DÖNEM: 24 CİLT: 36 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36’ncı Birleşim
10 Aralık 2012 Pazartesi
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) DUYURULAR
1.- Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Filistin
Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine
ilişkin duyuru
B) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
teşrif etmiş bulunan Kenya Cumhuriyeti Parlamenter Hizmetleri Komisyonu
Heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz”
denilmesi
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/698) (S. Sayısı: 361)
2.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki Kamu İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362)
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Sayıştay
Başkanlığının denetim raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmadığı
gerekçesiyle 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerinin yapılıp yapılamayacağı hakkında
VI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 6 Aralık 2012 tarihli 35’inci Birleşimdeki bazı
ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması
VII.- SÖYLEVLER
1.- Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ın, Genel Kurula hitaben konuşması
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP
Grubuna ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2007-2012 yılları arasında askerlik hizmeti
sırasında meydana gelen ölümlere ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz’ın cevabı (7/11150)
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, 2012 hac döneminde Türkiye’ye verilen ek
kontenjana ve bu ek kontenjanın acentelere kullandırılmadığı iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/11409)
3.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, sahipsiz kedi ve köpeklerin toplanıp yurt dışına
kaçırıldığı iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sorusu ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/11741)
4.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/11758)
5.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/11826)
6.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Bingöl ili kentsel dönüşüm projesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/11856)
7.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, TRT’nin tarım konulu bazı programlarının
yayından kaldırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/11880)
8.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Gazetecileri Koruma Komitesinin 2012 Türkiye
raporundaki tespitlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/11881)
9.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Balâ ilçesinde TOKİ tarafından yapılan
arsa satış işlemlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/11883)
10.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde eğitim ve
kültür tesisleri olarak değerlendirilmek üzere Bakanlığa devredilen bir
taşınmaza ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/11928)
11.- Denizli
Milletvekili Adnan Keskin’in, Hakkâri’de TOKİ tarafından gerçekleştirilen
çalışmalara ve Hakkâri Üniversitesinin yeni kampüs arazisine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/11930)
12.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in ilçelerine bağlı orman
köylerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı
(7/11969)
13.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün yabancılara
toprak satışıyla ilgili verilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12098)
14.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde eğitim ve
kültür tesisi olarak değerlendirilmesi kararlaştırılan bir alana ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12136)
15.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Manisa’daki belediyelerin İlbank’tan kullandığı
kredilere,
Hakkâri’deki
belediyelerin İlbank’tan kullandığı kredilere,
İlişkin soruları
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12137), (7/12138)
16.- Kayseri Milletvekili
Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’nin Yahyalı ilçesindeki 75. Yıl TOKİ
konutlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/12142)
17.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Siirt Kredi ve Yurtlar Kurumundaki sorunlara ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/12150)
18.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Erzurum’un ilçelerinde yapılan spor salonları ile
ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın
cevabı (7/12151)
19.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurt ve
burs imkânlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın
cevabı (7/12153)
20.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nde geçim sıkıntısı çeken emekli bir
vatandaşa ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/12182)
21.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, hayvanların barınmaları için oluşturulacak doğal
yaşam parklarına ve hayvan barınma evlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/12195)
22.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, Kur’an kursu öğreticilerine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/12214)
23.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, TBMM’de erişimi yasaklanan bazı internet
sitelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlam’ın cevabı (7/12217)
24.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, yükseköğrenim öğrencilerine yönelik yurt
projelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın
cevabı (7/12243)
25.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Başbakanlık personelinin maaş ödemelerinin hangi
bankaya yatırıldığına ve promosyon ödemesi ile ilgili sözleşmeye ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/12245)
26.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Eskişehir’de Bakanlığa ve diğer bakanlıklara
ait lojmanların bakım-onarım çalışmalarına ve kentsel dönüşüm projelerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/12257)
27.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, TOKİ’nin onaylanan lüks konut projelerine ve
öğrenci yurdu inşaatlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/12258)
28.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Mersin’in Gülnar ilçesindeki orman yangını sonrası
toplanan yardımlara ve TOKİ’nin yaptığı binaların maliyetine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12259)
29.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Mersin’in Gülnar ilçesindeki kadastro çalışanlarının
sayısının yetersizliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/12260)
30.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 6302 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra
yabancılara satılan tarım arazilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12262)
31.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Bakanlık personelinin maaş ödemelerinin hangi
bankaya yatırıldığına ve promosyon ödemesi ile ilgili yapılan sözleşmeye
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/12265)
32.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, amatör spor kulüplerine ve bir boks okuluna yapılan
yardımlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/12272)
33.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Bakanlık personelinin maaş ödemelerinin hangi
bankaya yatırıldığına ve promosyon ödemesi ile ilgili sözleşmeye ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/12273)
34.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Bakanlık personelinin maaş ödemelerinin hangi
bankaya yatırıldığına ve promosyon ödemesi ile ilgili sözleşmeye ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/12331)
35.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, yabancılara yapılan mülk satışına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/12432)
36.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, TRT’nin bir yayınında CHP Genel Başkanının
isminin sansürlendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/12696)
37.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Bitlis, Siirt, Şırnak ve Van illerindeki
karayolları çevresinde toplanmayan çöplere ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/12805)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
6 Aralık 2012 Perşembe
TBMM Genel Kurulu saat
14.00’te açılarak altı oturum yaptı.
Konya Milletvekili Mustafa
Kabakcı, Mevlânâ Haftası’na,
Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan,
Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut,
Ülkemizde zeytin ve
zeytinyağı üreticileri ile sektörün sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz ve 20 milletvekilinin, Eğirdir Gölü’nün tabii hâlinin ve zenginliklerinin
korunması için yapılması gerekenlerin (10/441),
İstanbul Milletvekili D. Ali
Torlak ve 19 milletvekilinin, tarihî ve kültürel eserlerin korunmasında yaşanan
sorunların (10/442),
Muğla Milletvekili Tolga
Çandar ve 20 milletvekilinin, Türkiye'nin taraf olduğu tüm uluslararası göç
hareketleri, ülkemizdeki yabancı göçmenlerin statüleri ve sorunları ile ulusal
ve uluslararası planda karşılaştığımız sorunların (10/443),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, (2/866) esas numaralı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanun Teklifi’ni geri aldığına ilişkin önergesi okundu, teklifin geri
verildiği açıklandı.
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, ataması yapılmayan öğretmenlerin Başbakandan beş dakikalık bir randevu
alabilmek için on bir gündür Abdi İpekçi Parkı’nda beklediklerine ve bu konuya
duyarlılık gösterilmesi gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
BDP Grubunun, 15/11/2012
tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve arkadaşları tarafından Şanlıurfa
ilinin Akçakale ile Ceylânpınar ilçeleri ve Mardin ilinin Kızıltepe ilçesine
bağlı Şenyurt’a Suriye tarafından düşen bombalar ve sınırdan Türkiye’ye geçen
100 bini aşkın mültecinin durumlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (1823
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak 6 Aralık 2012 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde,
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan İstanbul Kâğıthane ve Ayamama dereleri
üzerindeki imara aykırı yapıların dere yataklarını yok etmesi ve yoğun
yağışlarda adı geçen derelerin taşması sonucu oluşan can ve mal kayıplarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu
(10/1) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin, Genel
Kurulun 6/12/2012 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde,
Yapılmasına ilişkin önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun 6 Aralık 2012 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 337 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine;
bu birleşimde 337 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanamaması
hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 7 Aralık 2012 Cuma günü saat
14.00'te toplanmasına ve bu birleşimde 337 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, belirtilen bu birleşimlerde gece 24.00’te
günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına
kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edildi.
Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkerim Gök, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın bazı ifadelerine ilişkin
bir açıklamada bulundu.
Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın AK PARTİ Grup Başkanına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın Adalet ve Kalkınma Partisine,
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın şahsına,
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal, Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’ın Cumhuriyet Halk Partisine ve
şahsına,
İstanbul Milletvekili Aydın
Ağan Ayaydın, İstanbul Milletvekili İdris Güllüce’nin şahsına,
İstanbul Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili İdris Güllüce’nin şahsına,
İstanbul Milletvekili İdris
Güllüce, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili
Aydın Ağan Ayaydın’ın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti
Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/650) (S.
Sayısı: 339),
4’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme
Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle
Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/625)
(S. Sayısı: 342),
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Sermaye Piyasası Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/638) (S. Sayısı: 337) görüşmeleri tamamlanarak yapılan
açık oylamadan sonra kabul edildi.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut, Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura yükselen Galatasaray
futbol takımını tebrik ettiğine ilişkin bir konuşma yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut’un, 337 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 7’nci maddesi
üzerinde verilmiş 2 önergeyi işleme almadığı gerekçesiyle tutumu hakkında bir
usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı
açıklandı.
Alınan karar gereğince, 10
Aralık 2012 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.52’de birleşime son
verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Muhammet
Rıza YALÇINKAYA Mine LÖK BEYAZ Tanju ÖZCAN
Bartın Diyarbakır Bolu
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem YEMİŞÇİ Fatih ŞAHİN
Tekirdağ Ankara
Kâtip Üye Kâtip Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
47
7 Aralık 2012 Cuma
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Suçluların İadesi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/718)
(Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2012)
2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/719) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.11.2012)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Fransız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İç Güvenlik
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/720) (İçişleri ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.11.2012)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/721)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2012)
Tezkereler
1.- İstanbul
Milletvekili Gülay Dalyan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1056) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
2.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1057) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1058) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2012)
4.- Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1059) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
5.- Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1060) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
6.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metiner'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1061) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
7.- Hakkari
Milletvekili Adil Kurt'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1062) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
8.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü'nün Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1063) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.12.2012)
9.- Hakkari
Milletvekili Esat Canan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1064) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
10.- Van
Milletvekili Özdal Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1065) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
11.- Mardin
Milletvekili Erol Dora'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1066) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
12.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1067) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
13.- Van
Milletvekili Özdal Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1068) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Batman
Milletvekili Ayla Akat’ın, bir protesto eyleminde bir vatandaşın işkence ve
kötü muameleye maruz kaldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10893)
2.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Malatya’nın Doğanşehir ilçesinde yaşanan bir olaya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10894)
3.- Batman
Milletvekili Ayla Akat’ın, 2002-2012 yılları arasında gözaltına alınan ve
tutuklanan üniversite öğrencilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10895)
4.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy’un, cezaevlerinin engelliler açısından fiziki
yetersizliklerine ve Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevinde yatan bir engelli mahkuma
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10896)
5.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Samsun-Ordu sınırında yürütmeyi durdurma
kararına rağmen inşaatı devam eden bir termik santrale ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10897)
6.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, bir askerin, tutuklanma nedeniyle tedavisinin yarım
kalmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10899)
7.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, TSK İç Hizmetler Kanununun bazı maddelerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10900)
8.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in, 6352 sayılı Kanunun tutuklu sayısına etkisine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10901)
9.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, cezaevlerinde basılı eser ve yayınlara erişim
yasaklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10902)
10.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Silivri cezaevinde açlık grevi yapan
tutuklulara yönelik müdahale ile ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10903)
11.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, tarım kredi kooperatiflerinin verdiği
kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11667)
12.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, buğday, buğday unu, bisküvi, makarna ve
irmik ithaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11668)
13.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, ek ödemelerin emekli maaşına
yansıtılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11669)
14.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, özelleştirilen Türk Telekom A.Ş.’den hazineye aktarılan
paya, şirketten alınan vergiye ve şirketin kâr zarar tablosuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11670)
15.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya ilinde yer alan bazı mesire alanlarının
imar değişikliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11671)
16.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, kayısı ihracatının artırılması için yapılacak
çalışmalara ve kayısı üretiminin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11672)
17.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Yozgat’ın Yerköy ilçesindeki Devlet
Demiryollarına ait misafirhanenin kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11673)
18.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, yaklaşık 200 akademisyen tarafından yapılan
“Üniversitenin Çağrısı” adlı bildiriye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11674)
19.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Balaban Beldesinde selden zarar gören
kayısı üreticilerinin mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11675)
20.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Türkiye genelindeki HES projelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11676)
21.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van depremi sonrası ortaya çıkan sorunlara ve deprem
için toplanan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11677)
22.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, ülkemizde tüketilen doğalgaz, petrol ve
elektriğin maliyeti ile bunların satışından elde edilen gelire ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11678)
23.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, THY’de çalışan bazı personele ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11679)
24.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, ekmek üretiminde yaşanan suistimallere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11680)
25.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, benzin fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11681)
26.- Ankara
Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, THY’nin yurtdışından uçak alımlarında hazine
garantisi verilip verilmediğine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/11682)
27.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, 2003-2012 yılları arasında bankaların kredi
kartı ücret ve komisyonları ile hesap işletim ücreti adı altındaki gelirlerine
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/11683)
28.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Iğdır’da bir şehit çocuğunun kamuda ikinci iş
hakkından yararlanamamasına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11690)
29.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 2022 sayılı Kanun kapsamında maaş bağlanan
vatandaşların mağduriyetine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11691)
30.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Türkiye’deki çocuk gelinlere ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11692)
31.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, kadının doğum sonrası ücretli izin süresinin
uzatılmasına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11693)
32.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11694)
33.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında yasal düzenlemelerin KHK kapsamında
yapılması sorununun çözümüne yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11695)
34.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında hükümetin
eleştirilmesinin yargıya intikali sorununun çözümüne yönelik çalışmalara
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11696)
35.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında seçim barajı ve siyasi
partilerin kapatılması sorunlarına yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11697)
36.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında siyasi partiler arası
uzlaşı ve diyaloğa yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11698)
37.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında yeni Anayasa ile
ilgili görüşlerin paylaşılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11699)
38.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında tutukluluk süreleri
sorununun çözümüne yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11700)
39.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında kadınların işgücüne
katılımına yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11701)
40.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında şiddet mağduru
kadınlara yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11702)
41.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında çocuk haklarına
yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11703)
42.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında engelli kişilere
yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11704)
43.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında ayrımcılık suçu mağdurlarına
yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11705)
44.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında havacılık sektöründe
yasaklanan grevlerle ilgili soruna ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11706)
45.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında nefret söylemi suçları
sorununa ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11707)
46.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında devam etmekte olan bir
davaya ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11708)
47.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında Uludere’de yaşanan
olaylara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11709)
48.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında ek protokolden
kaynaklanan sorunların çözümüne yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11710)
49.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında Ege Denizinde petrol
ve doğalgaz aranması ile ilgili sorunun çözümüne yönelik çalışmalara ilişkin
Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11711)
50.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında kayıt dışı istihdam
sorunun çözümüne yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11712)
51.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında enflasyon sorunun
çözümüne yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11713)
52.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında özelleştirmeden elde
edilen gelirlere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11714)
53.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında işyeri kurma sürecinin maliyetinin
azaltılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11715)
54.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında uzlaşmazlıkların
mahkeme dışında çözümlenmesi mekanizmasına ilişkin Avrupa Birliği Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11716)
55.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında yükseköğretime katılım
oranının artırılmasına yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11717)
56.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında kamu ihalelerinin AB
müktesebatına uyumuna yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11718)
57.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında TBMM AB Uyum
Komisyonunun yetkilerinin genişletilmesine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11719)
58.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında kamu harcamalarının
denetimi sorununun çözümüne yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11720)
59.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında vicdani ret hakkının
tanınmasına yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11721)
60.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında Alevilerin sorunlarına
yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11722)
61.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında bir mahkeme kararına
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11723)
62.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında sendikaların dernek
kurma özgürlüğüne yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11724)
63.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında bazı konulara yönelik
yürütülen projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11725)
64.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında basın özgürlüğüne
yönelik projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11726)
65.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında tutuklu bulunan
kişilerle ilgili sorunların çözümüne yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11727)
66.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında basın özgürlüğü
alanında yürütülen projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11728)
67.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında güvenlik güçlerinin
orantısız güç kullanmasını önlemeye yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11729)
68.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında insan haklarına
yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11730)
69.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında Deniz Feneri Davası ile ilgili
iddialara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11731)
70.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında bazı kamu personeli hakkında
soruşturma açılamamasından kaynaklanan sorunun çözümüne yönelik çalışmalara
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11732)
71.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, AB ilerleme raporu kapsamında kadın haklarına
saygıya yönelik çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11733)
72.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11734)
73.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, asgari ücretten vergi alınmayacağı iddialarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11735)
74.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, ülkemizde iş ve meslek danışmanlığı eğitimine ve
konuyla ilgili personel alımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11737)
75.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin
Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen çalışmalara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11739)
76.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin
Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen çalışmalara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11740)
77.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Katar ve Suudi Arabistan uyruklu bazı
kişilerin Türklerin yönetiminde Suriyeli muhaliflere yardım ettiği iddialarına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11749)
78.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, 17 Ekim 2007-17 Ekim 2012 tarihleri arasında yapılan
sınır ötesi operasyonların sayısına ve operasyonlarda kullanılan mühimmatların
maddi karşılığına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11750)
79.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Rusya’dan Şam’a gitmekte olan Suriye hava yollarına
ait bir uçağın askeri mühimmat taşıdığı şüphesiyle Ankara’ya indirilmesine
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11751)
80.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, İsrail’in Kırıkhan mevkiinde bulunan askeri
tesislere casus amaçlı insansız hava aracı gönderdiği iddialarına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11752)
81.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11753)
82.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Ülkemizde ithal edilen ve tüketilen benzin ve
doğalgaz miktarları ile bunların fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11756)
83.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’da tarımsal amaçlı kullanılan
elektrik fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11757)
84.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakırspor’un içinde bulunduğu duruma ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/11759)
85.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Yunanistan’ın ucuz pamuk satışının yerli
pamuk üretimini tehdit etmesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11761)
86.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, sokak hayvanlarının kesilerek kaçak et yapımında
kullanıldığı iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11762)
87.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, pamuk üretimine, ithalatına ve GSM 102
kredilerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11763)
88.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Aydın’da görülen şap hastalığına ve aşılama
çalışmalarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11764)
89.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’da tarımsal amaçlı kullanılan
elektrik fiyatlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11765)
90.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11766)
91.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, kooperatifçiliğin geliştirilmesi için yapılan
çalışmalara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11767)
92.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, üniversitelerin kooperatifçilik bölümlerine ve
kooperatifçiliğin desteklenmesi için yapılması planlanan eğitim faaliyetlerine
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11768)
93.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, yılın kooperatifi seçimine ve kooperatiflerin
desteklenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11769)
94.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, İzmit Kadın ve Sosyal Yaşam Merkezinin yapım
ihalesine ve ihaleyi kazanan firmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11773)
95.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, Niğde Merkez ilçeye bağlı bir kasabanın elektrik
borcundan dolayı suyunun kesilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11774)
96.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, 2003-2012 yılları arasında işlenen tefecilik
suçu ile ilgili verilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11775)
97.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, sahipsiz kedi ve köpeklerin toplanıp yurt dışına
kaçırıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11776)
98.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Yeşilyurt ilçesine bağlı bir köyün
kanalizasyon ve içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11777)
99.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’ın Çatak ilçesine bağlı bir köyde köy
korucuları ile ilgili iddialara ve koruculuk sistemine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11778)
100.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’in Ovakışla ve Kolludere
beldelerine yapılan yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11779)
101.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır Adliyesinden çalınan uyuşturucuya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11780)
102.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Çanakkale İl Özel İdaresi tarafından
yapılan yakacak ihalesi hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11781)
103.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, İzmir’de polislerin bir kişiye şiddet uyguladığı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11782)
104.- Adana
Milletvekili Murat Bozlak’ın, bazı vatandaşların gözaltında kayboldukları
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11783)
105.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Ankara’nın trafik sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11784)
106.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Tunceli Emniyet Müdürünün bir açıklamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11785)
107.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, artan terör olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11786)
108.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in ve ilçelerinin nüfusuna ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11787)
109.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, silah ruhsatı bulunan 24. Dönem
milletvekillerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11788)
110.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, 13 Ekim 2012 günü miting düzenlemek için Ankara Valiliğine
yapılan başvurunun reddine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11789)
111.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’in Mutki İlçe Belediyesine
yapılan yardımlar, hibeler ile belediyenin borç ve alacak miktarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11790)
112.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis Merkez’deki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11791)
113.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, BDP Bingöl il binasına gerçekleştirilen
saldırıya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11792)
114.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta bir köyün su sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11793)
115.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, sağlık sektöründe görev yapan polis ve özel güvenlik
görevlilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11794)
116.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan ilçesinde bir
mahallenin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11795)
117.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, emniyet hizmetleri sınıfındaki personelin ek
göstergesinin artırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11796)
118.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, İstanbul’da ve Edirne’de Atatürk büstlerine
saldırı yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11797)
119.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kişi ve
kurumlara gönderilen yol katılım payı bedellerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11798)
120.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11799)
121.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis İl Halk Kütüphanesindeki
eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11800)
122.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakırlı Hattat Hamit Aytaç ile ilgili
çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11801)
123.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük’ün, İstanbul’daki taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili
verilere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11802)
124.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11803)
125.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, Kastamonu’da zorlu kış şartlarından kaynaklanan
mağduriyete ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11806)
126.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11807)
127.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, Adana Milli Eğitim Müdürlüğünün yaptığı bir
hizmet alım ihalesi ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11808)
128.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Bakanlığa ait yasal mevzuatta yapılan bazı
değişikliklere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11809)
129.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’teki Kredi ve Yurtlar Kurumuna
bağlı yurt sayısına ve kapasitelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11810)
130.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, yeni eğitim sistemi kapsamında açılan imam hatip
ortaokullarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11811)
131.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ders kitaplarının yazımındaki usulsüzlük
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11812)
132.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, ders kitaplarının taşıması gereken niteliklerin
denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11813)
133.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Van’da deprem sonrası yapılan okullara yeni isim
verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11814)
134.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Siverek Kız Anadolu Lisesinin eğitime
başlamamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11815)
135.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Mersin’de Toroslar Kaymakamlığı tarafından İlçe
Milli Eğitim Müdürlüğünde okullardaki görevlilerin kıyafetleriyle ilgili bir
yazı gönderildiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11816)
136.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’nin Kadirli ilçesindeki
sağlık meslek lisesinin bina sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11817)
137.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, bilim ve sanat merkezlerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11818)
138.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, FATİH Projesi kapsamında akıllı tahta uygulamasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11819)
139.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, ücretli öğretmenlerle ilgili bir açıklamasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11820)
140.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11821)
141.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde yaşanan olaylara
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11822)
142.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Afyonkarahisar’da bir mühimmat
deposunda meydana gelen patlamada şehit olan askerlere ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11823)
143.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11824)
144.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’nın Simav ilçesinde depremden zarar gören
esnaf ve sanatkârların kredi borçlarının ertelenmesi talebine ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/11836)
145.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11838)
146.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’te kent merkezindeki logolu
aydınlatmaların maliyetine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11839)
147.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Doğu Karadeniz Bölgesinden Batum Limanına
deniz yolu ile ulaşım sağlanması ihtiyacına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/11840)
148.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de yapılan bir baraj nedeniyle bazı
köy yollarının su altında kalmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11841)
149.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11842)
150.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, basın çalışanlarının ve yerel basının
sorunlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/11843)
151.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat
Eşitliğinin Sağlanması konulu Başbakanlık Genelgesi kapsamında yürütülen
çalışmalara ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11844)
No:
48
10 Aralık 2012 Pazartesi
Sözlü Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, şehit ve gazi çocuklarının okul servislerinden
ücretsiz yararlanabilmelerine yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2448) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Bolu Cezaevinin bazı sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2449) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Çıldır ilçesine bağlı bazı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2450) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Çıldır ilçesine bağlı bazı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2451) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da görülen hayvan hastalıklarına ve alınan
tedbirlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2452) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Çıldır ilçesine bağlı bazı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2453) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da Et ve Balık Kurumu şubesi açılması
talebine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2454) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Çıldır içesine bağlı bazı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2455) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Çıldır ilçesine bağlı bazı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2456) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’daki hastanelerde diş doktoru ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2457) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesindeki hastane ve sağlık
ocaklarındaki sağlık personeli eksikliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2458) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Çıldır ilçesine bağlı bazı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2459) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Diyadin ilçesindeki hastane ve sağlık
personeli eksikliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2460)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
14.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde karla mücadele
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2461) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’da turizmin geliştirilmesi çalışmalarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/2462) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2012)
16.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars Üniversitesinin öğretim elemanı ve yurt
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2463)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
17.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da üniversite sınavlarına hazırlanan
öğrencilere yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2464) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
18.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesindeki liselerde öğretmen
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2465)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
19.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Eleşkirt ilçesindeki liselerde öğretmen
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2466)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
20.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, orman köylerine ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2467) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Esendere Sınır Kapısında meydana gelen hayali
ihracat ve kaçakçılık olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12952) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Hükümetin İsrail politikasına ve Türkiye-İsrail
arasındaki siyasi, askeri ve ticari ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/12953) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 4-C statüsünde çalışan personelin kadroya
geçirilip geçirilmeyeceklerine ve aile yardımı almalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12954) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
4.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, CIA ile MİT tarafından üst düzey görevliler
hakkında şantaj kasetleri hazırlandığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12955) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
5.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, Türkiye Bilimler Akademisine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12956) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2012)
6.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, kamu kurumlarının lojmanlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12957) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Erzincan ilindeki toplumsal
gösterilerle ilgili bazı verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12958) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Elazığ ilindeki toplumsal
gösterilerle ilgili bazı verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12959) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Edirne ilindeki toplumsal
gösterilerle ilgili bazı verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12960) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
10.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, FİŞEKSAN ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12961) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
11.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, suç işleyen veya kaçırılan çocuklar ile
ilgili verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12962) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2012)
12.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, bazı Suriyeli sığınmacıların camilerde kaldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12963) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
13.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, gazilere ödenen şeref aylığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/12964) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
14.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır ilindeki toplumsal
gösterilerle ilgili bazı verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12965) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Düzce ilindeki toplumsal
gösterilerle ilgili bazı verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12966) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
16.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Kilis’te Cuma Hutbesinde yaşandığı iddia edilen
bir olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12967) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
17.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Van Muradiye Devlet Hastanesinde işe alınan
bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12968) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
18.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Beşparmak Dağlarındaki maden ocaklarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12969) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
19.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, 6191 sayılı Kanun uyarınca TSK ile ilişiği
kesilenlerden hak kayıplarının giderilmesi için yapılan başvurulara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12970) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
20.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarınca
kullanılan resmi araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
21.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, şehit ailelerinin desteklenmesi konusundaki bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12972) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2012)
22.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’nın Gündoğmuş ilçesinin desteklenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12973) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
23.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Kalkan-Bezirgan ve Kaş-Kasaba-Gömbe yollarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12974) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
24.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İsrail ile ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/12975) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
25.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, İSDEMİR’in özelleştirilmesi sonrası
çalışanlarına devredilen hisselerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/12976) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
26.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Denetimli Serbestlik Müdürlüklerine geçiş
yapan öğretmenlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12977)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
27.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Selim-Başköy karayolunun asfalt çalışmalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/12978) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2012)
28.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, finansal kiralama, faktoring ve finansman
şirketlerinin faaliyetlerine ve ekonomiye etkilerine ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/12979) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
29.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bankacılık sektörüne ait verilere ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/12980) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
30.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, kamu kurum ve kuruluşlarında hizmetlerde taşeronlaşmaya
ve taşeron firma çalışanlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/12981) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
31.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, esnaf ve sanatkârların Halk Bankasından
kullandıkları kredilere ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/12982) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
32.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/12983)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
33.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan taşıtlara ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/12984)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
34.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, kamu kurum ve kuruluşlarında hizmetlerde taşeronlaşmaya
ve taşeron firma çalışanlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ)
yazılı soru önergesi (7/12985) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
35.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/12986)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
36.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan taşıtlara ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/12987)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
37.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan taşıtlara ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/12988)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
38.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/12989)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
39.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, kamu kurum ve kuruluşlarında hizmetlerde taşeronlaşmaya
ve taşeron firma çalışanlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/12990) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
40.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anadolu Ajansı Genel Müdürünün sanal ortamda
yaptığı bir açıklamaya ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/12991) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
41.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan gayrimenkullere
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/12992)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
42.- Yozgat
milletvekili Sadir Durmaz’ın, kiralama yoluyla kullanılan taşıtlara ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/12993)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
43.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, açlık grevlerine katılan tutuklu ve hükümlülere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12994) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
44.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, selden zarar gören Çerkezköy adliye binasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12995) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
45.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, selden zarar gören Çerkezköy adliye binasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12996) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
46.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Antalya’da hakim ve savcıların katılımı ile yapılan bir
toplantıya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12997) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.11.2012)
47.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, hakim ve savcılara yönelik indirimli silah
kampanyasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12998)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
48.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, elektronik kelepçe uygulamasından yararlanan
tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/12999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
49.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, cezaevlerindeki ıslah çalışmalarına ve
görevlendirilen psikologlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13000) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
50.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimen-kullere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13001)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
51.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13002) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
52.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, açlık grevine katılan mahkumların sağlık
sorunlarına ve tedavilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13003) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
53.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, şehit ailelerine ikinci iş imkanı sağlanmasına
yönelik yasal düzenlemenin uygulanmasından kaynaklanan sorunlara ilişkin Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13004) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.11.2012)
54.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, engelli vatandaşlara evde bakım hizmeti
verenlere bağlanan maaşa ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13005) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
55.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, kadına yönelik şiddetle ilgili bazı verilere
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13006)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
56.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, sokakta yaşayan, çocuk bakım
evlerinde kalan ve çalışan çocuklara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13007) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
57.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, kadın istihdamının artırılmasına yönelik
çalışmalara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13008) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
58.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, engellilerin ve engelli yakınlarının maaşlarına ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13009)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
59.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13010) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
60.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan taşıtlara
ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/13011) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
61.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13012) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
62.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, KİŞGEM’lerle ilgili bazı verilere ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/13013) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
63.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13014) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
64.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13015) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
65.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/13016)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
66.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13017) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
67.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, teknik öğretmenlerin sorunlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13018)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
68.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, Konak Sosyal Güvenlik Merkezi ile ilgili
iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13019) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
69.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, engelli istihdamı ile ilgili istatistiklere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13020)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
70.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, engellilerin ve engelli yakınlarının maaşlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13021)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
71.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13022) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
72.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13023) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
73.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Ankara’da bir taşınmazın kentsel dönüşüm
alanı olarak belirlenmesine ve bu alanda lüks bir konut projesi başlatılmasına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13024)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
74.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’de vakıfların dağıttığı kömürden dolayı
yaşanan hava kirliliğine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13025) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
75.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, 2002’den bu yana yabancılara yapılan taşınmaz
satışlarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13026) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
76.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da karbondioksit salımının
azaltılmasına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13027) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
77.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Bakanlık’taki görevde yükselme sınavlarına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13028)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
78.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Bakanlık’taki uzman ve mühendis maaşları
arasındaki farka ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13029) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
79.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13030)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
80.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13031) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
81.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/13032)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
82.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Şam’da muhacir olarak yaşayan Türkmenlere
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13033) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
83.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Suriyeli muhaliflerle ilişkilere ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13034) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
84.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13035)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
85.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13036)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
86.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, Suriye sınırında yaşanan gelişmelere ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13037) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2012)
87.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Esendere Sınır Kapısında meydana gelen hayali
ihracat ve kaçakçılık olaylarına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13038) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
88.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye-Irak arasındaki ekonomik ilişkilere ve dış
ticaret politikasına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13039)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
89.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye-İran arasındaki ekonomik ilişkilere ve dış
ticaret politikasına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13040)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
90.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye-Azerbaycan arasındaki ekonomik ilişkilere ve
dış ticaret politikasına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13041) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
91.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye-Ermenistan arasındaki ekonomik ilişkilere ve
dış ticaret politikasına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13042) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
92.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye ile AB ülkeleri arasındaki ekonomik
ilişkilere ve dış ticaret politikasına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13043) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
93.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye-KKTC arasındaki ekonomik ilişkilere ve dış
ticaret politikasına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13044)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
94.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye-Yunanistan arasındaki ekonomik ilişkilere ve
dış ticaret politikasına ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13045) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
95.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2009-2012 yılları arasındaki
karşılıksız çeklere ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
96.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, tüketici kredileri ve kredi kartlarındaki batık
tutara ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13047) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2012)
97.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13048) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2012)
98.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13049) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
99.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/13050)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
100.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/13051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
101.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13052) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
102.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13053) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
103.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, YURTKUR kredisi kullanan öğrencilere ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/13054) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
104.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/13055)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
105.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13056) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
106.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Okul Sütü Akıl Küpü Projesine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13057) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2012)
107.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, üç gün hastalığına ve bu hastalık sebebiyle
hayvanları telef olan üreticilerin mağduriyetine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13058) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2012)
108.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, zeytinyağı alım fiyatına ve üreticilerin
mağduriyetine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13059) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
109.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’da bazı tarım arazileri ile ilgili yapılan
düzenlemelere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13060) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
110.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesine bağlı bir köyün
ağıl sorununa ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13061) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
111.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, hayvanlarda görülen üç gün hastalığına ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13062)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
112.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Suriye’den kaçak yollarla ülkemize sokulan
hayvanlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13063) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
113.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, 2002-2012 yılları arasında ihraç edildikten
sonra iade edilen yaş meyve ve sebzelere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13064) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
114.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, balıkçılığın desteklenmesine ilişkin Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13065) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
115.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13066)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
116.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13067) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
117.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13068) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
118.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Esendere Sınır Kapısında meydana gelen hayali ihracat
ve kaçakçılık olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13069) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
119.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Esendere Sınır Kapısında meydana gelen hayali
ihracat ve kaçakçılık olayları ile ilgili rapor yazan Bakanlık müfettişleri
hakkında soruşturma açıldığı iddialarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13070) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
120.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/13071) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
121.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13072) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
122.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/13073)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
123.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, PKK tarafından kaçırılan vatandaşlara ve kurtarılmaları
için yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13074) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
124.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, Çerkezköy ilçesinde yaşanan sel felaketine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13075) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2012)
125.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, terör örgütü üyesi bazı kişilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13076) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
126.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, güvenlik güçlerinin kullandığı biber gazına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13077) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
127.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bitlis’te
yaşanan toplumsal olaylarla ilgili bazı verilere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13078) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
128.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, hakkında inceleme ve soruşturma
yapılan belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13079) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
129.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Cizre’de yapılan etkinliklere polis tarafından
müdahale edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
130.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, evlere yemek servisi yapan motosikletli
çalışanlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13081)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
131.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Ankara Emniyet Müdürlüğünün biber gazı stokuna
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13082) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
132.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, İstanbul’da yaşanan bir olaya ve polisin kimyasal
gaz kullandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13083) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
133.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Selendi ilçesindeki bazı köy ve mahallelerin yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13084) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2012)
134.- Denizli
Milletvekili İlhan Cihaner’in, İstanbul’da bir gösteride kullanılan biber
gazına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13085) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2012)
135.- Eskişehir
Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, halen tutuklu olan bir askerin gözaltı
süreci ile ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13086) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
136.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Bakanlık ve Emniyet Genel Müdürlüğünce kullanılan
resmi araçlara araç takip sistemi kurulmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13087) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
137.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, bir dernek tarafından medrese adı altında bir eğitim
kurumu açılacağı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13088) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
138.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Çıldır ilçesine bağlı bazı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13089) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
139.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’da karla mücadele çalışmalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13090) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
140.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Akçay ve Karaköse ilçelerine bağlı
köylerin yol, su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13091) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
141.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Eleşkirt ilçesine bağlı köylerin yol, su
ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13092) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
142.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Diyadin ilçesinde karla mücadele
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13093)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
143.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Eleşkirt ilçesinde karla mücadele
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13094)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
144.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Hamur ve Patnos ilçelerine bağlı köylerin
yol, su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13095) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
145.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesine bağlı köylerin yol,
su ve aydınlatma sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13096) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
146.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’daki köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13097) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
147.- Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt’un, Hakkâri-Çukurca yolunda kapatılan bir köprüye
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13098) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
148.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
149.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Afyonkarahisar’ın Emirdağ İlçe
Belediyesinin faaliyetleri ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13100) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
150.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13101) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.11.2012)
151.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13102)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
152.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13103)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
153.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13104) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
154.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13105)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
155.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/13106) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
156.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Esendere Sınır Kapısında meydana gelen hayali
ihracat ve kaçakçılık olaylarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13107) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
157.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Okul Sütü Akıl Küpü Projesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13108) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
158.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, emekli hekimlerin maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13109) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
159.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir kamulaştırma davası sonucunda ODTÜ’nün
davacılara yönelik yükümlülüğüne ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13110) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
160.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, mobil servis sağlayan yabancı firmalara ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13111) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2012)
161.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, bütçe ve sosyal güvenlik açıklarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13112) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
162.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, karayolları bünyesinde çalışan
işçilerin kadro talebine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13113) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
163.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, 2002’den bu yana yabancılara yapılan taşınmaz
satışlarından elde edilen gelire ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13114) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
164.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13115)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
165.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13116) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
166.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlık tarafından yapılan geçici
görevlendirmelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13117) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
167.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ve
öğretmenlerin sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13118) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
168.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’ndeki bir ortaokulun Türkçe öğretmeni
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
169.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Okul Sütü Akıl Küpü Projesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13120) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
170.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, Okul Sütü Projesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13121) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
171.- Hatay Milletvekili
Mevlüt Dudu’nun, Hatay İl Milli Eğitim Müdürlüğünce yapılan bazı atamalara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13122) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2012)
172.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Konya’da dağıtılan bir test kitabı ile
ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13123)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
173.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, öğretmen atamalarına ve öğretmenlerin
özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13124) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
174.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Almanca öğretmenleri ile ilgili bazı
verilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13125)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
175.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, yurtdışına eğitim için gönderilen öğrencilerin
sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13126)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
176.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, bir dernek tarafından medrese adı altında bir eğitim
kurumu açılacağı iddiasına ve derneklerin denetimine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13127) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
177.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesindeki köy okullarının kitap
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13128)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
178.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’daki okulların ihtiyaçlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13129) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
179.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, okulların fiziki yeterliliklerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13130) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
180.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, dershanelerin kapatılacağına dair
açıklamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13131)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
181.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, okullarda toplanan aidatlara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13132) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2012)
182.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Batman’ın Sason ilçesindeki bir köyün okul sorununa
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13133) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
183.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Denizcilik Meslek Liselerinin sorunlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13134) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
184.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13135)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
185.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13136)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
186.- Batman
Milletvekili Ayla Akat’ın, Batman’da Milli Eğitim Müfettişlerince yapılan bir
incelemeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/13137)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
187.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Alo 147 hattının farklı amaçlar için
kullanıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13138) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
188.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TSK bünyesinde görev yapan sivil memurların
sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13139)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
189.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TSK’da görevli personelin sorunlarına ve bu konuda
hazırlanan kanun tasarısı taslağına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13140) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
190.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Suriyeli muhaliflere Türkiye’de eğitim
verildiği iddiasına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13141) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
191.- Eskişehir
Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, bazı askerlere bilinçli olarak olumsuz
sicil verildiği iddialarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13142) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
192.- Eskişehir
Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, Afyonkarahisar’da bir cephanelikte meydana
gelen patlamaya ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13143)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
193.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13144)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
194.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13145)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
195.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, kışlalarda yaşanan şüpheli asker ölümlerine
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/13146) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
196.- Ankara
Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, belediyelerin katı atık bedellerini talep
etmeleri ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13147) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
197.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, Ergene Havzası Koruma Eylem Planına ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13148) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
198.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Osmaniye Çatak Barajının ne zaman yapılacağına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13149)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
199.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, damacana sular ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13150) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
200.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Kamilet Vadisinde HES projeleri yapılacağı
iddialarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13151) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
201.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, orman alanları ile ilgili bazı verilere ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13152) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2012)
202.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13153) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
203.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13154)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
204.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13155)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
205.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kamu Hastaneleri Birliklerine ait kadrolara yapılan
atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13156) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.11.2012)
206.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, emekli hekimlerin maaşlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/13157) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
207.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, tıp fakültelerinin eğitim kalitesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13158) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
208.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, antidepresan ilaçların kullanımındaki artışa
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13159) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.11.2012)
209.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, kamu hastaneleri birliklerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13160) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2012)
210.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, diyabet hastalarının sorunlarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13161) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
211.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, sağlık çalışanlarına yönelik şiddete ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13162) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2012)
212.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’daki sağlık kuruluşları ve sağlık
personeli ile ilgili bazı verilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13163) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
213.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13164)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
214.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/13165) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.11.2012)
215.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/13166)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
216.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, açlık grevine katılan mahkumların sağlık
sorunlarına ve uygulanan tedavi yöntemlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13167) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
217.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Göcek Tüneli geçiş ücretlerine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/13168)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2012)
218.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, ulaştırma sektöründe karbondioksit
salınımının azaltılmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/13169) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
219.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Bakanlık’taki görevde yükselme sınavlarına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13170) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
220.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, yıllar itibarıyla uçak ve yolcu
kapasitelerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13171) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
221.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Yozgat’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13172) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
222.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Bakanlık’ta yapılan nakil ve tayinlere
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13173) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
223.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’a yapılacak 3. havaalanına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/13174)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
224.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, posta hizmetlerinde yaşanan gecikmelere ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/13175)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
225.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
gayrimenkullere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/13176) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
226.- Yozgat
Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Bakanlık tarafından kiralama yoluyla kullanılan
taşıtlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/13177) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2012)
227.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’daki Batı Çevre Yolu yapım çalışmalarına
ve bu amaçla gerçekleştirilen imar uygulamalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/13178) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.11.2012)
228.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, uluslararası seyahatlerine ve
bunların maliyetine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/13179) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2012)
229.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, kamu başdenetçisine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/13180) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2012)
230.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 1920’den günümüze görev yapan parlamenterlere
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/13181)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2012)
231.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’da bir okulda yaşanan bir olayla ilgili
soruşturmaların akıbetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/13182) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2012)
232.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Ergenekon davasının bir oturumunda yaşandığı
iddia edilen olaylara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/13183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2012)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Yüksek Hakem Kurulu yedek üyeliğine atanan
bir kişi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10361)
2.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Bülent Arınç’a suikast girişimi iddiasının
akıbetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10364)
3.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Ergenekon Davasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10366)
4.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10394)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10411)
6.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, milletvekillerinin dokunulmazlıklarıyla ilgili
bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10422)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakan’ın bir açıklamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10429)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, BDP’nin kapatılması ile ilgili bir beyanına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10431)
9.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 2000-2012 yılları arasındaki bazı adli
istatistiklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10438)
10.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 2000-2012 yılları arasındaki cinsel taciz veya
tecavüz istatistiklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10471)
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, imam hatip okulları ile ilgili bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10489)
12.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, 1980-2012 yılları arasında şehit edilen
yargı mensuplarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10499)
13.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, toplumsal olaylarda kullanılan gazların insan
sağlığı üzerindeki etkilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10827)
14.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Devlet Hastanesinde fluoroskopi
cihazının olmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10828)
15.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, merkezi hastane randevu sisteminin işleyişine ve
ücretli olmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10829)
16.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, öldürülen PKK’lılara ait cesetlerden iç
organların çıkartılarak organ naklinde kullanıldığı iddialarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10830)
17.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesinin ve ek inşaatlarının
maliyetine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10831)
18.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, ithal ürünlerin denetimine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10832)
19.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, Erzincan’daki Mengücek Araştırma Hastanesi
binasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10833)
20.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, Erzincan’daki devlet hastanelerinin kapatılacağı
iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10834)
21.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke Devlet Hastanesinin eksikliklerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10835)
22.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, Ankara 2 No’lu F Tipi Cezaevinin revir
kapasitesine ve hükümlülerin muayene esnasında maruz kaldıkları davranışlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10836)
23.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, aile hekimliği uygulamasına ve aile
hekimlerinin sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10837)
24.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, 2011-2012 öğretim yılında 8’inci sınıflara Td
aşısı yapılmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10838)
25.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Çankırı ili Orta ilçesindeki sağlık kurumlarına
ve kapasitelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10839)
26.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Alo 182 hattı uygulamasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10840)
27.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, kas hastası engellilerin tedavilerinde yaşanan
sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10841)
28.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde sivil halka
ve mültecilere hizmet veren ambulans sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10842)
29.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, 8’inci sınıf öğrencilerine tetanos ve difteri
aşılarının zamanında temin edilmemesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10972)
30.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, Fatih ilçesi Karagümrük mahallesi aile hekimliği binasının
sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10973)
31.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa Viranşehir Devlet Hastanesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10974)
32.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, başta Şanlıurfa olmak üzere Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10975)
‑
10 Aralık 2012 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
Duyurular
1.- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud
Abbas’ın Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin duyuru
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah
Gül’ün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Filistin Cumhurbaşkanı
Sayın Mahmud Abbas, Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.
Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, gündemimize göre, 2013 yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı:
361) (x)
2.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi, efendim, 2011 kesin
hesap kanunu görüşülemez. Neden görüşülemez? Çünkü burada, Sayıştay, vermesi
gereken istatistik raporlarını ve birtakım… Şimdi, 3 tane raporu vermemiş. Neyi
denetliyoruz biz şimdi Sayın Başkan? Sadece, bürokrasinin yaptığı harcamaları
burada denetliyoruz. Yani, hiçbir denetim yapılmadan bunları inceleyeceğiz.
Dolayısıyla hem Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre hem Sayıştay Kanunu’na
göre Sayıştay gerekli denetimi yapmadığına göre, 2011 kesin hesap kanunu da
incelenmeyeceği gibi… Yani, bu konuda getirilen Bütçe Plan Komisyonu raporu
görüşülmeye açık bir rapor değil.
Bunu, bu durumdan dolayı, bence, eğer görüşecekseniz 63’üncü maddeye
göre usul tartışmasını açın efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.
BAŞKAN – Evet, lehte…
Peki, usul tartışması açacağım.
İsimleri alalım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben aleyhte istiyorum efendim.
BAŞKAN – Aleyhte Kamer Genç…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Lehte…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Aleyhte…
BAŞKAN – Sayın Kamer Genç aleyhte, lehte Nurettin Canikli ve Sayın
Günal…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –“Aleyhte” demiştik Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben ilk başta söylemiştim.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi…
Peki, buyurun efendim.
Üç dakika süre veriyorum Sayın Genç.
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Sayıştay Başkanlığının denetim
raporlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmadığı gerekçesiyle 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin yapılıp yapılamayacağı
hakkında
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçeyi inceliyor ama nasıl
inceliyor? Biliyorsunuz, AKP iktidarıyla beraber denetim kaldırıldı. Yalnız
Sayıştay denetimi kaldırıldı. Sayıştay denetiminde dış denetim genel
değerlendirme raporu… Bu rapora göre, 132 farklı kamu kurumuna ait, denetçiler
tarafından hazırlanan ve tekemmül ettirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmak üzere Sayıştay Genel Kuruluna gönderilen raporlar var. Bu raporlarda,
bu 132 farklı kurumun o yıl içinde yaptığı harcamalar, harcamaların yasalara
uygun olup olmadığı; gerekli verimlilik, hukukilik ilkelerine uyulup uyulmadığı
konusunda, bu konuda gerekli denetimin yapılması lazım.
Şimdi, bu raporlar Sayıştay tarafından verilmemiş. Dolayısıyla,
aslında, 6353 sayılı Kanun’la Sayıştay Kanunu’nda birtakım değişiklikler
yapıldı ama zaten bu raporlar hazırlanıp da Sayıştay Genel Kurula verildiği
hâlde, o sıralarda, bu kanun ondan sonra yürürlüğe girdi. Dolayısıyla, Sayıştay
burada görevini yapmamıştır. Bu Sayıştayın düzenlemediği dış denetim genel
değerlendirme raporuna dayanmayan 2011 kesin hesap kanununun burada görüşülme
niteliği yoktur. Bir başka rapor var, faaliyet genel değerlendirme raporu var,
bunu da göndermemiştir Bütçe Plan Komisyonuna. Ve mali istatistikleri değerlendirme raporu da
Genel Kurula gelmemiştir. Dolayısıyla, Bütçe Plan Komisyonunun bunları
incelemesi lazım. Bütçe Plan Komisyonu neden bu görevini yapmıyor, onu öğrenmek
lazım.
Yani, arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi yolsuzlukları
önleme meclisi değildir; Türkiye Büyük Millet Meclisi idarenin yaptığı
hırsızlıkları, yolsuzlukları, talanı önleyen bir kurum değildir. Bunları, biz
bu bütçeyle neyi denetleyeceğiz?
Şimdi, Sayın Meclis Başkanı, 6083 sayılı Sayıştay Kanunu yürütme
görevini size vermiştir. Dolayısıyla, sizin, bu Sayıştayı denetlemek için 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu 69’uncu maddesine göre, Başkanlık
Divanı tarafından bir komisyon oluşturmanız lazım ve bunu denetlemeniz lazım.
Bu komisyonu seçtiniz mi, seçmediniz mi? Size soru önergesiyle soruyorum,
sorumuza cevap vermiyorsunuz.
Peki, siz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak görevinizi
yapmıyorsunuz, Sayıştay görevini yapmıyor, AKP’nin Bütçe Plan Komisyonu
görevini yapmıyor; peki, bu yolsuzlukları, bu hırsızlıkları kim önleyecek?
Buraya gelen rakamların doğru olup olmadığını biz nereden bileceğiz, biz kâhin
miyiz?
Onun için Sayın Başkan, bu raporlar görüşülebilir nitelikte
değildir, bu raporları reddedelim. Türkiye Büyük Millet Meclisi en kısa zamanda
geçici bir bütçe yapmalıdır ve bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine
göndermelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Aksi takdirde, bu raporların görüşülebilirlik
niteliği bulunmamaktadır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
Lehte, Sayın Nurettin Canikli.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz üç dakika Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tartıştığımız konu, ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisine
Sayıştay tarafından gönderilecek raporlarla ilgilidir. 6085 sayılı Kanun’la
yani 2010 yılının Aralık ayında yürürlüğe giren 6085 sayılı Kanun’la öngörülen
ve Sayıştay tarafından düzenlenerek Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi
hüküm altına alınan bu raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmemiştir.
Bunlar, tekrar altını çizerek söylüyorum, daha önceki yıllarda gelen raporlar
değildir, 5018 sayılı Kanun’da belirtilmiştir ancak Sayıştay Kanunu değişmediği
için bugüne kadar hiç gelmemiştir; ilk defa gelecekti, gelmemiştir. Nedeni şu:
Nedeni, bizim 6353 sayılı Kanun’la yaptığımız değişiklik değerli arkadaşlar.
Biz, bu kanunla Sayıştay Kanunu’nun 35’inci maddesine bir fıkra ekledik.
6085 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra, bu çerçevede,
Sayıştay bahsedilen raporlarla ilgili denetimine başladı. Sayıştay denetçileri
denetimlerini tamamladı ve raporları Sayıştay Başkanlığına gönderdi. Bu tür
raporların Sayıştayda tekemmül edebilmesi için başka birtakım süreçlerden daha
geçmesi gerekiyor. Önce daireler tarafından görüşülmesi ve onaylanması, daha
sonra değerlendirme kurulları tarafından görüşülmesi ve onaylanmasından sonra
raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecek hâle gelir, tekemmül eder.
Bu raporlar 2012’nin Haziran ayında Sayıştay Başkanlığına
gönderildi. Sayıştay Başkanlığı da biraz önce söylediğim prosedürün gereği
olarak bu raporları görüşmek üzere ilgili dairelere gönderdi. Tam o arada,
Türkiye Büyük Millet Meclisi 6353 sayılı Kanun’la biraz önce zikrettiğim
değişikliği yaptı ve bu değişiklik, bu raporlarla ilgili son derece önemli
düzenlemeler içeriyor değerli arkadaşlar. Bir başka ifadeyle, dairelere
gönderilen bu raporlar eski kurala göre, değişmeden önceki hükümlere göre
yapıldığı için değiştirilmiş olan hükümlere aykırılık teşkil ediyor idi. Aynen
öyle. Nasıl aykırılık teşkil ediyor? Şu şekilde, bakın: Biz, 6353 sayılı
Kanun’un 45’inci maddesiyle şunu getirdik, düzenlilik denetimini değiştirdik
-bu Meclis tarafından yapıldı bu- diyor ki: “Söz konusu hesap ve işlemler
dışında kalan diğer işlem ve faaliyetler düzenlilik kapsamı dışında
değerlendirilemez.” Birincisi bu.
İkincisi: Bu raporlarda, bahsedilen bu ikinci raporda “Etkililiği,
ekonomikliği, verimliliği ve benzeri gerekçelerle uygun bulunmadığı yönünde
görüş ve öneri içeren…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …yerindelik denetimi sayılabilecek
denetim raporu düzenlenemez.” denilmiştir. Bu anlamda aykırılık teşkil ettiği
için daireler bu usulsüzlüğü tespit etti ve bize gönderildi. Dolayısıyla,
herhangi bir hukuksuzluk söz konusu değildir. Sayıştay, bu raporları 6353
sayılı Kanun çerçevesinde yeniden inceleyecektir.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akif Hamzaçebi, aleyhte.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın –gerçekten- ekinde
olması gereken Sayıştay raporları bu kanun tasarısıyla birlikte Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulmamıştır. Burada, biraz önce yapılan açıklamalar eksik
açıklamalardır, doğrusu şudur: Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre,
Sayıştay, kamu kurumlarının faaliyetlerini denetlemesi sonucunda muhtelif
raporlar düzenler: Yıllık denetim genel değerlendirme raporu, faaliyet genel
değerlendirme raporu ve mali istatistikleri değerlendirme raporu. Bu üç rapor
bütçe kanun tasarısı ekinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmak zorundadır.
Nitekim, bu kanun hükmünün yürürlüğe girmesiyle birlikte, Sayıştay
Kanunu’nun yürürlüğüyle birlikte -2010 yılı Aralık ayında yeni kanun yürürlüğe
girdi- Sayıştay 132 kamu kurumunun hesaplarını denetledi, 2011 yılı hesaplarını;
raporlarını düzenledi, ilgili kurumlara gönderdi, “Ne diyorsunuz, ben böyle
tespitler yaptım, görüşünüz nedir?” İlgili kurumlar bu görüşleri Sayıştaya
bildirdi, Sayıştay bu görüşleri aldı, değerlendirdi, nihai şeklini vererek
raporları Sayıştay Başkanlığına sundu. Denetçiler bu işlemleri tamamladı. Bu
esnada -bu esnada dediğim 4 Temmuz 2012 tarihinde- 6353 sayılı Kanun yürürlüğe
girdi, Sayıştay raporlarıyla ilgili yeni bir sistem getirdi ama bu raporlar
tamamlanmış, bitmiş, tekemmül etmiş, kurumların görüşleri alınmış; o kanun
yürürlüğe girdikten sonra düzenlenecek olan raporlar içindir. Gerçekle hiçbir
ilgisi yok bunun. Bu raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmak
zorundadır.
Şimdi, 132 kamu kurumunun denetim sonuçlarını Sayıştay Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunmamıştır, Parlamentodan gizlemiştir. Hiç bunun lamı cimi
yok arkadaşlar. Burada olmak zorundadır bu raporlar.
Bu açıdan, 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı meşru bir tasarı
değildir. İstediğiniz kadar “Arkasında Parlamento çoğunluğu var.” deyin, ortada
meşru bir kanun tasarısı yoktur.
Bu raporları, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayıştay
Başkanlığından istedik. Biz istedik. Ben Bilgi Edinme Kanunu’na göre istedim,
bekliyorum. Parlamentonun yapmasını engellediğiniz o denetimi Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz yapacağız ve kamuoyuyla paylaşacağız.
Ama, böyle bir olayı, yani bütçe kanunu tasarısı ekinde olması
gereken bir belgenin olmaması nedeniyle kanun tasarısının eksik görüşülmesi
olayını ilk kez yaşıyoruz. Usulüne uygun bir bütçe kanunu tasarısı yoktur…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …bu tasarı meşru değildir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Şimdi, lehte olmak üzere Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz ve milletimiz için önemli olan bütçe müzakerelerine başlarken bize göre
de çok önemli bir tartışmayı burada birlikte yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetim
sistemi, kuvvetler ayrılığı. Yasamayla yürütmenin münasebetini belirleyen temel
husus, yasamanın yürütmeyi denetleme erkinin işleyip işlemediği hususudur.
