DÖNEM: 24 CİLT: 34 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
24’üncü Birleşim
14 Kasım 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALARI
1.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Kocaeli Büyükşehir Belediyesine yönelik
yolsuzluk iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, Iğdır’ın kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, belediyelerin kurumlar vergisi kapsamındaki durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, bu topraklarda yaşayan tüm insanları eşit
haklara kavuşturacak özgürlükçü bir yasal düzenlemeyi tüm partilerin oy
birliğiyle gerçekleştirmesini dilediğine ilişkin açıklaması
2.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, kaçakçılığı ortaya çıkaran gümrük
başmüfettişlerinin hakkında soruşturma başlatılıp başlatılmadığını öğrenmek
istediğine ve Başbakanın ölüm orucu tutan insanlara karşı takındığı alaycı
tavrını kınadığına ilişkin açıklaması
3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in çizdiği pembe tabloya karşı çiftçilerin kendisine ilettikleri ifadelere
ilişkin açıklaması
4.- Manisa
Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması
5.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Sarp Sınır Kapısı’nda çok ciddi yığılmalar
meydana geldiğine, bu konuda gerekli tedbir ve önlemlerin alınmasını rica
ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in tarım alanında yaşanan sorunları halkın gözünden kaçırmaya çalıştığına
ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin
açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın gündem
dışı konuşmasına ilişkin açıklaması
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ta yanan orman bölgelerine şu
ana kadar bir şey yapılmadığına ve önümüzdeki dönemde planlamaya alınıp eski
hâline getirilmesi noktasında çalışmaların yapılıp yapılmayacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
10.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Suriye’de meydana gelen karışıklıkların Şanlıurfa
ilinin Ceylânpınar ilçesine sıçramış olması nedeniyle halkın sıkıntılı ve
endişeli olduğuna ve Hükûmetin Ceylânpınar’daki vatandaşların sorunlarıyla
ilgilenmesini rica ettiğine ilişkin açıklaması
11.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’nın Kozan ilçesinde tarımsal amaçlı sulama
için kullanılan barajın önüne HES kurulmasının nedenini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- MHP Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Nihat Ergün ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında
verdikleri (11/18, 11/21, 11/22) esas numaralı gensoru önergelerini, Genel
Kurul çalışmalarının TRT üzerinden yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha
sonra yenilemek kaydıyla geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/73)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken ve 21 milletvekilinin, Türkiye’de iş kazaları ve
meslek hastalıklarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/409)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 26 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/410)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 32 milletvekilinin, tarımsal üretimde
kullanılan elektrikle ilgili üreticilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/411)
VI.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin; uygulamalarında siyasi
nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesini, Orman Genel Müdürlüğü arazisini ve
İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat alanlarını devrederek kamuyu
zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/15)
2.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcu ve 21 milletvekilinin; Bakanlığı yönetemediği, yeni
oluşturulan sistemlerin ve projelerin yürütülmesinde sorunlar yaşandığı ve
öğretmenlik mesleğinin itibarını düşürdüğü iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Ömer
Dinçer hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/20)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa
Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, Manisa Milletvekili Hasan Ören’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Tokat
Milletvekili Zeyid Aslan’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın CHP
Grup Başkan Vekiline sataşması nedeniyle konuşması
9.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcu’nun, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Kocaeli
Milletvekili Fikri Işık’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
12.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcu’nun, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
13.- Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçer’in, İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- OYLAMALAR
1.-
Uygulamalarında siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesini, Orman Genel
Müdürlüğü arazisini ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat alanlarını
devrederek kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına dair
önergenin gündeme alınıp alınmamasına ilişkin oylaması
2.- Bakanlığı
yönetemediği, yeni oluşturulan sistemlerin ve projelerin yürütülmesinde
sorunlar yaşandığı ve öğretmenlik mesleğinin itibarını düşürdüğü iddiasıyla
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında gensoru açılmasına dair önergenin
gündeme alınıp alınmamasına ilişkin oylaması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Borçka Barajı’nın tam kapasite ile
çalışmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/11074)
2.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Arhavi ilçesindeki HES projelerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/11075)
3.- Ordu
Milletvekili İdris Yıldız’ın, son bir yılda doğal gaza yapılan zamlara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/11078)
4.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Borçka ilçesine sınır kapısı
açılmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/11100)
5.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Gürcistan sınırında yeni bir sınır kapısı
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/11102)
6.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Cumhurbaşkanının yurt dışı gezilerinin
maliyetine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/11207)
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatları ile
bağlı birimlerinde yapılan protokol harcamalarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/11324)
I.
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan, TRT 3’teki Meclis TV canlı yayınlarının saat
19.00’dan sonra kesilmesine,
Bursa
Milletvekili Mustafa Öztürk, Dünya Kalite Günü’ne,
Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün, emniyet teşkilatının sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur’a yeni adliye sarayı yapımı için
ihaleye ne zaman çıkılacağını öğrenmek istediğine,
İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, AKP’nin Şişli ve Yenimahalle belediyeleri
üzerinde oyun oynadığına, bu yöntemle yerel seçimlerde başarılı olamayacağına,
Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir, Başbakanın kendi sözünü ve imzasını reddederek idam
cezasını hortlatma niyetinde olduğuna,
Bolu Milletvekili
Tanju Özcan, Bolu ilinin Yeniçağa ilçesinde kantar uygulaması nedeniyle
sorunlar yaşandığına ve Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarının Bolu halkına verdiği
sözün Ulaştırma Bakanını bağlayıp bağlamayacağını öğrenmek istediğine,
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisinin tüm itirazlarına
rağmen idam cezasını kaldıran AKP’nin, idam cezasını yeniden dillendirerek hata
yaptığını itiraf etmiş olduğuna ama aslında samimi olmadığına,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu, emniyet teşkilatının ve polislerin pek çok
sorunları olduğuna ve bu sorunlarının bir an önce giderilmesini temenni
ettiğine,
Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş, Esendere Sınır Kapısı’nda bazı görevliler hakkında
soruşturma açılması gereği müfettiş raporlarıyla sabit olmasına rağmen
soruşturma açılması izni verilmediğine ve Bakanın bu görevlileri niçin
koruduğunu öğrenmek istediğine,
Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli ili Kandıra Devlet Hastanesinde
sürekli olarak bir dâhiliye uzmanının istihdam edilmesi gerektiğine,
Manisa
Milletvekili Özgür Özel, Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında bakanların giriş
çıkış yaptığı kapının çok yakınında ateş eden ve sabıkalı olan saldırganın
tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmesi konusunda Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın düşüncelerini öğrenmek istediğine,
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, Hükûmeti, milleti etnisite, mezhep, bölge
temelinde ele alan bölücü politikalarını terk etmeye çağırdığına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz ve 23 milletvekilinin, jokeylerin yaşadığı sorunların
(10/406),
Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 25 milletvekilinin, muhasebe ve Millî Emlak
denetmenlerinin yaşadıkları sorunların (10/407),
BDP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen
Hayata Dönüş Operasyonu’nun (10/408),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun,
2/10/2012 tarihinde Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekilinin
Artvin ili Ardanuç ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun kapatıldığı ve ilçenin
küçültüldüğü iddialarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (527 sıra no.lu),
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 13 Kasım 2012 Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
MHP Grup Başkan
Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Bülent Arınç hakkında verdikleri (11/16) esas numaralı Gensoru
Önergesi’ni, Genel Kurul çalışmalarının TRT üzerinden yayınlanmasını sağlamak
amacıyla ve daha sonra yenilemek kaydıyla geri çektiklerine ilişkin önergeleri
okundu; (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündemden çıkarıldığı
bildirildi.
İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, (2/273) esas numaralı 4736 sayılı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Türk tarım ve hayvancılık sektörlerini
yanlış uygulanan politikalar ile bitirme noktasına getirerek çiftçileri ve
üreticileri sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet
Mehdi Eker hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/19),
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; terör ve bölücü terör örgütü ile
ilgili yaptığı açıklamalarla terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini
ve azmini zayıflattığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/17),
Gündeme alınıp
alınmamasına ilişkin ön görüşmeleri tamamlandı; yapılan oylama sonucunda
önergelerin gündeme alınması kabul edilmedi.
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in şahsına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
Milliyetçi Hareket Partisine,
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Cumhuriyet Halk
Partisine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Çankırı
Milletvekili İdris Şahin’in MHP Grubuna,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İzmir
Milletvekili Aytun Çıray, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine,
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, konuşmasında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a
hakaret olmadığına,
İzmir
Milletvekili Aytun Çıray, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ifadelerine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Alınan karar
gereğince, 14 Kasım 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 20.55’te
birleşime son verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Muhammet
Bilal MACİT Mustafa
HAMARAT
İstanbul Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
30
14 Kasım 2012 Çarşamba
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/959) (Adalet; İnsan Haklarını
İnceleme ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/960) (Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.10.2012)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın; Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/961)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.10.2012)
4.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır'ın; Çiftçilerin Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan Zirai Kredi Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/962) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2012)
5.- Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır'ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/963) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.10.2012)
6.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/964) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2012)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çağrı Merkezi
Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/965) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.11.2012)
8.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/966) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.11.2012)
9.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın; Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/967) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.11.2012)
10.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in; Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun
Teklifi (2/968) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.11.2012)
11.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz'ün; Salihli Adıyla Yeni Bir İl Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/969) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.11.2012)
12.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar ve Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan'ın; 5393 Sayılı Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/970) (Plan ve Bütçe
ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.11.2012)
13.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar ve Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan'ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/971) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07.11.2012)
14.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın; İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/972) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.11.2012)
15.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın; Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi (2/973) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
08.11.2012)
16.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir'in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/974) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
08.11.2012)
Rapor
1.- Bor Tuzları, Trona ve
Asfaltit Madenleri ile Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve
Demir Sahalarının Bazılarının İadesini Düzenleyen Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/597) (S. Sayısı: 341) (Dağıtma tarihi:
14.11.2012) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve 21 Milletvekilinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının
nedenlerinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/409) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2011)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal ve 26 Milletvekilinin, köy ve mahalle muhtarlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/410) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2011)
3.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan ve 32 Milletvekilinin, tarımsal üretimde kullanılan
elektrikte yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/411) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2011)
Geri Alınan Gensoru Önergeleri
1.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali
Planı zamanında yayımlamayarak TBMM’nin bütçe hakkını doğru bir şekilde
kullanmasını engellediği iddiasıyla Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin önergesi. (11/18) (Başkanlığa Geliş Tarihi:
02.11.2012) (Geri Alma Tarihi: 14.11.2012)
2.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; ülke ekonomisinin ithalata bağımlılığını
artırdığı, milli sanayinin rekabet gücünü azalttığı ve yerli üretim konusunda
çaba göstermediği iddiasıyla Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi. (11/21) (Başkanlığa Geliş
Tarihi: 05.11.2012) (Geri Alma Tarihi: 14.11.2012)
3.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; vatandaşları ve üreticileri son aylarda
doğalgaz ve elektrikte yüksek oranlı zamlarla karşı karşıya getirdiği, sağlıklı
bir enerji politikası oluşturamadığı, enerji arz güvenliği için gerekli
tedbirleri sağlayamadığı ve enerji KİT’lerinin şeffaf, verimli ve etkin
işletilmesini temin edemediği iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi. (11/22) (Başkanlığa
Geliş Tarihi: 06.11.2012) (Geri Alma Tarihi: 14.11.2012)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susam’ın, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinin kadro sorununa ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2314) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Van depreminden zarar görenlerin borçlarının ertelenmesine
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2315) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
3.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Van depreminden zarar gören esnafın kredi sorununa ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sözlü soru önergesi (6/2316) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2012)
4.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görev yapan bir şube müdürünün
görevden alınmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2317)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
5.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars’taki hayvan üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2318) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Kars’ta kaz üretim merkezlerine yönelik teşviklere ilişkin Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2319) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
7.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, SODES Projesi kapsamında finanse edilen sportif projelere
ilişkin Kalkınma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2320) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
8.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da uluslararası ticaretin gelişmesine yönelik
çalışmalara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2321) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
9.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, son on yılda açılan ve halihazırda yapımı devam eden Küçük
Sanayi Sitesi ve Organize Sanayi Bölgesi sayılarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2322) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
10.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars ili ve ilçelerinde yer alan hastanelerin doktor ve tıbbi
cihaz ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/2323)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
11.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman’da hasta vatandaşların maluliyet durumlarını raporlayan
kurula yönelik şikayetlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2324) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
12.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, diyabet hastalığının tedavisinde kullanılan bazı ilaçların
reçetelendirilmesi ile ilgili sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2325) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
13.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman Çayı ıslahı çalışmalarına ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2326) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
14.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman’da yaşanan zemin çöküntülerine ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından sözlü soru önergesi (6/2327) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
15.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki okullarda öğrenim gören
öğrencilerin mekan sıkıntılarına ve seçmeli ders yoğunluğundan kaynaklanan
mağduriyetlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2328)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
16.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kız öğrenci yurdu ihtiyacına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/2329) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
17.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars il merkezi ve ilçelerinde okuma yazma bilmeyen vatandaşlara
okuma yazma öğretilmesi çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2330) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
18.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars’a bağlı köylerde yer alan su depolarının kapasitelerinin
artırılması ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2331)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
19.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, silah ruhsatlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2332) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Van’ın Erciş ilçesindeki
bir beldede deprem konutu yapılmamasından kaynaklanan mağduriyete
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11848) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
2.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, bir bakanın yurtdışından bavulla para getirdiği iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11849) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
3.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, İMKB kaydından çıkarılan bazı şirketlerin hisselerini ellerinde
bulunduran vatandaşların mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11850) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
4.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün’ün, PKK terör örgütünün para kaynaklarını sonlandıracak tasarının
kanunlaşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11851) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2012)
5.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, Antalya’daki camilerde okunan hutbelerde 2B başvurularının konu
edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11852) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
6.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Afyonkarahisar’da bir cephanelikte meydana gelen
patlamanın doğal afet kapsamında değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11853) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
7.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka’nın, Ankara’ya gerçekleşen göçe ve 2007-2012 yılları arasında
gerçekleşen göçü karşılamak amacıyla yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11854) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
8.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapılan askeri operasyonlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11855) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
9.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, Bingöl ili kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11856) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
10.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Ankara’daki bir taşınmaza alışveriş merkezi yapılmasıyla
ilgili ihaleyi kazanan şirketle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11857) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
11.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, Van’daki okullarda yapılan isim değişikliklerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11858) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.10.2012)
12.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, Atatürk Orman Çiftliği arazisine ve yeni Başbakanlık
konutuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11859) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
13.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, Suriye politikasının mali ve sosyal sonuçlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11860) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.10.2012)
14.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kongresine Iraklı bir liderin
çağrılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11861) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.10.2012)
15.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’da kurulacak bir üniversite için tahsis edilen
araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11862) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
16.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, yapılacak yeni Başbakanlık hizmet binasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11863) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
17.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Afyonkarahisar’da bir cephanelikte meydana gelen patlamaya
ve bunun sorumlularına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11864)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2012)
18.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, terör politikasına ve terör örgütü ile ilgili açıklamalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11865) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
19.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, tutuklu gazetecilere ve basına sansür iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11866) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
20.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Rusya Devlet Başkanı ile yaptığı telefon görüşmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11867) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
21.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, bir kitapta yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki
fişleme iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11868)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
22.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, dış ticaret verilerinde bazı ülke ve verilerin gizlenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11869) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
23.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, NATO tarafından Libya’ya gerçekleştirilen askeri müdahalede
ülkemizin rolüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11870) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
24.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, Irak’a gerçekleştirilen ihracata ve ihraç mallarının
nakliyatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11871) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
25.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, hastanelere kabul edilmeyen hastaların
mağduriyetine ve kimliğinde vatandaşlık numarası bulunmadığı için hastaneye
kabul edilmeyen bir vatandaşın ölümü ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11872) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
26.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, Alevilerin taleplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11873) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
27.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Denizli valilik binasının tabelasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11874) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
28.- Hatay Milletvekili
Mevlüt Dudu’nun, İskenderun Demir Çelik Fabrikaları hisselerinden
yararlanamayan hak sahiplerinin mağduriyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11875) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
29.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, Hac amacıyla Suudi Arabistan’a giden vatandaşların karayolunu
kullanmasına ve Irak’ta karşılaşılan zorluklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11876) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
30.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Hazineye olan borçlarına ve
borçlarının ödenmesi için kanunla tanınan haklardan yararlanıp yararlanmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11877) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
31.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, Ankara’da Çevre Düzenleme Planının tamamlanmamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11878) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
32.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, Suriye’de yaşanan olayların Suriye dış politikasının ekonomi
üzerindeki etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11879)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
33.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, TRT’nin tarım konulu bazı programlarının yayından
kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11880) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
34.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, Gazetecileri Koruma Komitesinin 2012 Türkiye raporundaki
tespitlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11881) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
35.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, Afyonkarahisar’da bir cephanelikte meydana gelen patlamada hayatını
kaybeden askerlerin doğal afet şehidi olarak tanımlanmalarına ve 2002-2012
yılları arasında yaşanan doğal afetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11882) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
36.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Balâ ilçesinde TOKİ tarafından yapılan arsa satış
işlemlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11883) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
37.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in, nefret suçlarının önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11884) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
38.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, 12 Eylül 1980 ile 13 Aralık 1983 arasında yürürlüğe giren
hukuksal düzenlemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11885)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
39.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’da selden zarar gören vatandaşların sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11886) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
40.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, harçların kaldırılmasına rağmen Açıköğretim Fakültesi
öğrencilerinden harç alındığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11887) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
41.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bünyesinde
gerçekleştirilen Avrupalı Genç Hukukçular için yapılan eğitim programına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/11888)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
42.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, TBMM bünyesinde Cemevi açılması talebine ve Diyanet İşleri
Başkanının bir açıklamasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ)
yazılı soru önergesi (7/11889) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
43.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan’ın, Biga ilçesi ve köylerinde yaşanan sel felaketinden
doğan mağduriyetin giderilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/11890) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
44.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Van’da depremden zarar gören vatandaşların sorunlarına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/11891)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
45.- Denizli Milletvekili
Adnan Keskin’in, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/11892) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
46.- Denizli Milletvekili
Adnan Keskin’in, Türk Tarih Kurumuna bağlı basımevinin inşaatı ile faaliyetlerine
ve Kurumun eski başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/11893) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
47.- Denizli Milletvekili
Adnan Keskin’in, Türk Dil Kurumunun çalışmalarına ve Kurum ile ilgili bazı
iddialara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/11894) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
48.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, Askeri Yüksek İdare Mahkemesindeki davalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11895) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
49.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, mahkemelerde Kürtçe savunmaya izin verilmesine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11896) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
50.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, cezaevi nakil aracında mahkumların yanarak
hayatını kaybetmeleri üzerine açılan davaya ve nakiller sırasında mahkumların
güvenliği için alınan önlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11897) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
51.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kandıra T Tipi Cezaevinde bir mahkumun ölümü ile
ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11898)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
52.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’te yapılan KCK operasyonlarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11899) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
53.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kocaeli T Tipi Cezaevinde bir mahkumun şüpheli ölümüne
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11900) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
54.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, bedelli askerlik uygulamasından faydalananlara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11901) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.10.2012)
55.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, bir tutuklunun oğlunun cenazesinde evinde kalmasına izin
verilmemesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11902)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2012)
56.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Tekirdağ F Tipi Cezaevinde yaşanan bazı sorunlara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11903) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
57.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, UYAP sisteminde yaşanan bazı sorunlara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11904) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
58.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, birleştirilen ve birleştirilme kararı iptal edilen adliyelere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11905) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
59.- İstanbul Milletvekili
Binnaz Toprak’ın, Bakanlığın yasal mevzuattaki özürlü ifadesini değiştirmeye
yönelik çalışmasının olup olmadığına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11906) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
60.- İzmir Milletvekili Hülya
Güven’in, tutukluluk halleri süren çocukların sorunlarına ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11907) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
61.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin alt yapısı ve ulaşımının engellilere uygun
hale getirilmesine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11908) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
62.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, bir açıklamasına ve ABD ile Türkiye’nin terörle mücadele
konusundaki işbirliğine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11909) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
63.- Aydın Milletvekili Metin
Lütfi Baydar’ın, terörün finansmanının engellenmesi çalışmalarına ve ülkemizin
Mali Eylem Görev Gücü (FATF) üyeliğinin askıya alınması tehlikesine ilişkin
Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/11910) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
64.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, 2010-2012 yıllarındaki işsiz sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11911) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
65.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, emekli maaşlarına ve emekli maaş ödemesi karşılığında banka
promosyonu ödenmemesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11912) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
66.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde İŞKUR tarafından yapılan işçi
alımı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11913) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
67.- Samsun Milletvekili
Ahmet Haluk Koç’un, Samsun Gazi Devlet Hastanesinde çalışan taşeron işçilerin
sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11914) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
68.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ve Suruç ilçelerinde Toplum Yararına
Çalışma Programı kapsamında gerçekleştirilen işçi alımlarıyla ilgili iddialara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11915)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
69.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında Şanlıurfa’nın
Suruç ilçesinde yapılan iş başvuruları ile ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11916) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
70.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’te kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılan
taşeron işçilerin sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11917) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
71.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, emeklilerin maaş farklılıklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11918) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
72.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde İŞKUR tarafından yapılan
işçi alımı hakkındaki iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11919) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2012)
73.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki işçi alımlarında usulsüzlük yapıldığı iddiasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11920)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
74.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin temizlik işleri ihalesini alan firmalara ve
firma çalışanlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11921) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
75.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin havalandırma işlerini yapan bazı firmaların
SGK’ya olan borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11922) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
76.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, Bağ-Kur’a tâbi çalışanların ve emeklilerin sorunlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11923)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
77.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanedeki kitapların ve çeşitli materyalin veri
girişlerini yapan firma çalışanlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11924) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
78.- İstanbul Ali Özgündüz’ün,
İstanbul’da yürütülen Kentsel Dönüşüm Projesine ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11925) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
79.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı sınırları içindeki bir
adada kurulması planlanan rüzgar enerjisi santrallerinin çevreye vereceği
zarara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11926)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
80.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi çalışmaları
kapsamında verilen yıkım kararlarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11927) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
81.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde eğitim ve kültür tesisleri
olarak değerlendirilmek üzere Bakanlığa devredilen bir taşınmaza ilişkin Çevre
ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11928) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
82.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı bir beldede
inşası planlanan termik ve nükleer santrallere ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11929) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
83.- Denizli Milletvekili
Adnan Keskin’in, Hakkâri’de TOKİ tarafından gerçekleştirilen çalışmalara ve
Hakkâri Üniversitesinin yeni kampüs arazisine ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11930) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
84.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya Katı Atık Bertaraf ve Depolama Tesisinin
tamamlanamamasına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11931) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
85.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Suriyeli sığınmacılara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11932) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
86.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Irak eski Cumhurbaşkanı Yardımcısının Türkiye’de kalmasına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11933) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
87.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Suudi Arabistan’a gitmekte olan bazı hacı adaylarının Irak
güvenlik güçleri tarafından sınır kapısında durdurulmasına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11934) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
88.- Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesiminin Ege ve Akdeniz’deki
egemenlik alanlarını artırdığı iddialarına ve bu bölgelerdeki petrol ve doğal
gaz arama faaliyetlerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11935) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
89.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin veri tabanı programının İsrailli bir
firmaya yaptırılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11936) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
90.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede çalışan yabancı bir kişiye ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11937) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
91.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, Kırklareli-İğneada’ya nükleer santral yapılacağı iddialarına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11938)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
92.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, 2002-2012 yılları arasında taş ocağı veya maden ocağı açma izni
alan işletmelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11939) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
93.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Kocaeli ve Sakarya’daki elektrik kullanıcılarının
geçmiş dönem fatura borçları nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11940) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
94.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı bir beldede
inşası planlanan termik ve nükleer santrallere ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11941) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
95.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, elektrik tüketimindeki azalmanın nedenlerine ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11942) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
96.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, Dahilde İşleme Rejimi kapsamında ithal edilen süt tozu miktarına
ve bunların ithalatının ülkemizdeki üreticiler üzerindeki etkisine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11943)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
97.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş’ın, Biga ilçesi ve köylerinde yaşanan sel felaketinden doğan
mağduriyetin giderilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11944) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
98.- Samsun Milletvekili
Ahmet Haluk Koç’un, çeltik fiyatlarına ve çeltik üreticilerinin sorunlarına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11945)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
99.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, Mustafakemalpaşa ilçesinden geçen Kirmastı Çayındaki kirliliğe
ve zarar gören çiftçilere tarımsal destek verilmesine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11946) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
100.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, 3 gün hastalığına yakalanan hayvanlara ve bunların
kurbanlık olarak satıldığı iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11947) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
101.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Muğla’daki bazı köylerde mavi dil hastalığı görülmesine ve
bu nedenle kurbanlık hayvan satışı yapamayan vatandaşların mağduriyetine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11948) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.10.2012)
102.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Şırnak’ın Uludere ilçesindeki bir tarımsal kalkınma
kooperatifinin projelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11949) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2012)
103.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya’daki çiftçilere sağlanan teşviklere ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11950) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
104.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, iklim değişikliğinin ülkemizdeki tarıma etkilerine ve muhtemel
küresel gıda krizine karşı alınan önlemlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11951) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
105.- İzmir Milletvekili
Birgül Ayman Güler’in, hayvancılık sektöründeki teşvik ve krediler ile kredi
ödemelerinde zorluk yaşayan üreticilerin mağduriyetine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11952) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
106.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, mısır destekleme primleri ödenmeyen üreticilerin mağduriyetine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11953)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
107.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, Suriye ile olan ekonomik ve ticari ilişkilere ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11954) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
108.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, özelleştirilen İDO işletmesinin yasalara aykırı uygulamalar
yaptığı iddialarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11955) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
109.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede kullanılan telsiz telefonları ithal eden
firmaya ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11956)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
110.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Türk vatandaşlığına alındığı iddia edilen Suriye uyruklu bir
kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11957) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2012)
111.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Adilcevaz ilçesinde BDP binasına bir tehdit zarfı
bırakıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11958) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
112.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Adilcevaz Belediyesi ile ilgili bazı mali verilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11959) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
113.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Ahlat Belediyesi ile ilgili bazı mali verilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11960) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
114.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Güroymak Belediyesi ile ilgili bazı mali verilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11961) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
115.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul’daki kimsesiz ve düşkünlerin korunmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11962) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
116.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul’da eğitim gören Libya uyruklu bazı
öğrencilerin bölge halkına zarar verdiği iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11963) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
117.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, İzmir İl Genel Meclisi salonunun İzmir Valisinin
talimatıyla kilitlendiği ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11964) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
118.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Suriye sınırına yakın bölgelerde yaşayan vatandaşların
can güvenliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11965)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
119.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Irak eski Cumhurbaşkanı Yardımcısının Türkiye’de basın
toplantısı yapmasına ve kendisine koruma tahsis edildiği iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11966) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.10.2012)
120.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’te 2002-2012 yılları arasında gerçekleşen
trafik kazalarına ve bu kazaların maliyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11967) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
121.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Kurşunlu ilçesindeki bir köyün yollarının
onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11968)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
122.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in ilçelerine bağlı orman köylerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11969) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
123.- Hatay Milletvekili
Refik Eryılmaz’ın, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde yaşandığı iddia edilen bir olaya
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11970) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
124.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz’ün, Bursa’nın Yıldırım Belediyesinde imar yolsuzluğu yapıldığı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
125.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Gölbaşı ilçesine bağlı bazı mahallelerin su
kaynaklarına foseptik karışması tehlikesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11972) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
126.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, Kırklareli ve Tekirdağ’da selden zarar gören vatandaşların
mağduriyetinin giderilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11973) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
127.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin otoparkında yıllardır bekleyen bir araca
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11974) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
128.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane personeli tarafından ruhsatsız telsiz telefon
kullanıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11975) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
129.- Muğla Milletvekili
Tolga Çandar’ın, Horasanlı Şeyh Bedrettin türbesinin restorasyonu için çalışma
olup olmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11976) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
130.- Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın, Devlet Opera ve Balesi binasında yer alan asansörün onarımına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11977) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
131.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin ihale işlerinde görevden alınan kişilere
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11978) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
132.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin üst düzey yöneticileri hakkındaki
soruşturmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11979) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
133.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin süreli yayın envanterine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11980) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
134.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin yayınlanmış bir çalışma raporu bulunup
bulunmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11981) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
135.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanedeki okuyucu koltuklarının çok sık
yenilenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11982) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
136.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin stor perdelerinin çok sık değiştirilmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11983) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
137.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphaneye fazladan bir jeneratör daha alındığı
iddialarına ilişkin, Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11984)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
138.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin satın alımlarında verilen tekliflerin
benzerliğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
139.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede bulunan kütüphaneci sayısına ve okuyucu
bankolarında nöbet tutan işçilere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11986) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
140.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, son 10 yıldır Milli Kütüphaneye mübadele yoluyla gelen
yayınlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11987)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
141.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane personelinin geçirdiği teftişlere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11988) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
142.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede her yıl Ocak ayında yapılan tadilat ve
tamiratlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11989)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
143.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin veri tabanının İsrailli bir firmaya
yaptırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11990) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
144.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane tarafından kullanılan veri tabanının İsrailli
bir firmaya yaptırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11991) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
145.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane çalışanlarının zorla şiir günlerine
götürüldüğü iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11992) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
146.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Türk Ocakları arşivinde yer alan ve Milli Kütüphaneye
gönderilen el yazması eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11993) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
147.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphaneye ait tarihi değeri yüksek bazı kitapların
Sayıştay denetiminden saklandığı iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11994) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
148.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, 12 Mart 1971 askeri muhtırası döneminde Türk Ocağı binasından
alınıp Milli Kütüphaneye gönderilen kitaplara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11995) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
149.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane tarafından düzenlenen harcama pusulalarında
gelir vergisi kesintisi yapılıp yapılmadığına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11996) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
150.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin 2007 yılındaki konuşan kitap arşivine ve
bununla ilgili basında yer alan bir habere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11997) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
151.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, son beş yıldır Milli Kütüphanenin harcamalarında suiistimaller
yapıldığı iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11998) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
152.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin 2009 yılındaki konuşan kitap sayısı ve
basında yer alan bir habere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11999) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
153.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede kullanılan telsiz telefonlarla ilgili
verilere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12000)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
154.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin personel girişine fahiş fiyata kamelya
yaptırıldığı iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12001) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
155.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane personeli tarafından kullanılan telsiz
telefonlarla ilgili verilere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12002) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
156.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphaneye ait ihalelerin web sitesinde
yayınlanmamasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12003) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
157.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede görev yapan ve Adalet ve Kalkınma
Partisinden aday adayı olan bir personele ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12004) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
158.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane tarafından son on yılda yurt dışından alınan
gazete ve dergilere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12005)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
159.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphane personelinin yurt dışı ve yurt içi gezileriyle
ilgili verilere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12006) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
160.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin bahçesinde yapılan bir kazı çalışmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12007) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
161.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli kütüphanedeki bazı değerli tabloların kaybolduğu
iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12008)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
162.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin yemekhanesine ve mutfak harcamalarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12009) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
163.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanedeki kitapların ve çeşitli materyalin kaydının
tutulması işini alan firmaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12010) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
164.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin temizlik işlerini alan firmalara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12011) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
165.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin çeşitli firmalardan aldığı kitap ve diğer
ürünlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12012) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
166.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin havalandırma işlerini yaptırdığı bazı
firmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12013)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
167.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanedeki mevcut karoların kapatılıp üzerine yeni
karolar döşenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12014) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
168.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Milli Kütüphanede yapılan tavan kaplama işleminin yangın algılama
cihazlarını işlevsiz hale getirmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12015) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
169.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede son on yılda döviz karşılığında satın alınan
yayınlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12016)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
170.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin yazma ve basma nadir eser envanterinin
tutulup tutulmadığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12017) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
171.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphaneye ait tarihi değeri yüksek bazı kitapların ve
bu kitapların Sayıştay’ın denetiminden saklandığı iddialarına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12018) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
172.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin dış cephesinin boyanmasına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12019) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
173.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, son on yıldır Milli Kütüphanenin temizlik işlerini alan ve
ihalelerine giren firmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12020) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
174.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphaneye ait bir laboratuvara bağışta bulunan yabancı
uyruklu bir kişiye ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12021) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
175.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin güvenlik sistemiyle ilgili verilere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12022) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
176.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanede bulunan kitap sayısına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/12023) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.10.2012)
177.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Muş il ve ilçe belediyelerine yapılan akaryakıt yardımlarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12024) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
178.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bankacılık sektörüne yönelik vergi politikalarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12025) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.10.2012)
179.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bütçe açığına ve yapılan yeni zamlara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12026) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
180.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, bütçe açığına ve vergi oranlarında artışa ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12027) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
181.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Türkiye’nin terörün finansmanının engellenmesi
konusunda gereğini yapmadığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12028) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
182.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Suriye’de yaşanan olaylara ve hükümetin Suriye politikasının
ekonomi üzerindeki etkisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12029) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
183.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, kamu kurum ve kuruluşlarının Devlete olan vergi
borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12030) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
184.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin havalandırma işlerini alan bazı firmalara
ait verilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12031)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
185.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, 2013-2015 orta vadeli programında yer alan hedeflere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/12032) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
186.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Türk vatandaşlığına alınarak okul, yurt ve burs imkanı sağlandığı
iddia edilen Suriye uyruklu bir kişiye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12033) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
187.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Van’ın Erciş ilçesinde bir ilköğretim okulunun isminin
değiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12034)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
188.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, okullarda yapılan depreme karşı güçlendirme
çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12035)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
189.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Mardin Artuklu Üniversitesinin Kürtçe
öğretmenliği programında yaptığı değişikliğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12036) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
190.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, Van’ın Erciş ilçesinde bir ilköğretim okulunun isminin
değiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12037)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
191.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, Balıkesir’in Dursunbey ilçesindeki öğretmen ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12038) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2012)
192.- Mardin Milletvekili
Erol Dora’nın, ortaöğretim tarih ders kitabında ayrımcı ifadeler olduğu
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12039)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
193.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Malazgirt ilçesindeki yatılı bölge okulunun sorunlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12040) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
194.- Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın, Suriyeli sığınmacıların Suriye’de eğitim gören Türk
vatandaşlarının özel öğrenci statüsüne alınmalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12041) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
195.- İzmir Milletvekili
Hülya Güven’in, özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilerin okullara erişiminin
sağlanması amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12042) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
196.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Van’da ismi değiştirilen okullara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12043) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
197.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığın teşkilat ve görevlerini düzenleyen bazı kanun
ve kanun hükmünde kararnamelerde değiştirilen tanımlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12044) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
198.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, okul çağındaki çocukların görme bozukluklarına ve bunların erken teşhisi
için yapılan çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12045) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
199.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Van’ın Erciş ilçesinde ismi değiştirilen bir okula ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12046) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.10.2012)
200.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis Merkeze bağlı bir köyde yaşayan öğrenci
sayısına ve köydeki okulun fiziki şartlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12047) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
201.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, seçmeli derslerle ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12048) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
202.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, Bursa’da taşımalı eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12049) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.10.2012)
203.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta taşımalı eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12050) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.10.2012)
204.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, Van’da yeniden inşa edilen ve ismi değiştirilen okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12051) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2012)
205.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, Maltepe’deki bir okulda öğrencilere dağıtılan kitaplarda
yer alan bazı ifadelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12052) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
206.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, YÖK tarafından sağlanan burslara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12053) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
207.- Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın, Uşak’ın Banaz ilçesindeki depreme dayanıksız okullara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12054) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
208.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, okullarda yaşanan taciz olaylarına ve bu suçla mücadele
kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12055) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
209.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Digor ilçesinde görev yapan öğretmenlerin barınma
sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12056)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
210.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Digor ilçesine yeni bir lise yapımına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12057) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
211.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, Maltepe’deki bir okulda bir kitabın zorla öğrencilere dağıtıldığı
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12058)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
212.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesindeki okulların çeşitli
sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/12059)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
213.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, bir askerin hayatını kaybetmesiyle ilgili iddialara ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12060) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.10.2012)
214.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Afyonkarahisar’daki mühimmat deposunda meydana
gelen patlamada şehit olanlar için doğal afet şehidi belgesi düzenlenmesine
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12061) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2012)
215.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, vazife malullüğü maaşı kesilen ve ödenen
tazminatı geri istenen bazı şehit ailelerinin mağduriyetine ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12062) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.10.2012)
216.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, acemilik eğitimini alan askerlerin usta birliklerine
dağıtımlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12063)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
217.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Afyonkarahisar’da bir cephanelikte meydana gelen patlamaya ve
bu patlamada hayatını kaybeden askerlerin ailelerine ödenen tazminata ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12064) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
218.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, bedelli askerlik uygulamasından faydalananlara
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12065) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.10.2012)
219.- Kocaeli Milletvekili Hurşit
Güneş’in, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışan kadın subay ve
astsubaylara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12066)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
220.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, emeklilik ve istifa nedeniyle görevlerinden ayrılan TSK
personeline ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/12067)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
221.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Datça Devlet Hastanesinde bir hastanın hayatını kaybetmesi
ile ilgili iddialara ve hastanenin yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12068) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
222.- Ankara Milletvekili
Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, Ankara Üniversitesi Hastanesinin acil bölümüne
giriş-çıkışlarda yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12069) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
223.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, Ağrı’da bir özel hastane binasının Bakanlık tarafından satın
alınması ile ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12070) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
224.- Samsun Milletvekili
Ahmet Haluk Koç’un, Samsun Gazi Devlet Hastanesinde çalışan taşeron işçilere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12071) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.10.2012)
225.- İzmir Milletvekili
Hülya Güven’in, tıp fakültelerine bağlı bazı yan dal programlarında yeterli
uzmanlık kadrosu verilmediği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12072) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
226.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, sağlık meslek lisesi, hemşirelik yüksekokulu ve hemşire
sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12073) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.10.2012)
227.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, eczacıların stok zararlarından kaynaklanan mağduriyete
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/12074) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.10.2012)
228.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Milli Kütüphanenin lavabolarındaki sabunluklara zararlı
kimyasal içeren sıvı sabun konulduğu iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/12075) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
229.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya’daki iki Devlet Hastanesinin yıkılarak bir hastane
yapılmasından doğacak sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12076) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
230.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, Gazipaşa Havaalanının kapasitesine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/12077) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2012)
231.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, yurt genelinde yapılan duble yolların bakım onarım
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/12078) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
232.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’nin Gökçeada ilçesinde havaalanı inşaat sahası
içerisinde kalan bir köye ait arazilerin hazine arazileriyle takasına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/12079)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
233.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Viranşehir-Ceylanpınar kara yolunun genişletme çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12080) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
234.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, çeşitli ülkelerde yasadışı olduğu kabul edilen bir
telekomünikasyon şirketinin ülkemizdeki faaliyetlerini devam ettirmesine
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12081) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
235.- İstanbul Milletvekili
Müslim Sarı’nın, THY uçuşlarında dağıtılan gazetelere ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/12082) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19.10.2012)
236.- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar’ın, Ilgaz Tüneli Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/12083) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.10.2012)
237.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Şavşat ilçesinin bazı köylerinde telefon hizmetinin
olmamasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12084) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
238.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Bakanlık tarafından Milli Kütüphaneye telsiz telefon kullanım
izni verilip verilmediğine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/12085) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2012)
239.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Van’da depremden zarar gören esnafın sorunlarına
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/12086)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
240.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, üniversite öğrencilerinin yurt ihtiyaçlarına ve yurtlarda
yapılan tadilatlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/12087) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2012)
241.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, işsizlik verilerine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/12088) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2012)
242.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya’da sulama kanallarının tamamlanamamasına ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/12089) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.10.2012)
14 Kasım 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin
cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Kocaeli Büyükşehir Belediyesine yönelik yolsuzluk iddiaları
hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’a aittir.
