Murat Can KARABULUT Normal Murat Can KARABULUT 2 0 2013-03-11T09:42:00Z 2013-03-11T09:42:00Z 159 94282 537410 4478 1260 630432 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                                                                 YASAMA YILI: 3

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 37

37’nci Birleşim

11 Aralık 2012 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

    I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.- YOKLAMA

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Millî Savunma Komisyonu ve İçişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulama Yardım Merkezi ve Bosna Hersek Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği “Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter Konferans” konulu toplantıya vaki davete icabetle Hırvatistan’a resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1069)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)

 

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

1) Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1) Sayıştay Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) YARGITAY

1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) DANIŞTAY

1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) BAŞBAKANLIK

1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) TÜRK DİL KURUMU

1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

O) TÜRK TARİH KURUMU

1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın CHP Grubuna ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

15.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

16.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

17.- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

18.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, acıları paylaşmanın insani bir şey olduğuna ama BDP Grubundan yakınlarını kaybedenlere aynı hassasiyetin gösterilmediğine ilişkin açıklaması

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın, Başkanlık Divanı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin konuşması

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bankacılık sektörüne yönelik vergi politikalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/12025)

2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nin Demirköy ilçesinde EPDK’ya yapılan termik santral başvurusuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12140)

3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, kayıt dışı ekonominin önlenmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/12309)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Dubai Temsilciliğine ataması yapılan bir kişiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/12401)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerindeki gelişmelerin Türk şirketlerine olumsuz etkisine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/12402)

6.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, yabancılara yapılan toprak satışlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12428)

7.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın, Enerji Kimlik Belgesi alımlarında yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12431)

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, hakkındaki suç duyuruları ile soruşturmalara ve yargılandığı davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/12543)

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Başbakanın kendisi tarafından ve kendisi hakkında açılan davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/12544)

10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, taraf olduğu davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/12559)

11.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Van depreminden sonra inşa edilen TOKİ konutlarının metrekare birim maliyetlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12594)

12.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, yabancılara gayrimenkul satışı ile ilgili gizli ibareli bir belgenin basında yer almasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12597)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteği kabul edildi.

Sayıştay Başkanlığının denetim raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmadığı gerekçesiyle 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin yapılıp yapılmayacağına ilişkin usul görüşmesi yapıldı. Görüşmelere devam edilmesi kabul edildi.

2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/698) (S. Sayısı: 361) ve 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1’inci maddeleri okundu.

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, 6 Aralık 2012 tarihli 35’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin bir konuşma yaptı.

Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Kenya Cumhuriyeti Parlamenter Hizmetleri Komisyonu Heyetine,

Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’a,

Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Alınan karar gereğince, Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP Grubuna ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın BDP Grubuna,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince, 11 Aralık 2012 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere 22.21’de birleşime son verildi.

 

                                                             Cemil ÇİÇEK

                                                                  Başkan

Muhammet Rıza YALÇINKAYA                                                             Özlem YEMİŞÇİ

                   Bartın                                                                                         Tekirdağ

                Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye

11 Aralık 2012 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır, okutuyorum:

 

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Millî Savunma Komisyonu ve İçişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin, Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulama Yardım Merkezi ve Bosna Hersek Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği “Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter Konferans” konulu toplantıya vaki davete icabetle Hırvatistan’a resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1069)

                                                                                                                    06/12/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Bölgesel Silahların Kontrolü, Doğrulama ve Uygulamaya Yardım Merkezi ve Bosna Hersek Parlamentosunun ortaklaşa düzenlediği "Savunma ve Güvenlik Komiteleri: Bölgesel Parlamenter Konferans" konulu toplantı davetine icabetle, Milli Savunma ve İçişleri komisyonları üyelerinden oluşan bir heyetin Hırvatistan'a resmî bir ziyarette bulunması öngörülmektedir.

Söz konusu heyetin anılan davete katılması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                   Cemil Çiçek

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2013 yılı Merkezi Yönetim Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız. Birinci turda Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçe ve kesin hesapları ile Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu kesin hesabı yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (x)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (x)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

1) Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1) Sayıştay Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) YARGITAY

1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) DANIŞTAY

1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) BAŞBAKANLIK

1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

                                     

(x) 361 ve 362 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2012 tarihli 36’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 5/12/2012 tarihli 34’üncü Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin sisteme girmeleri gerekmektedir. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

Milliyetçi Hareket Partisi: Edip Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili, on dakika; Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili, on dakika; Faruk Bal, Konya Milletvekili, on beş dakika; İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili, on beş dakika.

Cumhuriyet Halk Partisi: Atilla Kart, Konya Milletvekili, dokuz dakika; Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili, sekiz dakika; Bedii Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili, sekiz dakika; Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili, sekiz dakika; Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili, sekiz dakika; Kamer Genç, Tunceli Milletvekili, dokuz dakika.

Barış ve Demokrasi Partisi: Sırrı Sakık, Muş Milletvekili, yirmi dakika; Murat Bozlak, Adana Milletvekili, on beş dakika; Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili, on beş dakika.

AK PARTİ: Muhammet Bilal Macit, İstanbul Milletvekili, beş dakika; Nevzat Pakdil, Kahramanmaraş Milletvekili, beş dakika; Mustafa Kabakcı, Konya Milletvekili, beş dakika; Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili, beş dakika; Yusuf Başer, Yozgat Milletvekili, beş dakika; Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili, beş dakika; Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili, beş dakika; Mehmet Necati Çetinkaya, Adana Milletvekili, beş dakika; Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili, beş dakika; Fatih Şahin, Ankara Milletvekili, beş dakika.

Şahısları adına: Zülfü Demirbağ, Elâzığ Milletvekili, beş dakika, lehinde.

Aleyhinde Tufan Köse, Çorum Milletvekili, beş dakika.

Soru-cevap işlemi yirmi dakika.

Şimdi, Edip Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun efendim.

Süreniz on dakika. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EDİP SEMİH YALÇIN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesinin bugün burada görüşülmesi vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son günlerde iktidar partisinin sözcüleri tarafından kamuoyunda sıcak tutulmaya çalışılan gündem maddelerinin ilk sırasında başkanlık sistemi gelmektedir. Bu, doğrudan Cumhurbaşkanlığı makamını alakadar eden bir konudur, ancak meselenin muhatabı olan Sayın Cumhurbaşkanından şimdiye kadar bu hususta herhangi bir açıklama gelmemiştir.

Mevcut iktidarın tam da yeni anayasa oluşturma sürecinde bu meseleyi ortaya atması, bizce dikkat çekicidir. Bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yeni anayasa yazma çalışmaları devam etmektedir. Tabiatıyla, rejimin şeklini tayin edecek olan başkanlık sistemi tartışmaları da komisyona gelecektir. Bu durumda yeni anayasa çalışmaları sekteye uğrayacak ve rejim tartışmalarının gölgesinde kalacaktır. Rejim tartışmalarının gündem oluşturduğu bir zamanda, anayasa yazımının beraberinde bir siyasi kriz getirme ihtimali bu sebeple yüksektir. Bu yüzden öncelikle rejim tartışmaları sonlandırılmalı, anayasa bilahare nihai şeklini almalıdır.

Türkiye'de temel hak ve hürriyetlerle ilgili ihlallerin yaygınlaştığı bir zamanda, her türlü insani ve demokratik hakkın teminat altına alınmasının yolları aranacak yerde, başkanlık sisteminin derde deva gibi gösterilmeye çalışılmasında, doğrusu biz iyi niyet aramıyoruz, başkanlık modelinin, Türkiye’nin sorunlarına çare olacağı yönündeki değerlendirmelere de katılmıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, siyasi rejim bir siyasi binadır. Bir toplumun yönetim yapısını, geniş anlamda, yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkileri düzenleyen bir sistemdir. Toplumda birlik ve bütünlük olgusunu sürekli kılacak olan ortak dil, kültür, coğrafya, vatan ve inanç birliği gibi değerler ise, bu değerleri bir arada tutacak olan da siyasi rejimdir. Toplumsal ahenk ve dengeyi sağlayamayan rejimler devletleri yıkıma götürür. Dünya yüzünde çok sayıda siyasi rejim anlayışı ve uygulaması bulunmaktadır. Her ülke kendi toplum yapısına uyan yönetim tarzını benimseyip uygulamaktadır. Teorik açıdan en az kusurlu görülen rejimler bile uygulamada mutlaka yeni sorunlar çıkarmaktadır. Hele de bir toplumun yapısına, kültürel dinamiklerine uygun olmayan siyasi rejim modeli benimsendiğinde sosyal doku onu reddedecektir. Başkanlık sistemiyle ilgili tartışmalarda en çok Amerika Birleşik Devletleri akla gelmektedir ancak Amerikan modelinin bir başka ülkede işleyip işlemeyeceği, bu modelin başka sosyal yapılara uyup uymayacağı çok da fazla dikkate alınmamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde başkanlık sisteminin kendine has tarihî bir süreci vardır. Amerikan toplumunun yapısı, dinamikleri ve federal devletin kuruluşu esnasındaki sancılar sadece ve sadece bu ülkeye özgüdür, bu millete ait değil.

Sayın milletvekilleri, klasik parlamenter rejim, millet temsilcilerinin seçtiği cumhurbaşkanına temsilî görevler yüklemektedir. Bu sistemde, başbakanların yetkileri yarı başkanlık modelini aratmaz. Buna karşılık yarı başkanlık seçiminde başkanın yetki sahası oldukça geniştir. Başkanın, meclisi dağıtabilme, referandum isteyebilme, olağanüstü durum ilan ederek yasama, yürütme ve hatta yargı gücünü elinde toplayabilme gibi hükümdarlığa özgü yetkileri de vardır. Başkan, hem yasamanın hem de yürütmenin üstünde bir kraldır. Bu nedenle ünlü siyaset bilimci Marcus Duverger, başkanlık sisteminde yürütmenin başını “seçilmiş kral” olarak nitelendirmiştir. Yarı başkanlık modelini, Türkiye'nin sorunlarını çözecek, dertlere deva bir sistem gibi sunmak doğrusu doğru değildir. ABD dışındaki ülkelerde, bu modelin avantajlarından çok dezavantajları bulunmaktadır. Dünyada İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya, Hindistan ve Avustralya başta olmak üzere, Türkiye gibi parlamenter demokrasiyle yönetilen ülke sayısı başkanlıkla yönetilenden çok daha fazladır. Ayrıca, herhangi bir ülkedeki demokrasinin seviyesiyle başkanlık sistemi arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu gösteren hiçbir delil, hiçbir bilimsel veri yoktur.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın başkanlık hayalleri bir AKP milletvekili tarafından kitaplaştırılmış ve kamuoyuna sunulmuştur. Başkanlık sistemini savunan kitapta, iktidar partisinin hayata geçirmeye çalıştığı başkanlık sisteminin hükümdarlığa benzediği itiraf edilmektedir.

Bakınız, Sayın Başbakan da ne diyor bu hususta, yani Başkanlık sistemi hakkında: “Başkanlık sistemini tartışıp faydalı yanlarını alalım. Öyle çalışalım ki Türk sistemi olsun.” Sayın Başbakan, bir kere, rejimin bir Türk yönetim tarzı olmasının birinci şartı, üniter devlet yapısının ve “millî egemenlik” ilkesinin mutlaka korunmasıdır. Anayasa’dan “Türk” adını ve millî egemenlik vurgusunu kaldırmaya çalışan, millet kavramının içini boşaltan bir zihniyetin Türk milletinin dokusuna ve Türk kültürüne uygun bir başkanlık sistemi oluşturacağına inanmamız asla mümkün değildir.

Nitekim, bir süre önce bir araştırma şirketi tarafından yapılan bir kamuoyu yoklaması, başkanlık sistemine yönelik desteğin halk indinde oldukça düşük olduğunu ortaya koymuştur.

Şurası bir gerçektir ki bir ülkedeki hak ve özgürlüklerin durumu, demokrasinin sağlıklı işleyişi sistemin türüne değil, nasıl çalıştığına ve tasarlandığına bağlıdır. O zaman Türkiye için sorun nerededir? Sorun rejimde değil, rejimi yönetenlerin mantalitesinde, bakış açısında ve uygulamadaki eksiklerin belirlenmesindedir. Türkiye'nin öncelik ve ihtiyaçlarını tayin etmekte siyasi iktidarın maalesef sıkıntısı vardır. Türkiye, bölge ateş çemberi içindeyken ve sınırlarımızın güvenliği tehdit altındayken Sayın Başbakanın tek adamlık ihtirasları doğrultusunda belirlenen gündem maddeleriyle maalesef zaman kaybetmektedir.

Değerli arkadaşlar, demokrasi çoğunluğun mutlak ve keyfî iradesi üzerine bina edilmiş bir rejim değildir. Demokrasi çoğunluğun tahakkümü karşısında azınlıkta kalanların haklarının da garanti altına alındığı yönetim biçimidir. Demokrasiyi halkın seçimlerle iradesini  belirlemesinden ibaret saymak yanlıştır. Dikta rejimlerinde de halk sandığa gitmekte, diktatöre oy vermektedir. Demek ki esas olan, halkın bütün kesimlerinin hukukunu eşit düzeyde koruyan, adil ve özgürlükçü bir rejimin kurulmasıdır. Sözünü ettiğimiz modern demokrasiye en yakın sistem çok partili parlamenter sistemdir, çoğulcu demokrasidir. Bu itibarla, başkanlık sistemini çare olarak lanse etmek akla uygun değildir. Aslolan, eksiklik ve kusurları giderecek gerekli anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılması ve sistemin sağlıklı işletilmesidir.

O bakımdan, Türkiye’de mevcut parlamenter sistemi değiştirmeye değil, bilakis güçlendirmeye ve iyileştirmeye odaklanılmalıdır. Nasrettin Hoca’nın göle maya çalması misali “Ya tutarsa!” diyerek milletimizin kültür gölüne rejim ithal etmenin veya birkaç farklı rejimi karıştırarak devlet ve toplum bünyesinde yabancı bir karışım denemenin ne yararı ne de gereği vardır.

Türkiye’de başkanlık sistemini getirmek için şartlar henüz olgunlaşmamıştır. Başkanlık sistemini istemeden önce, Türkiye’yi yönetenlerin bu toprakların sahiplerinin kim olduğu noktasında mutabakata varmaları, Türk milletinin ebedî egemenliğini kabullenmeleri zaruridir.

Saygıdeğer milletvekilleri, başkanlık tartışmaları vesilesiyle bir gerçek daha ortaya çıkmıştır. O da Sayın Başbakanın partimizin fikir babası olan merhum Alparslan Türkeş Bey’in “Dokuz Işık” adlı kitabını zaman zaman okuması ve açıklamalarında onu esas almasıdır. Sayın Başbakanın “Dokuz Işık”ı başkanlık sistemi için referans göstermesi bizi ziyadesiyle memnun etmiştir ancak Sayın Erdoğan “Dokuz Işık”tan başkanlık hayallerine uyan kısmı almakta, geri kalan onca değerli bilgiyi ise görmezden gelmektedir. Başkanlık sistemi için “Dokuz Işık”ı örnek veren AKP yöneticileri bu hâlleriyle boşuna çırpınmaktadırlar. O kitabı yazan anlayış, Türkiye'nin Türk milletine ait olduğu gerçeklerine dayanmaktadır; Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, millî ve üniter devlet yapısını esas almaktadır. Sıkışınca MHP’nin fikriyatına sarılan AKP’lilerin “Dokuz Işık”tan işine gelen yerleri kullanmakla yetinmeyip onun ruhuna vâkıf olmasını temenni ediyoruz.

Bu dilek ve temennilerimle sözlerime son veriyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Sayıştay Başkanlığının bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarih yapan bir Meclisin değerli üyeleri, bildiğiniz gibi, önce Büyük Millet Meclisinin önderliğinde istiklal mücadelesi verilmiş, sonra da devletimiz kurulmuştur. Bunun için de bu Meclis, Gazi Meclistir; Türk milletinin yegâne çare kapısıdır; kıymeti, Meclisin ortadan kaldırıldığı darbe dönemlerinde daha iyi anlaşılmıştır çünkü her askerî darbe Meclisi hedef almıştır. Ancak, Meclis olmadan meşruluklarını anlatamayacakları için askerî cuntalar dahi kendi iradelerini yasalaştıran, göstermelik de olsa, bir meclis oluşturmak zorunluluğunu hissetmişlerdir. Bu bakımdan, bu yüce çatı, Türk milletinin birliğini, beraberliğini temsil ettiği kadar, çoğulcu parlamenter sistem içerisinde yaşama arzusunu da ifade eder. Bu çatı altında görev yapan herkes bu görevin mesuliyetinin ve ettiği yeminle de niçin burada bulunduğunun şuurunda olmalıdır. Herkes gelip geçicidir, baki olan millettir. Sosyologlar “millet” kavramını sadece bugün yaşayan insanların oluşturduğu bir topluluk olarak tarif etmezler. Geçmişi ve geleceğiyle bir bütündür millet. İşte bu nedenle Meclisteki iradenin mutlaka kurucu iradeyi ve milletin bekasını gözetmesi zorunluluğu vardır. Hiç kimse ve hiçbir parti, kuruluş hukukunun üzerinde değildir ve kimse de bunun dışında bir talepte bulunamaz. Bunun dışında davranmayı, dayatmayı bir yöntem olarak benimsemiş hiç kimsenin de milletvekili dokunulmazlığı gibi bir ayrıcalığa sahip olması düşünülemez. Çünkü bu yüce çatı millet düşmanlarının, bebek katillerinin, kanun kaçaklarının altında yer bulduğu, korunduğu bir mekân değildir. Bu hususlara herkesin dikkat etmesi gerekir, özellikle Meclisi yönetenlerin.

Meclis Başkanlığı sadece yurt dışı seyahatler yapan yahut heyet kabul eden, Mecliste kimlerin tayin edileceği yahut da Mecliste kimlerin istihdam edileceğini belirleyen bir makam değildir. Anayasal sistemimize, devlet bütünlüğüne, millî birliğimizin korunmasına refakat eden bir kurumdur. Anayasa’mızın lafzı ve ruhuna uygun olmayan birçok tasarı ve teklifler, bu Mecliste Milliyetçi Hareket Partisinin muhalefetine rağmen görüşülmüş ve yasalaşmıştır. Bu hassasiyetlere sırtını dönen, kılını kıpırdatmayan bir Meclis yönetimiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi âdeta hükûmetin noteri gibi çalıştırılmıştır. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözü dahi “ Çoğunluğuz, her istediğimizi yaparız.” şekline dönüştürülmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarı ve muhalefetiyle birlikte milletimizin tamamının iradesini yansıtır. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin çoğunluğunundur denilmemiştir. Bu sistemi demokratik kılan da iktidarın gücü değil, muhalefetin mevcudiyetidir. Meclis Başkanı ancak sistemde azınlığın hukukunu koruyarak demokrasiye hizmet edebileceğini bilmelidir.

Değerli milletvekilleri, AKP tarafından seçilmiş ne bugünkü ne de önceki Meclis Başkanları maalesef bu yönde bir duruş sergilememişlerdir. AKP iktidarının muhalefeti  ezme planlarına, demokratik kültür adına hangi Meclis Başkanı direnmiştir, soruyorum. Sembolik kurullar ve oylamalar dışında Meclisin idaresine muhalefetin katılmasına ne zaman müsaade edilmiştir? Şu son ombudsmanlık seçiminde dahi Meclis itibarının ayaklar altına alınmasına seyirci kalınmıştır kargaların dahi güldüğü bir oylama ile, prosedüre uygun ama vicdanlara aykırı, maalesef, hiçbir AKP milletvekili de bundan rahatsızlık duymamıştır. Bu kurul da pekâlâ, RTÜK’te olduğu gibi, partilerin aldığı oy oranına göre temsil edildiği karma bir kurul olabilirdi. Zaten çoğunluk sizde, neden farklı fikirlere hayat hakkı tanınmamış, basit bir nezaket gösterisi bu Meclise neden çok görülmüştür? Bu ve benzeri tüm iktidar dayatmalarını kılıfına uyduran bir Meclis yaratılmasında, yönetenlerin, konuşması gerekenlerin ihmali, sorumlulukları yok mu? Meclisi AKP’nin muhalefeti yok saydığı bir zemin olmaktan çıkarma hususunda Meclis Başkanının acil görevleri bulunduğunu ve sorumluluktan kaçmaması gerektiğini bir kez daha bu vesileyle hatırlatmak istiyorum. Elbette, bu eleştirilerin yanında, gece gündüz demeden milletvekillerine hizmet tedarik eden, başta Destek Hizmetleri olmak üzere tüm birimlerine, bürokratlarına ve tüm çalışanlarına teşekkürlerimi iletmeyi de bir borç olarak görüyorum.

Değerli milletvekilleri, on yıllık AKP iktidarı döneminde içi boşaltılan, devletin temel direkleri arasındaki kurumlardan birisi olan Sayıştaydan bahsetmek istiyorum. Gerçek demokrasilerin belirgin ölçütlerinden birisi, kamu gücünü ve kaynağını kullanan iktidarın hesap verebilirliğidir. Hükûmet elbette kamu gücü ve kamu kaynağı kullanacaktır çünkü hizmet etmeleri için vatandaş tarafından yetkilendirilmiştir. Ancak bu yetkiyi ona veren millî irade, muhalefete de kendisi adına hükûmeti denetleme görevini vermiştir. Hesap sorulamayan iktidarlar ancak diktatörlüklerde olur. Kamu gücü ve milletin parasını milletin menfaatlerine uygun olarak kullanan iktidarlar denetimden korkmaz, hesap vermekten kaçmaz. Ancak AKP, gizlediği şeyler olmalı ki on yıldır hesap vermekten kaçıyor. Teşbihte hata olmaz, işgal kuvvetlerinin topraklarımızı terk ederken yaptığı gibi, kendisine bugün ya da yarın hesap sorabilecek hangi kurum varsa yakıyor, yıkıyor, talan edip içini boşaltıyor. AKP, on yıllık iktidarı döneminde, her yıl 150 milyar dolar olmak üzere toplam en az 1,5 trilyon dolar kamu kaynağı kullanmıştır. Övündüğü duble yol maliyeti toplamı yaklaşık 20 milyar dolar yani kullandığı kaynakların yüzde 1’i, 1,5’idir. Sağlık giderleri üçe katlanmış ancak Hükûmet halkın kaynaklarını vatandaşın sırtındaki yükü almak için değil de yandaşı, özel hastaneleri ve ilaç kartellerini zengin etmek üzere heba etmiştir. Bu tür sorgulanması gereken milyarlarca dolarlık harcamalar maalesef denetlenemiyor. AKP, teftiş kurullarının içini boşaltmış, en önemli dış denetim kurumu Sayıştayı sıradanlaştırıp denetimde kural koyucu olmaktan çıkarıp tavsiye merci hâline dönüştürmüştür. Yani, siyasal sistemimizdeki bütün ağırlığını ortadan kaldırmıştır.

Şu rakamlar da maalesef bu söylediklerimizi teyit ediyor. Sayıştayın geçen yılki bütçesi 142 milyon yani 142 trilyon lira. Denetlemesi gereken bütçe büyüklüğü -KİT’ler hariç- 920 milyar yani 920 katrilyon lira. Denetlemesi gereken kurum sayısı 6.700. Lütfen dikkat buyurun, 2012’de denetlediği kurum sayısı sadece 132 yani yüzde 2’si bile değil. Üstelik, neredeyse, yol geçen hanına dönmüş iktidar belediyeleri, kalkınma ajansları, kurumların araç ve gayrimenkul kiralamaları gibi alanlarda denetim yapılmamış. Meclis denetimine gönderilen rapor sayısı ise sıfır. Evet, yanlış duymadınız, sıfır. Her rapor 1,1 trilyon liraya mal olmuş. 2011 yılında Meclise bir rapor gönderilmediğine göre, çöpe atılan halkın parası 142 trilyon lira. Meclisimizin tarihinde ilk kez kamu kurumlarının kullandığı bütçenin akıbeti öğrenilememiştir. Bu en basit hâliyle görevi ihmal, devleti zarara uğratmaktır. Devletin zarara uğrayıp uğramadığını denetlemesi gereken Sayıştay, bizzat, devleti zarara uğratan kurum hâline gelmiştir. Nereden nereye değil mi beyler! Yasalar ortadayken, 6353 sayılı Yasa’ya eklenen maddeyi bahane ederek, bu raporları Meclise göndermeyen Sayıştay yönetimi suç işlemiştir. Sayıştayın siyasi sorumluluğunu taşıyan Hükûmet, Meclise derhâl bir izahat getirmekle mükelleftir. Vergiden kaçan işletmenin evraklarını yangın, su basması gibi sebeplerle ortadan kaldırması misali, Sayıştay bu raporları ortadan kaldırmış, milletin iradesinden kaçırmıştır. Bu nedenle, cumhuriyet savcıları da bu açık kanunsuzluğun üzerine mutlaka gitmelidir. Sadece muhalefet milletvekilleri değil, vicdanı, insafı olan AKP’li milletvekilleri de milletin iradesini hiçe sayan bu emrivakiden rahatsız olmalıdır.

Hükûmetin denetimden kaçması rezaletinin yankıları sınırlarımızı aşmıştır. Avrupa Komisyonunun son ilerleme raporuna bakıyoruz. Bu raporda, Sayıştay denetimi ve kontrolünün bağımsızlığı ve etkinliğinin tehlikeye atıldığı belirtilmekte, AKP’nin Meclisten çıkardığı yasal değişikliklerin ciddi endişelere sebep olduğu söylenmektedir. AKP, kendisini tanımladığı şekliyle hakikaten ak parti ise Sayıştayın yaptığı kanunsuz ve Meclisi ciddiye almayan bu fiilin üzerine gitmelidir. Aksi takdirde, yarın bu hesap Yüce Divanda görülecektir.

Netice itibarıyla, raporlarını dahi göremediğimiz kurumların bütçesi ve kesin hesabı üzerine konuşmanın bir anlamı olmadığını görüyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal.

Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi ve hukukun üstünlüğünün özünü teşkil eden üç önemli kurumumuzla ilgili, 2013 bütçe görüşmelerinde, Milliyetçi Hareket Partisinin düşüncelerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, Anayasa Mahkemesinin, Yargıtayın, Danıştayın ve ilk derece mahkemelerinde görev yapan değerli hâkimlerin, savcıların, kâtiplerin, mübaşirlerin, yazı işleri müdürlerinin, seçim personelinin daha iyi bir yılda, yargıya daha iyi hizmet edebilecek bir imkâna kavuşmalarını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, “Demokrasi” dediğimiz kavram yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki bir denge ve denetim mekanizmasından ibarettir. Yasama, yürütme ve yargı her siyasi rejimde vardır ancak denge ve denetim mekanizmaları sadece ve sadece demokrasilerde vardır. Bu denge ve denetim mekanizmaları kuvvetler arasında, birbirleri arasında bir uyum içerisinde gerçekleştirilirken, güçlerin denetlenmesi sadece yargı organı marifetiyle yapılmaktadır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, rejim ile, hukukun üstünlüğü ile ve hukuk devleti ile doğrudan bağlantılı ve günlük siyasi hayatımızı da doğrudan etkileyen üç önemli kurum hâline gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yasama organını Anayasa Mahkemesi, yürütme organını ise Danıştay ve idare mahkemeleri dengeler ve denetler iken, tarihi içerisinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış Yargıtayı da ilave ettiğimiz zaman yargı sistemimiz bütünüyle sorunlar yumağı hâline dönüşmüş ve Türkiye'nin önünde çözüm bekleyen en ciddi problem olarak bulunmaktadır. Bu kapsam içerisinde değerlendirdiğimizde, Adalet ve Kalkınma Partisi on yıldır bu ülkeyi yönetmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi yargının on yıl içerisinde temel sorunlarına çözüm bulacak etkiye, yetkiye ve imkâna sahipti. Yargının sorunlarına çözüm bulmak yerine, Adalet ve Kalkınma Partisi, on yılda yeni sorunlar eklemiştir. Yargının elbette ki eskiden sorunları vardı. Bu sorunların çözümü gerekirdi. Bu sorunların içerisinde yargının “ideolojik karar verme” şeklinde ifade edilen, tarafsızlığını etkileyen sorunu vardı, yargının güven duygusunu rencide edici kararlar verdiğine ilişkin sorunlar vardı, yargının tarafsızlığıyla ilgili sorunlar vardı ve bu sorunların çözümü için de Adalet ve Kalkınma Partisi, sadece hakkı, hukuku ve adaleti gözeterek bunlara cevap araması gerekirken, bu sorunları katmerleştirerek 2013 yılına geldiğimiz süreçte maalesef yargıyı içinden çıkılmaz bir noktaya getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yargının bir iş yükü sorunu vardı. On yıl önce Yargıtaya, Danıştaya, Anayasa Mahkemesine, ilk derece mahkemelerine gelen davalara baktığımızda, o tarihteki bütçe görüşmelerinde bunun vahim boyuta ulaştığını ifade ediyorduk. Şimdi o “vahim” olarak ifade edilen boyuttan 2013’e adım atacağımız bu süreçte vaziyetin ne kadar daha vahamet noktasına ulaştığını sizlere yüzde rakamlarını vererek ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtay Başsavcılığına 2011 yılında gelen iş miktarı, 2002 rakamlarına göre, yüzde 105 oranında artmıştır. Yargıtay hukuk dairelerine gelen iş miktarı, 2002 rakamlarına göre, 2011 yılındaki rakamlar itibarıyla yüzde 82 oranında artmıştır. Yargıtay ceza dairelerine gelen iş miktarı, 2002’ye göre, 2011 yılı itibarıyla yüzde 210 oranında artmıştır. Bu oranların artışı gelen iş miktarına göredir, devreden dosyalar itibarıyla baktığımızda vaziyet daha da vahimdir.

Değerli milletvekilleri, hukuk ve ceza dairelerine gelen iş miktarı 2002 yılından 2011 yılına devredilen süreç içerisinde yüzde 348 oranında artmıştır. Zaman aşımı nedeniyle ortadan kaldırılan dava dosyası ise yüzde 983 oranında artmıştır. Buradan ortaya çıkan sonuç şudur: Vatandaş birbirleriyle mahkemeliktir. Vatandaş mahkemeye güvenli bir liman olarak sığındığında hakkını elde edememektedir. Vatandaşın adil yargılanma hakkı ihlal edilmektedir. Vatandaş makul sürede hakkına kavuşamamaktadır.

Danıştaya baktığımızda, Danıştayın iç durumuna ve idare mahkemelerinin iç durumuna baktığımızda durum değişik değildir. Burada da bölge idare mahkemelerinde, 2002 yılından 2011 yılına gelinen süreçte, iş durumundaki artış yüzde 93, idare mahkemelerinde yüzde 135, vergi mahkemelerinde yüzde 67, Danıştayda ise yüzde 259’a ulaşmıştır.

Buradan ortaya çıkan sonuç, Danıştay yürütme organını denetlediğine ve dengelediğine göre, yürütme organı da Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi sorumluluğunda yürütüldüğüne göre vatandaş, Adalet ve Kalkınma Partisinin hizmetlerinden, siyasetinden ve devletin işleyişinden şikâyetçidir. Vatandaş devlet ile kavgalıdır, vatandaş devlet ile nizalıdır; bu nizanın da doğrudan siyasi muhatabı Adalet ve Kalkınma Partisidir.

Değerli arkadaşlarım, yargıdan hep şikâyet ettik. Ben de bir yargı mensubu olarak bu şikâyetleri hüzünle ve kaygıyla ve endişeyle izledim. Yargıdan öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi şikâyetçiydi ve yargıyı hedef hâline getirdi. Şikâyetlerine hakkı, hukuku, adaleti gözeterek bir çözüm bulmak yerine AKP, yargıda kanı kanla yıkayarak bir sonuca ulaşmak istedi ve geldiği sonuç da şöyle: Önce, yargının siyasi karar verdiğini söyledi. Yargının zaman zaman siyasal kararlar verdiği doğruydu 367 kararı gibi, parti kapatma kararı gibi ama şimdi yargı katmerli siyasi kararlar vermektedir Deniz Feneri davasında olduğu gibi, yine, özel yetkili mahkemelerin birer adalet grubu olmak yerine yandaş olmayanları bastırmak açısından birer silah olarak kullanıldığı gibi. Yargının güvenilmezliği noktasında şikâyeti vardı, bizzat Başbakan bunu ifade ediyordu, kamuoyunda da böyle bir kanaat hâkimdi ancak şimdi, bu katmerli bir şekilde ortaya çıkmış ve kamuoyu yoklamalarına kadar, sonuçları itibarıyla yansımıştır.

Değerli arkadaşlarım, yargıya güvenin sarsılması sonucunu birlikte değerlendirdiğimizde, şimdi yargıya sizden başka güvenen yok çünkü siz yargıyı siyasallaştırdınız, siyasallaşan yargıyı silah olarak kullanmaya başladınız.

Bu on yıllık süre içerisinde yargı üzerine bu kadar titremeniz ya da yargı üzerinde bu kadar oynamanızın sebebi elbette vardı. On yıllık süre içerisinde AKP yandaş sermaye yaratmıştır, AKP on yıllık süreç içerisinde yandaş olmayanlarını korkutmuştur. On yıllık süre içerisinde AKP yandaş basın yaratmıştır, on yıllık süreç içerisinde yandaş olmayan basını AKP korkutmuştur. On yıllık AKP iktidarında yandaş bürokratlar devleti ele geçirmiştir ve on yıllık süre içerisinde AKP iktidarında yandaş olmayan bürokratlar korkutulmuştur. On yıllık süre içerisinde yargı, yargıyla korkutulmuştur. On yıllık süre içerisinde, değerli arkadaşlarım, hâkimler korkutulmuştur, Yargıtay üyeleri korkutulmuştur, savcılar korkutulmuştur, kâtipler korkutulmuştur, sanıklar korkutulmuştur, müdahiller korkutulmuştur, mübaşirine kadar yargının her kademesi korkutulmuştur. Nasıl 28 Şubatta Sacit Adalı korkusundan brifing almaya gitmiş ise bugün korkusundan kendi telefonunu dinlemeye karar veren hâkimler ortaya çıkmıştır. Bugün, AKP yandaşlarının yolsuzluklarını Almanya’dan gelen bir mahkeme kararıyla soruşturmaya kalkan savcılar, yargının bir başka unsuru marifetiyle korkutulmuştur, işlerinden edilmiştir ve mahkemelerde süründürülmüştür. İşte, siz yargıyı sadece siyasallaştırmakla kalmadınız, 2007 yılında Yargıtayın 250 olan üye sayısını içtihat mahkemesine dönüştürmek amacıyla 150’ye indirmek ve Danıştayın da üye sayısını indirmek üzere kanun tasarısı hazırladığınız hâlde bunu Mecliste uyuttunuz. 2010’lu yıllara geldiğimizde Yargıtayı dünyanın en obez mahkemesi hâline getirerek 387 üyeli bir obez mahkemeye dönüştürdünüz, Danıştayı da yine dünyanın en obez Danıştayı hâline getirerek 180 üyeli hâle getirdiniz. Bunu yapmakta amacınız neydi? Bunu yapmakta amacınız gayet açıktı ve netti; o da yandaşlarınızı Yargıtaya, yandaşlarınızı Danıştaya üye seçtirmekti. Anayasa Mahkemesinde de aynı oyunu oynadınız ve sonuç itibarıyla Türkiye'nin demokrasi ve hukuk devleti açısından en ciddi, en temel sorununu siz yarattınız.

Siz on yıllık AKP iktidarında sermayeyi yandaş hâle getirerek, basını yandaş hâle getirerek, yargıyı yandaş hâle getirerek şiddetle eleştirmeye çalıştığınız 1930’lu yıllardaki tek parti devletinden daha fazla, daha sert ve daha acımasız bir parti devletine dönüştürdünüz. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bunu artık, Türkiye’yi de izleyen Avrupa Hâkimler Birliği ifade ediyor. Onların vermiş olduğu, altı aylık bir incelemeden sonra yayımlamış oldukları, 11 Kasım 2012 tarihi itibarıyla da herkesin bilgisine sunulmuş olan Avrupa Yargıçlar Birliğinin raporları ortadadır. Burada aynen ifade edilmektedir ki hâkimler, savcılar Türkiye’de korkmaktadır. Burada aynen ifade edilmektedir ki hâkimler ve savcılar disiplin ve mahkemeye verilme şeklindeki uygulamalarınızdan tedirgin olmaktadır ve bu, hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olma ve bu, adaletin adil bir şekilde, makul sürede gerçekleştirilmesi ilkelerini ortadan kaldıran, evrensel değerleri ortadan kaldıran çok ciddi bir şekilde diktaya yönelişin en önemli işaretleridir.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde, bu kadar, rejimle, demokrasiyle, hukuk devletiyle ilgili sorunları yaratırken yargı mensuplarının çözüm bekleyen sorunlarının hiçbirisine çare getirmediniz. Yargının iş yükünü azaltacak, yargıya teknolojik destek sağlayacak, yargı personelini işe motive edecek, onların iş riski, adalet tazminatı, teknik hizmet tazminatı, yargı mensuplarının fazla mesai ücreti, servis, kreş sorunları gibi sorunlarının hiçbirine çare olmadığınız gibi şimdi onların ulaşım haklarını da elinden alıyorsunuz, ulaşım tazminatı olarak verilen paralarını da kesiyorsunuz.

Yargıda en önemli görevleri ifa eden yazı işleri müdürleri bir sefalet ücretine köle muamelesiyle çalıştırılmaktadır. Yargıda sadece dosyada taşıma değil, aynı zamanda kalem işlerinde de görevli olan mübaşirleri genel idare hizmetleri sınıfına almaktan ve onlara bir nebze olsun sosyal hayatlarını geliştirebilme imkânından mahrum ediyorsunuz. Bu mahrumiyetlerin hepsi ve çözümsüz bırakılan sorunlarının hepsi sadece yargının sorunları değildir. Bunlar, yargıdan hizmet bekleyen vatandaşların temel sorunlarıdır çünkü yargının sorunu sadece yargının değil, yargı hizmetini bekleyen vatandaşların da sorunu hâline gelmiştir. Yargı hizmetlerinin uzun sürmesi, makul sürede davalarının sonuçlandırılamaması bir yandan yargının sorunu iken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - … diğer taraftan adalet bekleyen insanların sorunudur. Dolayısıyla, bu sorun, on yıllık AKP iktidarında devasa hâle getirilmiştir ve ayrılan bütçelerle bunun çözülmesi mümkün değildir diyoruz ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Sayın İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ataman, buyurun.

Süreniz on beş dakika.

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce vefatının seneidevriyesinde, ömrünü Türk milliyetçiliği fikrine adamış dava adamı Hüseyin Nihal Atsız Bey’i, rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum; ruhu şad, mekânı cennet olsun.

“Bir kış günü uçmağa vardı zamansız / Bir cephede süngüler sustu apansız / Kaldık işte Kürşatsız, kaldık Pusatsız / Türk eli çıplak şimdi, Türk eli hatsız.”

Değerli milletvekilleri, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Başbakanlık ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, 2013 bütçesi sosyal ve adil değildir. Adaletsizlik ve vicdansızlık sadece vergi toplamada değil bütçenin dağılımında da kendisini göstermektedir. Sosyal ve demokratik devletlerin asli görevi, sosyal ve kamu hizmetlerini halkına eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir şekilde sunmak iken; AKP Hükûmeti, vergilerimizi kamu hizmetlerine aktarmak yerine yandaşlarına aktarmayı hedefleyen bir bütçe yapmayı hedeflemiştir. AKP, yoksulların yükünü kaldırmak yerine zenginlerin daha çok kazanmasını teşvik eden bir bütçe politikası izlemektedir. Gelir dağılımındaki uçurum ve adaletsizlik her geçen gün artmaktadır. Zengin, daha zengin olurken, fakir, her geçen gün daha zor şartlarda hayatını idame ettirme gayreti içerisindedir.

Değerli milletvekilleri, Teşkilât-ı Mahsusadan Millî Amele Hizmetlerine, Millî Amele Hizmetlerinden 1965 tarihinde Millî İstihbarat Teşkilatına gelinen süreçte, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne büyük katkılar sunan Millî İstihbarat Teşkilatının, hepimiz için asla inkâr edilemez önemde bulunan mevcudiyetinin daha da pekiştirilmesi ortak amacımız olmalıdır. Millî İstihbarat Teşkilatı, savaşta ve barışta, Türkiye üzerinde gözü olan tüm iç ve dış menfi unsurlara karşı psikolojik harekât ve propaganda savaşını yürütmektedir. Her devlette olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti devleti de ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlayarak vatandaşların huzurunu, mal ve can emniyetlerini tesis etmek, iç ve dış kaynaklı tehdit unsurları hakkında gerekli bilgiyi sağlamak amacıyla istihbarat faaliyetleri düzenlemek zorundadır. Son yapılan bir düzenlemeyle, MİT mensuplarının veya belirli bir görevi yerine getirmek amacıyla kamu görevlileri arasından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı soruşturulabilmeleri Başbakanın iznine tabi kılınmıştır.

Oslo’da PKK ile yürütülen pazarlıkları önce inkâr eden, ardından kabullenmek durumunda kalan Başbakan, anlaşıldığı kadarıyla, MİT’i bölünmenin vasıtası ve tetik çeken eli olarak kullanmıştır; gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne geçmek için de kendisini yargıdan da yüce sayarak demokrasi dışı tavırlara girişmektedir.

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı marifetince şüpheli olarak ifadeye çağrılan MİT mensuplarının korunması için acele olarak yasal değişikliğe gidilmiştir. Bu düzenlemeyle birlikte MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesi hukuki sürecin kesilmesi için yeniden düzenlenmiştir. Bu adım, yasal bir ilkelliktir, kabine zihniyetinin bir ürünüdür. Deyim yerindeyse, yavuz hırsız ev sahibini bastırmıştır.

MİT mensuplarından Başbakan tarafından görevlendirilenlerin işledikleri suçlardan dolayı soruşturulmalarına izin verilmesi Başbakanın keyfiyetine bırakılmıştır. Hukukun temel prensiplerinden biri olan “Kişiye özel kanun çıkarılamaz.” ilkesi de hukuk hiçe sayılarak çiğnenmiştir.

Burada Sayın Başbakana birkaç hususu sormak istiyorum: Açlık grevleri, MİT-Öcalan görüşmeleri ile mi sona erdirilmiştir? Hükûmet, MİT eliyle, örgüt içerisinde Öcalan’ın liderlik konumunu muhafazaya mı çalışmaktadır? MİT tarafından Oslo’da PKK ile gerçekleştirilen görüşmelerin Başbakan tarafından inkâr edilip daha sonra kabul edilmesindeki amaç nedir? Bu görüşmeler kim tarafından kayıt altına alınmış ve basına sızdırılmıştır? Konuyla ilgili olarak kurum içinde soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatılmışsa sonuçları ne olmuştur?

İktidara tavsiyemiz şudur: Büyük Türk milletinin emrinde olan Millî İstihbarat Teşkilatının üstün millî çıkarlarımıza dönük çalışmaları desteklenmelidir. Bölücülüğe ve her türlü ayrışmaya karşı icraat yaparak açılım politikalarından vazgeçmek gerekir. Teröre karşı topyekûn bir mücadele başlatılmalıdır. Türk milletinin cepheden ve doğrudan doğruya hedefte olduğunu idrak ederek millî güç unsurları takviye edilmelidir. Millet ve devlet bekasına yönelik saldırılar bertaraf edilmelidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2012 yılında MİT’in bütçesi 750 milyon 942 bin lira olarak gerçekleşmiş, 2012 bütçesi ise 665 milyon 568 bin lira olmuştur. Millî İstihbarat Teşkilatının 2013 yılı bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 32,2 oranında artırılarak 995 milyon 569 bin liraya çıkarılmıştır.

Millî İstihbarat Teşkilatının Başbakanın özel hizmetlerini görmesinin önüne geçilmelidir. Başbakan, kendisine haber taşıyan, kendi iç siyasetinin malzemelerini toplayan bir teşkilat hayal ediyorsa, kendi partisinin mensuplarından bunu oluşturmak için kendi parti bütçesi ile yola çıkmalıdır. Milletin emanet parası ile kişisel hırsların tatmini, her iki cihanda da cezası büyük olan bir utanç vesilesidir.

Terörün yeniden hortladığı Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında PKK’lılar gruplar hâlinde karakol basmaya gelmekte ve bu acı durumu, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç: “Teröristler çok kalabalıklardı ve ağır silahları vardı.” gibi acziyet ihtiva eden, utanç verici sözlerle ifade etmektedir. Gaziantep’te 10 kişinin şehit olmasına ve 67 kişinin de çeşitli yerlerinden yaralanmasına sebep olan bombalı araç saldırısında kullanılan aracın çalıntı ihbarının bulunmasına rağmen dört ay -otobanlar da dâhil olmak üzere- trafikte aktif bir şekilde kullanıldığı hâlde bulunamaması da istihbarat eksikliğimizi ve ne yazık ki geldiği boyutu göstermektedir.

Suriye meselesinde de istihbarat birimlerimizin ya eksik ya yanlış tespitleri söz konusudur ya da Sayın Başbakan, kendisine verilen istihbari bilgilere göre değil, ABD’nin dayatmalarına göre politikalar belirlemektedir. Yoksa kardeş kavgasının zirveye çıktığı, Müslüman kanının oluk gibi aktığı bu olaylara Müslüman bir ülkenin Başbakanının sebep olması akıl işi değildir. İstihbarat eksikliklerimize dair daha pek çok şeyler  söylemek mümkünken, Oslo batağı bir yerde, bir kenarda dururken merak ettiğimiz şudur: İstihbarat birimlerimizin bütçesi bu derece artarken, istihbaratımızın kuvvetlenmesi gerekmez miydi? Yoksa Sayın Başbakan, istihbarat servislerini sadece vatandaşı, rakiplerini ve gazetecileri dinlemek için mi finanse etmekte ve kullanmaktadır?

Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu, devleti bütün organlarıyla yüksek moralli, her hâl ve şartta hazırlıklı tutar ama etkinliği yok edilmiş, acze ve bedbinliğe itilmiş, vizyon ve misyonu tüketilmiş bir Millî Güvenlik Kurulundan ne beklenebilir? Millî Güvenlik Kurulu, devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulamasıyla ilgili konularda tavsiye kararları alır. Koordinasyonun sağlanması için görüş tespit eder, tavsiye kararını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir.

Türkiye’nin etkin bir hava savunma sistemi ne yazık ki bulunmamaktadır. Bu sorun sürekli ertelenmiştir. Sözde millî savunma sanayisini inşa etmekle övünen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dişe dokunur bir başarı gösterebilmiş değildir. Açılan ihaleler sonlandırılamamıştır. Şimdi ülkemiz, Başbakan Erdoğan’ın gereksiz bir şekilde tırmandırdığı Suriye iç savaşına taraf olduğu için, açık bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Suriye krizi gibi bir krize hava savunma sistemi olmadan taraf olmak, çıplak elle kor ateşi tutmak gibidir. NATO’dan talep edilen Patriotların sayısı azdır ve maalesef yeterli korumayı sağlayacak durumda olmadığı gibi varlığı da yalnızca görüntüden ibarettir.

Hükûmet, yeni ve acil tedbirler almak zorundadır. Esad rejimi düşerken tek bir füze bile herhangi bir şehrimizi vursa fiilî ve psikolojik etkisi sanılandan çok büyük olur. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenlerin milletimize bu kötü talihi yaşatmak gibi bir lüksleri yoktur. Türkiye’ye bir füze düştükten sonra bu yüce Mecliste hep birlikte ah vah etsek, sabahlara kadar oturumlar tertip etsek devletimizin ve milletimizin uğradığı kaybı telafi etmek imkânsız olacaktır.

On yıldır iktidar sorumluluğunu üstlenenler, yerli bir hava savunma sistemimiz yokken nasıl olur da boyundan büyük işlere kalkışır, anlamak mümkün değildir. İktidar sahiplerine sormak istiyorum: On yıllık iktidarınızda yerli hava savunma sistemi kurma hususunda hangi çalışmaları yaptınız? Millî güvenliğimizle ilgili yaşanabilecek muhtemel bir saldırı karşısında hangi tedbirleri aldınız?

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihinin örtülü ödenek rekorunu bu Hükûmet kırmıştır. Örtülü ödenekten Sayın Çiller 5,3 milyon lira, Sayın Erbakan 6,3 milyon lira, Sayın Yılmaz 8,8 milyon lira, Sayın Ecevit 170 milyon liralık ödenek kullanmışlardır. Örtülü ödenekte harcama rekoru kıran Sayın Başbakan Erdoğan, 2011’de 391 milyon lira, 2012’nin ilk sekiz ayında 587 milyon lira harcamıştır.

Bütçe açığı gerekçe gösterilerek zam üstüne zam yapılırken Başbakanın harcadığı milyonlarca liranın nereye gittiği ise gizli olduğu gerekçesiyle açıklanmamaktadır. Bu paralar nereye gitmektedir? Bu fahiş artışın sebebi nedir? Örtülü ödenekten harcanan milyonlar Oslo görüşmelerine mi gitmiştir, yoksa birilerine mi verilmiştir? 

Ayrıca, Atatürk Orman Çiftliği arazisi üzerine inşa edilecek olan Başbakanlık sarayı neyin hevesidir? Mevcut Başbakanlık binası yetersiz mi gelmektedir? İmparatorluğun son devirlerinde görülen lüks saray merakı, Türkiye’yi, umuyorum ki yüce Osmanlı Devleti’nin sonuna uğratmaz.

ABD’nin Orta Doğu’yu parçalama, İslam dünyasını yok etme projesi olan Büyük Orta Doğu Projesi’nin bir ürünü olan çakma Osmanlı projesinin, yeni Osmanlıcılığın çakma sarayı da bu şekilde mi inşa edilecektir? Anlaşılan odur ki Başbakan Erdoğan meşruti monarşinin tekrar kurulmasını ve kendisinin de seçilmiş sultan olmasını beklemekte ve bunun altyapısını oluşturabilmek için gayret göstermektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, iç güvenlik alanındaki kurumların yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanmak suretiyle hizmetin uyum içinde yerine getirilmesi sağlanarak çağdaş yöntemlerle çalışır hâle getirilmelidir. Kurumsal yapılanmada, istihbarat faaliyetlerinde, bilgi akışında ve suçla mücadelede birimler arasında etkili bir eş güdüm sağlanmalıdır. Sınır ve kıyı güvenliği, gerektiğinde sınır ötesi tedbirlere de başvurularak sağlanmalıdır.

Sözlerime son verirken 2013 bütçesinin aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.

Şimdi sıra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.

Sayın Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Sayın Kart, buyurun.

Süreniz dokuz dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı ve Meclis bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 28 Ağustos 2007’den bu yana geçen beş yılın ortaya çıkardığı gerçek şudur: Cumhurun başkanı, devletin başı olması gereken Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları arasında ayrımcılık yaptığı gibi işlem ve uygulamalarında onay mercisi olmaktan öteye gidememiştir. Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığını, ağırlığını ve sorumluluğunu taşıyamamıştır. Bunları hemen somut olaylarla, örneklerle sizlerle paylaşmak istiyorum: Aradan geçen beş yılın sonunda Sayın Cumhurbaşkanı 674 kanunu onamış, 6 kanunu veto etmiştir. Tam anlamıyla onay mercisi olarak görev yapmıştır. Evrensel hukuk, toplum hassasiyetleri, çoğulcu yapılanma anlamında hiçbir demokratik ölçüyü esas alma sorumluluğunu gösterememiştir. Bir taraftan iktidar grubuna mesaj verme gayreti içinde olmuş, bir taraftan da Başbakanın tepkisini çekmemek için azami dikkat içinde olmuştur. Kişisel konumunu ve beklentilerini Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarının üstünde tutmuştur.

Rektör seçimlerinde tam bir keyfîlik, adaletsizlik ve sorumsuzluk yaşanmıştır. Çok örnek var, bir örnek veriyorum: Gazi Üniversitesi rektör seçimlerinde yüzde 9 oy alan aday, toplam yüzde 60 oy alan adaya tercih edilmiştir. Birinci sırada gelen kadın aday bu göreve atanmamış, yüzde 10’un altında oyu alan ve belli bir cemaate mensubiyetini açıkça ifade eden, “Yeter ki ilk altıya gireyim benim seçilmem garanti.” diyerek propaganda yapmaktan kaçınmayan bir kişiyi Cumhurbaşkanı neden rektör olarak atar? Ne pahasına ve neyin bedeli olarak atar? Böylesine adaletsiz bir seçim yaptıktan sonra da kendince sızlanarak “Efendim, YÖK mevzuatından ben de şikâyetçiyim, elimi kolumu bağlıyor.” demenin inandırıcı ve tutarlı bir açıklaması olabilir mi? Böylesine ucuz siyaset yapmak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına yakışır mı?

Cumhurbaşkanının Suudi Arabistan ve Katar’a yaptığı gayriresmî ziyaretleri bir türlü öğrenemiyoruz. Yasal yollarla soruyoruz, önergelerle soruyoruz, cevap alamıyoruz. Sorumluluk ve karartma anlayışının burada da hâkim olduğunu görüyorsunuz. Gayriresmî ziyaretlerde kamuoyundan gizlediğiniz bir şeyler mi var? Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan Kralından aldığı hediyeleri açıklamadığı gibi, 10 Kasım günü Suudi Arabistan Kralının ayağına giderek devlet şeref madalyası vermesinin gerekçesini de bir türlü açıklayamamaktadır. Suudi Kralı hangi üstün feragati, hangi üstün başarıyı, hangi üstün yararlılığı göstermiştir? Cumhurbaşkanı ve Başbakanın 10 Kasım günü Suudi Arabistan Kralının karşısında ezik bir konumda ve bir otel ziyaretiyle ortaya koydukları fotoğraf Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığı, temsili ve egemenliği konularında büyük bir ızdırap ve acıya yol açmıştır. Cumhurbaşkanı, Katar ve Suudi Arabistan’a yaptığı gayriresmî ziyaretleri ve aldığı hediyeleri neden gizler? Cumhurbaşkanına bunları gizlemek yakışır mı?

Gazeteci Ahmet Şık’ın kitabı daha taslak aşamasında imha ediliyor. Cumhurbaşkanının yorumu: “Efendim, ülkemizde fikir ve düşünce özgürlüğü ileri düzeydedir. Böyle münferit olaylar olabilir. Zaten kitap on bin satacaktı, şimdi yüz bin satar.” mealinde olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm yurttaşlarının izleme yoluyla, dinleme yoluyla, görüntülenme yoluyla temel hak ve özgürlüklerinin tehdit altında olduğu, fail ve sorumluların bir türlü bulunamadığı, otosansürün sadece medyada değil toplumun tümünde egemen olduğu bir dönemde Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmayacak sığ ve sorumsuz tavrına bakar mısınız? Bu tavır başlı başına ayrımcılık anlamına gelmez mi?

Bakın değerli milletvekilleri, bir ülke, iletişimiyle, güvenliğiyle nasıl kuşatılır? Bir ülkenin medyası, sporu, ekonomisi reklam pastası yoluyla nasıl teslim alınır? Bunun örneği nedir biliyor musunuz? Bunun örneği TELEKOM’dur değerli milletvekilleri. Bakın, o TELEKOM’da, Başbakanlık Müsteşarı, TRT Genel Müdürü, Sivil Havacılık Genel Müdürü dâhil olmak üzere, üst düzey bürokratlarına kanunsuz emir ve talimat yoluyla suç işletilmesine ve bu yolla kamu düzeninin bozulmasına Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı neden seyirci kalır, neden ağzını açmaz, neden görmezden gelir, neden duymazdan gelir? Kendi sorumluluğu altında rapor hazırlayan Devlet Denetleme Kurulunun bu konudaki raporlarının gereğini neden yapmaz, neden takip etmez, neden hesap sormaz?

Kraliçe II. Elizabeth’ten Mayıs 2008’de Büyük Şövalye Nişanı’nı Dolmabahçe önünde demirleyen İngiliz uçak gemisinde alıyorsunuz. Olabilir. Bunun anlamını ayrıca sorgulamıyoruz. Bu nişanı alırken Türkiye Cumhuriyeti kara sularında bulunan bir uçak gemisinde Türk Bayrağı'nın bulunmamasından Cumhurbaşkanı nasıl rahatsız olmaz? Cumhurbaşkanı için bu sembollerin, bu jestlerin, bu kavramların, bu değerlerin bir anlamı yok mudur?

Cumhurbaşkanı, 2010 “Chatham House” ödülünü 9 Kasım tarihinde alırken, yine Kraliçe’den alırken, bu tarihin 1918 yılında İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı işgal ve İskenderun, Antakya’ya asker çıkardığı tarih olduğunu bilmez mi? Cumhurbaşkanı, siyasal bilinçten, siyasal duyarlılıktan bu kadar yoksun olabilir mi ya da bu değerlerin Cumhurbaşkanı için bir önemi yok mudur?

Türkiye Cumhuriyeti’nde ÖSYM odaklı merkezî sınavlarda son üç dört yıldan bu yana sorular bir yerlere servis ediliyor, Cumhurbaşkanı bu tablodan son derece rahatsız, böyle ifade ediyor ancak teatral gösteri yapmayı sürdürüyor. Bu tablonun sorumlusu olduğunu bir türlü hatırlamıyor. Zannediyor ki kamuoyu o söylenenlere inanıyor. Böylesine bir ciddiyetsizlik Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına yakışmıyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı cumhurun başkanı olamamıştır, devletin başı olamamıştır. Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışması sorumluluğunu yerine getirememiştir. Partili bir cumhurbaşkanı olmaktan öteye gidememiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi için çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum zamanım yettiğince. Söylenecek çok şey var ama Meclisin iç işleri ve yazışmalarına Meclis dışından müdahale edilmektedir. Meclis, Meclis dışından yönetilir, yönlendirilir hâle gelmiştir. Kamu başdenetçiliği seçimi sürecinde bunu gördük. Meclis personeli kendi bünyesindeki özlük hakları ve kadro adaletsizliğinin giderilmesini beklemektedir. Meclis personelinin moral ve desteğe ihtiyacı vardır. Ayrımcılığa tabi tutulmaktan rahatsızdırlar.

Ve nihayet kaygı verici olan bir husus, Türkiye Büyük Millet Meclisinin arşivini, hafızasını yok edecek, tahrif edecek bir girişimden söz ediyorum: Bakın, tutanaklara dışarıdan müdahale edilmesinin süreci başlamıştır. Meclisin en yetkin, en özverili, en sorumlu, en teknik, en liyakatli kadroları olan stenograflara yönelik olarak yeni bir sürecin başladığını görüyoruz değerli arkadaşlarım. Bu arkadaşlarımızın yerine Meclis dışından, yine o malum ilişkiler içinde yeni bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi girişiminin başladığını görüyoruz. Meclis Başkanını buradan uyarıyorum. Meclisin kurumsal kimliğini, güvenilirliğini, saygınlığını tümden yok edebilecek bir girişimden söz ediyoruz. Bu tahribata, o müdahaleye, bu girişime seyirci kalmayınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, takdir edersiniz ki, böyle bir anlayışla icraat sergileyen Cumhurbaşkanının ve Meclis Başkanının bütçelerine karşı da,  doğal olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak “hayır” oyu vereceğimizi beyan ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kart.

İkinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kuşoğlu, buyurun.

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Sayıştay konusunda klasik bir konuşma yapmak isterdim; Sayıştayın 2013 bütçesinin az olduğunu, çok olduğunu, Sayıştay faaliyetlerinin yeterli olduğunu, yetersiz olduğunu söylemek isterdim ama böyle bir durum maalesef söz konusu değil, çok hayati bir durum var, hem Sayıştay adına hem Meclisimiz adına hem halkımız adına çok sıkıntılı bir durum var maalesef. Dolayısıyla, öncelikle bunu konuşmak zorundayım.

Dün burada da konuşuldu, muhalefete mensup 3 genel başkan da bu konuyu dile getirdi. Özellikle ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu, konuşmasının en az on iki dakikalık bir bölümünü bu konuya ayırdı ve dedi ki: “Demokrasinin en önemli konusu, burada bulunmamızın, burada milletvekili olarak bulunmamızın sebebi, seçilmemizin sebebi, kendimizi bir anlamda inkâr noktasına kadar gidiyor. Bütçe hakkıyla ilgili, Magna Carta’yla ilgili, 1200’lerle ilgili, demokrasiyle ilgili bu kadar önemli bir konunun yerine gelmemesi bizim için utançtır, ayıptır.” Bunun sebeplerini sordu on iki dakikalık konuşmasında. Ve Sayın Başbakan çıktı sucuktan bahsetti, bilmem neden bahsetti, tek bir kelime bununla ilgili etmedi. Ben utandım. Hâlbuki bu konu hakikaten çok önemlidir, hepimiz için önemlidir, varlık sebebimizdir. Biz hükûmetin harcamalarını, bu ülkede devlet adına yapılan harcamaları denetlemek üzere buradayız, varlık sebebimiz budur. Bununla ilgili bir usulsüzlük varsa, sıkıntı varsa, burada, Sayın Başbakanın gelip öncelikle bu konuya cevap vermesi gerekirdi. Hepimizin adına ayıp, zül olan bir konudur bu maalesef. Ben bu konuya, bütçe hakkı konusuna çok fazla girmeyeceğim, ama bazı sorularım var bu kısa sürede. Özellikle bunların kayıtlara geçmesini ve bu konunun cevaplanmasını istiyorum.

Bir: Neden, biraz önce söylediğim gibi, Sayın Başbakan 3 partinin de dile getirdiği, ana muhalefet liderinin dakikalarca üzerinde durduğu bu konuyla ilgili, bu kadar önemli bir konuyla ilgili hiçbir şey söylememiştir? Bugün de basına bakıyorum, basında bu konunun ne kadar önemli olduğu kavranamamış maalesef, yeterince anlatmıyorlar. Belki halk da anlayamamıştır ama çok değerli milletvekillerinin, vicdanı olan, halka ve Hakk’a güvenen, inanan insanların bu konuyu dile getirmesi lazımdır. “Neden cevap verilememiş?” sorusunu tekrar sormak istiyorum.

İki: Bu konuyla ilgili, raporların buraya gelmemesiyle ilgili gerekçe gösterilen temmuz ayında yaptığımız Sayıştay 35’inci madde değişikliği, kanunda olduğu hâlde neden Sayıştay Genel Kurulunun görüşü alınmadan buraya getirilmiştir? Kanun apaçık söylüyor: “Sayıştayla ilgili bir kanun değişikliği, Sayıştay Genel Kurulunun görüşü alınarak getirilir.” diyor. Görüşü alınmadan neden alelacele buraya bir torba kanunla getirilmiştir bir temel kanun?

Üç: O tarihte 132 performans raporu düzenlenmişti kamu kuruluşlarıyla ilgili. Neden düzenlenen o raporlar şimdi işleme konmamıştır, alelacele o 35’inci madde getirilmiştir, bütün bunların üstü örtülmüştür? Bir sıkıntılı durum mu vardı? Şimdi sormamız gerekir, hepimizin sorması gerekir. Neyin üstü kapatılmıştır?

Bir de o tarihte, yani madem böyle bir ihtiyaç hissediliyor, bir geçici madde konulur, böyle alelacele getirilmez ve denilir ki: “2011’le ilgili olarak yapılan çalışmalar aynen devam edecektir ya da 2011’le ilgili şöyle bir çalışma yapılacak.” Bu da yok. Neden bunun getirilmediğini de anlamak mümkün değil.

Sayıştay, yüz elli yıllık bir kurum, cumhuriyetten daha eski bir kurum. Bütün ülkelerde, devlet olan her yerde vardır. O tarihte, yüz elli yıllık tarihinde ilk defa bir duyuruda bulunuyor, şunu söylüyor; bakın değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, diyor ki: “Böyle böyle bir yasa değişikliği hazırladınız. Maddenin hazırlanmasından önce ve hazırlık safhasında Sayıştay Başkanlığına herhangi bir bilgi verilmemiş, görüş sorulmamış; dolayısıyla bu teklif metnine hiçbir katkımız olmamıştır. Komisyonda bu teklifin görüşülmeye başlanmasından sonra, bir gün önce akşamüstü gelen bir faks mesajıyla, ertesi gün komisyonda olmamız istenmiştir. Teklifin hazırlanma yöntemine ve ayrıca içeriğine katılmamızın mümkün olmaması nedeniyle komisyondaki görüşmelere iştirak edilmemiştir.” Yani “Türkiye Büyük Millet Meclisini bu tutumundan dolayı protesto ettik.” diyor; bu kadar ağır. Bir kamu kuruluşu bunu söylüyor. Bu Meclisin bununla ilgili olanlarının buna cevap vermesi lazım. Bununla ilgili olarak da ben, öncelikle, iktidar grubunun Meclis başkan vekillerini ve Sayın Başbakanı sorumlu tutuyorum. Öncelikle onların bu konuyla ilgili cevap vermesi gerekir. Bu kadar önemli bir konunun, bu Meclisin haysiyetini ilgilendiren bir konunun cevaplanması şarttır.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili olarak Anayasa’da da bir hüküm var. Anayasa’ya göre, bu konunun bu şekilde kapanmaması lazım. Biz 2011 yılıyla ilgili kesin hesabı onaylasak dahi Sayıştayın bu raporları düzenlemesi ve buraya göndermesi gerekir.

Sayın Başkan, size de özellikle hitap ediyorum. Bu kesin hesabı biz onaylarken özellikle bu konuyla ilgili bir şerh düşmemiz lazım. “Sayıştayın bu raporları Anayasa’ya göre bize prosedüre uygun bir şekilde göndermesi gerekir.” şeklinde bir şerh de düşmemiz lazım, görevimizi ihmal etmememiz lazım.

Değerli arkadaşlar, bir de bu konu var, şöyle bir konu var: Sayıştay denetimi dışında da denetim yapılmıyor. Ben geçen yıl gündem dışı olarak söz almıştım. Bu 35 kanun hükmünde kararnamenin çıkarılmasından sonra devletin yok edilmek üzere olduğunu, birkaç sene sonra devleti göremeyeceğimizi anlatmıştım. Denetim aşağı yukarı zaten yok edildi, teftiş kurulları yok Maliye Bakanlığı başta olmak üzere, işte Sayıştaydaki durumu görüyorsunuz iki senedir raporlar gelmiyor, iç denetim de yok. Denetimin olmadığı bir yerde devlet de olamaz, bunları görmemiz lazım. Ben, Sayıştay denetimi yok, iç denetim yapılmış mıdır diye kayıtlara baktım. Beş yıl içerisinde sadece 500 küsur denetim yapılmış, onların da sonuçları yok. Devlet böyle yönetilmez, devlet böyle devamlılık arz etmez. Bu hepimizin utancı olmalıdır. Bu konuyla ilgili karar verirken hepimizin vicdanımızı öne alıp düşünmemiz gerekiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Sayın Bedii Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili.

Sayın Batum, buyurun.

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 mali yılı Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa mahkemeleri niçin vardır, niçin kurulur? Dünyada Anayasa mahkemelerinin bir tek işlevi vardır; siyasal iktidarları denetleyerek temel hak ve özgürlükleri korumak ve güvence altına almak. Siyasal iktidarların işlemlerinin hukukun kıskacı içerisinde olmasını sağlamak. Aynen bu ifade kullanılır anayasa hukukunda: “Siyaseti hukuk kıskacına almak.” Sayın Adalet Bakanımız da 2013 bütçe sunuş konuşmasında bunu farklı bir yönde, farklı bir biçimde tanımlamış; üstün nitelikli yargı hizmetinden, adalet hizmetlerinde kaliteden söz etmiş, hatta bunun yararlanıcıların memnuniyeti anlamına geldiğini söylemiş. “Yararlanıcıların memnuniyeti” bu doğru, beğendik bu kavramı ancak bir gördük ki Sayın Bakan da, maalesef iktidar çoğunluğu da bundan, yararlanıcıların memnuniyetinden tamamıyla farklı bir şey anlamışlar. Anladıkları “müşteri memnuniyeti.” Müşteri memnuniyeti hani “müşteri velinimetimdir” olsa yine bir anlamda kabul ederdik ama anladığınız, Sayın Bakanın anladığı da şu: Sanki yargı iktisadi bir faaliyet, bir hak sorunu değil de bir ekonomi sorunu, Anayasa Mahkemesi de bir iktisadi işletme, bir kuruluş. Sakın “hayır” demeyin.

Değerli dostlarım, gerçekten, Anayasa Mahkemesini iktisadi bir kuruluş olarak algılamışsınız, yaptığını da iktisadi bir faaliyet olarak algılamışsınız. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’u yeniden yaptınız, 47’nci maddesinde “Bireysel başvurular harca tabidir.” demişsiniz, harç alıyorsunuz, 150 TL. Aynı yasanın 51’inci maddesinde şöyle bir şey getirmişsiniz, eğer başvuru kabul edilmezse, kabul edilmez öngörülürse 2 bin lira da ceza alıyorsunuz. Şimdi, bu nasıl bir hak arama hürriyeti, nasıl bir Anayasa Mahkemesi? Bir kişi “Hakkım, hürriyetim ihlal edildi.” diye başvuracak “Ver 150 lira.” Kabul etmediniz “Ver 2 bin lira.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine o birey başvuru yaptığında parasız yapıyor. Başvurusu kabul edilmez bulunursa herhangi bir ceza alınmıyor. Anayasa Mahkemesine başvuru ise 150 lira. Eğer kabul edilmezse sunturlusu 2 bin lira. Çünkü size göre bu hak arama hürriyeti falan değil, iktisadi bir faaliyet, Anayasa Mahkemesi de ticari bir işletme! Hadi, siz anlasanız öyle, kabul edeceğim, diyeceğim ki: “İktidar çoğunluğu böyle algıladı.” Mahkeme de, Anayasa Mahkemesi, Haşim Kılıç’ın mahkemesi kendini ciddi ciddi ticari bir işletme zannediyor. Sakın ona da “hayır” demeyin.

Değerli dostlar, arkadaşlar, hâkimi reddetmişsiz. Reddetme gerekçemiz de son derece açık, net bir gerekçe. Oturmuşuz yazmışız, “Bu mahkemenin başkanı hakkında” demişiz Wikileaks belgelerinde: “03 ANKARA 4862” kodlu yazıda aynen şu yazılmış, Amerikan Büyükelçisi yazmış: “Haşim Kılıç 1 Ağustos tarihinde bize özel olarak geldi, CHP’nin, mevcut problemleri için kendini suçlaması gerektiğini anlattı ve ‘Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir şeyi doğru yapmıyor, tek işi sanki AKP Hükûmetinin yaptığı her şeyi –pardon ‘AKP’ dememiş Haşim Kılıç- AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı her şeyi suçlamak’ diye anlattı.” demiş. Bunu söyleyen büyükelçi. Arkasından şunu söylemiş: “CHP bir kolaycılığa kaçıyor. Anayasa Mahkemesine dava açmak suretiyle sorun çözme kolaycılığı var.” demiş ve bir şey daha söylemiş: “Çoğunluk dışındaki görüş sahiplerinin iktidar gücünü bloke etme, etkisizleştirme gibi bir davranış sergilemelerine izin verilemez.” demiş. Bunları söylemiş bir kişiyi biz reddetmişiz hâkim olarak. Nasıl yaparsın bunu! “Bu iktisadi bir kuruluş, iktisadi kuruluş hiç itibarsızlaştırılır mı?” demiş, aynen böyle söylemiş! (CHP sıralarından alkışlar) Ve 50’nci maddeye göre, hâkimin reddi istemimizden dolayı bizi 6 bin lira para cezasına çarptırmış. Değerli basın mensupları burada var mı yok mu bilmem ama en azından, milletvekilleri, şuraya bakın: 1’inci, 2’nci makbuz, 3’üncü makbuz, 4’üncü makbuz… Bunun gibi 12 tane makbuzumuz var. Neden? Hakkımızı aramışız, hâkimi reddetmişiz diye, ticari kuruluşun, pardon, Anayasa Mahkemesinin bize biçtiği ceza bu. Bu Anayasa Mahkemesinin bütçesini konuşuyoruz bugün. Değerli arkadaşlar, 6 bin lira… İşte böyle bir ticari işletme.

Değerli arkadaşlar, bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi, yararlanıcıların mecburiyeti sanmış, yararlanıcıların memnuniyetini tutmuş müşteri memnuniyeti olarak algılamış. Bunların hepsini kabul ediyorduk, diyorduk ki: “İşte ticari işletmedir. Bunun da sonuçları böyle olur.” Bari müdebbir tüccar olsa. Hani “müdebbir tüccar” deriz. Müdebbir tüccar olsa, onu da kabul edeceğiz.

Dikkat edin arkadaşlar, bizden Mahmut Tanal ve Ali Rıza Öztürk soru sormuşlar “Bu Haşim Kılıç’a ne kadarlık araba tahsis edildi, paraları nedir?” diye. Bunlar da cevap vermiş. İlk önce cevap vermemiş. Bekir Bozdağ demiş ki: “Size ne ya. Size mi kaldı bunların paraları, arabaları.” Sonra Mahmut Tanal Bilgi Edinme Yasası vasıtasıyla başvurmuş. Vermişler cevap. Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; sıkı durun -müdebbir tüccar, hadi ticari işletmeyi anladık- diyor ki: “Kendisine araba aldık. 7.600 avro para veriyoruz ayda bu arabaya.”

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Kiralama mı?

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Mercedes. Kiralık… Kiralık… Ayda 7.600 avro. Burada…

Şimdi, 7.600 avroyu günlük kurla bir çarpın bakayım, ayda 20 milyara yakın eder.

Sevgili arkadaşlar, müdebbir tüccar bir yılda 220 milyar para veriyor. Bu nasıl bir Anayasa Mahkemesi? Bu nasıl bir ticari işletme? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu ne biçim bir müdebbir tüccar?

Değerli dostlar, son kalan noktamda şunu söyleyeceğim: Bari kararlarında müdebbir tüccar gibi davransaydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Arabayı satın alsalarmış…

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – Keşke alsalarmış…

“4+4+4” kararında otuz yıllık içtihadını değiştirdi. Cumhurbaşkanlığı kararında hepimizi güldürdü, iki statüyü bir araya koydu. Bunu yaparken sevgili arkadaşlar -bir şeyi söylüyorum- bir taraftan Recep Tayyip Erdoğan’ı bir taraftan Abdullah Gül’ü mutlu etmek istedi. Ee, tabii, müdebbir tüccar, parayı verenin, yatırımı yapanın lehinde karar verecek. Biz, bu Anayasa Mahkemesinin bütçesini konuşuyoruz arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Batum, teşekkür ediyorum efendim. Süreniz doldu.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) – O yüzden, bu bütçeye “hayır” oyu vereceğimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir kez daha beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu 7.600 euro, hem Danıştay Başkanı hem Yargıtay Başkanı… Onu da söyle.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Aynen, onlar da var. Yargıtay geldiğinde onları da söyleyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Batum, teşekkür ederim.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – Dördüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Dilek Akagün Yılmaz.

Sayın Yılmaz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerinde CHP Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sözlerime, bu ülkede ilkeleri ve kendisi unutturulmaya çalışılan Büyük Önder Atatürk’ün sözleriyle başlamak istiyorum: “Devlet hâlinde teşkilatlanmış bir toplumun anayasasında, adalet kuvvetinin bağımsızlığının önemini açıklamaya gerek yoktur. Milletlerin yargı hakkı, bağımsızlığının birinci şartıdır. Adalet kuvveti bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul edilemez.”

1920 yılında söylenen bu sözlerle ortaya konan ilkeler ne yazık ki artık ülkemizde yok edilmiştir. Bu ülkede artık yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından eser kalmamıştır. Hâlen yaşanan kavga ise “Yargının sahibi kim?” kavgasıdır. Gerçekten sizlere soruyorum: Yargının sahibi kim? Cemaat mi, Başbakan mı? İşte, bu soru, Türk yargısının, Yargıtayın içinde bulunduğu durumu çok net bir şekilde özetliyor. Ama şunu iyi biliniz ki, ne Cumhuriyet Halk Partisi ne de Türk halkı bu saltanatın sürmesine, yargının bu şekilde ayaklar altına alınmasına izin vermeyecektir. Artık bu ülkede hukukun üstünlüğü yok, yargı bağımsızlığı yok, adalet duygusu yok, hiç kimsenin can güvenliği ve özgürlüğünün güvencesi de yok.

12 Eylül 2010 Anayasa referandumu ülkemizde bir kırılma noktasıdır çünkü bu referandum sonucunda Anayasa Mahkemesinin, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı tamamen değiştirilmiş, yargı bağımsızlığı sona ermiş, yargı siyasallaşmıştır. Siyasallaşan ve âdeta bakanlığa bağlı bir genel müdürlük konumuna indirgenen Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu, yaptığı atamalarla, iktidara yakın görünen yargıç ve savcıları ödüllendirmiş, ancak bağımsız ve tarafsız, gerçekten yargıçlık ve savcılık yapanları ise hallaç pamuğu gibi atmış, dağıtmıştır. Hatta Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcıların elinden soruşturma dosyası alındığı gibi, tüm yargı camiasına gözdağı vermek için savcılar yargılanmıştır. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu bugün yargıç ve savcıların üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaktadır. Bırakınız tarafsız ve bağımsız karar vermeyi, korku imparatorluğu ne yazık ki bütün yargı camiasını sarmıştır.

Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yeni oluşumu ve Yargıtay Kanunu’nda yapılan değişiklikle Yargıtaya yeni atanan 192 yargıç Yargıtayın tüm seçimlerinde, talimatla, bakanlığın istediği doğrultuda blok oy kullanmaktadır. Yargıtay Başkanından daire başkanlarına, divan oluşumuna kadar her konuda iktidara yakınlık ölçütü dikkate alınarak seçimler yapılmaktadır. Artık Sayın Başbakan mutlu olabilir; yargı, ayağında pranga değildir, aksine iktidarın tüm hukuk dışı işlemleri ve diktatörlük heveslerinin yolunu açmaktadır. Ancak bu uygulamalarla Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti olmadığını, diktatörlükle yönetilen bir devlet olduğunu dünyaya ilan etmiştir.