Şimdi konuştuğumuz konu da Türk milleti adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına yürütmeyi denetleyen Sayıştayın raporlarının buraya getirilemeyişi
hususudur. Sayın Canikli’nin “Kanunu çıkarttık, 6353 sayılı Kanun’un 45’inci
maddesine göre bu yetkisi kalmadı.” demesinin hiçbir değeri, hiçbir anlamı yok.
Yani, yürütmeyi kim denetleyecek o zaman? Bizi milletimiz izliyor. Bütçe ortaya
koyuyoruz, bütçeyle beraber kesin hesap kanununu da görüşüyoruz. Şimdi, kesin
hesabı neye dayalı olarak burada konuşacağız? Sayıştayın denetlemesi yok.
Bakın, Anayasa’nın 164’üncü maddesi bu konuda çok açık: Hiçbir şekilde
ertelenmesi mümkün değil, diyor. “Kesin hesap kanun tasarısı ve genel uygunluk
bildiriminin Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olması, ilgili yıla ait
Sayıştayca sonuçlandıramamış denetim ve hesap yargılamasını önlemez ve bunların
karara bağlandığı anlamına gelmez.” Yani, bir anayasal hüküm ortada. Sizin
burada parmak sayısıyla çıkarttığınız Sayıştayı işlevsiz hâle getiren 6353
sayılı Kanun’un 45’inci maddesine dayanarak “Burada Sayıştay denetimine gerek
yoktur.” demeniz gerçekten denetim yetkisini yok saymanızdır, Türkiye’nin
kuvvetler ayrılığı sistemini yok saymanızdır.
Değerli arkadaşlar, mesele şu; iktidarınız, AKP iktidarının
yönetim anlayışı, zihniyeti şu: Denetimden kaçan bir anlayışınız var. Bakın,
Sayıştay raporları buraya gelmiyor. Gelmesi gerekir, anayasal bir hüküm. 2011
yılının kesin hesabını yapacağız, 2011 yılı Sayıştay denetim raporlarını buraya
getirmeniz lazım; sonra çıkardığınız kanun o hükmü ortadan kaldırmaz.
Yalnız bu değil. Bakınız, Meclis araştırma komisyonları kuruyoruz,
onların raporlarını da buraya getirmiyorsunuz.
Bir başka husus: Kanun hükmünde kararname çıkarıyorsunuz, onları
da buraya getirmeniz lazım, onları da getirmiyorsunuz.
Yani, sizin temel bir karakteristiğiniz var, o da milletin
denetiminden kaçıyor olmanızdır. Burada gelip parmak sayısıyla bu işi
meşrulaştırmanızın, kanunileştirmenizin hiçbir değeri ve anlamı yoktur. Bu
yaptığınız işlem Anayasa’ya aykırıdır.
Usul tartışmasının lehinde olmakla beraber, tavrınızın aleyhinde
söz aldım.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Komisyon söz talep etmiştir bu konuyla ilgili olarak. Şimdi, istek
üzerine Komisyona söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bilgiç.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, ilgi raporlar, aslında 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetim Kanunu’nda da belirtilen raporlardır. 2010 Aralık ayında çıkan 6085
sayılı Sayıştay Kanunu’nda da bunlara yer verilmiştir. Anayasa gereği olarak
bize gelmesi gereken en önemli rapor genel uygunluk bildirimidir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, hayır Sayın Bilgiç.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anayasa 164’ü ne yapacağız?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nda genel uygunluk bildirimine
baktığımızda ilgi raporları da ihtiva ettiğine dair bir hüküm vardır. Yani bu,
bütçenin hem komisyonda hem de Genel Kurulda görüşülmesine herhangi bir mâni
hâl oluşturmamaktadır. Ki komisyonda bütçenin tümü üzerindeki görüşmeleri
yaptığımızda da buna ilişkin olarak herhangi bir şekilde bir komisyon üyesinden
de bir itiraz gelmemiştir.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Muhalefet şerhimiz var!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Nasıl gelmedi? Sayın Başkana sordum,
Sayın Başkan oradaydı.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, yalan konuşuyor! Yanlış
değil, yalan konuşuyor!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan oradaydı, ona sordum.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Tümü üzerindeki görüşmelerde gelmedi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, müsaade ederseniz bir açıklama yapayım,
ondan sonra gerekiyorsa…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Şahidi burada! Meclis Başkanlığı
bütçesinde de var.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarına bak.
Ayıp ya!
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, müzakeresini yaptığımız konuyla
ilgili olarak ben Sayıştay yetkililerini 3 defa davet ettim, kendileriyle 3
defa görüştüm bu raporların neden tasarıyla beraber Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmediği hususunu. Aslında, komisyonun ilk günkü toplantısında
olmamakla birlikte, Sayıştay bütçesi görüşülürken -ve muhalefet şerhlerinde de
var- bu konu gündeme geldi.
Şimdi, Sayıştay yetkililerinin birlikte yaptığımız toplantıda bana
söylediği husus şudur: “4 Temmuz 2012 tarih ve 6353 sayılı Kanun’un 45’inci
maddesiyle 6085 sayılı Kanun’un 35’inci maddesine eklenen fıkra ile tüm mali
denetim ve raporlama süreçlerini etkileyen yeni birtakım hükümler getirilmiştir.”
Bu Rapor Değerlendirme Kurulunun 27/1 sayılı Kararı’ndan okuyorum:
“Ancak hâlen rapor süreci tamamlanmamış 2011 denetimlerini bu fıkra
hükümlerinden istisna tutan geçici madde düzenlemesi de yapılmamıştır. Kurul,
denetim grupları veya deneticinin yerine geçip yeni düzenlemeye uygun
değerlendirme ve düzeltme yapamaz. Bu nedenle, Başkanlıkça denetim raporları
ilgili denetim gruplarına iade edilmeli ve raporlar, 6085 sayılı Kanun’un
35’inci maddesinin (2)’nci fıkrası yönünden yeniden incelenip gerekli düzenlemeler
yapıldıktan sonra kurula gönderilmelidir.
3) Denetim raporlarının 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 35’inci
maddesine eklenen (2)’nci fıkraya uygun hâle getirilmeden Başkanlıkça Rapor
Değerlendirme Kuruluna sunulması ve burada görüşülmesi usul açısından mümkün
değildir.
Öte yandan, 6085 sayılı Kanun’un 38’inci maddesinin (2)’nci
fıkrasında ‘…Dış denetim genel değerlendirme raporu ile Kurulca görüş
bildirilen kamu idarelerine ilişkin denetim raporları Sayıştay Başkanınca genel
uygunluk bildirimiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.’ hükmü
yer almaktadır. Dolayısıyla, Kurulca görüş bildirilen raporların Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderilmesi zorunludur. Ancak kamu idaresi denetim
raporlarının önemli bir bölümü hâlen dairelerce görüşülüp kurula
gönderilmemiştir. Bu durumda, kanunda belirtilen süreye yetiştirilmesi fiilen
imkânsız bulunan raporlara kurulca görüş verilmesi bu yönüyle uygun
görülmemiştir. Ayrıca, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 35’inci maddesinin
(2)’nci fıkrasının işletilebilmesi için fıkrada öngörülen yönetmeliklerin
çıkarılmış olması gerekmektedir. Bu yönetmelikler çıkarılmadan ve fıkrada
belirtilen kanuni süreçler tamamlanmaksızın…”
OKTAY VURAL (İzmir) – Mazeret çok Sayın Başkan.
BAŞKAN – “…kurula sunulmuş olan raporlar hukuken eksik
raporlardır. Bu bakımdan, bu raporların kurulda görüşülmesi mümkün
görülmemektedir.” diye…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayıştay görevini yapmıyor yani.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İşlevini yapmamış o zaman.
BAŞKAN – …oy çokluğuyla bir karar verilmiş. Dolayısıyla, 13 Eylüle
kadar bu söylenen gerekçeler sebebiyle bu raporların yetiştirilme imkânı
olmadığı ifade edilmiştir. Dolayısıyla, bu tartışmalar muhalefet şerhinde de
var. Sayıştay bütçesi yarın görüşülecek, burada da yapılabilecektir. Yukarıda
da belli ölçüde bir eksiklik, bir tenkit konusu olmakla birlikte, konunun
tasarının görüşülmesine engel teşkil etmediği kanaati hasıl olduğundandır ki
komisyonda görüşmeler de devam etmiştir. Dolayısıyla, şimdi bu konuyu…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, ben çok küçük bir bilgi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir açıklama
yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Söz verdim, artık müsaade ederseniz…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Müsaade ederseniz, Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesi olarak Sayın Bilgiç “Bunlar gündeme gelmedi.” dedi.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hayır, tümü üzerindeki
görüşmelerde demek istedim Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Milliyetçi Hareket Partisinin…
BAŞKAN – Ben söyledim onu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - …hem 2013 muhalefet şerhinde hem de kesin
hesap muhalefet şerhinde var.
BAŞKAN – Ben söyledim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Zatıalinizin orada bütçesi görüşülürken
de TBMM olarak denetleme yetkimizin elimizden alındığını ve Sayıştay bunları
yapmadığı zaman bizim bütçe hakkımızın gasp edildiğini hem TBMM bütçesinde
konuştuk hem Sayıştayın bütçesinde konuştuk ve tutanaklarda vardır.
BAŞKAN – Evet, tamam.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Bilgiç’in söyledikleri gerçeği
yansıtmıyor.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Tümü üzerindeki görüşmelerdir
kasıt.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Şu anda eğer bakılırsa hem kesin hesap
muhalefet şerhimizde hem de bütçeye ilişkin muhalefet şerhimizde bu
aksaklıklar…
BAŞKAN – Sayın Günal, ben o kısmı söyledim. Muhalefet şerhinde de
var, ilk gün o olmasa bile
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de Komisyon Başkanına hitaben
söylüyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kamuoyunu ve Genel Kurulu bilgilendirmek
açısından ben de belirtmek istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ben Genel Kurula söylüyorum, herkes dinliyor, kamuoyu da
dinliyor. Dolayısıyla, ilk günkü görüşmelerde gelmemiş olmakla birlikte, daha
sonraki görüşmelerde konu Sayıştay bütçesi görüşülürken en evvel gündeme gelmiş
ama buna rağmen görüşmeler de devam etmiştir. Onu ifade ettim, muhalefet
şerhinde de vardır. Bir defa daha tavzihen ifade ediyorum.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonun sayın sözcüsü, bütçe
ve kesin hesap kanun tasarıları ekinde genel uygunluk bildiriminin olması
nedeniyle, diğer raporların o kadar önemli olmadığı anlamında bir açıklama
yaptı. Doğrusu, amacını aşan bir ifade olarak bunu değerlendirmek isterim.
Genel uygunluk bildirimi öteden beri tasarılara eklenir ama yıllık denetim
faaliyet raporu ve yıllık dış denetim genel değerlendirme raporu Parlamentoya
ilk kez gelecek olan belgelerdir ve gerçekten bütçenin tüm harcamalarının
ilgili bakanlıklar ve kurumlar tarafından usulüne uygun ve yerinde harcanıp
harcanmadığının denetlenmesinin sonuçlarını içerir. Bu kadar önemli bir
belgeyi, raporu, olmasa da olur bir anlayışla sayın başkan vekili sundular. Bu
doğru değildir, bu raporlar hakikaten olmak zorundadır.
Ayrıca, buna ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi görüşü, Plan ve Bütçe
Komisyonu raporundaki karşı oyumuzda yer almaktadır.
BAŞKAN – Peki, çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Genç söz verdim, bakın, şimdi bu türlü bir
müzakereyi yapamayız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 5018 sayılı Kanun’un 69’uncu
maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanın Sayıştayı
denetlemek üzere bir komisyon oluşturması lazım. Sayıştay Kanunu’na göre,
Sayıştay Kanunu’nu yürütme görevi Meclis Başkanına verilmiştir. Siz görevinizi
yapmamışsınız. Evvela bu komisyonu oluşturdunuz mu? Bu komisyonu oluşturdunuzsa
niye Sayıştayı denetleyip de zamanında rapor hazırlaması sağlanmadı? Burada tek
sorumlu sizsiniz.
BAŞKAN – Peki.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama “Peki.” demekle olmaz ki…
BAŞKAN – Siz soru önergesi verdiniz. Ben süresi içerisinde buna
cevap veririm.
KAMER GENÇ (Tunceli) – “Peki.” demekle olmaz.
Bakın, sizin yerinizde başka bir Meclis Başkanı olsaydı şu anda
istifa ederdi. Yani devletin bütçesini sakat getiriyorsunuz buraya. Böyle bir
şey olur mu ya! Hırsızları koruyan sizsiniz o zaman.
BAŞKAN – Peki, çok teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, lehteki ve aleyhteki görüşmeleri ve
komisyon görüşünü de dinlediniz, açıklamamı da dinlediniz.
Görüşmelerin devam edip etmemesini oylarına sunacağım. Görüşmelerin
devam etmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Görüşmelere devam edilecektir.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporları…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Çoğunluk kararıyla olmaz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Padişah bütçesi değil! Ayıp ediyor
arkadaşlar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, görüşmelere devam edilmesi
usul tartışmasıyla ilgili.
BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce bir konu daha var. İstanbul
Milletvekili Sayın Mahmut Tanal, geçen birleşimde kendisine ait tutanaklara
geçen bir beyanını düzeltmek amacıyla İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre söz
istemiştir.
Sayın Tanal, hangi konuda efendim? Evvela bir talebinizi alayım,
ondan sonra.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, efendim, 58’inci maddeye göre,
geçen tutanakta geçen beyanım “Sizin buradaki değer kavramınız ezilenlerin
çıkarıdır.” şeklinde, bunu düzeltmek istiyorum ben.
BAŞKAN – Evet, buyurun efendim.
İki dakika size söz vereceğim. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, 6 Aralık 2012 tarihli 35’inci Birleşimdeki bazı ifadelerini
düzelttiğine ilişkin konuşması (x)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) Bu açıklamaya ilişkin ifade
06/12/2012 tarihli 35’inci Birleşim Tutanağı’nın 156’ncı sayfasında yer almıştır.
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Ülkemizde temel hak ve
özgürlüklerin geometrik olarak çok fazla ihlal edildiğini görüyoruz. Cumhuriyet
Halk Partisinin iktidarında, milletimiz ve Parlamento bilsin ki, bu temel hak
ve özgürlüklerin ihlaline biz son vereceğiz.
Geçen birleşimde geçen “Sizin buradaki değer kavramınız
ezilenlerin çıkarıdır.” kavramını şu şekilde düzeltiyorum: “Sizin buradaki
değer kavramınız ezenlerin çıkarıdır.” şeklinde düzeltilmesini arz ederim.
Saygılar efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı:
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, komisyon raporları 361 ve 362 sıra
sayılarıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, Hükûmetin sunuş konuşmasını yapmak üzere Maliye Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek’e söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
17 Ekim 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 2013
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri tamamlanmıştır.
Yoğun ve yorucu çalışmaları, değerli katkıları dolayısıyla Plan ve
Bütçe Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine, bu sürece önemli katkılarda
bulunan bakan arkadaşlarım ve kamu idarelerinin temsilcilerine huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 2011 yılı merkezî
yönetim kesin hesabı ve 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi hakkında Genel
Kurulumuzu bilgilendireceğim.
İlk olarak dünya ve Türkiye ekonomisinin görünümüyle ilgili
değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ekonomiye dair
belirsizlikler son dönemde azalsa da hâlâ önemini korumaktadır. Gelişmiş
ekonomilerde büyüme zayıf, işsizlik ise yüksek seyretmektedir. Kamu borçlarının
sürdürülebilirliğine ilişkin kaygılar devam etmektedir. Avro bölgesinde alınan
önlemlere rağmen güven ortamı hâlâ tam olarak sağlanamamıştır. Gelişmekte olan
ekonomilerde ise büyüme son yıllardaki trendin oldukça altında seyretmektedir.
IMF, Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda yayımladığı tahminlerini
2012 yılı için 0,7, 2013 yılı için 0,9 puan aşağı yönlü revize etmiştir.
Bu çerçevede, küresel ekonomik büyüme IMF tarafından 2012 yılı
için yüzde 3,3, 2013 yılı için yüzde 3,6 olarak tahmin edilmektedir. Bu oranlar
kriz öncesi dönemde görülen yaklaşık yüzde 5 civarındaki büyümenin oldukça
altındadır.
Gelişmiş ekonomilerin 2012 yılında yüzde 1,3, 2013’te ise yüzde
1,5 ile potansiyelin oldukça altında büyümesi beklenmektedir.
Dünya ekonomisinin yüzde 21’ini oluşturan Amerika Birleşik
Devletleri’nde iş gücü piyasası ve iç talepteki zayıf gidişat, büyümenin bir
süre daha ılımlı seyredeceğini göstermektedir. 2011 yılında yüzde 1,8 büyüyen
Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinin bu yıl yüzde 2,2, önümüzdeki yıl ise
yüzde 2,1 büyümesi beklenmektedir.
Dünya ekonomisinin yüzde 19'unu oluşturan avro bölgesinde ise
birçok ülke teknik olarak resesyona girmiştir. 2011 yılında yüzde 1,4 oranında
büyüyen avro bölgesinin 2012 yılında yüzde 0,4 daralması, 2013 yılında ise
neredeyse yerinde sayarak sadece yüzde 0,2 büyümesi beklenmektedir. Bölge
ekonomisinin 2007 sonundan bu yana yüzde 1,9 oranında küçüldüğü göz önüne
alındığında, krizin bölge üzerindeki etkisi çok daha iyi anlaşılacaktır.
Gelişmiş ülkelerdeki sorunlar, gelişmekte olan ülkeleri ticaret,
finansman ve beklentiler kanalı ile olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla,
gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme bu yıl büyük oranda yavaşlamıştır.
2011 yılında yüzde 6,2 oranında büyüyen gelişmekte olan ekonomilerin 2012 ve
2013 yıllarında, sırasıyla, yüzde 5,3 ve yüzde 5,6 oranında büyüyeceği tahmin
edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ekonomilerde
büyüme zayıf seyrederken işsizlik hâlâ son on yılın en yüksek seviyelerindedir.
Avro bölgesinde 2007 sonunda yüzde 7,4 olan işsizlik oranı, ekim itibarıyla
yüzde 11,7 ile tarihî rekor seviyesine çıkmıştır. Bu oranın 2013 yılında da
yüzde 11,5 ile yüksek bir düzeyde seyretmesi beklenmektedir. İspanya ve
Yunanistan'da ise işsizlik oranları yüzde 25'i aşmıştır. Amerika Birleşik
Devletleri’nde ise 2007 yılında yüzde 5 olan işsizlik oranının, 2012 ve 2013
yıllarında yüzde 8 civarında olacağı öngörülmektedir.
Gelişmiş ekonomilerde kriz döneminde yaşanan ekonomik daralma ve
kamunun bu dönemde üstlendiği yükümlülükler dolayısıyla mali dengeler bozulmuş,
aradan geçen beş yıla rağmen bu dengelerde kayda değer bir iyileşme
sağlanamamıştır.
Avrupa Merkez Bankasının aldığı önlemler sayesinde, İspanya ve
İtalya gibi önemli ülkelerin iflas riski azalmakla birlikte, avro bölgesinde
finansal istikrar hâlâ tehdit altındadır. 2 büyük kurtarma paketine rağmen
Yunanistan'da borç dinamiklerinin sürdürülebilir düzeyde olmadığı kanısı
oldukça yaygındır.
Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, zirve yaptığı
2009 yılından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde 4,6 puan, avro bölgesinde
ise 3,1 puan düşmesine rağmen hâlâ kriz öncesi seviyelerin yaklaşık 3 ile 6
puan üzerindedir.
Kamu borçluluk oranları ise artmaya devam etmektedir. Son beş yıl
içerisinde kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Amerika Birleşik
Devletleri’nde 40 puan artarak 2012 yılında yüzde 107,2'ye, avro bölgesinde ise
27,2 puan artarak yüzde 93,6'ya çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılında küresel
ekonomik faaliyetlerdeki durgunluğun etkisiyle enflasyonist baskılar
azalmıştır. 2012 yıl sonunda enflasyonun gelişmiş ve gelişmekte olan
ekonomilerde, sırasıyla, yüzde 1,7 ve yüzde 6,2 olacağı tahmin edilmektedir. Bu
oranlar, 2011 yılında, sırasıyla, yüzde 2,5 ve yüzde 6,6 olarak gerçekleşen
enflasyon oranlarının altındadır. 2013 yılında enflasyonun gelişmiş
ekonomilerde yüzde 1,7 ile durağan seyredeceği, gelişmekte olan ekonomilerde
ise yüzde 5,7 ile azalmaya devam edeceği tahmin edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli üyeler; küresel ekonominin önünde aşağı
yönlü 3 temel risk bulunmaktadır. Bu risklerden ilki, avro bölgesinde ekonomik
krizin daha da derinleşmesidir. Bu risk, sadece bölge ekonomileri ve Türkiye
için değil, Çin ve Hindistan gibi küresel büyüme açısından da tabii ki oldukça
önemli bir risktir.
“Mali uçurum” olarak adlandırılan Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki mali belirsizlikler, küresel görünüme ilişkin diğer önemli bir
risktir. Mali uçurum, yaklaşık 700 milyar dolarlık harcama kesintileri ve vergi
artışlarının 2013 yılında otomatik olarak devreye girmesi ile Amerika Birleşik
Devletleri ekonomisini resesyona sokabilecek büyüklükte bir risktir.
Son olarak, artan jeopolitik gerginlikler uluslararası enerji
fiyatlarının hızla yükselmesine yol açabilecektir. OECD tahminlerine göre
petrol fiyatlarında varil başına her 10 dolarlık yükseliş, üye ülkelerde
ekonomik büyümeyi ortalama 0,25 puan düşürecek, enflasyonu ise yine yaklaşık
0,25 puan artıracaktır.
Tabii, küresel büyümeyi önümüzdeki yıl yukarı çekecek senaryolar
da vardır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri ve avro bölgesinin kısa zamanda
piyasaları rahatlatacak çözümler üretmesi ve dolayısıyla güven ortamının
sağlanması toparlanma sürecini hızlandırabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel belirsizliklere
rağmen Türkiye ekonomisi istikrarını ve güçlü makroekonomik dengelerini
korumaktadır.
Türkiye, 2011'in son çeyreğinden itibaren girdiği yumuşak iniş
sürecini başarıyla yönetmiştir. Bu süreçte, büyüme kompozisyonu iç ve dış talep
arasında dengelenmiş, cari açık daralmış, enflasyonist baskılar azalmıştır.
Bildiğiniz üzere, kriz sonrası dönemde Türkiye ekonomisi çok güçlü
bir büyüme sürecine girmiştir. 2010-2011 yıllarında ortalama yüzde 8,8 oranında
büyüyen Türkiye ekonomisi global büyüme liginde üst sıralarda yer almıştır. Bu
sayede mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sabit fiyatlarla gayrisafi
yurt içi hasıla kriz öncesi seviyenin yüzde 14,2 üzerine çıkmıştır.
Ancak bu dönemde iç talebin yüzde 10,3 ile potansiyelin oldukça
üzerinde büyümesi ve dış finansmana erişimin elverişli olması cari açığı yüksek
seviyelere çıkarmıştır.
Bu nedenle, geçen yıl cari açığı kontrol altına almak için önemli
tedbirler aldık. Bu çerçevede;
Maliye Bakanlığı olarak ithalatın artış hızını sınırlayacak
adımlar attık.
Merkez Bankası para politikasını sıkılaştırdı.
BDDK ise makro ihtiyati
uygulamalarla bu sürece destek verdi.
Alınan bu önlemler neticesinde ekonomimiz 2011'in ikinci
yarısından itibaren kontrollü bir yavaşlama sürecine girmiştir. Bu süreçte iç
talep yavaşlarken dış talep büyümenin motoru hâline gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl yumuşak iniş
sürecini başarıyla yönettik. Küresel ekonomideki belirsizliklere rağmen
önümüzdeki dönemde büyümeyi hızlandırarak 2014 yılında potansiyel büyüme hızına
ulaşmayı hedefliyoruz. Orta Vadeli Programda 2012 yılında büyümenin yüzde 3,2
oranında gerçekleşeceğini öngördük. Ancak son açıklanan veriler ışığında
büyümenin bir miktar bunun altında kalması olasılığı yüksektir. Ayrıca,
büyümede aşağı yönlü revizyon sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir.
Örneğin, IMF gelişmekte olan ülkeler için 2012 yılı büyüme tahminlerini
ortalama 0,8 puan aşağı çekmiştir. Aslında IMF raporundan sonra ortaya çıkan
Avrupa Merkez Bankası ve OECD raporları IMF’ye göre çok daha kötümser bir tablo
da çizmiştir.
Ayrıca, en büyük ticaret ortağımız olan avro bölgesindeki daralma,
küresel ekonomideki yavaşlama ve yüksek uluslararası enerji fiyatları dikkate
alındığında ülkemiz için tabii ki bu büyümedeki sapma makul gibi görülebilir.
Türkiye, IMF tahminlerine göre bu yıl Avrupa’da Letonya ve
Kosova’dan sonra en hızlı büyüyen ülke olacaktır. Bu yılki büyüme oranımız
gelişmekte olan Avrupa ülkelerinin yüzde 2’lik büyümesinden daha yüksek, Latin
Amerika’nın yüzde 3,2’lik büyümesiyle neredeyse başa baş, gelişmekte olan
Asya’nın yüzde 6,7’lik büyümesine göre de oldukça düşük olacaktır.
Büyümenin önümüzdeki yıl yüzde 4, 2014 ve 2015 yıllarında ise
yüzde 5 olacağını öngörüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cari işlemler açığını
önemli ölçüde azalttık, enflasyonu düşürdük, istihdamı artırdık, kamu
borçlarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını azalttık. Özetle, bütçe açığı
ve büyüme hariç Orta Vadeli Program’da öngördüğümüz hedeflere genel hatlarıyla
ulaştık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, yüksek cari
işlemler açığını krize dönüştürmeden başarılı bir şekilde yönetmiştir. Ekim
2011’de 78,4 milyar dolara yükselen on iki aylık cari açık, uyguladığımız doğru
makroekonomik politikalarla bu yılın eylül ayında 55,8 milyar dolara
gerilemiştir. Cari açıktaki bu gerileme, yüksek seviyelerde seyreden petrol
fiyatlarıyla, en büyük ticaret ortağımız Avrupa Birliğindeki daralmaya rağmen
gerçekleşmiştir. Enerji ithalatını hariç tuttuğumuzda, aslında Türkiye’nin 3,7
milyar dolar cari fazla verdiğini göreceksiniz. Cari açığın, gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak, yıl sonunda Orta Vadeli Program’da öngördüğümüz üzere
yüzde 7 civarında gerçekleşeceğini, 2015 yılında ise yüzde 6,5’a gerileceğini
tahmin ediyoruz. Uygulamaya koyduğumuz yapısal reformlarla cari açığı orta-uzun
vadede daha düşük seviyelere çekeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yumuşak iniş sürecine
paralel olarak enflasyonist baskılar da azalmıştır. Geçen yılın sonunda yüzde
10,5’a çıkan enflasyon, kasım ayında yüzde 6,4’e inmiştir. Enflasyonun 2013’te
yüzde 5,3’e gerilemesini bekliyoruz. Uzun yıllar çift hanelerde seyreden, hatta
bazen 3 haneye çıkan enflasyonu tek haneye indirerek tarihî bir başarıya imza
attık. Zira, 2002 yılında yüzde 29,7 olan enflasyon ile dünyada en yüksek
enflasyon oranına sahip 6’ncı ülkeydik. Kasım ayı itibarıyla yüksek enflasyon
liginde 54’üncü sıraya kadar geriledik.
Orta-uzun vadede hedefimiz, enflasyonu düşük tek haneli rakamlara
indirmektir. Böylelikle, büyümenin önündeki en büyük kısıtı ortadan kaldırmış
olacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde
büyümemizi destekleyecek önemli unsurlardan biri, son yıllarda yakaladığımız
güçlü istihdam artışıdır. Birçok ülkede kriz sonrası istihdam kayıpları telafi
edilemezken 2009 yılından bu yana yaklaşık 4 milyon net istihdam sağladık.
Manşet işsizlik oranı yüzde 8,8 ile son on yılın en düşük düzeyine inmiştir. Bu
dönemde iş gücüne katılım oranının 2,3 puan arttığı göz önüne alınırsa
işsizliği azaltmadaki başarımız daha iyi anlaşılacaktır. Nitekim, Uluslararası
Çalışma Örgütünün verilerine göre, Türkiye, krizden çıkış sürecinde işsizliği
en hızlı düşüren ülke olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürdürülebilir yüksek
büyüme için ekonomik istikrar ve güven ortamının rolü çok önemlidir. Bu
bilinçle, Hükûmet olarak her zaman mali disipline önem verdik. Bugün birçok
ülke borç sorunuyla mücadele ederken Türkiye’de kamu borçlarının
sürdürülebilirliğine ilişkin hiçbir tereddüt kalmamıştır. İktidara geldiğimiz
2002 yılında genel devlet açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 11
civarındaydı, hükûmetlerimiz döneminde kararlılıkla uyguladığımız ihtiyatlı
maliye politikaları sayesinde bu oranı ciddi ölçüde azalttık, 2012 gibi
nispeten sıkıntılı bir yılda dahi genel devlet açığının yüzde 1,6 olarak
gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu oran OECD ülkeleri için öngörülen yüzde 5,5’luk
açığın üçte 1’inden az, Maastricht Kriteri’nin ise neredeyse yarısı kadardır.
Genel devlet açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını 2015 yılında yüzde
0,9’a indirmeyi hedefliyoruz.
Çok değil, bundan on yıl önce Türkiye’de kamu borçlarının
sürdürülebilir olmadığı kanısı piyasalara hâkimdi ancak kısa sayılabilecek bir
sürede kamu borç stokunu ülkemiz için bir sorun olmaktan çıkardık. 2002 yılında
yüzde 74 olan kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2012
yılında yüzde 36 civarına düşeceğini öngörüyoruz. Bu oran yüzde 60’lık
Maastricht Kriteri’nin yaklaşık 24 puan altında, OECD ortalamasının ise üçte
1’i kadardır. Kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı önümüzdeki
dönemde de azaltmaya devam ederek 2015 yılında yüzde 31’e indirmeyi
hedefliyoruz. 2002 yılında yüzde 36,3 olan kamu net dış borç stokunun gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı Haziran 2012 itibarıyla eksi yüzde 0,3 olmuştur. Yani
hazinemiz net bazda dünyadan alacaklı konuma gelmiştir.
AK PARTİ hükümetleri öncesinde hem borcun faizi hem de faiz
giderlerinin vergi gelirleri içerisindeki payı oldukça yüksekti. 2002 yılında
reel faiz oranları yüzde 25’in üzerinde, faiz giderlerinin vergi gelirlerine
oranı ise yüzde 86’lar civarındaydı. Mali disiplin sayesinde reel faizi
sıfırlarken faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranını 2012 yılında yüzde
17,6’ya kadar düşüreceğiz. Bunların bir yansıması da tarihin en düşük
seviyelerine inen hazine borçlanma faizleridir. Çok değil, on dokuz yıl önce
hazine ihalelerinde yüzde 400’lerin üzerine çıkan yıllık bileşik faiz oranı
kasım ayında yüzde 5,9’a kadar düşmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde hane
halkı ve bankacılık sektörünün güçlü bilançoları, iç talebin ve dolayısıyla
ekonominin büyümesini destekleyecek önemli iki unsur olacaktır. Hükûmetlerimiz
döneminde sağladığımız ekonomik ve siyasi istikrar ile özel sektörün önünü
açtık. Bizden önceki on yıllık dönemde özel sektör yatırımları reel bazda yüzde
29 azalmışken AK PARTİ hükûmetleri döneminde 2,7 kat artmıştır. Bu dönemde
şirketlerimiz ölçek büyütmüş ve global düzeyde rekabet edebilir seviyeye
gelmiştir. Türkiye, marka değeri açısından dünyanın ilk 20 ülkesinden biri
olmuştur. Küresel ticaretten aldığımız pay da önemli oranda artmıştır.
Türkiye’nin küresel ticaretteki payı 2002 yılında yüzde 0,66 iken bu oran 2011
yılında yüzde 1,02’ye kadar yükselmiştir. 2002 yılında 1 milyar doların
üzerinde ihracat ettiğimiz ürün sayısı 9 iken bu rakam 2011 yılında 32’ye
yükselmiştir. Benzer şekilde, aynı dönemde 1 milyar doların üzerinde ihracat
yaptığımız ülke sayısı 8 iken bu sayı 2011 yılında 30’a kadar çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu unsurların yanı sıra,
önümüzdeki dönemde finansal koşullardaki esneklik de büyümeyi destekleyecektir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, gecelik borç verme faiz oranını
son 3 ayda 250 baz puan, ortalama fonlama maliyetini ise son 6 ayda yaklaşık
500 puan düşürmüştür. Kredi faiz oranları da piyasa faizlerine paralel olarak
kademeli bir şekilde düşmektedir. Dolayısıyla, bu da, yine 2013 yılında
büyümeyi destekleyici bir unsurdur. Benzer şekilde, kredi notumuzun yaklaşık
yirmi yıl aradan sonra tekrar yatırım yapılabilir seviyeye yükselmiş olması da
büyüme üzerinde olumlu bir rol oynayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisi 1990’lı
yıllarda yaşadığı tahribatın ve 2001’deki ağır krizin ardından âdeta dibe
vurmuştu. Ancak, son on yılda, AK PARTİ hükûmetleri döneminde uyguladığımız sağlıklı
makro ekonomik politikalar ve gerçekleştirdiğimiz reformlarla refah düzeyini
yükselttik, ülkemizi küresel ekonominin önemli aktörlerinden biri hâline
getirdik. Gerçekleştirdiğimiz reformlarla ülkemizin kurumsal altyapısını
güçlendirdik, yatırım ortamını iyileştirdik ve uluslararası rekabet gücünü
artırdık. Gelişmiş ülkelerle olan gelir makasını hızla daralttık. 2002 yılında
kişi başına düşen millî gelirimiz avro bölgesinin yüzde 37,5’una denk düşerken
bugün bu oran yüzde 51,7 düzeyine yükselmiştir.
Dünya Ekonomik Forumunun yaptığı Küresel Rekabet Gücü Endeksi’nde
Türkiye, 2005 yılında 117 ülke arasında 71’inci sıradaydı, 2012 yılında ise 144
ülke arasında 43’üncü sıraya yükselmiştir.
Uluslararası Yolsuzluk Algı Endeksi’nde de önemli bir mesafe
katettik. 2002 yılında 102 ülke arasında 65’inci sıradayken, yolsuzluk algısı
en yüksek olan yüzde 50’lik grup içerisindeydik. 2012 yılında ise 176 ülke
arasında 54’üncü sıraya yükseldik ve bir önceki yıla göre tam 7 basamak
ilerleme kaydettik. Artık, yolsuzluk algısı en düşük üçte 1’lik grup içerisinde
yer alıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu olumlu gelişmeler,
ülkemizin önemli ve başarılı bir yapısal dönüşüm içerisinde olduğunu
göstermektedir. Ancak, gelinen noktayı yeterli bulmuyoruz, daha gidecek çok
yolumuz var.
Önümüzdeki dönemde de büyüme potansiyelimizi güçlendirecek
makroekonomik politikaları ve yapısal reformları uygulamaya devam edeceğiz. Bu
çerçevede, kayıt dışılıkla mücadele, eğitimde kalitenin artırılması ve iş gücü
piyasasında esnekliğin sağlanması önemsediğimiz alanlardır. Bu alanlarda daha
fazla ilerleme sağlamamız, Türkiye'nin 2 temel sorunu olan cari açık ve
işsizlikle mücadelede elimizi güçlendirecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde,
cari işlemler açığını orta ve uzun vadede daha makul seviyelere indirmek için
attığımız bazı önemli adımları sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk olarak, son on yılda sağladığımız mali disiplin sayesinde kamu
tasarruflarında önemli oranda artış sağladık. 2002 yılında kamu tasarruflarının
gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı eksi yüzde 4,8’di. Bu oranın 2012
yılında pozitif yüzde 2,4'e ulaşacağını tahmin ediyoruz. Yani, bu dönemde kamu
tasarruflarının gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payını yaklaşık 7,3 puan
artırdık. Ancak, bu dönemde özel kesim tasarrufları 11,6 puan azalarak yüzde
11,9'a inmiştir.
Özel sektör tasarruflarını artırmak amacıyla bu yıl, bireysel
emeklilik sistemini daha cazip kılacak düzenlemeler yaptık. Yeni sistemle
katılımcıya doğrudan devlet desteği sağlayacağız.
Ayrıca, mevduatın vadesini uzatmak için kanun değişikliği yaptık.
Bu amaçla, kısa sürede buna ilişkin Bakanlar Kurulu kararını açıklayacağız ve
ilgili diğer tedbirleri alacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine -cari işlemler açığını
azaltmak üzere- 2’nci olarak, biliyorsunuz, maalesef, ülkemiz petrol ve doğal
gaz kaynakları açısından zengin değildir. Türkiye birincil enerji kaynakları
bakımından yüzde 72 oranında dışa bağımlıdır. Bu nedenle, son yıllarda hızla
artan enerji fiyatları, cari işlemler açığında belirleyici bir faktör olmuştur.
İşte bu nedenle, hükûmetlerimiz döneminde, enerjide dışa bağımlılığımızı
azaltmak amacıyla yerli, yenilenebilir ve aynı zamanda çevreci enerji
yatırımlarını önceliklendirdik.
2011 yılı sonu itibarıyla toplam kurulu elektrik enerji gücümüzün
yüzde 36,1'i yenilenebilir enerji kaynaklarından, özellikle hidroelektrik
santrallerinden elde edilmektedir. Şu anda inşa hâlindeki santrallerden elde
edilecek kaynakları da ekleyince ülkemiz yenilenebilir enerjinin toplam kurulu
güç içerisindeki payı yüzde 46,6'ya yükselecek ve enerjide dışa bağımlılığımız
kayda değer bir oranda azalmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü olarak, Türkiye’yi
katma değer zincirinde yukarılara taşıyacak adımları attık, atmaya devam
ediyoruz. Bu kapsamda, uygulamaya koyduğumuz yeni teşvik sistemi ile ülkemizin
uluslararası rekabet gücünü artırma potansiyeline sahip, AR-GE içeriği yoğun,
yüksek teknolojili ve katma değerli, stratejik önemi haiz yatırımları teşvik
ediyoruz. Son on yılda, AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla
içerisindeki payını yüzde 0,53’ten yüzde 0,86’ya kadar çıkardık. Hedefimiz,
AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payını orta vadede
yüzde 2’ye, uzun vadede ise yüzde 3’e çıkarmaktır. Bunun için özel sektöre çok
güçlü destekler veriyoruz.
Yine, verdiğimiz destekler sayesinde, Türkiye Avrupa’nın en çok
marka başvurusu yapılan ülkesi konumuna gelmiştir. Benzer şekilde, endüstriyel
tasarımda Türkiye Avrupa’da 3’üncü sıraya yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü olarak, küresel
rekabet gücümüzü artıracak altyapı yatırımlarına da öncelik veriyoruz.
Hükûmetlerimiz döneminde altyapıda gerçekleştirdiğimiz yatırımlar sayesinde
kara, hava ve demir yollarında büyük mesafeler katettik. Önümüzdeki dönemde de
bu çabalarımızı yoğunlaştıracağız.
Son olarak, ülkemizde bilgi ve teknoloji yoğun üretim ve ihracatın
payını artırmak için beşerî sermayemizin kalitesini yükseltmek şarttır.
Maalesef, hükûmetlerimizden önceki dönemlerde eğitimin yeterince
önceliklendirilememesi sebebiyle 25 yaş üstü nüfusun okulda geçirdiği süre
ortalama altı buçuk yıldır. Bu süre OECD ülkelerinde ortalama on bir yıldır. Bu
durum, küresel rekabette arzuladığımız seviyelere ulaşmamıza engel olmuştur.
Bu nedenle, hükûmetlerimiz eğitimi önceliklendirmiş, bütçeden eğitime
ayrılan kaynağı son on yılda 6 kattan fazla artırmıştır. Ayrıca, zorunlu eğitim
süresini on iki yıla çıkararak önümüzdeki dönemde uluslararası ortalamanın
üstüne çıkmayı hedeflemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda istihdamda yakaladığımız
büyük başarılara rağmen işsizlik hâlâ Türkiye'nin temel sorunlarından biridir.
Hükûmet olarak işsizliği daha düşük seviyelere indirmek için kısa, orta ve uzun
vadeli birçok tedbir aldık.
Şimdi, bunlardan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum: Kısa
vadede işsizliği azaltmak amacıyla aktif iş gücü politika uygulamalarını son
yıllarda önemli oranda artırdık.
Bu programlardan yararlanan kişi sayısı 2008 yılında 32 bin iken
bu sayı 2012 yılının ilk on ayında yaklaşık 377 bin kişiye ulaşmıştır. Orta
vadeli perspektifle istihdamı artırmak amacıyla arz-talep uyumsuzluğunu
gidermeye yönelik çeşitli projeleri hayata geçirdik.
İşsizlerimize beceri kazandırmak amacıyla başlattığımız
Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi ile 80 binden fazla kişiyi
mesleki eğitimden geçirdik ve bir
meslek sahibi yaptık.
GAP, DAP, KOP ve DOKAP gibi bölgesel kalkınma projelerinin de
istihdam yaratma potansiyeli oldukça yüksektir. Bu nedenle Hükûmetimiz son
yıllarda bu projelere giderek artan oranda kaynak ayırmaktadır. Örneğin, GAP
projesinin tamamlanmasıyla yaklaşık 1,3 milyon kişiye doğrudan istihdam, millî
ekonomiye ise yıllık 6,6 milyar dolar katkı sağlanması beklenmektedir. Benzer
şekilde, DAP projesinin de 1,2 milyon kişiye istihdam yaratacağı ve ekonomiye
yıllık 1,4 milyar dolar katkı sağlayacağı öngörülmektedir. 2009 ve 2012
yıllarında uygulamaya koyduğumuz teşvik sistemleri sayesinde yatırımcının
üzerindeki istihdam kaynaklı yükleri oldukça azalttık. 2009 yılında uygulamaya
koyduğumuz teşvik sistemi kapsamında 376 bin kişilik istihdam taahhüt
edilmiştir. Yeni teşvik sistemi kapsamında ise 2012 Haziran ayından bu yana
öngörülen istihdam 72 bin kişi civarındadır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; işsizlikle uzun vadede mücadele
kapsamında eğitimin hem yaygınlığını hem de niteliğini artırmaya yönelik çok
önemli adımlar atıyoruz. Az önce de ifade ettiğim gibi, hükûmetlerimiz
döneminde bütçeden en çok katkıyı eğitime ayırmaya başladık.
İş gücü piyasalarında tabii ki katılıklar ülkemizde istihdamı
sınırlayan önemli faktörlerden birisidir. Bu sorunları çözmek için sosyal
taraflarla istişare içerisinde gerekli düzenlemeleri önümüzdeki dönemde yapmayı
ümit ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında bilgi vermek istiyorum.
2011 yılında bütçe giderleri 314,6 milyar lira, bütçe gelirleri 296,8 milyar
lira, bütçe açığı 17,8 milyar lira, faiz dışı fazla 24,4 milyar lira olarak
gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe gerçekleşme
tahminlerimiz çerçevesinde, 2012 yılı sonunda bütçe giderlerinin 362,7 milyar
lira, bütçe gelirlerinin 329,2 milyar lira, bütçe açığının 33,5 milyar lira,
faiz dışı fazlanın 15,5 milyar lira olacağını tahmin ediyoruz. Buna göre, 2012
yılında bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı geçen yıl Orta Vadeli
Program’da öngördüğümüz oranın yaklaşık 0,8 puan üzerinde gerçekleşecektir. Bu
da bütçe açığında 12,4 milyar liralık bir sapmaya tekabül etmektedir. Hedefe
oranla bütçe açığındaki sapmada esas itibarıyla harcamalardaki artış etkili
olmuştur. 2012 yıl sonunda merkezî yönetim bütçe giderlerinin 362,7 milyar
lirayla başlangıç ödeneğine göre yüzde 3,3 oranında yani 11,7 milyar lira daha
yüksek gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu giderlerin başlangıç ödeneğine göre daha
yüksek gerçekleşecek olmasında esas itibarıyla yatırımlar etkili olmuştur.
Bütçe harcamalarındaki sapmanın yüzde 55'i sermaye giderleri ve
sermaye transferlerindeki artıştan kaynaklanmaktadır. Bu harcamalar ülkemizin
üretken kapasitesini ve büyüme potansiyelini artırıcı niteliktedir. Buna
ilaveten personel giderleri ile mal ve hizmet alım giderleri de artışta etkili
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılında bütçe
gelirlerinin 329,2 milyar lira ile vergi gelirlerinin ise 278,8 milyar lirayla
bütçe hedefleri doğrultusunda gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu yıl küresel
ekonominin önemli ölçüde yavaşlamasına ve beklentilerin kötüleşmesine rağmen
–tabii ki bunun Türkiye’ye yansımaları var- bütçe gelirlerinde sapma olmayacak
olması takdir edersiniz ki bir başarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl bütçe açığındaki
sapmayı kontrol altına almak için, vergi artışları dâhil, bazı tedbirleri
aldık. Bu dönemde mali disiplinin önemini kavrayan pek çok ülke de benzer
önlemlere başvurmuştur. Hatta özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi gibi
gelir etkisi kısa sürede görülen önlemler genel olarak tercih edilmiştir.
Örneğin, 2009-2012 döneminde, 27 AB ülkesinin 22'si ÖTV’yi, 14'ü KDV
gelirlerini artırıcı yönde düzenleme yapmıştır. Dolaylı vergilerin yanı sıra
birçok ülke, gelir vergisi, sosyal güvenlik kesintileri ile servet üzerinden
alınan vergileri de artırmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Vadeli Program ve Orta
Vadeli Mali Plan’a uygun olarak hazırlanan 2013 yılı bütçesi, Maliye Bakanlığım
döneminde hazırlanan 4’üncü, AK PARTİ hükûmetleri döneminde hazırlanan 11’inci
bütçedir.
2013 yılı bütçesi, mali disiplini ve makroekonomik istikrarı
korumayı amaçlayan, büyümeyi, istihdamı ve yatırımları destekleyen, eğitim,
sağlık ve altyapıyı önceliklendiren, sosyal nitelikli harcamalara ağırlık
veren, toplumsal refahı gözeten bir bütçedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de 2013 yılı
bütçesine baz oluşturan makroekonomik tahminleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
Gayrisafi yurt içi hasıla büyüklüğü 1 trilyon 571 milyar lira, ithalat 253
milyar dolar, ihracat 158 milyar
dolar, büyüme oranı yüzde 4, deflatör yüzde 5,3, TÜFE -yıl sonu- yüzde
5,3.
Bu çerçevede, 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin büyüklükleri
aşağıdaki gibidir:
Bütçe giderleri 404 milyar lira, faiz hariç giderler 351 milyar
lira, bütçe gelirleri 370,1 milyar lira, vergi gelirleri 317,9 milyar lira,
vergi dışı gelirler 52,2 milyar lira, bütçe açığı 34 milyar lira, faiz dışı
fazlayı 19 milyar lira olarak öngördük.
Büyüme, büyümenin kompozisyonu ve deflatör tahminleriyle 2012
yılında alınan tedbirler birlikte değerlendirildiğinde bütçe gelir
tahminlerimizin gerçekçi olduğu görülecektir. 2013 yılında harcamaların bütçe
öngörüleri çerçevesinde kalması için gerekli tedbirleri alacağız. Bu çerçevede
kamu harcama programlarında verimlilik artışı sağlamak amacıyla idari bir mekanizma
oluşturacağız. Önemli harcama programlarını tek tek gözden geçireceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kaynaklarının nereye
harcanacağını bilmek vatandaşlarımızın en doğal hakkıdır. Bu nedenle, şimdi
sizlere 2013 yılı bütçesiyle toplayacağımız gelirleri nereye harcayacağımızı ve
bu bütçenin vatandaşlarımıza neler getireceğini anlatmak istiyorum.
2013 yılı bütçesi, eğitimi, dolayısıyla uzun vadeli geleceğimizi
önceliklendiren bir bütçedir. 2013 yılında eğitime ayırdığımız kaynağı bir önceki
yıla göre yüzde 20,7 oranında artırarak 68,1 milyar liraya çıkarıyoruz. Böylece
2002 yılından bu yana bütçeden eğitime ayrılan kaynağı 6 kattan fazla artırarak
eğitimin bütçe içindeki payını yüzde 9,4’ten yüzde 17’ye yükseltmiş olacağız.
Eğitim ve öğretimde fırsat eşitliği sağlamak ve okullarımızdaki
teknolojiyi iyileştirmek amacıyla uygulamaya konulan FATİH Projesi’ni 2013
yılında da destekleyeceğiz. 2012 yılında bu proje için bütçeden ayırdığımız
kaynak 803 milyon lira iken 2013 yılında bunu 1,4 milyar liraya çıkarıyoruz.
Bu yıl yeni bir uygulamayla
üniversite birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden alınan harçları
kaldırdık. Artık, 2,3 milyon öğrencimize yükseköğretimi harçsız sunuyoruz. Bu
çerçevede, üniversite öğrencileri için 498 milyon liralık katkı payını bütçeden
karşılayacağız. Üniversitelerimizin öğretim elemanı ve personel ihtiyacını
hızlı bir şekilde karşılayabilmek için ilave 14 bin atamaya izin veriyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımıza kaliteli
sağlık hizmeti sunmak için daha fazla kaynak ayırıyoruz. 2013 yılında kamu
sağlık harcamaları için Sosyal Güvenlik Kurumu ve merkezî yönetim bütçesinden
67,9 milyar liralık kaynak öngörüyoruz. Bu rakam 2012 yılına göre yüzde
11,1’lik bir artış ifade ediyor, 2002’ye göre ise 5 kattan fazla bir artışı
yine ifade ediyor. Böylece eğitimden
sonra en fazla kaynağı sağlığa ayırmış oluyoruz.
Tüm illerimizde uygulanan aile hekimliği hizmeti ile
vatandaşlarımıza kolayca ulaşabilecekleri birinci basamak sağlık hizmeti sunuyoruz.
Aile hekimliği için 2013 yılı bütçesinde yüzde 17,1 oranında bir artışla 4
milyar liralık kaynak tahsis ediyoruz.
Hükûmetlerimiz döneminde sağlık göstergelerinde önemli iyileşmeler
elde ettik. Erişilebilir, etkin ve kaliteli sağlık hizmetleriyle son on yılda
bebek ölüm oranı binde 31,5’tan binde 7,7’ye indi. Türkiye’nin dokuz yılda elde
ettiği bu başarıya OECD ülkeleri otuz bir yılda ancak ulaşabilmişti.
Sayın Başkan, değerli üyeler; 2013 yılı bütçesiyle yatırımları ve
istihdamı dolayısıyla reel ekonomiyi daha fazla destekleyeceğiz. Bu amaçla,
işveren prim desteği, tarımsal kredi faiz desteği, esnaf kredi faiz desteği,
teşvik ödemeleri ve KOBİ destekleri için ayırdığımız kaynağı yüzde 23,3
oranında artırarak 10,2 milyar liraya yükseltiyoruz.
Tarıma ve çiftçimize desteğimizi artırarak devam ettiriyoruz. 2013
yılı merkezî yönetim bütçesinde çiftçimize doğrudan hibe olarak yapılacak
ödemeler için ayrılan kaynağı bir önceki yıla göre enflasyonun neredeyse 5
katı, yani yüzde 25 artırarak yaklaşık 9 milyar liraya çıkartıyoruz. Bu rakam
2002 yılında yaklaşık 1,9 milyar lira idi. Tarıma yapılan toplam destek
tutarını ise, 2002 yılından bu yana 4 kattan fazla artırarak, 2013 yılında 13,1
milyar liraya çıkartmış olacağız. Az önce zikrettiğim desteklerin yanı sıra,
birçok tarımsal ürünün KDV oranını yüzde 1 gibi düşük bir seviyede tutarak da
tarımsal üretimi ve ticareti destekliyoruz. Ayrıca, OECD hesaplamalarına göre,
Türkiye’de toplam tarımsal desteğin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde
2,2'dir. Bu oran ile ülkemiz OECD'de en yüksek tarımsal desteği sağlayan 2'nci
ekonomi konumundadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılında yatırımlara
daha fazla kaynak ayıracağız. 2013 yılında merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki
kurumların yatırım ödeneklerini 2012 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 20
oranında artırarak 39,2 milyar liraya çıkarıyoruz.
Yine, çalışanlarımızı ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmiyoruz.
İktidara geldiğimiz 2002 yılından bu yana kamu çalışanlarımızı ve
emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, bundan sonra da ezdirmeyeceğiz. Aile
yardımı ödeneği dâhil en düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 392 lira iken,
2012 Aralık ayında 1.758 liraya çıkmış ve buradaki artış yüzde 348,5 olmuştur.
Bu dönemde, tabii ki, enflasyonun yüzde 141 civarında olduğunu dikkate
alırsanız hakikaten bu artışı çok daha iyi bir şekilde anlamış oluruz. Yine,
benzer bir şekilde, aile yardımı ödeneği dâhil ortalama memur maaşı 2002 Aralık
ayında 578 lira iken 2012 Aralık ayında 2.042 liraya çıkmıştır. Burada da artış
yüzde 253,3 olmuştur. Benzer şekilde, net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184
lira iken 2012 Aralık ayında 740 liraya çıkmış, artış oranı yüzde 301,5
civarında olmuştur.
Tabii, benzer şekilde emekli aylıklarını da artırdık. Benim
sizlere dağıttığım kitapçıkta bunun bütün detayları olduğu için sizleri daha
fazla rakamlara boğmak istemiyorum ama çok açık ve net bir şekilde şunu ifade
etmek isterim: 2002 yıl sonundan 2012 Kasım sonuna kadar enflasyonun yüzde
141,4 olduğunu biz göz önünde bulundurursak çalışanlarımıza ve emeklilerimize
enflasyonun çok üstünde artışlar yaptığımız açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Bu tutarlar ve artış oranları çalışan ve emekli vatandaşlarımızın
mali durumlarını 2002 yılına göre ciddi bir şekilde iyileştirdiğimizi ve
gelirlerinde önemli ölçüde reel artışlar yaptığımızı açık bir şekilde ortaya
koymaktadır. Son olarak, emekli maaşları arasındaki farkı gidermek için 2012
yılında 6283 sayılı Kanun’u çıkardık. 2013 başında uygulamaya konulacak intibak
düzenlemesi için bütçede 2,7 milyar liralık kaynağı ayırdık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılı bütçesiyle sosyal
güvenlik sistemini güçlü bir şekilde desteklemeye devam ediyoruz. 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinde Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan transferlerin yıl
sonu gerçekleşme tahminine göre yüzde 16 artarak 72,9 milyar liraya çıkacağını
tahmin ediyoruz. Yaşlılarımıza, engellilerimize, fakirlerimize,
kimsesizlerimize, çocuklarımıza ve kadınlarımıza daha fazla kaynak ayırıyoruz.
Sosyal hizmetler ve sosyal yardım harcamaları için 2013 yılı bütçesinde yüzde
25,1’lik artışla 26,4 milyar liralık kaynak ayırdık.
Yine, AR-GE faaliyetlerini de desteklemeye devam ediyoruz. 2013
yılında, başta TÜBİTAK AR-GE projeleri olmak üzere, üniversite ve sanayi kesimi
AR-GE projelerini destekleyeceğiz. Bu kapsamda, 2013 yılı bütçesinde toplam 2,8
milyar liralık ödenek öngördük.
Yerel yönetimlere de daha fazla kaynak ayırıyoruz. 2013 yılında
mahallî idarelere toplam 37,7 milyar liralık destek sağlayacağız. Bu desteğin
33,4 milyar lirası 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinden ayrılan gelir
paylarından oluşmaktadır. Bu rakam, 2012 yılına göre yüzde 18’lik bir artışı
ifade etmektedir.