Buyurun
Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan’ın, Kocaeli Büyükşehir Belediyesine yönelik yolsuzluk iddialarına
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Bir
haftadan beri yoğun ve uygunsuz çalışma şartlarında Meclisten geçen Büyükşehir
Belediye Kanunu’nda sıkça rol model olarak söz edilen, gösterilen Türkiye'nin
en borçlu belediyesi Kocaeli Büyükşehir Belediyesinde yaşanan yolsuzluğu
sizinle paylaşmak istiyorum.
MERTUR
Otomotiv ve Taşımacılık Limitet Şirketi, 2008 yılında Kocaeli’nin Çayırova
ilçesinde ruhsatsız kaçak inşaat yapmaya başlıyor. Dönemin belediyesi,
Şekerpınar Belediyesi, önce uyarıyor, süre veriyor, yasal işlemin düzenlenmesi
için kendisine verilen sürede işlem yapılmayınca hakkında yıkım kararı alıyor
2008 Aralık ayında. Yıkım kararı kesinleşen bu yapının yetkilileri, üç ay
sonra, İnternet ve basın aracılığıyla, 17 milyon liraya kabası bitmiş otel
inşaatı olarak satışa sunuyor. Aradan bir-bir buçuk yıl geçiyor, Kocaeli
Büyükşehir Belediyesine müracaat ediyor bu yetkililer. Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi, kişisel talep üzerine, kişiye özel bir uygulamayla önce yıkım
kararını ortadan kaldırıyor, sonra imar durumunu değiştiriyor; imarını, emsali
1,5’tan 2’ye çıkararak inşaat alanını yarısı kadar arttırıyor; yüksekliğini
4’ten 10’a kadar çıkarıyor. İmar açısından konut dışı kentsel alan olan bu
bölgeyi bölgesel iş merkezi hâlinde çıkarıyor. Üstelik bunları yaparken sadece
bu şirketin arazisi üzerinde bu imar düzenlemesini ya da -tırnak içerisinde-
affını gerçekleştiriyor.
Şimdi
soruyorum size: Kim bu insanlar? Bu insanlara 17 milyon lira para kazandırmak,
rant sağlamak için imar düzenlemesini yaparken bu insanların iktidar
yanlılarıyla bir ilişkileri, bir akrabalıkları var mı diye soruyorum.
Merak
ettiğim başka bir konu var burada, Büyükşehir Belediyesi meclis kararını
alırken… Özellikle içinizde inşaat mühendisi olan arkadaşlar bilir bunu.
Biliyorsunuz 17 Ağustosta biz bir deprem yaşadık, depremde 20 bin civarında
insanımız yaşamını yitirdi. Depremin, Kocaeli için, hâlâ yaraları sarılmış
değil. Yaklaşık 3.700 civarında orta hasarlı ölçekte binada hâlâ insanların
oturduğunu anımsatmak istiyorum. Bu ruhsatı verirken Zemin ve Deprem İnceleme
Şube Müdürlüğü şöyle bir yazı yazıyor, diyor ki: “4 kattan küçük 9 kattan büyük
yapıların yapılması düşünülüyorsa, bunun yer uyumunda herhangi bir zarar
yoktur. Eğer 4 ile 9 arasında bir inşaat yapılacaksa, bunun lütfen deprem
risklerini analiz edin.”
Değerli
milletvekilleri, vicdanlarınıza seslenmek istiyorum. Şimdi, bu belediye
Cumhuriyet Halk Partili bir belediye olmuş olsaydı ne yapardınız? Ben
söyleyeyim size. Sabahın köründe kolluk kuvvetlerini gönderirdiniz, önce
belediye başkanı olmak üzere tüm belediye çalışanlarını gözaltına alırdınız;
yetmez, bilgisayarlara, belgelere el koyardınız. Bunu yapmanız için müfettiş
raporlarına ya da belgelere gerek yok. Cumhuriyet Halk Partili bir belediye
olduğu zaman söylenti ve dedikodu olması bile yeter ama iş iktidar partisinin belediyesine
gelince ses yok.
Hatırlayın,
geçen yıl burada Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle bir basın
toplantısı yaptık. Yine Kocaeli’de müfettiş belgeleriyle, idari mahkeme
kararlarıyla tespit edilen, yasal olmayan düzenlemeler var Kartepe ve Kandıra
Belediyeleri için. Ne oldu? Size sorarım, ne oldu? Bir yetkilinin bu konuda
açıklama yapmasını istiyorum. Ama bunlar Cumhuriyet Halk Partili bir belediye
olmuş olsalardı şimdi yapılanları -İzmir’de yapılanları göz önüne getirirseniz-
hatırlamanızı istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, sevgili iktidar partisi; parmak demokrasisine sığınıp ne böyle
yasa dışı işlem yapın ne de bunlara izin verin. Eğer siz burada parmak
demokrasisine güvenerek kişiye özgü kanun çıkarırsanız Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi de parmak hesabıyla kişiye özgü imar affı yapar.
Sosyal
adalet ve özellikle hukukun üstünlüğü, adaletin eşit dağılımı açısından önemli
bir faktör. Toplumsal barışı yakalamak istiyorsak, toplumsal barışı sağlamak
istiyorsak adaleti herkes için eşit uygulamaya lütfen özen gösterin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Gündem
dışı ikinci söz Iğdır’ın kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’a aittir.
Buyurun
Sayın Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Iğdır’ın
kurtuluşunun 92’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SİNAN
OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; memleketimin tarlalarını suladığım,
sokaklarında büyüdüğüm, seçim bölgemin, Iğdır’ımızın kahramanlık destanının
yazıldığı, gurur tarihinin noktalandığı, gurur tarihinin altının çizildiği
Iğdır’ımızın düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl dönümü münasebetiyle söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
başka bir önemli tarih var, bu vesileyle o tarihi de hatırlatmak isterim.
Bugün, hem de Ahıska Türklerinin Stalin baskıcı rejimi tarafından kendi
yurtlarından Sibirya’ya, Orta Asya’ya sürüldüğü tarihin de yıl dönümüdür.
Ahıska Türkleri de hâlâ vatanlarına kavuşabilmiş değildir, Ahıska Türklerinin
çilesi de hâlâ devam etmektedir. Gazi Meclisimizin ve onun değerli
milletvekillerinin de bu vesileyle dikkatini bir kez daha Ahıska Türklerine
çekmek istiyorum.
Gazi
Mustafa Kemal Paşa önderliğinde, Kıymetli Komutan Kâzım Karabekir’in cesur kumandanlığında ve Iğdır halkının
dayanışmasıyla bugün Iğdır’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92’nci yıl
dönümünü kutlamaktayız.
Iğdır,
ülkemizin doğu sınırına çekilmiş bir settir. Ne işgalci Rus kuvvetleri ne
Ermenilerin zalim süvarilerinin bu konuda Iğdır halkının çekmiş olduğu seti
geçecek imkânı kalmamıştır; dün kalmamıştı, bugün kalmamıştır, yarın da
kalmayacaktır. Iğdır, düşmanın zulmüne direnişin, düşmana karşı gözdağının
adıdır. Iğdır, yılmaz bir mücadelenin kalesidir. Iğdır, 3 ülkeye olan
sınırlarıyla Türkiye’nin doğudaki can damarıdır. Iğdır, nice seksen altı yıllar
sürecek bir geleneğin adıdır. Iğdır, Türkiye’yi hem içeriden hem de dışarıdan
kuşatmak isteyenlere rağmen alınmış bir tapudur. Bu tapuyu sinsice üzerine
almak isteyenler, Iğdır’ın yıllar boyu sergilediği birliği ve amansız
mücadelesini hesaba katmak durumundadırlar. Iğdır halkı kanlarıyla, cefayla ve
binbir zorlukla tapuladıkları yeşil Iğdır’ı kimseye vermeyecektir. Bu birlik
önümüzdeki süreçte de devam edecek, bazılarının bozulduğunu sandığı gelenek
inadına devam edecektir.
Kimin
Iğdır’da gözü varsa, kim Iğdır üzerine oyun oynamak niyetindeyse, kim Iğdır’ın
birliğine kastediyorsa ilimin vekili olarak onlara sesleniyorum; Iğdır’ı hayalî
haritalar içerisine sokup kendisini, aç tavuk misali, darı ambarında görenlere
sesleniyorum: Iğdır 14 Kasım 1920’de düşman işgalinden kurtarılmıştır ama en
ufak bir kuşkumuz yoktur ki Iğdırlılar gerekirse bu mücadeleyi bin kez daha
verecektir. Iğdır’ın yapısını değiştirmek isteyenlere hatırlatırız ki, onurunu
da, vatanını da her şeyin üzerinde tutan kahraman Iğdırlılar size de en güzel
cevabı vereceklerdir. Dolayısıyla da kimse bazı kesimlere şirin gözükmek için
sakın ha sakın Iğdır’ı harcamaya çalışmasın. Bizim, ne Ermeni açılımına ne de
önce “demokratik açılım” dediğiniz, sonra kılıfını değiştirdiğiniz yıkım
projesine kurban edecek bir Iğdır’ımız yoktur. Bizim, Iğdır’dan verecek bir
karış toprağımız da yoktur.
Bu
düşüncelerimle, tam doksan iki sene önce Aras Nehri’nin kıyısında, Ağrı
Dağı’nın yamacında her şeyini Iğdır uğruna ortaya koyan, Iğdır için şehit olan,
Iğdır’ı bize bahşeden Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarıyla beraber
tüm şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum.
Bugün
Hükûmet adına burada Sayın Bakanımız bulunmaktadır. Sayın Bakanımıza da
Iğdırlılar adına bir kez daha seslenmek istiyorum: Iğdır susuzluktan
kurumaktadır Sayın Bakanım. HES projeleri Iğdır’ı kurutmaktadır. Iğdır, fazla
bir şey istemiyor, tarlasını sulayacak su istiyor. Iğdır, baraj istiyor. Iğdır,
4 bekçiyi emekli etmiş Tuzluca’daki barajın bir an önce yapılmasını istiyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Oğan.
Biz de
Iğdır’ın kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle Iğdırlıları kutluyoruz.
Gündem
dışı üçüncü söz, İzmir Büyükşehir Belediyesinin kurumlar vergisi kapsamındaki
durumu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan’a aittir.
Buyurun
Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın,
belediyelerin kurumlar vergisi kapsamındaki durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması
OĞUZ OYAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi size AKP Hükûmetinin ve
Maliye Bakanının İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerinde nasıl bir vergi baskısı
kurduğunu anlatacağım.
İzmir
Büyükşehir Belediyesi üzerinde yargıyı bir silah olarak kullanmak yeterli
olmamış olacak ki şimdi vergi müfettişleri İzmir Büyükşehirden çıkmıyor.
Aslında şu konuşmam bir suçüstü durumudur, kötü niyet konusunda iktidarın bir
suçüstü durumu olacaktır.
Bakın,
ilk önce, geçen yılın aralık ayında İzmir Büyükşehir Belediyesinden kira
gelirleri için bir kurumlar vergisi tahakkuku yapılmıştır ve 11 milyonluk gelir
için 4,7 milyon liralık kurumlar vergisi tahakkuku yapılmıştır. Keza, katı atık
imal tesisleri için de 550 bin liralık bir kurumlar vergisi, cezalarıyla
birlikte tahakkuk yapılmıştır. Şimdi, bu haksız, hukuksuz ve ayrımcı vergi
baskısına karşı hukuki mücadeleyi belediye sürdürüyor ama şimdi, ben de bir
maliye öğretim üyesi olarak ve bir İzmir Milletvekili olarak bunu iş edindim ve
bu konuda birkaç teşebbüsüm oldu. Bunlardan birincisi, Maliye Bakanlığına
sordum: “Ey Bakanlık, sen böyle bir uygulamayı başka belediyeler için yapıyor
musun? Kaldı ki, belediyeler kurumlar vergisine tabi midirler, değiller midir?”
Yani Kurumlar Vergisi Kanunu bu açıdan oldukça açık. Bana şöyle bir yanıt
geldi: “İşte, Kanun’un 1 ve 2’nci maddelerine göre iktisadi kamu kuruluşları
varsa belediyenin, tabidir.” Peki, kira geliri “iktisadi kamu kuruluşu”na mı
giriyor? Burada göremiyorum Maliye Bakanını, kaçmış, cevap vermiyor. Öyle bir
şey yok. Peki, nedir? Başka belediyeler vergi veriyor mu? O vergi mahrumiyetine
girer Vergi Usul Kanunu’nun. Yani tam bir bahane arkasına sığınma. Hiç olmazsa
“Veriyor, vermiyor.” cevap ver, yok.
İkinci
adım olarak şunu yaptım: Ankara ve İstanbul Belediyelerine 4982 sayılı Bilgi
Edinme Hakkı Kanunu uyarınca soru sordum “Ne kadar kira geliriniz var?” diye.
Önce vergiyi sormadım, hani olur, kaçarlar diye. Gelirlerin bir güzel ayrıntılı
dökümünü verdiler; İstanbul Büyükşehirin 166 milyon –İzmir’in 11’di- kira ve
benzeri gelirleri var, Ankara’nın da 33 milyon lira civarında benzer gelirleri
var. Peki, bunlarla ilgili vergi veriyorlar mı, bu defa o soruyu sordum: “Ne
kadar vergi veriyorsunuz? Vermiyorsanız neden, veriyorsanız neden?” Vergi
vermiyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi de
bana cevap verdiler, vergi vermediklerini söylediler. Ankara Büyükşehir
Belediyesi, iki satırlık yazısında şunu söylüyor ayrıca, daha kapsamlı bir
cevap veriyor, iki satır ama kapsamlı, “Belediye kira gelirleri, 5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (I) bendi gereğince kurumlar
vergisinden muaftır.” diyor. Gerçi o ilgili maddeye baktığınız zaman burada
belediyelerin, su, yolcu taşıma, mezbaha işletmeleri söz konusudur yani o
kapsamda o tanımlanamaz ama belediyelerin kira gelirlerinin kurumlar vergisine
tabi olduğuna dair herhangi bir madde yok Kurumlar Vergisi Kanunu’nda.
Dolayısıyla eğer bir boşluk varsa bütün belediyeler için uygulanması gerekir.
Türkiye’de İzmir Büyükşehir dışında böyle bir uygulamanın olmadığını görüyoruz.
Tam ben
bunlarla uğraşırken bir başka şey daha yaşadık. İzmir Büyükşehir Belediyesi
Konak Vergi Dairesinden bir yazı aldı 14/9/2012 tarihinde yani 14 Eylülde ve
buna göre, Doğal Yaşam Parkı’nın hizmete girdiği 2008 yılından itibaren
kurumlar vergisi mükellefi yapıldığını yazıyor. Hayvanat bahçesi kurumlar
vergisi mükellefi, düşünebiliyor musunuz? Soruyorum: Yani Türkiye’de hangi
belediyenin hangi hayvanat bahçesi kurumlar vergisi mükellefidir? Böyle bir şey
yok, uygulaması yok.
Şunları
söyleyeyim: Birincisi, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre hayvanat
bahçeleri, doğal yaşam parkları iktisadi kamu kuruluşu değillerdir. İki: Kaldı
ki yine aynı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (a) ve (b)
fıkralarına göre de bu tür yerler muafiyet kapsamındadır. Üç: 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun Büyükşehirin görevlerini sayan maddesinde
hayvanat bahçeleri görevleri arasında sayılmaktadır.
Bir diğer
şeyi söyleyeyim: 5199 sayılı bir Kanun var, Hayvanları Koruma Kanunu; bunun
ilgili yönetmeliği de belediyelere görev veriyor, hayvanat bahçesine ilişkin
görev ve yükümlülükler getiriyor.
Şimdi,
bir şey daha söyleyeyim: Kurumlar vergisi safi kazanca göre alınır. İzmir Doğal
Yaşam Parkı’nın 2013 yılı gelir beklentisi 1,4 milyon lira iken gider öngörüsü
5,5 milyon liradır yani 3 kattan fazla bir zarar söz konusudur ve siz bunu
vergilendireceksiniz. Dolayısıyla, burada bir suiniyet vardır, burada bir kötü
niyet vardır, burada çifte standart vardır. Eşit kurumlar arasındaki “vergide
genellik” prensibi çiğnenmektedir. Böyle durumda, bir siyasi ahlak sorunuyla
karşı karşıyayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Bu, olsa olsa bir İdi Amin yasası olur. İdi Amin yasasını da size
söyleyeyim: “Madde 1: Ben her zaman haklıyım. Madde 2: Haksız olduğum
durumlarda 1’inci maddeye bakınız.” (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Oyan.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza, giriş sırasına göre
söz vereceğim.
Sayın
Erdemir…
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, bu
topraklarda yaşayan tüm insanları eşit haklara kavuşturacak özgürlükçü bir
yasal düzenlemeyi tüm partilerin oy birliğiyle gerçekleştirmesini dilediğine
ilişkin açıklaması
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hamburg Senatosu,
geçtiğimiz günlerde, 3’ü Sünni, 1’i Alevi 4 inanç topluluğuyla bir anlaşma
imzalayarak bu inançları resmen tanıdı. Hamburg’un sosyal demokrat Belediye
Başkanıyla birlikte, DİTİB, Şura, İslam Kültür Merkezleri Birliği ve Almanya
Alevi Birlikleri Federasyonu temsilcilerinin imzaladığı bu anlaşmayla
toplulukların cami ve cemevi inşası, din görevlisi yetiştirme, cenaze defni,
medya konseyinde temsil, hastane ve cezaevlerinde din hizmeti verme hakları
garanti altına alındı. Hamburg Meclisindeki tüm partiler bu anlaşmaya destek
verdi.
Değerli
milletvekilleri, gelin, muharrem ayı öncesinde, Alevi, Sünni, Şii, Hristiyan,
Musevi, Bahai, ateist, deist, agnostik ayırmadan, bu topraklarda yaşayan tüm
insanları eşit haklara kavuşturacak özgürlükçü bir yasal düzenlemeyi tüm
partilerimizin oy birliğiyle gerçekleştirelim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdemir.
Sayın
Karaahmetoğlu…
2.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, kaçakçılığı ortaya çıkaran gümrük başmüfettişlerinin
hakkında soruşturma başlatılıp başlatılmadığını öğrenmek istediğine ve
Başbakanın ölüm orucu tutan insanlara karşı takındığı alaycı tavrını kınadığına
ilişkin açıklaması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sahte
fatura düzenlemek ve hayalî ihracat yapmak amacıyla suç örgütü kurmak, örgüte
yardım etmek suçlarından 400 milyon doları bulan kaçakçılığı ortaya çıkaran
gümrük başmüfettişlerinin hakkında soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatılmış
ise nedenini öğrenmek istiyorum.
Ayrıca,
cezaevlerinde ölüm orucu tutan insanlara “Rejim yapmaya ihtiyaçları vardır.”
söylemiyle alaycı bir tavır takınan Sayın Başbakanın üslubunu da kınıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın
Varlı…
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in çizdiği pembe tabloya
karşı çiftçilerin kendisine ilettikleri ifadelere ilişkin açıklaması
MUHARREM
VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla,
Sayın Tarım Bakanına birkaç cümle sözümüz olacak.
Dün
burada yine çok tozpembe bir tablo çizdi fakat arayan çiftçilerimiz şunu
söylüyorlar: “Tarım Bakanına biz teşekkür ediyoruz; daha önce
‘Limuzini’,’Chevroleti’ biz araba markası olarak biliyorduk, Sayın Tarım Bakanı
bunların bir hayvan cinsi, bir sığır cinsi olduğunu bize öğretti.” diyorlar.
Yine “Ona
teşekkür ediyoruz, ilk defa kurbanlık ithal hayvanı, Türkiye’ye böyle bir şansı
tanıdı.” diyorlar.
Yine “Çok
teşekkür ediyoruz, eskiden sapı samanı yakardık, şimdi sapı samanı bize aratır
oldu. Biz sap saman ithal eder ülke olduk, ülke hâline geldik.” diyorlar. Onun
için, Tarım Bakanına çok teşekkür ediyorlar.
Ayrıca,
pamuk üreticileri de şunu söylüyor: “Bizim pamuğumuz dünyanın en kaliteli
pamuklarından bir tanesi ve iklim şartlarımız da pamuk üretmeye, pamuk ekmeye
çok müsaitken biz ne yazık ki pamuk ekemiyoruz. Sayın Tarım Bakanı…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Varlı.
Sayın
Yurttaş…
4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın,
14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14 Kasım Dünya
Diyabet Günü. Ülkemizde 2,6 milyon diyabetli, 2,4 milyon diyabet adayı olmak
üzere 5 milyon kişi diyabet kıskacındadır.
Sağlık
Bakanlığımız, hastalığın erken tanı ve tedavisinin sağlanması, ve risk
faktörleri konusunda halkın bilinçlendirilmesi amacıyla Türkiye Diyabet Önleme
ve Kontrol Programı’nı uygulama koymuştur.
Toplum ve
kişilerin bilinçlendirilmesi önemlidir. Diyabet, tek bir hastalık değil, bir
hastalıklar bütünüdür. Sağlıklı beslenme ve spor, diyabet açısından çok önemli
bir konudur.
Tüm
halkımıza ve diyabet hastalarımıza sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yurttaş.
Sayın
Bayraktutan…
5.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Sarp Sınır Kapısı’nda çok ciddi yığılmalar meydana geldiğine, bu konuda gerekli
tedbir ve önlemlerin alınmasını rica ettiğine ilişkin açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türk
Hükûmeti ile Gürcistan Hükûmeti arasında 31 Mayıs 2011 tarihinde Batum Sınır
Kapısı’nın modernizasyonu sonrasında yapılan açılışta imzalanan protokolle, 10
Aralık 2011 tarihinde uygulamaya geçen 2 ülke arasında pasaportsuz geçiş yani
kimlikle geçişler sayesinde Türk ve Gürcü vatandaşlar rahatlıkla karşılıklı
olarak geçişe başlamışlardır.
Burada 1
TL’lik bir uygulama vardı. 1 TL’lik uygulama olduğu için, pasaportla da geçiş
olmadığı için Sarp Sınır Kapısı’nda çok ciddi yığılmalar meydana gelmektedir.
Sarp Sınır Kapısı’ndaki gümrük yetkilileri, polis ve güvenlik güçlerimizin yetersiz
olması nedeniyle uzun araç kuyrukları oluşmaktadır. Bu durumun giderilmesi,
ülkemizin Sarp Sınır Kapısı’ndaki bu mağduriyetin giderilmesi için ilgililerin,
ilgili bakanlığın Sarp Sınır Kapısı’nda gerekli tedbir ve önlemleri almasını
hassaten rica ediyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayraktutan.
Sayın
Yeniçeri…
6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in tarım alanında yaşanan
sorunları halkın gözünden kaçırmaya çalıştığına ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker, mugalata ve demagoji yaparak
tarım alanında yaşanan sorunları halkın gözünden kaçırmaya çalışmıştır.
Mehdi
Eker döneminde hayvancılık ülkesi Türkiye, hayvan ithal eder; tarım ülkesi
Türkiye, tarım ürünü ithal eder; meyvecilik ülkesi Türkiye, meyve ithal eder
hâle gelmiştir, bunun üzerine bir de saman ithalatı eklenmiştir. Türk halkının
üretebileceğini dışarıdan ithal etmek, halkın refahına kastetmektir.
