik sigortası doğru, kullanıldı; sadece GAP projesi
için değil, DAP için, DOKAP için, bölgesel gelişme programlarımız için
kullanıldı ve işçi payını kullanmadık orada. Sadece hükûmet payını ve işveren
payını kullandık. İşçi payı 0,25’tir, diğerleri 0,75, bazı yıllar 0,25’ini bazı
dönem 0,75’ini ama hiçbir dönem işçi payını kullanmadık.
Diğer taraftan bu
kanunun yapısında var zaten. İşsizlik sigortasını insanlar işsiz kalsın da
kullanalım diye beklememeliyiz, aynı zamanda istihdam üretmek için de bu
kaynakları kullanmamız gerekiyor.
Yatırımların
detayına girmek istemiyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) –Yatırımların detayını öğrenmek istiyoruz. Hangi yatırımı yaptınız?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bu, biraz da renklilik olsun, şu gaz-fren
tartışmasıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. “Gaz-fren tartışmalarına ne
diyorsunuz?” diye değerli bir milletvekilimiz sordu. Ekonomide büyüme, yumuşak
iniş, o tartışmalarla ilgili... Biraz da herhâlde tatlı bir şekilde polemik
yapmak da kötü bir şey değil siyasette. Şunu söylemek istiyorum: Eskiden
arabanın gaz pedalı bozuk, freni patlak olduğu için bu tartışmalar hiç
yaşanmıyordu. Şimdi, hem gaz pedalımız iyi hem frenlerimiz sağlam, hangisini ne
zaman kullanacağımızı tartışıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Şanzıman dağılmış!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Kaptanımız da çok iyi, hangisini ne zaman
kullanacağını gayet iyi biliyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Motor sağlam değil, motor!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Motor da çok sağlam, kaporta da sağlam ama sizin
döneminizdeki kaportanın hâlini biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2001 krizinde arabanın nasıl tosladığını gayet iyi biliyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Az kaldı, senin toslamana az kaldı.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Diğer taraftan, sağlıklı bazı tartışmaların olması
hükûmet içinde koordinasyon eksikliği anlamına gelmez. Değişik bakış açıları da
olabilir, tartışmalar olur, sonuçta bir noktada buluşursunuz, belli bir eylem
planı ve orta vadeli program hazırlarsınız ve bunu hayata geçirirsiniz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – O arabanın şanzımanı dağılmış Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Ekonomi yönetimimizde güçlü bir koordinasyon
olmasaydı, dünyada bu kadar kriz yaşanırken, Orta Doğu’da bu kadar çalkantı
varken biz bu ekonomik başarıları elde edemezdik. Çok güçlü bir
koordinasyonumuz var. Çok şükür ne yaptığımızı gayet iyi biliyoruz. Ortak
akılla politikalarımızı üretiyoruz ve uyguluyoruz.
Yine baktığınız
zaman, Kalkınma Bakanlığı her zaman büyümeden yanadır, onu da söyleyeyim.
Kalkınma Bakanlığı tabiatı gereği yatırımlardan yanadır, büyümeden yanadır ama
istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyümeden yanadır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Mesela Urfa’da hiçbir yatırım yapmadınız.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bir yıl çok yüksek büyüme, ardından olumsuzluklar,
bizim arzu ettiğimiz bir tablo değil, biz istikrarlı ve sürdürülebilir bir
büyümeden yanayız, böyle olmaya da devam edeceğiz.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) – Sayın Bakan, yerler kaygan, yerler kaygan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Diğer taraftan, bu -tam anlayamıyorum, kusura
bakmayın- net hata noksan, turizm gelirleriyle ilgili; cari açıkla ilgili bir
yorum yapıldı. “Cari açığı birtakım istatistiki hesaplarla mı düşüreceksiniz?”
anlamına gelebilecek şeyler söylendi. Burada da şunu söyleyeyim: Bakın,
ekonomide “net hata noksan” dediğimiz bir kalem var, ekonomistler bu işi
bilirler; dış dengemizde izah edemediğimiz bir para girişi var Türkiye’ye,
bunun anlamı bu. Milyarlarca lira, dolar Türkiye’ye giren bir para var, tam
olarak kaynağını istatistiki olarak izah edemiyoruz, net hata noksan budur ve
bu da pozitif bir rakam Türkiye’de.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Geldi, geldi Katar’dan, Suudi Arabistan’dan geldi.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – 2010 yılında 2,7 milyarmış, 2011 yılında 11,4 milyara
yükselmiş -11,4 milyar- 2012’de de Ocak-Ekim döneminde 6,5 milyar. Şimdi, biz
bunu…
Ben muhalefetten
şunu beklerdim yani: “Yeni birtakım istatistiki çalışmalar yapıp bir an önce
bunun kaynaklarını tespit edin. Bu net hata noksanı azaltın.” demelerini
beklerdim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Onun kaynaklarını sen de biliyorsun, biz de biliyoruz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Şimdi, biz bu çaba içindeyken “Niye bu çabayı
yapıyorsunuz?” diye eleştiriler oluyor, ona katılmak mümkün değil.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Zaten yapmakla mükellefsiniz, yapın.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sen tespit edememişsin, taşeron mu tutuyorsun?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Turizm gelirlerimizi yeniden hesaplıyoruz çünkü
turizm gelirlerimiz bizim düşündüğümüzden aslında daha yüksek. Bunu da, epey
bir süredir bir çalışma yapıyoruz, rastgele de yapmıyoruz. Geçmişe dönük de
serimizi düzelterek turizmle ilgili çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Diğer taraftan
yine, dış ticaretle ilgili eksik birtakım hususlar varsa istatistiki anlamda da
bunları daha da iyiye götürmek için çalışmalar yapıyoruz. Bundan doğal bir şey
de olamaz, kaynağını izah etmemiz, daha kayıtlı hâle getirmemiz sizin de arzu
etmeniz gereken bir durum diye düşünüyorum.
Altın ihracatı
ile büyüme ilişkisi, bu konuda da bazı yorumlar yapıldı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Büyüme mi var ya? Hangi büyümeden bahsediyorsun?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bir gazetede de bugün yine bu konuda, sanki büyümemiz
altın ihracatından kaynaklanıyormuş gibi -bir soru önergesine verdiğimiz cevabı
da biraz yanlış algılayarak diyelim- bir yorum yapmışlar. Şunu açık bir şekilde
söylemek isterim.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Babacan yaptı, Babacan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Gayrisafi yurt içi hasılayı, tüketim ve yatırımlar ve
mal ve hizmet ihracatıyla toplayıp hükûmete ödenen vergiler ve mal ve hizmet
ithalatının çıkarılmasıyla ve stok değişiminin dâhil edilmesiyle hesaplıyoruz.
Burada önemli olan nokta, ülkemizde üretim yönteminin asıl olması, harcama
yöntemiyle bir fark oluşması durumunda da istatistiği fark olarak stok
değişimine bunun dâhil edilmesidir. Yani altınla ilgili, altın dış ticaretinden
kaynaklanan gayrisafi yurt içi hasıla değişimi katma değer artışından
kaynaklanmadığından, mal-hizmet ihracat ve ithalatında yer alsa bile net
ihracat, net ithalat doğrudan doğruya stok değişimiyle dengelenmektedir. Yani
burada bu büyümeye pozitif katkı yapmış gibi görünüyor -basit şekilde
anlatırsak- stok değişiminde de negatif katkı yapmış gibi görünüyor.
Dolayısıyla bunlar birbirini dengelediği için genel büyüme oranımız altınla
izah edilebilecek bir büyüme oranı değildir. Bunu da belki ilgilenen
arkadaşlarımıza sonra daha detaylı olarak da not olarak da arz edebiliriz.
Değerli
arkadaşlar, epeyce…
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Bizim sözünü ettiğimiz altın değil Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – O konuda arkadaşlardan bilgi istiyorum, size daha
sonra arz ederim inşallah.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Ben birazdan size anlatacağım.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Sayın Bakan, bilgiyi siz verdiniz, ne bilgisi istiyorsunuz?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Kalkınma Bakanlığımız makro
birimleriyle, sektörel birimleriyle, bölgesel birimleriyle ve giderek dış
ekonomik birimleriyle ülkemize hizmet ediyor; bölgelerimizde kalkınma
ajanslarımızla, SODES gibi, KÖYDES gibi, SUKAP gibi yenilikçi programlarımızla
ülkemize hizmet ediyor. Bizim yeni misyonumuzla birlikte -biliyorsunuz, eskiden
Devlet Planlama Teşkilatıydı, şimdi Kalkınma Bakanlığı oldu, eskiden “araç”tı
ismimiz, şimdi misyonumuz ismimiz hâline geldi- artık Kalkınma Bakanlığı olarak
bütün birimlerimizle ülkemizin dünyayı yakalaması, daha ileri bir ülke hâline
gelmesi için, bölgeler arası dengesizliklerin azaltılması için elimizden gelen
çabayı sarf ediyoruz.
Yine Altan Tan
Bey’in dediği “Bu kadar şey yaptınız, niye azalmadı?” Bir de bunları
yapmadığımızı düşünün, o durumda ne olurdu, ona da bakmak lazım.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – O zaman da teyzemiz amcamız olurdu.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - 2’ncisi, sadece Almanya’yı örnek vermeyin, Londra’ya
ve Paris’e de bakın. Londra’nın ve Paris’in nüfusuyla da…
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Ya, böyle bir mantık olur mu? Allah aşkına ya, böyle bir mantık
olur mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - … onların toplam nüfusuna da bakın, sadece Almanya
örneğinden hareket etmeyin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Bakan konuşmasında şahsımla ilgili sataşmada bulunmuştur.
İki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Tan, bir saniye. Ben dikkatle izledim ama bu işin yolunu açtığımız zaman
da hızlı hızlı gidiyor. İsterseniz şöyle yapalım, insicamı bozmadan. Vereceğim
size…
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Tamam, teşekkür ederim.
BAŞKAN – …normal
şartlarda pek sataşma gibi olmamakla birlikte, vereceğim.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
– Hayır efendim, GAP’a karşı olduğumuzu söyledi. Yok böyle bir şey.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – “Tamamen polemik yaptı.” dedi.
BAŞKAN – Neyse,
vereceğim…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – “Tamamen polemikler üzerinden konuşma yaptı.” dedi.
BAŞKAN – Tamam,
vereceğim. İtirazım yok, vereceğim de, şimdi Sayın Bakanı da dinleyelim, ondan sonra;
insicam bozulmasın.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Sayın Binici’nin konuşmasına tutanaklardan bakar
mısınız?
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, tamam.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Birazdan cevap vereceğiz zaten. Sayın Binici’nin tutanağı var
hafızamızda.
BAŞKAN – Sağlık
Bakanı Sayın Recep Akdağ…
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer
Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; sizleri ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum. Sağlık Bakanlığımızın 2013 mali yılı
bütçesinin Genel Kurula sunumunu gerçekleştiriyoruz. Bütçemizin hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, kuşkusuz, bütçe görüşmeleri önceki yılların değerlendirilmesi
ve gelecek vizyonunun ortaya konması açısından önemli fırsatlardır. Hem
iktidarda olan, bu yolla ülkemize hizmet eden bizler için hem muhalefet için
gerçekten burada yapıcı tartışmalarla, yapıcı görüşmelerle, bu görüşmeleri
milletin hayrına bir şekilde yürütmeye devam etmeliyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu sene Sağlık Bakanlığımıza, geçen yıla kıyasla bütçeden
yüzde 17’ye yakın bir artışla pay verilmektedir. 16 milyar 894 milyon lira
genel bütçeden bakanlığımıza para tahsis edilmiştir. Bize takdir edilen bu
miktarı yerindelik, verimlilik ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde halkımızın
hizmetine ekibimle birlikte harcamak için yüce Meclisimizden yetki isteyeceğiz.
Bu isteğimiz
çerçevesinde, Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla on yıl içerisinde neler
gerçekleştirdik, bundan böyle neler yapacağız, müsaadenizle bunun muhasebesini
yapmak ve konuşmamda bunları sizlere takdim etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, elbette bir bütçe konuşmasında önemli olan retorik, yani hamaset
değil gerçeklerdir.
Bakınız, konumuz
hakkında, yani Sağlık Bakanlığının, Hükûmetimizin ortaya koyduğu Sağlıkta
Dönüşüm Programı hakkında Dünya Sağlık Örgütü ne söylüyor. 2012 yılında Dünya
Sağlık Örgütü bir rapor yayınladı. Bu raporun da başlığı “Başarılı Sağlık
Reformları: Türkiye Örneği” adıyla “Yeni binyılın başında…” Önce 2002 için ne
söylüyor, sonra 2012 için ne söylüyor. Hani on senelik bir reform programından
bahsediyoruz. Aradaki farkı, bu hususta söz söyleyebilecek en önemli kuruluş
Dünya Sağlık Örgütü acaba nasıl belirledi?
Şöyle söylüyor
2000’li yılların başı için Dünya Sağlık Örgütü: “Yeni binyılın başında
Türkiye’deki sağlık sektörünün performansı, sağlık sonuçları, mali koruma ve
hasta memnuniyeti penceresinden bakıldığında, hem OECD ülkeleri arasında hem de
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinde en alt sıradaydı.” Bu ifade bize ait
değil değerli milletvekilleri. Bu ifade, doğrudan Dünya Sağlık Örgütünün
2012’deki bu önemli raporuna ait bir ifadedir.
Peki, aynı
raporda 2012 için Dünya Sağlık Örgütü ne demektedir, ne söylemektedir? “Dünya
Sağlık Örgütü Tallinn Sözleşmesi’nin sağlıkta hakkaniyet ve taleplere cevap
verebilirlik prensiplerini uygulayan ülkeler için Türkiye başarılı bir
örnektir.” Şükürler olsun ki Sağlıkta Dönüşüm Programı, Türkiye Cumhuriyeti’ni,
sağlıkta, Dünya Sağlık Örgütü nezdinde böyle bir konuma yükseltmiş durumdadır.
Aynı konuda
2008’de OECD raporu ne söylemekte idi? 2008’de de OECD bir rapor yayınladı.
“Sağlıkta Dönüşüm Programı, 2003 öncesi sağlık sisteminin zayıf yönlerini
bertaraf edip, güçlü yönleriyle reform yapmayı amaçlayan bir ders kitabı
mahiyetindedir.”
Değerli
milletvekilleri, bu kürsüden, Dünya Bankasının bunu bu şekilde söylediği ifade
edildi ama bu yanlış bir bilgiye dayanıyordu. 2008 yılında OECD’nin yayınladığı
bir raporda aynen bu ifadeler yer almaktadır. Ve daha sonra, 2011 yılının Mart
ayında dünyanın en saygın tıp dergilerinden -İngilizce ismiyle söyleyelim-
British Medical Journal’da bir makale yayınlandı. Herkes bilir ki, bu konuları
iyi takip eden herkes bilir ki ilgili dergi dünyanın en saygın, hakemli
dergilerinden birisidir ve bu dergiler, değerli milletvekilleri, hatır, gönül
için hiçbir şeyi basmazlar, hiçbir şeyi yayınlamazlar. Dergide, yazıyı bu
dergiye götürenlerin kimliklerinden daha önemli olan, bu dergilerin hakemli
dergiler olmaları ve bu hakemlerin verdikleri kararlarla bu yayınları yapmalarıdır.
Bu dergide, British Medical Journal’da şu ifade ediliyor, deniyor ki… Bir defa
başlığı çok enteresan: “Türkiye’de Sağlık Hizmetleri: Geri Kalmışlıktan
Liderliğe” Ve metinde de şu ifade edilmektedir: “Sıkça duymaya alıştığımız
başarısızlıkların aksine Türkiye, orta gelir düzeyindeki ülkelerde eşi
görülmemiş hız ve düzeyde sağlık çıktılarını iyileştiren ve Binyıl Kalkınma
Hedefleri’ni 2015’ten önce yakalayan bir başarı örneğidir.”
Değerli
milletvekilleri, bu başarı için en başta, cefakâr sağlık çalışanlarına yüce
Meclisimizin huzurunda teşekkürü bir borç biliyorum. Bu ülkenin doktorları,
sağlık çalışanları, bütün sağlık çalışanları; hemşireleri, teknisyenleri,
acilinden hastanelerine, aile hekimine kadar bütün kuruluşlarda çalışan sağlık
emekçileri sağlıkta dönüşüme sahip çıkmasaydı biz bu başarıyı elbette
yakalayamazdık ama bu başarı sonuçta Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısıdır. Bunun
için, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siz değerli üyelerimize, Meclis
komisyonumuza ve bütün paydaşlara da şükran borçlu olduğumuzu biliyoruz.
Bu süre
içerisinde Türkiye gerçekten önemli bir gelişme gösterdi. Birleşmiş Milletlerin
gelişmişlik indeksleri açısından en önde gelen bir gösterge var: Doğumda
beklenen yaşam süresi. Doğan bir kişinin ne kadar süreyle yaşaması bekleniyor.
Bu süre değerli milletvekilleri, Türkiye ile aynı gelir grubunda olan ülkelerde
son on yılda sadece iki yıl ilerlemişken Türkiye’de bu artış beş yıl oldu.
Aslında, Türkiye’nin göstergelerini, sağlık dâhil, diğer alanlarındaki
göstergelerini tartışırken orta üst gelir grubu ülkelerle birlikte tartışmak
gerekir. Bazen burada OECD ülkelerinden ya da Avrupa Birliği ülkelerinden
örnekler veriliyor. Bu, yanlış bir değerlendirmedir. Elbette, biz, ülkemizdeki
sağlık göstergelerini, OECD ülkelerinin içinde en iyi duruma getirmek için
gayret göstereceğiz, gösteriyoruz; elbette, Avrupa’nın da ilerisine taşımak
için gayret göstereceğiz, gösteriyoruz ama gerçeklere baktığımızda Türkiye’yi mukayese
ederken orta üst gelir grubuyla mukayese etmek gerekmektedir. Bu anlamda
baktığımızda değerli milletvekilleri, Türkiye’de yaşam beklentisi yetmiş beş
yılken orta üst gelir grubu ülkelerde yetmiş bir yıldır. Dolayısıyla Türkiye bu
gelir grubundan şu anda dört yıl daha ileride bir yaşam süresine aittir.
Ve yine,
Türkiye’nin sağlık sistemi performansını 2011’de değerlendiren bir diğer Dünya
Sağlık Örgütü raporu şunu söylemektedir: “Sağlıkta dönüşüm programı uygulama
süresinde, doğumda beklenen yaşam süresindeki iyileşme Avrupa bölgesindekinden
daha ileri düzeyde olmuştur.” Bunu, bebek ölümlerinde, anne ölümlerinde de
görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 2025’te… Dünya Sağlık Örgütü 1998’de yayınladığı bir raporda
Türkiye’de bebek ölümlerini, bebek ölüm hızını 2025 için binde 16 olarak
öngörmekteydi. Yani Türkiye 2025 yılına geldiğinde bebek ölümlerinin binde 16
olması Dünya Sağlık Örgütü için beklenen bir rakamdı. Oysa bugün, bebek
ölümleri, 2011 yılı itibarıyla Türkiye’de binde 7,7’ye inmiştir.
Yine, şöyle
iddialar var: “Dünya Sağlık Örgütünün raporlarında bu binde 12 olarak
gösteriliyor.” ya da “Başka raporlarda benzer rakamlar var.” Ancak, şunu
özellikle ifade etmek istiyorum: Elbette biz elimizdeki en son araştırma
verilerini buradan sizleri ve milletimizi bilgilendirmek üzere vermek
zorundayız. Binde 7,7 olarak sizlere takdim ettiğimiz bebek ölüm hızları nasıl
elde edildi? Bu, dünyada yapılmış en önemli bilimsel çalışmalardan birisiyle
elde edilmiştir değerli milletvekilleri. 150 bin hanede, İstanbul Üniversitesi,
Marmara Üniversitesi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, 3 üniversite birlikte
çalışarak bu sonucu elde ettiler. Dolayısıyla, bütün milletvekillerimizin,
sadece iktidar partisi AK PARTİ’mizin çatısında hizmet veren
milletvekillerimizin değil, değerli muhalefetimizden milletvekillerimizin de
bundan mutluluk duyması beklenir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Doğru olsa mutluluk duyarız.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Çünkü bu, sadece AK PARTİ’nin başarısı değil; bu,
Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısıdır değerli arkadaşlarım.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Keşke doğru olsa Sayın Bakan, tabii ki mutluluk duyarız.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, anne ölüm oranları açısından da
baktığımızda, bugün Türkiye’de anne ölüm oranları yüz binde 15,5’ken, orta üst
gelir grubu ülkelerde yani Türkiye’yle mukayese edilmesi gereken ülkelerde yüz
binde 53’tür. Peki, üst gelir grubu ülkelerde bu nedir? Üst gelir grubu
ülkelerde de yüz binde 14’tür. Yani Türkiye bu alanda, aslında mukayese
edildiğinde çok da haklı bir mukayese olmasa bile, üst gelir grubu ülkeleri
yakalamış durumdadır.
Avrupa Halk
Sağlığı Raporu, 2009’da yayınlanan Avrupa Halk Sağlığı Raporu bakınız bunu
hangi sebeplerle ilişkilendiriyor: “Anne ölüm oranlarını politik öncelik olarak
belirlemek, buna göre finansman ayırmak, hizmet ve politikaları kültürel
hassasiyetlere göre düzenlemekle sağlandı bunlar.” deniliyor. Bu örnekleri
çoğaltabilirim, bütün dünya literatürüne girmiş, dünyanın en saygın
uluslararası örgütlerinden örnekleri çoğaltabilirim ama zamanımızın kısıtlı
olduğunu düşünerek, müsaadenizle onları burada kesiyorum.
Peki, bütün
bunlar neye yol açtı? Türkiye’de yüzde 39,5 olan sağlıktan memnuniyet oranının
on yılın sonunda yüzde 76’ya ulaşmasına yol açtı. On sene önce Avrupa
bölgesinde vatandaşların –bütün Avrupa bölgesinde- sağlıktan memnuniyeti neydi
diye sorarsanız, yüzde 62’ydi. Peki, 2000’den sonraki on senede yani bizim
Sağlıkta Dönüşüm Programı’mızı gerçekleştirdiğimiz bu süre sonunda Avrupa’daki
memnuniyet ne derseniz, yine yüzde 62, orası yerinde saymış ama Türkiye’de
vatandaşın memnuniyeti yüzde 39’lardan yüzde 76’lara çıktı. Şimdi, bazıları
bunu: “Siz algıyı değiştirdiniz, aslında değişen çok fazla bir şey yok ama.”
şeklinde ifade etmek istiyorlar. “Görün, bakın, bu böyle devam etmeyecek.”
diyorlar, bunu on senedir söylüyorlar yalnız, hani on aydır değil. On senedir
AK PARTİ iktidarda, partimiz iktidarda ve bu dönüşüm on senedir
gerçekleştirilen bir dönüşüm değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, on
senedir bu ezberleri tekrarlayanlara sizin ve milletin huzurunda şunu söylemek
istiyorum, bu ezberleri tekrarlayanlar şunu söylemek istiyorlar aslında: “Yani
millet pek de anlamıyor bu işleri. Millet neden memnun olup olmadığını pek de
bilmiyor. Biz biliriz bu işleri.” Bunlar geçmiş dönemin tarzı siyasetiyle
siyaset yapanlar, bunlar –beni bağışlasınlar- Millî Şef döneminin zihniyetiyle
siyaset yapanlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, milletin feraseti, milletin basiretiyle biz buradayız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Millî Şef döneminde ne oldu? Hastaneden hastalar geri mi
döndürüldü? Hastanede hastalar öldürüldü mü?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Yani yakıştı mı size Sayın Bakan, yakıştı mı! Koskoca Bakansın,
yakıştı mı bu sana!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hepimiz milletin feraseti ve milletin basiretiyle
buradayız değerli milletvekilleri.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ne ayıp bir şey ya!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şu koltuklarda oturan bütün milletvekilleri…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ne ayıp bir şey yaptığın!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …millet doğru karar verdiği için buradadır.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Yakıştı mı şimdi bu size! Sağlığı konuş sen, Millî Şef’i niye
konuşuyorsun!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – İktidar adına da doğru karar verdiği için buradadır,
muhalefet adına da doğru karar verdiği için buradadır.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Yazıklar olsun size!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Onun için…
Bana, “Yazıklar
olsun!” diye söz atan Sayın Milletvekili, sana yazıklar olsun! Seni terbiyeli
ve edepli olmaya davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sana yazıklar olsun be! Sen Somali’nin Bakanısın!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sen Bakansın, ne konuştuğunu bileceksin! Millî Şef’le ne alakası
var!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Burası milletin kürsüsü. Siz burada konuştuğunuz zaman
biz sizi saygıyla dinliyoruz.
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Sen İsmet İnönü’ye hakaret etme cesaretini nereden alıyorsun?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben milletimizin takdirine havale ediyorum. Burada
konuşan milletvekilini saygıyla dinleyeceksiniz…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Saygıyla ne alakası var sağlığın! Sen bugünü konuş!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – … bu kürsünün itibarına siz de hürmet edeceksiniz. Biz
nasıl size hürmet ediyorsak, siz de aynı hürmeti bize göstereceksiniz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Millî Şef’le ne alıp veremediğin var? Sen sağlığı konuş, senin
anlattıklarının nasıl gerçek dışı olduğunu söyledim diye mi zoruna gitti?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben şunu açıkça ifade
ediyorum: Bizim için aslolan milletimizdir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – İstersen milattan önceki dönem…
BAŞKAN – Sayın Atıcı,
lütfen.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ama Sayın Bakan…
BAŞKAN –
Yapmayın. Tamam, cevap verirsiniz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – AK PARTİ, milleti öncelemiş olan bir partidir. Biz
karnemizi milletten alan bir partiyiz. Bazılarının rahatını kaçırıyor biz böyle
konuştuğumuz zaman.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ayıp bir şey ya! Sıkışınca İsmet İnönü’ye saldır, sıkışınca
Atatürk’e saldır!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, AK PARTİ, Sağlıkta Dönüşüm
Programı’yla, AK PARTİ Hükûmetinin bütün icraatlarıyla, milletinin karşısına
defalarca çıkan ve milletinden defalarca olur alan bir partidir ve Allah’a
şükürler olsun, her seferde oyunu artırarak olur alan bir parti. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Al, ben de alkışlıyorum, bravo (!)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sizin, bu kürsülerden bazı değerli arkadaşlarımızın
ifade ettikleri gerçekleri yansıtıyor olsaydı, işler kötüye gidiyor olsaydı biz
bu oyları alamazdık, biz bu şekilde iktidara gelemezdik. Yapılan bütün
anketlerde AK PARTİ yine yüzde 50’nin üstünde bir oyla vatandaşın takdirini ve
vatandaşın desteğini alır görünmezdi.
CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) – Seçimlerde bunları söyleyip mi oy alıyorsunuz Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Onun için, herkes şapkasını önüne koyup nerede yanlış
yaptığını iyi düşünmeli. Biz de bunun muhasebesini yapacağız, elbette değerli
muhalefetimiz de bunun muhasebesini yapacak.
Dolayısıyla, biz
şunu bekliyoruz bütçe görüşmelerinde: “Yaptığınız doğrular şunlardır ama
şunları da yaparsanız daha iyi olur.” da denebilir ama tercih size aittir. Siz
bizim yaptıklarımızın hepsinin yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz. Takdir yüce
Meclisimizin değerli milletvekillerine aittir ama kararı sandıkta millet
veriyor.
Şimdi, SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığının çatısı altına alınmasına karşı çıkanlara, bu
Meclis kürsüsünden karşı çıkanlara soruyorum: Hâlâ karşı çıkıyor musunuz? Haydi
gelin, buradan “SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığının çatısı altına alınmasına
karşı çıkıyoruz.” deyin.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
– Yanlış yaptınız, daha iyisi olurdu. Siyaset yapmadan…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Meclis tutanakları, onlarca böyle karşı çıkışın
ifadeleriyle dolu değerli milletvekilleri. Vatandaşın ilaçlarını eczanelerden
almasına karşı çıkanlara soruyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Kim karşı çıkıyor ya?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Kim karşı çıktı ya Allah aşkına?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Meclisin tutanakları bunları
gösteriyor.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Eczaneye kim karşı çıktı?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, geçen sene bütçeden size ayrılan paranın nereye
harcandığını anlatır mısınız?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hâlâ karşı çıkıyor musunuz?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Doğruları konuş.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Siz, geçen sene Sağlık Bakanlığındaki paranın nereye aktarıldığını
anlatır mısınız?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Kim mi karşı çıktı? Bu kürsüden “SSK’nın ilaç
fabrikasını kapatıyorsunuz, SSK’nın eczanelerini kapatıyorsunuz.” diyen ben
miydim, o günkü Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekilleri miydi? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, siz, geçen sene bütçeye ayrılan paraların nereye
harcadığınızı anlatır mısınız?
BAŞKAN – Sayın
Tanal, lütfen…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Tarihi geri döndüremezsiniz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sen, ilaç fabrikasını, aşı fabrikasını kapattın mı kapatmadın mı?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakın, ben, size aslında değerli milletvekilleri…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Memleketi satmakla övünüyorsunuz, başka bir şey yapmıyorsunuz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Vatandaş ilacını alsın. Niye eczaneyi kapatıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
Akar… Sayın Atıcı…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Dedeleriniz gibi memleketi satıyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben hem kendime hem de değerli milletvekillerine şunu
söylüyorum, şunu ifade ediyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Doğruları söylemek yakışır Bakana. Ayıptır ya! Ayıptır, utanın!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu kürsüden ne konuştuğunuza, ne konuştuğumuza hepimiz
itina edelim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Siz geçen sene bütçeye ayrılan paranın nereye gittiğini anlatır mısınız?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Çünkü değerli milletvekilleri, tarih hiçbir zaman
gerçekleri yok etmeye müsaade etmez.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Paraları aldınız geçen sene, Bakanlık bütçesindeki paraları nereye
harcadığınızı anlatın.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ne söylemişseniz, kayıtlara neyi koymuşsanız yarın
karşınıza o çıkar, bizim karşımıza da çıkacak; nasıl sizin karşınıza çıkıyorsa
elbette bizim karşımıza da çıkacak ama söylenenlerden önemli olan, yapılanlar
ve bu yapılanlara karşı yüce Meclisimizin verdiği nottur, bir kere daha
söylüyorum.
Elbette, bu
dönüşüm programının başarısı için Millet Meclisinin, Başbakanın, Hükûmetin
desteği elzemdir. Dolayısıyla, bu hedefimizde bize destek olan herkese
şükranlarımı bir kere daha takdim ediyorum.
Ekonomideki
başarı, istikrarlı hükûmetler olmasaydı sağlıkta dönüşümde biz bunları
gerçekleştiremezdik. Bugün, sağlığa harcadığımız paranın 3 katını ülkede
sağlığa harcayabiliyoruz reel anlamda, şükürler olsun. Bu imkânı, Hükûmetim bu
naçiz Sağlık Bakanlığına vermemiş olsaydı ben, bu Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın
Hükûmet tarafından görevlendirilen kişisi olarak bir başarı sağlayamazdım.
Dolayısıyla, bu başarı elbette hepimizin ortak başarısıdır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Altmış yıl evveliyle karşılaştır başarınızı!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Burada birçok kanun yaptık. Bu yaptığımız kanunlarda,
değerli milletvekillerimizin, komisyondaki arkadaşlarımızın bize o kadar
mükemmel katkıları oldu ki.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yok, onların beyni basmaz, size katkısı olmaz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ama bir sonuç var değerli arkadaşlarım.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – En akıllı sensin!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, baştan size
uluslararası bazı yayınları bilerek getirdim. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin
sağlık sistemi dünya için bir model hâline gelmiştir, Türkiye sağlıkta örnek
ülke durumuna gelmiştir. Türkiye, bugün, örneğin sigara konusundaki
uygulamalarıyla, tütün kontrolü konusundaki uygulamalarıyla Dünya Sağlık
Örgütünün “100 puan” diye tarif ettiği puanı alan dünyadaki ilk ve tek ülkedir.
Bundan memnun olmayacak mıyız? Bundan hepimiz gurur duyacağız, bundan hepimiz
iftihar duyacağız. Böyle bir başarıyı yakalamamızda bize destek veren
milletimize de şükranlarımızı takdim edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, bizim için, AK PARTİ için, AK PARTİ hükûmetleri için, AK PARTİ
Meclis grubu için aslolan milletin desteğidir, aslolan milletin duasıdır.
Bugüne kadar nasıl ki bu duayı almak için gayret gösterdiysek, elbette bundan
sonra da bu duayı almak için gayret göstereceğiz.
Konuşmamın kalan
kısmında, müsaade ederseniz, 2003 yılında başlatacağımız ya da genişleteceğimiz
bazı uygulamalardan sizleri ve aziz milletimizi haberdar etmek istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından “2013 yılı” sesleri)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 2003 yılı daha yeni tarih!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – 2013 yılında.
2013 yılında,
okul çağındaki bütün çocuklarımızın taramalarını gerçekleştireceğiz. Ağız-diş
sağlığı taramaları gerçekleştiriyoruz okullarda ama 2013 yılı, bunun
yaygınlaştırıldığı, bütün çocuklarımıza ulaşmak için gayret gösterdiğimiz bir
yıl olacak. 2013 yılında, halk arasında “doğuştan kalça çıkığı” diye bilinen
problem için çocuklarımızda, yeni doğan çocuklarımızda bir tarama başlatacağız;
yeni doğan taramalarına bunu ekleyeceğiz.
Biliyorsunuz,
görevi devraldığımızda çocuklarımızı 7 çeşit aşıyla aşılayabiliyorduk. Bugün,
şükürler olsun, 13 aşıyla dünyanın aşılama konusundaki bir numaralı ülkelerinin
arasına girdik, aşıda birinci ligin en üst sıralarına yükseldik. 2013’te de bu
atılım devam edecek. 2013 yılında da suçiçeği aşısını katarak 13 antijenle
çocuklarımızı inşallah aşılamış olacağız.
Yine,
başlattığımız çocuk izlem merkezleri var. Özellikle, bir şekilde, cinsel yönden
tacize uğrayan çocuklarımızı korumak için, onları toplum içerisinde ortaya
çıkmaktan ya da işte mahkeme köşelerinde sıkıntı çekmekten kurtarmak için
oluşturduğumuz çocuk izlem merkezlerimiz var. 23 ilimizde 29 çocuk izlem
merkezini 2013 yılında inşallah hayata geçirmiş olacağız.
İlaçta olduğu
gibi tıbbi cihaz ve kozmetik ürünlerde de sıkı bir takip sistemi getiriyoruz.
Vatandaşımızı, kozmetik ürünlerle de olsa, sağlığı açısından tehdit edenlere
asla fırsat vermeyeceğiz.
Yine 2013
yılında, bilinçli ilaç kullanımı açısından, akılcı ilaç kullanımı açısından
büyük bir kampanyaya başlıyoruz. Bu hususta da ben değerli Meclisimizin
desteğini sizlerden istirham ediyorum ve vatandaşlarımızdan da ilaç
kullanmaları konusunda sadece ama sadece doktorlarına itimat etmelerini ve
ilacı da yalnızca eczanelerden almalarını salık veriyorum, istirham ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, İnternet yoluyla ya da başka yollarla vatandaşlarımızın
kesinlikle ilaç kullanmaması gerekiyor. Biz bu konuyla ciddi ölçüde mücadele
ediyoruz ancak bu hususta vatandaşımızın da kendi üstüne düşen vazifeyi yapması
gerekmektedir.
Yine 2013
yılında, kar üstü paletli ambulanslarımıza kar kızaklı ambulanslarımızı
ekleyeceğiz. Bazı bölgelerde paletli ambulanslarla ihtiyacı göremediğimiz
olabiliyor. Deniz ambulanslarımız var, deniz ambulanslarımızı
yaygınlaştıracağız.
Alternatif ve
tamamlayıcı tıbbi metotlar konusunda en az 10 metodun uygulama standartlarını
kanıta dayalı olarak ortaya koyarak, vatandaşlarımızın bu tedavilerden
yararlanmalarını ama akılcı biçimde yararlanmalarını sağlayacağız.
Türkiye’de
maalesef kornea bekleyen yani gözün ön kısmındaki merceğin naklini bekleyen çok
sayıda vatandaşımız var. Yeteri kadar bağış temin edemiyoruz. Bir şekilde yurt
dışından da kornea getirtmek suretiyle kornea nakli bekleyen bütün hastalarımız
için, Allah izin verirse, 2013 yılında kornea teminini sağlayacağız.
Bildiğiniz gibi,
obezite mücadelemiz, şişmanlık mücadelemiz çok yaygın bir biçimde devam ediyor.
Bu hususta da ben yüce Meclisimizin 2013 yılında da, daha önceden olduğu gibi,
desteklerini bekliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de kızamığın, veremin, sıtmanın arttığından,
patladığından falan bahsediliyor. Gerçekten bunu söyleyen arkadaşlarım dünyayı
hiç takip etmiyorlar mı, çok merak ediyorum. Değerli arkadaşlar, bugün bütün
Avrupa’da, Fransa’sında, İngiltere’sinde, Bulgaristan’ında, Avrupa ülkelerinin
hemen hepsinde çok büyük kızamık salgınları var. Türkiye’de de kızamık vakaları
görüyoruz. Nasıl görüyoruz, biliyor musunuz? Kızamık vakalarının hiçbiri
ülkemizde yerleşik kızamık virüsüyle gerçekleşmiyor. Yurt dışıyla son yıllarda
Türkiye’nin çok ciddi bir alışverişi olmaya başladı. Buralardan gelen
vakalarımız var. Bunu söyleyen arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, 2001
yılında Türkiye’de 30 bin kızamık vakasının -daha doğrusu, kayıtlı 30 bin
vakanın- olduğunu acaba bilmiyorlar mı? Muhtemelen vakalar o zaman daha da
fazlaydı. Türkiye’de şu anda yerli sıtma vakası görmüyoruz. Dışarıdan bize bir
sıtma vakası bulaşırsa geliyor ve biz onu da kontrol etmek için elimizden
geleni yapıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm Programı, vatandaşımıza 2013 yılında da hakkı
olan sağlık hizmetini hakkaniyetli bir biçimde, kaliteli bir biçimde “Önce
insan.” diyerek vermeye devam edecek.
Biz,
milletimizden aldığı gücü, milletimize hizmete…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …dönüştürmeyi bilen ve meselemizi bu şekilde götüren
bir partiyiz.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi,
bir saniye, Sayın Tan’a bir…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Bakan, “Millî Şef dönemindeki gibi düşünüyorsunuz.” diyerek
partimizin ve cumhuriyetimizin kurucusuna hakaret etti. Daha ayrıntıları da
var. İzin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Tamam da
sıra da var. 1’inci sıra Sayın Altan Tan’da.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Evet.
BAŞKAN – Bir
dakika…
Sayın Özel, siz
niye parmak kaldırdınız?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
- Biz ikimiz de kaldırdık.
BAŞKAN – Niye ki?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) - Efendim, Sayın Bakan bizim hiç kullanmadığımız bir yaklaşımı, üslubu
tarafımıza atfederek -madde 69’a göre- sözlerimizi çarpıtmıştır. Açıklık
getirmek istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ben daha önce söz istemiştim.
BAŞKAN – Siz niye
istemiştiniz?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bizim de grubumuza sataşma vardı.
BAŞKAN –
Neyinize? Gruba.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Evet.
BAŞKAN – Ne dedi
peki?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – “BDP, GAP’a karşıdır, bölgeye yatırım gitmesini istemiyor.”
Bingöl’den de örnekler verdi, seçim bölgemiz olması itibarıyla da sataşmadan
söz istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi
bir dakika, seçim bölgesi olması…
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
– Hem grubumuzu itham etti hem seçim bölgesi ve bölgeyle ilgili,
politikalarımızla ilgili gerçek dışı beyanlarda bulundu, düzeltme yapacağım.
BAŞKAN – Şimdilik
4 kişi oldu.
Buyurun siz Sayın
Tan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ben de varım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Aaa, o
kadar değil.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ama Bakan gerçekleri çarpıttı.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tan, iki dakika süre veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Öncelikle bu
GAP’la ilgili hemen çok kısa bir şeyler söyleyeyim. İşte konuşma tutanağı
burada GAP’la ilgili; tek tek, cümle cümle burada elimde; varsa bir şey çıkıp
söyleyin.
Ne söylüyoruz?
GAP’a 19 milyar dolar, barajlara, para harcanmış, ama bunun karşılığında 23
milyar dolar elektrik elde edilmiş. Barajların yüzde 86’sı bitmiş, kanalların
yüzde 15’i bitmiş. 7 milyon 200 bin kişi yaşıyor şu an bu 7 ilde, GAP’ın
kapsamı içerisinde. Eğer biterse –siz ifade ettiniz- 3 milyon 800 bin kişi iş
bulacak, 20 milyon nüfus demek. 13 milyon nüfus daha gelecek oraya. İşte derin
devlet barajları niye bitirmiyor? 20 milyon Kürt ve cazibe merkezli petrolün de
olduğu bir bölgede yan yana gelmesin diye, özeti bu. Karşı çıktığımız bu, çok
açık ve net.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ben inanamadım ya! Vallaha ben inanamadım!
ALTAN TAN
(Devamla) – Çok açık ve net, 20 milyon nüfus olacak orada, 20 milyon nüfus.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ben inanmıyorum.
ALTAN TAN
(Devamla) – Şu an 7 milyon 200 var, sizin verdiğiniz rakamlarla…
Öbürü de;
“Efendim polemik var, dokunma var.” Kardeşim, siz polemik yaparsanız polemiğin
de kralı yapılır burada. 999 kuzunun da hesabı sorulur, 330 milyar odanın da
hesabı sorulur, 71 milyarlık lahmacunun da hesabı sorulur.
Benim dedemin bir
arkadaşı vardı memlekette, Hacı Ali Mısto. Biraz zengin oldu, biraz
kabadayılandı. Akrabaları da fakir fukara. Ağzı çok bozuk. Diyor ki; “Bak ben
hepinize küfrederim ana avrat, ama sakın siz bana küfür etmeyin.” Niye? “Benim
zoruma gidiyor.” Kardeşim böyle bir şey olur mu? Böyle bir şey olur mu? O zaman
polemik yapmayacaksınız, dikkat edeceksiniz. Eviniz camdan, başkasına taş
atmayacaksınız.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Baluken, buyurun.
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bakın, burada
GAP’tan ve DAP’tan sorumlu Bakan konuştu. Kendi bakanlığının bu yıl yayınladığı
illerin sosyoekonomik gelişmişlik seviyesine göre son 10 sıra: Muş, Hakkâri,
Ağrı, Şırnak, Siirt, Bitlis, Van, Mardin, Bingöl, Ardahan, Batman, Iğdır, Kars,
Diyarbakır. Herhâlde başka söze gerek yok. Kendisi Bingöl milletvekilidir.
Bakın, Bingöl, nüfus 250 bin; dışarıya göç 300 bin. Bingöl’de seçmen sayısı 153
bin, yeşil kartlı sayısı 128 bin. Süre kısıtlı, o yüzden yorumuna geçmiyorum,
siz yorumunu yapın.
Bahsettiği
havaalanı on yedi yıldır yapılamıyor, on yedi yıl önce başlandı. Gülbahar
Barajı on yedi yıldır yapılmıyor. Diyarbakır-Bingöl yolu… Ben kendimi bildim
bileli o yolda çalışma var. Her yıl onlarca kişi orada ölüyor, aynı şekilde
devam ediyor. Siz bırakın Diyarbakır-Bingöl yolunu, 40 kilometrelik
Bingöl-Solhan yolunu on yıldır yapamıyorsunuz. Hadi diyelim ki söylediklerinizi
doğru saydık. Şehir içindeki Çapakçur Viyadüğü 25 milyonluk bir ödenek gerektiği
için on yıldır yapılmıyor ve her kış orada onlarca vatandaşımız yaşamını
yitiriyor. Sayın vekillerimiz geliyorlar Bingöl’e… Düzağaç bölgesinde, çevre
yolunda 2 tane üst geçit yapılmadığı için bu yıl 2 üniversite öğrencimiz orada
hayatını kaybetti.
Diğer taraftan,
bu makam odası, müsteşar konutu, lahmacun olayını niye önemsiyoruz? Bakın,
Bingöl’ün yarısı depremdeki mağduriyetten dolayı TOKİ’ye borçlanmış. TOKİ’ye
ödeyemediği için faiziyle bankalara borçlanmış. Bu şekilde, kentin yarısı konut
nedeniyle borçluyken siz makam odanıza trilyonlar harcarsanız, müsteşarınıza
trilyonluk konutlar alırsanız biz de gelir burada konuşuruz. Bingöllü çocuklar
aç yatarken, rüyalarında lahmacunu görürken siz 160 binlik lahmacun, pasta,
kebap faturası çıkarırsanız onun hesabını sormak da halkımız adına bizim
boynumuzun borcudur.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
İnce, buyurun.
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
arkadaşlarımız sağlık politikasını eleştiriyor, siz 1930’lara geliyorsunuz.
Vallahi doğru söylüyorsunuz, Millî Şef teknoloji cahiliydi, bilgisayar
kullanmasını bilmiyordu, İnternet’ten anlamazdı; mesela Millî Şef’in döneminde
hastanelerdeki teknoloji çok geriydi, gerçekten tomografi cihazı yoktu
hastanelerde; bunları söylerseniz de şaşırmam. Yani siz bunları bırakacaksınız.
Bakın, ben size
çok net sorular soracağım:
Bir:
Çelişkilerimizden bahsettiniz. Siz mecburi hizmete önce karşı çıkıp sonra
kendiniz getirmediniz mi?
İki: Aşı
konusundaki fiyaka bozulmasını kim yaşadı?
Bakın, çok daha
net bir şey sorayım size, çok daha net: Bir ilçede -Trakya’da bir ilçe, bir
büyük ilçe- bir hastane müdürünün eşinin banka hesabında 3 trilyon 925 milyar
lira, 4 trilyona yakın para. Müfettişler bunu tespit ediyor, soruyorlar,
“Vallahi, eşimin 4 trilyona yakın parası olmasından benim de şimdi haberim
oldu.” diyor. Sayın Bakan, bu olayla ilgili ne yaptınız? Eğer o ilçeyi
hatırlayamadıysanız, ben onu size hatırlatırım.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Eyvallah.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bir başkası: “Millet bize oy veriyor.” E, bir zamanlar vermiyordu
size, 86’da Sayın Erdoğan’ı milletvekili yapmadı bu millet, 89’da Beyoğlu
Belediye Başkanı yapmadı, 91’de tercihli sistemde milletvekili olamadı. Bugün
verir, yarın vermez yani bugün size fazla vermiştir, bize az vermiştir, yarın
bize fazla verir, size az verir, demokrasi böyle bir şeydir. “Millet bize oy
verdi.” diye aklınıza gelen her şeyi yapmaya muktedir misiniz siz?
Siz bu ilçedeki
bu -yönetmekle görevlisiniz- paranın hesabını sorun. Soruşturma açtınız mı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Hangi ilçe” diye şu an hemen anlıyor olmanız lazım. Anlamadıysanız
aktarırım onu Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Kürsüden söyleyin.
BAŞKAN – Buyurun.
4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, ülkemin Sağlık Bakanının kalkıp da burada böyle bir konuşma yapması
beni gerçekten utandırıyor, gerçekten utandırıyor.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) - Bunlara gerek yok, hizmetlere baktınız mı anlarsınız.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Şimdi, ben bir soru sorayım size, ben bir sorayım, arkadaşlarıma
sorayım. Arkadaşlar, bu AKP sıkıştığı zaman ne yapar, neye saldırır?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Atatürk’e saldırır, İnönü’ye saldırır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
– İnönü’ye saldırır.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Atatürk’e saldırır veya İnönü’ye saldırır.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Başka ne yapar?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Ne zaman sıkışırsa burada, kalkar, İnönü’ye, Atatürk’e saldırır.
Buradaki milletvekili diyor ki: “Başka ne yapar?”
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – “Yüzde 50 oy aldık.” der.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Ne zaman sıkışsa “Bize halk oy veriyor, halk arkamızda.” der. Yahu
bunları biz biliyoruz. Kalkın benim sorduklarıma cevap verin burada.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Siz de verin.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Yiğitseniz benim sorduklarıma cevap verin.
Kalkmış diyor ki
bana: “Geri kalmışlıktan liderliğe.” Başlığa bak, başlığa! Kim attı bu başlığı?
Senin adamların attı bu başlığı, senin adamların!
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (Samsun) - Sen soruna cevap istiyorsan önce o üslubunu düzelt.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Bir dergi, bilimsel bir dergi -bakın, benim hatırı sayılır miktarda
yayınlarım vardır bu dergilerde- yayınlananın içeriğine karışmaz, onun
doğruluğuna hiçbir şekilde kefil olmaz; sadece teknik olarak yapılmış mıdır,
düzgün yazılmış mıdır, buna bakar. Onun içerdiklerinin sorumlusu sensin,
oradakileri sen kendi kendine söylüyorsun, çıkmışsın burada diyorsun ki: “Dünya
beni övüyor.” Ayıptır, gerçekten ayıptır!
Sen bana söyle
bakalım, bebek ölüm hızı binde 7,7 mi, binde 12 mi? Kalkıyorsun burada diyorsun
ki: “Dünya Sağlık Örgütü beni övüyor.” Aynı Dünya Sağlık Örgütü diyor ki:
“Hayır 7,7 değil, aslında yüzde 12’nin de üstünde; gel anlaşalım, yüzde 12’de
bunu bildirelim.” diyor. Sen de “Evet.” diyorsun, ondan sonra kalkıyorsun gelip
burada diyorsun ki: “Bizim çocuklar araştırma yaptılar; 7,7’ymiş.” Var mı böyle
bir şey? Burada Dünya Sağlık Örgütünün raporlarını söylerken virgülden sonra
“ama” diye başlayan yerleri okumamış senin adamların, sen de okumamışsın, aç
onları oku. “Halk memnun ama hiçbir zaman Avrupa düzeyinde olmamıştır.” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYTUĞ ATICI
(Devamla) – Bunları ben tek tek, satır satır okudum; sen de oku da biraz öğren.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Hanginiz önce?
Yok, oradan iki dakika…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yapmayın
Allah aşkına.
Sayın Özel, yani
haşarı çocukluk hoş bir şeydir de yok yani sıraya alırsak öyle olmaz, doğru değil.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani ben ilgililerine söz verdim.
Buyurun.
5.- Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Değerli milletvekilleri, az önce söz alan
milletvekilleri hem GAP projesinin hem yatırımların önemli olduğunu
belirttiler, ben de duyduğuma sevindim doğrusu.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Bakan, başta da öyle demiştik.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – “BDP karşıdır.” dediniz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) - Sayın Bakan, başta da öyle ifade etmiştik.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Ama, bir arkadaşımızın yaptığı konuşmaya tekrar bir
baksınlar, o konuşmada GAP’la ilgili söylenen sözleri kendileri de bir
incelesinler.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Bakın, tutanak burada…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Tutanak burada, tutanağı okuyun.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Tutanak da var, konuşma metni de var.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Buradan benim…
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Söylediklerimiz burada, tutanaklarda!
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Tutanak burada, size getireyim!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Benim buradan önerim şu…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Grup başkan vekillerine tutanağı gönderin.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Buradan önerim şu…
BAŞKAN – Hiçbir
şey söylemiyor, kâğıt sallamayın.
Buyurun.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bundan sonra da gelin bu kamu yatırımlarını, özel
yatırımları hep birlikte koruyalım. O bölgenin refahını, istihdamını artıracak
yatırımlara hep birlikte sahip çıkalım. Varsa eksiklerimiz bizi eleştirin,
onları da düzeltelim ama bu yatırımlara birlikte sahip çıkalım.
Ben şuna
inanıyorum: AK PARTİ’ye oy vermiş olsun, Barış Demokrasi Partisine oy vermiş
olsun…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Barış ve Demokrasi Partisi; doğrusunu söyleyin.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bütün insanlarımız, bütün insanlarımız bizim
kardeşimiz. Ben hepsinin hizmet arzu ettiğine inanıyorum, hepsinin huzur
istediğine inanıyorum ve bunu da yapmak durumundayız.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Savaşı bitirin o zaman! Savaştan vazgeçin, barış yapın!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bu vesileyle, kıdem tazminatıyla ilgili bir soru
olmuştu, ona da bir cevap vermek istiyorum, bir miktar vaktim var. Burada,
kanunda, “Önceki kurumlarına dönen kişilerin ajansta geçen hizmetleri
kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinde değerlendirilir.” diyor. Bu
durumda kıdem tazminatları ödenirse bu gittikleri kuruma intikal etmemiş oluyor
bu haklar, sorumluluklar.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Sayın Bakan, “ödenirse” diye bir şey yok. “Ödenirse” diye bir şey yok,
“Ödenmez.” diyor.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Kanuni çerçevede yapılan… Bana verilen şu anki bilgi
bu şekilde.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Sayın Bakan, yanlış okuyorsunuz. “Ödenmez.” diyor.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yok… Burada, “Kazanılmış, ajansta geçen hizmetleri
yeni gittiği kurumda hak aylık derece ve kademelerinde değerlendirilir.” diyor.
Ama bir uzman “Ben bunu orada değerlendirmek istemiyorum. O yeni kuruma bu
haklarımı aktarmak istemiyorum. Bana kıdem tazminatını verin.” dediğinde
yönetim kurulu kararıyla böyle bir ödeme yapılıyor ama konu üzerinde yine
durabiliriz. Yani…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Aynı dönemde iki defa kıdem tazminatı almış oluyor.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
buyurun.