Yargının içine düştüğü bu durum dünyanın gözünden kaçmadı elbette. Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda olduğu gibi, geçen ay ülkemizi ziyaret eden Avrupa Yargıçlar Birliği de ülkemizdeki yargının konumunu aynen şöyle tespit etmiştir: “Öyle görünüyor ki Türk Hükûmeti HSYK’nın yeniden yapılandırılması sürecinde kurula Türk yargısını temsil eden kişilerin değil, Hükûmetin görüşlerini ifade eden kişilerin dâhil edilmesini sağlamıştır. Yüksek Kurulun şu anki yapısının bağımsız yargıyı etkin bir şekilde desteklemediği yönünde endişeler gündeme gelmiştir. Avrupa Yargıçlar Birliği şunu hatırlatır ki: Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının güvenceleri, diğer iki erkin yargıya neyin gerekli olduğu konusunda talimat vermesine müsaade etmez. Bağımsız yargı anayasa ve hukuka dayanır, diğer erklerin emir ve direktiflerine değil.” Doğru söze ne söylenir?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada Yargıtay bütçesini görüşüyorsak Yargıtay binasının yetersizliğini, pek çok değişik binada hizmet verilmeye çalışıldığını, binanın fiziki yetersizliği nedeniyle birçok tetkik hâkiminin tuvaletten bozma küçücük odalarda çalıştırıldığını görmezden gelemeyiz. Yargıtaydaki yargıçların karar çıkarma baskısı altında âdeta mobbinge maruz kaldıklarının, yoğun iş yüküne rağmen maaş ve özlük haklarının çok geride olduğunun buradan konuşulması gerekmektedir ancak Yargıtaya ayrılan bütçe genel bütçenin on binde 3,5’udur arkadaşlar.

Bu sorunları bu bütçeyle çözebilecek miyiz, çözebilecek mi hükûmet? Adalet Bakanlığı ya da Yargıtayla ilgilenen birimler bu konuda ciddi atımlar atıyorlar mı? Bakanlık gerçekten yargının hızlanmasını ve Yargıtayda yıllarca dosyaların beklemesini istemiyorsa, yıllardır kurulacağı belirtilen ancak bir türlü kurulamayan istinaf mahkemelerinin bu bütçeyle kurulması mümkün müdür?

Bakanlığın yargının hızlandırılmasından anladığı bir başka yöntem de, sanırım, vatandaşların dava açmasının engellenmesidir çünkü artık Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle dava açarken giderler peşin olarak alınmaktadır. İşçilik alacaklarında dahi bir iş davasında 500-600 lira peşin harç alınmakta, masraflar alınmaktadır. Vatandaş dava açamamakta, böylece yargının işi azalmaktadır. “Paran yoksa dava açma, hakkını arama ki işler azalsın.” Bakanlık ne kadar güzel bir çözüm yolu bulmuş, değil mi?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yılın temmuz ayında üçüncü yargı paketiyle özel yetkili mahkemeleri lağvettiniz. Bu işler boşluk kabul etmez tabii, yerini hemen terör mahkemeleriyle doldurdunuz. Bir de, üstüne üstlük, cemaatin hâkim olduğu özel yetkili mahkemelerdeki davalar bitinceye kadar “O mahkemeler görevlerine devam etsinler.” dediniz ve cemaat yargısına kurbanlar bıraktınız. Bu engizisyon mahkemeleri tarihî görevini yapıyor. Gizli tanıklarla, uydurma CD’lerle, imzasız ihbar mektupları ile kanıtları toplamadan, tanıkları dinlemeden, dosyaları bilirkişiye dahi göndermeden yargısız infazlarını yapıyorlar.

13 Aralıkta, milletvekillerimiz Sayın Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın yargısız infazlarının yapılacağı duruşmaya halkımızla birlikte, tüm Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak katılacağız. Ancak, şimdiden orada olacakları biliyoruz. Daha müzekkerenin cevapları gelmeden, deliller değerlendirilmeden, terörist gizli tanıklara dayanılarak mütalaa hazırlanıyorsa orada adil yargılanma asla söz konusu olamaz. Orada yargılanan milletvekillerimiz değil, adalet ve millet iradesidir. İnanın ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konularda Türkiye Cumhuriyetini gerçekten ciddi tazminatlara mahkûm edecektir. Bu, bizim için övünülecek bir şey değildir ama bu arkadaşlarımızın karşılaştığı bu yargılama süreci, bu mahkûmiyeti sonuç olarak getirecektir.

Artık bu ülkede tek parti diktatörlüğü yaşanmaktadır ne yazık ki. Yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış, yargı dizayn edilmiştir. Yargının bağımsız olmadığı, hukuk devletinin hiçe sayıldığı bu ülkede korku imparatorluğu yaratılmıştır. Yolsuzlukların, partizanlığın ayyuka çıktığı, muhalif tüm seslerin susturulduğu, ülkemizin bütünlüğünün yok edilmeye çalışıldığı bu dönemin, elbet bir gün hesabı sorulacaktır. Bağımsız ve tarafsız yargı bir gün sizlere de lazım olacaktır ama bunu anladığınızda çok geç kalacaksınız arkadaşlar.

Hepinize sevgiler sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir sonraki konuşmacı Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek.

Sayın Dibek buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Danıştay bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini paylaşmak üzere söz aldım. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Danıştay -az önce Bülent Bey’in de belirttiği gibi- Sayıştay gibi yüz elli yılı aşkın geçmişi olan bir kurum. Ta 1868’den Şûrâ-yı Devletten geliyor. 1924, 61 ve 82 anayasalarında da yer almış bir kurum. Yani bizim devlet işleyişimizin içerisinde çok önemli fonksiyonları olan ve çok önemli görevleri üstlenmiş olan bir kurum. Bir yüksek mahkeme, yargı görevi yapıyor, yürütmenin hukuka aykırı olan işlemlerini yargılıyor, denetliyor; inceleme görevi var, danışma görevi var ama şunu belirtmek istiyorum yani bu yüz elli yılı -cumhuriyet dönemini- konuşursak, herhâlde Danıştay Danıştay olalı bu son iki yıl çektiğini hiçbir hükûmetten, hiçbir iktidardan çekmedi, bunu açıkça ifade etmek istiyorum. Burada Danıştaydan yetkili arkadaşlar var, onlar da izliyorlar, dinliyorlar bizi yani anlayan anlayacak benim söylediklerimi.

Bakın, değerli arkadaşlar, referandum sonrası yani 2010’daki referandum sonrası -ben geçen dönem de buradaydım, yaşadığımız sürecin canlı şahidiyim, takipçisiyim, milletvekili arkadaşlarımız da var- AKP sözcüleri, -özellikle referandum sonrası- Sayın Bakan, diğer yetkililer hep şunu söylediler: “Yüksek yargıda -Yargıtay için de Danıştay için de geçerli bu söylem- işte dosyalar yığıldı, Yargıtayda 1,5 milyon dosya bekliyor, Danıştayda 200 bin dosya bekliyor; işte vatandaşımız mağdur oluyor, dosyalar zaman aşımına uğruyor.” Bunu idari yargı için söyleyenler de vardı yani zaman aşımı sanki idari yargıda varmış gibi.

Etkin ve adil, hızlı bir yargılamanın yapılması için de birtakım değişikliklere ihtiyaç var, reformlara ihtiyaç var. Bunlar hep sihirli sözcükler, güzel sözcüklerdi; bunları hep duyduk, dinledik fakat değerli arkadaşlar, 2011’in Şubat ayında 6110 sayılı Kanunla, hem Yargıtayın hem Danıştayın tümüyle yapısını değiştiren kanunla zaten süreç başlatıldı; o yetmedi, ardından 2011 Ağustos ayında bir kanun hükmünde kararname çıkarıldı -ki AKP iktidarı kanun hükmünde kararnamelerle düzenlemeler yapmayı çok seviyor biliyorsunuz- o da yetmedi, en son 3’üncü Yargı Paketi içerisinde idari yargıda da birtakım değişiklikler yapılırken aslında Danıştayın da yapısını değiştirmek üzere son operasyonla da onun içerisine konuldu. Ben, Yargıtayla ilgili, Anayasa Mahkemesiyle ilgili bir şey anlatmak istemiyorum çünkü konu Danıştay.

Bakın, değerli arkadaşlar, Danıştayın daha önce daire sayısı 13’tü, bu az önce bahsetmiş olduğum 6110 sayılı Yasa’yla 2 daire ilave edildi. Danıştayda 95 üye vardı, buna 61 tane ilave yapıldı. Az önce belirttiğim gerekçelerle; “İşte, yargı hızlanmalı, çift heyete geçeceğiz; işte, 2 daire ilave edeceğiz, bu dosyaları eriteceğiz.” söylemiyle bu yapıldı. 2010 yılından 2011’e yaklaşık 200 bin dosya, 197.500 dosya devretmişti. Bu söylem içerisinde o değişiklikler yapıldı 2011’in Şubat ayında fakat rakamlar burada, ben bakıyorum -rakamlardan da birazdan bahsedeceğim- aslında 2010’dan 2011’e devredilen dosya 200 bin. Zannedersiniz ki bu değişikliklerden sonra, işte 2011’den 2012’ye dosya sayısı azalmış; 2012’den de 2013 yılına yani şu an, önümüzdeki yıla -henüz aralık ayındayız ama- devreden dosya sayısı azalmıştır diye düşünebilirsiniz; hiç öyle değil, bunlarla hiç alakası yok, işin özü başka değerli arkadaşlar. Aslında, Danıştayda davaların dosya sayılarının azalması için hangi işlemlerin yapılması gerekiyor? “Danıştay Kanunu’nda, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’da, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda şu şu değişiklikleri yapın.” diye, Danıştay daha 2010 yılının -hatırladığım kadarıyla- Şubat ayında 8-10 maddelik, belki 12 maddelik bir taslağı bakanlığa göndermişti yani “Şu değişiklikleri yaparsanız bizim dosyalarımız zaten yüzde 40, yüzde 50 oranında azalacak; bir sorun yok, başka bir değişikliğe gerek yok.” demişti. Bunların bir kısmını, bu son yargı paketiyle 2012 Temmuz ayında -ki yargı paketi içerisinde yaptılar yani yapıldı, bizler de destek verdik- bazı dosyaların bölge idare mahkemesinde kesin itirazla sonuçlanması sağlandı çünkü gerçekten, Danıştaya gelmemesi gereken çok sayıda dosya vardı. Ama bakın, bu arada neler oldu? Kısaca bunları belirteyim çünkü süre gerçekten çok kısa.

Değerli arkadaşlar, bu son değişiklikte yani yargı paketinde, Danıştayla ilgili olarak… AKP iktidarının yıllardır aslında içinde sakladığı kızgınlıkları vardı, aslında zaman zaman saklamıyordu. Sayın Başbakan, -gerek katsayıyla ilgili Danıştayın verdiği kararlar vardı, hatırlıyorsunuz, tam günle ilgili kararları vardı- ben çok iyi hatırlıyorum, “Bu kararlar bizi çıldırtıyordu.” diyordu, işte “Bu kararlar ideolojik kararlar, bunları kabul etmemiz mümkün değil.” diyordu. Ve talimatı vermiş bakanlık yetkililerine, Adalet Bakanlığına “Ne yapın ne edin, işte bu Danıştayı, artık bizi rahatsız edecek, bizi sıkıntıya sokacak kararları vermekten alıkoyun.” demiş.

Bakın, neler oldu Danıştayda, onu söyleyeyim size: Bu son yasada, değerli arkadaşlar, Danıştay savcılarını baypas ettik; ettiniz daha doğrusu. Danıştay savcıları artık, Danıştayda “ilk derece mahkemesi” sıfatıyla açılan davaların ancak esas hakkındaki kısmında görüş beyan ediyor.

Danıştay savcıları çok önemli bir kurumdu aslında. Yani “savcı” demek de aslında doğru değil çünkü Danıştay savcısı tarafsız, davada taraf olmayan bir noktada görev yapıyor; raportör gibi düşünebilirsiniz, sözcü gibi düşünebilirsiniz.

İdari yargıda, değerli arkadaşlar, davalar yazılı yargılama sistemine tabi olduğu için -bu Fransa’da da böyle, dünyanın her yerinde böyle- o evrakların, gelen yazılı belgelerin farklı kişiler tarafından, uzmanlar tarafından incelenmesi, görüş belirtilmesi istendiğinden, bunun adil yargılamanın da bir gereği olacağı düşünüldüğünden, Danıştay savcıları çok uzun yıllardır görev yapıyorlar değerli arkadaşlar. Ama ne yaptınız? Danıştay savcılarının bundan sonra o görev yapma yetkilerini bu yasayla kaldırdık.

Onun dışında ne yaptık yani ne yaptınız? Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu var; çok önemli bir kurul, içtihat üretiyor yani onun kararları “içtihat” anlamında daha sonra gerek idari yargıdaki mahkemelere gerek Danıştaya yol gösteriyor.

İdari Dava Daireleri Kurulunu 2 kez değiştirdiniz. Bir, 6110 sayılı Yasa’da 31 kişiye döndürdünüz, 31 kişilik bir üye yapısına getirdiniz. Bu yetmedi, son yargı paketi içerisinde de bunu 21 kişiye düşürdünüz ve üç yıl değişmeyecek şekilde İdari Dava Daireleri Kurulunu görev yapacak hâle getirdiniz ve orada da amaç şuydu aslında: Bugüne kadar Danıştayın verdiği İdari Dava Daireleri Kurulunun içtihatları var, kararları var. Bunlar bir anlamda, dediğim gibi, bağlayıcı nitelikte kararlar; gerek idari yargıda yani idare mahkemelerinde, bölge idare mahkemelerinde ve Danıştayın dairelerinde bu kararlar emsal teşkil ediyor. Bu üç yıllık süre içerisinde, bu emsal teşkil eden, AKP iktidarını rahatsız eden, huzursuz eden ve bugüne kadar sizleri kızdıran kararların da ortadan kaldırılmasını sağlayacak bir yapıya kavuşturdunuz.

Aslında söyleyecek o kadar çok şeyim var ki, sürem yetmiyor maalesef; inşallah, başka bir fırsatta bunları dile getirebilirim.

Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bir sözü vardı -Danıştay Başkanı arkadaşı kendisinin- bir toplantıda işte “Allah verdikçe veriyor.” gibi bir şey söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Danıştayla ilgili olarak ben şunu belirtebilirim sözlerimin sonunda: Geldiğimiz noktada bence muradınıza ermişsiniz, ermiş durumdasınız. Bundan sonra, zannediyorum, yeni değişikliklere ihtiyaç duymadan, rahat bir şekilde, sizleri kızdırmadan, AKP iktidarını rahatsız etmeden, sizin istemediğiniz kararları vermeyecek bir Danıştay yapısıyla bundan sonra karşılaşacağız diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi adına son konuşmacı, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakika.

CHP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık, buna bağlı kuruluşların 2011 kesin hesap, 2013 bütçe programı üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, tabii, Başbakanlığın 2011-2015 Başbakanlık Stratejik Planı var, bir de 2013 Performans Programı var. Bunları okuduğunuz zaman, hakikaten güzel şeyler yazılmış, çok cafcaflı laflar yapılmış ama önemli olan işin özü.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bir parlamentoda, bir kurumda insanların birbirlerine karşı saygı duyabilmesi için orada hak ve adalet duygularının hâkim olması lazım, orada söylenen haksızlıkların kirli parmaklar kararı ile -kaldırılması suretiyle- yok edilmemesi lazım. Şimdi, burada en haklı konuları dile getiriyoruz ama maalesef, siz parmak kaldırıyorsunuz, kanunsuzlukları yok ediyorsunuz. Böyle bir toplumda, böyle bir mecliste saygı duyularak konuşulmaz.

Şimdi, bu Başbakanlıkta bir “Tayyip Erdoğan” diye birisi var. İstanbul Belediye Başkanı iken oğlu bir kadını ezdi, öldürdü. Ne yaptı? Orada belediye onun suç unsurlarını, izlerini sildi, onu tek bir gün tevkif bile etmediler, onu beraat ettiren hâkim ve savcılar şimdi Yargıtayda.

Şimdi, Deniz Feneri davasında, Deniz Fenerinde yapılan yolsuzluklar kendisine ve ailesine gelince savcıları görevden aldı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, öyle bir kişi ki bu Tayyip Erdoğan… Beyanatları var: “Benim için demokrasi araçtır, amaç olamaz” diyor. Demokrasi kendisi için araç olan bir kişi demokrat olabilir mi? Demokrasiye saygısı olabilir mi?

“Efendim, laiklik de ne demektir? Bir kişi hem dindar hem laik olamaz” diyor. Böyle bir laf olur mu? O senin kafandaki şey.

Diyor ki: “Meclisin kürsüsünde ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyor; hayır efendim, egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir, Allah’ındır.” Yarına başkanlık sistemini kabul ettiği zaman diyecek ki “Egemenlik kayıtsız şartsız ne Allah’ındır ne milletindir; Tayyip’indir” diyecek, onu dediği zaman da bir psikolojicinin herhâlde muayenesine gidecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakın değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’le beraber çökertilmek isteniyor. Nasıl çökertilmek isteniyor? Bir defa, Türk Silahlı Kuvvetleri ortadan yok edilmeye çalışılıyor. Silahlı kuvvetlerin başına çuval geçiren Amerikan generalini bunlar davet ettiler ve kırmızı halılarla bunu karşıladılar. Türk donanması NATO içinde, Karadeniz’in hâkimiyetinin Türk komutanlardan alınıp da NATO’daki başka komutanlara verilmesi konusunda yapılan çabaya donanma karşı çıktığı için ve aynı zamanda güney Kıbrıs sınırları içinde petrol aramasına da engel olduğu için donanmanın bütün kuvvet komutanlarını içeriye aldılar.

Şimdi bakın, bir memlekette, memleketini düşünen, insanını seven, devletin onurunu koruyan bir hükûmet, böyle bir aşağılık muamele yapan kişileri bu kadar başının üzerinde taşır mı? Bunun bir anlamı var. Zaten Tayyip Erdoğan ilk defa iktidara geldiği zaman 2001 yıllarında, 2002 yıllarında korkaktı, gitti Amerikalı yetkililere “Beni bu Genelkurmay Başkanımızla bir araya getirin” dedi, sonra korkaklığı da geçince, bakıyoruz şimdi efeleniyor.

Şimdi, devri iktidarınızda ne hukuk kaldı ne hak kaldı ne adalet kaldı ne dürüstlük kaldı; hırsızlık alabildiğine gidiyor, yolsuzluk alabildiğine gidiyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Dün cevabını aldın burada.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi bakın, dün Tayyip Erdoğan burada diyor ki: “Kayseri Belediye Başkanımız sizden tazminat kazandı.” Yahu sen, bizim Kayseri Belediye Başkanıyla ilgili ortaya attığımız iddiaları inceledin mi? Hayır. Kendi yandaşlarına onlar beraat kararını verdiler, hâkimler dava açıyorlar, davada hâkimler korkuyorlar, size tazminat hükmediyorlar. Tayyip benimle ilgili de 4 tane tazminat açtı, 3’ünü kazandı, şimdi 1 tanesi de yargıda. Yahu Tayyip, ben mecbur muyum senin çoluk çocuğuna bakmaya? (CHP sıralarından alkışlar) Ben şimdi üniversitede okuyan çocuklara burs veriyorum. Ya, insan biraz vicdan sahibi olur ya! Yeter artık! Zaten her tarafta paraları alıyorsun da bir de… Yani, hiç olmazsa bizim hakkımızda tazminat açma.

Şimdi değerli milletvekilleri, bakın, bu Hükûmetin yaptığı şeylerden birisi de… MİT Müsteşarlığını nedense bu Tayyip Bey çok koruyor. Bununla ilgili nesi var bilmiyorum. Bakın, Genelkurmay emrindeki GES tesislerini Genelkurmaydan aldı, MİT’e verdi. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz? Niye bunları aldı, verdi? Tayyip diyor ki: “Tek seçici benim.” Tek seçici sensin ama Genelkurmaydaki istihbarat birimlerini alıp da MİT’e verince, MİT bu defa, ordunun zor duruma çıkması için -ben bunu böyle anlıyorum- orada elde edilen istihbarat bilgileri orduya zamanında intikal etmedi. Bakın, Hakkâri’de bir günde 27 tane er şehit oldu. Millet de zannediyor ki bu 27 er hakikaten vatan uğruna şehit oldu. Hayır efendim, AKP’nin kaprisleri uğruna oldu. Orada zamanında bilgiyi, istihbaratı, Genelkurmayın kendisi alıp da kullanmazsa… MİT’e niye veriyorsunuz? Bir sebebini açıklayın. Diyorlar ki: “Efendim, bütün yetki bende.” Ya, senin yetkin olur mu? Tayyip Erdoğan korkan bir adam. Diyor ki: “Herkesi ben dinleyeyim.” Herkesi sen dinliyorsun ama kardeşim, senin gücün ne, senin kabiliyetin ne? Sen gelmişsin… Şimdi, Başbakanlığı beğenmiyor; efendime söyleyeyim, cumhurbaşkanlığını da beğenmiyor. Diyor ki: “Bütün yetki bende olacak, herkesi ben atayacağım.” Ya, şimdi, hakikaten normal, akli melekeleri yerinde olan insanların düşünebileceği bir yönetim tarzı değil. İnsanların gücü her şeye yetmez değerli milletvekilleri.

Şimdi, deniliyor ki… Efendim, Türkiye’de hukuktan bahsediliyor. Ya, hukuktan bahsedilebilmesi için yargı bağımsızlığı olması lazım. Şimdi, siz hâkimlere korku verirseniz, ondan sonra hangi hâkim sizin aleyhinize karar verebilir. İhalelere… Yolsuzluk alabildiğine gidiyor. İşte Ahmet Bey burada gülüyor. Biz KİT Komisyonunda inceleme yapıyoruz. Yahu, şimdi, KİT’te öyle yolsuzluklar var ki… Adam mesela İtalya’da… Bakın, Türkiye’de TÜRKSAT Genel Müdürü İtalya’nın bir şehrinde bir yer açıyor, oranın masrafları senede 25 milyon euro arkadaşlar, genel giderler… “Bu nereden alındı?” diyoruz, hesap yok.

Şimdi, karşımıza bir bütçe gelmiş, bu bütçe nasıl hazırlanmış belli değil, denetim yok. Tayyip Bey kendisinin, yandaşlarının, bürokratlarının hemşehrilerini bürokrasiye atamış, onlar da… Fakir fukaranın canından kestiği, ekmeğinden kestiği paralarla ödediği vergiler, nereye harcandığı belli değil, bunlar nereye gidiyor?

Bakın, bu ihaleler yapıyor, en basiti bir ihale söyleyeyim size: Arkadaşlar, bu hızlı tren projesinde Devlet Demiryollarının elinde gerekli tesisler var, bu travers fabrikası, traversleri yapan. Bu Devlet Demiryolunun traversini imal etmediler, efendime söyleyeyim, Tayyip Erdoğan’ın dünürüne özel travers fabrikasını kurdular, senede 150 trilyon para veriyorlar. Değerli milletvekilleri, böyle bir şey olur mu? Yani, bunlar hep yandaşlara yaratılan, maalesef, kaynaklardır.

Şimdi, Türkiye’nin şu anda en büyük tehlikesinden birisi de Suriye meselesi. Yahu, aklı başında olan herkes sormalı: Yahu, biz bu Suriye’yle niye savaş aşamasına geldik arkadaşlar? Niye yani geldik? Şu anda, şimdi her an Suriye’yle bir savaşın eşiğine geliyoruz. Bunun sebebi ne? Tayyip Erdoğan’ın kaprisi. Bakın, bugün gazetelerde var; efendim, El Kaide’den 200 kişi Türk Hava Yollarıyla Hatay’a gidiyor, orada özel arabalara bindiriliyor, Suriye’ye gidiyor. Yahu, beyler, yani biz, bize böyle bir şey yapılsa, başka bir ülke bizim üzerimizde böyle bir düşmanca tavırlar koysa biz buna karşı koyamaz mıyız?

Olay şu: Tayyip Erdoğan ne yapıp yapıp bir harp çıkarmaya çalışıyor, dolayısıyla cesaret edemiyor. Harp çıktığı zaman da olağanüstü hâl ilan edecek, komutanlara güvenemiyor çünkü komutanlar olağanüstü komutan olarak onu da içeri alacağından korkuyor. Dolayısıyla böyle karmaşık bir hâletiruhiye içinde bir insan. Ama Türkiye'nin artık bugünkü iktidarı iktidardan düşürmesi yani sizin düşürmeniz lazım. Yoksa Türkiye yarın çok kötü şeylerle karşı karşıya kalacak, göreceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu kadar kurum… Zaten dokuz dakikayla nasıl cevaplayalım, her biri büyük kurumlar. İşte, Millî İstihbarat Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Afet İşleri… Bu Afet İşlerinde dönen oyunlar, komik tutumlar, hepsi ortada ama nasıl söyleyelim bunları? Bütçe zaten hayalî bir bütçedir. Bu hayalî bütçenin millete hayrı olmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Millet size inanmadığı için oylarını bize attılar.

BAŞKAN – Sayın Genç teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hatip konuşmasında Grup Başkanımız, Başbakanımız hakkında ağza alınmayacak hakarette bulundu. Cevap vermek istiyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Hiçbir şey söylemedi.

BAŞKAN – Ya, buna başlamasak iyi olur yani.

Buyurun, iki dakika içinde.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Evet, muhatap olmaya değmez, gerçekten ben de bunun farkındayım.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Niye çıktın o zaman?

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Hiçbir şey söylemedi.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, şimdi, bütçeyi görüşüyoruz. Dokuz dakikayı az buldu. Allah aşkına, dokuz dakikada bu bütçeyle alakalı ne söyledin? Her kürsüye çıktığında ağız dolusu hakaretlerle, iftiralarla bu milleti uyutacağını mı zannediyorsun, bu milleti kandıracağını mı zannediyorsun? Millet her seferinde zaten cevabını veriyor. Dün Sayın Başbakanımız, burada, bangır bangır cevabını da verdi, hepsinin tek tek de cevabını verdi. Millet de zaten sizi de izliyor, bizi de izliyor. Belki burada, zannediyorum, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanına söylemek lazım, herhâlde 5 kilo sucuğu da Sayın Kamer Genç’e gönderse rahat ederdi. Bu kadar iftira atacaksın, bu kadar karalama kampanyasına başlayacaksın ondan sonra “Bari bana dava açmayın.” diyeceksiniz.

Bakın, değerli arkadaşlar, demokrasi bir araçtır. Evet, ben de söylüyorum, sadece ben değil herkes söylüyor. Demokrasi ne için araçtır? Bu milletin, bu memleketin refah ve mutluluğu için bir araçtır. Araçtır, bunu bilmen lazım. Eğer sen bunu idrak edememişsen kalkıp demokrasiden, siyasetten bahsetmene bence hakkın dahi yoktur.

İkincisi, Allah’tan korkusu olmayan, kuldan utanması olmayan bir insan kalkar bunu der, “Egemenlik kayıtsız şartsız ne Allah’ındır ne milletindir, benimdir.” diyebilir. Bunu ancak, Allah’tan korkusu olmayan, kuldan utanması olmayan bir insan diyebilir, bu iddiayı da ancak böyle bir insan diyebilir. Ayıp be, yazık be! Hakikaten yazık yahu! Allah’tan bari kork, insanlardan utan!

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Nasıl bağlayacaksın merak ediyorum.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, NATO, Türk Silahlı Kuvvetleri, bilumum bütün kurumları burada -af buyur- böyle, ağzına ne geldiyse, bütün hakaretlerini saydı. Şunu bilmen lazım ki Tayyip Erdoğan dün de cesurdu, bugün de cesur. Bu cesaretiyle yüzde 50 oy aldı ve bu cesaretiyle Türkiye’yi, aldığı noktadan senin hayalinin dahi alamayacağı noktaya taşıdı. Türkiye’yi dünyada büyük, güçlü, lider ülkeler hâlinden birine getirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – Sen bunu anlayamazsın zaten! Ancak bu hakaretlere yol açarak… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Devamla) - Hırsızlık, yolsuzluk diyorsun ancak derler ya “Hırsız herkesi hırsız zanneder…” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana sataştı. Dedi ki: “Kendisi cevap verilmeye değer bir insan değil.” Ben bir parlamenterim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – E, öylesin!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başka sözlerimi de çarpıttı. Müsaade ederseniz ben de cevap vereyim efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerçeği söyledi efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, size, şahsınıza bir hakarette mi bulundu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var, var efendim. Galiba dinlemediniz, dedi ki… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Cevap vermeye değer değil.” dedi.

BAŞKAN – Bir dakika… Sayın milletvekilleri, niye bağrışıyorsunuz? Soruyorum ki işiteyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, diyorum ki yani…

BAŞKAN – Buyurun efendim, iki dakikada cevap verin.

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii benim konuşmalarımı anlayacak kapasitede olmayan insanlar, âcizliklerinin ifadesi olarak “Buna cevap vermeye değmez.” derler. Zaten bu, en basit, insanların başvurabileceği bir yoldur.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne konuşuyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) - Benim konuşmalarımı halk iyi anlıyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bizi de halk anlıyor!

KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer sen, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, yiğitliğiniz varsa, şu sokaklarda bir yürüyelim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yürüyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yürüyelim, hayır, yürüyelim.

Bakın, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, 5 bin polisle korunuyor arkadaşlar, 5 bin polisle.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – O kadar abartma!

KAMER GENÇ (Devamla) - Amerika’dan özel getirdikleri zırhlı araçlarla korunuyorlar. Bu memlekette insanlar ekmek bulamazken onlar zırhlı araçlarla, milyon dolarlar seviyesindeki zırhlı araçlarla dolanıyorlar. Dün burada bütçe vardı -Allah aşkına- şu salonlarda en azından 200-300 tane koruma vardı. Yahu, kimden korkuyor bu Tayyip’le bakanları arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu?

Beyler, bakın, siz, hâlâ, ülkeyi felakete götüren Tayyip Erdoğan’ın bu memlekete yaptığı kötülüklerin farkında değilsiniz.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet karar veriyor, millet.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu kişi, bakın, gazeteciye ne diyor biliyor musun? “Kalemi… Pislik akıyor.” diyor. Diyor ki gazetecilere…

MEHMET ERSOY (Sinop) – Ne diyor?

KAMER GENÇ (Devamla) - “Bundan önce askerler boynunuza tasma takmışlardı, ben bu tasmayı boynunuzdan çıkardım.” diyor. Şimdi, uluslararası kuruluşlar sizin boynunuza tasma taktı.

Peki, Tayyip Bey, yani birisi sana dese ki “Ya, Tayyip Bey, senin boynuna tasma takmışlar.” deseler acaba Tayyip Bey bunu kabul eder mi? Demek ki, kendinin kabul etmeyeceği lafları başkalarına söyleme. Tayyip Bey ağzından çıkan kelimenin anlamını bilmiyor. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Gelsin, kendisine nasıl konuşulacağını, nerede ne davranacağını öğretelim. Obama kendisine sopayı gösterdi, ondan sonra Amerika’ya gitti, senin adamın dedi ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – “Bunu deliğe süpürmeyin, bundan yararlanın” dedi… Arkadaşlar biz ne yapalım ya? (CHP sıralarından alkışlar)  

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim. Sağ olun.

Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, Sayın Hatip zaten aynı şeyleri konuşuyor. Yine aynı şeyleri konuşarak benim söylediklerimi haklı çıkardı. Ben kendilerine teşekkür ediyorum, o yüzden muhatap almıyorum, cevap vermiyorum kendisine.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, 45 dakika oturuma ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 12.59

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2013 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası AK PARTİ Grubu adına Muhammet Bilal Macit, İstanbul Milletvekili.

Sayın Macit, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1) Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Sayıştay Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)

1) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) YARGITAY (Devam)

1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) DANIŞTAY (Devam)

1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) BAŞBAKANLIK (Devam)

1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize iyi günler diliyorum.

Cumhurbaşkanlığı makamı, ülkemizin en önemli temsil makamı olarak kabul edilmektedir. Bir ülkenin en üst makamının, Türkiye özelinde Cumhurbaşkanlığı makamının etkinlikleri ve konumu hakkında bilgi sahibi olmak, aslında o ülkenin prestiji hakkında bilgi sahibi olmamız anlamına gelir. Kurumların fiziki şartları, teknik altyapısı, kurumsal logoları, mimarisi ve gerçekleştirdiği etkinlikler siyasetiyle ve prestijiyle ilgili çok şey söyler. Belki de bu yüzden dünyanın gelişmiş ülkelerinde temsilî makamların sembol hâline gelmiş binaları vardır. Örneğin Amerika dediğimizde aklımıza Beyaz Saray ya da Rusya’da Kremlin ya da Fransa’da Elysee Sarayı gelmektedir. Bu binalar ülkeleri için devlet geleneğini temsil eden ve güven uyandıran imajlardır. Ülkemizde de Çankaya Köşkü devletin kurumsal kimliğini temsil etmektedir. 2002 yılında, AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle beraber Türkiye’de bir paradigma değişikliği, bir mantalite değişikliği yaşanmaya başlandı. İşte, toplum talepli ve toplum merkezli bu paradigma değişikliğinin Cumhurbaşkanlığı makamına yansıması ise 2007 yılında Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başladı. Bu değişim kendisini Köşk’ün fiziki ve teknik altyapısıyla, etkinlikleriyle ve bu alanlardaki değişimlerle de göstermektedir. 2007 öncesinde yıpranmış, masraf olur gerekçesiyle yurt içi ve yurt dışı davetlerin sınırlı olduğu gri bir köşk portresi vardı. Çankaya Köşkü dediğimizde aklımıza Ankara’nın en yüksek yerlerinden birine konumlandırılmış, demir parmaklıkların arkasında, ağaçların arasına gizlenmiş ve halka uzak bir imaj gelmekteydi. Ve Çankaya Köşkü için kullanılan görüntüler, demir kapıların arasından içeriye giren kırmızı plakalı arabalardan ibaretti. Siyasetense toplumsal değişime ayak uyduran değil âdeta değişimin olmaması için mücadele eden statükocu bir görüntü söz konusuydu. Aslında bu değişime dair en güzel örnek belki de üniversitelerin öğrencilerine ücretsiz dizüstü bilgisayar dağıttığı, İnternet kafelerde bile hızlı İnternetin ve Pentium bilgisayarların olduğu 2007 öncesi yıllarda Çankaya Köşkü’nde ise İnternet’in mesai saatleriyle ve 256 bilgisayarlarla sınırlandırılmış olmasıydı. 2007 sonrası ise Köşk’te anlayış değişikliği kendisini fiziki şartlarıyla, davetleriyle göstermeye başladı. Köşk’ün teknik altyapıları, ağırlama mekânları yenilendi; Köşk’ün imaj çalışmalarına hız verildi, TSE belgeli ilk dijital arşiv oluşturuldu. İnternet’in bile tasarruf adına kesildiği eski dönemlere inat sosyal medyada Cumhurbaşkanlığı makamı aktif bir şekilde kullanılmaya başlandı. Çankaya, yalnızca kırmızı plakaların girdiği değil, sivil toplum temsilcilerinin, gazetecilerin, sıradan vatandaşların, iş adamlarının ve siyasilerin girebildiği bir kurum hâline geldi. Yalnızca ulusal değil, bölgesel ve küresel anlamda geziler, toplantılar ve resepsiyonlar düzenlendi.

Buradaki amaç önemli bağlantılar ve ilişkiler geliştirmekti. Bu adımlar, ülkenin yalnızca kısa vadede değil, orta ve uzun vadede de etki alanını genişletecek ve siyasi gücüne, ekonomik refahına ve uluslararası prestijine güç katacak adımlardır.

Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, Cumhurbaşkanımız 2012 yılında 38’i yurt içi, 7 de yurt dışı ziyaret gerçekleştirmiş ve yaklaşık 30 devlet başkanını da ülkemizde ağırlamıştır ve yine yapılan bir araştırmaya göre, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu çalışmaları neticesinde dolaylı olarak 35 milyar dolarlık iş anlaşmaları geliştirilmiştir.

İşte, Amerikan Başkanının çalışma masasını, Oval Ofisi’ni medya erişimi olan her dünya vatandaşı bilir. Aynısını biz pekâlâ Türkiye için de yapabiliriz. Hızla büyüyen, uluslararası arenada etkisi, gücü artan ülkenin bu alanda yaşadığı değişimlere paralel olarak pekâlâ Çankaya Köşkü’nü de bu anlamda dizayn edebiliriz.

Son olarak, bir ülkenin kurumsal kimliğini ortaya koyan Cumhurbaşkanlığı makamı için doğru bir şekilde harcanan her rakamın ülkenin huzuruna, uluslararası prestijine, ekonomik refahına katkı sağlayacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Sayın Nevzat Pakdil, Kahramanmaraş Milletvekili.

Sayın Pakdil, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2013 Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin yapacağı ve yaptığı bazı çalışmalara burada değinmek istiyorum.

Şu anda anayasa yapımıyla ilgili olarak bütün partilerimizin katıldığı komisyonun çalışmaları var. Türkiye'de şu an itibarıyla bizzat sivil temsilcilerin, milletvekillerinin ve halkın yaptığı bir anayasa yoktur. Sadece 2010 yılında, Meclisimizin aldığı referandum kararı ile halkoyuna gitmiş ve kabul edilmiş anayasanın küçük bir parçası vardır. Şunu ifade etmek isterim ki, bu Meclise yakışan husus, yeni bir anayasayı, sivil bir anayasayı bütün partilerimizin ortaklaşa çabalarıyla, mutabakatıyla milletimizin önüne getirmek ve milletimizin onayına sunmaktır.

İkinci bir husus, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde yapılacak olan değişikliklerdir. Şu anda hakikaten, yasama çalışmalarında, mevcut İç Tüzük büyük problemler ihtiva etmektedir ve Meclisin, yasama organının çalışmalarını ciddi ölçüde aksatmaktadır, Meclisimizin verimini düşürmektedir. Burada, daha önceden grupların müştereken yapmış olduğu bir çalışma vardır ve şu anda da AK PARTİ grup başkan vekillerinin ve bir kısım milletvekili arkadaşlarımızın Meclise sunmuş olduğu İç Tüzük değişiklik teklifleri mevcuttur. İç Tüzük’ümüzü değiştirmek, Meclisimizi daha verimli bir hâle getirmek için çalışmak hepimizin görevidir ve bunu yapacağımıza samimiyetle inanıyorum. Böylece, Meclis çalışmalarını daha itinalı, daha verimli ve daha saygın bir hâle getirebiliriz ve bu hususta her birimize düşen görevler vardır ve bu husus da anlaşmamız da çok zor olan bir husus değildir. Burada grup başkan vekillerimize, Meclis Başkanımıza ve parlamenterler olarak, milletin temsilcileri olarak bizlere de büyük bir görev düşmektedir ve bu olmazsa olmaz bir husustur ve bu çalışma mutlaka yapılıp neticelendirilmelidir.

Diğer bir konu, parlamenter diplomasi alanında yapılacak olan çalışmalardır. Bugün sadece hükûmetlerin yaptığı veya bir kısım ülkelerde olduğu gibi, yetkili başkanların yaptığı çalışmaların dışında, parlamenterlerin yapmış olduğu siyasi çalışmalar da o ülkeler için son derece önem arz etmektedir. Bu vesileyle bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum: Kanada’dan gelen bir heyet Türk Parlamenterler Birliğini ziyaret ettiğinde, orada daha önce milletvekilliği görevinde bulunmuş olan bir Kanadalı milletvekilinin söylediği şu konudur, diyor ki: “Ermeni yasa tasarısını -yani o şeyi, katliam veya soykırım, onların nitelemeleriyle, her neyse- kabul etmek bizim için çok olağan bir hâl gibiydi. Bizim önümüze geldi ve buna oy kullandık. Ben de olumlu oy kullandım. Ama daha sonra Türkiye’ye geldiğimde, bir kısım gerçekleri fark ettiğimde, o hususları araştırdığımda gördüm ki bizim yaptığımız iş doğru değilmiş. Bu sıradan bir olay değil. Yani bu olay tarihçilere bırakılacak, tarihçilerin ortaya koyacağı görüşlerle netleşecek olan bir hususmuş. Ama biz siyasiler olarak, bu konudan habersiz bu kararı aldık ve geçtik. Ama bugün, bu aşamada, geldiğimiz şu noktada düşünüyorum ki bu yaptığımız iş doğru bir iş değildi. Eğer bugün böyle bir husus önümüze gelecek olsaydı ve milletvekili olsaydım buna kesinlikle olumlu bir oy kullanmazdım.”

Aynı şekilde, Fransa Anayasa Mahkemesinin reddettiği o yasa tasarısı geldiğinde, bütün milletvekillerimizin, her partiden milletvekillerinin yapmış olduğu yoğun parlamenter diplomasiyle ve aynı zamanda Hükûmetin büyük katkılarıyla, sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla, Fransa Anayasa Mahkemesi gelmiş olan o yasa tasarısını iptal etti ve geriye gönderdi. Bu da parlamenter diplomasinin ne kadar önemli olduğunu bizlere gayet açık bir şekilde göstermektedir. O hâlde bizler bu sorumluluğu yerine getirmeliyiz.

Diğer bir hususta da şunu ifade edeyim: Sayın milletvekilleri, herkesin bir kanunu var, kamu görevlilerinin var, sivil toplum kuruluşlarının var ama milletvekillerinin şu anda mali ve sosyal haklarını içeren bir kanunları mevcut değildir. Burada hepimize görevler düşmektedir. Biz, kanunu olmayan bir statüde istisnai, seçilmiş bir organın üyeleri olarak çalışmak mecburiyetinde değiliz. Bütün milletvekilleri olarak, bu konuyla ilgili olarak her birimiz, bütün gruplar üzerine düşen görevi yerine getirmeli ve bu dönem içerisinde, mutlaka, milletvekillerine, kendilerine özgü olan kanunu çıkarmalıyız.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Başkan olarak biz de bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Pakdil.

Şimdi, AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kabakcı.

Sayın Kabakcı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2013 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, günümüze kadar bu çatı altında görev yapmış devlet ve siyaset adamlarımızı şükranla, minnetle anarak, ebediyete göç eden arkadaşlarımıza da rahmet dileyerek hepinizi  saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; cumhuriyetimizin 89’uncu yılını kutladığımız bir zamanda istiklal mücadelesini sürdürmüş ve “Gazi” unvanını almış tek Parlamento olma özelliğine sahip Meclisimize hak ettiği saygınlığı kazandırmak elbette hepimizin görevidir. Bu görevin ancak Büyük Atatürk’ün hepimiz için millî hedef olarak ortaya koyduğu muasır medeniyet seviyesini yakalamak, onun üstüne çıkma noktasındaki çabalara Meclis olarak da geçmişte olduğundan çok daha fazla katkı vererek halkımızın beklentilerini karşılamakla olacağı malumlarınızdır.

İşleyen bir demokrasi ve Meclisimizde hayat bulan millî irade bizim en büyük güç kaynağımızdır. Meclisimizin gücü ülkemizin ve iyi işleyen bir demokrasinin gücü olarak ülkemizi geleceğe taşıyacaktır. Yapacağımız 2013 bütçesi Meclisimizin daha etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayacaktır.

Bilindiği üzere, gerek 2011 yılı bütçemizin gerekse 2012 yılı bütçemizin yüzde 70’ler dolayındaki kısmı personel, sağlık gibi rutin harcamalara, bunun dışındaki önemli bir bölümü de Meclisimizin fiziki mekânlarının iyileştirilmesine, bilgi ve teknoloji altyapısının güçlendirilmesine harcanmıştır. Bu kapsamda, milletvekillerimizin anayasal ve yasal görevlerini daha etkin ve verimli bir şekilde yerine getirebilmesi için çağdaş parlamentolardaki uygulamalar da dikkate alınarak yapımı planlanan parlamenterler hizmet binasının inşaatı hızla devam etmektedir. Allah nasip ederse 2013 yılının ilk aylarında hizmete açmayı planlamaktayız. Daha önceden Muhafız ve Tören Tabur Komutanlığı tarafından kullanılan binanın hâlen devam eden onarım ve tadilatları bitme noktasına gelmiştir. Kampüsümüz içindeki yollar, kaldırımlar, parklar ve binalar engellilerin kullanabileceği hâle getirilmiş, şeref merdivenlerini taşıyan betonarme sistemi de güçlendirilmiştir.

Fiziki mekânların iyileştirilmesi yönünde ana binada kapsamlı çalışmalar yapılmış, parti gruplarının bulunduğu mekânlar, tören salonu, üyeler lokantası ve mutfağı, Genel Kurul salonu, basın toplantı salonu ve diğer mekânlarda gerekli onarım ve bakımlar yapılmıştır.

Personelin ve milletvekillerimizin en büyük sıkıntılarından olan otopark ve hizmet binası ihtiyacını karşılamak için çok katlı otopark ve üzerine personel hizmet binası yapılması hedeflenmektedir. Yaklaşık 25.000 metrekare otopark ve 8.000 metrekare personel hizmet binası olacaktır.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığından alınacak yaklaşık 50 dönüm arazi üzerinde 15.000 metrekare alana sahip arşiv, eğitim ve kongre merkezi tesisi de yapılacaktır.

2013 yılı bütçesiyle milletvekillerimizin çalışma şartlarını iyileştirmek, yasama sürecini ve kalitesini geliştirmek için 2013 yılı bütçemiz, 2012 yılı bütçe başlangıç ödeneği olan 651 milyon 252 bin TL’ye göre yüzde 18,7 artış ile 773 milyon 60 bin TL olarak teklif edilmiştir. Bütçe teklifimiz içinde personel giderleri yüzde 51, sosyal güvenlik primleri yüzde 6, mal ve hizmet alımı giderleri yüzde 14, cari transferler yüzde 10, sermaye giderleri ise yüzde 19 oranında ağırlığa sahiptir.

Meclisimiz ziyaretçi sayısı açısından da önemli bir rakama sahiptir. Ziyaretçi kabul salonu verilerine göre günlük ortalama 3.000 kişi Meclisimizi ziyaret etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü Dönemde Meclisimiz, geçmiş dönemlerde olduğu gibi yoğun bir çalışma içinde bulunmaktadır. Mali disiplinden ve yapısal reformlardan taviz vermeden titizlikle hazırlanan 2013 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kabakcı.

Bir sonraki konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili.

Sayın Kavaklıoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayıştayın 2013 bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış buluyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan yüksek bir denetim kurumu olan Sayıştay, tarafsızlığını bağımsızlığından alan anayasal bir kurumdur. Sayıştay, kamu kurumlarının hesap ve işlemlerini denetleme, yasalara uygun olmayan işlemlerde sorumlu kişileri tespit etme, yargılama ve kesin hüküm verme görev ve yetkisiyle donatılmıştır.

1862 yılında “Divan-ı Ali-i  Muhasebe” adıyla kurulan Sayıştayımız, yüz elli yıllık bir tarihe sahiptir. Köklü tarihi boyunca denetim, yargı ve diğer fonksiyonlarını çağdaş yaklaşımlar ve günün şartları çerçevesinde sürekli geliştirerek en etkin şekilde yürütmektedir. Sayıştay, yeni düzenlemelerle kendisine verilen görev ve sorumlulukları da en iyi şekilde yerine getirmek için yoğun bir şekilde çalışmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Sayıştay, denetim ve yargı hizmetlerini en etkin şekilde sunmayı hedeflemekle beraber sürekli gelişim ve değişime odaklanmıştır. Uluslararası yüksek denetim örgütleriyle ortak ve paralel denetimlerle küresel sorunlara cevap arama yolunda çalışmalar yürütmektedir. Yeni eğilimleri de dikkate alarak sadece ulusal değil, uluslararası alanda da önemli bir aktör olarak denetimini gerçekleştirmekte ve denetim yöntemlerinin gelişmesine katkı sağlamaktadır.

6085 sayılı yeni Sayıştay Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle önceki yıllarda başlayan  denetim çalışmaları tamamlanmış, denetim alanı kütüğü güncellenmiş, teşkilatlanma çalışmaları tamamlanmış, denetim rehberleri hazırlanmıştır. 6085 sayılı Kanun’un öngördüğü ikincil mevzuat çalışmaları tamamlanmış, uluslararası denetim standartlarının Türkçeye çevrilmesine başlanmış, eğitim faaliyetleri düzenlenmiş, bilişim altyapı çalışmalarına başlanmış ve yeni Sayıştay Kanunu diğer dillere çevrilmiştir.

Denetim faaliyetleriyle ilgili olarak ise cari yıl esaslı denetim sistemine geçilmiş, denetim kütüğünün güncellenmesi tamamlanmıştır. Ayrıca, denetim plan ve programları hazırlanmış, uluslararası denetim çalışmaları, uygunluk bildirimi ve siyasi partilere ilişkin denetim çalışmaları yapılmıştır. Bütün bunların yapılması millet adına çok sevindiricidir.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın 2013 mali yılı bütçe teklifinde, ödeneklerinin yüzde 63’ü personel gideri, yüzde 9’u sosyal güvenlik gideri, yüzde 23’ü mal ve hizmet alım gideri ile cari transferler, yüzde 5’i ise sermaye giderlerinden oluşmaktadır. Bu ödenek teklifinin yüzde 63’ünün personel gideri olması, Sayıştayın yaptığı hizmetlerin, işlerin insan hizmeti ağırlıklı olduğunu göstermektedir. Sayıştayımızın en büyük sermayesi güvenilirliktir. Sayıştay, tüm çalışmalarında bağımsız ve tarafsız olarak güvenilir ve doğru iş üretmeye çalışmaktadır. Kamu kaynaklarının hukuka, kurallara, amaçlara uygun harcanıp harcanmadığını denetleyen, yolsuzluğa ve usulsüzlüğe karşı mücadele eden Sayıştayın güvenilir ve tarafsız olması bir zorunluluktur.

Sayın üyeler, kamuda saydamlığı engelleyen ve yolsuzluğa neden olan faktörlerin ortadan kaldırılması suretiyle daha adil, hesap verebilir, saydam ve güvenilir bir yönetim anlayışının geliştirilmesi çerçevesinde Hükûmetimiz tarafından hazırlanan Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Stratejisi Sayıştaya önemli görevler vermektedir. Meclisimiz adına, dolayısıyla millî irade adına denetim yapan Sayıştaydan beklentimiz, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri en iyi şekilde içselleştirerek uluslararası standartlar çerçevesinde dünyaya örnek olacak bir denetim kapasitesine ulaşmasıdır; bu sayede, bizim de yasamadan sonra en önemli işlevimiz olan denetim çalışmalarımıza güç vermesidir.

Bu görüş ve düşüncelerle, 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, şahsım ve grubum adına yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavaklıoğlu.

AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı, Yozgat Milletvekili Yusuf Başer.

Buyurun Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin 2013 mali yılı bütçesi üzerinde, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa mahkemeleri, temsilî demokrasilerde siyasal iktidarları temel hak ve özgürlükler açısından denetlemek ve yasama organının anayasaya uygun davranmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Anayasa Mahkemesinin Türk hukuk sistemine, 27 Mayıs darbesi sonrası yapılan 1961 Anayasası ile darbe ürünü olarak girmesi ve kurucu üyelerinin Yassıada Yüksek Adalet Divanı üyeleri olması manidardır.

Modern dünyanın aksine bizde anayasa mahkemeleri, millî iradeyi denetlemek, sınırlamak ve başkalaştırmak amacıyla var edilmiş vesayet düzeneklerinin başında gelmektedir. İleri demokrasilerde çoğunluğun azınlığa tahakkümünü engelleme amaçlı olarak tasarlanan anayasa mahkemeleri, bizde dar bir bürokratik oligarşik elitin millete ve millet iradesine karşı kalesi olarak tahkim edilmiştir.

Türkiye’de 1961’den 2010 anayasa referandumuna kadar gelinen süreçte Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar ve geliştirdiği içtihatlara baktığımızda, yasama fonksiyonunu gasbettiğini, Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesine müdahale ettiğini, anayasal olarak görevli ve yetkili olmadığı hâlde norm denetimi yaptığı ve yetkili olmadığı hâlde norm ihdasına gittiği, bazen kendisini Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine koyarak bağlayıcı kararlar almak suretiyle kanun yapmaya kalkıştığı, 367 vakasında olduğu gibi Meclis kararlarını iptal ettiği görülmüştür. Parti kapatmaları, siyasi liderlere siyasi yasak getirme, anayasa değişikliklerini iptal etme gibi uygulamalarıyla Anayasa Mahkemesi, yıllarca siyaset kurumu içerisinde en belirleyici aktör olmayı  sürdürmüş ve bürokratik oligarşi, bu şekilde, siyaseti dizayn etme ve siyasete müdahil olma imkânına sahip olmuştur.

Anayasa Mahkemesi, Türk hukuk tarihine çok tartışmalı kararlarıyla geçerken, bazen aritmetiğin temel kurallarını da altüst etmeyi başarmıştır, 7 üyenin 411 üyeden de büyük olduğuna dahi karar verebilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, “Türk milleti adına” diyerek verdiği kararlarla siyaset alanını daraltmış ve siyaset kurumunun içini boşaltarak Türkiye Büyük Millet Meclisini yetkisiz ve bağımlı bir organ hâline getirmiştir, bürokratik oligarşinin halka ve halk iradesine karşı bir nevi kalkanı ve kılıcı olmuştur.

Dünyanın her yerinde meşruiyetini halk iradesine dayandıran yüksek mahkemelerden farklı olarak Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin derin ekonomik ve sosyal krizlere düşmesine sebep olmuş, hiç olmadığı kadar tartışmaların odağı içerisinde olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarının 2010 yılında halkoyuna sunduğu Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesi, asli görevi olan hukuk devletini, temel hak ve özgürlükler ile demokratik sistemi koruma ve kollamak görevine döndürülmüş, Anayasa Mahkemesinde yapısal ve fonksiyonel anlamda değişiklikler yapılarak günlük siyasi tartışmaların dışına çıkarılmıştır.

Anayasa Mahkemesine, özgürlüklerin mahkemesi işlevini yerine getirebilmesi ve vatandaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaptığı başvuru ve bunun sonunda verilen ihlal kararlarının azaltılabilmesi için bireysel başvuru hakkı getirilmiştir. AK PARTİ olarak vatandaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yerine milletin mahkemesi olan Anayasa Mahkemesinde hakkını aramasının yolunu açtık.

AK PARTİ tüm bunları, sadece yasama ve yürütme organlarının tasarruflarının değil, egemenlik yetkisini kullanan ve insan onurunu korumakla görevli yargı organlarının da sebep olduğu hak ihlallerinin denetimsiz kalmaması için yaptı.

Bireysel başvuru, anayasa yargısının gelişmesine katkı sağlayacak, temel haklar konusunda Türkiye’deki uygulama ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarındaki anlayış farkının ortadan kalkmasına imkân sağlayacaktır.

Anayasa Mahkemesini, siyaset kurumunu işlevsiz hâle getiren, siyaseti daraltan ve halk iradesini geçersiz kılan bir merci olmaktan çıkarmıştır AK PARTİ, temel hak ve hürriyetleri ve hukuk devletini koruyan ve kollayan bir üst yargı hâline getirmiştir. Anayasa Mahkemesi, Türk demokrasisinin ve hukuk devletinin temel bir aktörü olarak vereceği özgürlükçü ve çoğulcu kararlar ile geliştireceği içtihatlarla başta yasama olmak üzere, yürütme ve yargı organlarına yol göstereceğine inanıyor, 2013 bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başer.

Şimdi de AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman.

Sayın Akman, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yargıtay Başkanlığı 2013 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ iktidarlarından önce Yargıtay, adliye, hukuk, mahkeme kavramları üzerine bu kürsüde söz alındığı zaman çok büyük bir çoğunlukla, özellikle muhalefet cenahından, vicdanla cüzdan arasına sıkışmış olan hâkim ve savcılardan bahsedildiğini, nesiller boyu süren davalardan bahsedildiğini, merdiven altı adliye binalarında hizmet verildiğinden bahsedildiğini, farelerin cirit attığı arşiv odalarından bahsedildiğini; yine, kırık dökük malzemelerle ve asırlık daktilolarla hizmet verilmeye çalışıldığını çokça duyar idik. Bugün, 2013 yılı bütçesini konuşurken bunların hiçbirisinin konuşulmadığını görmek, gerçekten memnuniyet verici. Bugün, hakikaten, tam tersine, Türkiye şartlarında özlük hakları olabildiğince iyileştirilmiş olan hâkim ve savcılarımızdan söz edebiliyoruz. Aynı şekilde, isimlerine yakışır şekilde adliye saraylarının hizmete açılmış olduğunu, hâkim ve savcılarımızın bu saraylarda hizmet vermeye başladığını iftiharla söyleyebiliyoruz.

Yine, UYAP gibi çok modern sistemler sayesinde, artık, kâğıt kalemin dahi çoğunlukla kullanılmadığı bir adliye dağıtım sisteminin işlemeye başladığını iftiharla söyleyebiliyoruz. Bunlar çok güzel gelişmeler ama belki de bu gelişmelerin tamamını taçlandıran en önemli gelişme -kanaatimce- 12 Eylül 2010 tarihinde yapılmış olan referandum neticesi değiştirdiğimiz kısmi Anayasa değişikliğiyle yargının kavuşmuş olduğu rahatlık oldu.

Özellikle Yargıtay bazında baktığımız zaman, senede yüz binlerce dosyayla boğuşmakta olan Yargıtayın, artan hâkim sayısı, artan üye sayısı –ki bunun 250’den 387’ye çıkmış olduğunu belirtmemiz gerekiyor- ve daire sayısıyla beraber ciddi şekilde bu sayıyı eritmeye başladığını gözlemliyoruz. Öyle zannediyorum ve ümit ediyorum ki istinaf mahkemelerinin de devreye girmesiyle beraber, Yargıtay, tıpkı isminden anlaşıldığı üzere ve yüz kırk dört yıl önce “Divanı Ahkâmı Adliye” ismiyle kurulduğu günden bu yana hep kendisine atfedilen o içtihat mahkemesi olma, o yüksek mahkeme olma özelliğine daha kolay bir şekilde kavuşabilecektir. Çünkü bugünkü tarihte dahi bu ağır iş yükü nedeniyle birçok dosyanın gerektiği ciddiyette, gerektiği özende incelenemediğini, bunlara vakit ayrılamadığını hep beraber biliyoruz ve kabul ediyoruz ama -ifade ettiğim gibi- istinaf mahkemeleri devreye girdikten sonra meydana gelecek ciddi iş yükü azalmasıyla beraber, ben, Yargıtayın ciddi bir içtihat mahkemesi hâline dönüşeceğine inanıyorum ve ümit ediyorum. O tarihten sonra, artık, belki bugün hukuk çevrelerinde zaman zaman eleştirilen Yargıtay daireleri arasındaki bir kısım içtihat farklılıklarından, değişik bazı yargısal çelişkilerden de çok fazla söz etmiyor olacağız.

Yine, 2010 yılında yapılmış olan referandumla beraber hem Yargıtayda hem Danıştayda hem Anayasa Mahkemesinde çok ciddi bir demokratik ortam oluşturulduğunu, üye sayılarının artmasıyla beraber, bunların çalışma şekillerinin değişmesiyle beraber gerçekten bu mahkemelerin asli hüviyetlerine kavuştuğunu iftiharla söyleyebiliriz.

Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru hakkının tanınmasıyla beraber Türkiye’de artık, insanlar, en üst merciye gitme hakkını da elde etmiş oluyorlar ve -öyle zannediyorum ki- bu yıldan itibaren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden dava sayısında da çok ciddi azalmalar meydana gelecek ve topyekûn olarak yargımız, artık her açıdan iftihar ettiğimiz bir noktaya doğru gelmiş olacak diye inanıyorum ve ümit ediyorum aynı şekilde.

Bu duygu ve düşüncelerle, ben, Yargıtay Başkanlığı bütçesinin, başta Yargıtay camiası olmak üzere bütün milletimize hayırlar getirmesini ümit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.

Şimdi sıra, AK PARTİ Grubu adına Mevlüt Akgün’de, Karaman Milletvekili.

Sayın Akgün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, demokratik hukuk devletinin ve insan haklarının temel güvencesi bağımsız ve tarafsız yargıdır. Yargı bağımsızlığının temel amacı, vatandaşa adaletin her türlü etkiden, yönetme ve yönlendirmeden uzak, kendi kurum ve kuralları çerçevesinde gerçekleşeceği güven ve inancını verebilmektir. Bir ülkede Danıştayın varlığı, bu nedenle, hukuk devleti olabilmenin ön koşullarından birisidir. Ülkemizde Danıştay, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’yla görevlendirilmiş yüksek idare mahkemesi, danışma ve inceleme mercisidir.

Danıştay, 1868 yılında “Şûrâ-yı Devlet” adıyla kurulmuş, 1924 Anayasası ile de anayasal bir kurum hâline getirilmiştir. 1961 ve 1982 anayasalarında da yüksek idare mahkemesi olarak .yerini almıştır.

Danıştay, yargı ve danışma mercisi olarak bireyler ve idare için koruyucu ve düzenleyici bir rol oynamaktadır. Bugün için Danıştay 14’ü dava, 1’i danışma ve inceleme fonksiyonu ifa eden idari dava dairesi olmak üzere 15 daireden oluşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar bir yüksek yargı organı olarak Danıştayın en başta gelen sorunu, aradan geçen yıllarda hızla artan iş yükü olmuştur. Bu problem nedeniyle yargılamalar uzamış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince Türkiye aleyhine ihlal kararları verilmesine yol açılmıştır. Bunun yanında, Danıştayda davası olan tarafların adalet duygusu zedelenmiş, kişilerin yargıya olan güveni azalmış, ülkenin ufkunu açacak içtihatlar oluşturulamamıştır.

Bu sorunun çözümü için Danıştay Kanunu’nda değişiklik öngören ve 14/2/2011 günlü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanun ile büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Bu kanun ile Danıştayda 2 idari dava dairesi daha kurulmuş, müzakerelerin her dairede çift heyetle yapılabilmesi imkân dâhiline girmiştir. Danıştaya 66 yeni üye ataması yapılmış, bu sayede Danıştay daha da güçlendirilmiştir. Dava dosyalarının daha hızlı sonuçlandırılmasının önü açılmıştır.

Bu bağlamda, kamuoyunda “üçüncü yargı paketi” olarak bilinen yasa değişikliğiyle Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu üyeleri üç yıllığına başkanlık kurulunca seçilmiştir. Böylelikle kurul, haftanın her iş günü çalışabilecek hâle getirilerek yüzlerce dava dosyasını karara bağlayabilecek bir yapıya kavuşmuştur.

Ayrıca, anılan yasa değişikliklerinden başka, Danıştaydaki yargılama sürecinin hızlı ve sağlıklı yürütülebilmesi için yeni hizmet binası tamamlanmış, kurum yeni hizmet binasına taşınmış ve faaliyetine başlamıştır. Bütün bu olumlu gelişmelerin sonucu olarak yargılama faaliyeti hızlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Danıştayımızın yeni dönemdeki hedefi, hizmet kalitesini artıran çabalar sürdürülmek suretiyle hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesinin gerekleri çerçevesinde yargılama sürecinin hızlı, adil, güvenli ve isabetli şekilde işlemesini sağlayacak hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması olmalıdır. Ayrıca, yeni yapılacak yasal düzenlemelerde yargının iş yükünü azaltacak alternatif çözüm yöntemlerinin de geliştirilmesi öncelik hâline gelmelidir.

Değerli arkadaşlarım, yasama ve özellikle yürütme karşısında kurumsal olarak bağımsızlık, adil ve tarafsız yargılamanın ön koşuludur. Yargıyı, bir siyasi görüşün arka bahçesi olarak gören düşüncenin etkisinden kurtarmak ve gerçek bağımsızlığına kavuşturmak için hükûmetimizce gerekli anayasal ve yasal adımlar atılmıştır. Bağımsız olmayan bir yargının, tarafsızlığından da söz edilemez.

Yargı mensubu, hukuka ve adalete önce kendisi inanmalı, yasaların kendisine tanıdığı yetkileri kullanırken özenli davranmalı, yorum ya da kıyas yoluyla özgürlük alanını daraltıcı uygulamalardan kaçınmalıdır. Anayasal hakları ihlal eden hukuka aykırı keyfî işlem ve kararlar, kimden gelirse gelsin hukuk devletinde koruma ve himaye görmemelidir. Yönetim ve temsili, Danıştay başkanına ait olan Danıştay, yargı görevinde bağımsızdır.

Bu düşüncelerle Danıştayın 2013 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Şimdi sıra, AK PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Mehmet Necati Çetinkaya’da.

Sayın Çetinkaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Adana) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde grubum adına konuşma yapmadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’yi kurduğumuz günden itibaren hedefimiz, büyük Türkiye hedefiydi. Herkes cumhuriyetçi kesilir fakat 3 Kasım 2002 seçimlerinden itibaren… Sayın Başbakanımız o sırada henüz milletvekili bile değildi, Genel Merkez toplantı salonunda ulusa şöyle seslendi: “Hedefimiz, Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesine çıkarmaktır.” “Muasır medeniyet seviyesi” neydi? Özellikle, muhalefetteki arkadaşlarıma bu konuyu hatırlatmak istiyorum, cumhuriyetin 10’uncu yılında Büyük Atatürk: “Türk’ün unutulmuş üstün medeni vasfı ve kabiliyeti, atinin, geleceğin medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.” İşte, bütün mesele, o kalkınma hedefine ulaşmak ve o güneşi doğurmaktır, yoksa hiçbir zaman lafla o güneşi doğuramazsınız. Bu hedefe ulaşmak için AK PARTİ iktidarı olarak gündüzümüzü geceye kattık ve gece gündüz demeden, uzun ince bir yoldayız diyerek bu millete hizmetin en büyük ibadet olduğunu düşünerek bu şekilde yola çıktık ve şükürler olsun ki…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – AK PARTİ’den önce hiç yapılmadı mı yani?

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Dinleyin, Sayın Valim dinleyin…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – AK PARTİ’den evvel yapılmadı mı?

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Dinleyin, bak valilik yaptınız, meslektaşımsınız, dinleme erdemine ulaşın.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yazık değil mi size?.. Yazık değil mi size, AK PARTİ’den önceki görevinizi inkâr mı ediyorsunuz?

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Evet, o büyük medeniyet hamlesinde şunu açık ve net olarak söylüyorum ki, bu partinin bir mensubu olarak müftehirim. İftihar ediyorum ki, bugün, işte, o millete hizmet etmede gösterilen başarı dünyaya gıpta ettirmiştir. Bugün sağlıkta kaydettiğimiz başarı, Amerika Başkanının bile ilgisini çekmiş ve aynı projeyi Senatosunda kabul ettirmiştir. Ben inanıyorum ki muhalefet de kendi iç dünyasında bunu kabul ediyor ve takdir ediyor. Onun için iç dünyanıza teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli dostlar, bakınız, işte, o gün, 3 Kasım 2002’de akşam seçim neticeleri belli olduğunda Sayın Başbakanımız şöyle seslendi ulusa: “Hedef 15 bin kilometre duble yol.” Bugün, 16.380 kilometre duble yolu gerçekleştirmişiz. “Hedef, her ile bir üniversite.” Bugün, her ilde bir üniversite var, ilave olarak birçok ilde birkaç tane üniversiteyi gerçekleştirdik. Şu anda Adana’da ikinci üniversiteyi gerçekleştirdik, üçüncü vakıf üniversitesinde de hazırlık hâlindeyiz. “Her ile bir havaalanı.” Şu anda 48 ilde havaalanı var. Çukurova Havalimanı’na ilave olarak şu anda Adana Çukurova bölge havalimanını yapıyoruz. Adana, Mersin ve Osmaniye havaalanlarını gerçekleştirdiğimizde, turizme bir yılda asgari 5 milyon ilave olacaktır çünkü güneyde turizm projesiyle Türkiye, yeni bir Antalya meydana getiriyor.

Değerli dostlar, hızlı tren bir hayaldi.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Adana’da amele pazarını açtınız mı?

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Hızlı tren bir hayaldi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu ihalesini ben yaptım ya.

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – O hayali bizimle siz gerçekleştirdiniz. Şükürler olsun ki, bugün…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu ihalesini yaptım.

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – …Ankara-Konya hızlı treni…

OKTAY VURAL (İzmir) – İhalesini yaptım, Necati Bey…

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bugün, Ankara-Eskişehir-İstanbul hızlı treni ve Marmaray’la birlikte…

OKTAY VURAL (İzmir) – Marmaray’ı da ben yaptım ya, ne söylüyorsun!

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Marmaray, bir yatırımın, kalkınmanın mucizesidir. Bunu hiç hayal edebilir muydunuz? İşte bugün, Marmaray’la birlikte üçüncü boğaz tünelini de gerçekleştiriyoruz, boğaz köprüsünü de gerçekleştiriyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Çetinkaya, siz hayal ediyordunuz, biz yapıyorduk o zaman.

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Körfez üzerinde dünyanın üçüncü en büyük köprüsünü yapıyoruz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bir nutuktur Sayın Başkan. Bu sadece bir nutuktur.

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – …ve böylelikle İstanbul-İzmir arası üç buçuk saate iniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Ben o bölgelerde valilik yaptım, vatandaşın ne çile çektiğini bilirim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Değerli dostlar, biz hizmeti şöyle anladık, diyoruz ki: Yüksel ki yerin bura değildir, dünyaya gelmek hüner değildir! Öyleyse yükselmek ve dolayısıyla ülkenin, dünyanın en büyük medeniyet güneşini Allah’ın izniyle doğuracak ve yaşasın büyük medeniyet diyeceğiz! (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çetinkaya, sağ olun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Korkudan Güneydoğu’ya gidemedin!

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve bütçemizin -inşallah- 2023’te büyük Türkiye’nin kalkınmasına vesile olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, teşekkür ederim, bir sonraki konuşmacı…

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, tabii, Sayın Çetinkaya, heyecanla ifade ederken, zannederim, tarihleri şaşırdı çünkü Ankara-İstanbul hızlı tren ihalesinin Ankara-Eskişehir bölümünü ihale eden, kredisini bulan biziz, ihaleyi veren de biziz. Ayrıca, Marmaray’ın da kredisini bulan, ihalesini yapan da biziz. Dolayısıyla, zannederim, Sayın Çetinkaya, o zaman bunları, “hayal” dediklerini biz gerçekleştiriyorduk.

AHMET ARSLAN (Kars) – Yüksek hızlı tren olarak değil ama.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu yönde adım attıkları için de elbette kendilerine de teşekkür ediyoruz ama Milliyetçi Hareket Partisinin vizyonunu takip etmeye devam etsinler.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Çetinkaya Adana Milletvekili. Adana’da hızlı tren ne durumda, onu bir anlatsın ya!

Adana ne oldu Adana, Sayın Çetinkaya? Adana hizmet bekliyor sizden.

BAŞKAN – Şimdi, AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Sivas Milletvekili Sayın Hilmi Bilgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bilgin, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Millî İstihbarat Teşkilatı, devletin istihbarat ihtiyacının karşılanması, devletin millî güvenlik politikasının hazırlanmasıyla ilgili her konuda istihbaratın tek elde toplanması amacıyla ilk defa 25 Temmuz 1965 tarihinde 644 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Millî İstihbarat Teşkilatı yaklaşık on dokuz yıl boyunca faaliyetlerini 644 sayılı Kanun doğrultusunda yürütmüş, yeni bir yasal düzenleme ihtiyacıyla 1 Kasım 1983 tarihinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu çıkarılmış olup kanun 1 Ocak 1984 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve yapılan çeşitli değişikliklerle hâlen yürürlüktedir.

Millî İstihbarat Teşkilatının temel görevi, millî güvenliğimize yönelik iç ve dış mevcut ve muhtemel tehditleri tespit ederek ilgili makamlara zamanında bildirmektir. 2937 sayılı Kanun’da ifade edildiği üzere, Millî İstihbarat Teşkilatı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına ve güvenliğine, ayrıca anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını oluşturmakta ve bu istihbaratı başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlara ulaştırmaktadır.

Ülkemiz tarihî, coğrafi, beşerî ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en stratejik ülkesi konumundadır. Ülkemizin stratejik ağırlığı, soğuk savaş döneminin bitişiyle birlikte daha da artmıştır. Ülkemizin de içinde bulunduğu bölgede terörün, iç çatışmaların, savaşların önü bir türlü alınamamıştır. Küresel çatışmaların ve tehditlerin daha tehlikeli ve daha komplike hâle geldiği dünyada istihbarat teşkilatlarına olan ihtiyaç da, istihbarat servislerinin önemi de, etkinliği de gitgide artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılından itibaren on yıldır iktidarda bulunan AK PARTİ hükûmetleri, devletimizin ve milletimizin güvenliği, güncel ve gelecekteki millî çıkarlarımızın korunması, ülkemizin dünyadaki siyasal etkinliğinin artırılması ve ülkemize yönelik iç ve dış tehditlerin bertaraf edilmesi için Millî İstihbarat Teşkilatının güçlendirilmesi ve etkinliğinin artırılması konusuna özel önem vermiştir. Ülkemizin 21’inci yüzyılda varlığını güven içinde sürdürebilmesi, bölgesinde ve dünyada lider ülke olabilmesi için yönlendirme amaçlı bilgilerin aşılarak millî çıkarlara göre şekillendirilen stratejik istihbarat ağının oluşturulması, mevcut ve olası sorun alanları hakkında derinlemesine bilgi üretilmesi ve bu bilgilere dayanılarak stratejik gelecek planlamasını yapabilecek dinamik kadro ve birimlerin oluşturulması ve bu planlamanın uygulama politikalarına dönüştürülmesi öncelik arz etmektedir.

İşte bu yenilenen vizyon doğrultusunda Millî İstihbarat Teşkilatı insan kaynakları kalitesini artırırken teknik ve fiziksel anlamda da kapasitesini artırmaktadır. Yenilenen vizyonu, nitelikli personel profili ve gelişmiş teknik imkânlarıyla, Millî İstihbarat Teşkilatı, uluslararası alanda emsalleri arasında muteber bir konuma yükselmiştir. Millî İstihbarat Teşkilatının yenilenen vizyonu doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmesi ve teknik imkânlarını günün gelişen şartlarına uygun şekilde artırmaya devam etmesi için yeterli bütçe imkânlarının tanınması bir zorunluluk, bir gerekliliktir.

İşte bu anlayışla hareket eden hükûmetimiz Millî İstihbarat Teşkilatı bütçelerine, bütçesine her zaman gerekli önemi vermiştir ve vermeye de devam edecektir. Bu kapsamda da Millî İstihbarat Teşkilatının 2013 yılı bütçesi, 2012 yılı bütçesine göre yaklaşık yüzde 30 oranında artırılarak 995 milyon 560 bin TL olarak öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, kurulduğu günden itibaren ülkemizin güvenliği ve menfaatleri için özveriyle çalışan, kendi alındaki başarılı hizmetleriyle milletimizin gurur kaynağı olan Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarını, başta MİT Müsteşarımız olmak üzere kutluyorum.

Bu vesileyle sözlerimi tamamlarken, 2013 yılı bütçesinin milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Sivas Milletvekilimiz Sayın Hilmi Bilgin’e teşekkür ediyorum.

Şimdi, AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Ankara Milletvekili Fatih Şahin.

Sayın Şahin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH ŞAHİN (Ankara) –  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Millî güvenlik” kavramı ve Millî Güvenlik Kurumu benzeri yapılar, daha çok İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra soğuk savaş döneminde NATO üyesi ülkelerde yeni savunma ve güvenlik konseptine uygun olarak üretilmiş kavram ve kurumlardır. Soğuk savaş döneminin ürünü olan bu kavram ve kurumlar Türkiye’de daha farklı ve özgün bir tarihî arka plana sahiptir.

1949’da Millî Savunma Yüksek Kurulu adı altında asker-sivil karmasından oluşan bir kurul kurulmuşsa da 1960’a kadar bu kurulun siyasette çok etkin olmadığını, sivil siyaset alanına çok fazla müdahil olmadığını görmekteyiz.

27 Mayıs darbesini yapanlar iktidarı bir  süre sonra sivillere bırakmak zorunda kalınca, bunu yaparken “İktidarda olmasak da nasıl iktidarı kullanırız?” düşüncesiyle Millî Güvenlik Kurulunu anayasal sisteme dâhil etmişlerdir.

Gerek Anayasa ve yasalarda “millî güvenlik” kavramının çok muğlak ve geniş yorumlanmaya açık olarak yer alması, gerekse Millî Güvenlik Kurulunun yapısı ve bileşimi kurulun fiilî bir yürütme organı olması sonucunu doğurmuştur. Üye kompozisyonuyla, teşkilatıyla, teşkilat kanunuyla ve ilgilendiği konularla birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye’de bir dönem fiilî iktidarın Millî Güvenlik Kurulunda olduğunu söylemek mümkündür. Limanların korunmasından, başörtüsünün nasıl takılacağına değin her alanda söz söyleyen ve karar alan bu kurul, vesayet sisteminin ve bürokratik oligarşinin en somut örneği olarak ön plana çıkmıştır. Normal şartlar altında, ülke savunması ve güvenliğinin temini amacıyla asker ve sivil bürokratların siyasal iktidara danışmanlık yapması gerekir fakat bizde “millî güvenlik” kavramı, siyaset alanını daraltan, sivil siyaset alanını tamamen kuşatan, hatta siyasete tamamen rakip olan bir kavram olarak gelişmiştir. Millî Güvenlik Kurulu ise bu anlamda, bazen Meclise direktif veren fiilî yasama organı, bazen de Bakanlar Kurulu üstü bir vesayet mercisi olarak ön plana çıkmıştır. 28 Şubat süreci bürokratik oligarşinin Millî Güvenlik Kurulu aracılığıyla sivil siyasete yaptığı müdahalelerin en açık örneği olmuştur. Bakanlar Kuruluna karar dayatan, Meclise kanun taslağı dayatan, gerekirse Bakanlar Kurulunu istifaya zorlayarak yeni hükûmetler kurdurtan bu yapı, bazen Meclisin ve çoğunlukla da Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerini gasbetmiştir. Bu ülkede çok uzun yıllar iktidarın fiilen Millî Güvenlik Kurulunda temerküz ettiğini söylemek sanırım mümkündür.