Sayın
Bakan, iddialara hiçbir cevap vermediği konuşmasında Türk köylüsünün tarımının
sırtında kendisinin bizzat yük olduğunu ortaya koymuştur.
Bir
yurttaşın hayvancılıkla ilgili şu mesajı gelmiştir, kendisi dinleme lüzumu duymadığı
için burada okuyorum. Vatandaş diyor ki: “İki yıl önce 20 bin lira kredi verip
4 tane inek aldım, şu an bu borcu ödemek için 10 tane inek satmam gerekiyor. O
zaman neden ve kimin için hayvan fiyatlarının yükseltildiği, hangi
kooperatiflerin hayvan dağıtımı yaptığı, şimdi neden bu kadar hayvan
fiyatlarının aşağıya düşürüldüğünün hesabını versinler.” Tarım ve Hayvancılık
Bakanı, Türk köylüsünün…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – …hayvan ve tarımla ilgili bu soru ve sorunlarına cevap
vermek yerine kendi övgüsünü yapmıştır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın
Dağoğlu…
7.- İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu’nun,
14 Kasım Dünya Diyabet Günü’ne ilişkin açıklaması
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya Diyabet
Günü. Diyabet, kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, göz hastalığı, hatta
ampütasyona giden çok ciddi bir hastalık. Türkiye’deki oran yüzde 14 civarında.
Bu çok yüksek bir değer yani 6-7 kişiden birini diyabet olarak görebiliriz.
Oysaki en güzel yaşam sağlıklı olanıdır. Bunda en önemli etkenlerden biri
obezite, sadece Sağlık Bakanlığının bu konudaki birtakım dikkati çekme veya
buna karşı hassasiyeti göz önüne alındığı takdirde bizlerin de bireysel olarak
bu konunun üzerine gidip obeziteyle gerçek anlamda mücadele etmemiz gerektiğine
inanıyorum. Herkese sağlıklı bir yaşam diliyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Dağoğlu.
Sayın
Şeker…
8.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, az önce Kocaeli Milletvekilimiz Mehmet Hilal
Kaplan Bey, Kocaeli Büyükşehir Belediyesiyle ilgili maalesef yanlış ve eksik
bilgilerle donatıldığından dolayı bir ithamda bulundu. Bu konuda kısaca bir
açıklık getirmek istiyorum.
Kocaeli,
tabii, eskisi gibi değil, Kocaeli, son on yılda gerçekten büyük bir gelişmeye
tabi oldu. Yapılan belediye hizmetleriyle birlikte Körfez artık kullanılır hâle
geldi. Çok özür diliyorum, eskiden Körfez, bir lağım çukuruyken, bugün Körfez,
40’ın üzerinde balık çeşidinin yaşadığı bir hâle geldi ve Körfez’in etrafında
artık “Mavi Bayrak” alınarak denizlere girilmeye başlandı. Hafta sonları
Karamürsel ilçemize 3 binin üzerinde insan gelmekte, Kocaeli’yi ziyaret
etmekte. İşte, bu zorluklardan dolayı Kocaeli’de beş yıldızlı otel eksikliği
vardı, bu ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı gidermek için imar planlarında tercihli
imar kullanım hakkı getirildi ve mevcut imar planlarındaki fonksiyonunun
dışında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) –…eğer bu bölgede beş yıldızlı otel yapmak istiyorlarsa bu
tercihli imar durumu getirildi.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Şeker.
Sayın
Dedeoğlu…
9.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş’ta yanan orman bölgelerine şu ana kadar bir şey
yapılmadığına ve önümüzdeki dönemde planlamaya alınıp eski hâline getirilmesi
noktasında çalışmaların yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MESUT
DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçtiğimiz
yaz Kahramanmaraş’ımızın Andırın ilçesi Elmadağ mevkisinde on sekiz gün
ormanlarımız maalesef yandı. Yine, geçtiğimiz yaz Kahramanmaraş’ımızın Kazma
yaylalarındaki belli bir bölge, tarihî bir orman bölgemiz yine orman yangınına
maruz kaldı. Buradan Sayın Bakana da teşekkür etmek istiyorum. Kazma bağlarının
yandığı dönemlerde iki defa telefonla beni aradı ve yangının söndürülmesi
konusuyla ilgili bilgi verdi. Kendisine teşekkür ediyorum buradan.
Sorum şu:
Bu yanan orman bölgelerimize şu ana kadar bir şey yapılmadı. Önümüzdeki dönemde
planlamaya alınıp tekrar eski hâline getirilmesi noktasında çalışmalar
yapılacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Sayın Vural…
10.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Suriye’de meydana gelen karışıklıkların Şanlıurfa ilinin Ceylânpınar ilçesine
sıçramış olması nedeniyle halkın sıkıntılı ve endişeli olduğuna ve Hükûmetin
Ceylânpınar’daki vatandaşların sorunlarıyla ilgilenmesini rica ettiğine ilişkin
açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Özellikle
birkaç günden bu yana Urfa’nın Ceylânpınar ilçesinden vatandaşlarımız arıyor,
ailelerimiz arıyor -gerçekten büyük sıkıntı içerisindeler, uçaklar, bombalar- çok
büyük bir karmaşa ve endişe içerisinde olduklarını ifade ediyorlar. Bu
huzursuzluğu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmemi istediler.
Dolayısıyla gerçekten Suriye’de meydana gelen karışıklıkların Ceylânpınar’a
sıçramış olması, orayı rahatsız etmesi, Ceylânpınarlılar açısından da gerçekten
yaşanmaz bir durumun ortaya çıkması kendilerini endişeye sevk etti. Hükûmetin,
özellikle Ceylânpınar’da vatandaşlarımızın bu sorunlarıyla yakinen ilgilenmek
suretiyle onların yanında olduklarını göstermelerini rica ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Vural.
Değerli
arkadaşlarım, bazı arkadaşlarımız da sisteme girmiş ama onlardan özür
diliyorum, 10 kişiye söz veriyoruz biliyorsunuz.
Gündem
dışı konuşmalardan sonra gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Gensoru
önergelerinin geri alındığına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- MHP Grup Başkan Vekilleri Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında verdikleri (11/18, 11/21,
11/22) esas numaralı gensoru önergelerini, Genel Kurul çalışmalarının TRT
üzerinden yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra yenilemek kaydıyla
geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/73)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sayın
Cevdet Yılmaz, Sayın Nihat Ergün ve Sayın Taner Yıldız hakkında verdiğimiz
(11/18), (11/21) ve (11/22) Esas Numaralı Gensoru Önergelerimizi Genel Kurul
çalışmalarının TRT üzerinden yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra
yenilemek kaydıyla geri çekiyoruz.
Bilgilerinize
ve gereğini arz ederiz.
Mehmet
Şandır Oktay
Vural
Mersin İzmir
MHP Grup
Başkanvekili MHP Grup
Başkanvekili
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına dair 3 önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 21
milletvekilinin, Türkiye’de iş kazaları ve meslek hastalıklarının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/409)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
iş kazaları ve meslek hastalıklarının nedenlerinin araştırılması, alınacak
önlemlerin neler olduğunun belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç
Tüzüğün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması
için gereğini arz ve teklif ederim.
1) İdris
Baluken (Bingöl)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3) Hasip
Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı
Sakık (Muş)
5) Murat
Bozlak (Adana)
6) Halil
Aksoy (Ağrı)
7) Ayla
Akat (Batman)
8)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine
Ayna (Diyarbakır)
10)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Esat
Canan (Hakkâri)
12) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
13) Adil
Kurt (Hakkâri)
14) Altan
Tan (Diyarbakır)
15)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol
Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir
Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi
Gür (Van)
22) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe:
Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO)'nun yaptığı tahminlere göre; dünyada her yıl 337 milyon iş
kazası meydana gelmektedir. Bu iş kazaları sonucu 2 milyon 310 bin kişi
hayatını kaybetmekte ve 160 milyon kişi ya yaralanmakta ya da meslek
hastalığına maruz kalmaktadır.
Türkiye'deki
çalışma yaşamında da insan hayatının hiçe sayıldığı ve tablonun çok daha vahim
olduğu istatistiklerden anlaşılmaktadır. Türkiye'de 1946-2005 yılları arasında
142.469 kişi iş kazası ve meslek hastalığı sonucu hayatını kaybetmiştir. Makine
Mühendisleri Odasının iş sağlığı ve iş güvenliği raporuna göre Türkiye'de her
yedi dakikada bir iş kazası olmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu istatistiklerine
göre ise, 2009 yılında ülkemizde 64.316 iş kazası, 429 meslek hastalığı vakası
tespit edilmiştir. Bunların 1.171'i ölümle sonuçlanırken, 1.885 kişi sürekli iş
göremez hâle gelmiştir. 2009 yılında iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu
kaybedilen iş günü sayısı ise 1 milyon 533 bin 749'dur. Türkiye'de ILO
kriterlerine göre iş kazaları ve meslek hastalıklarının 2009 yılı için
maliyeti; yaklaşık 38 milyar TL olarak tahmin edilmektedir. Türkiye ölümlü kaza
sıklığı açısından, 15 Avrupa Birliği ülke ortalamasının 7 katından daha fazla
bir kaza sıklığına sahiptir.
Türkiye'de
en yüksek iş kazası oranı ise toplam işyeri sayısının %98'ini oluşturan ve
elliden daha az işçi çalıştırılması nedeniyle KOBİ'lerde; İş Sağlığı ve
Güvenliği Kurulu oluşturma, İş yeri Hekimi, İş Güvenliği Uzmanı, İşyeri
Hemşiresi veya Sağlık Memuru bulundurma gibi zorunlulukların bulunmadığı
görülmektedir. Küçük ölçekli işletmeler için bu muafiyetin kaldırılması,
işletmelere katlanılması çok da kolay olmayacağı için, her ilde ortak iş
sağlığı ve güvenliği birimleri kurularak, küçük ölçekli işletmelerin risk
durumu ve büyüklüğüne göre değişen sürelerde bu birimlerden yararlanmalarının
zorunlu tutulması; hem ülkemizdeki iş kazası sayısının azalmasında hem de
kazaların resmi kayıtlara geçmesinde önemli bir etken olacaktır.
Bu
rakamlardan da anlaşılacağı üzere, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu
oluşan maddi ve manevi kayıplar ülke ekonomisi açısından çok önemli boyutlara
ulaşmaktadır. Bu sebeple; iş sağlığı ve güvenliği alanında kalıcı ve etkin
önlemlerin alınması zorunluluk arz etmektedir.
Türkiye'nin
iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili uluslararası çalışma standartlarına
ulaşması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, çalışanların
iş yeteneklerinin ve motivasyonunun geliştirilmesi, istihdamın artırılması ile
mümkün olabilir. İş güvenliği ile çalışanları korumak, üretimin güvenliğini
korumak, işletmenin güvenliğini sağlamak, ekolojik çevreye verilen zararı en
alt düzeye indirmek mümkün olabilir.
Sadece
ekim ve kasım ayı iş kazaları raporları dikkate alındığında bile durumun vehameti
bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır.
Ekim
ayında meydana gelen iş kazalarında 53 emekçi hayatını kaybetti, 142 emekçi de
yaralandı. En çok ölüm inşaatlarda yaşanırken sanayi bölgelerinde çalışan
işçiler, işçi servislerinin karıştığı trafik kazalarında can verdi. Madenler
can almaya devam etti, silikozis 48'inci canını aldı.
2011 yılı
Ocak- eylül ayı rakamlarını da ekleyecek olursak büyüyen ekonomi söyleminin
içinin ne kadar boş olduğu ortaya çıkacaktır. İşçi ve emekçinin kanı ve canı
pahasına gerçekleşen ve getirimci niteliği tartışma götürmez "tüccar"
anlayışına dayalı bir ekonomide hayatını kaybedenlerin "üretim
zayiatı" gibi görülmesi durumun vahametine çarpan etkisi katmaktadır. Her
konuda olduğu gibi "iş güvenliği ve meslek hastalığı" konusunda da
Türkiye kötü bir sicile sahiptir.
Türkiye
iş kazaları ve meslek hastalıklarının nedenlerinin araştırılması, alınacak
önlemlerin neler olduğunun belirlenmesi sadece iş güvenliğinin sağlanması
açısından değil aynı zamanda insan hakları açısından da büyük önem
taşımaktadır. Konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması
zorunlu hale gelmiştir.
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 26
milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/410)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Muhtarların
Sorunları"nın araştırılması, bu konuda yürütülecek çözüm odaklı
çalışmaların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
20.12.2011
1) Mahmut
Tanal (İstanbul)
2) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
3) Ali
Haydar Öner (Isparta)
4) Recep
Gürkan (Edirne)
5) Celal
Dinçer (İstanbul)
6) İsa
Gök (Mersin)
7) İlhan
Demiröz (Bursa)
8) Engin
Altay (Sinop)
9) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
10) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
11)
Bülent Tezcan (Aydın)
12) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
13)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
14) Ali
Özgündüz (İstanbul)
15) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
16) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
17) Doğan
Şafak (Niğde)
18)
Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
19)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20) Aykan
Erdemir (Bursa)
21)
Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
22)
Mustafa Moroğlu (İzmir)
23) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
24)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
25) Ali
Serindağ (Gaziantep)
26) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
27) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
Gerekçe:
Türkiye'de
muhtarlık olabildiğince zor bir kamu görevidir. Türkiye'de toplamda 54.000
muhtar vardır. Muhtarlara verilen ödenek 384 TL'dir. Tahsis edilen bu ödenek
ile muhtarlık binasının elektrik, su, telefon ve ısınma, gelen vatandaşa çay,
su ikramı gibi harcamaların yanı sıra sekreter ve kırtasiye, kira ücretleri de
bu tahsis edilen paradan karşılamak zorunda kalmaktadır. Çok rahatlıkla
anlayabileceğiniz gibi, verilen ödenek ile bu kamu görevini yerine getirmek
imkânsızdır. Böyle koşullar altında çalışmak öncelikle Anayasa'mızın 18.
Maddesinde yer alan angarya yasağı kapsamında yer almakta ve Anayasa’mıza
aykırıdır.
Muhtarlarımızın
pek çok sorunu vardır. Muhtarların sigortaları Bağ-Kur kapsamındadır ve
muhtarların primleri kendileri tarafından ödenmesi gerekmektedir. Günümüzde bu
sigorta primi 136 TL'den başlayarak basamağa göre değişiklik göstermektedir.
Bir muhtar ortalama 360 TL sigorta primi ödemektedir. Bir muhtara ayrılan
ödenek Maliye Bakanlığının 2012 bütçe sunuş konuşmalarına bakıldığında zaten 384
TL'dir. Muhtarların çoğu, bugüne kadar sigorta primlerini ödeyemedikleri için
sağlık yardımı alamamışlardır. İkinci bir husus ise, yargı önündeki
statüleridir. Muhtarlar, 657'ye tabi oldukları için, kamu görevlisi sayılarak
yargı önüne bu şekilde çıkmakta, ancak 657'ye tabi memurun özlük haklarından
yararlanamamakta ve suçlarından dolayı ağır ceza mahkemelerinde
yargılanmaktadır. Kaymakamlarla, Emniyet müdürlüğüyle, vergi dairesiyle ve adli
olaylarla ilgili tüm yazışmalar ve çalışmalar yine muhtarlık yoluyla
yapılmaktadır. Böyle bir iş yükünün olduğu çalışma ortamında muhtarlar
kendilerine yardımcı olmaları için sekreter bulundurmak ve ona da kendi
cebinden maaş vermek zorundadır. Bu konuda yapılmış detaylı bir kanun
düzenlemesi olmadığı için mağdur olan muhtar daha fazla mağdur olmaktadır.
Kimi
muhtarlarımız 5000 veya 6000 oyla halk tarafından seçilmekte ancak aldıkları
ödenek 384 TL'dir. Aynı şekilde bazı belde ve ilçelerde belediye başkanları
2000 ve 3000 oyla belediye başkanı olmuşken aldıkları maaş 4000 ila 5000 TL
arasında değişmektedir.
Kimi
belediye başkanları ile muhtarlar arasında oylar arasında fark olmasa da
maaşları ve tabi oldukları statü ne kadar farklıdır. Sosyal Hakları ve
güvenceleri arasında uçurumlar vardır. Bu dengesizliğin çözülmesi
gerekmektedir.
Bu
nedenlerle, muhtarların sorunlarının tam olarak tespit edilmesi ve sorunların
çözüme kavuşması için Anayasanın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve
32 milletvekilinin, tarımsal üretimde kullanılan elektrikle ilgili üreticilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/411)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
Tarımda kullanılan Elektrikle ilgili sorunların araştırılması, üreticinin
sorunlarının ve çözüm yollarının belirlenmesi, idari ve kurumsal yasal
düzenlemelerin yapılması, amacıyla İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince
ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
1)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2)
Mustafa Moroğlu (İzmir)
3) Sena
Kaleli (Bursa)
4)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
5) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
6) Mehmet
Ali Susam (İzmir)
7) İlhan
Demiröz (Bursa)
8) Gürkut
Acar (Antalya)
9) Recep
Gürkan (Edirne)
10) Erdal
Aksünger (İzmir)
11)
Bülent Tezcan (Aydın)
12) Ali
Haydar Öner (Isparta)
13) Celal
Dinçer (İstanbul)
14) İsa
Gök (Mersin)
15) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
16)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
17) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
18) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
19)
Mahmut Tanal (İstanbul)
20) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
21) Ali
Özgündüz (İstanbul)
22) Şafak
Pavey (İstanbul)
23) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
24) Doğan
Şafak (Niğde)
25)
Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
26) Aykan
Erdemir (Bursa)
27)
Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
28) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
29)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
30) Engin
Altay (Sinop)
31) Ali
Serindağ (Gaziantep)
32) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
33) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
Gerekçe:
Bitkisel
ve hayvansal üretimde kullanılan, maliyet içinde önemli bir girdi kalemini
teşkil eden elektrikte, üreticilerin ödeme güçlüğüne düşmesi ile birlikte
muhtelif tarihlerde elektrik borçları yapılandırılmasına karşın beklenen fayda
sağlanamamıştır.
Elektrik
borçlarının ödenebilir hale gelmesi bakımından, ciddi oranda bir faiz affının
yapılması gereklidir.
Maliyet
bazlı fiyatlandırma mekanizmasına geçiş ile birlikte tarımsal sulamada
kullanılan elektriğin birim fiyatı 2007 yılına göre % 50 artmıştır. Artış oranı
tarımsal amaçlı soğuk hava depolarında, kültür balıkçılığı ve kümes hayvanları
tesislerinde, seralarda ve hayvancılık işletmelerinde ise %58'lere ulaşmıştır.
Bu zammın üzerine, tarımsal sulama abone grubuna 2009 yılının Ocak ayında %1,5,
Ekim ayında ise %9,6 oranında zam yapılmıştır. 2007 yılında 13,5 kuruş olan
elektriğin birim fiyatı 2010 Aralık ayında 22,53 kuruş olmuştur. Bu yapılan
zamlar çiftçilerimizi üretemez hale getirmiştir.
Birim
fiyatın düşürülmesi açısından üreticilerimize puant sisteminden faydalanma
imkanı tanımış olmasına karşın, bitkinin ihtiyacı olan suyun en kısa sürede
verilmesi gerektiğinden bu sistem üreticilerimiz tarafından
kullanılamamaktadır.
Yapılan
zamların yanı sıra elektrikten alınan %1 enerji fonu, %2 TRT payı ve %18 KDV
birim fiyatı daha da yukarı çekmektedir. Türk çiftçisi vergilerini peşin KDV ve
ÖTV olarak ödemektedir. Tüccar gibi sattığı maldan KDV'sini mahsup
edememektedir. Zarar etmesine rağmen sattığı maldan stopaj vergisini
ödemektedir.
Elektrik
Piyasası Kanununda tüketicilerin desteklenmesine yönelik olarak fiyatlara
müdahale edilmeksizin, miktarı ile esas ve usulleri Bakanlığın teklifi ve
Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenmek üzere söz konusu tüketicilere geri ödeme
şeklinde yapılır" hükmü getirilmesine karşın elektrikte uygulanan bir
destek yoktur.
Görüldüğü
üzere elektrikte uygulanmakta olan KDV yüksek olduğu gibi, elektriğin
desteklenmemesi ile birlikte de çiftçinin ödediği KDV'nin geri dönüşü de
yoktur.
Tarımsal
üretim yapıldığı yerler olan seralar ile hayvancılık işletmelerinde kullanılan
elektrik enerjisine, ticarethane ve yazıhane tarifesi uygulanmaktadır.
Seracılık ve hayvancılık işletmeleri tarımsal sulama abone grubuna göre % 36
daha pahalıya elektrik almaktadırlar.
TEDAŞ'ın
verilerine göre Türkiye'nin toplam elektrik tüketiminin % 3,4'ü, toplam abone
sayısının ise % 1,4'ü tarımsal sulama abone grubuna yani üreticilerimize
aittir. Verilerden de görüldüğü üzere üreticilerimiz, gerek abone sayısı gerek
tüketim miktarı bakımından büyük bir yekûn tutmamasına karşın, elektrikte
yaşanan sorunlar güncelliğini korumaktadır.
Özelleştirme
sonrasında üreticilerimiz elektrik faturalarının aylık olarak tahsil edilmesi
ile karşı karşıya kalmıştır. Özelleştirilen şirketler üreticiye aylık fatura
düzenlemekte, bu uygulamadan da geri adım atmamaktadırlar. Ödemelerde en ufak
bir aksama olması hâlinde de üreticilerin elektrikleri anında kesilmektedir.
Üreticilerimizin
verimli bir şekilde üretime devam edebilmeleri bakımından;
Elektrikte
uygulanmakta olan % 18 KDV tarımda kullanılan elektrikte % 1'e indirilmeli, % 2
TRT payı kaldırılmalıdır.
Tarımda
kullanılan elektrik, daha önceki yıllarda olduğu gibi mutlaka desteklenmelidir.
Seralar
ve hayvancılık işletmelerinin de daha düşük fiyatla elektrik temin edecekleri
bir abone grubu oluşturularak indirimli tarifeden elektrik almaları
sağlanmalıdır.
Başta
özelleştirilen elektrik dağıtım şirketleri olmak üzere, faturaların hasat
zamanına denk gelecek şekilde, en fazla yılda iki kez tahsil edilmesi
sağlanmalıdır. Kesik elektrikler açılmalıdır.
Elektrik
borçlarında bugüne kadar yapılan yapılandırmalar beklenen faydayı
sağlamadığından, elektrik borçlarının faizleri silinerek, en az 5 yıldan
başlayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler
bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi,
Sayın Halaman’ın yerinden bir söz talebi oldu.
Buyursunlar
Sayın Halaman.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana’nın Kozan ilçesinde tarımsal amaçlı sulama için kullanılan barajın önüne
HES kurulmasının nedenini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, ben teşekkür ediyorum.
Sayın
Orman Bakanımız burada. Adana’nın Kozan ilçesinde 1974-1975’ten bu tarafa
tarımsal sulama amaçlı yani narenciye sulayan, pamuk sulayan, soya sulayan bir
barajı var. Son iki senedir bu barajın önüne mevcut Hükûmetin yandaşları
tarafından bir HES kuruldu. Bu HES sürekli su istediği için ikinci ürün ekmek
için Kozan Belediyesi sürekli anons yapıyor: “İkinci ürünü ekmeyin, barajda su
yok.” deniyor. Şimdi, elektrik önemli ama bu tarımsal amaçlı narenciye önemli
değil mi, pamuk önemli değil mi, soya önemli değil mi? Baraj tarımsal amaçlı
kurulmuş, bunun önüne niye HES kuruluyor.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halaman.
Şimdi,
gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısmın
1’inci sırasında yer alan Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21
milletvekilinin uygulamalarında siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesini,
Orman Genel Müdürlüğü arazisini ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat
alanlarını devrederek kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin (11/15) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VI.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21
milletvekilinin; uygulamalarında siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesini,
Orman Genel Müdürlüğü arazisini ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat
alanlarını devrederek kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/15)
BAŞKAN -
Hükûmet? Yerinde.
Önerge
daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2012 tarihli 16’ncı
Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelere sırasıyla söz vereceğim.
Önerge
sahibi, Mersin Milletvekili Sayın Ali Öz.
Buyurun
Sayın Öz. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
ALİ ÖZ
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi nüfuzunu kullanarak kamuyu zarara
uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla, Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin verdiğimiz önerge üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Ormanlarımız
dünyanın en değerli doğal kaynaklarındandır. Dünya ormanlarının her yıl
ortalama 13 milyon hektarı yok olmaktadır. Dolayısıyla, ormansızlaşma, erozyon,
arazi bozulmaları, küresel ısınma, çölleşme gibi çevre felaketleri dünyamızı
ciddi derecede tehdit etmektedir.
Bu
tehditlerin en önemli panzehiri ve canlılar için yaşamsal öneme sahip
ormanlarımızın korunması, geliştirilmesi, yenilerinin tesisiyle görevli yüz
yetmiş iki yıllık geleneğe sahip ormancılık kuruluşları hiç bu kadar tahrip
edilmemiştir. Ormancılarımız bu ülke için hayati önemi haiz birçok projeye imza
atmıştır. İstanbul’un su ihtiyacının yüzde 50’sini karşılayan Terkos, Adana
Akyatan, Antalya Belek kumul ağaçlandırmaları, Adana Çakıt, Aydın Menderes
Havzası erozyon kontrol projeleri, Trakya Korudağ ağaçlandırmaları bunlardan
sadece birkaçıdır.
Sayın
Bakan bu geleneği, birikimi ve emeği görmezden gelip neredeyse ormancılık
tarihini kendisiyle başlatmaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığının hazırladığı
2008-2012 Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı Projesi,
1995 yılında çıkarılan 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü
Seferberlik Kanunu'na dayanmaktadır ve doğru bir projedir. Ancak yeterli kaynak
ve iş gücü ayırmadan, sadece reklam amaçlı, rakamlarla oynama merakınız, projeyi
gerçekleştirecek olanlar da dâhil olmak üzere, inandırıcılığınızı yitirmenize
neden olmuştur.
Orman ve
Su İşleri Bakanlığıyla Orman Genel Müdürlüğünün İnternet sayfalarında "Son
üç yılda 1 milyon 500 bin hektar alan ağaçlandırıldı ve 820 milyon fidan toprakla
buluşturuldu." spot sözü kamuoyunun dikkatini çekecek biçimde günlerdir
yer almaktadır. Milletin gözünün içine baka baka yalan söylenmektedir.
Bakanlığın 122 fidanlığının üretim kapasitesinin tam kullanılması hâlinde 598
milyon fidan yetiştirileceği ve bu miktar fidanla ancak 300 bin hektar alanın
ağaçlandırılabileceği belirtilmektedir. Bakanlığın yıllık fidan üretimi ise
ortalama 250 milyon adettir. Bakanlığınızca son üç yılda toplam 262.452 hektar
alanda çalışma yapıldığı görülmektedir. Son üç yılda nasıl olur da 1,5 milyon
hektar ağaçlandırma yapıldığını söyleyebiliyorsunuz?
Yine
benzer şekilde Orman Genel Müdürlüğü verimli orman alanlarının yaklaşık
yarısını oluşturan 5 milyon 500 bin hektar genç ormanların bakımlarının
2012-2016 yılları arasında bu iktidar zamanında çok kullanılan seferberlik
modasıyla yapılacağı Orman Genel Müdürlüğünün 26 Eylül 2011 tarihli
genelgesinden anlaşılmıştır. Bu genelgeye göre yaklaşık yılda 1 milyon 200 bin
hektar genç ormanın bakımının yapılacağı anlaşılmaktadır. Bakanlık
rehabilitasyon ve ağaçlandırma çalışmalarında olduğu gibi hayalî rakamları
yakalamak hedefiyle bu konuya yeterli mühendis ayırmadan veya teknik hizmet
satın alınmadan yaklaşması hâlinde Türkiye ormanlarının geleceğini çok büyük
bir tehlike beklemektedir.
Program
hedeflerine ulaşmak için onlarca yılda binbir emekle meydana getirilen genç
ormanların teknik bakımları muhtemelen kesimcinin inisiyatifine bırakılacak. Bu
durumdan hem ülke hem de ormancılığımız çok büyük bir yara alacaktır.
Genç
ormanın bakımları mutlaka yapılmalıdır ancak yılda 1 milyon 200 bin hektar genç
ormanın tekniğine uygun bakımlarının yapılabilmesi için 4 bin orman mühendisine
ihtiyaç olduğunu da belirtmek isteriz. Her ne kadar bir miktar orman mühendisi
alındıysa da bu sayı yetersizdir.
Ustalık
dönemi olarak ifade edilen 3’üncü dönemde 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu. Ustalığın hikmetlerinden olsa
gerek aradan bir ay dahi geçmeden 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Orman
ve Su İşleri Bakanlığı kuruldu. Kurarken de geçmiş deneyimler göz ardı edilerek
katılımcılıktan uzak kuruldu. Orman ve su konularının aynı bakanlık çatısı
altında yer alması, ormanın kaliteli suyun üretilmesinde, toprağın korumasında
çok önemli fonksiyonlar üstlendiği hususları dikkate alındığında olumlu bir
yapılanmadır. Bu olumlu yapı Bakanlıktaki atamalar ve görevlendirmelerde
maalesef gözetilmemiştir. Bakanlığın görev konularının yaklaşık üçte 2’sinin
ormancılık konuları olmasına, ormanların yüzde 16’sının münhasıran su üretimi
yani hidrolojik fonksiyonlu ormanlar olarak ayrılmasına rağmen ne yazık ki üst
düzey atamalarda ormancılık konusu hiç dikkate alınmamış, müsteşar ve 3
müsteşar yardımcısı ile 3 müstakil daire başkanlığına çevre ve su kökenli
bürokratlar atanmıştır. Bakanın da su ve çevre kökenli olduğu dikkate
alındığında bakanlık “su işleri bakanlığı” hâline getirilmiştir.
Bakanlığın
ana hizmet biriminde Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü kuruldu.
Büyük çoğunluğu ormanlık alanlarda yer alan millî parklar, tabiat parkları,
tabiat alanları, tabiatı koruma alanları, sulak alanlar gibi korunacak
alanların planlama, tescil ve onay yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
verilerek Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünün âdeta içi boşaltıldı.
Tabiri caizse davul Orman ve Su İşleri Bakanlığında, tokmak ise Çevre ve
Şehircilik Bakanlığında kaldı. Bu da yetmedi, kurumun başına da Hacettepe
Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Bilimler mezunu bir bürokrat
atandı. Bize göre Sayın Orman Bakanı yakın bir zamanda Orman Genel Müdürlüğünün
başına da orman mühendisi olan, kendi siyasi görüşünden veya sendikaların talep
ettiği bir başka bürokratı atarsa buna hiç şaşırmayacağımızı ifade etmek
istiyoruz.
Yine,
Bakanlar Kurulu kararıyla orman alanı yoğun olan birçok yerde, Çanakkale ve
Sinop gibi yerlerde orman bölge müdürlükleri kapatıldı. Oysaki orman alanı
kısıtlı olan, tamamen konjonktürel ve siyasi yaklaşım içerikli alanlara yeni
orman bölge müdürlükleri açıldı. Ayrıca yeni açılan 28 adet orman işletme
müdürlüğünü hangi kriterlere göre açtınız, gerekçeniz neydi Sayın Bakan?
Bundan
beş yıl önce tasarruf ve işletme açılış puanlarının tutmadığı gerekçesiyle yine
iktidarınız tarafından kapatılan illerdeki orman işletme müdürlükleri tekrar
açılırken, aynı kararnameyle tarihinde hiç işletme müdürlüğü olmamış ve orman
işletme şefliği dahi zor olan, Sayın Bakanın seçim bölgesi olan Dinar'a orman
işletme müdürlüğü açılmış; neredeyse 2 orman bölge müdürlüğüne yakın puanları
olan Çanakkale ve Sinop orman bölge müdürlükleri ise kapatılmıştır.