Süreniz iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, hem sataşıyorlar hem cevap…
İDRİS BALUKEN (Bingöl)
– Ama olmaz ki Sayın Başkan. Yirmi beş dakikalık konuşmaya iki dakika cevaba
tahammül olmalı ya.
BAŞKAN – Vallahi
bu sataşma işlemi… Bir tren düşünün, biri başlıyor, bütün vagonlar arkasından;
hatta ipin ucu öyle kaçıyor ki, değdi değmedi, Nasrettin Hoca’nın durumu gibi…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ama yirmi beş dakika konuşmaya iki dakika cevaba tekrar söz
veriyorsunuz, olmaz ki!
BAŞKAN - Buyurun.
6.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
Burada
birbirimize hoşgörülü olmayı değil de, birbirimize saygılı olmayı ilke
edinmeliyiz. Mesela, biraz önce sataşıldı diye söz alan bir değerli
milletvekili, benden bahsederken “sen de” diyerek konuştu, konuşabilir. Bir
insan birine “siz” de diyebilir, “sen” de diyebilir, tercih meselesidir ama ben
buradan konuşurken yine o değerli milletvekilini “siz” olarak ifade edeceğim.
Çünkü, bu kürsü böyle konuşmayı gerektiren bir kürsüdür. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Çok saygılısınız!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bütün millet bizi buradan izliyor, bütün millet burada
bizi takip ediyor değerli milletvekilleri.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Tutanakları çıkaracağım Sayın Bakan. Nasıl hitap ettiğim orada
yazıyor. Tutanakları çıkarıp size göndereceğim Sayın Bakan. O zaman
utanacaksınız.Bakın, “siz” diye hitap ediyorum.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız değerli milletvekilleri, şimdi, bir makaleden
falan bahsetmedim ben.
Sayın
milletvekilleri, ben Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık reformundaki, sağlık
dönüşümündeki başarısını, uluslararası örgütlerin onlarca raporundan size
getirerek takdim ettim. Bir makaleden filan bahsetmiyorum ki.
Bakınız, Dünya
Sağlık Örgütünün 2012 yılında en son yayınladığı rapordur.
“Başarılı Sağlık
Sistemi Reformları: Türkiye Örneği. Türkiye, çok az sayıda ülkenin
yapabildiğini yapmıştır kısa bir sürede. Sağlık ve sağlık sistemi çıktılarını
çarpıcı oranda iyileştirmiştir.” Bunu Dünya Sağlık Örgütü söylüyor.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Bebek ölümüne kaç diyor?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben, belli bir döneme işaret ederken de şunu söylüyorum
değerli milletvekilleri: Artık tek parti iktidarı dönemi yok. Millet memnun.
“Millet memnun ama millet neden memnun olacağını da çok iyi bilmiyor.” falan
demenin hiçbir anlamı yoktur. Bu kürsüde bizi konuşturan, aziz milletin ta
kendisidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce yaptığım konuşmadan sonra Sayın Bakan
konuştuğunda, bizim kullanmadığımız sözleri tarafıma atfederek…
BAŞKAN – Sizin
adınız geçmedi.
Şimdi, Sayın
Özel, peki ben tutanakları getireceğim, bakacağım ve karar vereceğim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Efendim, tutanakları getirmenizle ilgisi yok, diğer arkadaşlarımızın
söz talebi kadar normal bir söz talebinde bulundum.
BAŞKAN –
Olabilir, ben duymadım.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sizin burada bana söz vermemeniz, diğer arkadaşlarımıza söz vermeniz
bir adaletsizlik yaratıyor.
BAŞKAN – Diğer
arkadaşlarınıza değil, Grup Başkan Vekilinize…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Hepsi bizim arkadaşımız.
BAŞKAN –
Muhterem, bir dakika…
Grup Başkan
Vekilinize artı Sayın Atıcı’ya söz verdim ben. O konuyu takip ettiğim için…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Benim konuyu takip etmemişsiniz anlaşılan.
BAŞKAN – Hayır,
ben o konuşmayı gördüğüm için… Sayın Atıcı Sayın Bakana laf attı, Sayın Bakan
da döndü, edebe davet etti. Dolayısıyla, ben Sayın Atıcı’ya söz verdim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ben laf atmadan dolayı söz istemiyorum ki.
BAŞKAN – Anladım.
Şimdi,
dolayısıyla, ben sizin tutanağı getirteceğim bakacağım Sayın Özel. Eğer böyle
bir bilgi kirliliği, size hakaret, size yanlışlık, sataşma varsa da söz
vereceğim. Tamam mı?
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Beni dinlemediniz ama Sayın Başkanım, dinlemediniz.
BAŞKAN – Efendim?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Beni dinlemediniz ki. Ben öyle bir iddiada bulunmuyorum.
BAŞKAN – Ne
iddiasında bulunuyorsunuz?
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ben, yaptığım konuşmada ifade ettiğim görüşlerimin Sayın Bakan
tarafından tarafıma atfen doğru yansıtılmadığını söylüyorum ve madde 69’un
ikinci cümlesine göre söz talebim var.
BAŞKAN – Ben de
diyorum ki, o madde 69’a göre karar vermek buradaki arkadaşın hakkı olduğuna
göre o kararı verebilmek için tutanakları getirtip bakacağım, sizin iddianızın
doğru olup olmadığına bakacağım.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ama sizin…
BAŞKAN – Müsaade
ederseniz…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Estağfurullah.
BAŞKAN –
Tutanaklar gelince… Zaten yazılmıştır. Tutanaklar gelinceye kadar ben Sayın
Kaplan’a söz vereyim.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Elbette ama siz oradaki ayrımı haşarı çocuk ayrımı üzerinden
kurduğunuz için rahatsızlığım ve talep ediyorum. Aksi takdirde, tutumunuz
hakkında usul tartışması…
BAŞKAN – Hemen
usul tartışması açıyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo Başkan” sesleri, alkışlar)
Bir dakika Sayın
Özel… Alalım, şeyleri alalım.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Aleyhte…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Aleyhte Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, lehte.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Lehte…
BAŞKAN – Aleyhte
Sayın Özel, Sayın İnce; lehte Sayın Şandır, Sayın Aydın.
Buyurun Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Önce lehte vermiyor musunuz efendim?
BAŞKAN – Hayır,
önce siz buraya geldiniz, ben sizi geriye gönderdiğim için… Yani o nedenle
verdim. Arzu ederseniz lehtekini veririm, feragat ediyorsanız.
Buyurun.
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in
Manisa Milletvekili Özgür Özel’e sataşmadan dolayı söz vermemesi nedeniyle
tutumu hakkında
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkanım, bugüne kadar ortaya koyduğunuz yönetimle ilgili
tutumların tamamına yakınının hep lehinde oldum, kendi iç dünyamda. Sizin
yönetmedeki bu adalet anlayışınızı da her zaman takdir ettiğimi, zaman zaman
sizinle, zaman zaman da diğer arkadaşlarımızla paylaştım. Ancak bir
milletvekilinin yaşının küçük olması, genç olması ve diğer arkadaşların
tavırlarından daha hareketli tavır içinde olması, İç Tüzük’ten kaynaklanan
haklarını kullanma noktasında bir zafiyet yaratmaması gerekir diye düşündüğüm
için ilkesel olarak söz almış bulunuyorum. Gösterdiğiniz anlayış için teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın
Özel, sadece benim tutumum hakkında konuşacaksınız, maalesef. Usul hakkında,
bakan hakkında değil. Benim hakkımda konuşun. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri ve alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – Sayın Başkan, o zaman, tutumunuz hakkında çok önem verdiğim, çok
sevdiğim ve tutumunuzu ifade etme noktasında da katkı sağlayacağını düşündüğüm
şu dizeleri sizinle paylaşmama izin verin.
BAŞKAN – Olur
tabii, hayhay.
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – “Biliriz nedir bizi hasta eden,
Söylenir bizi
senin iyileştireceğin
Hastalandığımız
zaman.
Diyorlar ki: Sen,
tam on yılda
Öğrenmişsin
hastaları iyi etmesini
Halkın parası ile
yapılan
Güzel okullarda…”
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Başkanlığa atfen mi diyorsun?
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – “Dünyanın parasını dökmüşsün
Olmak için bilgi
sahibi.
Senin elinde
öyleyse iyileştirmek bizi.
Ne dersin, elinde
mi?
Seni gelince
görmeye,
Çıkartıyorlar
üstümüzdekileri,
Zor değil
hastalığımızın sebebini anlamak,
Şöyle bir bak
üstümüze başımıza,
O saat öğrenirsin
her şeyi.
Çünkü elbisemizi
yıpratan neyse,
Odur vücudumuzu
da yıpratan.
Rutubetten
diyorsun, vücudumuzdaki ağrı.
Duvarlarımızdaki
leke de ondan.
Söyle öyleyse
bize:
Rutubet neden?
Ezdi bitirdi bizi
Çok çalışmak, az
yemek.
Sense öğüt
verirsin,
Dersin, kanlı
canlı olun!
Suda büyüyen
kamışa
Demeye benzer
bu…”
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Şiir yarışması mı bu?
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – “‘Çık, başka yerde yaşa.’
Ne kadar vakit
ayırırsın bizim için?
Baksana, evinde
bir halın var,
En azından 5 bin
muayene eder…”
AHMET YENİ
(Samsun) – Ne alakası var bunun Başkanın tutumuyla!
ÖZGÜR ÖZEL
(Devamla) – “Haklı çıkarmak için kendini,
‘Bunda benim
suçum yok.’
Diyeceksin ister
istemez.
Bizim evin
duvarındaki
Islak lekeye git,
sor,
O da bundan başka
bir şey söylemez.”
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERSOY
(Sinop) – Ayakta alkışlamak istiyorum seni, bravo!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İlkokul müsameresinde söz vermedikleri için sözünü buraya
saklamış.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, buyurun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; bu Parlamento bugüne kadar birçok bütçeyi geçirdi,
çok sayısız kanunlarda sayısız tartışmalar yaptı, ama maalesef, bu bütçede
ilkleri yaşıyoruz. Bu kürsüde marşlar söylendi, bu kürsüde, gereksiz hâlde,
muhatabı Başkanlık Divanı olmasına karşın şiirler okundu…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Usul hakkında konuşması lazım Sayın Başkan.
AHMET AYDIN
(Devamla) – …ben öyle zannediyorum ki bir süre sonra eline sazı alan arkadaşım
gelir, burada saz çalmaya da başlar.
BAŞKAN – Sayın
Aydın…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Meclis ciddiyet gerektirir. Bu kürsü milletin
kürsüsüdür ve bu kürsüde bir saat zaman kaybına bu milletin tahammülü yok,
bırakın bir saati, bir dakika kayba tahammülü yok. (CHP sıralarından
gürültüler)
Sayın Meclis
Başkanlık Divanı, Sayın Başkanımız, gerçekten bugüne kadar, gerek geçen dönem
gerekse bu dönem çok ciddi manada bu Meclisi yönetti, ben şahsım ve grubum
adına takdir ediyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Estağfurullah.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ve bugüne kadar, farklı bir gruptan olmasına rağmen çok adilane bir
yönetim sergiledikleri için gerçekten teşekkür ediyorum ve bütün Meclis
Başkanlarını aynı şekilde çalışmaya davet ediyorum.
Kaldı ki
gerçekten bu Mecliste, Meclis Başkan Vekilleri de görüyoruz, tutumları da
görüyoruz, gruptaki milletvekillerinin buradaki konuşmalarını da görüyoruz, ama
gerek şu anki tutumunun lehinde oluğumu ifade etmek istiyorum gerekse de bugüne
kadarki tutumlarından dolayı ben bir kez daha müteşekkir olduğumu ifade etmek
istiyorum.
Kaldı ki
arkadaşımız, haksız yere bir usul tartışması açtı. Evet, usul tartışması açmak,
İç Tüzük’ten doğan bir haktır, ancak orada 69’uncu madde çok açıktır: “Şahsına
sataşılan…” diyor.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Devamını da oku, devamını da oku.
AHMET AYDIN
(Devamla) - İsmi zikredilmeden, şahsına sataşılmadan, bir arkadaşın ısrarla söz
talep etmesi, o sözün verilmemesi -hatta verilmeme de yok ortada- “Tutanakları
isteteyim, eğer varsa böyle bir durum vereceğim.” demesine rağmen hem Başkanlık
Divanını zorda bırakmaya hem de burada, bu Meclise, bu millete zaman
kaybettirmeye hiç kimsenin hakkı yok diyorum ve Meclis Başkanlık Divanına,
tekrar, tutumundan dolayı teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İnce,
buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Başkanım, ben izninizle arayı bulayım: Bundan seksen
sekiz yıl önce Sayın Başkanın ailesiyle benim ailem, bir devleti terk edip bu
vatan topraklarına yan yana iki köyden gelmişler. Şimdi, değerli hemşehrim
Başkan, Sayın Özgür Özel de partimin milletvekili, partimin genç, cevval
seslerinden birisi. Şimdi, ne şişi yakayım ne kebabı, ben bir arayı bulayım
diye düşündüm. O da aklıma şu geldi, şöyle düşündüm: Özgür kardeşim, “haşarı
çocuk” sözüne nereden baktığınıza bağlı. Bence, iyi tarafından bakarsak,
sevimli, çalışkan, iyi hatip, biraz da muzip. Bu çok kötü bir şey değil. Evet,
biraz da senin gibi.
Zaman zaman bu
kürsüden ya da o kürsüden maksadını aşan sözler edebiliyoruz. Maalesef, ben de
onu bir genç arkadaşımıza bir gün söylemiştim: “Senin daha mürekkebin kurumadı,
dün geldin.” gibi. Hâlbuki, ben de buraya geldiğimde 38 yaşındaydım, Sayın
Özgür Özel’in yaşındaydım, şimdi 48 yaşındayım ama 38 yaşındaki de… Şöyle bir
düşündüm de, Atatürk 38 yaşında Samsun’a çıkmıştı. Yani, Samsun’a çıktığı zaman
38 yaşındaydı. Bu memleketin kurtuluşunun başlangıcı olan tarihti bu.
Ben, buradan
Sayın Özgür Özel’in üzücü bir sonuç çıkarmamasını, burada Sayın Başkanın da
çalışkan, cevval bu kardeşimize “Aslında sen iyi hatipsin, iyi işler
yapıyorsun.” diye, oradan hatta bir iltifat olarak algılaması gerektiğini
düşünüyorum.
Hayatımda da on
senedir ilk kez, bu kürsüde durumu idare etmeye çalıştım. İlk kez yaptım bu
işi.
Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnce.
Şimdi, öncelikle,
değerli arkadaşlar…
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Sayın Başkan, ben bir söz istiyorum çünkü biraz önce konuşan hatip,
“Korkarım ki eline saz alan, gelip burada saz çalacak.” diyor. Burası saz çalma
yeri değil. Ben, müsaade ederseniz bu konuda konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Bir
saniye.. hele, daha bitmedi, bitireceğiz. Daha çok zamanımız var, bitireceğiz
hele. Ben bir cümlemi tamamlayabilir miyim lütfen.
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Efendim, bakın…
BAŞKAN – Ya,
Muhterem, daha Sayın Şandır konuşacak, usul tartışması devam ediyor. Müsaade
buyurun, azıcık oturun bakalım.
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Tamam.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Ben, Sayın Özel’e “haşarı çocuk tavrı” dedim, sevimli
bir tarz olarak kabul ettiğim için. İnsanların yaşıyla başıyla hiçbir zaman
uğraşmamışımdır. Sayın Özel’in yaşının kaç olduğuna dair de bir fikrim yok.
“Haşarı çocuk tavrı” sözü için sizden özür dilerim, bir daha tekerrür etmez.
Birincisi bu. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Estağfurullah.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Estağfurullah. Gerek yok Başkanım.
BAŞKAN – Ama ben
sizlere çok dikkatle hitap etmeye çalışıyorum, “siz” diyorum. Çoğunuzun
sözlerini kesmemek için…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, özre gerek yok.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, özür diliyorum, kayıtlara geçsin diye. Yani demek ki “haşarı çocuk…” Ben
onu hiç anlamamıştım, çünkü Sayın Özel’in, usul tartışmasını “Tutanakları
getirttireceğim.” dediğim için istediğini düşündüğüm için ben açtım.
Dolayısıyla, sadece “haşarı çocuk tavrı” üzerinden bir itirazı olmuş olsaydı
zaten özür dilerdim, özür diliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ben de sizden özür diliyorum.
BAŞKAN – Bir daha
tekrarı olmayacak.
Ben sizlerin
sözlerini kesmemeye, mümkün olduğunca hoşgörülü davranmaya, bazen, sataşma
olmamasına rağmen, iki dakikalık sürede kendinizi ifade etmenize müsaade etmeye
çalışıyorum, İç Tüzük’ü de gevşetiyorum, esnetiyorum ama anlaşılıyor ki İç
Tüzük’ü motamot uygulamam gerekiyor; bugün bu dersi almış durumdayım.
Dolayısıyla, herkesi İç Tüzük’e harfine, noktasına, virgülüne kadar uymaya
davet ediyorum.
Sayın Şandır,
buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle, İç Tüzük gereği
bu usul tartışmasında Sayın Başkanın lehine söz aldım. Sayın Başkanın
uygulamalarında İç Tüzük’e aykırı bir hâl bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Sayın
Başkanın bu konuşmasını da üzüntüyle izledim.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten ağır, önemli bir müzakeredeyiz. Bütçe müzakereleri yalnız
iktidar-muhalefet çekişmesi değil; bu Meclisin, bu Genel Kurulun ortak bir
sorumluluğu, mecburiyeti. Ülkenin bütçesini çıkarıyoruz. Dolayısıyla,
tenkitlerimiz olacak, itirazlarımız olacak, önerilerimiz olacak ama ortak
sorumluluğumuz sağlıklı bir müzakereyle bütçe görüşmelerini tamamlamaktır,
şekil şartı da olsa tamamlamaktır. Türkiye bir hukuk devletiyse bu hukuku
salimen uygulamaktır.
Ağır bir
müzakere. Bir haftadır çalışıyoruz, bir hafta daha çalışacağız. Dolayısıyla,
yorulduğunuzu biliyorum ama ben kendimden başlayarak herkese sabırlı olmayı,
birbirine saygılı olmayı, emeğe saygı gösterilmesini tavsiye ediyorum.
Yorgunluğun getirdiği davranışlar, yanlış anlaşılmalar olabilir. Birbirimize de
hoşgörülü olmayı tavsiye ediyorum. Sinirler geriliyor ama ben, milletvekilleri
olarak bu ön tarafta oturan arkadaşlara şunu hatırlatmak istiyorum: İnanınız ki
arkada oturan, kürsüde oturan, Başkanlık Divanında oturan arkadaşlarımızın işi,
bizlerden çok daha zor. Şu ana kadar, saat 11.00’den bu yana, yaklaşık işte beş
saattir müzakere ediliyor. Bu beş saat içerisinde her birimiz en az 10 defa
dışarıya çıkıp geldik ama Hanımefendi, orada oturuyor. Dolayısıyla emeğe de
saygı gösterelim, birbirimize de hoşgörülü davranalım, birbirimizin ayıbını
örtmeye, yanlışını örtmeye çalışalım, birbirimizin yanlışından hareketle İç
Tüzük’ün de verdiği imkânı kullanarak birbirimizi yaralamanın bir anlamı yok.
Sayın
Başkanımızın yönetiminden bu salonda memnuniyetsizlik duyan hemen hiç kimsenin
olmadığı kanaatindeyim. Sayın Aydın’a da teşekkür ediyorum, hakkı teslim etmiş
olmasından dolayı. Biz de Sayın Akşener’e grubumuz olarak yönetiminden dolayı
çok teşekkür ediyoruz.
Sağlıkla,
selametle şu müzakerelerin tamamlanmasını talep ediyor, niyaz ediyor, temenni
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkan, eğer arzu ederseniz, tutanağı size de verebilirim ama
“sen” diye hitap ettiğimi söyleyen Sayın Bakana ben, “siz” diye hitap etmişim.
O, bana “sen” diye hitap etmiş. Bilgisine sunuyorum, tutanağa kendisi de
bakabilir.
Saygılar sunarım.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – En son konuşmaların tutanağı mı?
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S.
Sayısı: 362) (Devam)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1) Sağlık Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU (Devam)
1) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
Ç)TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI KURUMU (Devam)
1) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) KALKINMA BAKANLIĞI (Devam)
1) Kalkınma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İstatistik Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye İstatistik Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
I) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞ
(Devam)
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN – Şahıslar
adına son konuşma, aleyhinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Aydın dedi ki:
“Sanatçılar, sazlarıyla gelir buraya.”
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Öyle bir şey demedim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Biraz abarttınız, bakın, Şivan Perwer’le ilgili Başbakanın sözleri
var, 2009’da diyor ki: “Hazal ve Halepçe dediğinde gönül dünyasının
derinliklerine dalıyoruz.” diye övüyor.
Şimdi, Halepçe
dediği zaman ne demiş Şivan Perwer? İki dize okuyacağım size, sazsız olacak,
sözlü olacak bu. Anlaşılsın diye Türkçesini okuyacağım.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Kürtçesini de okuyabilirsiniz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ama Kürt kökenli vekilleriniz -ki dün size Roboski yasaklandı,
Dobroski serbest bırakıldı- çok iyi anlayacaklar. “…”(x) demekle başlıyor
Halepçe, yani:
“Yine bize
fermandır.
Yukarıdan
jetlerin gümbürtüleri, homurtu sesleri geliyor.
Her yeri ateş,
duman ve sis içinde bırakıyor.
Aşağıdan ise
çocukların çığlıkları, anne babaların imdatlarının sesleri geliyor.
Tarih yine
kendini tekrarlıyor; zamanlardan bir zaman gibi, her zamanki gibi.”
Şimdi, Sağlık
Bakanlığı bütçesini görüyoruz. Bu ülkenin Başbakanı çıktı, dedi ki: “Her kürtaj
bir Uludere’dir.” Yani Roboski (Uludere) toplu katliamının kürtajla
eşleştirilmesi, acılı yürekleri daha da acıttı. Anaların, babaların,
kardeşlerin acılarını katbekat artırdı, inançlarını ve umutlarını tüketti.
Elbette, Uludere bir kürtaj değildir. Uludere, toplu bir katliam, insanlık
suçudur. Kadınlar bedenleri üzerinde kürtaj tartışmalarına, kadına yönelik
erkek egemen şiddete karşı, sezaryene ve onun hekim bakış açısı doğrultusunda
meydanları gümbürdetti. Başbakan orada geri adım attı ama “Her kürtaj, bir
Uludere’dir.”sözü nasıl da acıtıcı, kanatıcı, aşağılayıcı, onur kırıcı, yürek
delici, acımasız bir söz.
Uludere’de
kadınlar hâlâ siyahlar giyiyorlar ve Uludere’de analar, babalar bu Meclise
geldiler, bu Mecliste adaleti aradılar. Çok mu şey istediler “Vur emrini vereni
bulun, adaletin önüne çıkarın.” diye. Ama dün Başbakan size dedi ki: “İdari ve
cezai soruşturma sürüyor.” Bir yıldır sürüyor ama Roboski’deki aileler
tutuklanıyor, içeri atılıyor. 60 tanesi hakkında soruşturma açılıyor ve
bitmeyen soruşturmalar, bitmeyen işkencelere dönüyor.
Bir özür dilemek
çok mu? Bu kadar mağrur, bu kadar zalim, bu kadar kibir, bu kadar gurur, bu
kadar güç sarhoşluğu zehirler insanı. “Hata ise hata, tazminat ise tazminat”
denilip geçiştirilecek bir durum değildir bu. Türkiye’nin vicdanı ayaktaydı,
İnsan Hakları Derneği, MAZLUM-DER, Tabipler Birliği, bütün sivil toplum
örgütleri, hepsi gittiler. Uludere’nin feryadı film, belgesel, şarkı, kuşaktan
kuşağa, asırdan asıra intikal ettirilmeye başlandı. 34 cana bomba yağdıran F-16’lara
kim verdi vur emrini? Adalet arayanlara “istismarcı” diyenler, katliam
sorumlularını kahraman mı görüyor? Uludere, tıp tarihine kürtaj benzetmesiyle
geçecek en acımasız yaklaşımdır. Bilim ve insanlık, elbette pilotların hekim,
bombaların neşter olmadığını, yaşları 14’ten başlayan 34 canın paramparça
bedenlerinin otopsilerine bakarak, bir devrin sorumlularını halkın ve tarihin
önünde hesaba çekmesini bilecektir. Siz Kürt kökenli milletvekilleri, size bir
tek onurlu duruş kalır ve Başbakana bir özür ve bunların hesabını vermek kalır
diyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bizim onurumuzun bekçisi siz değilsiniz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sen Roboski’den Dobrovski Metiner olmaya devam et!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Muhatap olma Hasip Bey.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sizde onur olsaydı…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Herkes kendi onuruyla ilgili konuşsun!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Roboski’nin… (Gürültüler) Hadi oradan!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hasip Bey…
Sayın Başkan, müdahale
edin, olur mu böyle?
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde birtakım kelimeler ifade
edildi.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Herkes kendi onurunun bekçisidir.
BAŞKAN – Sayın
Metiner, lütfen…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Onur bahsinden konuşacak en son kişisin!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Onun filmlerini bir gün bu kürsüden anlatacağım tek tek.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Eğer anlatmazsan namertsin!
BAŞKAN – Sayın
Metiner, Sayın Kaplan, lütfen…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, sanatçılarla ilgili benim bir ifadem çarpıtıldı,
69’a göre açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Kim
çarpıttı? Sayın Kaplan?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Evet.
Konuşmacı, az
önceki ifademi sanatçılarla alakalı olarak çarpıttığı için söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle şunu
ifade edeyim ki az önce biz bir usul ve üslup tartışmasından dolayı söz aldık
ve bu Meclisin kürsüsünün, milletin kürsüsü olduğunu, burada konuşulacak dilin,
üslubun öneminden bahsettik. Bunu ifade ederken de tabii, alışık olmadığımız
örnekleri gördük dedik; marşlar okundu, şiirler okunuyor, korkarım ki eline
sazı alan kişi gelip burada, yarın öbür gün türkü de söyleyebilir manasında bir
ifade kullandım. Benim sanatçılarla alakalı en ufak olumsuz bir düşüncem
olmadı, olmaz da asla. Sazı da sözü de muhabbeti de seven bir insanım. Bu
manada, kalkıp da… Tabii saz, da sanatçı da olacak, yalnız, onun yeri bu kürsü
değil, ben onu ifade ediyorum.
Bakın, önemli
konuları görüşüyoruz, bütçeyi görüşüyoruz ve bütçeyi görüşürken de daha
oturaklı, daha uygun, daha üsluplu bir dil kullanmamız lazım, bütçeyle alakalı
konuşmamız lazım, bunu ifade etmeye çalışıyorum.
Bir ikincisi,
arkadaşlar, tabii, özellikle kürtajla alakalı olarak Sayın Başbakanımız kürtajın
bir katliam olduğunu ifade etti.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – “Uludere” dedi.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Doğrudur, bir katliam olur. Ne demek bu? Uludere’yle alakalı olarak
bunun da bir yanlış olduğunu ifade etti mi? Burada bir hatanın yapıldığını
ifade etti mi? O bir katliamsa, o da Uludere’de ona benzetiliyorsa Uludere’deki
yanlışlığı da ifade ediyor.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Kürtaj, bir haktır, katliam değil!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Kürtajın bir katliam olduğuna siz karar veremezsiniz, Başbakan karar
veremez!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Eğer, siz samimi bir şekilde vicdanınıza danışarak bunu, bu
açıklamayı okuyabilseydiniz, anlayabilseydiniz bunun sonucunun nereye vardığını
daha iyi anlardınız.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) - Kürtaj meselesi kadınların meselesidir, sizi ilgilendirmez, Başbakanı
hele hiç ilgilendirmez.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Kaldı ki, bakın, değerli arkadaşlar, terör bölgesi orası, sıkıntılı
olan bir yer ve henüz öncesinde Gediktepe olmuş. Gediktepe olurken de, olay
olurken de, yazılı ve görsel basın ifade etmedi mi “Şimdiye kadar neredeydiniz,
niye geciktiniz?” diye. Yeni Gediktepe’lerin olmaması adına bir yanlıştır, bu
yanlışı kabul ediyoruz ve idari açıdan da adli açıdan da ne gerekiyorsa
yapılsın dedik, ilgililerden açığa alınanlar oldu, alınması da gerekiyor.
Kesinlikle o olayın arkasında durmuyoruz ama sonuna kadar da takip ediyoruz.
Teşekkür ederim,
sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, benim ifade ettiğim, kürsüde bir sitem. “Temiz dil
kullanılsın.” dedi… Sayın Aydın şimdi sataşma nedeniyle çıkıp bir de üstüne
ikinci bir hata yapıyor. Bu konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Allah
rızası için… Bakın, bu, tutanaklara geçti.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Şimdi, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi,
bakın, ben, bir saniye…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, bir grup başkan vekili, şu Meclisin üyelerine,
milletvekillerine “Sazı alıp, bu kürsüye çıkıp çalacaklar.” dedi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Öyle demedim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Saygısızlığın bundan ötesi olmaz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bir saniye… Bir grup başkan vekili o şekilde hitap etmez,
saygısızlık yapmadım.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Bu dil, İç Tüzük’e göre, temiz bir dil değil Sayın Başkan ve ben
burada, gerçekten, konuşurken çok dikkatli davrandım.
BAŞKAN – Şimdi,
peki… Bakın, Sayın Kaplan…
TOLGA ÇANDAR (Muğla)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Çandar, yani ne adınız geçti ne bir şey oldu. Ne yapıyorsunuz ya! Vallahi…
Yani, bu böyle, bir “saz” geçti, siz hatırlandınız…
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Sayın Başkan, bakın, Sayın Aydın kendisi yaptı, sonra kendi çıktı tekrar
açıklama yaptı.
BAŞKAN – Ondan
sonra bir de özür diledi.
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Ben kötü niyetli olduğunu söylemiyorum ama bakın…
BAŞKAN – Yani,
peki, siz…
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Hayır, ben politika yapmak için söylemiyorum.
BAŞKAN – Hayır,
siz ne söylemek istiyorsunuz? Onu anlamadım.
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Kayıtlara geçsin, konuşmak da istemiyorum, üstüne konuşulacak bir şey
değil çünkü.
Sayın Aydın, kötü
niyetli olduğunuzu da söylemiyorum ama lütfen, hem üslup tartışması diyorsunuz,
sözcüklerinize dikkat edin diyorsunuz bu tarafa ama siz kendiniz konuşurken
sanatçıları aşağılayan bir şey söylüyorsunuz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, ben sadece…
TOLGA ÇANDAR
(Muğla) – Burada profesyonel olarak saz sanatçısı olan benim. (Gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Tamam, kayıtlara geçti.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…(Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, ben ara veriyorum ya, bu işi kaldırmam mümkün değil. Rica ediyorum…
Evet, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.25
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
(Devam)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1) Sağlık Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU (Devam)
1) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
Ç) TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI KURUMU (Devam)
1) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) KALKINMA BAKANLIĞI (Devam)
1) Kalkınma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İstatistik Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye İstatistik Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
I) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞ
(Devam)
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, 7’nci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın Erdoğan,
buyurun.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorularım Sayın
Sağlık Bakanına.
Sayın Bakanım, on
yıllık iktidarınız döneminde Muğla’ya hiçbir yatırım yapmadınız. Muğla Sıtkı
Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi iki yıldır öğrenci alıyor ama ortada bir
araştırma hastanesi yok. Muğla araştırma hastanesi ne zaman yapılacak? 100
yataklı Ortaca devlet hastanesi ne zaman yapılacak? Bodrum devlet hastanesi ne
zaman yapılacak?
Bakanlığınız
birimlerinde çalışan 4/C’li personele döner sermaye ve aile yardımı ödenmesi
konusunda bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim de
sorularım Sayın Sağlık Bakanına.
Sayın Bakan,
döner sermaye gelirinin tamamının, sağlık personeli ayrımı yapılmaksızın,
emekliliklerine yansımasına yönelik bir çalışmanız olacak mıdır? Bu konu uzun
süredir gündemde ama bir gelişme olmamaktadır.
Diğer bir sorum
Kamu Hastaneler Birliği kapsamında yapılan atamalarla ilgili. Basına da
yansıyan, liyakat ve görevde yükselme sınavı yapılmaksızın ciddi kadrolaşma
yapıldığı iddialarına cevabınız ne olacaktır? Yüksek maaş almalarını temin
etmek için sözleşmeli yapıp Bakanlıkta görev yapan çalışanlar var mıdır?
Hastane müdür ve müdür yardımcılarından kaç kişi araştırmacı olarak atanmış ve
hak mahrumiyetine uğratılmış ve ekonomik kayba uğramışlardır? Araştırmacılar
kurumlarında hangi görevleri yapacaklardır?
Bir diğer sorum
da: Eczacıları yeni yasal düzenlemelerle kadrolu bakkal dükkânı hâline
getirecek bir düzenleme yapma tasarınız var mıdır?
Mersin’de, her
yıl yapılacağını iddia ettiğiniz, 1.232 yataklı hastane ne aşamadadır? Yapımına
ne zaman başlanacaktır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özel…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Bakan, birazdan size zarf içinde de arz edeceğim gibi, elimde
çeşitli tarihlerde çeşitli eczanelerden alınmış, çeşitli hastanelerde yazılmış
çok basit tedavilerle ilgili hastaların ödediği katılım paylarının reçete
arkası çıktıları var. Sadece bir örnek vermek gerekirse, bir ağrı kesici, bir
kas gevşetici tablet ve bir kas gevşetici kremin olduğu bir reçeteye devlet 21
lira 79 kuruş öderken; ödenmesi gereken muayene ücreti, ödenmesi gereken fiyat
farkı, ödenmesi gereken ilaç katılım payı ve ödenmesi gereken reçete katılım
paylarının tutarlarının toplamı 31 lira 12 kuruştur. Yani vatandaş bunu
karnesine yazdırmasa, gidip cebinden almaya kalksa 12 lira da ucuza gelecektir.
Bunlarla ilgili ben Sosyal Güvenlik Kurumunun bir düzenlemesi olduğunu
biliyorum ama Sağlık Bakanının da sağlığa erişim ve ilaca erişim noktasında bu
konuda sorumluluk hissetmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim de sorum
Sayın Sağlık Bakanına. 663 sayılı Kararname’nin ek geçici 4’üncü maddesi sağlık
müdürlüğündeki müdür yardımcıları ve şube müdürlerini araştırmacı yapmıştır; şu
anda bunların maaşı 2.076 ila 2.300 lira arasındadır. Aynı kanunun ek geçici
5’inci maddesi gereğince kamu hastane birlikleri kurularak hastane müdür ve
müdür yardımcıları da araştırmacı yapılmıştır; bunların maaşı ise 2.800 lira
ila 3.000 lira arasındadır. Yine, entegre ilçe hastaneleri 1’inci basamak
olmasına rağmen müdürlükleri devam etmekte olup onlar da 3.600 ila 4.000 lira
arasında ücret almaktadırlar. Şu anda, Bakanlığınızda 3 farklı ücret alan
araştırmacı vardır. Aynı kadroya verilen bu farklı ücretleri adil buluyor
musunuz? Bu haksızlığı gidermek için herhangi bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN – Sayın
Kuşoğlu...
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın
Kalkınma Bakanımıza!
Sayın Bakanım,
konuşmanız sırasında altının büyümeye olan katkısından, bir de stoklardan
dolayı negatif katkısından bahsettiniz. Onunla ilgili ayrıntılı bilgi verebilir
misiniz.
Çok teşekkür
ederim.
Bir de Sağlık
Bakanına sorum var Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
konuşmanız sırasında -on yıllık bir bakansınız- enaniyet gösterip, daha sonra
“Millî Şef” deyip siyasete girdiniz hiç gereksiz yere. Sizin döneminizde
sağlıkla ilgili gelişmeler oldu ama -önemli gelişmeler oldu- tarihe de
geçeceksiniz ama sağlık alanında değil yalnızca, otelcilik hizmetleriyle ilgili
olarak oldu, gerçek tıbbi hizmetlerle ilgili çok fazla olmadı. Bununla ilgili
elinizde bilgiler var mı? Bana tablolar verebilir misiniz, otelcilik hizmetleri
dışında, sağlık hizmetleriyle ilgili?
On sene önceye
göre bizim doktorlarımız daha iyi sağlık hizmeti veriyorlar mı? Bunlarla ilgili
bilgi verebilir misiniz lütfen.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU
(Devamla) - Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
– Sayın Bakan, yeni çıkarılan Büyükşehir Yasası’yla mevcut 16 ile yeni ilave
edilen 13 ille beraber toplam 19 il büyükşehir olmuştur. Bununla birlikte, bu
illerde yeni ilçeler kurulmuştur. Daha önce büyükşehir yapılan ve bugün örnek
alınan Kocaeli ilinde Büyükşehir Yasası’yla birlikte oluşturulan yeni
ilçelerde, yani Kartepe, Başiskele, Darıca, Çayırova ve Dilovası ilçelerinden
hangilerinde son beş yılda hastane yaptınız? Yapmadıysanız, ne zaman yapmayı
planlıyorsunuz?
Kartepe ilçesinde
akşam saat 17.00’den sonra acil ve ihtiyaç duyulan sağlık hizmetleri verilmekte
midir? Verilmiyorsa vatandaşların bu hizmetleri nasıl almasını öneriyorsunuz?
Sürekli gündemde
olan, İzmit ilçe merkezinde -çok eski- devlet hastanesinin yapımına ne zaman
başlayacaksınız?
Türkiye
ekonomisine en çok katkı yapan il olan Kocaeli ilinin sağlık yatırımları
içindeki payı ve sırası nedir?
BAŞKAN – Sayın
Yüceer…
CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) – Sayın Bakan, geçtiğimiz yıl Sayın Başbakan için Tam Gün Yasası delinmişti,
bu yılda aynı durum sizin eşiniz için söz konusu.
Öncelikle,
eşinize geçmiş olsun diliyorum.
Sayın Başbakan
da, eşiniz de tam gün sebebiyle çalıştıkları hastanelerden ayrılmak zorunda
kalan, şu an sadece özelde çalışan hekimler tarafından üniversite hastanesinde
ameliyat edildi. Bu ameliyatı yapan profesör doktor, etik açıdan bir problemin
olmadığını, bu gibi durumlarda yasaların bir önemi olmadığını söyledi. Tabii ki
bu ülkenin Başbakanı halkı için, ailesi için, tüm sevenleri için önemlidir; eşiniz
de eminim, aileniz için, sizin için çok kıymetlidir. Bana sorarsanız, benim
için de oğullarımdan daha önemli hiçbir şey yoktur. Ancak Tam Gün Yasası’yla
birçok aile, hasta mağdur oldu, ameliyathane kapılarında ameliyat olmayı
bekledi. Eminim onlar da ailelerinin en kıymetlisi.
Sayın Bakan,
sizce bu iki olay Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı değil midir? Sayın
profesör doktorun dediği gibi, bu ülkede bazı durumlarda yasaların bir önemi
yok mudur? Çıkardığınız, her zaman da övündüğünüz yasalara önce sizin uymanız
gerekmez mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Sağlık
Bakanına sormak istiyorum: Bursa Acemler Merkez Komutanlığının yerine 2 hastane
yapılacağı basında yer aldı. Genelkurmayla anlaşma yapıldı mı? Yapıldıysa
Genelkurmaya arsa karşılığı ne verilecek? Bu hastaneler yapılacak mı? Nasıl bir
finansman yöntemi ile yapılacak?
2’nci sorum:
Sayın Bakan, Fatih Sultan Mehmet Bulvarı’ndaki Nilüfer Devlet Hastanesinin
durumu ne olacak? 2013 yılı Yatırım Programı’nda yer alacak mı?
3’üncü sorum:
İnegöl Devlet Hastanesi ve Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi 2013 yılında
tamamlanacak mı?
Son sorum:
Bursa’da sağlık kurumlarındaki şiddette önemli artışlar var. Bursa için özel
bir tedbiriniz var mı ve bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Sağlık
Bakanına soruyorum: Bakanlığınızca ithal edilen ve kullanılmayan domuz gribi
aşısı nedeniyle devlet ne kadar zarara uğratılmıştır? Sorumlular hakkında
herhangi bir işlem yapılmış mı ya da yapılmakta mıdır?
2’nci sorum:
Simav’da meydana gelen deprem sonrasında boşalttığınız Simav Devlet Hastanesi
için maalesef aradan geçen iki yıla yakın bir süredir yer dahi
belirlenememiştir. Bu hastanenin akıbeti ne olacaktır? Şu andaki mevcut yerine
hastaneyi yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir diğer soru:
Kütahya Devlet Hastanesi için on yıldır yer tartışmaları devam etmektedir. Bu
konudaki son gelinen nokta nedir?
Son sorum:
Dumlupınar Üniversitesi Merkez Kampüsünde iki yıl önce inşaatı tamamlanan 520
yataklı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezine niçin Bakanlığınız bugüne
kadar izin vermemiştir? Bunun akıbeti ne olacaktır?
Sayın Kalkınma
Bakanına da: Kalkınma ajanslarının durumu ve Zafer Kalkınma Ajansının son
yıllardaki durumuyla ilgili bir açıklama istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Erdem…
ENVER ERDEM
(Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Benim sorum da
Sayın Sağlık Bakanımıza.
Sayın Bakanım,
Elâzığ’ın Doğukent Mahallesi’nde yapılacağı söylenen ve Türkiye’de yapılacak
olan 27 bölge hastanesinden birisi olacak olan bu hastanenin, bu projenin
akıbeti nedir? Proje hangi aşamadadır? Öncelikle bu proje bölge hastanesi
olarak planlanmıştı, daha sonra şehir hastanesi olarak ifade edildi. Burası
bölge hastanesi mi olacak, şehir hastanesi mi? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Bu
proje ne zaman hayata geçirilecek? Şu andaki durumu nedir? Yoksa üç dört
seçimdir seçim malzemesi olarak kullanılan bu tema birkaç seçimde daha
kullanılacak mı? Siyaset kurumunun inandırıcılığına ve güvenilirliğine zarar
veren bu durumu netleştirir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Şimdi,
sorular tamamlandı. 2 soru haricinde, geri kalan bütün sorular Sayın Sağlık
Bakanına sorulmuştur.
Şimdi, size iki
dakika yeter mi Sayın Yılmaz?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – İki dakikada toparlamaya çalışacağım.
BAŞKAN – Tamam.
O zaman, önce
Sayın Sağlık Bakanına ben söz vereyim.
Sekiz dakika
sizin, iki dakika Sayın Yılmaz’ın.
Evet, buyurun.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
Elbette, Muğla’ya
da birçok şehrimizde olduğu gibi on yıllık iktidarımızda yatırımlar yaptık.
Bunları değerli milletvekilimize yazılı olarak, harcadığımız miktarlarla
birlikte takdim edeceğim.
Bu arada hem
Ortaca’da hem Bodrum’da hem de şehirdeki eğitim araştırma hastanesiyle ilgili
olarak çalışmalarımız devam ediyor. Özellikle eğitim araştırma hastanesinin
üniversitenin kampüsüne yapılması, böylece finansmanının Sağlık Bakanlığı tarafından
temin edilmesi ve üniversitemizin de bundan istifade etmesi için bir planlama
yapmış durumdayız. Söylediğim gibi, bu konuda çalışmalarımız devam ediyor.
4/C’li personele
verilecek döner sermaye ya da aile yardımlarıyla ilgili hususlar şu anda mevcut
mevzuatına göre yapılmaktadır. Zaten bizim Bakanlığımızda ciddi sayıda 4/C’li
personel de yok; daha ziyade 4/B’li ya da 4924’e bağlı sözleşmeli
personellerimiz var.
Sayın Öz’ün döner
sermayenin emekliliklere yansıması hususunda bir sorusu oldu.
Aslında, değerli
milletvekilleri, yalnızca Sağlık Bakanlığında değil, kamuda “ek ödeme” adıyla
alınan hiçbir ücretten sigorta kesintisi yapılmamaktadır ve bunlar da
emekliliklere yansımamaktadır. Yani kamuoyunda böyle bir tartışma başlatıldı,
sanki Sağlık Bakanlığındaki ek ödemelerde bu yapılmıyormuş da kamudaki diğer
çalışanlarda yapılıyormuş gibi. Bu konu tartışılacaksa kamunun ek ödeme alan
bütün çalışanları için yapılmalıdır. Aksine, Sağlık Bakanlığında hekimler
açısından belli bir miktara kadar da ek ödemelerin emekliliğe yansımasıyla
ilgili çalışmaları şu anda yürütüyoruz ama söylediğim gibi, buradaki bütün
mesele kamuda yapılacak uygulamanın ortak bir biçimde yapılmasıyla ilgilidir.
Kamu hastane
birliklerinde, elbette, yeni atadığımız personeli liyakat ve ehliyetlerine göre
atadık.
Yalnız, değerli
arkadaşlar, burada görevde yükselmeyle bir personel ataması, daha doğrusu bir
yönetici ataması söz konusu olamaz. Neden? Çünkü görevde yükselmeyle yapılan
yönetici atamaları, klasik yönetici atamaları sonuçta o yöneticinin belli bir
kadroya sürekli olarak atanmasıyla ilgilidir. Oysa kamu hastane birliklerinin
mantığında sürekli yöneticilik yok. Yöneticileri iki yıllığına atıyoruz. Onlara
bir strateji ve birtakım hedefler koyuyoruz. Bu hedefler çerçevesinde
başarılarına ve performanslarına göre yöneticilikleri devam edecektir.
Dolayısıyla, aslında yeni yöntem, yönetici performansını ve başarısını ölçen,
son derece çağdaş bir yöntemdir ve kanaatimce, uygulamalarımız bunun ileride
bütün kamu yönetiminde de bir örnek teşkil edeceğini gösterecektir.
Araştırmacı
kadrosu sayılarıyla ilgili hususu da bilahare Değerli Milletvekilimize
ileteyim.
Mersin’deki 1.200
yataklı hastaneyle ilgili projenin geldiği aşamayı da Değerli Milletvekilimize
yazılı olarak ileteceğim.
Sayın Özel’in
bahsettiği örneği bana da takdim etmesini isterim. Ancak reçete katılım
paylarıyla birlikte, biliyorsunuz, muayene katılım payları da eczanelerde
alınıyor. Dolayısıyla, bu vatandaşımızın bir özel hastanede muayene edildiğini
düşünelim, Değerli Milletvekilimizin ifade ettiği rakamların içerisinde
vatandaşın özel hastaneye ya da özel bir merkeze ödediği katkı payı da
bulunacaktır. Dolayısıyla, tek bir örnek üzerinden hareket edemeyiz. Bana da
verirse ben de incelerim. Kendisinin de söylediği gibi, bu konu Sosyal Güvenlik
Kurumunun, Çalışma Bakanlığımızın konusu ama elbette birlikte çalışıyoruz.
Sayın Korkmaz’ın
araştırmacı yapılanların farklı ücretlendirilmeleriyle ilgili sorusuna da,
müsaade ederse, araştırmamı yapıp yazılı olarak cevabı kendisine ileteyim.
Sağlık
Bakanlığının bu son on senesinde, Sağlıkta Dönüşüm’le, elbette ki otelcilik
hizmetleri değil de sağlığın bütün cephelerinde ilerlemeler sağlanmıştır. Yani
bugün Türkiye’deki yavrularımızın, çocuklarımızın 13 antijenle aşılanıyor
olmasını, bu aşıların dünyanın en gelişmiş aşıları olmasını otelcilikle mi
açıklayacağız? Ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde, bir köyde, kırda,
kentte, ilçede kanamalı bir annenin helikopter ambulansla alınıp bir merkeze
getirilmesini ya da organ nakli gerektiren bir vatandaşımızın uçak ambulansla
alınıp organ nakli yapılmasını, organ nakli yapılan vatandaşların sayısının
10’a katlanmasını otelcilik hizmetleriyle mi açıklayacağız? Dolayısıyla,
Sağlıkta Dönüşüm Programı -konuşmalarımda da ifade ettim- bütün dünyanın takdir
ettiği, çok önemli bir dönüşüm programıdır ve bütün çıktılarıyla böyledir; mali
çıktılarıyla, tıbbi çıktılarıyla, hizmet çıktılarıyla, hizmete erişim ve
hakkaniyet çıktılarıyla.
Kocaeli
Türkiye’de en çok sağlık yatırımı yaptığımız illerden birisidir. Kocaeli’nde
birçok hastane yaptık. Değerli Milletvekilimizin ifade ettiği ilçelerle ilgili
bilgiyi de kendisine takdim edeceğim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 1923 senesinde yapıldı o hastane Sayın Bakan, sizin zamanınızda
yapılmadı.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Yüceer’in ifade ettiği husus Tam Gün Yasası’nın
delinmesi kesinlikle değildir. Gerek Sosyal Güvenlik Kurumunun gerekse Yüksek
Öğrenim Kurumunun bu hususta üniversitelerin kendilerine sordukları sorulara
verdikleri cevaba bakılırsa olay çok kolay anlaşılır. Eğitimci olarak
üniversitelerimizde bulunan ve dışarıda da çalışma hakkı olan öğretim üyeleri,
doğrudan gelir getirici işlemleri kendi başlarına yapamamaktadırlar.
Dolayısıyla, bir ekip hâlinde yapılan ve sorumluluğu bir ekipte olan
ameliyatlara ya da tedavilere katılmaları şu anda hukuken yasak değildir. Bu
yani sadece benim yorumum değil, bu husus üniversitelerimiz tarafından gerek
YÖK’e gerekse Sosyal Güvenlik Kurumuna sorulmuş ve durumun böyle olduğu açıkça
ifade edilmiştir. Dolayısıyla hukuka bir aykırılık yoktur.
Daha önce 57
başvuru yapıldığı için, sorulduğu için, emsal teşkil etmek üzere Bakanlığımız
tarafından da bunun kanuna aykırı olmadığı şeklinde üniversitelerimize bilgi
verilmiştir.
Bursa’da
yapacağımız büyükşehir hastanemiz için, biliyorsunuz, Samanlı’da bir yer
belirlemiştik ve burada projeler yapıldı, ihalelerimiz devam ediyor. Maalesef,
yürütmeyi durdurma kararı verildiği için alanla ilgili olarak, beklemek zorunda
kaldık ama öyle ümit ediyorum ki Yunuseli’ndeki araziyi, silahlı kuvvetlerden
oranın bir bölümünü alabileceğiz ve aslında ön görüşmelerimizi yaptık. Bu
gerçekleşirse Bursa için daha güzel bir yer imkânı olmuş olacak.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Nilüfer var bir de Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Kullanılmayan bir domuz gribi aşısı Türkiye’de yoktur
Değerli Milletvekilim. Türkiye’de 3 milyon domuz gribi aşısı kullanılmıştır, 3
milyon doz da antijeninin değiştirilme hakkıyla birlikte satın alınmış
durumdadır. 43 milyon doz bağlantı yapmıştık ama yalnızca 6 milyon dozla ilgili
bir ödeme yaptık. Bunu da tavzih etmiş olayım.
Diğer sorulara
yazılı olarak cevap vereyim, sürem bitti.
Hepinize teşekkür
ediyorum.
ENVER ERDEM
(Elâzığ) – Sayın Bakanım, Elâzığ’a da cevap verebilir misiniz.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Çok az bir süre
içinde cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Kuşoğlu’nun
altın ve büyüme ilişkisiyle ilgili sorusuna yine çok kısa şunu söyleyeyim: 2
tür gayrisafi yurt içi hasıla hesaplama yöntemimiz var. Biri üretim yöntemi ki
yurt içindeki tarımın, sanayinin, hizmetlerin katma değeri üzerinden bir hesaptır;
diğeri de harcamalar yöntemiyle gayrisafi yurt içi hasıla hesabı. Orada işte bu
dış ticaret vesaire devreye girer. Harcamalar yöntemiyle hesabımızda her ne
kadar büyümeyi etkiliyor görünse de altın ticareti, bizim esas aldığımız yöntem
üretim yöntemidir. Harcamalar yöntemiyle çıkan farkı üretimde stok
ayarlamalarıyla dengeleyip sonuçta altının bu anlamda etkisini sınırlamış
oluyoruz.
Yani, özet olarak
şunu söyleyebilirim: İlk dokuz ayda gerçekleşen yüzde 2,6’lık büyüme altın
ihracat ve ithalatı sıfır olsa dahi hemen hemen bu oranda gerçekleşirdi çünkü
içeride işlenen, katma değer üreten altın büyümeye dâhil oluyor. Orada da belli
bir varsayımımız var, onun ötesinde büyümemiz -dediğim gibi- bu altından
kaynaklanmıyor.
Ajansların
faaliyetleriyle ilgili bilgi sordu Sayın Işık. 146 mali destek programı için
bugüne kadar 20 bin proje başvurusu yapıldı ajanslara. 4 binin üzerinde projeye
mali destek sunduk. Ayrıca, 2.500 projeye de doğrudan faaliyet ve teknik
destekler sunuldu, kapasite geliştirici destekler. Toplam 810 milyonluk bir
harcamamız var. 16 bin yatırımcıya ayrıca yönlendirme ve bilgilendirme desteği
sunduk yatırım destek ofislerimizde. Aşağı yukarı 892 ilçede 80 bin civarında
eğitim ve bilgilendirme faaliyeti gerçekleştirdik.