AK PARTİ iktidarları döneminde yapılan mevzuat değişiklikleri neticesinde Millî Güvenlik Kurulunun kompozisyonu değişmiş ve sivil ağırlıklı bir hâle gelmiştir. Kurulun icrai yetkileri kaldırılmıştır. Ülke çapında örgütlenmesinin önüne geçilmiş ve gerçek bir danışma organına dönüştürülmesi için gerekli olan şartlar hazırlanmıştır. Böylece, kurul, temsilî demokrasinin gereklerini yerine getiren, gerçek anlamda bir istişare ve danışma organı hâline dönüşmüştür. Artık Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği halktan oy almadan iktidar olmanın bir aracı değildirler. Bu kurumlar birilerinin fikriyatının iktidarda sürekli kalmasının teminatı da değildirler. Bu organlar ve teşkilatlar, bütün medeni dünyada olduğu gibi, halka karşı sorumlu olan siyasal iktidarın emrinde ve denetimindedirler.

Demokrasilerde siyasal iktidarların asker ve sivil bürokratların ve uzmanların fikirlerinden yararlanması ve karar alıcıların karar alma aşamasında gerekli ve yeterli bilgiyle donatılmaları zorunlu bir husustur. Bu bağlamda anayasal olarak millî güvenliği sağlamakla sorumlu ve yetkili olan Bakanlar Kurulunun emrinde gerekli bilgileri toplamak ve üretmekle görevli bir organın olması kaçınılmazdır. Bu anlamda, Millî Güvenlik Kurulu, demokratik sistemler için oldukça gerekli ve aynı zamanda yararlı bir kurumdur fakat temsilî demokrasinin lafzına ve ruhuna uygun davranmak şartıyla yani gerçek manada bir istişari organ olması ve siyasal iktidarın kendine verdiği direktif ve talimatlara göre gerekli bilgileri üretmesi şartıyla. Bugün Millî Güvenlik Kurulu, artık, çok şükür, bu duruma, bu yapıya yaklaşmış durumdadır yani Bakanlar Kurulunun üstünde, Meclisin karşısında değil, millet iradesinin emrinde çalışmaktadır.

Bu nedenlerle, AK PARTİ Grubu olarak, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı lehinde oy kullanmayı uygun görmekteyiz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.

Sayın Sakık, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî  Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği kurumları üzerinde Barış ve Demokrasi Partisinin düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Keşke bu önemli görüşmelerde arkadaşlarımız bir miktar Parlamentoda gelip bizi dinleseydiler; ne demek istiyoruz, ne söylüyoruz, taleplerimiz nelerdir, bizi dinlemiş olsaydılar mutlu olurduk.

Şimdi, genelde tabii ki biz çok böyle rakamlarla filan konuşmayız, bizi de çok fazla ilgilendirmez ama bütçeler önemlidir. Uzun yıllardır bütçeler hazırlanır. Biz sürekli bu kürsüde bütçelerin barışa hizmet etmesini umut ederiz ama ne hikmetse, bu ülkede bütçeler sürekli savaşa, sürekli çatışmalara hizmet etmiştir. Ben, bu dileğimi ve bu temennimi yeniden seslendireceğim. Diliyorum, umuyorum, 2013 yılı bütçesi Orta Doğu’da ve ülkemizde savaş bulutlarını, savaş rüzgârlarını barış meltemlerine dönüştürecek bir bütçe olsun, buna vesile olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Cumhurbaşkanımızın seçildiği günden bugüne kadar sürekli kamuoyuyla paylaştığı olumlu mesajlarına kamuoyunda hep birlikte tanıklık ediyoruz. Bu ülkenin temel sorunlarından olan Kürt sorununun çözümü için kardeşlik projesi öneren, “İyi şeyler olacak, farklılıklar bizim zenginliğimizdir.” diyen bir Cumhurbaşkanı ve seçildiği günden bugüne kadar grubumuz, sürekli Cumhurbaşkanını kollayan, koruyan, halkın iradesi olduğu için de bu söylemlerini önemseyen bir grubuz. Cumhurbaşkanına haksızlık yapıldığı zaman da bu Parlamentoda kürsüye çıkıp ilk buna karşı duruş sergileyen yine biziz.

Bakın, 2008, 2009, 2010 yılı bütçelerinde biz özellikle Sayın Cumhurbaşkanın Çankaya’da kuşatma altında olduğunu söylediğimizde AKP Grubundan bir tek ses çıkmıyordu, diğer muhalefet gruplarından da çıkmıyordu ve biz bir şeyi görmüştük ve Cumhurbaşkanını Köşk’te kuşatma altına almışlardı. O tarihte bizim yaptığımız konuşmalarda Sayın Cumhurbaşkanının eşinin ve çocuklarının Çankaya Köşkü’ne alınmadığını burada seslendirdik ama hiçbiri, bu noktada sizler bir hassasiyet göstermediniz. En son, bizi teyit eden, Hayrünisa Gül Hanımefendi’nin bir açıklaması oldu. Diyor ki: “Köşk’ün birkaç kapısı vardı. Resmî törenler, resmî karşılamalar A kapısından yapılırdı. Eğer konuk cumhurbaşkanı eşiyle birlikte gelmişse bizim Cumhurbaşkanımız ve eşi beraber karşılar. Bize kadar böyleydi ama biz geldikten sonra bu uygulama bize farklı uygulandı; bizi A kapısından almazlardı, C kapısından içeri alırlardı.” Yani C kapısı dediğiniz nedir? Ötekileştirme kapısıdır. “Oradan alırlardı ve bu bana, bu Türkiye’de bize ve kadınlara yapılan en büyük haksızlıktır.” Aslında Hanımefendi çok kibar davranıyor, olup bitenlerin belki c kısmını anlatıyor ama a, b kısmını anlatmıyor. Ve biz o tarihte ne demişiz? “Sayın Cumhurbaşkanının eşi ve çocukları niye Köşk’te yok?” demişiz. Sizin grubunuzdan hemen haber, hemen ona laf yetiştirmeye çalışmışlar: “Efendim, yok böyle bir şey, Köşk tadilatta.” Bakın, 2007 ve bugün hâlâ Sayın Cumhurbaşkanı, eşi ve çocukları Dışişleri konutunda ikamet ediyor çünkü Sayın Cumhurbaşkanını, eşini ve çocuklarını orada ikamet ettirtmiyorlardı. Bu kadar netti ve buna da sahip çıkan bizdik. Gelinen bu noktada kapıların açılması olumludur ama bu kapılar sadece Cumhurbaşkanı, eşi ve çocukları için açılmamalıdır, bu ülkenin ötekileri için de bütün kapılar açılmalıdır. Yani 29 Ekim kutlamalarında bir resepsiyonda sadece türbana özgürlük anlamında olmamalı; diğer halkların haklarına gem vurulmuş, bunun gereği de yapılmalıdır. Ve Sayın Cumhurbaşkanının son dönemlerde özellikle Sivas olaylarıyla ilgili Devlet Denetleme Kurulunu faaliyete sokması çok önemlidir. Bizim buradan çağrımızdır. Yargı görevini yapmıyor ve Roboski olaylarında yargı arpa boyu kadar yol almadı. Onun için, sığınacağımız son limandır, Sayın Cumhurbaşkanımıza çağrıdır. Siz, Devlet Denetleme Kurulunu Roboski’de lütfen görevlendirin çünkü Roboski’nin yaraları sarılmadığı müddetçe… Yani Kürtlerin Kudüs’ü Roboski olacaktır, bunu böyle biliniz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben Sayın Meclis Başkanımıza da bir teşekkür ederek başlamak istiyorum. Yani yıllarca tanıdığımız bu şahsiyet, genellikle hep böyle milliyetçi damarlardan beslenerek siyaset yapan bir şahsiyetti. Seçildikten sonra uzlaşı tavırlarıyla, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda göstermiş olduğu o çabadan dolayı, bazı yasal değişikliklerden ve hatta milletvekillerinin özgürlüklerine kavuşması adına göstermiş olduğu çabadan dolayı da kendisine teşekkür ediyoruz ve bu çalışmaların, bu çabaların devam etmesini diliyoruz ve umuyoruz.

Sevgili arkadaşlar, bizim açımızdan biz bütünlük içerisinde bunları değerlendirirken, burada, bizlere karşı, Kürtlere ve diğer halklara karşı, farklı inanç gruplarına karşı sömürgeci bir hukuk anlayışı bu ülkede egemendir, diğerlerini ötekileştiriyor. Geçmişte aynı sıkıntıyı, siz bu hukuk sisteminden bu sıkıntıları çekerken, bu hukuk sistemini hem ön hem arka bahçesine dönüştürerek, hukuk burada halklara zulmediyor.

Şimdi size birkaç örnek vereceğim. Bu, özellikle Sayın Başbakanın son dönemlerde “Parlamento had bildirecek.” sözünden yola çıkarak… Aslında, bu Parlamento had bildirecekse, ilk önce bu Parlamento dönmeli, haksızlıklara karşı bir duruş sergilemelidir. Bakın, puşi takan, pankart açan, halay çeken, Kürtçe konuşan, yazan, siyaset yapan sivil toplum örgütleri, hukukçular bugün cezaevindedirler. Sizler, sizin iktidarınız, daha birkaç gün önce, ölen 2 gerillanın cenazesine tazyikli suyla… İçişleri Bakanının talimatıyla, iktidarınızın talimatıyla cenazelerimize bile saygısızlık yapıldı, gaz bombaları atıldı. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hukukunda, hiçbir dininde cenazeye saygısızlık yoktur ama bizim  ülkemizde vardır. Yargı bu isimlerini saydığım Kürt çocuklarının, Kürt gençlerinin katillerini aramıyor; yargı Roboski’de 34 tane masum Kürt’ü katledenlerin katillerini aramıyor. Ne yapıyor? Bu Roboski’de katliamcıların kimliklerini beklerken, bunların yargının karşısına çıkmasını beklerken ne oluyor? 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan “Hayata Dönüş” operasyonunda daha önce Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olan adama bu Meclis “Üstün Hizmet Madalyası” ödülü veriyor. Bakın, bu Meclis ve sizin iktidarınız döneminde bu veriliyor. Roboski’de 34 kişinin katliamından sorumlu olan ve itham edilen şahsa, Türk Silahlı Kuvvetleri buna yine üstün şeref madalyaları veriyor. Bu madalyalar ne kadar şerefliyse de anlamıyorum. Yani, birileri 32 kişinin, görevde olduğu dönemde bu insanların ölümünden sorumlu olacaklar -görev yapıyorsunuz- buna bu Parlamento madalya verecek ve Roboski’de birinci derecede sorumlu olan Mehmet Erten -yani iddialar bu- Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından da buna madalya veriyorlar. İşte bizim açımızdan sömürgeci hukuk anlayışı budur. Yani bu ülke hukukunu dizayn ederken diğer halklara eğer kapılarını açmazsa hukukun kapılarını açmazsa iç barışımızı sağlayamayız.

Bakın, bu Parlamento ne yaptı? Bu Parlamento, cezaevinde bulunan 8 milletvekilini özgürleştirmek için bir çaba içerisinde olmadı. Ama bu Parlamento 12 Eylülde 7 tane TİP’li öğrenciyi boğarak öldüren, katleden katilleri bir gecede özgürleştirdi. Şimdi, bize dönüp laf söyleyenler dönüp bir de aynaya gidip baksınlar. Siz kimi özgürleştirdiniz, kimin adına bu kararları verdiniz. Eğer Parlamento had bildirecekse ilk önce dönüp aynadan kendisine bakmalıdır. O katillerden biri Cumhuriyet Halk Partisinin 2 belediye başkanını katletmişti. 7 tane de işçi… Türkiye İşçi Partisinden gençleri katledenleri bu Parlamento akladı. Şimdi, onun için bu Parlamento gerçekten eğer sorunların çözümü için çaba sarf edecekse derhâl bir toplumsal uzlaşıya yani üçüncü yargı paketini getirerek, etrafından dolanarak, katilleri kollayan koruyan bir anlayış değil, açık ve net olarak gereğini bir an önce yapmalısınız.

Bakın, sadece hukuk değil siz sistem olarak da ayrımcısınız, bölücüsünüz, tekçisiniz ve ırkçısınız. Türkiye'nin bütün kurumları, elimde tek tek araştırdım, Anayasa Mahkemesinde 17 tane üye vardır, bir tek tanesi Kürt, Alevi ve muhalif üye bulamazsınız. Hâkimler ve Savcılar Üst Kurulunda kaç üye varsa bir tane Kürt, Alevi, muhalif bulamazsınız. Siz, Danıştayda, Sayıştayda, Yüksek Seçim Kurulunda, hiçbir bakanlığın müsteşarlığında bir Kürt bulamazsınız; Cumhurbaşkanlığında bulamazsınız, Başbakanlıkta bulamazsınız, Alevi bulamazsınız.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İstanbul Büyükşehir Belediyesinde bile yok.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz, Türk ve Sünni ararsınız. Elimden belgelerle konuşuyorum, belgelerle, bende hilaf yok. Siz böyle davranırsanız, sömürgeci anlayış budur. Siz eğer, bakın -İsterseniz okuyayım, Kayseri’den Hatay’a, Ordu’ya kadar onlarcası genel müdüründen bilmem neyine kadar, tek tek, oturdum ve araştırdım, boş konuşmuyorum- hukuktan bahsediyorsanız, ilk önce bu hukuksuzluğunuzu ortadan kaldıracaksınız, bunları, bunları kaldıracaksınız. Biz böyle bir hukuk tanımıyoruz. Eğer, siz, Kürtlere ve muhaliflere karşı böyle acımasızsanız, biz -Anayasa’da da, yasada da bize karşı uygulanan zalimane politikaları- ne Anayasa’yı tanırız ne yasaları tanırız. Böyle bir uygulama dünyanın hiçbir yerinde yoktur ve bize uygulanıyor ve yıllardır, bu, uygulanıyor.

Genelkurmayda bir tane Kürt bulamazsınız, hiçbir yerde ve sonra dönersiniz dolaşırsınız dersiniz ki: “Aman aman, bu Kürtler ne istiyor?” Vallahi, şimdi size söyleyeyim arkadaşlar: Kürtler sizinle eşit olmak istiyor, birlikte yaşamak istiyor yani Sayın Başbakanın sahip olduğu bütün haklara Kürtler de sahip olmak istiyor. Burada otururken buraya ters bakacak bir hukuk istemiyoruz. Hepimiz eşit bir hukuk istiyoruz ve tarih size bir fırsat sundu, hayat da size bir fırsat sunuyor; bakın, Orta Doğu’da ciddi çatışmaların ve kavgaların olduğu bir yerde, size, tarih bir fırsat sunuyor. Bu tarihî fırsattan yararlanın. Ne yapın? Gelin, Türkiyeli Kürtlerle barışınızı sağlayın, gelin… Nasıl daha önce güney Kürdistan’daki gelişmelere karşı bir bütün olarak ayaktaydınız, “kırmızı çizgilerimiz” diyordunuz, gidiyordunuz, yani “Merkezî Hükûmette Sayın Celal Talabani Cumhurbaşkanı olmasın.” diye kıyametleri koparıyordunuz ve Mesut Barzani ve oradaki yönetime karşı gidip Kerkük’te Türkmenleri destekleyip, Musul’da Arapları desteklediğiniz  ve “kırmızı çizgilerimiz” dediğiniz bu çizgiler, hayat bu çizgilerinizi yerle bir etti ve sonra ne yaptınız? Gittiniz, güney Kürdistan’daki oluşumla, oturdunuz -doğru yol buydu- 12 milyar dolar anlaşma yaptınız. Kötü mü oldu? Hayır. Oradaki Kürtlerin size bir zararı mı var? Hayır. Peki, niye, şimdi kendi Kürt’ünüzle de bu barışı sağlayıp Orta Doğu’da ciddi bir devlet olmak, daha güçlü bir devlet olmak zor mudur? Aslında zor da değil ama bizi siyasetin kurbanı ettiniz, bizi… Cumhurbaşkanlığı seçimleri için elinizden ne geldiyse yaptınız. Bakın, bugün ne yaptınız? Bugün sizin medyanız, yani yarı resmî gazetelerinizde Eş Başkanımız Gülten Kışanak’la ilgili, yok “KCK’den dağa götürülüyor.” Yok böyle bir şey kardeşim, yok böyle bir şey. Asparagas haberlerle bizim üzerimize yargıyı, kolluk kuvvetlerini salmayın. Bu yol çıkmaz yoldur, bu yolla siz sonuç alamazsınız. Demokratik kanalları tıkamayın, bizi yok hükmünde sayarak bunları yapmayın.

Eğer siz gerçekten Suriye’deki Kürtlerle dostça ilişki içerisinde olursanız, Suriye de güney Kürdistan kadar önemli bir yer, buradan da dostlukla köprüler kurup onlarla da güney Kürdistan’da oluşturduğunuz hukuku oluşturabilirsiniz ama ilk önce buradan başlayan bir mücadeleyle… Oslo’da başlayıp ve sonra askıya aldığınız süreci yeniden gündeme getirin, bundan korkmayın. Oslo görüşmeleri önemliydi ama Kürt sorunu sadece bir asayiş, bir terör sorunu olarak algılanmamalıdır; Kürt sorunu bir hak, hukuk ve adalet sorunudur. Kürt sorununa sadece istihbarat birimleriyle yaklaşmak doğru değildir. Evet, ben, içinde MİT’in de olduğu önemli şahsiyetler var, biliyorum. Vallahi, siyaset dünyasından, çok daha ileride olan şahsiyetleri de biliyorum, nasıl vicdan sahibi olduklarını, onların da bu süreçte yer alması gerektiğine inanıyorum ama asıl önemli olan mekanizma burasıdır. Yani siz burada Parlamentoyu çekim adresi olarak görürseniz, yani demokratik kanalları tıkamazsanız Kürt sorununun çözülmemesi için de hiçbir neden yoktur.

Bakın, başka bir şey söyleyeyim size. Dün Sayın Başbakan da söyledi. Buradan diyor ki: “Biz 27 Nisana karşı dik durduk.” İyi ettiniz, burada kötü bir şey yok ama 27 Nisan var, 28 Şubat var. Ee, 28 Şubat ile Nisan arasında bir ay var, adı da mart ayıdır. Ee, bu mart ayında da bir darbe oldu burada; yani askerler talimat verdi, siyasetçiler de bunu yerine getirdiler. O tarihte sizin milletvekilleriniz, 28 Şubatta kimse tutuklanmadı ki. Biz hepimiz gittik, acı dolu yıllar yaşadık ve biz gittik, cezaevlerinde kaldık. Biz tutuklandığımız için Anayasa değişti, yoksa sizin o dönem Refah Partisinde olan bütün vekillerin vekilliği düşecekti. Ödediğimiz bedelden dolayı siz vekil oldunuz, iktidar oldunuz, cumhurbaşkanı oldunuz ama Darbeleri Araştırma Komisyonu çünkü Kürdü insandan saymıyor, Kürtlere uygulanan zulüm politikalarını araştırma ve bunu soruşturma hiç mi hiç akıllarına gelmiyor. Geliyor, 12 Eylül, 12 Mart, 27 Mayıs, hepsini araştırıyor. Allah evinizi yıksın! Peki, yok muydu 2 Mart darbesi, yok muydu? O insanlar on yıl cezaevinde kaldı, partileri kapatıldı, milletvekillikleri düştü. Bir kısım milletvekili şu anda yurt dışında. Yok mular? Onlar da orada sizin ve bizim gibi halkın iradesiyle gelmişti ve bugün de yurt dışındalar ama bu Darbeleri Araştırma Komisyonu bunu bile araştırmıyor, buna bile ihtiyaç duymuyor.

Yine, Sayın Başbakanın işte Gazze’yle ilgili açıklamaları vardı. Çok da zamanım kısaldı, onun için… Doğru, iyi yaptınız, Gazze’deki barış çabalarınız ama bu, sizin Orta Doğu’da barışçıl bir kimliğinizin olduğunun göstergesi değil ki! Keşke siz Orta Doğu’da bir barışçıl politika izleseydiniz. İşte söylüyoruz, Kürtlere karşı düşmanlıklar var. Onları hayata geçirin ama bunu yapmayıp, Gazze’de barışçıl, kendi topraklarında savaş nutukları atmak, savaş naraları atmak; vallaha, bunlara artık hepimiz doyduk. Sayın Başbakan diyor ki: “Yıl 1994 değil.” Evet, yıl 1994 değil ama Allah adına söylüyorum ki, 1994’teki devletin ret ve inkâr politikaları neyse, 1924’lerin ret ve inkâr politikaları neyse, biz Kürtler açısından, yıl 2012, ret ve inkâr politikalarınız bir bütün olarak devam ediyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar yani şeklen, zaman zaman bir şeyler söylüyorsunuz ama karşılığı hukukta yoktur, karşılığı demokraside yoktur, karşılığı halkta yoktur. Onun için, 1994’ün 2012’nin ruhu 1924’lerin ret ve inkâr ruhunda geçiyor.

Şimdi, son olarak şunu söyleyeyim: Roboski bizim için kapanmaz yara. Roboski’nin failleri… Bakın, birkaç gün sonra hep birlikte Roboski’de olacağız ve bu Roboskili ailelerin yaralarını sarmak hepimizin görevidir; insanlık adına, İslamiyet adına, insanlık adına hepimizin görevidir. Biz Kürtler için, özellikle Roboski’de yaşayan aileler için evimiz mezara, mezarlarımız eve dönüşmüştür. Her gün, aileler şafakta uyanır, gider mezarlığa çocuklarıyla, akşama kadar mezarda dualar okur ve onun için, zalimin yanında yer almayın. Siz de zulme uğradınız. Bu yaraları hep birlikte sarabiliriz, biraz vicdan, biraz sağduyu.

Ben tekrar bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Bu ülkemiz üzerinde esen rüzgârların barış meltemine dönüşmesine diliyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Sakık.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Murat Bozlak.

Sayın Bozlak buyurun.

Süreniz on beş dakika.

BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda yer alan Sayıştaş, Yargıtay ve Danıştay bütçeleri üzerinde Barış ve Demokrasi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yargı bağımsızlığı sorunu gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Anayasal düzlemde ilke olarak yargı bağımsızlığı kabul edilmiş olmasına rağmen, uygulamada bu ilkenin tam anlamıyla karşılık bulduğu söylenemez. Yürütmenin yasama ve yargı üzerinde ciddi bir etkisi ve müdahalesi olduğu bir gerçekliktir. AKP  hükûmeti de, iktidar gücünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak yargıyı siyasallaştırma konusunda önceki hükûmetlerden farklı bir tutum içine ne yazık ki girmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında yargı bağımsızlığı, mahkemenin başka bir kişiden emir almaması, özellikle yürütme erki ve davadaki tarafların etki alanı dışında olması şeklinde tanımlanmaktadır. Tarafsızlık ise davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargıya sahip olmamayı, özellikle mahkemenin veya mahkeme üyelerinden bazısının taraflar düzeyinde, onların leh ve aleyhine bir duyguya, bir çıkara sahip olmaması olarak açıklanmaktadır. Türkiye'de bu kriterlere uygun bir yargıdan, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz etmek ne yazık ki mümkün değildir, yargı âdeta hükûmetin emrindedir. Sayın Başbakan kameralar karşısında, gözlerimizin içine baka baka, yargıya talimat verdiğini itiraf etmekte, dokunulmazlıklara ilişkin olarak ”Yargıya söyledik, yargı da gerekeni yapacak.” diyebilmektedir. Bu durumda demokrasiden, kuvvetlerin ayrılığı ilkesinden, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz edilebilir mi?

Değerli milletvekilleri, Anayasa ve Sayıştay Yasası’na göre Sayıştay, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Yine, yasalarımıza göre Sayıştay tarafsız ve bağımsızdır, Sayıştaya talimat da verilemez. Dün, muhalefet partileri “2011 yılı kesin hesaplarına ilişkin Sayıştay raporu yok.” diye yoğun itirazlarda bulundular, bu rapor olmayınca 2013 yılı bütçesinin görüşülemeyeceğini iddia ettiler. Muhalefet partilerinin bu iddiaları sonuç verdi mi? Hayır. Bütçe görüşmelerine bak ne güzel devam ediyoruz! Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde bu gibi ön koşullara uyulmasını istemek de bana göre desteksiz kalıyor. Yargı AKP’ye karşı bağımsız değildir, AKP’yi ciddiye almayan yargıya anında gerekli ders de verilir. Bunu biz bu ülkede yaşamadık mı? Gayet güzel yaşadık. Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin savcıları AKP’nin hoşuna gitmeyen tutum içerisine girince, AKP bir günde bu mahkemeleri ortadan kaldırıp yerine aynı işlevi görecek özel bölge mahkemelerini kurmadı mı? Kurdu. O zaman, Sayıştaydan da AKP’ye rağmen bir rapor beklemek doğru değil, gereksiz bir bekleyiş olur.

Değerli milletvekilleri, 6085 sayılı Sayıştay Yasası’nda yapılan değişiklik sonucu Sayıştay, askerî ve sivil kurumlar üzerindeki denetimini tam anlamıyla yapamaz hâle getirilmiştir. İktidar partisi, sayısal çoğunluğuna dayanarak bir gece yarısı operasyonuyla gerçekleştirdiği değişiklikle kamu kurumlarının Sayıştay tarafından denetimini önemli ölçüde ortadan kaldırdığı gibi, Sayıştayın bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine de darbe indirmiştir. Sayıştayın denetim alanları genişletilmiş ancak ek 35’inci maddede yapılan değişiklik ile yasada denetçilerin denetim yetkisi de demokratik standartlarla bağdaşmaz hâle getirilmiş, bir önceki, 832 sayılı Sayıştay Yasası’ndan bile geriye gidilmiştir.

AKP, yasada performans denetimiyle ilgili yaptığı değişiklikle kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığını Sayıştayın denetim kapsamı dışına çıkarmıştır. Sayıştayın denetimi kamu kurumlarının faaliyet raporlarıyla sınırlandırılmış, denetçilerin görev alanları daraltılmıştır. Sayıştayın denetimini yapmakla yükümlü olduğu kamu kurumları arasında askerî kurum ve kuruluşlar da yer almaktadır ancak Sayıştayın askerî harcamalara ilişkin denetimi, denetimini yaptığı diğer kamu kuruluşlarından farklı olarak daha da sınırlı hâle getirilmiştir.

Bilindiği gibi, Sayıştay denetim görevini yaparken Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yetkili kılınmakta ve Sayıştay denetçilerinin herhangi bir kurumda denetim yapmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinden ayrıca bir izin alması gerekmemektedir fakat yeni Sayıştay Yasası, özel bir yasaya tabi olan Ordu Yardımlaşma Kurumunun, yani OYAK’ın denetimini öngörmemektedir. Ordu Yardımlaşma Kurumu bu yasaya göre denetime tabi olmadığı için, Sayıştay denetçileri kendiliğinden değil ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonunun talebi üzerine bu kurumda denetim yapabilmektedirler.

Öte yandan, denetçiler, kamu idaresinin koyduğu politikaya göre denetim yapabilmekte, Türk Silahlı Kuvvetleri dâhil hiçbir kurumu harcamalarının nedeni, amacı ve gerçekten bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı konusunda sorgulayamamaktadırlar.

Askerî harcamaların şeffaf ve hesap verilebilir olması meselesi demokratik bir siyasal sistemin gereği olduğu kadar, aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik müzakereleri çerçevesinde yerine getirilmesi gereken demokratik kriterler arasında da yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, kısıtlayıcı hükümler nedeniyle denetlenemeyen askerî harcamalar bütçe içerisinde önemli bir miktarı oluşturmaktadır. 2013 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı’nda Türkiye’nin güvenlik, asayiş ve istihbaratından sorumlu kurumlarına aktarılan kaynak 2012 yılına göre yüzde 16,2 artışla 45 milyar 297 milyon TL’ye ulaşmıştır. Bütçe rakamları arasında gösterilmeyen diğer kaynaklarla bu miktar aslında çok daha yüksektir. Askerî harcamaların bu kadar yüksek olmasının temel nedeni Kürt sorunun demokratik, barışçıl yollarla bir çözüme kavuşturulmamasıdır.

Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, 28 Şubat 2010 tarihinde Van’da katıldığı bir toplantıda, devletin Kürt sorununun güvenlikçi çözümünden kaynaklı askerî harcamalarının 1 trilyon dolar olduğunu belirterek şunları söylemiştir: “Eğer bu kaynağımızı buraya harcamamış olsaydık, 15.000 adet 24 derslikli okul, 9.000 adet 400 yataklı tam teşekküllü eğitim araştırma hastanesi, 200 Boğaz Köprüsü, 120 Atatürk Barajı ve 450 bin kilometre bölünmüş yol yapabilirdik. İşte, bu kaynak boşa gitti.” diyor sayın bakan.

Kürt sorunun çözümsüzlüğünden dolayı sayın bakanın verdiği bilgiye göre 2010 yılına kadar 1 trilyon dolar para harcandı ama daha da önemlisi, resmî verilere göre 40.000’den fazla insanımız öldü, 3.500 köy boşalttı, 17.000 faili meçhul cinayet yaşandı, doğa da ayrıca tahrip edildi. Bu sorunun çözümünü Türkiye Büyük Millet Meclisinden insanlarımız beklerken, Sayın Başbakanın dünkü ayrımcı ve ötekileştirici tutumu, birey olarak bende, bu Parlamentonun Kürt sorununu çözmekten çok uzak olduğu izlenimini ne yazık ki oluşturdu.

Sayın Başbakan, seçim yasalarındaki tüm yasaklayıcı ve engelleyici hükümlere rağmen, yüzde 10 Türkiye barajına rağmen, en olumsuz koşullarda bağımsız adaylarla seçime girip 3 milyon dolayında oy almış 36 parlamenter adına, 3 milyon seçmenin iradesini temsilen kürsüye çıkıp düşüncelerini ifade eden Sayın Eş Genel Başkanımız Gültan Kışanak’ın konuşmasını dinlememek için Genel Kurul salonunu ne yazık ki terk etmiştir, Sayın Eş Genel Başkanımızdan sonraki diğer iki muhalefet partisinin liderlerinin konuşmasını ise baştan sona izlemiştir. Geçmişte, askerler “BDP’liler var.” diye Genel Kurul salonunu terk ediyordu, şimdi de ne yazık ki, Sayın Başbakan terk ediyor. Bu tutum, Türkiye’nin temel sorunu olan Kürt sorununu çözmeye hizmet edecek bir tutum değildir. Halk iradesine saygı duyulmayan bir yerde barış asla olmaz. Sayın Başbakanı bir an önce bu tutumundan vazgeçmeye davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, diğer yüksek mahkemelerle birlikte Yargıtay, farklı kimlik ve inançların yok sayıldığı, asimile edildiği, Türk kimliğine dayalı tek tip ulus yaratma projesinin en önemli ideolojik aygıtlarından biri olmuştur. Yargıtay, bütün cumhuriyet tarihi boyunca kendini devletin otoriter, baskıcı ve asimilasyoncu politikalarına hukuki kılıf uydurmakla yükümlü saymıştır.

Yargının bu işlevinin yaşama geçirilmesinde devletin yargı politikalarının organizasyonu ile görevli bir kurum olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu büyük bir rol oynamaktadır. Hükûmet, 12 Haziran referandumunda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve yüksek yargının yapısını büyük ölçüde değiştirdi. O zaman söylenen, bu değişimle yargının tarafsız ve bağımsızlığının sağlanacağı, bürokratik ve askerî vesayetin kırılarak hukukun üstünlüğü prensibinin pratiğe aktarılacağıydı. Ancak, gelinen aşamada iktidarın “reform” olarak adlandırdığı Anayasa referandumunun devlet içerisinde iktidar mücadelesi veren gruplardan birinin diğerini tasfiye sürecinden başka bir şey olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Despotik, otoriter bir yönetimin tasfiyesiyle yerine bir başkasının ikame edilmesini, vesayet düzeninden kurtulma veya demokratik yeni bir yapılanma olarak sunma kandırmacası hiç kimseyi ikna edememektedir. Yeni yapılanmayla, yargıyla devlet arasında özdeşlik kuran zihniyet aynen sürdürüldüğü gibi, yargı iktidarın açık biçimde kadrolaştığı tek sesli bir baskı aracına ne yazık ki dönüştürülmüştür.

Değerli milletvekilleri, Yargıtay verdiği kararlarla yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleriyle hep çatışma içinde olmuştur. Resmî devlet ideolojisiyle, siyasi iktidarla, askerî ve sivil bürokrasisiyle karşılıklı etkileşim içindeki bir yargı kurumunun yargı bağımsızlığı ilkesiyle bir arada düşünülmesi mümkün olmadığı gibi, devleti korumak misyonunu üstlenen bir yüksek yargı makamının tarafsız olabilmesi de olanaksızdır. Yargıtay, geçmişte olduğu gibi bugün de, Kürtlerin, Alevilerin, azınlıkların, kadınların taraf oldukları davalarda hemen, daima tartışmalı olmaktan öte, insan haklarının açık ihlaline yol açan kararlara imza atmaktadır. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve tecavüz davalarında kadın aleyhine ayrımcı kararlar verildiği kamuoyunca bilinmektedir. Ermeni, Rum, Süryani vakıf mallarıyla ilgili verilen kararlar ile Hrant Dink kararı, Müslüman olmayanlara yönelik bu tür sayısız kararların tipik örnekleri olarak hafızalarımızda yerini almıştır. Günümüzde, özellikle Kürtlerin yargılandığı davalarda bu yaklaşımın kural hâline geldiğini görüyoruz. Devletin güvenlik güçlerince işlenen cinayetler, Yargıtayın karar ve içtihatlarıyla tam bir cezasızlık şemsiyesi altına alınmıştır. Devletin güvenlik güçlerince sivillere, gençlere, çocuklara karşı işlenen cinayetlerden hemen hiçbirinin faili cezalandırılmamıştır. Kürt sorunu, Kürt kimliğinin korunması ile ilgili her tür ifade açıklamaları, Yargıtayın içtihatlarıyla evrensel insan hakları standartlarına açıkça aykırı olarak dava konusu yapılmakta ve ifade sahipleri cezalandırılmaktadır. Yargıtay, yasamanın bilinçli olarak esnek ve muğlak tanımlamakta ısrar ettiği yasa maddelerini, tüm hukuk ve insan hakları kurallarını bir yana bırakarak Kürtlere siyasi faaliyet alanlarının tümünü kapatacak biçimde yorumlamaktadır. Özellikle Kürt sorunu bağlamındaki davalarda Yargıtayın karar ve içtihatlarıyla Kürtlerin siyasi faaliyetlerinin hemen hemen tümü yasa dışı örgüt tanımı içine hapsedilmektedir. Yargının araç olarak kullanıldığı çeşitli mühendislik çalışmaları ile hapisteki Kürtlerin sayısı dünyada örneği görülmeyen bir biçimde, tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Kürt sorununun bugüne kadar çözülmemesinin en önemli pay sahiplerinden birinin de Yargıtay olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Değerli milletvekilleri, Danıştay da Yargıtay gibi, Kürtler, gayrimüslimler ve Alevilerle ilgili kararlarında gerek iç hukuku gerekse uluslararası hukuku çiğneyen, hukukun üstünlüğünü hiçe sayan kararlar vermektedir. BDP’li belediyelerin görevden alınma kararlarını onaylayan Danıştay, belediye başkanlarımızın belediyecilik faaliyetlerinde Türkçenin yanı sıra Kürtçeyi de kullanmaları ve park, sokak, cadde gibi yerlere verilen Kürtçe adlar nedeniyle haklarında açılan davalarda ise yapılan itirazları reddetmeyi kural hâline getirmiştir. Danıştayın farklı inanç gruplarına ilişkin kararları da zaten insan haklarına aykırı niteliktedir. Zorunlu din dersleriyle ilgili verdiği kararlarda da aynı şeyi görmek mümkündür. Vatandaşlıktan çıkarılmaya ilişkin davalarda da Danıştay insan haklarını yok sayan, devleti vatandaşın haklarından üstün tutan kararlara imza atmıştır.

Değerli milletvekilleri, yargının bağımsız ve tarafsız olduğu bir Türkiye dileğiyle, barışa, adalete, kardeşliğe hizmet etmeyen, şeffaflıktan uzak bir bütçeye “ret” oyu vereceğimizi belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar).

BAŞKAN – Sayın Bozlak, teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına 3’üncü konuşmacı Sayın Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.

Sayın Tan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; partim adına Anayasa Mahkemesinin bütçesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın milletvekilleri, öncelikle Anayasa Mahkemesinin kuruluş amacı üzerinde durmak istiyorum. Benden önce söz alan bir milletvekili arkadaşımız kısaca bir tanımlamada bulundu, ben aynen bu tanıma katılıyorum: “Siyaseti hukukun kıskacına almak.” Peki, işte bizim Meclisimizin de hemen arkasında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Meclis Başkanının oturduğu kürsünün hemen üzerinde, benim de arkamda bu yazılar yazıyor. O zaman, milletin egemenliğinin tecelli ettiği bir Meclisi kıskaç altına almak ne demektir, bunun üzerinde birkaç şey söylemek istiyorum.

Öncelikle, bize öyle şeyler anlatılıyor ki sanki “Anayasa Mahkemesi de dâhil olmak üzere, devletin birçok kurum ve kuruluşu tarihin ilk çağlarından beri var ve bunlar olmazsa kıyamet kopar.” gibi bir anlayış ortaya koyuluyor. Çok açık ve seçik bir şekilde, hepinizin de bildiği gibi, 1961 Anayasası yapılana kadar, yani 27 Mayıs 1960 darbesi dönemine kadar, sürecine kadar Türkiye’de bir Anayasa Mahkemesi yok. Mustafa Kemal Atatürk döneminde de yok, İsmet İnönü döneminde de yok, Celal Bayar döneminde de yok, bu dönemlerin hiçbirisinde böyle bir kurum Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısında yok. Peki, ne oldu da ondan sonra böyle bir mahkemeye ihtiyaç duyuldu? Bu konuda da sayısız yazı, makale, kitap, görüş var. Bunları tek tek burada sizlere saymak istemiyorum. İşte bu “Siyaseti hukukun kıskacı altına alma.” cümlesi bunların hepsini özetliyor.

Anayasa Mahkemesinin kuruluş tarihi 22 Nisan 1962 ve resmî olarak faaliyete başlama tarihi ise 28/8/1962 ve bugün, dünyanın birçok ülkesinde Anayasa Mahkemesi yok.

Şimdi, bu kısa özeti yaptıktan sonra, gelelim Anayasa Mahkemesinin kurulduktan sonraki serencamına. Peki, Anayasa Mahkemesinin yetkileri ne? Böyle bir kurum kuruldu, üstüne üstlük -yine biliyorsunuz- 1961 Anayasası’yla birlikte Türkiye’de bir Cumhuriyet Senatosu da kuruldu. Genç nesillerin büyük bir kısmı Cumhuriyet Senatosu nedir, bilmiyor. Bu Cumhuriyet Senatosu da 12 Eylül 1980 darbesiyle lağvedildi, ortadan kaldırıldı, sona erdi. Şimdi, hem Cumhuriyet Senatosunu kuruyor 1961’den sonraki darbe iradesi hem bu da yeterli olmuyor, bunları kontrol edecek bir Anayasa Mahkemesi kuruyor. Anayasa Mahkemesinin yetkileri ne? Anayasa Mahkemesinin esas yetkisi, yapılan kanunların mevcut anayasaya -yapılış şekli olarak- usulden ve esastan uygun olup olmadığını denetlemek. Buraya kadar tamam yani tırnak içinde kuruluş amacına “Tamam.” diyorum, yoksa Anayasa Mahkemesinin varlığına “Tamam.” demiyorum. Anayasa değişikliklerinde yetkisi ne? Anayasa değişikliklerinde ise yetkisi, sadece bu yapılan anayasa değişikliğinin usul yönünden doğru yapılıp yapılmadığını denetlemek, yoksa esastan, sen bu anayasa değişikliğini yapabilirsin, yapamazsın diye bir yetkisi veya esastan bir yorum yapma salahiyeti de kesinlikle yok ama neler oldu, biliyorsunuz. Cumhuriyet döneminde, bugüne kadar 61 siyasi parti kapatıldı, bunlardan 25 tanesini Anayasa Mahkemesi kapattı. Bunun içinde, tırnak içinde dinci, milliyetçi, solcu, sağcı, Kürt, sosyalist, aklınıza ne gelirse, her kesimden, her ideolojiden ve her tabandan oy alan, onların oylarına talip olan siyasi partiler var. Bu yönüyle de, yine, AK PARTİ’li bir arkadaşımızın şu cümleleri enteresan, Anayasa Mahkemesini tanımlarken: “Dar bir oligarşik yönetim anlayışı, bürokratik oligarşinin tezahürü.” Peki, bu sosyalist söylemleri söyleyen AK PARTİ’si bugün hangi noktada? Bugün, Anayasa Mahkemesinin -suçladığı bu anlayışına karşılık- sadece üyelerini değiştirerek, yerine yeni üyeler atayarak, yine aynı şekilde bu yapıyı devam ettirmeyi tercih etti. Sanki bir sosyalist parti milletvekili konuşuyor gibi, bir an için, kendimi böyle bir ortamda farz ettim ama maalesef, gelinen bir noktada, yine bu Anayasa Mahkemesinin pozisyonunda ciddi bir değişiklik yok. Siyasi partilerin kapatılması yine yetkisinde, siyasi partilerin mali yönden denetimi de yetkisinde. Bir de bu yapılan yorumlarda, mesela geçmiş dönemde bir “367 kararı” var. Ayrıca, 411 oyla bu Meclisin karar aldığı başörtüsü yasağını kaldıran ve yine maalesef, bedbaht bir elin, zihnin attığı manşetle “411 el kaosa kalktı.” diyerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini hiçe sayan zihniyetin doğrultusunda yine bir iptal kararı var. Yani geçmişine baktığımız vakit, bu Anayasa Mahkemesi ne yapmak istiyor, niçin var, kimlerin hizmetinde; bunu anlamak, tırnak içinde, çok zor ama esasında, yaptıklarına ettiklerine bakarsanız bu da çok çok açık ve net bir şekilde ortada.

Bütün bu yetkisini aşan müdahalelerde ve kararlarda bir de bir “kurucu irade” yalanı var ortada: “Efendim, cumhuriyetin bir kuruluş felsefesi var. İşte kurucu irade şöyle buyurdu, kurucu irade şöyle kurdu ve kurucu iradenin kuruluş felsefesi doğrultusunda bu maddeleri şöyle, şöyle, şöyle yorumlama mecburiyeti var.” yalanı var ortada.

Sevgili arkadaşlar, tek bir yalanı yani burada sizlere arz etmek istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nin bir 1924 Anayasası var. 1924’ten 1928’e kadar o “kurucu irade” denilen devletin Anayasası'nda “Devletin dini İslam’dır.” ibaresi var 1928’e kadar. Laikliğin resmen Anayasa'ya girmesi ise 1937. Bunlar sadece bir hatırlatma.

Siyasi parti kapatma kriterlerine gelince. Bugün, bir siyasi parti “Diyanet İşleri Başkanlığı gereksizdir veya bu şekliyle doğru değildir, kaldırılsın.” dese, bu, kapatılma gerekçesi olarak değerlendiriliyor veya yine, bizim gibiler demokratik özerklikten, yerinden yönetimden, bölgesel idarelerin yetkilerinin artırılmasından, eyalet sisteminden, seçilmiş validen bahsettikleri zaman, yine ziller çalıyor ama aynı Anayasa Mahkemesinin KADEP partisiyle ilgili bir kararı var, federasyonu resmen savunan bir partiyle ilgili olarak “Bu fikirleri savunmanın kapatılma gerekçesi olamayacağı”yla ilgili de bir kararı var. Yani bu kararlarda neye göre hareket ediyor, neye göre karar veriyor, hangi kriterleri uyguluyor? Sadece kendi keyfinin kriterlerini uyguluyor.

Bir diğer önemli şey, Anayasa Mahkemesinin, işte, 17 üyeye çıkarılan bu yeni temsil durumunun neye göre olduğu? Şu an, değişik kurum ve kuruluşların -bunları tek tek saymıyorum, vaktim çok sınırlı- teklifleriyle bu 17 üyenin nihai olarak 14’ünü Cumhurbaşkanı belirliyor, 3 tanesini de yine bu kurum ve kuruluşların teklifiyle Meclis belirliyor ama diğer ülkelere baktığımız zaman -mesela bir Amerika Birleşik Devletleri’ne, Almanya’ya, Fransa’ya, İspanya’ya, İtalya’ya- bu seçimlerin farklı olduğunu ve yine burada, seçilmişlerin, Meclisin çok daha egemen olduğunu görüyoruz. Mesela Almanya’da 8 üyeyi Federal Meclis, 8 üyeyi de Federal Konsey atıyor. Yine, Fransa’da 3 üyeyi Devlet Başkanı, 3 üyeyi Meclis Başkanı, 3 üyeyi de Senato Başkanı atıyor.

Şimdi siz, işte “Egemenlik kayıtsız şartız milletindir.” deyip bunun üzerine tekrar bir kelepçe vurmaya kalktığınız zaman, bunun varacağı bir yer yok. Kendi Meclisinize güvenmek zorundasınız, Meclisimize güvenmek zorundayız. Bunun üzerine bir kurum daha, kurumun üzerine bir kurum daha, onun üzerine bir kurum daha… Peki, bunları kim belirleyecek? “Yine siyasi erk sahibi belirleyecek.” derseniz, o zaman niye gerek var? İşte, Meclis burada zaten, siyasi erk ortada, Anayasa Mahkemesine hiçbir gerek bu anlamıyla yok çünkü Meclisin kendi Anayasa Komisyonu, Adalet Komisyonu, birçok komisyonları var. Bütün bu değişiklikleri ve uygulamaları fiilen zaten Meclis yapabiliyor. Eğer suistimal söz konusuysa, bu, değişik vesilelerle atanmışlar açısından da aynı şekilde caridir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin acilen bir yargı reformuna ihtiyacı var. Bir sağlık reformu yaptı Türkiye artılarıyla, eksileriyle, ayrı bir konu ama acilen bir eğitim reformu ve yargı reformu… Eğitime girmiyorum çünkü konumuz yargı. Bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan 120.000 başvurunun 20.000 tanesi tek başına Türkiye’ye ait. Bu bile, içinde bulunduğumuz durumu açık ve seçik bir şekilde ortaya koyuyor. Bugün, KCK davası başta olmak üzere, birçok davadan üç buçuk yıldır, dört yıldır, tutuklanan, içeride tutulan, henüz bir ifade bile veremeyen, ifadesi bile alınamayan binlerce insan var; böyle bir hukuk skandalı, rezaleti olmaz. Mutlaka, Anayasa Mahkemesinden de başlayarak aşağıya kadar, Türkiye’nin acilen bir hukuk reformuna ihtiyacı var.

Yeni anayasa elzem. Sayın Başbakan “15 Aralık 2007 tarihinde, en geç 15 Aralık 2007 tarihinde yeni anayasa teklifimiz Meclise gelecek.” dedi. İşte, 15 Aralık 2007, 15 Aralık 2012; beş yıl bitiyor. Beş yıldır bekliyoruz, komisyonlarda da Adalet ve Kalkınma Partisi öyle bir politika izliyor ki ne şiş yansın ne kebap; neyi açık seçik olarak söylüyor, neyi savunuyor, nereye varmak istiyor, anlayabilene aşk olsun! Bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi olarak bunu da burada, bu cümlelerle ifade etme zarureti farz oldu benim açımdan.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin bütçesi bu yıl yüzde 50 artırılmış. Peki, niye artırılmış? Yani, Türkiye’nin bütün kurum ve kuruluşlarının yatırımlarının tamamı yüzde 50 artmış mı? Yok. Yine, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda 150 milyon yani yeni parayla 150 TL talep ediliyor. Bu müracaatınız haksız görüldüğü vakit, reddedildiği vakit de 2.000 TL yani eski parayla 2 milyar bir ceza ödüyorsunuz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ise ne başvuruda ne redde hiçbir bedel alınmıyor. Yani, bir arkadaşımız daha söyledi, burası bir ticari müessese midir, yoksa mazlumun, mağdurun, çaresizin, parasızın, herkesin hakkını arama durumunda olduğu bir kapı mıdır?

Bütçe yüzde 50 arttırılıyor –biraz evvel altını çizdim- niye arttırılıyor? Sadece makam aracı olarak aylık bir araca 7.600 avro, yani TL cinsinden ifade edersek, aylık 17 milyarın üzerinde, 17 bin TL’nin üzerinde bir para ödeniyor. Peki, bu araç niye satın alınmıyor, bunu da bilen yok.

Değerli arkadaşlar, son olarak… Anayasa Mahkemesi, bakanları, başbakanları da yargılayan bir kurum. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir suç duyurusu ile konuşmamı sonlandırmak istiyorum.

Dün, Sayın Başbakanın bizzat okuduğu, 10 Aralık 2012 tarihli konuşmasının 9’uncu sayfasının son kısmı: “27 Nisan bildirisi AK PARTİ Hükûmetinin dik duruşu sayesinde sadece beyhude bir girişim olarak kalmış, akamete uğratılmıştır. Buna rağmen, bu e-bildirinin Türkiye'ye sadece faiz yoluyla maliyeti yıllık 2 milyar dolar olmuştur. 28 Şubatın bu ülkeye maliyetinin ne olduğunu varın siz kıyaslayın.”  Bunu kim söylüyor? Sayın Başbakan diyor; ki, bakın açık seçik bir suç duyurusu bu. E-muhtıra, 27 Nisan muhtırası, Yaşar Büyükanıt’ın “Ben yazdım, ben imzaladım, ben okudum.” dediği muhtıra, yıllık 2 milyar dolara mal olmuş. Bunun müsebbibi hakkında, sorumlusu hakkında ne yapılmış?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Zırhlı araç alınmış.

ALTAN TAN (Devamla) - Zırhlı araç alınmış, taltif edilmiş, inşallah madalya da verilir.

Yaşar Büyükanıt hakkında da suç duyurusunda bulunuyorum 2 milyar dolar zarar verdiği için, Başbakan hakkında da.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Tan.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına, lehinde olmak üzere Zülfü Demirbağ, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun Sayın  Demirbağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

Süreniz beş dakika.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2013-2015 dönemi bütçesi lehinde görüşlerimi belirtmek üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe tekliflerine geçmeden önce sizleri yapılan çalışmalarla ilgili bilgilendirmek istiyorum:

Hepinizin bildiği gibi, tüm partilerimizin desteğiyle kurulup 19 Ekim 2011 tarihinde çalışmalarına başlayan Anayasa Uzlaşma Komisyonu, milletimizin beklentisi ve siyasi iradenin desteğiyle, olabildiğince geniş katılımlı görüş alma sürecini sona erdirmiş, gelen görüşler ve siyasi partilerimizin katkıları doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedir.

Tedavi Yönetmeliği değiştirilerek sağlık karnesi kullanım uygulaması kaldırılıp, milletvekillerine sağlık kuruluşlarında T.C. kimlik numarasıyla işlem yapabilme imkânı sağlanmıştır.

Milletvekili kimlik belgesi, yapılan yasal değişiklikler sonucu resmî kimlik belgesi hükmü kazanmıştır.

Ayrıca, yapılmakta olan yeni halkla ilişkiler binası inşaatı hızla devam etmekte olup bu yasama yılında hizmete açılması milletvekillerimize daha kullanışlı ve teknolojik çalışma imkânı sağlanmış olacaktır.

Bütçe rakamlarına, Grup İdare Amirimiz Mustafa Bey tarafından ifade edildiği için, ayrıca girmek istemiyorum.

Kıymetli arkadaşlarım, kalan sürede genel bütçe ve doğu ve güneydoğuya yapılan yatırımlar üzerinde kısaca durmaya çalışacağım.

Daha önceki konuşmacıların da dile getirdiği gibi, bölgesel gelişmişlik ve kalkınmışlık farkını asgariye indirmek amacıyla, AK PARTİ’miz iktidara geldikten sonra öncelikle 15 bin kilometre duble yol ve her ile üniversite hedefini gerçekleştirmiş; yine ihtiyaç doğrultusunda, hemen her ile veya 2 ilden 1’ine havaalanı inşa edilmiştir, inşa edilmeye devam edilmektedir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kaçıncı kere dinleyeceğiz bunları!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) - Yine, demir yolları rehabilite edilerek ve gerekse hızlı tren ağı yaygınlaştırılarak insanlarımıza çok alternatifli, konforlu yolculuk yapma imkânı sağlanmıştır.

İktidarımızın ilk yıllarında çıkarılan KÖYDES kanunu ile hizmette geri kalmış illerimize büyük ödenekler aktarılmıştır. Hatta Elâzığ’ın takriben üçte 1’i olan Bingöl ve beşte 1’i olan Tunceli’ye Elâzığ kadar yani yılda 25-26 trilyon ödenek verilerek yıllarca ihmal edilen bu illerimiz ihtiyaç duyduğu hizmetlere kavuşmuştur; tabii, doğu, güneydoğudaki bütün illerimiz de. Van depremi sonrası âdeta yeni bir şehir inşa edilerek yaklaşık 5,5 katrilyon civarında kaynak aktarılmıştır.

İşte, bütün bu hizmetler ve yatırımlar yapılırken bir taraftan da dünyada ender olarak uygulanan Teşvik Yasası çıkarılarak Doğu ve Güneydoğu Bölgesi azami ölçüde teşvik imkânlarından yararlandırılmıştır, yani 6’ncı bölge. Ancak bütün bu yatırım ve hizmetler devam ederken Kürt halkının ve bölge insanının hakkının savunucusu olduğunu iddia eden PKK ve yandaşları, gelen yatırımları engellemekte; şantiyeleri, iş makinelerini yakarak, çalışanları kaçırarak huzursuz ve güvensiz bir ortam hazırlamak suretiyle Teşvik Yasası’nın sunduğu büyük avantaj ve fırsatlardan istifade ederek bölgeye gelecek yatırımlara ve yatırımcılara engel olmuş, bölge insanına yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmış ve yapmaktadır.

Yine, buradan bölge insanına, Kürt kardeşlerime seslenmek ve çok önemli bir konuya vurgu yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yüce milletimizin kıymetli mensupları; hepimiz çocuk sahibiyiz ve evlatlarımızı en azından iyi bir devlet okulunda, eğer imkânımız varsa özel okulda, kolejde, imkânı olanlar yurt dışında okutarak istikbale en iyi şekilde hazırlamak ister. Peki, güneydoğu insanımızın, Kürt kardeşlerimizin buna hakkı yok mu? Salâhaddin Eyyubi’nin, Ahmedi Hani’nin Bediüzzaman Saidi Nursi’nin manevi torunlarının mühendis olmaya, hukukçu olmaya, doktor olmaya, ilim adamı, iş adamı olmaya hakları yok mu?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Var, var!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Var, cezaevine atmazsanız var!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) – Var tabii.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kendi dillerinde eğitim hakları da var!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) – Ama maalesef terör örgütü tarafından bölgedeki zeki ve parlak gelecek vaat eden çocuklar -dikkat edin, çocuklar- okullarına molotoflar atılarak, yakılarak, öğretmenleri kaçırılarak okuldan uzaklaştırılıp uyuşturucuya alıştırılıyor ve âdeta dağa çıkmaya teşvik ediliyor veya kaçırılıyor.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Uyuşturucuyu emniyete sor, Diyarbakır Emniyetine sor!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) – Bu arada dağa çıkma yaşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) – …18-20’den 12’ye kadar indi ve dağdaki silahlı resimleri gazetelerde yayınlanıyor. Bu, bölge insanına ve Kürt toplumuna yapılacak en büyük kötülük ve ihanettir. (CHP ve MHP sıralarından “Bitti, bitti!” sesleri)

Yine, 80’li yıllardan bu yana bu sorun için heba edilen 1 trilyon dolar kaynak da işin maddi boyutu. Bu kaynakla doğu ve güneydoğu yeniden inşa edilebilirdi.

BAŞKAN – Sayın Demirbağ, teşekkür ediyorum, süreniz tamam.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Devamla) – Bu duygularla hepinizi saygılarla selamlıyor, yüce Meclise de saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Şimdi, Hükûmet adına Başbakan Yardımcımız Sayın Beşir Atalay.

Buyurun Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce şahsım ve Hükûmetimiz adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Başbakanlık merkez teşkilatı ile Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan MİT Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 yılı Bütçe Kanunu ile 2011 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarıları üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.

Başbakanlık çalışmalarıyla ilgili bazı bilgileri sunacağım. Burada değerli konuşmacıların dile getirdikleri hususlarla ilgili bazı düşüncelerimi ifade edeceğim.

Konuşmama başlarken bugün önemli kurumlarımızın, Cumhurbaşkanlığından başlayarak yüksek yargı ve Başbakanlık, Meclis bütçesi üzerinde söz alan, burada konuşma yapan bütün iktidar ve muhalefet partisinden arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık olarak, güçlü bir ülke olma yolunda değişime, dönüşüme öncülük eden bir kurum olma vizyonu ile hareket ediyoruz. Başbakanlığın görevi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde Başbakan ve Bakanlar Kuruluna, Hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinde her türlü desteği sunmak, bakanlıklar arasında etkili bir iş birliği ve koordinasyon sağlamak ve devlet teşkilatının düzenli ve uyumlu bir şekilde işlemesine önderlik etmektir. Ve Başbakanlık örgütlenmesi Başbakanımızın liderliğinde bu çalışmalarını en etkili şekilde yürütmektedir.

Bildiğiniz gibi, Hükûmetimiz  on yılını doldurmuştur ve bugün biz, 11’inci bütçemizi yüce Meclise sunmuş durumdayız. Geçen ay, iki hafta önce, Bakanlar Kurulumuz 11’inci yılın ilk Bakanlar Kurulu toplantısını yaptı, orada da değerlendirmelerde bulunduk. 19 Kasım 2002 tarihinde ilk AK PARTİ Hükûmetinin Bakanlar Kurulu toplanmıştı ve işte, 26 Kasımda da 11’inci yılımızın ilk Bakanlar Kuruluydu. Ve hamdolsun, bu on yılı AK PARTİ, AK PARTİ Hükûmeti Türkiye için çok iyi değerlendirdi. Tek parti hükûmetinin sağladığı bu on yıllık istikrardan Türkiye her açıdan kazançlı çıktı. Dünyada örneği az olan gerçekten güçlü bir istikrar dönemini Türkiye yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Uzun süredir, 1991 yılıyla başlayan ve 2002’ye kadar süren çok sorunlu koalisyon dönemleri Türkiye’ye çok kaybettirmişti. Bu on yıllık huzur ve istikrar dönemi ise Türkiye’ye çok şey kazandırdı ve her açıdan Türkiye bugün daha güçlü.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye son on yılda, her alanda çok büyük başarılara imza attı. Hükûmet olarak, ülkemizin on yıllardır süren kronik sorunlarını tek tek çözüyoruz, engelleri aşıyoruz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Terörü çözdünüz mü, terörü? Terörü nasıl çözeceksiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ekonomide, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesinde ortak bir heyecan ve coşkuyla, hep birlikte, 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla ilerliyoruz. Çok zor bir coğrafyada yer alan Türkiye, çevresinde yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, bir istikrar, huzur ve güvenlik adası olma vasfını muhafaza ediyor.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – İstanbul’da yine terör saldırısı vardı, haberiniz yok herhâlde!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yandan ülkemizin yurt dışındaki itibarını yükseltirken diğer yandan yurt içindeki faaliyetlerimize, kalkınma girişimimize de devam ediyoruz. On yıldır, bu ülkenin daha yaşanılır, daha müreffeh, daha itibarlı bir ülke olması için durmadan, dinlenmeden yoğun bir mücadele sürdürüyoruz. Milletimize hizmeti sadece bir görev ve sorumluluğun gereği olarak değil, aynı zamanda vatanımıza, milletimize olan sevdamızın, aşkımızın bir gereği olarak görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, güçlü ve kararlı adımlarla daha mutlu, daha müreffeh bir geleceğe doğru ilerlemektedir. Bundan önce hazırladığımız 10’uncu bütçemiz gibi 11’inci bütçemiz de milletimize söz verdiğimiz “Yeniden Büyük Türkiye” vizyonuyla uyumlu bir bütçedir. 2013 bütçesi, toplumsal duyarlılığı olan, sosyal yönü kuvvetli, mağduriyetleri gözeten; üretimi, yatırımı, ticareti, ihracatı destekleyen; sosyal politikaları önemseyen, popülizme tevessül etmeyen, mali disiplinden taviz vermeyen bir bütçe olarak hazırlanmıştır.

Başbakanlık olarak, bilindiği gibi -bir konuşmacı da burada ifade etti- 2011-2015 yıllarını kapsayan Başbakanlık Stratejik Planı’mız mevcuttur ve şu anda onu uyguluyoruz. Bu plana göre ulusal ve uluslararası stratejilerin belirlenmesinde ve politikaların uygulanmasında kurumun etkinliğini artırma, vatandaşa daha hızlı, kaliteli ve güvenilir kamu hizmeti verilmesini sağlama; şeffaf, hesap verebilir, verimli ve etkili çalışan bir kamu yönetiminin gerçekleşmesine öncülük etme, karar alma süreçlerine toplumsal unsurların ve bireylerin daha fazla katılımına imkân veren bir yönetim yapısının kurulması ve Başbakanlık merkez teşkilatının kurumsal kapasitesini geliştirme başlıklarında bir dizi ilke yer almaktadır ve bu doğrultuda çalışmalarımız sürmektedir.

Bütçemizin rakamlarıyla ilgili şunu ifade edeyim: Bu sene 2013 bütçemizde 2012’ye göre biraz azalma vardır. 2013 yılı bütçe tasarısında bizim teklifimiz 769 milyon 789 bin TL’dir, 2012 yılı toplam ödeneği ise 861 milyon 757 bin TL idi. Buradaki azalma… Barışı destekleme ve koruma harekâtları için ayrılan ödenekte ve diğer idarelere yapılan transferlerde düşme nedeniyle Başbakanlık bütçesinde bir miktar azalma olmuştur.

Tabii, Başbakanlığın temel özelliklerinden, görevlerinden birisi hükûmet programının hayata geçirilmesinin takibidir. Başbakanlık bünyesinde kurulan bir mekanizmayla, bakanlarımızın da, bizlerin de rol aldığı bu mekanizmayla hükûmet programımız takip edilmektedir. Biliyorsunuz, AK PARTİ hükûmet programlarını -4’üncü hükûmet programımızdır bu 61’inci Hükûmet Programı- biz özenle takip ederiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmet programlarımızı hazırlarken seçim beyanlarında ne söylediysek, seçim beyannamelerimizde ne yer alıyorsa mutlaka bunları hükûmet programımıza yerleştiririz ve onları hedeflerimiz olarak koyarız. Vatandaşımıza ne taahhüt ettiysek mutlaka onlar hükûmetin kendi programında ve ajandasında vardır. Onun için de bizim hükûmet programlarımız sadece bir formaliteyi yerine getiren metinler değildir ve onları biz eylem planı hâline getiririz, hangi bakanlığımız hangi konudaki taahhüdümüzü ne zaman yerine getiriyor, onun da takibini yaparız. İşte, bu manada da çok verimli, başarılı bir çalışma yürütülmektedir.

Başbakanlık bünyesindeki birimlerden ve bunların çalışmalarından kısaca bahsettikten sonra, değerli milletvekillerimizin buradaki konuşmalarına değineceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bünyesindeki birimlerden başlıcalarını şöyle ifade edebilirim:

Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı; önemli çalışmalar yapan bir birimimizdir ve yabancı sermayenin Türkiye’ye yatırımlarını teşvik için, onlara destek için çalışan bir birimimizdir. Uluslararası alanda ciddi çalışmalar yapar ve Türkiye’ye gelen yatırımcıların Türkiye’de tek merkezden işlerinin takibini sağlar. İşte, bu sebeple, biliyorsunuz, iktidarlarımız döneminde yabancı sermayenin Türkiye’ye gelişi çok ciddi şekilde artmıştır. Bizim dönemimize kadar, bütün cumhuriyet tarihi boyunca, yıllık yabancı sermaye yatırımının 1 milyarı aştığı çok istisnai dönem vardır. Onun dışında 1 milyarı aşamamıştır ama 2008 ve sonrasında küresel ekonomik kriz nedeniyle tüm dünyada uluslararası yatırımlarda önemli miktarda azalma olduğu hâlde, Türkiye, 2007  yılında 22 milyar dolar, 2008 yılında 19,5 milyar dolar, 2009 yılında 8,4 milyar dolar, 2010 yılında 9 milyar dolar yatırım çekmiştir. Geçtiğimiz yıl Türkiye’ye 16 milyar dolar tutarında uluslararası yatırım yapılmıştır.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Reel sektöre mi, yoksa finans kuruluşlarına mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Çünkü Türkiye, şu anda geleceğine güvenilen bir ülkedir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – İstihdamı artırmış mı bu yabancı yatırımlar?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yatırım yapılacak bir ülkedir…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –Öyle, öyle!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve uluslararası kuruluşlar da zaten bunu ifade ediyorlar.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Tefecilik yapıyorsunuz, tefecileri besliyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Türkiye, geleceği çok güvenli, en fazla yatırım yapılabilir ülkelerden biridir. Bu manada ilk defa bu dönemde yabancı sermaye yatırımlarında ciddi artış olmuştur.

Yürütülen diğer bir faaliyet biliyorsunuz, Resmî Gazete’dir. Sadece şu bilgiyi sizlere sunmak için Resmî Gazete konusuna değiniyorum. Tabii, Resmî Gazete, devletin işleyişi, hükûmetlerin icraatı açısından çok önemli; aynı zamanda bütün düzenlemelerin yayınlandığı çok önemli bir belgedir, resmî bir belgedir. İşte, bunun takibinde, özellikle geçmiş dönemlerinin takibinde zorluklar çekiliyordu. 7/2/1921 tarihinden bugüne yayımlanmış resmî gazeteler elektronik ortama aktarılmış, fihristi çıkartılarak kullanıcıların hizmetine sunulmasına ilişkin yürütülen proje tamamlanmıştır. Söz konusu projeyle, şu anda 1921 yılından itibaren 950.000 sayfa Resmî Gazete elektronik ortama aktarılmıştır.

Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kodifiye edilen bütün mevzuatımız Başbakanlık İnternet sitesinde yer alan mevzuat bilgi sistemine aktarılmaktadır. Biliyorsunuz bu konuda da takipte zorluklar olmaktaydı. Şu anda, bu sistemle, vatandaşın ücretsiz olarak yürürlükteki her türlü mevzuata hızla ve güvenilir bir şekilde ulaşabilmesine imkân sağlanmıştır.

Arşivlerimiz, tabii, Başbakanlık bünyesinde yürütülen diğer önemli bir çalışmadır. Hem arşivlerimizin korunması hem  bunların ayıklanması, elektronik ortama aktarılması hem yeni arşivlerimizin oluşturulması, geçmişteki çok büyük kapsamdaki arşivlerimizin kullanıma açılması çalışmaları en ileri şekilde devam etmektedir. Özellikle Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün bu yöndeki önemli çalışmaları vardır. Şu anda -özellikle Osmanlı arşivleri çok dağınıktı, elverişsiz binalardaydı- verileri daha iyi koruyacak, her türlü tehlikeye karşı ülke tarihine ait belgelerin güvenliğini sağlayacak, teknik donanıma sahip modern bir millî arşiv sitesi yapılması çalışmalarında sona yaklaşılmıştır ve bu yıl sonuna kadar millî arşiv sitesinin hizmete geçirilmesi de hedeflenmektedir. Ayrıca, tabii, arşiv belgelerinin elektronik ortamda kullanıma açılması çalışmaları da sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca “Kamu hizmetlerinin sunumunda idari basitleştirme.” diye niteleyebileceğimiz çalışmalarımız devam etmektedir. Kamu hizmetlerinin tanımlanması ve sınıflandırılmasına ilişkin yürütülmekte olan Hizmet Envanteri Projesi, devlet teşkilatı ve sunulan hizmetlerde yaşanabilecek değişiklikler doğrultusunda gerekli güncelleme çalışmalarına devam edilmektedir. Bugün, gerçekten devletle olan, kamuyla olan işlerin büyük bir kısmı İnternet üzerinden kolaylıkla yapılabilmektedir. Okul kaydından vergi ödemelerine, araç satışından tapu muamelelerine, ihracat, ithalattan trafik işlemlerine kadar birçok hizmet elektronik ortamda verilebilir hâle getirilmiştir. Kamudaki işlemlerin resmî olarak elektronik ortamda gerçekleşmesine imkân sağlayan e-imza uygulaması da birçok alanda hayata geçirilmeye devam etmektedir.

Ayrıca, Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) ile şu ana kadar gerçekten hiç olmamış bir çalışma yürütülüyor. Başbakanlığa bütün vatandaşlarımızın en uzaktan, her şekilde, yazılı veya elektronik ortamda ulaşımı kolayca sağlanıyor ve hepsine mutlaka geri dönülüyor ve BİMER’de halkla ilişkiler çok etkili şekilde yürütülüyor. Bu da bizim hükûmetimizin önemli halkla ilişkiler faaliyetlerinden birisidir.

Millî İstihbarat Teşkilatı, millî güvenliğimize yönelik iç ve dış, mevcut ve muhtemel tehditler hakkında bilgi sahibi olabilmek, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara zamanında bildirmekle görevlidir. MİT’in görevi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmaktır.

Burada, bütçesinde bir miktar artış var. Bu artışın sebebi: Tabii, bilindiği gibi -biraz önce konuşmacılar da gündeme getirdi- iki tesis MİT bünyesine katılmış oldu. Bunlardan birisi Gölbaşı’ndaki GES Komutanlığı ve bir de Saray’da şu anda MİT’e teslim edilen, MİT’e geçen tesisler var. Tabii, bunların tadiliyle ilgili işlemler falan var, onun için bütçesinde belli bir miktar artış söz konusu.

Ayrıca, GES’in MİT’e katılmasıyla, silahlı kuvvetlerden, Genelkurmay Başkanlığından MİT bünyesine geçmesiyle ilgili burada ifadelerde bulunuldu. Bu, tabii, iki kurumun karşılıklı irtibatıyla ve muvafakatiyle, anlaşmasıyla olmuş bir çalışmadır. Burada ikili bir işlem yürüyordu. Bir anlamda bir tasarruftur, daha az kaynakla daha etkin faaliyetlerin gösterilmesidir. Yani, bu işten, istihbarat faaliyetlerinden sorumlu kurumumuz MİT olduğu için, orada bunun yürütülmesi daha uygun olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada söz alan değerli konuşmacıların ifade ettiği hususlara gelince tabii önce şunu ifade edeyim: Başkanlık sistemiyle ilgili tartışma Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunulan bir tekliftir. Şu anda Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmasını sürdürüyor. Orada 4 partinin 3’er temsilcisi var ve bu temsilciler partilerinin her konu başlığıyla ilgili görüşlerini Uzlaşma Komisyonuna sunuyorlar. Bizim Uzlaşma Komisyonundaki üyelerimiz de partimizin oraya görüşünü sunmuştur. Orada -doğrudur- başkanlık sistemi söz konusudur ama her konuda partilerin farklı sunumları olabilmekte, bunlar daha sonra tabii Uzlaşma Komisyonu içinde değerlendirilecektir.

Burada, Sayın Cumhurbaşkanının -oradan başlayayım- şahsıyla ilgili yakışıksız, tabii Meclis ortamında, yüce Mecliste devletin Cumhurbaşkanıyla ilgili kullanılmaz, kullanılamayacak bazı ifadeler kullanıldı. Bunları onaylamak mümkün değil. O arkadaşlarımız bilirler bunun ne kadar yanlış olduğunu ama o kendilerine aittir, o kendilerinin üslubudur, onlara yakışır, ona bir şey demiyorum. Ama şunu ifade edeyim: Burada işte “onay mercisi” gibi, “imza onay mercisi” gibi nitelemelerde bulunuldu. Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı illa hükûmetten ve Meclisten gelen kararları ve tasarıları reddetme makamı değildir. Cumhurbaşkanı kendisine gelen, yürütmeden veya yasamadan gelen, imzaya gelen belgeleri, kararname veya yasaları hukuk açısından Anayasa’ya uygun olup olmadığı, hukuki açıdan sorun olup olmadığı yönünden inceler, keyfîlik içinde incelemez.

Tabii, şuna alışıldığı için Türkiye’de, işte, gerek Cumhurbaşkanının imzalarında gerek yargının kararlarında keyfîlik arzu edildiği için veya zamanında o manada uygulamalar olduğu için yani yerindelik kararları verildiği için ”Bugün niye bu olmuyor?” diye soruluyor. Yani Cumhurbaşkanlığı makamı kendine gelen belgelerle ilgili yerindelik kararı verme yeri değildir. Hükûmet o işin sahibidir, Meclis bu yasamanın sahibidir. Buradan gelen, imzasına gelen belgelerde, evrakta, kâğıtlarda eğer hukuka aykırı, Anayasa’ya aykırı, hukuk dışı bir şey varsa Cumhurbaşkanı onları geri gönderir ama yerindelik kararı veremez.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Başbakan “Onaylayacak.” dedi. Milletin huzurunda çıktı Başbakan, “Onaylayacak.” dedi, o da onayladı. Bunun adı noterlik değil mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yerindelik kararı konusunda Anayasa Mahkemesinin de bir kararı vardır. Sayın Demirel zamanında Anayasa Mahkemesi vermiştir bu kararı, “Cumhurbaşkanı yerindelik kararı veremez.” diye. Cumhurbaşkanımız o manada gerekeni yapmaktadır ve burada…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Cumhurbaşkanına iyi bir hukukçu lazım. Bir hukuk fakültesi öğrencisi gönderelim!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - …AK PARTİ Milletvekilimiz Sayın Sacit de ifade etti, Çankaya ilk defa bu dönemde milletle buluşmuştur bakın, bunu kabul edelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hep, bugüne kadar, millete rağmenlerin odağıydı Cumhurbaşkanlığı.

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Ayıp ediyorsun, ayıp ediyorsun! Saygısızlık yapmayın!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bugün Cumhurbaşkanlığı milletle buluşmuştur.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Turgut Özal da öyle mi, Turgut Özal?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - O bir istisna.

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Yazıklar olsun, yazıklar olsun!

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Sana göre istisna Sayın Bakan, sana göre istisna.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve zaten bundan sonra da…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Sayın Demirel görevini yaptı. Söyledikleriniz yakışıyor mu size?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bundan sonra da Demirel’in dönemi 28 Şubat dönemidir. Bundan sonra da zaten cumhurbaşkanını millet seçecek, olması gerekeni yaptık ve bütün bu tartışmalar külliyen bitmiş olacak.

MUHARREM VARLI (Adana) – 28 Şubatta ne oldu Sayın Bakan? Yaptığınız işlemlerle 28 Şubata dua okuttunuz dua, dua. Allahtan korkun biraz ya!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Tabii, burada başka şeyler de var, Sayın Genel Sekreterimizin verdiği notlar da var bende ama Cumhurbaşkanımız görevini mevzuatla belirtilen çerçeve içinde, halkımızın büyük teveccühüne mazhar olarak devam ettirmektedir. Halkımızın ona ne kadar büyük ilgisi olduğunu da görüyoruz her vesileyle.

Burada defalarca sorulmuş sorulara cevap yerine şunu ifade edeyim: Cumhurbaşkanımız çok da aktif bir görev yürütüyor.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Swissotel’de Suudi Kralının ayağına gitmek mi Cumhurbaşkanlığı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, sadece son otuz günde Cumhurbaşkanımızın kabul ettiği yabancı devlet başkanı sayısı 8’dir; devlet başkanı. Bu kadar da Türkiye büyük bir, aktif bir politika yürütüyor, Cumhurbaşkanımız böyle bir politika yürütüyor; bunu da ifade etmiş olayım.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Onun için mi Irak’a gidemedi Enerji Bakanı? Onun için mi uçağına havada tur attırdılar?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, tabii, karneden bahsedildi, yandaşlıktan bahsedildi, bir sürü şey hükûmetle ilgili, dünden beri…

Başbakanımız da dün akşam burada ifade etti. Biz, milletimizin oyuyla 11’inci yılımızı şu anda hamdolsun yaşıyoruz hükûmet olarak; milletimizin, 2 kişiden 1’inin oyuyla, yüzde 50’nin oyuyla. Her şey…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Son günleriniz, son günleriniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yeni yaptırdığımız son araştırmada, daha birkaç gün önce, buradan da söyleyeyim…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Korkudan yazamıyor gerçekleri onlar. Korkudan yazamıyorlar.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – KONDA’nın son araştırmasında yüzde 51,5; aldığımız oyun üzerinde. Bunu da burada söyleyeyim size.

AHMET YENİ (Samsun) – 60’a doğru gidiyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Hangi şirket o, hangi şirket?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – O sizin şirketiniz Sayın Bakan.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Kendi kendine şirket kur, kendi kendine araştırma yap.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben burada şirketin ismini de veriyorum: KONDA. Takip edin, arayın, bulun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Korkudan yazamayan şirket o.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada, tabii, örtülü ödenekle ilgili bir şeyler söylendi, onu da burada verilen nottan okuyarak cevaplamak istiyorum. Daha önce mülga 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu ile düzenlenen örtülü ödenek uygulaması, 2003 yılından sonra 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 24’üncü maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Kanunda örtülü ödenek “Kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, Devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenek” olarak tanımlanmıştır. Kanunlarla verilen görevlerin gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin bütçelerine de kısmen örtülü ödenek konulmaktadır. Örtülü ödeneklere ilişkin giderler Başbakan, Maliye Bakanı ve ilgili bakan tarafından imzalanan kararname esaslarına göre gerçekleştirilmekte ödenmektedir. Örtülü ödenek bütçe başlangıç ödenekleri, yılları bütçe kanunlarında; yıl sonu harcamaları ise kesin hesaplarda açıkça yer almakta ve Türkiye Büyük Millet Meclisine arz edilmektedir. Ayrıca, hükûmetimizin açıklık ve şeffaflık politikası gereğince söz konusu harcamalara 2006 yılından itibaren yayımlanan Başbakanlık faaliyet raporlarında yer verilmekte olup bu bilgiler kamuoyuyla da paylaşılmaktadır.