Yetmedi,
10/10/2011 tarihinde 657 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kuruluşta birçok
değişiklik yapıldı. Birimler o kadar rahat açılıp kapatıldı ki 648 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye eklenerek kurulan ilgisiz alakasız Orman Harita ve Uzaktan
Algılama Dairesi Başkanlığı yaklaşık altı hafta sonra kapatılarak bir başka
daire açıldı.
Sayın
Bakan, aradan bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hâlen kuruluşlarla meşgul
olunması, sürekli zigzag yapılması, motivasyonun sağlanamaması sizi rahatsız
etmiyor mu? Öyle görülüyor ki ektiğinizi biçiyorsunuz. Birikimli ve liyakatli
memurlarınız pasivize edildi. Atamaların genel müdürler yerine size yakın
sendika tarafından yapıldığı, personel dairesi başkanlığınca ilgili sendikaya kayıt
yaptırmadan atamanın yapılmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Meslek
örgütlerinin seçimlerinin dahi atamalar, tayinlerde baskı aracı olarak
kullanıldığı bir ortamdayız. Bundan bilginiz varsa gerçekten durum vahimdir
eğer yoksa daha da vahimdir.
Keyfî
atamaların önünü açmak, ehliyet ve liyakate dayalı mevzuat engeline takılmamak
için Orman Genel Müdürlüğü teknik personelinin Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliği kaldırıldı. Meslek örgütlerinin açtığı dava sonucu yüksek mahkeme
iptal kararı verdi. Yeniden hiçbir objektif kritere dayanmayan Orman Genel
Müdürlüğü Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği çıkarıldı. Yine dava açıldı,
Danıştay 2. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu arada siz keyfî
atamalarınıza devam ettiniz. Allah aşkına Sayın Bakan, çalışmalarınızdan verim alacağınız,
çalışan-iş yeri barışını sağlayacak, ehliyet ve liyakata dayalı bir personel
mevzuatı çıkarmak ve uygulamak bu kadar mı zor?
Orman
Genel Müdürlüğü, umarım bu Danıştay kararlarından sonra teknik personel atama
yönetmeliğini oda, sendika, sivil toplum örgütlerini de dikkate alarak
çıkartır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yenilenebilir enerji konusunda rüzgâr, akarsu,
güneş, biyokütle gibi kaynaklardan yararlanmayı elbette destekliyoruz ancak
HES’ler konusundaki hoyratlık derelerin, ormanların ve canlıların yaşam
ortamlarının ağır tahribine ve yok olmasına neden olmaktadır. Öyle ki birkaç
megavat enerji için tabiat harikası alanlar gözden çıkartılmıştır. Birçok yerde
yerel halkın düşüncesi hiç dikkate alınmamıştır. Nitekim, başta Doğu Karadeniz
olmak üzere özellikle ilgili dernekler
vasıtasıyla açılan davaların yüzde 47’sinde mahkemelerce iptal kararı verişmiştir. HES'lerle ilgili olarak
elektrik mühendisleri odasının 60 kişilik inceleme gezisinin ardından
hazırladığı raporda, birçok olumsuzluğun yanı sıra, özellikle projelerin sanal
değerlerle yapıldığı, ölçümlerin yapılmadığı, fizibilitenin gerçekçi olmadığı
ve denetimsizliğe vurgu yapılmaktadır. Ayrıca, katılımcı bir anlayışla merkezî
bir planlanma yapılması önerilmektedir. Birçok yörede karşı çıkılmasına rağmen
Orman ve Su İşleri Bakanlığınca 1.576 HES'e kolaylıkla izin verilmesi de bu
tespitleri doğrular niteliktedir.
Sayın
Bakan, meslek ve sivil toplum örgütlerine randevu vermeme, sindirme, baskı
altına alma gayretleri, seçimlerine dahi müdahale etmeniz, haksız ve hukuksuz
işlerinizin üzerine gitmelerinden duyduğunuz rahatsızlıktan olsa gerektir
diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öz.
Gruplar
adına ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sayın Hasan Ören.
Sayın
Ören, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
CHP GRUBU
ADINA HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21 Milletvekili tarafından, uygulamalarında
siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesi’ni, Orman Genel Müdürlüğü arazisini
ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat alanlarını devrederek kamuyu
zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Orman Bakanı Veysel
Eroğlu hakkında gensoru önergesi verilmiştir. Önergenin lehinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
Sayın Bakanımızın vukuatı bu kadar değil. Sayın Bakanımızın gerçekten bu
gensoru önergesi verilmeden önce istifa etmesi gerekliydi. Biliyorsunuz,
Manisa, 3 konu üzerinde anılır ve bilinir: 1’incisi, lalenin ana vatanıdır
“lale” dendiğinde Manisa akla gelir. 2’ncisi, Osmanlı döneminin şehrazatları,
şehzadeleri Manisa’da yetişmiştir, şehzadeler şehridir. 3’üncüsü ise önemlidir,
Tarzan’ıyla anılır. Tarzan ise Spil Dağı’ndaki ormanlık alanda o fidanları
diken; bugün kırk, elli, altmış yaşında olan ağaçları yeşerten kişidir. Hatta
filmler de çekilmiş Tarzan’la ilgili; çok fazla yağmur yağan gecede, topraktan
kökleri sökülen bir ağaca sırtını veren o ağacın köklerinin o topraktan
ayrılmaması için sabahlara kadar ağaçlara sırtını veren bir isim olarak, bir
simge olarak Manisa’nın simgesidir Tarzan.
Değerli
arkadaşlarım, geçen haftalarda Manisa Spil Dağı’nda 50 hektarlık bir alanda
yangın çıktı. Manisa Tarzanı’nın yetiştirdiği otuz, kırk, elli yaşlarındaki
ağaçlar yandı. Gerçekten bizim Manisa milletvekilleri olarak yüreğimiz sızladı,
ciğerimizden bir parça alındı.
Benim
anlatacağım Çal Dağı ile Manisa arası 20 kilometredir kuş uçuşu. Ağlamaktan
öteye götürdüğümüz… Sayın Manisa milletvekillerinin, AK PARTİ’nin
milletvekillerinin, Spil Dağı’ndaki yanan ağaçlara ağlar iken, Çal Dağı’nda
Sayın Bakan’ın emriyle yüz binlerce ağaç kesilir iken Çal Dağı’na dönüp hiçbir
şey söylememeleri maalesef üzüntü yaratmıştır.
Şimdi,
Çal Dağı nedir? Çal Dağı, bir nikel madenidir. Çal Dağı nerededir? Çal Dağı
Turgutlu’ya 10 kilometre mesafede olan, eteklerinde köylerin bulunduğu,
köylerin mesafesinin 3 kilometre olduğu alanda kurulu bir madendir. İzmir’e
Turgutlu’nun uzaklığı 40 kilometre, Manisa’ya uzaklığı da 28 kilometredir. Çal
Dağı’nda bir katliam yaşanmaktadır.
Şimdi,
ben uydudan çekilmiş, Çal Dağı’yla ilgili bir fotoğrafı göstermek istiyorum.
Çal Dağı dediğimiz yer şurası. Şu, 2011 yılında çekilmiş ve bugün “Cehennem
Çukuru” diye adlandırdığımız bu çukur, 2 katına çıkmış vaziyette.
Şu
gördüğünüz alanlarda yüz binlerce ağaç kesilmekte.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Katliam yapılmış, katliam.
HASAN
ÖREN (Devamla) - Bunun hemen altında -bu da uydudan çekilmiş bir fotoğraf-
Sayın Bakanım, köylerin bulunduğu yer, Gediz Nehri, Turgutlu. Bunun
Turgutlu’dan yüksekliği, deniz seviyesinden yüksekliği 680 metre yani 45 derece
eğimli bir arazi. Eğer siz buradaki yüz binlerce ağacı kesiyor iseniz, burada
erozyon olmaması mümkün değildir, muhakkak erozyon olacaktır.
Şimdi,
şurada kesimler başladı. Bu Çal Dağı’nda, şirketin söylediğine göre 160 bin,
Bakanlığın söylediğine göre ise 150 bin ağaç kesilecektir. Bu ağaç kesimiyle
ilgili, sayın milletvekillerimize o kadar söylememize rağmen, Manisa
milletvekilleri, sanki burası yasaklı bölgeymiş gibi buraya gitmekten
çekiniyor. Hatta içlerinde -ismini de söyleyeyim ki buraya gelsin, söz hakkı
olsun- Sayın Muzaffer Yurttaş -3 kişi, 5 kişi dışarıda kaldığımızda- diyor ki:
“Sayın Vekilim, ben de karşıyım bu projeye. Turgutlu’nun topraklarında, Manisa
Ovası’nda altın var iken nikele gerek mi var?” Altın nedir? Altın, Turgutlu
Ovası’nda yetişen üzümdür yani 500 milyon TL’lik üzüm ihraç eden o ovayla
ilgili. Ama buraya geldiğimizde, ne hikmetse, burada sayın vekiller fikirlerini
değiştiriyorlar, bu madenin yanındaymış gibi bir tavır takınıyorlar.
MUSTAFA
SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Korku var, korku.
HASAN
ÖREN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu sadece otuz beş kırk yıllık
150 bin ağacın kesilmesidir. Burada bu ağaçlar kesilecek, ne yapacağız? Burada
ağaçlar kesilecek, bu ağaçlar kesildikten sonra, biz bu ağaçların yerine
madenin işletmesini kuracağız; peki kuralım. Yani maden, Türkiye’yle ilgili
gerçekten Türkiye'nin sorunlarına ve Türkiye'nin bütçesine katkı koyacak ise
madenle ilgili karşı çıkmamız mümkün müdür? Ama bunların hesaplarının yapılması
gerekli. Bunların hesapları nedir? Getirisi götürüsüdür. Siz Gediz Ovası’ndan
-yani Akhisar, Manisa, Salihli, Turgutlu, Alaşehir borsalarında tescil edilmiş
ürünü söylüyorum- yılda 4,2 milyar liralık ürün kaldırıyor iseniz… Bunlar
sadece borsada tescil edilenler; borsanın dışında kirazıyla, eriğiyle,
şeftalisiyle, meyvesiyle, halde satılanla -bir bu kadar daha yılda ürün
kaldırdığınız- koruma altına alınmış, dünyaca ünlü bu topraklarda, nasıl bir
maden çıkarsa çıksın milyonlarca yılda oluşan bu topraklarda hiçbir şey yapamazsınız,
deyip -dünya örgütünün, Ramsar’ın sözleşmesine imza atmış bir Türkiye- on beş
yıl sonunda 3 milyar dolar getirisi olan bir madene izin veriyorsunuz. Bu izni
neye göre veriyorsunuz? Eğer bu kadar topraklar verimli ise, bu topraklar
üzerinde bu kadar getirisi var ise, Manisa’da tarımla ilgili… Manisa tarım
kentidir. İhracatta ve Türkiye içerisinde tarımla ilgili en üst düzeyde üretim
yapan bir bölgede yaşıyoruz. Bu toprakları niye feda ediyorsunuz? On beş yıl
sonunda 60 milyar dolarlık bir getiri, on beş yıl sonunda 3 milyar dolarlık bir
ciro; 3 milyar dolar şirket ciro yapacak, bu cironun ancak 160 milyon doları
Türkiye’de kalacak. Peki, burada bir kuşku, burada bir akıl tutulması mı var
Sayın Bakanım? Burada, 45 derece eğimli arazide, on beş yıl içerisinde 18
milyon ton sülfürik asit kullanılacak.
Bir daha
tekrarlıyorum arkadaşlar: Birinci sınıf topraklar -Türkiye’deki toprakları
kalibreye vurduğumuzda- yüzde 8. Yani Türkiye kendi kendini besleyen, kendi
kendini beslediğinden dolayı -ilkokulda bize öğretilen- o verimli topraklarımız
yüzde 8, bunun da en az yüzde 4’ü Manisa Gediz Havzası’nda. Siz şimdi, bu Gediz
Havzası’ndan on beş yıl içerisinde 50-60 milyar ürün kaldıracaksınız, diğer
tarafta, on beş yıl içerisinde 18 milyon ton sülfürik asit 45 derece eğimli bu
arazide cevher çıkarmak için kullanılacak ve siz bu ovanın riskini düşünmeden
bu ruhsatı vereceksiniz.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki… Bu ruhsat niye verildi? Önemli olan burası.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Bir de kime verildi?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Bu tercih, acaba, Sayın Bakanın kendi tercihi midir? Bu
tercihte dışarının bir baskısı var mıdır? Bu baskılara dayanamadığından bu
ruhsatı mı vermiştir? Kendisinden önceki Orman Bakanı niye vermemiştir?
Bunların hepsini araştırmadan, belgelemeden bunları konuşmayı da doğru
bulmuyorum.
Mesela,
Turgutlu Belediye Başkanı 2 dönemdir başkanlık yapan AK PARTİ’li bir
arkadaşımız.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) - Bakanın arabasını sattıran adam mı?
MUSTAFA
SERDAR SOYDAN (Çanakkale) - Sabıkası var.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Evet, sabıkası çok olan. Burada da sabıkası var.
Şimdi,
bakınız, bununla ilgili sivil toplum örgütleri, MHP’si, CHP’si, BDP’si, bütün
sivil toplum örgütleriyle Turgutlu’da, bu Çal Dağı’nda, bu arazilerin yok olma
tehlikesine karşı bir birliktelik var. Bununla ilgili, Belediye Başkanını
sıkıştırıyoruz, diyoruz ki: “Sen izin vermediğin süre içerisinde burada bu
işlerin olması mümkün değil.” Belediye Başkanı da sıkışınca kameraların
karşısında döktürmeye başladı. Ticaret Odasında onlarca, yüzlerce insanın ve
kameraların olduğu yerde, Sayın Bakanımızla ilgili –aynen tutanaktan okuyorum,
Bakanımıza da bunları verdim- AKP Turgutlu Belediye Başkanının 2009 yılı Mayıs
ayında, Ticaret ve Sanayi Odası Meclis toplantısında, kameraların karşısında
yaptığı ve tutanakla kayıt altına alınan konuşmasında söyledikleri,
ormanlarımızın katledilmesine kimlerin karar verdiğini açıkça ortaya
koymaktadır. Belediye Başkanı diyor ki, tutanaklardan okuyorum: “Ben önceden
beri maden konusunda Hükûmetin aldığı kararın yanında olmak mecburiyetinde
olduğumu arkadaşlarımızın hepsine söyledim. Çünkü bu konuda sorumluluk tarafı
olan ve muhatabı olan Çevre ve Orman Bakanı, Sayın Profesör Doktor Veysel
Eroğlu benim inandığım, güvendiğim dürüst bir devlet adamı ve hükûmet adamı. Bu
mücadele konusunda kendisinden randevu aldım, kendisiyle görüştüm ve bu konuda
da bizimle görüştü. Bu konudaki tereddütlerimizi, sıkıntılarımızı kendisine
zaman içerisinde anlattık. Çok açık ve net söylüyorum, Hükûmetimiz ve Bakanlık
ilgili firmaya karşı bir sindirme politikası yapmıştır, yani bunları
bezdirerek, bıraktırarak bu işten vazgeçirme konusunda bir politika yaptı.”
Yani Bakanlık buradaki işletmenin araziye zarar vereceğini biliyor, zarar
vereceğini bildiğinden dolayı da şirkete baskı yapıyor.
İkinci
bölümde devam ediyor, konuşmalarının devamında “Sayın Bakan beni çağırdı...”
Ben bu anlatılanları Sayın Bakanın ağzıyla anlatıyorum, “Başkan dedi ki: ‘Biz
sıkıştık, maalesef kendi kazdığımız kuyuya kendimiz düştük. Hem şirket hem
İngiliz Büyükelçiliği hem de İngiltere Hükûmeti tarafından sıkıştırılmaya
başlandık, maalesef kazdığımız kuyuya kendimiz düştük, ruhsatı vermek
durumundayız.’” (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Vaay! Ne duruyorsunuz Sayın Bakanım o koltukta ya!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hiç alakası yok.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Sayın Bakanım, bununla da kalmamışım, bir belediye başkanının
sözüne inanıp da Sayın Bakanı suçlamak olur mu? O zaman ne yapmak lazım? Soru
önergesiyle sormak lazım. Soru önergesini 2011’in sonunda yazmışım, demişim ki:
“Bir belediye başkanınız böyle böyle söylüyor. Bunun karşısında sizin
tutumunuz, davranışınız nedir? Siz Veysel Eroğlu değilsiniz, siz bir
bakansınız, Mustafa Kemal’in kurduğu Meclisin bakanlarından birisiniz.” Bana önergenin
cevabı: “Ben böyle bir şey söylemedim.” Doğrudur, Bakana inanmak zorundayım ama
benim şehir meclisi üyelerim var Turgutlu’da. Bu, Bakanın yazısını Belediye
Başkanına sunduğumuzda Belediye Başkanının yine kameraların karşısında
söylediği: “Bakanın söylediği Bakanı bağlar, benim söylediğim beni bağlar. Ben
ne söylediysem doğru.” diyor. Tekrar dönüyorum, Sayın Bakana diyorum ki soru
önergesinde, -Kayıtlara bakınız- “Sizin ‘Ben söylemedim.’ dediğiniz, ‘İngiliz
Hükûmetinin emriyle bu ruhsatı vermediğini söylemedim.’ dediğiniz Belediye
Başkanı ısrar ediyor söylediğinde. ‘Sizin bu konuda doğru söylemediğinizi
söylüyor.’ dediğimde, yine cevap veriyor Başkan: ‘Ben kendisini aradım, böyle
bir şey söylemediğini söyledi.’ ”
Değerli
arkadaşlar, şimdi böyle bir gayriciddi soru önergesi cevabı olur mu? Ben sizin
bunu söylediğinize inanıyorum. “Niye?” der iseniz inandığımın da altyapısının
olması gerekli. Sizden önce Sayın Bakan Osman Pepe değil miydi? Bu Osman Pepe
döneminden beri buradaki İngiliz Büyükelçisi, Türkiye İngiliz Büyükelçisi David
Logan bu konuda Osman Pepe’ye de, daha üst noktalarda da herkese baskı yaparak
Osman Pepe’den bu ruhsatı istediler. Niye vermedi Osman Pepe? Çıktı, NTV’de
yayında ne söyledi? “Ben Çal Dağı’na gittim. Çal Dağı’nda bu ruhsatı vermek bir
caniliktir. Çal Dağı’nda bu ruhsatı verdiğinizde Türkiye'nin 1’inci sınıf
topraklarını yok edersiniz. Onun için, benim bileğimi bükemediler, başkasının
bileğini büktü.” dediler. NTV’de hâlâ kasedi duruyor, CD’si duruyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Pepe de onun için mi görevden alındı?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Yani Osman Pepe’nin bileğini bükemediler Sayın Bakanım; sizin
mi bileğinizi büktüler? Bununla ilgili verdiğiniz cevapların…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ruhsatı verene “cani” dedi mi?
HASAN
ÖREN (Devam) – Aynen söylediğini söylüyorum: NTV’yi açıp bakacaklar. Osman Pepe
diyor ki: “Bununla ilgili benden ruhsat almak istediler. Ben gittim, gördüm.
Yapılacak olan maden işletmesi oraya zarar verecektir. Bu topraklardan bu kadar
para alır iken, bu kadar üretimle dışarıya ihracat yapar iken -ithalata dayalı
bir ihracat değil- Allah’ın verdiği topraklara ektiklerimizden, kirazından
üzümüne kadar çıkarıyoruz, her yıl 4,2 milyarlık ürün kaldırıyoruz, şirketin
bana getireceği on beş yılda 3 milyar dolar, bunun da 160 milyonu Türkiye’de
kalacak.”
Şimdi,
Sayın Bakanım, bunlar kesilir iken, bu ağaçlar kesilir iken, yüz binlerce
ağaçla ilgili şurada; “Bakanlık, yok edilen orman alanı için ağaçlandırma
bedeli olarak 2 milyon 259 bin 982, artı KDV bedel belirlemiştir.” diyorsunuz.
Hemen arkasından da benim soru önergeme cevap veriyorsunuz, Sayın Bakana bir
soru önergeme verdiği cevapta şunu söylüyor: “İzin verilen sahanın, 30 kat
alanda ağaçlandırma yapılarak, kesilen ağacın 100 katı, 15 milyon adet fidan
dikilecektir.” 15 milyon adet fidan dikeceksiniz, yüz binlerce ağaç
karşılığında 2 trilyon para –eski parayla, yeni parayla 2 milyon para-
alıyorsunuz. 15 milyon ağaç dikmek için, dağda dikeceğiniz karaçam fidanı en az
50 santimin üzerinde olması gerekli, 15 milyonluk ağaca 400 milyon para
ödemeniz lazım, birbirini tutmuyor ki, çelişki içerisindesiniz…
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Irlamaz Vadisi’ni gördünüz
mü?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Irlamaz Vadisi, çok güzel, bazen böyle bir tuzak kurulur ya,
oltanın ucuna yem takılır, oraya geldin Sayın Bakanım. Şimdi, Irlamaz
Vadisi’nde ne yaptı, neden maden işletmesi 303 milyar para verdi sizin belediye
başkanınıza? Doğru iş yapan bir maden işletmesi, doğru yapan bir iş adamı,
gidip de belediyeye 303 milyar para verir mi? 303 milyara 11.300 tane ağaç
fidanı aldı, belediyeye hibe etti, belediye, Irlamaz Vadisi’ne dikti.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Tezgâh çok sağlam ya, büyük tezgâh.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun! Vicdansızlık ya!
HASAN
ÖREN (Devamla) – 11.350 tane fidan, 303 milyon yapıyor ise, 303 milyar
yapıyorsa -eski parayla- yeni parayla ise 300 milyon yapıyor ise… E, siz 15
milyon fidandan bahsediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, şuradaki söylediklerimin hepsi bilgiye, belgeye dayalı. Sayın
Bakan, bu oturduğu koltukta eğer gerçekten bu koltuğun hakkını vermek istiyor
ise… Benim partimde bir arkadaşımız Genel Başkan yardımcılarıyla, Genel
Başkanımla ilgili bir iftira atacak olsa partinin disiplini hemen çalışır,
çalışmak durumundadır. Ya parti disiplinini çalıştırın ya da gerçekten bu
Belediye Başkanının size bu söylediği veya bu makama söylediği sözleri lütfen
yutmayın. Yutmayın, gereğini yapın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yutmuşlar zaten.
HASAN
ÖREN (Devamla) - Gereğini yapmıyorsunuz çünkü bunları siz o şahsın yanında
söylediniz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Görevde değil mi bu?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Görevde, şu anda görevde.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Rezalet!
HASAN
ÖREN (Devamla) – Bununla ilgili siz Çal Dağı’nda bu madene izin vererek 1’inci
sınıf toprakların kaybolmasına müsaade etmeye göz mü yumacaksınız?
Memleketinizde ne oldu? Bentler patladı. Peki, burada da yarın eğer çok büyük,
on yıl, yirmi yıl, otuz yılda bir yağan yağmurlar yağdığında sülfürik asitle…
Şurada hemen göstermek istiyorum: Bakın, arkadaşlar, açılan yerler böyle,
burası... Bakın, bunun gibi 5 tane daha açılacak, bütün Çal Dağı böyle
çukurlarla dolacak, aşağıya malzemeler indirilecek, sözde, bu malzemeler
yukarıya çıkacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
ÖREN (Devamla) – Peki, sülfürik asidi nasıl yok edeceksiniz?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, ilave süreyi hak ediyor.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Yığın liçleriyle ilgili…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Zannederim Sayın Bakan da hakkındaki iddiaları…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hak ediyor, yani bir dakika ilave süreyi hak ediyor.
BAŞKAN –
Lütfen bitirir misiniz?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Yığın liçleriyle ilgili “Suyla yıkayacağız, kireçle
söndüreceğiz, ondan sonra temiz toprağı yukarıya çıkaracağız.” Peki, yığın
liçlerini, yani sülfürik asidin içinde olan toprağı neyle yıkayacaksınız?
Suyla. Yıkadığınız suyu nereye deşarj edeceksiniz? Milyonlarca ton su, 18
milyon ton sülfürik asit. Bunu nereye dercedeceksiniz?
Sayın
Bakanım, sizden ricam, 2005 yılında bir önerge verdim, araştırma önergesi, 2011
yılında bir araştırma önergesi verdim. Siz, Sayın Milletvekilim, Manisa
Milletvekili olarak siz de “Hayır.” dediniz. Niye “Hayır.” dediğinizi gelin,
buradan anlatın. Manisa milletvekillerinin bu madenle ne ilişkisi vardır?
Manisa milletvekilinin biri çıkıyor “Ben bu madene kefilim.” Neyine kefilsin?
Trilyonlarca, katrilyonlarca zarar görecek olan bir madende senin kefaletin ne
işe yarar?
BAŞKAN –
Sayın Ören…
HASAN
ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu benim anlattıklarımın hepsi belgeye
dayalıdır.
Sayın
Bakanım, eğer Belediye Başkanı söylediyse Belediye Başkanına gerekli işlemi
yapın ama Belediye Başkanının söyledikleri doğru ise, siz gerçekten İngiliz
Hükûmetinin baskısı altında bu ruhsatı vermişseniz, bu da Türkiye
Cumhuriyetinin bir bakanına yakışmaz. Gensoruyu beklemeden istifa edin.
Hepinize
teşekkür ediyorum.(CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkanım, konuşmacı konuşmasında adımı vererek
sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN –
Buyurun.
İki
dakika, lütfen.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın,
Manisa Milletvekili Hasan Ören’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmacı, Manisa
Milletvekilimiz, Manisa’nın lalesinden, şehzadelerinden ve tarzanından
bahsetmiştir. Kendisine bu tanıtımından dolayı teşekkür ediyorum.
Çal
Dağı’nda yapılan işlemler bir maden çıkarma işlemidir. Burada bizim
söylediğimiz şey, dünyanın neresinde güvenli yöntemlerle, gelişmiş ülkelerde
hangi yöntemlerle maden çıkartılıyor ise bu yöntemlerle madenin çıkartılmasının
yanındayız. Biz madenlerin, jeotermalin, enerjinin yeryüzüne çıkartılıp
halkımızın hizmetine sunulması için çalışıyoruz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Bu madenin karşısında mısın, yanında mısın? Tek soru…
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – Alaşehir ile Salihli arasında…
BAŞKAN –
Lütfen, Sayın Ören, lütfen.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Tek soru soruyorum sana…
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – … jeotermal suyu yeryüzüne çıkardık, 52 milyon dolara ihale
ettik. Bunun 26 milyon doları da Manisa’daki köylerimizin hizmetlerinde
kullanılacaktır. Çaldağı’nda çıkacak olan maden nikel madenidir. Hakikaten bu
söz bana aittir, orada çıkacak maden nikel ise Manisa’nın Gediz Ovası bizim
için altın değerindedir.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Teşekkür ederim, bravo.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – Buna katılıyorum, evet. Bu amaçla da Bakanlığımızın Gediz
Havzası koruma eylem planı çalışmaları devam etmektedir.
Bahsedilen
madende 2004 yılından beri deneme üretimleri yapılmaktadır. Çevre Müdürlüğünün…
Bu konuyu Sayın Milletvekilimiz gündeme getirdiğinde, ben hem Çevre
Müdürlüğümüze hem Tarım İl Müdürlüğümüze buralardaki havadan, sudan,
arazilerden, topraktan bir ölçüm yapıp yapmadıklarını sordum ve hakikaten
yaptıklarını, şehir içerisinde sülfürik asit ya da kükürt oranının…
HASAN
ÖREN (Manisa) – 200’de 1 ölçeğiyle uygulanıyor şu an, bunu da bilmen lazım.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – …çok yüksek olmasına rağmen buralardaki tarım alanlarında,
bahsedilen, gerçekten negatif ve olumsuz bir raporun olmadığını…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Daha faaliyete yeni geçecek, Sayın Bakan biliyor.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – Evet…
BAŞKAN –
Sayın Ören…
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – Biz sadece tabii ki güvenli sudan ölçü…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ama 160 bin ağaç kesildi.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Yanında mısın, karşısında mısın?
BAŞKAN –
Evet, teşekkür ederim.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – İki dakika daha Sayın Başkan.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Ver iki dakika daha.
Yanında
mısın, karşısında mısın?
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – Yanındayım canım.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim, sağ olun.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) – Güvenli tarım alanları, güvenli maden çıkartılmasının
yanındayız ve Manisalının mutlaka yanındayız.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Çok yuvarlak bir cevap oldu. Olmadı, olmadı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ya… Allah Allah… Üzümcüler bekliyor fazla üzümü size vermek
için.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bu Manisa’nın menfaatlerine uygun bir cevap değil.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
VI.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21
milletvekilinin; uygulamalarında siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesini,
Orman Genel Müdürlüğü arazisini ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat
alanlarını devrederek kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/15) (Devam)
BAŞKAN –
Gruplar adına ikinci konuşmacı Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.
Sayın
Kürkcü buyurun.
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Sayın Bakan hakkında verilen gensoru önergesinin lehindeyiz. Şüphesiz, sadece
bu gensoruda ifade edilen hafriyat toprağının yeniden değerlendirilmesi
konusunda özel şirketlere çıkar sağlamak maksadıyla hareket ettiği suçlaması
dolayısıyla değil, Bakanlığın bütün faaliyetini göz önünde tuttuğumuz zaman
aslında dünyada kapitalizmin genel gidişine bağlı olarak Türkiye’de yaşanan bir
sürece en etkin bir biçimde katılan bir Bakanlık olduğunu söyleyebiliriz. Bu da
sermayenin doğayı istilasının, canlı yaşamı istilasının en önemli
kaldıraçlarından biridir bu Bakanlık. Dolayısıyla, bu bakımdan, aslında kendisi
şeklen işçi sınıfıyla hiçbir şekilde karşı karşıya gelmiyormuş gibi görünmekle
birlikte, işçi sınıfının kendisini yeniden ürettiği bütün koşullar üzerinde
insanlığın kendini yeniden üretiminin koşulları üzerinde son derece tahripkâr
bir sermaye yönlü siyaseti uygulayan bir bakanlık olması dolayısıyla tartışmayı
hak eder.
Sayın
Bakanın aslında taşıyıcısı olduğu yeni sermaye birikim eğilimine biz genel
olarak “biyopolitik” diyoruz. Yani, bu, canlı yaşamın bütün alanlarını kuşatarak
bunları sermaye için bir yatırım alanı hâline çevirmesi, işçinin yaşam
koşulları, işçinin kendi bedeni, doğası, bilinci üzerine hakimiyet kurma ve
bunların her bir anını yeniden ve yeniden ve yeniden üretme ve bütün bunları
sermaye akışının bir imkânı haline getirme.
Nitekim,
Bakanın kendi ifadelerinden bunu görüyoruz. Örneğin, -sudan söz ettiği zaman,
kendi Bakanlığının denetlediği en önemli kaynaklardan- doğal, vazgeçilmez,
yerine konulamaz, asla ikame edilemez bir kaynak olan sudan, “meta” olarak söz ettiğini
görüyoruz. “Su, günümüzün en önemli metasıdır, metaıdır.”diyor. Doğru, eğer
sermayenin baktığı yerden bakarsanız su metadır, dolayısıyla bütün metalar gibi
parası olan tarafından satın alınabilir ve kullanılabilir. Açın, yoksulun suyu
da olmayacaktır bu anlayışa göre. Nitekim, bunu her gün yeniden uygulamaları
içerisinde yaşıyoruz. Sayaçların ön ödemeli hâle getirilmesi, ödeyecek parası
olmadığı zaman insanların evde susuzluktan ölme riskini bile kendisiyle beraber
getirmektedir. Bu zihniyet genel olarak sadece Bakana değil, aynı zamanda
AKP’nin sürdürdüğü iktisadi siyasetin tamamına damgasını vurmaktadır.