Zafer Ajansıyla ilgili
sorunuzu tam alamadım, müsaade ederseniz onu ayrıca yazılı cevaplayalım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şimdi, sırasıyla
7’nci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
Sağlık Bakanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
15) SAĞLIK BAKANLIĞI
1) Sağlık Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 62.247.200
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.859.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 2.424.102.450
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.490.208.650
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 17.907.031.638,74
Bütçe Gideri 17.231.337.492,27
Ödenek Üstü Gider 1.084.053.818,56
İptal Edilen Ödenek 1.759.746.420,32
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 1.361.265.115,25
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.19) TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.047.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 19.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.755.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 115.390.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 127.211.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Vergi
Gelirleri 150.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 595.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.905.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 156.500.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 234.633.455,32
Bütçe Gideri 121.921.164,18
İptal Edilen Ödenek 112.712.291,14
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 72.745.838,00
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Gelir Tahmini 125.000.000,00
Net Tahsilat 197.178.925,05
Ret ve İadeler 173.140,68
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye İlaç ve
Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.59) TÜRKİYE İLAÇ VE TIBBİ CİHAZ KURUMU
1) Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 50.561.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 336.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 28.311.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 79.208.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 59.494.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 19.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 714.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 79.208.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye İlaç ve
Tıbbi Cihaz Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
15.75) TÜRKİYE KAMU HASTANELERİ KURUMU
1) Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 20.419.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 8.099.403.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.119.822.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Halk
Sağlığı Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
15.76) TÜRKİYE HALK SAĞLIĞI KURUMU
1) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 77.679.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 5.999.728.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.077.407.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Halk
Sağlığı Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
32) KALKINMA BAKANLIĞI
1) Kalkınma Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.146.837.650
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 800.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 6.200.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 44.410.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.198.247.650
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kalkınma Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 442.148.196,00
Bütçe Gideri 407.478.026,66
Ödenek Üstü Gider 189,11
İptal Edilen Ödenek 34.670.358,45
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planma
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 199.005.094,00
Bütçe Gideri 199.005.065,39
Ödenek Üstü Gider 2,95
İptal Edilen Ödenek 31,56
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
32.75) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1) Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 238.619.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.116.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 10.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 239.745.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 251.887.000,00
Bütçe Gideri 199.285.403,85
İptal Edilen Ödenek 52.601.596,15
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.34) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.443.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 92.068.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 96.511.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 96.311.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 200.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 96.511.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 63.631.000,00
Bütçe Gideri 56.731.104,27
Ödenek Üstü Gider 986.689,36
İptal Edilen Ödenek 7.886.585,09
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Gelir Tahmini 63.631.000,00
Net Tahsilat 58.212.409,54
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.54) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 23.737.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.737.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 23.732.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.737.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.55) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 104.665.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 104.665.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 104.660.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.000
TOPLAM 104.665.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 1.240.000,00
Bütçe Gideri 320.816,96
İptal Edilen Ödenek 919.183,04
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Net Tahsilat 1.240.000,00
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.56) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Kodu
Açıklama
(TL)
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 23.719.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.719.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 23.714.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.719.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Sağlık
Bakanlığı, Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Kalkınma
Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve
Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2013 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesapları, Türkiye İlaç
ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu, Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Doğu
Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2013 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni
ederim.
Sayın
milletvekilleri, 7’nci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.14
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Şimdi, 8’inci tur
görüşmelere başlayacağız. Ekonomi Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel
Müdürlüğü bütçe ve kesin hesapları ile Türkiye Su Enstitüsü Bütçesi ve Dış
Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, Çevre ve Orman
Bakanlığı kesin hesapları yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
(Devam)
K) EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1) Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1) İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
N) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
O) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1) Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Orman Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
P) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
R) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
S) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye Su Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekilleri sisteme girebilirler.
8’inci turda,
grupları ve şahısları adına söz isteyen sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına; Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü, Ağrı
Milletvekili Sayın Halil Aksoy, Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına; Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan,
Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata, Adana Milletvekili Sayın Seyfettin
Yılmaz, Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı, Bartın
Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya, Bolu Milletvekili Sayın Tanju
Özcan, Çanakkale Milletvekili Sayın Ali Sarıbaş, Amasya Milletvekili Sayın
Ramis Topal, İstanbul Milletvekili Sayın Melda Onur.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına; Sakarya Milletvekili Sayın Şaban Dişli, Konya
Milletvekili Sayın Hüseyin Üzülmez, Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin,
Karabük Milletvekili Sayın Osman Kahveci, Aydın Milletvekili Sayın Ali Gültekin
Kılınç, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Samani, Elâzığ Milletvekili Sayın
Faruk Septioğlu, Burdur Milletvekili Sayın Hasan Hami Yıldırım, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Öntürk, Konya Milletvekili Sayın Gülay Samancı.
Şahıslar; lehinde
İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Berat Çonkar.
Hükûmet.
Şahısları adına
aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Faik Tunay.
Gruplar adına ilk
söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul
Kürkcü.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Ekonomi
Bakanlığının görüşüldüğü bugün, bu bütçe görüşmelerinden önce, Sayın Bakanın
dün, kalbinden bir sıkıntı geçirdiğini öğrendik. Keşke burada olmasaydı,
dinlenmesinde fayda vardı; stres iyi gelmeyebilir. Ama, biz, tekrar geçmiş
olsun diyoruz.
Şimdi,
tekrarlamaya gerek yok; bu, yasal açıdan yok hükmünde bir tartışma. Çünkü bu
Sayıştay raporları meselesi dolayısıyla bu görüşü ifade ettik.
Bu arada, tabii,
Cumhuriyet Halk Partisine de sormak istiyorum. Onlar, sadece yasal açıdan yok
hükmünde değil, gayrimeşru olduğunu söylemişlerdi. Bu bütçenin hitamında ne
yapacaklarını da öğrenmek bizim için önemli tabii.
Ancak, tabii,
siyasal açıdan Ekonomi Bakanlığının eylemlerinin tartışılmasının bir anlamı var
çünkü bu, Türkiye’deki toplam iktisadi faaliyetin bir değerlendirmesi. Doğrusu,
bakanlığın adı “Ekonomi Bakanlığı” olsa da karşımız da aslında bir uluslararası
ticaret bakanlığı bütçesi var. Adına neden “Ekonomi Bakanlığı” dendiğini
anlamak güç çünkü ekonomi, insanın üretici etkinliğinin yani üretim, bölüşüm,
tüketim ve yeniden üretim faaliyetlerinden doğan ilişkilerin -maddi ve manevi
ilişkilerin- tamamını kapsar. Oysa, biz, burada genellikle dış ticarete ve dış
ticaret eksenli faaliyetlere dönük bir bakanlık bütçesi görüşüyoruz.
Bununla birlikte,
bu bütçe yaklaşımının sorunları var. Bunu Sayın Bakanın Plan ve Bütçe
Komisyonundaki sunuşundan da anlıyoruz. Çünkü, genel olarak dünya tablosunu,
özel olarak da Türkiye tablosunu çizerken aslında dünyayı ve Türkiye’yi
bekleyen büyük krizden bu sunuşta herhangi bir biçimde söz edilmediğini
görüyoruz. Genel olarak Ekonomi Bakanlığı bütçesinin ya da Ekonomi Bakanlığının
ekonomi yaklaşımının gerisinde Türkiye’yi dünyadaki genel iktisadi süreçten ve
kapitalist dünyayı kaplayan krizden ayırarak, kendi başına zamandan ve mekândan
münezzehmişçesine, kapitalizmden münezzehmişçesine değerlendirmek var ki bu son
derece yanıltıcı bir tablo karşımıza koyuyor. Avrupa’nın en hızlı büyüyen 2’nci
ekonomisi olduğumuz ifadesi bunlardan birisi. Bu iktisadi gerçekler bakımından
hiçbir şey ifade etmiyor çünkü genel olarak bütün Avrupa ekonomisi, Batı
Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, hatta Çin dünyada genel olarak bir düşüş,
bir aşağıya doğru gidiş trendinde iken bu aşağıya doğru gidişin neresinde
olduğuna dair bir kıyaslama bize -kendi içinde kapalı bir ifade olduğu için-
hiçbir şey demez ama netice olarak bir bütün hâlinde aşağıya doğru giden bir
kapitalist ekonomi içerisinde olduğumuzu söylemek gerekir halka. Her şeyden
önce küresel gerçek nerede? Şurada: Amerika Birleşik Devletleri, önümüzdeki yıl
-2013’te- vergilerin artırılması ve kamu harcamalarındaki kesintiler
dolayısıyla bu dünyanın en büyük ekonomisi bir resesyona doğru gidiyor. Çin,
sert bir düşüşe doğru gidiyor ve “yükselen pazarlar” denilen G-20 ülkelerinde
de daha derine giden bir yavaşlama var. Şimdi, eğer bu gerçekse Türkiye’nin bu
gidişattan uzak kalmasını düşünmek mümkün değil.
İkincisi:
Türkiye’nin büyüme trendleri açısından bakarsak -geçmişteki tabloyu bir yana
bırakalım- ilk dokuz ayın büyüme verilerinin gösterdiğine bakacak olursak bu
dokuz ayda büyüme yüzde 2,6’da kaldı. Bütün ciddi iktisatçıların yaptıkları
uyarıyı sonunda TÜİK de kabul etti ve aslında bu büyüme rakamlarının altından
arındırıldığı zaman gerçekte böyle olmadığını söyledi, şunu ifade etti: “Net
ihracatın yıllık büyümeye yüksek oranlı katkısında altın ihracının etkisi not
edilmelidir.” dedi. Şimdi, tabii, bu bir muamma olarak görünebilir herkese, ne
oluyor yani durmaksızın altın ihraç ediyoruz dışarıya? Aslında çok basit bir
şey; Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’a yönelik yaptırımları
dolayısıyla, İran’dan aldığı doğal gaz, petrol ve petrol ürünlerine ödemelerini
altın cinsinden yapıyor yani -dolar ya da lira- para cinsinden değil emtia
cinsinden yapıyor ve bunu da altın olarak arasında belirledi. Dolayısıyla,
Türkiye’nin aslında İran’a ödediği, ithal ettiği malın karşılığı olan para bir
ihracat kalemiymiş gibi gözüküyor. Oysa bunu analiz eden bütün iktisatçılar -bu
arada TÜİK de- aslında bu kalkınma rakamının, bu büyüme rakamının çok geride
kaldığını gösteriyor.
Biz, Türkiye’nin
gösterildiği gibi büyümüyor olmasından elbette mutluluk duyuyor değiliz. Niye
büyümek varken büyümemiş olmak bizi mutlu etsin? Bizi ilgilendiren şey… Krize
karşı halkı uyarmak, krize karşı krizin en altında kalacak olan büyük yoksullar
kitlesini uyarmak yerine, bir kriz olmayacakmış gibi, Türkiye 2013’ü aslında
çok büyük bir badireye uğramaksızın atlatacakmış gibi sunulan bir tablonun
realiteyle sınanmasıdır bizim söylediğimiz. Şimdi, bunun tabii ki yansısı
kaçınılmaz olarak işsizlik rakamlarıyla kendisini gösterecek ve işsizlikle
ilgili beklentilerle.
Gene Ekonomi
Bakanlığının bütçesinin bize sunduğu tabloya bakacak olursak işsizliğin yüzde
8,4’le geçildiğinde ısrarlıdır ve bunun Avrupa Birliği ortalamasının üstünde,
15 Avrupa ülkesinden de yukarıda olduğu kanaatindedir. Oysa bu kıyaslama aynı
cinsten bir kıyaslama değildir. Türkiye’de bugün iş gücüne katılım oranını
yüzde 50 dolayındadır. Yani evlerinde oturanlar, iş aramayanlar, çalışma çağı
geldiği hâlde çalışmayanlar, bütün bunlarla çalışanları oranladığınızda yüzde
50’dir. Oysa Avrupa Birliği ülkelerinde bu iş gücüne katılım yüzde 68
dolayındadır. Dolayısıyla, Türkiye’de gerçek işsizlik eğer bütün bunlardan
arındırılırsa yüzde 8,4 rakamı, gerçekte yüzde 15’lere, yüzde 16’lara kadar
varmaktadır.
Şimdi, bütün
bunlar karşısında Ekonomi Bakanlığımız iki tane çare öneriyor bize. Bir tanesi,
Ulusal İstihdam Stratejisi’yle istihdamı genişletmek, bu istihdam için de yeni
teşvik stratejisi ortaya koymak. Şimdi, bu Ulusal İstihdam Stratejisi’ne
baktığımızda büyülü kelimeyle karşı kaşıya kalıyoruz: “Esneklik.” Esneklik
dediğimiz şey aslında “işveren nasıl istiyorsa öyle” demenin kibarcasıdır.
Patronlar nasıl istiyorlarsa işçileri öyle çalıştıracaklardır. Patronlar nasıl
ücret ödemek istiyorlarsa öyle ödeyeceklerdir ve güvenceli çalışma, sigortalı
çalışma artık Türkiye’de bir istisna hâline gelecektir. Kiralık işçilik, ödünç
işçilik; geçici, özel istihdam büroları aracılığıyla çalışma, kısmi zamanlı çalışma,
işin paylaşılması, aynı işçinin birden fazla taşeron firmada çalışmaya
zorlanması, bunların hepsi esnekliğin içindedir.
İş güvencesinin
kaldırılması yeni Ulusal İstihdam Stratejisi’nin en önemli hedeflerinden
biridir. Burada da büyülü kelime “katılık”tır. Katılık yani işverenin basıncına
direnç. Direnmeyecek, yumuşak olacak, gevşek olacak, bel verecek, ne
isteniyorsa onu verecek; dolayısıyla, katılıklardan arındırılacak.
Çalışma saatleri
erkene alınacak ancak çalışma saatlerinin erkene alınması çalışma saatlerinin
azaltılmasıyla eş zamanlı gitmeyecek, o nedenle kamu sektöründe de vardiyalı
çalışmaya geçilecek, kıdem tazminatı yükünden kurtulunacak. Bunu Türkiye işçi
sınıfının sendikaları, cumhuriyet tarihinin emeğe yönelik en büyük saldırısı
diye niteliyorlar. Şimdi, sendikalar bunu keyfinden ya da Sayın Bakanı
sevmediklerinden, çalışmayı sevmediklerinden değil… Birim zamanlı çalışma
karşılığında kazandıkları ücret ve hakların gerçek, reel ekonomi içinde
durmaksızın geriye doğru gitmesini aslında işçi sınıfının büyük bir kesiminin
işsizliğe mahkûm edilmesi olarak okuyorlar.
Şimdi, bu büyük
eşitsizliğin ayrıca bir bölgesel yansıması var. Buna da bölgesel asgari ücret
yaklaşımıyla cevap vermeye çalışıyor Ulusal İstihdam Stratejisi. Yani
Türkiye’nin 6’ncı bölgesinde, esasen bizim “Kürdistan” dediğimiz Kürtlerin
büyük yoğunlukla, çoğunlukla yaşadıkları ve yoğun olarak yaşadıkları illerde
asgari ücretin Türkiye’nin batısına nazaran reel olarak daha düşük olması,
patronların bu alandaki harcamalarının da devlet tarafından, kamu tarafından
yani sizin, bizim vergilerimiz tarafından karşılanması dolayısıyla, ekonomide
çalışanın, gerçek vergileri ödeyenlerin üzerindeki vergi yükü artarken Kürt
emekçilerin sırtındaki iş yükünün de artması sonucuna varıyor. Şimdi, kriz
karşısında bulduğu çare budur.
İkincisi, tabii,
teşvik sistemi. Bu teşvik sisteminin bir bölümünü demin söyledim. O teşvik
sistemi esasen şuraya kadar varıyor, söyleyeyim: Sermayeden alınması gereken 18
milyar liralık vergiden vazgeçiliyor, bu yüzde 5’i demek bütçenin. Ayrıca
işveren primindeki 5 puanlık indirim için 5,5 milyar Türk lirasından
vazgeçiliyor. Kredi faiz desteği için 11 milyar ve KOBİ desteği için 2,8 milyar
olmak üzere, bir yüzde 5 tutarında sübvansiyon söz konusu. Vergi harcamalarıyla
birlikte bu oran bütçenin yüzde 11’ine denk düşüyor. 2013 bütçesinde 116 kalem
vergi harcaması tutarı 22,4 milyar olarak öngörülüyor. Bunun yaklaşık 19 milyar
Türk lirası, gelir ve kurumlar vergisinden istisna ve muafiyet niteliğinde olup
doğrudan sermaye geliri elde edenlere sunulan bir teşvikten başka bir şey
değildir.
Şimdi, demek ki,
Hükûmetimizin, Ekonomi Bakanlığımızın kriz karşısında bulduğu çare sermayeyi
mümkün mertebe tahkim etmek, onu krize karşı korumak ama bu korumayı işçi
sınıfının, yoksulların sırtından yapmak. Şimdi, eğer bu ise Ekonomi
Bakanlığının görevi, görevini layıkıyla yapıyor demektir. Ama halka verilen söz
başka; halkın refahının artırılması, işçilerin gelirlerinin ve refahlarının
artırılması ve Türkiye’nin ilerleyen ekonomiler içerisinde kendine özgü bir yer
tutması.
Bütün bunların
hiçbirisinin gerçek olmadığını TÜİK verileri gösteriyor. Türkiye’de nüfusun
yüzde 20’si gelirlerin yüzde 42’sine el koyuyor, geri kalan yüzde 60’ı nüfusun
yüzde 80’i tarafından pay ediliyor. Aslında daha ince, daha hassas
hesaplamalarla o yüzde 40’ın da çok büyük bir bölümüne nüfusun ilk yüzde 5’inin
el koyduğunu görebiliriz. Şimdi, bu tablo, aslında, Türkiye’nin kendisine
benzemediği, kendisi baş aşağı giderken Türkiye’nin yukarı gittiğini söylediği
Batı Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ekonomilerdeki dağılıma,
gelişmiş ekonomilerdeki yoksunluk ve yoksulluk oranlarına aşağı yukarı denk
geliyor. Zaten başka türlüsü de beklenemezdi. Ancak, Türkiye’deki iktisadi
gelişmişlik düzeyinin zayıflığı dolayısıyla bütün bunlar daha da çarpık olarak
gözümüze geliyor.
Sözümü bağlarken
şunu söylemek isterim: Türkiye eğer kapitalizm içerisinde yaşayacaksa dünyanın
en gelişmiş kapitalist ülkelerinden daha farklı bir kader, kendi geleceği için,
bekleyemez. Eğer başka bir kader bekliyorsa o zaman her şeyden önce, sermaye egemenliği
başta olmak üzere, Türkiye’deki hâkim ilişkilerin dışına çıkması, bunları
dağıtması, bunlardan ayrı bir gelecek kendisine kurması beklenir. Yoksa geri
kalan lafügüzaftır. Gelişmiş ekonomiler daha geride olanlara kendi suretlerini
gösterirler. Türkiye, Avrupa Birliğinden daha geri bir ülke olarak Avrupa
Birliğinin bugün karşı karşıya olduğu bütün sıkıntılarla gelecekte
yüzleşecektir. Bununla karşı karşıya kalmamak istiyorsa kendi kalkınma
yöntemini ve birikim yöntemini değiştirecektir. On yıllardır, yüzyıllardır
bunun adı konmuştur, bu sosyalizmdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Devamla) – Sosyalizm kapitalizmi yenecektir. Kapitalizmden kurtulmadıkça bütün
bu sıkıntılardan, krizlerden kurtuluşun bir hükmü yoktur. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Ağrı
Milletvekili Sayın Halil Aksoy. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri
Bakanlığının 2013 Yılı Merkezi Bütçe Yasa Tasarısı üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletin insana değer vermediği bir ülkede, diğer canlılara,
doğaya ve ormanlara değer verilmesi beklenemez. İnsanların, çocukların toplu
olarak katledildiği bir ülkede doğa haydi haydi katledilir. Roboski’de savaş
uçaklarından yağdırılan bombalarla çocuklar öldürülüyorsa yine aynı savaş
uçaklarından ve helikopterlerden atılan bombalarla ormanlar da elbette yakılır,
doğa tahrip edilir.
Ne yazık ki
Türkiye’de demokrasi ve insan hakları kültürü gelişmediği gibi, kültür ve
tabiat varlıklarını koruma kültürü de yeterince gelişmemiş ve
geliştirilmemiştir. Köklü bir tarihsel kültüre ve doğal potansiyele sahip olan
Türkiye’nin zenginlikleri bilinçli ve bilinçsiz politikalar neticesinde yok
ediliyor, talan ediliyor.
Avrupa ülkeleri
tarih, kültür ve tabiat varlıklarını koruma projeleri için bütçelerinden ciddi
paylar ayırmaktadırlar. Bu anlamda, halkı bilinçlendirmek amacıyla ciddi
kampanyalar gerçekleştiriliyor, eğitimler veriliyor ancak Türkiye’de bu bilinç
ve refleks yok denecek kadar azdır. Unutmayalım ki, tüm insanlığın ortak mirası
olan bu varlıkların ve tarihî alanların korunması, gelecek kuşaklara
aktarılması, başta devletlerin ve insanlığın ortak sorumluluğudur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin çevreye, tarihsel yapılara ve doğaya önem
vermediğinin bir kanıtı da binlerce hektar ormanlık alanın yok edilmesidir.
Çevresel sorunların her boyutuyla baş gösterdiği bir dönemde her yıl binlerce
hektarlık ormanlık alanların yakılması, bir bölümünün de turistik bölgelere
tahsis edilmesi kabul edilemez bir uygulamadır. Milyonlarca ağaç, binlerce
hektar ormanlık alan, sırf golf sahaları, oteller, villalar, şehir kentler,
çılgın projeler ve yeni yollar için kesilmekte, feda edilmektedir.
Bir de şöyle bir
gerçek var: Çeyrek asırdan fazla süredir devam eden savaş ve şiddet ortamı
nedeniyle, Kürt coğrafyasındaki ormanlar yakıldı, tahrip edildi. Ne acıdır ki,
sırf PKK’liler içinde gizleniyor, daha rahat kamufle oluyorlar diye –ki bu bir
iddiadır- binlerce hektar ormanlık alan bizzat askerler tarafından yakıldı.
Buna birçok yerde kendim de tanığım.
Bunun yanı sıra,
havadan ve karadan atılan milyonlarca bomba, top ve mermi bölgeyi, dağları,
toprağı çoraklaştırdı, akarsuları zehirledi, canlılara yaşamı zehir etti. İddia
ediyorum, son otuz yılda atılan bomba, mermi sayısı kadar ağaç dikilmiş olsa
idi Kürt coğrafyasında çorak 1 metrekare dahi yer kalmayacaktı. Bırakın Kürt
coğrafyasını, bütün Türkiye’nin de boş bir tek alanı kalmayacaktı.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’nin yüzde 80 oranında bir orman alanına sahip olma kapasitesi vardır.
Ne yazık ki şu an ülke topraklarının ancak yüzde 27’si ormanla kaplıdır. Bir
ülkenin ormanlarının yeterli seviyede olabilmesi için o ülkenin yüzde 30’unun
ormanlarla kaplı olması gerekiyor. Türkiye bu açıdan bakıldığında çok kötü bir
durumda değildir şüphesiz. Ancak, mevcut ormanların yaklaşık yüzde 80’inin
verimsiz ormanlardan oluşması göz önüne alındığında, bu, hiç de olumlu bir
tablo olarak karşımıza çıkmamaktadır.
Sayın Bakan
komisyon toplantısı sunuş konuşmasında, ormanlık alanların 1972 yılında 20,2
milyon hektardan 2012 yılında 21,66 milyon hektara yükseldiğini övünerek
anlattılar. Ancak şu hatırlatmayı yapmak zorundayız: Aradan kırk yıl geçmiş ve
bu kırk yılın son on yılı kendi iktidarları dönemidir. Buna rağmen reel bir
orman artışından söz etmek çok da doğru değildir. Zira 1970-80’li dönemlerde,
hatırlanacağı üzere, odun gibi yakacak ihtiyaçlarının büyük kısmı ormanlardan
sağlanıyordu. Son yirmi yılda alternatif çözümlerin de ortaya çıkması ve
teknolojik gelişmeler de nazara alındığında ormanlık alanların 50 bin hektarı
bulması gerekliydi diye düşünüyorum.
Yine, Sayın
Bakanın övünerek söz ettiği başka bir konu ise orman yangınlarında aldıkları
başarılı sonuçlardır. Bir soru önergesine verdiği yanıtta Sayın Bakan,
2002-2011 yılları arasında, yani kendi iktidarları döneminde 19.739 orman
yangının meydana geldiğini, bunun sonucunda 83.638 hektar orman alanının
yandığını ifade etti. Dokuz yılda yaklaşık 20 bin orman yangının meydana
gelmesi ve bunun sonucunda yaklaşık 84 bin hektar orman alanının kül olması bir
başarı olarak nasıl gösterilebilir?
Değerli
milletvekilleri, bir başka önemli konu ise kanunlaşan 2/B Yasası’dır. Bilindiği
üzere, orman köylerinde yaklaşık 7,8 milyon yurttaş yaşamaktadır. Köylerde
yaşayan bu yurttaşlar sosyal sınıfın en yoksulları olarak ifade edebileceğimiz
kesimdendir. Orman köylüleri gelir dağılımında en son sırada yer almaktadır.
Yasanın mevcut şekliyle yoksul orman köylüsü ve bu alanlar üzerinde tarımsal
faaliyet yapan üreticiler ile bu alanlar üzerinde lüks konutlar yapan varlıklı
kişiler arasında hiçbir ayrım yapılmamıştır. Satış bedeli tespitine yönelik bu
düzenleme hakkaniyete uygun değildir. Çok sayıda yurttaş, yakın zamanda, kendi
arazileri üzerinde -en iyi olasılıkla- ücretle çalışan birer işçi durumuna
düşeceklerdir. Söz konusu yasa adaletsizdir çünkü herkesi aynı kefeye
koymaktadır; orman alanına fabrika yapanla, orman içine villa yapanla, orman
kenarına tatil köyü yapanla geçimini sağlayacak kadar geliri bu arazilerden
sağlayanlar arasında fark görmemektedir. Orman köylülerinin yüzde 58’i yakacak
odun gereksinimlerini ormandan karşılamaktadır, yüzde 13’ü gelirini
ormancılıktan kazanmaktadır ve yüzde 84’ünün gelir düzeyi oldukça düşüktür.
Orman köylülerinin büyük bölümünün yıllık toplam geliri 2 bin Türk lirası
civarındadır. Bunları, tatil köyü, otel sahipleriyle eşitmiş gibi aynı kefeye
koymak büyük bir haksızlık olacaktır. Ayrıca, doğrudan satışlar rayiç değerin
yüzde 70’i üzerinden gerçekleşecektir. Peşin ödemelere yüzde 20, yarısını peşin
ödeyenlere ise yüzde 10 indirim yapılacaktır yani parası olana rayiç değerin
yüzde 45’i kadar indirim yapılarak ödüllendirilecektir.
Değerli
milletvekilleri, son dönemlerde Türkiye’de, bir diğer önemli yıkım ve talan
olayı ise ülkenin suları üzerinde gerçekleşmektedir. Hükûmet tarafından para
kazanılan, kâr edilen bir meta hâline getirilmek istenen ülke sularının,
yaşamsal bir varlık olduğu ve kamuya ait olduğu âdeta unutulmuş ya da artık
tamamen inkâr edilir bir hâle gelmiştir. Doğaya ve insana can veren akarsular,
yer altı suları Su Kullanım Hakkı Sözleşmesi’yle kırk dokuz yıllığına özel
sektöre peşkeş çekilmiştir ve birçok yerde satılmıştır. Küresel rant ve sermaye
gruplarının gün geçtikçe daha da saldırganlaştığı günümüzde, suyun ve doğanın
farklı etkilerle ticarileştirildiği ve çıkar ortaklı proje ve çalışmalarla yok
edilmeye çalışıldığı açıkça ortaya konulmaktadır.
Kamu ve özel sektör
tarafından Türkiye genelinde yapılması planlanan 2 bine yakın nehir tipi HES
projesi bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı ve yakıcı etkisi olan HES’ler, ne
yazık ki projelerin tamamlanması öngörülen 2023 yılında elektrik talebinin
sadece yüzde 5’ini karşılayabilecek durumdadır. Bu durum ise çevreye verilen
zarar düşünüldüğünde çok ağır bir bedeli içermektedir.
Aynı
hidroelektrik santralleri ile sularımızın kullanım hakkı çok uluslu şirketlere
verilmektedir ve bu şirketlerde yüzlerce kişi değil sadece birkaç kişi
çalışmakta ve söz konusu şirketler akla hayale sığmayacak oranlarda rant
sağlamaktadır.
Her ne kadar
ülkemizde henüz yeterince bir farkındalık oluşmamış olsa da veya
vatandaşlarımızın ağır günlük sorunlarından sıra gelmese de küresel ısınma,
ormanların yok oluşu, çölleşme konuları gittikçe artarak dünyanın gündemine
girmiştir. Bergama’da, Fatsa’da, Diyadin’de, Artvin’de özel maden arama
şirketleri, maden aradıkları yerde doğayı tahrip etmekte, temiz su kaynaklarını
zehirlemektedirler.
HES projelerinin
yapımının planlandığı vadilerin bir kısmı turizm bölgesi ilan edilirken birçoğu
SİT alanı ilan edilmiş ve bir kısmı da millî park içerisinde yer almıştır.
Son birkaç yıl
içerisinde Dersim, 85 kilometre uzunluğundaki Munzur Vadisi’yle çevresi, 8 adet
baraj ve hidroelektrik santral projesi nedeniyle yok edilme tehlikesiyle karşı
karşıya bırakılmıştır.
Danıştay 13.
Dairesi ve Ankara 8. İdare Mahkemesinin iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarına
rağmen, 4 baraj ile toplam 28 HES projesinin çalışmaları, üstün kamu yararı
olduğu gerekçesiyle Dersim’de devam ediyor.
Türkiye’de, ilk
defa bir millî parka yapımı planlanan baraj için “Üstün kamu yararıdır.”
şeklinde karar alınmıştır. Hiçbir kamu yararı, ekolojiden, doğal tabiatın
korunmasından daha üstün değildir. Keza, Mezopotamya uygarlığının günümüze
kadar kalan en önemli tanık ve kültürel mirası olan Hasankeyf’in bu politikaya
kurban edilmesi kabul edilemez. Yapılacak Ilısu Barajı ile tarihî ve kültürel
açıdan değeri biçilmeyen 10 bin yıllık kültür mirası, bu yapay suda boğulmak
istenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, HES projeleri, ayrıca, AKP Hükûmetinin uyguladığı Kürt
coğrafyasını insansızlaştırma politikası amacı gereği, Fırat’ın ötesinde
“Enerji kaynağı yaratma.” adı altında stratejik bir silah olarak
kullanılmaktadır. Kürt coğrafyasında tarım ve hayvancılık alanında yaşamsal
öneme sahip olan Dicle, Zap ve Munzur gibi akarsuların üzerine kurulan HES
projeleri, kuruldukları coğrafyayı insandan arındırmaktadır.
Zap Suyu’nun
üzerine kurulması düşünülen ve hâlen inşaat aşamasında olan HES projesi, Kazan
Vadisi’nin girişine yapılacak Irak Federe Kürdistan sınırıyla Türkiye sınırını
birbirinden ayırmaya yönelik projedir. Buradaki güzergâhın sular altında
kalmasıyla birlikte, Çukurca’nın bazı köylerinin Kuzey Irak ile irtibatının
kesilmesine yol açacaktır. Bu vesileyle Zap Vadisi’ndeki bazı köylerin
boşaltılması açıkça hedeflenmektedir. Tıpkı Munzur Vadisi’nde olduğu gibi,
devlet, bir dönemler yakarak, yıkarak, silah zoruyla boşalttığı köyleri,
strateji değiştirerek, insanın ortak kullanımında olan akarsuları kullanarak
boşaltmayı amaçlıyor. Yıllarca devam eden her türlü asimilasyon politikalarının
ardından silahlarla, tanklarla, bombalarla ellerinden dilleri, kültürleri,
kimlikleri, toprakları, yaşam hakları alınmak istenen Kürtlerdir. Elbette ki
daha önceki yöntemlere karşı gösterdiği direnişin aynısını Kürtler, HES
projesiyle uygulanmak istenen insansızlaştırma stratejisine karşı da
gösterecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, diğer önemli husus da kuşkusuz HES projelerinin yapımı
aşamasında meydana gelen iş kazalarıdır. HES şantiye alanlarında yaşamını
yitiren işçilerin sayısı 300’ü aşmış durumdadır. Bu çok hazin ve korkunç bir
rakamdır. Artık, bu tarz işçi cinayetlerinin kasıt içerdiği de bir gerçektir.
Alınmayan tedbirler, güvensiz çalışma koşullarının yaratmış olduğu bu durum
artık daha fazla can almasın istiyoruz. Yaşanan bu ölümlerden, acılardan siyasi
iktidarlar sorumludur çünkü bu yasal düzenlemeleri, bu pazarlıkları, bu
güvencesiz çalışma ilişkilerini onlar hazırlamakta ve uygulamaktadırlar. Bu
cinayetlerin toplumumuzdaki diğer cinayetler gibi köklü değişiklik ve kültürel
değişimler ile önlenmesi de mümkündür. Sayın Bakan, bu konuda daha duyarlı
olmaya çağırıyoruz sizi, HES inşaatlarında daha duyarlılık gerekir.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
2013 yılı bütçe tasarısı kapsamında Orman ve Su İşleri Bakanlığına bağlı
Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Türkiye Su Enstitüsü bütçeleri üzerine söz
almış bulunuyorum partimiz adına. Öncelikle, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Ve yine, şu anda
ekranları başında bizleri izlemekte olduklarını düşündüğüm ama Türkiye’de
yapılan KCK operasyonları nedeniyle milletvekilliklerini yapamayan, şu anda
bizimle bu salonda bulunamayan değerli arkadaşlarım Sevgili Selma Irmak,
Gülseren Yıldırım, Faysal Sarıyıldız’ı ve yine Kemal Aktaş, İbrahim Ayhan ve
yine 2011 seçimlerinde 85 bin gibi çok yüksek bir oy alarak seçilen ama
milletvekilliği yine elinden alınan, gasbedilen ama milletvekilliği elinden
alınsa da gasbedilse de o her zaman Kürt halkının gönlünün milletvekili olarak
kalan Sevgili Hatip Dicle’yi de buradan sevgiyle, saygıyla selamlamak
istiyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, su, insanın en temel gereksinimi olmakla birlikte dünyadaki su
rezervlerinin gün geçtikçe azalıyor olması, 2025 yılında dünya nüfusunun üçte
1’inin ciddi derecede su sıkıntısı çekeceğiyle ilgili veriler suyun önemini
günümüzde giderek artırmaktadır. Bu nedenle, hükûmetlerin ulusal ve
uluslararası su politikalarını belirlemek bir gereklilikten öte, artık zorunlu
hâle gelmiştir. Bu amaçla bir yıl önce kurulan Türkiye Su Enstitüsünün nasıl
bir su yönetim stratejisi oluşturacağı son derece önemlidir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde en büyük doğa katliamlarından biri olan
ormanlarımızın yok edilmesi, hem havamızın hem de su kaynaklarımızın
tüketilmesi demektir.
Hava kirliliğinde
önceki yıllara oranla -özellikle Ankara gibi doğal gaz kullanımının arttığı
illerde- azalmalar görüldüyse de bugün ölüm nedenlerinin yüzde 10’unun hava
kirliliğine bağlı hastalıklardan olduğunu biliyoruz. Hava kirliliğinin olumsuz
etkileri, sağlıklı kişilerde bile gözlenmekle birlikte özellikle çocuklarda
daha ciddi sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, sürdürülen politikaların
halk sağlığı açısından ne denli tehlikeli sonuçlar açığa çıkardığının da bir
göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, hem gerekli önlemlerin alınmaması hem de kasıtlı olarak
çıkarılan orman yangınları ve orman talanı nedeniyle her geçen gün orman
vasfını kaybeden 473 bin hektarın üzerindeki arazi, yeniden ormanlaştırma
yerine 2/B kapsamında imara açılmıştır. Bu yasanın daha fazla orman talanına
yol açacağı da hepimizin malumudur. Oysa, Anayasa’nın 169’uncu maddesi “Yanan
ormanların yerine yeni ormanlar yetiştirilir.” demektedir. Buna rağmen Hükûmet,
orman vasfını yitirmiş arazileri imara açarak hem kasasını doldurmuş hem de
birtakım çevrelere önemli oranda rant sağlamıştır. Alınan yüzde 50 oyda –hani
her zaman yüzde 50 oyla övünüyorsunuz ya- işte bu çevrelerin de yani bu rant
sağladığınız çevrelerin de önemli oranda bir payı olduğunu da buradan belirtmek
isterim.
Yine Anayasa’nın
169’uncu maddesi “Devlet, ormanların korunması ve sahaların genişletilmesi için
gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.” demektedir. Anayasa’daki bu açık
hükme rağmen, askerî operasyonlar sırasında, son yirmi yıldır, Hakkâri, Dersim,
Şırnak, Ağrı, Muş, Diyarbakır’da yani Kürt coğrafyasında ormanlar
yakılmaktadır. Sadece Hakkâri’de ormanlık alanların yüzde 60’ı bu gerekçeyle
yakılarak yok edilmiştir. Geçtiğimiz yaz aylarında, güvenlik güçleri tarafından
Cudi’de, Şemdinli’de savaş uçaklarının attığı bombalar neticesinde çıkan
yangının bölge halkı tarafından söndürülme çabası, buna rağmen güvenlik güçleri
tarafından yapılan engelleme Türkiye basınında da yer almıştı. Ormanların
yakıldığı yetmiyormuş gibi söndürülmesine de karşı çıkan bir anlayış ve
zihniyetle karşı karşıyayız. Ayrıca, bölgede yangından arta kalan ormanların
koruculara ve diğer kesimlere rant alanı olmasına göz yumulduğunu da belirtmek
isterim. PKK’nin yaşam alanlarını daraltma, ortadan kaldırma ve PKK’yi imha
etme anlayışıyla doğa katliamı yapılması konusunda şunu belirtmek isteriz ki,
yirmi yıldan beri denenen, sonuç alınamayan ve sonuç alınamayacak bu
politikalardan vazgeçmelisiniz. Zira, sonuç alamayacağınız gibi ülkenin en
büyük zenginliklerini de yok ediyorsunuz. Yok etmekle kalmayıp bir de üstüne
üstlük Anayasa suçu işliyorsunuz, bunu da size hatırlatmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılında iktidara gelen AKP Hükûmeti de, Kürt sorununu
barışçıl yöntemlerle çözmek yerine, kendinden önceki hükûmetler gibi güvenlik
politikalarına sarılmıştır. Bölgede yapılan barajların bir kısmının güvenlik
gerekçesiyle yapıldığını hepimiz biliyoruz. Bugün dünyanın hiçbir yerinde
güvenlik amaçlı bir baraj yapıldığı görülmemiştir. Kürt sorununun çözümü için
barış gibi maliyetsiz bir yol varken, doğamızı tahrip eden, sularımızı
kirleten, ormanlarımızı yok eden bir yöntemin seçilmesi anlaşılır değildir. Ama
bilinmelidir ki, barışın yolunu aramadıkça, değil güvenlik barajları, ne olursa
olsun, hiçbir engel Kürtlerin özgürlük mücadelesinin önüne geçemeyecektir. Kürt
halkı, er ya da geç mutlak hak ve özgürlüklerine kavuşacaktır. Orta Doğu’daki
gelişmeler de, tüm Orta Doğu halklarının, sadece Kürtlerin değil, tüm Orta Doğu
halklarının mutlak özgürleşeceklerine olan inançlarını artırmaktadır. Orta
Doğu’da halklar özgürleşirken, Hükûmetin Suriye Kürtlerinin özgürleşmesine
karşı yürüttüğü kirli politikalar da sonuç vermeyecek ve 21’inci yüzyıl,
Kürtlerin özgürleştiği yüzyıl olacaktır. Bu nedenle, güvenlik amacıyla yapılan
ve yapılacak olan barajlar, barışa, çözüme, demokratikleşmeye hiçbir şekilde
katkı sunmayacaktır. Zira, dünyanın hiçbir yerinde barıştan daha güvenli bir
yol yoktur arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin en büyük zenginliği olan akarsu ve nehirler üzerinde
yüzlerce HES inşaatı devam ediyor. Şu anda Türkiye’de yaklaşık 1.500 HES
mevcut, inşaatı süren HES sayısı da 200 civarında. Hükûmetin bu HES sevdasının
nereden geldiğini açıkçası merak ediyoruz. Tam bir doğa katliamına neden olan
HES’ler, şu anki hâliyle ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 5’ini bile
karşılamaya yetmeyecekse, ekolojik yaşamı altüst eden, insanların yaşam
alanlarına geri dönülemez zararlar açan HES’lerdeki ısrarın kaynağı nedir, onu
da bilmek istiyoruz.
HES’ler, hepimiz
bilmeliyiz ki, büyük rant kapılarıdır artık Türkiye’de. ÇED raporlarının havada
uçuştuğu, binlerce dolara alınıp satıldığı herkesin malumuyken, HES projeleri
kamu yararı diye yutturmaya çalışılabilir ama artık Türkiye’de başta çevreciler
olmak üzere Türkiye kamuoyu artık bunları yutmuyor arkadaşlar.
Bakınız, 1939
yılında savaşa girme olasılığına karşılık acil durumlarda kamulaştırma
yapabilmenin yolunu açan ve Bakanlar Kurulu kararıyla alınabilen acele
kamulaştırma yetkisi şu anda Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna usulsüz bir
şekilde devredilmiş durumdadır. Kentsel dönüşüm projelerinde de sıkça karşımıza
çıkan ve geçtiğimiz aylarda afet yasasının Meclisten geçmesiyle önümüzdeki
günlerde daha sık karşılaşacağımız acele kamulaştırma HES’ler için rahatlıkla
kullanılabilmektedir.
Yine, HES
inşaatları için alınması gereken ÇED raporları firmalar için sorun bile
değildir artık. Zira, şirketler ÇED raporlarına değil, ÇED raporları şirketlere
uydurulmaktadır. HES inşaatlarında o yerleşim bölgesinde yaşayan insanların
rızası alınmadan, köyünden, bölgesinden kopmak istemeyen insanları acele
kamulaştırma kararıyla yerinden yurdundan eden bu uygulama, devlet tarafından
da desteklenmektedir. Üstelik, ilk yatırım maliyeti yüksek olmasına rağmen,
devlet tarafından enerjiyi satın alma garantisi verildiği için şirketler HES
yapma yarışına âdeta soyunmuş gibidirler.
Peki, biz bu
HES’lere niye karşıyız? Sayın milletvekilleri, HES’ler suyun
özelleştirilmesinin diğer adıdır. HES’lerin bizi korkutan tarafı, suyun kontrol
altına alınarak kırk dokuz yıllığına şirketlere kiralanmasıdır. Su havzaları
üzerine baraj inşa eden HES firmaları, temel olarak suyu kontrol altına
almaktadır. Bizler su kaynaklarının ve su hizmetlerinin özelleştirilmesini
savunan merkezî su politikalarına karşı katılımcı ve demokratik uygulamalarının
hayat bulmasından yanayız. Halktan yana, halkın yararına siyaset üretmek budur.
Yerel yönetimlere
su tesislerini işletmek için elektrik enerjisi üretme yetkisi verilmeli
diyoruz. Bu imkândan yoksun olanlara, su tesislerinin işletilmesi için gerekli
olan enerji fiyatlarında indirim uygulanmalıdır diyoruz. Su havzaları idari ve
politik sınırlara göre değil, doğal sınırlara göre belirlenmeli ve
yönetilmelidir diyoruz. Havza yönetimi ve planlaması su kaynaklarının çevresel,
sosyal, ekonomik boyutları göz önüne alınarak ekolojik bir bütünlük içerisinde
oluşturulmalıdır. Su havzalarında yer alan yerel yönetimlerin havza yönetimi
için birlikler oluşturmalarına imkân sağlanmalıdır diyoruz.
Değerli
milletvekilleri, su, yerine başka bir şeyin ikame edilemeyeceği bir doğal
kaynak olarak tanımlanmaktadır. Hayatın ve ekosistemin önemli bir parçası olan
su, insanın en temel ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte, tarım ve sanayinin
ana unsurlarını oluşturmaktadır. Bu nedenle, su kaynaklarını kimin yöneteceği
meselesi son derece önemlidir. Birçok sektörü birincil ölçüde etkileyen bir
kaynağın yönetimi oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Bu nedenle su
kaynaklarının yönetimi pazar ekonomisi çözümlerine göre değil, ekolojik
çözümlerin de güvence altına alındığı bir biçimde yönetilmesi gerekir. Her
şeyden önce su, kamu malıdır, dolayısıyla özel mülk olarak kullanılamaz.
Su hakkının en
geniş tanımının yapıldığı uluslararası belge, 26 Kasım 2012 tarihinde yayınlanan
Birleşmiş Milletlerin Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi Genel
Açıklama 15’tir. Birleşmiş Milletlerin açıklamasına göre, herkesin yeterli,
güvenli, fiziki olarak ulaşılabilir ve bedeli ödenebilir suya erişim hakkı
vardır, “Bir ailenin gelirinin yüzde 2’sinden fazlasını su faturası
oluşturamaz.” denilmektedir.
Su hakkı ile
ilgili devletin yükümlülüğü tam olarak tanımlanmamış olsa da, devlet, su hakkı
açısından güvenli, ulaşılabilir su temin etmekle sorumludur. Devlet, toplumun
tüm kesimlerine güvenli ve sağlıklı su sağlamakla yükümlüdür. 3 Ocak 1976
tarihinde yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye, ancak 15 Ağustos 2000’de
imzalayıp 4 Haziran 2003’te de Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylayarak
hayata geçirmiştir.
Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu, 2010 yılında, güvenli ve temiz içme suyuna ve
hıfzıssıhhaya erişimin yaşamdan ve insan haklarından sonuna kadar
faydalanılması için temel bir insan hakkı olduğunu kabul etmiştir. Bu madde,
124 ülkenin evet oyuna karşılık 42 çekimser oyla kabul edilmiştir, işte,
Türkiye de bu çekimser oylar arasındadır değerli arkadaşlar. Ancak, hemen
belirtelim ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90’ıncı maddesi “Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir.” demektedir. Su
hakkı gibi temel hak ve özgürlüklere ilişkin kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası sözleşme
hükümleri esas alınır. Bir başka deyişle, Türkiye eninde sonunda bu anlaşmayı
imzalamak durumunda kalacaktır.
Değerli
arkadaşlar, dünyada su hakkını tanıyan anayasalar da vardır. 2004 yılında,
Uruguay’da, referandumla su üzerine bir anayasa değişikliği yapılmıştır. Yeni
anayasaya “Su yaşam için vazgeçilmez bir varlıktır ve içilebilir suya ve
kanalizasyona erişim temel bir insan hakkıdır.” diye bir ibare eklenmiştir,
düşünün bu Uruguay’dadır. 2009 yılında ise yeni Bolivya Anayasası’na bir madde
eklenmiştir. Bu madde “Herkes evrensel nitelikteki içilebilir su hizmetlerine
eşit olarak sahip olmalıdır. Su ve temizliğe ulaşma bir insan hakkıdır, imtiyaz
ve özelleştirme kabul edilemez.” şeklindedir. Demokratik ve sosyal bir hukuk
devleti olduğunu iddia eden bir devletin anayasasında da bu olması gereklidir.
Barış ve
Demokrasi Partisi olarak, demokratik özerklik temelinde, cinsiyet özgürlükçü ve
ekolojik bir siyaset çizgisinde ilerlemekte, tüm politikalarımızı bu paralelde
yapmaktayız. Tüm bireylerin ve halkların uluslararası standartlardaki insan hak
ve özgürlüklerinden yararlanmasını hedefleyen, demokratik, özgürlükçü,
eşitlikçi bir anayasa talebimizin olduğunu en başından beri her platformda
dillendiriyoruz. Bu bağlamda bize göre yeni anayasa, sadece insanların değil,
dünyadaki tüm canlıların var oluşunu dikkate alan ekolojik bir yaklaşımla
yazılmalıdır. Her bireyin ve canlının yeterli miktar ve kalitede suya erişim
hakkı vardır. Bu hak, tıpkı temel insan hakları gibi, doğuştan gelen haklar
arasında görülmelidir. Temiz ve kaliteli suya erişim hakkı, devletin temel
görevleri arasında yer almalı ve anayasal güvence altına alınmalıdır. Sosyal
devlet ilkesi olmanın gereği de budur değerli arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, içme suyuyla ilgili de ciddi sorunlarla yüz yüze kalmış
bulunmaktayız. Bugün, gerek şebeke suyunun kalitesinin düşmesi nedeniyle
gerekse de İstanbul, Ankara gibi çok büyük kentlerde şebeke suyu hakkında
bilinçli olarak yapılan olumsuz spekülasyonlar nedeniyle halk, musluklardan
akan suyu içemediği için şişelenmiş suyu satın almak zorunda kalmaktadır.
Böylelikle halk, su şirketlerinin kasasını doldurmaya mahkûm edilmiş ve mahkûm
olmuştur. Daha şimdiden, 20’yi aşkın yerli ve yabancı sermaye, Uludağ Millî
Parkı’nda su şişelemesi işlerini yapmaktadır. Hükûmetin uyguladığı neoliberal
politikalar sonucunda, halkın malı olan kullanılabilir içme suları yerli ve
yabancı sermayeye peşkeş çekilerek devam ettirilmektedir bu politika. Artık, günümüzde,
bu politikaya bir “Dur.” demenin de zamanı gelmiştir değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, Başbakan, 2009 yılında İstanbul’da düzenlenen Dünya Su Forumu’nda,
gelecekte içilebilir, berrak, temiz, tatlı sular ve teneffüs edilebilir hava
için atıkların çevreye zararsız hâle getirilmesinin şart olduğunu bildirdikten
sonra, “Hükûmet olarak, bu bilinçle, su kaynaklarımızın çok daha verimli bir
şekilde kullanılmasına yönelik çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz.”
demişti. Şimdi biz de Başbakana şunu soruyoruz, diyoruz ki: Hız kesmeden
yaptığınız şey, Hasankeyf’te Ilısu Barajı inşaatına start vererek binlerce
yıllık tarihi sular altına gömmek midir? Hız kesmeden yaptığınız şey, ülkenin
su kaynaklarını tüketen politikalar yürütmek midir? Hız kesmeden yaptığınız
şey, Munzur’da onlarca HES inşaatına acımasızca izin vermek midir? Yine, hız
kesmeden yaptığınız şey, doğayı katletmek ve sınır boylarında güvenlik amaçlı
barajlar inşa etmek midir?
Tabii ki önemli
bir husus da uluslararası sularımızdır değerli arkadaşlar. Bugün, Dicle ve
Fırat üzerinde yapılan yüzlerce HES ve inşaatı mevcuttur. Unutmayalım ki Dicle
ve Fırat üzerine yapılan HES’ler, bizimle birlikte bu suları kullanacak olan
diğer ülkelerin bu su kaynağına ulaşma haklarını ellerinden almaktadır. Bildiğimiz
gibi, binlerce yıl önce yani sınırlar çizilmeden bu akarsu kaynakları
buralardaydı ve biz, sınırlar çizilmeden, binlerce yıl önce oluşan su
kaynakları üzerinde o suyu kullanan halklardan daha fazla bir hak iddia etmenin
doğru olmadığını düşünüyoruz.
Kısacası şunu
ifade etmek istiyoruz: Sayın Orman ve Su İşleri Bakanı bir konuşmasında “Su
uyur, Türk bakar.” demişti. Biz de Sayın Bakana “Su uyur, Türk bakar.”
politikasının bizi bu noktaya getirdiğini ifade etmek istiyoruz. Biz “Su uyur,
Türk bakar.” politikasının takip edilmesini değil, “Su gibi aziz ol.” diyen
halkın bizim için suyla ilgili söylediği politikanın takip edilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle tekrar partim adına hepinizi saygıyla selamlamak istiyorum.
Sağ olun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.24
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
8’inci tur
görüşmelerinde şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’da.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2013 yılı Ekonomi Bakanlığı bütçesi ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı kesin hesabı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dünyada hiç kimse
yalnız değil, biz de yalnız değiliz. Dolayısıyla, dış ticaret konusundaki
gelişmeler ülkelerin kurduğu siyasi ilişkilerden ve dış politikalardan da
bağımsız değil. Bu konuda dünyada gidişata bakarsak son otuz yılda dünya
genelinde üretim artışına kıyasla dış ticaret ve doğrudan yabancı sermaye
girişleri daha yüksek oranda artmıştır. Bu dönemde miktar bazında dünya mal
üretimi yıllık ortalama yüzde 2,6 oranında artarken, dünya mal ticareti değer
bazında yüzde 7,3 artmıştır. Özellikle belirtmek gerekirse bu artışta yıllık
ortalama yüzde 8,4 oranındaki imalat sanayisi ürünleri ihracatı artışı etkili
olmuştur. Aynı dönemde dünya genelinde doğrudan yabancı sermaye girişleri de
1982-2007 yılları arasında yıllık ortalama yüzde 15’ler civarında artmıştır. Bu
doğrultuda aynı dönemde doğrudan yabancı sermayeli birimlerin dünya genelinde
satışları ve ihracatı sırasıyla yıllık ortalama yüzde 10,2 ve yüzde 8,8 gibi
yüksek oranda artış göstermiştir. Dünya mal ihracatı 1980 yılında 2 trilyon
dolardan 2010 yılında 14 trilyon dolara yükselmiştir. 1990-2010 yılları
arasında dünya ihracatı içinde gelişmiş ekonomilerin payı azalırken, yükselen
ve gelişmekte olan ülkelerin payı artmıştır.