Burada bir konuşmacımız aynen şu ifadeyi kullandı, cevap hakkı doğmasın diye bazen isim zikretmiyorum, bende konuşmacıların isimleri de var: “Millî Güvenlik Kurulu acze düştü, zayıflatıldı.” Şimdi, tabii Başbakanlığın kuruluşlarından biri, ilgili. Burada Fatih Şahin arkadaşımız, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği eskiden neydi, şimdi ne, biraz önceki konuşmasında ifade etti. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Millî Güvenlik Kurulu eskiden alternatif bir hükûmetti arkadaşlar ve bizim 2004 yılında ilk değiştirdiğimiz yasalardan biri olmuştur ve burada ne kadar değişiklik olduğunu herkes biliyor. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği orada âdeta alternatif hükûmet çalışmaları yürütürdü, psikolojik harekât birimleri vardı ülke genelinde. Bugün sadece Millî Güvenlik Kurulunun sekretaryasını yürütüyor ve Millî Güvenlik Kurulu yine eski Millî Güvenlik Kurulu olarak görevlerine devam ediyor.

Tabii, burada bir ifade kullanıldı ki onu ben Meclis Başkanlığına da havale ediyorum. Bir konuşmacı burada “kirli parmaklar” ifadesini kullandı, “kirli parmaklar kararıyla, kaldırılması suretiyle” diye, yani burada, Parlamentoda milletvekillerinin kullandığı oyları, kaldırdıkları ellerini “kirli parmaklar” olarak niteledi. Bu tutanak burada, elimde, tutanaktan bakılabilir. Ben kınıyorum. Böyle bir Millet Meclisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde “kirli parmaklar” ifadesi ve böyle bir Mecliste “Saygı duyularak konuşulamaz.” ifadesi de aynı konuşmada yer alıyor. Bunu sadece, Meclis Başkanlığına hatırlatıyorum.

Ayrıca, burada “Tayyip Erdoğan”, “Abdullah Gül” isimlerini anarak falan bir şeyler söylendi. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül Türkiye Cumhuriyeti’ni yükselten, Türkiye’yi yücelten, bu dönemin en başarılı siyasi liderleridir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Hayırlı olsun!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tarih bunu böyle anacak.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, anacak tarih; uçağı da anacak…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Evet.. Yani şunu…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - …Irak semalarından dönen uçağı, çuvalı da anacak, düşen uçağı da anacak, hepsini anacak tarih.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hele, aklı olan bunu bir daha düşünür: “Tayyip Erdoğan korkak.” diyor. Gülerler buna, gülerler. Yani Tayyip Erdoğan’a “korkak” diyor birisi. Bunu düşünebiliyor musunuz?

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Niye, Amerika’dan korkmuyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben Tayyip Erdoğan’la on bir yıldır çalışıyorum ve 2002 19 Kasımından beri de bu kabinenin içindeyim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çuval ne oldu, çuval? Mavi Marmara ne oldu, onu da söyle!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tayyip Erdoğan omurgalı bir adamdır, dik duran bir siyasi liderdir ve biz öyle laf olsun diye söz söylemeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç kimsenin şuna buna yalakalığa da ihtiyacı yoktur. Biz yaşadığımızı biliriz, tespitimizi söyleriz, dosdoğru da konuşuruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Beyzbol sopası ne olacak, beyzbol sopası, onu söyle!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve Tayyip Erdoğan’ın ne kadar dik duran, inandığı yolda korkusuzca hareket eden bir lider olduğunu dünya bilir, bunu herkes bilir! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Mavi Marmara ne oldu, Mavi Marmara?

YILDIRAY SAPAN (Antalya) – İsrail’de gördük!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunu siz de bilirsiniz, çok iyi bilirsiniz, “Şöyle bir liderimiz olsaydı.” diye gıpta da edersiniz, ondan eminim! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Aynen öyle.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama buraya gelip “Tayyip Erdoğan korkaktı.” diyor birisi.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Mavi Marmara!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şu on yıla bakarsanız bunun kararını en iyi siz verirsiniz. Benim burada örnekler vermeme de esasen çok gerek yok değerli milletvekilleri.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Tayyip Erdoğan’ı bilmem ama sizinle ilgili çok fikir oluştu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve işte, “Korumayla çıkıyorlar toplumun içine…” vesaire.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Doğru! Yalan mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, biz on yıldır iktidarız…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ölümden mi korkuyorsunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …Başbakanıyla, bakanlarıyla, vekilleriyle. Öyle dönemler vardı, iki üç yıl iktidarda kaldıktan sonra bakanları sokağa çıkamıyordu.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – E şimdi de çıkamıyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bizim, hamdolsun, alnımız ak, başımız dik! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye'nin her yerinde vatandaşın arasındayız ve vatandaşımız Başbakanımızı kucaklamak için seferber oluyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ALTAN TAN (Diyarbakır) – 500 muhafızla, 500 polisle…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 20 tane korumayla geziyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Diyarbakır valisi 20 tane korumayla geziyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Siz bunu kendiniz de biliyorsunuz aslında. Bunu sizler de biliyorsunuz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Diyarbakır’da vali 15 tane araçla geziyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ne kadar cahilce bir söylem; “koruma”. Başbakanın koruması olmayacak mı!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Milletvekillerinin niye var, milletvekillerinin?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Böyle bir şey olur mu!

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, kaç tane bakanın burnu kırıldı? Sizden önce kaç tane bakanın burnu kırıldı, bana bir söyler misin onu? Sizden önce kaç tane bakanın burnu kırıldı?

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Niye bağırıyorsun!

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Sadi Somuncuoğlu’na sor onu sen!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada, tabii, Sayıştayla ilgili, Meclis başkan vekilimiz sorular sorulurken cevap verir ama sadece şunu söyleyeyim, Hükûmete suçlama olarak: “Sayıştay zayıflatıldı.” gibi ifadeler kullanılıyor.

Bakın, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani hükûmetin demokratikleşme adımlarıyla ilgili çalışmalarda çok rol alan birisiyim ben.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Belli oluyor!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve bizim demokratikleşme adımlarımızdan biridir…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Niye demokratikleşemediğiniz belli oldu!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - …2 yasa, mali yönden; 1’incisi 5018 sayılı Kamu Mali Denetim Kanunu’dur, 2’ncisi Sayıştay Kanunu’dur ve bunlar birbirini tamamlar. İlk defa, iktidarımız döneminde bütün kurumlarımızda tek elden -evvelden dağınıktı; müfettişler, maliyeciler, başkaları- mali denetim sağlanmıştır ve bu bir reformdur. Bu bir reformdur, bunu herkes biliyor, birazcık bu konulara aklı erenler bilir. İstisna kurum kalmamıştır.

Sonra, Sayıştay suçlanıyor, dün tabii burada konuşuldu, “İşte, Başbakan niye cevap vermedi?” diyorlar. Burada Grup Başkan Vekilimiz Canikli cevap verdi; 2 tane sözcümüz, Lütfi Elvan ve Mustafa Elitaş cevap verdi. “Efendim, niye gelmemiş denetleme raporları?” Başbakanımız çıkıp da o usuli, konuyu tekrar mı burada konuşmalıydı? Hayır, şu; onun cevabı verildi ama burada Sayıştaya da haksızlık yapılıyor. Temmuz ayının ortasında bir yasa değişikliği oluyor, bir yöntem değişikliği oluyor ve bütün bu söz konusu edilen denetleme raporlarıyla ilgili gecikme de ondan oluyor. Bunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, ben sordum -Sayın Başkan burada, Sayıştay Başkanı- 2012 denetlemesiyle ilgili, “Ne kadarını denetlediniz?” dedim. Bana ifadesi şu oldu: “Bu sene, 2012’de, bütçenin yüzde 91’i denetlenmiş durumda şu anda.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Raporlar nerede, raporlar?

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Raporlar nerede, raporlar?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Evet, gelecek sene o raporlar gelecek ama bu seneki o yasal değişiklik sebebiyle gecikme oldu.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Geçmiş olsun!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Dolayısıyla Sayıştay bugün daha güçlü, yetkileri daha artırılmış; Türkiye’nin bütün kurumlarının mali denetimini yapan bir kurumumuz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ancak kendini kandırırsın Sayın Bakan, bizi kandıramazsın.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Burada, yargıyla ilgili, tabii çok konuşuldu.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Biz saf değiliz, sen sadece safları kandırabilirsin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Eminim, yargıyla ilgili Adalet Bakanımız, Adalet Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü gün bunların yine birçoğu gündeme gelecek, yargıyla ilgili değerlendirmelerde bulunacaktır ama ben şunu söyleyeyim: Yargı, AK PARTİ zamanında esas kendi kimliğine, bağımsızlığına, rahat çalışmasına ve gücüne kavuşmuştur.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Onun için mi talimat veriyorsunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Yargı mensuplarının özlük haklarıyla, adalet saraylarıyla…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ne oldu Deniz Feneri savcıları? MİT davasına hangi savcı bakıyor, hangi savcı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ben avukatlık günlerimde –kısa- o izbe adliyeleri görerek Ankara’da bile üzülüyordum, Ankara’da bile. Bugün, Türkiye’nin her yerinde adliyeler, rahat çalışılır yerler oldu.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Bakan, saflara söyle bunu, bana söyleme.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bakın, adliye saraylarıyla bugün...

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Başbakan “Talimat verdik.” diyor.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayenizde gazeteci hapsetmede dünya şampiyonu olduk.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …Sayıştay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, Ankara’da ilk defa bütünlük içinde çalışacakları binalara sahip oldular; şimdi Yargıtay sahip olacak, onun için çalışıyoruz. Yargının çalışma şartlarını rahatlatmak için bu Hükûmet elinden geleni yapıyor. Burada Değerli Milletvekilimiz Yahya Akman da genişçe ifade ettiği için çok girmeyeyim ama yargı bu dönemde daha özgürleşmiştir ama…

ATİLLA KART (Konya) – Köstebeklik yapan Bakan yargıdan söz ediyor, öyle mi!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Zaten sebep bu. Yargının özgürleşmesi birilerini rahatsız ediyor.

ATİLLA KART (Konya) – Hem köstebeklik yapacak hem de adaletten söz edecek, öyle mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bütün sebep bu.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, Deniz Fenerinden söz et, Deniz Fenerinden!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tabii, şunu önemli görüyorum: Anayasa Mahkemesi…

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, Deniz Fenerinden söz et.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …bugün insan hakları mahkemesi hâline gelmiştir.

ATİLLA KART (Konya) – Deniz Feneri’nden söz et Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bir yandan burada çıkıp…

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, duymuyorsunuz herhâlde. Sayın Bakan, Deniz Fenerinden söz et.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bir yandan burada çıkıp “Efendim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde şu kadar dava var. Türkiye en çok dava sahibidir.” deniliyor, ondan sonra bu Anayasa değişikliğinden şikâyet ediliyor.

ATİLLA KART (Konya) – Bu tarafa bakacak yüzün yok, bu tarafa bakacak cesaretin yok.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Türkiye ilk defa bir Anayasa Mahkemesine kavuşmuştur. Bu bireysel başvuru hakları o kadar önemlidir ki, bundan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine değil…

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, Deniz Fenerinden biraz söz et.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …vatandaşlarımız Anayasa Mahkemesine gidecektir ve…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, dinleyemiyoruz; Sayın Başkan, duyamıyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …bunları, hiç kimse, burada yargıyla ilgili ifade etmiyor.

ATİLLA KART (Konya) – Deniz Fenerinden niye bu kadar rahatsız oluyorsunuz Sayın Bakan?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Deniz Fenerini bir anlatsana? Bu fitre ve zekâtı üzerine geçiren Deniz Fenercileri nerede, nerede? Anlat, gemi mi aldınız, televizyon mu kurdunuz Deniz Fenerinin paralarıyla?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen? Dinleyemiyoruz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım… Lütfen dinler misiniz değerli arkadaşlar, lütfen dinleyelim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tabii, sayın… Burada, “Bu iktidarın artık indirilmesi gereği…” vesaire gibi sözler… Yine tutanaklardan bakılabilir. Bir sözcü… Yani AK PARTİ’nin diktatörlüğünden falan söz ediliyor. Yani bu CHP bunu derse çok üzülüyorum. Yani 1940’lı yılların CHP’si, bugünün Türkiyesi’nde demokratikleşmeyi âdeta rehber edinmiş AK PARTİ Hükûmetini diktatörlükle suçluyor. Bu hayretler edici bir şey, hayretler edici bir şey!

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, bugünün hesabını ver.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İkinci Dünya Savaşı vardı. Allah’tan korkun, seksen sene önceden bahsediyorsun.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, taşeron bakanlık mı yapıyorsun? Sayın Bakan, neden taşeron bakanlık yapıyorsun?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya Başkanım, ne bu ya böyle! Başkanım, “Taşeron bakanlık yapıyor.” diyor ya!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tabii, Sayın Sakık burada bir şeyler ifade etti.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan duymuyor, taşeronluğu duymuyor, taşeron bakanlığı duymuyor, köstebekliği duymuyor; işine geleni duyuyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bakın, şunu ifade edeyim tekrar: Burada, işte, “Atamalarda Kürt-Türk ayrımı yapılıyor, Kürtlere görev verilmiyor.” falan gibi… Külliyen yanlıştır. Bu ayrımcılığı yapmak da çok ayıptır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Açıkla, kaç tane Kürt general var, kaç tane? Laga luga yapma! Kaç tane vali var? İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 1 tane genel müdür var mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde, AK PARTİ hükûmetlerinde böyle bir ayrım asla söz konusu değildir, yapılmamıştır, yapılmamaktadır. Bunlar yanlıştır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hikaye! Kaç tane Karadenizli vali var, kaç tane Rizeli vali var?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz, bunu yapan olursa karşı çıkarız, biz karşı çıkarız, biz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ilısu Barajı’ndan Erbil Havaalanı’na kadar bütün ihaleleri Karadenizliler aldı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Türkiye’de, böyle bir şeyi gelip de Mecliste nasıl söylersiniz?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Karadenizli olmayan bürokrasiye giremiyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama siz şunu kabul etmiyorsanız; sizin kafanızda olmayan, sizin partiliniz olmayanları Kürt kabul etmezseniz bilmem. Pek çok bürokratımız var bizim bu hayatın içinde, bürokraside, her yerde görev alan ve hiç kimsenin kimliğine, etnik yapısına, geldiği kökene falan da bakılmaz, böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tesadüfen 1 tane Kürt general yok. Kürt orgeneral var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yaptıklarınız ortada, nasıl ayrımcılık yaptığınızı biliyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada ben şunu söyleyeyim, Sayın Sakık’a şunu söyleyeyim, arkadaşlarına: Bakın, AK PARTİ Türkiye’de, Türkiye'nin birliğinin, bütünlüğünün, kardeşliğinin çimentosudur, garantisidir, garantisidir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Böldünüz, böldünüz, siz böldünüz!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kırıkkale Üniversitesinden niye atıldın sen?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  Biz ülkemizin birliğinin çimentosuyuz. 1 tane vatandaşımızı feda etmeyiz, kimseyi ayırmayız, kimseyi ayırmayız ve Kürt vatandaşlarımız da bunu bilir, AK PARTİ’nin bu politikasını çok iyi bilir.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, Deniz Fenerinin telefon dinleme kayıtları neden silindi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu ülkede ret ve inkâr politikalarını biz elimizin tersiyle ittik ilk defa.

MAHMUT TANAL (İstanbul) –  Bakın Sayın Bakan, bürokratların içinde kaç tane kadın var? Ayrımcılık ortada işte.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bugün, devlet geçmişiyle hesaplaşıyor…

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen dinleyelim… Lütfen dinleyelim.

ATİLLA KART (Konya) – Deniz Fenerindeki telefon kayıtları ne oldu, neden silindi Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve yanlışların üzerine gidiyoruz ama siz bunları görmüyorsunuz. Bunu, tabii görülür, görülmez…

ATİLLA KART (Konya) – Suç delillerini neden yok ediyorsunuz Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Sakık görmez, birileri görmez ama millet görüyor, millet görüyor bunu…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Rakam verin rakam, sayın.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve biz bunu zaten birileri için yapmadık, milletimiz için yaptık, vatandaşlarımız için yaptık; devletin kendi ile hesaplaşmasını, ret ve inkâr politikalarının kaldırılmasını, vatandaşlarımızın hak ve hukukunun iadesini. Biz terörle, terör örgütüyle vatandaşımızı tam olarak ayıran bir partiyiz.

Bütün vatandaşlarımızın aksamış, ihmal edilmiş hak ve hukuku varsa onların garantisi biziz ve AK PARTİ olarak biz bu yolda devam edeceğiz, bunu burada rahatlıkla… Ama, ne olur sizler de insaflı bakın. Burada eleştirmek… Tamam, muhalefet eleştirir…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kadar gerçek dışı nasıl konuşuyorsun? Sende Allah korkusu yok mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ama muhalefet bir tane de der ki: “Şu da iyi.” On yıl, arkadaşlar, on birinci yılımızdayız, Türkiye nereden nereye geldi? Uluslararası alanda Türkiye’ye övgüler yağdırılıyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kim yağdırdı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve her gün bu, bunu sizler de görüyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Körler, sağırlar birbirini ağırlar!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bir de, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefet bunun bir tanesini söylese kâr eder, kendisi güçlenir, yaptığı eleştiriler daha haklılık kazanır, bundan emin olun.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Yalan mı söyleyelim yani yalan mı konuşalım?

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Uçağı anlat uçağı, uçağı. Uçağı anlat.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben, burada, az bir vaktim var, vaktimi kullanacağım. Önce kısa kesmek istiyordum ama yani burada, sık sık, partimizin, işte…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Ortam müsait Sayın Bakan.

ATİLLA KART (Konya) – Deniz Fenerinden başla Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …hükûmetimizin giderek muhalefeti susturduğu, işte, efendim, baskı uyguladığı, gittikçe otoriterleştiği gibi ifadelerde bulunuldu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yalan mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben hükûmetimizin onuncu yılını doldurması sebebiyle hükûmetlerimiz döneminde, on yılda, sadece atılan demokratik adımları kitaplaştırdım, bu çalışmayı sağladım ve oraya baktığımızda sadece -bunların da tamamı Meclisten geçmiş, buradan, Yüce Meclisten- onlardan bazılarını bu kalan süremde hatırlatacağım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Deniz Feneri ne olmuştu Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY  (Devamla) – Türkiye’ye “Demokratikleşmiyor” diyenlere, ben bunu şimdi başlıklarıyla sadece okuyorum:

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Deniz Feneri ne oldu, Deniz Feneri?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY  (Devamla) –  Biz, 19 Kasım 2002’de hükûmet olduk. İlk icraatlarımızdan biri Türkiye’de 30 Kasım 2002’de olağanüstü hâlin kaldırılmasıdır. Hükûmet olduğumuzdan on gün sonra ve 19 Temmuz 1987 tarihinde geçici olarak başlayan ancak 46 kez uzatılan olağanüstü hâli biz uzatmayarak 30 Kasım 2002’de kaldırdık. Olağanüstü hâl, olağanüstülük -adından işte- normalin dışında bir hukukun, uygulamanın devreye girmesidir çünkü o bölgede, Güneydoğu’da bizden en çok bu isteniyordu. Yıllardır bu olağanüstü dönem vatandaşı canından bezdirmişti ve biz o olağanüstü hâli kaldırdık.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Valileriniz olağanüstü hâl valilerinden beter oldu, beter!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY  (Devamla) –  Faili meçhul cinayetler dönemine son verildi. Halkın iradesi dışında güç odağı tanımayan AK PARTİ, yargısız infaz…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Faili belli cinayetler var Sayın Bakan, faili belli cinayetler!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY  (Devamla) –  …ve faili meçhul cinayetler gibi yaşam hakkı ihlallerini Türkiye'nin gündeminden çıkardı. Bu tür gayrimeşru işlere karışan kamu görevlileri hakkında da adli makamlarca gerekli yasal süreçler  başlatıldı.

Geçmişin üzerindeki sis perdesinin kaldırılması, karanlık olayların aydınlatılması ve suçluların yakalanmasında büyük mesafeler alındı.

Sivilleşme yönünde çok sayıda düzenleme yapıldı. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği örneğini biraz önce burada verdim, buna benzer birçok kurumda, YÖK, RTÜK ve benzeri birçok kurumda Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin temsilcileri vardı, hepsi oralardan çıkarıldı.

İşkenceye sıfır tolerans… Bakın, işkence Türkiye'nin yüz karasıydı ve uluslararası alanda her zaman Türkiye’nin önüne çıkardı.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – İşkencede birincisiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - İşte, işkencenin, kötü muamelenin tanımı genişletildi, cezaları artırıldı, cezaların tecili veya paraya çevrilme imkânı kalmadı ve işkenceye sıfır tolerans politikamızla Türkiye’nin gündeminden işkence çıktı.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Kaç kişi gözaltında kayboldu Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bunun yanında, daha etkin ve güçlü bir sivil toplum iktidarımızın daima desteklediği  en önemli toplumsal unsur olmuştur. Bakın, Dernekler Kanunu; 12 Eylül ideolojisinin bir ürünü olan eski Dernekler Kanunu’nda örgütlü toplum kontrol altında tutulması gereken potansiyel bir tehlike olarak görülüyordu. Hepimiz yaşadık, biz o tehlikelerin içinde… (CHP sıralarından gürültüler) Tehlike olarak görülenler şeklinde yaşarak geldik buraya arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz ve biz, yaptığımız değişiklerle bütün bunları kaldırdık ve örgütlenmenin önünü açtık. Bugün hiçbir sınır yok, çocuklar bile dernek kurabiliyor. Bütün sınırları kaldırdık; bildiri yayınlama vesaire. Bunları o dönemleri yaşamış olanlar bilirler. Ve 2004 yılında yaptık bunları, daha iktidar olduğumuzun hemen ikinci yılında, üçüncü yılında bu önemli reformları yaptık biz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bizim haberimiz yok, Diyarbakır Valisinin de haberi yok bunlardan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve herkesin toplantı ve gösteri hakkını kullanabilmesine imkân sağlama; bu, keyfîliklerle iptal ediliyordu, buna standart getirildi. Sadece suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike varsa o zaman…

Vakıflarla ilgili, cemaat vakıflarıyla ilgili her şey rahatlatıldı. (CHP sıralarından gürültüler)

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Doğru söylüyorsun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Siyasi partilerin kapatılması… Muhalefet oy verseydi Türkiye’de bir daha siyasi parti kapatılamayacaktı. Şu anda 20’nin üzerinde kapatıldı ama yine de bizim çabalarımızla kapatma nisabı artırıldı, milletvekilliği düşmüyor parti kapatılsa bile, bunun gibi önemli değişiklikler getirdik.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kendi vekillerinize soracaksın onu, kendi vekillerinize.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bütün bunlar bu dönemde, daha ilk yıllarımızda yapılanlar.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şike kanununu da geçirdi milletvekilleriniz, buna niye “evet” demediniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve kolluk merkezleri modernleştirildi. Ben burada hep söylerim, İçişleri Bakanlığım döneminde bunu sağladım. Bugün karakollarımızın hepsi, polis merkezleri, karakollar, gidin bir uğrayın, hepsi kameralı. Evvelden beri konuşuldu: “İşte, şeffaf, camdan yapılı karakollar var.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne yaptınız milletvekilinize, ne yaptınız? Polisleri sıraya dizen milletvekiline ne yaptınız, onu söyleyin!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) -  Şimdi hepsi şeffaf arkadaşlar, hepsi şeffaf, hepsi kameralı ve her polis, her jandarma, oraya bir vatandaş gelince nasıl davranacağını gayet iyi bilir, hangi insani tutumlar içinde davranacağını gayet iyi bilir.

Özel kurslarda farklı dil ve lehçelerin öğretilmesi. Bunlar ta 2004’lerin, daha bu yıllara gelemiyorum, vaktim bitti. Efendim, farklı dil ve lehçelerde yayın hakkı. Herkes çocuğuna istediği ismi… Bu bile yoktu Türkiye’de arkadaşlar. Nüfus memuru çocuğunuzun ismine müdahale ediyordu. Böyle bir şey olur mu, böyle bir ülke olur mu? Anne cezaevine gidiyordu, çocuğuyla kendi ana dilinde konuşamıyordu; başka dil de bilmiyor, Türkçe de bilmiyor, tercümanla konuşuyor.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Başbakan yardımcısı kimdi o zaman? Ankara valisi kimdi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu ilkellikleri bu hükûmet kaldırdı, bu hükûmet kaldırdı ve tabii, bütün, özellikle temel haklarla ilgili falan diğer şeylere gelemiyorum, Anayasa değişikliklerine ama yüzlerce, bunu bastırıp milletvekillerimize de yakında göndereceğim. Orada inşallah bakma fırsatınız olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemize desteğiniz için teşekkür ediyorum. İnşallah buradaki kurumlarımızın bütçeleri, 2013 yılı bütçeleri hayırlı olsun diyorum, hepinizi en içten duygularla saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atalay.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan… 

BAŞKAN - Sayın Sakık, bir saniye… 

Efendim, Sayın Şandır daha önce söz istemişti,  vereceğim size de.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, “Sayın Şandır” dedim. Lütfen…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Şu an aldığım bir haber dolayısıyla söz istedim, arkadaşlarıma ve size çok teşekkür ederim. Grup Başkan Vekilimiz Sayın Oktay Vural’ın annesi vefat etmiştir. Başsağlığı diliyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak üzüntülerimizi ifade ediyorum. Meclisimize duyurmak, milletvekillerimize duyurmak gerekliliğini duydum. Merhumeye Yüce Allah’tan rahmetler diliyor, aile yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Söz verdiğiniz için de sizlere saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın, Başkanlık Divanı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Ben de heyetimiz adına başsağlığı diliyorum Sayın Vural’a. Kalanlara Allah sağlık versin, mekânı cennet olsun diyorum.

Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, partimizin manevi şahsiyetine yönelik olarak sataşmada bulunmuştur. “1940’lı yılların Cumhuriyet Halk Partisi anlayışı”yla demokrasi anlayışımızı eleştirmek gibi bir cümle etmiştir efendim. Bu nedenle söz istiyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Hiçbir şey söylemedim.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakika.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, sorulara ve eleştirilere cevap verirken arzu ederdim ki kendi akademik kariyerini öne çıkarsın, güzel değerlendirmeler yapsın, bütün Parlamento da bundan yararlansın ama o başka bir yolu tercih etti, polemik yapmaya çalıştı ama onda da başarılı olabilmiş değil, söyledikleri her şey birbiriyle çelişiyor.

Sayın Bakan, şuna cevap vermenizi beklerdik: Deniz Feneri davasında siz ciddi bir ithamla karşılaştınız, Parlamentoda hakkınızda gensoru verildi. İlk defa bir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Bakanı bir soruşturma konusunu, soruşturmaya konu olan bir hususu, gizli kalması gereken bir bilgiyi soruşturma muhataplarıyla paylaştığı gerekçesiyle gensoruya muhatap  oldu. Ciddi bir sıfat kullanıldı sizin için, tekrar etmek istemiyorum burada, çok üzücü bir sıfat, bundan herhâlde yeteri kadar üzülmediniz. Bir cumhuriyet hükûmeti bakanı, bir soruşturmayı, soruşturma konusu olan kişilere sızdırmaz, böyle bir şey olmaz. Soruşturmaya ilişkin telefon kayıtları ortadan kaldırıldı, silindi, hiçbir açıklama yapmadınız.

Bir şey söylediniz: “Eski hükûmetlerin bazı bakanları gün geliyor sokağa çıkamıyor.” Buradan söylüyorum: Sizler bir gün sokağa çıkamayacak hâle geleceksiniz Türkiye’de, gidiş ona doğrudur. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan dün bir şey söyledi, o konuda bir değerlendirme yapmanızı isterdim. “Şey haram yemektir.” dedi, “Günahtır” dedi, değerlendirmeler yaptı dokunulmazlıkla ilgili, birtakım suçlarla ilgili olarak birtakım değerlendirmeler yaptı. Gelin, Sayın Başbakanın dokunulmazlığı dâhil bunları kaldıralım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …aksi takdirde bunlar da haram yemek olacaktır,  günah olacaktır.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

Sayın Sakık, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, biraz önce yaptığım açıklamalardan dolayı Sayın Bakan “Külliyen yalan.” demişti, mümkünse…

BAŞKAN – Peki, lütfen, iki dakika içinde ve bir şeye de meydan vermeden.

4.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben biraz önce bir durum tespiti yaptım. Sayın Bakanım, yani bizi herkes iyi tanır, çok yalan malan bizim hayatımızda yok, size de asla böyle bir dille hiç bugüne kadar, kimseye, böyle hitap mitap da etmedim ve ben belgelerle konuştum. Şimdi size söylüyorum, hani bizim Kürt’ümüz yoksa da dönün kendi Kürt’ünüz bu kurumlarda varsa ben yalancı olayım. Anayasa Mahkemesinin üyelerine bakın bir bütün olarak: Samsun, Sarıkamış, Ankara, Elbistan, İstanbul, Ankara, Konya, Çorum, İstanbul, Ankara, Beyrut -Bilmem nere. Nedense Beyrut’tan da transfer yapılmış- Afyon, Isparta. Şimdi birkaç kurum saydım ve siz dönüp hep eşitlikten bahsedersiniz ya, bir tek Kürt’ün bu kurumlarda olmadığını söyledim. Ve ben size daha açık bir şey söyleyeyim: 2010 yılında burada bir seçim yapıldı Anayasa Mahkemesi için, buradan 2 arkadaşımız adaydı, Kürt coğrafyasında bir avukat arkadaşımız bütün baroların ortak adayı olarak -bizden biri de değildi- ve burada AKP’li arkadaşların büyük bir çoğunluğu ona oy verdiler. Oy verdikten sonra bütün AKP’li o dönemin milletvekilleri, hiçbiri aday gösterilmedi, bakın, bu bile… Kapalı kapılar ardından ne konuşulduğunu, neler yapıldığını da çok açıkça biliyoruz yani biz buraya çıkıp söylediğimizde ezbere şeyler getirmiyoruz. Size 20 kurum sayabilirim, 20 kurumun içerisinde bir tane Kürt, Alevi ve muhalif insan yoktur Sayın Bakanım. Elimdeki belgeyi birazdan size sunacağım çünkü bu sadece sizin politikalarınız değil, cumhuriyetten bugüne kadar uygulanan zalimane politika budur. Onun için “Buradan kardeşlik çıkmaz, kavga çıkar.” dedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, benim “kirli parmak” ifademi Atalay yanlış anlamış. Bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, zabıtlara bakacağım ama ben de duydum, siz “kirli parmaklar” dediniz çoğunluğun parmaklarına.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır ama yanlış anlaşıldı. Hayır, bir şey söyleyeceğim yani maksadımı aşan…

BAŞKAN – Zabıtları getirtip bakacağım. Lütfen oturun yerinize.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Sayın Başkan, bir dakika. Eğer öyle geçmişse tutanağa, yanlış…

BAŞKAN – Hayır, bakacağım zabıtları getirtip, öyle bir şey var mı, ne söylemişsiniz, Sayın Atalay ne söylemiş?

Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani diyorum ki “Kirli parmak” kelimesi yanlış geçmiş. Bir dakika açıklama yapayım.

BAŞKAN – Hayır, zabıtları getirteceğim, ondan sonra.

Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beni dinler misiniz…

BAŞKAN – Dinledim, sizi dinledim.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, milletvekili olarak diyorum ki benim burada kullandığım o “kirli parmak” meselesi yanlış ifade edilmiş veya tutanağa yanlış geçmiş, düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Düzeltmek istiyorsunuz...

Buyurun yerinizden düzeltin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, buradan yapayım.

BAŞKAN – Hayır, buyurun yerinizden, düzeltme yerinizden olur.

Buyurun. (Gürültüler)

Bir dakikada düzeltin, nedir “kirli parmak”tan maksadınız.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında sarf ettiği bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi, tabii, burada Beşir Atalay konuşmalarımın hiçbirisine cevap vermedi, o bir.

İkincisi, ben, aslında “kirli parmaklar” değil, “Kirli işleri o parmaklarınızla düzeltiyorsunuz.” dedim. “Kirli işleri parmak kaldırarak düzeltemezsiniz.” dedim. “Kirli parmak” demişim, biraz yanlış bir ifade olmuş. Yani benim orada dediğim, AKP’nin, burada bütün kirli işleri parmaklarıyla düzeltiyoruz zannediyorlar, bu olmaz çünkü burada açıkça gelen bütçe de, Bütçe Kanunu, Sayıştay Kanunu’na, Kamu Mali Yönetim Kanunu’na açıkça aykırı, Anayasa’ya aykırı. Buna rağmen, bu kesin hesap kanunu ve bütçe tasarısı kanununun görüşülmemesi lazım, çok açık. Buna rağmen, parmaklarla, kaldırıp bunu düzeltiyorlar. Bu olmaz ki yani bunlar düzgün işler değildir.  

Sonra, yani, Beşir Atalay’a hatırlatmak istiyorum: Kırıkkale Rektörlüğünde niye görevden alındın? İrticanın rektörü olarak görevden alındın. Şimdi de geldiniz, irticayı suç olmaktan çıkardınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler. Zapta geçti konuşmanız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Ben “irticacı” diye anladım.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun.

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Biraz önce Sayın Şandır’ın ifadelerinden öğrendiğimize göre Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’ın annesi rahmetli olmuş, merhumeye Allah’tan rahmet diliyoruz. Biraz önce yine kendisinden öğrendiğimiz kadarıyla da yarın Ankara Kocatepe Camisi’nde öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazıyla birlikte defnedilecek. Aslında, bir önceki şeyde, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Sadık Bey’in babası rahmetli olduğunda bir temennide bulunmuştuk. Meclis Başkanlığımızın, milletvekili arkadaşlarımızın yakınlarıyla ilgili cenaze gibi meseleleri bir mesajla tüm milletvekillerine duyurdukları takdirde hepimiz herhâlde bu manevi görevi yerine getirmiş oluruz çünkü ancak bu şekilde öğrenme imkânımız bulunuyor. Rekabet yapabiliriz, burada farklı şeyler konuşabiliriz ama insanlar birbirleriyle acılı günlerini, neşeli günlerini, acılarını paylaşmakla herhâlde Meclis Başkanlığımıza duyurarak bize bu konuda katkı sağlar.

Ben merhumeye Allah’tan rahmet diliyorum, makamı cennet olsun. Vural ailesine de sabırlar temenni ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gereğinin yapılması için Sayın Başkanlığa bildirilecek.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de aynı konuda söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’a annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural’ın annesinin Hakk’ın rahmetine kavuşması nedeniyle Sayın Oktay Vural’a, ailesine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sabır ve başsağlığı diliyoruz. Annelerine Allah’tan rahmet diliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun.

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, acıları paylaşmanın insani bir şey olduğuna ama BDP Grubundan yakınlarını kaybedenlere aynı hassasiyetin gösterilmediğine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için.

Aslında çok insani bir şey, yani bu tür acıları paylaşmak çok çok insani bir şeydir ama bu bile gösteriyor ki… Yaramı deştiniz, siz Meclis olarak deştiniz, siz Grup Başkan Vekili olarak deştiniz. Ben sizden bir parçayım. Biz, bu arkadaşlarımız, bir grubumuz yakınlarımızı kaybettiğimizde aynı hassasiyeti niye göstermiyorsunuz, Meclis olarak niye göstermiyorsunuz? Herkese gösterdiğiniz bunu Kürtlerden niye esirgiyorsunuz ve “İslam’ız” diyorsunuz. Ayıptır ayıp, günahtır günah!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bırak Kürt edebiyatı yapmayı! Kürtçülük yapma!

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz yapıyorsunuz! Sen yapıyorsun! Ayıptır, günahtır!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kürtçülük yapıyorsun. Başından beri Kürtçülük yapıyorsun!

SIRRI SAKIK (Muş) – Bırak be, insanlıktan pay almamışsınız!

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen almamışsın asıl, edepsiz!

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen almamışsın be, edepsiz!

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1) Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Sayıştay Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)

1) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) YARGITAY (Devam)

1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) DANIŞTAY (Devam)

1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) BAŞBAKANLIK (Devam)

1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şahısları adına, aleyhinde olmak suretiyle Tufan Köse, Çorum Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin ölünüz ölü de bizim ölümüz ölü değil mi? Edepsizler!

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii bu bütçeyi…

SIRRI SAKIK (Muş) – Düşman hukukuysa düşman hukuku uygulayın! Ayıptır be!..

BAŞKAN – Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başbakan seni arıyor, başsağlığı diliyor.

SIRRI SAKIK (Muş) – Başbakan insan gibi davranıyor. Sen insan ol!

BAŞKAN – Lütfen beyler, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ben yurt dışındaydım o zaman, bilmiyordum. İşte “duyurulsun” diyoruz.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan, süremi baştan başlatırsanız.

BAŞKAN – Tamam.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçeyi birçok yönden eleştirmek mümkün ama Alman mahkemelerinin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Cenaze üzerinden Kürtçülük yapıyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Muş)- Bırak be! Konuşma be edepsiz adam!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne demek?.. Terbiyesiz!

SIRRI SAKIK (Muş) – Terbiyesiz sensin! Ahlaksız da sensin!

TUFAN KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan, süreyi…

BAŞKAN – Evet, lütfen…

Süreyi yeniden başlatıyorum.

Buyurun.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçeyi birçok yönden eleştirmek mümkün, arkadaşlarımız eleştirecekti ama bugün bir şey daha ortaya çıktı. Alman mahkemelerinin “Yüzyılın yolsuzluğu, yüzyılın hırsızlığı” olarak saptadığı bir davanın sanıklarına köstebeklik yapan bir bakanın bu bütçeyi savunması da bu bütçenin güvenilirliğini sarsmıştır, baştan sakat hâle getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bir AKP’li grup başkan vekili bir Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin üzerinden “Cumhuriyet Halk Partili bu milletvekilinde Allah korkusu yoktur, utanma duygusu yoktur, kuldan utanma yoktur.” diye bir söz söyledi, talihsiz bir laf etti. Cumhuriyet Halk Partililerde Allah korkusu da vardır, kuldan utanma da vardır, hata yaparsa hatadan dönme de vardır ama Cumhuriyet Halk Partisinde kul hakkı yemek yoktur, yetim hakkı yemek hiç yoktur, köstebeklik yapmak hiç yoktur. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Baskı, zulüm ve haksızlığa isyan etmek vardır ama güçlülerin karşısında kuyruk sallamak yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi, esir düştüğünde bile asla teslim olmayanların, gerektiğinde kırılanların ama asla eğilmeyenlerin partisidir. Son on yılda Türkiye’de bir korku imparatorluğu yarattınız. Yargıyı, üniversiteleri, basın-yayın organlarını hatta Parlamentoyu baskı altına aldınız ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu korku imparatorluğunuzu tarihe gömmeye kararlıyız. Emin olun, yaşayanlar, o güzel günleri çok yakında göreceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçe, milletin bütçesi olmadığı için; yoksul halkımızın değil, etrafınızdaki üç beş rantiyecinin bütçesi olduğu için; yoksullukla da yolsuzlukla da mücadele etmediği için; bu bütçe gelir dağılımını düzeltmediği için; dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olmasına karşın dünyada gelir dağılımı bozuk en kötü 6’ncı ülke olduğu için; zengini daha zengin, fakiri de yoksulu da daha yoksul yaptığı için; bu bütçe köylüyü, işçiyi, emekliyi, esnafı, hayvancıyı yani gerçek üreticiyi dolaylı vergilerle, harçlarla, cezalarla ezdiği için; asgari ücrette vergiyi kaldırmadığı için; soğandan, sarımsaktan, patatesten, çeltikten, gübreden yüzde 18 katma değer vergisi alırken pırlantadan, zümrütten, elmastan vergi almadığı için; bu bütçe dünyanın en pahalı elektriğini, mazotunu, doğal gazını, telefonunu, otomobilini bu yoksul halka dayattığı için; kepenk kapatan esnaf sayısını, tarlasını ekemeyen çiftçi sayısını, hayvanını besleyemeyen üretici sayısını katladığı için; mezarda emekliliği kabul ettiği için; işçinin alın terini taşeron şirketlere peşkeş çektiği için; Cumhuriyet Halk Partili İzmir Belediyesinin 3 katı maliyetle metro yapan AKP’li belediyeleri koruduğu için; yoksula dağıttığı kömürde bile yolsuzluk yaptığı için; değerli arkadaşlarım, ekonomide pembe tablolar çizmesine, rakamlara takla attırmasına karşın yalnızca ekonomik çöküş yıllarında sayıları anormal artan hayat kadını sayısını son on yılda 25 binden 110 bine çıkardığı için; çocuğuna süt alamadığından annelerin intihar etmesine olan bir ekonomiyi bu halka reva gördüğü için; “one minute” diyerek, “Mavi Marmara’nın hesabını soracağım.” diyerek halkımızın duygularını sömürüp, İsrail ile anlaşamıyoruz görüntüsü verip, İsrail’i korumak için; komşularımız İran, Irak, Suriye ile kötü olmak pahasına Kürecik Radar İstasyonu’nu kurduğu, Patriot füzelerini de bu topraklara yerleştireceği için; Myanmar’a, Suriyeli muhaliflere, Libyalı, Mısırlı muhaliflere verdiği desteği yoksul halkımızdan, bilimsel çalışmalardan, emeklilerden, emekçilerden, çiftçiden, köylülerden esirgediği için; dış politikayı sıfır sorun ile alıp ülkemizi etrafı düşmanlarla çevrili bir coğrafyaya dönüştürdüğü için; sıfır terörle aldığı Anadolu’yu ağlayan analar dolu bir coğrafyaya çevirdiği için; birkaç orduya komuta edecek kadar yurtsever subay, astsubay ve generali, birkaç gazete, televizyon çıkartacak kadar gazeteciyi, birkaç üniversiteye hayat verecek kadar bilim adamını cezaevlerine doldurduğu için; Deniz Feneri sanıklarını yargılamadan Deniz Fenerinin savcılarını yargılayarak hukuksuzluğu ve keyfîliği Türk adalet sistemine yaygın bir hastalık gibi, salgın bir hastalık gibi soktuğu için; Amerika’dan, İsrail’den korkanların hazırladığı bir bütçe olduğu için; bu bütçeye “hayır” diyoruz.

Yoksul halkımıza saygıyla duyurulur. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Köse, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan milletvekillerinin konuşmaları tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Yirmi dakika süreyle soru-cevap yapacağız. Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Sayın Cumhurbaşkanınca Büyükşehir Yasa Tasarısı imzalanmıştır. Turizm yörelerindeki belde belediyeleri de bu durumda kaldırılmış oluyor. Örneğin Kaş Kalkan, Antalya’da yine Side, Belek, Alanya’daki Mahmutlar, Konaklı, Avsallar, Okurcalar belediyeleri kaldırılıyor. Bunun anlamı turizmde bindiğimiz dalın kesilmesi değil midir? Sayın Cumhurbaşkanı “Kanunu imzalarken Anayasa Mahkemesi kararlarıyla bir çelişki olup olmadığını inceledim.” diyor. Hâlbuki Anayasa Mahkemesinin 31 Ekim 2008 tarih ve 153 sayılı Karar’ı turizm beldelerinin kapatılmaması yönündedir. Bu çelişkiyi Sayın Cumhurbaşkanı niye görmemiştir? Turizm bölgelerindeki belde belediyeleri neden kapatılmıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri ve genel sekreter yardımcıları ve birim başkanlarının tüm hizmet araçlarına, diğer hizmet araçlarına araç takip sisteminin kurulması hususunda katkısı geçenlere, başta Meclis Başkanlığına ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğine teşekkür ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterinin örnek başlattığı bu davranışın diğer kurumlarda yaygınlaştırılmasını düşünüyor musunuz?

İki: Cumhuriyet başsavcılığı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında, Başbakanlıktan, soruşturma yapılmak üzere izin istemiş midir; izin istemişse Başbakanlık bu konuda ne tür karar vermiştir?

Üç: Başbakana verilen hediyelerin listesi nedir? Bunlar hep kamuoyundan gizleniyor. Öğrenmek için soruyorum.

Soru dört…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Meclis Başkan Vekilim, TRT 3, bu Meclisin aynasıydı, halkın Mecliste olan biteni öğrenmesinin en doğal yoluydu. “TRT kapattı.” dediniz, “Protokol bu şekilde.” dediniz. Acaba Meclis Başkanlığı, TRT yayınlarının Meclisin çalıştığı süreçte verilmesi konusunda ne gibi girişim yaptı? Bu konuda hiçbir girişim yaptı mı veya yaptığı girişim yarım yamalık mı? Meclis, iradesini ortaya koydu mu? Net bir şekilde öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum: Meclis Başkanlığına. Mecliste geçici görevli olup da sözleşmeli olan personelin sözleşmeye geçtiği dönemde ödenmeyen maaş farklarının, bazı personel tarafından verilen mahkeme kararıyla alındığı haberleri doğru mudur? Doğruysa, bu uygulama tüm sözleşmeli personele uygulanacak mıdır ve ne zaman bu ödemeler yapılacaktır?

İki: Sayın Başbakanın BOP eş başkanlığı devam etmekte midir? Devam etmekteyse, bu görev kim tarafından, ne zaman verilmiştir?

Bir diğer soru: Sayın Başbakan, geçen hafta il başkanlarıyla yaptığı toplantıda Simav depreminin ardından Simav Devlet Hastanesinin yapıldığı yönünde bir ifadede bulunmuştur. Simav Devlet Hastanesinin yeri bile belli olmamıştır. Sayın Başbakana bu bilgiyi kim vermiştir? Kamuoyuna bu yanlış bilginin verilmesinin sebebi nedir? Sorumlular hakkında bir işlem yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir: Mecliste çalışan 4/C’lilerin özlük haklarıyla ilgili düzenleme, iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?

İki: Bu Deniz Feneri davasıyla ilgili Alman basınında çok değişik haberler yayınlandı. İşte bu paraların yardım maksatlı toplandığı ancak kişisel amaçlar ve siyasi amaçlar doğrultusunda kullanıldığıyla alakalı çok geniş bilgiler yansıdı. Deniz Feneri soruşturması ne aşamadadır? Alınan savcıların yerine atanan savcılar bu soruşturmayı devam ettirmekte midirler? Bu konuyla alakalı aydınlatıcı bilgi verirseniz memnun oluruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Gaziosmanpaşa’da biraz önce polise yapılan terörist saldırıda şehit olan polis memuru Mücahit Daştan’a Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

1’inci sorum: Sayıştay, denetlemesi gereken kurumların ne kadarını denetlemektedir? Bu yeterli midir? Sayıştay yaptığı denetimin ne kadarını yerinden, ne kadarını merkezden yapmaktadır? Yerinden veya merkezden denetim yapmanın kriteri nedir?

Şimdi, “Eşit işe eşit ücret” ilkesini hep savundular. Mecliste çalışan 4/C’li personel 1.800 lira, aynı işi yapan sözleşmeli personel 2.800 lira almaktadır. Bu adaletsizliği ne zaman ortadan kaldıracaksınız?

Sayın Başbakana BOP eş başkanlığı görevini kim vermiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğan.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayıştay 2011 yılı denetim raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunamamıştır ve şu anda Sayıştay denetimi için 2011 yılına ait evrak ve hesaplar çuvallar içinde bütün Türkiye’de saymanlıklarda beklemektedir. Bu çuvalları koyacak depo, arşiv, servis dahi kalmamıştır. Sayıştay bu hesapların incelemesini ne zaman yapacaktır?

2’nci sorum: 2012 yılı içerisinde Başbakanlık bütçesinden kaç adet taşıt alımı gerçekleşmiştir? Tutarı nedir? Yine aynı dönemde Başbakanlık bütçesinden kiralanan araç sayısı nedir ve bu kiralama için ne kadar ödeme yapılmıştır?

Yine, Sayın Başbakanın kullanımına tahsis edilmek üzere satın alınan araç sayısı ve bunların tutarları nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Deniz Feneri davasına bakan mahkeme heyeti, hukuki sınırları aşarak suç işlediği iddiasıyla görev yapmaktan alıkonmuştu. Bu mahkeme heyetinin haklarında soruşturma açılmış, yapılan yargılama sonrası, Deniz Fenerinin görevden alınan savcılarının hukuka aykırı davranmadığı, görevini hakkıyla yürüttükleri, haklarında açılan davaların yanlış olduğu beraat etmeleriyle ortaya çıkmıştır. Deniz Feneri davasının savcılarının haklı olduğu ortaya çıktığına ve bu savcıların yalnızca görevlerini yapması nedeniyle görevlerinden alındıkları anlaşıldığına göre, Deniz Feneri davasını yürütmek üzere görevlerine iade etmek için ne bekliyorsunuz?

İktidara yakın çevrelerin işlediği suçları yargılamaya kalkanların görevden alınmış olması yargının tarafsız ve bağımsızlığına indirilmiş bir darbe değil midir? Deniz Feneri davasında sanıkları yargılayanların yargılanması, tam da bu sırada sanıkların tahliye edilmesi yargının siyasallaşması anlamına gelmez mi? Bu durumda yargının tarafsız ve bağımsızlığından söz edilebilir mi?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yeniçeri.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2012 yılı 9’uncu ayı sonu itibarıyla Danıştayda kaç tane bekleyen dosya vardır? Bu dosyaların sonuçlandırılması için personel ihtiyacı var mıdır? Biriken dosyalar ne zaman sonuçlandırılacaktır?

2’nci sorum: Millî İstihbarat Teşkilatında geçtiğimiz yıllar itibarıyla görevinde yapmış olduğu hatalardan dolayı yargılanmış personel var mıdır; varsa, kaç kişi ceza almıştır? Öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, terör örgütü KCK yapılanması ile yasa dışı ilişkiye girmiş olan MİT mensuplarının soruşturma talebi ne olmuştur? Bu soruşturmayı takip eden savcıların kim olacağı hususundaki akıbet ne aşamadadır, ne olmuştur?

Diğer yandan, “Deniz Feneri” diye bilinen asrın yolsuzluğu yani fitre, zekât ve kurban paralarını yardım yapılmış gibi gösteren, ancak zimmetine geçiren, kendilerine gemi alan, televizyon kuran, siyasi faaliyette bulunan arsız ve hırsızların tespiti davası görülmeden, davaya bakan savcılar yargılanmışlardır. Yargılanan savcılar, bu davada bir hırsızlar imparatoru olduğunu ve her şekilde korunduğunu ifade etmişlerdir. Bu hırsızlar imparatoru kimdir? Acaba, KPSS yolsuzluğunda olduğu gibi, MİT bu konuda da bir görev yapacak mıdır?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkoğlu.

Sayın Gürsoy Erol…

GÜRSOY EROL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, öncelikle, Sayın Başkan Vekilimiz ve Genel Sekreterimiz buradayken Meclisimize bir teşekkürü iletmek istiyorum. Özellikle yasayı yapan kurum olarak, engellilerin rahatlıkla Meclis içerisinde gezmeleri, her yere girip çıkmaları noktasında gösterdikleri hassasiyet açısından kendilerine teşekkürlerimi arz ediyorum engelliler adına.

Yalnız, burada gerekli uyarıcı levhaları koymadığımız için o yapılmış olan güzellikleri, maalesef, otoparklarla kapatıyorlar. Bu noktada özellikle hatırlatmak istiyorum. Bir de, genellikle milletvekili arkadaşlarımızın buralara arabalarını park etmelerinden dolayı, bu kültürün oturması adına özellikle park etmemelerini istirham ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erol.

Sayın Yakut, on dakikayı beşer dakika herhâlde paylaşacaksınız, buyurun efendim.

TBMM BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, bugün uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı zamanda, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural’ın da annesi için Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın Tanal’ın sorusu… Türkiye Büyük Millet Meclisindeki idari teşkilat tarafından kullanılan resmî araçlara araç takip sistemi kuruldu. Diğer kurumlara ilişkin bizim yapacağımız bir şey yoktur fakat umarım bu uygulama yaygınlaşır.

Sayın Aslanoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde televizyon yayınları TRT’yle daha önceki dönemde yapılan protokol gereği yürütülmektedir. Yani protokol ne ise o uygulanmaktadır. Bütçe süresince bütün görüşmeler canlı yayınlanmaktadır. Ayrıca, diğer zamanlarda web sayfası üzerinden görüşmelerin tamamı da yayınlanmaktadır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Protokolün süresi ne kadardı? Ömür boyu mu dinleyeceğiz bunları?

TBMM BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Sayın Işık’ın sorusu, 4/C’li personelin özlük hakları kısa bir süre önce Başkanlık Divanı kararıyla bir miktar iyileştirilmiştir. 4/C uygulaması sadece Türkiye Büyük Millet Meclisine mahsus bir uygulama değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 4/C’li personel kamudaki diğer 4/C’lilerin 2 katı tutarında maaş almaktadır.

Sayın Atilla Kart’ın konuşma sırasında belirttiği konu, personele ayrımcılık yapıldığı iddiası doğru değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk defa çalıştaylar, anketler, görüşmeler yapılmak suretiyle personel, karar alma süreçlerine etkin bir şekilde dâhil edilmiştir. “Bir Projem Var! Bir Önerim Var!” uygulamasıyla personelden yüzlerce görüş ve öneri alınmış, en çok beğenilen ilk 5 proje ve öneri sahibine bizzat Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in katıldığı törenle ödül verilmiştir. Yönetmeliklerin tamamı personelin görüşüne sunulmuş ve birlikte hazırlanmıştır. Nitekim personele yapılan anket sonuçları da bu memnuniyeti göstermektedir.

Tutanaklara hiçbir şekilde müdahale edilmesi söz konusu değildir. Bunun şahidi de grup başkan vekilleri olup, çoğu defa ses kayıtları ile tutanaklar karşılaştırıldığında ne kadar hassas olunduğu görülmüştür. Tutanak Hizmetleri Başkanlığında farklı bir yapılanma iddiasından ne kastedildiğini anlamak mümkün değildir. Sayın Kart, mevcut stenografların yerine Meclis dışından, yine, o malum ilişkiler içinde bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi girişiminin başladığını ifade etti. Bırakın kurum dışını, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde başka birimde çalışan bir personelin dahi stenograf olarak görevlendirilmesi hem yasal hem de teknik olarak mümkün değildir. Stenograf yardımcıları Kamu Personeli Seçme Sınavı’yla alınmakta ve yaklaşık bir yıl süren steno eğitimine tabi tutulmaktadır. Mesnetsiz iddialarla çalışan arkadaşlarımızın zan altında bırakılmasını da doğru bulmuyorum.

Sayın Korkmaz’ın konuşma sırasında, Sayın Kuşoğlu’nun ve Sayın Kavaklıoğlu’nun bahsettiği konular ile Sayın Akçay’ın sorusu, Sayıştayın 2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen raporları yeni Sayıştay Kanununa göre ilk defa gönderilmesi gereken raporlardır yani daha önce bu raporlar zaten hiç gönderilmemiştir. Sayıştay, 2012 yılında tüm görevlerini -denetim, inceleme, yargılama görevlerini- en iyi şekilde yerine getirmiştir. 2012 yılında ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi gereken raporlar, sadece hukuki gerekçeleri ile teknik imkânsızlık nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilememiştir.

12 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6353 sayılı Kanunun yürürlük tarihi bağımsız hesap mahkemesi olan daireler ve yine bağımsız olan Rapor Değerlendirme Kurulunun raporları değerlendirme aşamasına rastlamıştır. Sayıştayın hazırladığı raporlar, 6353 sayılı Kanunun getirdiği usul ve esaslar uygun olmadığı gerekçesiyle bu daire ve kurul tarafından uygun görülmemiştir. Yeni değişime uygun raporları yeniden düzenlemek yasanın belirlediği 13 Eylül 2012 tarihine yetişmemiştir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyursunlar efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayıştay Başkanı niye cevap vermiyor efendim? Başkan Vekili cevap veriyor. Sayıştay Başkanının cevap verme yetkisi var.

BAŞKAN – Başkan vekili de cevap verebilir, Başbakan da verebilir.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – …ben de önce Sayın Oktay Vural’ın annesine Allah’tan rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun, ailesine de başsağlığı diliyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da başsağlığı diliyorum.

İstanbul’da bugün bir şehidimiz var, Allah’tan rahmet diliyorum. Önce tabii soruların dışında bir iki şey söylendi -son konuşmacılar- onları da buraya eklemek istiyorum Başkanım, vaktin izin verdiği kadar.

Tabii, Sayın Sakık “yalan” dedi. Ben “yalan” kelimesini kullandığımı sanmıyorum, “yanlış” dedim ama eğer öyle bir şey varsa düzeltiyorum. “Yalan” demedim “yanlış” dedim. Söz almıştı onun üzerine.

Tabii, Cumhuriyet Halk Partisinin grup başkan vekili… Tabii Cumhuriyet Halk Partisinin gösterdiği bir acizlik aslında. Konuşulan konularda söyleyecek bir şeyi olmadığı, kendi iftiralarına, tekrar Deniz Fenerine sarılmak başka bir şey değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Aciz olan sizsiniz, size sorular soruyoruz, sorulara cevap vermeniz gerekirken Cumhuriyet Halk Partisine çatıyorsunuz. Aciz olan sizsiniz!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Ben o konuda her şeyi söyledim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiçbir şey söylemediniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Kılıçdaroğlu’nun iftirasıdır ve o gün de söyledim bugün de söylüyorum. O gün şunu da söyledim NTV’de, daha o grup toplantısını yaptığı gün: “Onuruna düşkün olmayanlar başkalarının onuruyla kolay oynar.” dedim. Bunu da o gün söyledim Genel Başkanınız için.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Çok ayıp! Çok ayıp!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Yine söylüyorum…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, koruma müdürünüz…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – “Benim o davanın hiçbir yerinde ismim geçmemiştir, CHP Genel Başkanının ve CHP’nin iftirasıdır…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – O eyleme ortaksınız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – …ispatlarlarsa her şeye hazırım.” dedim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sizin aradığınızı söylemedim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – CHP Genel Başkanı, eline altı boş dosyalar verilip onlarla ekranlara çıkmayı çok sever. Yine birileri, eline öyle altı boş iftira dosyası verdi.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sucuk dosyasıdır!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Benim alnım ak başım dik; biz hayatı böyle yaşadık. Öyle sizin iftiralarınız falan da bize bulaşmaz, kalmaz, gerçek olmayanlar kalmaz. (CHP sıralarından alkışlar!)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Pislikte batıyorsunuz, pislikte.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Gerçek olmayanlar kalmaz ve müfteriye geri döner. Bunu burada tekrar söylüyorum ve o davanın hiçbir yerinde olmadım, değilim.

Davayla ilgili sorular var burada, Adalet Bakanına sorun.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sorular nereye gitti?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Onu Adalet Bakanına sorun, o şeyleri ve şu anda da dava açtım CHP Genel Başkanı için, o çok davalar var ya, onlardan birini de ben açtım.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sorulara cevap verin Sayın Bakan.

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sorulara cevap vermiyor Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sorulara geliyorum.

Biraz önce burada birisi de dedi, evet, 28 Şubat sürecinde rektörlükten alındım, irtica suçlamasıyla alındım. Hayatımın her safhası için Rabb’ime şükrediyorum, her safhasından memnunum, onu da burada ifade edeyim.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Şeref belgesi o, şeref belgesi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Korkuyorsun tabii.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Kaplan, sorularınıza cevaplar, Büyükşehir Yasası’yla ilgili. O, bu yasada daha iyi düzenlendi yani turizm bölgelerine özel bir itina gösterilecek. Eminim, o sorun orada giderilir.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Nerede gösterildi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Burada MİT Müsteşarıyla ilgili süreç ve ona benzer bir iki soru var “MİT’te önce görev yapıp da şu anda yargılanan var mı?” gibi. Burada müsteşar yardımcısı var ama bilgi olarak bana verecekler, yazılı göndereceğiz.

Sayın Işık, Milliyetçi Hareket Partisinden, Sayın Başbakanımız, sadece, “Medeniyetler İttifakı” diye bir uluslararası oluşum var Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında, onun eş başkanıdır. İspanya Başbakanı ve Başbakanımız Medeniyetler İttifakı’nın eş başkanlarıdır. Başka o manada bir şey söz konusu… Sizin söylediğiniz manada “BOP” falan, öyle bir şeyin eş başkanlığı gibi bir şey de söz konusu değildir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kendisi söyledi Sayın Bakan, kendisi söyledi, Başbakanın kendisi söyledi.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Efendim, Başbakanı yalanlıyorsunuz siz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Simav’la ilgili… Simav’da o açıklamayı yaptığında ben Simav’daydım. Başbakan orada şunu dedi: “Hastane yapılacak, talimat veriyorum.” Hastane yapılmış, açılmış, öyle bir ifade kullanmadı. Sadece, kaymakama da talimat verdi, “Araziyi hazırlayın.” dedi. Ben de oradaydım. Onu da düzeltmiş olayım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kendi il başkanlarınız toplantıda “Hastane yapıyoruz.” dedi Sayın Başkan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Burada, biraz önce ifade ettiğim gibi, Deniz Feneri davasıyla ilgili sorular var, bilmem mümkün değil, Adalet Bakanlığına… Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, sırası ile 1’inci turda yer alan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye efendim. Sayın Bakan konuşmasında “Onuruna düşkün olmayanlar başkalarının onuruna saldırırlar.” cümlesini Sayın Genel Başkanımız için kullanmıştır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Daha önce kullandım, NTV’de aynı programda kamuoyuna açıkladım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Daha önce NTV’de kullandığını söylüyor. Parlamentoda kullandınız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Bana “köstebek” dediğini itiraf etti.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sataşma vardır, söz istiyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Siz hani ”köstebek” kelimesini zikretmiyordunuz ya… (CHP sıralarından gürültüler) ”Köstebek” dediği için onu söyledim, yine söylüyorum. Tamam mı?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Genel Başkanımıza, Grup Başkanımıza çok açık bir saldırıda bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdi mi söyledi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bunlar eskide kaldı. Hiçbir saldırıda bulunmadım.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, lütfen, bir başka sataşmaya meydan vermeden açıklamanızı yapın lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan, bunlar eskiden kalmış konuşmalar. Kendileri açtılar, ben açmadım.

BAŞKAN – Doğru, haklısınız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Ben de söz hakkı isterim.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, onuruyla siyaset yapan düzgün bir siyaset insanıdır. Onun onurunu değerlendirmek Sayın Başkanın görev alanına, yaşam alanına girmez. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan onu en son değerlendirecek kişidir.

Sayın Bakan, konu Deniz Feneri’nden açılmışken ve siz yargıya yönelik, yargı kurumları çerçevesinde birtakım değerlendirmeler yaparken şunu bir kez daha sormak istiyorum: Asrın en büyük yolsuzluğu olan Deniz Feneri davasına konu olan yolsuzlukta Alman makamları, Alman mahkemeleri karar verdiler, kendi ülkelerinde bulunan sanıkları yargıladılar, mahkûm ettiler ve dediler ki: “Bunun asıl elebaşları Türkiye’de.” Türkiye’deki yargı, savcılık, iddia makamı, kamu makamları nedense kaplumbağa hızıyla hareket ettiler ve üç yıla yakın süreyle soruşturma tamamlanamadı, iddianame düzenlenemedi. Bu soruşturmayı yapan cumhuriyet savcıları görevden alındılar, mahkemelere sevk edilip yargılandılar ve beraat ettiler.

Bakın ama öbür soruşturma kaplumbağa hızıyla gitti, zar zor yargıya intikal etti ve suçun vasfı değiştirildi; organize bir suçtan çıkarıldı, bireysel bir suça dönüştürüldü. Hangi güç bunu başarıyor? Bunun arkasında sizin Hükûmetiniz var, Hükûmetinizin kollaması var, koruması var.

Şimdi, biraz önceki konuşmamda Sayın Başbakanın bir cümlesini eksik söyledim. Dün şöyle söylüyordu: “Yolsuzluk kul hakkı yemektir, yolsuzluk haramdır, yolsuzluk yetim hakkı yemektir.”

 Gelin, bu yolsuzlukları yapanların hesabını soralım, gelin Sayın Başbakanın dokunulmazlık dosyası dâhil bütün dokunulmazlıkları kaldıralım.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın Bakan, konuşmak ister misiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Bir cümle lütfen, oturduğunuz yerden.

6.- Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan, “Hükûmetin kolladığı” vesaire yönünde sözlerini reddediyorum, yalandır.

Hükûmetimiz, nerede bir yolsuzluk varsa onun üzerine korkusuzca gider, gitmiştir.

Sadece bunu ifade ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şehircilik Bakanı itiraf etti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buna kim inanır ya!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1) Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Sayıştay Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)

1) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) YARGITAY (Devam)

1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) DANIŞTAY (Devam)

1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) BAŞBAKANLIK (Devam)

1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Cumhurbaşkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

01) CUMHURBAŞKANLIĞI

1) Cumhurbaşkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                        (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                157.560.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                 

                            TOPLAM                                                           157.560.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                         (TL)

Toplam Ödenek                                                                            164.600.000,00

Bütçe Gideri                                                                                 159.212.921,77

İptal Edilen Ödenek                                                                          5.387.078,23

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

02) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

1) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                  (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                          773.260.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     773.260.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                       (TL)

Toplam Ödenek                                                                            522.084.501,32

Bütçe Gideri                                                                                 470.697.701,70

İptal Edilen Ödenek                                                                        37.070.372,41

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                       14.811.169,88

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

06) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1) Sayıştay Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                  (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                                         22.017.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

02                  Savunma Hizmetleri                                                                30.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03     Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                             139.539.700

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                     Eğitim Hizmetleri                                                               3.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                              TOPLAM                                                                   164.587.200

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                      142.218.928,37

Bütçe Gideri                                                                                           120.950.823,20

İptal Edilen Ödenek                                                                                 21.268.105,17

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                 1.237.343,47

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

 

Genel Toplam                                                                                                       0.00

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

03) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                 (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                            7.324.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

03   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                30.275.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                      37.599.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                               (TL)

Toplam Ödenek                                                                                       19.224.000,00

Bütçe Gideri                                                                                            14.088.377,25

İptal Edilen Ödenek                                                                                  5.135.622,75

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

04) YARGITAY

1) Yargıtay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                 (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                           26.459.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

03   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                               116.827.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     143.286.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                       89.902.000,00

Bütçe Gideri                                                                                            85.801.237,31

İptal Edilen Ödenek                                                                                  4.100.762,69

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

05) DANIŞTAY

1) Danıştay 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                           16.187.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

03   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                73.273.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                   Eğitim Hizmetleri                                                                    80.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                      89.540.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                       67.549.500,00

Bütçe Gideri                                                                                            58.050.449,61

İptal Edilen Ödenek                                                                                  9.499.050,39

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                 8.830.776,74

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07) BAŞBAKANLIK

1) Başbakanlık 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                            Açıklama                                                                         (TL)

01                     Genel Kamu Hizmetleri                                                   692.540.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

02                        Savunma Hizmetleri                                                       1.771.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                         5.961.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                47.045.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                          Sağlık Hizmetleri                                                           737.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10    Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                  21.735.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                                    TOPLAM                                                             769.789.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir

Başbakanlık 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)  CETVELİ

                                                                                                                                   (TL)

Toplam Ödenek                                                                                    6.282.222.522,44

Bütçe Gideri                                                                                         5.922.517.395,18

İptal Edilen Ödenek                                                                                359.705.127,26

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.75) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI

1) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                            Açıklama                                                                          (TL)

03          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                       995.569.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                     

                                    TOPLAM                                                             995.569.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                      620.788.853,50

Bütçe Gideri                                                                                           609.794.074,95

İptal Edilen Ödenek                                                                                 10.994.778,55

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                 3.902.106,50

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.76) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                 (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                           19.025.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                     

                            TOPLAM                                                                      19.025.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                       13.640.400,00

Bütçe Gideri                                                                                            13.109.344,69

İptal Edilen Ödenek                                                                                   531.055,31

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece birinci turda yer alan tüm bölümlerin bütçelerine geçilmesi ve bu bölümlerin ayrı ayrı oylandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 17.26


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerine başlayacağız.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) TÜRK DİL KURUMU

1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

O) TÜRK TARİH KURUMU

1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

İkinci turda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekilleri sisteme girebilirler. İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi: Turgay Develi, Adana Milletvekili; Osman Oktay Ekşi, İstanbul Milletvekili; Aylin Nazlıaka, Ankara Milletvekili; Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili; Sakine Öz, Manisa Milletvekili; Gürkut Acar, Antalya Milletvekili.

AK PARTİ: İhsan Şener, Ordu Milletvekili; Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili; İlhan Yerlikaya, Konya Milletvekili; Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili; Mustafa Ataş, İstanbul Milletvekili; Hamza Dağ, İzmir Milletvekili; Selçuk Özdağ, Manisa Milletvekili; Osman Çakır, Düzce Milletvekili; Mehmet Naci Bostancı, Amasya Milletvekili; Osman Ören, Siirt Milletvekili.

Barış ve Demokrasi Partisi: Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili; Erol Dora, Mardin Milletvekili; Mülkiye Birtane, Kars Milletvekili; Hüsamettin Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi: Tunca Toskay, Antalya Milletvekili; Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili; Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili; Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.

Şahısları adına: Lehinde Ertuğrul Soysal, Yozgat Milletvekili; aleyhinde Ali Halaman, Adana Milletvekili.

Soru-cevap işlemi yirmi dakika.

Şimdi, gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Turgay Develi, Adana Milletvekili.

Sayın Develi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; RTÜK bütçesiyle ilgili olarak grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adana Milletvekilimiz Sayın Necati Çetinkaya burada, Sayın Başbakana yaptığı güzelleme yerine Adana’ya ne yaptıklarını anlatan cümleler kurarak zamanını değerlendirseydi çok daha memnun olurduk. Çünkü, Adana, AK PARTİ’ye 6 milletvekili verdi ama AK PARTİ iktidarı döneminde ekonomik gelişmişlik düzeyi açısından 4’üncü sıradan 18’inci sıraya geriledi. Sadece ekonomik olarak değil sosyal alanda da çok ciddi olarak gerilemeler yaşanıyor. Türkiye’de işsizliğin resmî rakamlarla yüzde 26, yüzde 27 olduğu bir ilden bahsediyoruz. Şimdi Sayın Milletvekili çıkmış, Başbakana güzelleme yapıyor burada.

Tabii, Adana’da bir demokrasi kusuru daha işleniyor. Yerel seçimlerde şaibeli olarak seçimi kazanan, Yüksek Seçim Kurulu Başkanının “Adana seçimlerinde şaibe vardır, seçimler yenilenmelidir.” demesine rağmen her nasılsa adliyeden mazbata alan Belediye Başkanı Aytaç Durak, tam üç yıldan bu yana, o ne bitmez tükenmez soruşturmalarmış ki her iki ayda bir süresi uzatılarak görevine iade edilmiyor. Haksız şekilde geldiği, oturduğu koltuktan yine haksız şekilde uzaklaştırılarak Adana’da bir demokrasi ayıbı işleniyor tam üç yıldan bu yana.

Sevgili milletvekilleri, değerli milletvekilleri, Meclis Televizyonu, 11 Haziran 2011 yılında, hukuki hiçbir temeli olmadığı hâlde, ayıplı bir şekilde, dünya parlamentoları önünde bizi kusurlu ve ayıplı hâle getirecek bir işlemle yayınlarını kesti. 3984 sayılı Radyo ve Televizyon Yasası’na göre imzalanan bir protokole dayanılarak yapılan yayınlar, 6112 sayılı RTÜK Yasası değiştiği hâlde, protokol şu anda kadük olduğu hâlde sanki protokol varmış gibi davranılarak Meclis Televizyonunun yayınları haftada üç gün dört saate düşürüldü. Bu, ayıp. Dünya parlamentoları arasında 3’üncü sırada yayına geçen bir parlamento için kanuna, yasaya dayanmayan bir işlem, hukuksuz bir işlem tesis edilerek Meclis Televizyonunun yayını kesilmiştir.

6112 sayılı Yasa’da şu andaki protokolün dayanağı yok arkadaşlar, hukuki değil. Sadece TRT Yasası’na dayanılarak yapılan bir işlem ve TRT Genel Müdürünün iki dudağının arasındaki bir yayınla tüm Meclis iradesi ipotek altına alınıyor. Bu, Sayın Arınç’ın şahsında da, AK PARTİ’nin şahsında da, Meclisin şahsında da bu iktidara yakışmıyor, ayıplı bir durum, kusurlu bir durum. Sayın Meclis Başkanından randevumuzu aldık, yarın arkadaşlarımızla beraber bunun hukuki temellerini de anlatacağız ve Meclis Televizyonunun yirmi dört saat, bir an önce yayına geçmesi için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu konuda AK PARTİ’den, iktidar milletvekillerinden destek bekliyoruz.

Arkadaşlar, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu sayesinde Türkiye bir AKP stüdyosuna dönüştürüldü. Her taraf AK PARTİ’nin stüdyosu, bütün televizyonlar, bütün Türkiye coğrafyası. Sayın Başbakanın istemediği hiçbir şey vizyona girmiyor, gündeme getirilmiyor. Sayenizde Behzat Ç.’nin alkol sorununu çözdük, Demet Akbağ’ın nişan yüzüğü sorununu da çözdük ama bazı televizyonlarda kızların bakireliğinin pazarlığı yapılıyor. Her nasılsa AK PARTİ iktidarı, RTÜK bunları ıskalıyor. Bu ayıbın da düzeltilmesi gerekiyor. Küçük yaştaki kızların sabah programlarında, evlenme programlarında yaşlı yaşlı adamlarla eşleştirilmeleri AK PARTİ’nin muhafazakârlık anlayışına nasıl yakışıyor, ben de anlamıyorum.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda, tabii, Türkiye AK PARTİ’nin senaryosuna dönüştürülünce bunu sağlamak için de Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda görev yapan Üst Kurul üyelerinin de kendilerine dönük bazı uygulamaları da yapmalarının önü açılıyor.

Arkadaşlar, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun lisans verme, lisans ihalesi yapma ve yayınları denetleme gibi bir yetkisi var. Bu bir kurul, kurum değil. Bu kurul şu anda Türkiye’de istediği televizyona yayın yapma yetkisi veriyor, istediği televizyonlara vermiyor. Örneğin, şu çok meşhur TV 24 var, biliyorsunuz, AK PARTİ’nin yayın organı gibi çalışıyor. Biliyorsunuz, TÜRKSAT bundan para da alamıyor, kablolu yayın iletişiminden aktardığı ücret karşılığında hazineye yine yük geliyor. Bu televizyon, Türkiye’de hiçbir televizyona uygulanmayan bir özellikle, sadece 1 ilden yayın yapması gerekirken, RTÜK’e bildirimde bulunmadan 36 tane ilden yayın yapıyor, verici kurmuş durumda. Kanal 24 de buna benzer, aynı şekilde özel muamele görüyorlar. Bu 2 televizyon, AK PARTİ himayesinde, TÜRKSAT’a ödemeleri gereken kablolu yayın ücretlerini de ödemiyorlar. TÜRKSAT Genel Müdürü çırpınıyor, “Verin paramızı.” diyor ama alamıyorlar. Ama bunun yanında, Türkiye’deki 371 tane yerel ve bölgesel televizyon, bir aylık ücretlerini dahi ödemedikleri zaman kapılarına kilit vuruluyor, yayınları kesiliyor.

Bir de, çok ucube bir şekilde, 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 11’inci maddesiyle anayasal kurum olan RTÜK’ün görevi, hakkı bakanlıklara veriliyor. Bakanlıklar kendi uygun gördükleri spotları yaptırma ve yayınlatma görevini Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna veriyor. Arkadaşlar, Anayasa’nın üzerinde bir kanun hükmünde kararname düzenlenmesi hukuka ne kadar uygundur, orasını sizlere bırakıyorum.

Şimdi, Muhteşem Yüzyıl’la ilgili ben de birkaç kelime söyleyeceğim. Muhteşem Yüzyıl’a, Sayın Başbakan çaktıktan sonra işler çığırından çıktı. Aslında Muhteşem Yüzyıl’la ilgili ya da  ecdadımızla ilgili… Biliyorsunuz, ecdatla ilgili şeyler faşist hareketlerin, ya bugüne ilişkin sorunları çözemedikleri zaman, yarına ilişkin gelecek kuramadıkları zaman, hep ecdatla ilgili geriye dönüp baktıkları süreçlere ilişkindir.

Şimdi, benim buradan bir önerim var: Oya Baydar’ın, Mine Kırıkkanat’ın, Murat Bardakçı’nın ecdadımızın yaşam öyküsüyle ilgili, Osmanlının cinsellik ve seks düşkünlükleriyle ilgili yazdıkları kitapları bir okusunlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGAY DEVELİ (Devamla) – Sırrı Süreyya Önder burada yok, ona da Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murad’ın iç oğlanının filmini çekmeyi önerecektim ama tüm Türkiye de görsün ecdadımızın durumu o zaman neymiş. O zaman açıklığa kavuşmuş, herkes öğrenmiş olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Develi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Sayın Osman Oktay Ekşi’nin.

Buyurun Sayın Ekşi.

Süreniz on dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Saygıdeğer arkadaşlar, size, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun, Basın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı bütçesi hakkındaki görüşlerini sunmak için huzurunuza geldim.

O nedenle, konuya izninizle Genel Müdürlüğün aynaya düşen görüntüsünden başlayarak gireceğim. Basın-Yayın Genel Müdürlüğünün, resmî web sitesinde geçen yıl, dünyada gerçekçi bir Türkiye algısının yerleşmesine ve bir de güçlü ve özgür basın ortamının sağlanmasına katkıda bulunan referans kurum olmayı amaçladıkları yazılıydı. Referans yani güvenilir kaynak olma iddiasındaymışlar. Baktım, bu yıl o ifadeyi kaldırmışlar, herhâlde gerçekçi bir Türkiye algısının kendilerini utandıracağını düşünmüş olmalılar dedim.