Aynı
şekilde hidroelektrik santraller istilasına baktığımız zaman Bakan, bunu
Türkiye’nin muhtaç olduğu enerji kapasitesini tamamlamak için bir imkân olarak
ortaya koymaktadır ama bu sadece ve sadece belli bir kalkınma anlayışı, belli
bir uygarlık anlayışı açısından öyle görülebilir. Bu, sermaye ihtiyaçlarının
merkezli olduğu bir uygarlık anlayışı açısından böyledir. O nedenle, siz, her
yerde gördüğünüz her dereyi bir santrale bağlayacak bir sistem kurarak aslında
insanların, sadece insanların değil, aynı zamanda hayvanların diğer canlıların
bir arada yaşadıkları ekosistemleri ortadan kaldırdığınızı fark etmezsiniz.
Ben, bir Karadenizli köylünün bu HES’lerle ilgili söylediği sözü hatırlıyorum,
şunları söylüyordu: “Benim payım ne olacak? Köylünün payı ne olacak? Karıncanın
payı ne olacak? Ayının payı ne olacak?” Bence çok yerinde, hiçbir şekilde
kitaptan okumadan, doğadan öğrenen bir ekolojistin tavrıydı bu. Şimdi, Bakan ve onun gibi düşününler bu
HES’lere karşı çıkanlara diyorlar ki: “Sizi, çok büyük ölçüde, öyle düşünüyoruz
ki bizim hasmımız olan devletler kışkırtıyor çünkü kalkınmamızı istemiyorlar.”
Aslında “kalkınma” denilen şeyi canlı yaşamı sermaye boyunduruğu altına alarak
bizzat bu tutumun kendisinin ortadan kaldırdığını görmezden geliyorlar.
O nedenle
ben Bakanlığın gerek HES’lere verdiği onay gerek suyun ticarileştirilmesi, öte
yandan tarihsel çevrenin suyun ticarileştirilmesi süreci içerisinde istila
altına girmesi, örneğin Hasankeyf’in, örneğin Allianoi’nin, bütün bu tarihsel
mirasın da sermaye boyunduruğu altında yerle bir edilmesine verdiği onaydan
ötürü de eleştiriyi çoktan hak ettiğini düşünüyorum. Ama bunların en çok ifrata
varanı 2/B arazilerinin yeniden satışıyla ortaya çıkan büyük yağma tablosudur.
Enteresan,
bugün, kendisi hakkındaki gensoru görüşüleceği sırada Bakan, Fatih Ormanı’nda
bir büyük konut kompleksi inşasına girişen çağımızın yeni tür
kapitalistlerinden Ağaoğlu’nun ruhsatını iptal etti. Kendisini bunun
eleştiriden koruyacağını düşünmüş olabilir ama Ağaoğlu ve benzerleri aslında
Fatih Ormanı’nın içine sızamasalar bile 2/B arazilerinin kendileri için muazzam
bir yeni kent toprağı kaynağı olduğunu şöyle söylemişlerdi: “Rayiç bedellerin
belirlenmesi konusunda devletin taraflarla uzlaşma yoluna gitmesi gerekir. Yasa
çıkınca gidip devlete borcumu ödeyeceğim. Ardından da bu araziler üzerinde yeni
yatırım yapmayı planlıyoruz.” Demek ki Ağaoğlu gibi kapitalistler Bakandan
korkmuyorlar, tam tersine onu kendileri için bir özendirici, bir güçlendirici
örnek olarak değerlendiriyorlar.
Aynı
şekilde Dumankaya İnşaat Yönetim Kurulu üyesi Ali Dumankaya “İstanbul’da
yıllardan beri uygun arazi üretilemiyor. Fiyatları de etkileyen en büyük faktör
bu. 2/B yasasıyla beraber arazi noktasında piyasa için olumlu gelişmeler
olacak.” Oysa Bakanlığın hedefi, 2/B arazilerinin satışıyla beraber, yüksek
miktarda taze paranın, sıcak paranın devlet hazinesine gelir kaydedilmesi;
ayrıca, böylelikle küçük yatırımcıların, küçük toprak sahiplerinin işgalci
durumunda bulundukları arazilerin parasını ödeyerek devletle arasındaki nizayı
çözeceği iddiasıydı. Ancak sonuç nedir? Bu arazilere talip olanlar sadece büyük
inşaat şirketleri olmuşlardır, küçük üreticiler, küçük emlak sahipleri için bu
arazilerin satışından hiçbir sonuç elde edilememiştir. Aslında durum kendiliğinden
ortadadır. Orman vasfını kaybetmiş olan orman arazileri ormandan başka bir şey
olamayacakları için bu hâle gelmişlerdir ve onların o hâle getirilmesinden
sorumlu olan Bakanlık, onların satışı yoluyla halkla arasında bir uzlaşma
sağlamaya çalışmıştır ama esasen müşterisi kapitalist şirketler olduğu için
halkla arada bir uzlaşma da sağlanamamıştır. O yüzden onlardan birini
cezalandırmış gibi yapmak, bu aradaki uğursuz evliliği ortadan kaldırmaz, tam
tersine, büyük şirketlerle Hükûmet arasındaki bağ, bu Hükûmet siyasetleri
vasıtasıyla kurulmaktadır. Oysa bizim ihtiyacımız nedir? Bizim ihtiyacımız olan
şey, birleşmiş üreticilerin, üretici insanlığın, insan ve doğa arasındaki
metabolik ilişkiyi akli olarak düzenlemesidir. Bu akli düzenleme şöyledir ki, en
yüksek düzeyde bireysel ve kolektif tatmin ve kendini gerçekleştirmeyi
sağlayacak şekilde en düşük enerji ve maliyetle bu ilişkiyi kurmaktır. Oysa
bizim pratiğimiz, hem insanlık için hem yaşadığımız ülke için hem bu toplum
için en yüksek bedelleri ödeyerek bu sürecin gerçekleşmesidir. Bunun sonucu
şudur: Kapitalist toplum, kapitalist üretimin bu şekli, bu metabolizmayı,
insanlık ve doğa arasındaki bu metabolizmayı geri dönülemez bir biçimde yarıp
kopartmaktadır.
Doğanın
bozulma hızı kapitalist üretimin insanlar için büyüme sağlama hızından daha
yüksektir ve bu yüzden kapitalizmin doğal sınırlarına geldiğimizi söylüyoruz ve
bu yüzden aslında doğanın bu mantığa göre tasarruf edilmesinin zorunluluk
olduğunu söylüyoruz. Bakanlıkla aramızdaki en büyük çatışma budur.
Hiçbir
birey, hiçbir toplum, hiçbir ülke dünyanın, gezegenin sahibi değildir.
Gezegenin sahibi insanlıktır ve insanlık ancak bugünkü insanlık değil, gelecek
kuşaklardır, onunla kurduğunuz ilişkiye bağlıdır.
Siz,
doğanın bugününü bozarak, bugününü sermaye çıkarlarına mal ederek ve bunun
düzenlemesini yaparak uygulamalarınızda aslında insanlığın geleceğini ortadan
kaldıran bir kalkınma, bir uygarlık yöntemini bize dayatıyorsunuz. Bu uygarlık
artık dizlerinin üzerindedir, çökmek üzeredir. Kendiyle birlikte bütün
insanlığı çökertmeden önce ona karşı bir devrim yapılması bunun için
zorunluluktur.
Şöyle
diyor doğacı filozoflardan Epikuros: “Kafî olanın kendilerine pek az geldiği
insanlar için hiçbir şey yetmez.” Ağaoğullarına hiçbir şey yetmez, Rixos sahiplerine
hiçbir şey yetmez, Başbakanın koruduğu, kolladığı iş adamlarına hiçbir şey
yetmez. Onlar hep daha çoğunu, hep daha fazlasını, daha çok ormanı, daha çok
tarım arazisini, daha çok doğal alanı, daha çok tarihsel çevreyi, daha çok kent
toprağını, insanlığın bugüne kadar yarattığı ne varsa hepsini sermaye çıkarına
tabi kılmak isterler. Onlara hiçbir şey yetmez. Hele şimdi yeni palazlanan,
bugüne kadar kendilerinin bu yağmanın dışında bırakıldığına inanan hacı
kapitalistler için hiçbir şey yetmez, onlar her şeyi isterler, onlar doğayı
isterler. Onlara bunu Bakanlığımız sağlamaktadır. O yüzden, sevgili arkadaşlar,
bu genel politikanın sonucudur karşı karşıya kaldığımız mesele.
Şimdi, bu
genel politikanın bir başka sonucu da canlı yaşamla olan bu çatışma, açlık
grevleri dolayısıyla da kendisini açığa vuruyor. Evet, bundan söz edeceğim ama
bundan önce Sayın Başbakanın açlık grevcileriyle mücadele yöntemi üzerinde
dururken ikisinin nasıl birbirine bağlandığını göstereceğim.
Bakınız,
Başbakan bu meseleler ortaya çıktığından beri ölüm yanlısı bir tavırla
konuşuyor. “Bırakınız ölsünler.” diyor. “Ölebilirler mi, bize göstersinler.”
diyor. Ardından idam tartışmasını açıyor, diyor ki: “Ben insanları asarak
öldüren bir devlet siyaseti istiyorum. Bunu eskiden başka türlü ifade etmiştim
ama artık etmiyorum.” Böylelikle kendisini idam cezası olan ülkeler
kategorisine, bölgede Rusya’nın, Çin’in yanına koyduğunu söylüyor, diğer
karşıtlarına meydan okuyor, ama bununla birlikte bir ölüm yanlısı siyaset
tavrını benimsemiş oluyor.
Ölüm
yanlısı siyaseti aslında bir fazla nüfus varsayımıyla düşünüyor. Kendisine
karşı gelenler, muhalefet edenler, grev yapanlar, hapishanede uslu uslu
yatmayanlar, verilen cezayı benimsemeyenler, isyana kalkışanlar için bir fazla
nüfus yaklaşımı vardır. O nedenle, Başbakan, aslında, bir başbakanı abat edecek
olan, gelecek kuşaklara adını taşıyacak olan şey, insanlığı yaşatmak, halka iyi
muamele etmek, halkın evlatlarına iyi muamele etmek iken onların ölümünden
medet umuyor.
Bir yana
bırakıyorum bizim için kullandığı boş lafları, bir işe yaramaz ciğer
tartışmalarını. O ciğer olsaydı aslında bunları etmez idi. Çünkü sevgili
arkadaşlar, Başbakanı en çok ürküten, onu tedirgin eden, onu aslında kendisinin
bile tanıyamayacağı kadar çirkin bir edebiyatın sahibi hâline getiren şey
manevi üstünlüğün, bu Türkiye’de sürüp giden mücadeledeki manevi üstünlüğün
kendi elinden kaçıyor olduğunu görmesidir. Bütün kutsal kitaplara, bütün kutsal
referanslara, bütün inananların inançlarına ne kadar sarılırsa sarılsın, bu
dünya nimetlerine bağlılığının herkes tarafından görüldüğünü bildiği için, bunu
test eden, bunun karşısına çıkan, bunun karşısına bedeniyle çıkan herkesten
ölesiye nefret ediyor. Ağzını bozmasının tek sebebi budur. Açlık grevleri Başbakanı
sınamıştır, onun dünya nimetleriyle olan bağını sınamıştır. O yüzden, bu manevi
mücadelenin kendisini açığa düşürdüğünü gördükçe ne yazık ki hırçınlaşmaktadır.
Sevgili
arkadaşlar, size seslenmek istiyorum: Bugün açlık grevlerinin 64’üncü günündeyiz.
Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü arkadaşımın bugün yaptığı basın
toplantısına, tesadüfen, odada televizyon izlerken kulak misafiri oldum. Şüphe
beyan etti, “Altmış dört gündür açlık grevi yapan insanlar nasıl hâlâ ölmemiş
olabilirler?” diye. Ben Başbakana bu kadar yaklaşmış olmasını üzüntüyle
karşılıyorum çünkü aramızda ne kadar birbirine zıt dünya görüşleri mücadelesi
olsa da onlarla biz benzer hapishane deneyimlerini yaşadık, hapishane hayatını
yaşadık, hapishane kültürü ve hapishane tarihi bizim bir parçamızdır. Onun
içinden baktığı zaman bu sözü etmemesi gerekirdi çünkü disiplinli bir biçimde
yürütülen açlık grevi mücadelesi aslında insanın kendini kendi bedeniyle test
etmesidir; canını bir an önce vermesi değil, o canı dünyaya bedel hâle getirmesidir.
Mesele budur. O açlık grevini anlayacak kültür MHP’lilerin arasında vardır, o
arkadaşlarını düzeltmelerini isterim. Siyasetimizi beğenirler beğenmezler ama
meseleyi “sahte grev/sahici grev” ekseninde tartışan herkes ölüme hizmet eder,
ölüm siyasetine hizmet eder.
Ben
Hükûmet sıralarında oturan milletvekili arkadaşlarıma tekrar seslenmek
istiyorum: Gelin arkadaşlar, bu işe bir çare bulalım. Buna çare bulmak için
bana şunu demeyin: “Git onları ikna et, grevi bıraksınlar.” Daha önce de
söyledim, şimdi de tekrar ediyorum: Onlar bu açlığa yatarken bize fikrimizi
sormadılar, sorsalardı söylerdik ama başladılar. Başladıktan sonra da onun
kendi mantığı var, o mantık içerisinde yürüyor. Ortaya da 3 tane talep
koydular. Şimdi bize deniyor ki: “Bu talepler nereden çıktı?” Bir kere daha
hepinize anlatmak istiyorum sevgili arkadaşlar. Ana dilde savunma tartışması
hapishanede yatan bu insanların nasıl meselesi olmaz? Kendilerini kendi ana
dillerinde savunamadan mahkûm olmuş ya da tutuklanmış ve hâlâ duruşmaları süren
ve neredeyse 5-6 bini son üç yıl içerisinde ana dillerinde savunma yapmak
istedikleri için savunmaları engellenmiş ve bu savunma haklarını geri kazanmak
için mücadele eden insanlarken, onları ilgilendiren bir şey yok denebilir mi?
2’nci
talep: Sayın Abdullah Öcalan’ın tecrit koşullarının değiştirilmesi, bütün öteki
hükümlülerle eşit hak sahibi kılınması. Bunda anlaşılmayacak ne var? Onların
öncüsü olan insanın içinde yaşadığı koşulların yarın kendilerine empoze
edilmeyeceğini… Hem buna güvenemezler hem de onun o koşullarda yaşamasını
istememeleri onların kendi asabiyelerinin mantığıdır. Bunu anlamayacak ne var?
Üstelik o tecridin yasal olmadığını hepiniz biliyorsunuz arkadaşlar. Ne yazık
ki, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı açıklama meri hukukumuz
bakımından baştan sona yanlıştır, hükümlülerin avukatlarıyla ve noterlerle
görüşmelerini kısıtlayan hiçbir yasal hüküm yoktur, idarenin keyfine bırakılmış
hiçbir hüküm yoktur. Ben kendim on dört yıl cezaevinde yattım, bunun sekiz yılını
hükümlü olarak yattım, son güne kadar avukatımla görüştüm. O gün bugünkünden
daha kötüydü infaz hukuku koşulları. O zaman niçin bugünkü koşullarda böyle bir
hüküm varmış kabul edelim.
Ve
nihayet ana dilde eğitim… Elbette bunu talep edecekler ve onlar da sizin, benim
kadar boyunlarının üzerinde baş taşıyorlar ve bugünden yarına çözülmeyeceğini
biliyorlar ama buradan, Hükûmetten buna yönelik bir yaklaşım bekliyorlar.
Şimdi,
bütün bunlar sahici taleplerken, yaşadığımız sahici bir grevken, bu ölümler olmasın
arkadaşlar. Bakın, ben içten gelerek, bütün samimiyetimle söylüyorum: Bir tek
insanın bu cezaevlerinden cenazesinin çıkması hâlinde doğacak olan öforiyi,
doğacak olan içten taşma arzusunu, halkta kabarmış olan bütün bu duyguları göz
önünde tutun ve bütün bunlardan hayırlı sonuçlar doğmayacağını benden önce siz
akıl edebilirsiniz.
Başbakan
insanları açlıkla ve ölümle test etmek istiyor. Bu testi yüzlerce kere kazanmış
olan insanların son bir defa daha kazanmaya kalkışmalarına ben şaşmam ama
tavsiye etmiyorum ve vekillerimizin başlattığı “Açlık grevini bize devredin, bu
grevi biz sürdürelim.” tavrını alkışlayacak, bunu onaylayacak yerde, onları
hakir görmeye çalışmasını, Başbakanın, bu insanlara karşı, halkımıza karşı,
Kürt halkına karşı yapılmış en büyük hakaret olarak görüyorum ve bu hakaretin
cevabını Kürt halkından alacağından, Türkiye’nin demokratlarından alacağından
şüphesi olmasın.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kürkcü.
Gruplar
adına, başka söz talebi…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz konuşmuyor musunuz, AKP…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Şimdi konuşmayacağız, bekleyeceğiz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Konuşmuyorsunuz. Efendim, AKP konuşmayacağını söylüyor, biz
konuşuruz efendim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Konuşmayacağımızı söylemedim, bekliyoruz dedim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – “Savunmayacağız” dediniz, “Bakan savunur.” dediniz.
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz, buyurun.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman
ve Su İşleri Bakanı hakkında verdiğimiz gensoru ile ilgili söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Orman ve Su İşleri Bakanının bu Bakanlığı yönetme
kabiliyetinin ortadan kalktığı bir süreci yaşıyoruz. Söylediklerimi çok
ciddiyetle dinlemenizi istiyorum. Hani Sayın Başbakan “Ciddi konular olmadan
verilen gensorular gensoru değildir.” diyor ya, şimdi, ciddi konulara değinip
bu konudaki sizin samimiyetinize de bakacağız ve vicdanlarınıza sesleneceğiz.
Şimdi
bakın, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan kendisini hoca, çalışanlarını
talebe görüyor. Öyle bir Bakanlığı yönetiyor ki, öyle bir anlayışla, siz
değerli milletvekillerinin oğlunu açıktan atamayla kadroya alıyor. Kendisi
açıklar biraz sonra kimler olduğunu.
Bakın,
Özel Kalem Müdürü Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı görevinden maaş alıyor.
Strateji Geliştirme Başkanlığı görevini yapıyor mu? Yapmıyor. Niye Strateji
Geliştirme Başkanlığı görevinden maaş alıyor? Çünkü onun ek göstergesi 6400
yani genel müdürün aldığı haklara ve maaşa sahip. Bu helal midir?
Yine…
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahısar)- Kırk sekiz saat çalışıyor…
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla)- Kaç saat çalışırsa çalışsın Sayın Bakan.
Şimdi,
Mustafa Yaraşır’ı önce Personel Daire Başkanlığına atıyor, hiçbir gün o görevi
yapmıyor, bu kadroyu alıyor; sonra başmüfettişliğe geçiriyor; daha sonra, bu
son kararnameyle müşavirlerin maaşı 1 milyar arttı ya, hemen müşavirlik
kadrosuna geçiriyor yani kendine yakın olanları, yandaşları, akrabaları Özel
Kalemden özel kadrolara alıyor ağabeyinin oğlu dâhil olmak üzere; kendine
yakınlara -efendime söyleyeyim- özel kadrolarla özel maaş aldırıyor.
Peki,
şimdi sormak lazım Sayın Bakana, bizi izleyenlere de sormak lazım: Milyonlarca
gencimiz -KPSS sınavlarıyla- 2 dil bilmesine rağmen, dirsek çürütmesine rağmen
sınav sınav koşarken siz hangi özelliklerden dolayı bunları özel kadrolara
alıyorsunuz?
Orman
Bakanlığında, yangınlarda yirmi dört saat çalışan… Biraz önce dedi ya: “Bizim
Özel Kalem Müdürü kırk sekiz saat çalışıyor.” Bakın, ormancılar yirmi dört saat
esasıyla çalışırlar. Yazın yangınlarda üç gün uyumayan orman yangın işçisi
vardır, kadro bekliyorlar. Orman mühendisleri üç gün uyumazlar, orman işletme
şefleri üç gün uyumazlar; bölge müdürleri, genel müdürler, ormancılar böyle
çalışır. Sadece o sizin Özel Kalem Müdürünüze 6400 ek göstergeyi veriyorsunuz,
onların ne kabahati var?
Şimdi, bu
anlayışla yönettiğiniz bir Bakanlıktan verim almanız mümkün mü? Çalışanları
ötelediniz, kendinizi hoca, çalışanları talebe gördünüz. Ormancılık tarihinin
kendinizle başladığını düşünen, ormancıların o devasa hizmetlerini
görmemezlikten gelen, onları liyakat esasına göre değil, yandaşlığa göre
atadığınız bir sistem çökme noktasına gelmiştir Sayın Bakan.
Şimdi,
buradan soruyorum: Orman Bakanlığının merkezini biliyorsunuz değil mi değerli
milletvekilleri? Orman Bakanlığının merkezinde, Bakanın alt katında 10
trilyonluk yolsuzluk oluyor, 10 trilyonluk.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yok canım!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Bu yolsuzluk üzerine -basına da yansıdı- bu yolsuzluğun
faturası kime kesiliyor? “İnayet Kara” diye bir mutemet şu anda cezaevinde.
Şimdi,
buradan sizin vicdanlarınıza ve Bakana soruyorum: Harcama yetkilisi olarak
görev yapan genel müdürler görevinde mi Sayın Bakan? Cevap verin, biraz sonra
verin.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Görevde. Vay be!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Peki, çok daha enteresan bir şey söyleyeceğim; bakın, çok
daha enteresan bir şey söyleyeceğim: Harcama yetkilisi olan ve bu 10 trilyonluk
yolsuzlukta imzası olan genel müdür ne yapılıyor biliyor musunuz? Şu anda Orman
Bakanlığının Müsteşarı, şu anda Orman Bakanlığının Müsteşarlığını yapıyor. (MHP
sıralarından “Ooo…” sesleri)
Bu
yolsuzlukta, bu usulsüzlükte imzası olan diğer bir genel müdür ne yapılıyor
biliyor musunuz?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Şirketi Hayriye!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Sayıştay denetçisi yapılıyor yani milletin hazinesini
denetleyen bir birime…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – “Kediyle ciğer” misali…
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Evet.
Şimdi,
sorgulanmadan, yargılanmadan hüküm vermek doğru değil ama Sayın Bakana ve sayın
milletvekillerine, özellikle AKP Grubuna soruyorum: Bu 10 trilyon nerede? Şu
anda 10 trilyon yok. Yani 10 trilyonu bir tek bu İnayet Kara aldı… Peki, para
nerede, 10 trilyon?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakan biliyordur.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Bu kimin parası? Bu, hazinenin parası; bu, fakir fukaranın,
garip gurebanın, yetimlerin parası.
Değerli
milletvekilleri, bu paranın çıkması lazım. Bu parada dahli olanların, üst düzey
30-40 kişinin imzası var. Hâlâ görevde olmayı, Sayın Bakana soruyorum,
vicdanınıza sığdırabiliyor musunuz? Bunda imzası olan bir genel müdürü Müsteşar
olarak atamayı vicdanınıza sığdırabiliyor musunuz?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sığdırıyor demek ki.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sığdırmasa yapar mı?
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Yani bu para, değerli milletvekilleri, ortada yok, bu para
yok. Bu para hazinenin malıdır, milletin malıdır…
ENVER
YILMAZ (İstanbul) – Yargıya intikal etmiş.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Efendim?
ENVER
YILMAZ (İstanbul) – Yargıya intikal etmiş.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Ayrı…
ENVER
YILMAZ (İstanbul) – “Ayrı” değil, mahkeme kararı…
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Açıklar, Bakan açıklar.
Bakın,
bir şey söylüyorum; hâlâ buna, var ya, kılıf bulmak kadar şey yok. Bir şeyde
ihmal olabilir. Ben şimdi buradan bir şey soracağım. Bakın, “Ya, bunda imzaları
var.” diyorum, imzası var. Sayın Milletvekili, ikna edersem vicdanınla oy ver.
Diyorum ki: “Bunda imzası var. Bu bir ihmalse, bu ihmali yapan adamı görevden
alman lazım. Bu ihmali yapan kişiyi, bu ihmale yol açan kişiyi ne yapman lazım?
Müsteşar yapmaman lazım.”
Ben bir
şey soracağım: Bakın, ormancı kökenliler bilir, “Dağın başında bir tane ağacın
kesildiğini görmedi.” diye silsile yoluyla muhafaza memurundan başlayıp şefe,
işletme müdürüne kadar müfettişleri gönderip soruşturma açabiliyorsunuz. “1
metrekare, 2 metrekare yeri görmedi.” diye muhafaza memurundan başlıyorsunuz,
sorumlu işçiden başlıyorsunuz, işletme şefi, işletme müdürü, bölge müdürü, genel
müdüre kadar müfettişleri gönderiyorsunuz akın akın, soruşturma açıyorsunuz ve
açığa alıyorsunuz. Peki, burada ihmali olanları bu iş neticelenene kadar
görevden almak ahlaki midir, değil midir?.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Değildir.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Bu kadar net soruyorum.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Kayseri’de de bir mutemedin üzerinde kaldı.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Evet, şimdi başka bir şey...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Daha var değil mi?
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) –Bakın, başka bir şey söyleyeceğim:
“Sana dar
gelmeyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim
seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Tüllenen
mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir
şey yapabildim diyemem hatırana.”
Evet,
Sayın Başbakanın kitapçıkta okuduğu ve Çanakkale’de o millî mücadelemizi veren
Çanakkale ruhuna ithafen onların hatırasını yaşatmak adına okuduğu bir şiir.
Hepimizin tüyleri diken diken oluyor bu şiiri okurken.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Altına da şey yazalım: “Haram helal ver Allah’ım, garip kulun
yer Allah’ım.”
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Fakat bakın şimdi Çanakkale hatırasını, Başbakanımızın bu
şiirini dahi kirleten bir olayı anlatacağım size. Sayın Bakan, şu kitabı
hatırlıyor musunuz, şu kitabı? Bu kitabı hatırlıyor musunuz?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hatırlamaz mı ya!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hatırlatalım.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Evet, fakat bu kitaplar toplatıldı arkadaşlar. Bakın ama
bana vatansever bir kişi tarafından posta yoluyla gönderildi, ele geçmiş, o
bundan dört… Niye toplatıldı biliyor musunuz? Açın bunun sayfasını, bakın, iş
hızla devam ederken inşaat tabii zemin seviyesine çıktığı çelik konstrüksiyon
işlerinin…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kitabın adını da okur musunuz Seyfettin Bey? Kayıtlara bir girsin.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - …atölyede imalatların tamamlandığı, elektronik malzemenin
bir kısmının şantiyeye geldiği, diğer kısmının da peyderpey sipariş programına
göre gelmekte olduğu, dekorasyon işlerinin de büyük kısmının imalathanelerde
yapıldığı, tesiste gösterilecek filmlerin çekiminin yapıldığı bir dönemde
Gintaş İnşaat, Taahhüt ve Ticaret firması dava açıyor ve davayı kazanıyor.
Tamam mı, davayı kazanıyor.
Şimdi
içinizde hukukçular var, içinizde kamudan gelenler var. Ve bakın, bakanlık ne
yazıyor biliyor musunuz? “İhaleyi alan firma, bu davayı kazanan firmanın
masraflarını karşıladı ve kâr mahrumiyeti talebini karşılamak üzere davadan
vazgeçirdi” diyor.
Değerli
milletvekilleri, bu tek başına Yüce Divanlık bir suçtur. Bu ihaleye fesat
karıştırmaktır, bu ihalede yolsuzluktur. Ne oluyor bakın değerli arkadaşlar?
Önce bu davayı kazanan firmanın masraflarını karşılıyor şu cebine koyuyor mu?
Davayı kazanan firma bununla da yetinmiyor, “Benim burada bir kâr mahrumiyetim
var” diyor. Yani “Ben bu işten 3-4 trilyon para kazanacaktım” diyor. Bu
paraların tamamını… Burada, Bakanlığın kitabı, Sayın Başbakanın ve Bakanın da
resimlerinin olduğu bir kitapta kendileri deklare ediyorlar ve bir Bakanlık
yetkilisi ayıkıyor, diyor ki; “Biz kendi kendimizi ihbar etmişiz. Biz kendi
kendimizi suçlu pozisyonuna düşürmüşüz.” Ve bu kitap anında toplatılıyor
değerli arkadaşlar.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – O kitabın ismini bir geçirelim kayıtlara.
ENVER
YILMAZ (İstanbul) – Yani resmî olarak öyle bir kitap yok.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Evet… Evet… Evet…
Buyurun,
Sayın Bakan biraz sonra çıkacak, bu kitaba cevap versin. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bakın,
siz cevap verin. Bakın bir şey söylüyorum, Sayın Bakan… Yani, en aşağı 15, 20
tane daha dosyam var, süremi almayın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Daha çok var, heyecanlanmayın!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Daha 15, 20 tane, çok dosyam var yani, onun için müsaade
edin.
Bakan
çıkacak. Bakan çıktığında desin ki; “Bu kitabı biz bastırmadık ve dağıttık.”
ENVER
YILMAZ (İstanbul) – Öyle bir kitap yok diyorsunuz zaten resmî olarak.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kitabın adı neydi Seyfettin Bey, kayıtlara geçsin.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Boş ver ya! Kitap işte görüyorsunuz, bu kitap değil ne!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Bakın, Sayın Başbakanın açıklaması… Bu kim? Sayın Veysel
Eroğlu. Daha sonra, tamam mı, bu kitap toplatılıyor değerli arkadaşlar.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kitabın adı neydi Seyfettin Bey?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sakıncalı kitap.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kabatepe Simülasyon
Merkezi…
Yeniden
piyasaya bir şey sürülüyor, burada bu bilgi dışarıya çıkarılıyor. Şimdi işin
enteresan tarafı, bu ihale ne kadarlık bir ihale? 58 trilyonluk bir ihale
değerli arkadaşlar. Şimdi, ne kadara mal oluyor? 79-80 trilyon liraya mal
oluyor. Bakın, burada komisyonlar değiştiriliyor, hak edişleri imzalamayan
komisyonlar değiştiriliyor. Bakan odasında toplantı yapıyor, açıklasın, Mustafa
Eldemir, genel müdürler, şunlar, bunlar. Diyor ki: “Bunlar imzalanacak.”
ALİ ÖZ
(Mersin) – Seni ayakta alkışlıyorum.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, en sonunda şartnamede, sözleşmede
olmayan elektronik malzeme ve ses düzeniyle ilgili bir hak edişin imzalanması
için baskı yapılıyor. Değiştirilmesine rağmen bunu imzalamayan, bakın, bunu
imzalamayan Bülent Karaoğlu, mimar, onurlu bir davranış sergiliyor ve istifa
ediyor. Yine “Taner” diye bir inşaat mühendisi -kayıtlarında var, komisyonlarda
var- onun da Çanakkale’den Van’a tayini çıkıyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, duygu sömürüsü yapmak istemiyorum. Bu hizmeti çok
önemsiyoruz, alkışlarız da bu hizmeti ama o Çanakkale ruhunun olduğu yerde bari
bu tür şaibeli konuları gündem etmeyin, Allah rızası için.