Bakanlık web
sitesi, “Duyurular” alanında, haziran ayında ihracat stratejisi ve eylem
planıyla dış ticaret beklenti anketi mevcut. Türk markaları yaratılıyor,
ihracat pazarları çeşitlendiriliyor, yeni yatırım teşvik sistemi uygulanıyor;
sonuç olarak ihracat artıyor, cari açık geriletilmeye çalışılıyor, geriliyor.
Ancak, ilk 1.000 ihracatçı firmanın ihracattan aldığı pay yüzde 64 yani
KOBİ’ler hâlen üretici, ihracatçı konumuna gelemedi. Toplam ihracatçı firma
sayımız 50 bin dolayında. 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan firma sayısı
sadece 39. 1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke sayısı 32. Bu
durumda, 230’un üzerinde ülkeye veya gümrük bölgesine ihracat yapılması ülke
çeşitliliğini göstermiyor. 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan sektör sayısı
31. Bu durum, ürün çeşitliliğinin istenen düzeye ulaşmadığını gösteriyor.
Diğer taraftan,
2012 yılı dış ticaret beklenti anketi sonuçlarını incelediğimizde sektörlerin
on yıl önce var olan sorunlarının bugün de devam ettiğini görüyoruz. İhracatçı
firmaların hâlen yüzde 66’sı “Enerji maliyetleri yüksek.” diyor, yüzde 60’ı
“Lojistik maliyetleri yüksek.” diyor, yine yüzde 60’ı “Ham madde ve ara malı
fiyatları yüksek.” diyor.
İthalatın cari
açık üzerindeki etkisi kısmen azalıyor olsa da ithalat yapılma nedenleri
değişmiyor. Hâlen yurt içi üretimin olmaması yüzde 47,5 ithalat açısından, yurt
içi üretim miktarının yetersiz olması yüzde 42, yurt içi fiyatların daha yüksek
olması yüzde 37 ve yurt içi kalitenin yetersiz olması yüzde 34. Bunlar
ithalatın en önemli nedenleri. O zaman AKP hangi problemi çözdü? Firmaların
geçmişte var olan sorunları devam ediyor. Bunlar finansman imkânlarının
yetersizliği, maliyetlerin yüksek olması, rekabetçi fiyat sunamama, yeterli
pazar araştırması yapamamış olmak –oranlarını vermiyorum ama ağırlık burada-
uygun, yeterli dağıtım ağı kuramamış olmak. Bundan daha fazlası da Bakanlar
Kurulu kararı programın ekinde çok detaylı var. Ben defalarca bu kürsüden bunu
zikrediyorum.
Tüm bu sorunlar
bir gösterge. Peki, neyin göstergesi? Üretimde hâlen sıkıntımızın var olduğunun
göstergesi. Üretimde sıkıntı demek, inovasyon yapabilme kabiliyetinizin de
düşük olduğunu gösterir. İnovasyon yapamadığınızda katma değer artışınız
gerçekleşmiyor. Avrupa İnovasyon Endeksi’nde 29’uncu sıradayız. Sonuç olarak,
rekabet edecek ürün yelpazeniz genişlemiyor yani rekabet gücünüz artmıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de ekonomik büyüme yavaşlarken sanayi
üretiminin beklentileri aşan bir oranda gerilemesi dikkate değer bir husustur.
Türkiye’nin büyümesi baskı altına girmiştir. İç talebin kısılarak, ihracat da
artırılarak denge sağlanmasıyla yumuşak inişin sağlanamadığı da ortadadır.
Sayın Bakanım, zatıalinizin Merkez Bankasıyla ilgili konuşmalarınızı buna şahit
olarak göstermek mümkün.
Bütün bunlar
neyin göstergesidir biliyor musunuz? Ülkemizin, AKP iktidarı yani sizin
iktidarınız döneminde giderek artan ve zirveye ulaşan yatırım, üretim, ihracat
zincirindeki yapısal bozulmanın sonucudur.
Bakın, bizzat TİM
Başkanının ifadesiyle, 2011 yılında ithalatın yüzde 28’inin ihracata, yüzde
72’sinin iç tüketime yöneldiği yüksek sesle ifade edildi. Hatta Sayın Bakanım,
aynı hususta sizin ithalata ilişkin yaptığınız basın toplantısında aynen şöyle:
“Buradan şunu anlıyoruz: Türk sanayisi, yaptığı ara ve yatırım malı ithalatını
esas olarak iç pazara yaptığı üretimde kullanmaktadır.” sözleriniz.
Kriz sonrası
ülkemiz dış ticaretinde yaşanan gelişmeler, artış yönünde, dünyadaki dış
ticaret gelişmelerinin ortalamasının üzerinde. Takdirle karşıladığım,
reklamasyonunu yoğun, çok iyi bir şekilde yaptığınız ihracat artışı,
beraberinde rekorlar kıran ithalat, cari işlemler ve dış ticaret açığına sahne
olmuştur.
Bakınız,
yaptığınız dış ticarete dikkat edin. Bağımsız Kürdistan’a ebelik etmeye AKP
iktidarı devam ediyor. Güneydoğu’daki ihracata, ticarete dikkat edin. Dahilde
işleme rejiminde kaçak var mı? Bakın, uyguladığınız politikalar sonucu, Enerji
Bakanınız Irak’a giremiyor. Hatta bunu Amerika Birleşik Devletleri’nin
engellediği, basında ve açıklamalarda yer alır oldu.
Suriye
politikasının açtığı ekonomik bela ticaretten kayıp değil midir? Sırf
zeytinyağı meselesinde ortaya çıkan söylenti, Ege İhracatçı Birliklerini bile
paniğe yöneltmiştir. Ne yapmışlardır? Açıklama yapmak zorunda kalmışlardır.
Diyelim ki, altın
ihracatı kabul edilebilir, tartışmayalım ancak uluslararası piyasa ve ekonomik
aktörlerin gözünde sürdürülebilir olmadığı da dikkate alındığında, ileriye
yönelik ihracatın sürdürülebilirliğinin mümkün olmadığı ortadadır. Sayın
Babacan’ın dediği gibi ise bu altın işi ihracat sayılmıyor, “Altın, ödeme aracı
değildir.” diyor. Diğer taraftan, zaten altın günleri de sona ermek üzere,
gerek toplumsal hayatımızda, sosyolojik anlamda, hanımlar arasında, gelir
dağılımından kaynaklanan gerekse ihracat açısından uygulanan politikalarda
gerçekten altın günleri sona ermek üzere.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; AKP döneminde cari fiyatlarla cari açık 300 milyar
doları aştı, dış ticaret açığı da cari fiyatlarla 500 milyar dolar civarında.
Türkiye Cumhuriyeti, ne oldu vatandaşlarıyla beraber ekonomisi? Üttürüldü, her
yerde söylüyorum. Cari açık azalıyor, istenildiği gibi değil; bütçe açığı
artmaya başladı, ekonomide 2 açık başladı, dış finansman ihtiyacı istediği gibi
azalmıyor, iç finansman ihtiyacı artıyor, ekonomide 2012 yılında talep
daraltıcı politikalar sonuç vermedi, tüketim ve yatırım harcamaları daraldı,
tüketim ve yatırım ithalatı geriledi, epeydir büyüme hızı düşüyor, finansman
dinamikleri sağlıklı çalışmıyor, hatta kendini yok ediyor, sanayi üretimi
-sizin kendi alanınız- felç olmuş durumda. Şimdi, Orta Vadeli Program hedefleri
de eskidiğine göre… 9 Ekimde çıkaracaktınız, keşke ayın 1’inden sonra
çıkarsaydınız ki hiç şaşma olmasaydı. Bunu Hükûmet için söylüyorum,
zatıalinizle bir ilgisi yok.
Ekonomi siyasete
paralel gidiyor. Bakın, ithalat ile ilgili basın toplantısı yaptınız,
duyarlılık gösterdiniz, gerçekten takdire şayan bir davranış biçimi. Ancak,
ithalat rakamına geç ulaştığınızı söylüyorsunuz. Hâlbuki sizin ihracatı takip
ettiğiniz gibi gümrüğün de ithalatı günlük takip ettiğini buradaki arkadaşlar
bilirler. Dolayısıyla, oradaki söylenilen şey doğru değil.
Yalnız, gümrük
topluyor. İhracatın artmasıyla Türkiye’de bir şey daha oldu: Bu tür ihracatın
arttığı illerde, ithalattan fazla ihracatın olduğu Denizli gibi illerde AKP
döneminde icra dairelerinin sayısı maalesef 2’den 9’a çıktı. Şimdi, bunu da iyi
değerlendirmek lazım.
1999 yılında
yüzde 21,9 olan imalat sanayisinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı
sizin döneminizde yüzde 15-16’lara düşmüş durumda. Bunun iyi bir şey olduğunu
söylemek mümkün değil.
Bakın Sayın
Bakanım siz sanayiyi iyi biliyorsunuz. Eskiden karşılıksız çek sıra dışıydı,
şimdi karşılıklı çek sıra dışı oldu. Banka reklamları bu konularda
yaratıcılığın doruğuna ulaştı. Millet bilincini kiraya vermiş durumda.
Sayın Başbakan
Hollanda’nın ithalatını bize örnek veriyor ama ihracatını örnek vermiyor. Bu
kürsüde onu konuştu, keşke onu da söyleseydi.
Şimdi, Sayın
Bakanım, mücevherciler bana geldi “İktidar dedi ki, gidin muhalefete, muhalefet
sizin bunu desteklerse gelin kanun çıkarın...” Olay nedir? Olay gayet açık ve
net. Onlar ihracat yapacaklar, ithal edilen kıymetli taşların ÖTV vergisi yüzde
20 ama taş olarak işlenmiş yüzük ithal ederseniz KDV’si 18. “Biz bunu çözelim
ve şu sektörü -Belçika’daki sıkıntıyı, İsrail’deki sıkıntıyı dikkate alırsanız-
çok önemli bir potansiyele eriştirip 10 milyar dolarlık ihracat yapalım.”
dediler. “Niye geldiniz bize? İktidar niye yapmıyor? Biz ona yardımcı oluruz.”
dedim fakat geçen sefer, altından dolayı Sayın Başbakanın yaptığı araştırmalar,
yaptırdıkları, yüzde 1,5-2 AKP’nin oy kaybına neden olduğu için,
cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı ne yaptılar? Bu işten vazgeçtiler.
Sayın Bakanım,
getirin, dedim ki: “4+4’te muhalefete mi soruyor? Başka şeyde muhalefete mi
soruyor?” Açtım, Maliye Bakanlığına, sordum bürokratlara. Bir cümlelik olayla
hadiseyi çözüyorlar ama iktidar orayı muhalefete yıkmak için…
Bakın,
mücevhercilerin sorununu çözmüyor. Bunu, özellikle sizden rica ediyorum. Çözün
adamların problemlerini. 1 puan-2 puan alacağım diye bunu bir sıkıntıya
sokmanın bir hâli yok. Hakikaten, adamların hâli perişan. İstihdam
yaratacaklar, para getirecekler ülkeye. AKP resmen engelliyor şu anda. Bunu çok
net ve açık bir şekilde söylemek lazım.
Sayın Bakanım,
takdir ettiğim bir yönünüz: “Muhalefete kulak veriyorsunuz, ithalattan
bahsetmiyorsunuz.” dedik. Bahsettiniz, uzun bir açıklama geldi. Ben TİM’in
Genel Kurulunda bunu açık bir şekilde de söyledim, sizin rakamlarınızı
kullandım ama benden sonra konuşan AKP’li bakan arkadaş ne yapmış? “Bu, Haluk
Ayhan DPT’deki rakamlarını kullanıyor.” demiş. Yani, burada söyledim kendisine,
sizin oturduğunuz yerde. Elifi görse mertek sanacak. O idrakten yoksun, o işi
bilmeyen bir adam, şimdi böyle söylüyor. Gerçekten, Sayın Bakanım, ne yapmanız
lazım? Hükûmetin içindeki dengesizlikleri de gidermeniz lazım. Çok net bir
şekilde, ne yapılması lazım? Anlatılması lazım.
Şimdi, geçen yıl
65 milyar dolar, on ayda ne yaptık? Cari açık vardı. Net dış kaynak girişi 57,5
milyar dolardı, ekonomik büyüme 8,7’ydi. Bu yıl, cari işlemler açığı düştü, net
dış kaynak girişi aynı ama bunu söyleyen ne diyor biliyor musunuz? “Aynı düzeyde
net kaynak girişinin yaşandığı 2 yılda büyüme performansı arasındaki fark
şaşırtıcı.” diyorsunuz. Aynı miktarda yabancı finansman giriyor, aynı miktarda
kaynak giriyor; düşünün, cari işlemler açığı 20 milyar dolar düşüyor, büyümeniz
de 8,5’tan 2,5’a düşüyor. Bunun neresini mantıklı bir şekilde bir ekonomist
izah edebilir? Hiçbir AKP’linin bunu izah etmesi mümkün değil.
Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. Konuşma bitmedi, bütçe rakamlarına da yetişemedim ama
bütçenin tekrar hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ayhan.
Sakarya
Milletvekili Sayın Münir Kutluata, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ekonomi
Bakanlığı bütçesi vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2013 yılı bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelmesinden itibaren çeşitli zeminlerde ve bu zeminde Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bütçe hakkında görüşlerimizi açıklamaya ve kamuoyunu
aydınlatmaya çalışmaya devam ediyoruz. Ben bugün bu konuşmamda bütçenin
dayandığı ekonominin durumu üzerinde durmak istiyorum.
Önce tabloya bir
bakmak gerekir, bu tabloyu ortaya koymak gerekir diye düşünüyorum. Çok kısa
olarak, on yıl içinde Türkiye’nin borç tablolarına bir bakalım. Toplam dış
borçlar 123 milyar dolardan 323 milyar dolara çıkmış, 2,5 katına ulaşmış.
Toplam iç borçlar 155 milyar Türk lirasından 395 milyar Türk lirasına çıkmış,
2,5 katının biraz da üzerine ulaşmış. Türkiye’nin iç-dış toplam borcu 216
milyar dolardan 544 milyar dolara çıkmış, yine 2,5 katın biraz üzerinde
gerçekleşmiş. Özel sektör dış borçları 43 milyar dolardan 212 milyar dolara
yani 5 katına yakın bir artış göstermiş. Cari açık 1923-2002 arasında yani
seksen yılda 42 milyar dolar iken 2002-2012 arasında yani AKP iktidarının on
yılında 335 milyar dolar olmuş. Seksen yılda 42, on yılda 335 milyar dolar bugün
itibarıyla, son ay itibarıyla. Yani bu zaman farkına rağmen 8 katı bir artış
meydana gelmiş.
Tüketici
borçları, 2002’deki 6,7 milyar Türk liralık seviyesinden, 2012’de 284 milyar
liraya çıkmış. Bu, hane halkı borcunun yüzde 4’lerden yüzde 48’in üzerine
çıkması anlamına gelmektedir. Ekonominin altına sokulduğu ilave 328 milyar
dolarlık borç yüküne, dünyada 1’incilik kazanan cari açıklara ve vatandaşın bu
kadar borçlandırılmasına rağmen 2011 yılında yüzde 8,5 olan büyüme oranı,
içinde bulunduğumuz 3’üncü çeyrekte yüzde 1,6’ya kadar düşmüştür. Bunu mevsim
ve takvim etkisinden arındırdığımız zaman yüzde 0,2 gibi bir seviyeye
ulaşılıyor ki bu Türkiye’de büyüme oranının durma noktasına geldiğini
gösteriyor. Herkes bilmektedir ki Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yüzde
2’ler civarındaki büyüme oranı, birkaç çeyrek devam ederse bu resesyon anlamına
gelmektedir, resesyonun işareti olmaktadır.
Önceden “Cari
açıkla büyüyoruz.” deniliyordu şimdi cari açıkla da büyünülemediği ortaya
çıkmıştır. Büyüme neden düştü, ona bakacak olursak: Bir sebep, dış pazarların
daralmasıdır, iktidar bunu sık sık söylemektedir ama esas önemli sebeplerden
bir tanesi iç tüketim artışının durmasıdır. Vatandaşın geliri yok, tasarrufu
yok, harcama gücü yok çünkü hane halkına bugünkü, yarınki gelirleri dünden
harcattırılmış oldu. “Ekonomi tekrar nasıl harekete geçecek?” diye herkes
düşünüyor, Hükûmet de düşünüyor ama Hükûmetin açıklaması fevkalade dikkat
çekicidir. Hükûmetin açıklaması Sayın Maliye Bakanının ağzından gelmiştir.
Sayın Bakan diyor ki: “Bu konuda, büyümeyi tekrar canlandırmak için bankaların
sağlam yapısına ve vatandaşın borçlanma potansiyeline güveniyoruz.” Yani
vatandaşın tekrar borçlandırılmasıyla işin yoluna gireceği, yoluna sokulacağı
söylenebiliyor. “Üretim artacak, hane halkı gelirleri düzelecek, tüketici kendi
gelirini harcayacak.” denilmiyor dikkat ettiğiniz gibi. Dolayısıyla, hem
gelinen, düşülen, içine girilen durgunluk noktası tehlikelidir hem de Hükûmetin
yaptığı açıklama hiçbir ümit vermemektedir.
Hane halkının borç
durumuna baktığımız zaman, Türkiye’de hane halkının tasarruflarının yüzde 12
olduğu söyleniyor. Halbuki bu yüzde 12,2 oranıyla 2007’nin rakamıydı. 2011
yılında Türkiye hane halkı ortalama tasarrufu yüzde 7,5’a düşmüştür. Bu
demektir ki hane halkının harcanabilir geliri ile hane halkının tüketimi
birbirine yaklaşmıştır, yüzde 92,5’unu tüketmek zorundadır. Böyle bir ortamda
hane halkının harcamalarına güvenerek büyümenin canlanamayacağını kabul
etmemiz, görmemiz, bilmemiz lazım.
Türkiye’de hane
halkı borçlarının bir başka sarsıcı tarafı fakir kesimlerinin borçlarının çok
yüksek olması. Nüfusun daha fakir olan yüzde 60’lık bölümünün hane halkı
borçları yüksek, 4’üncü yüzde 20’lik kısım olan yüzde 80’e kadar olan kısımda
bir derece, yüzde 80’den sonrasında da borç yok denecek kadar az veya yok
diyebiliriz. Bu durumda Türk toplumunun sağlık yapısının, ruh yapısının
bozulmakta olduğunu görüyoruz. Sadece Sakarya’dan örnek vermek istiyorum ama
ülkenin genelinde durum daha da vahimdir. Önceden 2 icra dairesi bulunan
Sakarya’da 2006 yılından sonra icra dairesi sayısı 3’e katlanarak 6’ya
ulaşmıştır. 860 bin nüfuslu ilde 130 bin icralık dosya vardır. Neredeyse her
haneye bir icralık dosya düşmektedir. Diğer taraftan, maalesef, 2012 yılından
bugüne kadar 66 ihtilaf sonucunda çıkan saldırılarda 24 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 64 vatandaşımız yaralanmıştır. Bu gidişin sorumlusu elbette
Hükûmettir çünkü sayılar her gün artmaktadır ama ne sebeplerini ortadan
kaldırmak ne de sonuçlarını hafifletmek açısından bir çalışma yapılmamaktadır.
Hükûmet bu borçları az görüyor, artırmaya çalışıyor ve teşvik ediyor ama
gerekçesi gelişmiş ülkelerdeki hane halkı borçlarının millî gelire oranının çok
daha yüksek olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde hane halkı borçları büyük oranda
yatırım için yapılıyor, Türkiye’de hane halkı borçları yani vatandaşın
borçlanması hayatını idame ettirmek için, âdeta yaşayabilmek içindir; bunu
birbirinden ayırmak lazım diye düşünürüz. Bu noktaya nasıl gelindi? Şimdi buna
temas etmek istiyorum değerli milletvekilleri. Bu noktaya 335 milyar dolar cari
açık vermek suretiyle gelindi. Bu iktidardan önce Türkiye’de seksen yılda
yıllık cari açık yarım milyar civarında iken, 525 milyonluk rakamlarla ifade
edilirken bu iktidar döneminde yılda 35,5 milyar dolara çıktı ortalama. Yarım
milyar dolardı çünkü 2002’de de sadece 626 milyon dolar olmuştu Türkiye’nin
cari açığı.
Ekonominin en
basit kuralı tüketim talebinin üretimi artırmasıdır. Artan üretim, gelirleri
artıracağından hem tasarruf imkânı ortaya çıkar hem de tüketim talebi yeniden
artar. Artan bu ilave talep, ortaya çıkan bu tasarrufların yatırıma
dönüşmesiyle karşılanır ve ekonomi hem büyür hem gelişir. Burası çok önemlidir,
işin kritik noktası da aşağı yukarı sistem içerisinde budur sayın
milletvekilleri: Bu iktidar talebin üretime dönüşmesi sürecinin önüne set
çekmiş ve talebi yabancı ülkelerin üretimlerine yönlendirmiştir. İthalata
dayalı büyüme politikalarının özü budur, aslı budur. Yani suyun akışı zoraki
olarak değiştirilmiş, Türkiye ekonomisi çoraklaştırılmıştır. Ekonominin
kurallarına, eşyanın tabiatına müdahale edilmiş, sonuçta ürettiğimiz,
üretmediğimiz her şeyi ithal etmekle, ekonominin üretim sisteminde yapısal
bozukluklara sebep olma durumu ortaya çıkmıştır.
Bu açıdan bir
örnek vermek isterim: Şimdi, 2002 yılında üretimin yüzde 5,1’i ihracatın da
yüzde 6,2’si yüksek teknoloji ürünlerine dayanır iken bu miktar üretimde 3,5’a,
ihracatta 2,8’e düşmüş. 2002’de orta altı teknolojiyle üretilen ürünlerin
üretim içindeki payı yüzde 26’dan yüzde 30 küsura çıkmış, ihracatta ise yüzde
22 küsurdan 36 küsura çıkmış yani yüzde 50 artmış.
Şimdi, burada,
dünyayı sık dolaşmakla, çok gayret etmekle, pazarları çeşitlendirmekle ihracatı
artırmaya çalıştığını ifade eden Sayın Bakanı ve Türkiye’nin Mehmetçikleri
saydığımız ihracatçılarımızı tebrik ediyoruz, takdir ediyoruz ama gelin görün
ki, bütün bu dünyayı bu kadar turlamak suretiyle yaptıkları, harcı alem
malların satışına uğraşmaktır. Hâlbuki, Türkiye’de düze çıkışın, katma değeri
yüksek ürünlerin üretimi ve ihracatıyla olduğunu biliyor, söylüyor ve her zaman
tartışıyoruz. O bakımdan, Türkiye’de, sanayinin yapısında düzelme şöyle dursun,
geriye gidiş hızlanmıştır, artmıştır, bunun çaresine bakmak gerekiyor. O
bakımdan, şu bilinmelidir ki: Dünyada var olabilmek için, dünya pazarlarında
yer tutabilmek için, kendi pazarlarınızı rekabet altında koruyabilmek için yeni
ürün üretilmeli. Ancak, yeni ürünler, yeni teknolojiler ve yeni bilgilerle
üretilir; bu sarmalı oluşturmadığınız ve geliştirmediğiniz sürece Türkiye’de
buradan çıkış yolu yoktur. Bunu Bakan Bey de bilmekte, Bakanlık da bilmektedir
ki, sık sık üretim yapısını dile getirmekte ve bu anlamda şikâyette
bulunmaktadırlar.
Sayın
milletvekilleri, sürenin sınırlı olması dolayısıyla son birkaç noktaya temas
etmek istiyorum: Bunlardan bir tanesi, anlayamadığımız bir iki hususun açıklığa
kavuşturulmasıdır.
Bunlardan biri şu
değerli milletvekilleri: Türkiye’de 2011 yılında yüzde 8,5 büyüme vardı, 9,8
işsizlik vardı. Büyüme 3 çeyrekte 2,6’ya düştü, işsizlik de 8,8’e düştü; hem
büyümenin hızlı düştüğü hem de işsizliğin düştüğü bir ortam pek görülmüş değil.
Bu iktidar döneminde bu nasıl oldu bunun sebebinin açıklanmasında büyük fayda olduğunu
düşünüyoruz.
Bir başka nokta,
Sayın Başbakan da bu kürsüde, bütçenin açılış konuşmasında dile getirmiş oldu;
bu da, Türkiye’de kişi başı millî gelir hesabı meselesidir. Değerli
milletvekilleri, burada bir yanılma var, yanıltma var, yanlış kullanma var.
Şimdi, bu iktidar
döneminde ortalama büyümenin yüzde 5 olduğunu iktidar kendisi de söylüyor, biz
de kabul ediyoruz; Türkiye’de bütün kaynaklar ve bütün çalışmalar bunu
gösteriyor. On yılda yüzde 5’ten büyüme yüzde 50 büyüme yapar; kümülatif
olursa, biraz daha olduğu için, biraz daha üzerinde alabilirsiniz. O zaman,
nasıl oluyor da “2002 yılında millî gelir 3.492 idi, biz bunu 10.873’e
çıkarttık.” diyorsunuz? Yüzde 50 civarında büyüme, 3’e katlanan bir millî
gelir. Yüzde 205, büyüme cinsinden bir rakam… Bu nasıl oluyor? Bunun cevabını
yine Kalkınma Bakanlığı, aynı sütunun yanındaki sütunlarda ilan ediyor 1988
yılı sabit fiyatlarıyla. Bu sabit ve gerçek fiyatlara göre 2002 yılında
Türkiye’de fert başına gelir 4.225 dolar bugün için 2012 sonu için 6.089 dolar
yani sadece yüzde 43 artmış. Evet, “Biz yüzde 50’nin üzerinde kabul
edebiliriz.” dedik, nüfus artışını da alırsanız fert başına gelir sadece yüzde
43 artmış. Nasıl oluyor da sabah akşam 3’e katladık biz bunu diye milletin
karşısına çıkılıyor, bu kullanılıyor? Kullanan kullanır, bizim bunu önleme veya
bir şey yapma imkânımız yok. Ama bu şunu gösteriyor: Bu en yetkili ağızlardan
her vesileyle ekonomiyle ilgili olanlar tarafından da sık sık kullanıldığı
zaman Türkiye’de, ekonomide bir şeylerin iyi gitmediği…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan kullanmıyor ama değil mi Hocam? “3 katına çıkardık.”
demiyor.
MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) - …ve böyle rakam oynaklılarına sığınması gerektiği hususu ortaya
çıkıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) - Süremiz bitti. Efendim ben hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Adana
Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su
İşleri Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında MHP Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu
ifade etmek istiyorum: Bir ay önce orman yangın sezonu bitti. Gerçekten Türk
ormancısı geçmiş yıllar itibarıyla orman yangınlarıyla mücadelede özverili
çalışmaları yapmıştır ve bu sene de çok ciddi, özverili çalışmalar yapmıştır.
Ben buradan tüm ormancı çalışanlarına çok teşekkür ediyorum bu özverili
çalışmalarından dolayı.
Şunu da
hatırlatmak istiyorum sayın bakana: Biliyorsunuz, bu orman yangınlarıyla
mücadelede gerçekten orman teşkilatı 108’e yakın şehit vermiştir. Bunların
içerisinde orman bölge müdürleri, orman işletme müdürleri, orman mühendisleri,
orman muhafaza memuru, işçiler, arazöz şoförlerine kadar özveriyle çalışan
orman mensupları şehit vermiştir, ben buradan rahmetle anıyorum ve Sayın Bakana
şunu özellikle rica etmek istiyorum: Bakın, 2007 yılında orman işçilerinin bir
kısmı kadroya geçirildi, yarıya yakını kadro alamadı. Bunların içerisinde on,
on beş, yirmi yıl bu yangınlarda orman sahalarında çalışan işçiler var. O
zamanki yöneticilerin iki dudağının arasında, dediler ki: “Altı ay çalışanlara
kadro verelim.” Ama siz çalıştırdınız da mı çalışmadı bunlar? Hepsi çalıştılar.
Şimdi, buradan, orman yangınlarıyla mücadelede ve diğer ormancılık
faaliyetlerinde çalıştırılmak üzere bu işçilerimizin mutlaka kadroya geçmesi
gerekiyor, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Yine, şunu ifade
etmek istiyorum: Bakın, Türkiye ormanlarının yarısı bozuk vasıflı ormanlar yani
rehabiliteye ihtiyacı olan bozuk vasıflı ormanlar ve yaklaşık 5 milyon hektara
yakın genç ormanlarımız var ve fakültesini bitirmiş iş bekleyen bir sürü orman
mühendisimiz var Sayın Bakan. Bu, her yıl 1 milyon 200 bin hektar civarında
genç sahaların bakımlarının yapılması gerekiyor, rehabilitasyon sahalarının
teknik özellikler ifa eden ve bunun eğitimini almış ormancılar tarafından
yapılması çok önemlidir. Bundan dolayı siz her ne kadar orman mühendisleriyle
görüşmeyi bile kabul etmeseniz, Orman Mühendisleri Odasını, orman
mühendislerini yok saysanız bile bu mesleğin geleceği açısından bir an önce bu
çalışmaları yapmak üzere orman mühendisi alma gibi bir zorunluluğunuz var, bunu
özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten orman teşkilatı yaklaşık yüz yetmiş üç yıldır
Türkiye’nin en köklü kuruluşlarından bir tanesidir. Bu köklü kuruluşumuz bu
süre içerisinde bilgi birikimiyle, deneyimiyle, tecrübesiyle, hafızasıyla çok
güzel çalışmalara imza atmıştır. Şimdi, biraz sonra Bakan çıkıp yine övünecek
rakamlarla, bunlar bu birikimin sayesindedir ama Sayın Bakan ne yazık ki bu
bilgi birikimini, yüz yetmiş üç yıllık tecrübeyi yok sayan bir anlayışla Orman
Bakanlığını yönetiyor. Bunun nedeni de şu: Kendisi hocalıktan gelme, hocalığına
bir şey demiyoruz ama bakanlık ayrı, üniversite hocalığı ayrı. Hâlâ Sayın Bakan
burayı bir üniversite gibi görüyor, çalışanlarını da bir talebe gibi görüyor ve
kendisini metheden, kendisine şiirler yazan bürokratlarla çalışınca ormancılık
tarihinin kendisiyle başladığı gibi bir yanılgıya ve algıya kapılıyor. Bunlar
çok yanlış. Şimdi, getirdiği birçok projelerin bunlarla bağlantılı olduğunu
göreceğiz. “Benim zamanımda başladı, ilk başlattık.” dediklerinin hepsi elli
yıldır, altmış yıldır, yetmiş yıldır, seksen yıldır Türk ormancısının
gerçekleştirdiği ve bugüne getirdiği projelerdir.
Sayın Bakan,
Bakanlığa geldikten sonra, bakın, böyle köklü ve sağlam bir bakanlığın yapısını
bozdu. Önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, olmadı, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı. Genel müdürlükleri kapatıyor, bölge müdürlüklerini kapatıyor,
işletme müdürlüklerini açıyor, kapatıyor, yani “bu kadar yüz yetmiş üç yıllık
tecrübeye sahip bir bakanlığı nasıl yerle bir ederim”in anlayışıyla hareket
eden bir yönetim tarzı getiriyor. Yani yaptığı işlerde mantıki bir gerekçe olsa
anlarım. Çevre, orman il müdürlüklerini kapattı; bakın, çevre, orman il
müdürlüklerini kapattı. Ağaçlandırma ve Erozyon Genel Müdürlüğü, çok övünüyoruz
ama 1995 yılında 4122 sayılı Yasa’yla Millî Ağaçlandırma ve Seferberlik Kanunu
çıkarılmıştır Sayın Bakan. Öyle 2008-2012 arası falan değil. ORKÖY Genel
Müdürlüğünü kapattı, dedi ki: “Orman Genel Müdürlüğü ormancılığın ana
çatısıdır, yüz yetmiş üç yıllık bir geleneğe sahiptir.” Güzel, peki, bunu
anlıyoruz da akabinde 17-18 yerde bunları kapatıyorsun ve bakanlık bölge
müdürlüğü veya millî parklar bölge müdürlüğü kuruyorsun. Allah’ını seversen,
Allah rızası için bunun bana bir tane haklı gerekçesini açıklayabilir misin?
Eğer bu yapıyla devam edeceksen, o zaman Ağaçlandırmada, ORKÖY’de, buralarda
yetişen tecrübeli elemanları -şu anda kapattın, birçoğu kuruma geçmedi,
yerlerinde kaldı- bunları bunlara bağlasaydın. Şu anda şeflerimizden -emin
olun- hiç kimse orman işletme şefliği yapmak istemiyor. ORKÖY’lerin biriken
kredileri, iş yoğunluğu, iş yükü, birçok sıkıntıyla karşı karşıya. Bu kadar
fedakârca çalışan… Ben söylüyorum ya devamlı ormancılarla ilgili, “Ormancılarla
gurur duyuyorum.” diyen Bakan, daha önce verilen yangın fazla mesaisini
kaldırdı, biraz önce söyledim, bakın, yangın fazla mesaisini kaldırdı ama şimdi
ben buradan soruyorum: Orman işçisine yok, orman mühendisine yok, orman
muhafaza memuruna yok, orman çalışanına yok. Gensoruda sordum: Özel kalem
müdürüne strateji geliştirme başkanlığı kadrosuyla maaşını aldırıyor; nedir bu?
6.400 ek gösterge, beyefendi çok çalışıyormuş. Ya, orman mühendisleri, orman
işçileri, orman muhafaza memurları üç gün, dört gün yangında yatıyor, hafta
sonu dâhil olmak üzere hiçbirisi görev alanını terk etmiyor. Bunlar bu kadar
yoğun çalışırken bunlara yok ama özel kalem müdürüne özel şey ayarla.
Danışmanını daire
başkanlığına ata, müşavirliğe ata, oraya getir. Ondan sonra Afyon’da kaybeden
milletvekilini danışmanlığa getir, belediye başkanını getir, milletvekillerinin
oğlunu özel kalemden kadroya al. Efendime söyleyeyim, yandaşları, akrabaları
oradan al ama bunlar yok… Şimdi, süre yetmeyecek bana az geldi.
Bakın, şunu da
ifade edeyim: Sayın Bakan, gensoruda bir sürü iddiada bulundum, hiçbir tanesine
cevap vermedi. Hâlâ ben diyordum ki: “Burada iddialarımıza cevap vermedi ama
bunların gereğini yerine getirir. Orman Bakanlığında yapılan 10 trilyonluk
zimmete para geçirmede imzası bulunan yönetimle, kadroyla aynen çalışmaya devam
ediyor.
Çanakkale Destanı
Tanıtım Merkezi’yle ilgili iddialarda bulundum yok, birçok iddiada bulundum
yok. Ama bunun üzerine bir baktım ki devasa bir reklam kampanyası.
12/12/2012’de “112 Dev Eser” diye bir kampanya başlatıyor. Gazetelerin arkasına
sayfalarca reklam veriyor, tüm gazetelere, tüm gazetelerin arkasına sayfalarca
reklam veriyor. Hatta yetinmiyor Digiturk’te Süper Lig maçlarının devre arasına
reklam veriyor, billboardları kiralamış. Bakın, bu karda kışta bu Ankara’da
yaptığı toplantıya Kayseri’den, Kastamonu’dan, Erzincan’dan, Erzurum’dan,
Balıkesir’den otobüslerle adam getiriyor. Bakanlıkta çalışan herkese oraya
getirme mecburiyeti getiriyor. Yahu, yazık değil mi Sayın Bakan, bu karda kışta
o çalışanları buraya getirmenin ne mantığı var?
Şimdi, ben size
soracağım, “112 Eser” diyor ya, 112 eserin içerisinde ne var biliyor musunuz?
Yangın göletleri var, yangın havuzları var. Ben orman bölge müdürlüğü yaptım.
Adana’da, Antalya’da, Mersin’de, Muğla’da biz 500’e yakın havuz açtık, havuz
yaptık kampanya çerçevesinde. Bunların maliyetleri ne kadar biliyor musunuz?
Eski parayla 3 milyara, 6 milyara, 7 milyara, 10 milyara mal edildi. Ve Sayın
Bakan, Başbakana bunları açtırıyor.
Şimdi, Sayın
Başbakan dese ki: “Ya Veysel Hocam, şu açtığımız yangın göletiyle havuzunu bir
göreyim.” Hakikaten 6 milyarlık yatırımın, 10 milyarlık yatırımın neyini
açıyorsunuz?
Orman yolları…
Bakın, orman yolu açılışları yaptı bu şeyin içerisinde. Sanırsınız ki duble
yollar, efendime söyleyeyim otobanlar, asfaltlar döşenmiş. Ya, bu bizim zaten
mutat işimiz. Beni izleyen ormancılar ve arkanızda oturan bürokratların hepsi
bilir. Biz her sene kendi dozerlerimizle ve ihalelerle bu orman yollarını zaten
yaparız. Sizin bakanlığınızda altı yılda yapılan yol miktarını 1980’lerde, 90’larda
Orman Genel Müdürlüğü bir yıl içerisinde yaptı. Bu yollar ne kadarlık yollar
biliyor musunuz? İkişer, üçer, beşer, on kilometrelik orman içerisinde üretime
dayalı, ağaçlandırmaya dayalı yollar. Yani bildiğiniz stabilize yol. Burada
şeyi de var.
Şimdi, Sayın
Başbakan dese ki: “Ya Sayın Bakan, bize bir sürü yol açtırdın, havuz açtırdın,
gölet açtırdın şunları bir görelim.” “Hakikaten biz bunları mı açtık?” diyecek
yani. Şimdi, 112’ye tamamlayacağım diye niye zorlanıyorsunuz? Gensoru verildi,
şimdi birtakım sıkıntılar var ya, Sayın Bakan bir şaşaayla açılış yapacağım
dedi ve bunu gördü.
Şimdi, bakın,
Ağaoğlu olayında Maslak’ta… 2010 yılında iptal etme gerekçesi... 2010 yılında
Ağaoğlu devralmış. Şimdi, diyor ki: “Ben bunu şeyden dolayı iptal ettim.” Ya 2010
yılından beri neredeydiniz Sayın Bakan? Orada, bizim verdiğimiz gensoru ve
kamuoyunun baskısı olmasaydı… Orasının imar planları Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından onaylandı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Şimdi aynı sıkıntı Parkormanlarında olmasın. Bakın, Parkormanları
geçen yıl kaç liraydı şimdi kaç lira?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bir de Ağaoğlu’ndan villa satın alan bakan var mı, yok mu, onu da
sor.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Ben şunu da belirteyim: Birçok iddialar da var ama bunu ikinci
gensoruya… İnşallah ikinci gensorumuzda cevap verir Sayın Bakan.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
Adana
Milletvekili Sayın Muharrem Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Su Etüt İşleri Genel
Müdürlüğünün bütçeleri hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
Meteoroloji Genel Müdürlüğüyle ilgili çok fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Orada, sadece bir tayin konusu var Sayın Bakan. Genel Müdür burada mıdır onu da
bilmiyorum ama Sebahin Ahmetoğlu diye bir arkadaşımız Ankara Meteoroloji Genel
Müdürlüğü İdari Mali İşler Daire Başkanlığında teknisyen olarak çalışırken eşi
Pursaklar’da öğretmen olmasına rağmen Eskişehir 3. Bölge Müdürlüğüne tayin
edilmiş. Bu tayinle alakalı konu nedir? Bununla ilgili benim elimde de bilgiler
var. Lütfen, bu konuyu Sayın Genel Müdüre sorar ve burada bizi
bilgilendirirseniz memnun oluruz. Bu arkadaşımız da eminim ki bu konuyla ilgili
bir açıklama bekliyordur.
Şimdi, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğüyle ilgili, ben kendim de çiftçi olduğum için dün de
bahsettim, ben bizzat çiftçilik yapan, bu işten alın teriyle ekmek parası
kazanmaya çalışan bir arkadaşınızım. Onun için, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü de çiftçiler açısından çok önemli bir genel müdürlük. Bu kurumla
alakalı sizlerle paylaşmak istediğim ve kamuoyuyla paylaşmak istediğim birkaç
husus var. Sayın Bakan, geçen sene burada Sulama Birlikleri Yasası’nı
çıkartırken ve daha sonra sulama birliklerinin problemleriyle alakalı bir
gündem dışı konuşma yaptığımda bunu belirtmiştim ama çok fazla dikkate almadınız.
Şimdi, şu anda sulama ücretleriyle alakalı yüzde 80’le yüzde 100 arasında bir
artış var. Mısırda, pamukta, soya fasulyesinde ve diğer ürünlerde sulama
ücretleri yüzde 80’le yüzde 100 arasında artış gördü. Nedir bunun sebebi? Bunun
sebebi şu: Daha önce sulama birliklerinin meclisleri bunu belirliyorlardı, o
bölgenin çiftçilerinden oluşuyordu bu meclisler. Ziraat odalarına
danışıyorlardı, oradaki çiftçilerin fikirlerini alıyorlardı, orada yaşayan,
çiftçilik yapan insanların nasıl yaşadığını, nasıl eziyet çektiğini, bu yükün
altından nasıl kalkmaya çalıştığını çok iyi bildikleri için o bölgenin kendi
özelliğine göre bir fiyat belirliyorlardı. Şimdi 17 liradan 31 liraya pamuğun
sulama ücretini çıkarttı, sulama birliklerine de bunu dikte etti DSİ. Ya, bu Allah’tan
reva mıdır? Bu nasıl bir şeydir? Yani siz, tarım ürünlerinin hangisinde artış
yaptınız ki böyle yüzde 100’e varan bir artış yapıyorsunuz bu sulama
ücretlerinde? Mısır geçen yılki fiyatın altında, buğday geçen yılki fiyatın
altında, pamuk zaten rezil, pamuk zaten rezil. Peki, bu şartlarda on yıllık
devri iktidarınızda buğday yüzde 50 artış görmemişken, mısır yüzde 50 artış
görmemişken, pamuk aynı yerde sayarken, ya Allah’tan reva mıdır yüzde 100 artış
yahu? Bunu nasıl çiftçiye siz reva görürsünüz yahu? Yani ben bunu
hazmedemiyorum, bir çiftçi olarak kabul edemiyorum böyle bir şeyi. Yani siz bir
artış sağlasanız, çiftçinin refahını sağlasanız, ondan sonra bu artışları
yapsanız, elbette ki, herhâlde buna herkes makul ölçüde bakar ama siz… Gübre
fiyatları almış başını gitmiş, yüzde 400, yüzde 500 zamlanmış, mazot yüzde 400,
yüzde 500 zamlanmış. Çiftçi bu yüklerin altında her gün ezilirken, tarlasını
ekmekten âciz hâle gelmişken, bir de kalktınız, sulama ücretlerini yüzde 100
oranında artırıyorsunuz. Vallahi pes! Yani bunu anlamak, bunu kabul etmek
mümkün değil. Ben, burada, gerçekten çiftçilik yapan, çiftçilerin duygularını
bilen bir insan, bir arkadaşınız olarak konuşuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, yine, derin kuyularla alakalı bir genelge göndermişsiniz.
İşte, “Derin kuyulara sayaç takılması…” Derin kuyular için şubat ayının 13’üne
kadar çiftçi gidecek, başvuruda bulunacak ve sayaç takacak. Bu sayaçla
çiftçinin ne kadar su kullandığını takip edeceksiniz. Eğer fazla kullanmışsa
suyunu keseceksiniz, eğer çiftçi başvuru yapmamışsa, yine suyunu keseceksiniz.
Ya, bu karda kışta, efendim, bilmem nerenin köyünden bu çiftçi nasıl gelip bu
işlemi tamamlayacak şubat ayının 13’üne kadar? Sonra, bu çiftçi tarlasını nasıl
sulayacak Sayın Bakan? Siz, her tarafta damlama sulamayı tamamlayabildiniz mi,
her tarafta suyun az kullanılmasını temin edebildiniz mi de böyle bir sisteme
başvuruyorsunuz? Adam gitmiş, kendi tarlasının başına, kendi imkânlarıyla
çakmasını vurmuş, derin kuyusunu vurmuş, elektriğini almış, trafosunu çekmiş;
sen geliyorsun, “Kardeşim, ben sana istediğim kadar su veririm, sen benim
istediğim kadar su kullanacaksın.” diyorsun. Var mı böyle bir şey ya? Nasıl bir
anlayıştır bu? Nasıl bir zihniyetle siz insanları idare etmeye çalışıyorsunuz?
Sayın Bakan, lütfen bu kararınızdan da vazgeçin, lütfen sulama birliklerine
DSİ’nin bürokratlarının dayattığı o yüzde 100 artıştan da vazgeçin. Bu çiftçi
sizin düşmanınız değil, bu çiftçi bu memleketin insanı; eken, biçen, üreten
insan.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bunlara da oy verdi o çiftçi.
MUHARREM VARLI
(Devamla) – Alın teriyle, sabahın beşinde kalkıp tarlasına giden, akşamın
bilmem hangi saatine kadar orada, tarlasında ürün yetiştirip insanlarımızı
beslemeye çalışan, insanlarımızı doyurmaya çalışan insanlar bunlar. Siz
bunların hakkını gasbedemezsiniz. Allah’tan korkun!
Değerli
arkadaşlarım, yine, taban drenajlarıyla alakalı… Geçen dönem de burada
söyledim, Sayın Bakan “Bakacağız, yapacağız, edeceğiz.” dedi ama kendi
bölgemden biliyorum, gerek bilinçsiz sulamadan gerekse bilinçsiz gübrelemeden
dolayı topraklarımız çoraklaşıyor, taban drenajı şart. Taban drenajı olmazsa
birkaç yıl sonra Çukurova’da ekecek biçecek toprak bulamazsınız. Lütfen, bu
konuda bürokratlarınıza gerekli talimatı verin, bir an önce bu taban
drenajlarıyla ilgili çalışmayı başlatın. Bu çok ciddi bir konu, çok önemli bir
konu. Taban drenajı olan tarlalarda çoraklaşma yok. Kışın gidin bakın, o
tarlalara yağmur yağdığı zaman gidin bakın, o taban drenajlarından oluk oluk su
akıyor, drenaj tarlanın bütün suyunu alıp kanallarına taşıyor. Dolayısıyla,
Çukurova’daki tarlalara şart, elzem; bunu mutlaka gerçekleştirmeniz lazım,
yapmanız lazım.
Yine, bu Yedigöze
Barajı… Enerjiyle alakalı kısmını tamamladınız. Yine, sulamayla ilgili kısmını
da gündeme aldınız, bu da güzel bir gelişme ama devri iktidarınızda on yıldan beridir
her dönem, her seçimden önce, bölgede siyaset yapan siyasetçileriniz gidiyor,
“Yedigöze Barajı’ndan size gelecek sene suyu akıtacağız.” işte “750 bin dönüm
araziyi sulayacağız.” Bakın, Adana’nın Kozan, İmamoğlu, Sarıçam ve Ceyhan
ilçelerini ilgilendiren, 750 bin dönüm mümbit bir arazinin üzerindeki sulanacak
bölgeden bahsediyorum ben. İhalesinin yapıldığını söylediniz ama şu ana kadar
gözle görülür bir gelişme yok. Yakın bir zaman içerisinde de bunun
başlayacağını veya biteceğini tahmin etmiyorum ama oradaki çiftçilerimiz için,
oradaki köylülerimiz için bu barajın sulama sisteminin bir an önce bitirilmesi
lazım, bir an önce oraya su verilmesi lazım, hem oradaki çiftçilerin ekonomisi
hem ülkemizin ekonomisi açısından çok önem arz ediyor. 750 bin dönüm arazi
arkadaşlar, hakikaten çok. Hani, köylerde böyle bir tabir vardır ya, adam eksek
adam biter diye, işte, adam eksen adam bitecek kadar kuvvetli topraklar bunlar
ama sulanamıyor. Niye? Yedigöze Barajı’nın sulama sistemi bitirilemediği için
sulanamıyor. Her zaman da o bölgede siyaset yapan iktidar partisinin
mensupları: “Önümüzdeki sene suyunuzu akıtıyoruz.” diye gittiler, oradaki
köylüleri kandırdılar ama on yıldan beridir, ne yazık ki, hiçbir gelişme yok şu
ana kadar.
Yine, Sayın
Bakan, bu drenaj kanallarıyla alakalı… Geçen yıl da burada bahsettim. “Bir an
önce bu drenaj kanallarını temizlettirin, sulama birliklerinin buna gücü
yetmiyor. Devlet Su İşleri eliyle bu drenaj kanallarının bir an önce
temizlenmesi lazım.” dedim ama şimdi, bakıyorum kimin torpili varsa, kim AKP’de
güçlü siyasetçiyse, efendim, büyük, dev temizleme araçları onların sahasında
çalışıyor. Ya, fakir fukaranın kabahati ne? Fakir fukaranın kabahati fakir
fukara olmak mı, az tarla sahibi olmak mı yani onlar çiftçi değil mi, onlar köylü
değil mi, onların hizmet almaya ihtiyacı yok mu, devletin bunların
ihtiyaçlarını karşılamak gibi bir görevi yok mu? Ama sulama birliklerinin
sırtına yıkmışsınız, sulama birliklerinin zaten bunu kaldıracak gücü yok.
“Sulama birliklerinin personel problemlerini çözün.” dedik, çözmediniz.
“Efendim sulama birlikleri temizlesin.” diyorsunuz, çıkıyorsunuz işin
içerisinden. Sulama birliklerinin bunu yapma gücü yok, tekrar söylüyorum,
Devlet Su İşlerinin mutlaka devreye girip bu kanalları temizlemesi lazım. Çiftçi
açısından, topraklarımız açısından çok önemli bir karar olduğuna inanıyorum.
Yine, bir eski
vekilin de bakan yardımcısı olması sevindirici bir şey, milletvekillerinin
hâlinden anlayacaktır, onların işini daha iyi çözecektir.
Ben bu vesileyle
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şimdi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı’da.
Buyurun Sayın
Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ekonomi Bakanlığıyla ilgili görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Herkesi saygıyla selamlarım. Sayın Bakana da geçmiş olsun
diliyorum buradan.
Aynı zamanda bir
üzüntümü de paylaşmak isterim: Burada Ekonomi Bakanlığının ve sair bakanlığın
bütçeleri görüşülüyor ama AKP sıraları boş. Bu, AKP’nin veya da Hükûmetin bütçe
yapım sürecini ne kadar ciddiye aldığının bir göstergesidir diye düşünüyorum.
Konumuza dönecek
olursak: Benim elimde bir karne var, AKP Hükûmetinin ekonomi karnesi. Burada
davranış notları var, davranış notlarından başka bazı derslerde alınmış notlar
var. Büyüme, işsizlik, dış denge, borçlar, enflasyon ve maliye politikası,
bunlar başarısız notlar. Gördüğünüz gibi başarısız. Neden başarısız olduğunu
anlatmaya çalışayım.
Birincisi:
Büyüme. Önce şu yanılgıyı lütfen bir tarafa bırakalım, Türkiye Cumhuriyeti, AKP
hükûmetleri döneminde çok yüksek büyümemiştir değerli arkadaşlar. Devletin
resmî rakamları: Cumhuriyet kurulduğundan, 2002 yılına kadar Türkiye
Cumhuriyeti ortalama yüzde 5 büyümüştür. AKP hükûmetleri döneminde de 2015’e
kadar büyüme varsayımlarının gerçek olacağını ya da bu hedeflere ulaşılacağını
varsayarsak ancak yüzde 5 büyüyecektir. Dolayısıyla, AKP hükûmetleri döneminde
Türkiye’nin çok yüksek büyüdüğü yanlıştır, doğru değildir.
İkincisi:
Türkiye’nin büyümesi, gelişmekte olan ülkelerin büyümesiyle
karşılaştırıldığında aşağıda kalmaktadır, bakın, resmî rakamlar. 2003-2007
arasında Türkiye 6,9 büyümüş; gelişmekte olan ülkeler 7,6 büyümüş. 2008-2012’de
Türkiye 3,2 büyümüş; gelişmekte olan ülkeler 5,5 büyümüş. Yani Türkiye hem
fazla büyümemiş, kendi potansiyeli kadar büyümüş hem de gelişmekte olan
ülkelerin altında büyümüş. 7 çeyrektir, Türkiye’de büyüme hızı aşağıya doğru
düşüyor ya da büyümenin artış hızı aşağıya düşüyor. En son geldiğimiz nokta,
3’üncü çeyrek rakamı 1,6’dır. Büyüme neredeyse durdu. Takvim ve mevsimsel
etkilerden arındırılan büyüme 0,2’dir. Büyüme hedeflerinin tutmayacağı
kesindir. Yüzde 4 olan 2012 büyüme hedefi önce yüzde 3,2’ye çekildi, şimdi
3’üncü çeyrek rakamlarından sonra büyümenin 3’ün altında kalacağı neredeyse
kesine yakın bir ihtimaldir.
2013, 2014 ve
2015 büyüme rakamları da dünya ekonomisinin içinden geçtiği kavşakta ve
Türkiye’nin yapısal sorunları göz önünde bulundurulduğunda son derece gerçek
dışıdır.