İkincisini yani güçlü ve özgür basın ortamının sağlanmasına katkıda bulunamayacaklarını anlayınca siteden onu da kaldırmışlar. Doğrusu, bu gerçekçi tavırları nedeniyle Genel Müdürlüğün yetkililerini kutlamak gerek. Öyle ya, gerçekçi bir Türkiye algısından söz edince, dünyada en çok gazetecinin bu ülkede hapsedildiğini söylemek lazım. Gerçi yetkilileriniz, 70 küsur insan arasında birkaç isim gösterip “Onlar teröristtir, cinsel taciz suçlusudur.” diyorlar, diyorlar ama yetkililerin bu sözlerini dinleyenler, sonra bizimle konuşuyor ve kendilerini aptal yerine koyanlarla alay ediyorlar. Gerçekçi Türkiye algısından söz mü ediyorduk? Gerçekçi Türkiye’yi anlatabilmek için, henüz bilgisayarından çıkmamış kitap taslağı yüzünden bir insanın bir yıl hapiste nasıl tutulabildiğini izah etmek lazım. Sırf Başbakanın karşısına “Parasız üniversite eğitimi istiyoruz.” diye afişle çıktıkları için üniversite gençlerinin on dokuz ay tutuklu kalmasını, ifade özgürlüğü yönünden açıklamak lazım.

Bu örnekler ortada iken siz, Başbakan Erdoğan’ın Corriere Della Sera gazetesine “Benim için fikir özgürlüğü dokunulmaz bir haktır.” şeklindeki demeciyle kimi inandıracaksınız? Sayın Başbakanın sözleri gerçeği yansıtsa idi, kendisi dünyada gazeteciler hakkında en çok dava açan siyasetçi unvanını kazanır mıydı? Provokatif sayılsa da sonuç itibarıyla bir şiir okuduğu için dört ay –bence haksız yere- hapis yatan bir siyasi liderin iktidar döneminde…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bir de “Provokatif.” demiştiniz.

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) – Yazdım, bakarsan yazdım.

…Ömer Hayyam’ın bir şiirini Twitter’da başkasına ileten tanınmış sanatçı Fazıl Say hakkında bir buçuk yıl hapis istemiyle dava açılır mıydı?

Bugünkü Cumhuriyet’te de vardı, ifade özgürlüğünü sizin istediğiniz gibi kullanmadığı için sırf 2012 yılında 301 kişiye verilen hapis cezaları toplamı dokuz yüz sekiz yılı bulur muydu? Devam edeyim mi? Türk basınının özgürlük düzeyi 178 ülke arasında 148’inciliğe düşer miydi?

Muhterem arkadaşlar, Meclis kütüphanesinde bir süre önce bir araştırma yaptırdım. 3 Kasım 2002 tarihinden -yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği günden- geçen yılın 13 Kasım gününe kadar -yani dokuz yılda- Sayın Başbakan medyaya saldırı niteliğinde tam 185 konuşma yapmış. Zaten, o yüzden Sayın Başbakan gerçek bir medya düşmanı olarak tanınıyor. Bunu dikkate alınca, insanın aklına ister istemez gazetecilerin yıpranma payının, bir diğer deyişle fiilî hizmet zammının, yoksa, Sayın Başbakanın gazetecilere olan husumeti yüzünden mi kaldırıldığı sorusu geliyor.

Hafızalarınızdan henüz silinmediğini umduğum birkaç örnek vereyim: Gazetecilerin yıpranma payını kaldıranlar, Van depreminde görev yaparken ölen Sebahattin Yılmaz ile Cem Emir’in, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazasında ölen İsmail Güneş’in, Suriye’de kaçırıldıktan seksen gün sonra özgürlüğüne kavuşan Cüneyt Ünal’ın, her tehlikeli olaya koşan, her toplumsal olayda itilen kakılan, kimi yerde sırf görevini yaptığı için saldırıya uğrayan; saat, zaman, mahrumiyet dinlemeden sizlere haber ulaştıran gazetecilerin yıpranma payını hak etmediklerini mi düşünüyorsunuz?

Daha vahimi şu muhterem arkadaşlarım: Bugün, Türkiye’de 80 bin kadar bilfiil gazetecilik yapan var. Birkaç ciddi yayın kuruluşunu ayırarak söylüyorum, bu gazetecilerin pek çoğu yıpranma payı bir yana, iş sözleşmesiyle bile çalışmıyor. Bunlar, yani 80 bin gazetecinin yaklaşık yirmide 1’i hariç, 70 küsur bini işverenin elinde esirdir. Bu gazetecilerin görevlerini bihakkın yapabilmeleri için, önce işverenle 212 sayılı Yasa’ya göre yapılmış bir sözleşmeye dayalı olarak çalışmaları lazım. Oysa 212 sayılı Yasa uygulanmıyor çünkü uygulamayan işvereni hizaya çekecek ağırlıkta yaptırımı yok. İşveren, kalitesi düşük fakat ucuz insan gücüyle işini yürütmeye çalışıyor. Sonra siz de medyanın kalitesizliğinden yakınıyorsunuz. Oysa 212 sayılı Yasa’nın değiştirilmesi için Meclise sunulmuş önerileri raftan indirseniz, eksiklerini giderip yanlışlarını düzelterek tekrar yürürlüğe koysanız kendi şikâyetlerinizin pek çoğu ortadan kalkacak. Ama ne bu işlerle meşgul olması gereken Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü sizi uyarıyor ne de siz gözünüzün önündeki çözümü çok kolay olan probleme ilgi gösteriyorsunuz. Zaten Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün medya dünyasına hizmeti, gazetecilere basın kartı vermek, birkaç yerde seminer, toplantı ve benzeri etkinlik düzenleyip onları buluşturmak, yabancı gazeteci gelince ona sahip çıkıyormuş gibi yaparak yönlendirmekle sınırlı desem fazla haksızlık yapmış sayılmam. Oysa yapılması gereken pek çok şey var; vaktim dar, ayrıntılara girmiyorum.

Özellikle yerel medyanın içinde bulunduğu vahim durumun sorumlusu, bence, doğrudan doğruya Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüdür. Yerel medya bugün yoğun bakımdaki hasta gibidir. Kullandığı teknoloji geridir, yenilenmesi için ithal ettikleri makine vesaireye vergi, resim, harç muafiyeti sağlanması gerekir. Düşük faizli, uzun vadeli kredilerle işletme ve finansman yapısı güçlendirilmelidir. Mali gücü zayıf gazetelerden aynı kesime hitap edenleri birleştirmeye yönelik teşvik önlemleri uygulanmalıdır. Teşvik önlemleri en zayıfa en çok, en güçlüye en az verilecek şekilde düzenlenmelidir. Yerel basın için bir yerel medya destekleme fonu oluşturulmalı, gazete kâğıdı bir şekilde sübvanse edilmelidir. Enerji, iletişim, posta giderlerinde özel tarife uygulanmalıdır. Basın -Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yerel medyayla ilişkilerini göstermelik törenler, seminerler, ödüllerle götürmek yerine, yerel medya mensuplarına yönelik ciddi eğitim süreçlerini devreye sokmalıdır.

Muhterem arkadaşlar, bu konuları dikkatinize sunduktan sonra başa dönmek istiyorum. Türkiye'nin gerçekleri Basın -Yayın Genel Müdürlüğü yüzünden değil, siyasi iktidarınız yüzünden maalesef vahimdir. Gazeteciler, aydınlar, iş dünyası, kısaca herkesin ifade özgürlüğü kısıtlı da, sizin, yani Türk ulusu adına egemenlik yetkisini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ifade özgürlüğü geniş mi? Sayın Başbakan bugünlerde çok kızdığı Barış ve Demokrasi Partisine mensup milletvekillerine “Yeri geldiği zaman haddini herkese yine bu Parlamento, Parlamento diliyle bildirir.” demiyor muydu? O hâlde bana açıklayabilir misiniz, bu kadar güçlü olan Büyük Millet Meclisinin gücü TRT’nin topu topu bir fiskelik fiyakası olan TRT Genel Müdürüne neden yetmiyor? Bu zata haddini Parlamento diliyle bildirmeye cesaretiniz mi yok? Neden sizin millet meselelerini tartıştığınız bu saatlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) - Sizlere saygı sunmaktan başka benim de sözüm kalmadı. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekşi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Aylin Nazlıaka.

Sayın Nazlıaka, buyurun.

CHP GRUBU ADINA AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2013 bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce divanı saygıyla selamlarım.

Sahip olduğu kültür mirası ve gayrimenkuller ile ülkemizin dört bir yanında faaliyet gösteren, hizmet alanı nedeniyle çok geniş kitleleri ilgilendiren Vakıflar Genel Müdürlüğü bu özelliklerine karşın kamuoyuna kapalı olan kurumlarımızdan birisidir maalesef. Kaç vakfın denetlendiği, kaç mütevelli heyetinin görevden alındığı, ne gibi usulsüzlük dosyalarının saptandığı, vakıf mallarının hangi bedellerle kimlere kiralandığı gibi bilgilerin bugüne kadar kamuoyuyla paylaşıldığına hiç şahitlik etmedik.

Değerli milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili son günlerde konuşulan konulardan bir tanesi de Vakıfbank hisselerinin hazineye devriyle ilgilidir. Eylül 2012 tarihinde Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan yapmış olduğu bir açıklamada Vakıfbank’ın yüzde 58,51 oranındaki hisselerini bedeli karşılığında hazineye devredeceğini söylemiştir. Daha sonra da Vakıflar Genel Müdürlüğü yine bir açıklama yapmıştır, amaç tabii, kamuoyunu ısıtmaktır. Yapılan bu açıklamada hisse devri konusunda yasal bir engel olmadığı ve bu devirle birlikte Vakıfbank’ın hukuki statüsü ve sermaye yapısına ilişkin belirsizliklerin, tereddütlerin ortadan kaldırılacağı söylenmiştir. Şimdi buradan sormak istiyorum Sayın Bakan: Vakıfbank’ın hisse devriyle ilgili bir görüş bildirmek siyasi otoritenin mi, yoksa bürokratların mı işidir? Bürokratlar hangi yetkiyle böyle bir açıklama yapmaktadır?

Yine, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe görüşmesi esnasında da size benzer bir soru yöneltildi, orada siz de yapmış olduğunuz açıklamada, şu anda bu yönde birtakım görüşmeler olduğunu söyleyerek Vakıfbank’ın bir kamu bankasına dönüştürülebileceğine yönelik olarak bazı sinyaller verdiniz. Yani Halk Bankasını satmak için gün sayan Hükûmet, anlaşılan o ki yeni bir kamu bankası daha yaratarak onu da satmanın yollarını aramaktadır.

Şimdi, Sayın Bakan, ben sizin çok zeki ve hafızası çok güçlü biri olduğunuzu gayet iyi biliyorum, hepimiz biliyoruz. Bir tutanak göstermek isteyeceğim, hemen hatırlayacaksınız, 2000 yılında Fazilet Partisi Manisa Milletvekiliyken yapmış olduğunuz bir açıklamayla ilgili. Bakın neler demişsiniz Sayın Bakan: “Vakıflar Bankasının sermayesinde devletin bir kuruşluk katkısı yoktur. -çok doğru- Bu durumda devletin kendisinin olmayan bir bankayı satışa çıkarması hem Anayasa’mızın 2’nci maddesinde ifade bulan hukuk devleti ilkesine hem de evrensel hukuk kurallarına aykırıdır.” Böyle demişsiniz. Sormak istiyorum size, bu sözlerinizin arkasında mısınız?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Bana bakmanıza gerek yok.

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) – Rahatsız oluyorsanız size bakmadan da konuşabilirim elbette.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Hayır, ikide bir bana bakıyorsunuz, Genel Kurula konuşsanız...

AYLİN NAZLIAKA (Devamla) – Peki.

Vakıfbank hisselerinin hazineye devrinin hukuka uygun olmadığı ortadadır ama şunu öğrenmek istiyoruz: O zaman bu devir işlemiyle ne yapılmak isteniyor, kimlere peşkeş çekilmek isteniyor, bunu bilmek istiyoruz elbette. Anlaşılan o ki devletin elinde ne varsa öldüm pahasına satan iktidar şimdi de gözünü vakıf mallarına dikmiştir.

Gene yaz aylarında Sayın Bakan bir açıklama daha yaptı ve dedi ki: “Kapatılan ve mal varlıklarına el konulan yaklaşık 20 kadar vakfa iadeiitibar yapılacaktır.” Elbette hiç kimsenin hukuk kuralları içinde faaliyet gösteren bir vakfın kapatılmasıyla ilgili olarak farklı bir görüşü olamaz, biz buna saygı duyarız, hele hele demokrasi dışı bazı güçlerin baskısıyla eğer bu vakıflar kapatıldıysa bundan biz de rahatsızlık duyarız çünkü siz 1990-2010 yılları arasındaki vakıflardan bahsetmiştiniz. Ve tabii ki iadeiitibar yapılması da bu anlamda olumludur ama şunu belirtmek gerekiyor: Sizler kurumlara iadeiitibar yapabilirsiniz ama asla ve asla kendi kaybettiğiniz itibar için iadeiitibar yapamayacaksınız. Bu mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetlediği vakıflardan biri de sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarıdır. İktidarın yardım bürosu gibi çalışan, özellikle seçimlerde AKP’nin başarısı için önemli görevler verilen bu vakıfların denetlenmesi 3 ayrı organ tarafından yapılmaktadır: İçişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü.

Şimdi, ilk başta bu, kulağa çok hoş geliyor, 3 ayrı kurum denetliyor, çok daha saydam, çok daha hesap verilebilirliğin olduğu bir ortam söz konusuymuş gibi düşündürüyor ancak maalesef pratikte bu böyle yürümemektedir. Baktığımızda, görüş ayrılıkları nedeniyle bekletilen dosyalar vardır, beş altı yıla kadar dayanan denetim süreleri vardır. Onun için, burada birçok konunun kilitlendiğini, denetimin tam olarak yapılmadığını görüyoruz. Onun için, gene buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kanalıyla son beş yılda kaç proje için, ne kadar nakdî kredi verilmiştir? Tahsil edilmeyen kredilerin miktarı nedir? Eşe dosta peşkeş çekilen ne kadar kredi bataktır? Bu kapsamda müfettişleriniz tarafından kaç vakıf ve dosya işlemi yapılmıştır?

Şimdi size bir hukuk katliamından daha bahsetmek istiyorum. Bu da Vakıflar Kanunu’nun 11’inci maddesiyle ilgilidir. Bu maddenin yaptığı düzenleme, aslında, yöneticilerin kanunda öngörülen bilgi ve belgeleri zamanında vermemesi, gerçeğe aykırı beyanda bulunması hâlinde verilecek cezaları düzenlemektedir. Ancak, ne yaptı Vakıflar Meclisi? 07/02/2012 tarihinde bir düzenleme yapma gereği duydu. Herhâlde bu cezai işlemler birisinin canını yakmış olmalı ya da birileri bundan çıkarları engellendiği için rahatsız olmuş olmalı ki yapılan yeni düzenlemeye göre kanunda bir değişiklik yapılabileceğini ifade etti, hatta yakın zamanda bir değişiklik yapılacağı ifade edildi ve vakıf yöneticilerinin görevden alınmasına ilişkin dosyaların bekletilmesine karar verildi. Sorarım size: Bu uygulamayla kimleri koruyorsunuz, kimler koruma altına alınmıştır?

Peki, aradan on ay gibi bir süre geçmiştir, siz yakın dönemde bir düzenleme değişikliği yapacağınızı, o yüzden kanunun bu maddesinin beklemeye alınmasını bir nevi garantilemiştiniz. Peki, on aydır bir kanun maddesi de çıkarmadınız. O hâlde, neden böyle bir değişiklik yaptınız ve Vakıflar Meclisi kendini, millet iradesiyle seçilen milletvekillerinin bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinden daha mı üstte konumlandırmaktadır, kendini daha mı yukarıda pozisyonlandırmaktadır, bunu da bilmek istiyoruz.

Sayın Bakan, yaşanan bu hukuksuzluğun siyasi sorumluluğu kime aittir? Böylesi bir hukuk skandalına imza atan Vakıflar Genel Müdürü başta olmak üzere, Vakıflar Meclisinin derhâl ve derhâl istifa etmesi gerekmektedir.

“İleri demokrasi” ve “millet iradesi”ni dilinden düşürmeyen AKP iktidarının ülkeyi getirdiği manzara budur. Bunun adı “tek parti diktası”dır, “AKP diktası”dır, sahibinin sesi olan “bürokrasi diktası”dır.

Ben, bütçemizin, 2013 bütçemizin vatanımıza hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nazlıaka.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Sayın Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öner, buyurun.

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; 2013 yılı bütçesiyle ilgili, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi konularında konuşma yapmayacağım, sadece sorular soracağım.

Gerçi, soru ünlü, nere doğru ki? Bu bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilirken 5018 sayılı Mali Kontrol Kanunu hükümleri yerine getirildi mi? Sayıştay Kanunu hükümleri yerine getirildi mi? Mali saydamlık esası gözetildi mi? Şeffaflık, verimlilik, denetlenebilirlik, hesap verebilirlik ilkelerine uyuldu mu? Sayıştay denetiminden niye vazgeçildi? Sayıştayla ilgili kanun hükmünde kararnamede Sayıştayın yetkileri niye kısıtlandı? Önce, Sayıştayı muhafazakâr bir yapıya dönüştürdüğünüzü düşünerek bakanlıkların teftiş kurullarını devre dışında bırakmıştınız, herhâlde muhafazakâr yapı içindeki dürüst denetçiler de size dokunur oldu ki bu defa Sayıştayın yetkilerini bu nedenle mi kısıtladınız?

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname doğrultusunda yönetiliyor. Kanun hükmünde kararnamenin tarihi 11 Ekim 2011. Bu tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi kapalı mıydı? Hâkimiyet kayıtsız şartsız Türkiye Büyük Millet Meclisinden Hükûmete mi geçti? Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken KHK ne demek? Buna kahkahalarla gülünür ancak. Su varken teyemmümle namaz kılınabiliyor mu? Sadece Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu değil, 633’ten 666’ya kadar kanun hükmünde kararnamelerle memleketi yönetmeye çalışıyorsunuz, bir tanesini Meclise getirme erdemini, cesaretini gösteremiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu sadece kanunsuz değil, aynı zamanda işlevsiz de bırakılmamış mıdır? Atadığınız yüksek kurum başkanının, yönetim kurulu üyelerinin Atatürk’le ilgili herhangi bir çalışmaları var mıydı? Bir tanesi istifa etti gitti, o herhâlde ötekilerden daha erdemliydi. Bir istisnayla daha önce görevini devam ettiren bir sayın Danışma Kurulu üyesini istisna tutuyorum. Yüksek Danışma Kurulu hangi aralıklarla toplanması gerekir, bugüne kadar niye toplantıya çağrılmamışlardır? Atatürk ödüllerinin verilmesinden niye vazgeçilmiştir? Bu ülkenin iftiharı, mazlum milletlerin önderi Atatürk adına ödül vermekten niçin vazgeçilmiştir? Uluslararası kuruluşlara üyelikler niçin dondurulmuştur? Her türlü görev ihmali görev namusuyla nasıl bağdaştırılacaktır? Atatürk’ün mirasıyla yaşatılan yüksek kurum gelirlerini İş Bankasından alıyor, mevduatı nereye transfer ediyor? Ayıp değil mi? O bankadan nemalanacaksın, o bankaya, Atatürk’ün mirasına, miras bırakana ihanet edeceksin. Bu, hukuk bakımından da büyük bir ayıp değil midir?

38’inci ICANAS -Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi- toplandı; 10-15 Eylül 2007’de, 1.800 kişinin katıldığı muhteşem bir kongre yapıldı. 11 başlık vardı, 4 başlığın kitapları 11 cilt hâlinde yayımlandı. 2007’den bu yana beş yıl geçti, ötekiler niye hâlâ yayımlanmadı?

24-30 Eylül tarihlerinde -2012’de bu da, bu da bir başka konu- Uluslararası Türk Dili Kurultayı Ankara’da düşük katılımla toplandı. Bu toplantılara daha önce yaklaşık 400 kişi katılırdı, son toplantıya 206 kişi katıldı. Otele kaç kişilik ödeme yapıldı; lüks, 5 yıldızlı otele? Sonra, daha önce bir günlük gezi yapılırken, toplantı, kongre kısa tutuldu; üç günlük Kapadokya gezisi yapıldı. Yaklaşık 150 kişi katılmışken, kaç kişilik yol ve konaklama gideri ödendi?

Ayrı bir konu: Plan ve Bütçe Komisyonunda Hükûmet yetkilileri konuşurken antidemokratik uygulamalar yapıldı. Plan ve Bütçe Komisyonunda Hükûmet yetkilileri konuşurken kameramanlar orada, basın mensupları orada cilalı taş devri anlatılırken var; sıra eleştirilere gelince, Komisyonun antidemokratik Başkanı, Komisyona katılan milletvekillerine hakaret eden Başkanı, onu kendisinde yetki sayan Sayın Başkanı nerede? Ne zaman özür dileyecek merak ediyorum. Gazetecileri çıkarıyor, fotoğraf çekmek yasak, kamera kullanmak yasak. Bu ne biçim ileri demokrasi? Böyle uygulamalar daha ne kadar devam edecek? Eleştiriye tahammül yoksa, kim ileri demokrasiden bahsedebilir?

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çalışanları arasında ücret ve statü farkı var mıdır?

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanla ilgili, Plan Bütçe Komisyonunda “Muhteşem bir Başbakanımız var.” dedik, gitti Muhteşem Yüzyıl’a çattı ama Muhteşem Yüzyıl’ın danışmanı da Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun yönetim kurulu üyeliğine atanmış. Bu ne çelişki bilmiyorum. Ayrıca, cehaletime bağışlayın, Bizanslı hanımların Büyük Fatih’e ne dediğini bilmiyordum, Sayın Başbakanın konuşmasını da kaçırdım, onu da öğrenmeye çalışacağım. Keşke Bizanslı Ortodoks papazların da ne dediğini bilebilseydik.

Son sorum sayın milletvekillerimize: Değerli milletvekillerimiz, yönetim partilerinin milletvekilleri, denetim partilerinin milletvekilleri; burada bir çoğunluk diktası yürütülüyor. Sayın milletvekillerimizden sorum şu: Yeminimize sadık kalabiliyor muyuz? Aklımız ve vicdanımız doğrultusunda oy kullanıyor muyuz?

Milletimize sadakatle hizmet eden milletvekillerimize saygılar sunuyor, 2013 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar).

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öner.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir sonraki konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Sakine Öz.

Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar).

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türk Dil Kurumu bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçe, bilindiği üzere Anayasa’mızda güvenceye alınmış bir haktır. Bu hak sayesinde yurttaşlar kamu kaynaklarının elde edilme usul ve miktarını, bu kaynakların nasıl harcandığını öğrenir. Parlamentolar, hükûmetleri temelde bütçe kanunu üzerinden denetler, bütçe hakkı ulusal egemenliğin maddi temeli ve demokrasilerdeki kuvvetler ayrılığının, hesap veren şeffaf bir yönetim ilkesinin en somut göstergelerindendir. Şeffaf olmayan bütçelerin sağlıklı sonuçlar vermesi beklenemez. Hükûmetler gerekçesini yeterince açıklamadıkları gelir kaynakları ve harcamalarla tam bir kaosa imza atarlar. Bütçe hazırlığının hükûmetler tarafından basit bir demokratik sürece indirgenmeye çalışıldığı ortamda millet iradesi hafife alınmış demektir. Milletin Meclisinin açık, net, şeffaf, hukuka uygun denetimden geçmeyen, Parlamentonun zamanında ve yeterince bilgilendirilmediği süreçte, deyim yerindeyse oldubittiye getirilen harcama ve gelir kalemleri kim bilir hangi partizan çıkarlar adına düzenlenir, hangi sofradan kesilip hangi sofraya aktarılır, hangi yeni zenginleri yaratmak, dış politikada hangi rejimleri değiştirmek için kullanılır?

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz yıl 2012 bütçesini görüşürken de söyledik, biraz önceki arkadaşım da söyledi, bir kez de ben söylemek istiyorum, AKP iktidarına ve Sayın Meclis Başkanına şu uyarıda bulunuyorum: Meclisimiz adına denetleme yetkisini kullanan Sayıştayın bütçe sürecinde Genel Kurul aşamasından önce Plan Bütçe Komisyonuna sunması gereken üç denetim raporu henüz elimizde değil. Kamu harcamalarının sağlıklı yapılıp yapılmayacağına dair elimizde nitelikli bilgi ve görüş yok. İstememize rağmen bu raporlar ulaştırılamadı. Gerçi biraz önce Bakanımız bununla ilgili açıklama yaptı ama sanırım kendisi de inanmadı. Bu şartlar altında Türk Dil Kurumu bütçesi dâhil olmak üzere bütçe, genel bir saydamlık, hesap verme sorunuyla karşı karşıyadır. Meclisimiz denetim yetkisini kullanamıyorsa, bütçe yapımı sırasında bir bürokratik süreç  ya da gereksiz ayrıntı olarak görüyorsa demokrasimiz için açık bir tehlikeyle yüz yüzeyiz demektir.

Değerli milletvekilleri, Türk Dil Kurumu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyet değerlerinde özel bir görev yüklediği ulusal bilinç ve kültürün en önemli simgelerinden olan Türkçemizin tarihini araştırmak, gelecek nesillere en doğru ve nitelikli biçimde yaymak üzere kurulmuş, tarihsel değeri olan bir yapı taşıdır. 12 Eylül sürecinde, cumhuriyetin tüm kurumlarının anlam ve önemi unutturulmak istenirken bu işe öncelikli olarak Türk Dil Kurumu gibi simge kurumlardan başlanmıştır. Göstermelik bir Atatürkçülükle Türk Dil Kurumunun devrimci, çağdaş hedefleri silikleştirilmeye, Türk Dil Kurumunun edilgen çağının anlayışından uzak bir konuma yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bugün bu süreç AKP iktidarında devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, 2013 bütçe kanun tasarısında özel bütçeli kuruluşlar arasında sayılan Türk Dil Kurumuna, özel bütçeli kurumlara ayrılan toplam 45 milyar 2 milyon 167 bin 100 liralık ödeneğin 12 milyon 793 bin liralık kısmı ayrılmıştır. Bu rakam, toplam ödenek içinde yaklaşık binde 3,5’e denk gelmektedir. Bütçeden ayrılan bu pay, geçtiğimiz yıl verileriyle karşılaştırdığımızda bir miktar düzelmişse de yeterli değildir. Türk dilinin geliştirilmesi adına kamu yayıncılığı ve araştırmacı faaliyetlerini yürüten, Atatürk’ün ulusal kültür alanında görevler yüklediği kurumun bugün bulunduğu konum bizi üzmektedir. Türk Dil Kurumu nitelikli, çağa uygun bir araştırma ve yayım faaliyetinin uzağında kalmaktadır. Anlaşılan o ki Türk Dil Kurumuna ayrılan ödenek kurumun çağımızın kamu araştırmacılığı ve yayıncılığı düzeyine erişmesine yetmeyecek hatta aradaki fark açılacaktır.

Sayın Başbakan 2023 hedeflerini andığı dünkü bütçe konuşmasında yüksek teknoloji standartlarından bahsetmişti. O hâlde Türk Dil Kurumunun araştırmacılık ve yayıncılık anlayışı neden ileri teknolojiden mahrum bırakılmaktadır?

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, 12 Eylül referandum sürecinde sürekli yakındığı vesayetçi, otoriter tutumdan bugün kendisi vazgeçmiyor. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Dil Kurumunu kurarken koyduğu hedefleri buduyor. 12 Eylülün yarattığı kültürel yıkımı sürdürüyor. Evet, AKP, 12 Eylülün vesayetçi, otoriter, ayrımcı kültür politikalarını derinleştiriyor. Türk Dil Kurumuna 12 Eylülde beraber giydirilen Türk-İslam ideoloji elbisesi bugün var gücüyle muhafazakâr nesil yetiştirmek uğruna genişletiliyor, farklı düşünceler dışlanıyor, etiketleniyor. Atatürk’ün, Türk Dil Kurumunu kurarken hedeflediği çağdaş, laik, farklı kimliklere vatandaşlık temelinde saygı duyan düşüncenin, ulusal değerlerimizin simgesi Türkçeyi araştırma ve yayma anlayışının içi boşaltılıyor.

Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz aylarda basında büyük yankı uyandırmıştı. Kurumun bazı yayınlarında açıkça dil, din, kimlik, cinsiyet ayrımcılığı taşıyan deyim, atasözü ve sözcük açıklamaları yoluyla Türk Dil Kurumunun kuruluş hedefleri iyiden iyiye yıpratılmıştır. Bu anlayış Türk Dil Kurumunun kamuoyunda itibarını düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türk Dil Kurumundaki kadrolaşmalar, araştırma ve yayın faaliyeti niteliğini arka plana itiyor, partizan bir anlayış hüküm sürüyor. Denetim raporlarında kendilerine yüksek ödeme yapıldığı belirlenen kişiler, kuruma yönetici olarak atanıyor. “Liyakat” sözcüğü bu gidişle yakında Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nden çıkarılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 bütçesinde Türk Dil Kurumuna ayrılan ödeneği görüştüğümüz şu günlerde, AKP, anlaşılan “adalet”i kendine alıp bu sözcüğü Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nden bir gecede silmiştir. Sadece düşüncesini ifade eden, dilini en güzel biçimde kullanan yazarlarımız, gazetecilerimiz, siyasetçilerimiz ise hapistedir.

Makam, mevki hırsıyla yanıp tutuşmayan, ekmeğini kalemiyle kazanan, sırf düşündüğü ve mesleğini yürüttüğü için senelerdir tutuklu bırakılan, adalet arayan vatandaşlarımıza buradan selam ediyorum. Tutuklu milletvekili arkadaşlarımızla 13 Aralıkta Silivri’de özgürlükte buluşmayı diliyorum.

2013 bütçesinin tüm halkımıza adalet, eşitlik, refah ve özgürlük talebini bir nebze de olsa karşılamasını umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Gürkut Acar.

Sayın Acar, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Tarih Kurumunun 2013 bütçesi üzerine görüşlerimi paylaşmak için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, bir kırılmanın eşiğindedir. Bu nedenle bütçesi üzerine konuştuğum Türk Tarih Kurumuna ciddi görevler ve sorumluluklar düşüyor ama bu duyarlılığın olup olmadığı tartışmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti bir aydınlanma devrimidir, çağdaşlığa, akılcılığa doğru atılmış bir adımdır ve bugün Türkiye, bölgesindeki birçok ülkeden farklı bir konumda ise bu, kuruluşundaki seçimin doğru yapıldığının bir göstergesidir. Eğer Türkiye, çağdaş, bağımsız ve onurlu bir ülke olarak yoluna devam edecekse bunu ancak yine cumhuriyetin değiştirilemez niteliklerini koruyarak yapabilecektir, bunun başka yolu yoktur. Cumhuriyetin niteliklerini eğip bükerek; cumhuriyeti ters düz ederek; Atatürk’ü, Atatürk ilkelerini kanunlardan, eğitim kurumlarından kazıyarak; halkın, milletin gönlünden silmeye çalışarak varılacak hiçbir yer yoktur. Bu kafayla gidilecek tek yer yıkımdır, buna izin vermeyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, 2000 yılından bu yana Anıtkabir’e giden, Atatürk’ü ziyaret eden, ona şükranlarını sunanların sayısı 70 milyondur. Aynı dönemde Anıtkabir’i ziyaret eden yabancıların sayısı da 4 milyonu bulmaktadır. Anıtkabir komutanlığı, son 29 Ekim ve 10 Kasım’da sayım yapılmadığını bildirdi ama 100 binler oradaydı, 100 binler Ata’sına gitti. Bunun bir anlamı var, iktidar bunu anlamak istemiyor olabilir, bunun anlamını bilmiyor olabilir. İşte bu noktada Türk Tarih Kurumuna bir görev düşüyor: Bu görev, Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, cumhuriyeti, bugünkü iktidara anlatma görevidir. Atatürk adını eğitimden, eğitim kurumlarından, İnternet sitelerinden silenlere, UNESCO’nun, Atatürk’ü “Ulusal Mücadele ve Çağdaşlaşma Lideri” olarak tanımladığını anlatın. Yabancı devlet adamlarının “Atatürk gibi dahiler yüz yılda bir gelir.” dediklerini anlatın. Norveçlilerin “Atatürk gibi düşünmek.” diye bir deyim ürettiklerini ve bunu örnek aldıklarını anlatın.

İngiltere Başbakanı Lloyd George 1922’de diyor ki: “Yüz yıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu.” Ben de doksan yıl sonra diyorum ki: Şu talihsizliğimize bakın ki bugün Türkiye’yi yönetenler, büyük dahinin adını, anlamını silmek için uğraşıyor. Evet, Türkiye böyle bir talihsizliği yaşıyor. Atatürk’ün kurdurduğu ve mirasından pay ayırdığı kurumlardan birinden Atatürk’ün adı siliniyor. Bunu anlamak mümkün değil. Bu, talihsizlik değilse nedir?

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Atatürk’ün İş Bankasındaki paylarından Cumhuriyet Halk Partisine bir kuruş bile verilmemektedir. Pay geliri, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna tahsis edilmiştir o yüce insan tarafından. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi büyük Atatürk’ün kurduğu, mirasından pay bıraktığı, aklın ve bilimin aydınlığında çalışmasını istediği bir kurumdur. Ancak 12 Eylül darbecileri, bu iki kurumu devlet dairesine dönüştürmüştür. AKP de kanun hükmünde kararnameyle bu saygısızlığı bir adım daha öteye taşımıştır. Darbeciler, bu iki kurumu devlet dairesi yaparken, kanuna “Bunlar Atatürk tarafından kurulmuş.” diye yazmışlar ama AKP’nin kararnamesinde bu da yok. Atamalarda da kadrolaşma anlayışı -biraz önce arkadaşlarım söyledi- aynen sürmektedir. Her yerde olduğu gibi Atatürk’ün kurumlarında da AKP anlayışı egemen kılınıyor ve bu egemenlik tayinlerde açıkça kendini gösteriyor, Atatürk ile bu kurumlar arasındaki bağ kopartılıyor. “Atatürkçülük bağnazlıktır.” diyenler bu kurumlara yönetici olarak atanıyor. Ama atanan o yönetici, Türk halkı tepki gösterince Atatürk’ün kurumundan istifa etmek zorunda kaldı. Deniyor ki: “Başka alanlardan bu kurumlara daha önce de yapıldı.” Yapıldı ama o zaman “Atatürkçülük bağnazlıktır.” diyenler atanmadı, aradaki fark budur.

Değerli arkadaşlar, sadece bu kurumların gelirleri sayılırken Atatürk adı geçiyor. Atatürk yok ama parası var. Atatürk’ün parasıyla Atatürk’ün izlerini silmeye çalışmak tek kelimeyle ayıptır. Bakınız, bütün dünya hukukçularının bildiği bir gerçek vardır: Vasiyetname özel hukuka ilişkin hukuksal bir düzenlemedir. Bir kişi, kendi mal varlığının öldükten sonra kime ait olacağına kendisi karar verir. Vasiyetnameler mahkemelerce itiraz üzerine iptal edilebilir veya kısmen değiştirilebilir ama kanunla değiştirilemez. Kanunla vasiyetname ihlal edilemez. Vasiyetname ile Ahmet’e verilen mal, kanun çıkarılarak Mehmet’e verilemez ama AKP bunu yaptı, darbeciler bunu yaptı. Bu iki zihniyeti de kınıyorum buradan.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir nokta daha var: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna Atatürk’ün mirasından kaynak bulunan gelir İş Bankası hisselerinden sağlanıyor. Biraz önce arkadaşım söyledi, İş Bankası çalışıyor, üretiyor, kazanıyor bu kurumlara kaynak aktarıyor ve bu kurumların neredeyse tüm finansmanı buradan sağlanıyor. Ama bugünkü yönetim, bu parayı İş Bankasından alıp diğer bankalara aktarıyor. Buna ne denir? Buna vefasızlık denir, buna saygısızlık denir, buna nankörlük denir. Mustafa Kemal Atatürk vasiyetnamesinde ne diyor? “Tahsis edilecektir.” diyor. Tahsis nedir? Bu kurumlar için para ayrılır, amacına göre, kurallara göre harcama yapıldıkça ayrılan miktardan ödeme yapılır. Devlet bütçesinde de bu böyledir ama İş Bankasına gelince vasiyet bir kez daha çiğneniyor. Bu tutum ayıplı bir tutumdur, vasiyete ve Atatürk’e saygısızlıktır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bunların üzerine yeni adımların atılacağı iddiaları var. AKP iktidarında her çeşit sahte evrak kullanmak, yaratmak, her çeşit CD’yle asılsız iddia ile insanları tutuklatmalar olağan uygulamalar hâline geldi. İş Bankasıyla ilgili de benzer sahteciliklerin hazırlandığına ilişkin duyumlar alıyoruz. Unutmayın ki Türkiye İş Bankası Türkiye'nin bankasıdır. Türkiye'ye ciddi katkılar sağlamış, üreten, istihdam sağlayan ciddi bir bankadır, Türkiye'nin en büyük bankasıdır. Tüm Atatürk kurumları gibi Hükûmetin, İş Bankasını da hedef alması gereken bir adımdır ama asla kabul edilebilecek bir adım değildir. İş Bankası, önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkarıldı, sürüldü. Sonra, Atatürk’ün mirası buradan alınıp başka bankalara kaydırıldı, şimdi de hilelerle bankayı ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Buradan uyarıyoruz, elinizi Atatürk’ten ve Atatürk’ün kurumlarından çekin. Cumhuriyet Halk Partisi, İş Bankasındaki Mustafa Kemal paylarının vasiyetnamesine uygun şekilde kullanılması ve korunmasıyla görevlidir ve bununla görevlendirilmiş bir tüzel kişidir. Buradan uyarıyoruz, elinizi çekin, eliniz yanar.

Değerli arkadaşlar, AKP’nin çekirdek kadrosuna bakınız, tümü Mustafa Kemal Atatürk düşmanı. Atatürk’ün bütün eserlerini yıkmaya ant içmiş yeminli cumhuriyet düşmanlarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – İstismar etmeyin, istismar! Kızarıp duruyorsunuz.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Çekirdek kadro, tıpkı ortasında zehir bulunan bir çikolata gibi etrafı sağ seçmen ile sarılmış, laiklik ve Atatürk düşmanlarından oluşmuş, emperyalizmle anlaşıncaya kadar yüzde 7,5’tan daha fazla oy almamış devrim düşmanlarından oluşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – Bitti, bitti, sesiniz kesildi be!

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Evet, sesimiz kesildi ama asla kısılamayacak…

Bu bütçe, Türkiye’de maalesef hayırlara vesile olacak bir bütçe değildir. Türk halkı olanı biteni görüyor ve Türk halkı -keser döner sap döner, bir gün hesap döner- bu halk sizden mutlaka bir gün hesap soracaktır.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Acar, teşekkürler.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, grubumuzun, partimizin yönetimiyle ilgili sayın konuşmacının ifadeleri son derece çirkindir. Bu konuda söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın Adalet ve Kalkınma Partisine ve AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef Atatürk’ten bir türlü elinizi çekmediniz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Siz de diyemiyorsunuz, “Atatürk” diyemiyorsunuz. 

MAHİR ÜNAL (Devamla)  - Daha, dün, Sayın Başbakanımızın burada ifadesi var. Bizim her zaman söylediğimiz… Bizim cumhuriyetimizle, cumhuriyetin değerleriyle hiçbir zaman sorunumuz olmadı.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – İyi ki olmadı!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bizim, kendisini cumhuriyetin sahibi zannedenlerle sorunumuz var. Bizim sizinle sorunumuz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü siz boş bir Atatürkçülükle ve maalesef… Bana söyler misiniz, biz iyi kötü Türk siyasi tarihini okuduk, sizler de okudunuz. Nur Hocam, sen okudun, Süheyl Hocam, siz okudunuz. Allah aşkına, Türk siyasi tarihinde, ne zaman Atatürk’ün mirasına sahip çıktınız? Bu ülkede ne zaman taş üstüne taş koydunuz? Atatürk’ün manevi mirasına da Türkiye Cumhuriyetini yüceltme idealini de AK PARTİ gerçekleştirmiştir, bu sıralarda oturan cumhuriyetin evlatları gerçekleştirmiştir.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Siz Atatürk’ten elinizi çekin, siz önce kendinizle bir hesaplaşın ve sonra biraz ders çalışın ders.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Özgürlük ve bağımsızlık karakterimdir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın konuşmacı “İçi boş bir Atatürkçülüğü Cumhuriyet Halk Partisinin savunduğunu.” söylemek suretiyle grubumuza sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İki dakika içerisinde lütfen.

8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerikalı ünlü siyaset bilimcisi Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması diye bir tezi vardır. Kendisi Türkiye’ye de geldi, bir röportajı da gazetelerde yayınlandı. Hem o kitapta hem Türkiye'de yayınlanan röportajında Türkiye için şu değerlendirmelerde bulundu: “Türkiye medeniyetler arasında bölünmüş bir ülkedir. Ne doğulu olabilmiş ne batılı olabilmiş, ikisinin arasında yönünü kaybetmiş bir ülkedir. Kemalizm başarısızlığa uğramıştır.” Türkiye’nin bu nedenle Atatürkçülüğü, Kemalizmi bir kenara bırakıp İslam dünyasına örnek olmasını önerir. İşleyen bir demokrasisi olsun, Parlamentosu olsun, bunun için laikliği bir kenara bıraksın. Çünkü, laik bir Türkiye’nin İslam dünyasına örnek olması mümkün değildir. Huntington’ın bunu önermesinin nedeni de Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Batı’ya en büyük tehlike İslam dünyasından gelecektir. Dolayısıyla İslam dünyasını ehlileştirmek, Batı karşısına bir tehlike olmaktan çıkarmak için Türkiye’nin laikliği, Atatürkçülüğü bir kenara bırakıp, İslam dünyasına örnek olması gerekmektedir. İşte, AKP, tam böyle bir projenin partisidir, tam böyle bir süreçte ortaya çıkmış olan bir partidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu görevinizi AKP olarak başarıyla yerine getiriyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, AK PARTİ, bir proje partisi değildir, milletin partisidir. Bu milletle bugüne kadar kimlerin mücadele ettiği de siyasi tarihin konusudur; milletin takdirine bırakıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler. Zapta geçti sözleriniz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, şimdi, AK PARTİ Grubu adına birinci konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener.

Buyurun Sayın Şener.

Süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama geçmeden önce, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunca 10 Aralık 1948 yılında İnsan Hakları Günü olarak kabul edilen 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nün adalet, eşitlik, özgürlük temelinde mutlu bir Türkiye oluşturması dileğiyle sözlerime başlıyorum.

Ülkemizde radyo, televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi görevi 1994 yılında 3984 sayılı Kanun’la Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna verilmiştir.

İletişim alanındaki teknolojik gelişmelerin görsel, işitsel yayıncılık sektörü üzerindeki etkileri yeni imkânlar sunarken, yeni beklentileri ve ihtiyaçları karşılayacak düzenlemelerin yapılması da zorunlu hâle gelmişti. Bu nedenle 3 Mart 2011 tarihinde yeni bir düzenlemeyle, 6112 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile yayıncılık mevzuatımız günün şartlarına, halkımızın ve sektörün ihtiyaç ve beklentilerine ve ayrıca içinde bulunduğumuz yayın coğrafyası olan Avrupa Birliği normlarına uygun hâle getirilmiştir. Bu kanunla, yeni teknolojinin kullanılmasına imkân sağlayarak yasal çerçeve oluşturulmuş, ulusal frekans planlamasını yapma yetkisi yeniden Radyo Televizyon Üst Kurulu’na verilmiştir. İletişim ve yayıncılık sektöründeki son gelişmeleri de kapsayacak şekilde hazırlanan kanun, İnternet protokollü televizyon, sayısal yayıncılık ve yüksek çözünürlü televizyon yayını gibi yeni yayın teknolojilerinin uygulanmasına yönelik belirsizlikleri ortadan kaldıracak yeni açılımlar getirmiş, kanun kapsamında karasal sayısal yayına geçiş takvimi de belirlenmiştir.

Ülkemizde aslında 1994 yılından beri karasal yayın lisansını verebilmek için gerekli sıralama ihalesi gerçekleştirilememişti. İlk defa, 6112 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle yıllardır sürüncemede kalan bu konu inşallah hâl yoluna girmiştir. Çünkü kanunla düzenlenen izleme ve dinleme ölçümleriyle ilgili ulus ve uluslararası esasları belirleme yetkisi Radyo Televizyon Üst Kuruluna verilmiş; bu amaçla -üst kurul tarafından- 17 Ekim 2012 tarihinde Yayın Hizmetlerinin İzlenme ve Dinlenme Oranı Ölçümlerinin Yapılmasına ve Denetlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik yürürlüğe girmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, şikâyetlerin denetimini şikâyetlere bağlı ve resen kendi uzmanları aracılığıyla yapmaktadır. Bu arada web sayfası üzerinden gelen şikâyetler ve e-postalar da dikkate alınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulunun önemli faaliyetlerinden biri de çocukların olumsuz yayın içeriklerinden korunmasına ve kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalardır. Bu amaçla yürütülen faaliyetlerden medya okuryazarlığı dersinin özel bir önemi vardır. 2003 yılında düzenlenen İletişim Şûrasıyla RTÜK’ün gündemine gelmiş olan medya okuryazarlığı dersi, daha sonra millî eğitimle yapılan ortak proje çalışmalarıyla seçmeli ders hâlinde okullarımızda okutulmaktadır. Aslında Radyo Televizyon Üst Kurulunun gelişmiş demokrasilerdeki partnerleri bağımsız ve özerk kurumlardır, Türkiye’de resmî kurum hâlinde yürütülmektedir. Eğer Türkiye'de basın yayın organları kendi iç denetimlerini başarıyla sürdürürler ve bu hususta belli bir mesafe alırlarsa umarız ki önümüzdeki yıllarda da resmî bir kurumun radyo ve televizyon yayınlarını denetlemesine ihtiyaç kalmayacak ve otokontrol sistemi kurumsal hâle gelecektir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun başarılı çalışmalarından dolayı başkan ile orada bulunan çalışma arkadaşlarını kutluyor, 2013 yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesinin milletimize, memleketimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şener.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca.

Buyurun Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Türkiye’de radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve de denetlenmesini sağlayan bir kuruluştur. Dolayısıyla konuşmamda sektörün düzenlenmesine yönelik çalışmalara ve bu kapsamda yapılan faaliyetlere dikkat çekmek istiyorum.

Radyo-televizyon yayınları iletildikleri ortama göre karasal, kablo ve uydu ortamında yapılan yayınlar olarak sınıflanır ve üst kurulca kablolu yayın lisansı verilen 120 televizyon, 1 radyo; uydu yayını lisansı verilen 225 televizyon ve 74 radyo; karasal ortamda ise toplam 247 televizyon ile 1.059 radyo kuruluşunun lisans başvurusu vardır. Ancak bütün bu kuruluşlara 1994 yılından beri lisans verebilmek için gerekli sıralama ihalesi ise yapılamamıştır. 2006 yılında ise Türkiye, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği toplantısında diğer ülkelerle birlikte karasal yayıncılığa geçme ve 2015 yılı itibarıyla analog yayınları sonlandırma kararına imza atmıştır. Dolayısıyla 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile de sayısal geçiş çalışmaları başlatılmıştır. Elbette bu bir süreçtir. İlk bir yıl içinde frekans planlaması yapılmıştır. Devamında 2013 yılı Mart ayında sıralama ihalelerinin tamamlanması öngörülmektedir. Yine vericileri kurmak ve işletmek üzere verici tesis ve işletme şirketinin yetkilendirilmesi sonrasında şirket tarafından aynı yılın kasım ayında Ankara, Bursa ve İstanbul olmak üzere sayısal televizyon vericileri tesis edilecek ve bu işlemler Aralık 2014’e kadar tamamlanacaktır. Aralık 2014, altını dikkatle çiziyorum. Analog vericilerinin kapatılması ise 2015 yılı Mart ayında tamamlanması planlanmaktadır. Yani bütün bunlar kanunda öngörülen süreler çerçevesinde çözüme ulaştırılacaktır.

Değerli milletvekilleri, RTÜK’ün denetleme faaliyetleriyle ilgili de birkaç hususun altını çizmek istiyorum. Üst Kurul, Ankara merkezinde yaklaşık 110 televizyon ve 80 radyo yayını 7 gün 24 saat kesintisiz izlenip, arşivlenip analiz edilmektedir. Denetim ise şu şekildedir: Uzmanlar tarafından doğrudan denetim iletişim merkezi kanalıyla, web sitesi ve e-posta kanallarıyla.

Ocak-Eylül döneminde 892 müeyyide kararı alınmıştır ama ilginçtir, bu kararın yüzde 81’i reklam ihlalleriyle ilgilidir. RTÜK İletişim Merkezine yapılan şikâyetlerin çoğu yayınların genel ahlaka, ailenin korunması ilkesine aykırılıkla ilgilidir. Son dokuz ayda 55.884 bildirim ise konuya karşı duyarlılığın da bir göstergesidir. Önemle belirtelim ki Üst Kurulun programları önceden izleyip denetleme ya da yayından kaldırma yetkisi yoktur. Sadece denetler ve gerekirse müeyyide uygular.

Son olarak, Üst Kurulun çocukların olumsuz yayın içeriğinden korunmasına ve kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik çalışmalarının önemine de işaret etmek isterim. Yapılan son araştırmalar, öğrencilerin günde ortalama tam üç saat televizyon seyrettiği, bunların yüzde 52’sinin televizyonu önemli iletişim aracı olarak gördüğü ve yaklaşık yüzde 81’inin de televizyonu ailesiyle birlikte izlediği ortaya konulmuştur.

Dolayısıyla, Milli Eğitim Bakanlığının iş birliğiyle hayata geçirilen medya okuryazarlığı derslerinin önemi de gözler önüne serilmiştir.

Değerli milletvekilleri, yukarıda ana başlıklarıyla çerçevesini çizdiğimiz çalışmalar doğrultusunda Radyo Televizyon Üst Kurulunun 2013 bütçesi 162 milyon lira ödenek olarak öngörülmüştür.

Hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.

AK PARTİ Grubu adına 3’üncü konuşmacı Konya Milletvekili Sayın İlhan Yerlikaya.

Buyurun Sayın Yerlikaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İLHAN YERLİKAYA (Konya) – Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; 2013 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Hazreti Mevlânâ’nın vefatının 739’uncu yılı münasebetiyle her yıl 7-17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen Mevlânâ Haftası’nın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1920’de kurulan ve 1984 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle bugünkü adını alan Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü merkez teşkilatı, 17 il müdürlüğü, 39 yurt dışı teşkilatı ile faaliyetlerine devam etmektedir.

Kurumun haber merkezi her gün 08.00-21.00 saatleri arasında üç vardiya olarak görev yapmaktadır. Önemli gelişmelerin yaşandığı durumlarda haber merkezi daha uzun bir çalışma saati belirlemekte ve yirmi dört saatlik çalışma sistemine geçmektedir.

Mütercimler, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Rusça olmak üzere toplam 21 dilde, her gün yaklaşık 350 İnternet sitesi taramakta, ayrıca bu dillerde yayın yapan televizyon kanallarının haber bültenlerini, Reuters, AFP, AP ajanslarını da yirmi dört saat takip etmektedirler.

Haber merkezinde görevli mütercimler, 92 ülkede 48 dilde yayımlanan 1.700 gazetenin ilk baskılarına ulaşabilmekte ve bu gazetelerde 21 dilde tarama yaparak Türkiye’yle ilgili haberleri kaydedebilmektedirler.

Bütün bu haber kaynaklarından haber merkezine ulaşan günlük yaklaşık 5 bin civarındaki haber, yorum, güncel gelişmeler dikkate alınarak özenle değerlendirilmekte, içlerinden Türkiye’yi ilgilendiren önemli haber yorumlarının çevirisi yapılmaktadır.

Radyo ve televizyon kayıtları taranmakta, Türkiye’ye ilişkin olan haber ve programlar kırpılarak klip hâline getirilmekte ve çevirisi yapılarak devletin en üst makamlarına anında ulaştırılabilmektedir.

Devletin üst yönetimini bilgilendirmede kullanılan tüm haber yorumları içinden yapılan değerlendirmeler sonucu seçilen “Dış Basında Türkiye Bülteni” adı altında web sayfasında yayınlanmaktadır.

Ayrıca, Türk basınında önemli haber ve yorumlar İngilizce, Fransızca, Almanca ve Rusçaya çevrilmektedir. Ülkemizin tanıtımına katkı sağlamak amacıyla kurumun İnternet sayfasına konulmaktadır. Güncel gelişmeler ve önemli ziyaretler esnasında ise özel bültenler hazırlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Müdürlüğümüz yerel medyayla yurdun değişik bölgelerinde yerel ve bölgesel medya buluşmaları düzenlemektedir. Yine, Genel Müdürlüğümüz, Anadolu’daki gazetelere haber kaynağı oluşturmak amacıyla aylık olarak Anadolu’nun Sesi gazetesi yayımlamaktadır.

Yine, Genel Müdürlüğümüz, geleneksel hâle gelen yarışmalar da düzenlemektedir. Ayrıca, yurt dışında en az günlük veya haftalık Türkçe yayın yapan yazılı basında Türkiye’nin tanıtımıyla “Türkçenin Doğru Kullanımı” dallarında ödüller vermektedir.

Genel Müdürlüğümüzün diğer bir faaliyet alanı ise Basın Kartı Yönetmeliği uyarınca basın kartları düzenlemesidir. Basın mensuplarının ulaşım, iletişim ve benzeri gibi alanlarda mal ve hizmetlerden yararlanırken avantaj sağlamaları amacıyla çeşitli kurumlarla anlaşmalar yapılmaktadır.

1 Kasım 2012 tarihi itibarıyla basın kartı taşıyan basın mensuplarının sayısı 14.164 adedi bulmuştur. Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, ayrıca 1925 yılından beri yayınlanan “Türkiye” almanak kitabı, bu yıl 12 dilde yayınlanmıştır. Kurum, devlet ve hükûmet faaliyetlerinin tanıtılması, kamusal iletişim ve kamu diplomasisi faaliyetleri çerçevesinde de yabancı kamuoyunun ülkemizle ilgili güncel genel konularda doğru ve ilk elden bilgilendirilmesi amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünün bu tür hizmetleri, ülkemiz adına gerçekten dışa açık bir pencere olduğunu göstermektedir.

Bütçemiz 154 milyon 117 bin 500 Türk lirası şeklindedir.

Ve bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Yerlikaya.

Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün sizlere batan bankalardan bahsetmeyeceğim. Kimler batırdı, ne etti? Bunları her yıl huzurlarınızda konuştuk, ettik ama idaresinde bulunduğumuz bankaların da hangi noktalara geldiğini BDDK konusundaki konuşmacı arkadaşımız sizlerle paylaşacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı kapsamında Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2013 yılı bütçesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idaresi arasında özel bütçeli bir kurum olup, bütçesi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 15’inci maddesi kapsamında hazırlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, nasıl ki atalarımız insan odaklı bir medeniyet kurmuşlarsa, biz de, onlardan devraldığımız “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” şuuruyla hizmete devam ediyoruz. Biz, insanı ve canı hayatın merkezine alarak çalışan bir medeniyetin evlatları olmaktan gurur duyuyoruz. Ecdadımız fakir fukarayı, kimsesizi, yolda kalmışı düşündüğü gibi göçmen kuşları da düşünmüş, bir vakıf medeniyeti inşa etmiştir. Bize düşen, bu anlayışı güncellemek ve onlardan kalan eserlere sahip çıkmaktır. Bunun için, biz, tarihimize, geçip gitmiş bir zaman dilimi olarak asla bakmadık, tarihimize ve tarihî mirasımıza sırtımızı dönmedik; ülke ve millet olarak bizi var eden en önemli şeyin tarihimiz olduğunu asla unutmadık. Bu sebeple, iktidarımız, vakıflar meselesini ülkenin en önemli meselelerinden biri olarak görmüştür.

Değerli milletvekilleri, diğer kamu kurum ve kuruluşlarından daha kapsamlı ve çeşitlilik arz eden faaliyetleriyle dikkat çeken Vakıflar Genel Müdürlüğü, temsilcisi olduğu ve yöneticileri hayatta kalmamış 42 bin vakıf adına ülkemiz genelinde yatırımlar yapmakta, vakıf eski eserlerini restore etmekte ve vakıfların hayır şartlarını yerine getirmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü son on yılda ekonomiye 2 milyar 600 milyon TL katkı sağlamış, 70 bin kişiye istihdam oluşturmuştur. 3.750 vakıf eserini ayağa kaldırmış, 250 adet eserin restorasyonu da devam etmektedir. Şu anda, kurucusu olduğu Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Hastanesinde, muhtaçlar, katkı payı alınmadan tedavi ediliyor, sosyal güvencesi olmayan yüzde 40 ve üzeri engelli muhtaç vatandaşlar ile yetim çocuklardan oluşan 5 bin kişiye, 383 TL tutarında muhtaç aylığı vermeye devam etmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde eğitim gören ihtiyaç sahibi ailelerin çocuklarından 15 bin öğrenciye eğitim yardımı yapıyor. 20 binden fazla aile 15 kalemden oluşan ve Genel Müdürlükçe doğrudan adreslerine teslim edilen kuru gıda yardımından faydalanıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çürümeye terk edilen ata yadigârı eserleri, şükürler olsun, restore etme şerefi bize nasip oldu. Mimar Sinan’ın dünya mimarisine kazandırdığı en seçkin örneklerden biri olan Süleymaniye Camii, Fatih Sultan Mehmet’in bizzat yaptırdığı Fatih Camii, 4 yangın sonrası neredeyse kül hâline gelen Yenikapı Mevlevihanesi, asırların getirdiği yıpranmışlıkla zorla ayakta duran Yavuz Sultan Selim Camii, Nuruosmaniye, Mihrimah Sultan, Orta Camii ve daha çok sayıda abide eserler bizim dönemimizde restore edilmiştir.

Seçim bölgem olan Samsun’da da 19 adet camimizin yanında hanlar, bedestenler, kütüphane, aşevi ve kümbetler restore edilmiş; harabe olmaya terk edilen, baktığımızda içimizin burkulduğu ecdat yadigârı eserler ayağa kaldırılmıştır. Sadece Samsun’da restore çalışmalarında 4 milyon 551 bin TL -eski parayla 4 trilyon 551 milyar- harcama yapılmış; İlkadım ilçemizde Seyyid Kudbettin Camisi ve Türbesi, Terme’de Pazar Camisi, Çarşamba’da Ordu Köyü Camisi ve birçok eserler tamir edilmiştir.

On yılda 3.750 eseri konuşuyoruz sayın milletvekilleri ve bu, yılda 375 esere tekabül etmektedir. Biz bu çalışmaları gece gündüz demeden devam ettiriyoruz ve vakıf hizmetini sürdürmeye de devam edeceğiz. Tüm bunları yaparken tek gayemiz, ileride milletimiz “AK PARTİ geldi, hükûmeti devraldı, büyük bir özveriyle, tükenmez bir şevkle ülkeyi karış karış gezdi ve hizmet etti. Hizmet ettiler, ürettiler, eser bıraktılar; Allah onlardan razı olsun.” desin, dualarını almak bize yeterli olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.

AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Sayın Mustafa Ataş, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Ataş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2013 yılı bütçesi hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, AK PARTİ Hükûmetimizin hazırladığı ilk bütçeden şu an görüşmelerini yaptığımız 2013 bütçesine kadar çok önemli icraatlar kaydettik. 2023 hedeflerini açıkladık ve  hepsini bir bir gerçekleştiriyoruz, hatta bazen de planlanan süresinden önce hedefleri icraata dönüştürüyoruz. Şimdi de bütçesini görüştüğümüz Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevleri, bugüne kadar gerçekleştirdiği icraatları ve hedeflerinden bahsetmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, “vakıf” kavramı toplumsal hayatın her alanında etkisini ve varlığını gösteren bir yardımlaşma ve dayanışma biçiminin kurumsallaşmış hâlidir. Bu kurumun yaşatılabilmesinin en temel hareket noktası da vakıf bilincinin yaygınlaştırılması ve sürdürülebilmesidir. Bizler insanı ve insana sevgiyi her şeyin merkezine koyan bir düşünce dünyasının, bir gönüller medeniyetinin mirasçısıyız çünkü bizim atalarımızdan devraldığımız medeniyet bir vakıf medeniyetidir. Şüphesiz her medeniyeti ayakta tutan temel dinamikler olduğu gibi, bizim de vakıf medeniyetimizin temel taşlarını yardımlaşma ve dayanışma oluşturur. Batı toplumlarının yeni yeni keşfetmeye başladığı sivil toplum kavramını atalarımız bin yıl önce keşfetmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, dün yani 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü’ydü. Şahsımın da bir dönem üyelik yaptığı İnsan Hakları Komisyonundan edindiğim tecrübe ile şunu açıkça söyleyebilirim ki: Bugünün anlamı dünyanın her neresinde yaşarsanız yaşayın insan olmaktan doğan haklarımızı tam olarak almaktır. Bugün Batı medeniyetinin sivil medeniyet olarak adlandırdığı, insani değerlerin ön şart olarak tutulduğu medeniyetin ta kendisi, aslında ecdadımızdan bize miras kalan vakıf medeniyetidir çünkü bizim vakıf medeniyetimizde dil, din, ırk ve milliyet ayrımı gözetmeksizin insana hizmet vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu amaçlar doğrultusunda Vakıflar Genel Müdürlüğünün başlıca görevlerine -yüce heyetinize hatırlatmak maksadıyla- kısaca değineceğim. Bu görevler, ülkemizde ve dünyada vakıf düşüncesinin yaygınlaştırılmasını sağlamak, vakıf taşınmazlarının çağımız gereklerine uygun, en yüksek gelir getirecek şekilde değerlendirilmesini sağlamak, Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalar da göz önünde bulundurularak vakıflarımızın yeniden yapılandırılması ve amaçlarına uygun faaliyetlerde bulunmalarını sağlamak. Vakfiyeler ile vakıf senetlerinde yazılı hayır şartlarını ve hizmetlerini sağlıklı bir biçimde yerine getirmek, vakıflarımızı çağdaş bir yapıya kavuşturmak. Mimari ve tarihî değere sahip vakıf, abide ve sanat eserlerinin muhafazasını, onarımını ve yaşatılmasını sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Osmanlı ve Selçuklu Dönemi’nde kurulmuş ve günümüzde yöneticileri hayatta olmayan vakıfların tüzel kişiliklerini sürdürerek, kurucularının öngördükleri amaçlar doğrultusunda günümüzde de faaliyetlerini sürdürmelerini sağlamaktadır. Dünden bugüne gelmiş ve geleceğimize intikal edecek çok önemli bir emanet olduğuna inandığımız vakıf olgusunun canlı tutulması, vakfın temelinde bulunan şuura uygun hareket etmekle mümkündür. Vakıflar Genel Müdürlüğü işte bu şuurla, temsil ettiği vakıfların kuruluş amaçları doğrultusunda, çok sayıda hayır hizmeti gerçekleştirmektedir. Öğrencilere burs verilmekte, hiçbir sosyal güvencesi olmayan muhtaç vatandaşlara aylık bağlanmakta, ihtiyaç sahibi ailelere gıda yardımı yapılmakta ve binlerce yıllık vakıf eserinin restorasyonları gerçekleştirilmektedir.

Benden önce konuşan Samsun Milletvekilimiz Ahmet Yeni Bey’in ifade ettiği gibi 3.750 vakıf eseri restore edilmişti bizim dönemimizde. Bizden önceki dönemdeki iktidarlar bunun onda 1’ini dahi restore edebilme becerisini gösterememişlerdir. Vakıflar var mıydı yok muydu, AK PARTİ iktidarları döneminde kendisini göstermiştir. İşte bizim hayata geçirmek istediğimiz, vakıf medeniyetini bu ülkede yeniden hakim kılmak, biraz önce ifade ettiğim gibi dil, din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeden herkese bu hizmetleri sunmak olmuştur.

Değerli dostlar, AK PARTİ iktidarları döneminde bu icraatlarımızı başarıyla sürdürüyoruz ve bunun karşılığını da milletimizden hamdolsun alıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – Bugüne kadar üç genel seçim, iki yerel seçim, iki referandum yapmış bir siyasi partiyiz ve milletimizden karnemizi başarıyla almış bir siyasi partiyiz. Hiç kimse kalkıp AK PARTİ’nin başarılarını küçümsemeye kalkmasın. Millet, AK PARTİ'nin karnesini sandıkta her seçim döneminde vermektedir.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ataş.

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – Bu duygu ve düşünceler içerisinde, 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kırık dolu karne bu sefer! İkmal bile yok, doğrudan kalıyorsunuz.

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Sayın Hamza Dağ, İzmir Milletvekili.

Sayın Dağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA DAĞ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun kurulması 1982 Anayasası’nın 134’üncü maddesiyle öngörülmüştür; 1931 yılında kurulan Türk Tarih Kurumu, 1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezini bünyesine katarak 2876 sayılı Kanun’la 17/08/1983 tarihinde kurulmuştur.

3 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu’ndaki boşluklardan kaynaklanan sorunlar giderilmiş, kurum ve bünyesinde yer alan kurumların sağlam bir hukuki ve teknolojik altyapı ile nitelikli insan kaynağına sahip olması sağlanmıştır.

Kurum bütçesi 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nda 8 milyon olarak belirlenmiş iken 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nda 8 milyon 260 bin olarak belirlenmiş ve yüzde 3,5 arttırılmıştır.

Yapılan kanuni düzenlemelerle ve artan bütçesi ile sağlanan kurumsal yapı sayesinde kurum başarılı çalışmalara imza atmakta ve her geçen gün amacına uygun projeler geliştirmektedir. Bu çerçevede, 2011 yılında başlayan ve 2013 yılında devam edecek olan Orta Asya’nın, Kafkasların, Orta Doğu’nun, Balkanların sosyal ve kültürel tarihleri, Akdeniz dünyası, tarihî kaynak, din ve dinî düşünce, bilim ve düşünce, Türk hukuk tarihi, 19 ve 20’nci yüzyıl Osmanlı araştırmaları kümeleri oluşturulması sağlanmıştır.

AK PARTİ iktidarı, önceki iktidarlar gibi dünyadaki gelişmeleri seyredip “bekle gör” politikası uygulamak yerine bütün kurumlarımızın proaktif bir vizyonla çalışmasını sağlamaktadır. Bunun için, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi birçok kurumumuz Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Avrupa’ya kadar birçok alanda çalışmalar yapmakta, Türkiye vizyonuna katkı sunmaktadır.

2011 yılında donanım kısmı tamamlanan Yüksek Kurum Bilişim Altyapısı ve Bütünleşik Bilgi Sistemi Projesi ile ilgili çalışmalara devam edilmektedir. Bu proje sayesinde hizmet kalitesi yüksek, sürdürülebilir, genişleyebilir, e-devlet kapsamında vatandaş, araştırmacı ve diğer kurum ve kuruluşlara yönetilebilir hizmetler verilmesi sağlanmış olacaktır. Ülkemiz için önem ve öncelik arz eden belli konularda veri tabanları, tasarımları ve yazılımların gerçekleştirilmesi, ayrıca bütün bunların mevcut ulusal ve uluslararası sistemlere entegre edilmesi hedeflenmiştir. Böylece yüksek kurum portalının Türkiye, Türk dünyası, Türk medeniyeti ve Türk milletinin dünyaya açılan kapısı olması gerçekleştirilecektir.

2011 yılında başlatılan ve sürdürülen Burs Sistemi Projesi’yle kurumun amaç ve ilkelerine uygun kollarda eğitim gören, üniversitelerde yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası araştırmacılar ile lisans öğrencilerine yurt içinde ve yurt dışında burs verilmeye devam edilmektedir. 2012 yılında kurum, lisans, yüksek lisans, doktora ve daha sonrasında yapılan çalışmalar için 265 kişiye burs imkânı tanımış iken, 2013 yılında devam eden burslar ile bu sayı 420’yi bulacaktır.

Farklı Kültürlerin Temel Düşünce, Bilim ve Sanat Eserlerini Türkçeye Çevirme Projesi kapsamında, üniversitenin önerdiği 972 eser için de tercüme çalışmaları devam etmektedir. Kurum ve bünyesinde yer alan kurumların bütün doküman ve belgelerin yönetilmesi, saklanması ve arşivlenmesini sağlamak, çalışma verimini artırmak, çalışanların ve diğer kurumların erişimini, paylaşımını kolaylaştırmak amacıyla Elektronik Belge Yönetim Sistemi Projesi 2012 yılı Aralık ayı sonuna kadar tamamlanacak ve 2013 yılında uygulamaya geçilecektir.

Kuruma yapılan atamaları eleştirenlere de yine en iyi cevabı kurumun kendisi vermektedir. Kurum, her geçen yıl başarılarına yenilerini eklemekte, yeni projeler üretmektedir.

Evet, muhalefet her ne kadar bu kurumun anlamını ve amacını anlamamış olsa da çok şükür ki artık anlayan ve bu kuruma hak ettiği değeri veren bir iktidar vardır.

Ülkemizin tarihi, dili ve kültürü açısından büyük önem taşıyan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçesinin ve 2013 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dağ.

AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ.

Sayın Özdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Araştırma Merkezi bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milletler kahramanlarıyla yaşarlar. “Kahramanlık”tan sadece savaş meydanlarında yiğitlik, alplık yapılması anlaşılmamalıdır. Edebiyatın, insanlığın, gönül ve inanç dünyamızın ve de siyaset alanımızın da kahramanları vardır. Gazi Mustafa Kemal, Alparslan gibi, Yavuz gibi, Fatih gibi, Kanuni gibi milletimizin önemli tarihî şahsiyetlerinden biridir. Önemi, hem verdiği mücadeleden hem de yeni bir devlet inşacısı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin banisi olmasından gelmektedir. Onu kalıcı yapan da, arkadaşlarıyla beraber, bugün üzerinde yaşadığımız ülkeyi emperyalizm canavarının ağzından alarak millete emanet etmesidir. Gazi Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti devletini başka bir gezegenden veya ülkeden gelerek kurmadı; Selçuklu ve Osmanlı gibi büyük bir tarihin ve medeniyetin yüzyıllardır süregelen geleneklerinden beslenen bir asker ve siyaset adamıydı. Elli yedi yıllık hayatının yirmi beş senesini Osmanlının askerî öğrencisi ve subayı olarak yaşamış, bu sürenin on üç senesi Trablusgarp, Balkanlar ve Çanakkale gibi savaş meydanlarında geçmiştir.

Değerli milletvekilleri, tarihî şahsiyetleri bekleyen en önemli tehlikelerden biri, doğru anlaşılmamak veya doğru anlaşılma yollarının tıkanmasıdır. Tarihe nefret zemininde bakarsanız hiçbir şey göremezsiniz. Nefret doğruları, tabulaştırma yanlışları görmeye engel olur; oysa, doğru da, yanlış da her tarihî şahsiyetin kaderinde vardır. İyi işler yapmış bir insanın hataları onun değerini düşürmeyeceği gibi, başka bir şahsiyetin istisna iyileri de onu ibra etmeye yetmez. Onun için, Gazi Mustafa Kemal’in hayatını, yaşadıklarını, yaptıklarını sadece 1919 sonrasıyla algılamak kendisine yapılacak en büyük haksızlıklardan birisidir.

Atatürk, iyi işler yapmış ama her tarihî şahsiyet gibi zaman zaman da eleştirilmiş olan bir büyük devlet adamıdır. Cumhuriyet döneminin en çok konuşulan, en çok anlatılan kişisi olmasına rağmen, aynı zamanda en az anlaşılan kişisidir; çünkü, onu anlatanlar, onu anlatmak yerine ya kendi vehimleriyle yonttukları hayalî bir kişiyi anlatmışlar ya da etrafında bir dokunulmaz alan oluşturarak anlaşılmasına mâni olmuşlardır. Eleştirel bir gözle anlatılmayan hiçbir tarihî şahsiyet gerçek manada anlaşılmış sayılmaz; çünkü, bilinen kaidedir, eleştirilemeyen kutsallaştırılır, kutsallaştırılan da eleştirilemez.

Tarihî bir şahsiyetin tek cephesini görüp öteki yönlerini ıskalamak da doğru bir anlatım biçimi değildir. Atatürk, hem etrafında duvarlar örülerek anlaşılması engellenen bir kişi hem de ideolojik mücadelelerin aracı hâline getirilerek yanlış takdim edilmiş bir şahsiyettir. Atatürk, nevi şahsına münhasır, milletine sevdalı, yaşadığı çağın eğilimlerini iyi okuyan, itikaden Müslüman, cesur, kararlı bir devlet adamıdır. Üstün meziyetleri vardı, ama zaafları da vardı; doğruları vardı, ama hataları da vardı; cüret ve cesareti vardı, ama korkuları da vardı; alkışlanacak, taklit edilecek yönleri vardı, ama eleştirilecek yönleri de vardı; yumruğu vardı, ama kalbi de vardı. Böyle bir Atatürk, tabulaştırılarak toplumdan koparılmış bir Atatürk’ten bin defa daha evladır. Unutulmamalıdır ki layüsellik sadece ve sadece Allah’a aittir.

Türk gençliğinin, tüm tarihî değerlerden olduğu gibi ondan ve hayatından öğreneceği çok şey vardır. Bir tarihî şahsiyetin bir millet için değer olması için illa bizim gibi inanması, bizim gibi düşünmesi gerekmez, bu necip millete hizmet etmesi kâfidir. İşte Atatürk Araştırma Merkezinin yapmakla mükellef olduğu görev budur. Onu doğru anlamak, doğru anlatmak ve onu sevmenin hiçbir ideolojik eğilime bağlı olmadığını ortaya koymak, bir başka ifadeyle, Atatürk’ü heykel bekçiliği yaparak değil, emanetlerinin bekçiliğini yaparak takdim etmektir. Yani tabulaştırmaktan emanet bekçiliğine evrilen bir anlatım ve takdim mantığı.

Sayın milletvekilleri, demokrasilerde tabular yoktur, hür ve eşit vatandaşlar vardır. Demokrasi, herkesin düşüncelerini şiddete bulaşmamak ve şiddeti teşvik etmemek şartıyla rahatlıkla söyleyebileceği rejimdir. Bunun bir yönü de eleştiridir. Demokratik toplum eleştiri toplumudur, her düşüncenin kendine hayat sahası bulabildiği toplumdur. Böyle toplumlarda tabulaştırılmış insanlar ve fikirler olmaz. Bu çerçeveden bakarak Atatürk Araştırma Merkezine çok önemli görevler düşmektedir.

Batılılar mitolojiden gerçek çıkarırlar, doğulular gerçeği mitolojiye dönüştürürler. Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ü insan yönüyle, komutan yönüyle ve siyasetçi yönüyle araştırıp ortaya çıkaracak bir kurum olarak çalışmalıdır. Atatürk Araştırma Merkezi 2012 yılında 31 adet ulusal, 6 adet uluslararası bilimsel etkinlik gerçekleştirmiştir. 2013 senesindeyse cumhuriyetimizin 90’ıncı yılı çerçevesinde yoğun bir bilimsel faaliyet programı planlamaktadır. 2012 yılında toplam 25 adet kitap basılmış, 2013 için ise 30 kitap basılması planlanmaktadır. 2012’de 6’sı yüksek lisans, 3’ü doktora olmak üzere toplam 9 öğrenciye 126 bin TL burs verilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi bütçesinin ve genel anlamda 2012 bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdağ.

Şimdi, Düzce Milletvekili Sayın Osman Çakır.

Buyurun Sayın Çakır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Atatürk Kültür Merkezinin bütçesi ve faaliyetleriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Öncelikle değerli üyeleri saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’nın 134’üncü maddesi gereği 1983 yılında kurulan merkez, Türk kültürü üzerinde araştırma, yayın, tanıtım, teşvik, destekleme ve ödüllendirme faaliyetlerini sürdüren; görev alanıyla ilgili farklı disiplinlere mensup yetkin bilim insanlarını bir araya getiren bir araştırma kurumudur. Merkez, kuruluşundan bugüne ulusal ve uluslararası düzeyde kongreler, sempozyumlar, paneller, çalıştay ve konferanslar düzenlemiş; süreli ve süresiz yayınlar çıkarmış, kültür araştırmalarını teşvik amacıyla araştırma bursları ve ödüller vermiş ve gerçekleştirdiği projelerle kültürümüzün araştırılmasına, tanıtılmasına ve yayılmasına hizmet etmesinin yanında e-mağaza, yayın satış faaliyetleri, bilim ve sanat insanlarına ait özel koleksiyonlar ve 70 binin üzerinde kitap ve süreli yayına sahip kütüphanesiyle hizmet vermektedir. Merkez 2012’de Türk kültürünün farklı alanlarıyla ilgili 17 adet eser yayınlamış, araştırma dergisi “Erdem”in 61, 62 ve 63’üncü, halı dokuma ve işleme sanatları dergisi “Arış”ın 6’ncı ve 7’nci sayılarını yayınlamıştır.

Merkezimiz 2012 yılında yüksek lisans ve doktora öğrencilerine burs vermiştir. Bu burslarla Türkiye'nin toplumsal yapısı, kültürel miras araştırmaları, din ve düşünce araştırmaları, Balkan araştırmaları, Orta Asya araştırmaları, Orta Doğu araştırmaları, Kafkas araştırmaları ve Van ve çevresi araştırmaları çerçevesinde çalışmalar sürdürmektedirler.

Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 20’nci yılı vesilesiyle “Avrasya’da Yeniden Çizilen Sınırlar ve İnşa Edilen Kimlikler” başlıklı proje hazırlanmıştır. Proje Sovyetler Birliği’nin dağılmasının akabinde Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan başta olmak üzere Tacikistan, Gürcistan, Ukrayna ve Rusya Federasyonu’nda yaşanan siyasal ve toplumsal değişmeleri, bu ülkelerdeki devlet ve ulus inşa süreçlerini irdelemiştir.