Bakın,
Çanakkale’de, 1 mecid borcu olduğu için, şehit düştükten sonra babasına mektup
gidiyor, diyor ki: “Falan bakkala 1 mecid borcum var.” Bakkal diyor ki:
“Ödendi.” Yani Çanakkale’de bir sürü bu şekilde destansı olaylar anlatılır.
Şimdi, burada bu kadar ulvi bir iş yapıyorsunuz -girişinde okudum, iki kitapta
da var, Başbakan’ın şiirini, yani bunlar millî duyguları kaldıran ve onların
aziz hatırasına saygının olduğu yerlerdir- aziz hatıraya saygının olduğu,
Çanakkale ruhunun olduğu yerde, bu tür şaibeli konuların gündeme gelmesi doğru
mudur, değil midir?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Gelibolu’yu satarken Anzaklara, yakaladık önergeyle burada.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Bunlar Çanakkale’nin ruhlarını satıyor, kime söylüyorsun.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, İstanbul bölgesinde
yapılan bir hafriyat yolsuzluğu var. Şimdi, Sayın Bakan biraz sonra çıkacak
“Efendim, Orman Bölge Müdürlüğü zamanından şu kadar oldu, biz şu kadar yaptık.”
falan diye anlatacak ama gerçekleri bilmenizi istiyorum.
Bakın,
değerli milletvekilleri, Bakan göreve geliyor. Bakan göreve gelmeden önce, bu
Bakandan önce Osman Pepe zamanında, dönemin Orman Bölge Müdürlüğü o kömür
ocaklarının olduğu alanları doldurarak, rehabilite ederek, yeniden
ağaçlandırılmasıyla ilgili bir çalışma başlatıyor -İstanbul’da, hepiniz
biliyorsunuz ki, hafriyat işi çok önemlidir- ve burada ihaleye çıkıyor, ihale
açıyor; işte, 50 bin metreküplük, 75 bin metreküplük, 100 bin metreküplük…
Şirketler ihaleye giriyorlar.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Çukurambar’da ev satan Bakan!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Parayı vuran, arttıran, kamuya, devlete en çok parayı veren
bu ihaleyi alıyor. Bu işler bu şekilde başlıyor fakat ne zaman ki Bakan göreve
geliyor ve bir gün İstanbul Bölge Müdürlüğünü ziyaret ediyor, göreve geldikten
birkaç hafta sonra İstanbul Bölge Müdürlüğünü ziyaret ediyor… Yanında kim var
biliyor musunuz? İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire
Başkanı İbrahim Demir. İstanbul Bölge Müdürlüğü heyet olarak toplanmış, diyor
ki: “Siz bu toprak döküm işlerini yapmayın. Bunları belediyeye devredin.”
Sunumu yapan, konuşmayı yapan kim? İbrahim Demir, Çevre Koruma Daire Başkanı.
Ve tabii, Orman Genel Müdürlüğünün yetkilileri, kamunun menfaatini, kamunun
yararını kollamak adına buna karşı çıkıyorlar. Sonuçta, Orman Bölge
Müdürlüğündeki bu hafriyat işleri durduruluyor.
Bakın, bu
İbrahim Demir sonra ne oluyor biliyor musunuz? Kartal 1. Ağır Ceza
Mahkemesinde, ihalesiz hafriyat döküm yerlerinde bulunma karşılığında yüklü
miktarda rüşvet alan bir çetenin içinde olduğu iddiasıyla davada ve görevden
uzaklaştırılıyor. Daha sonra ne oluyor?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Muhakkak taltif etmişlerdir.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, daha sonra ne oluyor? Sayın
Bakan, buraları, bir kanunda değişiklik yaparak götürüyor belediyelere
devrediyor. Şimdi, Bakan diyor ki: “Sadece İstanbul’a değil, İzmir’e de,
Bursa’ya da, Adana’ya da, Manisa’ya da, şuraya da buraya da verdik.” Peki,
Bakana şu soruyu sorun yani özelde sorun -mutlaka gene aklayacaksınız, parti
grup kararı ama- İstanbul’da hafriyat dökümüyle ilgili ne kadarlık bir rant var?
Kimine göre 5 milyar dolarlık, 5 milyar liralık, kimine göre 50 milyar liralık.
Şimdi, ihaleyle yapılan -size soruyorum- 5-10 kişinin girdiği ihaleyle yapılan
bir işi alıyor, İstanbul Belediyesi, şirketler marifetiyle… Ve oralara kimleri
atıyor? Bakanlıktan kendi bürokratı olan ve üniversiteden öğrencisi olan Cevat
Yaman’ı atıyor Daire Başkanlığına.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Allah, Allah!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Peki, bu hafriyat işinin başındaki şube müdürlüğüne kimi
getiriyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
OKTAY
VURAL (İzmir) – İbrahim Demir…
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Hayır, hayır… Ağabeyinin oğlu.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Hadi canım!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Ağabeyinin oğlu, Türker Eroğlu. Önce, Özel Kalemden
memuriyete alıyor bu kişiyi, yeğenini, ağabeyinin oğlunu. Özel Kalemden
memuriyete başlıyor ve daha sonra buraya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
hafriyat döküm işlerinin başına getiriliyor.
Şimdi,
Sayın Bakan şunu diyebilir bunu diyebilir. 30 kuruşa metreküpünün gittiği yerde
5 liraya kadar gidiyor 15-20 katın olduğu ihalelerde.
Şimdi,
bakın değerli milletvekilleri, burada 3-5 milyardan 50 milyara kadar ranttan
bahsediliyor. Gelin, vicdan sahibi milletvekilleriyle, en uzmanlarla 3 kişiyle
bir komisyon kuralım veya buna “Evet” deyin, bunları araştıralım, gidelim bu
hafriyat ihaleleri kimlere verilmiş… İhalesiz şekilde, bakın, ihalesiz şekilde
kimlere verilmiş, kim ne kadar para kazanmış ve ne kadar devletin zararı
oluşmuş, kamunun zararı oluşmuş?
Şimdi,
ben şunu söylüyorum, daha var devam edeceğim, sürem var herhâlde, çok, çok daha
devamı da gelecek.
Şimdi
burada parmak çoğunluğuyla aklayabilirsiniz bu anlattıklarımı. Çünkü, parmak
demokrasisi var! Ama Sayın Bakan şundan emin olun, bu yaptığınız işlerin
mutlaka takipçisi olacağız, Yüce Divan yolu size gözüküyor ama hiçbir şey
olmasa bile mahkeme-i kübrâ var, Allah’ın adaletinden kurtuluş yok değerli
milletvekilleri.
Şimdi, şu
son, güncel Ağaoğlu konusuna gelmek istiyorum, Aliağa konusuna.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nasıl gensorudan korkup hemen iptal ettiler! İşte MHP’nin gücü.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, ben burada bütçe
konuşmalarında... Bakın, ben bu Bakanlıkta çalıştım, Bakanı uyardım. Dedim ki:
“Sayın Bakan, liyakat sahibi elemanlarla çalışın, işi bilen kadrolarla
görevinizi götürün. Size yakın insanlarla görev yaparsanız ciddi sıkıntıları
beraberinde yaşarsınız.” dedim. Bu konuşmaları bütçe görüşmelerinde, Meclis Genel
Kurulunda…
Bir
ormancı çocuğuyum, babam orman muhafaza memuru. Ben, dağlarda büyüyen bir
çocuğum. Kendim de orman mühendisi olarak yıllarca bu teşkilata hizmet etmiş
bir kişiyim. “Gelin şu doğru işleri yapın. Yandaşlarınızı, yoldaşlarınızı,
akrabayı talukatlarınızı bir kenara bırakın, hak sahibi, liyakat sahibi
insanları getirin. Ormancıları devre dışı bırakmayın çünkü bu ormancılar yüz
yetmiş üç yıllık bir geleneğe sahip ve birikime sahip.” dedim. Bir konuda daha
uyardım, dedim ki: “Sayın Bakan, bu Bakanlıktaki düzenlemelerle beraber
Bakanlığı içinden çıkamaz bir duruma getirdiniz.”
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ağaoğlu meselesi…
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Oraya geleceğim.
“Davul
sizde tokmak başkasının omzunda, gelirler sizin davulunuzu ‘Dan, dan, dan’
çalarlar.” dedim. Bu konuşmaları yaptım. Bunu niye anlatıyorum? Tabiat
parklarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devretti. Millî Parklar Genel
Müdürlüğüne hiç bu teşkilatta bir gün bile deneyimi olmayan, işlerinin tamamı,
yüzde yüze yakını orman mühendisliği mesleğinin gereği olması gerekirken sosyal
bilgiler öğretmenini getirdi, tanıdığı diye atadı oraya.
Şimdi,
bakın, değerli milletvekilleri, bu Ağaoğlu olayı gerçekten kamuoyu baskısının,
bizim gensorumuzun ve vatandaşların baskısı sonucunda ortaya çıktı. Şimdi,
bunlar olmasaydı ne olacaktı? Dubai’de lansmanı yapılan, derenin çakılıyla
derenin kuşunu vuran bir anlayıştı.
Sürem
kalmamış da...
24
Aralık… Bakan, dün, açıklama yaptı, biliyorsunuz “İptal ettik.” diye. Şimdi,
burası ne yapıyor? TOKİ’nin yerini alıyor, ormanın manzarasını pazarlıyor,
Dubai’de lansmanını yapıyor, ne güzel para kazanacak.
Peki, ben
Sayın Bakana şunu soracağım: 24 Aralık 2010 yılında hisse devri olmuş, 24
Aralık 2010. Üç senedir neredesiniz Sayın Bakan?
Bakın,
bir şey daha söyleyeyim de bitireyim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bugünkü sitesinde, burası
imara açıldı. Ormancılık tarihinde ilktir. Burası tabiat parkına dönüştürüldü,
imara açıldı. İnceleyin –İstanbul- Çevre ve Şehircilik Bakanlığının resmî Web
sitesine girin…
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Başkanım, mikrofonu aç, kayıtlara geçsin. Bu çok önemli.
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Burası imara açıldı
ve buraya bungalov yapacaklar.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, mikrofonu açar mısınız.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Allah, Allah! Yeter artık ya! Vallahi!
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) – Sayın Bakan, 2010
yılından… Bugün açıklamanızı okudum -gensoru geliyor, televizyonlar söylemiş,
gazeteler yazıyor- bugün, korku dağları sardı ve “İptal ettik.”
diyorsunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
2010 yılında hisse devri olmuş. Üç senedir neredeydiniz Sayın Bakan bunu iptal
etmek için? (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz, teşekkürler.
Gruplar
adına son konuşmacı Zeyid Aslan, Tokat Milletvekili, AK PARTİ Grubu adına. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Zeyid Bey.
Süreniz
yirmi dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman
ve Su İşleri Bakanlığının uygulamalarında siyasi konumunu kullanarak Gazi
Yerleşkesi’nin tarumar edilmesi, Orman Genel Müdürlüğü arazisinin peşkeş
çekilmesi ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat alanlarının
Büyükşehir Belediyesine devredilmesiyle kamuyu zarara uğratan ve görevini
kötüye kullanan Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu hakkındaki
gensoru görüşmelerinde grubum adına söz aldım. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık yetmiş dakikadan beridir, biraz önce içeriğini ifade
ettiğim gensoru üzerinde arkadaşlarımı dinlemeye çalıştım. Öyle ki, gensoru
önergesi sahipleri adına konuşan değerli milletvekili arkadaşımızın on
dakikalık konuşması içerisinde gensoru önergesinin içeriğiyle ilgili bir cümle
dahi geçmedi. “Acaba yanlış bir gensoru ya da yanlış bir konu üzerinde mi
konuşuyor?” dedim.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Allah Allah!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Sonrasında, CHP Grubu adına çıkan arkadaşımız gensoruyla
ilgili, sadece biraz önce benim okuduğum ifadeleri okumanın ötesinde herhangi
bir cümlesi yok. Tamamıyla, Manisa’daki bir orman alanıyla ilgili Manisa’nın
sıkıntısını burada yirmi dakikalık süre boyunca ifade etmeye çalıştı. Daha
sonra Barış ve Demokrasi Partisi adına çıkan milletvekili arkadaşımız, Marksist
bir ideolojinin kapitalizme bakışını açıklamanın ötesinde, son birkaç
dakikasında da güncel konu olan açlık grevleri dışında hiçbir konuya değinmedi gensoruyla
ilgili.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Dur bakalım, siz neler söyleyeceksiniz şimdi!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – En son –yine teşekkür ediyorum- gensoru önergesindeki ilk
imza sahibi olan Sayın Seyfettin Yılmaz yirmi dakikalık konuşmasının -takip
ettim- iki dakikalık kısmında mevcut gensorunun içerisinde yer alan
İstanbul’daki hafriyat alanlarına değindi, bundan dolayı da teşekkür ediyorum,
çünkü kendimi… Acaba hangi görüşmeyi yapıyoruz; bugün, Sayın Veysel Eroğlu’yla
ilgili, MHP’li arkadaşlar tarafından verilen o içerik dışında başka bir konu mu
görüşüyoruz, yoksa ben yanlış mı anladım; kürsüye çıkınca yanlışlıkla başka bir
konuda konuşmak zorunda kalmayayım diye dikkatle dinledim.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Uyan, balığa gidelim!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Bu aslında bir şeyi gösteriyor. Her gensoru görüşmesinde,
burada, gensoru müessesesinin ciddiyetini her geçen gün yitirmeye başladığını
-hatta bundan yaklaşık iki ay önceki Sayın Beşir Atalay’la ilgili gensoru
görüşmesinde bir yalancı çoban hikâyesi anlatmaya çalışmıştım- artık gensoru
görüşmeleri ya da gensoru müessesesinin yalancı çobana dönüşmeye başladığını,
bunun siyaset kurumunun ciddiyetini kaybetmesine neden olacağını, siyaset
kurumunu en fazla öncelemesi gereken buradaki milletvekilleri ve siyasetçiler
olarak buna dikkat etmemiz gerektiğini ifade etmeye çalışmıştım ama görüyoruz
ki, biz ne söylersek söyleyelim, hangi anlamda siyaset kurumunu güçlendirme,
siyaset kurumuna ciddiyet kazandırma, siyaset kurumunun itibarını artırma
çabası gösterirsek gösterelim, muhalefet, kendinin de içinde bulunduğu siyaset
kurumunun dibe vurması için elinden gelen gayreti ve çabayı göstermeye devam
ediyor.
Bu dönem
-gensoruları hep CHP verirdi- birdenbire ne olduğunu biz de anlayamadık.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Anlarsın, anlarsın!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Anlarsınız, anlarsınız!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Büyük kurultay öncesi, kongresi öncesi MHP 7 tane gensoruyu
art arda verdi.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bundan sonra her hafta 2’şer tane geliyor!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Herhâlde dedim ki CHP yıllardan beridir gensorular veriyor,
çalışıyor, çabalıyor, anlatmaya çalışıyor fakat bir türlü bu noktada sonuç
alamıyor, galiba yoruldu, o zaman nöbetin devralınması lazım.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ya, sen şu gensorunun içeriği hakkında ne zaman
konuşacaksın! El âlemi eleştiriyorsun, konuya ne zaman gireceksin sen ya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, CHP gensorularla ilgili nöbeti sanıyorum MHP’ye
devretti, hayırlı olsun size, ben o konuda bir şey demeyeceğim.
MUHARREM
İNCE (Yalova)- Sen vicdanına göre oy kullanmadığın sürece böyle olur tabii.
Vicdanına göre ol kullansan böyle olmaz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bundan sonra her hafta 2’şer tane geliyor.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Şu hikâye anlatmayı ne zaman bırakacaksın sen? Bak, beş
dakikadır hikâye anlatıyorsun, beş dakikadır.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben tabii yetmiş dakikadır gensoruya
ilgili bir şey dinleyemediğim için…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Daha gelecek arkadaşlar.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – …burada o gensorunun içeriğinde yer alan iddialarla ilgili
somut herhangi bir şey duyamadığım için…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Soracağız, cevap vereceksiniz.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – …neyini konuşayım Allah aşkına, ne söyleyeyim ben yani?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yazılanlara cevap ver, yazılanlara.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Dakika tutuyoruz, dakika.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Önerge sahipleri adına konuşan arkadaşımız çıktı , Sayın
Bakanımızın başka icraatları, kendince iddia ettiği başka sıkıntılarını ifade
etti. Varsa getirirsiniz o konularla ilgili gensorularınız ya da elinizde
birtakım bilgileriniz varsa, belgeleriniz varsa o iddialarınızı ilgili yargı
mercilerine taşırsınız gereği yapılır.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – O ciddi iddialara ne cevap vereceksiniz? Bak, o ciddi
iddialara nasıl bakıyorsunuz?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ama bugün, eğer bugün burada siz çıkıp da İstanbul’daki
hafriyat alanları, Gazi Yerleşkesi’nin tarumar edilmesi gibi konularla gensoru
verip de bu konulara değinmiyorsanız gensorunuza kendiniz inanmıyorsunuz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bunlar yazılı zaten. Yazılı olanlara cevap ver, okumanız yazmanız
vardı ya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – İnansanız burada olursunuz. 12 tane imza var, 12 tane adam
ancak burada o kadar var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENVER
ERDEM (Elâzığ) - Boş konuşma, boş konuşma.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Yani gensorunuza inansanız, gerçekten haklı olduğunuzu
bilseniz, grubunuzu burada tutarsınız.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Savunduk sonuna kadar. Anlamadın sen galiba.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Sizde kaç kişi var be! Sizde kaç kişi var?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Biz inanmadığımız için, arkadaşlarımız böylesi ciddiyetsiz
bir gensoru görüşmelerini dinlemeyi gereksiz buldular. Ben de mecburen dinlemek
zorunda kaldım.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sen iktidar olarak gensoruyu ciddiye almıyorsun. Senin
demokrasiyle problemin var. Muhalefeti ciddiye almıyorsun, gensoruyu ciddiye
almıyorsun, ciddiye alsan buralar dolu olurdu.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, gensorunun içeriğinde yer
alan 2 konuyla ilgili…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Daha var, daha var… Daha var…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Getirdiğinizde konuşuruz onları.
2 konuyla
ilgili konulara değinmek istiyorum: Bir, “Gazi Yerleşkesi’nin tarumar edilmesi”
diyor. Aldım gensoruyu, okudum gerekçesini.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Anlamadın herhâlde!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Hani, gerekçesinin içerisinde Gazi Yerleşkesi’yle ilgili ne
yapılmış ona bakayım dedim, bir sayfadan ibaret Seyfettin Bey, yazdığınız metni
okuyun…
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Beş dakika ver de anlatayım sana Gazi Yerleşkesi’ni.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Bir cümle dahi, bir kelime dahi “Gazi Yerleşkesi” diye bir
şey geçmiyor. Şimdi, ben, Gazi Yerleşkesi’nin neresi tarumar edildi, nasıl
tarumar edildi acaba şifahi konuşmada bahsederler mi dedim, o konuda da bir
beyan göremedim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Bak, bak, konuşma da şu resimlere bak!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yazıyor, yazıyor!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Bir beş dakika daha ver, neler anlatacağım neler.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Bunu biraz önce anlatacaktınız. Bunu şimdi değil, biraz önce
anlatacaktınız varsa bir şey.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sadece hafriyat meselesi bile götürmeye yeter Bakanı ya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, ben, tabii, Gazi Yerleşkesi’nin tarumar edilmesiyle
ilgili bir şeyler söyleyeceğim ama iddianın ne olduğuyla ilgili ne şifahi
beyanda ne yazılı metinde bir şey göremediğim için bu konuya değinmeyeceğim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Bak, bak, şunlara bir bak. Bak da cevap ver. Bak da ne
olduğunu anla. Tarumarı gör, tarumarı! Bak da tarumarı gör, tarumarı!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bildiğin bir şeyler var mı?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Fakat acaba, Orman Genel Müdürlüğünün TOKİ’yle yaptığı Orman
Genel Müdürlüğü arazisi üzerinde Başbakanlık binası yapılmasıyla ilgili
olabilir mi diye düşündüm. Orman Genel Müdürlüğündeki arkadaşlara, Sayın
Bakanımıza ifade ettim: Bu Gazi Yerleşkesi’nin tarumar edilmesi meselesi neyle
irtibatlı dedim. “Bununla ilgili olabilir, bize de ulaşan somut bir bilgi
olmadığı için...” dediler.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ya, bu arkadaş bir şey anlamamış!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, eğer “Gazi Yerleşkesi’nin tarumar edilmesi” dediğiniz
husus şayet buysa, Orman Genel Müdürlüğü arazisi üzerine TOKİ tarafından
yapılacak Başbakanlık binasıysa, ben şimdi burada, Sayın Bakanın hangi siyasi
nüfuzu kullandığını, hangi yasaya aykırı hareket ettiğini, hangi mevzuatı
çiğnediğini, hangi yolsuzluğu yaptığını şahsen merak ediyorum. Yani, kamunun…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bu hafriyatı da merak ettin mi, hafriyatı?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Geleceğim, bekle ya, sabırlı ol biraz ya!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Onu da merak ettin mi?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ya biraz sabırlı ol. Gelir oraya da vakit, canını sıkma sen!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ona gel. Bak on dakikadır konuşuyorsun, hikâye
anlatıyorsun!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Sen canını sıkma, oraya da gelirim. Oraya da gelirim, merak
etme.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – On dakikadır konuşuyorsun.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ben sizin gibi boş şeylerle harcamayacağım.
ENVER
ERDEM (Elâzığ) – Boş konuşuyorsun!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, eğer…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Belediyenin avukatlığını yaptın mı sen kardeş!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Yapmadım.
ENVER
ERDEM (Elâzığ) – Kiminkini yapıyorsun o zaman?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Kiminkini yapıyorsun şimdi?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Eğer belgelersen… Belgeler misin belediyenin avukatlığını
yaptığımı?
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Ne olacak belgelerse?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ne diyorsun sen şimdi? Bak, on dakika oldu, bir şey
anlatmıyorsun. On dakikadır bir şey anlatmıyorsun.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ne konuşuyorsun oradan? E, ne konuşuyorsun oradan? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ya, bilip bilmediğin her konuda ne konuşuyorsun? İki de
bir çıkıyorsun oradan. Otur oturduğun yerde. Dinle adam gibi. Adam gibi dinle.
Biz saygıyla dinledik. Seyfettin Bey’i saygıyla dinledik, diğer arkadaşımızı
saygıyla dinledik, hiç sesimizi çıkarmadık. Otur dinle ya! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Saygılı konuşmuyorsun! Bak, konuşmacılara saygılı cevap
vermiyorsun!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ya, konuşma! Benim nasıl konuşacağımı sen belirleyecek
değilsin.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ben sana mı soracağım nasıl davranacağımı?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Senden de ders alacak değilim. Git işine bak ya! Yürü! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen devam et, bize anlat.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, eğer Orman Genel Müdürlüğü arazisinin Başbakanlığa devri
ise biri çıksın, buradaki yolsuzluğu, usulsüzlüğü, yasaya aykırılığı, siyasi
nüfuzu göstersin, ben göremedim.
Değerli
arkadaşlar -arkadaşlara ifade etmiyorum çünkü ben ne dersem diyeyim, onlar
zaten kendi bildiklerini okuyacaklar- bu “Gazi Yerleşkesi’nin tarumar edilmesi”
denilen olayla ilgili -ben hukukçuyum- baktım, araştırdım, hiçbir şey
bulamadım, gönlünüz rahat olsun arkadaşlar, bu bir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Bakın, buna bakabilirsiniz, resme bakın, resme bakın da
alkışlayın.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – 2’ncisi: Efendim, İstanbul’daki Orman Genel Müdürlüğüne ait
hafriyat alanlarıyla ilgili siyasi nüfuz kullanılmış, usulsüzlük yapılmış,
yolsuzluk yapılmış.
Şimdi,
1996 yılına kadar Orman Genel Müdürlüğünün bu alanlarında hafriyat dökülmüyor;
96’ da bir mevzuat değişikliği yapılıyor, 1996’dan itibaren, Orman Genel
Müdürlüğüne ait bu alanlara hafriyat döküm izni geliyor ve 2009 yılına kadar da
Orman Genel Müdürlüğü bu alanlara izin karşılığı, ücret karşılığı hafriyat
döktürüyor. Aynı zamanda da bu hafriyat dökülen alanların tekrar ormana
kazandırılması için en az bir buçuk metre -sanıyorum, ben teknik tarafını çok
bilmem- boyunda fidanlar dikilmek suretiyle yeniden ormana kazandırılması
gerekiyor. 1996’dan 2009’a kadar Orman Genel Müdürlüğünün İstanbul’daki
hafriyat alanlarına döküm için aldığı izin parası eski parayla 36 trilyon, yeni
parayla 36 milyon yani on üç yılda Orman Genel Müdürlüğü 36 milyon para
kazanmış bu işten. Peki, orman alanlarının yeniden geri dönüştürülmesi için ne
harcama yapmış? 21 milyon. Çıkarın 36’dan 21’i -hesap yapmayı iyi bilenler var-
15 milyon. Yani 13 yılda Orman Genel Müdürlüğü bu alanlardan 15 milyon para
kazanmış.
Peki,
2009’da Orman Kanunu’nda bir değişiklik yapılmış. Şimdi, bir şeyi de ifade
etmek istiyorum: Yani “Sayın Bakanın Orman Kanunu’nda yaptığı değişiklik” diye
ifade ediliyor. Arkadaşlar, hepimiz milletvekiliyiz, kanunlarda değişiklikleri
bakanlar yapmaz, Meclis yapar. Yani Meclisin kabul ettiği Orman Kanunu’ndaki
değişiklikle bu hafriyat alanlarının Orman Genel Müdürlüğü dışında da
belediyelere hafriyat döküm olarak verilebileceği hükme bağlanmış. Bunun
üzerine, 2011 yılında yani yaklaşık bir buçuk - iki yıla yakın bir zamandan
beridir de İstanbul’daki Orman Bölge Müdürlüğüne ait araziler İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından hafriyat alanı olarak kullanılmış. Peki, Orman
Genel Müdürlüğü 2011’in başında başlayan ve 2012’nin bugün sonuna geldiğimiz
yaklaşık iki yıl boyunca, izin karşılığı Büyükşehir Belediyesinden ne kadar
tahsilatta bulunmuş? 37 milyon, iki yılda. Peki, başka bir kâr ne var? Biraz
önce ifade ettim, bu alanların geri dönüşümünü sağlamak gerekiyor. Hani Orman
Genel Müdürlüğü 20 milyon harcayıp geri dönüştürmüştü ya, beş yıl boyunca da bu
alanların geri dönüşümünün masrafı Büyükşehir Belediyesine ait. 20’yi de oradan
kurtardık mı? Alın size 57 milyon, iki yılda Orman Genel Müdürlüğünün kazancı.
Allah aşkına nerede burada yolsuzluk?
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – 1 milyar dolardan bahsediyoruz, 1 milyar dolar…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Nerede burada usulsüzlük? Nerede burada usulsüzlük?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kaç para kazandınız bir de onu söyle!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Baştan sona usulsüz zaten.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Kamuyu zarara uğratmak nerede? Kamu, Orman Genel Müdürlüğü…
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Hodri meydan! Gelin, 3 kişi inceleyelim. Haydi, hodri meydan!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Soruyorum arkadaşlar, rakamları verdim.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Evet, gelin de bir inceleyelim yüreğiniz yetiyorsa.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Varsa farklı rakamlar, çıksınlar versinler.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Hayır, gelin hep beraber inceleyelim beraber, gelin.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Zaten rakamları söyleyemedi arkadaşlar çünkü rakamları
söyleseler açık ortaya çıkacak.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Hayır, gelin beraber inceleyelim Allah rızası için.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – İki yılda 57 milyon Orman Genel Müdürlüğü kazanmışken daha
önceki mevzuatta on üç yılda 20 milyon kazanmış. İşte nasıl 20 milyonu 57
milyona çıkartırsınız diye kamuyu zarara uğratmaktan Sayın Bakana da böyle bir
gensoru vermişler. Şimdi, tabii Sayın Bakanın gensoru içeriğinde olmayan diğer
konularıyla ilgili ben cevap verecek değilim, bilmediğim konularla ilgili; ona
kendisi eğer cevap vermek isterse mutlaka verir ama gerek Gazi Yerleşkesi’nin
tarumar edilmesi gerekse İstanbul’daki hafriyat alanlarının usulsüz ve yasalara
aykırı bir şekilde Büyükşehir Belediyesine devredilmesiyle ilgili ne yasalara
aykırı bir durum vardır ne vicdana aykırı bir durum vardır ne ahlaka aykırı bir
durum vardır. Bu noktada, Sayın Bakanımın görevi kötüye kullandığını ve kamuyu
zarara uğrattığını iddia edecek hiçbir belgeyi, bilgiyi, delili şu ana kadar
ortaya koymadıkları için vicdanınız rahat, gönlünüz rahat olarak Sayın
Bakanımın gensoru görüşmeleriyle ilgili “hayır” diyebilirsiniz.
Değerli
arkadaşlar, on güne yakın bir zamandan beridir yasama görüşmesi yapıyoruz. Ben
3’üncü dönem milletvekiliyim. On bir yıla yakın bir zamandır da burada
memleketimiz için, milletimiz için doğruları yapma, güzellikleri ortaya koyma
noktasında katkı vermeye çalışıyoruz. Ama şu son on gün boyunca Mecliste
yaşananları gördükçe acaba biz bir yerde yanlış mı yapıyoruz, bizim
göremediğimiz bir şeyler var da muhalefet bunu görüyor, biz bunu anlamakta
zorlanıyor muyuz diye de zaman zaman kendimi muhasebe etmeye çalıştığım, gece
yattığımda bunu sormaya çalıştığım oluyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Bravo!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Fakat ne hikmetse bunu yani yanlışı nerede yaptığımızı,
onların gördüğü ya da bizim göremediğimiz yanlışı gerçekten ben göremiyorum. On
günden beridir şu grubu… İhanetle suçlandık, vatanı bölmekle suçlandık…
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Herkesin bir kusuru var tabii!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – ...bu ülkede halkların kardeşliğini bozmakla suçlandık yani o
kadar çok iftira, o kadar çok ihanet suçlaması…
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Gensoruyla ilgili bunlar, değil mi?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – …o kadar çok vatan bölünme paranoyasıyla bu gruba saldırılar
oldu ki…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ne güzel, gensoruyla ilgili konuşuyor arkadaşımız.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Ya, gensoruyla ilgili konuşacak bir şey kalmadı!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – …ya, dedim ki: Ben Tokat’ta doğmuş, vatanını seven, milletini
seven, 6 çocuklu fakir bir ailenin çocuğu olarak buraya gelip de acaba bu
vatanı satmak için mi uğraşıyorum? Acaba ben bu konuda, kırk sekiz yaşına
girmiş bir adam olarak kırk sekiz yıllık vatan mücadelesini, bayrak mücadelesini,
birlik mücadelesini, kardeşlik mücadelesini terk ettim de bir büyükşehir
yasasıyla Türkiye’yi mi bölüyorum?
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Aynısını bize söylüyorsunuz ya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, aslında geriye doğru dönüp muhalefetteyken bu söylemleri
söyleyenlerin iktidar dönemlerinde aslında ne yaptıklarına bir bakmak lazım.