İstihdam
rakamları da istihdam notu da düşüktür Hükûmetin. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin,
80’li yıllarda işsizlik ortalaması yüzde 8,3’tür, 90’lı yıllarda işsizlik
ortalaması 8,2’dir. Şimdi, siz, çok yüksek büyüdüğünüzü iddia ediyorsunuz. Çok
yüksek büyüdüğünüz dönemde işsizlik yüzde 10’lu rakamlara, 2’li rakamlara
çakılı kalmıştır. 2015’in sonunda bile işsizliği ancak 8,7’ye indireceğinizi
düşünüyorsunuz, böyle bir projeksiyon yapmışsınız ve üstelik istihdamın yapısal
sorunları çözülmemiştir. İş gücüne katılım oranı ve istihdam ortalamaları,
istihdam oranları yüzde 50’nin altındadır. 1980’li yıllarda bu oran kaçtır
biliyor musunuz arkadaşlar? Yüzde 57 ve yüzde 55 yani giderek daralan, giderek
küçülen bir havuz üzerinden yapmış olduğunuz istihdam rakamları, kurguladığınız
istihdam rakamları üzerinden bile işsizliği düşürememişsiniz; işsizlik
rakamları sorunludur.
Dış dengesizlik,
ekonominin en zayıf, en kırılgan, en az not alan ve karnede de en kırık olan
alanlarından biridir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 2011 yılında cari işlemler
açığında rekor kırdık; 77-78 milyar dolar cari işlemler açığı, millî gelire
oranı yüzde 10. Beyaz Rusya’dan ve Gürcistan’dan sonra, millî gelire oran
olarak en yüksek cari işlemler açığı veren ülke olduk. Ve Türkiye ekonomisinin
cari işlemler açığı son dönemlerde kısmi bir iyileşmeyle karşı karşıya kalsa
bile, büyümeden yaptığımız fedakârlıkla karşılaştırdığımızda cari işlemler
açığındaki düşüşün yeterli olmadığı ortaya çıkıyor; cari işlemler açığı 78
milyardan 60 milyar dolara düşüyor. 18 milyar dolarlık bir iyileşme var ancak
büyümeden yapmış olduğumuz fedakârlık 3 katı; yüzde 8’lerden, yüzde 9’lardan
yüzde 3’lere inen bir büyüme rakamıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bu açıdan
baktığımızda, pek olumlu olmayan bir konjonktürle karşı karşıyayız.
Cari işlemler
açığının finansmanının kalitesi bozuluyor. Bakınız, ben size örnek vereyim:
Kasım 2011 yılında verdiğimiz cari işlemler açığı için 19 milyar dolar portföy
yatırımı çekerken, bugün 36 milyar dolar portföy yatırımı alıyoruz yani cari
işlemler açığını, borç yaratıcı kalemlerden ya da kırılgan kalemlerden ya da
kısa vadeli kaynak girişlerinden her geçen gün daha fazla finanse eder hâle
geliyoruz. Bu, Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını ciddi şekilde artırıyor.
Borçlar, karnede
zayıf noktalardan biri. Siz, buralarda “Maastricht Kriterlerini tutturduk.”
diyorsunuz; “Borç stoklarımızın millî gelire oranlarını yüzde 31’e kadar
indirdik.” diyorsunuz. Evet, doğru, faiz dışı fazla politikaları sebebiyle kamu
borçlanmıyor. Kamu borcuna bir disiplin getirildi, kamu maliyesinde bir
disiplin var ama ekonominin toplam borçluluğu büyüyor çünkü ekonominin borç
yaratma dinamiği büyüyor. Bu kadar çok cari işlemler açığı veren bir ekonomi,
bu açığını borç yaratıcı kalemlerle finanse ediyorsa ve kamu borçlanmıyorsa o
zaman bu borcu kim yapacak? İşte o zaman bu borcu özel sektör yapar. Bakın,
devri iktidarınızda, 2012 yılında, sadece 43 milyar dolarken Türkiye’de özel
sektörün dış borcu, bugün 212,5 milyar dolara ulaşmıştır. Tüm cumhuriyet tarihi
boyunca yapılan borçlanmanın 4 katı, 5 katı kadar sırf sizin hükûmetiniz
döneminde yapılmıştır.
Buna paralel
olarak, reel sektör döviz pozisyon açıkları büyüyor. Reel sektör döviz pozisyon
açıkları 18 milyardan 130 milyar dolara çıktı yani reel sektör çok ciddi bir
kur riskiyle karşı karşıyadır. 2001’de bankacılık sistemi nasıl böyle bir kur
riskiyle karşı karşıya kaldıysa ve battıysa, bu kez aynı kur riskiyle özel
sektör firmaları karşı karşıyadır. Bu, Türkiye ekonomisinin kırılganlığını artırıyor.
Hane halkı borcu da devri hükûmetinizde neredeyse 10 kat artmıştır.
Enflasyon,
karnedeki kırık notlarınızdan biri. Altı yıllık enflasyon hedeflemesi döneminde
sadece iki yılda enflasyon hedefini tutturmuşsunuz, o da hedefleri revize
ederek, onun dışında kalan dört yılda hedefler tutmamış. 2006 yılında sapma
yüzde 94, 2007 yılında sapma yüzde 110, 2008 yılında sapma yüzde 153, 2011
yılında sapma yüzde 89 ve bugün varmış olduğumuz noktada yurt içi talebin
çöktüğü yerde yüzde 5 enflasyon hedefini bile tutturamayan bir hükûmetin, yurt
içi talebin artacağını ve büyümenin buradan şekilleneceğini söyleyen bir
yaklaşımı içinde 2013 ve sonrasındaki yüzde 5’lik enflasyon hedefini tutturması
mümkün değildir.
Maliye politikası
sıkıntılıdır. 2012 yılı bütçesi öngörülenden 12,4 milyar dolar sapmıştır ve
bütçe, ekonomideki genel gidişatı, maliye politikası ekonomideki genel gidişatı
görerek, büyüme dostu ve istihdam dostu olarak tanzim edilmemiştir.
Sermaye giderleri
kalemi yani devletin bütçeden yapmış olduğu yatırım harcamaları hem reel olarak
hem de nominal olarak düşürülmektedir. Mal ve hizmet kalemleri reel olarak
negatiftir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönem büyüme hedefleri gerçekçi olarak
tespit edilmediği için, dolaylı vergilerde ciddi bir vergi kaybı olacağı için,
önümüzdeki dönem, bu vergi performansı kaybının zamlarla finanse edileceği bir
maliye politikasıyla, bir bütçeyle karşı karşıya kalacağız.
Bugün buradan
ilan ediyorum: 2013 yılında bol miktarda zam olacak çünkü büyüme hedefleri
tutmayacak, büyüme hedefleri tutmadığı için mali dengeler tutmayacak ve mali
dengeler yeniden vatandaşın sırtından sağılmaya ve kotarılmaya çalışılacak.
Ancak haksızlık
etmeyelim; Hükûmetin ekonomiye ilişkin karneleri zayıf olmakla beraber çok iyi
olduğu alanlar da var, karnede görülüyor: Dışa bağımlılık: 10 üzerinden 10.
Sıcak paraya teslimiyet: 10 üzerinden 10. Zam yapma becerisi: 10 üzerinden 10.
Ekonomik gerçekleri yıpratma: 10 üzerinden 10. İşçiyi, memuru, köylüyü hor
görme: 10 üzerinden 10. Vatandaşa tepeden bakma: 10 üzerinden 10. Dolayısıyla,
başarılı olduğunuz alanlar da var. Ekonomi politikalarınız başarılı değil ama
bu gibi konularda davranış noktalarınız çok iyi.
Peki, sonuç ne?
Yine karneye bakarak söyleyelim: “Hâl ve gidişat iyi görülmediğinden
tasdiknamesi tez zamanda verile.” diyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
HÜSEYİN ŞAHİN
(Bursa) – Kim vermiş karneyi?
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Vatandaş tasdiknameyi de verecek size, az kaldı.
BAŞKAN – Bartın
Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – İktidarın işvereni olduğun için kazanıyorsun, herkes para
kazanamıyor.
BAŞKAN - Sayın
Tanal, sözcünüzü dinleyelim.
Buyurun.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) - Çok gürültü geliyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN – E, işte
hep beraber gürültü ediyorlar Sayın Yalçınkaya.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sen daha bir köfte ısmarlamamışsın İnegöl’den geçenlere, ne
konuşuyorsun?
HÜSEYİN ŞAHİN
(Bursa) – Alacağınız olsun.
BAŞKAN –
Muhteremler, şakalaşıyor musunuz, bağrışıyor musunuz anlayamadım.
Bağrışıyorsanız ara vereceğim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bağrışmıyoruz.
BAŞKAN – Ha,
şakalaşıyorsanız lütfen susun, Sayın Yalçınkaya’yı izleyelim.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2013 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın Orman ve Su İşleri Bakanlığı bütçesi ile Çevre ve Orman Bakanlığı
kesin hesap bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada,
geçmişi 1839 yılına kadar uzanan bir örgütün bütçesini görüşmek üzere toplanmış
bulunmaktayız. Orman Bakanlığı ilk kez 1969 yılında kurulmuştur fakat
ormancılık örgütünün kuruluşu Tanzimat Fermanı’na kadar uzanmaktadır. Ne yazık
ki bu bakanlık bir 12 Eylül darbesinden sonra bir de sizin hükûmetleriniz
zamanında kapanmak ya da diğer bakanlıkların bir parçası olmak zorunda
bırakılmıştır.
Sayın Bakan, 2003
yılında, müstakil Orman Bakanlığını Çevre Bakanlığıyla birleştiren sizin
iktidarınızdı. Daha sonra, 3 Haziran 2011’de Çevre, Orman ve Şehircilik
Bakanlığını kurup aradan bir ay geçmeden 29 Haziran 2011’de bu bakanlığı Orman
ve Su İşleri Bakanlığına çeviren de siz oldunuz. Sayın Başbakan herhâlde
sizinle Sayın Bayraktar arasında tercih yapmak zorunda kalmamak için, kendisi
için daha kolay olan yolu tercih edip henüz bir ay önce kurduğu bakanlığı
kapatıp yenisini açarak Sayın Bayraktar’a çevre ve şehirciliği, size de orman
ve su işlerini tahsis etti. Ne yazık ki, siz, sadece bakanlığın çatı örgütlenmesiyle
keyfî şekilde oynamadınız. Bağlı genel müdürlükleri ve taşra örgütünü de, aç
kapa, aç kapa tanınamaz hâle getirdiniz. Bakanlık ve taşra örgüt yapılarında
yaptığınız sık değişiklikler sayesinde ormancılık örgütündeki yönetici
pozisyonlarındaki görevlilerden istemediklerinizi, mahkemeye başvurma haklarını
da ellerinden alarak pasivize ettiniz. Geri kalanları da göreve vekâleten
atayarak, iki dudağınız arasına bakar hâle getirdiniz.
2004 yılında
değiştirdiğiniz 2613 sayılı Maden Kanunu ile en hassas nitelikteki ormanlarda
bile, taş ocağı dâhil her türlü maden arama ve işletme olanağını getirdiniz.
Yerli ve yabancı iş çevrelerinin baskıları sonucu çıkarıldığı bilinen bu
yasayla, ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, millî parklar,
meralar, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları, turizm bölgeleri, askerî
yasak bölgeler ve şahsa ait özel alanları madencilik faaliyetine açan sizin
Hükûmetiniz oldu.
2003 ve 2008
yıllarında 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu’nda değişiklik yaparak, kültür ve
turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezleri dışında kalan devlet
ormanı sayılan araziler, millî parklar, tabiatı koruma alanları, tabiat
parkları ve tabiat anıtları, 383 sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu Kurulmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname kapsamında ayrılmış yerler ve meraların Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından yerli ve yabancı turizm yatırımcılarına tahsis
edilmesine olanak sağlayan ve bu düzenlemeyle turizm tahsislerini iptal eden
Anayasa Mahkemesi kararını hileli yollarla devre dışı bırakan yeni yasanın
eskisini aratırcasına ormanların aleyhine hükümler içermesini sağlayan da
sizsiniz.
Sizin döneminizde
son on yılda ormanlarımız, yasalarda yapılan değişikliklerle ve
yönetmeliklerle, geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde ciddi tahribata
uğratılmaktadır. Madencilik, turizm, hidroelektrik santraller ve taş
ocaklarıyla ilgili hiç düşünülmeden verilen izinler de aynı şekilde çevre
sorunlarına, çevre katliamlarına neden olmakta; oteller, villalar, çılgın
projeler, 3’üncü boğaz köprüsü ve çevre yolları, lüks konutlar, alışveriş
merkezleri, termik santral projeleri, kentsel dönüşüm projeleri nedeniyle
milyonlarca ağaç katledilmektedir.
Partinizin 2011
seçim beyannamesinde, 1992-2002 yılları arasında daha önceki hükûmetler
tarafından senelik ortalama olarak 75 bin hektarlık alanda ağaçlandırma ve
bozuk ormanların ıslahı yapılırken, 2003-2009 yılları arasında bakanlığınızca
bu rakamın 7 misli arttırılarak 501.387 hektar alanda ağaçlandırma ve bozuk
ormanların ıslahının gerçekleştirildiği belirtilerek “Ağaçlandırmada dünyada
ilk 3’e girme başarısını gösterdik.” şeklinde bir ifadeniz var. Sizin
verdiğiniz rakamlara dayanarak Sayın Başbakan da “Ağaçlandırmada dünyada
3’üncüyüz.” ifadesini kullanıyor fakat Sayın Bakan, ormancılık uzmanları sizin
açıklamalarınızı abartılı ve tutarsız bularak sizin döneminizde ağaçlandırılan
alan miktarının önceki döneme göre sadece yüzde 20 arttığını, bunun da ülkemizin
genel gelişmesine paralel bir artış olduğunu söylüyorlar. Uzmanlara göre, iddia
edilen yüksek miktardaki ağaçlandırmayla ilgili artışın kökeninde
rehabilitasyon çalışmalarında yaşanan olağanüstü artışın yattığı
belirtilmektedir fakat ne yazık ki bu rehabilitasyon çalışmaları “bozuk orman”
diye nitelendirilen yerlerde yapılan çalışmalardır, “ağaçlandırma çalışması”
diye nitelendirmek yanlıştır. Aslında, 1 hektarlık alanı ağaçlandırmak için
rehabilitasyon maliyetinin 20 katı harcama yapmak gerekiyor. Siz ucuz olanı
seçmişsiniz.
Sayın Bakan,
rehabilitasyon çalışmalarının yanı sıra, erozyon kontrolü, mera ıslahı ve
benzeri çalışmaları da ağaçlandırma çalışması kapsamına dâhil ettiğiniz için
ağaçlandırma rakamlarını çok yüksek oranda artmış gibi gösteriyor, kamuoyunu
yanıltıyorsunuz.
Sayın Bakan,
“HES’lere karşı çıkmak saçmalık.” diyerek de HES’lerin bir numaralı koruyucusu
oldunuz. HES’lerin ormanlar üzerinde yaptığı geri dönülmez zararları
değerlendirmekten çok uzaksınız. Akarsular HES’lere kurban ediliyor, dereler
kurutuluyor, halk akarsularının yok edilmesine isyan ediyor. Bu havzalarda
yaşayan ve o su ile tarlasını, bahçesini sulayarak geçimini sağlayan insanlar,
maalesef, yıllarca yaşadığı yerlerinden göçe zorlanıyor. Farkında değil
misiniz, HES’lerin zararları gün geçtikçe daha da ortaya çıkıyor. Partiniz
milletvekilleri bile yavaş yavaş HES’lere karşı ses veriyor. Halkın bu isyanına
ne zaman kulak vereceksiniz, ne zaman bu yanlış uygulamalarınızdan
vazgeçeceksiniz?
Sayın Bakan,
Anayasa’mızın 170’nci maddesine göre sadece orman köylülerine tahsis edilmesi
gereken 2/B alanlarını Anayasa’yı ihlal ederek herkesin satın alabileceği bir
rant objesine dönüştürdünüz. “Satın almada önceliği kullanıcılara verdik.”
diyorsunuz fakat belirlediğiniz rayiç bedellerle bu alanları gerçek sahiplerinin
almasının mümkün olmadığını siz de biliyorsunuz. Orman köylüsünün yıllardır
kullandığı alanları başkalarının kullanım alanına açıyor, onları yıllardır
koruyup kolladıkları ve asıl sahibi oldukları bu alanlardan bir çırpıda söküp
atabiliyorsunuz. Bu alanların yeni sahipleriyle mevcut kullanıcıları arasında,
dolayısıyla bu kesimlerle devlet arasında oluşturacağı çatışmayı nasıl
önleyeceksiniz?
“Bu düzenlemeyi
orman köylüsü için yaptık.” diyorsunuz fakat 2/B alanlarının orman köylülerine
tahsisini düzenlemek için kanunla yetkilendirilmiş ORKÖY Genel Müdürlüğünü
kapatıp bu işleri Maliye Bakanlığına devrediyorsunuz. Bu arazilerin gerçek
sahiplerine ücretsiz olarak verilmesi gerektiğini savunan partimize de “Yüzde
70 rayiç bedelle verilsin.” diye muhalefet ediyorsunuz. Bu durumda orman
köylüsünü mü korumayı yoksa bütçe açıklarını mı önlemeyi amaçladığınız zaten
ortaya çıkıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet orman-köy ilişkileri konusunda da maalesef sınıfta
kalmıştır. Son verilere göre 21.278 orman köyünde yaklaşık 7 milyon nüfus
yaşamaktadır. Bu köylerimizin altyapı, sağlık ve eğitim imkânları toplumun
diğer kesimlerine göre oldukça düşük olup köylümüz orman ürünleri kesme,
sürütme ve taşıma işleriyle geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Kırsal kalkınma
faaliyetlerinin her geçen gün daraltılması nedeniyle de maalesef bu
köylerimizden göçler başlamıştır. Bilinmelidir ki, orman köylüsü korunmadan
ormanlar korunamaz ve orman köylüsü olmadan ormancılığımız geliştirilemez.
Ormancılığın
gerçek sorunlarına neşter vurarak muhalefet partileriyle iş birliği içerisinde
hazırlanmış çözüm önerilerinin hayata geçmesini diliyor, bütçenin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı uğurlu olması temennisiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Bolu Milletvekili
Sayın Tanju Özcan…
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında
düşüncelerimizi ifade etmek için söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz ben yüz ölçümü itibarıyla Türkiye’de en çok
ormanın bulunduğu ilin milletvekili olarak bu konulara giriyorum. Daha önce
Sayın Bakanımızla burada, bu konuda, 7 veya 8 defa konuşma yaptım, orman
köylüsünün sorunlarını anlattım, tabiri caizse dilimde tüy bitti ama bugüne
kadar bizim anlattıklarımızı ciddiye alıp, Orman ve Su İşleri Bakanlığı
tarafından herhangi bir somut adım atılmadığını da üzülerek görüyorum.
Ben burada tekrar
etmek istiyorum. Türkiye’nin en yoksul kesiminin sorunlarından bahsediyoruz bu
vesileyle. Yaklaşık 20 bin orman köyünden, burada yaşayan yaklaşık 7,5 milyon
insandan bahsediyoruz Sayın Bakanım. Orman köylüleri şu anda Türkiye nüfusunun
yüzde 10’unu oluşturuyor ama 1970 yılında orman köylüleri Türkiye nüfusunun
yüzde 23’ünü oluşturuyordu. Bugün, orman köylülerinin millî gelirden aldıkları
pay yüzde 1’in bile altında sayın milletvekilleri. Kim hesaplarsa hesaplasın,
ister TÜİK hesaplasın ister sendikalar hesaplasın ister sarı sendikalar
hesaplasın ister meslek odaları hesaplasın kim hesaplarsa hesaplasın şu bir
gerçek ki Türkiye’deki bütün orman köylüleri, aileleri açlık sınırının altında
yaşıyorlar, gelir elde ediyorlar.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Aynen öyle.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Yoksulluk ve fukaralık sebebiyle 1970 yılından bu yana yüzde 23’lük
oran yüzde 10’a düştü Sayın Bakanım.
Daha önce
söyledim sayın milletvekilleri, şimdi de söylemek istiyorum: Orman köylüsünün
en önemli problemi AKP Hükûmetinin uyguladığı politikalardır. Orman köylüsü,
her zaman, üç dönemdir AKP’ye oy verdi ama -orman köylülerimiz bunu iyi
dinlesinler- AKP hiçbir zaman orman köylüsünden yana olmadı, fakir fukaradan
yana olmadı, garip gurebadan yana da olmadı. Kooperatifleri illegal örgüt
olarak gördü -orman kooperatiflerini- Orman Bakanlığımız, orman köylüsünü de
ayak bağı olarak gördü.
Bakın, bugün
bütçesi üzerinde konuştuğumuz Orman Genel Müdürlüğü Türkiye’nin en az masrafla
en çok kâr yapan kamu kuruluşlarından bir tanesi ama bu kuruluşun
başındakilerin maalesef hiç vicdanı yok değerli milletvekilleri. Bakın, neden
mi? Orman Genel Müdürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti’nde, aynen bir aracı kurum gibi
davranıyor. Ağaç kendiliğinden büyüyor. Orman köylüsü bunu gidip kesiyor,
soyuyor, depoya teslim ediyor. Orman Genel Müdürlüğü de sadece bunu satıyor
yani ağaç doğadan, emek köylüden, para Orman Genel Müdürlüğünün kasasına
giriyor. Bunda bir tuhaflık var, çok garip bir düzen bu değerli
milletvekilleri. Tabii böyle olunca da Orman Genel Müdürlüğü Türkiye’nin en
kârlı kamu kuruluşlarından bir tanesi oluyor ve devlete en çok vergi veren kamu
kurumlarından bir tanesi oluyor. Bunun sonucunda ne oluyor biliyor musunuz?
Orman Genel Müdürü Sayın Başbakanın elinden önce plaket alıyor, sonra da
Karabük’ten milletvekili seçiliyor. Yeni genel müdürümüzün görev süresi
herhâlde üç gün sonra sona eriyor, bugün aldığım en iyi haber.
ALİ ÖZ (Mersin) –
Başkası gelir, boş mu kalacak orası Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – İnşallah önümüzdeki dönem kendisi de bu hizmetleri karşılığında
Türkiye’nin muhtelif bir şehrinden milletvekili olarak Parlamentoya gelir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Gelen gideni aratır, çok sevinme.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; orman köylüsü dünyanın en
pahalı mazotuyla dünyanın en zor işini yapıyor, para kazanamıyor, karnını
doyuramıyor. Biraz önce orman köylüsünün durumundan bahsettim, daha önceki
konuşmalarda da bahsettim. Hatta bu konuda yasa teklifi verdim Sayın Bakanım.
“Vahidi fiyat uygulamasını düzeltelim, Orman Kanunu’nun 40’ıncı maddesini değiştirelim.”
dedim. Dedim ki: “Orman köylüsünün depoya teslim ettiği emvali Orman Genel
Müdürlüğü o bölgedeki depodan kaç liraya satıyorsa bir yıl önce, bir yıl sonra
bu fiyatın yarısını vahidi fiyat olarak orman köylüsüne teklif edelim.” Tabii,
sizlerin kalkan mübarek parmaklarıyla bu teklifimiz reddedildi arkadaşlar. 8
milyon orman köylüsünü çok üzdünüz. Hükûmet olarak orman köylüsüne hak ettiği
vahidi fiyatı vermediğiniz gibi, bir de yandaş müteahhitleri ormana sokarak
yandaş müteahhitlere ormandan da bir ekmek çıkardınız.
ALİ ÖZ (Mersin) –
Ormanda ekmek çok, çıkar.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, buradan uyarıyorum: Dikiliden satış
uygulaması, bugün yüzde 23’ler civarında olan dikiliden satış uygulaması, eğer
genel müdürün bana söylediği gibi, sayın genel müdürün beni Bolu’da yanlışlıkla
iktidar partisi milletvekili zannederek söylediği gibi yüzde 60’lara
çıkarılırsa, bugün “orman köylüsü” olarak tanımladığımız kitle Türkiye’de
müteahhidin işçisi hâline gelecek.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yani seni iktidar partisinin milletvekili mi zannetti genel müdür?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Karıştırarak bunu söyledi Sayın İnce.
Ben bu konuda
Sayın Bakanı uyarmak istiyorum: Lütfen, şu dikiliden satış uygulamasından
vazgeçin. Bu parayı orman köylüsüne verin, o işi orman köylüsüne verin. Orman
köylüsü de en azından çalışsın, çalışmasının karşılığını alsın.
Sayın Bakanım,
siz gülüyorsunuz ama orman köylüsünün durumu çok perişan. Ben size daha önce
söyledim. Kırılıyorsunuz, çok kırılgan bir yapınız var. Sonra, “Kusura
bakmayın.” demek zorunda kalıyorum ama gülünce de dayanamıyorum. Daha önce size
söyledim Sayın Bakanım. “Bakın, ben bir orman köyünde yetişmiş bir gencim, genç
bir milletvekiliyim. Ben bugün milletvekili olduysam benim rahmetli dedemin
ormandaki meşakkatli çalışmalarının çok büyük eseri var bunda.” dedim. Sizin
yanınıza geldim. Tekrar ediyorum, dedim ki: “Sayın genel müdürüm, Sayın
Bakanım; orman köylüsünün çok büyük sorunları var.” Siz bana gülerek ne cevap
verdiniz? “Canım, nereden çıktı bu?” dediniz. Ben size tekrar söylüyorum: Sayın
Bakanım, gidelim Karabük’e, gidelim Bolu’ya, gidelim Çankırı’ya, gidelim
Adana’ya, herhangi bir orman köylüsünün kapısını tıklatalım…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Kızılcıhamam’a gidin!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – …köylüleri toplayalım, “Hâlinizden memnun musunuz?” diye soralım.
“Allah razı olsun Sayın Bakanım, hâlimizden çok memnunuz devri iktidarınızda
derlerse ben milletvekili mazbatasını yırtıp Bolu’ya dönmeye hazırım.” dedim.
Bakın, bu sözümü yine tekrarlıyorum ama farklı olursa siz de o görevde kalmaya
devam edemezsiniz. Sayın Bakanım, bu konuda size “Hodri meydan.” diyorum.
Sayın Bakanım,
önemli bir şey söyleyeceğim, önemli bir iddiada bulunacağım. Sizin şu anda
Sakarya’da görev yapan bir orman bölge müdürünüz var, adı Hasan Türkyılmaz.
Bolulular onu “fukara Hasan” olarak tanır; fukara Hasan, fakir Hasan. Neden
biliyor musunuz Sayın Bakanım? Siz hiç Türkiye’de -sizlere de soruyorum sayın
milletvekilleri- fakirlik ilmühaberi almış orman işletme müdürü gördünüz mü?
İşte bu zatımuhterem Düzce’nin Beyköy’üne bağlı bir köyden fakirlik ilmühaberi
alıyor 2006 yılında ve fakirlik ilmühaberinde de mesleği olarak “orman işletme
müdürü” yazıyor.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Bakana da yeşil kart verelim!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Siz bu adamı aldınız, bölge müdürü yaptınız Sakarya’ya.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Daha neler var, neler.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Daha kötü şeyler de duyuyorum. Yağmurdan kaçarken inşallah doluya
tutulmayız. Sayın genel müdür emekli olduktan sonra bu zatımuhteremi orman
genel müdürü yapacağınız söyleniyor. Sakın ha Sayın Bakanım, sakın böyle bir
şey yapmayın. 7,5 milyon orman köylüsünün vebalinden kurtulamazsınız, sakın
böyle bir şey yapmayın.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Kesin yapar, kesin.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Adamın şansını yükselttin ya!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) - Tabii, süre kısıtlı olduğu için detaya giremiyorum. Orman muhafaza
memurlarının sorunlarıyla ilgili benden önceki konuşmacılar söz aldı, buna
girmiyorum. Ancak Sayın Bakanım, Dörtdivan Orman İşletme Müdürlüğünü hâlâ
Danıştay kararına rağmen açmadınız. Bu konuda bürokratlar size ne diyor
bilmiyorum ama, ben bu kürsüden cumhuriyet savcılarına sizinle ilgili suç
duyurusunda bulunuyorum mahkeme kararını uygulamadığınız için.
Bu bütçeye de
“ret” oyu vereceğimizi ifade ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Savcıları göreve davet et sen.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özcan.
Çanakkale
Milletvekili Sayın Ali Sarıbaş. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbaş,
buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2013 yılı
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Öncelikle bizi televizyonları başında
dinleyen vatandaşlarımıza ve yüce heyetinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Çok değerli
arkadaşlar, 12 Aralık 2012 günü, Başbakanımızın, mühendislik harikası olarak
tanıtıp açılışını yaptığı Deriner Barajı’na dikkatinizi çekerek konuşmama
başlamak istiyorum. AKP, projeyi 2002’de devraldığında projenin maliyeti 1
milyar 723 milyon lira idi yani 957 milyon dolar. Bugün 2012 yılı sonunda 6
milyar 12 milyon lira olarak ilan ediliyor. 1 milyar dolara mal olacak projeyi
AKP 3,5 milyar dolara mal ederek ilk rekoru kırmıştır. Maalesef Başbakan doğru
söylüyor, Türkiye, yeni bir rekorun sahibi oluyor, aradaki 2,5 milyar dolarlık
fark ne oluyor? 2002 yılında 45 sente mal olacak elektrik, AKP’nin on yıl
geciktirmesi sonucu 2012’ye geldiğimizde 165 sente mal ediliyor. Bu da
vatandaşımızın cebinden fazla paranın çıkması demektir. İşte, AKP’nin,
Başbakanın vatandaşlarımıza armağan ettiği ikinci rekor budur. “Bu rekorlar
halkımıza yılbaşı hediyesidir.” diyor. Hayırlı uğurlu olsun.
Değerli
arkadaşlar, 2000-2011 döneminde enerji üretimimiz yüzde 15 artarken, aynı
dönemde enerji tüketimimizin yüzde 34 arttığını görüyoruz. Yüzde 76 gibi büyük
bir oranda dışa bağımlı olduğumuz enerji tüketiminin ancak yüzde 24 gibi bir
bölümünü kendi kaynaklarımızla üretmekteyiz. Ülkemizin bağımsızlığı yolunda
önemli kilometre taşlarından biri olan GAP, 1936’da Mustafa Kemal Atatürk’ün
talimatıyla başlayıp 1960’ların sonunda gündeme gelmiştir. GAP, 75.358
kilometrekare alanda 22 baraj ve 19 hidroelektrik santral ile 27 milyar
kilovatsaatlik enerji üretmesi ve 1,7 milyon hektar alanın da sulanması
projesidir. Toplam 32 milyar dolara mal olacağı hesaplanan projenin ödeneği AKP
döneminde düzenli olarak azaltılarak tamamlanması geciktirilmiştir. Şöyle ki:
2003 yılında yüzde 29 olan ödenek 2007 yılında yüzde 8’lerin altına
gerilemiştir. GAP’a yeterli ödenek ayrılmadığı gibi İşsizlik Fonu’ndan da
2010-2012 dönemi de dâhil olmak üzere 12 milyar 124 milyon Türk lirası para
aktarılmıştır. Bu para işsizlere ödenmesi gereken paradır ve GAP’ta
kullanılmıştır.
2003-2008
döneminde GAP Eylem Planı’nda yer alan 1,8 milyon hektar nihai sulama
hedeflenmiş ancak 73.843 hektarı gerçekleştirilebilmiştir. 2012 yılına kadar 1
milyon 60 bin hektarlık kısmının tamamlanması üzerine kurgulanmasına rağmen,
2008-2012 döneminde beş yıl içerisinde ilave toplam 850 bin hektar hedef biçen
GAP Eylem Planı dördüncü yılını tamamlamadan ve 4,5 milyar lira ayrılan dönemde
ancak 54 bin hektarla yüzde 6,7 hedefini gerçekleştirebilmiştir. Ayrıca, GAP
projesi çerçevesinde yapımı planlanan 19 adet hidroelektrik santrali de devreye
sokulmamıştır.
Sayın Bakan,
Çanakkale’yi de ziyarete geldiğinizde “Çanakkale’yi biz barajlar ve göletler
şehri yapacağız.” dediniz ve benim de Cumhurbaşkanının da olduğu bir ortamdaydı.
Konuşmak güzel. Gel gör ki bölgemizde 90’lı yıllarda inşaatına başlanan
Taşoluk, Çokal ve Bayramdere barajları henüz bitirilememiştir. Diyeceksiniz ki:
Bayramdere Barajı’nı –az önce söylediğim gibi- açtınız. Hayır, sulama göletleri
bitmeyen bir barajı açsanız neye yarar? Halkımızı kandırmayın Sayın Bakan.
Bunun yanında,
Devlet Su İşleri yatırımlarıyla sık sık övünmesine rağmen, Türkiye genelinde
olduğu gibi Çanakkale’de bitirilmeyen yatırım miktarları çok fazladır. Bu
anlamda, Çan Karakoca, Altıkulaç, Biga Ayıtdere, Hacıpehlivanlı, Kaynarca,
Ayıtdere Kemer Ovası, Yenice Hamdibey Asar, Lapseki Beybaşlı, Ezine Akçin gölet
ve sulama inşaatları hâlâ bitirilmemiştir Sayın Bakan. Bu arada, diğer sulama
göletleri de ayrıca devam etmektedir. Daha bunun yanında, planlamaları da devam
eden bir sürü göletimiz vardır.
“Çanakkale’yi
barajlar, göletler ve sulama tesisleri şehri yapacağız.” diye bol keseden atmak
kolay. En ufacık bir yağmurda ekili araziler sular altında kalıyor;
hayvanlarımız telef olurken, vatandaşlarımız canından ve malından oluyor.
Değerli
milletvekilleri, dünyada kişi başına yıllık en az 8.000-10.000 metreküp su
kullanılması gerekirken, ülkemizde kişi başına 1.430 metreküp su düştüğünü
görüyoruz. Devlet Su İşlerinin verilerine göre 2030 yılından itibaren ise kişi
başına 1.100 metreküp su düşeceği ifade edilirken, bu durum, su fakiri ülkeler
arasında yer almaya devam edeceğimiz anlamına geliyor. İşte, 2030’u hedefleyen
Devlet Su İşleri ve Orman Bakanlığımızın vizyonu, AKP’nin vizyonu bu mudur?
Suyumuzu,
özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekiyorsunuz. Vatandaşlarımıza ise,
yeni çıkardığınız bir yöntemle, ilanlar vererek “Ceza yazarız, kuyularınıza
saat takın ve para verin.” diyorsunuz.
Çok değerli
milletvekilleri, Kazdağları çevresinde yaşayan 1,5 milyona yakın vatandaşımız
var. Su kaynakları, çok uluslu şirketlerin, altın şirketlerinin ve onların
taşeronlarının tehdit ve kuşatması altındadır.
Söğütalan,
Bardakçılar, Halilağa, Hacıbekirler, Muratlar, Karıncalı, Zeytinli, Kirazlı,
Kuşçayır, Ayvacık Bahçedere gibi pek çok yerde yapılan sondajlar nedeniyle içme
ve kullanma suyu kaynakları kaybolacaktır. Ruhsat verilen sahalar bu bölgenin
yani Kazdağlarının sulama havzası üzerindedir. Buralarını verdiğiniz sürece bu
bölgede içme suyu, kullanma suyu ve sadece insanların değil sanayinin de susuz
kalacağını belirtmemize rağmen yine de bu ruhsatları verdiniz.
Sayın Bakanım,
17-18 Eylül ve 2 Aralık 2012 tarihlerinde Çanakkale ve ilçelerimizde yağan
etkili yağmur arazilerimizi, bağları, bahçeleri, seraları, iş yerlerini su
altında bırakmıştır. Biga’da 2 vatandaşımız sel sularına kapılarak vefat
etmiştir. Çayların ve derelerin taşması sonucu köprülerimiz çökmüştür.
Ben bir kez de
şunu söylüyorum: Çanakkale’nin yüzde 55’i orman. Niye bölge müdürlüğümüzü
kapattınız ve yüzde 2 orman olan bölgelere niye orman bölge müdürlüğü yaptınız?
Bu partizanlık mıdır? “Orman İşletme Müdürlüğünün ya da bir başka deyişle Orman
Bakanlığının asli görevi nedir?” diye merak ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada, Devlet Su İşlerinin, Türkiye’nin her yerini sel basarken,
2030 vizyonunu da gördüğümüz gibi bu bütçeye hazırlanmayan ve başarısız olan
Devlet Su İşleri bütçesine Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Hayır.” diyor, en
derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar).
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Amasya
Milletvekili Sayın Ramis Topal. (CHP sıralarından alkışlar).
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
RAMİS TOPAL (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubum adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün bütçesine bakıldığında, her
sene olduğu gibi yenileme çalışmaları bu yıl da devam etmektedir. Yeni
istasyonlar, yeni sistemler kuruluyor. Ancak bu yıl da ülkemizde sel sularına
kapılan birçok vatandaşımız sel sularında yaşam mücadelesi verdi ya da
hayatlarını kaybetti, köprüler yıkıldı, köy yolları, şehir yolları sular
altında kaldı; köyleri, şehirleri, ekili alanları sel suları bastı. Yağışların
ülkemize bereket getirmesini dilerken her yağmurun, her karın yağmasında
felaket olmaması için dua eder olduk. Bunun için neden çözümler üretilmiyor,
önceden uyarılıp neden önlemler alınmıyor? Devletin asli görevi, vatandaşını bu
tür felaketlerden korumak değil mi?
Bu durum
bakanlığın diğer genel müdürlükleri için de aynı. Orman ve Su İşleri
Bakanlığının bünyesinde bulunan genel müdürlükler iyi yönetilmiyor.
Sayın Bakan, 2/B
arazilerinin satışı ile ilgili yasa komisyona geldiğinde siz de ordaydınız. Bu
arazilerin satışı ile ilgili, AKP’li, MHP’li ve CHP’li komisyon üyesi
arkadaşlarımızla beraber 2/B arazilerinin köylülere rayiç bedelin yüzde
50’siyle satılması konusunda karar aldık. Bu yüzde 50’lik bedeli komisyon
üyelerimiz fazla buldu, Komisyon Başkanımız size serzenişte bulunarak: “Sayın
Bakanım, inşallah, Bakanlar Kurulunda bu değeri biraz daha aşağıya çekersiniz.”
dedi. Bu kanun teklifi Genel Kurula geldiğinde bu değer tekrar yüzde 70’e
çıkartıldı. Keşke siz orda kendi milletvekilinizi ikna etseydiniz de böyle
tutarsız bir duruma düşmeseydiniz. Yasa’nın bir adı da “Orman Köylülerini
Kalkındırmak”tı. Ancak elde edilen gelirin yüzde 90’ını TOKİ’ye aktardınız.
Peki, TOKİ bu
paraları ne yaptı? Türkiye’nin en fakir kesimi olan orman köylülerinden
kazandığı paraları yine bu orman köylülerini kalkındırmak için kullanacakken
TOKİ aracılığı ile yandaşlarınıza peşkeş çektiniz. Zaten son iki haftadır yerel
basında, ulusal basında bu gündemde, bunun daha da çok yer alacağını sanıyorum.
Sayın Bakan,
bütün Türkiye’de HES projesi uygulamalarıyla ilgili eylemler yapılıyor, gösteriler
yapılıyor, yollar kesiliyor, barikatlar kuruluyor. Halk güvenlik güçleriyle
karşı karşıya geliyor. Halkın da bu konuda haklı olabileceğini hiç düşündünüz
mü? Niye bu insanlar isyan ediyor, HES’lere karşı tepki gösteriyor, yapılmasını
istemiyor?
Ben anlatayım
size: Amasya Yeşilırmak Vadisi’nde 22 tane HES projesi uygulaması var. Bu ne
anlama geliyor? Taşova’nın o güzelim elma bahçelerinin, kiraz bahçelerinin,
hele hele dünya markası olmuş Taşova bamyasının suyunun kesilmesi anlamına
geliyor. Taşova, geçimini tarımdan sağlayan 20 bin nüfuslu bir ilçemiz. Elinden
ekmeğini alarak kaç kilovat elektrik üreteceğinizi düşünüyorsunuz? Taşova’nın
geleceğiyle oynamayın Sayın Bakan. Tabii ki geleceği ile oynanan, elinden
ekmeği alınan halk isyan edecek, tepki gösterecek. Ben sizlerden, bu HES
projelerini tekrar gözden geçirmenizi istiyorum.
Sayın Bakan,
şimdi sizlere Amasya’da yaşanan ve Bakanlığın filmlere konu olabilecek bir
olayı, Bakanlığın bütçesinin nerelere çarçur edildiğini anlatmaya çalışacağım:
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, 2011 yılı içerisinde orman köylülerini kalkındırmak için ORKÖY
aracılığı ile Amasya’da köylülere 2’şer adet “süt cinsi” diye inek verdi.
Verilen bu ineklerin dünyanın en çok süt veren inekleri olduğu söylendi.
Bakanlıkla anlaşan firma, bu kaliteli ineklerin 2’sini iki yıl geri ödemesiz,
beş yıl eşit taksitlerle 18.540 TL’ye köylüye sattı. Zaten zor durumda olan
köylüler sütünü alıp yem alacaktı, kredi taksitlerini ödeyecekti. Yavrulayan
ineklerin yavruları da kendilerine kâr kalacaktı. Ne yazık ki evdeki hesap
çarşıya uymadı.
Köylülerimiz bu
ineklere bir yıl baktılar, yem verdiler, su verdiler, ilaç aldılar, bütçelerine
göre küçümsenmeyecek de masraf yaptılar. Bu inekler yavruladı ancak yavrularını
sütleriyle besleyemedi çünkü sütleri yoktu. Köylüler kendi kara sığır
ineklerinden süt sağarak biberonla bu ineklerin yavrularını beslemeye
çalıştılar.
Ben, bu köylere
gittim, gördüm. O kadar içler acısı durumlar vardı ki köylerde. Bol süt verecek
diye verilen ineklerin bazılarının gözleri görmüyor. Memeleri olmayan,
yavrulamayan inekler gördüm.
Sayın Bakan,
köyün birinde yaşlı bir amca yanıma geldi ve bana “70 yaşındayım, yetmiş yıldır
kimseye borcum olmamıştı. Devlete güvendim, bu ineklerden aldım.” dedi. “Bu
inekler süt vermiyor, ne de yavruluyor. Biz bu borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz?”
diye sordu. Aynı soruyu ben size soruyorum Sayın Bakan: Bu köylü dayım bu
borcunu nasıl ödeyecek? Ödeyemezse evine, tarlasına haciz gelecek mi?
İl ve tarım
müdürlükleri yetkilileri, bizim bu uyarımızla bu inekler üzerinde incelemeler
yaptılar. Yapılan incelemelerde, bu ineklerin süt ineği değil kesimlik Angus
inekleri olduğu tespit edildi. İlçe kaymakamları da “Bu ineklerin en yakın
zamanda kesilmesi gerekli.” diye rapor düzenledi.
18.500 TL’ye süt
ineği diye aldıkları Angusların 2’si, bugün 5 bin TL etmemektedir. Köylüler,
küçük bir hesapla, yılda 13.500 lira kazıklandılar. Sayın Bakan, bu köylüler bu
kredi borçlarını nasıl ödeyecekler? Bu konuda onlara bir kolaylık sağlayacak
mısınız?”
Sayın Bakan, bu
konunun daha vahimi, bu hayvanlar ülkeye girerken erkek sığır olarak girmişler
ancak ne hikmetse ülkeye girdiklerinde bu ineklere dişi pasaportu verilmiş. Bu
sizce ne anlam ifade ediyor? Bu bir skandal değil mi? Bu bir yolsuzluk değil
mi?
Sayın Bakan,
21’inci yüzyılda, Türkiye’de içme suyu bulunmayan, yolları asfalt olmayan
köylerimiz bulunmaktadır. Yolları asfalt olan yollar da otuz yıl önce YSE
tarafından yapılmış ama artık asfalt özelliğini kaybetmiş, çok büyük derin
çukurlar oluşmaktadır. Bu bütçeden keşke o köylerin yollarını asfaltlamak için,
o köylere içme suyu getirebilmek için bütçeler ayırsanız da o köyleri bu
eziyetlerden, bu işkencelerden, bu çilelerden kurtarsanız diyorum.
Umarım, bu skandalları
sorar, araştırır, gerekli çözümleri üretir, suçlular hakkında da gerekeni
yaparsınız Sayın Bakan.
Bakanlığınız
bütçesini ülkemizin, köylümüzün, çiftçimizin menfaati için kullanmanızı diler,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
İstanbul
Milletvekili Sayın Melda Onur.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
MELDA ONUR (İstanbul) – Teşekkürler.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye Su Enstitüsü kurulduğunda çok sevinmiştik çünkü
su en temel insan hakkıydı çünkü suyun anayasal güvence altına alınması
gerekiyordu çünkü suyu korumak lazımdı ama kurumun sayılan 10 tane görevi suyun
vahşi kullanımına yönelik. Oysa tek bir misyon yeterdi, yaşamın idamesi için
herkese sağlıklı içme, sulama, kullanma suyu sağlamayı güvence altına almak
yeterliydi Sayın Bakan.
Şimdi, ben Sayın
Bakanıma baktığımda hep bir cümleyi hatırlıyorum. Size bırakmayacağım, onu ben
söyleyeceğim: “Su akar, Türk bakar.” Bakanımın en sevdiği laf bu, çeşitli
defalar da polemik konusu oldu. Hatta başka bir şekle çevirdiniz: “Su akar,
Türk bakar, Veysel Bakan yapar.” Yanlış mı hatırlıyorum?
Alkış yok mu bu
taraftan? Yapıyor, çünkü yapıyor, 12/12/2012’de 112 tane tesis açtı. Yapmıyor
değil, bayağı, dünyayı yaptı. Onun için bir alkış beklerdim yani böyle bir şey
için.
HÜSEYİN ŞAHİN
(Bursa) – Alıştık artık…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Biz bu tesisleri yapmasaydık
İstanbul’da su bile içemezdiniz.
MELDA ONUR
(Devamla) – Tabii, bu rakamlara takılırken iyi ki Başbakan 1.212 demedi çünkü
112’yi doldurmak için kim bilir ne kadar acele, ne kadar bitmemiş, raporları
alınmamış, projeleri tamamlanmamış işleri birbiri ardına dizmiş olabilirsiniz.
Ben ne zaman toplu açılış duysam içimi bir endişe kaplıyor, bu toplu
açılışlarda hangi tesisler anlamsız rakamları tutturmak için yalapşap
bitirilmeye çalışılıyor diye.
Soruyoruz: Sayın
Bakan, bu HES lisanslarını ÇED’siz, apar topar, vatandaşa sormadan, paldır
küldür veriyorsunuz; cevap: “Su akar, Türk bakar.”
Sayın Bakan, ama
insanlar tarım yapıyor, suya ihtiyaçları var; cevap: “Su akar, Türk bakar.”
Sayın Bakan, HES
firmaları denetimsiz, taşeronlarda işçiler ölüyor; cevap: “Su akar, Türk bakar,
enerji ihtiyacımız var.”
Şimdi, Aşkale’yle
ilgili Bakana 4 tane soru önergesi verdim -hepsi bunların içinde- cevaplar;
hani bir balta düştü, inek içti… Hatırlamıyorum. Tekerleme gibi, İçişleri
Bakanı “İhmal yok.” dedi, Çalışma Bakanı ölen işçileri suçladı, Orman Bakanı
topu yargıya attı, Enerji Bakanı topu Maliye Bakanına attı. Hadi dedik Maliye
Bakanına soralım; o, derli toplu bir cevap vermiş ama herhâlde burada en
sorumsuz olanı Maliye Bakanı. Adalet Bakanına da artık sormadım, zaten onun
başı belada… Onun için, gerçekten bu açılışlar, bu toplu açılışlar,
denetimsizlikler daha sonra ne gibi ölümler getirir ona çok dikkat etmek lazım.
Siz, bu “su
devrimi” adı altında bir sürü açılışlar yaparken insanlar ne yazık ki sudan
sebeplerle ölüyor. Şimdi, Sayın Bakan, Adana’da 5 bedenin hâlâ bulunmadığı, 10
işçinin canına mal olan HES, mesela hangi toplu açılışın eseri? Çaycuma’da hâlâ
bedenleri bulunmayan 15 kişi var. Burada bir köprü çöktü biliyorsunuz. Bu,
hangi toplu açılış öncesinde yamandı? “Yamandı.” diyorum çünkü Çaycuma
Belediyesinin sitesine girerseniz, Başbakan gelmeden önce eski köprünün
patlamış asfaltlarının üzerine nasıl asfalt döküldüğünü görürsünüz. Ben burada
fotoğraf göstermeyi sevmediğim için getirmedim.
Samsun’da
insanların size güvenip sıcak yuva zannettiği ve hayatlarına mal olan dere
yatağındaki TOKİ konutlarını hangi toplu açılışınızın eseri olarak yaptınız? Bu
sorumluluk hangi bakanın bilmiyorum ama belki burada Çevre Bakanının da olması
gerekiyordu.
Sayın Bakan,
Aşkale’de 5 işçinin gözler önünde yok olup gittiği cinayete konu olan HES hangi
toplu açılışınızın eseridir?
Bir de barajlara
siyasetçilerin ismi konuyor, Cemil Çiçek. Şimdi, bunu bazı gazete yazarları
espri olarak almışlar fakat ben gülemiyorum çünkü benim ismim bir baraja
verilse yemin ederim gece uyuyamam, nöbet tutarım o barajda, kim bilir ne
olacak diye. Buradan vekil vasıtasıyla da Sayın Cemil Çiçek’e bunu iletmek
isterim.
Bu arada sürekli
size bakıyorum, “Bakanım” diyorum, mahcubiyet yok değil mi? Çünkü geçenlerde
burada bir sayın tecrübeli bakanımız bir mahcubiyet gösterdi. Onun için
rahatsızlık olmasın diye sorayım dedim. Hangi bakanımızdı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bülent Arınç.
MELDA ONUR
(Devamla) – Bülent Andıç. Bülent Andıç, hani basından sorumlu… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Senelerce andıçlandık diye ağlayan ve 6 tane gazeteyi
andıçlayan sonra da öğrencilere “Tek bir tane gazete okuyun, size bu yeter.”
diyen Sayın Bülent Andıç. Dilim sürçtü, özür dilerim, tutanaklara böyle geçsin.
Ben kendi
bakanıma dönüyorum. Sayın Bakanım, ben 2 tane soru soracağım sadece size
konuşmamı bitirmeden.
Geçenlerde Enerji
Bakanıyla bir yerde… Kendisi HES’lerle ilgili olarak: Bir, özel sektörü doğru
bir şekilde denetlemediklerini itiraf etti.
İki, “Ben, Orman
Bakanımıza şöyle dedim: ‘Bazı HES’lerden vazgeçelim Sayın Bakanım, bazılarını
yapmayalım.’ dedim” dedi. Şimdi size iki soru: Bir, özel sektörün denetlenmesi
için bütçenizde ne kadar para harcadınız? Ne kadar para ayırdınız?
İki: Enerjinin başındaki
kabine arkadaşınızın bu sözüne uyacak mısınız? Bütçenizi ona göre mi
tasarladınız?
Teşekkür
ediyorum.
Ben burada vahşi
kapitalizm uğruna hayatlarını kaybeden bütün emekçileri saygıyla eğilerek
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) - Bir dakikayı bize ilave edin.
BAŞKAN – Nasıl
vereceğiz? Bitti, son söz olduğu için.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) - Yarın…
BAŞKAN – Ben
yarın yokum, diğerine söylersiniz. Muhterem, ben yarın yokum, yarınki
arkadaşımıza söylersiniz “Alacaklıyım” diye.
Evet, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına ilk söz, Sakarya Milletvekili Sayın Şaban Dişli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA ŞABAN DİŞLİ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi
Bakanlığımızın 2013 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2012’nin bu son
ayında ülke ekonomisi olarak dünya aynasına düşen suretimize ve kendi
aynamızdaki yansımamıza kısaca göz atacağım bu kısa süre içerisinde. Türkiye
ekonomisi son on yılda uygulanan başarılı programlarla önemli dönüşümlerden
geçmiş ve istikrar içinde güçlü bir şekilde büyümektedir. Bunu hem ülkemizin
ekonomi çevreleri hem uluslararası ekonomi çevreleri her fırsatta teyit
etmektedirler. En son olarak AB zirvesine katılan 27 ülkenin liderlerinin de
ortak görüşleri: “Türk ekonomisinin dinamizmi Avrupa kıtası refahına katkı
yapıyor.”
AK PARTİ olarak
iktidara geldiğimiz ilk günden bu yana, değerli bakanlarımızın gayretleri ile
hedeflerimizi hep yükselterek, vaatlerimizi sözde bırakmadan çalışmalarımıza
devam ediyoruz. Bu sayede bugün dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın ise 5’inci büyük
ekonomisiyiz. Bu doğrultuda, 2002 yılında 230 milyar dolar olan millî gelirimiz
774 milyar dolara, 3.500 dolar olan kişi başı millî gelir 10.700 dolara
yükselmiştir. Yine, uyguladığımız mali disiplin ve etkin borçlanma stratejileri
sonunda on yıllık dönemde Türkiye’nin kamu borç yükü yaklaşık 40 puan
düşmüştür. Bu sonuçla AB’deki 21 ülkeden çok daha iyi konumdayız.