Sayın Başkan, değerli üyeler; kentsel dönüşüme de ilk defa 2013
yılında can suyu veriyoruz. Ülkemizi afet riskine karşı daha güvenli hâle
getirmek için 2013 yılı bütçesinde çevre katkı payı ve Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı döner sermayesinden gelen tutarlarla birlikte yaklaşık 1 milyar
liralık kaynak ayırdık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarlarımız döneminde
uygulamakta olduğumuz gelir politikalarının temel amaçları, vergilemede adalet
ve etkinliğin artırılması, kayıt dışılığın azaltılması, mali disiplinin
sürdürülmesi, istihdam ve yatırımların teşviki, rekabet ortamının
geliştirilmesi, bölgesel ve sosyal gelişmişlik farklarının azaltılmasıdır. Bu
hedefleri gerçekleştirmeye yönelik olarak gelir politikalarımızı geliştirmeye
ve uygulamaya devam ediyoruz.
Uzun soluklu bir çalışma neticesinde tüm paydaşların görüşlerini
alarak hazırladığımız Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı çalışmalarını Maliye
Bakanlığı olarak tamamladık, Ekonomi Koordinasyon Kuruluna sunduk, kanunu
önümüzdeki yılın ilk yarısında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi
hedefliyoruz.
Vergi Usul Kanunu’nu ticari hayattaki gelişmelere paralel bir
şekilde gözden geçiriyoruz. İnşallah, bunu da yine gelecek yılın ilk yarısında
yüce Meclisimize getirme imkânı buluruz.
Vergi adaletini iyileştirecek düzenlemeler yaptık, yapıyoruz.
Vatandaş ile devlet arasındaki ilişkiyi daha adil kılabilmek amacıyla, fazla ve
yersiz tahsil edilen vergilerin faiziyle birlikte iadesine olanak sağlayan
düzenlemeyi bu yıl hayata geçirdik.
Bireysel Emeklilik Sistemi’nden ayrılanlardan anapara üzerinden
alınmış vergilerin iadesi için gerekli düzenlemeleri yaptık.
Gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerimize basit usule dönme
imkânı getirdik. Böylece, iş hacmi daralan mükelleflerin daha maliyetli bir
vergi rejimine tabi tutulmasının önüne geçmiş olduk.
Ödeme gücü yüksek kesimlerin de yararlandığı vergi avantajlarını
vergi adaletini güçlendirecek şekilde yeniden gözden geçirdik. Bu konuda daha
fazla adım atmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu kesimler için önceden
var olan mesken kira geliri istisnasını kaldırdık. Konut teslimlerinde
uygulanan KDV oranlarını belirlerken konutun fiyat ve sınıfını da dikkate
almaya yönelik çalışmalarımızı tamamladık. Ümit ediyorum ki önümüzdeki birkaç
hafta içerisinde buna ilişkin Bakanlar Kurulu kararını çıkarmış oluruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef kamuoyunda
“Türkiye'de vergi yükünün çok yüksek olduğu” yönünde doğru olmayan bir kanaat
yerleşmiştir. Oysa Türkiye'de vergi yükü, yani sosyal güvenlik primleri dâhil
toplam vergilerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 26’dır. Bu oranla
ülkemiz, OECD ülkeleri arasında vergi yükü en düşük 6’ncı ülke konumundadır.
Ortalama vergi yükü OECD ülkelerinde yüzde 33,9, Avrupa Birliği ülkelerindeyse
yüzde 38,4’tür. Dolayısıyla, Türkiye’deki vergi yükünün yüzde 26 olduğunu
dikkate alırsak hakikaten Türkiye'de vergi yükünün çok yüksek olduğunu iddia
etmek zordur.
Ancak, bir eleştiriyi kabul etmek gerekirse o da vergi gelirleri
içerisinde dolaylı vergilerin payının yüksek olmasıdır. Ülkemizde, dolaylı
vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı yüzde 47,7 ile OECD
ortalamasının 13 puan üzerindedir fakat burada asıl önemli olan konu dolaylı
verilerin yüksekliğinden ziyade, dolaysız vergilerin yeterli düzeyde
olmamasıdır. Dolaylı vergilerin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı
ülkemizde yüzde 12,4’tür. Bu oran Avrupa Birliği ortalamasının yaklaşık 1 puan
altında, OECD ortalamasının ise yaklaşık 1,4 puan üzerindedir. Dolayısıyla,
burada sorun, dolaysız vergilerin, doğrudan vergilerin düşük olmasıdır. Türkiye’de
dolaylı vergi oranları, alkollü içecekler, tütün mamulleri, petrol ürünleri,
binek otomobiller ve mobil iletişim hariç, yüksek değildir. Hatta ülkemizde
genel KDV oranı yüzde 18’le, AB ülkelerinde ortalama yüzde 21, OECD ülkelerinde
ise ortalama yüzde 19 olan oranın altındadır.
Ayrıca, hükûmetlerimiz
döneminde eğitim, sağlık, turizm ve tekstil gibi sektörlerde KDV oranını yüzde
18’den yüzde 8’e, bazı gıda ürünlerinde ise KDV oranını yüzde 8’den yüzde 1’e
indirdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayıt dışılıkla mücadeleyi
terörle mücadele kadar önemli görüyorum. Çünkü, kayıt dışılık, haksız rekabet
ile gelir dağılımını bozan, firmalarımızın ölçek büyütmesini engelleyen ve
nihayetinde ülkemizin kalkınmasını ve toplumsal refahı sekteye uğratan önemli
bir olgudur. Bu nedenle hükûmetlerimiz döneminde kayıt dışı ekonomiyle
mücadeleye ilişkin önemli adımlar attık. Bu çabalarımızın sonucunda başarı da
söz konusu. TÜİK istatistiklerine göre, kayıt dışı istihdam son on yılda 12
puan azalarak Ağustos 2012’de yüzde 40,1’e kadar geriledi. Benzer şekilde
uluslararası çalışmalar da ülkemizde kayıt dışılığın azalmaya başladığını
göstermektedir. OECD ülkeleri için yapılan bir araştırmaya göre, ülkemizde
kayıt dışılık 2003 yılından bu yana 5 puan azalarak yüzde 27,2’ye kadar
gerilemiştir. Ancak kayıt dışılık
oranı -yani Türkiye’deki oran- AB ülkelerinde ortalama yüzde 19,2 olan
oranın üzerindedir. Amacımız, orta ve uzun vadede kayıt dışılığı AB
ortalamasına, daha sonra da altına düşürmektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayıt dışılıkla mücadelede
iki temel unsura özellikle önem veriyoruz. Bunlardan ilki, vergi denetimindeki
etkinlik, ikincisi ise mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu artırmaktır.
Etkin ve güçlü vergi denetimi için gerek insan kaynağı gerekse
teknolojik altyapının geliştirilmesine büyük önem veriyoruz.
Vergi denetiminde bilişim altyapımızı güçlendiriyoruz.
Elektronik denetim ve teftiş sistemlerini uygulamaya koyduk.
Mükelleflerin vergiye uyum düzeyini ölçmek için Mükellef Karne
Projesi’ni başlatıyoruz.
Bölgesel ve sektörel mükellef faaliyetlerini daha etkin takip
etmek için Sektör Bilgi Sistemi Projesi’ni hayata geçiriyoruz.
Elektronik ticareti,
hazırladığımız robot yazılımlar sayesinde yakında takip etmeye başlayacağız.
Kara ve deniz yolu ile şehirlerarası ve uluslararası yolcu
taşımacılığında elektronik bilet uygulamasını başlattık. Kayıtlı ekonomiye
geçişte önemli bir rol oynayan bu sistemi diğer sektörlere de
yaygınlaştıracağız.
Elektronik Öndenetim Sistemi ile mükellefin vergiye tabi
faaliyetlerini mobil teknolojiler kullanarak yerinde tespit edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce de ifade ettiğim
üzere, kayıt dışılıkla mücadelede önemli olan ikinci unsur, mükelleflerin
vergisel yükümlülüklerini yerine getirme bilincidir. Bu kapsamda yürüttüğümüz
faaliyetlerimiz hakkında da özet bilgiler sunmak istiyorum.
Öncelikli olarak vergi bilincinin yerleşmesi ve kalıcı hâle
gelmesi adına, hükûmetlerimiz döneminde ilk kez Mükellef Hakları Bildirgesi’ni
yayınladık, vergi incelemelerine süre kısıtlaması getirdik.
Mevzuata aykırı rapor yazılamayacağını güvence altına aldık. Rapor
değerlendirme komisyonları ile vergi inceleme raporlarında kaliteyi artırma
çabasına girdik.
Görüş değişikliği gibi idarenin sorumluluğunda olan hatalar
nedeniyle mükelleflerimize ceza kesilmesinin önüne geçtik.
Vergiye gönüllü uyumu artırmak için hizmet seçeneklerini de
genişletiyoruz.
Önceden Hazırlanmış Kira Beyanname Sistemi ile kira geliri elde
eden mükelleflerimize beyannamelerini bu yıl önceden hazırlayıp gönderdik ve
burada başarı sağladık. Böylece, bir önceki yıla göre, ilk defa beyanname veren
gayrimenkul sermaye iradı mükellef sayımızı 371 bin kişi artırdık yani bir
yılda yüzde 144’lük bir artış söz konusu. Bu sistemi diğer gelir unsurlarını da
kapsayacak şekilde önümüzdeki yıl genişletme çabası içerisinde olacağız.
Hesap verebilir, şeffaf bir yönetim anlayışıyla, Özelge Sistemi
kapsamında mükelleflerimizin başvurularının tamamını elektronik ortamda
sonuçlandırıyor, özelgeleri İnternet’te yayınlıyoruz.
Katma Değer Vergisi İadesi Risk Analiz Sistemi’yle KDV iadelerini
elektronik ortamda en kısa zamanda sonuçlandırıyoruz.
Elektronik Arşiv Projesi sayesinde mükelleflerimizin arşivleme
maliyetlerini düşürüyoruz.
Vatandaşlarımıza İnternet üzerinden borç sorgulama imkânını bu
sene getirdik.
Elektronik Beyanname Sistemi’yle artık beyannamelerin yüzde
99’undan fazlasını elektronik ortamda alıyoruz.
Mükelleflerimize, vergi yükümlülüklerini kolaylıkla yerine
getirmeleri için, ödemelerini elektronik ortamda yapma, motorlu taşıtlar
vergisi ve trafik para cezalarını da kredi kartıyla ödeme kolaylığı getirdik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi bilincinin
artırılması amacıyla yoğun bilgilendirme çabalarını da yürütüyoruz. Kayıt
dışılıkla mücadelede her yönden etkinliği artıracak, 2011-2013 dönemini
kapsayan Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı’nı büyük bir
kararlılıkla uyguluyoruz ve bu uygulamaları biz her altı ayda bir ilerleme
raporuyla kamuoyuyla da tabii ki paylaşıyoruz. Bu çerçevede risk esaslı
yaklaşım ile yüksek riskli alanlarda Sosyal Güvenlik Kurumuyla ortak denetimler
yapmaya başladık ve bu denetimleri artırıyoruz. Mükelleflerin faaliyetleriyle
sicil kayıtlarını uyumlu hâle getiren Mükellef Bilgileri Bildirim Sistemi’ni
uygulamaya koyduk. İş Yeri Elektronik Denetim Defteri ve Elektronik Sicil
Merkezîni oluşturduk.
Kayıt dışılığın yoğun olduğu inşaat sektöründeki faaliyetleri
elektronik sistemlerle takip ediyoruz.
Bandrollü Ürün İzleme Sistemi ile tütün mamulleri ve alkollü
içecek kaçakçılığıyla mücadelede etkinliği artırdık.
10 numaralı yağ olarak bilinen ve kaçak akaryakıt olarak
kullanılan ürünlerde vergi oranlarını arttırdık, vergi tecil ve terkin
uygulamasına son verip vergi iade sistemine geçtik.
Araçların ithalat veya imalat ile nihai tüketiciye satış
aşamalarını takip ediyoruz.
Kayıt dışı iş yerlerinin kayıt altına alınmasına yönelik olarak iş
yerleri için elektrik ve doğal gaz aboneliği sırasında mükellefiyet kaydının
aranmasını şart koştuk.
Banka POS cihazlarıyla, yazar kasaları uyumlu hâle getiriyoruz. Bu
sayede POS’tan geçen her alışverişin fişi otomatik olarak kesilmiş olacak.
Kozmetik ürünlerde takip sistemini hayata geçiriyoruz.
Hal Kayıt Sistemi ile Serbest Bölgelerde Bilgisayar Uygulama
Programı’nı inşallah yakında tamamlayacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir politikalarımızı
ekonomik ve sosyal politikalarla uyumlu, reel ekonomiyi destekleyecek, istihdam
ve yatırımları teşvik edecek, sermaye
birikimi ve tasarrufları güçlendirecek ve iş yapma ortamını iyileştirecek
şekilde geliştirmeye devam edeceğiz. Bu çerçevede bu yıl attığımız en önemli
adımlardan biri uygulamaya koyduğumuz yeni teşvik sistemidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri
döneminde üretim ve istihdamı artırmak amacıyla vergi yükünü azalttık. 2002
yılında yüzde 33 olan kurumlar vergisini 2006 yılında yüzde 20’ye indirdik.
Böylece kurum kazançları üzerindeki toplam vergi yükünü yüzde 65’ten yüzde 34’e
indirdik.
Hükûmetlerimiz döneminde gelir vergisi oranlarını da düşürdük. En
yüksek vergi dilimine uygulanan yüzde 49,5’luk vergi oranını 2006 yılında yüzde
35’e indirdik. Benzer şekilde en düşük vergi dilimine uygulanan vergi oranını
yüzde 22’den yüzde 15’e çektik.
2008 yılında, çalışanların medeni durumlarını ve çocuklarını da
dikkate alarak vergi sistemimize kazandırdığımız asgari geçim indirimiyle 4
çocuklu bir asgari ücretlinin gelir vergisi yükünü yüzde 12,8’den sıfıra kadar
indirdik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
İstihdam üzerindeki prim yüklerini azalttık. Sigorta primi işveren
payının 5 puanlık kısmını bütçeden karşılamaya devam ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi politikasını
ülkemizin rekabet gücünü artıracak şekilde geliştirdik, geliştirmeye devam
edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa kesmek için sonuç
kısmına geleceğim. Hükûmetlerimiz döneminde sağladığımız siyasi istikrar, güven
ortamı ve uyguladığımız tutarlı makroekonomik politikalar sayesinde Türkiye son
on yılda büyük bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiştir.
Bu dönemde, milletimizin güçlü desteğini arkamıza alarak birçok
yapısal sorunu çözüme kavuşturduk. Ülkemizin fiziki ve kurumsal altyapısını
iyileştirdik. Beşerî sermayemizin kalitesini yükselttik, vatandaşlarımızın
refah seviyesini artırdık. Tüm bunları yaparken mali disiplinden taviz
vermedik, yapısal reformları kararlılıkla uyguladık. Bu sayede Türkiye’nin
gelişmiş ülkelerle arayı hızla kapatmasının önünü açtık.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümü için çok daha büyük
hedeflerimiz var. 2013 yılı bütçemizi, önceki yıllarda olduğu gibi, 2023
hedefleriyle uyumlu olarak hazırladık. Daha önce hazırladığımız ve başarıyla
uyguladığımız bütçelerde olduğu gibi 2013 bütçesini de eğitimi, sağlığı,
altyapıyı, katma değeri yüksek yatırımları ve AR-GE’yi önceliklendiren bir
hizmet bütçesi olarak tasarladık.
Biz bu bütçeyi eser odaklı olarak hazırlarken Edebali
Hazretleri’nin şu sözlerine sadık kaldık:
“Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil,
bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…” (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2023 hedeflerine doğru yürürken insanı merkezîne alan, toplumsal
refahı artırmayı ve geliri daha adil dağıtmayı ilke edinen bir bütçeyle
huzurlarınıza geldik.
Bu ülke uzun bir süre kısır çekişmelerden, günü kurtarmaya yönelik
popülist politikalardan, dünyaya entegre olamamaktan ve iç dinamiklerini
harekete geçiremeyip 75 milyonunun hakkını, hukukunu yeterince koruyamamaktan ve
har vurup harman savurmaktan çekti ne çektiyse.
Evet, bu bütçe çalışmalarımızda bizi her zaman destekleyen Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, bakan arkadaşlarıma, Plan
ve Bütçe Komisyonunun Değerli Başkan ve üyelerine, Genel Kurul çalışmalarına
katılan kıymetli milletvekillerine ve kamu idarelerinin temsilcilerine
şükranlarımı sunarım.
2013 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum. Yapacağınız, yapıcı, yol gösterici ve katkı sağlayıcı eleştiri,
tespit ve değerlendirmeleriniz için şimdiden teşekkür ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi tekrar saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmeleri, 5/12/2012 tarihli
34’üncü Birleşimde alınan karara uygun olarak bastırılıp dağıtılan programa
göre yapılacaktır.
Başlangıçta, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde siyasi parti
grupları ve Hükûmet adına yapılacak konuşmalarda süre birer saat (Hükûmetin
sunuş konuşması hariç. Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir.) Kişisel konuşmalar da onar dakikadır. Kişisel konuşmalarda
bütçenin tümü üzerinde şahsı adına 2 milletvekiline söz verilecektir.
Şimdi bütçenin tümü üzerinde grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin adlarını sırayla okuyorum:
Barış ve Demokrasi Partisi adına Siirt Milletvekili -eş başkan
olarak ifade edilmektedir- Sayın Gültan Kışanak, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Genel Başkan ve Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve İstanbul Milletvekili Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş ve Karaman Milletvekili Sayın Lütfi
Elvan.
Şahısları adına: Lehinde Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin
Tanrıverdi, aleyhinde Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut.
Ayrıca, Hükûmet adına da söz verilecektir.
Değerli milletvekilleri, sayın hatipler konuşmaya başlamadan evvel
sizlerden bir hususu, gündemin önemi ve sayın konuşmacıların konuşmalarının
insicam içerisinde dinlenebilmesi bakımından; Genel Kurul salonunda karşılıklı
konuşulmamasını, bir konuşma söz konusu olacaksa, karşılıklı -sayın bakanlar
dâhil olmak üzere- talep söz konusu olacaksa bunların Genel Kurul dışında
yapılmasını herhangi bir ikaza mahal bırakmadan hassaten rica ediyorum.
Şimdi, gruplar adına ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Sayın Gültan Kışanak.
Buyurun Sayın Kışanak. (BDP sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz bir saat.
BDP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında,
partimizin ve birlikte mücadele ettiğimiz Türkiye demokratik muhalefetinin
görüşlerini paylaşmadan önce hepinizi saygıyla selamlıyor, tüm Türkiye
halklarına saygılarımı sunuyorum.
Öncelikle, cezaevlerinde bulunan milletvekili arkadaşlarımızı da
selamlıyor, halkın iradesinin eksik yansıması nedeniyle bu Parlamentoda
yürütülen bütün çalışmaların eksik olduğunu ve meşruiyetinin tartışmaya açık
olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bireyin, kadınların,
halkların, emekçilerin, bu kesimlerin, tüm toplumsal kesimlerin haklarının bir
grup azınlık tarafından gasbedildiği, egemenlik tarihi ceberut devletlerin,
firavunların, Ebu Cehil’lerin ve
nemrutların tarihidir. Bu tarih insanlığa giydirilmiş bir deli gömleğidir;
insanın insanla, doğayla, kendi emeğiyle, bedeniyle, benliğiyle çatışmasının
adıdır. Bu zihniyet ve yönetim anlayışı bugün kapitalist uygarlık olarak
tanımlanmakta ve insanlık bu cenderenin içerisine hapsedilmeye çalışılmaktadır.
Oysa başka bir yönetim anlayışı mümkün, eşit ve adil bir yaşam mümkün, başka
bir dünya mümkündür. Meseleye buradan baktığımızı belirterek bütçe hakkındaki
görüşlerimizi ifade etmek istiyorum çünkü eleştirilerimizin doğru
anlaşılabilmesi için bu dünya görüşünün de bilinmesi gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya ve Türkiye son kırk
yıldır görülmemiş ölçüde sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Bu süreç, hem mazlum…
BAŞKAN – Sayın Kışanak, bir dakikanızı rica edeyim.
Değerli arkadaşlarım, baştan ricamı söyledim, buna rağmen hâlen
salonda uğultu var. Konuşmayı ben de takip edemiyorum. Daha işin başındayız.
Lütfen, kimin kimden -ne söyleyeceği varsa- ne talebi varsa Genel Kurul dışında
yapılması, bizim burayı sükûnetle yönetebilmemiz bakımından lüzumludur,
hassaten rica ediyorum.
Buyurun Sayın Kışanak.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Bu süreç, hem mazlum dünya halkları hem
de dünya emekçileri için çok önemli sonuçlar yaratacak özelliklere sahip bir
süreçtir.
”Kapitalizmin altın çağı” olarak nitelenen İkinci Dünya Savaşı
sonrası dönem sona erdi. 1970’lerin sonlarından itibaren kapitalizm önceki
dönemden farklı bir sermaye birikimi sürecine girdi. Son kırk yıldır devlet ve
sosyal demokrasi uygulamaları birer birer ortadan kaldırıldı. Uluslararası
sermayenin saldırıları karşısında emekçi halkların mücadelelerle kazanmış
oldukları eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel kazanımlar da birer birer
ortadan kaldırıldı, kaldırılmaya çalışılıyor hâlâ.
Bu yeni dönem, küreselleşmenin ve finanslaşmanın hızlandığı
neoliberal dönemdir. Bu süreçte dev sanayiler emeğin bol, örgütsüz ve çok ucuz
olduğu Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi ülkelere kaydırıldı. Böylece,
sermayenin yeniden kârlılık imkânları ortaya çıkarıldı. İşte, bugün AKP
Hükûmetinin bizlere büyüme ve zenginleşme olarak sunduğu politikanın
altyapısında böylesi bir küresel gelişme bulunuyor.
Türkiye’de de neoliberal ekonomik politikalar ile kamusal alan
daraltıldı. Özelleştirmeler ile halkın vergileriyle yaratılmış olan kamu
iktisadi teşebbüsleri sermaye gruplarına peşkeş çekildi, talan edildi. Eğitim
ve sağlık hizmetleri metalaştı, sermayede alınıp satılan, kâr konusu olan
hizmetler hâline dönüştü. Özelleştirme gelirleriyle bütçe açıkları kapatıldı,
finans sermayesine olan borçların anapara ve faizleri ödendi. Böylece, devlet
eliyle yerli ve yabancı sermayeye tam bir kaynak transferi yapılmış oldu ancak
bu durum 2008’den bu yana farklı bir seyir izlemeye başladı. Krize çözüm olarak
getirilen finanslaşma, bugün beşinci yılını doldurmakta olduğumuz 2008 küresel
kapitalist krizin de tetikleyicisi oldu.
Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz kriz 1929 buhranı
sonrasında dünyanın yaşadığı en derin krizlerden birisidir. ABD’de başlayan
kriz Avrupa’yı da sarmalayarak tüm dünyaya giderek yayıldı. Kriz sonrasında
Avrupa kendi içinde çözüm arayışlarına girdi. Önce teşvik yöntemi denendi,
başarısız oldu. Bunun ardından hükûmetler 2010’dan itibaren kemer sıkmaya yöneldiler.
Geldiğimiz noktada, Yunanistan ile başlayan süreç Portekiz, İrlanda, İspanya ve
diğer Avrupa ülkelerini içine alacak şekilde yaygınlaşarak devam ediyor.
Türkiye de kemer sıkma süreci içerisine girmiş bulunuyor. Türkiye’de ücret
artışları komik düzeylerde tutuluyor. Başta, özel tüketim vergileri ve KDV
oranları olmak üzere artırıldı; elektrik, petrol ve doğal gaza son bir yılda
yüzde 40 oranında zamlar yapıldı. Sosyal harcamalar kısıtlandı, giderek de
kısıtlanmaya devam ediyor.
Kapitalizmin son otuz yıldır içine girdiği durgunluk ve ardından
patlak veren krizin çok önemli politik sonuçları da oldu. Burjuva demokrasileri
giderek önemini yitirmeye başladı. Bizim gibi az gelişmiş ve burjuva
demokrasisi bile sayılmayacak yönetimlerin olduğu ülkelerde ise neoliberal
politikalara paralel olarak baskıcı, otoriter yönetim anlayışları gelişmeye
başladı.
Gelinen noktada, mevcut krizin daha da derinleşeceği ve giderek
bunun Türkiye’yi de daha fazla etkisi altına alacağı görülmektedir. Önümüzdeki
yılların, kemer sıkma önlemleri, yılları olarak geçeceğini öngörebiliriz. Durum
böyle olunca, sistemin egemenleri için geriye askerî yönelimlerle yıkıcı
güçlerini harekete geçirme seçeneği kalıyor. Bu nedenle de Türkiye’nin de
içinde bulunduğu ve yer yer uluslararası güçlerin taşeronluğuna talip olduğu bu
gidişat, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da halklara daha fazla zulüm politikalarını
reva gören savaş sürecinin tetikleyicisi oldu.
Küresel kapitalizmin çöküşü hızlandıkça egemen güçlerin ve
devletlerin saldırganlığı da arttı ve bir kez daha cehennemin kapısı aralanmaya
başladı. Bölgemizde, Orta Doğu’da bölgesel bir savaşın eşiğine geldik,
dayandık.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, bu gelişmelerin tam da odağında
olan bir ülkedir. Kısa dönemde bir ekonomik kriz patlak vermese de 2012 yılı
verileri, Türkiye ekonomisinin ciddi bir durgunluğa doğru yol aldığını
göstermektedir. Sermaye örgütleri bile 2013’ün zor geçeceğini ifade ediyorlar.
Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre bile Türkiye ekonomisi, 2012
yılının ilk çeyreğinde yüzde 3,2; 2’nci çeyreğinde ise yüzde 2,9 oranında
arttı. Ancak, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış büyüme oranı, 2012’nin
1’inci çeyreğinin geçen yılın son çeyreğine kıyasla yüzde eksi 0,4 oldu. Geçen
yılın son çeyreği ise, ekonomi bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,4 büyümüştü.
Kısacası, Türkiye ekonomisi geçen yılın 3’üncü çeyreğinden beri reel anlamda
hiç büyümedi.
Yıllardır uygulanan emekçi düşmanı düşük ücret politikaları,
kitlesel işsizlik ve bireysel tüketici kredileri artarak sürdürülemez bir
boyuta ulaştı. Bu durumda, iktidarlar kendilerini yaşatmak için 2 yol denerler:
Bunlardan 1’incisi, emeğin gücünün verimliliğini artırarak yani
mevcut emeğin daha da yoğun sömürülmesiyle büyümeyi sürdürmektir. Bunun için
bir yandan yeni Sendikalar Yasası ile emek örgütlenmesi baskı altına alınmak
istendi; 4+4 düzenlemesi, ulusal istihdam stratejisi ve Çıraklık Kanunu gibi
değişikliklerle bu sürecin yasal hazırlıkları yapıldı; böylece de geleceğin, bu
koşullara itiraz etmeyen suskun işçileri yaratılarak Türkiye komple bir modern
kölelik rejimine sürükleniyor.
2’nci yöntem de, içerideki kirli savaşı değişik biçim ve alanlarda
sürdürürken dışarıda da savaş kışkırtıcılığı yapmaktır. Bugün, AKP iktidarı tam
da bu yolu deniyor. Bu savaşlar ile sadece krizi ertelenemeyen ve çözülemeyen
bir sürecin biraz daha zamanla farklı bir mecraya akması bekleniyor; aynı
zamanda, direnen halklara, emekçilere ve demokrasi güçlerine de gözdağı
veriliyor. Savaş bahanesiyle demokratik hak ve özgürlükler, her türlü muhalif
örgütlenme, grev, gösteri ve miting hakkı yasaklanarak ortadan kaldırılıyor.
Savaş kışkırtıcılığı ile aynı zamanda milliyetçilik, şovenizm ve ırkçılık da
azgınlaştırılıyor.
Değerli milletvekilleri, geçen yıllarda yaşanan ekonomik büyümenin
toplumun refah düzeyini yükselttiği, toplumsal sorunlarımızı çözmeye hizmet
ettiğini söylemek de mümkün değildir. Türkiye, temel sosyal kalkınmışlık
özelliklerine sahip değildir; gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bölgeler
arası kalkınmışlık farkı ise giderek artıyor.
Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı illerde, bugün savaş
koşullarının ağır ve yıkıcı yükü altında ezilen halkımız, aynı zamanda,
yoksullukla da baş etmeye çalışıyor. Bölgeler arası kalkınmışlık farkını
gösteren grafikler bu konuda çarpıcı bir gerçeği ortaya koymaktadır. Değerli
milletvekili arkadaşlar, bu grafik, Türkiye’de, ekonomik ve sosyal olarak
gelişmiş kentlerle giderek bundan yoksun olan kentler arasındaki çizgiyi
gösteriyor ve son sıralardaki 16 kentin ismini okuyorum: Diyarbakır, Batman,
Şanlıurfa, Ardahan, Iğdır, Kars, Siirt, Mardin, Bingöl, Van, Bitlis, Şırnak,
Hakkâri, Ağrı ve Muş. Sanırım, bu illerin isimleri, size Kürt sorununun ne
demek olduğunu da anlatmak için yeterlidir.
İsimlerden bir şey anlamadıysak bir de haritaya bakabiliriz.
Türkiye’nin nasıl derin çizgilerle ve hatlarla ayrıldığını, yarıldığını ve
bölündüğünü buradan görebiliriz. Kırmızıyla boyalı olan bölümlerin tamamı yoğun
olarak Kürtlerin yaşadığı illerdir ve sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi
itibarıyla Türkiye’nin en kötü illeridir ve bu tablo, AKP Hükûmetinin iktidara
geldiği 2012 yılından bu yana hiç değişmedi. Birileri, buradan çıkıp bize
rakamlar açıklayabilir, “Şu kadar para gönderdik, bu kadar kaynak aktardık, şu
kadar kamu yatırımı yaptık, şu kadar baraj inşaatı yaptık, şu kadar duble yol
yaptık.” diyebilir ama bizim hayatımızda bir şeyin değişmediğinin göstergesi
budur.
Bir ülkede bütçe niye yapılır? Bütçe 2 şey için yapılır:
1) Kamu kaynakları oluşturmak için paranın kimlerden alınacağını
tarif etmek için.
2’ncisi de adil ve eşit bir yaşamı sağlayabilmek için bu
kaynakların nereye, nasıl harcanacağını göstermek içindir.
Bu nedenle, bu bütçede -biraz sonra ayrıntılarını da vereceğim-
hem kamu kaynağı oluşturma yöntemleri adaletsizdir, ayrımcıdır hem de kamu
kaynaklarını harcama yöntemleri adaletsiz, ayrımcı ve eşitlik politikalarından
uzak bir yaklaşımdır.
Kimse bize kasaba politikacılığı yapmasın, “Şu kadar para verdim,
bu kadar kaynak ayırdım, şu işi yaptım, bu işi yaptım.” demesin. Ortada temel
göstergeler vardır. Para harcandığında, bir durumun değişmesi beklenerek bu
para harcanır. Bir durum değişmiyorsa, insanların sosyoekonomik kalkınmışlık
düzeyinde bir değişiklik yaşanmıyorsa demek ki o paralar boşa harcanmıştır ya
da yanlış yerlere harcanmıştır, birilerine rant olarak peşkeş çekilmiştir. Biz,
bugün bölgedeki kamu yatırımlarında ihalelerin kimlere, nasıl, hangi
kriterlerle verildiğini ve nasıl çarçur edildiğini çok iyi biliyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kışanak, bir dakikanızı rica edeceğim.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B)
Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu teşrif etmiş
bulunan Kenya Cumhuriyeti Parlamenter Hizmetleri Komisyonu Heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemize resmî bir ziyarette
bulunan Kenya Cumhuriyeti Parlamenter Hizmetleri Komisyonu Heyeti şu anda
Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar; kendilerine yüce Meclisimiz adına “Hoş
geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı:
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kışanak.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye’de
ayrımcılık sadece Kürtlere yapılmıyor, bu ülkenin yoksul, emekçi insanlarına
karşı da ayrımcılık yapılıyor ve hiçbir eşitleyici politika bütçe yapma
sürecinde ve kamu kaynaklarını harcama sürecinde hayata geçirilmiyor.
Şu göstereceğim grafik de bunun göstergesidir. Türkiye, OECD
ülkeleri içerisinde “Gelir dağılımının en adaletsiz olduğu ülke” sırasındadır.
Tüm OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımının en bozuk olduğu yani en fazla
gelire sahip olan insanlarla en düşük gelire sahip olan insanlar arasındaki
makasın ne kadar açık olduğunu gösteren bir grafiktir; bu grafik de 2002’den bu
yana değişmemiştir, değiştiğini iddia eden varsa burada bunu gösterebilir.
Bu nedenlerle, bütçe burada halka sunulurken şeffaflık ve hesap
verilebilirlik ilkesi dikkate alınarak sunulmalıdır. Bütçe, halkın
anlayamayacağı birtakım büyük rakamların yan yana konulduğu, birtakım oranların
peş peşe sıralandığı bir istatistik belgesi değildir. Bütçe, halka “Senden şu
kadar vergi alacağım, bu vergileri de senin hayrın için, senin iyiliğin için,
senin daha rahat yaşaman için şöyle harcayacağım.” demek ve bunun hesabını
vermektir. Bu kürsüden şimdiye kadar böyle bir bütçe açıklaması duymadık, böyle
bir izahat duymadık. Hayatımızda ne değişecek? Edirne’deki çiftçinin,
Hakkâri’deki çobanın, Diyarbakır’daki yoksulun, İzmir’deki kadının, Mersin’deki
tarım işçisinin, mevsimlik işçinin hayatında ne değişecek? Bu soruların
cevabını göremiyoruz. Tam tersine, 2002 yılından beri, istatistiki verilerin
anlaşılmaz, karmaşık ve kıyaslanamaz olması için ellerinden gelen bütün yolu,
yöntemi deniyorlar.
Değerli arkadaşlar, biraz da bu ülkede nasıl bu bütçenin kimlere
yaradığını sizlerle paylaşmak istiyorum. İnsanlarımız temel ihtiyaç maddelerine
yapılan zamlar nedeniyle hayat pahalılığı altında ezilmektedir. 2013 merkezî
yönetim bütçesi, yüzünü sermayeye, sırtını halka ve emekçilere dönmüş bir savaş
ve kriz bütçesidir. Bu nedenle, bütçe hazırlanırken katılımcılık ilkesi de göz
ardı edildi, toplumsal kesimlerin ihtiyaçları, talepleri hiçbir şekilde dikkate
alınmadı. 2013 bütçesi, daha önceki AKP bütçeleri gibi, toplumla müzakere ve
onay alma gereği duyulmadan yapıldı. Bu bütçe, demokratik katılımcılığı esas
almayan, işçinin, köylünün, emeklinin, yoksulun, kadının, çocuğun, gencin, bir
bütün olarak toplumsal alanın büyük bir bölünmüşlüğünün dışa vurulmuş
bütçesidir. Bu bütçede yoksula, emekçiye, kadına, Kürtlere hayır gelecek hiçbir
düzenleme yoktur.
Bu bütçe, bir mali disiplin, yani kemer sıkma bütçesidir yani
toplumun çok büyük bir kısmı için sosyal harcamaların kısılması, daha düşük
maaş ve ücretler, vergilerin artması, yoksulluk ve işsizliğin artması, küçük
işletmelerin batması demektir.
2013 bütçesi bir savaş bütçesidir, zira kaynakların önemli bir
kısmı “iç ve dış güvenlik” adı altındaki harcamalara ayrılmış durumdadır. Bu
hâliyle, Maliye ve Hazine gibi kurumlar dışında en fazla bütçe askerî
harcamalara, polise ve cezaevi hizmetlerine ayrılmıştır. Millî Eğitime ayrılan
bütçenin yüzde 81’i ise personel maaşlarına ayrılmıştır, eğitimin kalitesini
artırabilecek bir bütçeden söz etmek mümkün değildir.
Tek başına Diyanete ayrılan bütçeye baktığımızda da bu ülkede
başka bir eşitsizliğin nasıl körüklendiğini görebiliriz. Diyanet İşleri
Başkanlığına ayrılan 4,6 milyar liralık ödenek, Kültür ve Turizm, Ekonomi,
Dışişleri, Kalkınma gibi birçok bakanlığın bütçesinden fazladır.
Diyanet İşleri Başkanlığının hâlihazırda 129 bin memur 141 bin
çalışanı vardır. İnanç özgürlüğü konusunda çok ciddi problemleri olan bir ülke
Türkiye, böyle bir ülkede sadece bir mezhebe yönelik din hizmeti sunan bir
kuruma bu kadar büyük bir bütçenin ve kamusal kaynağın ayrılması, toplumsal
sorunları ve eşitsizlikleri büyüten, inanç özgürlüğüne ilişkin sorunları da
arttıran bir yaklaşımdır. Bu bütçe, milyonlarca Alevi yurttaşın eşit yurttaşlık
taleplerini reddeden AKP Hükûmetinin eşitsizliği daha da büyüten bir politika
izlediğinin açık göstergesidir.
Bu bütçe, bir bütün olarak yüzünü egemenlere, sırtını da emekçi
halka dönmüş bir bütçedir. Bütçeden köylüye ve yoksullara yapılan doğrudan
yardım, bütçenin toplamının sadece yüzde 2’sini oluşturuyor. Değerli halkımız,
bu konunun çokça siyasi istismarı yapılıyor. Köylülere verilen doğrudan
yardımların ve sosyal politikalar kapsamında verilen yardımların çokça fazla
siyasi istismarı yapılıyor ancak bunun bütçedeki payı yüzde 2. Buna karşılık,
çeşitli vergi muafiyeti ve istisnaları, vergi indirim ve tescilleri, sermaye
sübvansiyonları biçiminde sermaye sahiplerine verilen destekler bütçenin yüzde
13’üne denk düşüyor. Öyle görülüyor ki önümüzdeki yılda sermaye vergi kıyağının
tadını çıkartırken emekçilerin payına düşen de tazyikli su, cop, biber gazı
olacaktır.
Bu iktidar sermayeye dikensiz bir gül bahçesi sunmak için çırpınıp
dururken haklarını arayan emekçilerin de her fırsatta önüne güvenlik
kuvvetlerini çıkartmış, gazla, copla, polis zoruyla, hak aramalarını
engellemeye çalışmıştır. İşte, bütçedeki rakamlar önümüzdeki sene de bu
politikanın böyle devam edeceğinin temel işaretlerini vermektedir.
2013 bütçesi gelir yönünden de son derece adaletsiz bir bütçedir.
AKP hükûmetleri döneminde vergi yükü
sermayenin üzerinden alınarak adım adım, giderek emekçilerin sırtına yıkıldı.
En tepede gelir elde edenlere uygulanan vergi yüzde 45’ten önce 40’a, daha
sonra da yüzde 35’e indirildi. Kurumlar vergisi yüzde 33’ten yüzde 30’a sonra
da yüzde 20’ye düşürüldü. Bugünlerde ise gelir ve kurumlar vergisi tek bir
vergi altında toplanarak sermayenin yükü iyice hafifletilmek isteniyor.
Tüm bunların sonucunda AKP iktidarı döneminde dünyanın hiçbir
yerinde görülmeyecek düzeyde adaletsiz bir vergi yükü dağılımı ortaya
çıkmıştır. Buna göre bir asgari ücretli net gelirinin yüzde 70’i oranında vergi
ve prim yükü altındadır. Bankaların efektif yükü yüzde 5, dev holdinglerinki
ise yüzde 4’ü aşmamaktadır. Ayrıca, tüketim aşamasındaki vergilerden de
anlıyoruz ki KDV ve ÖTV’yle birlikte bu tüketim vergisi de ağırlıklı olarak
emekçi sınıfların sırtındadır. 2 milyon civarındaki sermaye geliri elde eden
beyannameli mükellefin ödediği gelir vergisinin toplam gelir vergisi
içerisindeki payı sadece yüzde 1’dir, yani dolaysız vergilerin de çok büyük
kısmını emekçiler ödemektedir. Bu tablo Türkiye’deki vergi adaletsizliğinin ne
boyutlarda olduğunu ortaya koymaktadır.
Değerli halkımız, açıkçası üretirken vergiyi bizden alıyorlar,
tüketirken vergiyi bizden alıyorlar, emekçiyi soyup soğana çeviren bir sömürü
düzeninin içerisinde ha bire halktan, yoksuldan, emekçiden, emeğiyle geçinenden
vergi alıyorlar. Ayrıca, büyük ölçüde emekçilerden alınan vergiler, bu bütçede
de görüldüğü gibi, daha çok da savaş harcamalarına, güvenlik giderlerine
harcanmakta, böylesi bir yolla emekçilere, yoksullara ikinci bir mağduriyet
yaşatılmaktadır. Verdiğimiz vergiler -ağır yükü omuzlarımızda- bizi yaşam
karşısında ne kadar güçsüzleştiriyor bunu yaşıyoruz, ayrıca da verdiğimiz bu
vergiler bize savaş politikası, ölüm ve zulüm olarak geri dönüyor.
Değerli arkadaşlar, 2013 bütçesi, sorun giderici, demokratikleşme,
insan haklarına duyarlı, kısaca insan odaklı bir bütçe olmaktan da uzaktır.
Çünkü bu bütçe yasalarda yer alan; katılımcılık, şeffaflık, hesap
verilebilirlik gibi temel kriterlerin tamamı göz ardı edilerek hazırlanmıştır.
Günlerdir siyaset alanında çokça tartıştığımız bir konu bugün de
bütçe görüşmeleri başlarken bu çatı altında bir kez daha tekrarlandı. AKP
iktidarı denetim yapmadan, halka hesap vermeden yeni bir sürecin bütçesini
yapma yoluna girdi. Açıkça halka hesap vermeden, halkı soymanın bir yolunu
arıyor. Bunun sorumlusu başka hiçbir yerde aranamaz, doğrudan sadece ve sadece
AKP Hükûmetidir. Denetimle ilgili yasaları değiştiren AKP Hükûmeti ve AKP
Grubudur. Sonrasında bunda çıkmazı gördüğünde yeni değişikliği yapan AKP
Grubudur. O da yetmedi, genelgeyle durumu zapturapt altına almaya çalışan AKP
Grubudur, AKP Hükûmetidir. Yani bugün ortada bir denetimsizlik varsa bunun
sorumlusu Sayıştay değil bunun sorumlusu AKP Hükûmetinin tam da kendisidir.
Değerli halkımız, 2011 yılı bütçe kesin hesapları üzerinden
yapılan denetimlere ilişkin 132 rapor hazırlanmıştır ancak Meclise ve halka
sunulamıyor çünkü AKP Hükûmeti, yaptığı yasa değişiklikleri atraksiyonuyla
bunun önünü kesmiştir.
Hesap vermeden vergi almaya çalışan bir iktidar anlayışını nasıl
tanımlayacağız? Bunu dünyadaki örneklerine de bakarak tanımlayabiliriz.
Değerli arkadaşlar, hesap veren yönetimin adı demokrasidir çünkü
hesabınızı verirsiniz halk da sizin hesabınızı sandıkta keser. Ancak,
hesabınızı vermeden iktidarda kalmak istiyorsanız, adınız otoriter olur, bunun
başka bir yolu yoktur. “Vergileri canımın istediği gibi, kamu otoritesine,
kamunun gücüne, devletin zoruna dayanarak toplayacağım ama bu vergileri canımın
istediği gibi harcayacağım, size de hesap vermeyeceğim.” diyen otoriter bir
hükûmet anlayışıyla, bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.
Arkadaşlar, bu Hükûmet halka açıkça “Sen parayı ver, vergiyi ver
gerisine karışma. Ben nasıl istersem, işime nasıl gelirse öyle harcarım.”
diyor. Bunu diyen bir iktidar, bunu söyleyen bir yönetim anlayışının topladığı
para da vergi değil, haraçtır. Hesabını vermeden aldığınız her kuruş ancak
haraç olabilir.
Değerli arkadaşlar, hepimiz hayatta karşılaşırız, sokakta yaşamaya
mecbur kalmış evsiz yurttaşlarımızdan bir kısmı yoldan geçerken “Ağabey, bir
şarap parası.” der. O bile dürüstçe söyler, istediği parayla şarap alacağını
söyler ama siz, halktan aldığınız parayı nereye harcadığınızın hesabını
vermeden halktan yeniden para istiyorsunuz. 2013 yılında da sadece harcama
yapılmayacak, halktan bir de vergi alacaksınız. Yani hesabını vermediğiniz bir
harcamayı sürdürüp gideceksiniz.
Değerli arkadaşlar, bu, hiçbir şekilde demokratik bir yönetim
anlayışıyla bağdaşmayan “Ben yaptım oldu, benim canımın istediği şekilde bu
ülkeyi yönetirim.” diyen saltanat anlayışıdır. Halkımızın da buna artık prim
vermemesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu bütçeye biraz da sosyal kesimler açısından
baktığımızda, karşılaştığımız en önemli eksikliklerden birisi de, bu bütçede
kadının adı yoktur, bu bütçede kadının adı hiçbir şekilde yoktur. Neden
derseniz, bunu izah edeceğim.
Türkiye'de çalışan, çalışan çalışma yaşındaki her 3 kadından 2’si
işsizdir. Lise ve üzeri eğitim düzeyine sahip kadınlarda işsizlik oranı çok
daha fazladır. Türkiye’de kadın istihdamı, resmî verilere -artık güvenirliliği
kalmamış resmî verilere- göre bile yüzde 24 düzeyindedir, erkeklerde ise bu
oran yüzde 70 yani kadınlar erkeklere göre üçte 1 oranında daha dezavantajlıdır
istihdam karşısında.
Kamusal istihdamda ise tam bir ayrımcılık politikası sürüp
gidiyor. Kamuda kadın istihdamı daha çok sekreterlik ve büro işlerine
hapsedilirken, üst düzey yöneticilik konumuna kadınlar getirilmiyorlar.
Türkiye’de kamuda üst düzey yöneticilerin sadece yüzde 10’u kadınlardan
oluşuyor.
Ücret karşılığı çalışan kadınların da çok büyük bir kısmı
sömürünün çok katmerli olduğu, kayıt dışı işçiliğin çok yüksek olduğu hizmet
sektöründe, tarım sektöründe ve tekstilde çalışıyor.
Kayıt dışı istihdam yükünün kadınların sırtında olduğunu
kanıtlayan 2012 yılı verileri var. 2008-2009 dönemine göre 2012 yılında kayıt
dışı çalışma 480 bin kişi olarak daha da artmıştır yani 480 bin kişi daha kayıt
dışı çalışmaya mecbur kalmıştır. Ancak erkekler için aynı dönemde kayıt dışı
oranı 198 bin azalmış, bu yükün tamamı kadınların sırtına yüklenmiştir.
Kadınlarda ise 678 bin kayıt dışı istihdam artışı görülmektedir.
Değerli arkadaşlar, açıkça, kadınlara yönelik böylesine ayrımcı,
böylesine derin bir sömürü çarkının işlediği bir ülkede bütçe yaparken
kadınların durumunu düzeltmeye yönelik bir önlem alınmamasının adı “Ben
kadınlara yönelik ayrımcılık ve eşitsizlik politikasını destekliyorum.”
demektir. AKP Hükûmeti, sermaye karşısında emekçileri güçsüzleştirdiği gibi
kadınları da erkek emeğinin karşısında güçsüzleştiren bir politikanın
sahibidir. Bu, egemenlik zihniyetinin dışa vurumudur. Kafasında kadınları eşit
görmeyen, kadınlarla eşit bir yaşamı paylaşmayı kendisine zül sayanların
istihdam alanında da, ekonomik hayatta da kadınlara eşit bir gelecek öngörmesi
mümkün değildir. Bazı bakanlar geçmişte, bütçeyle ilgili, toplumsal cinsiyete
duyarlı bütçe yönelimi içerisinde, içinde olacaklarını ifade ettiler ancak hâlâ
böyle bir yaklaşımdan eser yok. Toplumsal cinsiyete duyarlı yani cinsiyet
farklılığını azaltacak politikalara kamu kaynağı ayıran bir bütçeden söz
edemiyoruz
Fakat bu bütçe sadece kadınları göz ardı etmekle kalmıyor, bir
savaş bütçesi olduğu için kadınları ikinci kez de vuran bir bütçe hâlindedir
çünkü biz biliyoruz ki yaşanan bütün çatışma bölgelerinde, bütün savaş
süreçlerinde faturanın en ağırını kadınlar ve çocuklar çeker. AKP Hükûmetinin
hazırladığı bütçe, hem cinsiyet konusunda ayrımcı hem de militarist bir bütçe
olduğu için kadınlara ağır faturası olacak bir bütçedir.
Değerli arkadaşlar, yalnız hakkını yemeyelim, AKP Hükûmeti
döneminde grafiği yükselen bir durum var, bunu kamuoyuyla açıkça paylaşmak
lazım. Bu gördüğümüz grafik AKP Hükûmeti iktidarı devraldığı günden bugüne
giderek yükselen, son iki yılda ise pik yapan bir grafiktir; bu grafik de örtülü
ödeneğin grafiğidir. AKP Hükûmeti döneminde hızla yükselen, istikrarlı bir
şekilde artan bir tek şey vardır, o da örtülü ödenek harcamalarıdır. Değerli
arkadaşlar, örtülü ödenek demek, bu ülkede yönetimin rutin dışına çıkması
demektir. Biz bu “rutin dışına çıkma” lafını, 1990’lı yıllarda dönemin
Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’den duyduk ve siyasi literatürümüze böyle geçti.
Yani kanunsuz uygulamalar, yani yasaların bize vermediği, yasaların iktidara
tanımadığı imkânları, olanakları kullanmanın adı rutin dışına çıkmak oldu.
Çetelerin adı, derin devletin adı, kontrgerillanın adı, Yeşil’in adı, faili
meçhul cinayetlerin adı, yurt dışında yapılan kanunsuz operasyonların adı rutin
dışına çıkmak oldu ve AKP Hükûmeti döneminde gördük ki bu rutin dışı
uygulamaların harcamaları istikrarlı bir şekilde artmış. Yani AKP Hükûmeti,
demek ki bu ülkenin yasalarının kendisine vermediği kanun dışı idari
uygulamalarını istikrarlı bir şekilde artırmıştır. Halkın vermediği bir
yetkiyi, yasaların vermediği bir yetkiyi ve halka açıklayamadığı faaliyetleri
örtülü ödenekten finanse etmektedir; bu da bu ülkenin barışına, bu ülkenin
demokrasi ihtiyacına yapılmış en büyük kötülüktür.
Değerli arkadaşlar, ülkelerin yaşam kalitesi açısından 2 tane
önemli şey vardır, eğitim ve sağlık. AKP Hükûmeti döneminde yaşam kalitemizin
ne kadar düştüğünü, eğitim ve sağlık hizmetleriyle ilgili izlenen politikalarda
görebiliriz. Bu politikalar, AKP Hükûmeti döneminde eğitimi tamamen zapturapt
altına alan, ideolojik bir yönelime sokan, iktidarın arka bahçesi hâline
getiren bir alana çevirmiştir; bilimsel, demokratik, eşitlikçi, nitelikli,
erişilebilir eğitim hizmetlerinden artık bahsedemez hâle geldik.
Bu ülkede temel sorunlarımızdan biri olan Kürt sorunu da en çok
ana dil konusunda kamuoyunun tartıştığı bir konudur. Ana dilde eğitim talebi;
en demokratik, en insancıl, çağa, demokratik değerlere en uygun taleptir. Ana
dilde eğitim hakkının gasbedilmesi asimilasyon politikasının tam da kendisidir.
Ana dilde eğitim hakkı gasbedilen halkların dillerinin süreç içerisinde zamanla
eridiği, yok olduğu, otantik, kültürel bir mecraya sürüklendiği görülmektedir.
Ana dilde eğitim hakkına karşı çıkmak da bir insanlık suçu olan asimilasyon
politikasını savunmaktır. Kimse hem “asimilasyondan vazgeçtik” hem de “ana
dilde eğitim olmaz.” diyemez. Açıkçası, ana dilde eğitime karşıysanız,
asimilasyondan da yanasınız. Çıkıp, bunu açık yüreklilikle söylersiniz: “Biz,
süreç içerisinde, bu ülkede Türkçe dışındaki dillerin azalmasını, kaybolmasını,
yok olmaya doğru giden, belki kültürel, otantik bir figür olarak kalma
sınırında korumaya alabileceğimiz bir yaklaşım içerisindeyiz.” dersiniz. En
nihayetinde zaten, bu ülkede güya Kürtçeyle ilgili eğitim alanında yapılan
değişikliklere verilen ad “yaşanan diller” adıdır, yani ölmesine izin
verilmeyen ama geliştirilmesi için de imkân sunulmayan dillerdir. Çünkü
otantik, kültürel figürlerin de bir turizm değeri vardır herhâlde.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede iş kazaları ise artık “kaza”
kelimesi ile tanımlanmanın ötesinde bir noktaya gelmiştir, iş kazaları açıkça
iş cinayetine dönüşmüştür. Son on yılda, AKP iktidarı döneminde tam 11 bin
emekçi iş kazası yani iş cinayeti sonucunda yaşamını yitirmiştir. Bunun yasal
dayanaklarını, iş güvenliğini sağlayabilecek denetimi ortadan kaldıran yasal
dayanaklarını AKP Hükümeti hazırlamıştır, denetimi ortadan kaldırmıştır,
istihdam konusunda taşeronlaşmanın önünü açmıştır, hak arama yollarını
kapatmıştır, sendikalı olma imkânını ortadan kaldırmıştır. Bütün bunlar da “iş
kazası” dediğimiz iş cinayetlerine davetiye çıkarmıştır. Bu, açıkça, göz göre
göre taammüden adam öldürme suçuyla eş değer bir yaklaşımdır çünkü yasal
düzenlemeleri yapılmıştır, ortamı sağlanmıştır, idari yönelimleri bu şekilde
olmuştur. Açıkça, işverenlere “İşçiyi canınız isterse öldürebilecek kadar
çalıştırabilirsiniz. Önünüz açık, elinizi tutan bir iktidar ve denetim
mekanizması yoktur. Size karşı mücadele edebilecek sendikaların kolunu kanadını
da kırdık.” demiştir. Açıkça, işçileri, emekçileri korumasız, kalkansız,
sermayenin önüne âdeta arenaya atılır gibi atmıştır. Karşılığında da 11 bin
emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir.
Değerli arkadaşlar, çocuk işçiliği de Türkiye'nin çok büyük bir
sorunudur. Bu konuda da “İyileştirme yaptık.” denilen bütün laflara rağmen,
ortada 1 milyonu aşkın sömürülen çocuk emeği vardır. 6-17 yaş grubunda 1
milyonun üzerinde çocuk ekonomik bir işte çalışmaktadır. Öğrenim hakkını gereği
gibi kullanamamaktadır. Sağlıksız, korumasız, güvencesiz koşullarda, sınırsız
bir sömürü çarkının içerisindedir.
Bu nedenle, Türkiye'nin çocuğa, kadına, emekçiye verdiği değer çok
açık ve ortadadır. On yıldır kesintisiz olarak tek başına iktidar erkini elinde
gasbeden, elinde tutan AKP iktidarı bu kesimlerin tamamına düşmanca
davranmaktadır.
Bunları söylerken biz sadece politika olsun diye, kamuoyunda yankı
bulsun diye söylemiyoruz. Hayatın ta içinden, ta gerçeklerinden bakarak
söylüyoruz.
Mevsimlik tarım işçileri sorunu bu ülkede bir çocuk sömürüsü
sorunudur, çocuğu eğitimden yoksun bırakma sorunudur, çocuğu sağlıksız çevre
koşullarında yaşamaya mahkûm etme sorunudur. Bu konuda da zerre kadar ilerleme
kaydedilmemiştir.
AB ilerleme raporunda da bu durum açıkça altı çizilerek ifade
edilmiştir ve Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde çocuklar açısından en riskli
ülke olarak tanımlanmıştır. AKP Hükûmetinde Türkiye “en”lerle çok karşılaştı,
karşılaştığı “en”lerden birisi de budur: “Çocuklar açısından en riskli ülke”
sıfatıdır.