Yani bugün, hani, Sayın Başbakanımızın deyimiyle “Sırtında yumurta küfesi
olmadan rahat yürüyen ve konuşanların, sırtlarına küçük bir yumurta küfesi
aldıklarında nasıl hareket ettiklerini, eylem ve söylemlerini nasıl
değiştirdiklerini” görmek lazım.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Onu kendine sor, kendine.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Çok uzağa değil, çok kısa, on sene on iki sene öncesine şöyle
bir döndüğümüzde 2 söylemle Türkiye’de milleti aldatarak iktidara gelenlerin o
2 söylemin tam tersini yaptığını görüyoruz. Ne? 99 seçimleri, meydanlarda 2
tane söylem var: “Apo’yu asacağız”, “Erkekler gibi başörtüsünü çözeceğiz.” (MHP
sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Hadi asın şimdi, hadi asın! İp sizde, hadi asın!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Şimdi, yıllarca vatan diyerek…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yol arkadaşınız Öcalan sizin, yol arkadaşınız!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …bayrak diyerek mücadele etmiş milliyetçilerin duygularıyla
oynayıp…
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Görüşen şerefsizdir” dediniz…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …bu vatan evlatlarının sandıkta oyunu aldıktan sonra Meclise
gelip başörtüsünü kuzu kuzu çözenlerin…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Geç onları, geç! Geç!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen Bakanı anlat Bakanı, bırak bunları, Bakanı anlat.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …Apo’yu idam etmek yerine onun idam dosyasını Meclise
getirmeden Başbakanlıkta bekletenlerin…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Getirdiğimiz zaman neredeydiniz? Karyolanın altında
saklandınız!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bilmediğin konularda konuşma!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …muhalefetteki erkekliklerinin iktidarda nasıl ürkekliğe
dönüştüğünü hepimiz gördük, bu millet de gördü! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Ayıp, ayıp!
OKTAY
VURAL (İzmir) – İdamı kaldıran sizsiniz!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - O yüzden, iktidardayken Amerikan ekonomi danışmanının çıkıp
IMF olarak biz Türkiye’yi satın aldık dediklerinde sesi çıkmayanlar hangi millî
duyguyla hareket ettiniz?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – “Bu deliğe süpürmeyin…” diye kime dedi? Sesin niye çıkmadı
o zaman?
OKTAY
VURAL (İzmir) – “Görüşen şerefsiz.” dediniz. Şeref ve haysiyetini bil önce sen!
(MHP sıralarından gürültüler)
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Siz o dönemde “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diye sokak
sokak yürüyen milliyetçilerin, muhafazakârların…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sen kim, milliyetçilik kim! Geç onu, geç, geç!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …vatan sevdalıların oyunu alıp da gelip burada onların
çocuklarının polis olmasını engelleyen, on iki yaşına kadar Kur’an öğrenmesini
engelleyenler, hangi milliyetçilik duygularıyla hareket ettiniz?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Senin ne alakan var milliyetçilikle!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Allah aşkına, soruyorum: Soros’a laf söyleyemeyen, Morris’e
laf söyleyemeyen…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Geç onları, geç!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yürü hadi, geç! Yürü sen!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …Derviş’in taşeronluğunu yapan, milliyetçilerin Başbakanlık
sevdasını bir gecede yok edenler, kendinize bakın, kendinizi sorgulayın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Oslo’da pazarlık yapan sensin. Oslo’ya git, sen Oslo’ya git!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Millet sizi gördü zaten ama size teşekkür ediyorum -sürem
bitti- size teşekkür ediyorum…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sizin sevdanız Sevda Tepesi. Sevda Tepesi’yle vatan
sevdasını karıştırıyorsunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sen Oslo’ya git, Oslo’ya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …Allah razı olsun sizden, o dönemde güzel bir iş yaptınız,
erken seçim kararını aldınız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Oslo müzakerelerinde ne yaptınız?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …bu milleti karanlıktan aydınlığa çıkaran AK PARTİ’nin yolunu
açtınız.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Oslo’ya git! Oslo’ya git!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hadi yürü! Yürü!
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Aslan.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Benim Tokatlı kardeşim, Oslo müzakereleri niye vicdanını
sızlatmadı senin? Geç! Geç onları, geç!
OKTAY
VURAL (İzmir) – PKK’yla görüşen şerefsizdir!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Yılmaz.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İsmini kullanarak sataştı.
BAŞKAN -
Buyurun, iki dakika lütfen, ayrı bir sataşmaya meydan vermeden.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Görev tamam, 3 dönem milletvekilliği tamam. Bana
milliyetçilikten bahsetme.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sizde millet yok ki milliyetçilik olsun.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın,
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Değerli arkadaşlar, ben burada birtakım ciddi iddialarda
bulundum. Burada kul hakkı var, burada yetim hakkı var, burada şehitlerin
ruhlarıyla ilgili sıkıntı var, bunlara cevap vereceksiniz. Bu Bakan, Bakan Bey
gelecek, biraz sonra cevap verir. Şimdi, bunların hepsini ben söyledim.
Bakın,
değerli arkadaşlar, burası –Sayın Bakan buna da cevap versin- iki üç yıldır
Başbakanlığa devredilecekmiş madem, niye buraya tesisat, tamirattan
trilyonlarca liralık masraf yaptınız Sayın Bakan? Bakın, yangın hareket merkezi
yaptınız, bilgi işlem merkezi yaptınız Gazi Yerleşkesi’ne ve şu anda devletin
zararı trilyonlarca.
Şimdi,
bir bakan yanlış bilgi verir mi?
Değerli
milletvekilleri, ben ormancıyım, Gazi Yerleşkesi’nde on bir yıl görev yaptım.
Ben bunları sorduğumda Sayın Bakan dedi ki: “Sayın Vekil –tutanaklarda var,
yanlış bilgi yok, yalan da olmaz- bir tane bile ağaç kesilmeyecek.” dedi “Bir
tane bile ağaç kesilmeyecek.” dedi. Buyurun, buyurun sayın milletvekilleri;
bunlara cevap versin, o Zeyid Bey de cevap versin, hani “Talan, şu bu.” diyordu
ya. Hani ağaç kesilmeyecekti? Yani yüce Mecliste “Bir tane ağaç kesilmeyecek.”
diyeceksiniz, komisyonda “Bir tane ağaç kesilmeyecek.” diyeceksiniz. Buyurun,
buyurun, dünkü hâline bakın, bugünkü hâline bakın. Buyurun, bunlar nedir?
Bunlar Gazi Yerleşkesi’dir bunlar.
Evet,
şimdi, biz bunları söylüyoruz ama eğer vicdanınızla hareket etmezseniz neticeye
gidemezsiniz.
Şimdi,
gensorudaki bir tanesi de Adalet ve Kalkınma Partisinin kullandığı otopark.
Muhtemelen Zeyid Aslan da o otoparka arabasını… Hemen önünde var ya. Sizin,
hani seçim otobüslerini çektiğiniz otopark. Kimin biliyor musunuz o arazi
değerli arkadaşlar? Ya, bunu kabul edin. Bu arazi, Orman Genel Müdürlüğünün
arazisi.
MURAT
YILDIRIM (Çorum) – Ne yapalım, yerini mi değiştirelim?
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) - Yani, Orman Genel Müdürlüğünün arazisi, Adalet ve Kalkınma
Partisinin arazisini, binasını normal hâle getirmek için büyükşehir
belediyesinin imar düzenlemesi Orman Genel Müdürlüğünden alınıyor, Adalet ve
Kalkınma Partisi burayı ne olarak kullanıyor? Otoparkı olarak kullanıyor.
Ya ben
bunları düzeltin dedim. Bakın, bu söylemelerimizin ne faydası oldu. Şimdi duydum
ki, bu söylemleri dile getirince bir yer seçmeye çalışıyorlar. Bu bile
kazançtır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Öz,
buyurun.
ALİ ÖZ
(Mersin) – Sayın Başkanım, milletvekili arkadaşımızın ifadeleri önerge adına
konuşan milletvekilinin önergeye ait herhangi bir görüşte bulunmadığı, farklı
bir konudan bahsettiğiyle alakalıdır. O yüzden söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun siz de.
Lütfen,
iki dakika.
3.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Tokat
Milletvekili Zeyid Aslan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ ÖZ
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, yapmış olduğum konuşmada Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu önerge üzerindeki sözlerimi tamamlamadan önce, şöyle bir ifadede
bulundum: “Sayın Bakanın, Orman Bakanlığı içerisindeki teşkilat
yapılanmasındaki yaptığı değişikliklerin daha sonraki yolsuzluklara,
yandaşlıklara nasıl zemin hazırladığı” ifadelerini bana ayrılan on dakikalık
süre içerisinde izah etmeye çalıştım. Bunların hiçbir tanesi önergeyle alakasız
değildir. Sayın Bakan nüfuzunu kullanarak kendine yakın, kendi teşkilatına
yakın, kendi sendikasına yakın insanları, orman mühendisliğiyle hiç alakası
olmayan insanları bile bakanlık kadrolarına yerleştirerek, arkadan bazı
şeylerin yapılması için bir ön hazırlamıştır. Bunları ifade ettim. Konuyla
alakası vardır.
Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun 1999 yılındaki
durumuyla ilgili birtakım sözler sarf etti. Onunla ilgili gruba sataşmadan
dolayı söz istiyoruz efendim.
BAŞKAN –
Sayın Vural, buyurun.
İki
dakika lütfen.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Ali Uzunırmak
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Siyasi tespit yaptı.
BAŞKAN –
Sayın Ali Uzunırmak Aydın Milletvekili.
Buyurun
efendim.
4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Tokat
Milletvekili Zeyid Aslan’ın MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
konuşmacının, Zeyid Aslan’ın avukat olduğunu biliyorduk ama bir avukatın aynı
anda sahte delil üreten bir savcı, o sahte delillerle karar vermeye yönelen bir
hâkim kişiliğine bürünmüş olduğunda, topluma ne kadar tehlikeli bir şahıs
olarak takdim edilebileceğine burada şahit olduk.
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) – Aynaya bak, aynaya…
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Aynayı sana gösteririm!
BAŞKAN –
Lütfen… Lütfen… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – İstersen hem dış bükey hem iç bükey olarak gösteririm,
tamam mı?
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) – Sana da o yakışır!
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Sana aynayı gösteririm!
BAŞKAN –
Lütfen…
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, Milliyetçi Hareket
Partisi seçim meydanlarında “Apo’yu asacağız.” diye tüzel kişiliğinin ağzından
hiçbir beyanda bulunmamıştır. Ama bugünkü avukatı olduğu, geçmişte de Sayın
Başbakanın… Geçmişteki idamın nasıl kaldırıldığını, Ertuğrul Yalçınbayır’ın,
Devlet Bakanının, kendi kabine üyesinin beyanlarında gördük. Daha sonra, Sayın
Başbakanın meydanlardaki “şerefsizlik” ithamlarını görüşmeler ve idam konusunda
gördük ve Sayın Başbakanın, bugün, idamın geri dönmesiyle ilgili yaptığı tezat,
3 çelişkiyi bir anda yaşayan bir toplum… Eğer aklıyla karar veremiyorsa, siz
vicdanlarınızla karar veremiyorsanız, aklınızla karar veremiyorsanız, bu
çelişkileri göremiyorsanız neyi size göstermek lazım? Milliyetçi Hareket
Partisinin iktidarında, üçte 1 ortak olduğu bir Hükûmette -muhalefet koyduğu
her şeyi- sizin milletvekillerinizle idamın kaldırıldığını -bu Meclis
tutanakları da şahit millet de şahit- kendi Bakanınız açıklıyor. Daha hâlen
neyi iddia ediyorsunuz? Değerli arkadaşlar, eğer iddialarınız doğru değilse
önermelerinizin doğru olması ve doğru politika inşa etmeniz mümkün olmaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Her şeyden önce bunu kabullenin. Eğer bunu
kabullenemiyorsanız, Milliyetçi Hareket Partisinin döneminde seyyar mahkemeler,
Habur’lar yaşanmadı değerli arkadaşlarım. Sizin geldiğiniz bu sürece bakın,
politikalarınızı bir gözden geçirin ve aklıselimle gözden geçirin.
BAŞKAN –
Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum efendim.
ALİ
UZUNIRMAK (Devamla) – Biz bu ülkenin milletvekilleriyiz ve hepimiz bu ülke
adına çalışıyorsak dürüstçe, samimice ve olgunca bu meseleleri çözmenin yolunu
bulmamız gerekiyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uzunırmak.
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, diğer konuşmacılar gibi bizim de konuşmamızın
gensoruyla ilgisi olmadığını söyledi. Bir cevabı hak eder.
BAŞKAN –
Buyurun efendim, iki dakika da size vereyim.
5.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün,
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Sevgili arkadaşlar, ben AKP Grubu adına söz alan konuşmacının
konuşmalarımızın gensoruyla ilgisiz olduğu konusundaki düşüncesini, bir
gensorunun son derece dar yorumlanmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Birincisi, bizden önceki konuşmalarda dile getirilmiş olan çeşitli usulsüzlük,
yolsuzluk eleştirilerini eleştirmediğimize göre bu eleştirilere katılıyoruz
demektir. Ancak, bunların daha genel bir bağlamda, Hükûmetin genel siyaseti,
iktisadi politikaları, genel olarak kalkınma anlayışı bakımından ne anlama geldiğini
ifade etmenin aslında gensoruyla ilgisiz olduğu değil, burada bir genel anlayış
tartışması bakımından Hükûmetle yapılacak bir tartışma çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir. Eğer gensoruları bütünüyle teknik bir müfettiş
incelemesi gibi mütalaa edecek olursanız bu Mecliste aslında tamamen bir
bürokratik tartışmayı getirirsiniz. Oysa, Meclis her gün yeniden Türkiye'nin
genel siyasetini tartışmak için bu gensorulardan bir imkân ve fırsat buluyor.
Çoğu kez belirttiğimiz gibi, aslında, Meclisin gündemi genel olarak toplumun
gündeminden kopuk olduğu için, burası bir tür kanun fabrikası olarak
değerlendirildiği için başımızı kaldırıp biz de bütün işçiler gibi memleketin
havasını soluyabilmek için, genel siyasete bir giriş yapabilmek için bu
gensorulardan medet umuyoruz. Aslında, Bakanlığın genel siyaseti ve genel
yaklaşımları eleştiri konusu olmuştur.
Marksizme
gelince, bunun hakikaten bir Marksist pozisyon deklarasyonu olup olmadığını
müşahede edecek güçte olmadığını gördüm konuşmacının. O yüzden bu konuya girmiyorum.
İyi
günler. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kürkcü.
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyursunlar Sayın Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki
dakika da siz lütfen…
6.- Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın, Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmam üzerine söz
alan Sayın Uzunırmak, avukatlık kimliğimden bahsederek hem hâkim hem savcı,
sahte delil üretme, sahte belge üretme, sahtekârlık gibi ithamlarda bulundu.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – “Sahtekârlık” demedim!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Tabii, ben Meclisi germek istemiyorum, Meclisi germek
istemiyorum.
Tabii,
yani gerek idamdan alalım gerek biraz önce söylediğiniz konulardan,
söylenebilecek çok şey var ama amacımız burada birbirimizi germek, senin kötü
tarafını, benim kötü tarafımı açığa çıkarmak değil, doğru bir şey yapmaya
çalışmak. Ben o yüzden sadece şunu ifade etmek istiyorum: On dört yıl şerefli
bir şekilde avukatlık yaptım. Avukatlık hayatım boyunca da ağırlıklı olarak
insan hakları ihlalleri ve özellikle devlet tarafından zulme uğrayan insanların
savunmalarını üstlendim. Avukatlıkta para falan da kazanmadım, kendi geçimimin
dışında. Ama avukatlık hayatım boyunca hiçbir zaman sahtekârlık yapmadım, sahte
belge düzenlemedim. Bunun olduğunu iddia eden varsa mutlaka ortaya bir delil
koyması lazım, eğer delil konulamazsa esas zaten sahtekârlık orada olur.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Onu demedi ama. Onu demedi, başka türlü söyledi.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Bu nedenle, ben, biraz önce Sayın Uzunırmak’ın ortaya koyduğu
sahtekârlık iddiasını ciddiye almadığımı ifade etmek istiyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, ben Sayın Konuşmacıya “sahtekâr” falan
demedim. Bir avukatın hem hâkim hem savcı rolüne soyunduğunda sahte delille
savcıya ve sahte delile kanarak hâkim olarak karar verdiğinde toplum için ne
kadar tehlikeli olabileceğini anlatmaya çalıştım. Yani Sayın Konuşmacının
beyanları, konuşma anındaki geçmişteki beyanları saptırılmış, budanmış, anlamı
değiştirilmiş Milliyetçi Hareket Partisine ithamlardır. Dolayısıyla gerçekle
alakası olmayan beyanlardır ve gerçekle alakası olmayan beyanlarını kendisine
anlatmaya ben yeterli olurum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Zapta geçti söyledikleriniz.
VI.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 21
milletvekilinin; uygulamalarında siyasi nüfuzunu kullanarak Gazi Yerleşkesini,
Orman Genel Müdürlüğü arazisini ve İstanbul Orman Bölge Müdürlüğündeki hafriyat
alanlarını devrederek kamuyu zarara uğrattığı ve görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/15) (Devam)
BAŞKAN -
Şimdi, sıra Orman ve Su İşleri Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu’nda.
Sayın
Bakanım, buyurun.
Süreniz
yirmi dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Saygıdeğer Başkanım, değerli
milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle,
hakkımda verilen gensoru hakkında konuşmak üzere söz aldım efendim.
Özellikle,
şunu belirteyim: Hakikaten gensorular epeyce sulandı. Özellikle, şunu
vurgulamak istiyorum: Ben Türkiye’de yıllardan beri gerçekten büyük hizmetler
yapan bir kişiyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Masallar, masallar!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - İSKİ’de sekiz buçuk yıl hizmet
yaptım; DSİ’de dört buçuk yıl, Çevre Orman Bakanıyken dört yıl. Şimdi de Orman
Su İşleri Bakanı olarak çalışıyorum. Allah’a şükür, şu ana kadar yüzümüzün
akıyla her yerde, Türkiye’nin her yerinde, Kars’tan Edirne’ye kadar, Sinop’tan
Mersin’e kadar her yerde yüzümüzün akıyla dolaşıyoruz. Bunu gururla ifade
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız,
sadece İSKİ’de -biz bunlardan ne aldığımızı biliyoruz- tam 1,5 milyar dolarlık
borcu temizledik, 600 tane tesisi İstanbul’un hizmetine sunduk.
Ben
sanıyordum ki “merkezî hükûmet” diye bir şey yok. DSİ’ye geldiğim zaman 2003
yılında tam 82 katrilyonluk, bizden önceki Hükûmet ihale yapmış, 1.600 tane
tesis. Verdiği sadece 2 katrilyonluk ödenek var, kırk bir yıllık proje paketini
önümüze koymuşlar. Ama biz bunların altında ezilmedik Allah’a şükür, Devlet Su
İşlerinde de tam 3,2 katrilyon TL’lik bir tasarrufla fazla ödenenleri geri
alarak milletimizin hizmetine sunduk.
Şimdi,
ben bunlardan bahsetmek istemiyorum. Milletimiz biliyor. Esasen, Twitter’dan da
çok güzel mesajlar geliyor. Milletimize, verdiği destekten dolayı, beni
dinleyenlere de ayrıca saygılarımı sunuyorum.
Bakın,
Twitter’dan gelen birkaç tanesini okuyayım: “Herhâlde içeriği şudur: ‘Niçin bu
kadar kısa zamanda bu kadar fazla tesis açtınız. Biraz daha yavaş olmalıydınız,
teessüf ederiz.’ ” diye bu şekilde Twitter’da mesajlar var.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Milletvekillerinizin Twitter’ına gelenleri de bir okuyun, oraya
gelenleri.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Değerli kardeşlerim, ben şunu ifade
edeyim: Gensorudakileri, dikkatle, arkadaşlarımızı dinledik. Ben kendilerine
teşekkür ediyorum; bize, yapılan hizmetleri ve hakkımızdaki iddiaları açıklama
imkânı verdikleri için; bu bir.
İkincisi:
Şimdi, misal olarak, hafriyat toprağıyla ilgili kamuyu, devleti zarara
uğrattığımdan bahsetti. Esasen, değerli vekilimiz sorsaydı, daha önce de, 2010
yılında bazıları tarafından cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunuldu.
Ayrıca, tabii, bu cumhuriyet savcısı alınan gelirin geçmişe göre çok daha fazla
olduğunu gördü, takipsizlik kararı verdi. Daha sonra itiraz edildi, Danıştay 1.
Daireye gitti, Danıştay 1. Daire hiçbir şekilde usulsüzlük olmadığına dair oy
birliğiyle karar verdi. Bakın, zaten yargının kararı var. Kaldı ki, ben gene
izah edeyim…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Referandumdan sonra mı oldu?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Referandumdan önce, merak etme.
İsimlere bakabilirsin.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Başka şey o Sayın Bakanım, onlarla ilgili değil. Konuya gelin
siz, boş verin.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle, konuya geleyim.
Şimdi,
hafriyat topraklarıyla ilgili, 1996 yılından itibaren orman teşkilatı ihale
ederek, bunları, toprak dökülmesine izin vermiş ama toprak rastgele dökülüyor
ve -bunların- ne döküldüğü belli değil, kontrol edilemiyor, orman teşkilatı işi
gücü bırakmış ve bu hafriyat kamyonlarının peşinde, bunların takibiyle meşgul
oluyor. Dolayısıyla, 2009 yılında idi hatırladığım kadarıyla, bu konuda çok
büyük itirazlar geldi, denildi ki: “Büyükşehir Kanunu’nda hafriyat
topraklarının sevk ve idaresi tamamen Büyükşehir Kanunu’na göre büyükşehirlere
aittir.” Dolayısıyla, büyükşehir belediyeleri bu konuda ruhsat vermeyince,
netice, ihale edilenler arasında, ihale edilen firmalar, müstecirlerle
Bakanlığımız arasında büyük ihtilaflar meydana geldi, bu konu ta Meclise kadar
intikal etti. Hatta o tarihte ben Çevre Orman Bakanıydım, Plan Bütçe
Komisyonunun odasında bütün grupların grup başkan veya vekillerinin
yardımcılarının katılımıyla konunun çözülmesi konusunda bir mutabakata varıldı
ve bir kanun teklifi verildi. Bakın, bunu o zamanki Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı Sayın Mustafa Açıkalın bilir. Yani neticede, bakın, biz… Değerli
kardeşler, kanunu ben çıkarmıyorum, Bakan kanun çıkarmaz, daha arkadaşlar bunu
fark edememişler; kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkarır. Dolayısıyla biz
de yürütme olarak çıkarılan kanunları hem bürokratlar hem de bakanlar aynen
uygulamak mecburiyetindedir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, tasarı nereden gelir, tasarı? Bakanın imzası var mıdır
altında?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özelikle şunu ifade edeyim: Bakın,
10/6/2010 tarihinde kabul edilen 5995 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesi ile 6831
sayılı Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesine eklenen dördüncü fıkra ile madencilik
faaliyetlerinin sona ermesi neticesinde tabii yapısı bozulmuş ormanların
rehabilite maksadıyla toprak ve dolgu izinlerine ait bir düzenleme getirilmiş.
Bu düzenlemeye göre, bakın, “Büyükşehir mücavir alanlarında büyükşehir
belediyelerine, diğer yerlerde ise il ve ilçe belediyelerine bedeli
karşılığında izin verilebilir.” şeklinde bir kanuni düzenleme getirilmiş. Biz
bundan sonra, 2011 yılından itibaren büyükşehirlerden talep edenlere vermeye
başladık ve şunu da özetle vurgulamak istiyorum, az önce sayın vekilimiz de
ifade etti Hükûmet adına, ben de rakamları tam olarak vermek istiyorum:
1996’yla 2009 yılları arasında -ki ben o zaman da Çevre ve Orman Bakanıyım,
benim zamanımda da ihale olmuş, bunu, tabii, bölge müdürlüğü yapmış; 48 adede
denk, bakın, rakamlara lütfen dikkat edin- 3 milyon 919 bin 681 metrekarelik
alanda -yani yaklaşık 4 milyon metrekare diyelim- 72 milyon 788 bin 499
metreküp -yani 73 milyon metreküp- malzemeyle doldurulması işlemi ihale
edilmiş. Bunun karşılığında sadece ve sadece -rakamı aynen veriyorum, o zamanki
trilyon tabii- 35 milyon 125 bin 443 TL gelir elde edilmiş ancak burada şunu
dikkatlerinize arz etmek istiyorum, değerli vekillerim: Şimdi, burada, toprağı
-ne getiriyorsa- döküp gidiyor ama sonunda bunun ağaçlandırılması vesaire,
dikilmesi, bakımı tamamen orman teşkilatına kalıyordu ama biz hazırladığımız
şeylerde…
Tabii,
bunlarla ilgili masrafları da hesap ettirdim İstanbul’da. İstanbul’da bu maksatla
hafriyat dökümünden sonra 20 milyon 239 bin 956 TL’lik bir masraf yapılmış.
Neticede elimize geçen net miktar: 14 milyon 885 bin 44 TL yani yaklaşık on
üç-on dört yılda sadece ve sadece burada -eski Genel Müdürümüz, özellikle
Karabük Milletvekilimiz de çok iyi biliyor- 14 milyon küsur bin lira yani
yaklaşık 15 milyon TL’lik bir gelir elde edilmiş. Attığımız taş ürküttüğümüze
değmediği gibi, bir de benim teşkilatım kalkmış bütün ağaçlandırma, erozyon
kontrolü çalışmaları varken bu işleri takipte kalmış; bir de onlara da ayırdığı
personel, araç gereç, zaman kaybı da bu işin cabası. Dolayısıyla, burada kâr mı
etmişiz, zarar mı etmişiz? Kesinlikle zarar etmişiz. İşte neden? Bakın, şu anda
kanuni düzenleme yapıldıktan sonra, kanuna uygun olarak, İstanbul Büyükşehir
Belediyesine, 13 adet izinle 3 milyon 582 bin 705 metrekare alanda yaklaşık
olarak 63 milyon 176 bin 970 metreküp dolgu izni verilmiş. Dikkat ederseniz
öbüründen daha az miktarlar fakat az olmasına rağmen bir buçuk-iki yılda biz
Büyükşehir Belediyesinden 41 milyon 45 bin 37 TL bedel tahsil ettik. Bu,
özellikle bu bedel ışığında, sadece bedel tahsil etmeyle kalmıyoruz.
Büyükşehir’e dedik ki: “Siz burayı düzenleyin; gelen malzemeleri kontrol edin;
zehirli, zararlı atıklar gelmesin. Ulaşım problemleri var, onları çözün;
düzenli, halkın şikâyeti olmadan hafriyatların kendi kanununuza göre sevk ve
idaresini yapın.” diye söyledik, hafriyat topraklarının. Neticede bir de en az
1,5 metre boyunda fidan dikilmesini ve beş yıl süreyle de bakımı mecburiyetini
koyduk. Böylece arada dağlar kadar fark var. Zaten, bu konuda, her ne kadar
izah etmeyecektim, o hâlde: Bir, kanuni olarak, hukuki olarak burada herhangi
bir mahzur var mı? Yok. Peki, hadi onu bıraktık hukukisini, ekonomik olarak
hesap ortada, Halep oradaysa arşın Ankara’da. Dolayısıyla, herhangi bir şekilde
burada devletin kaybı mı var yoksa kârı mı var? Elbette kârı var. O hâlde,
kaldı ki mahkeme kararıyla, Danıştay kararıyla bu konuda herhangi bir
usulsüzlük olmadığına dair hüküm verilmiş. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Ayrıca,
değerli dostlar, bakın, şunu belirteyim: Sanki sanılıyor ki bakın, en çok
ormana hafriyat dökümü yapıldığı tarihlerde 127 milyon TL’lik İstanbul’da bir
gelir, orman geliri elde edilirken bakın, şu anda biz, hafriyat dökümü yok, ihale
edilmemiş daha doğrusu ve 180 milyona çıkardık. Bunu özellikle belirtmek
istiyorum.
Yani
ormanlarda, özellikle şunu belirteyim, varlıklar artıyor. Destan yazıyoruz.
Bakın, dünyada orman alanları azalırken bizlerde ormanların alanları hem alan
olarak hem de odun serveti olarak artıyor. Ben teşkilatımla gurur duyuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Orman teşkilatının her bir ferdi çalışkandır,
cefakârdır, vefakârdır, hepsini seviyorum. Samimiyetle söylüyorum, her gün de
teşkilatıma yatarken mutlaka dua ederim, hepsine.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İyi bir noktaya gelmişsiniz Sayın Bakan.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında, bakın, şurada…
Nereden nereye.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nereden nereye!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
– Bakın, odun servetimiz, nereden nereye gitmiş: 1976 yılında 936 milyon
metreküp odun serveti varken bugün…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, yandaşların kazançlarını da gösterin, yandaşlar
nereden nereye geldi.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
– Ya, bir dakika sabret. Hepsine cevap veririm.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ya, gensoruya gel Sayın Bakan, gensoruya.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Onların grafiklerini de gösterin; hangi ihaleden kim, ne kadar
zengin oldu.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
– Yüzümüz ak, her şeye cevap veririm, her zaman cevap veririm, yeter ki
Başkanım bana bir iki saat müsaade etsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hikâye anlatma!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
– Bakın, şu anda 1,480 milyon metreküp…
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Onlar görmüyor.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla)
– Onlar da bir baksın, iyi olur.
Bu kadar,
yani yüzde 50 orman varlığımız artmış. Bunun dışında bakın -neye bakarsanız-
fidan üretimi: Efendim, geçmişte, yılda 75 milyon fidan üretilirken, bugün biz
bunu 470 milyona çıkardık, farkımız bu. Farkımız bu, 7 kat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın,
daha var, daha, merak etmeyin.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ya, yolsuzluklara cevap ver Sayın Bakan, hikâye anlatma ya.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, ağaçlandırma… Değerli
kardeşler, ağaçlandırmada ormanın geçmişteki uyguladığı ölçümlere aynen
uyuyoruz, geçmişteki genel müdürler de bunu itiraf ettiler. Aynı ölçümlerde,
geçmişte ağaçlandırma, orman rehabilitasyonu toplam olarak, yıl ortalama, uzun
yıllar ortalaması sadece 75 bin hektar iken, bakın, bu geçen yıl 481 bin
hektara çıktı ve dünyada 3’üncülüğe yükseldik Allah’a şükürler olsun.
Bunun
dahası var, müsaade ederseniz onları da vereyim. Orman köylülerine aktarılan
gelir 3 kat arttı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nereden nereye?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Nereden nereye geldi, biliyorsunuz,
biliyorsunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Rakamları göremedik de Sayın Bakan.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Buyurun: En son odun üretimi…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bakalım hemen. Ne, kaçtan kaça artmış?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …bakın, nereden nereye.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nereden nereye, kaç, rakamlar ne?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Görüyorsunuz. Bakın işte, bak, oku.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Okuyun, okuyun.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Herhâlde okuma biliyorsun.
Evet,
işte buyurun: 7,3 milyon metreküpten 13,5 milyon metreküpe çıktı. Bunlar
raporlarla sabit.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Anladım. Diğeri…
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Odun dışı ürünler… Bakın, şu anda
bal ormanları kuruyoruz. Ceviz eylem planı, badem alanlarını bütün Türkiye’ye
yayıyoruz çünkü cevizimizin yüzde 65’ini ithal ediyoruz, bu bizim için ayıp.
Dolayısıyla, her yerde inşallah bunu yapacağız.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yolsuzlukları açıkla bize, yolsuzlukları. Önerge konularına gel,
önerge konularına gel.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika, bir dakika, bekle, daha
var, var, daha bitmedi.