Ekonomimizdeki bu önemli dönüşüm aynen ihracat, turizm gelirleri ve yatırımlara
da yansımıştır. 2002’de 36 milyar dolar olan ihracat 150 milyar dolarla yeni
bir rekor kırıyor, 2012 yılında dokuz aylık verilere göre Türkiye dünya
ihracatını en hızlı artıran 4’üncü ülke oluyor. Ülkemizin ürün ve pazar
çeşitliliği de sürekli artmaktadır. Bu başarı özellikle Avrupa’yı âdeta iflasa
sürükleyen ekonomik kriz düşünüldüğünde daha da önem arz etmektedir. 1 milyar
doların üzerindeki ihraç ettiğimiz ürün sayısı 9’dan 32’ye, 1 milyar dolar
üzerine ihracat yaptığımız ülke sayısı 8’den 30’a çıkıyor yani Türk iş
dünyasının uluslararası rekabet edebilirliği her geçen gün artıyor.
Diğer yandan,
2002’de 8,5 milyar dolar olan turizm gelirimiz, 2011 sonunda 23 milyar doları
aşarak 10 yılda 3 kat artıyor. Turizm gelirlerinde dünyada 9’uncu olduk.
Özellikle, son yıllarda, yatırımlar sayesinde kongre turizminde İstanbul’u
dünyada 1’inciliğe taşıdık. Aynı dönüşüm uluslararası doğrudan yatırımlarda da
görülüyor. Türkiye, yatırım için en cazip ülkeler listesinde 13’üncü sıraya
çıkmıştır. Yatırımcılar, küresel ekonomik krizden başarıyla çıkan ve bunu
fırsata çeviren Türkiye’ye geliyorlar yani güven ortamına geliyorlar yani
istikrara geliyor.
Birçok ekonomi
geçtiğimiz yıllarda yaşanan küresel ekonomik krizin etkilerinden kurtulamazken,
bazı Avrupa Birliği ülkeleri basın toplantılarıyla ağlayarak iflaslarını
deklare ederken, iktidar partileri birer birer iktidardan uzaklaşırken, bazı
ülkeler atama başbakanlarla yönetilmeye başlarken, dünyanın her yerinde
Türkiye’nin ekonomik başarısı örnek gösteriliyor. On sekiz yıl aradan sonra,
geç ve yetersiz de olsa, Türkiye’nin kredi notu Fitch tarafından tekrar yatırım
yapılabilen ülke seviyesine yükseltiliyor. Bu başarının da ekonomimize
sağlayacağı katkılar yakında görülecektir.
Türkiye,
böylesine kısa bir sürede sergilediği üstün performans sayesinde, küresel
ölçekte sıra dışı bir yükselen ekonomi hâline gelmiştir. Bunun da sürekliliğini
sağlamak için 2023 vizyonumuz hazırlanmış, geçtiğimiz seçimde Sayın
Başbakanımız tarafından halkımıza sunulmuş ve halkımızın desteğini almıştır.
Yani halkımız, Türkiye’nin, 2 trilyon dolarlık bir ekonomi büyüklüğüne ulaşarak
dünyanın ilk 10 büyük ekonomisi içinde yer alacağına, 2023’te 500 milyar dolar
mal ihracatı yapabileceğine ve belirlenen diğer hedeflere ulaşabileceğine
inanmıştır.
Bütçe
müzakereleri, millet adına ve millet için şeffaf bir dün-bugün-yarın
değerlendirmesidir. Bu kısa sürede sizlere kısa bir yansı sunmaya çalıştım.
Bu vesileyle,
iktidar ve muhalefetin değerli milletvekillerinin katkılarıyla hazırlanan 2013
yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere
ben de teşekkür ediyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Konya
Milletvekili Sayın Hüseyin Üzülmez.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
yılı Ekonomi Bakanlığının bütçesi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama,
dünyaca ünlü mutasavvıf Hazreti Mevlânâ’yı anarak başlamak istiyorum. Yüzyıllar
önce bu topraklardan verdiği sevgi, kardeşlik ve hoşgörü mesajı, dini, mezhebi,
ırkı, görüşü ne olursa olsun herkesi kucaklayan çağrısı, vuslata erişinin
739’uncu Yıl Dönümü’nde hâlâ güncelliğini korumakta, bu çağrıya uyan yüz
binlerce Mevlânâ dostları bugünlerde Konya’da buluşmaktadır. Kendisini Allah’a
kavuşma gününün yıl dönümünde bir kez daha rahmetle anıyorum.
2013 yılı bütçe
görüşmelerimiz süresince burada pek çok fikirler ortaya konuldu, bense olaya
çok farklı açıdan yaklaşmak istiyorum; çünkü üzerinde görüşme yaptığımız
Ekonomi Bakanlığı bütçesi.
Türkiye’nin
ekonomisine, kalkınmasına geriye doğru bir dönüp baktığımızda, nereden nereye
geldiğimizi hep beraber bugüne kadar gördük. Sadece görülenler üzerinde ben bir
hatırlatmada bulunacağım, çünkü AK PARTİ iktidarımızın onuncu yılında Türkiye,
bugünkü ekonomik büyüklüğe adalet ve kalkınma temellerini sağlamlaştırarak
ulaşmış durumda. Adalet, kalkınmayı, kalkınma da kronikleşmiş ekonomik
sorunları çözüme kavuşturdu. Şöyle bir geriye dönüp bakacak olursak, ben iş
âleminin içinden gelen sanayici birisi olarak siyasete girdim ve uzun yıllar da
sanayici ve ekonomici iş adamlarının yöneticiliğini yaptım. AK PARTİ
iktidarından önce şöyle bir dönüp baktığımızda ne görüyoruz? Faizlerin bir
gecede 7 binlere ulaştığını görüyoruz. Enflasyonun çok yüksek olduğunu
görüyoruz. Sanayici ve iş adamlarımızın geleceğe yönelik tasarımlar, planlar,
projeler yapamadığını görüyoruz. Ancak AK PARTİ’nin iktidara gelmesinden sonra,
aldığı tedbirler sayesinde, bugün ihracatımız 150 milyar doları geçmiş durumda.
Daha önce ihracat konusunda yaptığımız 85 ülkede temsilcilik varken bugün 105
ülkede 250 tane temsilcimiz bulunmakta ve bunlar ihracatı gerçekleştirme
konusunda çalışmalar yapmaktadırlar.
Asıl önemli olan
ise geçtiğimiz yıl Ekonomi Bakanlığımız kanun hükmündeki kararnameyle beraber
kurulmuş ve burada teşvik, yatırım, üretim ve ihracatın koordinesi
sağlanmıştır. Bu yapılan çalışmalar içerisinde yine bir veriyi burada ifade
etmek istiyorum ki sadece Eximbank’ın 2002’de verdiği krediler 2 milyar 300
milyon dolar iken bugün verilen kredi 15 milyar doları aşmıştır.
Biraz evvelki
konuşmacıları dinledik, ekonomik anlamda sıkıntılardan bahsedildi. Sadece bir
olayı burada ifade etmek istiyorum: Geçtiğimiz günlerde seçim bölgem olan
Konya’da organize sanayinin genişleme alanında bir arsa dağıtımı oldu. Yaklaşık
120 parsellik yere 504 tane yatırımcı müracaat etti. Bu, iktidarımızın
getirdiği, Ekonomi Bakanlığımızın çıkardığı teşviklerden kaynaklanmaktadır. Bu
teşvikler sayesinde sanayicilerimiz, iş adamlarımız uzun vadeli hesaplar
yapabilmekte, geleceği rahatlıkla görebilmekte, buna göre planlar
yapabilmektedir. Bu hedefler doğrultusunda ben inanıyorum ki bunlar daha da
gerçekleşecek ve Hükûmetimizin yaptığı bu çalışmalar sayesinde, ekonominin
düzgün gitmesi sayesinde bizim Konya’da yüz yıllık rüyalarımız olan, hayali,
geçmişte hayal edemediğimiz projeler gerçekleşmiş durumda. Bunlar nedir? Bir
tanesi, iki başkenti birbirine bağlayan, Selçuklunun başkenti Konya’yı
cumhuriyetimizin başkenti Ankara’ya bağlayan hızlı trenin yapılması.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Devamla) – Burada gerçekleşen şu: Yetmiş dakikalık süreye inmiştir ve önemli
olan bir tanesi de Mavi Tünel, açılışı iki gün önce yapıldı. Biraz evvel
konuşmacı dedi ki burada, hayalden bahsetti. Bizim Başbakanımız ve Devlet Su
İşlerinden sorumlu bakanımız yüz yıllık hayali gerçekleştirip Mavi Tünel’in
açılmasına hizmet ettiler. Kendilerine buradan şükranlarımı sunuyorum.
Ekonomi
Bakanlığının bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok
teşekkür ederim Sayın Üzülmez.
Sayın Bakan
“Bravo Hüseyin!” dedi, tercümeyi duyurayım.
Bursa
Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2013 mali yılı Ekonomi Bakanlığı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Ben öncelikle,
dün -küçük bir operasyon diyeceğim, Sayın Bakanım için o küçük bir operasyon-
iki stent takmış olmasına rağmen burada içindeki ülke sevdasıyla, hizmet
aşkıyla bakanlığının bütçesini bırakmayıp aramızda bulunan Zafer Çağlayan
Bakanıma teşekkürlerimle ve geçmiş olsun dileklerimle sözlerime başlamak
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sevgili
arkadaşlar, bizde çok güzel bir söz vardır; “Hafızayı beşer nisyan ile
maluldür.” Yani insan hafızası unutmakla mükelleftir, yani geçmişi çok çabuk unutur,
yaşanılanı çok çabuk unutur, kendine verileni çok çabuk unutur. Tabii biz on
yıldır iktidarda olduğumuz için on yıl öncesini kolay kolay hatırlamıyor
olabiliriz ama bizim görevimiz hatırlatmak. Bizim görevimiz geçmişte
yaşadığımız acı tecrübeleri, insanımıza, bir daha yaşanmaması için, kesintisiz,
bıkmadan, usanmadan anlatmak olacaktır. Burada az önce çok sevgili arkadaşım,
Plan Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşım çıktı, bir karne gösterdi bize, yani bu
karnenin içerisinde birtakım rakamlarla da bize bilgiler vermeye çalıştı. İzin
verirseniz, ben de biraz onun verdiği rakamlardan kendi perspektifimizden
açıklamalarda bulunmak istiyorum. Cevap mahiyetinde değil ama enflasyon
rakamlarından bahsetti arkadaşım. Enflasyonun hedef olarak tutturulamadığından
bahsetti, Hükûmetin hedeflerinin bir türlü tutturulamadığından, işte yüzde 150
gibi bir sapma olduğundan bahsetti. “Yüzde 150 sapma” dediği rakamlar tek
haneli rakamlar arkadaşlar. Biz, bu rakamları bundan on sene önce, on beş sene,
hatta ülkenin koalisyonlarla yönetilmeye başladığı 1991’li yıllardan sonra
sadece bir ayda yaşıyorduk. Bugün ülkemizde enflasyon 5’li, 6’lı, 7’li
rakamlarda; o dönemlerde 10’lu, 11’li rakamlarla enflasyonist bir ortamda
yaşıyorduk.
Faizlerden
bahsetti arkadaşım. Bugün, sadece dünkü Merkez Bankası Başkanımızın
açıklamasından sonra, ekonomimizin gidişatının istikrara dayalı olarak
sürdürülebilir olmasından dolayı hemen bankalar tarafından düşülmesini yaşadık
ama bugün bir yılda ödenen faiz miktarının 2 katını bu ülke insanları sadece
bir ayda ödüyorlardı. Bakınız, bunu iş adamları çok iyi bilirler. Aylık yüzde
10’luk, 12’lik, 15’lik rakamlarla kredi kullandığı günleri bu ülkenin insanları
unutmadı. Bugün sadece Merkez Bankasının gecelik borçlanma faizi yüzde 5,5.
İnşallah, ülke ekonomisini yöneten güvenli ellerle, AK PARTİ’nin istikrarlı
yönetimiyle de çok kısa zamanda göreceğiz, dünyada geçerli, yani libor
seviyelerine indireceğiz. Buna inanıyoruz. Bunun için de başta Sayın Ekonomi Bakanımız
ve ekonomiyle ilgilenen tüm bürokratlarımız canla başla çalışıyorlar. Tabii,
burada birçok rakamlar verildi. “Biz bunları hatırlatmakla mükellefiz.” dedik.
Size bir rakamdan bahsetmek istiyorum, 2002 yılı bütçesinin yatırım miktarını
bilen var mı içinizde?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Söyle Hüseyinciğim, sen söyle.
HÜSEYİN ŞAHİN
(Devamla) - 9 milyar Türk lirası bugünkü parayla. Bakın, arkadaşlar, biz bugün
sadece, hiç beğenmediğiniz, kürsüye çıkıp her gün eleştirdiğiniz Tarım
Bakanlığından, Tarım Bakanlığının ilgili olduğu çiftçilerimize bir yılda bu
kadar destek veriyoruz, Devlet Su İşleri yatırımları hariç veriyoruz,
dağıtıyoruz (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kara yollarına
sadece bir yılda 9 milyar liralık yatırım yapıyoruz. Türkiye on yılda nereden
nereye gelmiş. Yapısal sorunlarımız vardır, bunları da tamir etmek için
elimizden gelen gücümüzle çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz.
MUSA ÇAM (İzmir)
- Kendi şirketinizden mi bahsediyorsunuz? Milletin kasasından aktarıyorsunuz.
HÜSEYİN ŞAHİN
(Devamla) – Sözüm bitiyor, beş dakika çok çabuk geçti arkadaşlar, vallahi ben
daldım.
Sevgili
arkadaşlar, IMF’yi unutmamanızı istirham ediyorum. “23,5 milyar dolardan aldık,
o gün ‘IMF gelmezse ülke batar.’ diyenlerin ülkeyi yönetmesinden aldık, 900
milyon dolar seviyesine düşürdük. İstesek bugün öderiz.” Sayın Başbakanım böyle
söylüyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Elinizi tutan mı var, ödeyin.
HÜSEYİN ŞAHİN
(Devamla) – Arkadaşlar, ben size iş adamlarının durumundan bahsedecektim,
gayrisafi millî hasıladan bahsedecektim ama bir şey istirham ediyorum, nazar
etmeyin ne olur, çalışın sizin de olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir şey daha
söyleyeceğim, az önceki karnenin karşılığı bizim tarafımızdan nasıl gözüküyor,
size göstermek istiyorum arkadaşlar. Bakınız, gördünüz mü? Yani vatandaşımız
bize verdiği karnede -çok küçük yazdım- yüzde 50 gibi bir oy oranıyla destek
veriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Öbür yüzde 50’yi yok mu sayacaksınız?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Biz marş söylemiyoruz, rakam söylüyoruz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Mussolini’de yüzde 50 ile gelmişti, biliyorsunuz değil mi?
BAŞKAN – Karabük
Milletvekili Sayın Osman Kahveci.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve
Su İşleri Bakanlığının 2013 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, orman ve su gibi iki önemli
doğal kaynağımızın korunması ve yönetiminden sorumludur. AK PARTİ döneminde,
her alanda olduğu gibi, orman ve su kaynaklarının yönetimi alanında da büyük
bir gelişim ve değişim süreci yaşanmaktadır. Bu kısa sürede sizlere özet
bilgiler vererek bakanlığın faaliyetlerini anlatmaya çalışacağım.
Ormancılık
alanında, başta ormanların korunması ve rehabilitasyonu, ağaçlandırma, çölleşme
ve erozyonla mücadele, biyolojik çeşitliliğin korunması, millî parklar, tabiat
anıtları, sulak alanlar ile av ve yaban hayatının korunması ve geliştirilmesi
konularında birçok ilkler gerçekleştirilmiş ve büyük başarılara imza
atılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, ormanlar toplumların refahı ve sağlığına büyük katkı sağlayan
en önemli doğal kaynaklardır. Günümüzün en büyük çevre felaketlerinden biri
olan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin panzehiri de ormanlardır. Ancak
insanoğlu ormanları hızla tüketmektedir. Sadece son kırk yılda dünyada kaybolan
orman varlığı 500 milyon hektardır. Birçok uluslararası süreçler henüz
ormansızlaşmayı durduramamıştır. Ülkemiz de orman yönünden zengin değildir.
Mevcut ormanlarımızın yüzde 48’i de bozuktur. Ayrıca ülkemizin yüzde 75’inin de
erozyon tehdidi altında olduğu düşünüldüğünde, bozuk ormanlarımızı ve çıplak
alanlarımızı süratle ağaçlandırarak orman varlığını artırmak ve topraklarımızı
korumak zorundayız. Bu, ormancılığın ötesinde millî bir görevdir. İşte bunun
bilincinde olan AK PARTİ hükûmetleri, daha yeşil bir Türkiye için ağaçlandırma
seferberliği başlatmıştır.
Bu çerçevede,
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde 2008 yılında
başlatılan beş yıllık bir seferberlikle 2,3 milyon hektar alanda ağaçlandırma,
erozyon kontrolü ve rehabilitasyon çalışmaları yapılması hedeflenmiş ve bu
hedefler fazlasıyla aşılarak gerçekleşmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ülkemizde geçmiş
yıllarda yılda 75 bin hektar olan çalışma AK PARTİ Hükûmetinde yıllık 400 bin
hektarlara çıkmış, ormancılığın 170’inci yılında yani 2009 yılında ise 500 bin
hektarla zamanların en yüksek rekoruna ulaşmıştır. Bu rekor, ülkemizi, FAO
tarafından, dünyada Çin ve Hindistan’dan sonra en fazla fidan diken 3’üncü ülke
konumuna getirmiştir. Yine bu seferberlik kapsamında, bütün kamu kurumları ile
birlikte okul, hastane, ibadethaneler, mezarlıklar ve kara yolları
ağaçlandırılmıştır. Bu çalışmaların bir sonucu olarak ülkemizde orman
alanlarımız nitelik ve nicelik itibarıyla artmıştır. 1973 yılında 20,2 milyon
hektar olan orman alanımız, 2005’te 21,1; 2011’de 21,7 milyon artmıştır. Yani
son otuz yılda yıllık orman alanı artışı 30 bin hektar iken bu, yedi yıllık AK
PARTİ iktidarı döneminde 70 bin hektara çıkmıştır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Demek ki siz müdürken hiç çalışmamışsınız.
OSMAN KAHVECİ
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, ülkemiz ormanlarının en büyük tehditlerinden
birisi de orman yangınlarıdır. Bu alanda geliştirilen hızlı ve etkin yangın
yönetim sistemleri ve donanımlar ile bugün Türkiye, orman yangınlarıyla
mücadelede bölgesinde büyük bir güç olmuş, sınır ve sınır ötesi ülkelere yardıma
gidebilir, teknoloji ihraç edebilir hâle gelmiştir. Bu başarıyı AK PARTİ
hükûmetlerine ve Bakanlığımız çalışanlarına borçluyuz. Bu vesileyle, orman
yangını ile mücadelede şehit olan orman çalışanlarını bir kere daha rahmetle
anıyorum.
Değerli milletvekilleri,
millî parklar ve tabiat parklarında gerek sayısal ve gerekse nitelik bazında
büyük atılımlar yapılmıştır. Millî park sayımız 33’ten 43’e; tabiat parkı
sayımız 17’den 182’ye çıkarılmıştır. Çölleşme ile mücadele kapsamında, çığ ve
heyelan kontrolü çalışmaları ile 28 havzada havza ıslah eylem planları
hazırlanmıştır. Ayrıca, ulusal havza veri tabanı, çölleşmeyi izleme sistemi,
erozyon ve sedimantasyon izleme sistemi, orman ve bitki değişimlerinin
izlenmesi çalışmaları başlatılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bakanlık, su kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde
kullanılmasına dair birçok yatırımlar ve politikalar geliştirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN KAHVECİ
(Devamla) – Devlet Su İşlerinin dokuz yılda 206’sı baraj ve HES olmak üzere
1.128 tesisi milletimizin hizmetine sunulmuştur.
Büyük Türkiye
idealinin gerçekleşmesi yolunda başarılı çalışmalarından dolayı tüm bakanlık
çalışanlarına, Bakanımızın şahsında bir kere daha teşekkür ediyor, bütçenin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Aydın
Milletvekili Sayın Ali Gültekin Kılınç.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ GÜLTEKİN KILINÇ (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Orman ve Su İşleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığımız bağlı kuruluşlarıyla birlikte
13 milyar 851 milyon 138 bin liralık 2013 yılı bütçesiyle ülkemizin en önemli
yatırımcı bakanlıklarından birisidir. Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2003-2012
yılları arasında ülkemiz genelinde 50,6 milyar liralık yatırım
gerçekleştirmiştir. Baktığımızda ne kadar büyük yatırımların yapıldığını tahmin
etmek zor değildir. Bu rakam içerisinde özellikle Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen yatırımların büyüklüğü 46,1 milyar
TL’dir. Özellikle kendi ilimde yıllarca özlemi çekilen, bitirilmesi hayal
olarak görülen ve son on yılda AK PARTİ iktidarlarımızla bitirilen sayısız
projelerden bazı yatırımları burada paylaşmak istiyorum.
Çine Adnan
Menderes Barajı yüz kırk dört yıllık bir hayaldi. AK PARTİ iktidarında
bitirilmiş ve su tutmaya başlamıştır. Bu, ülkemiz için gurur kaynağıdır. Çine
Adnan Menderes Barajı Çine, Koçarlı ve Söke ovalarında taşkın koruma ve sulama
mevsiminde su ihtiyacını karşılamada önemli bir yere sahiptir. Su tutma
işleminin başladığı günden bu yana ovada on binlerce dönüm arazinin su altında
kalması önlenmiş ve çiftçimizi milyonlarca liralık zarardan korumuştur. Bunun
yanında, iki gün önce Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı
yapılan ve su tutma işlemine başlayan Karacasu Barajı ile İkizdere Barajı ve
bunlara bağlı birçok sulama ve içme suyu projeleri ile Menderes Nehri ıslahı AK
PARTİ hükûmetleri döneminde programa alınmış ve tamamlanmıştır. Bu yatırımlarla
yetinmeyip yeni baraj ve göletlerle ülkemizin elli yıllık sulama ve içme suyu
projeleri bir bir hayata geçirilmektedir. AK PARTİ, hizmet çıtasını her geçen
gün bir adım daha ileri taşımakta, kendisi ve hizmetleriyle yarışmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığımız ülkemizin orman
varlığını artırmak için Ulusal Ağaçlandırma Seferberliği başlatmıştır.
Ülkemizin yüzde 27,7’sini kaplayan orman alanlarını 2023 yılına kadar yüzde
30’a çıkarma hedefi son derece büyük bir hedeftir. Böylece cumhuriyet tarihinin
en büyük orman varlığına ulaşmış olacağız. Ağaçlandırma çalışmalarında şu anda
dünyada ilk 3 ülke arasında yer almaktayız. Bu vesile ile gayretli çalışmaları
nedeniyle Orman ve Su İşleri Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu’nu, bakanlık çalışanlarını,
bu hedefe ulaşılmasına katkı veren ve verecek tüm halkımızı kutluyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadarki 111 kent ormanı, 116 bal ormanı, 1.441
mesire alanı çalışmaları da gözden kaçırılmamalıdır. Ülkemiz dünya bal
üretiminde 5’inci sırada iken, yapılan çalışmalarla 2’nci sıraya yükselmiştir.
Bunların yanı sıra 2012-2016 yılları eylem planı çerçevesinde 13 bin hektar
ceviz, 19 bin hektar badem ağacı ile fıstık çamı ormanları kurma çalışmaları da
önemli çalışmalardandır.
Bütün bu
çalışmaların yanında orman yangınlarıyla mücadelede önemli mesafeler
alınmıştır. 30 dakika olan yangına müdahale süresi 18 dakikaya indirilmiş, bu
sürenin 15 dakikaya indirilmesi hedeflenmiştir.
2/B olarak
bilinen, orman vasfını yitirmiş alanlarda yaşanan sorunların çözümü için
gerekli yasal düzenlemeyi müteakiben devletin vatandaşıyla barışmasının yolu
açılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya temiz su kaynakları her geçen gün azalmakta ve
temiz su kaynaklarına ulaşmak güçleşmektedir. Şu anda 112 milyar metreküp olan
kullanılabilir su kaynaklarımızın 44 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz.
Ülkemizde her yıl içme suyu şebeke sistemine verilen 6,5 milyar metreküp
arıtılmış suyun yüzde 51’i şebeke sisteminde kaybolmaktadır. Bu konudaki yatırımlar
Hükûmetimizin öncelikli politikalarındandır. Hükûmetlerimiz döneminde su
kullanımının planlanmasına çok büyük önem verilmiş, günü kurtarmak üzere değil,
şehirlerimizin 2050-2060 yıllarına kadar su ihtiyaçlarını temin etmek için
bütün projeler tek tek titizlikle çalışılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2013 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’nun hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Antalya
Milletvekili Sayın Hüseyin Samani, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN SAMANİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere
ormanlar yenilenebilir nitelikteki en önemli tabii kaynaklarımızdandır.
Dünyamızda ve ülkemizde küresel ısınma ve iklim değişikliği etkilerinin daha da
arttığı bir süreçte ormanların değeri ve orman kaynaklarının sürdürülebilir bir
şekilde yönetilmesi daha da önemli hâle gelmiştir. Küresel ısınma ve iklim
değişikliğine karşı alınması gereken en önemli tedbirlerden biri orman
varlığımızın artırılmasıdır. Bu amaçla ülkemizde, 1 Ocak 2008 tarihinde,
Hükûmetimizin de büyük destek verdiği ve yakından takip ettiği Millî
Ağaçlandırma Seferberliği başlatılmıştır. Beş yıl önce 2,3 milyon hektar alanda
ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bozuk ormanların iyileştirilmesi hedeflenmiş,
bu yılın sonuna kadar 2,4 milyon hektar alanda çalışma yapılarak program hedefleri
aşılmıştır. Orman yangınları ile mücadelede rekor düzeyde başarı sağlanmış
olup, 2003-2011 yılları baz alındığında Akdeniz ülkeleri arasında ülkemizin
orman yangınları ile mücadelede ne kadar başarılı olduğu daha da net
görülebilmektedir. Bu olumlu sonuçların alınmasında orman teşkilatının
cansiparane çalışmaları, altyapının iyileştirilmesi ile acil ve hızlı müdahale
stratejilerinin geliştirilmesinin payı büyük olmuştur. Diğer yandan orman
suçları büyük bir düşüş trendine girmiş ve on yıl öncesine göre yüzde 40
oranında düşmüştür.
Orman
alanlarımıza gelindiğinde, ilk düzenli envanter çalışmalarının tutulduğu 1972
yılında 20,2 milyon hektar olan orman alanımız 2012 yılı itibarıyla 1,4 milyon
hektar artarak 21,6 milyon hektara ulaşmıştır. Ülkemiz, ormanlarını artıran
ender ülkeler arasında yer almayı başarmıştır. Bu başarıda Orman Genel
Müdürlüğünün kararlı bir şekilde uygulamakta olduğu koruma ve sürdürülebilir
faydalanma politikasının rolü büyük olmuştur.
Cumhuriyetimizin
100’üncü yılı olan 2023’te orman varlığımızı yüzde 27’den yüzde 30 düzeyine
çıkartma hedefi ise her türlü takdirin üzerindedir. Bu dönemde ormanların
rehabilitasyonuna, imar ve ıslahına büyük önem verilmiştir. Geçmiş yıllarda
ortalama yıllık 5 bin hektar bozuk orman alanının rehabilitasyonu çalışmaları
yapılırken günümüzde 300 bin hektara varan yıllık programlar yapılmakta ve bu
programlar fazlasıyla gerçekleştirilebilmektedir.
Özellikle son
beş-altı yılda orman kadastro çalışmalarına hız verilmiş ve 2011 yılı sonu
itibarıyla 18 milyon 750 bin hektar orman alanında kadastro çalışması
tamamlanmıştır. Son bir yıl içerisinde 4,1 milyon hektar orman alanının tescili
yapılarak tapusu alınmış ve bugüne kadar kadastrosu tamamlanan toplam 18 milyon
750 bin hektar orman alanının 2012 yılı itibarıyla yaklaşık 16 milyon 250 bin
hektarının tapuya tescili sağlanmıştır. Geriye kalan yaklaşık 2 milyon 500 bin
hektar alanın tesciline yönelik çalışmalar ise devam etmektedir.
Devletimizin ve
halkımızın büyük problemlerinden olan 2/B Yasası’nın çıkartılması ise her türlü
takdirin üzerindedir.
Son yıllarda
yapılan önemli değişimlerden bir diğeri de şehirlerimizin yakınlarındaki
ormanların, kent halkının rekreasyon ihtiyaçlarını karşılamak üzere kent
ormanları olarak düzenlenmesidir.
Ormanlarımızın
korunması ve işletilmesinde sıkı iş birliği içinde olacağımız kesim, kuşkusuz
orman köylülerimizdir. Orman köylümüzün orman kaynaklarından en üst seviyede
faydalandırılması ve gelir seviyelerinin arttırılması çalışmalarına devam
edilmektedir. Bu yıl içinde orman köylüsüne üretim faaliyetleri, kanuni haklar,
indirimli satışlar, diğer faaliyetlerle birlikte toplam 1 milyar 279 milyon TL
katkı sağlanmıştır. Ayrıca, 2013 yılında 20 binden fazla orman köylüsü ailesine
105 milyon TL ferdi kredi desteğinin yapılabilmesi hususu bütçeye konulmuştur.
Önümüzdeki dönem orman köylüsüne verilen destek ve katkılar daha da büyüyerek
devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, ormanlarımızın korunması ve geliştirilmesi yönünde yapılan bu
çalışmaları takdirle karşılıyor, orman teşkilatının ağaçlandırmada çalışan
işçilerinden yangın erlerine, orman teşkilatının il ve ilçe müdürlüklerinden
genel müdürlüğe kadar emeği geçen herkesi kutluyorum.
Orman Genel
Müdürlüğünün 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Elâzığ
Milletvekili Sayın Faruk Septioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde
grubumuz adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Konuşmama başlarken 2013 bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar AK PARTİ iktidarının yaptıklarını
anlatırken asla bundan önceki iktidarlarla mukayese etmeyecek, sadece
iktidarımızın bugüne kadar yaptıklarını anlatarak iktidarımızın gücünü ve
yaptıklarının büyüklüğünü bir kez daha gözler önüne sereceğim.
İktidara
geldiğimiz günden itibaren tüm diğer kurumlarda olduğu gibi DSİ’de de büyük
atılımlar gerçekleştirdik. Daha iki gün önce Sayın Başbakanımızın katılımıyla
112 dev eser hizmete açılmış olup, hizmete açılan bu tesisler sayesinde 2
milyon 345 bin dekar tarım arazisi suya kavuşturulmuş ve 2.581 megavat kurulu
güçle yılda 8 milyar 393 milyon kilovatsaat hidroelektrik üretimi sağlanmıştır.
DSİ, 2003-2012
yılları arasında, 206 tane baraj, 24 gölet, 179 sulama tesisi, 49 şehir içme
suyu, 643 taşkın koruma tesisi ve diğer ulaşım ve hizmet binalarıyla birlikte
toplam 1.128 tesisin açılışını yapmıştır. DSİ Genel Müdürlüğünün 2013 yılında
ise büyük su projeleri kapsamında 12 adet baraj, 39 adet sulama, 8 adet büyük
taşkın, 15 adet içme suyu ve 5 adet atık su arıtma tesisi olarak toplam 79
tesisin tamamlanması, ayrıca küçük su işleri kapsamında 439 adet taşkın ve
taşkın rüsubat kontrol tesisleri, yer üstü suyu sulamaları ile gölet ve gölet
sulamalarının tamamlanması hedef alınmıştır.
Devlet Su
İşlerinin önemini kavrayan bir hükûmet olarak biz, 2002’de 1 milyon 380 bin TL
olan Devlet Su İşleri bütçesini 2013 yılında 8 milyon 873 bin TL’ye çıkardık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “Durmak yok, yola devam.” ilkesiyle hareket eden AK
PARTİ iktidarı hem halkımızın su ihtiyacını karşılamış hem de ülke toprağını,
bu amaçla yapılan tesislerle 11 milyon dekar araziyi suya kavuşturmuştur.
İstanbul hariç, 34 milyon vatandaşımız için ilave su verildi. 3.622 susuz köy
ve bağlantısında şebekeli içme suyu tesisi yapıldı. 33.497’sinin de içme suyu
tesisini yeniledik.
Hidroelektrik
enerjisinde büyük bir hamle yaptık, 28 milyar kilovatsaatten 69 milyar kilovatsaate
yükselttik. Ayrıca, 225 bin hektar alanı taşkından koruduk.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Elâzığ’da DSİ tarafından yapılan
bazı icraatları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Elâzığ’da
2003-2012 yılları arasında 1 adet sulama, 3 adet gölet ve sulaması, 25 adet
taşkın ve taşkın rüsubat işi yapılmış, bu sürede 94 milyon 767 bin liralık
yatırım yapılmıştır.
2013 yılı içinde
ise büyük su projesi kapsamında Kuzova Pompaj Sulaması ile küçük su kapsamında
Kapıaçmaz Göleti’nin tamamlanması hedeflenmiştir.
Yine, proje
aşaması tamamlanan Kanatlı Barajı ihalesinin de bu yıl içinde yapılması
planlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Kendimizi halka hizmete adayan bir parti olarak…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Septioğlu.
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) - …hedef 2023’e adım adım yaklaşıyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Bu duygu ve
düşüncelerle 2013 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Aydın, arkadaşlarınıza beşer dakika verdiniz, yani… Bir dahaki benim
yönettiğimde lütfen arkadaşlarınıza ona göre birazcık daha fazla verin.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Allah bereket versin, sayı çok, ne yapalım.
BAŞKAN – O da
doğru.
Evet, Burdur
Milletvekili Sayın Hasan Hami Yıldırım.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA H. HAMİ YILDIRIM (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
DSİ Genel
Müdürlüğü, ülkemizde içme suyu havzalarının korunması ve genel olarak su
kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu en etkin yatırımcı kuruluştur.
Tarımdan enerjiye, havza korumadan arazi toplulaştırmaya kadar pek çok sektör
ve alanda faaliyet göstermektedir.
Tarımsal sulama,
içme, kullanma ve sanayi suyu temini, hidroelektrik enerji üretimi ve taşkın
koruma amacıyla 2012 yılı başı itibarıyla 272 baraj ve 461 gölet inşa edilerek
işletmeye açılmıştır. Bunlara 2012 yılında 16 baraj ve 14 gölet daha
eklenmiştir. Hâlen 158 barajın inşaatı ise devam etmektedir.
Türkiye yüz
ölçümünün yaklaşık yüzde 11’i, 8,5 milyon hektarı ekonomik olarak sulanabilir
arazilerden oluşmakta, bunun ise yüzde 66’sı 2012 yılı başı itibarıyla sulamaya
açılmış bulunmaktadır.
2012 yılında
başlanmış bulunan Gölsu Projesi kapsamında 2014 yılına kadar yapılacak
göletlerle 426 bin hektar daha arazinin suya kavuşturulması planlanmıştır.
2012 yılı sonu
itibarıyla işletmeye açılan 367 adet HES projesinin toplam kurulu gücü 19.500
megavat olup yıllık elektrik üretim kapasitesi potansiyelimizin yüzde 42’sini
oluşturmaktadır.
Toplam hidrolik
enerji potansiyelimizin tamamının çevresel ve sosyal hususlar da dikkate
alınarak 2023 yılına kadar değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Şehirlerin uzun
dönemli içme-kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik 2012
yılı sonu itibariyle toplam 3,6 milyar metreküp su sağlanmıştır. İnşaatı devam
eden, planlama ve kesin proje safhasında olan projeler tamamlandığında yılda
toplam 3 milyar metreküp ilave su temin edilmiş olacaktır.
DSİ, 2007
yılından itibaren atık su toplama ve arıtma tesislerinin yapım görevini de
üstlenmiştir. Hâlen, Tekirdağ, Çorum, Yozgat, Trabzon gibi illerimizde 6 ayrı
baraj havzasında atık su toplama ve arıtma tesisleri, proje ve inşaatları devam
etmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Burdur ilimizde de DSİ tarafından başarılı projeler
gerçekleştirilmiştir. İşletmeye alınan Karamanlı, Karataş, Kozağacı, Gölhisar,
Bademli, Çavdır, Belkaya ve Bucak sulama projeleri başta olmak üzere büyük
küçük pek çok projenin uygulanmasıyla toplam 42.300 hektar alan suya
kavuşturulmuştur.
İlimizde hidrolik
enerji alanında Bucak Kızıllı, Bucak Elsazı Regülatörü ve HES, Gölhisar
Yapraklı ve Çavdır Geriz Regülatörü ve HES projelerinin master planlama
çalışmaları tamamlanmıştır.
2003-2012 yılları
arasında 3 baraj, 4 sulama, 3 gölet ve sulaması ve 30 adet taşkın ve taşkın
rüsubat kontrolü işi tamamlanmıştır. 14 sulama ve 11 gölet çalışması devam
etmektedir. Bu dönemde DSİ’ce 2012 yılı fiyatlarıyla Burdur ilimize 224 milyon
500 bin TL’lik yatırım yapılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetlerinin her alanda gösterdiği büyük
başarıları burada da bütün açıklığıyla görmekteyiz. AK PARTİ vizyonunun 2023 ve
2071 hedeflerinin gerçekleştirilmesinde hiç kuşkusuz DSİ’nin büyük katkıları
olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, DSİ Genel Müdürlüğümüz ve Bakanlığımızı, başarılı çalışmalarından
dolayı kutluyor, 2013 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar )
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım.
Hatay
milletvekili Sayın Mehmet Öntürk... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun…
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, yaptığı görev ve üstlendiği fonksiyonlar sebebiyle
önemli kurumlarımızdan bir tanesidir. Yaşamı daha kaliteli kılmak, üretimin
doğal nedenlerden kaynaklanan zararının en aza indirilebilmesine yardımcı olmak
adına önemli bir görev üstlenmiştir. Meteoroloji başta ulaştırma, tarım, millî
savunma olmak üzere şehircilik, sağlık, turizm, enerji, ormancılık ve çevre gibi
çok farklı sektörlere hizmet vermekte; dolayısıyla, millî ekonomiye ve ülke
savunmasına büyük faydalar sağlamaktadır.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü, meteorolojik ürün ve hizmetlerin temeli olan gözlemlerin yapılması
için ülke geneline yayılmış farklı tip ve özelliklerde sistemlerden oluşan bir
gözlem ağını işletmektedir. Bu gözlem ağında 657’si otomatik, 56’sı hava, 42’si
deniz olmak üzere toplam 755 otomatik meteorolojik gözlem istasyonu, 10
meteoroloji radarı, 8 yüksek atmosfer gözlem istasyonu bulunmaktadır. Bu gözlem
istasyonlarının yanı sıra, ileri teknoloji ürünü olan ve meteorolojik ürün ve
hizmetlerin hazırlanmasına büyük katkı sağlayan erken uyarılar ve hava tahmin
modellerinin çalıştığı yüksek performanslı süper bilgisayar sistemleri, on
dakikada bir bulutluluk, yağış, sıcaklık, kar örtüsü, bitki örtüsü, orman
yangınları, deniz durum ve toz miktarı gibi veriler elde edilen uydu, yer alıcı
sistemleri, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ülkelerine de bölgesel hizmet veren
kalibrasyon merkeziyle hizmetlerin en üst seviyede verilmesine devam
edilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, güvenli uçuş için havacılık sektörünün ihtiyaç duyduğu meteorolojik
desteğin sağlanması gayesiyle 65 havaalanında yirmi dört saat kesintisiz hizmet
verilmektedir. Denizlere yönelik hizmet konusunda da önemli bir atılım yapan
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2012 yılında hizmete alınan 40 adet deniz otomatik
gözetleme istasyonuyla deniz gözlemeleri konusunda önemli bir boşluğu
doldurmuştur. Cebelitarık Boğazı’ndan Hazar Denizi’ne kadar günde 2 kez yapılan
beş günlük hava ve radar, hava ve deniz tahminleri Piri Reis Denizcilik
Sayfalarından tüm bölge denizcilerine ulaştırılmaktadır. Marina tahmin
sistemiyle denizcilere ve turizmcilere üç saat aralıklarla hava tahminleri
sunulmaktadır.
Ülkemizin orman
varlığını tehdit eden orman yangınlarına karşı Orman Genel Müdürlüğüyle iş
birliği yaparak, geliştirdiği meteorolojik erken uyarı sistemiyle orman yangını
riski alanlarını belirlemekte ve ilgili kurum ve kuruluşlar uyarılarak gerekli
tedbirler önceden alınmaktadır.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü ülkemizin enerji konusunda dışa bağımlılığının azaltılması ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda yapılan çalışmalarda da
aktif olarak görev almaktadır. Ölçüm istasyonlarının kurulumlarını ve ölçüm
verilerini kontrol eden MGM’ye bugüne kadar 543 güneş ve 23 rüzgâr istasyonu
kurulumu için başvuru yapılmıştır. MGM Doğu Akdeniz Bölgesel iklim merkezi
olarak bölge ülkelerine iklim tahmini konusunda destek vermektedir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğünün hizmet sunduğu önemli sektörlerden biri de tarım sektörüdür.
Bilinçli üreticilerimiz için olmazsa olmazlar arasındadır. Zirai don
olaylarının önceden bilinmesi, üretilecek ürünler için meteorolojik şartlara
göre en uygun ekim ve hasat zamanlarının bilinmesi, kuraklık ve yağış
analizlerine ulaşabilmesi ziraat için çok önemlidir. Son yıllarda küresel
ısınmanın etkisiyle artan zamansız yağışlar ve kuraklıklar için de tedbirler
alınması gerekmektedir.
Daha iki gün önce
Sayın Başbakanımızın açılışını yaptığı 16 milyar TL’ye mal olan 112 tesisin
içerisinde baraj, içme suyu, sulama, taşkın koruma, meteorolojik gözlem
istasyonları yatırımları hizmete açılmıştır. Yine seçim bölgem olan Hatay’da da
bu konuda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Reyhanlı Barajı inşallah 2015
yılında, Karaçay Barajı 2014 yılında hizmete girecektir ve Tahtaköprü
Barajı’nın da yükseltilmesinin 2013 yılı başında ihalesi yapılması
planlanmaktadır. Bu tedbirlerle hem taşkınlardan hem de kuraklık nedeniyle
sulanamayan alanlar sulanarak ekonomiye katkılar sağlayacaktır. Tüm bu
tedbirlere rağmen, üreticilerimizin, sigorta bedelinin yarısının Tarım
Bakanlığı tarafından karşılanan TARSİM’den çiftçilerimizin mutlaka ürünlerine
sigorta yaptırarak yararlanmaları ve tedbir almaları gerekmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2013 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Konya
Milletvekili Sayın Gülay Samancı… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÜLAY SAMANCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013
Türkiye Su Enstitüsü bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Yaşam ve
medeniyetin temeli, insan ve diğer canlılar için yaşamsal bir doğal kaynak olan
su, tarih boyunca stratejik bir madde olmuş; hepimizin çok iyi bildiği gibi,
doğal kaynak olan su, sonsuz da değildir. Tüm dünya iklim değişikliği,
çölleşme, biyolojik çeşitlilik kaybı, hava kirliliği, su kirliliği, taşkın sel
felaketleri ile boğuşmanın yanı sıra, kaynaklara ulaşımdaki eşitsizlik ve buna
bağlı yoksullukla da mücadele etmektedir.
Su ile ilgili
mevcut sorunların ortadan kaldırılması için su yatırımlarına ağırlık verilmesi,
içme ve kullanma suyuyla ilgili altyapı çalışmalarının artırılması gerekmiş ve
bundan hareketle AK PARTİ iktidarımız döneminde sulama, atık suyun arıtılması
ve içme suyu tesislerine ilişkin uzun vadeli planlamalar yapılmıştır. En fazla
suyun tarımda harcandığı bilgisinden hareketle, damlama sulama gibi modern
sulama teknikleri hayata geçirilerek artık daha az suyla daha fazla alan
sulanmakta, nehir ve göllerin su kalitesi belirli aralıklarla ölçülmektedir.
Suyun bol olduğu alanlardan suya ihtiyaç duyulan alanlara iletilmesi için en
son teknolojiler seferber edilmiş, yapılan yatırımlardan verimli neticeler
alınmıştır. Bu kapsamda dev yatırımlar yapılmış, onlardan birisi de Konya
Ovası’nı sulu tarıma kavuşturacak önemli projeler arasında yer alan ve
yıllardır beklenen KOP projesidir. Bu bağlamda, KOP projesi kapsamında, Mavi
Tünel ile Göksu havzasından Konya kapalı havzasına yılda 414 milyon metreküp su
-Mavi Tünel’e- Konya Ovası’na akıtılacaktır. KOP projesiyle Konya Ovası suya
doyacaktır. Böylece, Konya Ovası’nın suya hasreti bitecek, büyük bir rüya AK
PARTİ Hükûmetimiz ile gerçekleşmiş olacaktır. Mavi Tünel’in açılışını 16 Aralık
2012 tarihinde Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla
Konya’mızda gerçekleştireceğiz.
Değerli
milletvekilleri, artan nüfus ve su ihtiyacına karşın, kullanılabilir su
kaynaklarının yeterli olmaması, çevre kirliliği ve iklim değişikliği gibi
nedenlerle suyun azalması veya kalitenin bozulması, su sorununu tüm dünyanın en
önemli gündemi hâline getirmiştir. Bu kapsamda, suyla ilgili geleceğe yönelik
yapılacak çalışmaların yönlendirilmesi, ülkemizin kısa ve uzun dönemli su
yönetimi stratejisinin geliştirilmesi, suyla ilgili görev yapmakta olan kurum
ve kuruluşlar arasında eş güdümün sağlanması, küresel su meselesinin çözülmesi
yönünde stratejiler üretilmesi için gerekli imkân ve araçların geliştirilmesi
amacıyla 2 Kasım 2011’de Resmî Gazete’de yayımlanan 658 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile özel bütçeli Türkiye Su Enstitüsü kurulmuştur.
Çok yakın tarihte
kurulan, kısaca “SUEN” olarak adlandırdığımız İstanbul merkezli kurumun
çalışmaları oldukça önemlidir. Kurumun on üç ayda yapmış olduğu çalışmalara
bakacak olursak Türkiye Su Enstitüsünün ev sahipliğinde uluslararası konferans
ekim ayında İstanbul’da gerçekleştirildi. Bu konferansta, sınır aşan havzalarda
su yönetimi geliştirilmesi, iklim değişikliğine uyum, nehir ıslahı ve su
ekosisteminin korunması konuları masaya yatırıldı.
Çalışmaları ile
örnek olan SUEN, aynı zamanda, tüm dünyada da eğitim vermeye devam etmektedir.
Azerbaycan ve Irak’ta içme suyu ve atık su ile ilgili konularda eğitim verildi.
SUEN, Ergene havzasında 12 adet, atık su arıtma tesislerinin projelendirme çalışmalarını
gerçekleştirmiş, Ceylânpınar bölgesinde yer altı suyu akışı ve kalitesiyle
ilgili çalışmalar yapmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, topluma, suyun toplum ve canlı hayatındaki yerini ve önemini
kavratmak, suyun en verimli şekilde ve tasarrufa riayet edilerek kullanılması
bilincini geliştirmek bizim en temel görevlerimiz arasındadır. Ülkemiz için
olduğu kadar, dünya üzerinde adil su kullanımı bilincini geliştirmek amacıyla
her düzeyde en etkili kararların alınması da dâhil olmak üzere, su varlığının korunması,
geliştirilmesi, planlamaları, su seviyesi kullanımı, yönetimi için, yaşam
kaynaklarının küresel sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla çalışmalarını
etkin bir şekilde yürüten Türkiye Su Enstitüsünün 2013 yılı bütçesinin ülkemiz
için hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.08
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati:23.25
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
8’inci tur
görüşmelerinde şimdi söz sırası şahıslarda.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, Başkanlık Divanında pozitif ayrımcılık istiyoruz.
BAŞKAN – Yaşasın
kötülük. (Gülüşmeler)
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Ama vatandaş anlamayacak şimdi.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, anladı.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, vatandaş anlamayacak şimdi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başkanım, yanlış anlarlar bunu.
BAŞKAN – “Yaşasın
kötülük.” derken; 3 hanım ve müdire hanım da hanım, 4 hanımız. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Pozitif ayrımcılık istiyoruz.
BAŞKAN – Adamlar
azınlığa düştü. (Gülüşmeler) O nedenle “Yaşasın kötülük.” dedim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Fotoğraf
çektirdik, çektirdik. Bir de orada hanım bakan olsaydı daha da iyi olacaktı da.
Evet, yani teşekkür ederim fark ettiğiniz için, sağ olun.
Evet, şahıslarda
sıra.
Lehte, İstanbul
Milletvekili Sayın Ahmet Berat Çonkar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
Sayın Aydın,
grubunuz formda.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Evet, sayenizde Sayın Başkanım, siz de formunuzdasınız.
BAŞKAN – Sağ
olun.
AHMET BERAT
ÇONKAR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmelerinin
8’inci turunda şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başında dünya ekonomisiyle ilgili bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. 2008 yılında ortaya çıkan ve ağırlıklı olarak Batılı gelişmiş
ülkeleri sarsan finansal kriz, geldiğimiz nokta itibarıyla tüm ülkeleri olumsuz
olarak etkileyen küresel bir ekonomik durgunluk hâlini almıştır. Beş yıldır
yaşadığımız bu sürecin siyasal ve toplumsal etkileri pek çok ülkede oldukça
ağır olmuş, bunun neticesinde mevcut iktisadi, siyasi sistemin sıhhati ciddi
ölçüde sorgulanır hâle gelmiştir.
Finansal
sistemdeki denetimsizlik, aşırı kâr hırsı ve kontrolsüz borçlanma araçları
sebebiyle ortaya çıkan muazzam zararlar kamunun bütçe kaynakları kullanılarak,
karşılıksız para basılarak ve de kamu borçları artırılarak büyük ölçüde
toplumların alt ve orta sınıflarının üzerine yıkılmıştır. Özellikle Batı’da
uygulanan aşırı liberal ekonomi politikalarının, sermayeyi kontrol eden dev
şirketlerin menfaatleri ön planda tutularak şekillendirilen ekonomik tedbir
paketlerinin geniş toplum kesimlerine maliyeti çok ağır olmuş ve birçok ülkede
siyasi bunalımlar baş göstermiştir.
Küresel ölçekte
bu sorunlar yaşanırken, ülkemizde siyasi istikrarın sağlanması ve demokratik
standartların iyileşmesine paralel olarak makroekonomik dengeler daha düzelmiş
ve Türkiye ekonomisi dünyada ilgi odağı hâline gelmiştir. Hükûmetimizin mali
disiplinin sağlanması ve sürdürülmesinde, kamu borçlarının yönetiminde,
ekonomik büyümenin devamında, dış ticaretin ve turizmin gelişmesinde, sosyal
politikaların uygulanmasında ve istihdam artışında sağladığı başarılar dünya
ülkelerince ilgiyle takip edilmektedir. Ülkemize giren dış yatırımların artışı,
finansal sistemimizin sorunsuz çalışması, döviz kurlarında istikrarın
sağlanması, borçlanma faizindeki düşüşler Türkiye’yi krizdeki ülkelerden
ayrıştıran diğer önemli unsurlardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin ekonomide geldiği noktayı değerlendirmek
açısından bazı rakam ve gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İktidarı
devraldığımızda IMF’ye olan borcumuz 23,5 milyar dolardı. Şimdi, biz, bu borcu
sıfırlama noktasındayız. IMF’yle yeni anlaşma yapmadığımız gibi IMF’ye kredi
veren ülke konumundayız. Ekonomimiz son dokuz yılda ortalama yüzde 5,3 büyüdü.
2011’de yüzde 8,5 büyüme hızıyla Avrupa’da en hızlı büyüyen ülke olduk. Yabancı
sermaye yatırımları konusunda da önemli yol katettik. 2003 yılından bu yana
ülkemize 120 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım girişi oldu. Ekonomimizin
lokomotifi olan ihracatta da rekorlar kırmaya devam ediyoruz. Otuz iki aydan
beri devamlı artan ihracatımız bugün itibarıyla 151,5 milyar dolara ulaşarak
hedeflerimizin üzerinde gerçekleşiyor. Yüzde 13,4 ihracat artışı ile dünyada
ihracatını en çok artıran 3’üncü ülkeyiz.
Cari açıkta da
olumlu gelişmeler var. 2011’in ilk dokuz ayında 60,6 milyar dolar olan cari
açığımız bu yılın ilk dokuz ayında yüzde 35 azalarak 39,3 milyar dolara
geriledi. Bu gerileme büyük ölçüde ihracat artışından kaynaklanıyor.
2009 Şubat
döneminde yüzde 16,1’lerde olan işsizlik, ekonomideki hızlı toparlanma ve
üretim artışı sonucunda 2012 Ağustos itibarıyla yüzde 8,8’e geriledi. İşsizlik
oranında 14 AB üyesi ülkeden daha iyi konumdayız.
Enflasyon yüzde
6,3 ile düşük bir seviyede seyrederken faizlerdeki düşüş eğilimi de devam
ediyor.