Merkez, kurum bünyesinde de uluslararası nitelikte kapsamlı projeler yürütmektedir, Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü Projesi, Bilimsel Kent Monografileri Projesi gibi. “Cumhuriyet Dönemi Türk Kültürü” adlı projenin Atatürk dönemine ait olan ilk çalışması 2010 yılında tamamlanmıştır, projenin 1938-1960 ve 1960-1980 dönemleri de 2013 yılında tamamlanacaktır. Bilimsel Kent Monografileri Projesi’yle mekânın kültürle etkileşmesinin bilimsel olarak araştırılması amaçlanmaktadır. 2009 yılında Isparta’yla başlayan proje, 2013 yılında devam edecektir.

Sayın milletvekilleri, 2012 yılında Ahi Evran’ın ölümünün 750’nci yılı vesilesiyle “Ahiliğe Genç Bakışlar Sempozyumu” düzenlenmiştir. 2012 yılında üniversiteler ile iş birliği, güncel konularla ilgili 3’ü ulusal, 9’u uluslararası olmak üzere 12 bilimsel toplantı düzenlenmiştir. Bu toplantılara örnek olarak, UNESCO’nun 2012 yılını “Nabi ve Itrî Yılı” ilan etmesi münasebetiyle 23-24 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da “Büyük Bestekâr Itrî Uluslararası Sempozyumu” 7-8 Aralık 2012 tarihleri arasında Şanlıurfa’da “Vefatının 300’üncü Yılında Şair Nabi Sempozyumu” düzenlenmiştir. Atatürk Kültür Merkezi ve Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi iş birliği ile “Türk Kültürünün Gelişmesi Çağları-2, Yeni Açılımlar” konulu uluslararası sempozyum düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, yapılan çalışmalardan biri de, Atatürk Kültür Merkezince dört yılda bir düzenlenen uluslararası Türk kültür kongrelerinden 8’incisi olacaktır. “Kültürel miras” konusuna ayrılmış kongrenin amacı, ülkeler arasındaki büyük rekabette kültürün siyasi ve ekonomik güç olarak önem kazanmaya başladığı bu süreçte, batıdan doğuya geniş bir alana yayılan Türk kültür coğrafyasında disiplinler arası bir yaklaşımla, kültürel ve doğal mirası bekleyen tehdit ve fırsatları ortaya koymak, kültürün ekonomik ve endüstriyel boyutunu ele almak, kültürel ve doğal mirasın korunması, yaşatılması, tanıtılması, araştırılması konusundaki tarihî ve güncel tecrübeyi tartışarak günümüze ve geleceğe ışık tutmaktır. İnşallah önümüzdeki yıl içerisinde Eskişehir’de düzenlenecek olan “2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti” sempozyumuyla, somut olmayan kültürel miras başkenti ilan edilmiş olan Eskişehir’de bu çalışmalar devam edecektir.

2013 yılı mali bütçesinin, bu önümüzdeki süreç içerisinde inşallah hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

AK PARTİ Grubu adına bir sonraki konuşmacı Sayın Mehmet Naci Bostancı, Amasya Milletvekili.

Sayın Bostancı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli vekil arkadaşlar; adına konuşacağım Türk Dil Kurumu seksen yaşında. Bu seksen yıllık süre içerisinde çok önemli işler yaptı. Bundan sonra da kendi alanıyla ilgili faaliyetlerini sürdürecek. Mesela, geçen yıl 18 ulusal, uluslararası toplantı düzenlemiş, bu yıl, önümüzdeki yıl için 33 tane planlıyor. Çok çeşitli kitapları destekliyorlar, araştırmacıları destekliyorlar. Bütün bu işleri de 12,8 milyon parayla yapacaklar; 56 da kadroları var, bunlar çalışarak yapacaklar.

Elbette, bir ülkenin dili sadece bir kurumu marifetiyle zenginleşmez, gelişmez. Ülkelerin dilleri ülkelerin zenginlikleriyle ve gelişmişlikleriyle ilgilidir. Mesela, Alman felsefesinden bahsediyoruz, Marx Almanca yazmıştı. Alman felsefesinin arkasında 19’uncu yüzyılda Almanya’nın büyük gelişmesi, tiyatrosunun canlılığı vardır. İngiliz ekonomi politiğinden bahsederiz. Orada da yine, 15-16’ncı yüzyıldan bu yana İngiltere’nin canlı, siyasi, ticari, iktisadi hayatı vardır. Fransa edebiyatı için de öyledir. Aklımıza hangi isim gelse, Lawrence Durrell’den, İngiliz Robert Musil’e yahut da Albert Camus’a kadar, bunların hepsinin arkasında zengin, güçlü ülkeler vardır. “Batı medeniyeti” dediğimiz, esasen o dilsel anlatım repertuarı önemli ölçüde salonların ürünüdür, salonlar, kültür salonları...

Demek ki dil meselesi de aslında ülkelerin gelişmişlikleriyle çok yakından alakalı ve Türkiye'nin özellikle son on yılda yaşadığı gelişmeyi sadece iktisadi, istatistiğe dayalı bilgiler olarak değil, aynı zamanda Türk diline yapılmış olan yatırım olarak görmek gerekir. Mademki dile ilişkin iddiamız var, bunu sanat, edebiyat ürünleriyle ortaya koymamız gerekiyorsa bunun arkasında zengin bir toplumun olması gerekir. Eğer zengin değilseniz, dil konusunda da bir iddianız olmaz. Türkiye’de de Allah’a şükür yazarlar çizerler yetişiyor. Herkesin görevidir. Her alanda, mutlak surette, o dile katkı sağlayacak tarzda, rafine, estetik bir dil oluşturmak lazım.

Dil meselesi önemli. Dilin uzun bir tarihi var, yeryüzündeki maceramıza eşlik eden bir tarih. Dil aslında bu dünyanın avatarıdır ve insanın en müthiş icadıdır. Dil marifetiyle dünyanın duplikasyonunu yapıyorsunuz, bir benzerini kuruyorsunuz. O yüzden, Wittgenstein o meşhur “Tractatus” kitabını bitirdiğinde son cümle olarak “Konuşulmayanın hakkında susulmalı.” diye dile ilişkin ilginç bir laf eder. Bir başka sözü de “Dil üzerine konuşmak maşayı maşayla tutmaya benzer.” der. Alman felsefeci Heidegger’in “Dil varlığın evidir.” lafını herkes bilir veyahut da Frankfurt Okulu’ndan Benjamin’in “Dil iletişim aracı değil bir varlığın kendisidir.” Dil üzerinde düşünürsek aslında dil insana kafayı da yedirebilir çünkü dil marifetiyle her şeyi anlatabiliriz, her şey üzerine konuşabiliriz. Shakespeare o yüzden “kelimeler, kelimeler, kelimeler…” diyor.

Değerli arkadaşlar, bir örnek vermek istiyorum: İngilizce “person” kelimesi, Latince “personare”den gelir. Dilin de bir tarihi var, kelimelerin de bir tarihi var. “Personare”, “per sonare”, adam başına derinlik demektir. Kişilik iç derinlikle alakalıdır. İçinizin derinliğini davulun boşluğu gibi yapmayacaksınız, içinizin derinliğini dünyanın avatarı olan kelimelerle dolduracaksınız. Eğer davulun boşluğu gibi bir iç derinliğiniz varsa o derinlik ölçüsünde güçlü bir davul sesi, kös davulu gibi bir ses çıkar. O yüzden, iç derinliği olanlar meramlarını çok böyle bağırarak anlatırlar. Türkçede biliyorsunuz, “bağırmak”la “böğürmek” aynı kökten gelir. Burada bağıranların muhakkak dikkat etmesinde fayda var. Bağırarak medeniyetler kurulmaz ama savaşlar yapılır. Büyük medeniyetler ise zarafetle, kelimelerle kurulur. Büyük medeniyetler kurmak için birbirimizi anlayacağımız, üretim yapacağımız zengin, güçlü bir Türkiye’ye ihtiyacımız var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başbakan da çok bağırıyor ama. Nasıl yapacağız?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Grup konuşmalarınızda…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İnşallah, bu Türkiye’yi hep birlikte kuracağız.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Siirt Milletvekili Osman Ören.

Buyurun Sayın Ören. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ÖREN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Tarih Kurumu bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, 28 Nisan 1930 tarihinde Atatürk’ün direktifleriyle kurulan Türk Tarih Kurumunun amacı, Türk tarih ve medeniyetini bilimsel yollardan incelemek, faaliyetlerini bu doğrultuda ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirmeye çalışmaktır. Türkiye tarihi üzerinde özgün ve evrensel yetkinlikte bilimsel araştırmalar yapılmasını sağlamak, bilimsel tarih araştırmaları temelinde bilimde ve eğitimde mükemmelliği özendirmek, toplumda tarih şuurunu ve kültürünü geliştirmek, uluslararası platformlarda etkin bir konuma getirmek bu kurumun asli görevleri arasındadır.

Kurum, 2012 yılında 5’i ulusal, 4’ü uluslararası olmak üzere toplam 9 adet bilimsel toplantı düzenlemiştir. Ayrıca yerli ve yabancı diğer kurumlar tarafından düzenlenen 7 toplantıya da bildirilerle katılmak suretiyle katkı sağlamıştır. Kurumun çalışma alanlarıyla ilgili olarak da 2012 yılından bugüne kadar 15 araştırma eseri yayınlanmıştır. Yıl sonuna kadar 10 adet araştırma eseri daha basılacaktır. Ayrıca daha önce basılmış olup, mevcudu biten 7 araştırma eserinin tıpkıbasımları yayınlanmış, yıl sonuna kadar 2 adet tıpkıbasım eser daha basılacaktır.

Kıymetli arkadaşlar, Türk Tarih Kurumunun görev alanına giren konularda 2012 yılında 29 yüksek lisans, 18 doktora ve 3 doktora sonrası olmak üzere toplam 50 öğrenciye burs sağlanmıştır. 2012 yılı içinde Türk Tarih Kurumu kütüphanesinden 4.260 araştırmacı yararlanmış, 22.569 adet materyal kullanılmıştır. Belge arşivinden 39 araştırmacı, 15 bin adet belgeden, 550 adet fotoğraftan yararlanmıştır. Kurul tarafından daha önceki yıllarda başlanılan fakat sonuçlandırılamayan yurt dışındaki tarihî Türk eserlerinin tespitiyle Türkiye’nin sosyal, kültürel ve ekonomik tarihi projeleri için 2013 yılında yeniden harekete geçirilecektir. Ayrıca sosyal bilimler bilgi bankası projesi çalışmaları kapsamında internet üzerinden iletişimi sağlayacak bir portal da oluşturulacaktır. Ortaokul, lise, üniversite ve yüksek lisans öğrencilerine tarih şuuru oluşturması amacıyla yurt içinde ve yurt dışında tarihî yerlerin tanıtımı amacıyla organizasyonlar düzenlenecektir. Türk Tarih Kurumu kütüphanesinde bulunan materyallerin yönetimini yeni teknolojiler yardımıyla daha hızlı ve daha etkin gerçekleştirmek üzere koleksiyon ve renovasyon projesine devam edilecektir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Tarih Kurumumuzun 2013 yılı faaliyetleri arasında Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sürecinde yaşanan dramları ortaya koyacak çalışmalar yapılması, uluslararası kamuoyunda Türkiye aleyhine gündeme getirilen Ermeni meselesini tarihî gerçeklere uygun bir şekilde anlatacak ve dünya kamuoyunda ses getirecek sinema filmi ve belgeseli hazırlatılması, Çanakkale Zaferi ve Millî Mücadele gibi tarihimizin dönüm noktalarını simgeleyen panoramik ve tematik müzeler kurulması, valilik-belediye iş birliğiyle yerleşim merkezlerinde tarihî parkların düzenlenmesi için çalışmalar başlatılması, önemli günler ve şahsiyetler esas alınarak ülke barışına yönelik anma etkinlikleri için program yapılması konuları yer almaktadır.

Yine, 2013 yılında 10 lisans, 20 yüksek lisans, 30 doktora ve 5 doktora sonrası olmak üzere 65 öğrenciye burs sağlanması; ayrıca, yurt dışında 5 araştırmacıya da doktora sonrası araştırma bursu verilmesi hedeflenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türk Tarih Kurumunun bu manada, daha geniş bir açıyla, ülkemizin yakın dönemine ilişkin sosyal, politik çalışmalar yapmasını temenni ediyorum. Bu çalışmaları yaparken şu ilkenin de önemli olduğunu düşünüyorum: Partimiz, kimsesizlerin kimsesi olmak meselesinin altını hassasiyetle çizen bir parti. Ünlü bir düşünür “Tarih, galiplerin tarihidir; mağlup olanların tarihte çok fazla yeri olmaz.” demektedir. Ancak, AK PARTİ tarihçiliğe yeni bir soluk getirip, bugün, kimsesizlerin kimsesi olmak için çalışıyorsa, tarihte de hem galip gelenlerin hem de mağlup olanların sesi olacak ve toplumumuzun gerçek toplumsal ve siyasi tarihini ortaya koyma yolunda güçlü bir irade gösterecektir. Ayrıca, toplumumuzun sahip olduğu tarihsel ve kültürel farklılıkları zenginlik olarak görüp, tarihte olduğu gibi geleceğe de birlikte yürüyerek derin bağlarımızı ortaya koyacaktır.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ören.

Sayın milletvekilleri, oturuma 45 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 19.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Vekiller yok Sayın Başkan.

ADİL KURT (Hakkâri) – AKP yok Sayın Başkan.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Vekiller yok, kimse yok.

BAŞKAN – Gelirler, gelirler efendim.

ADİL KURT (Hakkâri) – Gelsinler, sonra…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gelsinler, sonra… Kime konuşacağız?

BAŞKAN – Hayır, “Sonra” diye bir şey yok, kusura bakmayın.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Boş salona konuşmayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili. 

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Neyse, Sayın  Bakan var, yeter.

BAŞKAN –  Sayın Kurt, süreniz on beş dakika.

MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Karşıya bari 3-5 kişi otursun da Sayın Başkan, konuşanlar, yazık, boş koltuğa…

BAŞKAN –  Şimdi çağırtırız.

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Grupta kimse olmayınca Sayın Bakana konuşacağız. Dolayısıyla çoğunlukla bu tarafa bakacağız, kusura bakmayın.

MUSA ÇAM (İzmir) – İktidar partisi bütçeye bu kadar önem veriyor, bu kadar önem veriyor Sayın Başkan!

ADİL KURT (Devamla) – Evet.

Anlaşılan AKP Grubu daha erken saatlerde, bütçenin ilk gününde çok yoruldu, bu işi sonuna götüremeyecekler, anlaşıldı, onu  burada net anladık.

NAZMİ GÜR (Van) – Başbakan yurt dışına gitti…

ADİL KURT (Devamla) – Bugün aslında Meclis TV’nin kuruluş yıl dönümünü müteakip günde böyle bir konuşma  nasip oldu, bu vesileyle Meclis TV’nin kuruluşunu kutluyor, çalışanlarına hem emeklerinden dolayı teşekkür ediyoruz, bundan sonraki çalışmalarında da başarılar diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, esasında burada daha önce çözülmesi gereken bir sorunu da daha konuşmamın ilk cümlelerinde dile getirmek istiyorum, o da gazetecilerin özlük haklarıyla ilgili olarak, meslek yıpranması durumuyla ilgili olarak bir düzenlemenin bu Meclisten daha önce geçmiş olması gerekiyor; bu vesileyle daha konuşmamın başında Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum, mutlaka bu konuyla ilgileneceklerini ümit ediyorum çünkü her defasında meslektaşlarımız, gazeteci arkadaşlarımız bu konuda isteklerini, taleplerini dile getiriyorlar ama maalesef bugüne kadar pek ilgilenen olmadı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasında böyle bütçe üzerine ayrıntılı bir konuşma, ayrıntılı bir rapor hazırlamayı arzu ederdim ama içinde bulunduğumuz koşullar basın camiasının getirildiği durum itibarıyla maalesef bütçeyi konuşmak yerine, rakamları konuşmak yerine tablo üzerinde bir resmi paylaşmakta fayda görüyorum.

“Yeni dönem gazetecilik kaideleri” adı altında ya da başlıkları altında topladığım bu görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.

Bu kaidelerden ilki bence şu: 1’incisi: Türkiye’de doğruları söylersen dokuz köyden kovulursun, asla onuncu köyün olduğuna inanmayacaksın. Türkiye’de yasalar, düşünce ve fikir özgürlüğünden bahseder. “Düşünce ve fikir özgürlüğü vardır.” cümlesinden sonra “ama” diye bir bağlaç vardır. Gazetecileri esas ilgilendiren bu bağlaçtır yani bu bağlaçtan sonra dile getirilenler esas önemli olanıdır.

2’ncisi: Türkiye’de Roboski’yle uğraşacağına Dobrovski’yle uğraşacaksınız çünkü devletin bekasını ancak ülkeyi yönetenler düşünür. Roboski’de 34 yoksul Kürt vatandaşın katledilmesinde “Elbette ki devletimizin bir bildiği vardır.” diyeceksiniz ve bu olayın üzerine gitmeyeceksiniz. Kim, nerede, kiminle buluştu, kiminle pişti oldu; bu haberlerle ilgilenirseniz bence makul gazetecilik yapmış olursunuz.

3’üncü kriter olarak şunu ifade edebilirim: İktidarla barışık olmanın yolu lay lum loy gazetecilik yapmaktan geçer. Sayın Bülent Arınç ve beraberindekiler Yemen türküsünü söylerken, asla, detone oldular diyemeyeceksiniz, dememeniz gerekir. Tersine, Yemen türküsünü Sayın Arınç’tan dinlerken Zeki Müren’i, Bülent Ersoy’u, Sezen Aksu’yu, Ahmet Kaya’yı, Kavis Ağa’yı, Mıhemet Arif Cizravi’yi dinler gibi yapacaksınız.

4’üncüsü: Zaman zaman muhalefete çamur atmaktan, muhalefete iftira atmaktan kaçınmayacaksınız çünkü bilmelisiniz ki eğer bugünkü iktidar devrilirse bu, sizin de sonunuz olur. Dolayısıyla, iktidarlara yakın görünmenin, iktidarlara yağ çekmenin geçer akçe olduğunu bileceksiniz. Zaman zaman, bulunduğunuz yerlerde herhangi bir grup genci bir arada görürseniz, kızlı-erkekli genç bir grup görürseniz hemen BDP’lileri rahatlıkla suçlayabilirsiniz, manşet atabilirsiniz, diyebilirsiniz ki: “BDP milletvekillerinin çocukları gününü gün ediyor.” Şöyle de başlık atabilirsiniz… Ama bu resimlerdekilerin BDP’lilerin çocukları olup olmadığı nasılsa anlaşılmaz, onlar mahkemeye başvursalar dahi hiçbir zaman haklılıkları kanıtlanmaz. Bu ülkede mahkemelerin yalan, iftira haberlerle uğraşacak kadar zamanları yoktur. Onlar, gerçekleri yazanlarla yeterince meşgullerdir. Bu konu güme gider, sizin de attığınız çamur yanınıza kâr kalır. Bunu yaparken de kendinize “Müslüman’ım.” diyeceksiniz.

Bakın, daha dünkü bir gazete haberinden söz ediyorum: Buradaki gençler kimdir bilmiyoruz ama “Sayın Murat Bozlak’ın oğlu, kızlarla keyif yaparken” diye başlık atmış Müslüman bir gazete! Müslümanlık buysa ne demek gerekir bilmiyorum ama bunun Müslümanlık olmadığını çok iyi biliyoruz.

5’inci kriteri ifade edeyim: Söylediğin başını yakabilir. Bin düşün, bir yazma, hatta mümkünse hiç yazma. Yeni dönemin temel kriterlerinden bir tanesi de bu, çünkü iktidarların yolsuzluklarını, polisin şiddetini, sınırda katledilen köylüleri yazarsan kendini kodeste bulursun. Bu nedenlerle, her gördüğün, duyduğun, haber değildir. Bunu kafandan çıkarma, yeni dönem gazetecilik bu, her gördüğün şey, haber değildir. Bunun yerine, meşhur halk deyimiyle ifade edeyim: “Bin düşün, bir söyle.” derler ya, şimdi burada kriter değişiyor, bin düşün ama hiç söyleme, hiç söylemezsen senin için iyi olur, akıbetin için iyi olur kaidesidir.

6’ncı kaideden söz ediyorum: Başbakana ve iktidar mensuplarına biat et, sonra soru sor. Bakınız, hiç iftira atmıyorum. Sayın Başbakana birçok gazeteci soru sorarken şunu söylemiştir: “Siz bu kadar iyi şeyler yapıyorsunuz, buna rağmen muhalefet sizi niye eleştiriyor?” Bakın, bunlar gazetecilik soruları! Açın, bu özellikle uçaklarda Başbakanla seyahat eden gazetecilerin sorduğu sorular arasında böyle sorular vardır, şablon sorusu vardır. Yeni dönem gazetecilik soru formatından bir örnekti sizinle paylaştığım.

7’nci örnek: Yasaların, öncelikle yönetenleri koruduğunu asla aklından çıkarma. Unutma, mahkemeye düşersen hâkim ve savcılar kanaatini senden yana asla kullanmazlar çünkü onları terfi ettiren siz değilsiniz, iyi hâl ve kanaati, ancak iktidar mensupları için kullanırlar.

8’inci kriteri sizinle paylaşıyorum: Bugünün mağdurları yarın iktidar olduklarında aynı yasalara sığınırlar. İşin kötü tarafı bu.

Şimdi, sizinle birkaç tane gazete başlığı paylaşacağım, sonra esas söylemek istediğim noktaya geleceğim. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu 28 Şubat 1997 darbesinden sonraki iki ayrı gazete manşetini sizinle paylaşacağım. Biri Zaman gazetesi, biri o dönem yayın yapan Demokrasi gazetesi. Zaman gazetesinin manşetini sizinle paylaşıyorum. Ne diyordu? Bu, 1 Mart 1997 tarihli gazete manşetidir: “Bir Kere Daha Demokrasi” “Yapılan açıklamayı farklı…” Bu, o dönem Millî Güvenlik Kurulu kararlarına ilişkin haberdi. Düzeltiyorum, 1 Mart dedim, 2 Mart Pazar günkü gazetenin manşeti. “Yapılan açıklamayı farklı yorumlasa da bütün kesimler, demokrasinin korunması ve tansiyonun düşürülmesi konusunda birbirine yakın görüşler açıkladılar. Beklenenin aksine kuruldan kaos değil, iş birliği ve yakınlaşma ile neticelenen mesajlar çıktı.” diyor. Bu, o dönemin Zaman gazetesi. Niye söylüyorum, yani niye altını çiziyorum onu da birazdan sizinle paylaşacağım, o dönemin… Yani Millî gazeteyi de sizinle paylaşabilirim, başlığını da okurum: “Artık ‘Geveze’ Türkiye Yok”, Millî gazetenin başlığıydı. O dönemin Demokrasi gazetesinin başlığı da şuydu: “MGK Kararları Muhtıra” ve o dönemin HADEP yetkilileri de MGK kararlarını yorumlamışlar ve şu tespit, haberde spottur: “Seçimle gelmiş, seçimle gideceği belli bir hükûmete muhtıra veren MGK, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan kontrgerilla ve devlet içindeki gizli örgütlenmelere sessiz kalmaktadır.” Şunun için ifade ettim yani bir sonraki kriteri paylaşayım, niye bu iki başlığa bugün atıfta bulunmak ihtiyacı duyduğumu sizinle paylaşacağım.

Bakınız 9’uncu madde olarak benim sıraladığım şu, naçizane: Bu memleketi sen kurtaramazsın. Dünyada ebediyete intikal etmemiş hiçbir Donkişot yoktur. Musa Anter’den ders almadıysan Metin Göktepe’ye bak. O da olmadı, bugün cezaevinde olan 76 gazetecinin iddianamesini oku.

İddianameden bir örnek getirdim. Çağdaş Kaplan’ın iddianamesi: Bakın değerli arkadaşlar, bir gazeteci arkadaşımız, Çağdaş Kaplan, son operasyonlarda tutuklanmış. Şimdi, gazeteci örgütleri, Hükûmeti, Hükûmet mensuplarını her defasında sıkıştırdıkları için hem Sayın Adalet Bakanı hem Sayın Bülent Arınç, bu şahısla, bu arkadaşımızla ilgili olarak şunu ifade etmişlerdir: “Bu, gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanan bir gazeteci değildir.” demiştir. Niçin tutuklanmıştır? “Bir müteahhidi kaçırma fiilinden dolayı…” İftira atmıyorum,. Sayın Arınç’ın komisyon toplantısındaki ifadesinden söz ediyorum. İddianame burada.

Sayın Arınç, böyle bir suçlama yok. İddianamede öyle bir suçlama yok. Kim size o bilgiyi vermişse, kim Sayın Adalet Bakanına o bilgiyi vermişse, kusura bakmayın, yanlış bilgi vermiştir. Tamamında gazetecilik faaliyetleri vardır. Bu genç kardeşimize yazık etmişsiniz. Savcının, hâkimin söylemediği şeyi siz söylemişsiniz. Bakın Sayın Bakanım, emin olun, maazallah, bugün de bir 28 Şubat vakası yaşanırsa Çağdaş Kaplan ve arkadaşları çıkar, bugün burada başlığını size gösterdiğim Demokrasi gazetesinin onurlu duruşunu tekrar sergilerler, o darbe girişiminin karşısında dururlar ve emin olun, bugün her defasında, her fırsatta takla atma gayreti içerisinde olan gazeteler de, böyle manşet atarlar. O nedenle, gerçekleri söyleyen, gerçekleri konuşan, gerçekleri yazan gazetecileri bu şekilde heba etmeyin, yazıktır.

Devam edeceğim Sayın Bakan, tabii, zamanım elverirse daha söyleyecek çok şey var bu konuda. Bakın, bir önemli kriter daha, 10’uncu kriter olarak koyduğum kriter: “Bu kurallara uymazsan sen bilirsin.” Çokça bu tehdidi duyduk. Gazetecilerin, köşe yazarlarının tehdit edildiğini ve işlerinden edildiğini biliyoruz. Bunu artık ne Hükûmet üyeleri, ne iktidar mensupları, ne de muhalefet… Kimse artık bunu ne reddediyor, ne inkâr ediyor ve işin kötü tarafı kanıksanan bir durumdur. Gazetecinin, yazarın tehdit edilmesi kanıksandı Türkiye'de. Uyarsan yani bu kriterlere ve geride saydığım 9 kritere uyarsan “gününü gün edersin” denir, Başbakanın uçağında bakanların önünde oturursun. Siz bugüne kadar Başbakanın uçağında yolculuk eden bir muhalif gazeteci yazara tanık oldunuz mu hiç? Var mı böyle bir örnek? Sizin Hükûmetinizi eleştirip de, uygulamalarınızı eleştirip de Sayın Başbakanla birlikte uçak seyahati yapan bir gazeteciyi hiç gördünüz mü?

Ve 11’inci kriter de şu: Ya bunlara uyarsın ya da -tırnak içinde ifade ediyorum belki Meclis adabına aykırı bir sözdür, hepinizden özür diliyorum- aptallık edersin. Bir kriter de bu. Yazılmadı, yazılmayan bir kriterden de size söz edeyim.

Geçen seneki bütçe konuşmaları esnasında da dile getirdim, Sayın Bakan, ben hâlâ geçen sene söylediğim noktada duruyorum. TRT’nin Kürtçe korsan yayın yapmasına gönlüm elvermiyor. Bu ayıbı düzeltelim. Bakın, demin AKP’li bir sayın hatip burada TRT’nin yayın yaptığı dilleri tek tek saydı, dili varmadı, -onu saymayı unutmadı, dili varmadı- söylemedi. TRT, niye Kürtçe korsan yayıncılık yapsın? Bunu düzeltin. Getirin yasasını biz düzeltelim, destek veririz size. Yani Kürtçenin, “Kürt” kavramının yasalara geçmesinden neden bu kadar imtina ediyorsunuz? Bunları düzeltmemiz gerekiyor. Bunda hiç kimse kaybetmez bu düzenlemeleri yaptığınızda, tersine bir sıkıntıyı ortadan kaldırmış oluruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) - Değerli Başkan, süremin -herhâlde- siz uyarmadan, son bulduğunun farkındayım. Söylenecek daha başka şeyler de var ama en azından, sıraladığım 11 kriteri bitirme fırsatını buldum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurt.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Dora.

Süreniz on dakika.

BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıfların, zengin ve fakir arasındaki gelir farkını azaltmanın bir biçimi olarak toplumun gelişmesinde önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Bu anlamda, vakıflar -genel anlamda- yoksulluğu ortadan kaldırmayı, zenginden fakire gönüllü servet transferini ve dikey, sosyal, ekonomik hareketliliği artırmayı hedefleyen politikalarla, kâr etmeyen kurumlar olarak değerlendirilebilinir.

Türkiye’de yaşayan gayrimüslim vatandaşlar, ulusal hukukta azınlık statüsünü Lozan Barış Antlaşması’nda kazanmışlardır. Lozan Antlaşması’nın 42’nci maddesinin üçüncü fıkrasında “Türk Hükûmeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dinsel kurumlara her türlü korumayı sağlamayı yükümlenir. Aynı azınlıkların, bugünkü durumda, Türkiye’de mevcut olan vakıflarına ve dinî ve hayri kurumlarına her türlü kolaylık ve müsaade gösterilecek ve Türk Hükûmeti, yeni din ve hayır kurumlarının kurulması için bu gibi özel kurumlara sağlanmış olan gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.” ifadesi geçmektedir. Lozan’da azınlıklara tanınan bu haklar, bir dizi yasa ve uygulamayla sınırlandırılmış, birtakım kısıtlamalarla budanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bir önceki koalisyon Hükûmetince gerekse Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde 2003, 2008 ve 2011 yılında azınlık vakıflarıyla ilgili olarak olumlu gelişmelerin yaşandığını söylemek gerekiyor. Bu düzenlemeler, azınlıkların ve sahip oldukları vakıfların sorunlarını çözmede ileri adımlar olarak görülüp, azınlık ve inanç grupları arasında takdirle karşılanmıştır. Ancak, hemen ifade etmek gerekir ki atılan bu olumlu adımlar azınlık vakıflarının sorunlarını çözmede yetersizdir.

Azınlık vakıflarıyla ilgili önemli düzenlemelerden biri 2008 yılında çıkarılan Vakıflar Yasası’dır. Bu yasanın 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında “Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce mazbut vakıflar arasına alınan vakıflarla, bu kanuna göre, mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz.” şeklinde düzenleme vardır. Yeni kanunda getirilen bu düzenlemeyle, bırakın mazbutaya alınan vakıfların iade edilmesini, aksine bu kanunun yürürlüğünden önce mazbut vakıf statüsüne alınmış olan vakıflara yasal meşruluk kazandırılmaktır.

Mazbut vakıf statüsüne alınan cemaat vakıflarına ait taşınmazların cemaat vakıflarına iadesi konusunda herhangi bir düzenleme getirilmemiştir. Ayrıca, 2011 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararnamede de bu durumla ilgili herhangi bir gelişme mevcut değildir.

2008 yılında çıkarılan yasanın 5’inci maddesinde “Yabancılar, Türkiye'de hukukî ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.” denmiş, ancak aynı maddenin birinci fıkrasında “Yeni vakıflar; Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulur ve faaliyet gösterir.” şeklinde bir hüküm getirmiştir. Medenî Kanun’un 101’inci maddesinin son fıkrasındaysa “Belli ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.” hükmü vardır.

Medeni Kanun’un 101/4 maddesinde “Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.” hükmü mevcuttur.

Aynı maddenin dördüncü fıkrasında “Yabancılar, Türkiye’de hukuki ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.” hükmü getirilmiş olmasına karşın hem yabancı şahıs ve cemaatler hem de Türk vatandaşı olan şahıs ve cemaatler yeni vakıf kurmaya çalıştıklarında Medeni Kanun’un 101/4’üncü maddesi gerekçe gösterilerek, yeni vakıf kurmaları engellenecektir. Şu durumda aynı madde içinde temel çelişkiler mevcuttur.

27 Ağustos 2011 günü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 2008 yılı 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na kanun hükmünde kararnameyle eklenen 11’inci maddenin de el konulan pek çok mülkün iadesini kapsamadığı ortaya çıkmıştır. Yapılan bu değişiklikle, değişiklikten önceki, öncelikle mülk iadesini 1936 Beyannamesi’ne kayıtlı taşınmazlar ile sınırlı tutması, bir mal beyannamesi olarak hazırlanan ve akabinde cemaat vakıflarının mal varlığını sınırlayan hukuk dışılığı devam ettirmektedir.

Ayrıca, Türkiye’de kamulaştırmalar hakkaniyetli bir zemine oturmamaktadır. Kanun hükmündeki diğer bir önemli eksiklik de bazı vakıflarca mal kategorisinde değerlendirilmeyen ve 1936 Beyannamesi’ne eklenmeyen mezarlıklar sorunudur.

Ayrıca, Türkiye’de azınlık ve inanç gruplarının çok sayıda sorunu vardır ve devletin bu sorunlara acil olarak çözüm bulması gerekmektedir. Örneğin, Alevilere ait vakıf mülklerine, mallarına el konulmuştur. Alevilerin birçok ibadethanesi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün mülkiyetindedir. Alevi vatandaşlarımız, ibadethaneleri fahiş fiyatlarla kiralamak zorunda kalmaktadırlar. Cemevlerinin yasal bir statüye kavuşturulmamış olması da ayrıca bir eksikliktir.

Zaman olmadığı için çabuk geçmek zorundayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altı bin beş yüz yıldır Mezopotamya topraklarında yaşayan Süryanilerin, milattan sonra 397 yılında kurulmuş olan Mor Gabriel Manastırı, şu günlerde sancılı zamanlardan geçmektedir. Mor Gabriel Vakfı, şu anda dava konusu olan gayrimenkulleri 1936 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirdiği, 1937 yılından günümüze kadar kesintisiz olarak Arazi Tahrir Kanunu gereğince vergilerini ödediği ve ayrıca vakfın taşınmazları Kadastro Yasası’nın 14’üncü maddesindeki sınırlamaların dışında kaldığı hâlde manastırın topraklarına el konulması, hukuk devleti olma ilkesiyle çelişmektedir. Ayrıca, Lozan Antlaşması’nın 40’ıncı maddesi gereğince de bu gibi müktesep hakların tam bir koruma altında olduğu belirtilmiştir. Bugün de Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince ve özellikle son fıkrası uyarınca “Kanunlarda bir çatışma olduğunda milletlerarası antlaşma hükümlerine öncelik tanınacaktır.” 1858, Arazi Kanunnamesi de manastırlara kadimden beri veya beraat ve fermanlarla tanınmış olan gayrimenkul tasarruf haklarına dokunulamayacağını belirlemiştir.

Avrupa Birliği 2012 İlerleme Raporu’nda da Mor Gabriel Süryani Vakfına ait davaya vurgu yapılmış, manastır aleyhinde süren davaların endişe kaynağı olduğu belirtilmiştir. Son yıllarda Süryanilerin binlerce yıldır yaşadıkları topraklara geri dönmeleri yönünde kısmi adımlar atılmışken,  Mor Gabriel Vakfının taşınmazlarına yönelik böylesi bir kararın çıkması, gerek Türkiye’de gerek diasporada yaşayan Süryani halkını büyük hayal kırıklığına uğratmıştır.

Geçenlerde de Süryaniler, İstanbul Süryani Ortodoks Vakfı, Süryaniceyi de öğretebilecek bir anaokulu talebinde bulunmuştur. İlgili makamlarca, Süryanilerin Lozan Antlaşması kapsamında olmadığı, asli unsur oldukları gerekçeleriyle bu talepleri reddedilmiştir.  Bu, tamamen Lozan Antlaşması’nın ruhuna ve sözüne aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve gayrimüslim olan bütün vatandaşlar, Lozan Antlaşması’nın kapsamı dâhilindedirler ve ayrıca da bugün Türkiye’de Süryanilere ait 15’e yakın  varlığını sürdüren vakıf vardır.

Ayrıca, bildiğiniz gibi, 1844 yılında din adamı yetiştirmek üzere kurulmuş olan Heybeliada Ruhban Okulu, hâlâ kapalı bulunmaktadır. Heybeliada Ruhban Okulu üzerinden tartışılmakla birlikte, aslında Türkiye’nin bütün gayrimüslimlerinin de genel anlamda bu tür sorunları vardır. Okulun kapalı tutulmasının hukuki gerekçeleri mesnetsizdir, ülkemizin kendine hedef koyduğu çağdaş uygarlık seviyesi, demokrasinin evrensel ilkeleri ve AB’ye tam üyelik amacıyla da çelişmektedir. O açıdan bir an önce ruhban okulunun da biz açılması gerektiğine inanıyoruz.

Dün, gazetelerde de vardı. İstanbul Süryani Ortodoks Vakfı, yani yıllardır İstanbul’da bir ibadet yeri bir kilise inşası için belediyeden arazi tahsisi talebinde bulunmuştu. Sayın İstanbul Belediye Başkanımız ve Belediye Meclisi, yıllardır bu konuda araştırmalar yapmaktadır ve dün, gazetelerdeki haberlere göre Yeşilköy’de kendilerine bir ibadet yeri tahsisi konusunda meclis karara varmıştır. Biz bunu da olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz çünkü biz laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletiyiz. Devletin bütün farklı inançlara, farklı gruplara eşit mesafede olması lazım ve onların da ihtiyaçlarının bu anlamda bir hizmet olarak yerine getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu gelişmeyi de biz olumluyoruz, bizim bakış açımız budur. Biz bunları dile getirdiğimizde de Türkiye’deki eksiklikleri gidermek ve kendi sorunlarımızı kendimizin çözümlemesi gerektiğine inanıyoruz.

Süremin bitmiş olmasından dolayı sözlerime son veriyorum. Bu bütçenin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Kars Milletvekili Sayın Mülkiye Birtane.

Buyurun Sayın Birtane. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

BDP GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezinin 2013 yılı bütçesine dair Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına görüşlerimizi paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi birbirine bağlı kurumlardır. Bu nedenle bu kurumlara dönük değerlendirmemi bir bütün olarak yapmaya çalışacağım.

Türkiye, gerçekten, çok kimlikli ve doğal olarak da çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir ülkedir; resmiyette ise tek kimlikli, tek dilli, tek dinli, kültürel çeşitliliğe kuşkuyla bakan bir yapıya sahiptir. Yani bir tarafta gerçekteki çoğulcu yapısı, diğer tarafta Türk ve Sünni kimliğinin üstünlüğünü payidar kılan resmî şekillenme mevcuttur. Durum böyle olunca, var olma mücadelesi veren halklarla onları yok sayan, sürekli baskı altında tutarak yok etmeye çalışan devlet yapısı arasında yaşanan bitmez tükenmez çatışma hep canlı kalmıştır. Çeşitliliği benimsemektense tekçiliği ve çatışmayı tercih eden devlet mantığı, birçok kez göçlere, katliamlara, sürgünlere imza atmıştır. Türk’ün, Türklüğün üstün tutulma kaygısı ve “öteki”nin var olmasına karşı bitmez tükenmez tahammülsüzlük, Türkiye Cumhuriyeti tarihine her defasında yeni utanç sayfaları eklemiştir.

Evet, Araplar, Ezidiler, Ermeniler, Kürtler, Rumlar, Süryaniler, Hristiyanlar ve sayılarını daha da çoğaltabileceğimiz birçok halk, bu toprakların kadim halklarındandır ancak tekçi ve kafatasçı politikalarla bu topraklara kanları akıtıldı ve katliamlar yapıldı. Türklük üzerinden gidenler, bu yaşananlardan ders çıkarmak yerine yeni “ötekiler” yarattı. Yetkililer meydanlarda Zerdüştlüğü aşağılar oldu, Ezidiliği hakaret olarak andı. Tek dil, tek din, tek millet ısrarı kan, gözyaşı, yoksulluk, bomba, silah, patlama, korku ve umutsuzluk oldu Kürt’e, Türk’e, Laz’a, Çerkez’e. Bu politikalar sürekli herkese acı çektirdi ve çektirmeye devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler elbette bu kurumlara düşman değiliz ancak farklılıkların yaşadığı bir yerde tek ırkın yüceltildiği makamlar, her zaman değerlerine gölge düşürür. Söz konusu kurumlar, aynı topraklarda yaşayan halkların ne dillerini, dinlerini, kültürlerini ne de tarihlerini yazdı. Bu kurumların yazdığı tarihte kendi ülkesini kurmak isteyen halklar kışkırtılmış, İslamiyeti kabul etmeyen dinler “kâfir, tanrıtanımaz” olarak okunmuş, bayrağı için ölen Türk “kahraman” yapılırken, kendi halkının hak ve özgürlüğü için mücadele eden Kürtler “şaki” olarak tarihe düşülmüştür. O günden bugüne omzunda Türk Bayrağı’yla dolaşanlar “korkusuz Türk” oldu, kendi dilinde şarkı söyleyen Kürt ise “terörist” sayıldı.

“Ötekiler ve Türkler” algısı biraz da bu kurumlar üzerinden şekillendi. Kürt’süz, Süryani’siz tarih kitapları bu kurumlarda yazıldı. Onlarca etnik grubun yaşadığı Türkiye’de tarih, bir dilden yazılınca Kürtler, Aleviler, Zerdüştler, Ezidiler de yok sayıldı. Ancak buna rağmen bu kurumlar, her defasında yüceltilerek dünyanın en çağdaş kurumları olarak addedildiler.

“Türkçe, dünya dili olmak mecburiyetindedir.” diyenler, “Kürtçe medeniyet dili midir?” tartışmasını yaptılar. “Türkçe, dünyaya açılmalı.” diyenler, Kürtlerin ana dillerinde eğitim görmelerine karşı çıktılar. Hak, hukuk adaletten bahsedenler, eşitsizliğin olduğu bu ülkede nasıl adaletten bahsedebilirler?

Türkiye’de adaletin olup olmadığını ancak bir taraftan Türk Dil Kurumu, bir taraftan ana dilde eğitim istediği için sokaklarda coplanan, cezaevlerine doldurulan Kürtlerle ifade edebiliriz. “Atatürk ve Atatürkçülük” diyenler, Atatürk’ün, Büyük Millet Meclisinin kuruluş aşamasında Kürtler hakkında söylediklerini biraz olsun anlamış olsalardı, bugün yaşanan acılar yaşanmamış olacaktı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Anayasa’nın 134’üncü maddesi gereği 2876 sayılı Kanun’la “Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini, Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar yapmak amacıyla kurulmuştur.” Tekçi bir yaklaşımı olduğu için de demokratik kurumlar olmadığı, darbeci mantığa hizmet ettikleri ortadadır. Bu nedenledir ki, bu ülkede yaşayan diğer halklar, diğer diller için hiçbir faaliyetleri yoktur.

Bir halkın dilini öldürmek, o halkı öldürmektir. Tarihini yazmamak ise, o halkın geçmişini yok sayıp öldürmektir. Toplumlar en olanaksız zamanlarda bile maddi ve manevi değerlerini, dillerini koruyup yaşatmışlardır, en ilkel zamanlarda dillerini yazılı hâle getirmişlerdir. Bu sebeple, içinde bulunduğumuz yüzyılda bilim ve kültür kurumlarının, o ülkede yaşayan bütün toplulukların dillerini, kültürlerini ve tarihlerini doğru ve tarafsız olarak yazma, geliştirme ve aktarma gibi bir sorumluluğu vardır. Ancak eğer bir kurum yalnızca bir etnik gruba hitap ediyor ve bir etnik grubun değerlerini yaşatmak gibi bir amaca hizmet ediyorsa, onu tüm topluma mal etmek haksızlık olacaktır. Türkiye’de Türklerin sahip olduğu her şeye bu ülkede yaşayan diğer halkların da sahip olma gibi bir hakkı vardır. Bu nedenle, bu kurumların evrensel bir değerde olmadığını, Türk ve Türklük içine sıkışıp kaldığını söylemek istiyorum. Bunun da tekçi bir anlayışa denk geldiği açıktır.

Türkçede binlerce Kürtçe kelime olmasına rağmen Kürtçe vurgusu hiçbir yerde yoktur. Geçen yıl bütçe konuşmamızda da dile getirdiğimiz gibi, Türk Dil Kurumunun Türkçe Dilindeki Sözcüklerin Etimolojik Çalışmaları Projesi’ni 2013 yılında tamamlayacağını söylemiştik. Eğer bu çalışmada Kürtçe ve Türkiye’de asimile edilmiş diğer dil kökenli sözcükler de belirtilirse gerçek bir çalışma olacağı kabul edilecektir.

Bugün bütçeden, her dönem olduğu gibi, bu kurumların tümüne pay ayrılmaktadır. Bilimsel, tarafsız ve adil olduğu sürece bu payın ayrılması son derece normaldir diyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyoruz ki çatışmanın temel sebebi, çarpıtılmış tarihtir. Bunca acı, gözyaşı ve kan, yanlış öğrenmek ve yanlışı savunmaktan kaynaklanıyor. Bu nedenle, Türk Tarih Kurumunun yakın tarihimizi de kapsayacak şekilde, tarafsız ve bilimsel bir çalışma ile yeniden tarih yazımı yapması gerekmektedir. Ders kitaplarındaki ötekileştirici, özgürlük savaşlarını, var olma mücadelelerini ihanet ve kışkırtma olarak gösteren dili kırılmalı, bu topraklarda yaşayan halkların öteden beri Türklerle aynı haklara sahip olduğu, olması gerektiği yazılmalıdır. Çocuklar, bu ülkede Türklerden başka halkların da hak sahibi olduğunu öğrenerek büyümelidir.

Bakınız, Sayın Başbakan dünkü konuşmasında ne dedi? “On yıl boyunca ülke çocuklarına başta öz güven aşıladık. Çocukların hiçbir sorunu kalıcı değildir.” diyor ve devam ediyor: “Bizim çocuklarımız kendi öz değerlerinden, tarihlerinden ve medeniyetlerinden aldıkları ilhamla evrensel değerleri özümseyerek, inşallah, bu coğrafyada tarihimizi yeniden yazacaklar. Ben buna inanıyorum.” Peki, Kürt gençleri, cezaevlerine doldurulan öğrenciler, dilleri, dinleri aşağılanan gençler, savaşa sürüklenenler de bu ülkenin evlatları değil mi? Onlar nasıl bir tarih yazacaklar acaba?

Okullarda Kürt çocuklarına, zorla ana dilini unutturmaktansa her iki dili de bir arada öğrenme olanağı yaratılmalıdır. Ne yazık ki Kürtçe, daha yeni, altyapısı oluşturulmadan, öğretmen ve ders materyalleri olmaksızın ancak seçmeli ders olarak veriliyor. Bütçesini görüştüğümüz bu kurumların bu konuda da katkı sunması neden beklenmesin? Neden milyonlarca insanın konuştuğu Kürtçe konusunda bu kurumların hiçbir faaliyeti olmasın? Kürtçenin eğitim dili olarak ve kamu alanında kullanılması üzerine Türkiye’de neden bir çalışma yapılmasın? Yoksa Kürtler sonsuza kadar bu haktan mahrum mu bırakılacak? Elbette ki hayır. Eğer Kürtler bu ülkede vergi ödüyorsa, askerlik yapıyorsa elbette en temel insani hak olan kendi dillerinde eğitim görme hakkına da sahip olacaklardır. Bu nedenle, bu kurumların bu yönlü çalışma içinde olmaları kaçınılmazdır.

Bu ülkede yaşayan diğer etnik grupların da bu ülkenin vatandaşı olduğunu ve devlete her türlü vergiyi ödedikleri gerçeğini de göz önünde bulundurduğumuzda, bu bütçeden de pay sahibi olduklarını kabul etmek durumundayız. Bu kurumlar, bundan sonra Türkiye’de eksik olanı yerine getirmek gibi bir misyon edinmelidir. Bu nedenle, kurumun isminin “Anadolu ve Mezopotamya dil, tarih ve kültürleri araştırma kurumu” olarak değiştirilmesini öneriyoruz. Bu isim altında Türkiye’de kaybolan ve yaşayan bütün dillerde çalışma yapılmalı, Kürtçe için bütünlüklü projeler hazırlanmalıdır.

Türk Tarih Kurumunun ve Türk Dil Kurumunun bu anlamda daha geniş bir perspektifle Türkiye’nin yakın dönemine ilişkin sosyal, politik çalışmalar yapması, mevcut tekçi kabuğunu kırarak Türkiye halklarına hizmet veren bir kurum olması gerektiğini düşünüyorum çünkü ancak tekçi anlayışın tipik kurumları olarak simgeleşen, ne geçmişe ne de geleceğe dair gerçekçi hiçbir icraatı olmayan, devletin resmî ideolojisinin yazıcısı gibi hareket eden bu kurumlar, yok saydığını, üzerini çizdiğini yeniden yazarak evrensel bir değere kavuşabilirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı Türk Dil Kurumu sözlüğünün cinsiyetçi, milliyetçi ve eril dili üzerinde durarak sürdüreceğim. Evet, Türkiye’de mevcut eğitim sistemine göre kişiliğimiz daha çok okullarda öğrendiklerimiz üzerinden şekilleniyor. Hele ki okul dışında öğrenme, görme, bilme imkânı olmayan çocuklar için okullar dünyaya bakış açısını doğrudan oluşturan yerlerdir. Bu nedenledir ki Türkiye’de kadınlar hâlâ ikinci sınıf vatandaş, Ermeniler kâfir, Kürtler bölücüdür. Eril mantıkla kurgulanmış Türk Dil Kurumu sözlüğünde “kadın” tanımı “Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri olan.”, ikinci anlamı ise “Hizmetçi bayan.” olarak yer alıyor.

Yine, “Kürt”, “Dağlık ve kayalık yerlerde yetişen, siyah üzüm gibi meyveleri olan sağlam kerestelik bir ağaç; Ön Asya’da yaşayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.” olarak veriliyor. Ancak “Türk” ise “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan bir halk ve bu halktan olan kimse; güç, kuvvet; güzel, civan; Türk soyundan gelen halk; adam, insan.” olarak veriliyor. “Alevi” ise “Ali’yi seven.” olarak geçiştiriliyor. 21’inci yüzyılda sözlüğünden ders kitaplarına, ders kitaplarından diline kadar eril ve kafatasçı ifadelerin olması hoş karşılanır bir durum değildir. Tanımlamalarda bile eşitlik yoktur. İşte pratiği de bunun yansımasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bir son öneriyle bitirmek istiyorum. Bu kurumların başına kadınların getirilmesiyle daha adil ve eşitlikçi çalışmaların yapılacağına inanıyorum çünkü kuruluşundan bugüne kadar başkanlığını hep erkekler yapmış, sadece bir dönem Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığına Profesör Doktor Taciser Onuk getirilmiştir. Kadınların tüm kurumlarda görev yapmaları toplumsal cinsiyet rolleri anlayışını da ortadan kaldıracaktır diyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Birtane.

Barış ve Demokrasi Partisi adına son konuşmacı Bitlis Milletvekili Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu.

Sayın Zenderlioğlu, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla ilgili, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Halkta hâlen küresel ekonomik krize yönelik kaygılar mevcuttur. Kamu kaynaklarının nerelere, nasıl ve ne kadar harcandığını bilmek elbette ki vatandaşın en doğal hakkıdır. 2013 yılı bütçesinin gelir ve giderleri şimdiden açık vermiştir. Geleceğimizi ilgilendiren eğitim ve sağlık bütçesi hâlâ standartların altındadır. Eğitime ayrılan kaynak yeterli değildir. Eğitimde ve öğretimde hâlâ fırsat eşitliği sağlanmamıştır. “Eğitimde gereken iyileştirme yapılmıştır.” deniliyor, bu iyileşme nasıl sağlanmıştır, hâlâ belli değil. AKP Hükûmeti, sözüm ona Fatih Projesi’yle övünmektedir. Nerede bu proje, kim yürütüyor? Bu projenin Muş’ta, Bitlis’te, Van’da, Ağrı’da, Şırnak’ta, Kars’ta nasıl uygulandığını merak ediyorum. “Akıllı tahta ile tablet arasında iletişim sağlanmadığı için hâlen bilgisayar oyuncağı gibi öğrenciler tarafından, öğretmenler tarafından kullanılmaktadır.” deniliyor. Bu alınanların -85 binin- tabii ki yasa yani kanun dışı alındığı da ortadadır. Bu konuda henüz bir açıklama ortada yok.

Kaliteli eğitim sayesinde ancak kaliteli insan yetiştirilebilir. Eğitime ayrılan bütçe personel bütçesinin ödeneğidir. Buralarda herhangi bir AR-GE projesi geliştirilmemiştir. İlkokuldan üniversiteye kadar eğitimde bir karmaşa yaşanmaktadır. Bugün, YÖK başlı başına bir sorun olarak karşımızda duruyor. İşte, Türk Dil Kurumunu da bu eksende değerlendirdiğimizde içinde bulunduğumuz durum iç açıcı değildir. Kim burayı yönetiyor, nasıl burayı yönetiyor, o da belli değildir. Dille ilgili çalışmayı bir yöntem biçimiyle yürüttüğü kuşkuyla anlaşılmaktadır. Nasıl arı bir dil araştırması yapılıyor, o da belli değildir. Dil tarihi önemlidir. O ülkede yaşayan kardeş halkların dillerine yönelik bir araştırma yapmamıştır. Sadece Türk dilinin gelişmesi için bir çaba da görmüyoruz. Değişik dillerden kelime almakla Türkçeleştirmek yeterli değildir. Yaşam kalitesinin yükselmesi için ana dilde eğitim en kutsal haktır. Ana dilde eğitimi yasaklamak, asimilasyona tabi tutmak bir insanlık suçudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk tarihini, kültürünü, medeniyetini araştırmak, yayınlar yapmak için 15 Nisan 1931 yılında bizzat Atatürk tarafından kurulmuş ancak bir yıl sonra Türk Dil Kurumu olmuştur yani 1932’de.

Bu iki kurum da bilimsel bir çalışma yapmamıştır. Kardeş halkların dilleriyle ilgili herhangi bir araştırmada da bulunmamıştır. 1980 askerî darbesi sonrasında, Anayasa’nın 134’üncü maddesine göre yeniden Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine alınmıştır. Ayrıca, bu kuruma Atatürk Araştırma Merkezi de eklenmiştir. Burada amaç, bilimsel araştırma gerçekleştirme değildir, “İş Bankasındaki hesaptan buraya ne aktarabilirim?” hesabı yapılmıştır.

AKP Hükûmeti, bu kurumu 2876 sayılı Yasa’ya göre devlet kontrolüne almıştır. 2 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile bunu sıkılaştırmıştır. Bu kurum bilimsel çalışma mı yapıyor? Yoksa siyasi bir arpalık olarak mı kalacaktır? Yoksa gerçek tarihi mi yazacaktır? Hakikatleri mi araştıracaktır? Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük’ü çıkarmış, içerik olarak lehçelerle ilgili sözcük ve deyimler amacına uygun bir çalışma yaratmamıştır.

Bu kurum, politika ve stratejik açıdan Bakanlığın gözetim ve denetimi altındadır. Eğer bu kurum, çağdaş ve bilimsel bir anlayışla yönetilebilseydi bugün konumu daha farklı olabilirdi. Böylesi kurumları etkisiz hâle getirmekten çok, kardeş halkların dilleri, tarihleri, kültürleri bir proje çerçevesi içerisinde araştırabilseydi, Dil ve Tarih Kurumu birer akademi hâline getirilseydi eminim daha faydalı olacaktı. Bu hâliyle bu kurumun bütçesi bilimsel bir çalışma yürütemez. Her şey mali destekle gelişmez, ortak değerler yaratmak bir kültür olayıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanoğlunun, toplumsal hayatı kolaylaştırmak amacıyla milyonlarca icadı olmuştur. Hiç kuşkusuz ki bu iletişimi sağlayan en büyük icat dil olmuştur.

Dil, insan kimliği için temel bir unsurdur, aynı zamanda düşüncenin de evidir. Her toplum kendi ihtiyaçlarından yola çıkarak bir dili oluşturmuştur. Coğrafik olarak doğa koşulları, yaşam biçimi dillerin yapısını oluşturmuş ve toplum ile özdeş hâle gelmiştir.

Dil, ifadenin biçimiyle, içeriğiyle söylense de sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Eğer kişi kendi seçtiği dili kullanma özgürlüğünden edilir ise dil anlamında gerçek bir ifade özgürlüğü olamaz.

Dil, bir halkın kendi kültürünü, kimliğini ifade edebildiği bir araçtır. Kürt halkının dili 1923 yılından bugüne kadar yasaklanmaya başlamıştır. Kürdistan’da Kürt köyleri, bölgeleri, kasabaları, çeşmeleri, dağları, ovaları, yeni doğan çocukların isimleri tamamen Türkçeleştirilmiş, bir dil ve kültür ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

Daha bugün, İstanbul Bağcılar’da yedi günlük bebeğe Rojvan Deliktaş adı konulmuş ama resmî kurumlar tarafından reddedilmiştir. Nerede dil özgürlüğü? Askerî cuntanın ürünü olan ve hâlâ değiştirilmeyen 12 Eylül Anayasası Türkçe dışında başka bir dil kabul etmemektedir ancak uluslararası sözleşmeler ana dilin yasaklanamayacağını açıkça bildirmektedir. Buna rağmen, Türkiye'de ana dil hakkı ihlal edilmektedir.

AKP Hükûmeti, “tek dil, tek millet, tek ırk” anlayışıyla bu topraklarda yaşayan bütün farklı kesimlere karşı asimilasyoncu bir politikayla ulus devlet inşasında ısrar etmektedir.

Ahmet Arif’in deyimiyle: “Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır/ Anadolu’yum ben, Anadolu/ Tanıyor musunuz?”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki yıllarda bölgemizde hazırlanan Kürt raporları doğrultusunda, Kürt halkına ait birçok ezgi, dizi, şarkı, şiir Türkçeye çevrilip bu toplumun Türk kültürü olarak sunulmuştur. Bugün, bütün engellemelere rağmen, baskılara, asimilasyona rağmen, bu ülkede Kürtler, dillerini kullanmaktadır ve kullanmaya, geliştirmeye de, zenginleştirmeye de devam edeceklerdir.

Kürtçe uzun yıllardır yasak olduğundan, kamusal alanda kullanılmadığından edebiyat dili, bilim dili olarak çok fazla gelişmediği söyleniliyor ama yasaklanan böyle bir dil, hâlen diğer dillerle yarışabilecek düzeyde ve güçtedir.

Mıhemed Şexo’nun dediği gibi “…”(x) Fakat “…”(x) aracılığıyla sözü edilen edebiyat kültürü sayesinde ağızdan ağıza dolaşan, günlük kullanımda herkes tarafından kullanılan bir dildir, özellikle Orta Doğu’nun en zengin dillerinden biri sayılır. Örnek olarak, 200 kanal televizyon var, gazete var, üniversite var, okul var, hâlen doğru dürüst Türkçe konuşmada güçlük çekiliyor.

19 Ekim 1983 tarihinde çıkarılan 2932 sayılı Yasa 1991 yılında iptal edilmiş olmakla birlikte Türkçe hâlâ Anayasa’ya göre tek resmî dil durumundadır. Eğitimde, medyada, siyasi hayatta ve birçok alanda öteki dillerin kullanımına ilişkin hâlâ birçok kısıtlama bulunmaktadır.

Türkiye'de Kürtçe özel hayatta bile yasaklanmış durumdaydı. Yasa, Türk vatandaşlarının ana dilinin Türkçe olduğunu ilan etmekte ve başka bir dilin bir ana dil olarak kullanımına ilişkin her türlü etkinliği, görsel, işitsel malzemeyi yasa dışı saymaktadır. Tüm bu yasaklar Kürtçenin gelişmesini ve dünyada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – …sayılı diller arasına girmesini engelleyememiştir. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle telefonda Kürtçe konuşmalarından dolayı konuşmalar zaman zaman kesilmiştir. Bazı cezaevlerinde Kürtçe günlük gazete, Kürtçe şiir, öykü, roman gibi kitapların alınması keyfî olarak engellenmektedir. Bir insan, cezaevinde olan yakınıyla istediği dilde konuşamıyorsa artık o ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Konuşuyor Hüsamettin Bey, konuşuyor.

ADİL KURT (Hakkâri) – Sesini açın da dinleyelim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Olur, bir dahaki sefere açarım.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Cezaevlerinde ana dilde konuşabilmek için birçok şarta, araştırmaya, incelemeye bağlı olarak incelemeyi yapacak güvenlik güçlerinin ikna olup…

BAŞKAN – Sayın Zenderlioğlu, süreniz tamam.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - …olumlu rapor vermesiyle uygulanması gerektiği konusu gayriinsani muameledir. 

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, insicamımız bozuldu.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Kürt halkı bu ülkenin bir realitesidir.

BAŞKAN - Sayın Zenderlioğlu, süreniz tamam efendim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya, hazır tutturmuştu Hüsamettin Abi.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zenderlioğlu.

                                  

(x) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – İki dakika daha olsa sonuçlandıracaktım. Ne yapayım, sürem yetmedi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Tunca Toskay.

Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakika.

MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben bu kısa konuşmada daha ziyade, genellikle RTÜK üzerinde durmayı düşünüyorum. RTÜK, medya sistemini gözeten, denetleyen ve ihtiyaç hâlinde kural koyan bir kamu otoritesi, kuruluşu. RTÜK’ün şu anda Türkiye’deki fonksiyonlarını, yaptığı işi iyi anlayabilmek için iki şeyi aydınlatmak lazım: Bir tanesi, medyanın toplumdaki işlevi nedir, görevi nedir? İki, Türkiye’de medyanın şu anki durumu nedir? Bu ikisini analiz ettiğimiz zaman RTÜK hakkında sağlıklı değerlendirme yapmak şansına sahip oluruz diye düşünüyorum.

Toplumu ve vatandaşı etkileyen olaylar, kararlar, söylemler, uygulamalar doğru ve hızlı bir şekilde vatandaşa ve topluma ulaştırılmalı. Vatandaş her alanda -ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel- her coğrafyada ve her zaman gerçek resmi görebilmeli. Medyanın görevlerinden bir tanesi bu. Resmi oluşturan aktörler ile vatandaş, toplum arasında medya bir aracı ve yansıtıcı fonksiyonu görmektedir. Medyanın esas görevi nedir? Esas görevi bir daha teorik olarak tanımlarsak, medya, geniş halk kitlelerinin istek ve taleplerini siyasi iktidara karşı veya ekonomik iktidara karşı dile getirip, koruma göreviyle yükümlüdür.

Şimdi biraz evvel gerçek bir tablodan bahsettik, bu tablonun oluşumunda en önemli aktörlerden bir tanesi de siyaset kurumu. Demokratik sistem, medya biraz evvel söylediğimiz fonksiyonunu ve işlevini doğru yaptığı zaman sağlıklı çalışır, çünkü vatandaşlar ve toplum, bu söylediğimiz gerçek resmi görerek kararlarını ona göre verirler. Eğer bu tablo gerçek değil sanal bir tablo ise vatandaşların kararı da hatalı olabilir ve demokratik sistemin işleyişinde birtakım sorunlarla karşılaşırız. Bunu böylece ortaya koyduktan sonra, acaba Türkiye’de bugün medyanın yapısı nedir, kısaca buna da değinmekte fayda var.

AKP’yi kuran kişiler, yerel yönetimlerdeki iktidarları döneminde, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kaynak aktararak bir medya oluşturdular. 2002’den bu tarafa merkezî iktidara geldiklerinden itibaren yine çok değişik yollarla dolaylı ve dolaysız olarak kaynak aktararak bir medya grubu daha oluştu. Ellerinde şu anda bir kamu medyası var, TRT ve Anadolu Ajansı. Yabancı sermayenin mülkiyetinde olan bir medya var. Bazı sivil toplum örgütlerine bağlı olarak geniş bir medya yelpazesi grubu var. Altıncı grup, daha evvel bizim merkez medya olarak tanıdığımız, nitelendirdiğimiz bir medya ki, artık bu, merkez medya olma niteliğini kaybetmiş, ben bunlara sindirilmiş medya diyorum, böyle bir grup var. Yerel ve bölgesel medya var. Bir televizyon alanında kalmamakla beraber yazılı basında bir muhalif ve muhalefet yapan küçük bir medya grubumuz var. Bir de İnternet ve sosyal medya var. Türkiye’de medyanın yapısı bugün bu. İktidarın ilk beş grupta saydığımız medyayla bir problemi yok. Bu söylediğimiz gruptaki medya, bizim, iktidarın yandaşı olduğunu söylediğimiz, böyle nitelendirdiğimiz bir medya.

Şimdi, esas iktidarın medya üzerindeki baskıları sindirilmiş merkez medya, yerel ve bölgesel medya, muhalif medya, bunlar üzerinde odaklanmaktadır. Şimdi, merkez medyanın durumu gerçekten demokratik açıdan baktığımız zaman hazin bir manzara gösteriyor. Başbakan kızdığı zaman, âdeta ilahlara kurban vermek gibi, birtakım medya mensuplarını bu merkez medyanın patronları yolun ortasına bırakıyorlar. Muhalif medya… Açıkça söyleyeyim, bu medyada yazan çizen medya mensuplarıyla beraber bu medyanın sahiplerini de ben kutlamak istiyorum; ciddi bir demokratik mücadele veriyorlar, siyasi görüşü ne olursa olsun ancak bunların bu fonksiyonu bu şekilde sınırlı da değil. Biraz latife yapalım, sindirilmiş merkez medyasının kapının önüne koyduğu medya mensuplarına da medya sığınmaevi görevini görüyorlar. Onları alıyorlar, bağırlarına basıyorlar. Tabii, bu medya mensupları buraya sığınabilirlerse şanslılar. Buraya sığınamayanların bir kısmının da yeri cezaevi olabiliyor.

Şimdi, bu medyayı, bu söylediğimiz medyayı nasıl denetliyorlar? RTÜK aracılığıyla denetliyorlar, Sayın Başbakanın siyasi baskılarıyla denetliyorlar, birtakım mali baskılar uyguluyorlar. Maliye teşkilatı gidiyor bu medya mensupları kurumlarını denetliyor ve bakıyorsunuz, diz çöktürüyorlar. Bir de doğrudan veya dolaylı ekonomik bir denetleme aracı var, o da şu: Bu medyanın sahiplerinin önemli bir bölümü Türkiye’deki ekonomik hayatta ciddi, büyük aktörler. Böyle olduğu zaman da hükûmetin ve siyasi iktidarın bütün gücünü her taraflarında hissediyorlar ve kendilerini zaten sınırlandırıyorlar. İş o noktaya geliyor ki bazen, patrona diyorlar ki: “Sen yeteri kadar uslu değilsin. Sen bu medyayı bırak.” Birisine diyorlar: “Bu medyayı sen al.” İş buraya kadar gelmiş vaziyette fakat ilgi çekici bir esas kontrol aracı reklamlar. İktidar baskısıyla reklam verenlerin büyük bir kısmı muhalif medyaya reklam vermekten çekiniyor. Bu açık, biz bunu yaşayarak biliyoruz ve bu şekilde de mesela muhalif bir televizyon hemen hemen kalmadı, hepsi battı çünkü reklam geliri bu söylediğimiz medyanın kan damarı.

Türkiye'nin sınırlarını da aşan, Türkiye'nin siyasi, sosyal hayatını dolaylı olarak etkileme imkânı sağlayan bir araç daha var, o da şu: Küresel sermayenin Türkiye’deki kuruluşları yoluyla Türkiye’de medya denetleniyor. 2011 yılında Türkiye’deki toplam reklam harcamalarının yüzde 50’sinden fazlası yabancı sermaye ve yabancı sermaye ortaklı şirketler tarafından yapılıyor, yine 2011 yılında Türkiye’de en fazla reklam veren ekonomik kuruluşlar sıralamasındaki ilk 10’a giren kuruluşların tam 7 tanesi biraz evvel söylediğim gibi yabancı sermayeli kuruluş.

Bu küresel sermayeyi Türkiye’de temsil eden kuruluşların AKP iktidarıyla hiçbir sorunu yok, onların amaçları ve stratejileri konusunda birbiriyle gayet güzel bir uyuşmaları var. Şimdi, Türkiye'nin çıkarlarını koruyan muhalif gazetelere veya medya organlarına bu söylediğimiz gücün reklam vermesini herhâlde beklememek gerekir. O zaman yabancı küresel güçler ve onların uzantısı olan şirketler bir taraftan Türkiye'nin nesini, medyasını da kontrol etme konumuna geliyorlar.

Somut bir örnek verelim, yapıyorlar mı, yapmıyorlar mı? Türkiye'nin bugün en önemli sorunlarından bir tanesi bölücü terör sorunu. Bu medyayı ele aldığınız zaman sabahtan akşama kadar belli başlıklar altında, belli kişiler Türk vatandaşlarının zihnini, beyinlerini yıkamakla meşguller. “Anaların gözyaşı dinsin.” “Akan kan dursun.” “İki taraf silah bıraksın.” İki taraf kim? Bir tanesi terör örgütü, bir taraf Türkiye Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetleri. “Siyasi çözüm: Müzakere.” Bu konular devamlı olarak ekranlarda işleniyor. Bu konular nedir? AB’nin ve ABD’nin Türkiye’ye telkin ettiği, zaman zaman da dayattığı çözüm yolları. Bu kişileri artık çok iyi biliyoruz, bu kişileri çok iyi biliyoruz, her akşam bunlar bizim evimizin içinde.

Çok kısa bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum. 1984 yılında, Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun tek kanalı var, siyah beyaz yayın yapıyor, 84’ün Temmuz ayının başında da renkliye geçecek. Bundan geriye doğru bir yıl içinde de müthiş bir stüdyo yatırımı var, eski bir stüdyodan da yayın yapıyoruz, Mithatpaşa Caddesi’ndeki stüdyodan. Bu çok eskimiş bir stüdyo olduğu için devamlı arıza var. Arıza olduğu zaman da ne yapacak? TRT bir resim koyuyor ekrana, necefli bir ibrik var. Ertesi gün kıyamet kopuyor, “Yine bize necefli ibriği seyrettirdiler.”, karikatürler, köşe yazıları vesaire, vesaire. Teknik ilerledi, TRT’nin teknolojisi de ilerledi, televizyonların teknolojisi de ilerledi. Elhak necefli ibrikten kurtulduk ama onların yerini bu söylediğimiz arkadaşlarımız aldı.

Şimdi, Türk vatandaşlarının medya konusundaki işkencesi bununla bitmiyor değerli milletvekilleri. Bu sürerken öbür taraftan bir bakıyorsunuz Başbakan, arkadan bütün bakanlar, iktidar partisinin bütün yetkilileri sabahtan akşama kadar ekranda. Türk vatandaşı ve Türk toplumu akıl sağlığını korumak için bir çareye başvuruyor, o da şu: Uzaktan kumanda aleti. O olmasa hakikaten Türk toplumunun akıl sağlığı büyük tehlikede. Ama uzaktan kumandayla bir eğlence programına geçtiğiniz zaman, orada Başbakanın açılım programına ve etkinliklerine katılmış olan bir sanatçıyla röportaja rastlamamanız lazım veya spor programına geçtiğiniz zaman da, o gün yapılmış olan bir spor programının eleştirisini yapan bir AKP milletvekiline de rastlamamanız lazım. Eğer bu şansınız varsa gerçekten uzaktan kumanda aleti sizin akıl sağlığınızı koruyabilir.

Bugün Türkiye’deki medyanın durumu bu. Bu söylediğimiz medya yapısında devam ettiği müddetçe Türk demokratik sisteminin sağlıklı olduğunu iddia etmek mümkün değil. O zaman, RTÜK de görevini yapmıyor demektir. RTÜK’ün görevi nedir? Demokratik sistemin sağlıklı işlemesine uygun bir medya yapısını oluşturmak, buna nezaret etmek, bunu denetlemek, yeni kurallar koymak ve Türk aile yapısının ve kültürünün ve bununla ilgili değerlerin korunması ve geliştirilmesini sağlamak. Böyle bir medya yapısı içinde, RTÜK’ün görevini yaptığını iddia etmeye imkân yok. Bugün, RTÜK’teki iktidar kontenjanından seçilmiş üyeler ve onların delaletiyle oluşturulmuş olan bürokratik kadrolar, tamamen, bu söylediğimiz çarpık, sağlıksız çalışan medya yapısını korumak ve kontrol etmekle görevli. Bu kurumun bağımsızlığı filan da kalmamıştır. 17 Ekim 2012 tarihinde çıkarılan bir yönetmelik vardır. Bu yönetmeliğin nasıl çıkarıldığını incelerseniz bu kurumun bağımsızlığından söz etmenin de mümkün olmadığını gayet rahat görürsünüz.

Biraz daha söylenecek şeyler var ama vakit doldu.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toskay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Erdem.

Sayın Erdem, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsanın yaratılışında var olan yardımlaşma duygusu tarihin derinliklerinden günümüze kadar devam etmektedir. İnsan olan yerde sevgi, insan olan yerde kardeşlik, bu duygulardan kaynaklanan kaynaşma, paylaşma ve dayanışma duygusu her zaman olagelmiştir.

Vakıf, bir malın ya da mülkün satılmaması kaydıyla bazı özel şartlar çerçevesinde bir hayır işine tahsis edilmesi anlamını ifade etmektedir. Çok çeşitli alanlarda, çeşitli hizmet kollarında vakıf kurulmuştur ve hâlâ kurulmaya da devam etmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü İnternet sitesinden aldığımız bilgiye göre, yüce dinimiz İslam’ın vakıf konusundaki ilk uygulamasını Hazreti Ömer (RA)’ın Hayber’in fethinde kendi hissesine düşen vakıf malıyla alakalı olduğunu görüyoruz. Orada bugünkü vakıf müessesesinin kullanılmasına bir örnek teşkil etmek üzere satılmamak, hibe edilmemek, başkalarına veraset yoluyla intikal edilmemek suretiyle vakıf emlakinin başkalarına vakfedilmesi hususu bu belgede ve uygulamalarda bize bildirilmiştir.

Vakıflar insanlar arası ilişkilerde paylaşma ve kaynaşma duygusunu getirirken, aynı zamanda insanlara sevgi ve muhabbeti de telkin etmektedir. Yüce dinimiz İslam’ın paylaşma konusundaki emir ve tavsiyelerinin vakıflaşma konusunda çok önemli katkıları olmuş ve bu bizim tarihimizde, bizim kültürümüzde bir vakıf medeniyetinin oluşmasına da vesile teşkil etmiştir.

Vakıflar, genel müdürlük olarak Osmanlıdan cumhuriyete intikal edilen süreçte Şer’iye ve Evkaf Vekâleti, daha sonra da Başbakanlık ve daha sonra da Vakıflar Genel Müdürlüğü Yasası’yla bugünkü işlevini sürdürmeye başlamıştır. Vakıflar ve onların bünyesinde bulunan eserler, aynı zamanda bir sadaka-i câriyye olarak, ebedî olduğuna inandığımız ölüm ötesi hayatın anlamlı olmasına ve insanın, bir anlamda, öldükten sonra da dünyada yaşamasına vesile olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, herkes hayatta ebedî olma arzusuyla yaşar. Bu dünyada ebediyetin ululuklarına ve mutluluklarına ulaşamayanların hayatlarının sonunda yeniden bu duyguyu yaşatabilmesi, baki kalan bu kubbede hoş bir sada bırakabilmesi bizim kültürümüzde vakıf müessesesiyle olmuştur. Özü, ruhu, kapsamı, manevi kazanım olan vakıf eserlerinin zaman zaman farklı araç ve amaçlara kullanıldığı ve neticede maksadının dışına çıkarıldığı ifade edilse de özü itibarıyla hayri bir kurum olarak vakıflar varlığını devam ettiregelmiştir.

Günümüzde de Türk milletinin manevi değerleri ile inanç ve sadakatinin ürünü olarak vakıflar kurulmakta ve hayri hizmetler bu anlamda devam etmektedir. Bunun yanında, Türk milletini içten kemirmek, onun sahip olduğu birlik ve dayanışma ruhunu zayıflatmak amacıyla vakıflar kurulmakta ve maalesef bugün ülkemizin sosyal dokusunu kemiren ve onu bir kangrene dönüştüren hizmetlere vesile olmaktadır. Bunun yanında, sekülerliğin, dünyanın nimetlerinden yararlanmanın bir aracı olarak da vakıflara tevessül edenler olmakta ve bunlar kendi çıkarları için vakıf kurabilmektedirler. Bütün bunlara rağmen, vakıf kültürü bizim inancımızdan kaynaklanmakta, tarih ve medeniyetimizi süslemekte, asıl önemi ise Türk milleti için tarihî bir övünç vesilesi olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurum ve eserlere Türk ve Müslüman olduğunu söyleyen ve bunu siyasi istismar vesilesi yapmayan herkesin sahip çıkması gerekmektedir. Ne hazindir ki, ülkemizde çeşitli dönemlerde, çeşitli gerekçelerle ecdat yadigârı kutsallarımız gereken ilgiyi görememiş, eserlerin pek çoğu hâk ile yeksan olmuş ve tarihe mal olmuştur. Aynı şekilde günümüzde de çeşitli istismar uygulamalarına karşılık vakıf emanetlerimiz sahip oldukları bunca maddi ve manevi değere rağmen kaderleriyle baş başa bırakılmıştır.

AKP Hükûmetinin bazı restorasyon çalışmaları yanında ecdat yâdigarı vakıf eserlerimize gereken ilginin gösterilmediği, bunun yerine, çeşitli uluslararası güç merkezleri ve mahfillerin dayatması mı yoksa kendi zihniyetlerinin bir ürünü mü olduğunu bilmediğimiz vakıf eserlerine daha ayrı ve daha özel bir ilgi gösterildiği ve bununla gayrimüslim vakıflarına özel bir ihtimam dikkati çekmektedir.