Değerli arkadaşlar, yine, çözülemeyen Kürt sorunu nedeniyle de çok
ağır bir faturayı çocuklar ödemektedir. AKP Hükûmeti döneminde son on yılda tam
183 çocuk… Bunların her birinin tek tek adı, soyadı, olayın yaşandığı yer
kayıtlı bir şekilde insan hakları kuruluşlarının elinde vardır. Tam 183 çocuk
ya güvenlik kuvvetlerinin hedefi olmuştur ya da askerî mühimmatın kurbanı
olmuştur. 183 çocuk, 183 Kürt çocuğu AKP Hükûmeti döneminde yaşamını
yitirmiştir ve bunlarla ilgili hiçbir hukuki, yasal süreç de işletilmemiş,
adaletin tecelli etmesi için de kasıtlı davranış içerisinde olan ya da ihmal
içerisinde bulunan herhangi bir kamu görevlisine ceza verilmemiştir.
Değerli arkadaşlar, Pozantı Cezaevinde yaşadıklarımızı ise
anlatmaya dilimiz bile varmıyor. Kürt çocuklarına karşı nasıl ırkçı, ayrımcı,
faşizan bir uygulamanın yaşandığına, Pozantı Cezaevinde yaşananlar kamuoyunda
tartışıldığında hepimiz tanık olduk; gittik, yerinde de izledik, gördük.
Bu nedenle “Bu Hükûmetin yaptığı bütçeden bu halka hayır gelmez.”
sözünü boşuna söylemiyoruz. Bu tür gelişmeler konusunda bir ilerleme
kaydetmeyen bir hükûmetin demek ki halk, insan, birey, toplum diye bir kaygısı
yoktur; çocuk, kadın, emekçi diye de hiçbir kaygısı yoktur.
Değerli arkadaşlar, ben bu Hükûmetin biraz da Avrupa Birliği ve
Orta Doğu politikalarına dair bir iki şey söyleyip sonra da bu ülkede çözüm
nasıl olabilir, ona dair de görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hepimiz Türkiye'nin adım adım bir savaşın içerisine sürüklendiğini
biliyoruz. Kuzey Afrika’da ve Orta Doğu’da halkların demokrasi ve özgürlük
isteği var. Otoriter rejimlerin değiştirilmesini isteyen halklar gerçeğiyle
karşı karşıyayız. Ancak halkların bu değişim isteğine, bu demokrasi isteğine
yön vermek ve kendi çıkarları için kullanmak isteyen güçler olduğunu da
biliyoruz, yaşanan gelişmelerden görüyoruz. Uzun uzadıya diğer ülkelerdeki
gelişmelere değinmeyeceğim ancak Suriye’deki gelişmeler artık hiç kimsenin
kayıtsız kalamayacağı bir aşamaya gelmiştir. Açıkça Suriye’ye yönelik askerî
bir müdahalenin eli kulağındadır. Son siyasal açıklamalar, toplantılar,
izahatlar açıkça bize bunu söylüyor. Suriye’ye önümüzdeki günlerde bir askerî
müdahalenin önü açılacaktır ve Türkiye de böyle bir askerî müdahalede yerini
alacaktır. AKP Hükûmetinin şimdiye kadar izlediği politikalar bunun ipucunu
veriyor. Bunları söylediğimizde AKP iktidarı dönüp bize diyor ki: “Esad’dan
yana mısınız?” Aslında bu sözü söyleyebilecek en son iktidar, en son siyasi parti
AKP Hükûmetidir. Bu ülkede biz otoriterliğin ne olduğunu, baskıcı yönetim
anlayışının ne olduğunu, zaman zaman faşizme kadar varan uygulamaların ne
olduğunu doğrudan yaşıyoruz. Onun için Esad’ı savunmak gibi bir durumumuz asla
söz konusu olamaz.
Yine, Esad rejiminin Suriye’de halklara özgürlük getirmediğini,
baskıcı, otoriter bir rejim olarak değişmesi gerektiğini binlerce kez
tekrarladık, burada bir kez daha tekrarlıyoruz.
Ancak “Bu nasıl yapılmalı ve yerine ne inşa edilmeli?” sorusunun
cevabını tartışmak zorundayız. İ şte,
AKP Hükûmeti “Esad’dan yanlısınız.” diyerek bu iki soruyu tartışmamızı önlemeye
çalışıyor. Çünkü kendisi açıkça oradaki birtakım çete faaliyetlerinin
destekçisi durumuna düşmüştür. Ayrıca demokratik bir Suriye geleceğine dair de
hiçbir işaret, hiçbir siyasi söylem göremiyoruz. Bu nedenle bu iki konuyu
sonuna kadar tartışmak ve bu iki konuda AKP Hükûmetinin içine girdiği
yanlışların karşısında olmak hepimizin görevidir. Bu görevimizi de sonuna kadar
yapacağız. Biz, Suriye’de tüm halkların, tüm kimliklerin, tüm inançların
Suriye’deki demokratik ulus anlayışıyla tüm farklılıkları içinde koruyacak
şekilde, demokratik bir yönetim imkânına kavuşması gerektiğini savunuyoruz.
Bunun için de orada yaşayan Kürtlerin de bizim burada yaşayan Kürtlerin
yakından akrabası olan, bire bir hısmı, akrabası olan Kürtlerin de en
demokratik haklarını ve özgürlüklerini yaşabilecekleri yeni demokratik bir
Suriye’nin inşasından yanayız. Ancak AKP Hükûmeti ne yaptı? Başından beri
politikasını bir Kürt karşıtlığı üzerine kurdu, Kürtlerin kendi imkânlarıyla
yarattığı demokratik imkânları ortadan kaldırabilecek bir söylemin sahibi oldu.
Kürtlerin demokratik muhalefet içerisinde temsil edilmesinin imkânlarını
ortadan kaldırmaya çalıştı, sadece ve sadece AKP Hükûmetinin politikalarına
hizmet eden bir noktaya çekmek için uğraştı.
Bugün Suriye’de çok büyük bir yıkım, çok büyük bir can kaybı
vardır, bundan Esad rejimi sorumludur ancak AKP Hükûmeti de izlediği yol ve
yöntemlerle ortaya çıkan bu tablodaki sorumluluğundan kaçınamayacaktır. Bugün
Suriye’de kentler yerle bir olmuşsa, insanların evi başına yıkılmışsa, binlerce
insan yaşamını yitirmişse, AKP Hükûmetinin izlediği politikada bunun payı
vardır, bunu da görmesi gerekiyor ve bundan sonra daha tehlikeli bir mecraya
sürükleniyor. Türkiye, kendisi doğrudan bir çatışmanın içerisine girerse, bunun
faturası hem Suriye için hem Türkiye’deki halklar için çok daha ağır olacaktır.
Bu yoldan kaçınması, bölgesel bir savaş riski vardır, bu riski ortadan
kaldıracak bir politika izlemesi lazım. Yine, mezhep temelli bir savaş riski,
bölgesel mezhep temelli bir savaş riski vardır, bunu ortadan kaldıracak bir
politika izlemesi lazım. Yine, etnik çatışmanın derinleşmesi riski vardır, bunu
ortadan kaldıracak bir politika izlemesi lazım.
Değerli arkadaşlar, bu konuda biz, Suriye’nin de ötesinde çok daha
geniş bir perspektifle bir çözüm öneriyoruz. Aslında, tartışılması ve
konuşulması gereken çözüm önerisi budur çünkü tarih bize şunu göstermiştir:
Orta Doğu bir bütündür, Orta Doğu’nun bir parçasıyla oynamaya kalkışırsanız,
bütün parçalarında taşlar yerinden oynar. Onun için, tüm Orta Doğu’da
demokratik halklar birliğini hedef alan bir politika hayata geçirilmeli,
tartışılmalı, bunun için uğraşılmalıdır. Farsların da Kürtlerin de Arapların da
Türklerin de bugün azınlık hâline düşürülmüş Ermenilerin, Asurilerin de
haklarını güvence altına alan yerel ve yerinden özerkliklerin güçlü olduğu,
herkesin kendisini yönetime katma imkânına sahip olduğu bir demokratik Orta
Doğu birliği, halklar birliğini savunmak lazım. Bunun dışındaki politikaların
tamamı çıkmaz yoldur. Orta Doğu’da bütün taşlar birbiriyle ilintilidir, birini
yerinden kaldırmaya kalkıştığınızda diğer bütün taşlar da yerinden oynar ve
sonu gelmez. Faturası da çok büyük, çok ağır bir bölgesel savaş kendisini
dayatabilir. Bu riski hiç kimsenin almaması gerekiyor. AKP Hükûmeti şimdiye
kadar izlediği politika nedeniyle bu riski yeterince büyüttü, yeterince
yakınımıza getirdi. Türkiye her an bölgesel bir savaşın içerisinde kendisini
bulabilir, onun için bizim çağırımız halkımızadır. Tüm halkları, Türkiye’de
barıştan, çözümden, demokrasiden yana olan tüm halkımızı, Orta Doğu’nun da
barışından, özerk yerinden yönetim modelinden yana tutum almaya davet ediyoruz.
Bunu yaparak savaş riskinden kurtulabiliriz. Aksi takdirde savaşı çıkartan AKP
Hükûmeti olur, faturasını ödeyen biz oluruz.
Ey sevgili yurttaşlarım, bunu kulağımıza küpe etmeliyiz. Hiçbir
iktidar, hiçbir egemen, yaratılan savaşların ağır faturasını ödememiştir. Evet,
onların iktidarına fazlasıyla mal olabilir ama bizim canımıza, varlığımıza,
özgürlüğümüze mal olacak kadar korkunç bir şeydir savaş. Onun için, herkesin,
bu savaş politikasına karşı ayağa kalkması, sesini yükseltmesi, tüm Orta
Doğu’da özgürlükleri, halkların kardeşliğini ve barışı savunan bir politikayı
zorlaması, hayata geçirmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin dış politikasının da çöktüğünü
hem Orta Doğu’daki gelişmeler hem Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerden
görüyoruz. En nihayetinde çok önemsediğimiz, yüzümüzü döndüğümüz Avrupa
Birliğinin hazırladığı ilerleme raporunu bu Hükûmetin bir bakanı çöpe atmıştır,
yani Avrupa Birliği hedefini çöpe atmıştır. Bu öyle basit eleştirileri
beğenmeme meselesi değildir, “Biz Avrupa Birliği hedefinden vazgeçtik.” demenin
dışa vurumudur, bunun sinyalleridir. Bu da Türkiye’yi büyük bir çıkmaza
sürükleyecek politikadır.
Değerli halkımız, ekonomi böyle, dış politika böyle. Peki, içeride
durum çok mu iyi, içeride siyaset nasıl yürüyor, buna dair de birkaç şeyi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP iktidarı döneminde, tam dört yıldır
kesintisiz bir şekilde demokratik siyaseti engellemek için siyasi bir darbe
operasyonu yürütülüyor. Bu fotoğrafın bir benzerini geçtiğimiz günlerde yine
yaşadık. Şu anda, son olarak Siirt, Batman ve Mardin’de yapılan siyasi soykırım
operasyonlarında tam 87 kişi gözaltına alındı ve gözaltına alınanlar içerisinde
-şurada eli kelepçeli gördüğünüz- Siirt Belediye Başkanımız Sayın Selim Sadak
da var. Sayın Selim Sadak 1994’te bu Parlamentoda siyaset yapma hakkı elinden
alınıp on yıl cezaevinde tutulan bir siyasetçi. Belediye başkanı seçildiği
günden bugüne de her gün siyasi olarak AKP Hükûmetinin baskısına ve taarruzuna
hedef oluyor. Parti kapatma cezasının faturasını da siyasi yasaklı olarak, şu anda
bağımsız belediye başkanı olarak görevini yürütmek zorunda. Arkasından,
defalarca, yaptığı konuşmalar nedeniyle ceza verilerek belediye başkanlığı
düşürülmeye çalışıldı. 14 Nisan operasyonunda gözaltına alınıp sıraya dizildi,
elleri kelepçeye vurulan Kürt siyasetçilerinin yanında yine siyaset yapmaktan
uzaklaştırılmaya çalışıldı, şimdi yine gözaltında. Bu tablo, bu fotoğraf
Türkiye'de demokratik siyasete vurulan kelepçenin fotoğrafıdır ve bu kelepçe
hâlâ sökülmedi, hâlâ her geçen gün AKP iktidarı Türkiye'de demokratik siyasetin
tüm çalışanlarını toplayıp cezaevine göndermekle meşgul. Yaklaşık 10 bin Kürt
politik tutsak, cezaevlerinde. AKP Hükûmeti bununla Kürtleri demokratik
siyasetten uzaklaştıracağını, hak ve özgürlük taleplerinden vazgeçirebileceğini
zannetti ancak yanıldığını bu sene “Nevroz”da gördü. Yine, AKP Hükûmetinin
bütün baskıcı yöntemlerine, yasaklarına, faşizan uygulamalarına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kışanak, lütfen sözlerinizi toparlayınız.
Ek süre veriyorum.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - …copuna, gazına rağmen milyonlar
sokaklara çıktı, haklarını aradı.
Şimdi, bugünlerde bizim dokunulmazlığımız üzerinden yeniden
Kürtlerin demokratik siyasetteki alanını daraltmaya yönelik bir tartışma var.
Hodri meydan diyoruz, dokunulmazlığın da ötesinde bir şey öneriyoruz: Gelin
halkın, vekilleri geri çağırma yetkisini sağlayan yasal düzenlemeyi yapalım -halkımıza
gidip hesap vermeye hazırız, hemen şimdi- yarın böyle bir yasal düzenlemeyi
yapalım, gidelim seçmenimize, bize oy veren, politikalarımızı beğenip bizi
tercih eden, buraya gönderen halkımıza soralım, istiyorlarsa değil
dokunulmazlık hemen milletvekilliğini bırakalım, halkımız kimi istiyorsa onu
seçsin, ona temsiliyet görevi versin. Demokrasinin 1’inci dersi, halkın verdiği
görevi sadece ve sadece halk alır. 1’inci dersten sınıfta çakanlar hiçbir
sınıfı geçemezler. Halkın verdiği yetkiyi siz almak isterseniz halkın
yetkilerini ve halkın iradesini gasbetmiş olursunuz, bunun adı da “faşizm”dir.
Faşizmden medet uman varsa buyursun yoluna devam etsin. Bizim yolumuz demokrasi
ve barış yolu, bizim yolumuz çözüm yolu, bizim yolumuz çözüm konusunda umutları
büyütme yolu, birileri varsın bu umutları köreltmek için, küçültmek için
istedikleri yolu tercih etsinler, yürüsünler. Ancak, o yolda yürürlerse
görecekler ki yine de kazanan barış, demokrasi ve çözüm olacak, kaybeden de
kendileri olacak.
Değerli halkımız, zaten bu yönetimin kaybettiğini gösteren bir
fotoğraf da budur; Roboski’nin fotoğrafı, Türkiye savaş uçaklarıyla katledilen
34 sivil Kürt köylünün fotoğrafı. Daha bu fotoğrafın hesabını vermeden BDP’nin
dokunulmazlığını tartışmaya açmak tam bir aymazlıktır. “Ben vururum, öldürürüm,
katlederim, hesabını da vermem, özür de dilemem, para verir üstünü kapatmaya
çalışırım.” anlayışı bir yıldır iflas etti, bu katliamları yaşayanlar sizin
paranıza tenezzül etmedi.
Bir de, vicdanın bittiği fotoğrafı göstermek istiyorum. Bu da AKP
Hükûmetinin yöneticilerinin bir cenazeye reva gördüğü uygulamadır. Bizim
vergilerimizle panzerler, TOMA’lar cenazelerin üzerine tazyikli su sıkıyorlar,
bu da vicdanların bittiğinin 2’nci fotoğrafıdır. Bu nedenle, bizimle
uğraşacağınıza vicdanınızla baş başa kalın daha iyi olur diyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gruplar adına 2’nci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Genel Başkan ve Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli’ye aittir.
Buyurun Sayın Bahçeli. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)
MHP GRUBU ADINA DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı görüşmek ve değerlendirme yapmak
amacıyla bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Konuşmamın başında, ekranları başında bizi izleyen aziz
vatandaşlarımızı ve muhterem heyetinizi şahsım ve parti grubum adına sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Bütçe ve kesin hesap tasarısı müzakereleri hükûmet icraatlarının
ele alındığı, muhalefetin uyarı, tenkit ve önerilerini dile getirdiği, devlete
ve millete ait sorunların detaylı olarak görüşüldüğü demokratik bir
platformdur. Bütçe uzun bir sürecin mahsulü olan hukuki bir belgedir. Aynı
zamanda Meclis denetim ve onayına tabi olduğundan siyasi, ekonomik aktivitelerin
dayanağı olduğu için de sosyal ve mali tarafı vardır.
Bir yıllık gelir ve harcama tahmin ve hedefleri normal şartlarda
yoğun çalışma ve mesailerle belirlenmektedir. Zira, devletin işleyişinde
milletimize hizmet ve yatırımların sunulması için başka bir seçenek
bulunmamaktadır. Bütçe devlet yönetiminin, toplumsal taleplerin ve ekonomi
politikalarının kılavuzu olarak kaynakların ve sarfiyatların seyrini ve yönünü
belirlemektedir. Bu itibarla, ülke yönetiminde, ekonomik sistemde ve millet
hayatında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Aynı zamanda, siyasi iktidarın
niyeti, izleyeceği sosyal ve ekonomik politikaların genel hatları bütçeyle
anlam ve şekil kazanmaktadır. Ancak AKP Hükûmetinin bütçeye bakışı, bütçeye
yaklaşımı ve bütçeden anladığı belirsiz ve sorunludur. On yılı aşan
tecrübelerimiz bize bunu göstermektedir.
Dikkatlerinizi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’yla ilgili bir konuya özellikle çekmek istiyorum. Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu’na göre, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri için
düzenlenecek genel uygunluk bildiriminin, idarelerin faaliyet raporlarının,
genel faaliyet raporlarının ve dış denetim genel değerlendirme raporunun
dikkate alınarak hazırlanacağı belirtilmektedir. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu ile 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun ilgili hükümleri gereği
Sayıştayın düzenlemesi gereken dış denetim genel değerlendirme raporu, faaliyet
genel değerlendirme raporu, mali istatistikleri genel değerlendirme raporu ve
diğer ilgili raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamıştır. Ayrıca,
Sayıştayın 1995 yılından bu yana her yıl düzenli olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve kamuoyunun bilgisine sunduğu Hazine işlemleri raporu da bu yıl
gönderilmemiştir. Hükûmet hesap vermekten kaçmakta, şeffaflıktan kaçınmaktadır.
Bu, demokrasiye ve millet iradesine aykırı bir niyettir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinden rapor, bilgi ve gerçek manzara saklanmaktadır ve Hükûmetin
korktuğunun, çekindiğinin ve veremeyeceği hesabı olduğunun en açık delilidir.
Hâlihazırda görüşmekte olduğumuz 2013 yılı merkezî yönetim bütçesi
AKP hükûmetlerinin 11’inci bütçesidir. Son on yılda, bütçe ve süreçleri
sıradanlaşmış ve heyecanını kaybetmiştir. Koyulan hedeflere ulaşılamamış,
verilen sözler tutulamamış ve belirlenen amaçlara bir türlü varılamamıştır.
2012 yılı da dâhil olmak üzere farklı yıllarda dönem sonundaki
harcama miktarlarının planlanan seviyeyi aşması, dolayısıyla, bütçe kanununun
inandırıcılığını ve itibarını yitirmesi münferit bir gelişme olmamıştır. Biz
burada Türk milleti adına bulunuyorsak, buna da içtenlikle inanıyorsak
temsilcisi olduğumuz muazzam kudretin hakkını, hukukunu ve beklentilerini
savunmaktan bir an olsun tereddüt göstermemeliyiz çünkü bu bütçede yetimimizin,
kimsesizimizin, yoksulumuzun, dar ve sabit gelirlimizin, çiftçimizin,
memurumuzun, esnafımızın, işçimizin, emeklimizin ve elbette her vatandaşımızın
payı vardır. Bütçenin her aşamasında hükûmetin bu gerçekleri aklından
çıkarmaması bizim en halisane tavsiyemizdir.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; içinde bulunduğumuz zaman
aralığını anlayabilmek için geçmişe, geleceği tasarlayabilmek ve planlayabilmek
için ise dünle bugünün terkibine ihtiyacımız vardır. Yaşadığımız çağa intibak
zorlukları, karşılaştığımız meselelere nüfuz etme zafiyetleri ve muhatap
kaldığımız çetrefillerle örülü hadiselere karşı koyma acziyeti görülüyorsa,
muhakkak ki bir yerlerde hafife alınan hata veya sümen altı yapılmış gaflet
hâli vardır. Kabul etmeliyiz ki geçmişe takılı kalan, tarihten husumet çıkaran
toplum ya da milletler geleceğe emniyetli bir şekilde gidemeyecek, gelecek
iddialarını hayata geçiremeyecektir. Bugünden ve yarından ümidini kesen
yönetimler geçmişin hassasiyetlerini taşıyarak kendilerine alan açmakta, sebep
oldukları cepheleşmeyle de tarihin yavaş ve durgun akmasına kapı aralamaktadır
çünkü mazide kalmış olaylar yığınını bugüne taşıma istek ve istidadında olan
zihniyetler bocaladıkları sorunlardan ya bir kaçışın ya da bir kurtuluşun
arayışındadır. Türkiye bu derin çelişkiyi on yıldır yaşamakta ve vahim ölçüde
bunalmaktadır. Hamaset nutuklarının, yersiz ve temelsiz gündem saptırmalarının,
samimiyet, derinlik ve iyi niyetten mahrum politik adımların ülkemizi kanser
hücresi gibi sardığını söylemek yanlış olmasa gerekir.
Bu manzaranın milletimizin lehine olmadığı bariz bir gerçektir.
Her defasında geçmişin sinir uçlarına dokunmanın, geçmişle ilgili nifak
çıkarmanın kimseye bir şey sağlamayacağı meydandadır. Güçlü milletler şüphesiz
ne dününden ne de tecrübelerinden ne de hatıralarından caymayacak ve
oluşturdukları gelecek tasavvurunun izinden de ayrılmayacaklardır. Geçmişi
etraflıca konuşarak sonuç çıkarmak bir şey fakat geçmişe asılı kalmak, tozlu
raflarında bugünün açmazlarına, çelişki ve çoraklığına bahaneler aramak başka
bir şeydir. Türkiye, bu nedenle yerinde saymanın hatta arkaya bakarak dikiz
aynasından gelişmeleri izleyerek ayakta kalmanın güçlüklerini yaşamaktadır.
Söyleyecek sözü tükenmiş, atacak barutu bitmiş ve üstelik ufku da kararmış
olanlar, sarsıntılarla dolu böylesi türbülansa göz göre göre ülkemizi
çekmişlerdir. Elbette tartışmak, karşılaştığımız sorunlar hakkında fikir
üretmek, zamanlar arası denge ve uyum ölçeğine göre yapılmalıdır. Dünden ibret
alınmazsa, yaşanmışlıklardan anlam ve sonuç çıkarılmazsa makûs talih her
seferinde tekrar başını kaldıracak, heyecan ve heveslerin törpülenmesine, arzu
ve amaçların berhava olmasına hizmet edecektir.
Millet olarak son iki asırdır, daha iyiye, daha güzele ve daha
fazla refaha ulaşma arayışımız hiç sonuçlanmamıştır. Bildiğiniz gibi yüz yetmiş
yıl önce Tanzimat konuşulmuş, çağdaşlaşmanın hazır reçetelerine ısrarla kafa
yorulmuştur. Gerilemenin nedenleri, Batı’ya benzememekte, Batı gibi olmamakta
görülmüştür. Yenilgilerin, bozgunların, ekonomik zorlukların ve toprak kayıplarının
arkasındaki asıl amiller başka yerlerde aranmış, olmadık mecralarda
taranmıştır. Hazır şablonlarla kudretli günlere tekrar ulaşılacağı ve denenmiş
yollarla dikilen engellerin aşılacağı düşünülmüştür. Yüz elli altı yıl önce
Islahat gündeme getirilmiş ama emperyal çarkın dişlileri arasında daha da
sıkışmanın önüne geçilememiştir. Düşünülmüştür ki başkasına özenerek gelişmek
mümkündür. Unutulmuştur ki klasikleşmiş yöntemlerle sanayileşilebilir, askerî
alandaki eksiklikler tamamlanabilir, ekonomik ve sosyal ilerleme
gerçekleştirilebilir. Gelin görün ki bunların hiçbirisi olmadığı gibi,
bağımlılık ve zayıflık daha da şiddetlenmiş, kuşatmasını daha da
sağlamlaştırmıştır. “Doğu’nun hasta adamı” tabirinin önüne ne yapıldıysa
geçilememiş, ne gayret gösterildiyse de mâni olunamamıştır. Samimi ve iyi
niyetli olsalar da devrin yöneticileri, imparatorluğun yıkılan sütunlarını
ayakta tutamamış, bu hazin sonun önüne geçememişlerdir. Yüz otuz yedi yıl önce
Birinci Meşrutiyetin, yüz dört yıl önce de ikincisinin peşine düşülmüş ama
arkası bir türlü gelmemiş ve ümit edilen gelişme ve güçlenme dinamikleri ne
acıdır ki yakalanamamıştır. Yenileşme atakları, reform hamleleri, modernleşme
kararlılıkları, kalkınma çabaları ne kadar idealist olsa da netice vermemiş,
mutlu bir sonla buluşamamıştır.
Küresel alandaki güç blokları, teknolojideki gelişmeler, üretim
sistemindeki hızlı değişimler, sömürgeci düzenin iyice yerleşmesi, ticaret
yollarının aleyhimize çalışması, etnik huzursuzluklar ve bağımsızlık
hareketleri sorunlarımızın temeli olmuştur. Ekonomik güçle desteklenmeyen
askerî mücadeleler, stratejik zayıflıklar, mali dengesizlikler, siyasi ve
diplomatik taahhütlerin tıpkı bugünkü gibi millî imkânlarla uyuşmaması birçok
badireye yol açmış, katlanması kolay olmayan maliyetlere neden olmuştur.
Seksen dokuz yıl önce de, bu kez, işgalci güçleri defedip
sömürgeci anlayışı canımız ve kanımız pahasına yenerek cumhuriyeti ilan ettik,
cumhuriyetin altında toplandık. Biliniz ki bu, Türk milletinin son kararıdır.
Bundan dönüş, sapış ve cayış katiyen olmayacaktır. Federasyon özlemi çekenler,
siyasal Kürtçülükten medet umanlar, numaralı cumhuriyet sevdası taşıyanlar,
başkanlık rüyası görenler ve üniter yapımızı bozmayı aklından geçirenler
aynanın karşısında kendilerini bir kez daha kontrolden geçirmelidir.
Altını çizerek söylemek isterim ki dünün tecrübelerini,
karşılaştığımız olaylardan çıkarılan sonuçları cumhuriyet havzasında
birleştirdik. Buradan, geleceğe emin, inançlı ve azimle varmanın ilke ve
esaslarını belirledik. Tarihimizi ve coğrafyamızı değiştiremeyeceğimize göre,
tüm politikalarımız bu eksende tespit edilerek sabitlenmiş ve başkent Ankara
jeopolitiği Türkiye'nin gözü, vizyonu ve gelecek ideali olmuştur ama geldiğimiz
nokta, yapılanların, verilen mücadelelerin, çekilen sıkıntıların birbirini tamamlayamadığına
ve tabii olarak birbiriyle örtüşmediğine işaret etmektedir. Dönemler arasındaki
kopukluklar, birbirini dışlayan eğilimler, tezatlıktan beslenen adımlar,
bırakınız çözüm ve uzlaşma ortamı sağlamayı, her şeyi daha da içinden çıkılmaz
hâle getirmiştir.
Millet olma şuurunun farkına varamayan, güç ve kudreti bizatihi
millî değerlerde göremeyen ve kendisinden öncekileri ret ve inkârla vakit
geçiren siyaset anlayışları hem geleceğimizin ayak bağı hem de varlığımızın
problem merkezî olmuşlardır. Diyorum ki: Bu millet ve bu devlet için, yeterli
veya yetersiz, tam veya eksik, kim taş üstüne taş koyduysa, amacına ulaşmasa da
kimler iştiyakla gecesini gündüzüne kattıysa Allah onlardan bir kere daha, bir
kere değil, bin kere razı olsun.
Geçmişin çok boyutlu tahlil ve analizini yapmak yerine, kutuplaşma
malzemesi olarak kullanılması insaf ve vicdanla da bağdaşmayacaktır. Bundan
dolayıdır ki günün hassasiyet arz eden konu başlıklarını kaşımak, farklı
devirlere kin ve öfkeyle yaklaşmak asla doğru olmayacaktır. Hele ki Dersim’deki
eşkıyalığı kutsamak, bu isyana haddini bildiren millet iradesini zalimlikle
suçlamak onurlu ve meşru bir davranış görülmeyecektir. Eşkıya Rıza’yı övüp
zımnen Gazi Mustafa Kemal’i hedef yapmak, bir yanda cumhuriyete hazımsızlık
gösterenleri el üstünde tutup, diğer yanda koruyup ilerlemesi için fedakârca
mücadele edenleri önemsizleştirmek, ne akılla ne de millî vicdanla izah
edilmeyecektir. Bu gidişle Patrona Halil’e itibar iadesi, Kabakçı Mustafa’ya da
saygı gösterilmesi, emin olunuz ki, hiç şaşırtıcı görülmemelidir. Türk devlet
geleneğiyle rabıtasını koparmışlar, Türk milletinin emanetleriyle içten içe
yollarını ayırmışlar biraz insafa gelip bu gerçekler üzerinde düşünmelidir.
Millet olarak, isyancılarla, hainlerle, sadakatte sınıfta
kalmışlarla, kardeşliğimizin yoluna mayın döşeyenlerle ve ellerine şehit kanı
bulaşanlarla mahşere kadar da sürse hesabımız bitmeyecektir. (MHP sıralarından
alkışlar).
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunları üç
ana başlıkta toplamamız mümkündür. Birinci ve öncelikli olarak bölücülük ve
terör sorununun kaydettiği mesafe ve geldiği aşamadır. Bu sorun öylesine kritik
bir eşiğe dayanmıştır ki bin yıllık kardeşlik hukukuyla birlikte tüm millî ve
manevi değerlerimiz taciz ve tahriklerle yüz yüze kalmıştır. PKK terör örgütü
verilen tavizlerle dirilmiş, hain eylemlerini peş peşe sıralamıştır. Etnik
temelli bölücülük Hükûmetten gördüğü ilgi ve destekle şımarmış ve zıvanadan
çıkmış durumdadır. Terör lobisi güç, imkân ve zemin kazanmış, hatta başta
Şemdinli olmak üzere ülkemizin bazı yerlerinde alan hâkimiyeti kurma girişimine
dahi kalkışabilmiştir. Bölücü terör dayatmaları, talep ve zorlamaları maalesef
belirli periyotlarda cevap bulmuş, her taviz yenisinin kapısını aralamıştır.
Nihayetinde terör vahşi saldırılarıyla amacına ulaştığını, doğal olarak,
Hükûmeti sıkıştırdıkça, saldırganlığını artırdıkça hedefine varacağını
görmüştür. Terörün yanlış teşhisi, milleti etnik kimliklere geriletme inatları,
Türkiyelilik zırvaları, sözde Kürt sorununu tanıma hezeyanları, mücadele yerine
müzakerenin rehber seçilmesi muhatap olduğumuz sorunların temelini teşkil
etmiştir.
İlave olarak, anadil eğitimiyle ilgili adımlar, anadil savunma
talebinin karşılanmasına dönük hazırlıklar, teröristbaşını muhatap alan
yanlışlar ve Kandil’le kurulan pazarlık masaları mermi, mayın ve şehit olarak
geri dönmüştür. Yaşanan olaylar millet ve devlet bekasının risklerle dolu bir
mecraya geldiğini göstermektedir. Bize göre tehdit büyüktür. Modern milletleri
bir değer olarak yaşatan üç etken vardır ki bunlar ülke, millet ve devlettir.
Bugünkü aşamada bölücü terör ilk olarak millet yapısında taviz istemekte, bu
yolla yeni taleplerin önünü açmak ve çok milletli yeni bir Türkiye oluşturmayı
amaçlamaktadır.
İkinci olarak da tavizi milletten değil, ülkeden koparmak ve
topraklarımızın ve insanımızın bir kısmını dâhil ederek önce özerklik, ardından
federasyon, en sonunda da bağımsız Kürdistan’ı kurmayı hedeflemektir.
Hükûmetin en büyük handikabı, bölücü terörün istekleri
karşılanırsa her şeyin düzeleceğine inanması olmuştur. Barışın, kardeşliğin sözüm ona bu yolla
sağlanacağı hesaplanmıştır. Böylesi bir düşüncenin çıkmaz sokak olduğunu
göremediği gibi, ikazları da dikkate almamıştır.
Şimdi vicdanına güvendiğim, vatan ve millet sevgisine itimat
ettiğim çok sayıda başta AKP’li milletvekili ve diğerleri olmak üzere sormak
istiyor ve kendi içlerinde bir muhasebe yapmalarını temenni ediyorum: Üç yıl
önce demokratik açılım veya son hâliyle Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi ilan
edilmiştir de terör saldırılarında bir azalma
olmuş mudur? “Sözde Kürt sorunu” veya “Kürt kardeşlerimin sorunları”
sözlerinin bir faydası görülmüş müdür? İmralı’yla yüz sürmenin, Oslo’da masaya
oturmanın, Habur’daki karşılama törenlerinin acıdan ve milletimizi hayal
kırıklığına uğratmaktan başka herhangi bir sonucu yaşanmış mıdır? Verilen
kararlılık mesajlarına, atılan adımlara, yapılan görüşmelere rağmen
askerimizin, polisimizin, korucumuzun ve masum sivil vatandaşlarımızın şehadeti
önlenebilmiş midir?
Şu ibretlik manzaraya bakınız ki müebbet cezaya çarptırılmış bir
terör suçlusu, fiilen siyasi aktör hâline gelmiştir, Kandil’i İmralı’dan sevk
ve idare eder gibi bir statüye çıkmıştır. Bu Türk devleti adına utanç değil de
nedir? Açlık grevleri İmralı müdahalesiyle durmuş, üstelik bu sayede ne talep
edildiyse elde edilmiştir. Daha kısa süre önce Avrupa Parlamentosunun gözetim
ve ev sahipliğinde iç meselelerimiz masaya yatırılmış, terör meselesi bir hak arayışı,
İmralı’nın da çözüm adresi olarak takdim ve tanımı yapılmıştır. Her fırsatta
terörist mihraklar ve yandaşları devlete, millete meydan okumuş, küstahlıkta
akıllara durgunluk veren bir seviyeye gelmişlerdir. Türkiye’nin ve Türk
milletinin her tarafına dokunulmuş, her değeri hırpalanmıştır.
Bunun için tekraren ifade etmek isterim ki milletvekilliği
dokunulmazlığı mutlaka yeniden ele alınmalıdır; bu, bizim içtenlikle
beklentimizdir. Dokunulmazlık güvencesi Türk milletine karşı olmayı, dağda
teröristlerle kucaklaşmayı korumamalı ve bunun sığınağı olmamalıdır. Kabul
edilmelidir ki bu zamana kadar bu aziz milletin hiçbir ferdi dışlamaya ve
ötekileştirmeye maruz kalmamıştır. Kökeni, yöresi, mezhebi, anasının dili ne
olursa olsun Türk milletinin her ferdi bizim için yeri dolmaz, eşsiz, saygın ve
eşit özelliktedir. Hakkâri’yle İzmir’in, Şırnak’la Kırşehir’in, Diyarbakır’la
Balıkesir’in kaderi çok şükür ayrı olmamış, ayrı düşmemiştir. Terör gayrimeşru
ve gayrikanuni bir yol olup sözde hak ve hukuk alanına sırtını yaslayarak
yurdumuzun bir bölümündeki insanımızın temsilcisi gibi hareket etmesi karşılık
bulmamalıdır, bulmayacaktır. Bizim için, bölücü terör sorununun üstesinden
gelmek için tam saha mücadele etmek; terörün insan, mali ve finansman
kaynaklarını kurutmak acilen sağlanmalıdır ve Kandil teröristlerin başına
yıkılmalıdır. Türk milleti ortak paydası altında, Türk vatanı müşterek
zemininde ve Türkiye çatısı içinde dün olduğu gibi yarın da beraberce yaşama
istek ve arayışında olan herkesle kavuşmaktan, kaynaşmaktan ve kucaklaşmaktan
zerre kadar vazgeçilmemelidir. Bu şartlar altında herkes eşittir Türkiye’dir.
Türkiye Türk milletinindir. Türk milleti de Türk vatandaşlarının birlikte vücut
verdiği muazzam sosyolojik, kültürel ve tarihî hazinenin adı “Ne mutlu Türk’üm
diyene.” sözü de ırkı ve ırkçılığı dışlayan bütünlüğün çağrısıdır. Unutmayınız
ki bu topraklar şehit kanıyla vatanlaşmıştır. Bir metrekaresinde bile
spekülasyon yapılması, tek insanıyla ilgili farklı hayaller kurulması olmayacak
duaya amin demekle eşdeğerdir. Aklından zoru olanlar, şuurları kapanıp da
gözleri kararanlar aksini iddia ediyorlarsa Türk milletinin ne yapacağını ve
mukaddesadı uğruna nelere katlanacağını tüm boyutlarıyla görecekler ve acı bir
şekilde de yaşayacaklardır.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu ikinci
ana sorun ise dış politika eksenlidir. Uluslararası ilişkilerdeki zikzaklar,
stratejik körlükler, derin öngörüsüzlükler Türkiye’yi bölgesinde ve küresel
sistemde zor duruma düşürmüştür. Komşularla sıfır sorundan alayıyla sorun
yaşayan bir konuma gerilenmiştir. Ecdadımızın atıyla gittiği yerlere “Biz de
gideriz.” anlayışı neredeyse başını dahi çıkaramayacak bir duruma gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı Irak’a alınmamış, havada iken geri dönmek
zorunda kalmıştır. Bu, elbette öncelikle Irak yönetiminin kabalığı ve
densizliği olarak yorumlanmalıdır ancak buna neden olan Hükûmet politikalarını
da ihmal etmemek gerekmektedir. Bu ülkeyle ilişkiler dar alana kıstırılmış, PKK
himayecisi Barzani biricik dost mertebesine çıkmıştır. Enerji anlaşmalarında
merkez olarak Irak’ın kuzeyi seçilirken bu ülkenin diğer yerlerindeki temas ve
beklentilerimiz ne yazık ki heba edilmiştir. Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Haşimi’ye destek verilip ikametgâh imkânı tanınması Irak’la sürtüşmeleri
tetiklemiştir. Görünen odur ki Türkiye'nin Irak politikası iflas ve imha
sınırına dayanmıştır. Mezhep temelli ayrılıklara taraf olmak, merkezî yönetimi
baypas yapan münasebetler ağı kurmak Türkiye'yi Irak’la ihtilafa itmiştir. Bize
göre, bu eğilimleri terk etmek, Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı duymak ve
mezhep konusunda tarafsız yerde durmak Türk dış politikasının amaçları arasında
yer almalıdır.
Bir diğer sorun alanımız şüphesiz Suriye’dir. Türkiye, Suriye
konusunda tam bir çıkmaza sürüklenmiştir. Batı’nın teşvik, tahrik ve desteğiyle
Esad karşısında mevzilenen Hükûmetin Şam yönetimiyle savaş sınırına gelmesi
oldukça manidardır. Suriye, geçtiğimiz haziran ayında bir eğitim ve keşif
uçağımızı düşürmüş ve 2 pilotumuzun hayatına mal olmuştur. Bu ülkeden
sınırlarımıza top mermileri isabet etmiş ve vatandaşlarımızın can ve mal
güvenliği tesadüflere bırakılmıştır. Şimdiye kadar Esad’a yönelik tehdit ve
kuru gürültüler bir sonuç doğurmamıştır ve Suriye politikası Türkiye'nin
sırtındaki kambur olmayı sürdürmüştür. Şam yönetiminin devrilmesine, Esad’ın
yönetimi bırakmasına tüm umutlar bağlanmış ve ülkemiz geri dönüşü her geçen gün
imkânsıza yaklaşan bir tünele girmiştir. Bununla birlikte, Suriye’den
gelebilecek kimyasal başlıklı füzelere savunma oluşturabilmek amacıyla Patriot
füze talebi NATO’ya iletilmiş ve kabul görmüştür. Sonuç itibarıyla,
Türkiye-Suriye sınırına Patriot füze rampaları yerleştirilmesi konusunda
düğmeye basılmıştır. Ortadoğu’nun hassas ve sancılı ortamı göz önüne alındığında,
Türkiye'nin savunması ve güvenliği bakımından füze konusundaki adımların doğru
ve mantıklı olduğu da açıktır. Şu işe bakınız ki, Türkiye, bölgesinde tüm
tehlike sinyallerinin kesiştiği, istikrarsızlıkların kol gezdiği bir ülke
hâline gelmiştir. İşte “sıfır sorun” hikâyesinin vahim sonu budur. Kim dost
görüldüyse, kim kardeşlikle taltif edildiyse ve kiminle yakınlık kurulduysa,
bir süre sonra vazgeçilmiş ve yerini düşmanlıklar almıştır.
Bizim son zamanlarda, NATO Genel Sekreteri başta olmak üzere -ne
hikmetse İzmir’e taşınan- NATO Müttefik Kara Kuvvetler Komutanı ve Amerika
Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi tarafından ağız birliği hâlinde dile
getirdikleri bazı sözler, fazlasıyla dikkatimizi çekmiştir. Peygamberimize
karikatür yoluyla yapılan hakaretten dolayı özür dilemekten imtina eden NATO
Genel Sekreteri, iki aydan beridir, değişik fırsatlarda Türkiye’yi korumaktan
bahsetmektedir. Buna, az önce ifade ettiğim isimler de koro eşliğinde
katılmışlardır. 4 Aralık tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen NATO Dışişleri
Bakanları toplantısında da, Türkiye'nin nüfus ve topraklarını savunmak ve
korumak hususu gündeme getirilmiş ve karara bağlanmıştır. Elbette NATO
anlaşması gereğince karşılıklı yükümlülükler vardır. Türkiye de, yeri gelince
ve yapılan anlaşmalar gereğince, değişik ülkelere askerî personel göndermekte,
buralarda görev almaktadır. Ne var ki “Türkiye’yi koruma” ibareleri, şayet
belirli bir maksada yönelik değilse, son derece yaralayıcı, nezaketsiz ve
inciticidir. Büyük Türk milleti, son yurdunda yardım, himmet, himaye ve
korumayla bulunmamış, böylesi bir zilletle bağımsızlığını elde etmemiştir. Bizi
korumaya almak kimin haddinedir! (MHP sıralarından
alkışlar) Bizim korunmamızı temin etmek kimin yapabileceği bir şeydir! Türkiye,
manda ve himaye altına alınmıştır da bizim mi bilgimiz olmamıştır! Türkiye’nin
konuşlandırılacak füzelerle korunması demek, ciddiye alınmaması ve kuvvetinin
küçümsenmesi anlamına gelmektedir. Bizi korumak için değil, savunma sistemine
destek için NATO’ya başvurduğumuzu düşünmek ve inanmak istiyoruz. Ülke olarak,
NATO korunmasına alındığımıza dönük iddialara Hükûmetin tepki göstermemesi
kuşku ve güvensizliğimizi artırmaktadır. Türkiye, Allaha şükürler olsun ki
kendisini koruyacak ve kendi hayat hakkını savunacak cesamet ve cesarete
ziyadesiyle sahiptir. Bu sarih gerçeği, büyük Türk milletinin gücünü
birilerinin kafasına iyice sokmasında sonsuz yarar vardır.
AKP Hükûmeti; uluslararası nizamın adaletsizliğine, çarpık ve tek
yönlü işleyişine ve gevşek kurallar bütününe itiraz etmesinin yanı sıra,
NATO’nun beyanlarına da karşılık vermeli, İzmir merkezli planlanan
faaliyetlerin neler olduğunu vakit geç olmadan açıklamalıdır.
Bu aşamada son olarak diyebilirim ki: Dış politikadaki sahip
olacağımız güç, ekonominin boyut ve etkisine, potansiyel rakiplere kıyasla
askerî imkânlara ve dışarıda güveni, içeride birliği temin ve tayin edecek
siyasi yaklaşımlara bağlıdır. Bir devletin uluslararası klasmanda ve bölgesel bazda
üstünlük ve sözü dinlenir olmasının kıstası, bir çok meselede diğerlerinden
daha fazla aktöre tesir etmesi ve belirlemesi anlamına gelmektedir. Ayrıca, dış
politikada ihtiyat, kavrayış, derinlik önemli olduğu kadar stratejik alanlar
oluşturmakta hayati özelliktedir. Kalıcı güç hâline gelmek, imtiyaz elde etmek,
uluslararası süreçlerde söz ve pay sahibi olmak her şeyden önce lafla değil,
ekonomik, siyasi, hukuki, demokrasi, sosyal ve beşerî gelişmelerle paralel
oluşmakta ve olgunlaşmaktadır. AKP Hükûmeti, ne üzüntü vericidir ki dış
politika hedeflerine ulaşamamış, küresel projelerin yörüngesine tutunarak aktif
ve ön alan bir pozisyona geleceği yanılgısına kapılmıştır. Kuvveden fiile
geçemeyen Türkiye’nin dış siyaseti ölümcül hastalığa tutulmuş ve bu gidişle de
hazin sonla tanışmaya aday olmuştur.
İç politikada demokrasi ve hukuk çıtası sürekli irtifa
kaybederken, komşu coğrafyalara bu alanlarda öğütler vermek, sanırım üzeri
kapatılmaz bir çelişki olarak anılacaktır. Kahire’deki insan hakları
ihlallerini görmeden, Tahrir’deki vicdansızlıkları fark etmeden, Doha’daki
baskıları gündeme almadan, Riyad’taki çifte standartları itiraf etmeden
“demokrasi ve özgürlük” demek, olsa olsa ahlaki açıklığın ve tutarsızlığın
ilanı olacaktır. Bize göre, dış politika yeniden gözden geçirilmeli,
Türkiye’nin millî menfaatlerine göre yeniden koordinatları tespit edilmelidir.
Çare, başkent Ankara’nın çizgisinden, gereklerinden ayrılmamak, BOP’la en yakın
zamanda yolları ayırmaktır.
Değerli milletvekilleri, üçüncü ve son ana sorun da, ekonomik
tablosu ve bu minvalde yaşanan sıkıntılardır. Türkiye ekonomisi, ağır hasarlı
üretim yapısı ve cari açıkla zar zor büyüyebilen, istihdam üretmeyen ve yabancı
ülkelerin tasarrufuyla soluk alıp veren bir görünümdedir. İzlenen yanlış
ekonomi politikaları büyüme ivmesini inişli çıkışlı hâle getirmiştir. Hedefler
tutmamış ve yıl içinde devamlı surette revize edilmiştir. 2012 yılının üçüncü
üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre büyüme oranı
beklentilerin gerisinde kalarak yüzde 1,6 oranına düşmüştür. Bu yıla ait
büyümede büyüme hedefi yüzde 4 olarak tahmin edilmesine rağmen, sonrasında
yüzde 3,2’ye indirilmiştir. Bu yılki büyüme hedefi ise 2013’e aktarılmıştır.
Bilindiği üzere 2014 ve 2015 yılları için büyüme hedefleri ise yüzde 5 olarak
açıklanmıştır. Ekonomi yönetim arasındaki gaz-fren tartışmaları da sonuçsuz
polemik ve zaman kaybından başka bir manaya gelmemiştir. AKP iktidarı döneminde
büyüme hızı yıllık ortalama yüzde 5,3 olarak kalmıştır. Orta Vadeli Program
hedefleri de hesaba katılırsa yıllık büyüme oranı yüzde 5’e tekabül etmektedir.
Takdir edeceğiniz üzere bu seviye, Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle var olan
farkını kapatmasına ve hatta muadil ülkeleri geride bırakmasına kâfi
gelmeyecektir. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan büyüme hızı da yıllık ortalama
yüzde 5 düzeyindedir ancak uygulanan politikalar açısından bir farklılık
bulunmamaktadır.
Daha önce üreterek ekonomik büyüme sağlanırken son on yıldır
satarak, borçlanarak, ithalat yaparak söz konusu büyüme hacmine ulaşılmıştır.
Kaldı ki başkalarının tasarrufuyla, ithalatla, yüksek maliyetli sıcak para ve
borçlanmayla sağlanan ekonomik büyümenin vatandaşımıza yansıması da
olumsuzlukları getirmiştir. Cari açık vererek büyüyen ekonomik sistem kalıcı
iyileşme sağlayamamış, feryatları dindirememiş, ihtiyaçları giderememiştir.
Anlaşıldığı kadarıyla cari açığın en önemli kaynağı olan dış ticaretteki
gedikler önümüzdeki yıllarda da artarak devam edecektir.
Başbakan Erdoğan, değişik ortamdaki açıklamalarında ihracat
performansıyla iftihar etmekte, devamlı olarak alışkanlık hâline getirdiği
dün-bugün kıyaslamalarıyla vakit geçirmektedir. Bilhassa 20 Kasım 2012 Meclis
grup konuşması bizim için üzerinde durulmaya değerdir. Kendisi bu konuşmasında
özetle şöyle demektedir: “Cumhuriyetimizin kurulduğu yıl 1923’te Türkiye’nin
toplam ihracatı 51 milyon dolardı. 1924’te Türkiye'nin toplam ihracatı 82
milyon dolardı. Yetmiş dokuz sene sonra, 2002 yılında Türkiye'nin ihracatı 36
milyar dolar. Bugün, o dönemleri şöyle kenara koyuyorum, sadece geriye dönük on
iki aylık ihracatımızı söylüyorum; 148 milyar doları aşmış durumda. 1924
yılında bir yılda gerçekleştirdiğimiz ihracatı şu anda biz beş saatte
gerçekleştiriyoruz.”
Şüphe etmeyiniz ki biz milletimiz lehine yapılan her iyi ve olumlu
icraatın destekçisi olur, bunu da alkışlarız. Sayın Başbakanın, bugünü kefil
göstererek geçmişi ucuzlatmaya çalışması, yapılanları hasıraltı eden tutumu
bizatihi kendisinin geçmişteki sözleriyle tenakuzlar arz etmektedir. Şahsının
on dokuz yıl önceki şu sözleri zannediyorum her şeyi açıklamaya ve bugünkü
sözlerini boşa çıkarmaya tamamıyla yetecektir, Sayın Başbakan diyor ki:
“Ekonomide 1923’te dünyada 6’ncı sıradayız, bugün 46’ncı sıraya düşmüşüz. 1924
yılında 1 dolar 90 kuruş, sene 1993 1 dolar 9 bin liranın üzerinde. O gün
istihdam noktasında açığımız yokken bugün resmî açığımız 4,5 milyondur. O günü
o günkü dünya ölçülerine, bugünü ise bugünkü dünya ölçülerine göre
değerlendirmek durumundayız. Dolayısıyla ‘O gün fabrikamız yoktu, bugün var.’
dememiz bir şey ifade etmez.” Bu sözler aynısıyla, tıpkısıyla ve her şeyiyle
Sayın Başbakan Erdoğan’a aittir. Demek ki 1924 yılının tümünde gerçekleştirilen
ihracatın şu anda beş saatte yapılmasının bir ehemmiyeti yoktur. Zira, dönemler
arasındaki ölçüler çok farklıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Böylelikle
iddialı çıkışlar duvara toslamış, ekonomiyi şuradan buradan getirdik sözlerinin
boyası dökülmüştür. Şimdi, biz, Başbakanın hangi sözüne inanacağız, hangi
sözünü ciddiye alacağız? 1923 yılının övünmesine mi, 1923 yılını küçük gören ve
daha da ileri gidip iktidarından önceki 79 yılı yok farz etmesine mi itibar
edeceğiz? Savaştan çıkan bir millet olarak 1923 yılında dünyanın en büyük 6’ncı
ekonomisi olduğumuzla mı gururlanacağız yoksa bugünkü şartlarda 16’ncı sıraya
gerilemekten dolayı üzüntü mü duyacağız? Cumhuriyetin 100’üncü yılında
dünyadaki ilk 10 ekonomiden birisi olmayı yeterli mi göreceğiz yoksa daha
cumhuriyetin 1’inci yılında ilk 6 arasında nasıl olur da bu seviyelere
geldiğimize mi kafa yoracağız? Sayın Başbakanın geçmişi silen, hükümsüz ve
değersiz kılan yaklaşım ve düşünceleri, yine kendisinin fikir ve
mülahazalarıyla aşınmış ve anlamsız kalmıştır.
Yeri gelmişken, büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacip’in her zaman
dile getirdiğim şu sözleri üzerine herkesi bir kez daha değerlendirme yapmaya
davet ediyorum: “Aklın süsü dil, dilin süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün
süsü gözdür. İnsan sözünü diliyle söyler. Sözün iyi olursa yüzün de parlar.”
Değerli milletvekilleri, işsizlik, hâlâ önemli ve aşılamamış bir
sorun olarak varlığını muhafaza etmektedir. Her ne kadar resmî işsizlik yüzde
8,8 düzeyinde ise de gerçek fotoğraf bundan bir hayli farklıdır. İşsiz sayısına
iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ilave edildiğinde işsizlik oranının yüzde
16,1’e yükseldiği görülecektir. Ayrıca daha da endişe verici husus ise iş bulma
umudunu kaybetmiş, işsiz kardeşimizle ilgilidir. Ne acıdır ki bugün Türkiye’de
TÜİK rakamlarına göre 632 bin kişi iş bulma umudunu kaybetmiştir. Buna
istatistiklere yansımayanları da eklediğimizde karşımıza korkutucu bir manzara
çıkmaktadır.
Son on yıldır iş bulma ümidini kaybedenlerin sayısı 9 kat
artmıştır. Bu hazin durum bile Türkiye ekonomisinin ne kadar yanlış
yönetildiğini kanıtlamaktır. Ekonominin, borçlanma yoluyla geleceği ipotek
altına alınmıştır.
AKP hükûmetleri döneminde Türkiye’nin merkezî yönetim borç
stokunda önemli artışlar kaydedilmiştir. Yalnızca altı yıl öncesiyle mukayese
etmemiz bile acı gerçekleri ortaya çıkarmaya yetmiştir. 2006 yılında 251,4
milyar TL olan iç borç stoku, 2012’in ilk on ayı itibarıyla 391,3 milyar TL’ye
ulaşmıştır, iç borç stokunda artış yüzde 55,6’dır. Merkezî yönetimin toplam
borç stoku da 2006’dan 2012’ye yüzde 55,5 oranında yükseliş göstermiştir.
Türkiye’nin dış borcu, 2012 2’nci çeyreği itibarıyla 325,5 milyar
dolara çıkmıştır.
AKP döneminde kamunun dış borcu 86 milyar dolardan 111 milyar
dolara, özel kesimin de dış borcu ise 44 milyar dolardan 212,5 milyar dolara
yükselmiştir. Özel kesimin dış borçlarının 84,3 milyar doları bankalara, 128,2
milyar doları da reel sektöre ait bulunmaktadır. Türkiye borçlanmakta ve borca
batmaktadır.
Vatandaşlarımızın hâli de doğal olarak çok kötü durumdadır.
2002’ye kıyasla bugün tüketici kredisi kullananların sayısı 8 kat, tüketici
kredisiyle kredi kartı borcu toplam 9 kat, toplam tüketici kredisi miktarı 62,6
kat, kişi başına kullanılan ortalama tüketici kredisi miktarı 8 kat, takibe
düşen toplam tüketici kredisi miktarı 76 kat artmıştır.