Bütçedeki faiz
harcamalarına baktığımızda, 2002 yılında reel faiz oranları yüzde 25,4; faiz
giderlerinin vergi gelirlerine oranı ise yüzde 85,7 seviyesindeydi. Mali
disiplinimiz ve başarılı ekonomi yönetimimiz sayesinde bugün, reel faiz sıfırlanırken
faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı yüzde 17,6’ya düşmüş durumda. Daha
önce faize giden vergi gelirlerimiz şimdi eğitime, sağlığa, ulaşıma, altyapıya,
millî savunmamıza, AR-GE’ye ve sosyal yardımlara gidiyor.
Değerli
milletvekilleri, hep birlikte daha çok çalışarak, muhalefet partilerimizin
yapıcı olan eleştiri ve katkılarından da istifade ederek, ülkemizin ihtiyacı
olan önemli yapısal reformları da gerçekleştirerek Türkiye’mizi 2023 yılında
dünyanın en saygın ve güçlü ülkelerinden biri hâline getirme hedefimizde
başarıya ulaşacağımıza olan inancımla bütçenin hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Ekonomi Bakanı
Sayın Mehmet Zafer Çağlayan. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Tezahürat da
oldu.
Buyurun.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
öncelikle yüce heyeti saygıyla selamlıyor, Ekonomi Bakanlığı bütçemizin ve
diğer tüm bütçelerin, 2013 bütçelerinin ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.
Ve yine, hemen
konuşmamın başında, başta siz Saygıdeğer Değerli Başkanım olmak üzere -birkaç
gün evvel geçirmiş olduğum rahatsızlık sonucunda bana bir operasyon yapılmıştı,
bundan dolayı- geçmiş olsun dileklerini ileten herkese gönül dolusu
teşekkürlerimi, şükranlarımı iletiyor ve Allah hepimize sağlık, sıhhat, afiyet
versin diyorum.
Değerli Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle bugün burada Bakanlığımla ilgili konuşma
yapan herkese teşekkür ediyorum.
Her zaman olduğu
gibi, yapılan eleştirileri, yapıcı eleştirileri, bir kere Bakanlık olarak ve
Bakan olarak en iyi şekilde değerlendireceğimizi ve bunlarla kendimize bir yön
vereceğimizi bilhassa ifade ederek konuşmama başlamak istiyorum.
Biliyorsunuz,
Plan ve Bütçe Komisyonunda da yapmış olduğumuz komisyon toplantısında zaman
darlığı dolayısıyla sorularına cevap veremediğim tüm milletvekillerimizin
sorularının tüm cevaplarını -zaten buraya gelmeden, bütçe öncesinde- büyük bir
kitapçık hâlinde gönderdim. Zannediyorum ki sayın vekillerimiz sordukları
soruların cevaplarını da büyük oranda almışlardır.
Evet, öncelikle,
konuşulan birkaç konu üzerinde, ben bilhassa zihinlerdeki karışıklığı gidermek
adına birkaç konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Şu anda dünyanın
içinden geçmiş olduğu durum, bilhassa gelişmiş olan ekonomilerin, gelişmekte
olan ülkelerin ve en az gelişmiş ülkelerin bu ekonomik performanstan zaman
zaman etkilendikleri durum ve gerek Türkiye’de gerek dünya ekonomisinde yaşanan
büyüme gelişmeleri milletvekillerimiz tarafından çeşitli zaviyelerde çeşitli
bakış açılarıyla değerlendirildi. Ancak şunu çok net ifade etmek istiyorum ki
ortada duran rakamları herhangi bir şekilde değiştirmek, onlara müdahil olmak
mümkün değil.
Türkiye,
2003-2011 arasında yıllık ortalama yüzde 5,25 büyüme başarısını göstermiş olan
bir ülkedir ve bilhassa bu büyümenin son çeyrekler itibarıyla artık ihracat
odaklı bir büyüme performansı göstermesi, Türk sanayisinin, Türk ekonomisinin
bilhassa uluslararası alanda göstermiş olduğu başarısının en önemli, en
nitelikli detayıdır.
Bu noktada,
sizleri rakamlara boğmayacağım. Hangi ülkelerin ekonomik büyümelerinin ne
olduğunu, bugün, bilhassa Maastricht Kriterleri’ni ciddi anlamda uygulamaya
çalışan ama Maastricht Kriterleri’nde, uygulamış olduğu kriterlere bu
kriterleri koyanların dahi uyamadığı, uyum gösteremediği bir ortamda ben
sizleri rakamlarla, gecenin bu saatinde boğmak istemiyorum. Ancak şunu çok net
ifade etmek istiyorum ki Türkiye bir taraftan, ekonomik gelişmesi büyürken bir
taraftan kişi başına geliri artan ve diğer taraftan dünya ekonomisinde önemli
özelliklere sahip olan bir yeri kaplamakta ve her geçen gün bu başarısı devam
etmektedir.
Size, siyaseten
değil, eski bir sanayici olarak, bu ülkenin bir ferdi olmaktan şeref duyan,
onur duyan bir arkadaşınız olarak biz geçmişte birçok ülkenin büyüme
masallarıyla, ekonomik gelişme başarı öyküleriyle büyüdük. Hatırlayın, bize
geçmişte Güney Kore’nin başarı hikâyeleri anlatıldı. Almanya’nın, 1945’teki,
İkinci Dünya Savaşından sonra yerle bir olmuş Almanya’nın başarı hikâyeleri
anlatıldı. Bize, biraz evvel ifade ettiğim gibi, birçok ülkenin gelmiş geçmiş
başarı öyküleri anlatıldı. Ancak bizim kendi alanımızda, ülkede, kendi
ülkemizde ekonomik anlamda bir başarı hikâyemiz yoktu. Şükürler olsun, hakikaten
şükrederek söylüyorum ki artık Türkiye’nin de bir başarı hikâyesi var ve
2008’de bir küresel krizin ardından ortaya çıkmış olan, Sayın Başbakanımızın
ifade ettiği gibi, bir küresel krizin teğet geçmesinin daha ötesinde önemli
başarı elde etmiş olan bir Türkiye var.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Cumhuriyet bir başarı hikâyesidir Sayın Bakanım. Cumhuriyetin
kuruluşu, Büyük Önderimizin devrimleri başarı hikâyesidir. Lütfen, o dönemlere
de bir teşekkür edin.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Arkadaşlar, muhalefet yapabilirsiniz,
memnuniyetle. Yapacağız birbirimize, iktidarız, muhalefetiz. Bu, eşyanın
tabiatına aykırı değil ama lütfen Türkiye’yle ilgili, muhalefet yapmak adına,
Türkiye’nin elde etmiş olduğu başarıları kötü göstermekten çekinelim ve bu noktada,
Türkiye şükürler olsun, dünyanın neresine giderseniz gidin artık ekonomik
anlamda bir başarı hikâyesine sahip olmuş olan bir ülke ve ben de bu ülkenin
Ekonomi Bakanıyım, şeref duyuyorum bundan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar).
Şimdi, bu, IMF
yardımı almaksızın ve herhangi bir şekilde bankacılık sistemine müdahil
olmaksızın bir taraftan ekonomik olarak büyüyeceksiniz, bir taraftan
gelişeceksiniz ve bir taraftan da bugün işsizliği azaltacaksınız.
Değerli
arkadaşlarım, evet, bugün, muhalefet olmanın zorluğunu çok kez anlayışla
karşılıyorum. Hakikaten, muhalefet olmak zor. Neyi eleştireceksiniz? Büyümeyi
eleştiremezsiniz, ihracatın artışını eleştiremezsiniz, işsizliğin düşüşünü
eleştiremezsiniz. Böyle bir ortamda muhalefet yapmanın zorluğunu anlayarak ve
bu anlayışla ben sizlere hitap etmeye çalışıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve diyorum ki, bakın bugün Türkiye, dünyanın bütün ülkeleri
tarafından -dünyanın her tarafına giden bir arkadaşınız olarak, seyahati seven
biri olmamakla beraber işi gereği giden bir arkadaşınız olarak- ve dünyadan
ülkemize gelen tüm ülkelerin temsilcileri bize şu anda Türkiye’nin son
yıllardaki başarısından bahsediyor. Yeterli mi? Elbette ki değil.
Bakın, geçenlerde
bir konuşma yaptım ve o konuşmamın üzerine ana muhalefet partisinin değerli
sayın genel başkanı da benim görüşlerimi ifade ettiler ancak cümlenin sadece
ilk kısmını okuyup ikinci kısmını okumadılar.
Evet, ben dedim
ki: Bizim 2023 hedeflerimiz son derece önemli. Allah’ımıza şükürler olsun, on
gün sonrasını göremediğimiz günlerden, bugün Avrupa’nın birçok ülkesinin on ay
sonra ne olacağını bilemediği bir ortamda Türk olarak biz on bir yıl sonrasıyla
ilgili bir program geliştirdik ve 2023’te 500 milyar dolar mal ihracatı,
2023’te 2 trilyon dolarlık bir gayrisafi yurt içi hasılası ve kişi başına 25
bin dolar olan, 84 milyonluk nüfusu olan bir Türkiye’yi şu anda kurguladık ve
bunlara giderken de mevcut sistemle, mevcut yapıyla bu başarıyı elde
edemeyeceğimizi ifade ettim. Bakın, tekrar bu kürsüden söylüyorum, kayıtlara
geçsin diye söylüyorum.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Doğrusu bu zaten Sayın Bakan.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Evet, Türkiye bu sanayi anlayışıyla,
sanayicinin bu zihniyetiyle ve bugünkü bizim üretim yapımızla 2023’ü
yakalayamaz ancak “Yakalayamaz.” derken, arkasından da nasıl yakalayacağımızı
ifade ettim ve dedim ki: Türkiye bir makas değişikliğine gelmiştir. Artık
sanayici bir zihinsel değişim ve dönüşüme girmiştir çünkü Türkiye geçmişteki
hatalı politikalardan, hatalı teşvik politikalarından -yıllar önce benim de bir
sanayici olarak isyan etmiş olduğum- hatalı politikalardan dolayı maalesef
bugün bu noktaya gelmiştir.
İthalat,
ihracattan bahsediyorsunuz; hatta bazı arkadaşlarımız “Efendim 100 dolar
ihracat yapmak için 80 dolar ithalat yapmak gerekir.” diye bir rakam söylüyor.
Arkadaşlar, böyle bir rakamı nereden çıkartıyorsunuz, nasıl çıkartıyorsunuz
anlamakta zorlanıyorum.
Bakın, ben size
doğrusunu söyleyeyim, hakikaten bu konuda öğrenmek isteyen varsa öğrensin.
Bugün Türkiye, geçmişteki hatalı sanayi politikalarından dolayı, bir sanayi
stratejisi olmadığı için, bir sanayi envanteri olmadığı için ve teşvik sistemi
bunlar üzerine konulmadığı için, bugün ülkemizde 100 dolarlık üretim yapmak
için 43 dolar, sanayici ithalat yapmak zorunda. Eğer rakamsa rakam, bakın bu.
Ha, ne
yapacaksınız Hükûmet olarak? Şimdi, yapmak istediğimiz şu: Bakın, sanayi
envanterini yaptık, GİTES’i gerçekleştirdik -Girdi Tedarik Stratejisi’ni- ve
hemen arkasından yeni bir teşvik sistemi getirdik ve yeni teşvik sistemimize
olmazsa olmaz 2 şart koyduk: Yüksek katma değer, yüksek teknoloji. Artık öyle
“Her ne olursan ol, yeter ki gel.” anlayışından çıktık ve ülkemizde gerek
üretimde gerek ihracatta, birim katma değeri daha fazla olan, daha fazla,
yüksek fiyatta satılacak olan ürünlerin yatırım ve üretimini destekler bir
anlayışa girdik. AR-GE konusunda, inovasyon konusunda önemli destekler
getirdik.
Şimdi,
sanayicimizi bu kulvara sokmak zorundayız. Ben sanayicinin reflekslerini yirmi
yedi yıl sanayicilik yapmış biri olarak yaşadım ve bu noktada, yeni teşvik
sistemimizde, ümit ediyoruz ki 2023’ü bu yol haritasıyla beraber artık
yapacağız. Bunu yapmak için sadece bunlar değil, lojistik imkânlarımızı
değiştireceğiz. Bugünkü enerji kapasitemizi ikiye çıkartacağız, bugünkü
ulaştırma kapasitemizi en az ikiye çıkartacağız ve bunları yaparken de
Türkiye’nin bir taraftan iş gücü arzının kalitesini de artırma noktasında
önemli çalışmalar yapacağız.
Tüm bunları
yaparken şükürler olsun ki Türkiye bugün işsizlik oranlarında -ne kadar
beğenirsiniz ne kadar beğenmezsiniz bilmiyorum ama- yüzde 8,8 rakamını ben
bugünkü şartlarda fazlasıyla takdir ediyorum ve yüzde 8,8 bugün 14 AB ülkesinin
-bakın, 14 AB ülkesinin- hatta bunlar içinde 8 euro ülkesinin işsizlik
ortalamasından daha düşük bir rakamdır ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk
defa 25,5 milyon insan istihdam edilmiştir. Tekrar ifade ediyorum: Yeter mi?
Yetmez. Elbette katetmemiz gereken çok mesafe var, gitmemiz gereken çok mesafe
var ancak bunun kilometre taşlarını tek tek üzerlerine koyuyoruz.
Diğer taraftan,
Türkiye bu küresel krizden neden bir darbe almadan çıktı? Bir kısım
arkadaşlarım eleştirdiler, dediler ki: “Efendim, Türkiye’nin borçları falan
yüksek.” Arkadaşlar, Türkiye’nin iç ve dış borcunu topluyoruz, gayrisafi yurt
içi hasılamıza bölüyoruz, geçen sene itibarıyla yüzde 39,4; bu sene itibarıyla
yüzde 36.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Kamu ama, sadece kamu…
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bakın, kamudan bahsediyorum.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Özel sektörün borcu ne oldu?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, Sevgili Sarı, bakın, şunu ifade edeyim
arkadaşlar: Şimdi, siz, özel sektörün borcunu getirip kamuya yazıyorsunuz.
Şimdi şunu soracağım: Özel sektörün borcunu kamuya yazmanın Allah aşkına
mantığını ben sizlere soruyorum.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – 2001’de ne oldu? Özel sektör borcu kamu borcu oldu!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Acele etmeyelim, dinleyelim!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Şimdi, sanayici Ali’nin, bakkal Veli’nin
borcundan bana ne kardeşim ve sanayici niye borçlandı?
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Nasıl bana ne?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Bakın Müslim Bey’ciğim şöyle söyleyeyim:
Sanayici niye borçlandı? Gelin sizinle onu konuşalım. Sanayici bu borçlanmayla
gidip gazino mu yaptı, sanayici bu borçlanmayı başka yerde mi harcadı?
Sanayici, bugün ihracat rakamlarının gelmiş olduğumuz seviyesini, üretimde
gelmiş olduğumuz seviyeyi yakalamak için kendisine önemli olan tevsi,
modernizasyon yatırımlarını bu rakamlarla yaptı. Yani sanayicinin bugün yapmış
olduğu dış borçlanmadan korkmayınız. Sanayici, dış borçlanma yapmak için sizin
gibi endişeli değil çünkü sanayici, ödeyebileceği rakamın zaten altına imza
atmıştır. Dolayısıyla getirip ikide bir özel sektörün borçlarını Allah aşkına
devletin borçlarına yazmayın, başka bir argüman varsa getirin ve tekrar ifade
ediyorum, bugün biz 23 AB ülkesinden daha iyi durumdayız, bütçe açıklarında 21
AB ülkesinden çok daha iyiyiz.
İhracatta –altını
biraz sonra sizlere anlatacağım- fazlasıyla speküle edilen ve yanlış bilinen
bazı şeyleri sizlerle konuşacağım. Ona gelmeden evvel, arkadaşlar, bizim,
şimdi, geçen sene ihracatımız içinde Avrupa Birliğinin payı yüzde 48’di, on
sene evvel yüzde 58’di. Bugün gelmiş olduğumuz seviyede Avrupa Birliğinin
ihracatımız içindeki payı yüzde 38’ler seviyesine düşmüştür.
Biz,
ihracatımızın yarıya yakınını yapmış olduğumuz Avrupa Birliğiyle, ihracatımızın
neredeyse dörtte 1’ini yapmış olduğumuz -ki konuşmacılar tarafından ifade
edildi- bilhassa Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da -yaşanan sıkıntılara rağmen-
ihracatımızı oturduğumuz yerden artırmadık. Bu ihracatımızı artırırken biz
pazar çeşitliliği yaptık ve bizim üç yılda yapmış olduğumuz pazar
çeşitliliğinin bize getirmiş olduğu ihracat katkısı bugün minimum 28-29 milyar
dolardır ve şükürler olsun, iftihar ederek söylüyorum, övünerek söylüyorum ve
tüm milletimizin huzurunda bugün Türkiye’nin üretimini yapan ve bunun 55 bin
ihracatçı ordusuna gönül dolusu teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, bugün
Türkiye, arkadaşlar, son on iki aylık rakamlarla 151,5 milyar dolar aslanlar
gibi mal ihracatı yapmıştır. Şimdi bununla övünmeliyiz, niye bundan
çekiniyoruz? Ve bunun karşılığında ithalatı azalmıştır, bunun karşılığında cari
açığı azalmıştır. Cari açığın azalmasındaki gelmiş olduğumuz seviye daha da
aşağı gitmesi lazım, kesinlikle hemfikiriz bu konuda, aklın yolu bir ama geçen
yılki cari açık ve bu yıla baktığımız zaman bizim ihracat artışımızdan dolayı
dış ticaret açığımızın azaldığını ve cari açığın azaldığını görüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, geçen sene ilk on ayındaki bizim cari açığımız yaklaşık 65 milyar
dolardı. Bakın, bu yılın ilk on ayındaki bizim cari açığımız 41,1 milyar dolara
düştü. Arada 23,8 milyar dolarlık bir cari açık düşüğü var. Şimdi, asıl önemli
olan bu 23,8 milyar dolarlık cari açık düşüşünün nereden kaynaklandığıdır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – İran’la olan tatlı ihracat olmasın!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Biraz sonra anlatacağım İran’ı, hepsini.
Merak etmeyin, hepsini anlatacağım size. 23,8 milyar dolarlık cari açıktaki
azalma… Bakın bunları, lütfen, rakamları söyleyeyim, belki ihtiyaç olabilir,
hakikaten not almakta fayda var. 23,8 milyar dolarlık cari açıktaki azalmanın,
arkadaşlar, tam 18,1 milyar doları ihracat artışından kaynaklanmıştır ve sadece
4,9 milyar doları ithalattan dolayı azalmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Türkiye, 18 milyar dolar, aslanlar gibi, hizmet ve mal ticaretindeki
ihracat artışından dolayı cari açığı düşürmüştür. Bizim zaten istediğimiz bu
değil miydi? Bizim zaten cari açık dediğimiz şey gelirle gider arasındaki fark
değil mi? Ve Türkiye ithalata bağımlılığını yapmış olduğumuz… Biraz evvel Sayın
Ayhan söyledi, ithalatı açıklamaktan benim korkacak bir şeyim yok ki; elbette
çıktık, açıkladık; arıza nerede, hangi sektörlerde tespit ettik ve yeni teşvik
sistemini bunun üzerine dizayn ettik ve bugün gelmiş olduğumuz noktada tekrar
şunu ifade etmek istiyorum ki ithalatın bilhassa azaltılması ve Türkiye’nin
enerji dışındaki ithal etmekte olduğu ürünlerin azaltılması noktasında teşvik
sistemi bu işin önemli bir ilacı olacaktır. Bilhassa stratejik yatırımlar
kapsamındaki yatırımlar, bunlar açısından son derece önemli olacak ve bu
noktada bir taraftan cari açığımızı düşürürken son otuz beş ayın en düşük cari
açık rakamını yakaladığımızı da lütfen bir kenara not edelim. Bu son derece
önemli bir gelişme.
Şimdi, cari
açıkta, efendim işte, ihracatta altın oldu. Arkadaşlar, Allah aşkına, size
soruyorum ya… 1967’de, 65’te, babam beni ilkokul üçteyken “Hem okuyacaksın hem
çalışacaksın...” Allah rahmet eylesin babama. Ve ben 1975’te üniversiteye
girdim. Hem okudum hem çalıştım işçi olarak, fiilî işçi olarak, demir işçisi
olarak. 1979’da üniversiteyi bitirdim, 80’in başında iş hayatına girdim. Ben sanayiciliği,
üretimi, ekonomiyi, ihracatı, yatırımı, işsizliği defter kitaplardan
öğrenmedim. Ben bunların, hayatın okulundan geldim; yaşayarak bunları gördüm ve
bugün ticarette bir kural vardır. Ticaret dediğiniz şey, aldığınız bir ürünü
bir başka yere satarsınız. İçeri satarsanız iç ticarettir, dışarı satarsanız
bunun adı ihracattır. Ticaret de, almış olduğunuz üründe bazen binde 1 ile,
bazen yüzde 1 ile, bazen yüzde 10’la mal satmaktır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ya, bu ödeme Sayın Bakan, ihracat değil.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sanayi üretimi dediğiniz şey, bir malın
fiziki evsafını değiştirmektir. Alırsınız, üretirsiniz; içeri satarsanız iç
satıştır, ihracat yaparsanız bunun adı ihracattır. Şimdi size soruyorum: Yirmi
binden fazla ürün çeşidi ihracatı yapan bir ihracat yapımız içinde, Allah
aşkına neden gelip altına takılıyoruz? Altın devletten devlete yapılan bir eşya
değil ki. Bizim bir açıklamamızı yapan arkadaşımız… Efendim, bu işin petrol
karşılığında, doğal gaz karşılığında yapıldığı şeklinde ben de basında okudum.
Arkadaşlar, böyle bir şey gerçek değildir.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Babacan söyledi.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Türkiye, almış olduğu euroyu, almış olduğu
benzini, almış olduğu doğal gazı euro ve TL olarak bunun parasını öderken,
bugün İran’la yapılan altın ticaretinde İran’daki özel sektör Türkiye’deki özel
sektörden malını alıyor ve bu işe de özel izin verilmiş olan, yaptırıma
uğramamış olan bankalar ve bu bankalar da…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Ali Babacan yanlış mı söylüyor?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bakın anlatıyorum size, diyorum işte. Biraz
evvel söyledim. Özel bankalar da aracılık yapıyor ve bu ticaret yapılıyor.
Şimdi size soruyorum: Ya biz elmayı, armudu, portakalı, makineyi, kâğıdı,
yazılımı, bilişimi satarken bunun adı ihracat da, Allah aşkına altın olunca
niye ihracat olmuyor kardeşim? Bal gibi ihracattır altın ihracatı da.
Dolayısıyla Türkiye bu ihracatı kim talep ediyorsa ona satar, satmaya devam
edecektir. Bugün yapmış olduğumuz altın ihracatından bilhassa şikâyet edenlere
soruyorum: Arkadaşlar, geçen sene neredeydiniz ya? Geçen sene 4 milyar dolar
biz altın dış ticaretinde dış açık verirken neden çıkıp hiçbiriniz demediniz
“Arkadaşlar, bir dakika, altından dolayı dış ticaret açığı 105 milyar dolar
değil, 101 milyar dolardır.” Şimdi, ithalat olunca sesiniz çıkmıyor; ihracat
olunca, arada fark olunca diyorsunuz ki: “Bu nereden çıktı?” Vallahi isteseniz
de istemeseniz de Türkiye meşru zeminlerdeki, meşru yollardaki ve uluslararası
anlaşmalarına sadık kalarak her ürünü ihraç etmeye devam edecektir arkadaşlar,
bunu bir kere herkes bilsin. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi, altında
bir yanlışlık daha var. Bugün, 11,9 milyar lira altın ihracatı yapıldı.
Yaklaşık 6,9 milyar dolar ithalat var; arada, aslanlar gibi, 5 milyar dolar
ihracat fazlamız var, dış ticaret fazlamız var. Arkadaşlar, bunun 5 milyar
dolarıysa geçen sene yapılan ithalattır. Varsa burada, düşük de olsa bir katma değerdir
veya yastık altından çıkmış olan altındır. Yani, altın ticaretinde de biz 11,9
milyar dolarlık altının yüzde 60’ını İran’a satarken bunun yaklaşık yüzde
30’unu Birleşik Arap Emirlikleri’ne ve İsviçre başta olmak üzere Avrupa’nın
birçok ülkesine satıyoruz. Bakın, tekrar söylüyorum: Satmaya devam edeceğiz
ancak -tekrar ifade ediyorum- asla bu bir ödeme aracı değildir. Bunu
ihracattan, ithalattan ve bunlardan sorumlu olan bir arkadaşınız olarak çok net
ifade etmek istiyorum.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Peki böyle olursa Yüce Divanda suç olur mu?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, diyorum ki size, biraz evvel bir
teklif geldi, bilhassa kıymetli taşlar konusunda Sayın Ayhan bir teklif
getirdi: Biliyorsunuz, daha evvel kıymetli taşlarla ilgili bir ÖTV indirimi
yapıldığı zaman -altın, mücevherat kısmında- buna Sayın Başbakanın adı da
karıştırılarak “Şunlar, bunlar için yapılıyor.” denildi.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Bakanım, başka kanunlarda da oluyor o. Bizi mi dinliyorsunuz
o zaman?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Şimdi, ÖTV’nin indiriminde benim size somut
bir teklifim var, somut bir teklif. Şimdi, eğer bundan siz de şikâyetçiyseniz,
gelin, iktidarıyla muhalefetiyle beraber olalım; yarın sabah bir kanun teklifi
verip hep birlikte bu mücevherlerin ÖTV’sini kaldıralım. Buna var mısınız?
Bakın, ben varım, ben teklif ediyorum: Gelin, bunu yarın yapalım.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Bakanım, başka kanunu bize mi soruyorsunuz?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Diğer taraftan, arkadaşlar, biz, tabii,
ihracatımızı yaparken, çok etken var; pazarlar, ihracat yaptığımız yerler,
euro-dolar paritesi… Bakın, sadece biz geçen yılın euro-dolar paritesiyle bu
yıl aynı paritede ihracat yapsaydık bizim ilk on aydaki ihracatımız 5,9 milyar
dolar daha fazla olacaktı. Bakın, tekrar söylüyorum: Eğer geçen yılki parite bu
yıl olsaydı bizim ihracatımız 5,9 milyar dolar daha fazla olacaktı yani
ihracattaki artış yüzde 13,4 değil, yüzde 18,7 olacaktı. Buradan dönüyorum,
diyorum ki: Mal ihracatında, hizmet ihracatında iyi bir oyuncu olduk,
müteahhitlerimiz dünyanın 2’nci müteahhitleri, 2002-1972 arasında Türkiye’nin
almış olduğu toplam müteahhitlik yurt dışı işleri, arkadaşlar, 44 milyar dolardı.
Peki, 2003’ten bugüne ne kadar arttı biliyor musunuz? Üzerine ne koyduk bunun?
Tam 4 kat koyduk, 184 milyar dolar da sadece 2003-2011 arasında dönemimizde
alınmış olan yurt dışı işlerdir.
Bakın, aradan
geçen kırk senelik toplam alınan işlerin 4 katını biz sadece dokuz senede aldık
ve müteahhitlik sektörünün, turizm sektörünün Türkiye’ye getirmiş olduğu son
derece önemli kazanımlar var. Bundan dolayı da, yeni teşvik sistemiyle beraber,
bir taraftan hizmet sektörünü, bir taraftan mal ticaretini bunları geliştiriyoruz;
sağlık sektörüne, eğitim sektörüne bunlara çok önemli destekler vermeye
başladık. Turquality’ye, markaya önemli destekler vermeye başladık ve ben,
kendi bakanlığımda bir çalışma yaptırdım. “Arkadaşlar, biz ihracat yapıyoruz.
İyi de ihracatın kilogramını kaça yapıyoruz?” diye hesap çıkarttırdım, ki bunu
bileyim ki ona göre tedbir alayım ve benim ihracatımın geçen yılki fiyatı 1
dolar 47 sente geldi. Bu seneki rakam şu anda 1 dolar 50 sentin üzerinde, 52
sent, 53 sent civarında. Ancak, bizim, 2023’teki 500 milyar dolarlık mal
ihracatını yakalamamızın yolu bizim ihracat kilogram fiyatımızı da 2,5-3
dolarlar mertebesine çıkarmaktan geçer. Nasıl yapacağız bunu? İşte, AR-GE’yle,
inovasyonla, yüksek katma değer ve yüksek teknolojiyle yapacağız. Bu anlamda,
bugün, bilhassa, teşvik sistemimizin son derece önemli hâle geldiğini, 20
Haziranda uygulamaya geçmiş olan teşvik sistemiyle ilgili size son rakamları
buradan ifade etmek isterim. Evet, bakın, 20 Hazirandan 14 Aralığa kadar -yani
bugüne kadar- toplam 2.120 adet teşvik belgesi bağlanmıştır ve bunun
karşılığında 32,7 milyar liralık bir yatırım öngörülmüştür ve karşılığında da
bunun 84.830 istihdam öngörülmüştür aradan geçen bu kısa zaman içinde ve
bilhassa, stratejik yatırımlar -ki Türkiye açısından, ithalat açısından, cari
açık açısından son derece önemli olan bu yatırımlar- için şu anda
arkadaşlarımızın elinde 9 ayrı teşvik başvurusu var. Eğer bu 9 teşvik başvurusu
da teşvike bağlanırsa, stratejik yatırım olarak değerlendirilirse, 8,8 milyar
dolar da buradan gelecek ve şu an itibarıyla, Türkiye, 20 Hazirandan itibaren
bugüne kadar teşvik sisteminde 40 milyar liralık bir yatırım öngörüsüyle karşı
karşıya kalacak. Evet, teşvik sisteminin meyvelerini verdiğini görüyoruz ve
stratejik yatırımlar da bu teşvik belgeleriyle beraber 15 milyar liralık bir
yatırım olacak. Bu demektir ki, bu yatırımlar, Türkiye’nin ithalatını
azaltacak, üretimini artıracak, ihracat kabiliyetini ve kapasitesini ve
kalitesini artıracak. Bundan dolayıdır ki, tekrar şunu bilhassa ifade etmek
istiyorum ki, bütün çalışmalarımızı bilhassa bu sistemler üzerine kurguladık.
Bir taraftan,
serbest ticaret anlaşmaları yapıyoruz, bütün ülkelerle önemli oranda ticari
diplomasi uyguluyoruz. Bir taraftan, yapmış olduğumuz çok önemli çalışmalarla,
bütün alım heyetleriyle ve yapmış olduğumuz yurt dışı seyahatlerle çok önemli
iş bağlantıları gerçekleştiriyoruz. Şükürler olsun ki, bugün ülkemizde bir
yabancı devlet adamının, bir başbakanın, bir bakanın, bir yabancı heyetin
olmadığı gün yok. Bundan şükretmemiz lazım, bundan hakikaten şükran duygusuna
gelmemiz lazım ve bugün Türkiye’ye gelenler, arkadaşlar, Türkiye’yi seyretmeye
veya benim 2001’de Sanayi Odası Başkanı olduğum dönemdeki gibi, elinde işte,
alınacak olan şirketlerin listesiyle gelmiyorlar. Şimdi, benim ülkeme yatırım
yapmak için geliyorlar. 1923’ten 2003’e kadar sadece 14,5 milyar dolar yabancı,
doğrudan sermaye almış olan bu ülkemiz, bakın 2003’ten bugüne kadar 120 milyar
dolardan fazla doğrudan yatırım almıştır.
Arkadaşlar,
bunlar, Türkiye’nin siyasi istikrarını, güvenini gösteriyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Türkiye’nin iş gücü arzını gösteriyor, Türkiye’nin
lojistik avantajını gösteriyor. Bunlar, Türkiye’deki siyasi ve ekonomik
istikrarın gidişini gösteriyor.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Türkiye ekonomisi yabancıların eline geçti Sayın Bakan; bankaları
sattınız, TELEKOM’u sattınız!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Hiçbir kimse bir ülkeye yatırıma giderken o
ülkenin şartlarına gitmez, o ülkenin on beş senesine, yirmi senesine gider.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Bankalarda yabancılaşma oranı dünyada yüzde 15, bizde yüzde 75
Sayın Bakan. O rakamları çarpıtmayalım!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bundan dolayı bilhassa bu konuda da sizleri
bilgilendirmek istediğimi ifade ediyorum ve şunu söyleyerek bitirmek istiyorum:
Biraz evvel,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir değerli vekilimiz Hükûmete karne
verdi.
Arkadaşlar,
hükûmetlerin, siyasi partilerin karnesini ancak millet verir (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) ve Türkiye Cumhuriyeti milleti de bakın 2002’de vermiş
olduğu karneyle AK PARTİ’ye yüzde 34,28, CHP’ye yüzde 19; 2007’de AK PARTİ’ye
yüzde 46,58, CHP’ye 20,87; 2011’de AK PARTİ’ye yüzde 49,83, CHP’ye 25,98
vermiş; bugün de yüzde 51,5’un üzerinde bir oy var; millet kimi sınıfta
bıraktığını, kimi sınıftan geçirdiğini çok net bir şekilde ortaya koydu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Vatandaşlar “Biz sizin karnenize iyi not
vermiyoruz.” derse pılımızı pırtımızı toplar gideriz.
Bu düşünce ile
yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum, hepinize teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Bakan Almanların, Japonların başarı
hikâyelerinin olduğunu…
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Ekonomik başarı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Cumhuriyetin ise bir ekonomik başarı hikâyesinin olmadığını söyledi.
Seksen dokuz yıllık bu cumhuriyete bir haksızlık yapıldığını düşünüyorum. İzin
verirseniz üç dakikada seksen dokuz yılı özetlemek istiyorum.
BAŞKAN – Üç
dakika veremem.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Seksen dokuz yıl üç dakikaya sığmaz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, iki dakika zaten veriyorsunuz ama koskoca bir
cumhuriyete haksızlık yapıldığı için…
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sayın Başkanım böyle bir şey olmaz ki; sataşma yok, bir şey yok.
BAŞKAN – Anladım
da şimdi Sayın İnce…
Buyurun (CHP
sıralarından alkışlar)
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Haksızlık yapıldı
tabii ki. 1923 bütçesi 10 lira ise Osmanlıdan kalan borç 70 liraydı, 7 katıydı.
Bu millet bunları ödedi. 1925’te Tütün Rejisini Fransızların elinden aldı. Tuz
işletmelerini, limanları, demir yollarını yabancılardan aldı. SEKA’yı,
ETİBANK’ı SÜMERBANK’ı, şeker fabrikalarını kurdu. Demir çelik fabrikalarını
kurdu. Köylü çocuğuna keman çalmasını öğretti bu cumhuriyet. Bu, haksızlık
değil mi? Yani elimizi vicdanımıza koyalım. Demirel’in barajlar projesi bir
başarı hikâyesi değil mi, değil mi? Yani “barajlar kralı” olarak anıldı bu
toplumda. Elimizi vicdanımıza koyarak konuşalım. Peki Demokrat Partinin kara
yollarını başlatması bir başarı projesi değil mi? Özal’ın iletişim devrimi bir
başarı hikâyesi değil mi?
Bakın, Türkiye 70
ile 80 arasında bir iç çatışma yaşadı. 70 ile 80 arasındaki bu iç çatışmada
bile Türkiye Kıbrıs’ı kazandı, uluslararası bir başarısı vardır. 90 ile 2000
arasında terörden çok şey kaybetti Türkiye ama o sırada bile GAP başarısı
vardır. Haksızlık etmemek lazım, geçmişi kötüleyerek siz yücelmezsiniz. Hangi
imkânlarla neler yaptınız, başarı böyle ölçülür. Başarınızı bir de tarih ortaya
çıkaracaktır. Tarihi suçlayarak, geçmişi karalayarak kendinizi başarılı gibi
gösteremezsiniz. Bu cumhuriyetin başarılı olduğu alanlar da vardır, başarısız
olduğu alanlar da vardır, hükûmetlerin -geçmişteki bütün hükûmetlerin- başarılı
oldukları alanlar da vardır, başarısız olduğu alanlar da vardır. Sayın Bakan,
yani bu cumhuriyette, seksen dokuz yılda hiçbir şey yapılmamış, siz
gelmişsiniz, her şeyi yapmışsınız gibi bir havaya girmeniz doğru değildir, adil
değildir, tarih bilmezliktir, vefasızlıktır, geçmişi kötülemektir, geçmişi
karalamaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ama Demirel de Özal da hiçbirisi cumhuriyet çizgisinden sapmadı ama
bir tek siz cumhuriyet çizgisinden saptınız.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Orman ve
Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu…
AHMET AYDIN (Adıyaman)
– Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Görmedim
ben sizi, tamam, konuşsun Sayın Bakan…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Efendim, sadece, cumhuriyet çizgisinden sapma olayını
kabullenemediğimizi ve cumhuriyetin de kimsenin tekelinde olmadığını ifade
etmek istedim.
BAŞKAN – Ben size
söz vereceğim de şimdi Sayın Bakanı çağırdım, ben sizi görmedim, dolayısıyla
ayıp olur.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Bakanım, yeni hastaneden geldiğiniz için yumuşak bir üslupla
denedim.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Hastaneden gelmedim, evden geldim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
(Devam)
K) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1) İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
N) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
O) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1) Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Orman Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
P) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
R) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
S) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye Su Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman ve Su İşleri Bakanlığının 2013 yılı bütçe tasarısını
sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum
efendim.
Tabii, Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, ormancılık, ağaçlandırma, erozyon kontrolü, yaban hayatının
muhafazası, tabii varlıkların korunması, bütün su işlerinden, barajlardan,
göletlerden, meteorolojiden sorumlu bir bakanlıktır. Esasen bizim de
sloganımız, bakanlık sloganı şudur, “Orman ve Su İşleri Bakanlığı, zamanla
yarışıyor.” diye böyle bir sloganımız var. Esasen orman varsa, su varsa hayat
var, onu da özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli Başkanım,
değerli milletvekillerim; tabii, şu anda, 68.909 personelle ve yaklaşık 12
milyar TL’lik bütçeyle ülkemize hizmet etmeye çalışıyoruz.
Öncelikle, ben,
ormancılık faaliyetleriyle ilgili kısa bilgi vermek istiyorum. Tabii, zamanım
sınırlı, aynı zamanda birtakım sorular var, onlara da cevap vermek istiyorum.
Tabii, hakikaten ormancılıkta destan yazdık, bunu herkes kabul ediyor. Esasen,
bizim bu yazdığımız destanı biz söylemiyoruz. Yani marifet iltifata tabi.
Hakikaten, ben orman teşkilatımla gurur duyuyorum. Özellikle şunu da
belirteyim: Bundan iki yıl önce OECD Genel Sekreteri, Türkiye’ye geldiği zaman
“Ormancılık, ağaçlandırma ve erozyon kontrolünde Türkiye dünya lideridir.” diye
o söyledi. Yani üzüntümüz şu ki, takdir dışarıdan geliyor ama sizlerden de bir
takdir beklerdik.
Bakın, şu anda
orman alanında 1,4 milyon hektarlık bir artış sağlamış orman teşkilatımız. Yani
ben şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bütün dünyada, ülkelerde orman
varlıkları hem alan olarak hem odun serveti olarak azalırken, Türkiye, hem
orman alanını hem de odun servetini artıran nadir ülkelerden biri. Bunu takdir
etmek gerekir. Bunu da orman teşkilatına borçluyuz. Bakın, odun serveti ne:
1972 yılında odun servetimiz 936 milyon metreküp iken, Allah’a şükür, bunu şu
anda, 2012 yılında 1,5 milyon metreküpe çıkardık, yani bu odun serveti
neredeyse yüzde 50 arttı. Bunun dışında, bakın, özellikle bir seferberlik
başlattık. Bununla ilgili bir kanun var ama daha önce de tabii, arkadaşlar bir
çalışma yapmış. Bakın, biz “ağaçlandırma” deyince ağaçlandırma ve
rehabilitasyonu -ormancılar bilir- toplam olarak ele alıyoruz. Geçmiş yıllar da
raporlarda da böyle. Bakın, geçmiş yıllar da raporda var: Ortalama yılda sadece
75 bin hektarlık ağaçlandırma ve erozyon kontrolü yapılırken, biz, 1 Ocak 2008
tarihinden itibaren dedik ki: Büyük bir seferberlik yapalım. Esasen bunu ilan
ettiğimiz zaman, yılda ortalama 450 ile 500 bin hektarlık alanda çalışma
yapalım dediğimiz zaman -bu gerçekten çok büyük bir hedeftir- “Bunu orman
teşkilatı gerçekleştiremez.” diye böyle iddialarda bulunuldu ama orman
teşkilatıma ben güvendim. Hakikaten, hatta 2009 yılında “Rekor bir seviyeyi,
500 bin hektar seviyesini aşalım.” dediğim zaman -ki orman teşkilatının
170’inci kuruluş yılında- bütün teşkilatımız, bu hedefe kilitlendi. 2009 yılı
sonunda raporlara baktığımız zaman -çünkü her bölge müdürlüğü işliyor- 501 bin
hektarla gerçekten büyük bir rekor kırdık. Şu ana kadar da… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunu tabii, takdir etmek gerekir. Bu başarı tabii, benim
başarım değil, bütün orman teşkilatının, Türkiye’de en köklü kurumu olan
teşkilatımızın başarısı, onlarla gurur duyduğumu ifade ettim.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakanım, rakamları bile yanlış vermişler size.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi, özellikle şunu ifade edeyim:
Tabii, bu seferberlikte arkadaşlarımızla birlikte beş yılda, 2008-2012 yılı
sonuna kadar, biz dedik ki, 2,3 milyon hektarlık alanda çalışma yapalım ama
rakama baktık 12/12/2012 tarihinde de bunu bir tek kalem olarak yazdık ve
arkadaşlarınız şu rakamı söyledi: 2 milyon 400 bin hektarla hakikaten hedefi de
aştı Türkiye. Bu, Türkiye’nin gururu, o bakımdan alkışlamak lazım (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından “Alkışlayın!” sesleri)
Dikilen fidan
adedi de ne biliyor musunuz? 2 milyar fidanı toprakla buluşturduk, 2 milyar
adet fidanı! İnanmayan varsa sayabilir yani onu da söyleyeyim.
Şimdi,
ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışmalarını 7 kat artırdık. Özellikle bakın,
sadece… Tabii ki fidan gerekiyordu. Şimdi, arkadaşlar bilir, eski ormancılar
var burada, geçmişte yılda sadece 75 milyon fidan üretiliyordu. Biz, bunu yılda
yaklaşık 535 milyona yükselttik. Yılda, aynı kurum 7 kat, 7 kat! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Netice
itibarıyla, bakın, hatta daha önce, inanın, ben şunu söyleyeyim: Sayın
Başbakanımız, büyükşehir belediye başkanı olduğu zaman ben de İSKİ Genel
Müdürüydüm; o zaman büyükşehir belediye başkanımıza “Efendim, su yokmuş ama şu
anda su var, İstanbul’u ağaçlandıralım.” dediğim zaman o zaman inanın fidan
bulamadık. Şimdi, biz fidanları kamu kurum, kuruluşlarına, bütün belediyelere
bedelsiz veriyoruz. 111 bin adet fidanı dağıtmışız vatandaşa. Nereden nereye…
Şimdi, netice
itibarıyla, geçmişte orman teşkilatı sadece orman işletmesiyle meşgul olurdu,
bir de orman içindeki ağaçlandırma ve rehabilitasyonla meşgul olurdu. Ama biz
Orman Genel Müdürlüğünü layık olduğu yere yükselttik, çok büyüttük. Hakikaten,
Orman Genel Müdürlüğü şu anda âdeta bir bakanlık gibi bir fonksiyon görüyor ve
sadece orman içinde çalışmıyor artık, orman dışındaki bütün faaliyetleri
yürütüyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Hangi tarihte mesela?
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Orman köylüsüne ne zaman geleceksiniz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Orman dışı, okul bahçeleri, hastane
avluları, yol kenarları ve ibadethaneler, mezarlıklara varıncaya kadar bütün alanları
ağaçlandırıyor.
Bakın, 21.453
adet okul bahçesini ağaçlandırmışız. Millî Eğitim Bakanlığımızla Okullar Hayat
Olsun Projemiz var. Yürüyor. Bunun dışında 7.800 adet ibadethane ve mezarlık,
7.382 kilometre kara yolu, 2.237 metre köy yolu, 1.025 adet hastane ve sağlık
ocağının bahçesini ağaçlandırdık. Ben bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Hatta kitapta
özellikle ağaçlandırmaya yönelik bilgi var. Onların detayına girmiyorum. Ama
sadece fidan üretimi, ağaçlandırma, rehabilitasyonu artırmadık, orman ürünleri
de 3 kat arttı, orman ürünleri. Rakam da arttı. Mesela 2003 yılında sadece 620
milyon TL’lik bir gelir elde edilirken 2012 yılında bunu 1 milyar 830 milyon
TL’ye çıkardık.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Mazot ne olmuş Sayın Bakan, mazot?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Tabii ki bu nasıl sağlandı? Çünkü odun
servetimiz artıyor, işletme faaliyetleri arttı ve neticede, geçmişte yaklaşık
3,5 milyon metreküplük bir çalışma yapılırken şu anda biz bunu yılda 13,5
milyon metreküpe çıkardık. İşte aradaki farkı görüyorsunuz.
Bunun dışında,
bakın, şehir ormanları kurduk. Daha önce ormanlara insanlar sokulmazdı, hatta
hayvanların girmesi dahi yasaktı.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayenizde müteahhitler girer oldu!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ama biz dedik ki: “Ormanlar, her şey
insan için.” Ve şu ana kadar tam 111 adet şehir ormanını kurduk, 116 adet bal
ormanı. Diyeceksiniz ki: “Bal ormanıyla ne alakanız var?” Efendim, daha önce,
kanun sebebiyle, “hayvanlar ormanlara giremez, arı da hayvandır dolayısıyla
arıcılar da giremez” diye böyle bir, maalesef, uygulama varmış. Bunu
değiştirdik. Şu anda dedik ki orman teşkilatımıza: Artık, arıcılar için bal
ormanları kurun. Yani hangi tür bal istiyorsa, çam balı mı, çiçek balı mı,
kestane balı mı, ona uygun, üniversitelerimizle birtakım gerekli türleri
dikerek, suyunu hazır ederek, organik bal üretimi için gerekli birtakım zirai
mücadele ilaçlarından, gübrelerden onları korumak suretiyle böyle, tamamen
organik bal üretimini teşvik ettik, şu ana kadar da 116 adet bal ormanı kurduk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Ağzın bal yesin Hocam, ağzın bal yesin.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sağ olun.
Bu yüzden değerli
milletvekilleri, Sayın Başkanım; özellikle şunu söyleyeyim: Bal ormanları
kurulmadan önce, Türkiye, bal üretiminde tam 5’inci sıradaydı dünyada, şu anda
2’nci sıraya yükseldi. Ben Muğla’da onlarla tekrar bir toplantı yaptım, dedim
ki: “Sizlere her türlü desteği vereceğiz ama size 2’ncilik yakışmaz, dünyada
1’inciliğe yükseleceksiniz.” diye onları da teşvik ettik.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Alkışlamak lazım Sayın Bakanım!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şunu söyleyeyim: Daha önce ceviz
vesaire diye bir şeyler yoktu ama şu anda biz ceviz eylem planı hazırladık.
Görüyorsunuz; ceviz eylem planı, badem eylem planı… Ayrıca, bir de şunu
söyleyeyim…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Elli yıldır ceviz var Sayın Bakan Allah’ını seversen ya!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekillerim, bakın, şunu
söyleyeyim…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Bal ormanı elli yıldır var ya!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ama eylem planı yok. Böyle ceviz… Biz,
şimdi her yere ceviz dikiyoruz ve vatandaşa gelir getirici olarak bunları kırk
dokuz yıllığına veriyoruz.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuyla ilgili konuşmuyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, tabii, söylenecek çok şey var.
Orman kadastrosu vardı, bizden önce çok cüzi bir alanın kadastrosu yapılmış ama
Tapu Kadastroyla alakasız bir şekilde, ikisi ayrı çalıştığı için büyük
ihtilaflara sebep olmuş. Bunu ilk defa biz ortadan kaldırdık. Şimdi, orman
kadastromuzla Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü birlikte çalışıyor. Hatta ben de
kendilerine şunu söyledim: Ormanların tapusu olacak, ihtilaf olmaması için tapu
şart. Bunun için, şu ana kadar -şunu ifade edeyim- tam 16 milyon 250 bin
hektarlık yani yaklaşık yüzde 70’inin tapusunu ben bundan bir ay önce Orman
Genel Müdürlüğüne teslim ettim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bir açılış görmedik!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Geri kalan -22 bin küsur hektarlık
alanda gerekiyor bu- yaklaşık yüzde 30’unun da dedim ki: “31 Aralık 2014 saat
16.59’a kadar bütün ormanların tapusunu istiyorum.” diye talimat verdik. İşte
budur, çalışma budur. 2/B’yi de bu şekilde çözdük. 2/B otuz yıldır
çözülememişse, meseleye teknik olarak bakılmamış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sultanbeyli’yi çözemediniz. Sultanbeyliler sizden tapu bekliyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Kadastro, hak sahipleri, kullanıcılar,
kadastro işlemleri… Yapılan çalışmanın, 2/B alanlarının hazineye tescil
işlemleri yapılmamış ki neyi satacaksınız? Dolayısıyla bunları biz yaptık,
Allah’a şükürler olsun.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakan, bu tarafa dönün.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, orman köylüsünden bahsettiler.
Orman köylüsüne, bakın, biz, 2011 yılında…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakın, Sultanbeylilerin tapu sorununu çözmediniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben sizleri, dinledim. Bakın, ben
sizleri dinledim. Burada bir nezaket olması lazım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Muharrem İnce, grubuna sahip
olursan… Ben sizleri dinledim. Siz bana tahammül edemiyor musunuz?
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Bize dönüp anlatır mısınız…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Beyefendi…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın Tanal…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben sizleri, hiçbir cevap vermeden
dinledim. Lütfen, yeteri kadar…
BAŞKAN - Sayın
Tanal, lütfen, yeteri kadar gürültü yaptık, tamam.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, müsaade ederseniz…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Efendim, bize niye bakmıyor Sayın Bakan hiç?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, “milletvekillerine sahip olmak” ne demek?
BAŞKAN – Yanlış
söylemiştir. Tamam, ben uyaracağım, ben uyarıyorum.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, orman köylüsüne 2003 yılında 335
milyon TL bir destek verilirken, biz, bu desteği bu yıl 1 milyar 270 milyon
TL’ye çıkardık. Kaç misli? 4 misli.
Orman
yangınlarıyla mücadeleye gelince… Bakın, orman yangınlarıyla mücadelede
Türkiye’nin büyük başarısını bütün Akdeniz ülkeleri takdir ediyor. Lütfen,
kitaba bakarsanız, orman yangınlarıyla mücadelede en başarılı ülke
durumundayız. Bakın, biz, yangın sayısı artmasına rağmen çok kısa sürede
müdahale ediyoruz. Geçmişte belki 45 dakikada müdahale ediliyordu ama bunu 18
dakikaya indirdik, hedef bunu 15 dakikaya indirmek. Gerçekten, o kadar büyük
bir teknoloji kurduk ki ben herhangi bir aracın -ister arazöz olsun, ister
yangın uçağı, ister helikopter- yangın harekât merkezinden o andaki havadaki
koordinatlarını, o andaki hızını, kaç dakika sonra yangın mahalline gideceğini
odamdan takip edecek hâle geldik. Hatta bu teknolojiyi komşu ülkeler, Akdeniz
ülkeleri istedi, onlara dahi vermek için söz verdik ve hatta bazı ülkelerde
kurduk.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Urfa Cezaevine niye göndermediniz o helikopterleri yangını
söndürsünler?
BAŞKAN – Sayın
Tanal, ne olur…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şunu söyleyeyim: Portekiz’de son
on yılda 1 milyon 337 bin 293 hektar alan yanmış, İspanya’da yaklaşık 1 milyon hektar
alan yanmış, Fransa’da 177 bin hektar alan yanmış ama bizde, Türkiye’de son on
yılda -Akdeniz ülkeleri içinde en düşük alan- 85.224 hektarlık alan yanmış. Bu,
hakikaten Akdeniz ülkelerinde en başarılı ülke olduğumuzun açık seçik
göstergesi.
Ayrıca, 49 tane
hava aracımız var. Tabii, kara araçlarımızın rakamlarını söylemiyorum. 19 bin
adet elemanımızla, mühendisle, işçiyle orman yangınlarına müdahale ediyoruz ve
hakikaten, elemanlarımız bir cepheyi tutuyorlar, onu vermemek için âdeta
göğüslerini siper ediyorlar. Hiçbir ülkede yok.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakanım, onların arasında mevsimlik işçiler var, kadro vermeyi
düşünüyor musunuz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – O bakımdan, ben buradan, orman
yangınlarında şehit olan özellikle ormancılarımıza da bu vesileyle Allah’tan
rahmet niyaz ediyorum.
Bunun dışında,
biz ormancılık ve yangınla mücadele konusunda Türkiye’yi lider ülke yapıyoruz.
Bu maksatla Antalya’da Sayın Başbakanımız tarafından açılan, özellikle Antalya
Uluslararası Yangın Eğitim Merkezini kurduk ve inşallah, bu merkezle
Türkiye’deki bütün elemanları, aynı zamanda yurt dışındaki elemanları
eğiteceğiz.