Ülke sınırlarımız içerisinde Sümela, Akdamar kiliselerinin restorasyon çalışmalarına Hükûmetin ilgisi oldukça düşündürücüdür. Ermenilerin gönlünü kazanmak, rızasını almak için, Akdamar ibadete kapalı olmasına rağmen günümüzde bu ibadet uygulamasına başlanmış ve olağan bir hâle getirilerek ülke dışından da bu dinin mensupları bu ibadete iştirak ettirilir hâle getirilmiştir. Sümela Manastırı ile Rumların gönlü kazanılmış, rızası kazanılmış; kilise açılışı, gelenekselleşen bir ibadet günü olarak Fatih Sultan Mehmet’in Pontus Rum İmparatorluğu’nu yıktığı 15 Ağustos gününe denk getirilmiş ve böylece tarihimizden, ecdadımızdan ve bizim mirasımızdan, bir anlamda intikam alınmasına vesile olunmuştur. Kurtuluş Savaşı esnasında Ermenilerin neler yaptığı bilinmezmiş gibi, Diyarbakır’da Ermeni Surp Giragos Kilisesi’ne özel bir ilgi gösterilmiş ve 1914 yılında, minareden yüksek olduğu için ecdat tarafından top mermileriyle yıkılan çan kulesi bugün yeniden tamir edilmiş, restore edilmiş ve Osmanlı döneminden bugüne bu ifade kullanılamazken, bugün Türk milletinin beyninde nâkus inlemesine vesile olmuştur; üstelik çan da Türkiye’den değil Rusya’dan, Moskova’dan getirilmek suretiyle “Bu ne zillettir ki nâkus inlesin beyninde Osman’ın, / Şenâatlerle çiğnensin o muazzam kabri Orhan’ın!” düsturuyla, Türk milletinin beyninde bir nâkus, bir çan sesi dinlettirilmeye başlanmıştır. Bilmiyorum ama herhâlde 5 Kasım 2012 tarihinde yeniden hizmete açılan bu kilise, öyle tahmin ediyorum ki AKP’li milletvekillerini eğer üzmediyse memnuniyetine de vesile olmuştur.

Başta Kıbrıs olmak üzere, bütün Ege adaları, Girit, Rodos ve benzerleri, büyük çoğunluğu itibarıyla Osmanlı vakıf emlaki olmalarına rağmen bugün onlar üzerine hiç sahip çıkılmamakta, onlarla ilgili gereken önem verilmemektedir. Batı Trakya yıllarca Müslüman Türk milletinin tebaası olmasına ve oradan dönmeyi düşünmeyen ecdadımızın oralara, tarihe mal olacak vakıf eserleri bırakmasına rağmen, bugün maalesef bu eserlerle ilgili herhangi bir ciddi çalışma, hatta ve hatta envanter çalışması bile yapılamamaktadır.

Sayın milletvekilleri, 28 Ağustos 2011 tarihinde Tarım Bakanlığıyla alakalı olarak çıkarılan kanun hükmündeki bir kararnamenin zeyli olarak azınlık vakıf mallarının iadesi bu millet için de, Türkiye Cumhuriyeti devleti için de bir züldür. Şu anda burada bulunan Sayın Başbakan Yardımcısının “1974 yılında gasbettiklerimizi iade ediyoruz.” derken acaba bizim elimizden gasbedilenlerin alınmasıyla ilgili herhangi bir çalışması, herhangi bir gayreti veya en azından vicdani bir burukluğu var mıdır, yok mudur; onu kendi takdirlerine bırakıyorum.

İstanbul Büyükada’da Şehzade Sultan Mehmet’in mukataalı arazisi olan Darüleytam’ın kalkıp da Bartolomeo’ya bir tepsi üzerinde tapusunun hediye edilmesi, Osmanlıya olan saygının, ecdada olan muhabbetin bir ürünü olsa gerektir diye düşünüyorum.

Vakıflarla ilgili veya ülkemizin diğer alanlarıyla ilgili olan bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar).

Aslında bir de beddua okuyacaktım ama sürenin azizliğine uğradım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Özcan Yeniçeri.

Sayın Yeniçeri, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar).

Süreniz on üç dakika.

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ  (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsanlar, harflerle yazar, kelimelerle konuşur, kavramlarla düşünürler. Harfi yanlış olanın yazısı yanlış çıkar, kelimesi yanlış olanın konuşmasında sıkıntı olur, kavramı yanlış olanın da düşüncesinde problem meydana gelir. Çıkış yeri yanlış olanların varış yeri de muhtemelen yanlış olacaktır. İstikamet esastır, yanlış istikamet hiç kimseyi doğru bir yere götürmez.

Üzerinde durduğumuz Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun görevine kısaca bir bakarsak şunlar var: “Türk dili, tarihi, kültürü ve bütün yönleriyle Atatürk ve eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemektir.”

Türk Dil Kurumunun görevleri arasında da “Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek ve yayına hazırlamak, Türkçe ile ilgili yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırmaları takip etmek; Bütünleşik Bilgi Sistemi dâhilinde, arşiv ve dokümantasyon merkezi, bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak.” olarak gösterilmiştir.

Elbette, dil, tarih ve Atatürk’ün anlaşılması ya da anlatılması yalnız Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumunun görevi değil. Bunun, bir bütünsellik içerisinde bütün toplumsal unsurların ve kurumların görevleri arasında olduğunun özellikle altını çizmek istiyoruz.

Bugün üzerinde konuştuğumuz kurum milletleri var eden, kültürel unsurları içeren, değerleri tanımlayan kavramlarla donatılmıştır. Türk milleti yönünden Atatürk, bağımsızlık ve egemenlik iradesinin kavramsal adıdır. Kültür, Türk milletinin süreklilik içinde çağdan çağa devrettiği yaşama ait değerlerin tamamıdır. Dil, Türk milletinin egemenlik ve gelecek şuurudur. Tarih, Türk milletinin dünden bugüne, bugünden geleceğe, yaşama ait, insanlığa kattığı değerler bütündür. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu dil, tarih ve kültürle ilgili sorunları çözmek ve bu konuda toplumu aydınlatmakla görevlidir.

Son zamanlarda Türkiye’de ekonomik sorunlardan daha çok kültürel ve kimlikle ilgili sorunlar tartışılmakta ve ön plana çıkmaktadır. Türkiye’de 20’nci yüzyılın başında olduğu gibi 21’nci yüzyılın başında da dil tarih ve kimlik konuları ağırlıklı olarak tartışılmaktadır.

İnsanlar bilmediklerine düşman olurlar. Düşmanlık, bilgisizliğin ve cehaletin ürünüdür. Türkiye’de yaklaşık yüz yıldır dil, tarih ve kimlik konusundaki bilgisizlik yenilememiştir. Bugün dil, tarih ve kültür sorunları daha da ağırlaşarak devam ettiğine göre demek ki konuyla ilgili kurumlar görevini tam olarak yerine getirememektedir.

Değerli milletvekilleri, bu somut tespiti yaptıktan sonra dil ve tarihle ilgili tespitlere gelelim. Öncelikle, insanların hangi ananın, babanın çocuğu olduğundan daha çok hangi tarihin çocuğu olduğu önemlidir ve tarih, milleti inşa etmede temel gerçekliktir. Tarih bilinci özünde millet bilincidir.

Şair "Tarihin gözleri var surlarda delik delik" der. Gerçekte tarihin gözleri yalnız surlarda değildir; okumasını bilenler ile görmesini becerebilenler için tarih her yerdedir. Her toplum ve insan gerçekte tarihin muhassalasıdır. Tarih, yalnız surun, kalenin, devletin, milletin dününü şekillendirmez; idrake, kimliğe, fikre ve zihniyete de sızarak toplumların geleceğini de biçimlendirir.

Tarih kültürün en önemli öğesidir. Bir millet, tarihinden edindiği deneyim, birikim, heyecan, duygu, inanç, folklor ve gelenekleriyle mevcut durumda ayakta kalma imkânına sahip olur. Tarih sosyal, siyasi, iktisadi ve kültürel süreçlerin aynı zamanda alt yapısını oluşturur. Bir toplumun tarihî deneyimi ve birikimi ne kadar zenginse o toplum o kadar dayanıklıdır. Tarih, talihin ve geleceğin belirleyicisidir.

Türk tarihini, kültürünü ve medeniyetini bilimsel olarak araştırmak ve yayınlar yapmak, tarih, dil ve kültür bilinci yaratmak amacında olan bir kurum üzerinden konuşuyoruz. Konunun ne denli önemli ve hayati olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Aslında bu kuruma ne denli görevler düştüğünü yaşadığımız günler ve tartışmalar ortaya koyar niteliktedir.

Bugün Türkiye'de başta cumhuriyet olmak üzere bütün Türk tarihi bir hesaplaşma, Türk dili ise bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Türkiye, tarih, dil ve egemenlik ekseninde bir meydan savaşına sahne olmaktadır. Egemenlik ve bağımsızlık iradesinin adı olan Atatürk ile ilgili doğrudan ya da dolaylı haksız eleştiri ve tartışmalar da onun kurucusu olduğu millî devlet üzerinden yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan seksen dokuz yıl sonra Atatürk, Atatürkçü düşünce, Türk dili, Türk tarihi, Türk kültürü yoğun bir yıpratma ve kirletme kampanyasına tabi tutulmaktadır. Atatürk ve Türk milletine yönelik saldırılar giderek kurumsallaşmaktadır. Türk milletine ve kültürüne karşı yapılan saldırıların yalnızca aysbergin görünen yüzlerinden haberdarız.

Türkiye'yi yönetenler, Türk tarihi, coğrafyası, dili, kimliği ve kültürüyle büyük bir hesaplaşma içine girmişlerdir. Yapılan uygulama ve tartışmalardan birkaçına değinmek varılmak istenilen hedefin ne olduğunu ortaya koyar niteliktedir.

Talim Terbiye Kurulu Yönetmeliği ile Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği değiştirildi. Yeni yönetmelikle, yapılan değişiklikle artık, ders kitapları hazırlanırken Atatürk ilke ve inkılaplarına, laik, sosyal hukuk devletine uygun olma kriteri aranmayacaktır.

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi yazıldıktan seksen beş yıl sonra "Ayet değildir.” diye hatırlandı ve “Tartışılabilir." söylemleri içinde tartışmaya açıldı.

Atatürk'ün "Ne mutlu Türk’üm diyene!" sözüne olmadık anlamlar yüklenerek yazıldıkları yerlerden büyük bir iştahla sökülmeye başlandı.

Millî bayramların ve tarihî günlerin kutlamalarıyla ilgili olarak toplumsal kutuplaşmalar ve tartışmalar açılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, Arif Nihat Asya'nın “Bayrak” şiirinin bir bölümünü “Olumsuz duygular yaratıyor.” diye müfredattan çıkarma cüretini gösterdi.

Türkiye, başta Eurovision olmak üzere birçok uluslararası yarışmaya Türkçe ile değil, İngilizce ile katılmaktadır. Kültür ve sanat yetkilileri, Türkiye'yi yurt dışında temsilin aynı zamanda Türkçenin temsili anlamına geldiğini henüz öğrenmiş değiller.

Dünlerde "Türkçe ağzımda anamın ak sütü gibidir.” diyen şair, “Türk kadınını saran kumaşın markasının bile yabancı olmasından onu kıskanırım” hassasiyeti içinde olan düşünürlerimiz vardı. Nereden nereye gelindiğini varsın yetkililer ve ilgililer düşünsün.

Türkiye’nin büyük kentlerinin ışıltılı sokakları, büyük alışveriş merkezleri İngilizce tarafından fiilen işgal edilmiş durumdadır. Tarihle yüzleşmek adı altında cumhuriyete karşı büyük bir güçsüzleşme, iftira, kin ve suçlama kampanyası devreye sokulmuştur.

Türk milletinin tarihi efsanesi “Ergenekon” kavram olarak bir terör örgütüne ad olarak kullanılmaktadır. Türk tarihinin kahramanları tarihî gerçekliklerle ilgisi olmayacak biçimde filmler, senaryolar ve kitaplar olarak halka sunulmaktadır. Para, rating ve popülerlik uğruna tarih ve gerçeklere ihanet edilmektedir. Bütün bu gelişmelerden daha elim ve vahim olmak üzere Türk milleti dar bir “etnisite" kavramına indirgenerek tartışmaya açılmaktadır. Türk milletinin kanıyla, canıyla tarihe ve gelecek nesillere emanet ettiği “Türk milleti” kavramı, Anayasa'dan çıkarılmak üzere teklif üzerine teklifler yapılmaktadır. Tıpkı bir zamanlar Boşo Efendilerin, Hanazap Efendilerin, Odyan Efendilerin yaptığı gibi bugün de Türk milletine ve tarihine uluslararası fonlardan beslenerek saldıran örgütlü ve etkili güçler, tarihi tersten okumayı ibadet olarak görmektedirler.

Değerli milletvekilleri, Türk milletini etnisiteye indirgeyenler aslında bizzat tarihin kendisine ihanet etmektedirler. Bu güruha göre sanki Ötüken'e Türk Abideleri dikilmemiş, sanki Göktürk Devleti kurulmamış, sanki Divanü Lûgat-it Türk yazılmamış, sanki Alparslan, Bizans'la Malazgirt'te ölüm kalım savaşına girmemiş, sanki Osman Bey Söğüt’ten çıkmamış, sanki Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethetmemiş, sanki Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan etmemiştir! Bu kadar tarihi müktesebatı olan bir milleti siz, bir aşiret, bir kıran, bir etnisite seviyesine indirerek nasıl tartışırsınız, nasıl görürsünüz, nasıl onu başka bir kavimle, aşiretle eş değer tutarak ondan birtakım haklar talep etmeye kalkarsınız? O milletin hepsi bu milleti temsil eden herkesin tamamını kapsamakta ve içine almaktadır. (MHP sıralarından alkışlar) İstiklal Marşı’nızı kim yazmış bir bakın, Kurtuluş Savaşı’nı kimler yapmış bir bakın, Türklüğün manifestosunu kimler yapmış bir bakın. Bu bir kanın, bu bir ırkın, bu bir kavmin, bu bir kafatasının ürünü değil, bu bir kültürün ürünü, kültürün; bunu artık anlayın, anlayın, anlayın! (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Türk milletini etnisite olarak niteleyenlerin amacı Türkiye'yi etnik etnik parçalamaktır. Türk milletini aşiret, Türkiye Cumhuriyetini ise çadır devleti alarak gören bu tâifeye karşı elbette söylenecek çok sözümüz vardır. Ancak iş birlikçi etki ajanları ve görev adamı olanları fazla ciddiye almayı da hak etmiyorlar.

“Türk milleti” kavramı kültürel bir kavramdır. Türk halkı, milletin tarihî müktesebatıdır, üzerinde tasarruf ya da indirim yapılacak bir kavram değildir. Kimse kimseye gelinen bu aşamadan sonra “Gelin, size yeni bir ana baba tayin edelim.” demek cüretini gösteremez. Türk’üz, Türk olarak kalacağız. Bunu herkes böyle bilsin.

Bu hasarlı güruh için sorunu çözmek gayet basittir. “Türk”ün yerine “Türkiyeli” kavramını koyalım sorun çözülsün. “Türk milleti” kavramı yerine “Türkiyeli” kavramını koyarsanız  sorun çözülecek ama benim de onlara şöyle bir söz söylemem gerekecek: “Türk”ün yerine “Türkiyeli” kavramını koymak istiyorsanız önce uçakla sekiz saatlik bir yolculuk yaparak Ötüken’e gidecekseniz, Ötüken’e. Orada "Ey Türk, yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir" abidesini göreceksiniz. Orada  “Ey Türk” adını “Ey Türkiyeli”ye çevireceksiniz. Sonra yetmedi, oradan da tarihe döneceksiniz ve diyeceksiniz ki: “Ey  Göktürk Devleti, artık seni de ‘Göktürkiyeli’ yapalım.” diyeceksiniz.  O da yetmez oradan bir de Kaşgar'a geçeceksiniz. O “Divanü Lûgat-it Türk”ü “Divanü Lûgat-it Türkiyeli” hâline getireceksiniz. Tarihe gücünüz yeterse geleceği sizinle konuşuruz.

Değerli milletvekilleri, Türk milletine ve tarihine yönelik olarak onca cahilane ve hainane saldırılar sürerken adında “Türk”, “Atatürk”, “Türk tarihi” ve “Türk dili” gibi kavramlar bulunan kurumların büründükleri ölüm sessizliği de dikkat çekicidir.

Üzerinde durulması gereken ana husus: Türk tarihi, dili, kültürü, kimliği, medeniyeti konusunda başta Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu olmak üzere sorumluluk sahibi çevrelerin görevlerini yerine getirip getirmediği hususudur.

Türk milletinin tarihini, dilini ve kültürünü kirletmeye, kötülemeye yönelik olarak onlarca yayının yapılması bu konuda büyük açığın olduğunu göstermektedir. Televizyonlarda ve toplantılarda tarih, dil, kültür ve Atatürk'le ilgili olarak ne kadar konuyla ilgisi olmayan yarı cahil adam varsa onlar konuşturulmaktadır. Kurumların, aydınların ve yönetimlerin görevlerini yeterince yerine getirememeleri boşluk üretmekte, bu boşluğu da malum tâife doldurmaktadır.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk milletini, dilini ve tarihini bilimsel içerikli araştırma, yayın ve faaliyetlerle güçlendirmelidir. Yalan yanlış ve uydurulmuş ithamlarla Türk Milletini ve tarihini kirletme, yıpratma ve gözden düşürme amaçlı saldırılara karşı toplum kurum tarafından bilgilendirilmelidir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bilgiyi ve gerçekleri belgelerden, referansları arşivlerden çıkararak halkla daha doğrusu hayatla buluşturacak faaliyetler yapmalıdır. Bilimsel ve gerçek tarihin olmadığı yerleri uydurulmuş ve ideolojik tarihler her yanı istila etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Günümüz dünya olaylarının kilit konuları, ideolojik ve ulusal olmaktan çok, felsefi ve kültürel olacağı yaygın biçimde iddia edilmektedir.

Geleceğin dünyasında ülkelerin medeniliğini ve kalkınmışlığını kişi başına düşen kültür ve sanat eseri miktarı belirleyecektir. Sanat, kültür, edebiyat, sinema, folklor gibi değerler de tamamen dil ve tarihle ilgili sorundur, tabii, bir de özgürlük sorunudur.

Günümüzde kültürün sınırlarının devletin sınırlarını aştığını ortaya çıkaran birçok olgu bize söylenmektedir. Bu gerçeği son etnik ve kültürel çatışmalar daha da belirgin hâle getirmiştir. Asıl olan turizm, ticaret, medya ve İnternet’le birbirine bağlı hale gelen toplumlardan hangisinin daha etkin bir felsefi ve kültürel birikime sahip olduğudur.

Hepinize saygılar sunuyorum, bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. [(MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Sayın Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.

Sayın Halaçoğlu, buyurun.

Süreniz on dört dakika.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekilleri, öncelikle konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk tarihinin kültürünü ve medeniyetini ilmî yoldan araştırmak, yayınlar yapmak ve yayınlar yapmak ve yaymak için 15 Nisan 1931’de Atatürk’ün direktifleriyle, Türk Tarih Kurumu; bir yıl sonra da Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek için de Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Kurulduğu zamandan itibaren her iki kurum, hem gerek Türk tarihi konusunda gerekse Türk dili konusunda çok güzel ve ciddi çalışmalar gerçekleştirmiştir.

Az önce, AKP milletvekili arkadaşlarımızın söyledikleri Asya’da arkeolojik araştırmalar yapmak, bütün dünyadaki Türk kültür varlıklarının envanterini yapmak, “Çin Han Hanedanlığı Tarihleri”nin Türkçeye çevrilmesini sağlamak gibi işlerin hepsi Tarih Kurumunca “Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü”nün yapılması, “Türk Dil Sözlüğü”nün yapılması, tarama sözlüklerinin hazırlanması gibi konular da Dil Kurumumuzca başarıyla yerine getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, hemen her ülkenin tarih ve dil konusunda hizmet veren akademi ve enstitüleri bulunmaktadır ve gerek yönetim olarak gerekse ilmî araştırma bakımından tamamen devletten bağımsız şekilde çalışmaktadırlar. Zira, objektif yapılmayan araştırmalar verilen emeğe, harcanan paraya rağmen, uluslararası kamuoyunda yer bulamazlar.

Maalesef, 2011 yılında, kanun hükmünde kararnameyle çıkarılan yasa ile bu kurumlarımız tamamen devlet kurumu hâline getirilmiştir. Nitekim, yeni yasayla “Yüksek Danışma Kurulu” adı altında oluşturulan organ, Başbakanın veya ilgili bakanın başkanlığında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ile Başbakan tarafından belirlenecek diğer bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı, Cumhurbaşkanınca, yüksek kurumun görev alanına giren konularda özgün bilimsel araştırmalarla tanınan bilim adamları arasından üç yıllığına seçilen üye ile Yüksek Kurum Başkanı ve kurum başkanlarından oluşur. Cumhurbaşkanı ve Başbakan gerekli gördükleri hâllerde, Yüksek Danışma Kuruluna başkanlık eder.” El insaf! Sanki bu ülkede hiç bilim adamı kalmamıştır ve bakanların da başka işi yokmuş gibi bu kurumun yüksek danışma kurulunu oluşturmaktadırlar.

Vicdan sahibi her kim olursa olsun, herkes, siyasi mülahazalardan uzak olmak kaydıyla, bilimsel araştırma yapan bir kurumun danışma kurulunda yukarıda adı geçen siyasi şahsiyetlerin ne işinin olduğunu sorgulayacaktır. Ayrıca, yönetimi devlet yetkililerinden meydana geldiğini gören yabancı ilim kuruluşları bizim bu kurumlarımızın yaptığı ilmî çalışmalar hakkında ne düşünecektir?

Böyle bir yapılanma hep örnek olarak aldığımız ne Avrupa ülkelerinde ne ABD’de ve hatta ne de Rusya’da vardır. Kaldı ki bir bilimsel kurumun danışma kurulunun siyasilerden meydana geldiği ve hele hele danışma kurulunun görevi olarak “Yüksek Kurumun ve kurumların bilim ve kültür alanındaki çalışmalarını ve etkinliklerini değerlendirir ve gerekli tavsiye kararları alarak görüşlerini Yüksek Kuruma ve kurumlara bildirir. Bu kararlar Yüksek Kurum ve kurumlar tarafından öncelikle dikkate alınır.” şeklinde açıklanıyorsa, bu şekilde siyasilerin talimatlarıyla yapılacak çalışmaları özgür iradeyle yapılmış olarak kabul edebilir miyiz?

Ayrıca, yine Yüksek Danışma Kurulunun görevlerinin sayıldığı ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve olması da ihtimal dışı olan bir madde daha yer almaktadır ki bu madde, bu kurumların bir ilmî kuruluş olmadığına tamamen açık delil teşkil eder. 5’inci maddenin 6’ncı fıkrasında “Yüksek Danışma Kurulunca gerekli görülen kararlar Resmî Gazetede yayımlanır.” denilmektedir. Bu hükmü nasıl yorumlayacaksınız? Dünya ülkeleri arasında hangi bilimsel araştırma kararları Resmî Gazete’de yayımlanmaktadır. Dolayısıyla bu şekilde bir yaptırım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu bir bilimsel kurul olmaktan tamamen çıkardığı gibi askerî idare dönemini bile aratacak bir duruma düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, durum sadece Yüksek Danışma Kuruluyla da sınırlı kalmamaktadır. Kurumun en üst yönetim mercisi olan yönetim kurulunu, ne hikmetse, gerekli hâllerde Başbakan veya ilgili bakan olağanüstü toplantıya çağırabilmektedir. Bu ne demektir? Geçmiş dönemde Askerî Konsey tarafından hazırlatılan kanunda bile böyle bir uygulama bulunmamaktadır.

Yine “Yüksek Kurum ve kurumlarca hazırlanan idari düzenlemeleri görüşerek, Başbakan veya ilgili bakanın onayına sunmak.” hükmü, Yönetim Kurulunun sembolik bir nitelik taşıdığını ve tamamen siyasetin emrine verildiğini ortaya koymaktadır.

Kanundaki çarpıklıklardan bir diğeri de, Yüksek Kurumun amacını belirleyen maddedir. Bu maddede “Türk dili, tarihi, kültür ve bütün yönleriyle Atatürk eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemek.” denilmektedir.

Yine görevleri arasında “Milletimizin sosyal ve kültürel gelişmesine katkı sağlayacak alanlarda bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek.” olarak açıklanmıştır. Mademki bütün bu işler Yüksek Kurum tarafından yapılacaktı, o hâlde diğer 4 kurum neden kurulmuştur ve gereksiz yere neden personel istihdam edilmektedir? Hâlbuki en azından, Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarının araştırma usulleri farklıdır, metodolojileri ve asıl ilmî araştırma görevi, kanunun diğer maddeleriyle her biri ayrı tüzel kişiliğe sahip kurumlara verilmiştir. Mesela, Türk Tarih Kurumunun görevleri sayılırken aynen şu ifade edilmektedir: “Türk tarihi ve Türkiye tarihini tüm yönleriyle hakikatlere (ilmî yoldan) uygun biçimde ortaya koyacak çalışmaları yapmak, tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak.”

Değerli milletvekilleri, bu cümle kanunu hazırlayan zihniyetin ne kadar ön yargılı olduğunu ortaya koymaktadır. Yani siz kanuna “hakikatlere uygun ve tarihimizle ilgili karalamalara ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak” hükmünü koyarsanız, yapılacak çalışmaların önceden hedefini de belirlemiş olursunuz. Tarih ilminde kendinizi şartlandırarak objektif araştırma yapamazsınız. Hakikat kime göre olacaktır ve hakikatin ölçüsü nedir? Eski kanunda “Türk Tarih Kurumunun amacı, Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyet hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak veya yayımlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır.” denilmek suretiyle daha objektif bir hedef ortaya konulmuştu. Ama yeni kanunda “tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalar” ifadesi kullanılmakta ve buna bağlı olarak hakikatleri kendinize göre belirlemektesiniz. Halbuki ilmî kuruluşlar, ilmî araştırmalar yapar ve bu yapılan araştırmalar ilgilenen kimseler tarafından kullanılır; yoksa ismi “muhteşemle” başlayan ve tarihimizi muhteşem şekilde tahrip eden dizilere karşı bir araştırma yapmasını isteyemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, RTÜK gibi bir kurumumuzun olmasına ve dizi başlayalı iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen kendilerine bu görev verilmiş olanlar yan gelip yatacaklar fakat durumu yeni öğrenmiş gibi Sayın Başbakan da -başka işi yokmuş gibi- tarih dizisiyle ilgili açıklama yapacak. Burada yapılması gereken şey, Başbakanın beyanat vermek yerine, ilgili bakanın işi televizyon programlarını denetlemek olan RTÜK hakkında görevi ihmalden soruşturma açmak ve onu harekete geçirmek olmalıdır.

Yeni yasada Türk Dil Kurumunun görevleri, Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek ve yayına hazırlamak, Türkçeyle ilgili yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırmaları takip etmek, bütünleşik bilgi sistemi dâhilinde arşiv ve dokümantasyon merkezi, bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak” olarak gösterilmiştir. Hâlbuki bu tür, yabancı ülkelerdeki kuruluşların amaçları arasında dilin güzelliğini ortaya koymak ilkesi bulunmaktadır. Nitekim 2876 sayılı eski Yasa’da bile bu duruma dikkat edilmiş ve Türk Dil Kurumunun amacı “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir.” şeklinde belirlenmiştir. Görüldüğü gibi, 1932 yılında kurulan ve hedefleri belirlenen bir kurumun yeni yasayla ne hâle getirildiği ortadadır. Kurulduğu günden bugüne kadar çok değerli çalışmalarda bulunan Türk Dil Kurumu, biraz önce söylediğim gibi Türkçe Sözlük’ü çıkarmış ve geliştirmiş, Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü’nü hazırlamış, Deyimler ve Terimler Sözlüğü yapmış, her şeyden önemlisi de bütün bunları İnternet aracılığıyla dünyanın hizmetine sunmuştur.

Sayın milletvekilleri, bir de konuya başka bir pencereden bakalım ve geliniz, ülke yararına en doğru olanı burada değerlendirelim. Zira hem “Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve anayasasından kurtulalım.” diyeceksiniz hem de o dönem kanunlarından daha kötü bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında yapılması gereken, Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil kurumlarının birer akademi hâlinde teşkilatlandırılmasıdır. Bunu yapacak olursak bu iki güzide kurumumuzun geniş mali imkânlarını da göz önüne aldığımızda ne denli büyük hizmet vereceklerini tahmin edebilirsiniz. Bu kurumlarımız şayet akademi hâline getirilecek olursa kendi alanlarında gençlere yüksek lisans ve doktora bursu vermek -yerli ve yabancı olmak üzere- yine çalışma alanlarında projelere destek vermek, belirlediği konularda yabancı bilim adamlarının da çalıştığı araştırmalar yaptırmak, Türk arkeolojisini desteklemek ve kazılar yapmak ve gerektiğinde yurt dışında araştırma merkezleri kurmak gibi görevlerini yerine getirebilirler. Bu tür çalışmalar ülkemizin ufkunu açar ve siyasi otorite bunlardan faydalanarak isabetli politikalar üretirler. Mesela bugün Orta Doğu’da, yani bütünüyle Osmanlı coğrafyasında meydana gelen olayların temeline inmeden bu bölgede yürütülen politikalarda hedefin de doğru tespit edilmesi mümkün olmayacak ve yanlışlar içinde maceraya sürüklenecektir. Tarih övgü dolu sayfalar olduğu gibi yanlış yapanların sebep olduğu acılarla da doludur. Bugün, bizler, tarihi ve tarihî şahsiyetleri nasıl acımasızca eleştirip suçluyorsak yarın da birileri bizi aynı şekilde suçlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2013 bütçesini görüştüğümüz şu sıralar, geleceğimiz ve Türkiye’yi yönetenler açısından bu denli önemli olan kurumlarımızın, Mecliste tartışılmasına gerek duyulmadan ve aceleyle çıkarılan yasası bir yana, her iki kurumun genel bütçeye bağlı olmayan ve kaynağı tamamen kendi gelirleri olan bütçelerinin esnek hâle getirilerek özerk bir yapıya kavuşmaları gerekmektedir. Bu sebeple, her iki kurumda da, kendi bütçeleri olduğu için, yabancı sözleşmeli personel istihdamı söz konusu olabilir. Bunların şişirilmemesi için gerekli tertip alınır.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarken 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, kurumlara yeni atanan başkanlara başarılar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına Sayın Ertuğrul Soysal, Yozgat Milletvekili.

Sayın Soysal, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı bütçe kanun tasarısının ikinci turunda yer alan kurumlar bütçesiyle ilgili olarak şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ecdadımızın bizlere emanet ettiği vakıf olgusu “hayır” ve “yardımseverlik” kavramlarını şahsi bir meziyet olmaktan çıkartıp kurumsallaşmış bir yapı olarak geçmişimizden geleceğimize uzanan önemli bir hizmet alanını kapsamaktadır. Vakıfta amaçlılık, çeşitlilik gösterebilir ancak hedef Allah rızası için yardım etme, hayırla yâd edilme ve ebediyete kadar adının baki kalmasıdır. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse vakıf, bir ferdin taşınır veya taşınmaz bir malını Allah rızası, hayır duygusu ve insan sevgisiyle karşılık beklemeksizin hizmetin ebediyen sürdürülmesi amacıyla şahsi mülkiyetinden çıkarıp kamu yararına tahsis etmesidir.

Kendi gelirlerini akar nitelikli gelir getirici menkul ve gayrimenkulleri kanalıyla elde eden Genel Müdürlük devlet bütçesine hiç yük olmadan temsil ettiği vakıfların hayır şartlarını da yerine getirmektedir.

Bu meyanda Vakıflar Genel Müdürlüğü temsilcisi olduğu ve artık yöneticileri hayatta kalmayan 42 bin vakıf adına ülkemiz genelinde yatırımlar yapmakta, vakıf eski eserleri restore etmekte ve vakıfların hayır şartlarını yerine getirmektedir. Ülkemizin en ücra köşelerindeki vakıf eserlerini dahi restore ederek ayağa kaldıran, nerede bir garip gureba varsa ona vakfın iyilik elini uzatan, vakıf yemeğini götüren, vakıf yardımını ulaştıran, yüzyıllar önceden bugüne gelen vakıf şuuru ile öğrenciye, engelliye, garibe gurebaya yetişen bu kurum yaptığı tüm işleri yalnızca kendi öz kaynakları ile gerçekleştirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 yılından itibaren vakıflara ait gelir getirici mülkleri en yüksek verimle değerlendirmeye başlamıştır. Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonucunda gelirlerini artırarak hayır hizmetlerini de çeşitlendirmiştir. Yıllar boyunca atıl durumda kalmış gelir getirici vakıf mülkleri tespit edilerek değerlendirilmiş, artık bu taşınmaz mallar üzerinde 5 yıldızlı oteller, sosyal tesisler, alışveriş merkezleri ve konutlar yükselmiştir. Bu taşınmazların her birine bir fonksiyon vermek suretiyle vakıf gelirleri artırılmış, Vakıflar Genel Müdürlüğü genel bütçeye hiç yük olmadan doğrudan kendi imkânları ile çalışmalarını sürdürmüştür.

Genel Müdürlüğümüzce ülkemize 2003-2012 yılları arasında 2 milyar 600 milyon TL yatırım yapılmıştır. Öyle ki 2003 yılından önce Genel Müdürlükçe restorasyonu gerçekleştirilen vakıf eseri sayısı sadece yılda 10 taneyi bulmaz iken, 2003 yılından bugüne kadar Genel Müdürlük tarafından restore edilen vakıf eski eser sayısı şu anda 3.750 olmuştur. Ülkemiz genelinde il ve bölge ayrımı yapmaksızın nerede restorasyona ihtiyacı olan bir vakıf eseri varsa ulaşan Genel Müdürlük, son yılların büyük bir restorasyon hamlesini de gerçekleştirmiştir.

İstanbul’dan Bitlis’e, Diyarbakır’dan Antalya’ya, Bayburt’tan Yozgat’a, nereye gitseniz birden çok restorasyon çalışmasına şahit olabilirsiniz. Genel Müdürlük ecdadın emaneti olan bu eserleri ihya etmekte, geleceğe intikal etmelerini de sağlamaktadır. Kendi seçim bölgem olan Yozgat’ta da 2002’den 2012’ye kadar yaklaşık 3 milyon TL harcanarak ecdat yadigârı 10 adet caminin esaslı onarımdan geçirildiğini de buradan ifade etmek istiyorum.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakıf kökenli cami, han, hamam, medrese, bimarhane, kervansaray gibi vakıf eserlerinin onarımlarının ve korunmalarının sağlanmasının yanı sıra, bu eserlerin her birinin içlerinde yer alan taşınabilir vakıf kültür varlıklarını da korumaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bizi biz yapan, bizi var eden o ruh kökünden yola çıkıyor, geçmişten aldığımız ilhamla geleceğimiz için bir ufuk çizmenin mücadelesini veriyor, büyük düşünüyor, geleceğe eserler bırakmak için emek sarf ediyoruz.

Sözlerime son verirken hayırseverlerimizi minnet ve şükranla anıyor, hazineden hiçbir katkı almadan gelirinin yüzde 50’sini yatırıma ayıran, devlete yük değil, devletin yükünü sırtlayan Vakıflar Genel Müdürlüğünü tebrik ediyor, bu vesileyle 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.

Şimdi Hükûmet adına Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç.

Buyurun Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum.

Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüz, Radyo Televizyon Üst Kurulumuz, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumumuz, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuyla ilgili bütçeler, Genel Kurulun izlediği gibi, bütün siyasi partilerimiz, onların konuşmacıları tarafından değerlendirildi. Ben de hem konuşulan konular üzerinde hem de kurumlarımızı tekrar tanıtıcı birkaç söz  söylemeyi uygun gördüm. Umarım elli dakikayı doldurmayacağım gecenin bu saatinde çünkü, esasen, kurumlarımızla ilgili çok fazla eleştiri yapılmadı. Aslında Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen konuları bazı arkadaşlarımız tekrar gündeme getirdiler. Belki orada verdiğimiz cevapları tekrar edeceğim ki soru faslında tekrar sorulmasın diye.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle kurumlarımızın faaliyetlerini takdir eden, teşvik eden, yönlendiren arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Eleştirisi olan arkadaşlarımıza da bize yön verici olduğu için, ayrıca o eleştirilerine cevap verme hakkımı saklı tutarak, tekrar konuşmalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Öncelikle Vakıflar Genel Müdürlüğünden başlamak isterim. Bu konuda eleştirilerde bulunan kadın milletvekilimiz şu anda yok. Biraz önce iPad’den, bir web sitesinde, kendisinin sürekli ismimden bahsederek bana baktığını, benim de “Genel Kurula hitap edin.” demem karşısında onun söylediği sözleri içeren bir kayıt gördüm. Dolayısıyla bir yanlış anlamaya mahal vermemek için onu zikretmek istiyorum. Bir defa, İç Tüzük’ümüz gereğince Genel Kurula hitap edilir. “Sayın Bakan” denebilir, isim de belki söylenebilir ama her cümlenin başında “Sayın Bakan Bülent Arınç” diyerek bana dönmeye gerek yok. Ben mahcup bir insanım. Zarif bir hanımefendinin ikide bir dönüp bana bakmasından, doğrusu, sıkılabilirim. Yoksa yani dönüp her defasında bakabilir, benim için bir eksiklik değil.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bu söz yakışıyor mu size?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama Genel Kurul adabı içerisinde konuşma yapan bir milletvekilinin, şahsiyetten ziyade Genel Kurula hitap edecek cümleler kullanması lazım.

İkincisi, şu dikkatimi çekti -herhâlde zabıtları okuduğunda kendisi de fark edecektir- bir sözü benim için çok önemli, Sayın Nazlıaka diyor ki: “Vakıflar kapalı kutu, hiçbir şeyden haberimiz yok.” Doğrusu, ben buna hiç katılmam çünkü Meclis Başkanlığım döneminden de arkadaşlar bilirler, soru sormasını İç Tüzük kurallarına göre uygun yapan arkadaşlarımızın her sorusuna cevap vermek benim için bir görevdir. 2009 1 Mayısta Başbakan Yardımcısı oldum. 2009’un kayıtlarına, 2010, 2011, 2012, bugüne kadar her yıl 400 civarında sözlü ve yazılı soru önergesi olmuş ve bunların şu anda işlemde olan 6 tanesi hariç hepsine cevap vermişim. İnat ettim, baktım, “Vakıfların kapalı kutu olduğundan bahseden Sayın Nazlıaka acaba bana Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak kaç tane soru sormuş ve ben kaç tane meseleyi gizli tutmuşum?” diye. İnanın, bana hitaben, Vakıflar Genel Müdürlüğünden herhangi bir olayı soru önergesiyle gündeme getirmemiş. Dört yıldır görevdeyim, dört yıldır vakıflarla ilgili bana hiçbir sorusu olmamış. Milletvekillerinin denetim görevi, soru, sözlü soru, yazılı soru, gensoru, bunlarla geliyor ama Sayın Nazlıaka’nın bana hitaben, Başbakan Yardımcısı sıfatımla dört yıldır doğrudan bağlı olan bir kurum hakkında  hiçbir soru sormaması ama bugün de “Vakıflar kapalı kutu.” demesi, doğrusu benim hak ettiğim bir konu değil. 4 tane sorusu var, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sormuş; oradan bana havale edilmiş, ben onu cevaplandırmışım ama sordukları sorular burada konuştuklarıyla doğrudan ilgili değil.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Ciddi cevap vermiyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Acaba Sayın Nazlıaka bana hangi konuda doğrudan bir soru önergesi vermiş?” diye baktım. Sayın Tufan Bey, ona da baktım, “Acaba bu hanımefendi beni Başbakan Yardımcısı sıfatıyla hangi konuda denetlemiş, buldum. TRT’yle ilgili 1 tane soru önergesi var. Hanımefendi orada bana şunu soruyor: “Tosun Paşa filmini izledim, neden dört dakika eksik?” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türk sinemasının son yıllardaki şaheserlerinden “Tosun Paşa” filmini izlerken dikkat etmiş ve tespit etmiş ki bu filmde bir eksiklik var Sayın Çam. Ben de bu soru önergesine cevap vermişim: “O sırada acil bir son dakika haberiyle film dört dakikalık bir kesintiye uğramış.” Ne yapalım, bu da bizim kusurumuz TRT adına.

Değerli dostlar, vakıflar konusu önemlidir. Bütün arkadaşlarımız vakıfların mahiyetini arz ettiler. Özellikle Milliyetçi Hareket Partisinden konuşan arkadaşımız dinî anlamda, inancımız anlamında vakıfların ne içerdiğini çok güzel söyledi. Bir kısmına katılmıyorum ama bizim tarihimiz aynı zamanda vakıf kültürüyle yoğrulmuştur ve medeniyetimizin bir ismi de vakıf medeniyetidir.

2000 yılındaki benim konuşmamı aslında Plan Bütçe Komisyonunda Aydın Ayaydın dile getirdi, kendisine o sözlerimin arkasında olduğumu söyledim. Bu kere aynı konuyu Sayın Nazlıaka da gündeme getirdi. Önemli bir konudur, o açıdan eleştirmiyorum ama benim Sayın Aydın Ayaydın’a Plan Bütçe Komisyonunda verdiğim cevaptan sonra kendisi bizzat geldiler, teşekkür ettiler, bu konuda mutabık olduğumuzu da ifade ettiler. Dolayısıyla, ben tutanaklara geçmiş bütün sözlerimin arkasındayım.

Bugün Vakıfbank’ta, Vakıflar Genel Müdürlüğünün temsil ettiği hisse karşılığında bir hissedarlığımız var. Bu hissedarlığımız karşılığında Vakıflar Bankasından biz karşılığını temettü olarak alamıyoruz, öz sermayeye ekleniyor bankanın mali yapısı, durumu itibarıyla. Ben de Vakıflar Genel Müdürlüğünden sorumlu olan bir bakan olarak şunu söylüyorum: Ben genel bütçeden pay almıyorum. Benim bütçem özel bütçe, yani gelirim ne kadarsa giderim de o kadar. Ben on senede 3.700 tane vakıf eserini restore edip onarmışsam bunu kendi kaynaklarımla yapmışım ama benim Vakıflar Bankasındaki hissemin karşılığı bana para olarak gelirse bütçemin içerisine koyacağım ve onu da yine vakıflarla ilgili konularda sarf edeceğim. Bu konuda oturduk, uzun uzun çalıştık, henüz bir sonuca varmış değiliz ancak “Şöyle bir formül üzerinde durulabilir.” denildi. Bu henüz konuşma, tartışma safhasındadır. Yani yüzde 58’e yakın olan hissemizin karşılığı hazine tarafından satın alınsa, bunun karşılığı kâğıt olarak veya bir başka şekilde, yine Vakıflar Genel Müdürlüğünün kontrol edeceği bir hisse olarak kârından istifade etsek, bugün bize gelmeyen temettü payı -eğer böyle olursa- yıllık 250 milyon civarında bize bir gelir getirecek. Doğrudur, yanlıştır, bu bir çalışma noktasıdır. Dolayısıyla, biz Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün bu konudaki katkısını daha da çoğaltabilmek için bir arayış içindeyiz. Sizlerin de böyle bir teklifi, bir düşüncesi olursa, sizi temin ederim, bu konuda da bir çalışma yapabiliriz ama gerçek şudur: Bizim Vakıflar Bankasındaki hissemizin karşılığını nakit olarak alamıyoruz, nema olarak alamıyoruz, temettü olarak alamıyoruz. Bir defa 17 milyon almışız, bir defa 7 milyon almışız, bunlar, affedersiniz, bizim için bir öğle yemeği parası gibi. Ben özel bütçeme daha çok katkı sağlamalıyım ki elimdeki hisselerin karşılığında bununla çok hizmet edebileyim. Ben şahsen bunu düşünüyorum çünkü bize vakıfların yüklediği sorumluluk, mesela akar cinsiden vakıflarda “Bunun bir geliri olmalı ve o gelirden de daha çok vakıf hizmet yapabilmeli.” anlayışıdır. Ben daha çok gelir elde edersem, daha çok hizmet edeceğim. Daha çok fakire, yoksula, daha çok öğrenciye, bursa, daha çok yurtlara, daha çok vakıfların bugün yapmış olduğu hizmetlere daha çok vakit ayırabileceğim.

Değerli dostlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü konusunda bugüne kadar pek çok bütçede -bu bütçede de oldu- arkadaşlarımız takdirlerini ifade ettiler yani “İyi çalışıyorsunuz. Şunlar şunlar da yapılıyor, bazılarının açılışlarını görüyoruz ama şunlara da dikkat edin.” dediler. Ben, yine, genel kanaatin Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları konusunda, daha çok takdir ve teşvik ifade eden düşüncelerin olduğunu biliyorum çünkü vakıflar hepimizin. Eğer biz iyi hizmet edemiyorsak, bu sorumluluğumuz olur. Yanlış yaparsak bunun sorumluluğu bize ait olur ama işleyen, yürütülen faydalı çalışmalar varsa bunları da takdir edin. Marifet iltifata tabidir. Pek çoğunuz bize zaman zaman “Benim seçim bölgemde şöyle bir yer var, şurayla da ilgilenin, buranın da restorasyonu yapılsın, burası da tahsis edilsin.” diye talepleriniz oluyor. Biz bunları karşılamaya çalışıyoruz. Bu bizim için bir mevzuat konusudur, yoksa vakıf eseri restore edildikten sonra onun kullanılış amacı çok önemlidir, boş tutamayız. Koruma, kullanma yöntemi, özellikle tarihî eserlerde, kültür ve tarih varlıklarında çok önemlidir. İçinde insan olmayan yapılar süratle çökerler. Her sene restorasyon yapsanız ayakta tutmanız mümkün olmaz. Dolayısıyla “Ayağa kaldıralım, insanlığın ortak malı hâline gelsin ve insanlar bundan daha çok istifade etsinler.” diye düşünebiliriz.

Şu anda 42 bin mazbut vakfın, 281 mülhak vakfın, 4.568 yeni vakfın, 165 cemaat vakfının iş ve işlemleriyle denetimini –eksiğimizle yanlışımızla- biz yapıyoruz. Bunun yanında, kültür ve tarih varlığı olarak, vakıf varlığı olarak kayıtlı bulunan han, hamam, medrese, cami, külliye, imaret bütün bunların da restorasyonlarını ve korumalarını elimizden gelen imkânlarla yürütüyoruz.

Sayın Nazlıaka’nın, Vakıflar Kanunu’nun 11’inci maddesinde bir değişiklikten bahseden bir cümlesi de olmuştu. Değerli dostlar, Vakıflar Kanunu’nun 10 ve 11’inci maddelerinde, vakıf yöneticilerinin görevden alınabilme şartları sayılmış. Bunların içerisinde 11’inci maddede de idari para cezası verilmesi hâlinde de 2 defa olursa görevden alınabileceklerinin, asliye hukuk mahkemesine dava açılması suretiyle yapılması öngörülmüş. Bunun ağırlığı söz konusudur. Pek çok vakıf, birtakım ihmaller sebebiyle “Biz şunu veremedik, 2 defa da idari para cezası verdik ama görevden alınıyoruz...” Bütün bu yakınmalar karşısında bir kanun değişikliği düşünülmektedir. Bu kanun değişikliği yapıldığı takdirde idari para cezaları tahsil edilecek ancak görevden alınmaları konusu daha ağır hükümlere bağlanmış olacaktır.

Genel Müdürlüğümüzün Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının, 1/1/2003 -yani Hükûmetimiz dönemini alarak söylüyorum bu yılın da- 23/11/2012 tarihleri arasında 829 denetim, 141 inceleme yaptığı ve bunların sonuçları da elimizdeki belgelerden anlaşılmaktadır. Yalnız burada Sayın Nazlıaka veya bir başka arkadaşımız, sanıyorum bir başka arkadaşımızdı, “Sosyal yardımlaşma, dayanışma vakıfları ne oluyor?” diye sordular. Sosyal yardımlaşma, dayanışma vakıfları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın uhdesindedir. Evet, vakıf olarak denetimlerini biz yapıyoruz ama sadece vakıfların denetimini biz yapıyoruz. Bildiğiniz gibi, projeler karşılığında yapılan işlere bu vakıflardan katkı sağlanıyor. Ancak bunların tamamının hangi bakanlıklarla ilgili olduğunu belki soru önergeleriyle takip ederseniz daha kolay olur çünkü bazen Tarım Bakanlığına göre, bazen Sanayi ve Ticaret Bakanlığına göre, bazen bir başka bakanlığımızın uhdesindeki görevlere göre, yapılan projeler aynı zamanda sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımız tarafından da takip edilmektedir. Doğrudan bize bağlı olmadığı için ve sadece denetimlerini rutin bir şekilde yaptığımız için arkadaşımızın sorusuna detaylı bir cevap verme imkânım olmadı.

Değerli dostlar, Sayın Mustafa Erdem ilahiyatçı bir arkadaşımız, profesörümüz, bir bilim adamı. Konuşmasını da ilgiyle takip ettim ancak hem onun hem de zaman zaman Plan Bütçede veya bir başka yerde konuşan Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımın üzerinde çok durdukları bir konu var, bu konu bence yanlış. Eğer bu konuyu bir parti politikası olarak da benimsiyorlarsa -burada grupları adına konuştukları için söylüyorum- ileride iktidara gelme cehdiyle, azmiyle, ümidiyle bugün muhalefet partisi konumunda olan bir partinin hem Türkiye'de hem de dış dünyadaki algısının olumsuz olacağını düşünüyorum, şu sebeple: Sayın Erdem, şu yeni açılan kiliseler, ayinler, Rusya’dan getirilen çanlar, bütün bunları sayıyor ve vakıflara, azınlık vakıflarına gayrimenkullerinin iadesini de içerisine koyuyor ve “Azınlık vakıf mallarının iadesi züldür.” gibi bir hüküm kullanıyor. Züldür yani “Bunu yapan zillet içindedir, bunu yapan zelildir.” anlamında. Bir ilahiyatçı “züldür” kelimesinin anlamını herhâlde hepimizden çok daha iyi bilir. Bunu kesinlikle reddediyorum ve bu sözü kendilerine iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu şeref de size yeter Sayın Bakan!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bizim yaptığımız, hem kanunlarımız çerçevesinde hem uluslararası hukuk normları içerisinde hem de Vakıflar Kanunu’muzun hükümlerine uygun olarak yaptığımız işlemlerdir. Biz, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak geçmişten bugüne birlikte yaşadığımız ve birlikte yaşamanın en güzel örneklerini verdiğimiz bir medeniyetten geliyoruz. Eğer sizin düşünceniz hâkim olsaydı, bugün Mardin’i göz ardı etmemiz lazımdı, Hatay’a inanmamamız lazımdı, Gaziantep’i, Kayseri’yi haritadan silmemiz lazımdı. Unutmayın ki Türkiye’de cami duvarıyla kilisenin ve havranın birbirine bitişik olduğu illerimiz var. Bu topraklarda Ermeniler yaşadı, Rumlar yaşadı, Museviler yaşadı; şu anda Süryaniler var, Keldaniler var, Maruniler var. Ben bunlarla 10 defa toplanmış bir insanım. 41 tane farklı etnik grup ve farklı inanç gruplarının Türkiye’de geçmişten bu yana yaşadığını biliyoruz. Bu, bizim için bir zenginliktir. Bu, Türkiye’nin tarihinde birlikte yaşamanın bugün bütün dünyaya örnek göstereceği çok güzel bir hadisedir.

Azınlık vakıflarına mallarını iade etmek hukukumuzun gereğidir. Yeni Vakıflar Kanunu 2008’de çıktı. Bu kanunun pek çok maddeleri için Cumhuriyet Halk Partisi de Milliyetçi Hareket Partisi de Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi bunların hepsini reddetti. Bir tane kabul ettiği madde var, teftiş kurulu başkanının atanma usulü ama esas noktalarda Anayasa’ya aykırılık tespit etmedi.

“Azınlık vakıfları” dediğiniz şeyler cemaat vakıflarıdır. 30’lardan önce de 40’lardan önce de 20’lerden önce de Türkiye’de cemaat vakıfları vardır. Yeni kanunumuz bunların sayısını tespit etti, 165 olarak belirledi ve sonunda bu vakıfların bir temsilcisi olarak da bugün “Laki Vingas” ismiyle bir Rum yurttaşımız Vakıflar Meclisinde onların temsilcisi olarak bulunuyor.

Geçmişten bu yana bütün süreci takip ettiğimizde, o cemaat vakıflarının da, Türkiye’de -Osmanlı Dönemi olsun, daha sonraki dönemlerde olsun- hukuka uygun olarak kurulduklarını, içlerinde hastane, okul, başka gelir getiren pek çok gayrimenkuller edindiklerini biliyoruz. Bir zamanlar bunlar… Anayasa Mahkemesi kararları da pek çoğu hakkında var, başka kararlar da var ama idari kararlarda hazineye intikal etmiş olduklarını da biliyoruz. Biz AK PARTİ Hükûmeti olarak hak neredeyse onu vermek… Buna inandık ve bundan doğru bir yola girdik. Hakları mıdır? Haklarıdır. Kimin hakkıdır? Cemaat vakıflarının. Ne kadarı? Ellerindeki belge, bilgilerle kendilerine ait olduklarını ispatladıklarında verdikleri beyannamelerde mülkiyet olarak onların olduğu tescil edilen şeyleri vermeye başladık.

Ama bugüne kadar 1.500 tane müracaat olmuş. Şu anda -hatırımda yanlış kalmadıysa- 118 civarında gayrimenkulleri kendilerine iade ettik. 28 Ağustosta da süre bitti.

Bizim için önemli olan, Türkiye’de yaşayan ve bizim kanunlarımıza göre hak sahibi olanlara haklarını vermektir. Bu bir zül değil, hukukun gereğidir, insanlığın gereğidir. Biz bunu yapmakla iftihar ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yine değerli arkadaşımız yetimhaneden bahsettiler. Yetimhane, Büyükada’daki Rum Yetimhanesi Sultan Beyazıt Vakfı’ndan mukataalı olup… Bir bilgiyi de ifade ettiler; doğru ama arkası başka türlü. Evet, Büyükada Rum Yetimhanesi Sultan Beyazıt Vakfından mukataalıdır ama Osmanlının son döneminde Rum tebaalı bir azınlık tarafından satın alınmıştır. 1902 yılında Yani oğlu Kont Mavcora Bozdari Vakfına intikal etmiştir. Sonradan bizim elimize geçti ve biz, bununla ilgili olarak Patrikhanenin ve diğer kurumların pek çok açtığı davalardan birisine muhatap olduk. Sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bunun sahibine iadesi veya bedelinin ödenmesi gibi bir karar verdi. Oturduk, düşündük ve kendilerine iade ettik. Rum Yetimhanesi yani Patrikhaneye bağlı olan Büyükada’daki Rum Yetimhanesi hemen hemen bir buçuk yıldan bu yana onların mülkiyetine geçti. Bu da ayıplanacak bir şey değil. Hak, haklının en mukaddes malıdır. Biz buna inanıyoruz ve bunun, hukukun gereği olarak yapıyoruz.

Değerli dostlar, bakınız, Ermeniler bu topraklarda yaşadı, Rumlar da yaşadı. Benim eski seçim bölgem Manisa’nın pek çok köyünde “Rum köyü” olarak bilinen yerler de var, başka yerlerde de var. Bunlardan sıkılmamak, utanmamak lazım. Bir hatıramı anlatayım size; Sayın Hamzaçebi de tam karşımda oturuyor: Gazeteci Hrant Dink alçakça öldürüldü. Buna gönülden inanan bir insanım. Meclis Başkanıydım; Bakırköy Kaymakamını yanıma aldım, evlerine taziyeye gittim. Sayın Hamzaçebi de eşiyle birlikte oradaydı. Sonra vedalaştık. Benim orada hissettiğim şu oldu: Eşine baktım, annesine baktım, kızına baktım, gelinine baktım, herhangi bir Anadolu evinden farklı değildi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yıllardır bu topraklarda yaşayan insanların, yıllardır etnik kökeni ne olursa olsun bizimle bütünleşmiş olan insanların evinde Anadolu evinin kokusunu aldım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Onun öldürülmesine sebep olanları ombudsman yaptınız!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Dolayısıyla…

Bir şey mi söylediniz?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – O sürekli söyler.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Onun öldürülmesine sebep olanları ombudsman yaptınız!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yani bunun karşılığı söylenecek bir şey mi bu sizin söylediğiniz?

Değerli arkadaşlar özür diliyorum, beyefendinin sözlerini…

Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz sözümü bu noktada tamamlamak istiyorum ama MHP’nin şu konuya dikkat etmesini tavsiye ederim: İktidara gelecek veya gelmesi mümkün, düşünülen, onun için çalışılan bir parti, yarın iktidara geldiğinde…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hepsini geri alacağız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hepsini geri alacaksın. Tamam, bunun zabıtlara geçmesini istiyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İktidara geldiğimizde hepsini geri alacağız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – MHP’nin bir milletvekili MHP sıralarından diyor ki…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hepsini geri alacağız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Verdiğiniz gayrimenkullerin hepsini geri alacağız.” tutanak kâtipleri, unutmayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet Sayın Bakan, aynen öyle.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Cemaat vakıflarının hepsini kapatacak mısınız?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz biliriz o zaman hangi cemaati kapatacağımızı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yok, yok, devam edin, cesaretiniz kırılmasın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, hangi cemaati kapatacağımızı biliriz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hepsini kapatacaksınız.

Peki, Türkiye’de azınlıkların yaşamasına imkân ve fırsat…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben gayrimenkullerinden bahsediyorum Sayın Bakan, dolaştırmayın lafı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tamam, her gayrimenkulün bir sahibi var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lozan’a aykırıdır o.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yani gayrimenkulleri tarla, bahçe olarak mı düşünüyorsun? Bırakın, suçüstü yakalandınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lozan’a aykırıdır o verdiğiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Eğer iktidara gelmeyi düşünüyorsanız bir parti olarak, bu sözleriniz, sizin, hem Türkiye’de hem de yurt dışında hangi zihniyete sahip olduğunuzu gösterir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Seçim meydanlarında da anlatacağız, onların verdiklerini biz geri alacağız diyeceğiz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çok iyi olur, çok iyi olur, aman bunu ihmal etmeyin. Ama önce bir Genel Başkanınıza danışın yani parti kararı hâline getirin. Ben sadece tutanakta sizin isimlerinizin, sözlerinizin bulunmasını istiyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet efendim, tutanakta bulunsun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Mustafa Erdem de zannediyorum aynı kanaattedir, sözlerine bakarak söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, öyle batıp kaçmak yok, topu taca atmak yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz taca atmıyoruz, direkt söylüyoruz Sayın Bakan, geri alacağız.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu söyledikleriniz, bizi zül addeden işler yaptırıyorsa bu zilleti kabul etmiyoruz, asıl bu düşünce zillettir, ben bunu teşhir etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Verenler zül yapmışlardır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lozan’a da aykırıdır bu verdiğiniz gayrimenkuller.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bırakın, bırakın. Konuşuyorsunuz, zapta geçiyor. O yüzden herkes söylediği sözün kıymetini bilmeli, nereye varacağını düşünmeli, yaptığı işin doğru mu, yanlış mı olduğunu da herkes okumalı ve görmeli. Atıp tutmanın, bizi zilletle suçlamanın bir faturası olmalı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, hakaret ediyorsunuz. Atıp tutmak değil, laf söylüyorum Sayın Bakanım, hakaret ediyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, vakıflar konusunda….

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Saygıyla hitap ediyorum, siz hakaret ediyorsunuz. Öyle mi Sayın Bakanım?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Anlıyorum sizleri, anlıyorum, anlıyorum değerli arkadaşlarım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, dinleyemiyoruz, lütfen müdahale eder misiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, vakıflarımız görevini yapıyor, yapmaya da devam edecek. Gelirlerini arttıracağız, inşallah çok daha büyük hizmetler yapacağız. Bütün Anadolu’nun her köşesini en güzel hizmetlerle süsleyeceğiz.

BDP’den konuşan arkadaşımızın bu sözlerini sizin sözlerinizle biz nereye koyacağız? Yani biz bu ülkede yaşayan insanların yurt dışına gidenlerini bile “Vatanınıza dönün, toprağınıza dönün.” diye teşvik ettikçe sizin bu konuşmalarınızı duyan insanlar neye karar verecekler? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Anadolu milletler topluluğu mu kuruyorsunuz Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Vakıfların alnı açıktır, başı diktir. Hamdolsun görevini Anayasa ve mevzuat içerisinde de yapıyor.

Sayın Özcan Yeniçeri’nin her zamanki hareketli ve insanı rahatlatan konuşmasını dinledim yani hepimiz büyük bir hayranlık içerisinde… Tarih şuuru ve bilinci içerisinde bir konuşma yaptı. Sadece, bir tarihçi ve profesör olduğu için, yine bir tarihçi ve profesörden bana iletilen bir notu okuyayım da bu gecenin bir bereketi olsun. Çünkü diyor ki: “Bir Türk efsanesi olan Ergenekon bir terör örgütünün adı gibi gösterilmektedir.” Ergenekon’un Türk efsanesi olduğunu şahsen hepimiz düşünür ve böyle zannederdik. Oysa bir tarihçi profesör diyor ki: “Örgüte bu adı kendisi vermiş, o ayrı ama Ergenekon bir Türk efsanesi değildir.” Hocam, ne olur tepki göstermeyin de inceleyin bunu. “Doğru telaffuzu ‘Ergine kun’ olup Moğolca ‘yalçın kaya’ anlamına gelir.” Aman ya Rabbi! “Moğol dönemini yani 1227’den sonrasını kayda geçiren Farsça kaynaklarda geçer. İranlı tabip tarihçi Reşidüddin’in ‘Cami’üt-Tevarih’,‘Genel Tarih’ adlı eserinde geçiyor, ölümü 1318 miladi. Bundan da Hive Hanı Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk’ünde de geçer.” Vallahi ben bunun yalancısıyım yani Ergenekon’a bir Türk efsanesi deyip bu yorumlarınıza devam ederken bir de bunun bir Moğol efsanesi olduğunu araştırırsanız çok daha iyi olacak hocam.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hangi tarihçi söylemiş?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çok daha iyi olacak.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hangi tarihçi, ona bir bakalım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ah, aman, inşallah…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Biz onu öyle kabul etmişiz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ha, kabul ettiniz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – O bizim müktesebatımız olmuş.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hangi tarihçi, onu sordum Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Söyledim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yani deminki yazıyı yazan hangi tarihçi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Size notu gönderen tarihçi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu önemli bir tarihçi sizin gibi, yani kurum başkanlığı yapanlardan birisi.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İsmi ne?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kim, kim efendim, kim? Var mı öyle bir tarihçi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yahu, adamın adını söyleyeyim de dövesiniz mi kardeşim?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bana söylediğinizi siz yapıyorsunuz, atıp tutuyorsunuz orada.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Size gerçekten bahsediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Atıp tutuyorsunuz Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yahu, sen burada yazılı olana bak, Allah Allah...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Bakan, adını verin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bırak hocam ya, on sene bu kurumun başında bulundun. Bu doğru mu, yanlış mı onu söyleyeceksin, bırak Allah aşkına!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İsim verin. Sayın Bakan, isim verin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bırak! Hikâye anlatmayacağız bundan sonra, bunların üzerinde konuşacağız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Atıp tutuyorsunuz o zaman siz de.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Türk efsanesi mi, Moğol efsanesi mi? Sadece onu soruyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – 100 kişi başka şey yazıyor, 1 kişi başka şey yazıyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İsim verin Sayın Bakan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kim yazdı, niye söylemiyorsunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üzerinde Sayın Gürkut Acar’ın konuşmasını, Ali Haydar Öner Bey’in konuşmalarını hep dinledim. Bunlar Plan ve Bütçe Komisyonunda da kuruldu.

Bakınız “Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna ait hesaplar İş Bankasından neden alındı?” diyor Sayın Gürkut Acar. O da mı gitti?

Onu söylemiştim, 7 Mayıs 2012 tarih ve 28258 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği’ne göre kapsam dâhilinde olan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu Tebliğin 5’inci maddesine göre tüm paralarını kamu bankalarında tutmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük gereği İş Bankasında yer alan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna ait hesaplar Halk Bankası ve Vakıfbank’a aktarılmıştır yüzde 8,75 faizle. En çok faizi veren iki bankaya aktarılmıştır ama sıkıntınız “Neden İş Bankasına değil de bu iki bankaya?” Onun cevabı da kamu bankaları olması sebebiyle. Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği’nin gösterdiği şey yerine getirilmiştir, yerine getirmeyen idareciler hakkında da cezai takibat var.

“Atatürk’ün hiç ismi geçmiyor.” buyurmuşsunuz Sayın Acar. 664 sayılı Kanun Hükmünde  “Kararname’yi arkadaşlara, tek tek altını çizerek, tekrar kontrol ettirdim, bu kararnamede 41 defa Atatürk’ün adı geçmektedir, insafsızlık yapmayalım.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Ali Haydar Öner de, aslında, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediği ama tekrarında fayda gördüğü sorularını soruyor. Ben de “Ettekrarü vel ahsen, velevkâne yüzseksen.” diye bir söz var, söyleyeyim. “Atatürk Uluslararası Barış Ödülü neden verilmemektedir?” Suçu biz değiliz, 2000’den bu yana verilmiyor. Neden? Çünkü, bizim kanun hükmünde kararnamemizden önce, hem 83’teki kanun hem de sonraki kanun hükmünde kararnamenin pek çok maddesi iptal edildi. O maddeler iptal edildiği için de biz kanun hükmünde kararnameyle bu kurumları yeniden düzenledik. Bakınız, ne oldu? Atatürk Yüksek Kurumunun bu oluşumunu düzenleyen 5’inci maddesi iptal edilmesi sebebiyle, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Kurulu oluşturulamadığı için yani kanundaki boşluk sebebiyle 2000 yılından beri ödül verilemedi. Kararname çıktığı için şimdi Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Yönetmeliği Resmî Gazete’de yayınlanmak üzeredir. Bizzat imzamla gönderildi, bugünlerde bu ödülün usul ve esaslarını düzenleyen bir yönetmeliği hep beraber göreceğiz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Mursi’ye verirsiniz, Mursi’ye!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - “10-15 Eylül 2007 tarihleri arasında toplanan bir bilimsel çalışmanın neden kitapları basılmadı?” diye sormuştu. Bakınız, onlar da basılmış; Dil Bilimi, Dil Bilgisi, Dil Eğitimi; Çevre, Kentleşme Sorunları; Kültürel Değişim, Gelişim, Hareketlilik vesaire. 2008 yılında şundan şu kadarcık, 2009 yılında şu kadarcık, 2011 yılında da 11 cilt yayınlanmış, şu anda da 7 cilt basıma hazır hâle getirilmiştir. Basıldığı zaman Sayın Ali Haydar Öner’e de arkadaşlarımıza da birer takım takdim edeceğiz.

Bir soruyu ısrarla soruyor, hâlbuki kendisi çok iyi bir araştırmacı parlamenter, valilik yeteneklerinin yanında. Mesela, “Şurada bir toplantı yapıldı, eskiden şu kadar kalabalık katılırdı ama bu sefer az katıldı, buna rağmen de 2 misli fatura ödendi.” Allah’tan korkalım, bunu araştırmak o kadar kolay ki, toplantının yapıldığı yer, otel, şu karşımızda. Bir Başbakan Yardımcısının sözüne inanmıyorsanız, kurumun verdiği kayıtlara inanmıyorsanız, yanınıza birkaç şahit alır, şu karşıdaki otele gider, otel kayıtlarından, fatura karşılığı ne kadar ödendiğini ortaya koyarsınız.

Ama, ben tekrar okuyayım: 7’nci Uluslararası Türk Dil Kurultayı için yurt içi ve yurt dışından olmak üzere, toplam 736 katılımcı başvuruda bulunmuş. Kurultay bilim kurulu tarafından değerlendirilen bu bildirilerden 206’sı kabul edilmiştir. Kurultaya yurt içinden 126 bilim adamı, yurt dışından ise 80 bilim adamı katılmıştır. Kurultay, birçok etkinlik, kongre ve sempozyumun yapıldığı Bilkent Otel ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Kongre dört gün sürmüştür. Farklı ülkelerden gelen bilim insanlarımıza ülkemizi ve kültürümüzü tanıtmak amacıyla önemli tarih ve kültür varlıklarının bulunduğu Kapadokya’ya da bir günlük gezi düzenlenmiştir. Bu kurultayın devam ettiği süre boyunca Ankara Bilkent Otel ve Kongre Merkezi’nde 200 kişi konaklamıştır. Katılımcılardan 200 kişi için konaklama ücreti, 90 kişi içinse yol ücreti ödenmiştir. Kontrolü otel kayıtları aracılığıyla yapılabilir. Sayın Öner, lütfederseniz, inşallah, çok memnun olacağım.

Değerli arkadaşlar, söz vermiştim elli dakikayı tam kullanmayacağım diye ama bu kadar canlı sorular olunca…

Sayın Gürkut Acar, yine “Türk Tarih Kurumu asıl vazifesi olan Atatürk’ü, Atatürkçülüğü anlatsın. Esas bu vazifesini yapsın. Bunları, görevlerini yerine getirsin.” Bunlar güzel şeyler. Söylediğim gibi, kanun hükmünde kararnamenin, kurumların teşkilatını düzenleyen, amacını düzenleyen yapısına baktığımızda bunu fazlasıyla gerçekleştirdiğini zaten görüyoruz.

“İş Bankası hileyle ele geçirilmek isteniyor.” deniyor. Bu neredendir, hangi haberdendir, neden böyle bir kanaate varılmıştır, gazetelerin ekonomi sayfalarındaki dedikodulardan mı yola çıkılmaktadır? Doğrusu bunu düşünemiyorum ama İş Bankasını sadece CHP’yle özdeş hâle getirmek bence doğru değil. Unutmayalım ki -tarihen sabittir- İş Bankasının kuruluş sermayesinde Hint Müslümanlarının da büyük payı vardır. 750 bin sterlin göndermişlerdir. Bunun 500 bin sterlini Moskova’dan silah alımı için ödenmiş, Ali Fuat Cebesoy vasıtasıyla kullanılmıştır. 250 bin sterliniyle de Celal Bayar’a verilmiş ve bankanın kuruluşu gerçekleştirilmiş. Böylesine önemli bir bankamızın yıllardan beri de çok kârlı, verimli bir şekilde çalıştığını biliyoruz ama buradan Atatürk’ün vasiyetiyle Dil Kurumuna ve Tarih Kurumuna tahsis edilen kısım, unutmayın ki ancak mahkeme kararıyla alınabilmiştir. Mahkeme kararı sebebiyle yedi senede biriken paralar alınmış ve her sene de alınmaya devam edilmektedir.

AK PARTİ’nin çekirdek kadrosunun tümünü laiklik ve Atatürk düşmanı olarak nitelendiriyorsunuz; bu sizde bir saplantı hâlinde. Plan ve Bütçe Komisyonunda da bu tür konuşmalar yaptığınız zaman size şunu söylemiştim: “Siz Antalya milletvekilisiniz. Antalya’nın Gündoğmuş’unda, Antalya’nın Serik’inde, Korkuteli’nde, yörük köylerinde, kasabalarında bu konuşmanızı yaparak mı seçildiniz, yoksa özel nedenlerle mi milletvekili oldunuz?” diye şimdi bu soruyu tekrar size soruyorum aynı konularda saplantı içinde olduğunuzdan dolayı.

Değerli arkadaşlarım, “Danışma Kurulu niye toplanamadı?” Toplanıyor. Bütün bunları da söyledim.

“Türk Dil Kurumu edilgen bir yapıda, bütçesi çok az. Türk Dil Kurumu sözlüklerinde ayrımcılık kokan ifadeler var.” Bu da değerli hemşehrim, Manisa Milletvekili Sakine Öz’e ait.

Sakine Öz Hanımefendi, ayrımcılık yapmadığımızı ben söyleyeyim ama geçende sizin ağzınızdan çıkan bir sözün kesinkes ayrımcılık olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı sizi eleştirmek istiyorum. Sözlerinizi tekrar bir kontrol edip yola devam etseniz iyi olur. Siz diyorsunuz ki: “Aleviler AK PARTİ’ye oy vermez.” Olabilir, doğrudur ama Alevileri AK PARTİ’ye oy vermeyecek bir grup olarak ayrımcılık yaparsanız, birisinin de canı sıkılır, size “Sünniler de CHP’ye oy vermez.” diyebilir. Birincisi ne kadar yanlışsa ikincisi de o kadar yanlıştır. Kendinize gelin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Alevi kardeşlerimizin oyları üzerinde ipotek mi koyuyorsunuz!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen de aynı seviyeye düştün.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Onların oylarına sahip çıkmak adına böyle bir yanlışlığı nasıl yapabilirsiniz! Kendi partinizden bir sorumlu insanın “Hanımefendi, bu nasıl sözdür? Kendinize gelin.” demesi gerekirken, hâlâ bu söze karşı, bir CHP yetkilisinin “Sen neyi temsil ediyorsun? Bu sözü nasıl konuşuyorsun? Türkiye’de vatandaşların oylarının hangi partiye gideceği konusunda sen nasıl bir ayrımcılık yapabilirsin?” dediğini ben şahsen duymadım. Dolayısıyla iyi ki burada konuştunuz, bunu söylemeye fırsat buldum. Sayın Öz, ayrımcılık yapmayın. Aleviler hangi partiye oy vereceğini senden de iyi bilir…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen ayrımcılık yapma, en büyük ayrımcı sensin Bülent.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - …ben de çok iyi tahmin edebiliyorum ama bu ülkeyi bölmenin, bu ülkenin siyasi rantı üzerinde belli bir inanca ayrıcalık yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Toskay ve bazı arkadaşlarımız da RTÜK’le ilgili olarak birtakım şeyler söylediler. RTÜK bir üst kurul, düzenleyici ve denetleyici kurul. Yaptıkları var, yapamadıkları var. Bizi Radyo Televizyon Üst Kurulu olarak yayın ilkelerimiz bağlıyor. 8’inci maddede pek çok sayılmış madde var. Bunlar yani bu yayınlar, radyo ve televizyon yayıncılığı şuna şuna aykırı olamaz diyor. Radyo Televizyon Kurulu, hem kendi hattından hem kendi uzmanları marifetiyle hem de şikâyetler üzerine bunları takip ediyor, raporlar tanzim ediyor ve bu raporlar gereğince de kanunun kendisine verdiği müeyyideleri kullanıyor. Dolayısıyla, Sayın Başbakanın “Muhteşem Yüzyıl şöyledir.” demesi, ta fragmanları dönerken benim “şöyledir” demem bir tarafa, bu konuda bence tek yetkili olan Radyo Televizyon Üst Kuruludur. Dolayısıyla, Radyo Televizyon Üst Kurulunun kendi yayın ilkeleri doğrultusunda –ki, kanun çıkalı daha iki sene olmadı- ve bu madde üzerinde çok büyük tartışma da olmadı. CHP, Anayasa Mahkemesine gitti “müstehcenlik” kelimesi sebebiyle, Anayasa Mahkemesi reddetti. Hiçbir maddeyi de iptal etmedi. Radyo Televizyon Üst Kurulunun kanunu şu anda yürürlükte. Bu kanunda yayın ilkelerinde yasaklanan, doğru olmadığı söylenen ne varsa ona göre Radyo Televizyon Üst Kurulu gerekeni yapacak.

İzdivaç programları Sayın Turgay Develi’ye göre “rezalet”, benim için de öyle çünkü bu konuda da zaman zaman konuşanlardan bir tanesiyim. Öncelikle kadın haklarına karşı, kadının kendisine karşı, aşağılatıcı, küçültücü bir şey bu. Yan yana getiriyorsunuz, birbirlerine laf söyletiyorsunuz, “beğendim”, “beğenmedim” oluyor. Bunlar çok yanlış şeyler. Geçende de bir programda umulmadık bir şey oldu, herkesin ağzı açık kaldı. Olabilir. Demirel öyle diyordu: “Taş da düşebülü, ayı da çıkabülü.” diye Kastamonu şivesiyle bir şey söylerdi. Adam Hollanda’dan katılıyor, “Kime talipsin?” diye sordular; hiç akla gelmeyen bir şey söyledi. Bu iş böyledir arkadaşlar. Bu programları…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Seyrediyorsunuz galiba.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Efendim?

Tabii. Web sitesine girdiğin zaman en son habere bakın, -bir de reklam yapmış olayım, RTÜK sakın bir şey yapma- en son habere girerseniz, bugün Sayın Nazlıaka’yla biz nasıl tatlı bir tartışmayı yaptık, anında koymuşlar; Hollanda’dan katılıp da kimi beğendiğini söyleyen adamın da orada yeri var. Ben de bunları takip ediyorum çünkü en son haberin Türkiye’de ne olduğunu bilmek gibi bir görevim var, yoksa meraklısı değilim. Ama Radyo Televizyon Üst Kurulunun bu konuda neler yaptığını ben size söyleyeyim. İzdivaç programlarına nasıl izin veriliyor? Arkadaşlar, şöyle bir yanlış anlama var: Biz, yayınlar başlamadan önce hiçbir hakka sahip değiliz. O zaman zaten sansürcülük olurdu. O zaman siz hepiniz ayağa kalkar, “Sansürcülük var, daha yayınlanmadı, daha ne olduğunu bile bilmiyoruz.” derdiniz. Yayınlanıyor, biz ondan sonra Radyo Televizyon Üst Kurulunu göreve davet ediyoruz. Bakınız, bu izdivaç programından dolayı çok meşhur bir televizyon kanalına bir uyarı, 650 bin lira idari para cezası; yine bir başkasına bir uyarı, 536 bin lira idari para cezası; birkaç tanesine uyarı; birkaç tanesine 200 bin küsur civarında bir idari para cezası verilmiş; bunlarla ilgili olarak 1.875 bildirim yapılmış, şikâyetlerin yüzde 3’ünü de bu oluşturmaktaymış. Onu da bir teknik bilgi olarak sizlere sunmak istiyorum.

Kanal 24’le ilgili, Sayın Develi’nin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclis’e soy ismi Arınç olan kimse almadın mı? Cevap versene? TRT’yle ilgili sana bir soru vermiştim, diyorum ki: Ankara Belediyesinden TRT’ye adam alındı mı? Niye soruma cevap vermiyorsun Bülent?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yahu sen kendi seçim bölgende bile yuhalanmış adamsın, bana soru mu soruyorsun sen? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Otur yerine Allah aşkına. Sen kimsin be! Hadi oradan, utanmaz adam!