AKP hükûmetleri döneminde ekonomideki yabancılaşma eşik ve
sınırları çoktan aşmıştır. Otomotiv, telekom ve bilgisayar sektöründe yabancı
payı yüzde 50’ye yaklaşmıştır. Enerjide dışa bağımlılık had safhada olup, ara
malı sanayisi büyük ölçüde ithalatla karşılanmaktadır. Borsada işlem gören
hisse senetlerinin yüzde 64’ü yabancı yatırımcıların elinde bulunmaktadır. Aynı
şekilde bankalarımızın yarıdan fazlası, sigortacılık sektörümüzün tamamına
yakını yabancıların eline geçmiştir. Türkiye ekonomisi yabancılaşarak büyümüş,
borçlanarak nefes almış, üretmeden tüketerek istikrar masallarının aktörü
olmuştur. Bu şartlar altında IMF’ye borcun hemen hemen kalmadığı sıklıkla dile
getirilmekte, bununla da yetinilmeyerek bir de üstüne 5 milyar dolar borç
verildiği söylenmektedir. Bunun bir göz boyama ve aldatmaya dönük kurnazlık
olduğu nedense hep pas geçilmiştir.
“Veren el olduk.” sözlerinin sahipleri, ne kadar ilginçtir ki,
memura, işçiye, çiftçiye, emekliye gelince cimrileşmekte, zam furyasıyla ve
vergi artışlarıyla açıklarını kapatmaktadır. Bu çerçevede yoksulluk da
dayanılmaz ve katlanılmaz noktaya gelmiş durumdadır. Tarım sektöründe sayıları
20 milyon civarındaki çiftçimiz ve emekçimiz, 10 milyon 300 bin emeklimiz, 9
milyon 900 bin yeşil kartlımız, 5 milyonun üzerindeki asgari ücretlimiz, 1
milyon 250 bini aşan 2022 sayılı Kanun’a göre aylık bağlanan yaşlı ve engellilerimiz;
2,5 milyon işsizimiz yoksullukla cebelleşmekte, gelir dağılımındaki
adaletsizlikle perişanlık yaşamaktadır.
Kim ne derse desin, Türkiye ekonomisi adı konulmamış ve ilanı da
yapılmamış bir krizi yaşamaktadır. Bu döngü bitmeden, ekonomi üretken bir
yapıya bürünmeden, AKP Hükûmetinin gelişme, kalkınma ve istikrar sözleri
karşılıksız kalacak, bu sözlerin muhatapları mahcubiyetten kurtulamayacaktır.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesi hakkında geniş ve ayrıntılı değerlendirmeyi parti grubumuzdan değerli
arkadaşlarım yapacaklardır. Fakat şu kadarını söyleyebilirim ki, daha öncekiler
gibi gelecek yıl bütçesi de ümit verici değildir. Milletimizin sorunları yine bitmeyecek; ekonomik, sosyal ve mali
meseleler yine azalmayacaktır. Bu bütçe, zafiyetin ve başarısızlığın
tescilidir. Yokluğun, yoksulluğun ve işsizliğin devamına delalettir. Yükselen bütçe ve cari açıkla birlikte artan
hayat pahalılığı, vatandaşlarımızın önümüzdeki süreçte de ekonomik olarak
hırpalanacaklarının ve eziyetlere maruz kalacaklarının âdeta ilanıdır.
Görüştüğümüz gelecek yıl bütçesi, fahiş zamların, vergi kanalıyla ceplerin
boşalmasının resmiyet kazanmış hâlidir. Bu yüzden, 2013 yılı bütçesinin,
tutarlı, samimi, donanımlı olmadığından dolayı, milletimizin biriken
ihtiyaçlarını ve artan şikâyetlerini gidermesi de mümkün olmayacaktır.
Sonuç itibarıyla, 2013 yılı bütçesi bize göre, güvensiz, temelsiz
ve mahzurlarla doludur. Türkiye’nin kalkınması, ekonomide yeni çığır açması
için umut verici bir iz ve emare de taşımamaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2013 yılı merkezî yönetim bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Ekranları başında bizi
izleyen aziz vatandaşlarıma en derin hürmet ve sevgilerimi sunuyorum. Konuşmama
son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bahçeli.
Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin bir bütçesini daha görüşüyoruz.
Bütçe hakkı, insanoğlunun mücadele verdiği ve elde ettiği en
önemli haklardan birisidir. 1215 yılında Magna Carta ile başlayan mücadele hâlâ
devam ediyor. Kralın vergi koyma yetkisini halkın temsilcilerine verme
mücadelesidir bu mücadele. O nedenledir ki mücadele başarıyla sonuçlanmış,
sadece İngiltere’de beş yüz yıla yakın bir mücadele yapılmış, 1789 Fransız
İhtilali ile perçinlenmiş ve günümüze kadar devam etmiştir. O nedenle, bütçe
hakkı temel bir haktır, demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Bizde ilk kez 1876 Kanun-i Esasî ile kabul edilmiştir.
Dolayısıyla, bütçe hakkından Parlamentonun vazgeçmesi mümkün değildir. Bütçe
hakkını güçlendirmek, Parlamentonun denetim yetkisini güçlendirmek özel
yasalarla sağlanmıştır. Daha önce Muhasebei Umumiye Kanunu vardı ama daha sonra,
Parlamentonun da benimsemesiyle, hemen hemen oy birliğiyle bu Parlamentodan
Kamu Mali Yönetimi ve Mali Kontrol Yasası çıktı.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın 1’inci maddesi şu: “Kamu
kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesini ve kullanılmasını,
hesap verebilirliğini ve mali saydamlığını sağlamak üzere bu yasa
çıkarılmıştır.” diyor. Bu yasanın 5’inci maddesi şu: “Kamu mali yönetimi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkına uygun şekilde yürütülür.”
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkına uygun şekilde kamu mali yönetimi
yürütülür.” diyor, yani “Bütçe hakkı Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.” diyor
ve bütçe hakkının özü yürütme organının yani arkada oturan Bakanlar Kurulunun
Parlamentoya hesap vermesi demektir. Ne diyor onu, nerede yazıyor bu? Yine,
aynı yasanın 8’inci maddesi: “Hesap verme sorumluluğu.” Yetkililer Parlamentoya
geleceklerdir ve hesap vereceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, peki, bütçe nasıl başlıyor, düğmeye ne zaman
basılıyor? Onunla ilgili düzenleme de yasanın 16’ncı maddesinde: “Merkezî
yönetim bütçesinin hazırlanma süreci Bakanlar Kurulunun en geç eylül ayının ilk
haftası sonuna kadar toplanarak Orta Vadeli Program’ı kabul etmesiyle başlar.
Orta Vadeli Program aynı süre içinde Resmî Gazete’de yayımlanır.” diyor.
Değerli arkadaşlarım, bir siyasal iktidarın Parlamentoya saygı
duyması için, bir siyasal iktidarın, “Yasal zeminde çalışıyor.” diye bizim inanmamız
için Parlamentonun kabul ettiği yasalara uyması gerekir. Yasalara uymayan bir
Bakanlar Kurulu veya bir hükûmet açıkça yasa dışı işlem yapıyor demektir. Daha
önce bu Parlamentoya bütçeler gelirken mayıs ayının sonuna kadar Orta Vadeli
Program’ın yayınlanacağı söylenirdi, yasa öyleydi ama 2006 yılında on üç gün
gecikmeyle yayınladılar, 2007’de yirmi bir gün gecikmeyle yayınladılar, 2008’de
yirmi sekiz gün gecikmeyle yayınladılar, 2009’da -artık iş başını aldı- yüz
sekiz gün gecikmeyle yayınladılar, 2010’da yüz otuz iki gün gecikmeyle
yayımladılar, 2011’de yüz otuz beş gün gecikmeyle yayınladılar. Her seferinde
eleştirdik. Sonunda bir kanun hükmünde kararnameyle değiştirdiler. “Eylül
ayının ilk haftasında yapacağız.” dediler. Uydular mı? Yine uymadılar. Otuz
yedi gün gecikmeyle yayınladılar. Eğer bir hükûmet kendi çıkardığı yasaya
uymuyorsa bu hükûmete ne denir? Sayın Başbakana sesleniyorum: Sayın Başbakan,
bu kürsüye birazdan geleceksiniz, öyle 1930’lardan, 1940’lardan falan söz
ederseniz eyvallah, edin ama niçin otuz yedi gün gecikmeyle yasayı ihlal edip
programı açıkladığınızı burada açıklamak zorundasınız. Ben bekliyorum bunun
yanıtını. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu bütçeyle beraber kesin hesap da geliyor. Kesin hesap ne
demektir? Bütçede çıkan, parlamentonun kabul ettiği bütçenin ne ölçüde
uygulandığını görmek için kesin hesap gelir. Bütçe, hedefleri gösterir; kesin
hesap, adı üstünde, hesapların doğru olup olmadığını, tutulup tutulmadığını,
muhasebesinin yapılıp yapılmadığını, harcamaların yasalara göre yapılıp
yapılmadığını belirler. Peki, bütçe hakkını kullanan parlamento, denetim
yetkisini nasıl kullanır? Sayıştay aracılığıyla kullanır. Sayıştay, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına kamu harcamalarını denetler. Muhatap olduğu organ
Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bir anayasal kurumdur ve 1862 yılından beri
bu uygulama böyledir. Osmanlıdan geliyor bu uygulama. Atalarımızı seviyoruz,
atalarımızın yaptığı doğru şeylere de sahip çıkmamız lazım. 1862’de Sayıştay
kuruldu kamu harcamalarını denetlemek üzere, geldiğimiz noktaya bakın değerli
arkadaşlarım.
Sayıştay Yasası’nın 1’inci maddesini okuyorum, nedir Sayıştay:
“Kamuda hesap verme sorumluluğu ve mali saydamlık esasları çerçevesinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapılacak denetimlerden sorumludur.” Bizim
adımıza denetim yapıyor, bütün milletvekilleri adına denetim yapıyor. Ve
Sayıştayın görevleri arasında 5’inci madde şöyle yazar: “Türkiye Büyük Millet
Meclisine doğru, yeterli, zamanlı bilgi ve raporları sunar.” Bizim tek tek
denetim yapma hakkımız var ama tek tek denetim yapamayız. Bizim adımıza denetim
yapmakta profesyonelleşmiş bir kuruluş var -bütün demokrasilerde böyledir- ona
diyoruz ki: “Git denetim yap ve raporunu bize sun.”
Denetimin amacı, 34’üncü madde: “Bizim görevimiz Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve kamuoyuna güvenilir ve yeterli bilgi sunulmasıdır.” diyor.
“Denetimin amacı da budur.” diyor.
Yeterli raporlar sunulacak mı? Bir yasa çıktı, bu Parlamento kabul
etti o yasayı. Yasa oy birliğiyle çıktı, altını çiziyorum, oy birliğiyle çıktı.
“Sayıştay, bize, bütçe yasası kesin hesap yasa tasarısı geldiğinde bu raporları
getirecek.” diyor. Ne raporları? Dış denetim genel değerlendirme raporu, geldi
mi? Gelmedi. Kamu iktisadi teşebbüsleri hariç olmak üzere, sermayesinin
yarısından fazlası kamuya ait olan kuruluşların raporları gelecekti, geldi mi?
Gelmedi. Faaliyet genel değerlendirme raporu, geldi mi? Gelmedi.
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay Yasası’nın sonunda “Raporları
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.” diyor, “Sunabilir.” demiyor. Takdir
yetkisi yok. Sayıştay raporları bütçeyle beraber bu Meclise gelmek zorundadır.
Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekillerine
seslenmek istiyorum: Saygıdeğer milletvekilleri, bütçe harcamalarının doğru
yapılıp yapılmadığını Sayıştay denetleyecek, rapor gelecek ve biz ona göre oy
kullanacağız. Gelmeyen rapor dolayısıyla, getirilmeyen rapor dolayısıyla, saygıdeğer
milletvekilleri, nasıl el kaldıracaksınız “Bu yasa doğrudur.” diye? Nasıl el
kaldıracaksınız? (CHP sıralarından alkışlar)
Vicdanlarımızı kilitlemeyelim. Bu Hükûmet, burada oturan Hükûmet,
görevini yapmıyor bu Hükûmet. Rapor gelecek, ben, kamu harcamaları nasıl
yapıldı diye… Rapor yok, “E, bunu oylayın ve onaylayın.” Niçin? “Benim AKP’li
askerlerim var, onlar gelirler, ben işaret ederim el kaldırırlar, işaret ederim
ellerini indirirler.”
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Böyle bir yasama organı olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar) Yasama organına önce yürütme organı saygı duyacaktır ve
raporlarını buraya getirecektir. Raporu görmeden ben nasıl kesin hesap kanununu
eleştireceğim? “Efendim, değişiklik yaptık, kanun hükmünde kararnameyle
düzenleme yaptık. O nedenle yetişmedi raporlar.” Ne demektir bu? Siz hiç
kabahatin böyle itiraf edildiğini duydunuz mu arkadaşlar? Ne demektir bu? Plan
Bütçe Komisyonunda bir aydır görüşülüyor.
Sayıştay Yasası’nda değişiklik yaptınız. Sayıştay Yasası’nın
25’inci maddesi şöyledir: “Sayıştay Yasası’nda yapılacak değişiklikler
dolayısıyla Sayıştay Genel Kurulunun görüşü alınır.” Alındı mı? Sayın Başbakan,
size 2’nci sorum: O kanun hükmünde kararnameyi çıkarırken Sayıştay Genel Kuruluna
sordunuz mu, sormadınız mı? Sormadıysanız, siz Sayıştayı da tanımıyorsunuz.
Böyle devlet mi olur? Tüyü bitmemiş yetimin hakkı görüşülüyor burada çünkü bir
çocuk doğduğu andan itibaren vergi verir, doğduğu andan itibaren. Bulaşık
yıkarsınız vergi ödersiniz, mama alırsınız vergi ödersiniz, otobüse binersiniz
vergi ödersiniz. Parlamentonun bütçe hakkı çok kutsal bir haktır,
demokrasilerin çıkış noktasıdır bu nokta. Siz bu noktada, kamu harcamalarını
Meclis adına denetleyen kurumun raporlarını getirmiyorsunuz. Böyle bir şeyi
kabul etmeyiz.
Ve çok daha üzüldüğüm bir nokta değerli arkadaşlarım: Plan Bütçe
Komisyonu Sözcümüz orada. Bu arkadaşlar komisyon sözcülüğünü nasıl yapıyorlar
merak ediyorum. Tartışma açıldı burada, usul tartışması açıldı. Komisyon
sözcüsünün verdiği yanıt şu: “Efendim, bu konu Plan Bütçe Komisyonunda da
itiraz konusu yapılmadı, gündeme gelmedi.” İnsaf arkadaşlar, insaf! Meclisin
huzurunda gerçek dışı konuşmak bir komisyon sözcüsüne yakışmaz. Tutanakları
getirttim, bir arkadaşımız, CHP’li milletvekili arkadaşımız “Bu raporlar
gelmeden olmaz.” diyor, “Görüşemezsiniz.” diyor.
Sizin partinizden Komisyon Başkanının ifadesini okuyorum; ifade
değil de açıklamalarını okuyorum: “Evet, Genel Uygunluk Bildirimi; dışında bu
yıl bize intikal etmesi gereken Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu,
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu
bize ulaşmamıştır. Bu, tamamıyla bize ulaşması gereken, mutlaka ulaşması
gereken raporlardır.” Ben söylemiyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinin Değerli
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı söylüyor bunu. “Mutlaka ulaşması gereken
raporlardır.” diyor.
Şimdi, Sayın Başbakan, siz bu kürsüye gelin, o raporlar
Sayıştaydan niye gelmedi, bize bir açıklayın. Öyle, yasa çıkardık, kanun
hükmünde kararnameydi… Bunlara karnımız tok. Gerçek nedir, ben o gerçeği
öğrenmek istiyorum. Yasa burada. Gelmesi gerekir; bütçeyle beraber gelmesi
gerekir. Bu yasa değişti mi? Değişmedi. O zaman gelecek, biz göreceğiz. Tüyü
bitmemiş yetimin hakkını korumak için biz bunu görmek zorundayız. (CHP
sıralarından alkışlar) Aksi hâlde, bu, meşru olmayan bir tartışmadır,
gayrimeşru bir tartışmadır o zaman bu.
Değerli arkadaşlarım, “1215 yılında Magna Carta’yla başlayan
mücadele hâlâ devam ediyor.” demiştim. Bu mücadeleyi, Parlamentoya gölge
düşürmek isteyen yürütme organına karşı yapmak zorundayız. Yürütme organı
getirecek onları buraya. Biz Parlamentoda tartışırız, kabul ederiz, reddederiz,
o ayrı bir şey ama yasalara uyması gereken organ, arkamda oturan organdır.
Parlamentonun iradesine saygı duyması gereken organ, arkada oturan organdır. Ya
bu yasama organı hiçbir işlev yapmıyor ya da yürütme organı “Yasama organını
ben takmam.” diyor. Bu anlayışı kabul etmiyorum. Demokrasiyle bağdaşan bir
anlayış değildir bu.
Değerli arkadaşlarım, bütçeye dönersek. Parlak tabloları hep
gazetelerden okuruz. Özellikle, iktidara destek veren televizyonlara baktığınız
zaman olağanüstü pembe tablolar çizilir. Şimdi, ben size Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli yürütme kurulu üyelerinin yani Bakanlar Kurulunun bir
karnesini çıkaracağım. Tarımı alalım: Sayın Başbakan, acaba siz Niğde’ye
gittiğinizde patates üreticisinin derdini sordunuz mu? 10 kuruşa düştü patates.
Ne oldu bu böyle oldu? Siz, önce canlı hayvan, sonra kırmızı et, sonra
kurbanlık koyun, en sonda da Sayın Başbakan, siz saman ithal ettiniz. Acaba
21’inci yüzyılın Türkiye’sinde nasıl oluyor da saman ithal eder noktaya geliyor
Türkiye Cumhuriyeti? Herhâlde biz bunu soracağız. 25 milyon doları niye
ödediniz? Bizim meramız mı yok? Ne oldu bu tarıma?
Değerli arkadaşlarım, her şeyi ithal etmeye başladık. Bakınız,
size bir örnek vereceğim: Hollanda Konya’dan küçük, bir yılda tarım ürünü
ihracatı 80 milyar dolar. Biz Hollanda’dan defalarca büyüğüz, en fazla
rakamımız 12 milyar dolar ve tarımı da öldürdük.
Bakın, Sayın Başbakan, 2002 yılında tarımda kullanılan arazi 24
milyon hektar, devri iktidarınızda, 2012’de tarımda kullanılan arazi 20 milyon
500 bin hektar, 3,5 milyon hektar ekilmiyor. İthalat var, niye ekilsin ki!
Karneniz bozuk. Gidin herhangi bir çiftçiye sorun, besiciye sorun, Kars’a,
Ardahan’a gidin, Balıkesir’e, Burdur’a gidin sorun bakayım besiciye: “Durumun
iyi mi kötü mü?”
İşsizlik: Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin en temel sorunlarından
birisi işsizliktir. Unutmayın, işsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. İşsizi
olan evde huzur yoktur. Hiç düşünüyor musunuz acaba, bu, kadına yönelik şiddet
yüzde 1.400 niye arttı? İşsiz bir babanın akşam evine ekmek götürmediği ve o
dramı, o tabloyu yaşadığı bir aileyi düşünün bakalım, nasıl oluyor bu! İşsizlik
sorununu çözecektiniz; niye çözmediniz, elinizden tutan mı var? Siz yasa
getirdiniz de biz karşı mı çıktık?
Bakınız, 2000 yılında işsizlik oranı yüzde 7, krizin olduğu dönem.
Faizlerin gecelik yüzde 1.400-1.500’lere çıktığı dönem yüzde 7; 2005 yüzde
10,6; 2008 11; 2009 14; 2010 11,9; 2011 9,8; şimdi 8,8. 2000, yılların bile çok
ötesinde. Hani ekonomi büyüyordu! Hiç büyüyüp de işsizlik sorununu çözemeyen
bir ekonomi yok. Eğer büyüme köpüklü büyümeyse ayrı. Büyüme neyle olur, ona da
geleceğim size. İşsizlik nasıl çözülür, ona da geleceğim size.
Değerli arkadaşlarım, on yıldır bu ülkede işsizlik kol geziyor, on
yıldır. Sayın Başbakan işsizlik sorununa mucize bir çözüm buldu, gerçekten.
Önce okuduğuma inanamadım ama sonra dedim ki: Sayın Başbakan söylemişse doğrudur.
Önce Trakya’da söyledi, sonra Odalar ve Borsalar Birliğinde söyledi. Bulduğu
mucize çözüm şuydu: “Her işveren bir işsizi işe alsın, işsizlik sorunu
çözülsün.” Çözüldü mü? Çözülmedi. İşverenler aldı mı? Almadılar. Ekonominin
kuralı nedir? İşveren verimlilik bulursa işçi çalıştırır yasaklasanız bile.
Başbakan söyledi, “Ben de işçi istihdam edeyim işsizlik sorununu çözeyim…”
Sayın Başbakan, size kim bu öğüdü verdi ben gerçekten merak
ediyorum. Onu da lütfedip burada açıklarsanız son derece mutlu olurum.
İşsizin olduğu yerde ailelerde huzur olmaz, toplumda huzur olmaz.
Değerli arkadaşlarım, intiharlar artıyor. Niye artıyor acaba? Atama bekleyen
öğretmenler var, bekliyorlar. Niye bekliyorlar bunlar?
Değerli arkadaşlarım, gelelim bir başka önemli konuya. İşsizlikte
de sınıfta kaldı bu Hükûmet. Hızlı büyüme… Efendim, AKP iktidarı döneminde
ekonomi o kadar hızlı büyümüş ki yetişmek mümkün değil! Size örnek vereceğim:
1946-2002, büyüme oranı ortalama 5,2. İki dünya savaşı, darbeler,
moratoryumlar, 5 sente muhtaçlar; bütün o dönemleri alıyorum, 5,2. Sizin dönemi
alıyorum, bu Bakanlar Kurulunun dönemini alıyorum, o parlak tabloların
çizildiği dönem, 2003-2012, büyüme hızı 5,1; 1 puan gerisinde. Değerli
arkadaşlarım, sakın ola ki, 5,1 büyüdük, biz bunu küçümsüyoruz anlamına
gelmesin, onun altını özenle çizeyim ama bir ülke gerçekten uluslararası
arenada söz sahibi olacaksa sizinle benzer ekonomilerle kıyaslarsınız siz onu.
O zaman büyüyüp büyümediğinizi, o zaman dünyada söz sahibi olup olmadığınızı
biz kabul ederiz. Ona da baktım, yükselen piyasa ekonomileri... 1980-2002
–uluslararası istatistikler bu kadarını, bu süreyi verdiği için aldık- 151
ülkenin ortalama büyümesi 3,7. 1980-2002, daha önceki hükûmet dönemi, 3,9. Daha
önceki hükûmetler dünya ortalamasının üstünde büyümüşler. Bu hükûmet dünya
ortalamasının altında büyümüş. Büyüme mucizemiz bu değerli arkadaşlar!
Gelelim bu dönemdeki rakiplerimize, yükselen ekonomilerdeki
rakiplerimize bakalım: 2003-2012 yılında, bizimle aynı kulvarda yürüyen
ekonomilerdeki büyüme yüzde 6,6; bizde 5,1. Diyecekler ki: “Ekonomik kriz var.”
Hepsinde var, dünyada kriz varsa hepsini etkiliyor. Onlar 6,6 büyüyor, biz 5,1
büyüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bugün büyüme rakamları tekrar geldi,
beklenenin çok altında. Verilen bütün rakamlar bu yürütme kurulunun başarılı
bir performans çizmediğini gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, büyüme yeterli değilse, işsizlik varsa bu
vatandaş nasıl geçinecek? 2002’de doğan her çocuk 1.963 dolarla doğuyordu,
borç… 1.963 dolar borçla doğuyordu. Sayın Başbakan, sizin devri iktidarınızda
doğan her çocuk 4.320 dolar borçla doğuyor. 4.320 dolar borçla doğuyor.
Vatandaşın kredi kartı borcu 16 kat arttı, 68 milyar lirayı buldu. 68 milyar
lira kredi kartı borcu var bu ülkede yaşayan vatandaşların. Sadece bu mu?
Vatandaşların bankalardan çektikleri tüketici kredisi borcu da var, o da 82 kat
arttı, 187 milyar liraya ulaştı.
Siz ne yaptınız, Hükûmet önlem olarak ne yaptı? Ben size
söyleyeyim: İcra dairelerinin sayısını artırdı. Sayın Başbakan, buraya gelin
lütfen, sizden önceki ve sizden sonraki icra daireleri sayısını bir açıklayın.
Niçin icra dairelerinin sayısını artırıyorsunuz? Vatandaş borcunu ödeyemiyor. Bakın,
değerli arkadaşlar, icra dairelerinin sayısını artırdınız, dosyalar adam boyunu
aştı. Neden bu ülkede huzursuzluk var, neden barış yok? İşte, temel nedeni
budur.
Size 2001’den söz edeyim, hani şu Başbakanlığın önünde yazar
kasanın atıldığı, ekonomik krizin dibe vurduğu dönem. O dönemde icra
dairelerindeki dosya sayısı 9 milyon 400 bindi, o dönemde 9 milyon 400 bin icra
dosyası sayısı vardı. Devri iktidarınızda 20 milyon 772 bine çıktı. Siz buna
başarı mı diyorsunuz? İcra dosyası sayısı artırmakta kimse elinize su dökemez,
başarılısınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bir ekonominin büyümesinin temel yolu
vardır, bütün iktisat kitapları böyle yazar: “Üretirseniz büyürsünüz.” Tüketim
odaklı değil üretim odaklı büyüyeceksiniz siz. Üreteceksiniz, hakça
bölüşeceksiniz. Bunu yapmazsanız işsizliği çözemezsiniz. Bunu yapmazsanız
dünyada söz sahibi olamazsınız. Bunu yapmazsanız bu ülkede huzuru, barışı
sağlayamazsınız. Üreteceksiniz önce, üretimin önündeki bütün engelleri
kaldıracaksınız siz.
7 kez mali af çıkardınız, 7 kez. Sayın Başbakana bir soru daha sormak
isterim. Niçin 7 kez mali af çıkardınız? Sebep neydi? Çünkü vatandaş devlete
olan borcunu ödeyemiyor. Ve bir soru daha: O mali afları çıkardınız, onları
niçin şantaj unsuru olarak kullandınız? Düzgün vergisini ödeyen adama tehdit
yağdırdılar: “Beyanını artır yoksa hesaplarını inceleyeceğiz.” Eğer böyle
birisine rastlamadıysanız, Sayın Başbakan ben size yarın 15-20 kişiyi
gönderebilirim. Devlet vatandaşına şantaj yapmaz. Siz bürokrasi aracılığıyla
yaptınız bu şantajı.
Değerli arkadaşlarım, nasıl üreteceksiniz? Maliyetleri düşürerek.
Dünyanın en pahalı benzinini kullanan ikinci ülkeyiz, ikinci ülkeyiz. Değerli
arkadaşlarım, Meksikalı sanayici yüzde 48, Polonya ve Macaristan’daki sanayici
yüzde 33 avantajla başlıyor Türk sanayicisine göre. Elektrikte, Polonyalı
bizden, sanayicimizden yüzde 12 daha ucuz kullanıyor, Meksikalı yüzde 16,
Macaristanlı yüzde 3 daha avantajlı.
Sayın Başbakanın ve ekibinin kullandığı çok klasikleşmiş bir cümle
var: “Efendim, biz 2023’te ilk 10’a gireceğiz.” Güzel, girerseniz mutlu oluruz.
Kim mutlu olmaz? Ama Sayın Başbakana sorayım: Sayın Başbakan, biz 1987 yılında
14’üncü büyük ekonomiydik -lütfen, bunu not alın- 14’üncü büyük ekonomiydik.
Şimdi? 17’nci. Neden? Niye geriye gidiyoruz? Hani ekonomi çok iyiydi? Ne
söyledim: Rakiplerinizi de beraber siz kıyaslayacaksınız. 17… 3 ülke daha bizi
geçse ilk 20’ye de giremeyeceğiz. Kimin döneminde geriledik? Devri
iktidarınızın döneminde geriledik.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, en sonunda, gerçekten de Hükûmetten
takdir ettiğimiz sesler de çıkmıyor değil; yiğidi öldür, hakkını ver. Bir Sayın
Başbakan Yardımcısı 2 Aralıkta şunu söylüyor, ekonomiden sorumlu bir Bakan
arkadaşımız: “Türkiye'nin,ilk 10mevcut üretim ve ihracat yapısıyla 2023
hedeflerini yakalaması asla mümkün değildir.” Ben söylemiyorum. Ben söylesem,
diyeceksiniz ki: “Ana muhalefet partisi lideridir, muhalefet ediyor, bunu
söylüyor.” Bunu söyleyen Kabinenizdeki bakan ve doğruyu söylüyor. Bu
politikayla, bu üretim politikasıyla siz yakalayamazsınız.
Başka bir şey daha, yine bir bakan, diyor ki: “Birçok konuda çok
önemli adımlar attık ama eğitim konusu, son on yılın muhasebesini yaptığımızda,
arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlamadığımız bir alan. Belki nicelik olarak,
dershane sayısı, okul sayısı, İnternet erişimi sayılarına baktığımızda tamam
ama nitelik konusunda daha alacağımız uzunca bir mesafe var.
Değerli arkadaşlarım, doğrulara her zaman “doğru” dedik. Ekonomiyi
bilimden ayırırsanız sağlıklı bir sürecin içine girmezsiniz. Katma değeri yüksek olan ürünler üretmezsiniz
ilk 10’a giremezsiniz. Katma değeri yüksek ürünler üretmenin yolu bilime
inanmaktır. Bilgisayara önem vereceksiniz ama bilgi toplumuna geçeceksiniz,
bilgi üretecek mekanizmaları devreye sokacaksınız, teşvik politikanızı buna
göre yapacaksınız. Bunu yapmazsanız, boşu boşuna “İlk 10’a gireceğiz.” demeyin.
Peki siz bunu yapıyor musunuz? Hayır.
Değerli arkadaşlarım, neden “Hayır” diyorum? Bakınız, 2002’de
toplam ihracatımız içinde katma değeri yüksek olan ürünlerin tutarı, ihraç
ettiğimiz ürünlerin tutarı yüzde 6,2; 2011’de 2,8’e düşmüş. Eğer, siz kalkıp
TÜBA’yı darmadağın ederseniz, “Bilim adamını ben seçeceğim.” derseniz, bu
olmaz, bu doğru olmaz.
Üniversiteleri hangi hâle getirdiniz? Konuşmayan üniversiteler…
Ya, üniversite konuşmazsa orası bilgi çıkarır mı, yaratır mı? Korku
imparatorluğu kurdunuz. Üniversitede hocaların ensesinde boza pişiriyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Ve daha dramatik bir şey değerli arkadaşlarım, ithalatın yüzde
72’si ara malı, ithalatın yüzde 72’si ara malı. Oysa, ara malının Türkiye'de
üretilmesi lazım. Çünkü, siz Türk lirasını şişirir, birileri şişirir, doların
değerini düşürürse ara malı ithalatı cazip hâle gelir, fabrikalar kapanır;
geldiğimiz nokta budur değerli arkadaşlarım.
Geliyorum bir başka konuya: Cari açık. Türkiye, 2011’de en yüksek
cari açığı veren 2’nci büyük ülke dünyada. 77 milyar dolar başkalarının
cüzdanına gitti. Defalarca uyardık: “Bu ekonomi politikası, bu cari açıkla
sağlıklı bir zeminde yürümüyor.” dedik. “Siz muhalefet partisisiniz.” dediler.
Ekonomi şimdi soğutmaya alındı, düştü büyüme, cari açık düştü, zil takıp
oynayacaklar. Hani cari açık sorun değildi? Niye o zaman cari açık düştü diye
seviniyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, bir ülke üretmeden tüketiyorsa cari açık
verir. Neyle karşılıyoruz cari açık tehlikesini, neyle gideriyoruz? Sıcak
parayla. Dışarıdan sıcak para geliyor “Durumumuz iyi.” diyoruz.
Değerli arkadaşlarıma söyledim size bir hesap yaptırdım, onu
bilginize sunacağım.
Londra’da oturan bir bankacı 2011’in Aralık ayında bir düğmeye
basıp Türkiye’ye 1 milyon dolar para gönderdiğinde, 15 Mayıs 2013 vadeli kamu
kâğıdına yatırdığında, 30 Kasım 2012 tarihi itibarıyla 1 milyon dolar, 1 milyon
208 bin 390 dolar oluyor. On bir ayda, dolar bazında yüzde 20,8 getirisi var.
Hangi esnaf bunu kazanıyor? Diyeceksiniz ki: “Esnafta dolar mı olur?” Olur ya,
bir esnafımızda 100 dolar oldu. Nasıl bir ekonomi politikasıdır bu arkadaşlar?
Daha çarpıcı bir şey vereceğim: On yıllık borçlanma… Aynı bankacı
Amerika’da on yıllık borçlanma yapsaydı faiz yüzde 1,62’ydi; Almanya’da 1,37,
İngiltere’de 1,79; bizde on bir ayda yüzde 20,8, dolar bazında getirisi var
kamu kâğıdının.
Değerli arkadaşlarım, şimdi sormamız gerekiyor: Kriz nerede acaba?
Nerede bu başarılı ekonomi politikası?
Faiz ödemesi: Sayın Başbakan ne zaman bu kürsüye gelse bütçe
görüşmelerinde, geriye doğru makarayı sarar, başlar: Efendim, bizden önce
gecelik faiz yüzde 1.500’dü, şöyleydi, böyleydi, böyle... Doğru, yüksekti ama
ben size tablonun gerçeğini sunacağım şimdi. 1979’dan 2003’e kadar, yirmi dört
yılda, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesinden ödenen faiz 135 milyar lira. Yirmi
dört yılda 135 milyar lira ödedik. Geliyorum, 2003-2011 dönemine. Ödediğimiz
faiz -tabii diyeceksiniz ki “Yüzde 35’in altına düşmüştür.” değil arkadaşlar-
450 milyar lira. Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: 450 milyar lirayı kimin
parasından ödediniz? Bu ülkenin fakir fukarasından, yoksulundan topladığınız
paralarla ödediniz. Buna ne denir? Tefeci ekonomisi denir. Kim kazanıyor?
Londra’da oturanlar kazanıyor, bizim insanımız kazanmıyor.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına
yatırsaydı ne olurdu? Onun da hesabını yaptık. 2011’in Aralık ayında İMKB’ye 1
milyon dolar para gönderen… Bilgisayarın başına oturmuş, tuşa basınca, pat, 1
milyon dolar gidiyor. Masa, sandalye, keyfî yerinde. 3 Aralık 2012’de borsadan
çıktığında 1 milyon dolar para 1 milyon 544 bin 866 dolar oluyor. On bir ayda
yüzde 54,5, mis gibi kâr. Hangi sanayici kazanır, hangi üretici kazanır, hangi
çiftçi kazanır, hangi vatandaş kazanır, Türkiye’de hangi vatandaş kazanır?
Sıcak para spekülatörlerine buradan para gönderiyorsunuz. Neden? Ekonomik kriz
çıkmasın diye. Bedelini bu ülkenin insanları ödüyor.
Bakın, aynı bankacı bu parayı Endonezya’ya yatırsaydı, 1 milyon
doları, aynı sürede 66.533 dolar para kazanacaktı; Rusya’da yatırsaydı borsaya
93.678 dolar kazanacaktı, Kore’de yatırsaydı 234.638 dolar kazanacaktı.
Türkiye’de 544.866 dolar kazanıyor. E, bu adamlar Türkiye’yi sevmesin de kim
sevsin! Sevecekler tabii Türkiye’yi. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim, bu yürütme organı diyor ki: “Merkez Bankasının rezervleri
var, çok iyi durumdayız.” Onu da aynaya tuttuk değerli arkadaşlarım. 2002’de,
altın hariç Merkez Bankasının döviz rezervi 26,8 milyar dolar, 26,8 milyar
dolar. Aynı dönemde kısa vadeli borç 16,4 milyar dolar. Yani her 100 liralık
borca karşılık Merkez Bankasında 163 dolarınız var. İşiniz sağlam. 100 liralık
kısa vadeli borcunuz var, 163 dolarınız Merkez Bankasında bekliyor.
Şimdi, Eylül 2012. Kısa vadeli borç 99 milyar dolar, altın hariç
rezerv 94 milyar dolar. Yani rezerv kısa vadeli borçlarımızı karşılamıyor bile.
Bir bilgiyi halka verirken, başbakanların görevi, bakanların görevi artısı ve
eksisiyle beraber vermektir. Bir bilançoyu düşünün, artısı da vardır, eksisi de
vardır. Bütçeyi görüşüyoruz, artısı da vardır, eksisi de vardır.
İthalatı hiç görmezler mübarekler! Sanki bu ülkede ithalat yok,
ihracatı görürler. Niye halka doğruları söylemiyoruz? Niye halka doğruları
söylemekten kaçınıyoruz, korkuyoruz?
Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz nokta nedir, biliyor musunuz? Bu
Hükûmet, bu yürütme organı gerçekten Türkiye'yi iyi yönetemiyor.
Bu ülkenin insanları hapishanelerde. 2002’de hapishanedeki kişi
sayısını vereyim size, 59.429 kişi. Geldik 2012’ye, 125.100 kişi. Ekonomi
iyiyse, işsizliği çözdüyseniz, durumunuz iyiyse, Allah aşkına insanlar niye
hapishaneye girer? Niye girer? Toplum cinnet mi geçiriyor? Gazetecileri hapse
attınız, bilim insanlarını hapse attınız, herkesi hapse attınız. 21’inci
yüzyılın Türkiye’sinde toplama kampları kurdunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – En çok da Kürtleri!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, enerji
politikası. Hükûmetin bir enerji politikası var mı, ben cidden kuşkuluyum.
Ekonomi politikası var mı? Hayır. Onu çok rahat söyleyebiliyorum ama enerji
politikası var mı, onu bilmiyorum. Enerji, bütün ülkeler için hayati bir
alandır. Bir insanın bedeninde dolaşan kan kadar önemlidir. Bütün savaşların
merkezînde enerji kavgaları yatar. İster Avrupa Birliğinin öncesini alın ister
Orta Doğu’yu alın, enerji kavgaları vardır. Türkiye, Allah’ın verdiği, gelip de
yerleştiğimiz, olağanüstü bir jeopolitik ortamda, durumdayız. Bir enerji
terminali olabilir, geçişleri olabilir burası. Ne yaptık enerjide?
Sayın Başbakanım, size bir sorum daha var. Bu kürsüye gelip,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Rusya’ya bağlı olduğu oranda, başka bir demokratik
ülkenin bir başka ülkeye bu derece, bu oranda bağlı olduğu ikinci bir ülkeyi
bana açıklayın. Hangi ülke? 60-70
oranında bağımlı hâle geldik. İhalesiz, özel bir yasa çıkardılar, nükleer
santrali de oraya verdiler. Nükleer teknolojiyi öğrenemeyeceğiz. Atıkların
nasıl halledileceği, onu bile kimse bilmiyor. 13,5 sentten, nasıl oluyor bu? Ve
siz ne yaptınız Sayın Başbakan, siz ne yaptınız? Rusya’ya bir yılbaşı hindisi
verdiniz armağan olarak. Türkiye’nin, münhasır ekonomik bölgeden geçmek üzere
Karadeniz’den, bizim münhasır ekonomik bölgeden, Karadeniz’den Avrupa’ya doğal
gaz transferine Rusya’ya izin verdiniz. Rusya’nın yıllardır istediği şey. Niye
verdiniz siz bu izni? Ne yaptınız biliyor musunuz? Nabucco’yu çöpe attınız.
Hangi gerekçeyle verdiniz? Yoksa, İstanbul’un doğal gaz tüketiminin sonuna mı
gelmiştik? Depolarda doğal gaz mı bitmişti? Apar topar, koşa koşa niye gittiniz
Rusya’ya? Apar topar, koşa koşa o anlaşmanın altına niye imza attınız? Bunu
sormak hepimizin hakkıdır.
Değerli arkadaşlarım, Güney Kıbrıs Rum Kesimi Doğu Akdeniz’de
petrol ve doğal gaz arıyor. Bu yürütme organı “Efendim, arayamazsınız, savaş
nedeni olur, müdahale ederiz…” Her şeyi söylediler. İçime sindiremediğim,
Türkiye’ye yakıştıramadığım bir sözü duyduğum için de utanıyorum. Bir Rum bakan
çıktı, şunu söyledi: “Bunlar konuşurlar, hiçbir şey yapamazlar, biz işimize
bakalım.” Kimin dediği oldu? Onların dediği oldu. Gittiler, doğal gazı buldular.
Biz ne yaptık? Sayın Başbakan çıktı “Yapamazsınız.” dedi, astı, gürledi. Sonra?
Kalubeladan kalma Piri Reis’i gönderdik, müdahale edecekmiş sözde! O da yolda
arıza yaptı, geri çekip getirdiler. Allah aşkına, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu
hâle düşürmeye sizin hakkınız ve yetkiniz var mıdır, yok mudur? (CHP
sıralarından alkışlar)
Suriye’yle çatışıyoruz. Nasıl çatışıyoruz? Bir tarafın eline silahı veriyoruz “Git,
kardeşini öldür.” diyoruz, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüklüğüne yakışır mı bu?
Din eksenli dış politika yapıyoruz, mezhep eksenli politika yapıyoruz, Türkiye
Cumhuriyeti’nin büyüklüğüne yakışır mı bu? Sıfır sorun yaratacaktık, sıfır
sorun olacaktı komşularımızla; çok şükür, bütün komşularımızla kavgalıyız! Bir
düşman getirselerdi “Türkiye'nin başına bir bela açacağız.” deselerdi, herhâlde
bütün komşularla bizi savaşın eşiğine getirecek bir adam bulurlardı, onu da bu
Hükûmet buldu! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bir düşünün. Enerji Bakanı Erbil’e gidecek,
binmiş uçağına Erbil’e gidiyor. Bir bakıyor ki Erbil değil, Kayseri’ye inmiş.
Herhâlde, büyük bir ihtimalle şaşırıyordur, “Ya, biz Kayseri’ye niye indik?
Erbil’e gidecektik.” diye.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanını bu hâle düşürmek…
Parlamentoya şikâyet ediyorum ben, yasama organına şikâyet ediyorum ben,
denetim organına şikâyet ediyorum ben, bütçesini de şikâyet ediyorum. Sizin
hakkınız var mı? Böyle bir hakkınızın olmaması lazım. Türkiye Cumhuriyeti’ni bu
hâle sokamazsınız. Sicili bozuk bir yürütme organı bu ülkenin başına belalar
açar.
Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirildi, çuval
geçirildi. Ne yaptı bu yürütme organı, ne yaptı? Gazeteciler soruyorlar “Nota
verecek misiniz?” diye. “Nota verecek misiniz?” diye soruyorlar. “Ne notası?
Müzik notasından mı söz ediyorsunuz?” diyor.
Evet, geldiğimiz nokta bu arkadaşlar. Herkesin şapkasını önüne
koyup düşünmesi gereken nokta bu.
Kürecik’e radar istasyonu kurduk. Halk ona “İsrail kalkanı” diyor.
Niye kurduğumuz belli. Sözde, İsrail’e karşılar. Allah aşkına, kapalı kapılar
ardında İsrail’le yaptığınız pazarlıkları niye gelip burada anlatmıyorsunuz?
Niçin gelip anlatmıyorsunuz burada? Kürecik’e kurulan o kalkanın İsrail kalkanı
olduğunu bilmeyen mi var? NATO tesisiymiş! E, NATO yetkilileri diyorlar ki:
“2014’e kadar bizim bunu alma şansımız yok zaten.” NATO yetkilileri söylüyor
ama siz halka doğruları söylemeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın söylediği bir laf daha var:
“Türkiye NATO toprağıdır.” dedi. Sayın Başbakan, bu kürsüye geleceksiniz,
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından ve Parlamentosundan özür dileyeceksiniz.
Türkiye Cumhuriyetinin toprakları NATO’nun toprağı değildir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ekonomi demokrasiyle ve özgürlükle büyür. İş adamı, sanayici,
esnaf, çiftçi, köylü, işçi, işsiz, herkes demokrasiyi ve özgürlüğü ister.
Demokrasi ve özgürlük içinde büyünür. Bu Parlamentoda 8 milletvekili tutuklu.
Oturduk, konuştuk AKP yetkilileriyle Sayın Meclis Başkanının başkanlığında.
Benim bildiğim kadarıyla söz namustur arkadaşlar, verilen bir söz tutulur.
Bu, karşılıklı imzaladığımız protokolün metnidir. (AK PARTİ
sıralarından “Ne yazıyor?” sesleri) Ne yazıyor? Ne yazıyor, onu okuyayım:
“Halkın egemenliği Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla hayata geçirilir.
Bu çerçevede, tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin milletimizin
kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olmaları gerektiğine inanıyoruz.” Güzel. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler) “Bu inançla Anayasa dâhil tüm mevzuatın
hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak
özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gerektiğine
inanıyoruz.” Daha ne desin? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Ne var bunda?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan
Pınarhisar Cezaevine giderken “Adalet istiyorum.” diyordu. Toplumun büyük bir
kesimi belki bunu duymadı ama biz duyduk. Kendisi seçimlere giremedi, yasal
engeli vardı, cezaevine konuldu. Doğru muydu? Hayır. Parlamentoda ilk seçimde
yüzde 34 oy alındı. Biz ne dedik? “Bir siyasal partinin yüzde 34 oy alması
hâlinde, hatta yüzde 5 de alsa onun liderinin hapiste olması, ona siyasal yasak
getirilmesi doğru değildir.” dedik. Yasayı değiştirdik, Anayasa’yı değiştirdik,
Başbakan olarak geldi, koltuğuna oturdu.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Kapatma davasında ne yaptınız?
BAŞKAN – Lütfen, arkadaşlar, lütfen...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu 8
milletvekilinin seçimlere girme yasağı yoktu, Başbakanın vardı. Seçimlere
girdiler, Yüksek Seçim Kurulu onayladı, “Milletvekili olabilirsiniz.” dedi.
Karar Başbakanlığa gitti, Resmî Gazete’de yayınlandı. Bu demokrasi ayıbını bu
Parlamentonun gidermesi lazım. Bu doğru değildir. Milletvekili tutuklu olmaz,
yasama görevini yapar. Sakın ola ki, biz
“Davalar devam etmesin.” demiyoruz. Davalar devam eder, gider ifadesini verir,
savunmasını yapar, bir sorunumuz yok ama mahkûm edilmemişlerdir. Dolayısıyla,
gelip yasama organında görevlerini yapmaları lazım.
Bir başka önemli şey: Parasız eğitim isteyenlerin hapse atıldığı
bir ülkedeyiz. Sayın Başbakana bir soru daha sormak isterim: Yurt dışına
gittiniz, gitmediğiniz ülke kalmadı; lütfedip, gittiğiniz yerlerde sayın
başbakanlara, devlet bakanlarına şunu sorabilir misiniz acaba: “Sizin ülkenizde
henüz daha basılmamış kitaba bir yargı
kararıyla yasak getirilirse siz ne düşünüyorsunuz acaba? Biz bunu getirdik ve
bizde demokrasi var.” Bir söyleyin
bakalım size ne diyecekler. Basılmamış kitaptan söz ediyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
29 Ekim, Cumhuriyet Bayramı, adı üstünde “bayram”, miting değil.
Adı üstünde “bayram.” Bayram kutlamak için izin istenmez, çünkü bayramın yasası
var, “Kutlanacak.” diyor. Vay efendim, siz misiniz bayram kutlayan! Biber gaza
müracaat.
Değerli arkadaşlarım, bu demokrasi olmaz, böyle demokrasi olmaz.
Demokrasilerde özgürlük vardır, düşünce özgürlüğü vardır. Birisine vurduk mu,
birisini dövdük mü, cam çerçeve kırıldı mı? Hayır. Neden engel olursunuz
cumhuriyet kutlamalarına? “Efendim, resmî tören yapıyoruz, oraya gelin.”
E, vatandaş orada kutlamak istiyor, illa resmî törene gelmek
zorunda mı? Bir dönem resmî törenlerden şikâyet edeceksiniz “Nedir bu?”
diyorsunuz, “Sovyet usulüymüş gibi yapıyorsunuz.” E, halk da kutluyor şimdi.
“Vay sen misin kutlayan!” “Polis görevini yapmadı.” diyor Sayın Başbakan. Yani
orada adam öldürmedi, adam dövmedi, kaşını gözünü yarmadı. “Polis görevini
yapmadı.” Polis, bu ülkenin polisidir, hepimizin polisidir, onlar bizim
kardeşlerimizdir, onlar görevlerini bilirler nasıl yapacaklarını. Birisinin burnu
kanamamışsa oradaki polislerin sağduyusundan kanamamıştır, eğer sizi
dinleselerdi orada kan gövdeyi götürmüştü.
Değerli arkadaşlarım, herkesin vicdanına kelepçe takıldı âdeta,
böyle şey olmaz. Uludere’de 34 yurttaşımız öldürüldü. Fail? Belli değil. Ben
size söyleyeyim faili: Uludere’nin sorumlusu, arkamızda oturanlardır. (CHP
sıralarından alkışlar) Diyeceksiniz “Neden?” Sınır ötesi operasyon yapma
yetkisi Parlamentoya ait, yüce Meclise ait. Meclis yetkiyi kime verdi? Yürütme
organına. “Siz, sınır ötesi operasyon yapabilirsiniz.” dedi.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Siz de “Evet.” dediniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Onlar da gittiler, 34 tane
vatandaşımızı imha ettiler. Şimdi arıyoruz fail kim diye, kapatmaya
çalışıyoruz. Bunu kapatıyoruz ama dönüyoruz, 1930’larda Mustafa Muğlalı’dan
bahsediyoruz. Ya bu kadar komik bir durum olur mu? Ben doğmadan önceki olay
dolayısıyla beni yargılayacaksın; sen iktidardasın, gidiyorsun 34 tane
vatandaşı katlediyorsun, hesabını sormayacak kimse. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu Hükûmet, saydam bir hükûmet değildir. Bu Hükûmet, halka hizmet
eden bir hükûmet değildir. Bu Hükûmet, halkına hesap veren bir hükûmet
değildir. Bu Hükûmet, Parlamentoya hesap veren bir hükûmet değildir. Bu
Hükûmet, yürütme organı olarak bütün Türkiye’ye baskı uygulayan hükûmettir.
Gazeteciler konuşamıyor. 76 gazetecinin hapiste olduğu başka bir
ülke yoktur. (CHP sıralarından alkışlar) İran’ı ve Çin’i bile geçtik. Neymiş?
Onlar teröristmiş. E, ne olacak, teröristlikle suçlarsanız öyle içeri
alacaksınız zaten. Yazı yazan adama ne zamandan beri terörist diyoruz, düşünce
açıklayan insana ne zamandan beri terörist diyoruz?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çoktan…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bu bizim demokrasi anlayışımızla
bağdaşıyor mu? Bir insanın söylediğini kabul ederiz veya etmeyiz ama onun
düşüncesidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, şunu unutmayın: Dünyanın düz olduğunu
iddia eden binlerce kişi, dünyanın düz olduğunu iddia eden milyarlarca kişi
vardı ama bir kişi çıktı “Dünya yuvarlaktır.” dedi. Onu engizisyon mahkemesinde
yargıladılar, “Sen nasıl dünya yuvarlaktır dersin?” Geldiğimiz nokta nedir?
Bütün dünya artık dünyanın yuvarlak olduğunu biliyor, hiç kimse dünyanın düz
olduğunu iddia etmiyor.
Düşünce özgürlüğü budur işte arkadaşlar. Düşünce özgürlüğü hayatı
sorgulamaktır, dünyayı sorgulamaktır, çevreyi sorgulamaktır, iktidarları
sorgulamaktır düşünce özgürlüğü. “İktidarın her dediği doğrudur.” dediğiniz
andan itibaren orada özgürlük alanını bitiriyorsunuz demektir. Farklı bir şey
giriyor orada devreye. Onun için Parlamentodan istirhamım, o Sayıştay raporları
gelmeden kesin hesap raporu görüşülemez; yasası, tasarısı görüşülemez. Buraya
gelmeli o rapor. Niye gelmiyor bu raporlar? “Efendim, yasayı değiştirdik, eski
yasaya göre hazırlanmış.” Ya, hazırlansın, ne fark eder? O tarihte, o yasa
yürürlükteydi. Zaten, yasa da o tarihteki olay dolayısıyla hazırlanan bir yasa,
2011 kesin hesabı. Gelse ne olacak? Bizim bilmediğimiz ama Hükûmetin çok iyi
bildiği bir şeyler var. Ama biz onları bulacağız, onları kamuoyuna
açıklayacağız.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, yürütme organı ve Sayın Başbakan
defalarca ama defalarca sivil idareden bahsetti, darbelerden şikâyet etti.
Şimdi ben Sayın Başbakana soruyorum: Sayın Başbakan, 12 Eylül darbe hukukunu
değiştirmeye var mısın? “Hayır, ben yokum.” diyor. Varsan, gel bak, 135
kişilik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde CHP Grubu burada, tamamını
değiştirelim, tamamını değiştirelim. (CHP sıralarından alkışlar) Ama siz darbe
hukukunun arkasına saklanıp “Hayır efendim, önce Anayasa’yı değiştirelim.”
Diğerini de değiştirelim, oturduk Anayasa’yı değiştirmek için. Yüzde 10
barajını… Yani Kenan Evren’in yani o dönemin paşasının getirdiği yasanın
arkasına niye saklanıyorsun? Siyasi Partiler Yasası’nın arkasına niye
saklanıyorsun? (CHP sıralarından alkışlar) Demokrasi budur işte arkadaşlar.
Darbeye karşıysan sonuna kadar karşı olacaksın, darbe hukukuna sonuna kadar
karşı çıkacaksın. Hem darbe hukukunun arkasına saklanacaksın “Ben darbeye
karşıyım.” diyeceksin. Darbeye karşı olan Başbakan, kendisine muhtıra veren
paşaya üstün hizmet ödülü vermez, kimse kusura bakmasın. (CHP sıralarından
alkışlar) Sana muhtıra verecekler, sen de oturacaksın, Bakanlar Kurulundan
karar alacaksın, “Sana üstün hizmet madalyası veriyorum.” diyeceksin, bir de
altına kurşun geçirmez zırhlı araç alacaksın. Neymiş? Beyefendi darbeye
karşıymış. Sevsinler böyle darbeye karşı olanı! (CHP sıralarından alkışlar)
Böyle darbeye karşı mı olunur?
Değerli arkadaşlarım, bu bütçe ne getiriyor? Bu bütçe halka bir
şey vermiyor arkadaşlar. Az önce size Londra örneğini vermiştim, ödenen
faizleri vermiştim, bu bütçe onlar için. Fakir fukaradan, garip gurebadan
toplanan paralarla oralara kaynak transferi sağlayan bir bütçe bu bütçe. Çünkü
sıcak paranın diyetini ödemek üzere bu bütçeler getiriliyor buraya.
Değerli arkadaşlarım, bu iktidar döneminde, şu organ döneminde
mazota yüzde 208 zam yapıldı, dolmuş ücretine yüzde 183 zam yapıldı, kuru
soğana yüzde 134, çaya –ki ülkede çay var- yüzde 139. Kaçak çayları da
sormuyorum artık, ona ne yaptı? Zam yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, ek süre veriyorum, lütfen
tamamlayınız konuşmanızı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Tamam efendim, bitiriyorum.
Pek çok şeye zam yapıldı; hep yüzde 200, yüzde 100, yüzde 180,
yüzde 190. Memura gelince 4+4. Niçin, niçin? Emekliye gelince 3+3. Dolmuş
ücreti yüzde 183. Siz hiçbir siyasal iktidarın emeklilere “Millî gelir
artışından size pay vermeyeceğim.” diye yasa çıkardığını duydunuz mu? Evet, bu
Parlamento kabul etti, sizlerin oylarıyla kabul edildi, emekliler ikinci sınıf
yurttaş sayıldı, “Sizlere millî gelir artışından pay vermiyoruz.” dendi. Bu,
bire bir demokrasi ayıbıdır. O emekli geçinemiyor, esnaf geçinemiyor; emekli o,
geçinemiyor, işine devam edecek. Sen misin işine devam eden! “Yüzde 15 senin
maaşından kesiyorum…” Niye kesiyorsunuz? Siz hiç çalışan insanın
cezalandırıldığı bir ülke gördünüz mü? Türkiye Cumhuriyeti, çalışan insanın
cezalandırıldığı ülke, ödüllendirilmesi gerekirken cezalandırıldığı bir ülke.
Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlik destek primini, hani bu
yüzde 15 kesintiyi ilk yasada yüzde 35 yapmışlardı. Sayın Başbakan kızıyor ya
“Siz hep Anayasa Mahkemesine gidersiniz.” diye; gittik Anayasa Mahkemesine,
iptal etti. 35’i 15’e düşürdüler. Oturun kalkın Cumhuriyet Halk Partisine dua
edin, yoksa o emeklinin durumu çok daha kötü olacaktı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bir bütçenin Parlamentoda objektif
tartışılması lazım, bir bütçenin bütçe hakkı nedeniyle Parlamentonun yürütme
organını sorgulaması lazım, iktidar-muhalefet ayrımı yapmadan, artılar ve
eksilerin söylenmesi lazım. Bütçe hakkı yasama hakkıdır, Parlamentonun
hakkıdır, yürütme organının değil. Hakkınızı kullanacaksınız, hakkımızı
kullanacağız ve yürütme organını sorgulayacağız. Neden işsizlik var? Neden
yoksulluk var? ”’3Y’yle mücadele edeceğiz.” dediler, “3Z” çıktı ortaya; “zam”,
“zulüm” ve “zindan.” Nasıl oluyor bu arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.
Birleşime 19.15’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:18.35
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.15
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
36’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundadır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Sayın Lütfi
Elvan, Karaman Milletvekili.
Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Zannediyorum, eşit paylaştıysanız süreniz otuz dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Evet.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başta Maliye Bakanımız olmak üzere, bütçe hazırlık çalışmalarını
yürüten Maliye Bakanlığı bürokratlarına, bakanlıklarımızın bürokratlarına, Plan
ve Bütçe Komisyonu üyelerimize çok teşekkür etmek istiyorum ve değerli
arkadaşlar, müsaade ederseniz, konuşmama geçmeden önce Sayıştayla ilgili bir
açıklama da yapmak istiyorum.
Burada konuşuldu, Meclis Başkanımız gerekenleri de söyledi, bir
karar verildi ve çalışmalarımıza başladık ama şunu ifade edeyim: Hükûmetin bu
konuda görevi nedir, buna bakmamız lazım. Hükûmetin görevi bütçe kanun
tasarısını ve kesin hesap kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunmaktır. Bunun dışında hükûmetin herhangi bir sorumluluğu yoktur. Bu nedenle,
yani bu olayı hükûmetle ilişkilendirmek son derece yanlıştır.
İkinci husus: Biliyorsunuz, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
2005 yılında yürürlüğe girdi. 2010 yılında Sayıştay Kanunu’nu çıkardık ve 2012
yılında da Sayıştay Kanunu’nda bir değişiklik yapıldı, bu raporların
değerlendirme usul ve esasları değiştirildi. Yerindelik ilkesine açıklık kazandırıldı
ve bu usul ve esasların nasıl ve ne şekilde olacağı açıklandı.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Denetimden kaçtı.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, buradaki temel problem, aslında
teknik bir problem çünkü Temmuz 2012 tarihinde, 4 Temmuzda Sayıştay Kanunu’nda
değişiklik yapılıyor; raporlar hazırlanıyor, 2012 yılına ait raporlar
hazırlanıyor ama bu raporların değerlendirme usul ve esaslarına ait
yönetmeliğin çıkarılması ve bunların değerlendirme süreçleri farklı olması
nedeniyle Rapor Değerlendirme Kurulu tarafından bu raporların en son çıkan yasa
değişikliğine uygun olmadığı belirtiliyor. Sayıştay Başkanlığı bu konuda
çalışmalarını yürütüyor ve inanıyorum ki önümüzdeki yıldan itibaren bu raporlar
bir bütün olarak gelecek ve Meclisimiz de bu raporları değerlendirecek.
Değerli arkadaşlar, burada, özellikle büyümeye yönelik, gelişmekte
olan ülkelerin büyümesine yönelik ve bütçelerin performansına yönelik önemli
açıklamalar yapıldı. Türkiye’nin mevcut durumunu değerlendirmek; ekonomik
açıdan, sosyal açıdan biz neydik, ne hâle geldik? Peki, dünyadaki durum nedir,
kriz nedir? Dünyadaki krizin Türkiye’ye yansımaları nasıl ve ne şekilde
olmuştur? Bunları bir bütün olarak değerlendirebilmek için, müsaade ederseniz,
dünyadaki son elli yılda nasıl bir ekonomik ve sosyal değişim oluyor, bunun
üzerinde durmak istiyorum.
1950-80 dönemine baktığımızda gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan
ülkelerden çok daha hızlı bir şekilde büyüdüğünü görüyoruz ki gelişmiş
ülkelerin dünya ortalama büyümesinden 2 katı daha fazla bir büyüme performansı
gösterdiğini görüyoruz. 1980-90 döneminde ise gelişmiş ülkeler ve gelişmekte
olan ülkeler aşağı yukarı aynı büyüme hızına sahipler. 1990 yılından itibaren
gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı gelişmiş ülkelerin büyüme hızını geçiyor
ki son on yılda gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı gelişmiş ülkelerin büyüme
hızından aşağı yukarı 4 kat daha fazladır değerli arkadaşlar. Yine bu süreçte
bir değerlendirme yapmak istersek, özellikle Çin ve Hindistan’ın gelişmekte
olan ülkeler olarak ön plana çıktığını görüyoruz. Aslında, Çin ve Hindistan,
gelişmekte olan ülkelerin bir bütün olarak değerlendirilmesini mümkün kılmıyor.
Neden kılmıyor? Çünkü gelişmekte olan ülkelerin o büyüme rakamlarına
baktığınızda, Çin ve Hindistan’ı çıkarırsanız, çok farklı bir büyüme resmiyle
karşı karşıya kalırsınız. Dünya büyümesinin aşağı yukarı üçte 1’ini Çin ve
Hindistan karşılıyor değerli arkadaşlar, üçte 1’ini ve projeksiyonlara
baktığımızda, bugün Çin ve Hindistan yüzde 25’lik bir hasılaya sahip. 2060
yılında dünya ekonomisinin aşağı yukarı yüzde 50’sine yakınını Çin ve Hindistan
elde edecek.
Peki, Amerika Birleşik Devletleri ve avro bölgesi ne durumda? Buna
baktığımızda da yine çok farklı bir resimle karşı karşıya kalıyoruz. Nedir o?
Bugün aşağı yukarı yüzde 40 mertebesinde dünya ekonomisine sahip olan avro
bölgesi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 2060 yılında yüzde 25’ler seviyesine
düşeceği ifade ediliyor OECD tarafından, tamamıyla OECD’nin tahminleri. Yine,
Çin ve Hindistan bu yıl itibarıyla avro bölgesinin hasılasını geçmiş durumda.
Şimdi, özet olarak değerlendirmek gerekirse, dünya ekonomisinde
ağırlık merkezî artık Batı’dan Doğu’ya doğru kaymaktadır. İkinci önemli bir
husus: Gelişmiş olan ülkelerin yavaş yavaş ekonomilerinin küçülmeye başladığını
görüyoruz. Aslında, demokrasi, özgürlük, insan hak ve hürriyetleri gibi,
alanında imaj kaybına uğrayan Batı, bugün reform yapamamakta, yeni değerler
üretememekte ve geçmişte kendisinin üretmiş olduğu değerlere de sahip
çıkmamaktadır.
Dünyadaki küresel krize baktığımızda da değerli arkadaşlar,
özellikle gelişmiş ülkelerin kamu borçlarındaki yüksek artışı görüyoruz, yüksek
bütçe açıklarını görüyoruz, düşük büyümeyi görüyoruz, yüksek işsizliği
görüyoruz ve jeopolitik risklerle emtia fiyatlarındaki dalgalanmaları
görüyoruz.
Peki, bu kriz ne kadar devam edecek? Büyük buhran yedi yıl devam
etmiş. İşte, ekonomistler, değişik uluslararası kuruluşlar 2018’de bu krizin
sona ereceğini söylüyorlar ama bu krizin ne zaman sona ereceği konusunda net
bir fikir söylemek bugün için mümkün değil çünkü belirsizlik her geçen gün
artıyor ve dikkat ederseniz, uluslararası kuruluşlar sık sık büyüme
rakamlarını, ekonomik göstergeleri revize etmeye başladılar ve aşağı doğru
revize ediyorlar. Dolayısıyla krizin ne zaman sona ereceği konusundaki tereddütler
hâlen devam etmektedir.
Kriz ortamında Türkiye’nin durumu nedir? Evet, krizin hâlâ devam
etmesine ve belirsizliklerin hâlâ sürmesine rağmen Türkiye ekonomisi güçlü bir
performans göstermeye devam ediyor. İkinci önemli husus, Hükûmetimizin kriz
öncesinde ve kriz sonrasında almış olduğu önlemlerle krizden en az etkilenen
ülke oluşumuzdur.
Üçüncü önemli husus ise Türkiye, sağlam makroekonomik
temelleriyle, gerçekten dış şoklara karşı oldukça dirençli bir konuma sahiptir
ve bundan sonra da sahip olmaya devam edecektir. Neden devam edecektir? Çünkü
istihdam yaratan bir büyüme performansıyla, gerçekten mali disiplini elden
bırakmayan bir yaklaşımla, sağlıklı bir bankacılık sektörüyle artık risklere
karşı güçlü bir koruma alanına sahiptir Türkiye.
Türkiye ekonomisinin başarıyla gerçekleştirdiği gelişim ve
dönüşüm, aslında, bizim iktidara geldiğimiz ilk yıllarla kıyaslarsak, finansal
ağırlıklı ekonomik programlardan, toplumun gelişmesini amaçlayan, üretimin
altyapısını güçlendirmeye çalışan programlara geçtiğimizi görürsünüz. Yine,
Türkiye, ihtiyatlı para ve maliye politikaları, kararlılıkla gerçekleştirilen
yapısal reformların sayesinde, başta avro bölgesi olmak üzere, birçok gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerden kendisini ayrıştırmayı başarmıştır. Reformların
hayata geçirilmesinde gösterilen başarılı performans ve oluşturulan istikrar,
Türkiye’ye yönelik risk algılamalarını ve yatırımcı güvenini iyileştirmiştir.
Türkiye, bu süreçte, bankacılık sistemine para aktarmayan yegâne OECD üyesi
ülke olmuştur değerli arkadaşlar.
Müsaade ederseniz, şimdi, büyümeye yönelik bazı değerlendirmeler
yapmak istiyorum.
Evet, Türkiye, son 10 yılda yüzde 5’in biraz üzerinde bir büyüme
performansı gösterdi. Gelişmiş ülkelerin büyüme performansına baktığımızda,
Türkiye’nin, aşağı yukarı 3 katından fazla bir hızda büyüdüğünü görüyoruz;
gelişmiş ülkelerden 3 kat daha fazla bir büyüme performansına sahip. Burada
kıyaslamalar yapılırken, gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansı ve
Türkiye’nin büyüme performansı kıyaslanmaya çalışıldı. Eğer siz Çin ve
Hindistan’ı çıkarırsanız, gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansının
Türkiye’nin büyüme performansının oldukça altında olduğunu görürsünüz. Ve bu
ülkelerle bir değerlendirme yapmanın da hiç de sağlıklı olmadığını düşünüyorum.
Neden düşünüyorum? Bu ülkelerin birçoğunda sosyal güvenlik sistemi yok, temel
hak ve hürriyetler yok, demokrasi yok; bir ekmeğe muhtaç insanlar var, evsiz
insanlar var. Siz bu ülkelerle Avrupa Birliği müktesebatına aşağı yukarı yüzde
80-90 seviyesine uyum sağlamış bir ülkeyi kıyaslamaya kalkıyorsunuz.
Dolayısıyla, bu ülkelerle Türkiye’nin kıyaslanmasının çok doğru olduğunu
düşünmüyorum. Çin ve Hindistan’ı çıkardığınızda, 2010 ve 2011 döneminde
Türkiye’nin performansına baktığımızda, yüzde 8,8 büyüyen Türkiye karşısında
gelişmekte olan ülkeler sadece yüzde 5’lik bir büyüme performansı
göstermişlerdir.
Bir başka önemli husus, Türkiye’nin gelişmiş ülkelere yakınsaması,
hem ekonomik açıdan hem de sosyal açıdan. Bakın, size bir örnek vermek
istiyorum: 2002 yılında kişi başına düşen millî gelirimiz avro bölgesinin yüzde
37,5’iyken, bugün bu oran yüzde 52’ye yükselmiştir yani şu anda biz, kişi
başına gelir açısından avro bölgesinin yüzde 52’sine ulaşmış bir topluma
sahibiz. Bu, 2002’de yüzde 37 mertebesindeydi. Amerika Birleşik Devletleri’yle
kıyaslarsanız, yüzde 23 seviyesinden yüzde 32 seviyesine çıktığımızı görürüz.
Dolayısıyla biz gelişmiş ülkelerle olan mesafemizi hızla kapatıyoruz değerli
arkadaşlar.
Evet, Türkiye önemli gelişmeler sağladı, AK PARTİ Hükûmeti önemli
gelişmeler sağladı, ancak bunlar kolay olmadı. Burada önemli bir hususun da
altını çizmek istiyorum. AK PARTİ’nin, iktidara geldiği günden bugüne kadar,
bazen darbe teşebbüsleri, bazen muhtıralarla, bazen de farklı yöntemlerle önü
kesilmek istendi. Aslında milletimizin önü kesilmek istendi. Yaşlanan ve yürüme
moduna giren gelişmiş Batı ülkelerine karşılık, koşmaya başlayan, genç ve
dinamik ülkemizin önü bu manada kesilmeye çalışılmıştır.
Türkiye, bazı ülkeler gibi, gelir dağılımını bozan, bölgeler arası
gelişmişlik farkını artıran, temel insan haklarını baskı altında tutarak emeği
istismar eden bir yaklaşımla değil; özgürlük alanını genişleterek, yasakları
kaldırarak, daha güçlü demokratik bir ortam oluşturarak büyümüştür. Hiçbir
vatandaşımız özgürlükleriyle ekonomik durumları arasında bir tercih yapma
ikilemine sokulmamıştır. Ülkemizde, son on yılda, halkımızın refah düzeyinin
yükseltilmesi, büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası için, kalıcı, dengeli,
sürdürülebilir bir büyüme politikası izlenmiştir. Ülkemizin önü darbe
girişimleri ve muhtıralarla kesilmeye çalışılmasına rağmen Türkiye büyümeye ve
gelişmeye devam etmektedir.
Türkiye, dünyadaki ekonomik ve toplumsal değişimi çok iyi
algılayan, küreselleşmeyi fırsata çeviren, değişime ayak uyduran ülkelerin
başında gelmektedir. Bu başarının temelinde, değerli arkadaşlar, bu başarının
temelinde, planlı, programlı iş yapma anlayışı vardır. Yine, bu başarının
temelinde, neyi, nasıl, ne zaman yapacağını bilen bir iktidar anlayışı vardır.
Yine, bu başarının temelinde, ekonomik ve sosyal unsurları demokrasi şemsiyesi
altında bir bütün olarak değerlendiren, insan odaklı bir yaklaşım vardır. Tüm
bakanlıklarımız, kurumlarımız bu ortak hedefe kilitlenmiştir. Yol haritamız,
uzun vadeli hedeflerimizden Orta Vadeli Program’ımıza, sektörel
stratejilerimizden bunlara yönelik planlarımıza kadar, ayrıntılı olarak ortaya
konmuştur. Bu yaklaşım içinde, değerli arkadaşlar, bir yandan yüksek ve
sürdürülebilir bir büyümeyi başardık, diğer yandan da enflasyonu tek haneli
rakamlara düşürdük.
Kamu tasarruflarına gelince -burada, bugün gündeme geldi- aslında
şunu ifade etmem gerekiyor: AK PARTİ iktidarları öncesi, kamu ürettiğinden daha
çok tüketiyordu, az üretip çok tüketiyordu ancak AK PARTİ iktidarı ile
birlikte, kamu az tüketip çok üretmeye başladı. Dolayısıyla kamu bir anlamda
disipline edildi. Bu rakamlar verildi Sayın Bakanımız tarafından: 2002 yılında
kamu tasarrufunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde eksi 4,8 yani siz
ürettiğinizden fazla tüketiyorsunuz; bizim dönemimizde daha üst rakamlara, artı
rakamlara ulaştı. Kamu açıkları ve kamu borç yükü önemli ölçüde azaltıldı. Kamu
açıkları ve kamu borç yükü azaltılırken bir yandan da borç stokunun vade, faiz
ve kur kompozisyonu iyileştirilmiş, borç stokunun sürdürülebilirliğiyle ilgili
endişeler tamamıyla ortadan kaldırılmıştır.
İstihdama gelince, değerli arkadaşlar, son sekiz yılda 5 milyonun
üzerinde istihdam sağlandı. Burada, Uluslararası Çalışma Örgütünün bir
ifadesini kullanıyorum, Uluslararası Çalışma Örgütü diyor ki: “Bu kriz
döneminde işsizliği en hızlı düşüren ülke Türkiye olmuştur.” Bu, Uluslararası
Çalışma Örgütünün ifadesi.
Burada, istihdam öncelikli politika çerçevesinde, değerli
arkadaşlar, kamu çalışma programları, mesleki eğitim, girişimcilik
danışmanlığı, sosyal güvenlik primi desteği, aktif iş gücü programları gibi
birçok program uygulamaya konulmuştur. Sadece aktif iş gücü programlarına
yönelik size bir örnek vermek istiyorum değerli arkadaşlar: 2012 yılında, şu
anda, ocak-ekim itibarıyla 424 bin kişiye mesleki eğitim verilmiştir, 424 bin
kişiye. 2002 yılında bu rakam sadece 1.497 idi. İşte, istihdamın artmasındaki
sırlardan bir tanesi bu, mesleki eğitim programları.
Gelir dağılımı konusu yine gündeme geldi. Gelir dağılımına
baktığımızda da aslında belirtilenin tam aksine, Türkiye'nin gelir dağılımını
iyileştirdiğini görüyoruz. OECD şunu ifade ediyor, diyor ki OECD: “Türkiye,
gelir dağılımını en hızlı iyileştiren ülke olmuştur.” Gini katsayısını 0,44’ten
0,38’e indirmiştir. Katsayının düşmesi, bir anlamda gelir dağılımının
iyileştiği anlamına geliyor. Bunu nasıl sağladık? Özellikle sosyal
harcamalardaki yüksek artışımız ve Hükûmetimizin istihdam artırıcı
politikaları, beraberinde de gelir dağılımında ciddi bir iyileşmeyi getirdi.
Burada, özellikle Sayın Eş Başkan tarafından, BDP Eş Başkanı
tarafından bölgeler arası gelişmişlik farklarının önemli ölçüde arttığı ifade
edildi. Bölgeler arası gelişmişlik farkı gerçekten artmış mıdır, yoksa bölgeler
arası gelişmişlik farkı azalmış mıdır? Müsaade ederseniz, bazı verileri
sizlerle paylaşmak istiyorum. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yatırımın payı,
2002 yılında sadece yatırımlardan ayrılan pay yüzde 7 idi. Bugün Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ne yatırımlardan ayrılan pay yüzde 14 olmuştur, tam 2’ye
katlanmıştır.
İhracatına gelince: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin 2002 yılındaki
ihracatı sadece 689 milyon dolardı. Bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
ihracatı 6,9 milyar dolar, yani Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ihracatı tam 10
kat artmıştır değerli arkadaşlar. Türkiye’nin ihracatı 4 kat artarken Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin ihracatı tam 10 kat artmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Lütfi Bey, Gaziantep dâhil mi?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Güneydoğu Anadolu Bölgesi ihracatta son
sıralarda iken bugün, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ihracatta Karadeniz Bölgesi’ni
geçmiştir, 5’inci sırada. 6’ncı sırada Karadeniz Bölgesi var, 7’nci sırada ise
Doğu Anadolu Bölgesi var.
Yeni uygulamaya konulan teşvik sistemiyle eylül ayı itibarıyla
teşvik belgesi alanlar, aşağı yukarı 20 bin kişinin istihdamını öngörmüş
durumdalar. 2010 yılında, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde istihdam edilen kişi
sayısı 218 bin. Bu da Türkiye’de 2010 yılında istihdam edilenlerin yüzde
17’sine tekabül ediyor. Yani bir yılda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 218 bin
kişi istihdam edilmiş.
İşsizliğe bakalım. Nedir Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki işsizlik?
2011 yılında Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 9,8; Şanlıurfa ve
Diyarbakır’daki işsizlik oranı ise 2011 yılında yüzde 8,3 değerli arkadaşlar.
Şanlıurfa ve Diyarbakır’daki işsizlik oranı yüzde 8,3; Türkiye ortalaması 9,8.
Acaba, bölgeler arası gelişmişlik farkı artıyor mu, azalıyor mu?
Yine, 2011 sonu itibarıyla 100 bin gencimize mesleki eğitim verdik
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, 100 bin gencimize.
OSB’lerimiz, organize sanayi bölgelerimiz önemli ölçüde dolmuştur.
Yeni OSB yatırımlarına başlıyoruz. Kara, hava ulaştırmasına baktığımızda çok
önemli gelişmeler olduğunu hep birlikte görüyoruz, o bölünmüş yollardan sizler
de geçiyorsunuz. Dolayısıyla, o bölgeye çok yoğun bir yatırım yapıldığı ve o
bölgenin gelişmesine çok önemli katkılar sağladığı herkesçe malum.
Yine, şunu da ifade edeyim: Kadın konusu gündeme geldi. O bölgede,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ÇATOM’lar aracılığıyla bugüne kadar 200 bin
kadına -mesleki eğitim dâhil- eğitim verilmiştir değerli arkadaşlarım, 200 bin
kadın.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yeterli değil Sayın Elvan, yeterli değil.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Yine, o bölgedeki sağlık göstergelerine
bakın, bebek ölümü, anne ölümü, yatak, doktor sayısı, öğretmen sayısı,
okulların altyapısı, şunu göreceksiniz değerli arkadaşlar: Türkiye ortalamasını
o bölgemiz bu göstergeler itibarıyla, sosyal göstergeler itibarıyla artık
yakalamış durumda. Bu kadar büyük gelişmeler var bu bölgede ama bunları
görmezden gelip “Bölgede hiçbir şey olmadı.” şeklinde ifadeler kullanmak son derece yanlış.
Kadın: “Bütçede kadın yok.” dendi, “Bütçede kadın yok.” Herhâlde
bütçeye hiç bakılmadı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın bütçedeki bu
yıl artış oranı yüzde 63 değerli arkadaşlar ve kadınların iş gücüne katılım
oranına bakınız, yüzde 30’u geçmiştir, yüzde 25, yüzde 26’lardan yüzde 30’lara
ulaşmıştır.
Yine, kadın istihdamına bakalım. Son sekiz yılda 5 milyon kişinin
istihdam edildiğini söyledim. Bunun 2 milyon 675 bini kadın değerli arkadaşlar.
Yüzde 50’nin üzerinde kadın istihdamı söz konusu Türkiye’de şu anda. 5 milyon
istihdamın 2 milyon 675’i kadın şu anda.
Yine, bölgede SODES gibi, KÖYDES gibi, kalkınma ajansları gibi,
kırsal kalkınma kurumları gibi, SUKAP gibi birçok kurumumuz ve programlarımız
yürürlükte ve bu yönde çalışmalar da devam ediyor.
Cari açık konusunda da çok kısa,
bir hususu ifade etmek istiyorum. Evet, cari açığımız yüksekti ama cari
açığımız aşağı doğru iniyor, buna yönelik çok ciddi önlemler alındı, özellikle
ara malı ithalatının yüksekliği söz konusu idi. Bu yönde çok ciddi tedbirler
alındı. Öncelikli olarak İhracata Dönük
Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulu kuruldu. Hemen akabinde, girdi tedarik
stratejisi oluşturuldu ve uygulamaya başlandı. Yine ithalata bağımlı üretim
yapısını değiştirmeyi amaçlayan yeni teşvik sistemi yürürlüğe konuldu. Yine,
cari açığımıza önemli bir katkı sağlayacak olan bireysel emeklilik sistemi
yeniden dizayn edildi.
Sanayi konusunda, rekabet konusunda yine ciddi ilerlemeler var.
Şöyle söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, düşük ve orta teknoloji sahibi veya düşük
ve orta teknoloji seviyesinde ihracat oranımız yüzde 47 oranında iken bunu biz
yüzde 26’ya çektik ve şu anda, orta ve yüksek teknolojiye sahip ürünlerimizin
yüzde 70’i ihraç ediliyor, yüzde 70’e ulaştık. Dolayısıyla, özellikle bilgi ve
teknoloji yoğun yatırımların üretim yapısının, gerçekten, düşük katma değerli
üretim yapısından yüksek ve ileri teknoloji katma değerli alanlara doğru
yönlendirilmesi konusunda çok yoğun çalışmalarımız devam ediyor.
Ülkemizi yatırım yapan, üretim ve ihracatını artıran, insanımızın
yaşam kalitesini yükselten bir yapıya kavuşturduk. Bir örnek vermek gerekirse,
sadece 2011 yılında özel sektör ülkemize 140 milyar dolarlık yatırım yapmıştır.
2002 yılında özel sektör tarafından yapılan yatırım 28,7 milyar dolardır yani
özel sektörün bizden önceki dönemde, AK PARTİ öncesi dönemlerde beş yılda
yaptığı yatırımı bugün, özel sektör bir yılda yapabilmektedir. 2003-2011
yılları arasında özel sektörün yapmış olduğu toplam yatırım tutarı 860 milyar
dolardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda uluslararası
kuruluşlarca gündeme getirilen bir kavram var, o da “Kapsayıcı büyüme”. Bunun
anlamı şu: Ekonomide, büyürken, sosyal politikaların da uygulamaya konulması,
gelir dağılımının iyileştirilmesi, istihdamın artırılması, yaşam kalitesinin
yükseltilmesi, bir diğer ifadeyle, toplumun tüm kesimlerinin büyümeden
faydalanmasının sağlanması. İşte, Türkiye, gerçekten, bu kapsayıcı büyümeyi
dünyada gerçekleştiren ender ülkelerden bir tanesi. Uluslararası kuruluşlar
kapsayıcı büyümeyi hedeflerine koymuşlar ancak bunun gerçekleştirilmesinin
oldukça zor, hatta mümkün olmadığını ifade ediyorlar ama Türkiye, bu kapsayıcı
büyümeyi gerçekleştirmiş durumda, hem yüksek büyüme performansı göstermiş hem
demokratik standartlarını yükseltmiş hem rekabet gücünü artırmış hem yaşam
kalitesini yükseltmiş hem bölgeler arası gelişmişlik farkını azaltmış hem de
gelir dağılımını iyileştirmiştir. İşte, birçok ülkenin arzulayıp da
gerçekleştiremediği “Kapsayıcı büyüme.” dediğimiz şey de tam olarak budur.
Türkiye bunu gerçekleştirmiştir. Bugüne kadar söylemimiz, planımız, programımız
neyse eylemimiz, uygulamamız da o olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bu başarı
hikâyelerini sadece bizler söylemiyoruz, uluslararası kuruluşlar, ülkelerin üst
düzey yöneticileri, parlamenterleri, saygın yazarları da söylüyor. Bakın,
sizlere sadece birkaç örnek vermek istiyorum:
Wall Street Journal’den Andrew Peaple bu yıl şöyle bir yorum
yapıyor, diyor ki: “İstikrarlı politikası, kuvvetli bankaları ve olumlu
demografisiyle Türkiye, gelişen piyasalar arasında yol gösterici hâle geldi.”
CNN International’dan bir yorum: “2002’den beri Türkiye ekonomisi
2 katına çıkarak 1,1 trilyon büyüklüğüne ulaştı. AB’ye girmek için yalvaran
yoksul ülke Türkiye geçmişte kaldı.”
Bir başka yorum, bu defa Wall Streeth Journal’dan bir başka yorum:
“Etkileyici gelişimi, Avrupa Birliğiyle uyumu ve Doğu ile Batı arasındaki
tarihî köprü olma rolüyle Türkiye, kesinlikle büyük fırsatların bulunduğu bir
ülke. Şans cesurlara gülüyor. Bu sebeple, büyük oynamak isteyen girişimciler
yarın İstanbul uçağına binebilirler.”
Yine, Daily Telegraph’tan bir başka yorum: “Devam eden ekonomik
büyümesi ve hükûmetin doğrudan yabancı yatırımı ülkeye çekme konusundaki siyasi
kararlılığı Türkiye’yi dünyada yatırım alanında cazibe merkezîne dönüştürdü.”
Daily Telegraph’tan bir başka yorum: “Türkiye endüstride bir güç
merkezî hâline geldi.”
Değerli arkadaşlar, son olarak bütçe performansı üzerinde bir
değerlendirme yapmak istiyordum ama sürem kalmadı. Süremin kalmaması nedeniyle
konuşmamı sonlandırmak istiyorum.
AK PARTİ iktidarının atmış olduğu sağlam temeller üzerine güçlü Türkiye’nin
inşasına, halkımızın refah düzeyinin yükseltilmesine hep birlikte devam
edeceğiz. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında da ülkemizin dünyanın ilk 10
ekonomisi arasına girmesini hep birlikte sağlayacağız. Uyguladığı vatandaş
odaklı politikalarıyla, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışıyla halka
hizmetin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
LÜTFÜ ELVAN (Isparta) – … Hakk’a hizmet olduğuna inanan bir
anlayışla vatandaşlarımızın gönlünü kazanmış olan partimiz aynı anlayış ve
ilkelerle yoluna devam edecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle 2013 yılı bütçesinin hayırlara vesile
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elvan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına 2’nci konuşma Kayseri
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş’a aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Elitaş.
Sizin de süreniz otuz dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz aldım. AK PARTİ Grubunun 2013 yılı bütçesini nasıl
değerlendirdiği konusunda fikirlerimi sizlerle paylaşmayı arzu ediyorum.
Burada, çıkan bütün konuşmacıların ifade ettiği gibi, teknik ve
temel bilgi, anayasalarda, gelişmiş ülkelerin anayasalarında, demokrasilerde en
önemli etkenlerden birisi, merkezî idarenin denetlenmesi açısından en büyük
haklardan bütçe hakkı. Anayasa’da da teminat altına alınmış bu hak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından, Parlamentoya sunulan bu süreç içerisinde,
milletvekilleriyle siyasi parti gruplarının yaptığı değerlendirmeler, Hükûmet
tarafından hazırlanan bu çalışmaların bir siyasi söylem içerisinde, hem
politikalarını hem geçmişle ilgili yaptığı değerlendirmeleri hem de gelecekle
ilgili yeni perspektiflerini ortaya koyması açısından çok önemli.
Özellikle, bütçenin hazırlanmasında başta Sayın Maliye Bakanına,
tüm bakanlıklarımızın personeline ve bakanlarımıza ve uzun bir maraton
içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışan komisyon üyelerine, Başkanına ve
komisyon personeline sizler adına teşekkürlerimi borç biliyorum.
Değerli milletvekilleri, bu, bizim AK PARTİ iktidarı döneminde
hazırladığımız 11’inci bütçe. 10 bütçeyi hazırladık, 10 bütçenin sonuçları
milletimiz tarafından takdir edildi, bu noktaya doğru getirildi.
Bütçeler, güvenli olmalı. Bütçeler, kullanıcıları tarafına itimat
verici olmalı. Bakın, eskiden bütçeler yapılırken tüm piyasa, iş âlemi, sivil
toplum örgütleri, sendikalar “Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütçe nasıl
yapılır? Acaba, sonuçları ne olacak?” diye değerlendirmeye tabi tutarlar ve
bütçeler “Bütçe içerisinde gizli, bizim daha erken görebildiğimiz takdirde
buradan menfaat elde edebileceğimiz bir sonuç var mı?” diye ince eleyip, sık
dokunan araçlardı. Niye? Çünkü bütçeyi yaptıkları zaman sonuçlarının ne
olacağını ne hükûmetler bilirdi ne de piyasadaki bu bütçeden faydalanmaya
çalışan, bütçeyi okuyup ona göre kendisiyle ilgili değerlendirmelerini yapanlar
ona göre kanaatlerini oluşturmaya gayret ederlerdi. Ama AK PARTİ iktidarı
döneminde, on yıllık yaptığımız bütçe içerisinde, sadece bir veya birkaç yıl
hariç olmak üzere, bütçe hedefleriyle bütçe gerçekleşmeleri arasında çok büyük
bir uyumun olduğunu görürsünüz.
Nitekim, on yıldır, AK PARTİ iktidarı süreci içerisinde, piyasa
yapıcıları, sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleri AK PARTİ iktidarının
yaptığı bütçeye güven duyduğundan dolayı “Bu rakamlar afaki olmuştur, şu
söylenenlerin hiçbiri gerçekleşmez, bunu söylediler ama sadece bunlar
vitrinlere, tribünlere konuşmak anlamındadır.” diye ifadeleri, düşünceleri
silmişlerdir. AK PARTİ iktidarının hazırladığı, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin hazırladığı bütçeye güven
ileri bir seviyeye gelmiştir. Bütçelerin en büyük özellikleri, bu bütçede
toplanan kaynakların adil bir şekilde dağıtılması gerekmektedir.
Bizim bütçelerimiz içerisinde 2003’teki yaptığımız bütçe ile 2013
bütçesi arasındaki bütçeleri kıyasladığınızda, değerlendirmeye kalktığınızda
sağlığa, adalete, eğitime, emniyete ve toplumun her kesimine fayda sağlayacak,
refah seviyesini artırmaya yönelik bütçe olduğunu hep beraber takdir edersiniz.
Özellikle, bütün dünyanın Türkiye Cumhuriyeti’ndeki son on yıldaki gelişmeleri
sitayişle, takdirle karşıladığı bir dönemde, hatta daha önce başka ülkeler
örnek alınırken, şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bir üyesi olarak gururla ifade ediyorum ki başka ülkelerden
bütçe yapmalarıyla ilgili bizim bakanlarımızdan, bizim hükûmetlerimizden bu
gerçekleşmenin, bu başarının altındaki sır nedir diye bizden bilgi alma
noktasına doğru gelenlerin var olduğunu görüyoruz ama bunu muhalefete anlatmak
mümkün değil.
On yıllık süreci izledim, on yıllık bütçe konuşmalarında siyasi
parti genel başkanları neler söylemişler diye baktım. Hepsi ilk konuşmalarında
ve son konuşmalarında “Bu bütçe sosyal adaleti gerektirmiyor, bu bütçe rakamları
gerçekleri ifade etmiyor, bu bütçede şöyle söylemişsiniz ama bunlar
tutmayacak.” demişler, bugün de aynısını duyduk. Yani on yıldır, AK PARTİ hükûmetleri zamanında hazırlanan bütçeyi
kamuoyu anlamış fakat maalesef, muhalefet partileri bundan zerre kadar nasibini
almamış, zerre kadar değerlendirmelerini yapamamışlar. Kendilerine de tavsiye
ediyorum, önceki genel başkanları, şimdiki genel başkanları döneminde veya
parti sözcülerinin grupları adına yaptıkları
konuşmalarda bütçeyle ilgili yaptıkları değerlendirmelerine bir
baksınlar, bir de bütçe gerçeklerinin sonuçlarını değerlendirsinler, hangi
noktaya geldiğini, nerelerde yanlış söylediklerini ve milletten karşılığını
niye alamadıklarını herhâlde daha iyi bir şekilde bulmuş olurlar.
Bakın, değerli milletvekilleri, on yıldır Türkiye’yi idare
ediyoruz, on yılı bir ay geçtik. Bu süre içerisinde seçimler gördük, genel
seçim yaptık, mahallî idareler seçimleri yaptık, 2 Anayasa referandumuna
gittik. 2002 yılı 3 Kasımında yüzde 34’le iktidara geldik, 2004 yılında mahallî
idarelerde yüzde 42’ye çıktık. 2007 yılında yüzde 47 oy aldık, 2011 yılında
yüzde 49 küsur oy aldık. Bugün de anketlere baktığınızda anketlerin büyük bir
kısmı AK PARTİ’nin oyunu yüzde 51 ile yüzde 55 arasında gösteriyor. Yani bu
bütçe halka refah getirmiyorsa, halkın ihtiyaçlarına karşılık vermiyorsa,
onların istekleri doğrultusunda bir sonuç ulaştırmıyorsa herhâlde -buradan bir
tarafta ifade edilen bir iddia varsa- burada biri yanlış anlıyor ama o yanlış
anlayan halk değil, halk gerçekleri görüyor, sandık başına gittiği zaman
Türkiye Büyük Millet Meclisini sandıkta denetliyor, diyor ki…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, TRT şimdi yayını kesti,
Mustafa’nın konuşmasını veriyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yayını kesmedi, sen farkında değilsin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana bak, niye veriyor senin konuşmanı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kamer Genç, sen farkında değilsin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, niye konuşmanı veriyor?
BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, yani bu Mecliste
başkalarının konuşmasını vermiyor, bunun konuşmasını veriyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kamer Genç, sen farkında değilsin,
otur!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana
bak, senin konuşmanı niye veriyor?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –Otur… Otur sen oraya… Farkında değilsin.
BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Elitaş… Sayın Elitaş…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Otur, TRT kesmedi yayını.
BAŞKAN – Sayın Elitaş… Sayın Elitaş…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi TRT yayını kesti bunun
konuşmasını veriyor, spor yayınını vermiyor, bunun konuşmasını veriyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yayını kesmedi, otur yerine.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, bir dakikanı rica edeceğim.
Sayın Genç, şu ana gelinceye kadar herkes istediği gibi bu kürsüde
konuştu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, böyle olur mu? Efendim, yanlış
yapılıyor.
BAŞKAN – Canım, doğrusunu sana onaylatmak mecburiyetinde değil ki!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz Meclis Başkanısınız. Şu anda TRT spor
yayınını kesti, Mustafa’nın konuşmasını veriyor.
BAŞKAN – Kim, neyi, nasıl düşünüyorsa bu kürsüde konuşuyor Sayın
Genç, yapmayın. Bakın…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bu ne gücü, nereden geliyor?
BAŞKAN – Şu ana kadar ne güzel bu müzakereleri götürüyoruz,
yapmayın lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana bak, yiğitliğin varsa, yiğitlik varsa
çık, konuşalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kamer otur yerine, Kamer! Otur yerine,
otur!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama yalnız sana şey ediyor. Böyle bir şey
olur mu ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Otur, bak, Genel Başkanın orada, otur!
Genel Başkanına ayıp ediyorsun, Genel Başkanına saygısızlık yapıyorsun, otur!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, bu devlette hak, hukuk diye bir şey
var.
BAŞKAN – Sayın Genç, yaptığınız doğru değil. Yaptığınız doğru
değil Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen Meclis Başkanı olduktan sonra bu
Meclisi batırdın yahu! [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Genç, Kamer, Genel Başkanına
saygısızlık yapıyorsun, otur!
BAŞKAN – Sayın Genç, şu ana gelinceye kadar herkes bu kürsüden
istediği gibi konuştu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bak, orada genel başkanlar varken
milletvekilleri konuşmaz. Saygısızlık yapma, otur!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin niye konuşmanı veriyor? Niye benim
konuşmamı vermiyor?
BAŞKAN – Yani her defasında
böyle… Bütçe müzakerelerinde bu türlü tatsızlığın yapılması doğru değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Otur yerine! Genel Başkanın varken sen
konuşma! Otur yerine!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Gücün varsa gel benimle konuş, çıkalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sen benim muhatabım değilsin, git!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen benim muhatabım değilsin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – O zaman çekil, otur yerine!
BAŞKAN – Sayın Elitaş… Sayın Elitaş bir dakikanızı rica edeceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Dürüstçe davranın, herkese dürüstçe
davranın.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkasının konuşmasını vermiyor, bunun
konuşmasını veriyor. Böyle olur mu!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize oturunuz! Bakın, bu doğru
değil, İç Tüzük’e de uygun değil. Şu ana kadar hangi hatip nasıl istiyorsa bu
kürsüden konuştu, hiçbir laf atma da olmadı. Bu işi sonuna kadar böyle götürsek
kim kazanacak? Parlamento kazanır, hepimiz kazanırız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Parlamentoyu suçlama, eşit davranın ya!
Meclis Başkanlığı çok keyfî davranıyor. TRT spor yayınını kesti, Mustafa
Elitaş’ın konuşmasını veriyor.
BAŞKAN – Eşit davranıyorum. Şu ana kadar ben eşit davrandım ve hiç
kimse de eşit davranmadığım konusunda bugünkü birleşimde bir şey söylemedi.
Lütfen...
Sayın Elitaş, siz devam edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, bu dönem, buradan, kürsüden
konuşan milletvekili, yine oradan bu kişi çıkmıştı “Niye böyle yapıyorsunuz?”
diye, çok güzel…
BAŞKAN – Lütfen, siz Genel Kurula hitap edin Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Genel Kurula hitap ediyorum Sayın
Başkan, milletvekillerine anlatıyorum.
Burada, kürsüde konuşan bir milletvekili demişti ki arkadan
Başkana dönerek: “Sayın Başkan, şu korsan yayını kesin.” Sayın Başkan, korsan
yayını kestiğin için teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bakın, bütçe büyüklüklerini incelediğiniz
takdirde, bütçe gerçekleşmelerini ve Türkiye'deki büyümeyi, gayrisafi yurt içi
hasıladaki artışları değerlendirdiğiniz takdirde, on yıllık süre içinde sürekli
bir artışı görürsünüz, sadece bir yıl hariç; bir yıl hariç olan yıl da 2009
yılıdır.
Ne zamanki dünya ekonomisinin lokomotifi, en önemli gücü olan
Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılında kıvılcımlarını, işaretlerini
ortaya koyan, 2008 yılının Eylül ayında da büyük bir patlamayla sesini duyuran
banka krizine, finansal krizine giren meseleyi 2007 yılından itibaren AK PARTİ
iktidarları o ışığı görmüş, o olumsuz ışığı, patlamanın getireceği sesi,
kıvılcımı görmüş… Nitekim, 2008 yılında ortaya çıkan olumsuzlukla ilgili, 2007
yılı sonu itibarıyla başlamak üzere, 2008 de dâhil, 2009’da da devam ettirmek
üzere, biz dünya ekonomisindeki global krizle ilgili nasıl mücadele edebiliriz
diye varsayımlarımızı ortaya koymuşuz, yasal düzenlemeleri de beraberinde
gerçekleştirmişiz.
Nitekim, dünya ekonomileri hâlâ, beş yıldır, 2007’de Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayıp 2008
yılında patlayan o büyük krizin olumsuz etkilerinden kurtulamazken bugün,
Türkiye dünyaya örnek ülke olarak gösterilmeye başlanmıştır. Niye? Krizin
sesini daha önceden hissedebildiği için, krizin geleceğinin sesini daha önceden
duyabildiği için, o patlamayı hazırlıklı olarak karşılayıp bütün korunaklarını
aldığından dolayı Türkiye Cumhuriyeti bu krizden en uygun şartlarda gitmiştir.
Sayın Başbakanımızın bir sözü vardı “Kriz Türkiye’yi
etkilemeyecek, kriz Türkiye’yi teğet geçecek.” diye ifade etmişlerdi. Maalesef,
buradan, anlamayan, algılayamayan, bunu tam olarak değerlendiremeyen,
muhalefetin sadece “hayır” demekten başka bir şey olmadığını düşünen muhalefet
bu konuyu farklı konulara doğru getirdi ama bugün, hem Türkiye’deki
ekonomistlerin hem dünyadaki iktisatçıların genel kabul görmüş ilkeleri
“Türkiye Cumhuriyeti devleti yüz yılda bir görülebilecek en büyük global krizi
en hafif bir şekilde atlatan, teğet de geçirmeyen bir ekonomi büyüklüğüne ulaşmıştır.”
deme noktasındalar. İnşallah, bunu da muhalefet partileri herhâlde halkın
kendilerine verdiği mesaj doğrultusunda en iyi şekilde algılamış olurlar diye
düşünüyorum.
Bakın değerli milletvekilleri, dünyanın en büyük ekonomisi Amerika
Birleşik Devletleri’nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 21.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 2008’deki eksi büyümeyi ne yapacaksın?
Onu nasıl izah edeceksin?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hangisini?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Delip geçen teğeti diyor!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 2008’deki eksi büyümeyi nasıl izah
edeceksiniz?
BAŞKAN – Lütfen, değerli arkadaşlar…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Şandır, Sayın Günal, ona cevap
vereceğim, hazır, şimdi.
En büyük ekonominin dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 21, Avrupa
Birliğinin dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 19; ikisinin toplamı yüzde 40
yani bu ülkelerde ortaya çıkan bir rüzgâr, kelebek etkisiyle bütün ekonomileri
olumsuz yönde etkileyecek bir pozisyona sahip.
Amerika Birleşik Devletleri, son aldığı kararlarla, istikrar
politikalarıyla belki bu krizi atlatabilmek için gayret gösterebiliyor ama
Avrupa Birliği ülkelerinde siyasi bir gelecek, siyasi bir beklenti, siyasi bir
birliktelik ortada olmadığından dolayı, Avrupa Birliği bu krizi atlatamamanın
büyük bir sıkıntısını çekiyor.
Bizim ihracatımızda en önemli unsurlardan birisi Avrupa Birliği
ülkeleriydi ama az önce ifade ettiğim gibi, 2007-2008 yılındaki dünya
ekonomisindeki olumsuz gelişmeleri değerlendirebilen iktidar, Hükûmet, aldığı
tedbirlerle birlikte, Avrupa Birliğine yaptığımız ihracatta belirli oranda bir
düşmeye, 8-10 milyar dolarlık bir eksilmeye rağmen, diğer pazarları, alternatif
pazarları en iyi şekilde değerlendirerek o bölgelere, Afrika ülkelerine, Uzak
Doğu ülkelerine ihracatını artırmış ve o tarafa doğru TİM bir taraftan, Sayın
Başbakan bir taraftan; Dışişleri Bakanımız, ekonomiden sorumlu, ihracattan
sorumlu bakanımız iş âlemiyle birlikte dünyayı karış karış dolaşıp o bölgelere
ihracatı artırmak için ellerinden gelen gayreti göstermiştir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hangisi; o mu, bundan önceki mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim, bu yıl da inşallah 150 milyar
dolarlık bir ihracat gerçekleşme noktasına doğru gelecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Elitaş, simultane
tercümeden dinliyoruz. Bilerek yapıyoruz…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Başka türlü anlayamıyoruz yani…
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen devam ediverin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, arkadaşlar…
BAŞKAN – Ama bakın, aranızdaki samimiyeti, hukuku biliyorum ama bu
yolu açtığınız anda buradan bu Genel Kurulun idaresi zorlaşıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben onlara cevap vermiyorum efendim.
BAŞKAN – Lütfen siz devam edin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, sadece gülümsüyorum,
cevap vermiyorum efendim.
BAŞKAN – Hayır, efendim; bakın, işte, bu işin nereye varacağını
ben de kestiremiyorum sonra. Siz Genel Kurula hitap edin, aranızdaki samimiyeti
biliyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bizim yaşımızdakilerin
çok iyi bildiği bir konu var; belki, şu anda 18 yaşında, 20 yaşında olan
gençlerimizin bilmediği, hayal dahi kuramadıkları bir konu var. O da enflasyon
meselesi. Ne zaman ki 67 dünya petrol kriziyle birlikte yaşamaya başladı tüm
dünya, Türkiye de 1971 yılıyla birlikte enflasyonla tanışmaya başladı. O
dönemde dolar fiyatı 9 liradan 15 liraya devalüe edildi ama sabit kur sistemi
olduğundan dolayı bastırılmış enflasyonlar münasebetiyle o dönemde
–hatırlarsanız- 12 Mart muhtırası geldi. Arkasından, belirli, kör topal gitti
ve 1977 yılında tekrar farklı bir noktaya doğru geldi. 1977 yılında, ilk defa,
Cumhuriyet Halk Partisinin çok partili siyasi hayata girdiği ve tek başına
kazandığı, Güneş moteller vasıtasıyla ortaya çıkardığı koalisyonlarla kurduğu
bir hükûmetle karşılaşıldı. O dönem içerisinde yapılan ekonomik çalışmalar,
ekonomi bilmeyen yönetimin idaresiyle birlikte sonuç, 12 Eylül darbesi ve 24
Ocak kararları oldu. 24 Ocak kararlarıyla, bir baktık ki yüzde 100’lere yakın
bir enflasyonla uyanmak mecburiyetinde kaldık.
Enflasyon 2003 yılına kadar Türkiye'de bir canavardı. 2003
yılındaki bütçe konuşmalarını, siyasi parti gruplarının yaptığı konuşmaları
değerlendirdiğinizde, tek konuları “Enflasyon canavarını nasıl alt edeceğiz?”
diye ifadelerden, konuşmalardan öteye geçemezdiniz ama şimdi, 18 yaşında olup,
bundan sonraki ilk seçimde, 2014 yılındaki mahallî idareler seçiminde oy
kullanacak kardeşlerimizin, evlatlarımızın akıllarının ucundan dahi geçmeyen
enflasyon canavarı bitti. Niye? AK PARTİ iktidarı döneminde enflasyon
canavarının canı alındı da onun için bitti.
Değerli milletvekilleri, bakın, size Türkiye ekonomisindeki
enflasyonlu geçen yılların nasıl olduğunu, nasıl seyrettiğini, hafızalarınızı
bir tazelemek adına ifade etmek istiyorum. 1990 yılında 60,3; 91’de 66, 94’te
106, 95’te 93, 96’da 80, 98’de 84, 99’da 65, 2000’de 55, 2011’de 6,45.
EMİN ÇINAR (Kastamonu) – 2002’yi söyle.
FARUK BAL (Konya) – 2002’yi de söyle.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yani 2002’yi de söylüyorum, yüzde 45.
EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Hayır, efendim.
FARUK BAL (Konya) – Yüzde 29!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – TÜFE yıllık ortalamayı…
FARUK BAL (Konya) – Sor!
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Bal, siz hukukçu olduğunuz
için anlamazsınız, ekonomist arkadaşlara sorarsanız, ekonomist arkadaşlar
bilir…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ben de anlamadım Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ekonomist arkadaşlar bilir; TÜFE o,
yıllık ortalamayı söylüyorum…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Şimşek’e sor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, yıl sonu itibarıyla, yıl sonu
olanı söylüyorum… Yıl sonunu söylüyorum…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Birbirinizden haberiniz yok sizin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, yıl sonunu söylüyorum... 1990
yılık ortalama 60,3; yıl sonu 60,4. 2002 yıllık ortalama yüzde 45, yıl sonu
29,7.
FARUK BAL (Konya) – Hah!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Okuyabiliyormuşsun, aferin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Bal, bunlar hukuki
terimler değil, bunlar ekonomik terimler; yanınızdaki Akçay bunu bilir ama onu
ifade etmiyor, siz Akçay’la dışarıda konuşursanız, ortalama enflasyon ile yıl
sonu enflasyonunun ne olduğunu çok iyi anlarsınız. Ortalama enflasyon benim
cebimden çıkan para demektir, yıl sonu enflasyonu o demek değildir. Onun için,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlara sorabilirsiniz. Hukuki meselelerde siz
belki kendinizi otorite sayabilirsiniz ama ekonomi konularında, lütfen, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarla değerlendirmede bulunursanız, herhâlde onlar
bu konuda da size katkı sağlamış olurlar diye düşünüyorum.
Bakın, değerli milletvekillerim, biraz önce konuşma yapan siyasi
partinin sayın genel başkanları Diyanetle ilgili bizi eleştirdiler. 2002
yılında -burada 2002 yılından muhalefetten kalan arkadaşlarımız vardır
muhakkak, iktidardan da olan arkadaşlarımız var- biz köy köy, kasaba kasaba,
ilçe ilçe gezerken özellikle köylerden istedikleri iki mesele vardı: “Bir, ebe
istiyoruz. İki, imam istiyoruz.” Hele öyle ki köyler arası mesafe 5 kilometre.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Hiç öğretmen isteyen olmadı mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Köyde yaşayan vatandaş diyor ki:
“Cenazemi kaldırmak için ya mevtayı ben öbür köye götürüyorum ya da öbür köyden
rica minnet namaz vakitleri dışında hoca efendiyi getiriyorum, cenazesini
kıldırmaya gayret ediyorum.” Ama şu anda, hamdolsun AK PARTİ iktidarları
döneminde, geçmiş dönemlerde, 1993 yılından 2003 yılına kadar bu ülkede
Diyanete…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Elitaş, şov yapma!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bir imam alınmamıştır ama 2003 yılına
kadar geçen dönemdeki eksiklikleri telafi etmek adına…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Din tacirliği iflas etti, haberin olsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …biz, köylerdeki imamsız camileri
imamsız bırakmadık. O camilerle ilgili imam atamalarını yaptık, hatta birlikte
2005 veya 2007 yılında kadrosuz olan sözleşmeli imamları Plan ve Bütçe
Komisyonunda değerlendirip ve birlikte çalışarak hocaları, sözleşmeli imamları
kadroya atama şansına, şerefine hep birlikte ulaştık.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen o yıllarda ANAP il başkanı değil miydin
Kayseri’de?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, AK
PARTİ hükûmetlerinden önceki dönemde 20 bin cami imamsızdı. Artık olması
gerektiği gibi her caminin bir imamı var.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Yalan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Çok şükür bu noktaya doğru geldik.
Eksik varsa söyleyin atamasını yapalım. Diyanetten sorumlu Sayın Başbakan
Yardımcısı burada. Sayın Milletvekilim, eksik varsa söyleyin Sayın Başbakan
Yardımcısına, onu yapalım, tekrar kadro ihdas edelim birlikte. O şeref de, o
sevap da bize nail olsun.
İZZET ÇETİN (Ankara) – ANAP’taydın o zaman, ANAP’ta il
başkanıydın.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen hatibin sözünü kesmeyin.
Kendi düşüncelerini söylüyor. Lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye genelinde 60 bin köy bulunuyor.
Bu 60 bin köye, her köye bir imam atadığımızı düşündüğünüzde dahi, mevcut
Diyanet İşleri Başkanlığının personelinin yarısına yakınına tekabül ediyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – O zaman siz ANAP’ta değil miydiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hükûmet olarak sadece daha önce
engellenmiş olanların önüne set çektik, kadroları faal hâle getirdik. Yani bunu
eleştirmek yerine herhâlde alkışlamak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, bu
millet inancına, itikadına sadıktır; inancını, itikadını yaşayabilmek için,
camide cem olup toplanabilmek için imamlara ihtiyacı olduğunu herhâlde hep
beraber biliriz diye düşünüyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Din tacirliği iflas etti, haberin olsun.
Para etmiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın değerli milletvekillerim, biraz
önce, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı, her doğan çocuğun borçla
doğduğunu ifade ettiler.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – O soruları Başbakana sorun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kendileri 4.420 dolar diye ifade
ettiler ama Ekonomist dergisinin yaptığı araştırmayı inceledim, her doğan
vatandaş Türkiye’de 4.232 dolar borçlu olarak doğuyor; doğru söylüyor.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ya, Kalkınma Bakanlığında vardır o,
niye oradan almadınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama 2001 yılında, her doğan Türk
vatandaşı da 3.250 dolar borçla doğuyordu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz de o zaman ANAP’ta Kayseri İl
Başkanıydınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Tanal…
Bakın, geliyorum örneğe. Şimdi, mesela Amerika Birleşik
Devletleri’nin kişi başına geliri 48.147 dolar, kişi başına borcu 36.588 dolar.
Fransa’nın kişi başına geliri 44.401 dolar, borcu 36.773 dolar. Yunanistan’ın
kişi başına geliri 27.875 dolar, kişi başına borcu 36.133 dolar. Türkiye’deki
kişi başına borç 4.232 dolar, kişi başına gelir 10.673 dolar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) – Türkiye'nin borcundan haberin yok, nüfusu
bilmiyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yani şimdi bunu hesap uzmanlığı
yapanlara anlatmak zor ama pazarda, manavda satış yapan vatandaşa anlatmak çok
kolay çünkü onlar bu hesabı iyi bilirler.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Türkiye'nin borcu ne kadar, onu söyle
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hesap uzmanları gelirler, evrak
üzerinden denetleme yaparlar, olan hesapları değerlendirirler, ona göre bir
rapor yaparlar ama hayatın içinde yaşayan insanlar bunun nerede, ne olduğunu
çok iyi bilirler.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hesap uzmanlarından çok kazık yemişsin sen
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 2002’de kişi başına 3.250 dolar borcu
olan bir ülkenin millî geliri 3.431 dolar.