Başka ülkelerde
çıkan yangınlara müdahale ediyoruz. Biliyorsunuz, Suriye’den tutunuz da
geçmişte Rusya’ya, İsrail’e, Gürcistan, Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek,
Yunanistan hepsine müdahale ettik. Gerçekten, ormancılarımız büyük başarı
sağladılar. Hatta bir de şunu gururla ifade etmek istiyorum: Efendim,
ormancılık faaliyetlerimiz bütün dünyada o kadar yankı buldu ki 2011 yılında
Dünya Ormancılık Kongresi ve forumu New York’ta yapılıyordu, şimdiye kadar, üç
yılda bir, 9 defa, yirmi yedi yıldan bu yana hep New York’ta yapılmış,
Birleşmiş Milletlerin merkezinde. Biz, “Bundan sonra, bunun 10’uncusunu
Türkiye’de yapmak istiyoruz.” dediğimiz zaman, gerçekten, bütün ülkeler
alkışladı ve önümüzdeki nisan ayında da Dünya Ormancılık Forumu ve zirvesi
Türkiye’de yapılacak. Bu, gerçekten büyük bir başarı. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo!” sesleri, alkışlar)
Çölleşmeyle
mücadele yapıyoruz, tabii hayatın devamı için yani 302 bin adet kanatlı hayvanı
üretip tabiata bıraktık, keza, nesli tükenmekte olan kuşları, kanatlıları ve
kış aylarındaki yemleme faaliyetlerine devam ediyoruz. Özellikle, yaban
hayatını… Kediler, köpekler bizim can dostlarımız, onlara ne gerekiyorsa
yapıyoruz. Korunan alanları artırdık, millî parklar 33’ten 40’a çıktı, tabiat
parkları 17’den 182’ye çıktı. Çanakkale destanını yazdık, bununla ilgili,
tabii, Ergene Eylem Planı devam ediyor, Gediz Eylem Planı devam ediyor.
ALİ ÖZ (Mersin) –
Biz masal yazdığınızı sanıyorduk.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi ben burada şunu vurgulamak
istiyorum: Şimdi arkadaşlar dedi ki… Bakın, burada biz açılışları DSİ de,
gerçekten, teşkilatım, orman teşkilatı destan yazıyor, hatta biz açılışları
artık teker teker yapmıyoruz. Misal olarak, 2010 yılında 110 tesisin 10/10/2010
tarihinde…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakanım, Sakarya Bölge Müdürü…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - …Çine, Adnan Menderes Barajı’ndan
açılışını yaptık, 110 tesis. Geçen sene, 11/11/2011 tarihinde 111 büyük tesisi
ki bakın, bunlar küçük tesis değil, toplam rakamı söylüyorum size, 11/11/2011
saat on biri on bir geçe, geçen sene…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakanım, buna bir cevap verseniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - 111 tesis, 8 milyar 365 milyon TL yani
eski parayla 8,5 katrilyon! (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Ama “İki günü
birbirine eşit olan, ziyandadır.” düsturu sebebiyle biz bu sene, bakın
12/12/2012 tarihinde 112 dev tesisi, toplam maliyeti 16 milyar TL… (AK PARTİ
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Bakan, Sakarya… Onu soruyorum ben.
BAŞKAN – Sayın Özcan
yeter ne olur! Anladık ama o, siz konuşurken bir şey yapmadı.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunu da topluca açtık. Efendim, diyor
ki arkadaşlar: “Bunlar küçük tesisler.” Ya, Allah aşkına bunlara, kitapçığa bir
bakarsanız, bunların pek çoğunu biz bir araya getirdik. Pek çok taşkın koruma,
pek çok şehirde, Giresun’daki bütün taşkın korumaları bir saydık. Bunlardan
sizlere takdim edeceğiz, herhâlde bunları dikkate alırlar. Yani aşağı yukarı
bunlara bakarsanız, teker teker sayarsanız, 450 tane ama biz bunu 112 saydık.
Bitmedi, daha açacağımız 300 tane küçük tesis var. Küçük dediğimiz de onları da
10 milyon TL’den daha düşük tesisleri bizzat ben ve milletvekillerim mahallinde
açacak. Demek ki 112 artı 300, 412 tesis açıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo!” sesleri, alkışlar)
Böyle bir şey var
mı ya? Şimdiye kadar böyle bir şey görüldü mü? Hatta birtakım yabancılar vardı
yıllardan beri Türkiye’nin ekonomisini çok iyi bilenler, çıkışta şunu söyledi:
“Ben şu yaştayım ama bugüne kadar böyle bir şey görmedim.” Bundan sizlerin de
gurur duymanız lazım.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bu tesislerde kaç kişi çalışıyor Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın efendim, bu 112 tesiste
Türkiye’nin en yüksek barajları var. Kaç tane baraj olduğunu biliyor musunuz?
26 baraj, 26 HES, 9 tane şehrin içme suyu tesisi, 30 tane büyük sulama tesisi,
2 tane gölet sulaması, Antalya Uluslararası Yangın Eğitim Merkezi,
meteorolojinin tesisleri vesaire vesaire. Yani bunları hep açtık, zamanla
yarışıyoruz ve bizim bütün düşüncemiz, milletimize şevk ve heyecanla hizmet
etmek, milletten aldığımızı millete hizmet olarak sunmaktır; farkımız bu. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Şimdi bakın,
değerli milletvekilleri, DSİ’den bahsettiler az önce arkadaşlar. On yılda
DSİ’de 1.215 tane büyük tesis açmışız, 1.215 ve bunlardan 232 adet büyük baraj
ve HES, gölet değil -26 tane gölet var göletleri, küçükleri saymıyoruz, yangın
göletlerini falan saymıyoruz- 216 adet büyük sulama tesisi, 58 içme suyu temin
tesisi, 656 adet taşkın koruma tesisi vesaire yani 1.215 tesisi açmışız.
Türkiye’nin en büyük barajlarını biz yaptık: Ermenek 218 metre, şimdi Deriner
onu geçti, 249 metre; onu da geçeceğiz, hatta dünyada ilk 3’e giren Yusufeli
Recep Tayyip Erdoğan barajını da biz bitireceğiz. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi, bakın,
Konya Ovası’nda… Pazar günü herkesi Konya’ya davet ediyorum. 16 Aralık saat
13.00’te Konya’da Başbakanımız, ta Osmanlıdan beri yapılamayan, hayal olan,
hasretle beklenen Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel’in açılışını… Ve pek çok tesis
var tabii; Bozkır Çağlayan, Damlapınar Barajı ve sulaması vesaire, onlar da
açılacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Lütfen gelin de hiç olmazsa tecrübe
sahibi olun diyorum, sizleri de davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HES’lerle ilgili…
Bakın değerli kardeşlerim, zamanım sınırlı, ben çok hızlı geçiyorum. HES’lerle,
bugün her yanan 4 ampulden 1’i, bizim getirdiğimiz hidroelektrik enerjisiyle
ülkeyi aydınlatıyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sizden önce kaç ampul?..
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Akarsuları yok ettiniz, akarsuları. Dereleri kuruttunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Daha önce 26 milyar kilovatsaatlik bir
üretim vardı, bunu biz şu anda 69 milyar kilovata çıkardık. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve bununla Sayın Bakanımız Zafer
Çağlayan’a destek veriyoruz, yılda 10 milyar dolarlık cari açığın daha az
olmasını sağladık; işte böyle, işte bu.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakanım, size nazar boncuğu takıyoruz, nazar boncuğu.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sulama faaliyetleri: Bakın, sulama
faaliyetleri, tabii, GAP, KOP… Zamanımız çok sınırlı. GAP’ı da biz bitireceğiz,
KOP’u da. Sadece, bakın şöyle, işte…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Neyle bitireceksiniz? Yüzde kaçla?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şu anda, GAP’ta sulama
projelerinde, bugün, özellikle tabii ki -Kalkınma Bakanımız izah etti-
sulamalardaki ödenekler 7 misli arttı, bakın, 7 misli.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Yüzde kaç oran şu anda GAP’ta?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, hangi projeler? Yaylak Ovası,
Şanlıurfa Ovası, Harran Ovası, Yukarı Harran Ovası, Bozova Pompaj Sulaması.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Yetmiş yılda bitiremezsiniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ve buradaki, bakın, şu anda
Şanlıurfa’dan özellikle Mardin istikametinde giden kanalları biliyor musunuz?
Şu anda 200 metreküp/saniye su akacak. Kızılırmak’ın debisi kadar su akıyor;
işte, biz yaparsak böyle yaparız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Urfalılar size beddua ediyor Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şu anda Urfa’ya bir gidin, bir
zahmet Suruç Ovası’na yaptıklarımızı, Yaylak’a, Bozova’ya yaptıklarımızı bir
görün yani. Suyu biz getiriyoruz, getirmeye devam edeceğiz. Keza DAP’ı,
DAKAP’ı, DOKAP’ı, onları bitirecek biziz.
Ayrıca, değerli
vekillerim, “1000 Günde 1000 Gölet”li sulama yapmak için de kolları sıvadık,
takvim başladı, 1 Ocak 2012 saat 08.59’dan itibaren sayaç başladı. Biz
çalışırken zamanla yarışıyoruz, bakın, temel atarken açılış tarihini veriyoruz.
Kıbrıs’a su götüreceğiz, Allah izin verirse, bütün çalışmalar devam ediyor.
Kıbrıs’ı dahi, yavru vatanı dahi Türkiye’ye gönül bağıyla bağlayacağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) –
İhalesini kim aldı Sayın Bakan, ihalesini? İhalesini kime verdiniz Sayın Bakan?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – İhalesini siz mi verdiniz Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İçme suyunda -sürem kalmadı- yani biz
bu çalışmaları yapmasak… Şu anda her 7 kişiden 5 kişi, bizim getirdiğimiz içme
suyunu kullanıyor. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Oo siz…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Nerede?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Nereye? İzmir’e de su getirdik…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Söyle nerede?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …Mersin’e de, Kars’a da, Mardin’e de;
Mardinlilere sorun.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Bakan, su mu bıraktınız memlekette?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şanlıurfa’ya da biz getirdik, Kars’a
da, nereye istiyorsanız. Susuz yer bırakmıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kuruttunuz suları, kuruttunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – “Su” deyince akla biz geliyoruz Allah’a
şükür. Tabii, meteorolojinin faaliyetlerini anlatmak için vaktim yok.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Bakanım, arkadaş iddia ediyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayırlı olmasını diliyorum. Çok
teşekkür ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ya, biz önceden su içmiyor muyduk?
BAŞKAN – “Öyle
olmaz böyle olur.” dediler. Fesüphanallah.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkanım…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan diyor ki: “Her 7 kişiden 5’i bizim
getirdiğimiz suyu içiyor.” Ya, biz 2002’den önce su içmiyor muyduk?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Yalova’da yoktu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – İçmiyor muyduk? Böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN – Ya,
diyebilir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Biz ne içiyorduk yani su içmiyor muyduk?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Mazot içiyordunuz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Mazot mu içiyorduk?
BAŞKAN – Evet,
Sayın Yılmaz…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Peki, su yoktu da biz ne içiyorduk?
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkan…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, size ne oldu?
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Muharrem, süper benzin içiyormuş.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika… Ben, önce Sayın Yılmaz…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Yüzme havuzu yapmıyoruz, baraj yapıyoruz, baraj. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Siz yapsanız yapsanız seçim barajı yaparsınız.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında orman teşkilatında hayvanların
ve arıların ormancılar tarafından ormana alınmadığını ifade etti.
Bu teşkilatta
yirmi-yirmi beş yıl çalışan birisi olarak yani ormancıların ormanlara arıları
ve hayvanları sokmayı bile yasaklayan bir anlayışı… “Ceviz, bal ormanları bizim
zamanımızda geldi.” dedi.
Müsaade ederseniz
düzeltmek istiyorum 69’a göre. (Gürültüler)
BAŞKAN –
Muhteremler, azıcık susun.
Şimdi, normal
şartlarda sizin bu söylediğiniz, kayıtlara geçti, amma velakin başladık bir
yoldan gidiyoruz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Duymadık Başkan.
BAŞKAN - İşte, bu
konuşmalar benim bütün sigortalarımı attırıyor.
Şimdi, ben
veririm, ara veririm herkesinki kalır açıkta yani bütün talepler kalır açıkta.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Aman Başkanım, ara vermeyin.
BAŞKAN - Şimdi,
ben efendi efendi bir laf ediyorum. Normal şartlarda bu tür -yani
arkadaşlarımıza bir bilgi de olsun- konular sataşmaya girmez, bilgi düzeltmesi
söz konusu olduğunda da bu söyledikleriniz, kayıtlara geçer.
Sadece şahsınız
için söylemiyorum Sayın Yılmaz. Yani bu yapının içinde, bu çatının altında yani
böyle bir yol açıldı, gidildi, gidiliyor ama ben şimdi size…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Madem başladık.
BAŞKAN - Evet,
aynen öyle; madem başladık, veriyorum.
Buyurun.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Şimdi,
Sayın Özcan, sizi biraz sonra dinleyeceğim.
Lütfen buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi, şu açıdan
düzeltme gereği hissettim. Bakın, bu teşkilatta yirmi beş yıl çalıştım, Bakanın
heyecanını anlıyorum ama Bakanı devamlı şundan dolayı uyarıyorum, diyorum ki:
“Sayın Bakan, siz, üst düzey ormancı bürokrat atamazsanız, size yanlış bilgi
verirler.”
Şimdi, diyor ki
Sayın Bakan -Muğla’da yapmış o açıklamayı, bende tutanakları da var-
“Ormancılar benden önce arıyı ormanlara sokmamış.”
Ya, el insaf
Sayın Bakan, arkanızda bürokratlar var, sorun. Bakın, Orman Genel Müdürlüğü
yapan burada 3-4 tane ormancı var veya soralım, biz yirmi-yirmi beş yıldır
otlatma planı yapıyoruz hayvanların ormanda düzenli otlatılması için, zarar
vermesin diye ormanlara. Ormanlarda arıların kovanları devamlı vardır Sayın
Bakan, yani yanlış bilgi almayın, yanlış da bilgilendirmeyin, siz sokmadınız.
Sadece neyin tedbirini alırız yangın bölgelerinde? Özellikle Muğla, yangına
birinci derecede hassas yerdir. Yangınla ilgili tedbirleri alırlar ve arıcılar
ormanlarda devamlı konaklarlar. Bunu kime sorsanız, hangi ormancıya sorsanız,
hangi Muğlalıya sorsanız hepsi bilir. Yani sizle başlamadı.
Bakın, bal
ormanları. “Bal ormanları” deyince… Sayın Bakan, resimleri var, yüz yıllık
ağaçları şey yapmış yeniden bir orman yapıyor gibi. Bal ormanı nedir? Türk
ormancısı elli yıldır, altmış yıldır akasya dikti bu bal ormanlarının oluşması
için. Yani, ormancıları hakir görmenin veya ormancıların hiçbir şey yapmadığını
ifade etmenin bir mantığı yok. Ben bu yanlışı düzeltmeye çalışıyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Osman Pepe’ye de ayıp oluyor, hemşehrime.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Elli yıldır, altmış yıldır Türk ormancısı sahalarına akasya dikmiş
ve arıların bal yapabilmesi için bu sahaları koruma altına almış. Yani, bal
ormanı yapıyorsan, bunları devam ettiriyorsan güzel bir şey, Allah razı olsun
ama bunlar seninle başlamadı Sayın Bakan. Ama Sayın Bakanın yanlışı nedir? Hep
söylüyorum, eğer üst düzey görevlilerin hiçbirini orman mühendisinden
atamazsan, sana diyorlar ki: “Seninle başladı.” Bakan da heyecanla geliyor
burada anlatıyor. Bu bal ormanı da, akasya ağaçlandırması da, bal ormanına
yönelik otsu ve odunsu bitkilerin dikimi de, ekimi de, koruması da, kontrolü
de, rehabilitasyonu da, bunların hepsi elli altmış yıldır, yetmiş yıldır, yüz
yıldır Türk ormancısı tarafından yapılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Sen de “Bunlara şu katkıları yaptım.” de ama “Benimle başladı.”
deme Sayın Bakan.
Hepinizi saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan konuşmasında benim konuşmamda verdiğim
üretim rakamlarının yanlış olduğunu söylemek suretiyle ve…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben rakamlar yanlış demedim.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) - …farklı ve yanıltıcı rakamlar vermek suretiyle bizim Genel Kurulu
yanlış bilgilendirdiğimizi ima etti. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Ben size
de söz vereceğim ama bunları açıklamak istiyorum kayıtlara geçsin diye.
Şimdi, bu söz
talebi iç hukuka göre, İç Tüzük’e göre kesinlikle hak edilen bir talep değil.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Vermeyin Başkanım.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – O zaman vermeyin Başkanım.
BAŞKAN - Hayır,
vereceğim, vereceğim, ben şimdi bugün herkese veriyorum ama şunu…
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Ama yol oldu Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Yol
oldu, oldu, hep beraber oldu zaten.
Şimdi, yani,
bakın, değerli milletvekilleri, benim için fark etmez, sabaha kadar da otururum
ama bizi bu televizyon veriyor, insanlar da büyük ihtimal izliyordur.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sayın Başkan, bu İç Tüzük niye var?
BAŞKAN - Yani,
“dedim, dedi”, “dedim, dedi” şeklinde bir sistemle olmaz. Size vereceğim,
herkese de vereceğim.
Şimdi Sayın
Tanal, size denen hiçbir şey yok bir kere, size vermeyeceğim, buyurun.
Yani, onu
düzelteceğim, bunu düzelteceğim, böyle bir şey olmaz.
9.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın az önce
konuşurken verdiği rakamları ben yeniden gözden geçirmesini istiyorum.
Arkasında bulunan çok değerli bürokratlarımız Sayın Bakana öyle görünüyor ki
yanlış bilgiler vermişler.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kitapta var.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ben, Sayın Bakanım, size bir şey önermek istiyorum: Yani, Sayın
Başbakana bir teklifte bulunsanız da, bu Orman ve Su İşleri Bakanlığını ikiye
ayırsak. Siz su işlerine devam etseniz de, orman işlerine en azından ormandan
biraz anlayan birisi gelip bu bakanlık görevini icra etse çok memnun olurum
diye düşünüyorum Sayın Bakanım.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Siz değil millet karar veriyor,
siz orada oturmaya devam edin.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Samimiyetle söylüyorum, ben sizin gerçekten bir ormana gittiğinizi,
bir orman köylüsünün ormanda nasıl üretim yaptığını bildiğinizden emin değilim.
Onun ne kadar sıkıntı çektiğini bildiğinizden emin değilim, bu bir.
İkincisi: Sayın
Bakanım, ısrarla soruyoruz, bakın, ben bu akşam çok önemli bir şey söyledim,
Sakarya Orman Bölge Müdüründen bahsettim. Daha önce Bolu’da Aladağ Orman
İşletme Müdür Vekiliydi. Daha sonradan Ankara’ya aldınız, sonra da Bolu’ya
Orman Bölge Müdür Yardımcısı olarak verdiniz. Sonra da terfi ettirdiniz,
Sakarya’ya bölge müdürü olarak verdiniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Cevabını vereceğim.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Bakın, sizin elinize ben bazı belgeler verdim, onları
okumuşsunuzdur. Sayın Bölge Müdürü, fakirlik belgesi alırken usulsüzlük
yaptığını kabul ediyor. Ya, böyle bir şey düşünebiliyor musunuz sayın
milletvekilleri, bir fakirlik ilmühaberi var, fakirlik ilmühaberini alan kişi
“orman işletme müdürü” olarak yazılıyor. İnsan bir utanır her şeyden önce. Ama
siz böyle bir adamı alıyorsunuz Sayın Bakanım, çok özür diliyorum, terfi
ettiriyorsunuz, bölge müdürü yapıyorsunuz. İyi ki genel müdürü atamışsınız bu
arada, bari genel müdür olmaktan kurtarmışınız bu ülkeyi.
Ben, özellikle
sizden istirham ediyorum, o iddialar çok ciddi iddialar. Sayın Bakan, lütfen,
önemli bir şey bu. Türkiye’nin önemli bölge müdürlüklerinden bir tanesinin
koltuğunda oturuyor hâlâ.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz, burada olmayan bir insan
böyle pervasızca suçlanabilir mi?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Lütfen Sayın Bakanım, buna cevap dahi vermediniz, rica ediyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.35
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
(Devam)
K) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1) İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
N) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
O) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1) Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
Ö) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Orman Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
P) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
R) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
S) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye Su Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, şahıslarda
son söz, aleyhte olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın Faik Tunay’da.
Buyurun Sayın
Tunay. (CHP sıralarından alkışlar)
FAİK TUNAY
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce Sayın Bakanımıza bir kere daha geçmiş olsun
diliyorum. Bu vesileyle de sağlık problemleri olan herkese de Allah’tan acil
şifalar diliyorum.
Şimdi, gecenin bu
vaktinde, beş dakikalık zaman diliminde ekonomiyi enine boyuna konuşmak pek
mümkün değil. Müsaade ederseniz ben ekonominin ana damarı olan, aslında bizim
yirmi yıllık, otuz yıllık planlarımızda en önemli konu olan AR-GE ve inovasyona
değinmek istiyorum. Her ne kadar bu konu Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığının konusu olsa da, inovatif olmayan bir ekonominin ilerlemesi,
gelişmesi mümkün değil. İhracatı, ithalatı konuşuyorsak, ekonomiyi konuşuyorsak
AR-GE’yi de konuşmamız gerekiyor.
Şimdi, Sayın
Bakanımız biraz önce açıkladı, ihracatımız 150 milyar doları geçti, bununla
beraber, ithalatımız da 250 milyar doların üzerinde. Şimdi, ne zaman ithalat,
ihracat konuşulsa her zaman karşımıza çıkan söylemlerden bir tanesi şu oluyor:
“Türkiye enerji fakiri bir ülke olduğu için yani petrolümüz, doğal gazımız
olmadığı için bunları dışarıdan ithal etmek zorundayız.” Bunlar doğru mu?
Doğru, evet, Türkiye’nin petrolü, doğal gazı yok ve biz de ihraç ettiğimiz
ürünleri üretmek için petrolü, doğal gazı alıyoruz, bunları ithal ediyoruz
fakat bu bildiğimiz tablo, hep önümüzdeki tablo. Bizim bu tablodan ziyade
birtakım çözüm önerileri sunmamız gerekiyor. Yoksa, çözüm önerileri
sunmadığımız takdirde bu makas gitgide açılacak yani ihracat 150 milyar dolar,
ithalat 250 milyar dolar. Belki iki sene sonra, üç sene sonra ithalat alacak
başını gidecek ve bu farkı kapatmamız tamamen imkânsız olacak. Bunun çözümü
nedir? Bunun çözümü AR-GE ve inovasyon.
Bakın, bugün
dünyada artık gelişmişlik kriterlerinden bir tanesi, kıstaslarından bir tanesi
ülkelerin gayrisafi yurt içi hasılaları içerisinde AR-GE’ye ayırdıkları pay.
Yüzde 2 gelişmişlik düzeyi, yüzde 2’nin altında olan ülkeler gelişmiş ülkeler
olarak kabul edilmiyorlar, yüzde 2 ve üzerindeki ülkeler gelişmiş ülkeler
olarak kabul ediliyorlar. OECD’nin geçen sene yayınlanan raporuna göre
ortalaması yüzde 2,3. Peki, bizim Türkiye’nin, Türkiye’mizin gayrisafi yurt içi
hasıla içerisinde AR-GE’ye ayırdığı pay ne kadar? Binde 8,4. Evet, on yıl
içerisinde binde 1’den binde 8,4’lere gelmiş.
Şimdi, muhalefet
etmek demek her şeye muhalefet etmek demek değil, doğruya “doğru” diyeceğiz ama
eksiklikleri, yanlışlıkları da söylemekle mükellefiz yani binde 1’den binde 8’e
gelmesi bir başarı olarak gösterilse de asıl bizim hedefimiz gelişmiş ülkeler
seviyesine çıkmak. Bugün ülkeler yüzde 2’lerde, yüzde 3’ler seviyesinde, biz
hâlâ binde 8,4’lerdeyiz. Eğer, bizim ekonomimizi inovatif bir hâle getirmezsek,
AR-GE ve inovasyona ağırlık vermezsek, bunları bir devlet politikası hâline
getirmezsek Türkiye’nin işi çok zor.
Bakın, binde 8,4
dedim, bu binde 8,4’ün yüzde 45’ini yükseköğretim kurumları yapmış, yüzde 43’ünü
ticari kesim, sadece ve sadece yüzde 12’sini kamu kesimi yapmış yani hem
oranımız çok düşük hem de bu oranı sağlayan kamu kesiminin oranı çok düşük.
Yani, neresinden bakarsanız bakın bugün AR-GE ve inovasyon politikamızda
sıkıntı var. Bir an önce bunun devlet politikası hâline getirilmesi gerekiyor.
Konuşmamın başında da vurguladım, ekonomi olarak baktığınız zaman bu direkt
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla alakalı gözükse de bizim 2023, 2053,
daha ileriki hedeflerimiz için AR-GE ve inovasyona bir an önce ağırlık vermemiz
gerekiyor.
Gelin, bir de
ülkelerin harcadığı paralara bakalım: Şimdi, Çin 136 milyar dolar AR-GE’ye para
ayırmış, Amerika Birleşik Devletleri 130 milyar dolar, Rusya 7,2 milyar dolar,
Hindistan 6,4 milyar dolar, Türkiye sadece 1,9 milyar dolar. Yani hem binde
8,4’ü ayırıyoruz hem de harcadığımız para diğer ülkelere oranla çok aşağılarda.
Bunlar gelişmiş ülkeler, bizim muadilimiz ülkelere baktığınız zaman da Türkiye
bunlardan çok geride. Bu hedeflerle, bu rakamlarla, bu gayrisafi yurt içi
hasıla içerisinde AR-GE’ye ayrılan paylarla bizim 2023 hedeflerini, 500 milyar
dolar ihracat hedefini tutturmamız, Sayın Bakanım, pek mümkün değil.
Bu rakamlar bizim
verdiğimiz rakamlar da değil, bu rakamlar TÜİK’in rakamları yani isteyen şimdi
bile cep telefonlarından girip buna İnternet’ten bakabilir.
Şimdi, en önemli
konu da şu: Türkiye’nin artık, ürettiği ürünleri üretirken kullandığı
makineleri de üretmesi gerekiyor. Bakın, fabrikalarımız açılıyor, milyon
dolarlık fabrikalarımız var, gidiyoruz seçim bölgelerimizde, başka yerlerde
ziyaret ediyoruz. Fabrikalara milyon dolarlık yatırım yapılmış, içindeki
makinelere bakıyorsunuz Alman malı, İtalyan malı, Amerikan malı, Çin malı. Bir
tane Türk malı makineyi göremiyorsunuz. Yani bizim artık ihracatımızı
artırırken, katma değeri yüksek ürünlerin ihracatını yaparken bu makineleri de
üretmemiz gerekiyor. Bu makineleri üretmediğimiz takdirde, bu makineleri
Amerika’dan, Almanya’dan, İtalya’dan, Çin’den aldığımız takdirde, ihracatımızı
geliştirmemiz ve ihracatımızı ilerletmemiz mümkün değil.
Şimdi, peki,
bunları tespit ettikten sonra çözüm önerileri nedir? Çözüm önerileri gayet
basit. Şimdi, bir AR-GE Yasamız var Sayın Bakanım, biliyorsunuz; bu direkt
belki sizin bakanlığınızı ilgilendirmiyor ama ithalat- ihracatı konuştuğumuz
için bunları konuşmak lazım. Şimdi, 50 kişilik bir ekip kurma mecburiyeti var.
Şimdi, bu ekip kurma mecburiyeti tamamen ve tamamen büyük işletmelerin yararına
olan uygulama. Yani siz 50 kişinin altındaki KOBİ’lere “AR-GE faaliyetlerinde
bulunamazsınız.” diyorsunuz, bir defa.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAİK TUNAY
(Devamla) – Bunun bir kere düzeltilmesi gerekiyor. Bugün konuşma yapacağımı
duyan onlarca kişi mail ve mesaj atmış, şunu söylüyorlar: “Biz KOBİ’yiz. AR-GE
faaliyetlerinde bulunuyoruz fakat AR-GE talebine biz kurumsal kaynaklarımızı
ayıramıyoruz. Bu konuda bürokratik engellerin bir an önce kaldırılması
gerekiyor, aksi takdirde hedeflerimizi yakalamamız mümkün değil.”
Hepinizi saygıyla
ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tunay.
Sayın
milletvekilleri, 8’inci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Köse… Sayın
Köse yok mu?
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım Sayın
Orman Bakanına. Geçen yıl 2/B Kanunu çıktı ama hâlâ rayiç bedeller tespit
edilip ilan edilemediği için vatandaş 2/B arazilerini alamadı. Ancak, 2/B
Kanunu’nda Ege Bölgesi’ndeki fıstık çamı ormanlarının mülkiyet sorunu çözülmedi.
Fıstık çamı ormanlarının mülkiyet sorununu çözmek için bir çalışmanız var mı,
yok mu?
Muğla, dünyada
üretilen çam balının yaklaşık yüzde 80’ini üretmektedir. Plansız kesimler
arıcılarımızı olumsuz etkilemektedir. Bu konuda bir master plan hazırlanması ve
uygulanması konusunda bir çalışmanız var mıdır, yok mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorumuz Orman
Bakanımıza. Muhtarların göndermiş olduğu bir evrak var, ben onu kendisine göndereceğim;
bu elektrik, su sayacıyla ilgili.
İkincisi de şu:
“Tapunuz varsa su vereceğiz yoksa kuyuları kapatacağız.” deniyor. Şimdi, “Şubat
2013 son günü.” deniyor. Ecrimisil ödeyerek çiftçilik yapan, mirasında
verasetten dolayı sıkıntılı olan bu çiftçilerin hâli ne olacak? Buna net bir
çözüm ortaya koyması bizi sevindirir.
Ben teşekkür
ediyorum.
İkinci bir sorum
Sayın Ekonomi Bakanımıza, alınmasın: Ya “Ekonomide bir öykü…” dedi. Ya bu
memlekette yani çok pahalıya mazot…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan biraz
önce dedi ki: “İçme suyu bulunmayan bir tek yerimiz yok.” Hemen adres
veriyorum: Şanlıurfa ili Sırrın Mahallesi Küme Evler. Buranın içme suyu yoktur.
Size soru önergesi verdiğim hâlde, belediyeye ilettiniz, belediye de “Biz
buraya su veremeyiz.” diyor; bir.
İki: Şanlıurfa
ili Hilvan ilçesi; hâlen içme suyu yoktur ve aynı zamanda, köyleri kuyu suyu
içmektedir. Bunları ne zaman siz yerine getireceksiniz?
Bir başka sorum:
Yurt dışında atık su ve içme suyu arıtma tesisleri konusunda örnek aldığınız
bir proje bulunmakta mıdır? Referans projelerle ülkemizde geliştirdiğiniz
projeler var mıdır? Bu çalışma ve projelerde belediyelerle koordine içerisinde
misiniz? Belediyelere su projelerinde destek olmakta mısınız? Önümüzdeki
yıllarda, kirlilik ve değişen ekolojik dengeler çerçevesinde bir su krizi
beklemekte misiniz?
Bir başka sorum…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
Sayın Orman ve Su İşleri Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, Kütahya Altıntaş
ilçesi Beşkarış Barajı Sulama Projesi ne aşamada, ihalesi yapıldı mı?
İkincisi: Kütahya
ili Aslanapa ilçesi Kureyşler Barajı ÇED raporunda köy taşınmadan inşaata
başlanılmayacağı şartı konmasına rağmen, bugün o köyde ikamet eden
insanlarımızın hiçbirisi taşınmadı, yanında dinamit patlatılıyor 50 metre
ilerisinde ve insanlar uyuyamıyor. Bu konuya el atacak mısınız?
Üçüncüsü: Kurutulmuş
Simav Gölü’nün geri kazanılması ve göl arazisinin ıslahı konusunda
bakanlığınızın çalışmaları var mı, varsa bu konuda ne yaptınız?
Sayın Ekonomi
Bakanımıza soruyorum: Suriye-Türkiye ilişkilerinin bozulması nedeniyle son iki
yılda ülkemizin dış ticaret kaybı nedir? Bu kaybı Sayın Davutoğlu’ndan tazmin
etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kaplan.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sorum, Sayın
Orman ve Su İşleri Bakanına: Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde, Sakarya sınırında
şirin bir beldemiz var. Sayın Bakanım, görme olanağı buldunuz mu, bilmiyorum.
Maşukiye diye bir beldemiz var. Resimlerini gösterebilirim, yemyeşil. Aynı
zamanda, bu, Sapanca Gölü’nün su havzası içerisindeki bir yapı. Burada, geçen
günlerde, valilik onayıyla, sanıyorum üst düzeyde bir siyasetçinin talimatıyla
taş ocakları açılmasına karar verildi. Siz, bu bölgenin su havzası olması ve
orman alanı olması nedeniyle bakanlığınızca buna engel olmak… Ya da size bir
fikir soruldu mu? Birinci sorum bu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, ben de Maşukiye’yi soracağım. Kocaeli’nin Kartepe
ilçesinde Kartepe eteklerinde bulunan, yeşilin her tonunun hâkim olduğu,
toprağın görünmediği; ıhlamur, kestane ağaçlarıyla kaplı, dereleriyle Sapanca
Gölü’nü beslediği; İstanbul, Sakarya ve Kocaeli halkının doğayla buluştuğu, yaz
ve kış turizminin yapıldığı Maşukiye beldesinde orman alanı içinde 160 dönümlük
bir alanda taş ocağı açma çalışmaları sürdürülmektedir. Sizler Orman ve Su
İşleri Bakanı olarak hem ormanın katledilmesi hem de Sakarya ve Kocaeli’nin
içme su kaynaklarının kirlenmemesi için ne yapmaktasınız? Bu taş ocağının
açılmasına izin verecek misiniz?
Maden
Kanunu’ndaki bazı maddelerden yararlanılarak kıymetli maden çıkarma bahanesiyle
ruhsatı alınan maden sahalarının taş ocaklarına dönüştürülmesi karşısında ne
gibi tedbirler almaktasınız?
Yine, Kocaeli ili
Hereke beldesinde daha önce taş ocağı olarak kullanılan alanların…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Orman ve Su
İşleri Bakanına sormak istiyorum: Sulama suyu ücretleri 2002-2012 yılları
arasında yüzde 230 arttı. Elektrik ücretleri AB ve Amerika’da 9,5 sent iken
bizde 19,5 sent. Çiftçiler banka, tarım kredi ve TEDAŞ’tan sonra sulama
birliklerinin icra takibine düşmüştür. Bursa Yenişehir ve Karacabey’de farklı
bir durum yoktur. Karacabey ova köylerinde 47 vatandaşımız jandarma tarafından
aranmaktadır, 300 vatandaşımız icralık olmuştur.
Sayın Bakan,
sulama ücretlerinin azaltılması, borç faizlerinin silinmesi, sulama
birliklerine borçlarının ertelenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çınar…
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum da
Orman ve Su İşleri Bakanına: Kastamonu için çok büyük önem arz eden Kınık
Barajı Projesi yapılmıştı, şu anda ihale aşamasına gelmişti. Konumu nedir, ne
aşamadadır?
Bir diğer sorum:
Yine bölge için büyük önem arz eden, Devrekani yolu üzerinde bulunan Oyrak
Barajı’nın herhangi bir çalışması var mıdır?
Yine,
Bakanlığınıza ciddi manada katkı sunan Kastamonu Orman Bölge Müdürlüğünün
işletmelerinde ciddi manada personel sıkıntısı vardır. Bu konuda siz bir söz
vermiştiniz. Bununla alakalı herhangi bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Ben de Ekonomi
Bakanına önce geçmiş olsun diyorum.
Sayın Bakan,
Adana’da bir şeyimiz olmuştu. Adana biliyorsunuz çok ciddi sıkıntılarda bu son
yıllarda. Orada bir söz vermiştiniz. Sayın Adana milletvekili bize niye böyle
tepki gösterdi anlamadım, 2 milyar dolarlık yatırımcı getirmeyi… 1 miydi? 1
milyar dolar, ona da razıyız. Bu sözünüzün arkasında mısınız?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Dibine kadar.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Bekliyoruz, sizle kol kola Adana’ya girmek istiyoruz.
Orman ve Su
İşleri Bakanına soruyorum: Geçici işçileri kadroya alacak mısınız? 2013 yılında
orman mühendisi almayı düşünüyor musunuz? Bir de bu orman köyleri gerçekten çok
sıkıntılı. Bu, kesme, sürütme ve nakliyatta birim fiyatlarda ciddi bir artış
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Erdem…
ENVER ERDEM
(Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Benim sorularım
da Sayın Orman ve Su İşleri Bakanımıza. Elâzığ’a içme suyu temin edecek olan
Hamzabey Barajının temel atma törenini yaptınız, törende de 2015 yılında
Elâzığ’a suyun ulaştırılacağını söylediniz. Şu anda bu projenin ne aşamada
olduğunu biliyor musunuz Sayın Bakanım? Orada, bu yıl içerisinde sadece şantiye
yolu çalışması yapıldı yani bu proje 2015’e yetişecek mi? Baraj inşaat
ihalesini yaptınız ama isale hattıyla arıtma ihalesini yaptınız mı? Bunu
öğrenmek istiyorum. Yine “Bu yıl Elâzığ’a 10 milyon fidan dikeceğiz” dediniz.
Diktiniz mi, nereye diktiniz? 2009 yılında kent ormanı kuracaktınız, kurdunuz
mu? Son sorum da Elâzığ’a 3 tane otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu
kuracaktınız, bunların akıbeti nedir? Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benim sorum da
Orman ve Su İşleri Bakanına. Sayın Bakan, Filyos Nehri Büyük Kanal Islah Projesi
için ayrılan ödeneklerin yeterli olmadığına, bu ödeneklerle Filyos Nehri’nin
ıslahının elli-altmış yılda ancak gerçekleşebileceğine yönelik defalarca önerge
vermiştim. Ancak, bu önergelere rağmen yeterli ödeneği bütçeye koymadınız,
maalesef 6 Nisan tarihinde de Çaycuma Köprüsü nehir ve sel sularının ayaklarını
oyması ve diğer hatalar sonucu yıkıldı: 15 yurttaşımız yaşamını yitirdi, 5’inin
bedenine hâlen ulaşılamadı. Yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum ve size
soruyorum: Sayın Bakan -yaptıklarınızla ve başarılarınızla gurur duyduğunuzu
ifade ettiniz az önce siz de, diğer Sayın Bakanımız da- peki, döneminizde
yıkılan Çaycuma Köprüsü ve diğer köprülerle ilgili yaşamını yitiren
yurttaşlarımızla ilgili hangi duygular içerisindesiniz?
BAŞKAN – Evet,
şimdi, 3 soru Sayın Ekonomi Bakanına ait. Geri kalan 12 soru var, geri kalan
soruların tamamı Sayın Orman Bakanına yönelik.
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) – Sayın Başkanım, bir soru da ben sorayım müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Doldu
ki.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İktidar da bir soru sorsun Başkanım.
BAŞKAN - Efendim?
ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) – Bir sorum vardı, onu sorabilir miyim?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sırayla bu iş, parayla değil ki.
BAŞKAN –
Soramazsınız, sırayla geldik.
Şimdi, şöyle
bölelim mi?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Toplam on dakika mı Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Toplam
on dakika. Beş, beş bölebiliriz.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Yok, hayır, ben çok az konuşup Sayın Bakanıma
çok soru geldiği için…
BAŞKAN – Peki,
tamam.
Önce Sayın
Çağlayan cevap veriyor.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle teşekkür ediyorum sorulan sorulara.
Faik Tunay Bey’in
konuşması gerçekten son derece önemliydi. Biz de zaten 2023 stratejisine
erişmek için yüksek katma değeri, yüksek teknolojiyi olmazsa olmazımız olarak
ifade ettik. Şu an itibarıyla, Türkiye geçen yıl AR-GE’nin gayrisafi yurt içi
hasılaya oranını binde 8,6’ya çıkartmıştır ancak 2023 stratejimizde gayrisafi
yurt içi hasılamızın yüzde 3’ü kadar AR-GE bizim plan ve programımız içinde
yani biz 2023’te inşallah, 60 milyar dolarlık bir AR-GE harcaması yapacak olan
bir ülke olacağız.
Bunun yanı sıra,
Sayın Alim Işık’ın Suriye ihracatıyla ilgili sormuş olduğu soru vardı. Suriye’ye
2010 yılında 1,8 milyar dolar, 2011’de 1,6 milyar dolar ihracatımız vardı, 2012
on ay itibarıyla ihracatımız yaklaşık 472 milyon dolardır. Yaklaşık 1 milyar
dolar bir kaybımız var. İhracattaki tüm kayıplarımızı yeni pazarlarla –biraz
evvel konuşmamda söyledim- kapattık ve üç yıllık kapatmamız da 29 milyar dolar
artı getirdi.
Son bir konu da…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 1 milyar doları Davutoğlu’ndan alacak mıyız?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Seyfettin Yılmaz’ın sorusuna gelince:
Adana’da da ifade ettim. Bakın, orada yanlış bir anlaşılmayı tekrar düzeltelim:
Şu anda yine aynı yatırımcı gündemde. 1 milyar dolar petrokimya sektöründe
yatırım yapmak isteyen var ve stratejik yatırım olduğu için bunu Adana, Mersin,
İstanbul, Ankara fark etmez, yeter ki siz bu yatırımcıyı Adana’ya getirecek
olan, Adana’da buna arazi bulun. Şimdi tekrar söylüyorum: Adana’da buna uygun
araziyi yatırımcıya bulun, ben o yatırımcıyı size getireceğim.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, onu da siz bulacaksınız.
BAŞKAN – Sayın
Orman Bakanımız, buyurun.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Işık’ın suallerine cevap
vermek istiyorum: Beşkarış Barajı sulaması ihale edildi. İnşallah, kısa zamanda
ben de gelerek bu konuyu da birlikte hızla bitireceğiz.
Kureyşler
Barajı’yla ilgili köy meselesini az önce zaten söylediniz. Esasen onların
paralarını ödedik. Çoğu da Kütahya’da kalıyor, ben de biliyorum. Biliyorsunuz
ben de Kütahya’nın ve Simav’ın fahrî hemşehrisiyim. Dolayısıyla, gene bizzat
kendim ilgileneceğim. Aslında para meselesi… Tamamen kamulaştırma parasını
ödedik. Simav Gölü’yle ilgili arkadaşlarımız çalışacak.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Ama yer yok Sayın Bakan, gidecek yer belirsiz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Sayın Işık, bizzat inceleyeceğim
ben.
Sayın Kaplan ve
Sayın Akar, efendim bu konuda şu ana kadar biz Maşukiye’de… Ben de biliyorum,
güzel bir yer, bir kısmı da muhafaza ormanı. Biz müsaade etmedik şu ana kadar,
izin vermedik ancak Devlet Demiryolları için biliyorsunuz bir taş ocağı, taş
ihtiyacı var. Dolayısıyla, bu konuda bir bakacağız, en uygun yerden temini
konusunda bir çalışma içine gireceğiz.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, Sakarya ilinde izin verilmedi aynı yerde.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunun dışında Kırık Barajı için
çalışmalar başladı, proje devam ediyor şu anda, yüzde 90 tamamlandı. Proje
bitince özellikle ihalesini yapacağız, onu da özellikle Sayın Çınar’a ifade
ediyorum.
Efendim,
Kastamonu’da ormana ihtiyaç var biliyorum, daha önce de konuştuk. İnşallah yeni
orman mühendisleri aldığımız zaman onlara -Kastamonu önemli bir bölge- gerekli
desteği vereceğiz.
Sayın Yılmaz,
sizinle ilgili bir iki husus var. Bir kere şunu ifade edeyim: Birincisi, orman
mühendislerini aldık, 2012 yılı, en çok aldığımız dönemlere göre orman
mühendisi en fazla aldığımız dönemi teşkil ediyor. 2013 yılında da alacağız
inşallah. Bunun dışında siz özellikle konuşmanızda şunu belirtmiştiniz: İşte,
biliyorsunuz, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünün bir mutemedi
ödemelerde bir sahtekarlık yapmış. Yani arkadaşlarımızın imzasını, rakamı
değiştirerek, fotokopi çekerek kendi hesabına para aktardığı tespit edildi ama
bunu tespit eden tamamen Genel Müdür ve Müsteşarımız. Hemen tespit ettiler ve
bunu müfettişe gönderdim, savcılığa intikal etti ve bu kişi de şu anda hapiste.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – 7 yıl sürdü Sayın Bakan, 10 trilyon nerede, 10 trilyon?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Dolayısıyla, onu özelle
belirteyim.
2’ncisi, sizin
sorduğunuz bir şey var: Yangında fazla mesai, sadece merkezde, genel müdürlükte
çalışanlara da kaldırıldı çünkü onların yangında bir şeyi yok ama taşrada
fiilen yangın söndürmeye gidenlere ödeme devam ediyor.
Ayrıca,
biliyorsunuz, maaşlarda, özlük haklarında geçmişe göre 3 kat bir artış,
iyileşme sağlandı; bunu herkes biliyor.
Bunun dışında,
Hamzabey Barajı’yla ilgili sözümüz sözdür Sayın Vekilim, zamanında bitecek, şu
anda çalışmalar devam ediyor. Tabii ki buna paralel olarak isale hattı ve içme
suyu arıtma tesisi de yapılacaktır.
Otomatik
meteoroloji ölçüm istasyonu da kuruldu, kuruluyor. Onların sayısını da size
yazılı olarak, nerelere kurulduğunu tespit edeceğiz.
Efendim, tabii,
Sayın Köktürk, Çaycuma Köprüsü’nün yıkılmasından tabii üzüntü duyuyoruz
elbette. Ben de oraya gittim, inceledik ve hakikaten başsağlığı diledik. Büyük
bir kaza, üzüntü duyduk, hissiyatımız bu. Daha başka ne diyeyim? Allah rahmet
eylesin yani yakınlarına da başsağlığı diledik zaten. Onu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Hilvan İçme Suyu
İsale Hattı Projesi, DSİ tarafından tamamlanarak inşaat ihalesi özel idare
tarafından yapılmak üzere kendilerine gönderildi. Aldığımız bilgilere göre,
özel idare de inşaat ihalesini yapmış.
Özellikle bir de
biz bütün belediyelere atık su arıtma tesisi, içme suyu arıtma tesisi konusunda
her türlü ileri teknolojileri veriyoruz. Bakın, şunu özetle belirteyim:
Gerçekten, bu konuda, içme suyu arıtmasında, atık su arıtma tesisinde Türkiye
dünyada gerçekten örnek bir ülke hâline geldi, bunu özellikle vurgulamak
istiyorum. İsteyen her türlü belediyeye destek yapıyoruz, hatta talep olması
hâlinde, atık su arıtma tesislerini DSİ marifetiyle inşa ediyoruz büyük
şehirlerde. İçme suyu arıtma tesislerini zaten 1053 sayılı Kanun’a göre DSİ
projelendiriyor, yapıyor, belediyesine teslim ediyor.
Bunun dışında,
efendim, bir de önemli bir konu var: Bolu Milletvekilimiz Tanju Bey dedi ki…
Sayın Tanju Özcan’ın konuşmasında Sakarya Bölge Müdürü Hasan Türkyılmaz ile
ilgili söylediklerinin aslı şu, bunu özetle vurgulamak istiyorum: Efendim,
Hasan Türkyılmaz’ın ailesiyle birlikte sahip olduğu Düzce-Karaçalı köyünde üç
katlı evleri 2005 yılında yanmış. Bunun üzerine konuyla ilgili “felaketzede
ihtiyaç belgesi” düzenlenmiş. Bu, muhtarlık tarafından tasdik ediliyor fakat
bölge müdürümüz bundan hiçbir şekilde hakkını kullanmamış, istifade etmemiş,
olay tarihinde de Bolu’da Aladağ Orman İşletme Müdür Yardımcısı olduğunu
belirtmek istiyorum. Yani, böyle bir şeyi, hiçbir şekilde hakkını kullanmamış,
sadece her yangında yüzde 20 tomruk bedelinden iskonto yapılması için yapılan
normal ve muhtarlığın tasdik ettiği bir ihtiyaç belgesi bu. Ormancı olduğu için
hakkı olmasına rağmen bölge müdürümüz kullanmamış; bunu da özellikle vurgulamak
istiyorum.
Onun dışında,
birkaç dakikamız daha var, hemen onlara da cevap vereyim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakanım, Simav göl arazisini açıklayabilir misiniz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayaçla ilgili, efendim, Ali
Halaman… Ruhsatlı kuyuların sahiplerinin müracaatlarının kanun gereği -bu
Kanun- 25 Şubat 2013 tarihine kadar yapılması gerekiyor; 167 sayılı Kanun’a
eklenen madde buna amir.
Maksadımız şu
esasen: Biliyorsunuz şu anda yer altı sularında çok büyük bir çekim var.
Neticede su seviyeleri, Konya’dan misal vereyim, bir zamanlar belki 20-30-40
metreden su çekilirken şu anda 100-150-200 metreye inmiş. Tabii ki, takdir
edersiniz ki burada mühendislik olarak ne kadar yer altı suyu besleniyorsa, o
kadar su çekmeniz lazım ve neticede bu konuda çalışmalar kanun gereği
sürdürülüyor.
Tapusu konusunda
sıkıntı olan çiftçilerin problemini çözmek için birtakım çözümler üreteceğiz,
esasen bunu pek çok arkadaşımız, gerek Karaman gerek Konya milletvekillerimiz
de ifade ettiler. Bu konuda bütçe görüşmelerinden sonra ben de tarafları
toplayacağım, özellikle vatandaşlara kolaylık göstermek için ne gerekiyorsa
yapacağız. Hatta, lütfen sizlerin de bu konuda tavsiyeleri varsa onu da
iletirseniz bundan büyük bir memnuniyet duyduğumuzu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Kastamonu’ya bu
yıl 39 orman mühendisi verilmiş, şu anda şefliklerin tamamı doldurulmuş, hatta
Kastamonu’da Hanönü’nde işletme şefliği de -Kastamonu Milletvekilimiz
söylüyordu, o da- kurulmuştur, onu da biliyorsunuz.
Bunun dışında,
belediyelerle birlikte…
BAŞKAN –
Yetişemez herhâlde, sekiz saniye var.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İsterseniz şöyle yapalım: Geri
kalanlar var, hatta konuşmalarda da geçen hususlar var; onları yazılı olarak
cevaplayacağım.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Herkese çok teşekkür ediyorum.
Saygılarımı arz
ediyorum efendim.
BAŞKAN – Şimdi
sırasıyla 8’inci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Ekonomi Bakanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
28) EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 515.491.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 12.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 856.087.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.371.590.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı
2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Ekonomi Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 376.223.810,00
Bütçe Gideri 370.814.728,58
İptal Edilen Ödenek 5.409.081,42
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3) Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 454.634.332,00
Bütçe Gideri 451.276.483,31
İptal Edilen Ödenek 3.357.848,69
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüt Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4) İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 12.978.378,00
Bütçe Gideri 9.704.193,72
İptal Edilen Ödenek 3.274.184,28
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Gelir Tahmini 16.135.000,00
Net Tahsilat 8.117.189,09
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüt Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
33) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.092.691.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 827.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.800.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 257.815.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre
Koruma Hizmetleri 139.006.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.492.139.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 482.876.923,00
Bütçe Gideri 356.390.805,50
Ödenek Üstü Gider 2.147.436,44
İptal Edilen Ödenek 128.633.533,94
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman ve Su
işleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabını okutuyorum:
3) Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 1.165.214.437,00
Bütçe Gideri 1.139.264.822,08
Ödenek Üstü Gider 4.032.826,59
İptal Edilen Ödenek 29.982.441,51
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.17) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Orman Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 7.182.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 288.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.981.404.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.988.874.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 320.853.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.386.366.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 280.650.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 5.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.987.874.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Orman Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamlarını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 1.113.720.810,00
Bütçe Gideri 1.064.032.460,64
İptal Edilen Ödenek 49.688.349,36
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Gelir Tahmini 1.000.087.000,00
Net Tahsilat 1.033.117.046,94
Ret ve İadeler 18.394.826,03
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.57) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 39.372.442
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 761.645
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 20.800.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.045.527.832
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Çevre
Koruma Hizmetleri 60.281.417
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 706.073.371
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 546.293
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.873.363.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 99.187.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.659.688.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 103.284.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 11.204.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.873.363.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 7.031.178.159,09
Bütçe Gideri 6.852.142.747,00
İptal Edilen Ödenek 175.921.788,92
Ertesi yıla devredilen ödenek 105.078.672,52
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
33.75) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 190.160.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 56.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.600.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 200.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 193.016.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2011 yılı kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 156.526.135,73
Bütçe Gideri 137.738.569,26
Ödenek Üstü Gider 13.492,14
İptal Edilen Ödenek 18.801.058,61
Ertesi yıla devredilen ödenek 14.876.189,84
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Su
Enstitüsü 2013 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.58) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye Su Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 175.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.027.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.202.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 150.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 3.052.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.202.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Su
Enstitüsü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Ekonomi
Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü ve Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2013 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesapları; Türkiye Su
Enstitüsünün 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi ve Dış Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi ve Çevre ve Orman Bakanlığının 2011 yılı
merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni
ediyorum.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 15 Aralık 2012
Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı akşamlar,
iyi geceler.