Sayın Turgay Develi’nin Kanal 24’le ilgili bir sorusu var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ondan sonra da çıkıp burada dürüst şeyler söylüyormuş gibi…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkanım…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz?

BAŞKAN – Sayın Genç, tamam.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tunceli’de konuşamıyorsun buraya mı geliyorsun akşamın bu saatinde? Hadi oradan!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hadi sen oradan!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Nerede, fenerin nerede bu akşam?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen dinleyelim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Develi, bekliyorsunuz değil mi cevabı?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Elli dakikayı kullanmayacaktınız Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Efendim?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Elli dakikayı kullanmayacaktınız, on dakika kaldı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bitireyim mi? Sıkıldınız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, sen burada tiyatro mu oynuyorsun?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ama sözümü kesiyor.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz dinliyoruz efendim, lütfen.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Peki.

Kanal 24, uydu yayın lisansı çok il kablolu yayın lisansı olan, karasal ortamda ulusal yayın tipinde başvurusu olan, bu başvuruya istinaden 38 yerleşim yerinde yayın hakkı olan bir kuruluştur. İzinsiz yayınlarla ilgili, kuruluş hakkında da Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından suç duyurusunda bulunulmuş olup hukuki süreç devam etmektedir. Yani bazı yerlerde yayın hakkı var, bazı yerlerde yayın hakkı olmadan yapmış, sizin ifade ettiğiniz gibi, orayla ilgili olarak Radyo Televizyon Üst Kurulu da bir suç duyurusunda bulunmuş.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Borcunu söyleyin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Adil Kurt arkadaşımız…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir de Kanal 24’ün borcunu söyleyin, borç sıralamasını sayın.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Borcuyla ilgili bir rakam yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok değil mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir dahakine, öğrenirseniz söylersiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Adil Kurt arkadaşımız “TRT Kürtçe korsan yayın yapıyor.” demişsiniz. Anlayamadım doğrusu, niye Kürtçe korsan yayın yapsın? 2008 yılında çıkan kanunda hepimiz biliyoruz ki Türkçe dışında başka dillerde de yayın yapma konusu gündeme geldi ve bu kanun, 5767 sayılı Kanun’la Türkçe dışında farklı dil ve lehçelerde yayın yapma mümkün oldu. Bugün biz sadece Kürtçe yayın yapmıyoruz ki Arapça da yayın yapıyoruz, aynı zamanda Özbekçe, Kazakça, Türkmence, Azerice, Özbekçe, Kırgızca, Boşnakça, Arnavutça, 8 dilde de yayın yapıyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Bir de Meclisi yayınlayabilseniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yani kanuna “Kürtçe yayın yapar.” diye mi yazmalıydık? Bundan dolayı mı korsan yayın yaptığımızı söylüyorsunuz? Herhâlde dillerin hepsini buraya yazacak hâlimiz yok. “Türkçeden farklı dillerde yayın yapılır.”ın yasal altyapısı da 2001 yılında yapılan anayasa değişikliğinden sonra oldu. Yani bütün bunları bir gelişme olarak görmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, Adil Kurt arkadaşımız Çağdaş Kaplan isimli bir gazeteciden bahsetti. Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığım konuşmayı tekrar getirttim. Ben burada çok isim vermişim ama “Çağdaş Kaplan” diye bir isim vermemişim. Sadece “Erol Zavar” var ki, sizin tarif ettiğiniz suça uyuyor. Bir müteahhidin silahla tehdit edilerek kaçırılıp örgüt evine götürülmesi… Acaba, isim yanlışlığı mı yaptınız? Ben bunu “Erol Zavar” olarak okumuşum ama diğer kişi hakkında nasıl bir iddianame var, nasıl bir dava var, onu doğrusu bilmiyorum. Ama genel olarak bazı arkadaşlarımız sordular, isterseniz bir iki dakikayla da basın mensubu veya gazeteci olarak cezaevinde bulunduğu ifade edilen kişilerle ilgili kanaatimi ifade edeyim:

Geçtiğimiz günlerde, Uluslararası Basın Enstitüsünün yurt dışındaki temsilcileriyle, Türkiye’deki komite üyeleri de geldiler, onlarla da bu konuyu konuştuk. Onlarla konuştuğumuzda da ifade ettim, benim verdiğim bilgiler; bir, basın yayınla ilgili olan bir Başbakan Yardımcısı olarak bildiklerimdir. İkincisi de, Adalet Bakanlığının kayıtlarıdır. Aslında Adalet Bakanlığı kayıtları da CPJ raporu dikkate alınarak hazırlanmıştır.  Yani Gazetecileri Koruma Komitesi’nin “Türkiye’de pek çok gazeteci basın özgürlüğü olmadığı için cezaevindedir.” açıklamasına karşı hazırlanmış bir açıklamadır. Bunun temelinde, geçtiğimiz yıl yapılan açıklamada “8” rakamı varken, bu kez “76” rakamının niçin konulduğuna yönelik bir tartışmadır. Dolayısıyla, bu tartışmanın esasında benim söylediğim şudur:

Bir, gazetecilik bir meslektir, basın kartı olmasına da gerek yoktur. Bir gazetede yazan, faaliyetini gazetecilik faaliyeti olarak yürüten insanlara gazeteci denebilir. Bütün bunların  bir kanun çerçevesinde ne yaptığının, ne yapmayacağının irdelenmesi konusunda uluslararası sözleşmelere bakmamız lazım. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne baktığımız zaman genelde ifade ve basın özgürlüğünün hangi şartlarda tahdit edilebileceği öngörülmüş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da bunlar tek tek anlatılmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’de, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu başta olmak üzere bu kanun ve bazı idari para cezası getiren kanunlarda düzenlemeler var ama Basın Kanunu içerisinde, Radyo Televizyon Üst Kurulu içerisinde şahsi hürriyeti  bağlayıcı hiçbir ceza yok. Bir gazeteci adi suç işleyebilir, yani herkesin işleyebileceği suçlar; trafikte kaza yapar, adam öldürür, cinayet işleyebilir, soygun yapabilir, gasp yapabilir, bunu her meslek yapabilir. Bunların karşılaştığı cezalar Türk Ceza Kanunu’nda zaten sayılmıştır. Bunun dışında, Türk Ceza Kanunu’nda, adli soruşturmayı ihmal gibi, soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi suçlamalar vardır. Orada da şahsi hürriyeti bağlayıcı cezalar var. Ama Türkiye gerçeğinde ve ölçek olarak Türkiye’ye baktığımızda, terörle mücadele edilen bir ülkede şu kadar yıldan beri Terörle Mücadele Kanunu da var; Terörle Mücadele Kanunu’nun da gazetecileri, basın mesleğinde çalışanları sınırlayan hükümleri var. Bugün, bu 100 tane deyin, 100 birim olarak kabul edin. Onlara da söylediğim için tekrar söylüyorum: Cumhuriyet gazetesinde ve Milliyet gazetesinde yaptığım konuşma hemen hemen doğru biçimde yansıtıldı, onlara da dayanıyorum. Bir, adi suçlar sebebiyle -herkes işleyebilir, onları zaten konuşmuyoruz- Türk Ceza Kanunu’ndan dolayı verilen cezalarda üçüncü yargı paketinde çıkarılan bir hükümle belli süreye kadar olanlar belli süreyle ertelendiler ama bunun dışında Terörle Mücadele Kanunu’nun 6, 7 ve diğer maddelerinde gazeteci de olsa terör örgütü propagandası yapmak, örgüt üyesi olarak faaliyetlere katılmak, örgüt üyesi olmamakla birlikte şunu şunu yapmak gibi suçlamalar da var -mevcut yazılı hukuku söylüyorum- bunlara aykırı hareket edildiği bir iddiayla ortaya çıkarsa bundan dolayı da ceza veriliyor. Doğrudur, yanlıştır. Ben vermiyorum. Herhangi bir dava konusunda Hükûmet olarak, Bakanlık olarak “Şunun hakkında şunu yapın.” diye bir suç duyurusunda da bulunmuyoruz. Yapan yargıdır. Suçun işlendiğini haber aldığında her savcı, her kolluk kuvveti adli yargı olarak görevini yapar.

Dolayısıyla, siz bu şikâyetleri yaparken bence çok dürüst olarak şunu söylemeliyiz: “Terörle Mücadele Kanunu tamamen kaldırılsın, bu Kanun hiçbir şekilde uygulanmasın. İster propaganda yapsın ister örgüt üyesi olarak çalışsın, bunlara hiçbir ceza verilmesin.” deniyorsa… Ben demiyorum, böyle bir şeyi teklif de etmiyorum. Ben Terörle Mücadele Kanunu’nun özellikle propagandaya yönelik suçlamalarının unsurlarını daha muayyen hâle getirmek suretiyle evrilebileceğini söylüyorum ama “Terörle Mücadele Kanunu tamamen kalksın, isteyen istediğini yapsın ama ceza almasın.” diyemiyorum. BDP, zannediyorum ki bundan yanadır, Terörle Mücadele Kanunu tamamen kalksın. Bu konuda ayrılıyoruz. Bilmiyorum, CHP bu konuda tamamen kalkması taraftarı mıdır? Ben Sayın Oktay Ekşi’yle bu konuyu konuştuğumda “Hayır ama şu maddeler üzerinde bizim de teklifimiz var.” demişti, onlar dikkate alınabilir. Yoksa Terörle Mücadele Kanunu kaldıkça, kaldırılmasını da istemedikten sonra “Şu kadar cezaevinde şu kadar gazeteci var.” diye konuşursanız netice alamayız.

Ben, insanların isimlerinin deşifre edilmesini doğrusu uygun görmüyorum ama burada isimleriyle birlikte üzerlerine atılı suçlardan mahkûmiyet giymiş pek çok insan var. Dolayısıyla, Türkiye gerçeğinde dışarıdaki birtakım kurumlar, Türkiye’ye yönelik olarak ne söylerse söylesinler biz kendi gerçeğimizle baş başayız. Dolayısıyla, Terörle Mücadele Kanunu’nun daha çağdaş, daha demokratik, ceza adaleti bakımından ne hâle gelmesi konusunda teklifleriniz varsa açığız. “Tamamen kaldırılsın.” derseniz, bunun “Tamamen kaldırılmasın.” şeklinde bir karşıtı vardır. Türkiye gerçeklerine uymayabilir; onu da söylüyorum. Elli üç saniyem kaldı.

Değerli arkadaşlar, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzü hiçbir şey yapmıyormuş gibi suçlamak ve yetersiz bulmak doğru değil.

TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Bakan, benim söylediğim bir konu vardı. 

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Efendim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bak arkadaşın sorusuna cevap vermemişsiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Duyamıyorum, affedersiniz. Sürem bitiyor ama…

Siz ne diyorsunuz?

TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Bakan…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü…

TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Bakan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim, böyle bir… 

Soru-cevap kısmına geçeceğiz, orada sorun lütfen. 

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Soru-cevap kısmı var daha, orada sorarsanız. Daha yirmi dakika soru-cevap hakkım var. Aylin Hanım da cevap vermek için bekliyor. Ben de çok mutlu oldum kendisini gördüğüm için.

Değerli dostlar, bütçelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sizlere çok teşekkür ediyorum. Benim de söyleyecek çok şeyim var.

Bir başka vesilede görüşmek üzere hepinize iyi akşamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Sayın Başkan…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan…

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın ismini söylediği her arkadaş “Konuşacağım” derse, buradaki sorulara da, başkasına da vakit yok. Bunu bir şekle sokmamız lâzım. (Gürültüler)

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre söz istiyorum. Sayın Başkan, ben şahsıma yönelik olarak değil. Müsaade eder misiniz?

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başbakan Yardımcısı, benim adımı vererek bana sataşmıştır, söz istiyorum.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan, bana iki dakika süre verebilir misiniz? Sayın Bakan, söylediklerimin “karakutu” olduğunu ifade etmiştir. Oysaki benim söylediklerim…

BAŞKAN – Efendim, anladım da bir saniye durursanız bir şekle sokalım. Lütfen. Geçin siz de yerinize.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Tamam.

Bana iki dakika süre verebilir misiniz?

BAŞKAN - Sayın Aylin Nazlıaka, bir dakika geçin yerinize.

Sayın grup başkan vekilleri, siz grup başkan vekilleri olarak tamamına cevap verme gibi mi olsun? Bir şekle sokalım yani.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Şahsıma yönelik…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Atıp tutuyorlar kürsüyü boş bulunca sonra…

BAŞKAN – Başkan vekiliyle konuşuyorum Sayın Nazlıaka, bir saniye lütfen.

Sayın Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Başbakan Yardımcısı konuşmasında bazı milletvekillerimizin isimlerini zikretmek suretiyle kendilerinin bazı konuşmalarına cevap verdi. Bu cevaplar sırasında milletvekillerimize İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi uyarınca söz hakkı doğdu. Dolayısıyla, bu sataşmalar nedeniyle milletvekillerimizin söz hakları bakidir, vardır ama ayrıca Sayın Başbakan Yardımcısı, Manisa Milletvekilimiz Sayın Sakine Öz’ün konuşmasından bir alıntı yaparak, böyle bir konuşma yaptığını iddia ederek, CHP’den hiçbir yetkilinin Sayın Sakine Öz’le ilgili herhangi bir değerlendirme veya işlem yapmadığını veya açıklama yapmadığını söylemek suretiyle de “yetkili” kavramını kullanarak grubumuza ve bana sataşmada bulunmuştur. Ben de söz hakkı istiyorum efendim.

BAŞKAN - Şimdi. evet beyler, 10 arkadaş da soru için sisteme girmiş…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bayan da var orada Sayın Başkan.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Sayın Başkan… (Gürültüler)

BAŞKAN - Bir saniye efendim, bir saniye. Ben ne yapacağımı söyleyeyim de sonra itiraz edin, olur mu?

Şimdi, ilk önce grup başkan vekiline söz vereyim, sonra da diğer arkadaşlara, isimlerini yazdıranlara ikişer dakika söz vereceğim ama diğer arkadaşların hakkını da muhafaza edelim.

Sayın Hamzaçebi, siz buyurun grup adına, iki dakika.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Bizim ismimizi de yazdınız mı?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bizim ismimiz…

BAŞKAN – Size de vereceğim efendim, size de… 

Sayın Yeniçeri, oturun, tamam.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın CHP Grubuna ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç konuşmalara cevap verirken, değerlendirmesini yaparken bir cümle kullandı. Manisa Milletvekilimiz Sayın Sakine Öz’ün yaptığını ifade ettiği bir konuşmadan alıntıyla “Mezheplerin, inançların siyaset konusu olmaması gerektiğini” söyledi. Sayın Arınç’ın bu cümlesine tabii ki katılırım ancak bir öz eleştiri yapmasını da Sayın Bülent Arınç’a buradan tavsiye ediyorum. Acaba, sormak isterim: Türk siyasetine mezhep ve inanç esaslı bir anlayışı, mezhep ve inançlar veya din konusunda bir kutuplaşmayı sokan siyasetçi veya siyasi parti kimdir? (AK PARTİ sıralarından “CHP” sesleri) Bu, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan ve partideki bazı yetkili kişilerden başkası değildir. Sayın Başbakanın bir süre önce Sivas davası katliamıyla ilgili olarak, davanın zaman aşımı sonucu düşmesiyle ilgili söylediği cümleyi hatırlayalım. “Bu karar hayırlı olsun.” demiştir. Bütün toplum infial  hâlinde “Bu karar hayırlı olsun.” Bir AKP Genel Başkan Yardımcısının söylediği cümleyi hatırlıyorum Sayın Kılıçdaroğlu’na ve Cumhuriyet Halk Partisini suçlayarak “Siz, Esad rejimine acaba mezhebi nedeniyle mi destek veriyorsunuz?” Ben de sormak istiyorum: Acaba siz, Esad rejimine aynı mezhepten olmadığınız için mi savaş ilan ediyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir anlayış olabilir mi? Din, inanç, mezhep bunlar siyaset konusu olmamalıdır, hepimizin ortak değerleridir. Aleviler, Alevi inancına sahip vatandaşlarımız, diğer bütün inanç sahipleri bu ülkenin vatandaşıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Her parti kendisini bu inançlara ne kadar eşit mesafede görürse o kadar iyi olacak. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Dersim’deki Alevileri de biz katlettik! Bravo size! (Gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

Sayın Aylin Nazlıaka, lütfen iki dakika içinde…

10.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan Yardımcısının şahsımla ilgili sözlerini büyük bir üzüntüyle dinledim ama bu üzüntü, Aylin Nazlıaka’nın şahsına yönelik bir üzüntü değildir; bu üzüntü ülkemin kadınlarına yönelik bir üzüntüdür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Başbakan Yardımcısı son derece cinsiyetçi bir konuşma yapmıştır. Kendisi sözlerine “Kadın milletvekili” diye başlamıştır beni tarif ederken. Acaba bu sözleri bir erkek milletvekili söyleseydi aynı şekilde başlayabilecek miydi?

Gene kendisi konuşması esnasında benim kendisine bakmamdan mahcup olduğunu ifade etmiştir. Sayın Başbakan Yardımcısı mahcup oluyorsa, o mahcubiyetinin milletvekilinin cinsiyetinden değil söylediklerinden ötürü olmasını dilerdim. Kendisini, bu anlamda kınıyorum, bunca yıllık devlet adamlığına da bu yorumu hiç yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum. Kendisine toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili olarak bir kitap hediye edeceğim. Umarım bu kitabı da okur. Ama şunun bilinmesini çok önemsiyorum, özellikle siz dinleyin: Bizler “Zarif” gibi sıfatlarla anılmak istemiyoruz. Biz kadın milletvekilleri dişiliğimizle değil kişiliğimizle buradayız; bu böyle biline.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Yeniçeri, iki dakika, lütfen Sayın Hocam.

11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Çok değerli milletvekili arkadaşlarımız, Sayın Arınç’ın özellikle millî bir konu olan Ergenekon destanına yaklaşırken Moğol destanı olduğu yolundaki iddiayı -o bir iddiadır, öyle bir kaynak vardır, doğrudur- dile getirerek âdeta Moğollardan yana tavır koymasını ayıpladım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu destanın Türkler tarafından ve Türklere ait olduğu da bilinmektedir ama bizim Başbakan Yardımcısı, sanki Moğol başbakan yardımcısıymış gibi destanın o tarafını, iddianın o tarafını dillendiriyor. Bu, olacak şey değil. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İkinci bir şey söyleyeyim, maddi bir hata yaptı. Ben tarihi okurum ama tarihçi değilim. Burada açıklayayım: Yönetim ve Organizasyon Ana Bilim Dalı Hocasıyım. Dolayısıyla, bunu da özellikle düzeltmek istiyorum ama tarihi gece gündüz okurum, hem de elli senedir okuyorum.

Şimdi, bakın, siz kendinizi ne hissediyorsanız osunuz…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sor bakalım, ne hissediyor?

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - …ve demek ki “‘Ergenekon’ isminin mahkeme tarafından bir terör organizasyonuna verilmesini doğal karşılıyor.” gibi bir hâli olduğunu da gördüm, bundan da üzüntü duyduğumu açıklamak istiyorum. Unutmayın ki, Karagöz ve Hacivat’ın da Yunanistan’ın olduğu söyleniyor. Şimdi, Karagöz ve Hacivat Yunanistan’ın mı? Ya da dönerin Yunanistan’a ait olduğu söyleniyor, döner Yunanistan’ın mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için, bu tür değerlendirmeler yaparken herhangi bir arşive girerek, herhangi bir tarihî kayda, belgeye girerek onu gerçekmiş gibi alıp değerlendirmenin yanlış olduğunu anlatmak istiyorum.

Bir de, burada tabii çok ciddi bir konu görüşülüyor. Bunu polemik üzerinden götürmesi çok başarılı, kendisini kutluyorum, polemik ustası ama polemik yaparsanız konu kayboluyor, olaya nüfuz edemiyorsunuz. Hâlbuki, millet sizden sorunlarına çözüm getirebilecek bir yaklaşım bekliyor, bir söz bekliyor. Onun için, burada soğukkanlı dikkatli daha aklı başında konuşmaların yapılması gerekiyor. (MHP sıralarından alkışlar)

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, teşekkür ediyorum.

Sayın Gürkut…

İkişer dakika…

12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GÜRKUT ACAR (Antalya) -  Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AKP’nin çekirdek kadrosu için söylediğim sözleri, yani “laik cumhuriyet düşmanı ve Mustafa Kemal düşmanı olma” sıfatını, AKP’nin tamamına söylediğimi söyleyerek, güya aklı sıra kurnazlık yapıyor. Ben, burada, Atatürkçü, laik, demokratik cumhuriyetten yana olan çok milletvekillerinin olduğunu biliyorum. Ama, ben, o çekirdek kadronun… Bakınız, o çekirdek kadroyla ilgili söylüyorum: Geçtiğimiz 10 yıl boyunca Lozan kahramanı İsmet İnönü’ye hakaretlerde bulunarak küçük düşürmeye çalıştınız. Bütün hücumlarınız, çekirdek kadro olarak İsmet İnönü’ye oldu. Aslında onun şahsında Mustafa Kemal Atatürk’e dil uzatıyorsunuz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bravo!

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Ancak, ne kadar gayret etseniz de KONDA’nın 2012 araştırması, Mustafa Kemal Atatürk’ün ve ilkelerinin insanlarımızın yüzde 82,3’ü tarafından sevildiğini ve benimsendiğini ortaya koymuştur.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Yıkmaya çalıştığınız cumhuriyetin laik ilkeleri için sorulan soruya, Türk halkının yüzde 82’si devletin laik ilkelerinin korunması yönünde yanıt vermiştir. İşte bu çerçevede diyoruz ki, Türk halkı olan biteni görüyor, zamanı geldiğinde size gereken yanıtı verecektir. Keser döner sap döner, bir gün hesap döner. Bu hesap mutlaka sorulacaktır çünkü karanlıklar asla sonsuza kadar sürmeyecektir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Acar.

Sayın Kurt…

İki dakika içinde lütfen…

13.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADİL KURT (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Sayın Başbakan Yardımcısına teşekkür ediyorum. Gecenin bu saatinde AKP Grubunu maç izlemekten alıkoyup salona getirdi, bu sevindiricidir. Bu konuşma, bu akşamın bir artı değeridir, bunu ifade edeyim.

Sayın Bakan, bu sizin komisyon konuşmanızın teksti ve Sayın Melda Onur’un ifadelerinin devamında siz cevaben söylüyorsunuz: “Çağdaş Kaplan: Müteahhidin silahla tehdit edilerek kaçırılıp örgüt evine götürülmesi, gasbedilmesi, sahte polis kimliğini kullanmak.” Bu gazeteciyle ilgili suçlama sizin ifadeniz Sayın Bakan. Bu iddianamede öyle bir şey yok, size veririm, bu iddianamede öyle bir şey yok, günahtır. Bir gence, genç bir gazeteciye böyle bir ithamda bulunmak... Tekrar ediyorum, demin kıyamadım, ifade etmedim, saygı duyduğum bir siyasetçisiniz, “Günahtır” kavramını kullanmayı tercih etmedim ama bu ifadeler size aittir. Yazık etmişsiniz.

TMK meselesine gelince; tartışmaya açtığınız iyi oldu, bence de tartışılması gerekir. Biz, şiddet içermemek koşuluyla her fikrin açıkça tartışılmasından, konuşulmasından, yazılmasından yanayız. Bunu TMK içerisinde düzenlersiniz, TCK içerisinde düzenlersiniz, nerede düzenlerseniz düzenleyin, yasanın başlığına ne koyarsanız koyun, bunun dışındaki düzenlemelere karşıyız.

Düşünce ve fikir özgürlüğü, şiddet içermeme koşuluyla özgür olmalıdır. “Ama”sı olmayan bir yasaya “evet” deriz. Mevcut yasalarda bolca “ama”lar ve “ama”lardan sonraki uygulamalar geçerli olduğu için söylüyorum.

İkincisi, TRT’yle ilgili anlayamadığınızı ifade ettiniz. Benim söylemek istediğim şu: (Arapça yazan logoyu gösterdi) Benim söylemek istediğim şu; Arapça logosu, TRT Arapça…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) – Şimdi, Arapçayı logoya koyarsınız. Türkçe logo koyarsınız.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Yeter, yeter!

ADİL KURT (Devamla) – Ben de size “yeter” diyeceğim ama siz başta dinlemediğiniz, maç izlediğiniz için yeterli olmamıştır, bir kez daha izah edeyim.

BAŞKAN – Sayın Kurt, lütfen…

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Gerek yok, gerek yok!

BAŞKAN – Evet, arkadaşlar…

ADİL KURT (Devamla) – Biz temel sorunları konuşuruz, siz maç izlersiniz. Biz, Türkiye’nin sorunlarını konuşuruz, aradaki fark bu!

BAŞKAN – Sayın Kurt, çok teşekkür ediyorum. Lütfen…

ADİL KURT (Devamla) - Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Mustafa Erdem, iki dakika içerisinde lütfen…

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

14.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben, Diyarbakır Kilisesinde çan sesinin Mehmet Âkif’in şiiriyle bir zillet olduğunu hatırlatmak istedim. Sayın Bakanı kesinlikle kastedip “zül” demedim ama şunu söyledim: Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği bir Rum Pontus İmparatorluğu’nun fethedildiği günde Sümela Manastırı’nın ibadete açılması benim için, benim gibi düşünenler için bir züldür ve bunu her zaman da zül olarak ifade etmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, bir şekilde mütekabiliyet esası dururken, bizim ecdat yadigârı mallarımızın, eserlerimizin korunmaması, bu hususta duyarlı olunmaması, Kıbrıs’ta AİHM kararlarıyla verilen tazminatların Lala Mustafa Paşa Vakfiyesi ve Abdurrahman Paşa Vakfiyesinin hilafına uygulamalardan ben zül duyuyorum ama siz onur duyuyorsanız takdir size ait, sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bravo Hocam. Bu kadar şeref size ait, bu şeref size yeter, bu şeref onlara yeter.

BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, bir saniye.

Arkadaşlar bu söz verdiğim arkadaşların isimleri Sayın Arınç’ın konuşmasında geçti. Şimdi, Sayın Genç, size Sayın Arınç bir şey demedi. Siz laf attınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dedi efendim. (CHP sıralarından “Dedi.” Sesleri, gürültüler)

BAŞKAN -.Şimdi ne diyorsunuz? Bir saniye efendim, bir saniye dinleyin. Lütfen susun ki dinleyeyim beyler, lütfen. Evet Sayın…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bana dedi ki: “Sen seçim bölgende yuhalanmış bir insansın.” böyle dedi. Burada bana iftira attı, onu…

BAŞKAN – İki dakika içinde lütfen… Tamam, oldu. Doğru.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yok Başkan, yok öyle bir şey? Sayın Başkanım böyle bir şey olur mu ya?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kendisi ayağa kalktı, kendisi.

BAŞKAN – Kamer Bey lütfen.

15.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi Bülent Arınç Manisa’da milletvekiliydi oradan gitti, Bursa’da aday oldu.

Şimdi, neden… Manisa’da milletvekili iken…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan bunun için mi söz verdiniz?

KAMER GENÇ (Devamla) – … orada hazinenin en kıymetli arazilerini -kendisi Meclis Başkanı idi- getirdi 3 milyon dolara birilerine verdi. Onlar aldıklarını altı ay sonra, yarısını 54 milyon dolara sattılar.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan iftira için mi söz verdiniz?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika.

İki, Bülent Arınç Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı iken kendisine gazeteciler sordular “Yahu sen kendi akrabalarını Meclise aldın.” dediler. Dedi ki: “Soy ismi bir tane Arınç olan bir kişi aldığımı ispat edemezsiniz.” 3 tane Arınç ispat edildi. “Ben sorularınıza cevap verdim.” diyor. Ben kendisine soru örgesini vermişim, diyorum ki: Bülent Arınç sen Ankara Büyükşehir Belediyesinden TRT’ye adam aldın mı? Hâlâ cevap vermiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben Tunceli’de 7 defa hem de tercihle hem ön seçimle seçilmiş, gelmişim, Bülent Arınç senin de yiğitliğin varsa, gel, benim karşımda aday ol. Daha artık ne diyeyim ben sana. (CHP sıralarından alkışlar)

İkincisi: Arkadaşlar, bu Bülent Arınç’ın… Geçmişte bir olay oldu. Biliyorsunuz, Marmaris’te mesir macunu dağıtıyorlardı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Manisa, Marmaris değil.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu, o, mesir macununun bir kısmını attı, TRT Genel Müdürüne “Al İbrahim, senin buna ihtiyacın var.” dedi. Yahu, Bülent, senin bununla ne ilişkin var ki buna ihtiyacı olup olmadığını nasıl biliyorsun? Böyle bir şey olur mu efendim? (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Sayın Genç…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz? Hakaret ediyor, iftira ediyor Sayın Başkan. Lütfen müdahale edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, lütfen…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya, ne hakla buraya çıkıp böyle…

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, yani bir kişinin mesire ihtiyacının olup olmadığını nasıl anlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen…

BAŞKAN – Lütfen… (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, vereceğim efendim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Terbiyesizliğe bakar mısın?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, bu ne saygısızlıktır ya?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Meclisin şahsiyetinden utanmalısın sen! Her sefer bunu yaptın.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, siz de arkadan laf attınız. Ne içinse onu bilelim, ona göre söz vereceğim. Nedir?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu Meclisin manevi şahsına hakaret ediyorsun her seferinde. Otur yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söylediği lafı söylüyorum ben.

BAŞKAN – Tamam, lütfen, lütfen oturalım. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler, karşılıklı laf atmalar) Ya, yapmayın arkadaşlar.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Utanmıyor musun?

BAŞKAN – Sayın Ünal, lütfen, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – O, onu söylerken utanmıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, lütfen, lütfen oturun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben ne demişim? Mesir macunu…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen oturun yerinize.

Yeter, beyler…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Her seferinde burada konuşup sonra gülerek…

BAŞKAN – Sayın Ünal, lütfen, Mahir Bey…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen ne biliyorsun?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sen bu Meclisten utanmalısın! Burada konuşup sonra buradan gülerek yerine geçemezsin sen. (Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Lütfen… Ya, yapmayın şunu be! Tatil etmek zorunda kalmayayım. Lütfen beyler, lütfen arkadaşlar… Rica ediyorum, rica ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen, bir saniye…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Ahmet Bey, lütfen, lütfen oturun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ama Sayın Başkanım, arkadaşlar kendi kendilerine sataştı, onlara sataşan olmadı.

BAŞKAN – Ya, vereceğim. (Gürültüler)

Arkadaşlar, oturun lütfen, sakin olun. Sakin olun, lütfen.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sözünü geri alsın, sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Tamam, sonra, söz verdim sonra.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ne diye söz verdiniz peki? Ne dedi kendisi?

BAŞKAN – Oturun lütfen, konuşacağız. Ya, bir saniye, lütfen oturun beyler. Oturun, tatil etmeyeyim, lütfen oturun, oturun evet.

Sayın Ağbaba, buyurun.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bu ne haysiyet cellatlığıdır ya?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sükûneti sağlayın Sayın Başkan, öyle konuşayım.

BAŞKAN – Tamam, tamam efendim.

Oturun lütfen, lütfen…

Evet, Sayın Ağbaba, buyurun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kendi kendilerine sataşıyorlar, sataşmadan dolayı söz alıyorlar.

BAŞKAN – Efendim, söz istiyorsanız vereceğim, oturun lütfen, lütfen oturun.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – En arkadan laf attı, en arkadan laf attı.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, buyurun.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ben de söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ya, Sayın Metiner, oturun, oturun efendim, istiyorsanız ondan sonra vereceğim, buyurun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Konuşacak lafı varsa konuşsun.

BAŞKAN – Evet, Sayın Ağbaba, buyurun.

16.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sıfırlayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam efendim, tamam.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Bakan, Hrant Dink’in katledilmesi sürecini başlatan 301’e dayalı Yargıtay kararıdır. Hrant Dink “Bu benim ölüm fermanımdır.” demiştir. Bu sözleri söyledikten bir süre sonra, 19 Ocak 2007 günü hunharca katledilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 24/10/2010 tarihli kararında bu kararı, Hrant Dink’i ölümcül bir saldırının ortasına atan karar olarak nitelendirmiştir.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ergenekon’u anlat.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bu kararın altında Nihat Ömeroğlu’nun imzası vardır.

Sayın Arınç, geçen hafta bu ismi, Türkiye’nin ilk kamu başdenetçisi olarak aday gösterdiniz ve tüm Türkiye’nin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Dinleyelim lütfen.

VELİ AĞBABA (Devamla) - …herkesin hatırlatmasına rağmen 4’üncü turda seçtirdiniz.

Şimdi, siz, vicdan sahibi bir insan olduğunuzu, mahcup bir insan olduğunuzu her fırsatta vurguluyorsunuz. Şimdi, bu yapılandan mahcup oluyor musunuz, Hrant Dink’in öldürülmesinde birazcık vicdanınız sızlıyor mu, sormak istiyorum size.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ergenekon’a gel.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ülkenin ürkek güvercinini öldürenlerden, Hrant Dink’in ölümünden, Hrant Dink’in katledilmesinden sorumlu olanlar hakkında bir tek işlem yaptınız mı? Bunu sormak istiyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ergenekon… Ergenekon…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ayrıca, Hrant Dink’i öldüren katillerin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen dinleyelim.

VELİ AĞBABA (Devamla) – …sorumlu olanların…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, biz burada Bülent Arınç’ın kişiliğini tartışmıyoruz. Lütfen konuşmacıya müdahale edin. Burada bir kurum tartışıyoruz, kurum bütçesini tartışıyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim. Bir dakika lütfen. Lütfen…

VELİ AĞBABA (Devamla) - …sorumlu olanların hepsini tek tek terfi ettirdiğinizi söylüyor musunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, Bülent Arınç’ın kişiliğini tartışmıyoruz.

BAŞKAN – Vereceğim, söz vereceğim. Bir dakika…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bülent Arınç’ın kişiliğini tartışmıyoruz. Lütfen izin vermeyin.

BAŞKAN – Bir dakika… Tamam efendim, bir saniye... Cevap verecek zaten Başbakan Yardımcısı.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, mezhepçilik konusuna gelirsek, 81 ilde bir partinin genel başkanını yuhalatmak mezhepçiliktir. Mezhepçilik yapanlar cemevlerine “ucube” diyenlerdir. Mezhepçilik yapanlar, camiye, kiliseye Büyükşehir Yasası’nda suyu bedava verip cemevlerine suyu bedava vermeyenler mezhepçidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Ağbaba, lütfen… Lütfen.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ben de söz istiyorum. Ayıp!

BAŞKAN – Sayın Başbakan Yardımcısı cevap verecek, lütfen oturun siz. Kendisi cevap verecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

17.- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Eleştiriler yapılmışsa bunların karşılığı hakaret etmek değildir ama karakteri, mayası, her şeyi hakaretten ibaret olan insanlara “hasbinallah ve nimelvekil” demekten başka çaremiz yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, Sayın Hamzaçebi’ye teşekkür ediyorum. Şu açıdan: Ben Sakine Öz Manisa Milletvekilinin yaptığı bir konuşmadan bahsederek bunu eleştirdim. Kürsüye geldiler, bu sözü eleştirmediler, bu sözün konuşulup konuşulmadığı üzerinde de durmadılar ama “Asıl mezhebe, siyasete dayalı siz yapıyorsunuz.” dediler. Benim ortaya koyduğum şey Sakine Öz’ün yaptığı konuşma doğru mudur, değil midir? Bana göre doğru değildir, topu taca atmayın, “Böyle bir şey söylemiştir ama şu anlamda söylemiştir.” diyebilirsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Deminden beri konuşturmuyorsunuz.

BAŞKAN – Lütfen dinleyelim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İkincisi, şöyle de konuşabilirsiniz. Aylin Nazlıaka Hanımefendi, arkadaşlarım, bütün kadın milletvekillerimiz dedi ki… Ben “hanımefendi” olarak hitap ederim, “bayan milletvekili” olarak hitap ederim ama önce AK PARTİ’li kadın milletvekilleri bize dediler ki: “Artık bize ‘kadın milletvekili’ demeniz lazım.” Kendimi buna uydurmakta epey de zorlandım çünkü “hanımefendi, bayan milletvekili” demeye ben daha çok alışmıştım. Ama siz “kadın milletvekili” denmesini istiyorsunuz, Kadın-erkek cinsiyet ayrımcılığı komisyonu var, her sözünüz “kadın” üzerine, benim “kadın milletvekili” demem aşağılamak değil ki, sizin isminizi kullanmak. Bu bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Bakan, siz diyorsunuz ki: “Ben mahcup bir insanım, zarif bir kadın milletvekili bana bakınca utanıyorum.”

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Affedersiniz… İşte burada vardı, onlar da gittiler. Yani BDP’den de, MHP’den de, CHP’den de bütün bayan milletvekilleri benim olduğum pek çok yerde “Artık bize kadın milletvekili denmesi lazım.” dediler. Anayasamızda da, Meclis İçtüzüğü’nde de buna uygun düzenlemeler yapıldı. Bundan dolayı kendinizi üzmeyin.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Saptırıyorsunuz Sayın Başbakan Yardımcısı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ama bakın, ben bir latife olsun diye bana bakmanız karşılığında bir şey söylemiştim, siz dinlemediniz, sonra gelenler size bir şey anlattı. Ben sizin bakışınızdan mahcup olmuyorum, benim mahcup olduğum başka bir konu var: Kürtaj meselesi konuşulurken siz öyle bir söz sarf ettiniz ki benim yüzüm kıpkırmızı oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Doğru! Doğru!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben asıl o zaman mahcup oldum, asıl o zaman utandım, asıl o zaman yerin dibine geçtim.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Bugün olsa gene söylerim. Çok doğru bir söz söylemişim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir evli, bir bayan milletvekili, çocuğu olan milletvekili, kendisiyle ilgili, bir organını nasıl böyle açıkça konuşabilir, nasıl bundan yüzü kızarmaz, benim yüzüm o zaman kızardı, o zaman mahcup oldum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Kamer Genç için söylenecek hiçbir şey yok. O, her dönemde milletvekili olmanın, 8-9 bin oyla buraya gelmenin yolunu bulur. DYP’ye geçeceği zaman da şart koşmuştu -DYP’liler şahittir- “Meclis başkan vekilliğini vermezseniz geçmem.” diye.

Bir zamanlar kendi kafasından hâkimlerle tazminat kazanır, bununla zengin olur kafayı çekerdi.

Mesir, viagra değil; mesir, kuvvet veren bir iksir. Ama senin uçkurunda aklın olduğu için, mesir atıldığı zaman aklına başka şeyler geliyor. Yazıklar olsun! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, aleyhte olmak suretiyle Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Çok üzülerek, hemen konuşmamın başında bir şeyi ifade etmek istiyorum. Burada, bugün, en önemli bir konuda demokrasinin sadece şekil şartını yerine getiriyoruz. Bir milletvekili olarak bu üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, on yıllık AKP iktidarında 11’inci bütçede, eğer bana sorarsanız on yılı nasıl değerlendiriyorsunuz diye, bütçe hakkından öteye küçük sevaplarla büyük günahların kapatıldığı, hiçbir şeyin doğru tartışılmadığı ve doğru mantığın kurulmadığı, ülke yönetiminin rüzgârın önünde dalından kopmuş bir yaprak gibi savrulduğu, demokrasinin nimetlerinden faydalanarak siyasetin bir şov sanatına dönüştürüldüğü, fikir ve düşünce inşasından uzak bir on yıl olarak izah ederim.

Değerli milletvekilleri, aralık ayında manevi mimarlarımızdan bir uluyu anarak sizlerle bir fikir inşasında bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Yüce Mevlânâ diyor ki: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler.” Ben diyorum ki, bunu daha da ileriye götürerek: “Tarifleri, kabulleri, kavramları aynı anlayanlar tartışırlarsa doğru düşünce inşa edebilirler. Kavramlarla oynayarak, tarifleri tanımları değiştirerek, hatta uluslararası literatürden bile Türkçeye doğru aktarmadan bir kopyacılık yaparak, bu tartışmalarla siyaset insanları eğer halklarına doğru hizmet etmeyi öngörüyorlarsa yanılıyorlar.”

Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde fikrî inisiyatifine ve namusuna güvendiğim çok değerli arkadaşlarım var. Bunlar çok çeşitli partilerde olabilirler. Ama Sayın Başbakanımızın son günlerde kullandığı bazı tarifler, tanımlar bir devlet adamı olarak beni çok büyük endişelere sürüklemiştir. Son grup toplantısında AKP’nin, Sayın Başbakan diyor ki: “Kürt milliyetçiliğine de karşıyım, Türk milliyetçiliğine da karşıyım.”

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Amenna.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Ve “milliyetçilik” tanımları getiriyorlar. Diyor ki: “Biz, dinsel milliyetçiliğe karşıyız, etnik milliyetçiliğe karşıyız. Biz, bölgesel milliyetçiliğe karşıyız.” 

Değerli milletvekilleri, şimdi sizlere soruyorum: Türk milliyetçiliği bu milliyetçiliklerin hangisinde? Etnik milliyetçilik midir, bölgesel milliyetçilik midir, dinsel milliyetçilik midir Sayın Başbakana göre? Ve şimdi sizlerle paylaşıyorum, siyaset sosyolojisinde, siyaset literatüründe dinsel milliyetçilik mi var yoksa dinsel siyasi ümmetçilik mi var? “Bölgesel milliyetçilik” diye bir şey olabilir mi? Milliyetçilik, bütün milleti kavrayan, bütün bölgeleri kuşatan bir anlayıştır. Bizim anlayışımızdaki “milliyetçilik”, bilime de ters düşmeyen, aynı zamanda yüce inancımızdan, İslam’dan, Hucurât Suresi’nin 13’üncü ayetinden de kaynağını alan bir milliyetçilik anlayışıdır. Eğer Sayın Başbakan milliyetçiliği kavmiyetçilik olarak anlıyorsa biz kavmiyetçi falan değiliz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Oradan laf atanlar var.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen “milliyet”in manasını…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Oradan laf atanlar, ben ümit ediyorum ki “Acıttı.” diyorlar. Onlar laf atmıyorlar. Bu kürsülerde tarih içerisinde çok güzel, latif laf atmalar olmuştur.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Olanlardan haberin yok!

BAŞKAN – Lütfen, lütfen…

Meclise hitap edin.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Hatibin yolunu şaşırtanlar olmuştur. Hatibin de başkalarının yolunu şaşırttığı olmuştur ama bu laf atma değil, bu “Acıttı.” feryadı.

Onun için, değerli arkadaşlar, bizim anladığımız “milliyetçilik” ırkçılık değildir. Bizim anladığımız “milliyetçilik”, milletin hepsini kuşatan, hepsini kavrayan bir milliyetçiliktir.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Kendi kafana göre…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - MHP’nin Türk milliyetçiliği ekseninde siyaset yaptığını cümle âlem bilir. Sayın Başbakan Milliyetçi Hareket Partisiyle yarışabilir, Milliyetçi Hareket Partisini muarız görebilir kendisine ama “Milliyetçi Hareket Partisi Türk milliyetçiliği ekseninde siyaset yapıyor.” diye “Türk milliyetçiliğine karşıyım.” diyen bir devlet adamı, Türk tarihine, Türk devletine ve Türk milletine hiç ama hiç yakışmayan bir devlet adamlığı örneğini vermiştir.

Değerli milletvekilleri, “Dokuz Işık” gündemde. “Dokuz Işık”ın yazıldığı günlerde bu ülkede çift meclis vardı; Senato vardı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vardı ve aynı zamanda o zamanki Türk tarih geleneğinden gelen ve Türk tarih geleneğine uygun düşen ve çift meclisli bir sistem yerine yürütmenin güçlenmesi, gelişmekte olan ülkelerin erken karar almasını öngörerek rahmetli Başbuğ’umuz, çift meclisin tek meclise indirilmesini ve aynı zamanda başkanlık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - …sisteminin Türk tarih geleneğine uyduğunu ifade etmiştir. Bugün tek Meclis vardır.

Burada bir şeyi sizlerle paylaşıyorum: On sene öncesinde hapishanelerden çıkıp bugün Başbakan olan Sayın Başbakan bu parlamenter sistemle Başbakan olmuştur ve bugün Türkiye’de, birçok mamur hâle getirdiğini, kalkındırdığını ve birçok icraatlar yaptığını… Sayın Başbakan neyi eksik bulmuştur? Sayın Abdullah Gül’le, Cumhurbaşkanıyla yetkileri paylaşamadığı için başka bir sultanlık mı istemektedir?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, süreniz doldu efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Onun için, bu sistemi ve içerisinde fikrî ahlakına güvendiğim arkadaşlarımı, Türk milliyetçiliği noktasında da bir kez daha dikkat çekerek hepsini saygılarımla selamlıyorum. Bütçenin felsefesine ve mantığına, her şeyine karşı olduğumu ifade ediyorum. Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemine geçmeden önce beş dakika ara veriyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 23.39


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 2’nci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağımızı söylemiştim.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum sataşma nedeniyle.

BAŞKAN – Kusura bakmayın, bu defa mümkün değil.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Belki de ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kadın milletvekiline böyle bir hitap söz konusu olmuştur.

BAŞKAN – İlan ettim Sayın Nazlıaka, dedim ki: “Konuşmalar bitmiştir. Soru-cevaba geçeceğim.” Arkadaşlarımız da sorularının cevabını bekliyorlar, sisteme girmişler.

Sayın Çınar, buyurun efendim…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, bir saniye efendim.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, ilk kez belki de Mecliste böyle bir konuşmaya şahitlik ediliyor. Onun için söz hakkım var diye düşünüyorum, söz istiyorum. Bir dakika verin ama bir dakika verin lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, bakın…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, oturum değişti, değişti.

BAŞKAN – Bir saniyenizi alabilir miyim.

Girmeden evvel dedim ki: “Konuşmalar sona ermiştir. Soru-cevap işlemine geçiyorum.” Lütfen anlayış gösterin.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, siz sataşmadan dolayı, Sayın Bülent Arınç’ın konuşması üzerine sataşmadan dolayı herhangi bir talepte bulunulmaması amacıyla oturumu kapattınız, verdiğiniz izlenim bu. Bakın, bu izlenimi veriyorsunuz. Şimdi, bu konuşmanın muhatabı Sayın Aylin Nazlıaka doğal bir hakkını kullanmak istiyor. İç Tüzük’ün birtakım maddelerinin arkasına saklanarak insan olmaktan kaynaklanan…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Saklanmıyoruz, söylüyoruz Sayın Başkan. Burası İç Tüzük’e göre yönetiliyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - … milletvekili olmaktan kaynaklanan, bir kadın, bir anne olmaktan kaynaklanan bir hakkı bir milletvekilinden esirgeyemezsiniz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Meclis İçtüzüğü’nü uygulamak saklanmak mı!

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Hamzaçebi, bakınız, konuşmanıza dikkat edin. Hiçbir tüzük maddesinin arkasına saklanmıyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Aynen, saklanıyorsun.

BAŞKAN – Ben sadece, konuşmalar bitti ve “Konuşmalar bitti.” dedim. Bunda saklanacak bir şey var mı?

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bir hakaret var, daha ne olsun!

BAŞKAN – Bizim de insan olarak ihtiyacımız var. Üç saattir oturuyorum, beş dakika arayı da ondan verdim. Başka bir şey yok. Lütfen yani böyle anlarsanız olmaz Sayın Hamzaçebi.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Söz alamazlar Sayın Başkan, oturum geçti.

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, kesinlikle kişiliğime yönelik…

BAŞKAN – Peki, bir dakika vereyim Sayın Aylin’e ama lütfen bir daha… (AKP sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, İç Tüzük var burada!

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum. Bir dakikadan bir şey olmaz.

Lütfen Hanımefendi, buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

18.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan Yardımcısının şahsımla ilgili sözlerini bir kez daha üzüntüyle dinledim. Kendisi anneliğimi sorgulatmıştır, kendisi sorgulanmasına sebep olacak bir açıklama yapmıştır. Benim asla anneliğimi sorgulamamı gerektirecek bir durum yoktur ancak son derece üslupsuz bir konuşma tarzıyla, maalesef, Meclisin de genel tarzını, seviyesini olumsuz yönde etkilemiştir. Ben kendisinin bunca yıllık devlet adamlığına bu konuşmayı hiç yakıştıramadım. Kendisinin bu açıklamalarını esefle kınıyorum. Ayrıca, kürtajla ilgili yaptığım açıklama literatürde var olan bir açıklamadır, var olan bir tanımlamadır. Kendisinin de literatürü öğrenmesini tavsiye ediyorum ama bana yönelik yaptığı sözlü saldırıları asla kabul etmiyorum. Meclisin üslubunu dönüştürmemeliyiz. Bu fikir-zikir meselesidir. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerçekten düşürmemeliyiz!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Nazlıaka.

Efendim, soru-cevaba geçiyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Sayın Çınar…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, 1’inci sıra Alim Işık.

BAŞKAN – Hayır, burada sıralar değişiyor. 1’inci sırada Sayın Çınar var Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İlk listede 1’inci sıra Alim Işık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim ilk sıra burada.

BAŞKAN – Listeye girip çıkanlar sona ekleniyor efendim, bana verilen liste burada.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır efendim, sizin söndürmenizden dolayı böyle oldu.

BAŞKAN – Hangisinin olacağını ben de şaşırdım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, yani buradan herhangi bir müdahale olmadı. Oradan bir müdahaleyle liste değişti.

BAŞKAN – Benim elimdeki liste böyle.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Birinci listede Alim Işık 1’inci sırada.

ALİM IŞIK (Kütahya) – 1’inci sırada ben varım Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Verdiğiniz liste.

BAŞKAN – Ama o listeden çıkış yapmış, öyle diyorlar efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır efendim, hayır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, çıkış yapmadı. Herhangi bir çıkış yapılmadı, oradan bir işlemle ışıklarımız söndü. Bakın yine…

BAŞKAN – Sayın Şandır, bana verilen bilgi şu: Bir arkadaş çıkınca bir diğeri giriyor ve liste değişiyor.

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Sayın Başkan, liste var burada. İlk verilen liste var burada.

BAŞKAN – Teknik olarak çıkmış veya burada yok diyorlar. Bana verilen liste bu, benim için fark etmez.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, benim mikrofonum da bir ara söndü, eğer benim de sıram, 7’nci sıra, değişmişse demek ki sistemden kaynaklanan bir durum var. Yoksa ben çıkış yapmadım. Anlaşılıyor ki Alim Işık da çıkış yapmadı.

BAŞKAN – Şimdi efendim, bakınız ben listeyi okuyayım o zaman.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet.

BAŞKAN - Sayın Çınar, Sayın Işık -tekrar girmişse, 1’inci sırada o varmış doğru- Sayın Yılmaz, Sayın Türkoğlu, Sayın Havutça, Sayın Aslanoğlu, Sayın Şandır, Sayın Kaplan, Sayın Öğüt, Sayın Erdoğan, 10 kişi oldu.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Ben 10’uncu sıradaydım, burada beni 11’inci sıraya atıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Işık olmayınca 10’uncu sıra oluyor. O zaman Işık’tan başlıyorsak, Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sorularım vardı sormayacağım. Kendinizi dev aynasından görüp milletvekillerine tepeden bakan ve onlara hakaret eden anlayışı gerçekten size yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum. Bu bütçe müzakerelerine gölge düşürdünüz. Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çınar…

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TRT’nin dizi, film ya da belgesel çekecek teknik kadrosu mevcut mudur? Mevcutsa binlerce lira verilerek neden programlar satın alınmaktadır?

Döneminizde TRT’de yayınlanan televizyon dizilerinin izleyici üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi doğrultusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır? Varsa sonucu nedir?

Yabancı vakıflara bugünlere kadar iade edilen malların sayısı kaçtır?

İlköğretim çağında çocuğu okuyan kaç fakir aileye vakıflar tarafından ne kadar yardım yapılmıştır?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Sayın Bakana… Biraz önce Meclis kürsüsünde elli dakikalık bir konuşma yaparken -daha önce Meclis Başkanlığı yapmış ve şu anda da Başbakan Yardımcısı olarak- bu konuşmada üslubunuzu kendinizce doğru buluyor musunuz? Buna şimdi değil ama bir izledikten sonra cevap verirseniz daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

İkinci sorum: Bu Reyting İzleme Ölçümleri Yönetmeliği’nin değiştirilmesine niye ihtiyaç duyuldu? Bu bir ihtiyaçtan mı kaynaklandı yoksa Başbakanlığın talebi üzerine mi gerçekleşti?

Türk Dil Kurumunun amacı, Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir fakat hepimiz biliyoruz ki caddeleri, sokakları ve dükkânları yabancı kelimelerin sardığı, sokaklarda yabancı hâkimiyetinin olduğu ortamda, bir açıklamanızda Kürtçe lügat hazırlamaktan bahsediyorsunuz yani Türkiye'de Türkçeyi gerekli yere getirdiğinizi mi düşünüyorsunuz da böyle bir çalışmaya girdiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biz, sizi ciddi, tecrübeli bir devlet adamı olarak bilirdik, yalnız, son dönemdeki konuşmalarınız oldukça gayriciddi. Sanırım, siyaseti bırakıp yerinizi gençlere bırakma zamanı gelmiş.

Gaziantep’te Koruma Kurulundan “kültür merkezi” olarak projesi geçen bir bina “havra” olarak restore edilmiştir. Gaziantep Vakıflar Müdürü, Gaziantep’te 1 tane dahi Yahudi olmadığı için İstanbul’dan 1.000 Yahudi’yi uçakla Gaziantep’e getirmeyi planlamış ancak Yahudiler, bu projenin Gaziantep’te duyulması üzerine vazgeçmişlerdir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Diğer taraftan, devri iktidarınızda Türklük ve Türkçe öksüz bırakıldığı gibi, Türkçenin yanına yeni diller getirilmek istenmektedir. Türk dünyasını birleştirecek Ortak Türk Alfabesi Projesi ne aşamadadır? Bu proje kadük mü kalmıştır? Herhangi bir katkınız olacak mı yoksa o da Türklük gibi olumsuz bir nasiple mi karşılaşacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkoğlu.

Sayın Havutça…

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, arkadaşlarımızın iyi niyet çerçevesinde bütçe görüşmeleri esnasında eleştirel düşünceleriyle yaklaşımları karşısındaki tavrınızı ben de şiddetle kınıyorum. Devlet adamlığına yakışan, burada demokratik olgunluk çerçevesinde arkadaşlarımıza belden aşağı vurmak yerine onların yaptığı eleştirilere karşı yanıt vermektir. Oysa siz polemik yaratmayı tercih ettiniz. Bu da ne devlet adamlığına ne de bu Parlamentonun saygınlığına uygun düşmemiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben de yaşananlardan son derece üzüntülüyüm. Artık soru sorma motivasyonumu kaybettim. Bir milletvekili olarak hakikaten vicdanım yaralanmıştır. Soru sormaktan vazgeçtim efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’yi on yıldan bu yana yönetiyorsunuz. Biz, çocukluğumuzdan bu yana Ergenekon Destanı’nı Türk milletinin diriliş destanı olarak öğrendik, okutuldu, sizin iktidar döneminizde de böyle okutuldu. İsmini açıklamadığınız ve istihzayla grubumuzu da suçladığınız bu efsanenin yanlış olduğunu, doğru olmadığını ifade ettiniz, bunu tamamlamanız lazım. Benim öğrenmek istediğim, Ergenekon Destanı’nın Türk milletinin diriliş destanı olmasından rahatsızlık mı duyuyorsunuz? Neden bu konuya bu yaklaşımı gösterdiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.

İkincisi: Türkiye’de azınlık vakıflarına gösterdiğiniz hassasiyet sizin takdirinizdir ama Türkiye’yi yöneten bir iktidar olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …Osmanlı’nın vakıflarına da aynı hassasiyeti gösteriyor musunuz, gösterecek misiniz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Sayın Kaplan…

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bülent Arınç’ın söylemleri ve üslubu, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki tutumu kendi makamına yakışmadığından dolayı kendisini protesto etmek anlamında soru sorma hakkımı geri alıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, Meclis ciddiyeti gerekir. Böyle soru sorulur mu? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen arkadaşlar… Lütfen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Böyle şey olur mu?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Evet, Sayın Öğüt…

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Soru sormayacaksanız sormazsınız. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Soruları da senden mi alacağız Ahmet Bey?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Başa alabilir miyiz Başkanım?

BAŞKAN – Lütfen efendim.

Başa alın.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Türkiye, ağız ve diş sağlığı açısından hem ABD’nin hem de Avrupa’nın çok gerisindedir. Toplumda her 3 kişiden 1’inin günde 1 kere bile diş fırçalamadığı gerçeğinden yola çıkarak bu bilincin artırılmasının gerekliliği yadsınamaz noktadadır. Oysaki izlediğimiz her yabancı film ve dizide mutlaka dişle ilgili en az bir tane sahne vardır. Bunun amacı da görsel göndermeyle bireylere ağız ve diş sağlığının önemini anlatmak ve bu bilinci aşılamaktır.

Bütün vücut sağlığını ilgilendiren diş hastalıklarının önlenebilir hastalıklar olduğu göz önünde bulundurulduğunda ülkemizde de benzer uygulamaların hayata geçirilmesinin ne denli önemli olduğu görülecektir.

Diş Hekimleri Birliğinin bu talebi için Hükûmetin bir girişimi olmuş mudur ya da planlanmakta mıdır? RTÜK ve TRT başta olmak üzere ilgili kurumlarla irtibata geçilerek Türkiye’de ağız-diş sağlığı bilincini yerleştirmek adına, yurt dışında olduğu gibi zorunlu uygulamalar getirilebilir mi?

Ayrıca, tarihimizin ve ecdadımızın oluşturduğu eserleri ve vakıfları gözü gibi korumakla görevli olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve şubelerinin lüks arabalar kullandığına dair birtakım gözlemlerimiz olmaktadır. Bu doğru mudur? Bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, ben de bu kadar, Sayın Başbakan Yardımcısının artık sorulara tahammül edemediği bir ortamda soru sormak istemiyorum ancak bana Van Erciş’ten gönderilen bir soruyu kendilerine soracağım.

“Erciş Atatürk İlköğretim Okulu 1924 yılında yapılmış ve bugüne kadar adını muhafaza etmiştir. Depremde de bu bina zarar görmediği hâlde bu okulun adı Tenzile Ana İlköğretim Okulu olarak niçin değiştirilmiştir?” Erciş’ten vatandaşımız soruyor. 

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğan.

Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim.

Ben de bir hekim olarak üzüntülerimi bildirmek istiyorum.

Soru olarak da, bütçenin ilk günü Mustafa Elitaş Sayın Milletvekili, Türkiye’de hiçbir caminin imamsız bırakılmadığını söyledi. Keşke aynı milletvekili, öğretmeni olmadığı için açılamayan ve kapısı kilitli okullara da değinseydi. İbadeti her yerde yapabilirsiniz, ancak okula gidemeyen öğrencilerin durumunu nasıl giderecek, AKP iktidarının ayıbı değil midir?

Siverek Bucak köyünde Yukarı Yakaboz’da sekiz yıldır bir camiye hâlâ imam atanmamıştır, yani doğruları söylememektedir Elitaş ve 120 bin civarında kadro boştur, 60 bin öğretmen atama beklemektedir. Bunların atamaları ne zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.

Sayın Öner…

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hakkımı kullanmıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Acar.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bülent Arınç, Sayın Başbakan Yardımcısı, benden sorduğunuz için söylüyorum; kırk yıllık hukukçuyum, otuz dokuz yıldır Antalya’da siyaset yapıyorum. Gündoğmuş’tan Serik’e, Gazipaşa’dan Kaledran’dan Kalkan’a kadar, Kınık’a kadar ayak basmadığım, konuşmadığım yer yoktur. Her metresinde alın terim vardır. Ben, dört yıl belediye meclis üyeliği, iki yıl belediye başkan vekilliği, dört yıl Antalya il başkanlığı, iki yıl Antalya Baro Başkanlığı yaptım ve on beş yıl yerel ve genel seçimlerde il seçim komitesi başkanlığı yaptım da geldim; karnınızdan konuşmayın!

İtibarsızlaştırma politikanızla ülkeye bıkkınlık getirdiniz. Orduyu, yargıyı itibarsızlaştırıp dönüştürdünüz, CHP’yi dönüştürmenize izin vermeyeceğiz! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, buyurun efendim.

(CHP sıralarından bir grup milletvekili Genel Kurul salonunu terk etti)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Tahammül bu işte!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Arkadaşlarımın büyük bir kısmı esasen soru sormadılar, sadece konuşmam ve üslubumla ilgili eleştirilerde bulundular. Şimdi de 2 arkadaşımızı bırakarak Genel Kurul salonunu terk ediyorlar. Ben bu konudaki eleştirileri severim yani üslubumda bir yanlışlık varsa, eleştiri hudutlarını aşmışsam, kişilikle, şahsiyetle uğraşmışsam arkadaşlar her şeyi söyleyebilirler ama yıllardır Genel Kurul çalışmalarını özellikle bu dönemde takip ediyorum. Önce bir kendilerine baksınlar, üsluplarını bir kontrol etsinler; kürsüye çıktığında ne söylediklerini, niçin söylediklerini bir düşünsünler, beni ondan sonra eleştirsinler.

Bu eleştirilere bakarak şunu söylüyorum ki bu akşam ben çok güzel ve çok doğru bir iş yapmışım. Bana yakışan şey, yirmi yıla yaklaşan parlamenterlik hayatımda Genel Kuruldaki tutanaklardır. Bu tutanaklarda benim yüzümü kızartacak hiçbir şey yok. Yaptığım yanlışlıkların çoğunu da ya kabul ederek ya özür dileyerek karşılamışımdır. Bir takım gerçeklerin ortaya çıkmasından bu kadar hiddet buyurup “Zaten soracak sorumuz yok. Biz usulen soru sormuyoruz.” demenin âlemi yok. Yanlış yapmışsam yanlışlığımı söylersiniz.

Ben geleneklerine bağlı bir insanım, örf ve âdetine bağlı bir insanım, aile hayatının ne kadar kutsal olduğuna inanan bir insanım. Evli, çoluk çocuk sahibi bir kadının kendi cinsel organını söz konusu etmek suretiyle “Benim orama karışma.” demesini ben bugüne kadar çok yargılamıştım.

HASAN ÖREN (Manisa) – Tekrarlamayın artık, lütfen ya!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Çok ayıp, çok ayıp Sayın Arınç, olmuyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Tekrarlamadım zaten, tekrarlamadım. O kelimeyi sarf etseydim o zaman tekrarlamış olacaktım ama tekrar tekrar onu kürsüye çıkarttınız ve beni eleştirmesine, yanlış söylediğimi ifade etmesine fırsat verdiniz. Deneyimli bir grup başkan vekili bunu yapmaz. Biz size her zaman güveniyoruz, sizi her zaman takdir ediyoruz. Diğer arkadaşlarınızdan farklı bir yeriniz var.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ne demek “Diğer arkadaşlarınızdan farklı bir yeriniz var?”

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –  Ama Kamer Genç’i buraya sürmenin, söyledikleri sözlere karşılık vermemenin elbette bir siyasi yükümlülüğü olacak, kusura bakmayın. Ne söylediğimi biliyorum, nasıl söylediğimi biliyorum şüphesiz.

HASAN ÖREN (Manisa) – Bülent Bey, buradan geliyor mu yanlış söylediğinde bir şey?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar beni üslubumdan dolayı hiç eleştirmediniz. Eleştirenler başkalarıydı, onların da ne oldukları, nasıl oldukları bir bir ortaya çıkıyor. Ben burada konuşmacıların söylediklerine “Bilimsel yönde şunları da dikkate alın, bunları da araştırın.” diye cevaplar verdim. Bugüne kadarki kabullerimizden farklı şeyler olabilir ama o kürsü hür kürsü; sadece hakaret etmek için değil, söylediğimiz sözlerden, kullandığımız oylardan da sorumlu olmamak adına fikirlerimizi ifade edebileceğimiz bir kürsü. Bundan dolayı kızmaya gerek yok.

“Van Erciş’te okulun adı neden değişti?” Bilmiyorum.

“Camilerde, imamsız kalmadı, okullar ne durumda?” Onu da Millî Eğitim Bakanımızın bütçesi geldiğinde soracaksınız.

Sayın Çınar, TRT’yle ilgili ben gensoru geçirdim. Gensoruda söz konusu olanlar soru konusu olamaz İç Tüzük’ün maddesi gereğince.

“Üslubunuz doğru mu?” Bana göre doğru.

“Türk Dil Kurumunun amacı şudur: Türk dilini geliştirmektir. Siz Kürtçe lügat hazırlıyorsunuz.” diyorsunuz. Evet, iftiharla söylüyorum çünkü Türk Dil Kurumu bugüne kadar İngilizce-Türkçe Sözlük, Almanca-Türkçe Sözlük, Fransızca-Türkçe Sözlük, Türkçeden Ermeniceye Ermeniceden Türkçeye Lügat, Gürcüce-Türkçe Sözlük, Hakasça-Türkçe Sözlük, Tuvaca Sözlük, Yakut Dili Sözlüğü, Çağatayca Sözlük, Moğolca-Türkçe Sözlük, Sırpça-Türkçe Sözlük, Çuvaşça Sözlük hazırlamış, Türkçe-Kürtçe sözlük hazırlamamış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Allah aşkına, Kürtçe bir sözlük hazırlamanın, “Kürtçe lügat çıkaracağız.” demenin ayıp tarafı var mı, yanlış tarafı var mı, günah tarafı var mı, suç tarafı var mı?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başbakan Yardımcısı “Doğru buluyor musunuz?” dedim. Doğru buluyor musunuz, bulmuyor musunuz onu söyleyeceksiniz. Bizim sorumuza cevap verin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Türk Dil Kurumu -bugüne kadar yapmadığı bir görevi hatırlatıyorum- bu görevi yapacak, Türk Dil Kurumu Türkçe-Kürtçe bir sözlük hazırlayacak. Bunu yapmakla da görevimizi yapmış olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başbakan Yardımcısı sorumuzu doğru okuyun. Ayıp da demedim, yanlış da demedim. Doğru mu yanlış mı dedim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Urduca-Türkçe, Hintçe-Türkçe, Romence-Türkçe sözlük hazırlanıyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – “Doğru mu?” diye sordum, bir kelime sordum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Beyefendi, bırakın bağırmayı. Bırakın bağırmayı.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Doğru buluyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen dinleyelim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Polemik yapmışım. Polemik siyasette vardır, sözlerime cevap vereceksiniz.

Vicdanı yaralanmış Sayın Aslanoğlu’nun. Bugüne kadar vicdan yaralayan sözlere duyarsız kaldınız, bugün mü aklınıza geldi, bu akşam?

“On yıldır Türkiye’yi yönetiyorsunuz. Ergenekon Destanı’nı yıllardır okuduk, niye bundan rahatsızlık duyuyorsunuz?” Niye rahatsızlık duyayım? “Bir işin gerçeği şöyledir.” demek, “Bu konuda bir araştırma yapalım.” demek ne zaman suç oldu?

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, süre bitmedi, benim sorum var.

BAŞKAN – Buyurun sorun.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Manisa’da bulunduğunuz bir sırada, size Ankara’da suikast yapmak üzere oldukları iddiasıyla yakalanan ve gözaltına alınan askerî personel ile ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir iddianame düzenlenmemiş veya takipsizlik kararı da verilmemiştir. Acaba bunun nedeni nedir? Yoksa bu iddia doğru değil miydi? Birinci sorum bu.

İkincisi: Gaziantep’te 5-6 yerel televizyonun “ortak platform” adı altında müşterek yayın yaptığı haberleri alınmaktadır. Bu uygulama yayın ilkelerine uygun mudur? Uygun değilse bu konuda ne tür tedbir almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Serindağ.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, bir sorum var benim de, bir soru sormak istiyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, müsaade ederseniz bir soru daha alalım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Üç dakikamız var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Metiner.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Teşekkür ederim.

Sayın Başbakan Yardımcımıza sorulan bir soru var, Kürtçe sözlüğün hazırlanmasıyla ilgili duyulan rahatsızlığı... Şimdi, hem bu ülkede yaşayan Kürtleri Türk kabul edeceksiniz hem de Kürtçe sözlüğün hazırlanmasından rahatsızlık duyacaksınız. Acaba, bu rahatsızlığı duyanlar bu çelişkileri nasıl ifade ederler, doğrusu çok merak ediyorum. Sayın Başbakan Yardımcımız belki onlar adına cevap vermek isterler. Bir karar versinler, bu ülkedeki Kürtler Türk müdür? Türk ise onların dilinde bir sözlük hazırlanmasından niye rahatsızlık duyuyorlar acaba?

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Ergenekon’la ilgili Sayın Arınç’ın söylediği -Moğol olup olmadığıyla ilgili- bilim adamını kendisine sormuştuk, cevabını vermedi ama kim olduğu ben size söyleyeyim: Sayın Türköne. Türköne’nin alanı bu alan değil bir defa. Dolayısıyla, onun ileriye sürdüğü böyle bir iddianın kürsüde dile getirilmesi yani tarihî bir gerçeklik olmamasına rağmen dile getirilmesi son derece, gerçekten, tarihimiz ve millî değerlerimiz açısından beni hayal kırıklığına uğrattı ve doğru olmayan bir şey. Dolayısıyla, böyle, alanında, bu konuda birçok araştırma yapmış, bu destan üzerine çalışmış, Göktürk tarihlerini yazmış, Tarih Kurumunda da bunlarla ilgili birçok kitap yazılmış olmasına rağmen, böyle bir açıklama gerçekten bizim için bir şanssızlıktır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakanım, cevap vermek ister misiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Bir kısım arkadaşlar soru sormak hakkından vazgeçmişlerdi ama sürenin olduğunu gören bir arkadaşımız sorusunu sordu.

Sayın Metiner’in sorusu benim cevaplandıracağım bir konu değil.

Ama gecenin bu saatinde aklıma bir fıkra geldi. Müsaade ederseniz, cevap sadedinde belki kabul edilir, onu söylemek istiyorum: Yıllardan beri “al görmüş boğa” gibi bir tabir vardır. Yani, İspanya’daki boğa güreşlerine bakarak önüne kırmızı örtü koyarlar, boğa buna çok kızar ve orada birtakım şeyler yapılır, herkes bunu zevkle seyreder. Neden boğalar kırmızı renge karşı, al renge karşı bu kadar kızgındır diye araştırma yapmışlar. Sonunda, rivayet o ki, boğayı konuşturmuşlar. “Sen niye bu al örtüye bu kadar kızıyorsun?” diye. Boğa demiş ki: “Ben kızmıyorum ki, boğalar al örtüye kızmazlar.” “E, niye o kadar saldırıyorsun?” “Aslında…” demiş ”…inekler buna çok kızar. Al rengi gördükleri zaman inekler daha çok kızarlar.” “E, onlar inek, sen boğasın, sen niye kızıyorsun?” “Beni inek yerine koydukları için.”

Şimdi, hayatımızda öyle kabuller olabilir ki bunların bir gün yanlışlığını söyleyecek bir insana da böyle, hakikaten kabullenmezlik edebilirler. Araştıralım. Artık “Google amca” diye bir şey var, “İnternet” diye bir şey var, “tarih” diye bir şey var. Araştıralım, bu çok basit, çok sade bir olay. Buna hiç kimse kızgınlık göstermesin.

Sayın Valim, biz sizin valiliğinizi değil, daha çok, Önder Bey’le ilgili konuşmanızdan hatırlıyoruz. Ne olur, şu milletvekilliğimiz sırasında, kendinizi hatırlatacak bir şeyler sormayın.

Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Serindağ.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, şimdi, ben çok net 2 soru sordum. Hiç, herhangi bir kapalı soru değildi bunların ikisi de, çok net sorulardı. Sayın Başbakan Yardımcısı bu sorulara yanıt vereceğine başka şeyler söyledi. Ben, Sayın Önder Sav’la, o zamanki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Sayın Önder Sav’la…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Bir saniye…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - …bir sohbet yaptım ve bundan da gurur duyuyorum. Gazetelere yansıdı o sohbetin içeriği.

Bakınız, 2 mülkiye müfettişi görevlendirildi, suç unsuru bulamadılar. Sonra, farklı 2 mülkiye müfettişi görevlendirdiler, gene suç unsuru bulamadılar. Oraya 2 mülkiye müfettişi gönderdiler, on gün orada araştırma yaptılar, suç unsuru bulamadılar ve hâlâ şimdi Sayın Başbakan Yardımcısı onu gündeme getiriyor. Ben bunu ayıplıyorum ve milletime de şikâyet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Zabıtlara geçti efendim.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - Bölümleri okutuyorum…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bitti oylama.

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Oradan ekmek çıkmaz size, sayı çok.

BAŞKAN – Onu oyladım. Bölümlerden sonra…

42.01) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1) Radyo ve Televizyon Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                          125.248.000

 

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamadan önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi isimleri tespit edeceğiz: Sayın Hamzaçebi, Sayın Dibek, Sayın Ören, Sayın Serindağ, Sayın Aslanoğlu, Sayın Köse, Sayın Topal, Sayın Kesimoğlu, Sayın Dinçer, Sayın Özel, Sayın Akar, Sayın Özbolat, Sayın Aksünger, Sayın Bulut, Sayın Özkan, Sayın Aydın, Sayın Ekşi, Sayın Develi, Sayın Özgümüş, Sayın Toprak, Sayın Ağbaba.

Oylamadan önce yoklama talebi olduğu için, yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.[AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar (!)]

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı: 361) (Devam)

2.- 2011 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)

I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU (Devam)

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)

1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)

1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)

1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Bölümü kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

03   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                 1.400.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

08    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                  35.352.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     162.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

03        Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                     68.600.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

05                     Diğer Gelirler                                                                   93.400.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     162.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                      115.000.000,00

Bütçe Gideri                                                                                           100.712.038,67

İptal Edilen Ödenek                                                                                 14.287.961,33

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

                                                                                                                                (TL

Bütçe Gelir Tahmini                                                                               115.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                            107.525.158,35

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.77) BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Basın-Yayın Enformasyon ve Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                           12.227.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                                  19.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

03   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                   540.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

08    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                 141.331.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     154.117.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

(BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                      159.390.800,00

Bütçe Gideri                                                                                           156.685.332,69

İptal Edilen Ödenek                                                                                  2.705.467,31

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.18) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                        Açıklama                                                                            (TL)

01                       Genel Kamu Hizmetleri                                                  23.569.400

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

03            Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                        8.076.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

07                            Sağlık Hizmetleri                                                          505.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

08             Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                        331.407.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10     Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                56.786.100

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     420.344.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                 (TL)

03        Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                    397.823.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                           1.100.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

05                     Diğer Gelirler                                                                   43.660.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

06                   Sermaye Gelirleri                                                                58.440.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     501.023.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                      636.836.299,94

Bütçe Gideri                                                                                           501.717.702,88

İptal Edilen Ödenek                                                                                134.352.362,71

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                  766.234,35

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Bütçe Geliri Tahmini                                                                              509.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                            485.012.195,91

Ret ve İadeler                                                                                           4.088.768,10

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.02) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                                            8.086.300

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

03   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                   180.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                       8.266.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

03        Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                         18.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                           8.223.300

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

05                     Diğer Gelirler                                                                       25.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                       8.266.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                        7.918.000,00

Bütçe Gideri                                                                                             6.239.686,48

İptal Edilen Ödenek                                                                                  1.678.313,52

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Bütçe Gelir Tahmini                                                                                 7.323.000,00

Net Tahsilat                                                                                              6.780.302,60

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.03) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ

1) Atatürk Araştırma Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

08    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                   2.335.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                       2.335.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                               (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                 193.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

04     Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                      2.142.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                                   TOPLAM                                                                2.335.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                        3.177.000,00

Bütçe Gideri                                                                                             2.847.666,64

İptal Edilen Ödenek                                                                                   329.333,36

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Bütçe Gelir Tahmini                                                                                 2.111.000,00

Net Tahsilat                                                                                              2.547.732,07

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Atatürk Araştırma Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi 2013 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.04) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

1) Atatürk Kültür Merkezi 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                               (TL)

08    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                   3.873.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                       3.873.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                         (TL)

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                  161.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

04    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                       3.712.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                                  TOPLAM                                                                 3.873.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Atatürk Kültür Merkezi 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Atatürk Kültür Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                        4.038.228,38

Bütçe Gideri                                                                                             2.561.764,42

İptal Edilen Ödenek                                                                                  1.476.463,96

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Bütçe Gelir Tahmini                                                                                 2.953.000,00

Net Tahsilat                                                                                              2.862.288,33

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Atatürk Kültür Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Dil Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.05) TÜRK DİL KURUMU

1) Türk Dil Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                          Açıklama                                                                          (TL)

03         Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                             240.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

08          Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                            12.553.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                                  TOPLAM                                                                12.793.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                               (TL)

03        Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                     93.709.200

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                             101.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

05                     Diğer Gelirler                                                                   46.122.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                     139.932.200

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türk Dil Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Dil Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                       16.753.000,00

Bütçe Gideri                                                                                            10.348.065,43

İptal Edilen Ödenek                                                                                  6.404.934,57

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Bütçe Gelir Tahmini                                                                               105.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                            119.441.911,21

Ret ve İadeler                                                                                             153.845,89

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Dil Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Tarih Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.06) TÜRK TARİH KURUMU

1) Türk Tarih Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                    Açıklama                                                                                (TL)

03   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                   280.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

08    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                   6.652.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                            TOPLAM                                                                       6.932.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                          (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                               84.461.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

04     Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                         32.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

05                            Diğer Gelirler                                                            40.507.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                      

                                   TOPLAM                                                              125.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türk Tarih Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Tarih Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Toplam Ödenek                                                                                        9.270.424,20

Bütçe Gideri                                                                                             8.422.760,13

İptal Edilen Ödenek                                                                                   847.664,07

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

                                                                                                                                (TL)

Bütçe Gelir Tahmini                                                                                95.000.000,00

Net Tahsilat                                                                                            123.146.123,78

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Tarih Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun 2013 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 12 Aralık 2012 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                       

Kapanma Saati: 00.34