Bakın, değerli milletvekilleri, bir yıl çalışacaksınız, emek
vereceksiniz, ter dökeceksiniz. Alın terinizin birikimi 3.450 dolar ama yıl
sonunda “Biz bir hesaplaşalım, mahsuplaşalım.” dediğinizde 3.230 doları
vereceksiniz, geriye kalacak size 200 dolar ama şimdi 2012 Türkiye’sindeki Türk
vatandaşı ne diyor: “Ben bir yıl çalıştım, emek verdim, alın teri döktüm.
10.673 dolar para kazandım…”
ALİ ÖZ (Mersin) – Kayseri’de herkes pastırma mı satıyor?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “…Borçlarımı tasfiye etmek istiyorum,
alacaklılarımla helalleşmek istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu’nun dediğine göre
4.420 dolar, Ekonomist’in dediğine göre de 4.232 dolar verdiğim takdirde 6 bin
dolarlık para benim cebimde kalıyor, istediğim yere harcayabiliyorum.” Yani
bunu pazarlarda mal satanlara, pazarcı esnafına, bakkala sorduğunuz zaman çok
kolay bu hesabı yaparlar diye ümit ediyorum.
Bakın, değerli milletvekilleri, bir de faiz, meselesini gündeme
getirdiler. Doğru, faiz önemli bir risk. Faizi kimse vermek istemez çünkü faiz,
ülke ekonomisinin kaynaklarından, milletin birikimlerinden, bütçesinden,
ödediği vergilerden elde edilen, başkalarına transfer edilen bir kaynak
demektir ama bu faizi biz getirmedik. Bu faizi biz bir anda Türkiye ekonomisini
uçuruma itip de ortaya çıkarmadık.
Bakın, değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin faize
bulaştığı yıl özellikle 1998, 1999 ve 2002 yıllarıdır. Türkiye ekonomisinin
faize girdiği yıllardan… Bakın, düşünebiliyor musunuz, vergi gelirleri milletin
alın terinden kazandığı paralardan ödenen bir kaynak fazlasıdır. 100 lira gelir
elde edersiniz, 20 lirasını götürürsünüz, devlete vergi olarak verirsiniz.
Gelir vergisiyse 30-35 liraya kadar bunu ödersiniz çünkü kazanmadığınız sürece
vergi ödemeniz mümkün değil. Kazanırsınız, devletin bütçesine bu vergiyi
verirsiniz.
Şimdi, 2001 yılının Türkiye’sine bakın, fotoğrafına. Bu konuya
girmek istemiyordum ama Sayın Bahçeli 2006’yla 2012 değerlendirmesini yaptı.
Doğru bir değerlendirme. Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımız “Niye eski
defterleri karıştırıyorsunuz?” diye bizi eleştiriyorlar ama değerli
milletvekilleri, bütçe konuşuyoruz.
Bütçe bir dönemin fotoğrafıdır. O fotoğraftaki yansımaları bir sonraki
dönemde iyi görebilmeniz gerekir. Eğer siz o fotoğrafı, nasıl bir durumda olduğunuzu
değerlendirme imkânı bulamazsanız, onları gözlemleyemezseniz gelecekle ilgili
noktada ne olduğunu bilemezsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kendi kendinizle mukayese edin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hangi dönemin bütçesi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, 2001 yılını söylüyorum. Bu
milletten 100 lira vergi toplanmış ama toplanan vergiler faizi ödemeye
yetmemiş. 3,3 lira daha ilave kaynak yapmışız, demişiz ki Hans’a, George’a:
“Ey, Hans, George; benim topladığım vergilerle bu faiz ödemelerini, senin
ödemelerini, senin iştahını doyuramıyorum; 3 lira daha bana borç ver, onun da
faizini vereyim, al sana bu ödemeyi yapayım.” 2002 yılında yüzde 85’i gitmiş,
vergi gelirlerinin yüzde 85’i faiz ödemelerine gitmiş.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Elitaş, 2002’de sen Anavatanda İl
Başkanı değil miydin? Sen Anavatanda niye siyaset yaptın, ayıp değil mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama şu anda, 2012 yılında vergi
gelirlerinin yüzde 14’ü faiz ödemelerine gidiyor. Değerli arkadaşlar, faizin
olmasını istemeyiz ama aldığınız para, borç aldığınız kaynak verimli yerlerde
kullanıldığı takdirde, açıkçası bu, tekrar millete yeniden kaynak olarak geri
dönme imkânını sağlamış olur.
Bakın, değerli milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu burada bir şey
ifade etti, dedi ki: “Yurt dışından bir vatandaş oturduğu yerde tuşa basarsa…”
Elektronik ortam öyle oldu, Türkiye de elektronik ortama AK PARTİ iktidarı
sayesinde girdi. Şimdi, Iphone’larınızdan, Blackberry’nizden veya herhangi bir
telefonunuzdan İnternet’e bağlandığınız takdirde, burada Wi-Fi’yle
bağlandığınız takdirde, eğer paranız varsa tuşa bastığınız anda siz de borsadan
hisse senetleri alabilirsiniz. Bu aldıkları hisse senedi bir yıl içerisinde 1
milyon dolara 500 bin dolar para kazandırdı. Ya, Allah aşkına, benim bir
servetim var. O ne? Borsadaki şirketlerim. Borsadaki şirketlerim bugün 1 milyon
dolar ediyorsa, bir sene sonra 1,5 milyon dolar değere çıkıyorsa bu,
Türkiye’deki mal varlıklarının, Türkiye’deki sabit sermayenin değerlenmesi demektir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Konuyu çarpıtma, öyle değil! Senin aklın
ermez o konuya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, bakın, Sayın Kılıçdaroğlu bu
hesabı çok iyi bilir. Şu anda borsada işlem görenlerin yüzde 75’i, yüzde 80’i
yabancılar; Hans alıyor, George satıyor. Bu hesapta eğer Türkiye'nin bir zararı
varsa, Türk Hükûmetinin, Türk vatandaşının cebinden çıkan bir kaynak varsa
nereye bakılır? Merkez Bankası rezervlerine bakılır. Eğer, Merkez Bankası
rezervlerinde bir azalış varsa…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Amma attın be!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Merkez Bankası rezervleri 100 milyar
dolardan, 90 milyar dolara düşerse o zaman Sayın Kılıçdaroğlu’nun dediği
doğrudur. Nasıl doğrudur? Milletin biriktirdiği dövizler, altınlar, tüm
kaynaklar Hans’a peşkeş çekilmiştir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen cevap veremedin, Başbakanın versin.
Senin cevabın olmadı, Başbakan versin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama şimdi Hans alıyor, George satıyor.
Şimdi, alan Hans, George’ye bakmış, 500 bin dolar para kazanmış, o
hevesle, heyecanla alıyor, diyor ki: “Türkiye ekonomisi öylesine güçlü,
öylesine bir gelişme içerisindeki, ben bu kaynağı aldığım takdirde tekrar bunun
üzerine para kazanırım.” İşte, bu hesabı bu şekilde yaptığınız takdirde
doğrularla karşılaşırsınız.
Bir de değerli milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu, cezaevindeki
tutuklu, hükümlü sayılarıyla ilgili bir şey ifade etti. 2005 yılında Cumhuriyet
Halk Partisiyle birlikte çıkardığımız bir Ceza Kanunu vardı. O dönem
içerisinde infaz süresi… 100 gün hapis
cezası alan bir vatandaş, 40 gün yatıp çıkıyordu. Ama 2005 yılında yaptığımız
değişiklikle birlikte 100 gün hapis cezası alan vatandaş, 67 gün yatıp çıkma
mecburiyetinde kaldı, niye? Cezalar caydırıcı olsun diye biz bu yasal
düzenlemeyi yaptık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Tutuklulardan bahset, tutuklulardan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Artı, yine muhalefet partilerinin itiraz ettiği 12 Eylül 2010
tarihindeki Anayasa halk oylamasında yaptığımız yargının önünü açma
hedefleriyle birlikte… Bakın, değerli milletvekilleri, 2011 yılında Yargıtayda
bekleyen, yargıda bekleyen 1 milyon 200 bin dosya vardı. Bunlar düyuna kalırdı,
babadan oğla geçen davalar devam ederdi ama 1 milyon 200 bin dosya, 800 bin
dosyaya düştü, yargı hızlandı. E, şimdi, hapishanelerde… Eğer yargıda bir suç varsa,
onunda sonuçları varsa yani “Yargı bu hesabı yapmasın, yargı bu incelemeyi,
değerlendirmeyi yapmasın.” dediğiniz takdirde bunlar açıkçası cezayı, suçluyu
iltifat etmek, taltif etmek anlamına gelir.
Değerli milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bir konuyu…
BAŞKAN – Sayın Elitaş, süreniz doldu. Size, sözlerinizi
tamamlamanız için ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bakın, değerli milletvekilleri, 1923 yılından 2002 yılı sonuna
kadar Türkiye Cumhuriyeti devleti 394 milyar dolar ihracat yapmış, 2003
yılından 2012 yılına kadar gelen süre içerisinde de 1 trilyon dolar ihracat
yapmış. Yani, 9.500 ayda yapılanı biz 40 ayda gerçekleştirmişiz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İthalat ne kadar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, 1993
yılından 2002 yılına kadar gelen süre içerisinde 253.300 milyar dolarlık
ihracat yapılmış, yani on yılda o kadar ihracat yapılmış; biz bu son on yılda
biraz önce ifade ettiğim gibi 1 trilyon 9 milyar dolarlık ihracat yapmışız.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – İthalat ne kadar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani, başkalarının 120 ayda yaptığını
biz 20 ayda yapmışız. Aradaki fark bu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – O zaman ANAP il başkanıydın, bahsettiğin
dönemde ANAP il başkanıydın. Siyaseti bu kadar ayaklar altına almayın!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi değerli milletvekilleri, Sayın
Kılıçdaroğlu bir şey söyledi, şu belgeyi söyledi. Bu belge 6 paragraftan
oluşuyor. Ben buradan Sayın Kılıçdaroğlu’na “Ne yazıyor okur musunuz?” dedim.
Sayın Kılıçdaroğlu işine geldiğini okudu.
Bakın, o dönemi iyi hatırlayın. 15 Temmuz 2011, Cumhuriyet Halk
Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisini protesto ediyor, boykot ediyor. Diyor
ki: “Ben yemin etmeyeceğim, gelmeyeceğim.”
Değerli milletvekilleri, şunu biraz sonra dağıtacağım sizlere.
Cumhuriyet Halk Partisini düştüğü açmazdan kurtarabilmek adına, bizim grup
başkan vekili arkadaşımızla genel başkan yardımcısı arkadaşımızın yaptığı
Cumhuriyet Halk Partisini kurtarma operasyonudur. Bakın, ne diyor burada: “12
Haziran seçimleri sonrasında bazı milletvekillerinin yemin etmeyerek yasama
faaliyetlerine katılamamaları eksikliktir.”
İZZET ÇETİN (Ankara) – Hiç yakışmıyor, senin kalıbına yazık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Son seçimlerle birlikte 95 seviyesinde
temsil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde, anayasa yapma hedefi bir an önce
yapılmalıdır ama Sayın Kılıçdaroğlu bir televizyon programında kendisine
sorulan ”Sayın Kılıçdaroğlu, bu milletvekilleri seçildikleri takdirde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, Parlamentoda görev yapamazsa ne olur?” sorusuna aynen
şöyle cevap vermiştir, demiştir ki: “Hukuk ne derse, yargı ne derse o olur.”
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Bravo!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim, anayasa profesörü -şu anda
genel başkan yardımcısı mı, değil mi bilmiyorum ama- o milletvekiline sordukları
soruya da “Bunlar seçilseler dahi Parlamentoda görev yapamaz.” demiştir.
Öte yandan, Cumhuriyet Halk Partisinin duayen yargıçlarından Sabih
Kanadoğlu diye bir kişi var, o kişiye de sordular, Cumhuriyet gazetesinde
yayınlandı: “Sayın Kanadoğlu, bu milletvekilleri şartları uygun olmamasına
rağmen milletvekilleri seçildikleri takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görev yapabilir mi?” Sayın Kanadoğlu mealen “Zinhar yapamaz.” dedi.
Bakın, değerli milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu; eğer şu metnin
tamamını okuma imkânınız olsaydı herhâlde milletvekili arkadaşlarımız bunu net
bir şekilde anlama imkânı bulmuş olurlardı. Burada sadece bir tavsiye vardır.
Kime tavsiye var? Yargıya tavsiye var. (CHP sıralarından gürültüler) Diyor ki:
“Anayasa’yı özgürlükçü yorumlayın, Anayasa’yı geniş yorumlayın. Böyle
yorumladığınız takdirde Türkiye’deki bu problemin önünü açabilirsiniz.” Ama şu
altında imzasını gösterdiğiniz bu belgeyle ilgili konuda, bizim grup başkan
vekili arkadaşımıza, AK PARTİ Grubuna “Böyle bir taahhütte bulundular ama
sözlerinde durmadılar, söz namustur.” diye ifade etmek, açıkçası bunu tam
olarak okumanın mecburiyetini de beraberinde getirir.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen tamamlayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını temenni
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar adına lehinde olmak üzere, Manisa Milletvekili Sayın
Hüseyin Tanrıverdi.
Buyurun Sayın Tanrıverdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Tanrıverdi, süreniz on dakika.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında lehte
söz almış bulunuyorum. 2013 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için şimdiden
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçeler ülkelerin geleceklerini
belirlemede çok önemli bir unsurdur, sosyoekonomik ve siyasal yol
haritalarıdır. O yüzden, dengeli ve sürdürülebilir bütçeler oluşturmak ve
uygulamak zorundayız.
2002 öncesinde bütçelerdeki gider kalemlerinde faiz ve
transferlerin ne kadar yer tuttuğunu ve IMF’siz bütçe yapılamadığını hepimiz
biliyoruz. Yaşanan ekonomik ve sosyal buhranlar sonrasında, malumlarınız, 3
Kasım 2002’de yani on yıl önce, AK PARTİ, diğer bir ifadeyle milletimizin
kendisi iktidar olmuştur. İstikrar ve güven ortamının tesisinden sonra yükselen
demokratikleşmeyle birlikte faiz kıskacı kırılmış, enflasyon canavarı katledilmiş,
vergi gelirleri geniş halk kesimlerine ve vatandaşlarımıza kamu hizmeti olarak
geri dönmeye başlamıştır. Vergi gelirlerinden faize giden pay düştükçe, eğitim,
sağlık ve yerel yönetimler başta olmak üzere, kamu hizmetlerine ve sosyal
harcamalara giden pay artmıştır. AK PARTİ öncesindeki hükûmetin bütçesinde faiz
gideri yüzde 41,4 iken bugün bu oran yüzde 13,6’lara gerilemiştir.
Vergi mükellefleri lehine de önemli iyileştirmeler yapılmıştır.
Burada, değerli arkadaşlarım kimi rakamları açıkladılar. Benim de bir ifadede
bulunmam gerekirse OECD ülkeleri arasında Türkiye, vergi yükü bakımından en
düşük olan 6’ncı ülkedir. Kurumlar vergisini yüzde 33’ten yüzde 20’ye düşürdük,
gelir vergisini yüzde 49,5’ten yüzde 35’e düşürdük. Sigorta primi işveren payını
5 puan azalttık. Toplanan vergiler içinde gelir vergisinin oranı yüzde
19,8’dir. Asgari ücretten alınan vergi 2002 yılında yüzde 12,8 iken bugün yüzde
0 ile yüzde 5,2 arasındadır. Asgari ücret üzerindeki vergi yükü yüzde 47
düşürülmüştür. Türkiye, ücret üzerindeki vergi yükü bakımından OECD’de 1’inci
sıradaydı, şu anda değerli arkadaşlarım, 8’inci sıradadır.
Ekonomik krizlerin dünyayı kasıp kavurduğu bir ortamda, Türkiye,
bugün dünyanın parmakla gösterdiği bir performans sergilemiş, ekonomisinin
kırılgan değil güçlü olduğunu ispatlamıştır. Türkiye, dün “hasta adam” olarak
nitelendirilirken bugün Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde
“usta adam” olmuştur. Türkiye, IMF’ye olan borç yükünden kurtulmuş, borç verir
bir konuma gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, gördüğünüz gibi, halkçılık, milliyetçilik
lafla olmuyor. İktidarların ne kadar sosyal adaletçi, ne kadar halkçı ve ne
kadar milletinin emrinde olduğu, bütçe kaynaklarında eğitime, sağlığa ve sosyal
harcamalara ayırdığı payla ölçülür. AK PARTİ hükûmetleri, cumhuriyet tarihinde
en fazla eğitime ve sağlık harcamalarına pay ayıran hükûmetler olmuştur. Çok
değil, bundan on yıl öncesinde bütçede aslan payları her zaman faize ve savunma
harcamalarına ayrılırdı. Demokratikleşmenin derinleşmesi ve AK PARTİ’nin kendi
insanımız, kendi imkânımız ve kendi kaynaklarımızla oluşturduğu iktisadi
politikalar sayesinde, savunma harcamaları ve faiz kalemleri her bütçede biraz
daha gerilemiştir. Bundan önceki 10 bütçe gibi 11’inci bütçe de ülkemizin gerçekleriyle
örtüşen, popülizmden uzak, ulaşılması mümkün hedefler koyan, özellikle de
sosyal tarafı daha ağırlıklı olan bir bütçedir. Bu bütçe, büyük bir ülkeye,
büyük bir millete, büyük bir tarihe, büyük bir vizyona yakışır, iddialı
hedefleri olan bir iktidarın bütçesidir.
Değerli milletvekilleri, toplam büyüklüğü 404 milyar TL olan 2013
mali yılı merkezî yönetim bütçesinde 2002 öncesinde ihmal edilen eğitim, sağlık
harcamaları ve yerel yönetimlere ayrılan pay bu bütçenin en önemli kalemleri
olarak göze çarpmaktadır çünkü yerel yönetimler demokrasinin beşiğidir,
demokrasinin gelişme merkezleridir. Yerel yönetimler demokrasinin okuludur.
Yerel yönetimleri güçlü olan ülkelerde demokratik kültür daha gelişir, yerleşir
ve benimsenir. Nitekim, AK PARTİ’nin on yıllık siyasi geçmişinde yerel
yönetimler tecrübesi merkezî yönetimdeki başarımıza önemli bir katkı vermiştir.
Değerli milletvekilleri, sosyal refah devletinin en temel
görevlerinden birisi de dar gelirli grupların sosyoekonomik refahını artırmaya
yönelik sosyal koruma harcamalarını gerçekleştirmesidir. AK PARTİ hükûmetleri
enflasyonu tek hanelere indirmiş ve diğer yandan da sosyal koruma kalemlerini
çeşitlendirmiştir. Çalışanlar, emekliler, çiftçiler, yaşlı, dul ve yetim ile
engelli vatandaşlarımıza yönelik bu harcamalar, sosyal yardımlar ve primsiz
ödemeler son on yılda 3,5 kat artmıştır yani ekonomimiz büyürken geniş
toplumsal kesimlerin ekonomiden aldıkları pay da büyümektedir. Dezavantajlı
gruplara ve yoksullara ödenen primsiz ödemeler ve sosyal yardımlar 2011 yılında
geçmiş on yıla göre 10 kat artmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu bütçe, illerimiz ve bölgelerimiz
arasındaki farkları minimize edecek, gelişmişlikler arasındaki uçurumu göreceli
olarak düşürecektir. 2013 bütçesinde, 2005’te AK PARTİ ile başlayan KÖYDES
projeleri için 578 milyon TL kaynak ihdas edilmiştir. Bunlar çalışmakla, azimle
ve en önemlisi de ülkesini ve milletini sevmekle oluyor.
Değerli milletvekilleri, 2013 yılı bütçesi mali disiplini ve
istikrarı korumayı amaçlayan, büyümeyi ve istihdamı destekleyen, toplumsal
refahı gözeten, sağlık, eğitim ve sosyal koruma harcamalarına ağırlık veren,
yerel yönetimleri mali açıdan daha da güçlendiren, toplumun yaşam kalitesini
yükseltmeyi amaçlayan, yatırımları teşvik eden ve altyapıya öncelik veren, ekonomik
verimliliği ve üreteni destekleyen bir bütçedir.
Biz milletimizin ve devletimizin lehine olan düzenlemeleri siyasi
olarak ne getirir ne götürür hesabı ile değil; yarınlar için, yarının aydınlık
ve kalkınmış Türkiye’si için, gelecek nesiller için yapıyoruz.
Sözlerime burada son verirken 2013 mali yılı bütçesinin
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, 2013 yılı merkezî yönetim
bütçesinin, tekrar, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını, hayırlı
hizmetlere vesile olmasını diliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.
Hükûmet adına söz sırası Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a
aittir. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz bir saattir Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin ülkemize, milletimize, demokrasimize
ve ekonomimize hayırlı olmasını Allah’tan temenni ediyorum.
Konuşmamın hemen başında, 2013 bütçe tasarısının hazırlanmasında
emeği geçen başta Maliye Bakanım olmak üzere tüm bakanlık mensuplarına, Plan ve
Bütçe Komisyonumuza, tüm bakan, milletvekili arkadaşlarımıza, bürokrat ve
teknokratlarımıza şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.
Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul aşamasında
yapıcı, yol gösterici, katkı sağlayıcı şekilde, özellikle de karşılıklı saygı
ve nezaket dairesinde müzakere edilmesini de gönülden diliyorum.
Şunu özellikle burada ifade etmek istiyorum: Bugün görüşmelerine
başladığımız 2013 yılı bütçesi, AK PARTİ hükûmetleri tarafından hazırlanmış
11’inci bütçedir. Şu ana kadar 10 bütçe hazırladık ve tamamını da başarıyla
uyguladık. Bugün 2013 yılı bütçesini görüşürken, AK PARTİ hükûmetlerinin
11’inci bütçesini müzakere ederken aslında geride bıraktığımız on yılın da
muhasebesini yapıyoruz. Aynı zamanda, önümüzdeki on yılın da planlamasını
gerçekleştireceğiz. Sizlere dağıttığımız konuşma kitapçığında geride bıraktığımız
on yıla ilişkin oldukça detaylı ama yine de özel niteliğinde bir icraat dökümü
bulunuyor. Ben burada ayrıntılara girmeden hem geride kalan on yıla hem de
önümüzdeki on yıla ilişkin değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Bir kere en başta şunu ifade etmek durumundayım: Geride
bıraktığımız on yıl, her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da seksen dokuz
yıllık cumhuriyet tarihimizin en parlak dönemlerinden biri oldu. AK PARTİ’nin
on yıllık başarılı icraat dönemini cumhuriyet tarihimizin tamamıyla
kıyasladığımızda birileri nedense bundan rahatsız oluyor. Şunu herkes bilsin ki
biz asla ve asla bir hesaplaşma içinde değiliz; tam tersine, biz, 29 Ekim
1923’te kurulmuş cumhuriyetimiz için neler yaptığımızı, cumhuriyetimize neler
kazandırdığımızı, Türkiye Cumhuriyeti’ni hangi seviyeden alıp hangi seviyelere
taşıdığımızı ve taşıyacağımızı konuşuyoruz.
Elbette, Gazi Mustafa Kemal’den bugüne kadar cumhuriyet için, ülke
için, millet için taş üstüne taş koymuş, çalışmış, üretmiş herkese şükran
borçluyuz, minnet borçluyuz. Ancak şunu da görmek durumundayız: Ne yazık ki
Gazi Mustafa Kemal’in vefatının ardından bazı istisnai durumlar haricinde
Türkiye’nin potansiyeli yeterince kullanılmamıştır. Türkiye’nin enerjisi,
heyecanı, zengin kaynakları, dinamik ve genç nüfusu gereksiz tartışmalarla,
gereksiz müdahalelerle âdeta heba edilmiştir. Biz, on yıllık AK PARTİ Hükûmet
dönemlerini, cumhuriyet tarihimiz içinde bir kıyaslamaya tabii tutarken bir
yandan neleri başardığımızı anlatıyor, bir yandan da bu başarıların geçmişte
neden elde edilemediğinin sorgulamasını yapıyoruz.
Şair Orhan Veli’nin deyimiyle bu ülke için kimlerin sadece nutuk
attığını, kimlerin de taş üstüne taş koyduğunu, hizmet ürettiğini milletimiz
görsün istiyoruz. Bizim her zaman ifade ettiğimiz bir gerçek var. Son on yılda
elde ettiğimiz başarılar, AK PARTİ hükûmetlerinin başarısından ziyade bizatihi
bu aziz milletin başarısıdır yani son on yılda elde edilen başarı, Türkiye’nin
başarısıdır, milletin başarısıdır, cumhuriyetin başarısıdır. Biz, eğer, hemen
her alanda cumhuriyet döneminin rekorlarını elde ettiğimizi söylüyorsak bunu
milletimiz adına, ülkemiz adına, cumhuriyetimiz adına bir kazanım olarak
görüyor, bunun heyecanıyla söylüyoruz. Özetle, cumhuriyet döneminin rekor
seviyelerine ulaşan yine cumhuriyettir, cumhuriyetin ta kendisidir. Cumhuriyet
döneminin rekorlarını elde etmiş olmamızdan hiç kimse rahatsız olmasın, tam
tersine, cumhuriyetin fertleri olarak cumhuriyetimizin ulaştığı seviyeyi
görerek bundan herkes mutluluk duysun istiyorum.
Bakın, tekrar ediyorum: Biz, AK PARTİ dönemine kadar, 79 yılda
yapılanları elbette takdir ediyoruz. Ama, biz, şunun da artık cesaretle, herkes
tarafından sorgulanmasını istiyoruz: 79 yıllık süreçte Türkiye’nin erişmiş
olması gereken seviye 2002’deki o seviye midir? Türkiye çok daha fazlasını hak
etmemiş miydi? 1945’te taş üstünde taş kalmayan Almanya ve Japonya, dünyanın en
büyük ekonomileri hâline geldiler. 1960’larda Almanya kalkınmak için bizim iş
gücümüze ihtiyaç duydu. 1970’lerde uzaya gidiliyordu, 1980’lerde küreselleşme
dünyayı etkisi altına alıyordu, 1990’larda kapalı rejimler yıkılıyordu ama
bütün bu süreçte Türkiye kendi iç meseleleriyle uğraşıyor, demokrasiye yönelik
müdahalelerle sürekli kan kaybediyordu. Daha 1930’larda, Boğaz’a köprü için
proje hazırlayanları, uçak sanayisi için, savunma sanayisi için büyük girişimde
bulunanları, Gazi Mustafa Kemal’in talimatlarına rağmen dönemin hükûmetleri,
bakanları dışladı, öteledi. Bu Parlamento içinde bunu çok iyi bilenler var şu
anda. Yatırım ortamı iyileştirilmedi, eğitimin altyapısı güçlendirilmedi,
Türkiye için büyük, geniş, iddialı bir vizyon gözetilmedi. On yıllar boyunca
Türkiye, yapay tartışmalarla, sanal korkularla kendi milletini, kendi evladını
iç düşman ilan eden, “Cumhuriyet tehlikede.”, “Laiklik elden gidiyor.”, “İrtica
geliyor.” diyerek paranoya üreten bir zihniyetle enerjisini kaybetti. Siyaset
kurumuna yönelik güvensizlik, koalisyon hükümetleri olarak tezahür etti. On
yıllar boyunca koalisyon dönemlerinde Türkiye ağır bedeller ödedi. Bütün bunlara
ek olarak, Türkiye, demokrasiye geçişin ardından ortalama 10 yılda bir
müdahaleye maruz kaldı. Ülkemiz, yine, çok ağır bedeller, çok ağır maliyetler
ödedi. Bugün, bizim, ekonomide elde ettiğimiz başarıları cumhuriyetle bir
hesaplaşma gibi lanse edenler önce çıksınlar, müdahalelerdeki rollerini,
darbeler karşısındaki destekleyici tavırlarını sorgulasınlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar).
Bakın, 27 Nisan bildirisi, AK PARTİ Hükûmetinin dik duruşu
sayesinde sadece beyhude bir girişim olarak kalmış, akamete uğratılmıştır. Buna
rağmen, bu e-bildirinin Türkiye’ye sadece faiz yoluyla maliyeti yıllık 2 milyar
dolar olmuştur. 28 Şubatın bu ülkeye maliyetinin ne olduğunu varın siz
kıyaslayın. 12 Eylülün, 12 Martın, 27 Mayısın bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına,
vatandaşlarına nasıl bir ekonomik külfet yüklediğini varın siz hesap edin.
Türkiye eğer bu kesintileri yaşamasaydı, Türkiye içerideki yapay meselelerle
enerjisini harcamasaydı belki de bundan on yıllar önce dünyanın en büyük 10
ülkesinden biri hâline gelirdi. Geç de olsa bunu biz başaracağız. On yıl önce
başlattığımız süreci kararlılıkla devam ettirecek, inşallah Türkiye’yi dünyanın
en büyük 10 ülkesinden biri konumuna getireceğiz.
Türkiye’de demokratikleşme ile ekonomi arasındaki doğru orantılı
yaşadığımız tecrübelerin ışığında, şüpheye mahal bırakmayacak derecede artık
her şey netleşmiştir. Demokratikleşme adımlarının atıldığı, reformların
yapıldığı, özgürlüklerin genişlediği süreçlerde Türkiye ekonomisi her zaman
büyümüş, ileri gitmiştir. Demokrasinin kesintiye uğradığı, özgürlüklerin
daraltıldığı, devlet ile vatandaş arasında güven bunalımının oluştuğu her
dönemde de ekonomi daralmış, telafisi on yıllar alacak maliyetler ortaya çıkmış,
bu maliyetler de vatandaşın, dar gelirlinin, yoksulun omuzlarına
bindirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin terörle mücadelesinde de bu
tablo net olarak ortaya çıkıyor. Terör örgütü, bölgede, bir yandan
demokratikleşme adımlarını etkisizleştirmeye çalışırken aynı zamanda, ekonomik
yatırımları da engellemek için her yola başvuruyor. Ekonominin demokrasiyi,
demokrasinin de ekonomiyi güçlendireceğini bilen terör örgütü, bölge halkının
yoksul kalması, yoksun kalması için kalkınma yönünde atılan her türlü adımın
karşısında duruyor. Bölgede baraj yapılmasını engellemeye çalışıyorlar, bölgede
havaalanı inşaatlarının yapılmasını engellemeye çalışıyorlar, yol, enerji,
konut projelerini sabote etmek için uğraşıyorlar. Hatta daha da ileriye
gidiyor, hem demokrasinin hem de ekonominin can damarı olan eğitimi kesintiye
uğratmak, bölge halkını cahil bırakmak için okulları yakıyor, yıkıyor,
öğretmenlere saldırıyorlar.
Terör örgütü çok iyi biliyor ki eğer o çocuklar okurlarsa, okula
giderlerse dağa çıkmayacaklar; o çocuklar okula giderlerse o çocukların eline
taş verip, molotof verip attıramayacaklar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Eğer o çocuklar okurlarsa -terör örgütü de biliyor ki- o çocukları dağlarda
ölmeye ve öldürmeye gönderemeyecekler. Bunu bildikleri için de hem
demokratikleşmenin hem ekonomik kalkınmanın önünde set olmaya çalışıyorlar.
Demokrasiden de, ekonomik kalkınmadan da, terörle mücadeleden de
vazgeçmeden, asla geri adım atmadan bu kutlu yolda yürümeye, kardeşlik içinde
Türkiye’yi büyütmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Az önce, BDP Eş Başkanı, bu kürsüden, doğu, güneydoğudaki
çocuklardan bahsetti. Allah aşkına, soruyorum sizlere: O çocukların eline taşı,
molotofu veren -özellikle bunu söylüyorum- buna sessiz kalan siz değil misiniz?
Bütün bunların yanında, siz değil misiniz o çocukları yokluğa, yoksulluğa mahkûm
eden?
Değerli arkadaşlarım, bizim şu anda güneydoğu, doğu, bu bölgedeki
yatırımlarımızın on yılda toplam bedeli -eski rakamla- 37 katrilyona
ulaşmıştır. Bütün bu yatırımlar bu bölgede yapılıyor. Bunlar, cumhuriyet
tarihinde görülmemiş adımlardır. Altyapısıyla, üstyapısıyla eğitimden sağlığa,
adaletten emniyette, ulaşıma, enerjiye, tarıma, aklınıza ne gelirse, her alanda
bu adımları attık ve biz bugüne kadar bu attığımız adımları da kesintiye
uğratmadık ve uğratmayacağız, yine buna devam edeceğiz çünkü biz “Bölgesel
milliyetçilik yapmayacağız.” dedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz “Etnik
milliyetçilik yapmayacağız.” dedik… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) …ve biz
“Dinsel milliyetçilik yapmayacağız.” dedik.
Bu kürsüye çıkıp da bizi özellikle mezhepçilikle sınayanlar önce aynaya
baksınlar ve orada kendilerini görsünler... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
…ve biz, attığımız adımlarla, yaptığımız yatırımlarla, böyle bir anlayışın
içerisinde olmadığımızı her yerde ispatladık.
Bakın değerli milletvekilleri, bundan on yıl önce, Türkiye,
sanayide düşük yoğunluklu teknolojiye, demokraside de oldukça düşük
standartlara sahipti. Bugün artık Türkiye, sanayide ileri teknolojiye sahip
olduğu gibi, buna paralel olarak demokraside de ileri standartlara sahip. Şu anda
bizim artık 2023 hedeflerimize on yıl var. Bu on yıl içinde 2023 hedeflerine
ulaşmak için bizim iki alanda seviyeyi daha da yukarıya çekmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, biz, ne yapacağımızı, ne yaptığımızı
konuşuyoruz. Dikkat edin, bu kürsüye çıkanlar, ne yapacaklarını konuşmadılar,
yalan yanlış akıllarına ne geliyorsa onları anlattılar ki az önce arkadaşlarım
da zaten gereken cevabı verdi çünkü ben onlara cevap vermeye kalkarsam asıl
konuşmamı yapamayacağım. Onun için, ben asıl konuşmama vakit ayırmak… Zaman
zaman da şöyle biraz, belki dokunduracağım.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, birincisi yüksek yoğunluklu teknolojiye, ikincisi de
demokraside çok daha yüksek standartlara alışmamız gerekiyor, bunu başarmamız
gerekiyor. Eğer bunlardan herhangi birinde aksama olursa hedeflerin tutması
zorlaşır, hatta imkânsızlaşır. 2023’te bizim 500 milyar dolar ihracat hedefimiz
var, 2023’te 2 trilyon dolar millî gelirle, 25 bin dolar kişi başı millî
gelirle dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri olma hedefimiz var. Şimdi, ya şunu
niye kıskanıyorsunuz? Ya, on yıl önce kişi başı millî gelir 3.600 dolarken
bugün 10.700 dolara yaklaştığımıza göre bundan niye rahatsız oluyorsunuz,
neden?
İZZET ÇETİN (Ankara) – Para kimde?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ben aynı şekilde diğer
muhalefet genel başkanına da soruyorum: Ya, siz, millî geliri aldığınızdaki
rakama bakın, bize devrettiğinizdeki rakama bakın? Bize düşerek teslim ettiniz,
biz tekrar ayağa kaldırdık. Bu farkları niye görmüyorsunuz? Bunları lütfen
görelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, eğitimi daha da yaygınlaştırarak, eğitimin kalitesini
daha da yükselterek, özgür, girişimci, cesur ve öz güveni yüksek gençler
yetiştirerek Türkiye’nin geleceğini daha da aydınlatacağız. Biz on yıl boyunca
bu ülkenin çocuklarına en başta öz güven aşıladık, bu ülkenin çocuklarının
hiçbir sorunun kalıcı, hiçbir sorunun çözümsüz olmadığını görmelerini sağladık.
Bizim çocuklarımız kendi öz değerlerinden, kendi tarihlerinden ve kendi
medeniyetlerinden aldıkları ilhamla, evrensel değerleri özümseyerek inşallah bu
coğrafyada tarihimizi yeniden yazacaklar, ben buna inanıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu ülke geçmişte nasıl tarihe, bilime ve sanata yön
veren insanlar çıkardıysa, inşallah bugün ve yarın da bu topraklardan, bu genç
nesillerden geleceğe yön verecek isimler yetişecek.
Değerli milletvekilleri, ekonomiyle demokrasi arasındaki
paralellik kadar ekonomiyle aktif dış politika arasında da paralellik
bulunuyor. Tabii burada ana muhalefet olsun, diğerleri olsun bunlarla bizim
anlaşmamız mümkün değil. Bunların, sıfır toleransın ne olduğunun tanımını bir
defa anlamaları için daha çok zaman ister. Bu, kolay iş değil. Hayatında en
ufak bir dış ilişki, bir dış politika, böyle bir şeyin içerisinde olmayanın kalkıp
da bunu anlaması mümkün değil.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Doktora gitmen lazım!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve anlayacaklar,
anlayacaklar da neticelerini gördükten sonra. Ama sabretmeye de tahammülleri
yok. Bak, biz dinledik, konuşmadık ama onlar, işte böyle, bu tür, böyle laf
atmak suretiyle yerinde boğmanın gayreti içine giriyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Nezaket kurallarını da bilmiyorlar.
Türkiye, son on yılda, aktif barışçı dış politikaları sayesinde,
bölgenin ve dünyanın saygın, etkili, sözü dinlenen ve sözünün ağırlığı olan bir
ülke konumuna yükselmiştir. Dış politikamızda, uluslararası ilişkilerde her
zaman küresel vicdanı öne çıkardık, adaleti yücelttik, kardeşliğe, dostluğa,
dayanışmaya vurgu yaptık. Sorun çıkaran değil sorunların üzerine giden, ateşi
söndürmek, acıları dindirmek, akan kanları durdurmak için mücadele eden bir
ülke olduk. Biz her ülkeyle ama her ülkeyle iyi ilişkiler tesis etmeye, varsa
aradaki sorunları samimi şekilde çözmeye gayret ettik.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Azerbaycan’ın, Türk
cumhuriyetlerinin, bölgemizdeki, dünyadaki tüm dost ve kardeş halkların
hukukunu en güçlü şekilde savunduk ve savunmaya devam ediyoruz.
Arap halklarının özgürlük, hak, adalet, insanca yaşam taleplerini
en güçlü şekilde destekledik.
Medeniyetler ittifakı projemizle küresel barış mücadelesi vermeye
devam ediyoruz.
Bütün olumsuzluklara, bütün engellemelere… Avrupa Birliği
umudumuzu muhafaza ediyor, gerekli reformları yapıyoruz.
Uluslararası kuruluşlarda aktif görevler üstleniyoruz. Sadece,
2012 yılında 11 ülkeyle Türkiye arasındaki vizeleri kaldırdık. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz gidebildiği ülke sayısı 64’e, sınırda vize
alabildiği ülke sayısı 11’e yükseldi.
Küresel finans krizinde gelişmiş ülkeler dış temsilciliklerini
kapatırken biz burada da farklı bir performans sergiledik, dış temsilcilik
sayılarımızı artırdık. 2002 yılında Türkiye'nin dünya genelinde 93
büyükelçiliği vardı. On yılda 27 büyükelçilik açtık ve toplam sayıyı 120’ye
çıkardık. Afrika kıtasında sadece 12 büyükelçiliğimiz vardı, yıl sonunda bu
sayı 34’e ulaşıyor. 2002’de 163 olan dış temsilcilik sayımız şu anda 204’e
ulaştı. Bunu en kısa zamanda 231’e çıkaracak ve dünyanın en yaygın örgütlenmiş
5 ülkesinden biri olacağız.
Sadece 2012 yılında 23 yeni merkezde ticaret müşavirlikleri tesis
ettik. Ticaret müşavirlerimizin görev yaptığı merkez sayısı 2002’de -lütfen
dikkat- 62 adetken şu anda 160’a ulaştı. 2002’de 84 müşavir görev yaparken şu
anda 233 müşavir bu merkezlerde görev yapıyor. 36 milyar dolardan devraldığımız
ihracatı da, işte az önce de ifade ettim, on yılın sonunda 150 milyar dolara
yükselttik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) – İthalat ne oldu?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız,
az önce burada bir rakamdan bahsetti ana muhalefetin Genel Başkanı,
Hollanda’nın ihracatından bahsetti. Genel Başkanınıza sorun da, o ihracatın ne
kadarı ithalattır onun cevabını bir arayıp bul, ondan sonra gel bana bu soruyu
sor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) – İthalatı sen de söyle canım, ne fark eder.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Her ihracatın
içerisinde…
İZZET ÇETİN (Ankara) – İthalat ne oldu, onu da sen söyle biz
öğrenelim.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – …“yan ürünler” denilen
bu tür ürünler de alınır ve oradan siz ihracatınızı da yaparsınız. Bu konularda
bilginiz, tecrübeniz yok, öğreneceksiniz, sabırla, öğreneceksiniz.
36 milyar dolardan devraldığımız ihracat buraya çıkarken, sadece
belli ülkelere değil, dünyanın en ücra, en uzak ülkelerine kadar ulaştık.
Müteahhitlik hizmetlerinde Çin’den sonra dünyanın 2’nci ülkesiyiz,
buraya çıktık.
Turizm gelirlerimiz aynı dönemde 3 kat arttı. Turist sayısında
dünyada 6’ncı, turizm gelirinde dünyada 9’uncu ülke konumuna yükseldik.
Bölgenin istikrarını, bölgenin barış ve huzurunu, Türkiye'nin
refahıyla, büyümesiyle bağlantılı gördük, her zaman barışın, her zaman
diyaloğun, her zaman uzlaşmanın tarafında durduk.
Türkiye olarak güçlünün yanında değil, haklının yanında; zalimin
yanında değil, mazlumun, mağdurun yanında yer aldık. Biz, Filistinlilere
yaptığı zulme, Gazze’de uyguladığı insanlık dışı saldırılara, uluslararası
sularda yardım gemisine yönelik korsan saldırıya rağmen, birileri gibi… Evet,
kimi kastettiğimi anlıyorsunuz: CHP. Az önce, bizi, “İsrail’le kapalı kapılar
ardında ne konuştunuz, diye suçluyor. Bana İsrail’le kapalı kapılar arkasında
ne konuştuğumu, kimlerden bunu aldığınızı ispat edemezseniz müfterisiniz, müfterisiniz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Ankara) – İsrail’le o tarihte…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Biz, bugüne kadar hiçbir iktidarın
yapamadığını yapmak suretiyle, uluslararası sularda… (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – …bizim gemilerimize
saldıranlara karşı hangi cevap gerekiyorsa o cevabı verdik. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Hiçbir zaman, kapalı
kapılar arkasında bu tür pazarlıkları yapacak tıynette bir siyaset biz
gütmedik, o size ait bir şeydir, siz onu görüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – “Tayyip ile İsrail arasında diyalog var.”
diyor, Obama söylüyor. Duymuyor musun Obama’nın söylediklerini?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Hiçbir ülkenin iç
işlerine karışmadık, hiçbir ülkenin topraklarına göz dikmedik. Suriye halkı
bizim kardeşimizdir…
İZZET ÇETİN (Ankara) – ABD öğretti.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – …canımız ciğerimizdir.
Bizim sorunumuz Esed yönetimiyledir ve asla Suriye’nin toprak bütünlüğü
noktasında en ufak bir tereddüdümüz yoktur, onun bütünlüğünden yanayız. Aynı
düşünce bizim, Irak için de geçerlidir. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Başbakan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.
Değerli milletvekilleri, bakınız, sayın başkanlar konuşurken en
ufak bir müdahale olmadı. Bu kürsüde herkes kendi düşüncesini dile getiriyor
dolayısıyla bu türlü bir müzakere usulü doğru değil.
Sayın Tanal, bakın, en çok laf atanlardan biri sizsiniz. Bundan
sonra daha müzakereler yapacağız. Bugün böyle bir müzakere yaparsak bir başka
günkü toplantıda da burada müzakere yapılma imkânı kalmaz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama hiçbir partinin başkanı tahrik edici
konuşmadı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, kendi takdiridir, öyle konuşur. Eğer cevap
gerekiyorsa grup başkan vekilleriniz var, sayın genel başkanlar var. Yani
yapmayın böyle birşey.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Obama öyle söylüyor, Obama!
BAŞKAN - Yapmayın, herkes kendisi nasıl takdir ediyorsa öyle
konuşuyor.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – “Kapalı kapılar ardında
İsrail ile ne konuştunuz?” demek tahrik edici değil mi? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İsrail ile sözleşmeleri yapan siz değil
misiniz?
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen… (AK PARTİ sıralarından “Sus be!”,
sesleri)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İsrail ile sözleşmeleri yapan siz değil
misiniz?
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, lütfen sakin
olun. Herkes tıynetinin gereğini yapar, sakin olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, aktif ve barışçı dış politikamızın bir başka
neticesi de dünya üzerinde ihtiyaç sahibi her ülkeye, dost ve kardeşlerimize
elimizi uzatmak oldu. Bir yandan dünya geneline yayılmış akrabalarımıza,
kardeşlerimize, dostlarımıza ulaşırken, aynı zamanda ata yadigarlarımıza da çok
güçlü şekilde sahip çıktık. TİKA’yla dünyanın her köşesine yardım elimizi
uzatıyor, ata yadigarı eserleri gün yüzüne çıkarıyoruz. Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığımızla Türkiye’nin sıcaklığını ve gücünü
hissettiriyoruz.
Yunus Emre enstitülerini kurarak dünyaya Türkçe öğretiyoruz.
TRT Avaz’la, TRT Türk’le, TRT Arapça’yla, TRT Şeş’le Türkiye’nin
mesajlarını dünyaya duyuruyoruz.
Bakın, 1992 ile 2002 yılları arasında, on yılda, faaliyet
gösterdiği ülkelerde TİKA’nın toplam proje sayısı 2.241 idi. 2002 yılından 2011
yılına kadar TİKA aracılığıyla biz, 10.086 proje sayısına ulaştık; farkımız bu.
Yani TİKA’nın proje sayısını önceki on yıla göre 4,5 kat artırdık.
Ülkemizin resmî kalkınma yardımları, 2011 yılında rekor bir seviyeye
ulaştı; 1 milyar doları aştı ve 1 milyar 273 milyon dolar oldu. 2002 yılında 86
milyon dolar olan yurt dışı kalkınma yardımlarımız, 27 kat artarak, 2011
yılında 2 milyar 363 milyon dolara ulaştı.
Kazakistan’da Kazak-Türk Lisesini, Karadağ’da Şükriye Mecedoviç
İlkokulunu, Afganistan’da Kabil’deki Mahmud Tarzi Lisesini, Makedonya’da Üsküp
Tefeyyüz İlköğretim Okulunu, Kosova’daki Prizren Üniversitesini ve bunun gibi
birçok ülkedeki üniversiteyi, liseyi, ilkokulu biz inşa ettik. Sadece 2007’den
günümüze kadar geçen sürede inşa edilen okul sayısı 214’e ulaştı.
Orta Asya’nın ilk kemik iliği nakil merkezîni Kırgızistan’da
açtık. Filistin’in kuzeyinde Tubas Türk Hastanesinin yapım işini sürdürüyoruz.
Hastane tamamlandığında Tubas şehrinin ilk hastanesi olacak.
Son dört yıl içinde Pakistan, Somali, Moldova, Filistin Batı
Şeria’ya 58 ambulans hibe ettik.
Lübnan’daki 100 yataklı Sayda Türk Hastanesinin inşaatını iki yıl
önce tamamladık. Sadece Nijerya’da 19.410 kişiye sağlık taraması yaptık.
Yıllar içinde yıpranan, Kudüs Harem-i Şerif’te bulunan Kubbet-üs
Sahra hilalinin üç parçadan oluşan altın renkli bakır hilalini 5’inci defa biz
yeniledik.
Bosna’da tarihî Konjic Köprüsü’nü yeniden inşa ettik. Drina
Köprüsü’nün korunması için çalışmalar yürütüyoruz.
Türkmenistan’da Sultan Sancar Türbesi’nin restorasyonunu,
Kazakistan’da Ahmet Yesevi Türbesi’nin restorasyonunu biz yapıyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin yaptığın belli!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Moğolistan’daki bin
üçyüz yıllık Türk anıtlarının gelecek nesillere aktarılması için Bilge Kağan ve
Kül Tigin anıtlarının kopyalarını çıkardık ve Göktürk anıtlarının bulunduğu
bölgede bir müze inşa ederek bu anıtları sergiye açtık.
Giray Han tarafından 1500 yılında Bahçesaray’da yaptırılan ve Doğu
Avrupa’nın en eski eğitim kurumlarından biri olan Zincirli Medresesi ile Giray
Han Türbesi ve Külliyesi’nin restorasyon çalışmalarını tamamladık ve hazır hâle
getirdik.
Kırım Tatar kardeşlerimize, uygulamaya başladığımız toplu konut
projeleri ve inşa ettiğimiz okullarla, Türkiye'nin sıcaklığını, yakınlığını
hissettirdik.
Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da tek cami olarak hizmet veren Kadı
Seyfullah Efendi Camisi’ni biz restore ediyoruz.
Makedonya'da Kocacık köyünde bulunan Gazi Mustafa Kemal'in babası
Ali Rıza Efendi'nin yaşadığı ev tarafımızdan aslına uygun olarak yeniden inşa
edildi. Bunlar, dünya üzerinde uyguladığımız projelerden sadece bir kısmı.
Elinizdeki kitapçıkta çok daha ayrıntılı bilgi yer alıyor.
Dünya geneline yayılmış ata yadigârı eserlere sahip çıkarken,
kardeş ve akraba topluluklara el uzatırken, Türkiye içinde de vakıf eserlerine
güçlü şekilde sahip çıkıyor, onları yeniden gün yüzüne çıkarıyoruz. Burada da
şimdi sizlere bir kıyas veriyorum, bu da çok önemli. 1996-2002 yılları arasında
sadece 46 vakıf eseri onarılmışken, biz, on yıl içinde 3.750 tarihî eserin
onarımını gerçekleştirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanlığımız eliyle de 90
eseri restore ettik, 15 eserin restorasyonu devam ediyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kiliselere ne harcadınız?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Tarihî ve kültürel
mirasımızı korumaya, gün yüzüne çıkarmaya yönelik çok büyük, özel projeler
sürdürüyoruz; aynı zamanda yurt dışına çıkarılmış hazinelerimizi de tek tek
Türkiye'ye kazandırıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, çok önemli bir bölüme geliyorum. Az
önce Ana Muhalefet Genel Başkanı yine bir şeyler söyledi, zannediyorum cevabı
burada bulacak. Bize bazı konularda konuşurken çok iyi düşünmeniz lazım, ondan
sonra konuşmanız lazım.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Tekelinde mi o da?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de son on yıldaki değişimi en iyi ifade eden sektörlerden biri savunma
sanayisidir.
Savunma sistemleri ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı, 2
kat artışla, Sayın Kılıçdaroğlu, bizim dönemde yüzde 54'e çıkmıştır. ASELSAN ve
TUSAŞ'ın geçmişte esamesi dahi okunmuyordu; şu anda, bu 2 şirketimiz, savunma
sanayisindeki yatırımlarıyla, dünyanın en büyük 100 firması arasında yer
alıyorlar. Bakınız, nereden nereye geldik!
Millî sermayemizin ürettiği mini insansız hava aracı sistemlerinin
seri üretimleri süratle devam ediyor. Bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin
hizmetine 164 adet insansız uçak ve 4 adet insansız helikopter sunuldu.
“Altay” millî tankımızın ön tasarımı tamamlandı. İlk defa
ülkemizde modern bir tankın üretimini gerçekleştiriyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – 1942’de yapılmıştı ilk tank.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – “ANKA” insansız hava
aracımızın tasarım ve prototip imalatını tamamladık.
Uzun menzilli roketler artık ülkemizde üretiliyor. İleri
teknolojiyle donatılan 50 kilometre ve daha uzun menzilli obüs ve roket
sistemlerinin seri üretimlerine başladık.
Türkiye'nin ilk millî savaş gemisi olan ve tamamen ülkemizde
tasarlanarak inşa edilen MİLGEM Savaş Gemisi’ni 2008 yılında denize indirdik.
ATAK Helikopteri de Türkiye'de üretiliyor. Helikopterlerin uçuş
testlerine 2011 yılı içerisinde başladık ve 2013 yılı içinde bu helikopterlerin
Türk Silahlı Kuvvetlerine teslimatına başlamayı planlamış bulunuyoruz.
Göktürk-2 uydumuzun üretimini tamamladık. Bu uydumuzu 19 Aralıkta,
saat 18.52'de uzaya gönderiyoruz. Hayırlı olsun inşallah. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Muhalefeti de bekleriz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ama bundan da rahatsız
olanlar çıkabilir. Gönlüm arzu eder muhalefet de gelsin, beraber bunu
izleyelim, bundan rahatsız olmasınlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Artık, tank modernizasyonlarını millî firmalarımız yapıyor.
Şimdiden, Orta Doğu'da, Asya'da, Uzak Doğu'da ve hatta Latin Amerika'da birçok
ülkeye savunma sanayisi ürünlerimizi ihraç ediyoruz.
Evet, biz, nutuk milliyetçiliği değil, millete ve ülkeye hizmet
üreten fiilî milliyetçilik yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, on yıldır başarıyla uyguladığımız ekonomi
politikaları, on yıl içinde çok farklı şekillerde test edildi. Ekonomimiz, yurt
içinde oluşturulmaya çalışılan siyasi krizlerde çok sağlam bir duruş sergiledi.
Demokrasiye yönelik müdahale girişimlerinin olduğu dönemlerde dahi Türkiye
ekonomisi hiçbir sarsıntıya uğramadı.
Aynı şekilde, ekonomimiz, on yıl içinde gerçekleşen iki mahallî
seçim, üç genel seçim, iki referandum… Yine dirençli bir yapı sergiledi.
Oluşan güven, istikrar ve disiplin sayesinde, geçmişte her seçim
döneminde dalgalanan ve dengeleri bozulan ekonomi, geride bıraktığımız yedi
seçimde en küçük bir sapma göstermedi.
Yine, ekonomimiz, küresel dalgalanmalar karşısında, küresel
krizler karşısında da dünyaya örnek olacak bir sağlamlık sergiledi. Bütün
bunların ötesinde, ekonomimiz, geride bıraktığımız on yıl içinde, yedi farklı
seçimde milletimizin huzuruna çıktı ve milletimizden tam not aldı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Kılıçdaroğlu, karneyi millet verir, millet, millet verir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz, milletin verdiği karneye bakın, ona
bakın.
Elbette ki, biz, insanı ekonomik nesne olarak görmüyoruz, böyle de
görmeyiz, bizim için insan ekonomiden ibaret değildir. Bizim için insan, sadece
bir üretici, sadece bir tüketici, pazarın ve piyasanın öylesine bir aktörü
olmaktan ibaret de değildir. İnsanı eşrefi mahlukat olarak görüyoruz, maddi
ihtiyaçlarından çok daha ötede, insanı, ruhuyla, kimliğiyle, değerleriyle,
insanı diğer canlılardan ayıran ulvi özellikleriyle değerlendiriyoruz. Bizim
bakış açımız bu.
Demokratikleşme alanında attığımız adımlara paralel olarak, sosyal
politikalarımıza paralel olarak ekonomi politikalarımız da on yıl boyunca
milletin takdirine sunuldu ve milletten büyük teveccüh aldı.
Burada, refah seviyesine ilişkin sadece birkaç göstergeyi sizlerle
ve aziz milletimle paylaşmak istiyorum.
Bakınız, hanelerdeki bilişim teknolojileri bulunma ölçümleri,
özellikle 2004 yılından itibaren yapılmaya başlandı böyle bir ölçüm.
2004 yılında Türkiye'de her 100 evden 11'inde bilgisayar vardı, şu
anda her 100 evden 59'unda bilgisayar var.
2004 yılında her 100 evden 54'ünde cep telefonu vardı, şu anda her
100 evden 93'ünde cep telefonu var.
Cep telefonu abone sayısı, 2002 yılında 23 milyon kişiydi; şu
anda, 65 milyon kişiye ulaştı. Bir cep telefonu abonesi, 2009 yılında ayda
ortalama 184 dakika konuşuyordu; şu anda, ortalama konuşma süresi ayda 300
dakikaya ulaştı.
İnternet abone sayısı 2002 yılında 1 milyon 310 bin kişiydi, 2011
sonunda 14 milyon aboneye ulaştı yani İnternet abonesi sayısı 11 kat arttı.
2002'de Türkiye'de kayıtlı 4 milyon 600 bin otomobil vardı, şu
anda 8,5 milyon kayıtlı otomobil var.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Herhâlde bunlar refah seviyesini anlatıyor.
Bunlar yoksulluğu anlatmıyor, refah seviyesini anlatıyor.
Geliyorum ücretlere: Aile yardımı ödeneği dâhil en düşük memur
maaşı 2002 Aralık ayında 392 lira iken 2012 Aralık ayında 1.758 liraya çıktı,
artış yüzde 348.
Aile yardımı ödeneği dâhil ortalama memur maaşı 2002 Aralık ayında
578 lira iken 2012 Aralık ayında 2.042 liraya çıktı, artış yüzde 253.
Net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184 lira iken 2012 Aralık
ayında 740 liraya çıktı, artış yüzde 301.
En düşük memur emekli aylığı 2002 Aralık ayında 377 lira iken 2012
Aralık ayında 1.084 liraya çıktı, artış yüzde 188.
En düşük SSK emekli aylığı 2002 Aralık ayında 257 lira iken 2012
Aralık ayında 886 liraya çıktı, artış yüzde 245.
En düşük BAĞ-KUR esnaf emekli aylığı 2002 Aralık ayında 149 lira
iken 2012 Aralık ayında 718 liraya çıktı, artış yüzde 383.
En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı 2002 Aralık ayında 66 lira
iken 2012 Aralık ayında 536 liraya çıktı, artış yüzde 714. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 65 yaş aylığı -bu da çok önemli- 2002 Aralık
ayında 24 lira -hâle bakın- 2012 Aralık ayında 122 liraya çıktı, artış yüzde
397.
Muhtar aylığı neydi biliyor musunuz? 2002 Aralık ayında 97 lira
–biz göreve geldiğimizde- 2012 Aralık ayında 427 liraya çıktı, artış yüzde 338.
Emekli maaşları arasındaki farkı gidermek için 2012 yılında
çıkardığımız İntibak Yasası, 1 Ocak 2013 tarihi itibarıyla artık yürürlüğe
giriyor.
Şimdi, burada, Sayın Kılıçdaroğlu, emeklilik gelişme payının
kaldırıldığını söylüyor. Herhâlde yanlış anlamadım. Bunu söyleyen SSK’da genel
müdürlük yapmış biri, malum.
Emeklilere gelişme hızından yüzde 30 oranında biz pay verdik,
hatta 2000 öncesi bu verilmiyordu -o dönemin içinde Sayın Kılıçdaroğlu da var-
İntibak Yasası’yla biz şimdi 2000 öncesine yüzde 75 ilaveyle bunu veriyoruz.
Şimdi, kendileri SSK’yı böyle yönettikleri için, şimdi de gelip
bunun faturasını bize kesmeye gayret ediyorlar. Biraz sonra çok daha
enteresanlarına geleceğiz.
Değerli arkadaşlarım, dikkat ederseniz ücretlerin hiçbiri
enflasyon karşısında erimedi. Onu özellikle koruduk.
Bakın, ben şimdi size bir de alım gücünü vereceğim. Enflasyonla
mücadelede sağladığımız başarının bir eseri olarak, ücretlerin alım güçleri
ciddi oranda arttı. Buna hiç dokunmuyorlar.
2002 yılında asgari ücretin tamamıyla 143 litre süt alınabiliyordu
-ki buna “mal-para” diyoruz biz ekonomide- bugün 316 litre süt alınabiliyor.
Bakın parayı konuşmuyorum artık, süt.
2002 yılında asgari ücretle 82 kilo kuru fasulye alınıyordu, şu
anda 142 kilo alınıyor.
2002 yılında asgari ücretle 181 kilo ekmek alınabiliyordu, şu anda
289 kilo ekmek alınıyor.
2002 yılında asgari ücret 1.146 kilovatsaat elektriğe tekabül
ediyordu, şu anda 2.072 kilovatsaat elektriğe karşılık geliyor.
Asgari ücret 2002'de 492 metreküp doğal gaz alabilirken, bugün 701
metreküp doğal gaz alabiliyor. Aynı şekilde, asgari ücret, 8,7 adet tüp
alabilirken bugün 11 adet tüp alabiliyor.
Değerli arkadaşlarım, geliyorum yoksulluğa; sıkça istismar edilen,
çarpıtılan, olduğundan farklı şekilde gösterilen yoksulluk konusuna. Dünyaya
referans olabilecek yöntemle yoksulluğu hesapladık. 2002 yılında, kişi başı
günlük 1 doların altında harcama yapanlar toplam nüfusun binde 2’sini
oluşturuyordu -bakın bu çok önemli- 2006 yılından itibaren Türkiye’de günlük
harcaması 1 doların altında nüfus kalmadı.
Günlük harcaması 2,15 doların altında nüfus, 2002’de yüzde 3 küsur
oranındaydı, geçen hafta açıklanan yeni verilerle, bunun da artık yüzde 0,14’e
kadar düştüğünü görüyoruz.
2002 yılında 66 milyon olan nüfusumuz içinde günlük harcaması 2,15
doların altında olan 2 milyon 82 kişi vardı, 2011 sonunda 73,4 milyon nüfus
içinde bu sayı sadece 105 bin kişi. Bakınız, nereden nereye!
Günlük harcaması 4,3 doların altındaki nüfus 2002’de yüzde 30
seviyesindeydi, 2001’de bu 2,79 seviyesine düştü.
2002 yılında 66 milyon nüfus içinde günlük harcaması 4,3 doların
altında olan 20 milyon 721 bin kişi vardı, 2011 sonunda 73,4 milyon nüfus
içinde bu sayı 2 milyon 111 bin kişiye düştü. Yani, hem nüfus artıyor hem de bu
noktada bunların ifade ettiği yoksulluk filan, bunların hepsini yavaş yavaş
eritiyoruz.
Şimdi, borçlar konusuna geliyorum. Değerli milletvekilleri, hemen
her yıl bütçe görüşmelerinde Türkiye’nin borcu bu kürsüden dile getiriliyor.
Borç konusu muhalefet tarafından maalesef doğru olmayan, doğru yansıtılmayan
rakamlar marifetiyle bir istismar aracı olarak ortaya konuluyor.
En başta şunu söylemek isterim: 2002 yılından bu yana uygulanan
disiplinli, tutarlı ekonomi politikalarımız sayesinde borçlanma maliyetlerimiz
tarihin en düşük seviyelerine inmiştir. TL cinsinden iç borçlanmanın ağırlıklı
ortalama faizi -bakın, bu çok önemli- 2002 yılında -küsurat söylemiyorum- yüzde
63 iken, yapılan en son ihalede yüzde 6 ile tarihin en düşük seviyesine düştü.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli, soruyorum: Yüzde 63 mü büyük,
yüzde 6 mı büyük? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yüzde 63 faiz
ödediğimiz zaman mı millet bunun
bedelini daha ağır ödüyor, yoksa yüzde 6 faiz ödediğimiz zaman mı bunun
bedelini daha ağır ödüyor? Artık lütfen bunu görelim.
Reel iç borçlanma faizi 2002 yılında yüzde 30 olarak
gerçekleşirken, bugün itibarıyla sıfır civarına gerilemiştir. Borçlanma
faizleri hızla düşerken borçlanma vadelerimiz de tarihinin en yüksek
seviyelerine çıktı. Hükûmeti devraldığımızda hazine iç piyasalardan ancak
ortalama 9,5 ay vadeyle borçlanabiliyordu, bugün hazine iç piyasalardan 10 yıl
vadeyle yani 120 ay vadeyle borçlanma yapabiliyor. Bu bir kredibilitedir, bu
bir güvendir. 2002 yılında dış piyasalarda dolar cinsinden tahvil
borçlanmamızın vadesi ortalama 7 yıl iken, bugün ortalama 14,5 yıla çıkmıştır.
Bu gerçekleri lütfen görelim.
Buna ek olarak, hazine, 2012 yılında hem iç piyasada hem de
uluslararası sermaye piyasalarında ilk defa kira sertifikası ihracı
gerçekleştirdi. İç piyasada gerçekleştirilen ihraca 2 katından fazla,
uluslararası piyasada gerçekleştirilen ihraca ise 5 kat talep var. Böylece,
ülkemiz faizsiz finansman piyasalarına erişim sağlamış ve İstanbul’un finans
merkezî olmasına yönelik projemizde önemli bir adım atılmıştır.
Faiz giderlerinin toplam bütçe harcamaları içindeki payı 2002
yılında yüzde 43 -sorunuza cevap- bu oran 2012 yılında yüzde 13’e düşmüştür.
Herhâlde “13” 43’ten küçüktür değil mi? 2002 yılında merkezî yönetim vergi
gelirlerinin -bakın, bu da çok önemli- toplam vergi gelirlerinin yüzde 86’sı
faiz harcamalarına giderken, bu oranın 2012 yılında yüzde 17,6’ya gerilediğini
görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın, vergide de, işte buyurun, faiz
giderlerinde de nereye düşüyoruz. Hükûmetlerimiz döneminde gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak faiz harcamalarında 11,4 puanlık bir tasarruf ayrıca
sağlandı. 2012 yılı gayrisafi yurt içi hasılası baz alındığında yaklaşık olarak
164 milyar liralık bir tutara karşılık geliyor.
Şimdi, geliyorum borç yüküne: Uyguladığımız mali disiplin ve etkin
borçlanma stratejileri sonucunda, on yıllık dönemde Türkiye’nin kamu borç yükü
yaklaşık 40 puan düşmüştür. 2002 sonunda yüzde 74 düzeyinde olan Avrupa Birliği
tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı bu yıl
sonu itibarıyla yüzde 36’ya düşüyor.
Küresel kriz döneminde birçok ülkede borç yükü ciddi oranlarda
arttı. Az önce, Kılıçdaroğlu, konuşurken bazı rakamlar verdi, ben de vereyim.
Kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Japonya’da yüzde 236
-küsuratını söylemiyorum- Yunanistan’da yüzde 71, İtalya’da yüzde 126,
Portekiz’de yüzde 119, İrlanda’da yüzde 118, Amerika Birleşik Devletleri’nde
yüzde 107. Eğer daha isterseniz verebilirim. Dünyada, gelişmiş ülkelerde bu
yaşanırken biz Türkiye’de son üç yılda borç yükünü 10 puan azalttık. 2002 yılı
sonunda yüzde 61,5 düzeyinde gerçekleşen kamu net borcunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 45 puana yakın bir düşüşle 2012 yılında yüzde 18 civarına
geriledi.
Bakın, kamunun dış borcu ile döviz cinsi varlıkları
netleştirildiğinde yani kamunun dış pozisyonuna bakıldığında 2002 yılında 54
milyar dolar net dış borç varken, 2012 yılının ikinci çeyreği itibarıyla
kamunun 1,9 milyar dolar net dış varlığı bulunuyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tabii, buralara kolay gelmedik. Mücadelemiz “3Y” ile idi:
Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar. Bu mücadeleyi vererek buralara geldik.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tam bu noktada çok çok
önemli bir hususa da değinmek durumundayım. Bakın, bugün Kayseri’de Kayseri
Büyükşehir Belediye Başkanımız tarafından son derece anlamlı, son derece önemli
bir etkinlik gerçekleştirildi. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanımız bugün
Kayseri’de 3.500 aileye 1’er kilogram sucuğu ücretsiz olarak dağıttı yani
yoksul ailelere toplamda 3,5 ton sucuk dağıtılmış oldu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, “Bu sucuk meselesi de nereden çıktı?” diyeceksiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz sucuk fabrikasında çalışıyordunuz,
oradan mı getirttiniz sucukları?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bunu bugün gündeme
getirdim. Zira, Kayseri’de dağıtılan 3,5 ton sucuk için Kayseri Büyükşehir
Belediye Başkanım adına Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanına
şükranlarımı ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz hangi sucuk fabrikasında
çalışıyordunuz?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Sadece Sayın Genel
Başkanına değil, 2011 yılı bütçe açılış görüşmeleri esnasında Sayın Genel
Başkanın eline Kayseri’yle ilgili yalan yanlış bilgileri tutuşturan arkadaşlara
da çok teşekkür ediyorum. Gerek CHP Genel Başkanı gerek ona not ileten
arkadaşlar sayesinde, hamdolsun, bugün 3.500 aile sucuğa doydu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bugün dağıtılan 3,5 ton sucuk Kayseri Büyükşehir Belediyesi
tarafından ya da devlet tarafından değil, -bakın, altını çizerek ifade
ediyorum- Sayın Kılıçdaroğlu’nun iftira ve ithamları sayesinde bizzat Sayın
Kılıçdaroğlu tarafından finanse edilmiş oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tam iki yıl önce yine bu kürsüde, CHP Genel Başkanı, eline tutuşturulan
notlardan yola çıkarak Kayseri Büyükşehir Belediyemize yolsuzluk ithamında
bulundu. Hemen ardından kürsüye gelerek on beş dakika sonra bu iddiaların
iftira olduğunu kendisine ifade ettik ama anlamadı. Sayın Kılıçdaroğlu, hem
bizden hem Kayseri Belediye Başkanımızdan özür dilemek yerine bu iddia ve
iftiralarını sonraki günlerde, hatta sonraki haftalarda, aylarda, yıllarda da
sürdürdü. Belediye Başkanımız tarafından açılan tazminat davalarından 3’ü
sonuçlandı, CHP Genel Başkanı 75 bin lira tazminatı Büyükşehir Belediye
Başkanımıza ödedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hem de kuzu kuzu ödedi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Savcıya sunulan…
UMUT ORAN (İstanbul) – Biraz ciddiyet olsun, biraz ciddiyet!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Önce sen Genel Başkanını
o ciddiyete davet et, ondan sonra gereğini yaparız biz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, yolsuzluk, çirkindir;
yolsuzluk, kul hakkı yemektir ve haramdır; yolsuzluk, yetimin hakkını yemektir
ve aynı zamanda insanlık dışıdır. Ancak, yolsuzluk ne kadar çirkin, haram ve
insanlık dışıysa, belgesiz, mesnetsiz, delilsiz şekilde yolsuzluk ithamında
bulunmak da o kadar çirkin, o kadar
haksız, o kadar insanlık dışıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu Hükûmet, on yılda Türkiye’nin millî gelirini 3 kat artırmış,
230 milyar dolardan 774 milyar dolara çıkarmış bir hükûmettir. Bu Hükûmet, kişi
başına millî geliri 3,500 dolardan, 10.700 dolara çıkarmış bir hükûmettir ve
rahatsız oluyorlar IMF borcunu azalttığımızdan. “Yolsuzluk” diyorlar. Biz
görevi devir aldığımızda IMF’e borç 23,5 milyar dolardı, şu anda bu borç 860
milyon dolara indi Sayın Bahçeli, sizden bunu böyle devraldık. Yolsuzluğun
olduğu yerde, 22 milyar dolardan fazla IMF borcu ödenebilir miydi? Yolsuzluğun
olduğu yerde, Türkiye, IMF’den borç isteyen ülke konumundan, IMF’e borç
verebilecek bir ülke konumuna gelebilir miydi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Az önce şaşırdım. Aman ya Rabbim, bu nasıl siyasetçilik! Güya
bürokrasiden, teknokrasiden gelmiş. Merkez Bankasındaki altın rezervini bir
kenara koyuyor. Bu nasıl bir anlayıştır ya? Önce bunu bir öğren, bunu da
kılavuzlarına bir sor. Merkez Bankası döviz rezervini de 27,5 milyar dolardan
aldık. Değerli arkadaşlarım, Merkez Bankasının şu anda döviz rezervi -altın
dâhil- 118 milyar 366 milyon dolara çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu bir tarihî rekordur. Yolsuzluğun olduğu yerde bu döviz rezervi 91 milyar
dolar artar mı?
Bankalara bakalım: Biz görevi devraldığımızda bankacılık krizi
nedeniyle TMSF’ye, kamu bankalarına ve Merkez Bankasına ihraç edilen devlet iç
borçlanma senetlerine ilişkin yükü de biz devraldık. Yani bizden önceki
dönemler, on yıllar, oralardan biz devraldık. Hükûmetlerimiz döneminde, 2001
krizinin bankacılık maliyeti nedeniyle -değerli arkadaşlarım dolara çevirerek
söylüyorum- 111 milyar lirayı ki bunun kademeli olarak bugüne gelişini
hesapladığınızda faiziyle 112,5 milyar dolar, bunu biz ödedik, bunu ödedik.
Hazinenin yıllık bileşik faiziyle hesapladığınızda, on yıl içinde, bankacılık
krizinin 231 milyar lirasını, ki eski rakamla 231 katrilyon lira ödeyen
Hükûmete yolsuzluk ithamında bulunulabilinir mi?
Zorunlu tasarruf, değerli arkadaşlarım, 13,5 milyar lira, yani
15,3 milyar dolar eğer ödenmeseydi, bugüne gelseydi faiziyle buna ulaşacaktı.
Kim var burada? Memur var. Kim var burada? İşçi kardeşim var. Memurumuzun,
işçimizin bu parası ödenmedi, bunu biz ödedik, biz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü devlet işçisine, memuruna nasıl borçlu olabilirdi? Ve bunu
ödedik.
Bitmedi. “KEY” diye anılan Konut Edindirme Yardımı gene
işçimizden, memurumuzdan; maalesef, borçlanıyorlar, ödeyemiyorlar, onların
maaşlarından kestiler ve biz şu anda uyardık ve şu anda bize makbuzlar geldikçe
ödüyoruz. Şu ana kadar ödediğimiz değerli kardeşlerim, 3,5 milyar lira, o da
3,1 milyar dolar. Bunu da biz ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Biz hem
ödemeleri yaptık hem de borcu düşürdük.
Geçmişte biliyorsunuz ne diyorlardı: Görev zararı. Ziraat
Bankasından, 2002 yılından bu yana 16 milyar liranın üzerinde brüt temettü
geliri elde ettik. Bakın, şimdi, o görev zararı denilip de konuşulan bankalar,
şimdi devlete, hazineye para ödüyor. Geçmişte hep zarar eden bu bankalar,
ayrıca 10 milyar lira tutarında kurumlar vergisi ödemesi yaptı.
Değerli arkadaşlarım, takipteki kredilerden bahsediyorlar, hep
tüketici kredilerinden bahsediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, size tekrar ek süre veriyorum Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Herhâlde bizimki biraz
torpilli olması lazım yani cevap vereceğim.
BAŞKAN – Ek süre veriyoruz ama lütfen siz de toparlayın.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Çünkü on gün süreyle bütçeyi burada konuşacağız, son gün
yine sizler konuşacaksınız. Dolayısıyla ,tamamlarsanız…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ
olun.
Takipteki kredilerin oranı, Ziraat Bankası için yüzde 34,5
seviyesinden yüzde 2,7 seviyesine -bakın, takipteki krediye bakınız, yüzde
34,5’ten yüzde 2,7 seviyesine- Halk Bankası için ise yüzde 45,27 seviyesinden
yüzde 2,89 seviyesine düştü. Hisseleri borsada işlem gören Halk Bankasının
borsa değeri 5 Aralık itibarıyla 21,6 milyar liraya ulaştı. Bu da bir
rekordur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bütün bunların yanında, şimdi burada çiftçi,
esnaf söyleniyor. Ya biraz dürüst olalım. Bakınız, Ziraat Bankasınca
çiftçilerimize kullandırılan tarımsal kredilerin faiz oranı biz geldiğimizde
yüzde 59’du, bugün yüzde 0 ile yüzde 7,5 arasında.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Hapishanedeki çiftçiler endişeyle izliyor
sizi.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
aynı şekilde, bakınız, Ziraat Bankasınca çiftçimize kullandırılan toplam kredi
miktarı 228 milyon lira iken Ekim 2012 sonu itibarıyla bu, 72 kat artışla 16,5
milyar liraya yükseldi, 72 kat. Türkiye'yi değerli arkadaşlarım, Halk
Bankasıyla da farklı bir şekilde tanıştırdık. Yine, yüzde 47 faizle Halk
Bankası esnaf ve sanatkârımıza kredi verirken o da şimdi 5 ila 7,8 arasında
faizle kredi veriyor. Orada da yine yüzde 43 arttı.
Değerli arkadaşlarım, ulaştırmaya bakıyoruz. Geldiğimizde
Türkiye'de toplam bölünmüş yol ağı 6.100 kilometreydi, yetmiş dokuz yılda
buraya varıldı, biz on yılda 16.103 kilometre bölünmüş yol yaptık. Şu an
Türkiye'nin 22 bin kilometre bölünmüş yol ağı var. Kara yolları için yaklaşık
90 katrilyon, 90 milyar harcama yaptık ve Türkiye'de hava yolu taşımacılığı 26
ilde yapılıyordu. Şimdi 48 hava limanından artık, uçaklarla hava taşımacılığı
yapıyoruz. Yolcu trafiğini 34,5 milyondan aldık, 3,5 kat artışla şu anda 118
milyon kişiye ulaştırdık. 1951’den 2003’e kadar elli iki yılda 945 kilometrelik
demir yolu ana hat çalışması yapılmıştı, on yılda biz 1.076 kilometre ana hat
çalışması yaptık. Elli iki yıl boyunca bizim dönemimizdeki hızla, bizim
dönemimizdeki performansla demir yolu eğer inşa edilseydi 5.595 kilometre demir
yolu yapılırdı ve bu arada Türkiye’yi hızlı trenle tanıştırdık. Biliyorsunuz,
Ankara-Eskişehir -şimdi Eskişehir-İstanbul etabı yapılıyor- Ankara-Konya,
Ankara-Sivas, buralar yapılıyor ve demir yollarımız için on yılda 24,6 milyar
liralık, yaklaşık 25 katrilyon liralık yatırım gerçekleştirdik ve burada da
yoğun çalışmalarımız yine devam ediyor.
Toplu konutta 559.840 konut, bunun 440 binini sahiplerine teslim
ettik.
Değerli arkadaşlarım, şurada önemli olan bir konuya geliyorum:
Eğitim konusu. Eğitim üzerinde, millî bütçede 1’inci sırada yer alan eğitimde
on yılda 181.419 yeni derslik açtık, 92 yeni üniversite kurduk, 76
üniversitemiz vardı, şu anda 168 üniversitemiz var, üniversitesi olmayan ilimiz
kalmadı ve öğretmen sayısını da… Yine burada şu söyleniyor: “Öğretmenlerimiz
bekliyor.” Değerli arkadaşlar, bunların hepsi bütçe meselesidir. Biz
geldiğimizde sınıfların hâlini biliyorsunuz ne idi ama şimdi ortalamayı aldığımızda
20 öğrenciye 1 öğretmen düşüyor ve şu anda öğretmen sayımız 773.954’tür. Bizim
dönemimizde atanan öğretmen miktarı 357.324. Hassasiyetimiz bu kadar önemle
devam ediyor.
Sağlıkta 1.078 adet sağlık tesisi yapılmıştı -bizden önce on
senede- iktidarımız döneminde 8,5 milyar lira harcayarak 2.114 adet sağlık
tesisi inşa ettik. Kamu-özel ortaklığı finans modeliyle şimdi 30 noktada şehir
hastaneleri kuruyoruz ve 44.835 nitelikli yatağımızda vatandaşlarımızın sağlık
hizmetini en güzel şekilde almasını sağlayacağız.
Burada bir şeyi daha söyleyeyim: Göreve geldiğimizde 178 bin insan
gücü varken bu rakam bugün 462 bine çıkmıştır; sağlıkta attığımız bu adım.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım, şurası çok önemli: 4’ü uçak, 19’u
helikopter olmak üzere 23 hava ambulansıyla sağlık hizmetlerini sürdürüyoruz.
Diğer teferruatlara girmeyeceğim, vakit iyice daraldı. Adalet
saraylarına girmeyeceğim, bu konuda da yine ciddi manada daraldık, bunun farkındayım.
Sizleri de, daha fazla, huzurlarınızı meşgul etmek istemiyorum. Ancak işsizlik
konusuna biraz haksız yaklaşım yapıldı ve göreve geldiğimizden bu yana bu
küresel krizlere rağmen 2009 yılının 2’nci çeyreğinden bugüne kadar yaklaşık 4
milyon kişiye biz istihdam sağladık.
BAŞKAN – Sayın Başbakan, lütfen, tamamlarsanız... Sayın misafir
geldi. O da hitap edecek.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) – Bitiriyorum.
İşsizlik oranı ağustos ayı itibarıyla yüzde 8,8 ile son on yılın
en düşük seviyesine geriledi. Bakın, kadınlarda, 2004 yılında kadınların iş
gücüne katılımı yüzde 23 iken şu anda yüzde 30’a ulaşmıştır ve son üç yılda
sağlanan istihdamın yani 4 milyonun 1,5 milyonunu kadınlar oluşturmaktadır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, Orta Vadeli Program’la ilgili vesaire bunlar söylendi. Artık
diğerlerini inşallah, finale bırakalım, diğer kalanları finalde konuşuruz diye
düşünüyorum.
Hepinizi en kalbî duygularla selamlarken bütçemizin ülkemiz,
milletimiz için hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başbakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Başbakan
konuşmasında Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanının açmış olduğu dava sonucu
kazanmış olduğu tazminatlarla Kayserili vatandaşlarımıza sucuk dağıttığını
söyledi. Bu tazminatların Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu tarafından
ödendiğini ifade etti. Sayın Başbakanın vermiş olduğu bu bilgi gerçeğe
aykırıdır.
Genel Başkanımıza ve grubumuza sataşma nedeniyle, 69’uncu maddeye
göre söz istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sataşma yok Sayın Başkan, sataşma
bunun neresinde?
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, sayın konuk kapıda, girmek üzere,
müsaade ederseniz onu dinleyelim, ondan sonra aynı birleşim içerisinde olmak
kaydıyla zaten gerekiyorsa söz verilir.
Müsaade ederseniz…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Uygundur, peki.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Üçer dakika söz vereceksiniz Sayın
Başkan.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Herkes gittikten sonra ne anlamı kalır?
BAŞKAN – Şimdi, Filistin Cumhurbaşkanı Sayın Mahmud Abbas Genel
Kurula hitap edecektir, Meclisimizi teşrif etmişlerdir. (Alkışlar)
Sayın Cumhurbaşkanına yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum
ve konuşmalarını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Cumhurbaşkanı.
VII.- SÖYLEVLER
1.- Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud
Abbas’ın, Genel Kurula hitaben konuşması
FİLİSTİN CUMHURBAŞKANI MAHMUD ABBAS – Bismillahirrahmanirrahim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek, Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sayın siyasi parti liderleri,
değerli milletvekilleri; Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
(Alkışlar)
Filistin devletinin Birleşmiş Milletlere gözlemci üye statüsüne
kavuşmasının ardından kardeş Türkiye’ye ilk resmî ziyarette bulunmaktan büyük
mutluluk duymaktayım.
Bu elbette ki garipsenecek bir durum değildir çünkü bizim Kudüs-ü
Şerif’i koruyan ve çevreleyen duvarlar Osmanlı Türk duvarlarıdır ve oraya giren
kapılar da yine Türk Osmanlı kapılarıdır. (Alkışlar)
Burada Filistin halkı adına Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanına, Hükûmetine ve halkına sunmuş oldukları yardım ve desteklerden
dolayı, Filistin davasına vermiş oldukları destekten dolayı teşekkür etmek
istiyorum. Bunun da en sonuncusunu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının
bizimle birlikte New York’ta yapmış olduğu girişimlerde ve bizi savunmasında
açıkça gördük çünkü kendisi Filistin’in üyeliğine çağrıda bulunmuş ve bütün
dünya ülkeleri ve halkları arasında layık olduğu konuma yerleştirilmesi için
çağrıda bulunmuştur.
Burada bir şey söylemek istiyorum: Ahmet Davutoğlu New York’a
sıradan bir ziyaretçi olarak gelmedi, kendisi oraya bir aktif rol oynamak üzere
geldi. Çünkü kendisi durmadı orada, bütün dünya ülkeleriyle iletişime girdi ve
Filistin’in bu üyeliği elde edebilmesi için elinden gelen maksimum çabayı
gösterdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu münasebetle tabii ki Endonezya
Dışişleri Bakanını da kutlamak istiyorum. Kendisi de orada, genel kurulda
bizimle birlikteydi, bizim yanımızda yer aldı.
Şu an yaptıklarımız sadece bir başlangıç ve sonuç değil. Önümüzde
hâlâ uzun ve çetin bir yol var ancak bizler doğru yol üzerinde ilerlemekteyiz
ve başkenti Kudüs olan, 1967 sınırları üzerinde tam bağımsız bir Filistin
devletine ulaştıracak doğru yol üzerindeyiz ve bu Filistin’in başkenti de Kudüs
olacaktır inşallah. (AK PARTİ ve BDP sıralarından alkışlar) Bu ulusal başarı,
büyük ulusal başarı geçici sınıra sahip devletin komplosunu sona erdirmiştir.
Bu komplo, bildiğiniz gibi İsrail tarafından sürdürülen bir komplodur ve bu
başarı 1967 yılında işgal altında olan Filistin’in bağımsız olduğunu
vurgulamakta ve Filistin’in başkenti Kudüs olan bir devlet olacağını ve
Kudüs’süz bir Filistin’in de olmayacağını vurgulamaktadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, hanımefendiler, beyefendiler; Filistin uzlaşı
sürecine girmiş durumdayız. İşgal altındaki Filistin devleti, içerisinde
Kudüs’ün de bulunduğu Batı Şeria ve Gazze’den oluşmaktadır. Ancak bu bölgeler,
asla ve asla parçalanamaz, tek bir coğrafi bütünlük arz etmektedir ve bizler en
yakın zaman içerisinde, en acil zaman içerisinde Kahire ve Doha anlaşmalarını
hayata geçirmeyi arzulamakta ve halka dönerek, halka rücu ederek uzlaşı
sağlamak suretiyle cumhurbaşkanlığı, yasama ve parlamento seçimlerini
gerçekleştirmeyi arzulamaktayız ve bizim bütün umudumuz, kardeş Türkiye’nin ve
yine diğer dünya ve İslam âleminden kardeşlerimizin, kardeş ülkelerimizin Gazze
ablukasının kaldırılması konusunda çabalarını talep etmekteyiz.
İsrail Hükûmeti, bizi cezalandırmak için paralarımızı bloke etme
kararı aldı ve yine çok açık bir şekilde Kudüs ve çevresinde binlerce yeni
yerleşim birimleri inşa etme niyetinde olduğunu ilan etti. Her ne kadar, bu
gerçekleşirse özellikle de E1 bölgesinde şüphesiz bizler o durumda başka
şekilde cevap vereceğiz ve halkımızın korunması ve topraklarımızın ve kutsal
mekânlarımızın korunmasını şüphesiz elimizden gelen şekilde ve ilgili
uluslararası kuruluşlara rücu ederek sürdüreceğiz.
Bugün bizler, barış için ve barışa bir fırsat tanımak istiyoruz ve
İsrail Hükûmetini üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeye çağırıyoruz.
Üzerine düşen görev: Yerleşim yerlerinin genişletilmesini durdurması,
tutukluları serbest bırakması ve 2008 yılında durdurulan müzakerelere geri
dönmesi, belli bir takvim içerisinde bunu gerçekleştirmesi çağrısında
bulunuyoruz.
Sayın Başkan, hanımefendiler, beyefendiler; ben bugünü yani 10
Aralık 2012’yi asla unutmayacağım ve Filistin halkı da bugünü bir tarihî gün
olarak belleklerinde anacaklardır çünkü ben burada yüce Türk milletinin Millet
Meclisinin önünde konuşmakta ve Filistin devletinin resmî olarak tanınmasından
sonra ilk ziyaretimi buraya yapmış bulunmaktayım. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
Size teşekkür ediyorum hanımefendiler, beyefendiler; Türkiye’ye
teşekkür ediyorum; Cumhurbaşkanına, hükûmetine ve halkına teşekkür ediyorum;
bize, bütün sunmuş olduğunuz ekonomik, diplomatik ve politik desteklerinizden
dolayı minnettarım.
Son olarak da, burada hepimiz, Gazze ablukasını kırmak için
hayatlarını feda eden Türk şehitlerini ve yine Filistin şehitlerini rahmetle
anıyoruz.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. (Ayakta
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Cumhurbaşkanı.
Sayın milletvekilleri, Filistin Cumhurbaşkanı Sayın Mahmud Abbas
Genel Kuruldan ayrılmaktadır.
Evet, Sayın Hamzaçebi, sizin talebinizi aldım.
Bir arkadaşımızın daha, Sayın Baluken’in de bir talebi var. Ona
göre işlem yapacağım.
Sayın Baluken, bir talebiniz vardı herhâlde.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başbakan konuşması sırasında Eş
Genel Başkanımızın konuşmasına atfen bazı değerlendirmelerde bulundu ve
grubumuzu itham altında bırakacak şekilde “Çocuklara taş ve molotof veren
sizler değil misiniz?” diye bir suçlamada bulundu.
Müsaade ederseniz ona cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Hamzaçebi, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere iki
dakika söz veriyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, İki dakika olur
mu efendim?
BAŞKAN – Ben arkadaşlarıma sordum, usulde iki dakika veriliyor.
Ben de aynen daha evvelki uygulamaları yapıyorum yani yeni bir kural ihdas
etmedim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP Grubuna ve Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, iki dakika değil, üç dakika, dört dakika, beş dakika,
usul üzerinde çok konuştuk ama bu konuyu bir tartışma konusu yapmayacağım. Ama
bu tutumunuzun adalete uygun olmadığını, doğru olmadığını Genel Kurula şikâyet
ediyorum.
Şimdi, Sayın Başbakan, Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle ilgili bir
dava konusunda bilgi verdi. Vermiş olduğu bilgiler gerçeklerden tamamen
uzaktır. Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle ilgili olarak, Sayın Genel
Başkanımızın geçen yılki bütçe konuşmasında ortaya koyduğu iddialar nedeniyle
Genel Başkanımız ve Cumhuriyet Halk Partisi adına açılmış toplam 40 dava
vardır; bunlardan 33’ü sonuçlanmıştır, 7’si devam ediyor. Kayseri Büyükşehir Belediye
Başkanının -belki Sayın Başbakanın da- açtığı davaların 30 adedi reddedilmiş
yani Sayın Kılıçdaroğlu bunları kazanmış. 3 davada kısmen kabul, kısmen ret
kararı verilmiş ve şu ana kadar 52 bin TL’lik tazminata hükmedilmiş, sadece 20
bin lirası yatırılmış, diğeri için tehiri icra kararı söz konusudur. Ayrıca
bunlar mahkeme kararıdır, temyiz edilmiştir. Şimdi, Sayın Başbakan, bunları
kesinleşmiş bir mahkeme kararı olarak sunmak suretiyle Yargıtayı da baskı
altına almak istiyor. Bu, yargı bağımsızlığına gölge düşüren bir
uygulamadır.(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ayrıca size şunu söyleyeyim:
Sayın Kılıçdaroğlu hakkında açılmış olup da Sayın Başbakanın mahkemede
kazandığı 2 dava Yargıtay tarafından reddedildi. Sayın Başbakan neden bundan
söz etmiyor? Sayın Başbakana bunlar yakışmıyor. Sayın Başbakanın verdiği birçok
bilgi var; hepsi yanlış. Sayın Başbakana Sayın Babacandan bilgi almasını
tavsiye ederim. Kısa vadeli borç nedir? Döviz rezervi nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bunlar ancak döviz rezervini
karşılama oranıyla mı değerlendirilir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Lütfen arkadaşlar… Müzakerelerin sonuna geliyoruz, lütfen…
Sayın Baluken, buyurun, size de iki dakika… (BDP sıralarından
alkışlar)
2.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, iki dakikada, tabii, herhangi bir
şey söyleyemeyeceğiz ama özellikle Başbakanın hakaret eden, rencide eden,
tehdit ve şantaj içermeyen eleştirilerini biz başımız gözümüz üstüne biliriz ve
gelir, burada cevabını veririz.
Şimdi, Başbakan diyor ki: “Çocuklara taş ve molotof veren siz
değil misiniz?” Biz değiliz Sayın Başbakan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
İDRİS BALUKEN (Devamla) – …ama bakın, 1 Nisan 2006’da “Güvenlik
güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa kim olursa olsun gereğini yapar.” diyen
Başbakandır ve onun üzerine gereğini yapan polis şiddetiyle yaşamını yitiren
Kürt çocuklarının isimlerini sayayım: Abdullah Duran, 9 yaşında, Diyarbakırlı;
Enes Ata, 8 yaşında, Diyarbakırlı; İsmail Erkek, 8 yaşında, Diyarbakır; Fatih
Tekin, 3 yaşında, Diyarbakır; Ahmet Araç, 17 yaşında, Mardin… 22 isim burada,
hepsini zaman olmadığı için saymayacağım.
Sayın Başbakan, Kürt çocuklarıyla ilgili eğer bir merakınız varsa
Ceylan Önkol’u bilirsiniz herhâlde. Uğur Kaymaz’ı, 12 yaşındaki vücudunda 13
kurşunla katledilen Uğur Kaymaz’ı bilirsiniz. Adana’da toplumsal gösteri
sırasında katledilen Mazlum Akay’ı bilirsiniz, Roboski’de savaş uçaklarıyla
parçalanan Kürt çocuklarını bilirsiniz, Pozantı Cezaevinde insanlık dışı
muamelelere maruz bırakılan Kürt çocuklarını bilirsiniz. Bütün bunları bilerek
buraya gelip çocuklarla ilgili konuşmanızı doğrusu biz herhangi bir yere
koyamıyoruz.
Diğer taraftan, bölgesel gelişmişliklerle ilgili bazı şeyler
söyledi. Verdiği bilgilerin tamamı, bölgeyle ilgili bilgilerin tamamı doğru
değil. Zaman olmadığı için söyleyeyim, Kalkınma Bakanlığının 2003 ve 2012
yılındaki gelişmişlik sıralamasına göre son iller: Bingöl, Urfa, Mardin, Van,
Bitlis, Siirt, Şırnak, Ağrı, Hakkâri ve Muş.
Bakın, teşvik sıralamasında 21 bölge iline giden teşviklerin
toplamı Bursa ili kadar değildir. Avrupa Birliğinden bölgeler arası eşitsizliği
gidermek için gelen teşviklerin dağılımını söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
On gün konuşacağız burada, on gün konuşacağız. Bakiye
görüşlerinizi o zaman dile getirirsiniz.
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Peki.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Baluken konuşurken…
BAŞKAN – Önce Sayın İnce’nin bir talebi var, ondan sonra sizin
talebinizi…
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Başbakan, Sayın Genel
Başkanımıza yönelik olarak “İsrail’le kapalı kapılar ardında yapılan
anlaşmaları açıklamazsan müfterisin.” dedi. Bu konuda bir açıklama yapmak
istiyorum. Hakaret etti Sayın Genel Başkana.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Grup Başkan Vekilleri
sataşmadan dolayı söz aldı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Taksit taksit söz alınır mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hakaret etti…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir usul var mı Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Şimdi, tabiatıyla adalet içerisinde bir şeyi yönetmeye
çalışıyoruz. Diyelim ki bir başka grup başkan vekili arkadaşımız da, şimdi o da
söz isterse bu iş bir sıkıntı konusu olabilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, hakaret varsa… Ben bir
belge açıklayacağım.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya meydan vermeden…
Bakın, şu ana kadar sükûnet içerisinde olabildiğince geldi. Hassaten
rica ediyorum...
3.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan bunu ilk kez yapmıyor. Bakınız, 6/6/2009 tarihinde
Kütahya il kongresinde konuşuyor ve kendisinden önceki koalisyon hükûmetini
kastederek İsrail ile gizli anlaşmalar yaptığını, gizlilik kaydı olmasa bunları
açıklayacağını söylüyor. Ben de bunun üzerine bir soru önergesi verdim. Siz
Hükûmet olarak İsrail’le anlaşma yaptınız mı, gizli anlaşma yaptınız mı diye.
Sayın Davutoğlu’nun imzası var burada. Bakın, aynen şöyle diyor: “Bölgedeki ve
dünyadaki birçok ülkeyle olduğu gibi İsrail ve ülkemiz arasında da çeşitli
anlaşmalar akdedilmiştir…”
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) - Ne var bunda?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bak, devam ediyor… Evet, oraya
geliyorum, merak etme, acele etme, bekle, bak. En altta da şöyle diyor:
“Bununla birlikte, söz konusu anlaşmalardan bazıları hizmetin gereği
dolayısıyla gizli olup bunlar dışındakiler Resmî Gazete’de yayınlanmaktadır.”
Demek ki siz soru önergesine verdiğiniz cevapta İsrail’le gizli anlaşma
yaptığınızı kabul ediyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) – Söyleyin, söyleyin.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sizin bakanınızın imzası var burada.
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen.
AHMET YENİ (Samsun) – Öyle yok, belge gösterin.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ahmet Davutoğlu, Sayın Davutoğlu
imzalamış, belge burada. Bu, şuna benziyor…
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar… Sayın Yeni, en önde oturuyorsunuz
oradan hiç durmadan…
Affedersiniz, bir dakikanızı rica ediyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama süremi çalıyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok çalmıyorum, süre veririm merak etmeyin.
Siz laf attıkça oradan işin burada idaresi zorlaşıveriyor.
Arkadaşlar, yarım dakika sabredeceksiniz yani bu laf atmaların kimseye bir
faydası olmuyor yani sizin attığınız lafları kamuoyu da duymuyor ama bizim
işimizi zorlaştırıyorsunuz, bakın bitmişti şimdi bu görüşme.
Devam edin Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu aynen şuna benziyor: Referandum öncesinde Kayseri meydanına
gidip “Oslo’da görüştüğümüzü söyleyenler şerefsizdir, namussuzdur, alçaktır.”a
benziyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Siyasi konuşma ama.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine bir başka konu daha, bir başka konu
daha, yani CHP’li belediyeler PKK’ya yardım etti diye Başbakan bunları konuştu.
Biz bu konuda gensoru verdik, “Hangi belediyeler, bunları açıkla” dedik ama
Sayın Başbakan bunları açıklayamadı ama Türkiye’nin geldiği noktaya bakın ki
Kayseri Belediye Başkanı ana muhalefet Genel Başkanına dava açabiliyor ama
CHP’li belediye başkanları Başbakana açamadı. Korktular, her gün gelir
müfettişle uğraşırız diye. Açık açık hakaret etti. Hangi CHP’li belediyeler
PKK’ya yardım etti açıklayın. Gensoru verdik açıklayamadınız, buraya çıkın
bunları söyleyin. Sayın Genel Başkanımıza “müfteri” demişti Sayın Başbakan
gizli anlaşma belgesini açıkladım, lazım olanlara oradan fotokopisini
gönderirim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Buyurun Sayın Elitaş.
Size de iki dakika süre veriyorum.
4.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle şunu iyi anlamak gerekir, söylenen söz: “Gizli kapaklı, kapalı
kapılar arkasında anlaşma yapıyorsunuz.” deniyor. Nedir bu? “Türkiye ile İsrail
arasında, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile İsrail devletinin Başbakanı veya
yetkilisi arasında ikili gizli anlaşmalar yapılıyor.” ifadesidir. Sayın
Başbakanın 6 Haziran 2009 tarihindeki söylediği hadise farklı. “Bizden önceki
dönemde de uluslararası meseleyi ilgilendiren, gizlilik ihtiva eden konularla
ilgili anlaşmalar yapılmıştır, bizim zamanımızda da yapılmıştır.” diye ifade
ediyor. Bunda “Gizli kapaklı anlaşma yaptı.” diye ifade etmenin, olayı
çarpıtmanın, farklı bir yöne gitmesini anlatmanın ne manası var?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İsrail’le ilgili değil
o, İsrail’le ilgili yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - İsrail’le ilgili anlaşmamız yok.
İki: Sayın Hamzaçebi söyledi, dedi: Doğru, 52 bin lira para
yatmış, 20 bin lirası tahsil edilmiş, 20 bin lirası sucukçuya peşinat olarak
verilmiş, 75 bin liralık kalan kısım da, 55 bin liralık kısım da alınacakmış
ama ihtiyati tedbir koyduklarından dolayı o para alınamamış yani davanın
sonucunda eğer o para gelirse 55 bin liralık kısım da Sayın Kılıçdaroğlu’ndan…
Sucukçu demiş ki: “Ben güveniyorum, 20 bin lirayı peşinat olarak yapıyorum…”
vadeli satış diye yapmış. Yani sucuklar Sayın Kılıçdaroğlu’ndan, bunu izah
etmenin veya itiraz etmenin ne manası var? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, dava numaraları da doğru, Sayın Hamzaçebi’nin de söylediği gibi 52 bin
lira.
Üç: BDP Grup Başkan Vekiline söylüyorum: Sayın Başbakan BDP’yi
itham edici bir şey konuşmadı. Eğer burada kitaba bakarsanız 11’inci sayfada,
terör örgütüyle ilgili konuşuyor, diyor ki…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Eş başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
…“Terör örgütü de çok iyi biliyor ki eğer o çocuklar okullarda
okurlarsa, okula giderlerse dağa çıkmayacaklar, o çocuklar okula giderlerse o
çocukların eline taş verip atamayacaklar, molotofkokteyli atamayacaklar.”
SIRRI SAKIK (Muş) – “Eş Başkan” dedi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - İyi dinleyememişsiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani burada terör örgütüyle o kadar
özdeşleştiniz mi yoksa yanlış mı anlıyorsunuz? Eş Başkanın başka konuyla
ilgili… (MHP sıralarından “Oslo, Oslo” sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Baluken, terör örgütünün savunma
kürsüsü değil burası.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, şimdi, aleyhte olmak üzere söz sırası
Balıkesir Milletvekilli Sayın Ahmet Duran Bulut’a ait. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Bulut, sizin de süreniz on dakika.
Buyurun efendim…
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2013 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/698) (S. Sayısı:
361) (Devam)
2.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki Kamu
İdarelerinin 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/649, 3/1003) (S. Sayısı: 362) (Devam)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2013 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2011 yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, nezaket gösterseler…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturunuz. Değerli
milletvekilleri, eğer siz dinlemezseniz başkaları da sizi dinlemez. Lütfen
yerinize oturunuz. Bir on dakika sabredin, ondan sonra zaten oylamaya
geçeceğiz.
Buyurun efendim.
AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Filistin
Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas’ı dinledik demin. Sayın Abbas’a Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak Türkiye'ye hoş geldiniz diyor, Filistin’in
Birleşmiş Milletlere üye olmayan gözlemci devlet statüsü kazanmasını tebrik ve
takdirle karşılıyor, hayırlı olsun diyoruz. Filistin’in Birleşmiş Milletlerin
tam hukuklu devlet statüsüne kavuşması da en büyük dileğimiz.
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmeleri başladığından beri
muhalefet ve Hükûmet, iktidar burada görüşlerini ifade etmekteler. İktidar on
yıldır bu ülkeyi tek başına, Adalet ve Kalkınma Partisi, yönetmektedir.
Eğitimden ekonomiye, turizmden teröre, tarımdan ticarete, 2012 rakamlarıyla hep
karşılaştırmaktalar ve karneyi vatandaşın verdiğini ifade ederek çok başarılı
olduklarını iddia etmekte ve buna da samimi olarak inandıklarını görmekteyim.
Üzülerek ifade ediyorum ki, Türkiye, aldıkları Türkiye değil yani tarımı ele
alın, kendi kendine yeten bir ülke on yılda bir ithal ülkesine döndü. Bu ülke
tarihinde ilk defa kurbanlıkları ithal etti.
Tarımda, önceden, 1 inek 1 eve bakardı, bugün 1 ev 1 ineğe bakamaz hâle
geldi. Yem fiyatlarının yüksekliği nedeniyle vatandaş hayvanlarını
besleyemiyor; saman ithal edilir hâle geldi Türkiye’de. Eğer bununla
övünülüyorsa “pes” derim ben. Tarım Bakanı burada, diğer bakanlar burada, bir
vicdan muhasebesi yapmalarını bu bütçe dolayısıyla diliyor, 2013 yılında bu
yanlışlardan dönülmesini temenni ediyorum. Yoksa, biz, Hükûmetin, iktidarların
başarılı olmasını, vatandaşın yaralarını sarmasını, insanların refah seviyesini
yükseltmelerini isteriz, bekleriz, buna karşı olan kim olabilir? Ancak, ortada
görünen tablo maalesef öyle değildir. Rakamlar veriliyor, rakamlarda millî
gelirin kişi başına şu kadar yükseldiğinden bahsediliyor. Ben de diyorum ki
evet, bir yükselme var Türkiye’de, ancak şunu da söylesenize sayın yönetim,
Sayın Hükûmet: Nüfusun yüzde 20’si millî gelirin yüzde 46,7’sini alıyor. En alt
gelir dilimi ise millî gelirin 5,7’sini alıyor. Yani en üst gelir dilimi ile en
alt gelir dilimi arasında, Türkiye’de, 8 kat var. OECD raporlarında deniyor ki:
“Bir ülkede, en alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki fark 8 kat
olursa o ülkede kargaşa olur, kaos olur.” Sizin bunu önlemek gibi bir
niyetinizin olmadığını bu iddialardan görmekteyim. “Allah milletimizi korusun.”
temennisinde bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçenin içeriğine baktığımızda,
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 26’sını yönlendiren bir bütçe önemli bir
bütçe. Bu bütçenin kamuoyunda yeterince tartışılıp olgunlaşarak buraya gelmesi
gerekirken burada tartışılır hâle geldi, kamuoyu, sivil toplum kuruluşlarının
görüşleri gözden uzak tutuldu.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bu ülkede takip ettiği
yol, bir ithal ekonomisini ülkede hakim kıldı, üretimi durdurdu. Yani biz,
Ege’nin ovalarında, Akdeniz ovalarında pamuk üreten bir ülkeyken,
Yunanistan’dan pamuk almaya ve Yunan çiftçisini zenginleştirmeye çalıştık.
Ülkedeki yoksul sayısını rakamlara vurarak, 9 milyon 600 bin yeşil
kartlı, yani -devletin istatistiklerine girmiş- her ay kendisine baktığımız,
yoksul, mağdur insanlarımızın sayısını çoğalttık.
Üretimi özendirmek, ülkede birlik ve beraberliği sağlamak
iktidarın görevidir; bunu sağlayıp, ülkede üretimin artırılması, üretimin
teşvik edilmesi gerekir. Bu ülkede biz sıvı yağa 3 milyar dolar para verirken,
bu ülkenin çiftçisi mi yok, bu ülkenin tarlaları mı yok, niçin bu ülkede
üretilmiyor da 3 milyar dolar dışarıya veriyoruz? Bunların muhasebesinin
yapılması lazım her yıl bütçelerde. Tarım Bakanlığının, bunun artırılması için
gayretleri olması lazım. “Ziraat Bankası vatandaşa şu kadar kredi verdi.” diye
ifade ediliyor. Bu kredileri vatandaş ödeyebiliyor mu? İfade edildiği gibi,
açılan mahkemeler kanalıyla vatandaşlar icralarda evlerini, traktörlerini
kaptırmış durumdalar. Balıkesir’in Havran ilçesinin Kobaklar diye bir köyü var,
köyün tamamı bankanın. Herkes birbirine kefil olmuş, hiç kimse parasını
ödeyememiş, köyün tamamı bankanın eline geçmiş. Bunun gibi nice köyler, nice
mağdur insanlar var.
İntiharların had safhaya vardığı, boşanmaların arttığı gerçeğini
siz halkın arasına girdiğinizde görmüyor musunuz? Bu muhasebeyi yapmak, vicdani
bir öz eleştiride bulunmak gerekir diye düşünüyorum.
Bütçede Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan pay, bu sene geçen yıla
nazaran artırıldı. Yüzde 12 civarında olan bu artış Millî Eğitim Bakanlığının,
Hükûmetin 4+4+4 zıtlaşması, inatlaşmasıyla getirdiği sistemden kaynaklanıyor.
Bu sistemin alt yapısını telafi etmek için bu parayı kullanacaklar.
Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığı, diğer
bakanlıklarda da olduğu gibi, bir keşmekeşin içerisinde. Teşkilat yapısında
başların ayak, ayakların baş yapıldığı, 5 yaşındaki çocuğun, inatla “altmış
aylık” üzerinde durup, sabahın yedisinde, yedi buçuğunda okula gidip,
öğlencilerin akşamın saat 19.15’inde okuldan çıktığı, okullarda güvenliğin
olmadığı, uyuşturucunun had safhada bulunduğu bir sistem içerisinde, bütçede,
Millî Eğitim bütçesinde eğitime ayrılan pay, yüzde 6’dır. Bu payın yüksek
olduğunu ifade eden yetkililere ben, 2002 yılında bu payın yüzde 17 olduğunu
ifade etmek istiyorum. Yüzde 6’lık eğitim öğretime ayrılan paydan elde edilecek
ne olabilir? Bu gerçekleri bir kenara bırakan Hükûmet ve Bakanlık, ısrarla
gündem değiştirmek, bu eksikleri örtmek, öğretmen açığını göz ardı etmek, atama
bekleyen öğretmenlerin çaresizliğini örtmek adına bir kılık kıyafet serbestîsi
şeklinde bir yönetmelik ortaya çıkardı.
Değerli milletvekilleri, artık Türkiye, elli yıl öncesinin
Türkiye’si değil, siyah önlükler, beyaz yakalar yok. Her okulun bir adı, bir
kimliği var, bir üniforması var. O okulun öğrencisi dışarıda tanınır. “O okulun
öğrencisiyim” diye dışarıda yanlış yapmaktan çocuk çekinir. O okulun
öğrencileri dışarıda veli ve öğretmenler tarafından takip edilir. Eğitimleri
okulun dışında da sürdürülür.
Şimdi “Velilere forma parası yüksek geliyor.” diyor Sayın Bakan,
böyle bir garip iddia içerisinde. Bu gerekçeyle bunu getirdiklerini ifade
ediyor. Çünkü Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı öğrencileri müşteri, öğretmenleri
üç ay yan gelip yatan, öğretmen adaylarını da Eminönü Camii bahçesindeki
güvercinler olarak görmektedir. Böyle bir bakış açısı içerisinde Türkiye’nin
sorunlarının çözülmesi ve eğitim öğretimin bu şekilde bakılarak bir yerlere
götürülmesinin mümkün olmadığını ifade ediyorum.
Bütçenin 2013 yılında ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
Sayın milletvekilleri, 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2011 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım.
2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2011 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Böylece 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2011
yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerine geçilmesi
kabul edilmiştir.
Şimdi sırasıyla her iki tasarının da 1’inci maddelerini okutuyorum:
2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE
KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği
üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa
ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine 396.705.004.350 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere
45.002.167.100 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlara 2.363.741.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
2011 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN
HESAP KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 6091 sayılı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununa
bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine 306.648.678.330 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere
26.598.692.500 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumlara 1.902.505.000 Türk Lirası, ödenek verilmiştir.
(2) 2011 yılı merkezî yönetim konsolide ödenek toplamı
312.572.607.330 Türk Lirasıdır.
(3) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve
düşülen ödenekler sonrası merkezî yönetim kesin hesap gider cetvellerinde
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin 2011 yılı bütçe giderleri toplamı 307.039.341.688,16 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2011 yılı
bütçe giderleri toplamı 39.565.670.210,76 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici
kurumların 2011 yılı bütçe giderleri toplamı 1.999.731.768,15 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(4) 2011 yılı merkezî yönetim konsolide bütçe gideri toplamı
314.606.791.642,93 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 164’üncü maddesi uyarınca, Bütçe Kanunu
Tasarısı’yla Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmeleri birlikte
yapılacağından, okunmuş bulunan 1’inci maddeler kapsamına giren kuruluşların
2013 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesaplarının görüşülmelerine yarınki birleşimde başlanacaktır.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek
için alınan karar gereğince, 11 Aralık 2012 Salı günü, yani yarın saat 11.00'de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hepinize iyi akşamlar, iyi geceler diliyorum.