Orman
köylülerine aktarılan kaynaklar kaç misli artmış lütfen bir bakın. Orman
köylüsü bizim köylümüz, o bakımdan onu da belirteyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Diğerini unuttunuz Sayın Bakan, diğeri… Orada kapalı
bıraktınız.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Peki…
Bakın
orman alanlarını… Bir de, değerli vekillerim şunu belirteyim: Allah aşkına, 2/B
nereden çıkmış, bu ormanların işgali nereden kaynaklanmış? Çünkü ormanların
tapusu yoktu, orman kadastrosu tamamlanmamıştı. Şimdi, ben, daha geçenlerde
Orman Genel Müdürümüze Tapu Kadastrodan aldığımız ormanların tapusunu, yani
16,3 milyon hektar, neredeyse yüzde 80’inin tapusunu teslim ettim. Bundan sonra
ihtilaf olmaz.
Ayrıca
şunu da ifade edeyim: Şu kararı da verdik, dedik ki:
OKTAY
VURAL (İzmir) – Aman bir dakika, şeyi de grafik diye göstereceksiniz, kavası da
neredeyse…
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bundan sonra ormanda hiçbir şekilde
2/B gibi problem olmaması için “31/12/2014, saat 16:59’a kadar bütün ormanların
tapusunu istiyorum.” diye talimat verdim. 2/B’yi çözmüşsek biz çözdük. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunun
dışında, arkadaşlarımız yangından bahsetti, Spil Dağı’nda. Arkadaşlarımız
fedakârlıkla çalışıyor. Bakın, değerli vekillerim, burada, 2003 ile 2011 yılı
arasındaki, Akdeniz ülkelerinde ortalama yanan orman alanları var. Bizden daha
çok küçük olan o ülkelerde bile bizim 8 katımız, 10 katımız kadar yanan alan
olmuş ama Allah’a şükürler olsun…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakan, şimdi diyeceksiniz ki: “Zaman daraldı, Çal Dağı’na
cevap vermedim.” Çal Dağı’na cevap ver.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Çal Dağı’na da cevap veririm. Bir
dakika müsaade et de onu belgeyle vereceğim. Bir dakika müsaade et.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Diğer grafik de kaldı efendim.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunlardan rahatsız oldunuz değil mi?
Bakın, orman köylüsüne aktarılan miktarı anlattım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – O diğeri, bir tane daha var.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, efendim, 2’nci husus…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Çal Dağı’na cevap ver.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Orada 1 tane daha var.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Çal Dağı’na geleceğim merak etme.
Ben size kaç defa cevap verdim.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Verdiğiniz cevaplar gayriciddi, ciddi değil.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika… Bir dakika… Gayriciddi
olduğunu sen takdir edemezsin, millet takdir ediyor ki biz de… Her 2 kişiden
birisi AK PARTİ’ye rey vermiş.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Soru önergelerinin cevabı burada.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hesap verin millete, hesap verin!
HASAN
ÖREN (Manisa) – Siz, İngiliz Hükûmetinden baskı gördünüz mü, görmediniz mi?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sen takdir edemezsin. Zaten millet
sizi sandığa gömecek. Sizi sandığa gömecek, göreceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN
ÖREN (Manisa) – Soru önergelerinin cevabı burada.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hesap verin, millet sizi izliyor!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Peki, şimdi, bir de Gazi Yerleşkesi
dediğiniz Orman Genel Müdürlüğünün eski yeriyle ilgili kısa bir bilgi vereyim:
Efendim, Gazi Yerleşkesi’ni peşkeş falan çekmiş değiliz. Bu alanın sadece yüzde
21’ini, bedeli karşılığında, 250 milyon TL almak suretiyle Başbakanlığa
devrettik.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ağaç kestiniz mi?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani özel sektöre falan devretsek,
tamam. Ama Başbakanlık makamına, kamudan kamuya devrettik. Orman Genel
Müdürümüz burada, eski Orman Genel Müdürümüz, Milletvekilimiz, biliyor.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Bakan, kesilen ağaçlarla ilgili bir grafik
var mı, grafiğe baksak?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şu anda oradaki binaların tamamı
depreme dayanıksız.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakanım, buraya gel buraya! Buraya gel bir!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 1972 yıllarında yapılmış inşaatlar.
Hatta en büyük bina, 11 no.lu bina şu anda üç yıldan beri, depreme dayanıksız
diye terk edilmiş, metruk durumda. Biz orada hem Başbakanlık kendine layık bir
hizmet binası kazanacak hem de hakikaten Orman Genel Müdürlüğümüze çok yakışır
bir bina inşa edeceğiz.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Kaç tane ağaç kesildi?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, Çal Dağı’na gelince;
Madde
bir; Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı veya Başbakanı, hiçbir Bakanımız hiçbir
ülkenin tesiri altında kalmaz. Biz hiçbir ülkenin değil büyükelçilerine, hiçbir
kimseye boyun eğemeyiz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Belediye Başkanına söyle, bana niye söylüyorsun?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika… Sen söylüyorsun,
belediye başkanı…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Cevabını da ver, soru önergelerinin cevabını da ver.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Dinle, dinle… Dinlemesini öğren, ben
sizi dinledim, dinlemesini öğren.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Belediye Başkanı görevde mi?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ve neticede diyoruz ki bu konuda bir
yanlışlık var, bu ruhsatı veren biz değiliz, bu ruhsatı Maden İşleri Genel
Müdürlüğü ta 2004 yılında vermiş. Bakanlığa intikal etmiş. Bakanlık…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Hatalar bürokrasinin, zaferler senin, doğru! Böyle devlet
adamlığı mı olur ya!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika, bir dakika… Bir dakika
dinle beni. Az önce ne dediniz siz?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – İngilizlerden niye korkuyorsunuz? İngilizlerden niye
korkuyorsunuz?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biz hiç kimseden korkmayız. Allah’a
şükür başımız dik, alnımız açık. Neden bahsediyorsun! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Vay be, vay be!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sizin gibi IMF heyetinin önünde el
pençe divan duranlardan değiliz biz. Bizim başımız dik Allah’a şükür, bizim
başımız dik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ya geç onları, geç!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, bu konuda…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – İngiliz viski şirketlerinin 500 milyon dolar borcunu kim
affetti?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Citibank’ın borcunu kim affetti ha? Paşa paşa, tıpış tıpış…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sizi gidi viskiciler sizi!
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, ben Bakan olmadan önce
3 Mayıs 2006 tarihinde ruhsat verilmiş, ancak…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sizi gidi rantiyeciler!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Biz içtik, siz çaldınız.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) – Sayın Bakanım, bu kitapları niye toplattınız ona cevap verin.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, ben de, sataşma var,
konuşma hakkımı istiyorum.
BAŞKAN –
Lütfen… Lütfen…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bak bak, daha cevap vermedi, gensoruya gelmedi.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın şunu söyleyeyim: Ben
izin vermedim, durdurdum. Dedim ki onlara, firmayı çağırdım… İzin verilmiş,
bakın size buyurun imza. İki bin kaç yılı? Bak, buradan göremiyorsan göndereyim
size.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Kimin imzası var izinde?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Benim değil.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sizin imzanız var, son verilen izinde sizin imzanız var.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, bir dakika, son verilen
imza nasıl oldu? Benden önce verilmiş olan bir izin, yani siz onu yanlış
söylediniz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sizin imzanız yok mu izinde? İzin vermediniz mi?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İmzam var ama nasıl verdim? (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler) Bir dakika müsaade edin.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ha zorla yani...
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bir, dedim ki…
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Osman Pepe imzalamadığı için mi görevden alındı?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Yok efendim, öyle bir şey yok, işte
imzası burada.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Nasıl verdiniz efendim, zorla mı?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - İmzası burada hatta ben size şunu
söyleyeyim daha önce…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Osman Pepe “Ben vermedim, beni onlar harcadılar, imza
vermediğim için harcadılar beni.” diyor Osman Pepe.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bir dakika dinle. Anlamak
istemiyorsunuz, herhâlde işinize gelmiyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Siz anlatamıyorsunuz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) - Osman Pepe’yle ilgili ne yaptınız Sayın Bakan?
OKTAY
VURAL (İzmir) - Şu yeğenle ilgili şeyi söyleyin, yeğeniniz.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Firmaya şu mükellef..
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, rica ediyorum, hiç vermedim. Siz de buyurun. Teşekkür ederim.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) - Efendim izin verin, izin verin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ağabeyinin oğluna gel sen, yeğene gel sen.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ağabeyinin oğlunu anlatacak efendim.
HASAN
ÖREN (Manisa) – ÇED raporunda atık suyla ilgili yok.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – ÇED raporunda var. ÇED raporunu
gösteririm, elimde.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sonradan ilave ettiler. Sen de biliyorsun.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, Sayın Bakana süre verin.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Nerede şimdi rapor? Danıştayda. Daha sonuçlanmadı.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Muğla İdare Mahkemesine itirazla
gitmişler orada reddedilmiştir, mahkeme kararı burada.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Gensoruya gelemedi daha.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Diğer konulara zamanı gelince cevap
vereceğim.
Teşekkür
ederim. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve CHP sıralarından alkışlar (!)]
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, hem gensoru önergemiz hem gensoru önergesi
üzerinde konuşma yapan milletvekillerimiz çok ciddi iddiaları dile getirdi ama
Sayın Bakanın konuşma süresi bitti, iddialara cevap veremedi. Bu gensoru
önergesinin altında kalmıştır. Umarım parmaklarda vicdan olur da bunun hesabı
sorulur.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu hakkındaki gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir istem
vardır. Şimdi, istem sahibi sayın milletvekillerinin adlarını tespit edeceğim.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Orman ve
Su İşleri Bakanı hakkında verilen gensoru önergesinin açık oylamayla
yapılmasını arz ederiz.
BAŞKAN –
Alim Işık? Burada.
Oktay
Vural? Burada.
Ali
Halaman? Burada.
Ali Öz?
Burada.
Oktay
Öztürk? Burada.
Hasan
Hüseyin Türkoğlu? Burada.
Mehmet
Erdoğan? Burada.
Ali
Uzunırmak? Burada.
Reşat
Doğru? Burada.
Ahmet
Duran Bulut? Burada.
Kemalettin
Yılmaz? Burada.
Necati
Özensoy? Burada.
S. Nevzat
Korkmaz? Burada.
Zühal
Topcu? Burada.
Sadir
Durmaz? Burada.
Seyfettin
Yılmaz? Burada.
Emin
Haluk Ayhan? Burada.
Sayın
milletvekilleri, açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını
alacağım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bakan yok orada, hâlâ oturması lazım Bakanın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İstifa dilekçesini hazırlamaya gitmiş.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, henüz görüşme sona ermedi. Bakanın orada oturması
gerekmez mi?
BAŞKAN –
Sayın Bakan, yerinize geçer misiniz?
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Oylama yapıldığı için
etkilenmeyesiniz diye geçtim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Kurala uyalım ama istifa ediyorsan bir şey yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, gensoru önergesi düşmüş, Sayın Bakan istifa etmiş!
BAŞKAN –
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi,
alınan karar gereğince elektronik oylama cihazıyla oylama yapacağız.
Açık
oylama için üç dakika süre veriyorum ve bu dakika içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme
giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy
pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakika süre içinde Başkanlığa
ulaştırmasını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN –
Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu hakkında verilen (11/15) esas
numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmamasına dair yapılacak
oylamada, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım,
Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Kılıç’a; Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış,
Ekonomi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’a; Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz,
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’a vekâleten oy kullanacaklardır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – 276 bulunmazsa Bakan düşer.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, pusulaları okutalım. Güven kalmadı. Pusulayla yoklama
verenlerin burada olup olmadığını bir kontrol edelim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sahtekârlık oluyor da bazen.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sizinle ilgili değil Sayın Başkan, yanlış anlamayın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sizin yerinize de pusula verebilirler de o bakımdan! Belli
olmaz yani.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hacdayken burada oy kullanan evliyalar var!
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, (11/15) esas numaralı gensoru önergesinin açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan
oy sayısı : 307
Kabul : 50
Ret : 257 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Özlem Yemişçi Muhammet Bilal
Macit
Tekirdağ İstanbul”
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bakanlara güven kalmamış…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakana güven kalmamış.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – O zaman, güvenoyu alamaz, 276’nın altında.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ama Bülent Arınç Bey’den iyisiniz 1 oy.
BAŞKAN –
Bu duruma göre gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.06
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
2’nci
sırada yer alan (11/18) esas numaralı gensoru önergesi geri alındığından,
3’üncü sırada yer alan, Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 21 Milletvekilinin;
Bakanlığı yönetemediği, yeni oluşturulan sistemlerin ve projelerin
yürütülmesinde sorunlar yaşandığı ve öğretmenlik mesleğinin itibarını düşürdüğü
iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/20) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 21
milletvekilinin; Bakanlığı yönetemediği, yeni oluşturulan sistemlerin ve
projelerin yürütülmesinde sorunlar yaşandığı ve öğretmenlik mesleğinin
itibarını düşürdüğü iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/20)
BAŞKAN –
Hükûmet? Yerinde.
Önerge
daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2012 tarihli 16’ncı
Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz sırası, önerge sahibi Sayın Ahmet Duran Bulut’ta, Balıkesir Milletvekili.
Sayın
Bulut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim
Bakanı hakkında verilmiş olan gensoru üzerinde söz almış bulunuyorum. Şahsınızı
ve şahsınızda yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 880 bin öğretmeninin, 25 milyon öğrencisinin, çok sayıda
çalışanının bulunduğu devasa bir kurumun başına Sayın Dinçer, 6 Temmuz 2011
tarihinde bakan olarak atanmıştır. Henüz daha bir buçuk yıl olmadı göreve
geleli, Bakanlıkta inanılmaz değişiklikler olmakta, çalışanlar bile bu
değişiklikleri takip etmekte zorluk çekmekteler. Yapısal değişiklik, okullarda,
kurumlarda, mevzuatlardaki değişiklik, atama, görevlendirme, görevde yükselme,
yer değiştirme, özür grupları, okul öncesi eğitimden ilköğretime, ortaokul,
meslek liseleri, teknik liseler, çıraklık eğitimleri, özel okullar, meslek
okulları, üniversiteler…
Bu devasa
kurumun başında bulunan Sayın Bakan, adında “millî” olan 2 bakanlıktan 1’i olan
Millî Eğitim Bakanlığına geldiği günden bu yana eğitimin eksikliklerini, ihtiyaçlarını
gidermek adına bir çalışma yapmak, program geliştirmek dururken, önceki
çalıştığı bakanlıktaki alışkanlıklarını bu devasa Bakanlığa taşıdı. Millî
Eğitim Bakanlığı, on yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisinin,
büyük çoğunluğunu o dönemde göreve getirmiş olduğu bürokratlarla… Üç yıl, beş
yıl, on yıl çok ciddi tecrübeleri olan bu Bakanlığın personeline güvenmeyip
Sayın Bakan, Müsteşarlığına bile yakın akrabası olduğu söylenen Çalışma
Bakanlığındaki müsteşarı yanında getirdi.
Eğitimcilikten
uzak, kıstası, ölçüsü nedir?... Sonra çünkü getirdiklerini kendisi de
değiştiriyor ikide bir, Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında 700’e yakın
kişiyi Beşevler’de bir birimde bankamatik memuru yaptı. Bunların şimdiye
kadarki bütün birikimlerini, bütün tecrübelerini hiçe sayarak, yeni getirdiği
kadrolarla millî eğitimi yürütmeye çalıştı. Kılavuzları tecrübeli değil,
kılavuzları bilgili değil, eğer kendisinin başka düşüncesi yok ise, bu
Bakanlıkta teşkilattan yetişen, oradaki mutfakta pişen düşünceleri, fikirleri,
tasarıları getiriyor ise bunlarda büyük eksiklik var. Yok eğer Oslo
görüşmelerinde, şu anki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, oradaki teröristlerin
temsilcisine “Millî Eğitim Bakanlığını dağıtacağız, illerde valilere
bırakacağız, belirli bir süre sonra da belediyelere bu işi yaptıracağız. Ben,
buraya Başbakanın özel temsilcisi olarak geliyorum, bu sözler onun.” diye ifade
ettiği -tutanakları yanımda- bu amaca hizmet etmek adına, Bakanlığı içinden
çıkılmaz, problemleri çözülmez bir konuma getirmek için mi acaba bunları
yapıyor diye düşünmeden edemiyorum.
Türkiye’de
sınavların yapıldığı ve şimdiye kadar saygınlığıyla çok göz dolduran ÖSYM’de,
KPSS sınavlarında, yaptığı hemen hemen her sınavda “Sorular çalınıyor, sorular
veriliyor, şu dershaneden şunlara gidiyor.” şeklinde şaibelerle, insanların
Bakanlığa olan güveni artık maalesef sarsıldı.
Her ne
hikmetse Bakan, yine oradaki görevlilere sahip çıkmakta, yanlışı düzeltmek,
hatalıyı görevden almak, daha iyisini, doğrusunu oraya getirmek gibi bir seçeneği
maalesef kullanmamaktadır. Sayın Başbakanın,
“Hakan Fidan’ı ben yedirtmem.” dediği gibi, bu görevlileri, göreve
getirdiği kişileri de yedirtmemek için bir gayret içerisinde.
Türkiye'de
okullaşma okul öncesinde çok gerilere düştü. Avrupa’nın birçok ülkesinde yüzde
100’lerdeyken, Sayın Dinçer’den önceki Nimet Baş döneminde 71 ilde okul öncesi
eğitim başlatılmış, 81 ile hedeflenmiş iken, şu an, mecburiyetten çıktığı için
bu okullara öğrenciler gitmemekte çünkü zorunlu değil.
“4+4+4”
diye getirilen sistemle on iki yılı mecburi kabul eden, 12+1 olması gerekirken
dünyada her yerde, bunu ihmal eden bir anlayış, okula başlama yaşını altmış ay,
altmış altı ay, yetmiş bir ay… Kendi arasında çelişkili. Bunu doktor
raporlarına kadar götüren ama aynı sınıfta aralarında bir veya bir buçuk yaş
fark olan çocukların, o gelişme çağında olduğu, beş buçuk altı yaşındaki çocuk
ile yani 1’inci sınıftaki çocuğun 8’inci sınıftaki öğrenciyle aynı sınıfta,
ikili eğitim yaptıkları için, okumak zorunda kaldığı, sabahleyin altı buçukta o
oyun çağındaki çocuğun evinden çıkıp okula gitmek zorunda kaldığı, akşam
19:00-20:00’de derslerin bittiği, velilerin çocuğunu nasıl okula getireceği,
nasıl götüreceği, servislerin birbirine girdiği, karmakarışık olduğu bir
ortamı, bir kaosu bilerek, zorla bunu getirdi Sayın Bakan; bu sistemin
yanlışlığını, eksiklerin tamamlanmasını savunduğumuz hâlde, direnerek inatla bu
noktaya getirdi.
Derslikler
yetersiz, 3 çocuk aynı sırada oturuyor. Siz, zorunlu eğitim olduğu için altı
yaşındaki, beş yaşındaki çocuğun kırk dakika bir sırada oturabileceğini
düşünüyor musunuz? Anaokulu gibi, çişi gelen çocuğun, sınıf öğretmenliği
eğitimi almış olan bir insanın nasıl bunun eksikliğini gidereceğini
düşünebiliyor musunuz?
Eğitimden
bihaber zihniyetin, Türkiye’de eğitimi getirdiği nokta budur.
Öğretmenler
moralsiz, öğretmenler çaresiz. Demin bir öğretmen mesaj göndermiş, diyor ki
mesajında, sayın milletvekilleri: “Sayın Hocam, paradan geçtik. Lütfen,
öğretmenlerin saygınlığını geri getirin, bunun için önlemler alın. Dilimiz,
yüreğimiz olun. Öğretmenlik bu kadar acizlik ve ucuzluk kategorisinde olmasın.
Kırılıyoruz, inciniyoruz.” Bir bayan öğretmenin feryadı bu.
İnsanların
eğitime tabii ki güvenleri kalmamış, sınavlara güveni kalmamış. Bir genç diyor
ki: “Hocam, polislik sınavına girdim. 60 puan alan açık öğretim mezununa 100
puan vermişler, polis yapmışlar. Benim hem spor hem de mülakatım iyi geçmesine
rağmen 59 puan vermişler. Kısacası, torpilin daniskasını yapmışlar. Sizler,
bizlerin hakkını bugün savunmayacaksanız ne zaman savunacaksınız? KPSS’de
sorular çalınır, atanamayız; polislikte torpil olur, kazanamayız; askeriyeye
gideriz, ‘Müslümansın’ diye elerler. Şimdi, sormayalım mı, biz bu ülkede neyiz,
kimiz? Hocam, bunalıma sokup insanları öldürtmek mi istiyorlar? Her şeyi
korkmadan söylemeyecek kadar yüreksiz mi olacağız? Bizler nasıl hayat
kuracağız? Kendimize soralım. Çalışıp KPSS’ye sorular çalınsın, tüm hayaller
yıkılsın . Gir sınavlara, bütün sınavlara ümitle, torpil yapılsın. Böyle
Müslümanlık olur mu? Soralım. Rabb’imiz kul hakkının en büyük günah olduğunu
söylememiş miydi? Artık çıldıracağım, yazıklar olsun. Eğer sizler de hakkımızı
savunamayacaksanız kim savunacak haklarımızı? Soruyorum.” diye Eren Çapraz
isimli bir genç mektup yazmış bana.
Eğer bir
vatandaşın devlete olan güveni sarsılırsa, sınav gibi, üniversite sınavı gibi,
KPSS gibi sınavlara güveni kalmazsa o eğitim sistemine inanılmaz. Sistem, her
yönüyle çarpıklıklarla dolu ama Bakanlığın kendi kadrolarına dahi, bilim
adamlarına dahi danışmıyor.
Sayın
Bakan çok yorgun. Ben, Sayın Bakana dinlenme tavsiye ediyorum. Kendilerine
bağlı Yalova Öğretmenevinde yılbaşı programında bakın ne varmış?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
DURAN BULUT (Devamla) – Oryantal Özlem, Doğan ve Şahan ile birlikte Aylin’in
sahne alacağı bir yılbaşı programı varmış.
Öğretmenevlerini
getirdikleri nokta da budur; oynasınlar, eğlensinler çünkü...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Cuma günleri de var galiba.
AHMET
DURAN BULUT (Devamla) – Bu Bakanlıkta sağlıklı bir yönetime ihtiyaç olduğunu
belirtiyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Gruplar
adına 1’inci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Zühal
Topcu, Ankara Milletvekili.
Sayın
Topcu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisinin Millî Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer hakkında verdiği
gensoru önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
demin, Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Ahmet Duran Bey’in konuşmasına ek
olarak, özellikle yöneticileri değiştirme konusunda hemen bir ekleme yapıp
ondan sonra yaptığımız tasniflerle, “Neden bu gensoruyu verdik?”, detaylarıyla
paylaşmak istiyorum sizlerle.
Millî
Eğitim Bakanı, grup başkanı olarak görevlendirdiği -bir yıl önce veya bir yıl
içerisinde görevlendirdiği- 60’a yakın kişiden 22’sini asaleten, 10’un
üzerindeki grup başkanını da tekrar görevlendirip 25’ini de grup başkanlığından
almıştır.
Şimdi,
bir yıl içerisinde görevlendirdiği kişileri tekrar görevden alıyor ve daha yeni
görevlendiriyor, birtakım şeyleri paylaşıyor ama gerekçe göstermeden de bunları
tekrar görevden alıyor.
Biz
biliyoruz ki eğitim olayı uzun soluklu bir olay, hemen sonucunu alamazsınız.
Demin, Bakanlığın bütçesi görüşülürken, özellikle paralardan, işte, yapılan
yolsuzluklardan bahsedildi. Millî eğitimde -bundan çok daha önemli- insana
yatırım yapıyorsunuz ve insana yaptığınız bu yatırımın karşılığını
alamıyorsunuz.
Şimdi,
işte burada karşılığını alamadığınız bir sistemi irdelemek istiyoruz. O kadar
çok başlık var ki biz bunları birkaç başlık altında topladık. Özellikle son
günlerde, gündemimizi yoğunluklu olarak meşgul eden dershaneler konusu var. Bir
bakıyorsunuz, Sayın Başbakan, dershanelerin kapatılacağına yönelik olarak bir
açıklama yapıyor; Millî Eğitim Bakanının haberi yok veya Millî Eğitim
Komisyonunun haberi yok, yöneticilerin haberi yok. Daha sonra Millî Eğitimden
açıklama geliyor ama neden kapatıldığı bilinmiyor ve üç dört ay sonra açıklama
geliyor. Dün, Sayın Bakan, İstanbul’da yine açıklama yaptı “Dershaneler
kapatılacak.” diye.
Şimdi,
dershaneler konusunda şu anda ülkemizde büyük bir pasta var. Resmî rakamlara
göre 70 bine yakın personel var burada ama gayriresmî rakamlara göre 150 bin
civarında olduğu tahmin ediliyor. Buna bir de 1 milyon 200 bin öğrenciyi dâhil
ettiğinizde bu pastanın ne kadar büyük olduğunu görebiliyorsunuz.
Ama
“Dershaneler kapatılacak.” demeden önce, acaba bu dershaneler nasıl ortaya
çıktı, neden çıktı, nasıl bir ihtiyaçtan ortaya çıktı, bunun irdelenmesi
lazımdı. Eğer bunlar irdelenmez ise, yarın kapattığınızda, özel dersler ve
merdiven altı dershaneler uygulamaya geçecektir. Çünkü demokrasilerde hiçbir
zaman çare tükenmez. Eğer siz sorunun kaynağına inmez iseniz sorunu
çözemezsiniz ve karşıdaki insanlar da sürekli olarak alternatifler üretirler.
Aynı zamanda fırsat eşitliğini de düşündüğünüzde dershanelerin önemli
sorumluluklar üstlendiğini de ifade etmemiz lazım.
Yine
dershanelerle paralel olarak bir konu daha var, açık liseler konusu. Açık
liseler şu anda öğretime başlamış durumdalar. Şimdi, Sayın Bakana soruyoruz:
“Anadolu ve fen liselerinden şu ana kadar açık liselere kaç tane öğrenci geçti?
Bu sizi rahatsız etmiyor mu? Son sınıfta olan öğrencilerin rapor almamaları ve
derslere devam etmeleri konusunda hafiye gibi çalışıp cezai müeyyideleri
gündeme getirmiştiniz ama bu çocukların açık liselere geçişlerinde herhangi bir
tedbir almayı düşünmediniz. Şu anda artık çocukların rapor almaya da
ihtiyaçları yok, açık liselere geçtikleri için dershanelere rahatlıkla
gidiyorlar.
Dün yine
yaptığınız açıklamada “Dershaneler kesin olarak kapatılacak, buna karşılık yeni
bir sistem geliştiriyoruz...” AKP İktidarı on yıldan beri sistem geliştire
geliştire eğitimi mahvetti. Bu Bakan da aynı şekilde, bu sistemi geliştirme
yönünde katalizör rolü oynamaktadır. Şimdi soruyoruz: Acaba bu çocukların açık
liselere geçme sebebi, orada daha iyi eğitim yapıldığından mı, bunu öğrenmek
istiyoruz.
Sorun o
kadar çok ki, bir baktığımızda, yine söylüyoruz, norm kadro ve alan değiştirme
konusu şu anda büyük problem olarak karşımızda duruyor. Bütün milletvekili
arkadaşlarımıza da geliyordur, sosyal medya üzerinden, telefonlarla o kadar çok
mesaj veya telefon alıyoruz ki, insanların, özellikle öğretmenlerimizin, eğitim
çalışanlarının sorunları çok büyük, talepleri çok fazla. Şimdi, bu taleplerin
mutlaka karşılanması lazım. Eğer bir sorun var ise, bu sorun da yüksek sesle
dile getiriliyorsa mutlaka bunun çözülmesi gerekmektedir.
Şimdi
bakıyoruz, diyoruz ki: Bu Bakanlığın yaptığı değişikliğin hızına asla
yetişmemiz mümkün değil. Hiç mi kural olmaz bir bakanlığın uyguladığı sistemde?
Ne zaman öğretmen atanır? Dönemleri yok mudur? Kaç tane öğretmen atanır? Hangi
branştan atanır? Sistemin ihtiyaç analizi nedir? Eş durumu atamaları veya özür
durumu atamaları ne zaman yapılır? Bakıyoruz, bir demeç veriliyor, atama
yapılmayacak veya şöyle olacak, ama ertesi gün sabah kalkıyoruz bir bakıyoruz
ki, bu karar değişmiş ve atama kararı alınmış. Millî Eğitim gibi, insana hizmet
veren, insanı yetiştiren bir Bakanlığın her gün politikası değişir mi?
Özellikle sınıf öğretmenlerinin içine düşürüldüğü durum içler acısı. Joker
olarak kullanıldılar; on beş, yirmi yıllık sınıf öğretmenleri, yeri geldi, edebiyat
öğretmeni oldular, matematik öğretmeni, İngilizce, zihin engelliler
öğretmenliğine atandılar. Niye? Tayin için. Bu mu sizin kariyer planlamanız? Bu
ne adaletsizlik? Onu bildirmek istiyoruz.
Özellikle,
Sayın Bakan, Bakanlıkta oturarak, pratikte gerçekleşmesi mümkün olmayan
kararlarla yapılacak iş değildir eğitim işi; eğitimcilerle yapılır, dikkatinizi
çekmek istiyoruz.
Şiddet
konusuna gelince, özellikle son günlerde öğretmenlere yapılan şiddetin gittikçe
arttığını görebiliyoruz ve burada Bakanlığın sessiz kalması eğitimcileri çok
büyük üzüntüye sokmuştur. Öğretmenler sınıfta, sokakta, öğrencilerin gözü
önünde bıçaklanıyor ve darp ediliyor. Gün geçmiyor ki bir eğitimciye saldırı
olmasın. Bu gibi saldırılara karşı herhangi bir tedbirin alınmaması veya tepkinin
ortaya konulmaması bu mesleğin itibarsızlaştırılmasını gündeme getirmiştir.
Emin olun ki eğitimcilere verdiğiniz bu paye, AKP İktidarı ve Bakan olarak
şahsınızda sürekli hatırlanacaktır.
Sorun o
kadar çok ki, ben, bütün konulara kısaca değinip geçmek istiyorum. Özellikle
mesleki eğitimde bütün karizmanız, bu eğitime katılan öğrenci sayısını
artırmakla ilgilidir. Fakat, 2012 yılında YGS’de yani “Yükseköğretime Geçiş
Sınavı”nda, birinci basamak sınavında meslek okullarından barajı geçen
öğrencilerin yüzdesi, yüzde 33’tür. Bu gerçekten çok vahim bir tablodur. Bu
öğrencilere yakıştırdığınız seviye de yalnızca iki yıllık ön lisans eğitim
seviyesidir, dikkatinizi çekmek istiyoruz. Mesleki eğitime, lütfen, gereken
önemi verip bu alanda mezun olmuş teknik öğretmenlerin çığ gibi büyümüş
sorunlarını görmeniz gerekmektedir.
Anadolu
liselerine öğretmen atamalarına geldiğinizde, sürekli olarak yönetmelik
değiştiriyorsunuz ve en son da bir hafta önce bir karar aldınız. Yaptığınız her
atamayı mahkemeler bozmaktadır. Daha sonra, yetmezmiş gibi, bir sınav daha
açtınız ve öğretmenlerin 80 lirasını alıp sınava soktunuz. Sınav sonunda
başarılı olanları tekrar atamadınız, beklettiniz. Bir hafta önce de yeni bir
atama kılavuzu çıkardınız. Emin olun ki, yanlış olarak çıkan bu atama
kılavuzunu yine mahkemeler bozacaktır ve Anadolu liselerinde görevlendirmeyle
eğitimlere devam edeceksiniz ve 2012-2013 yılı sonunda da bütün liseleri
öğretmen lisesi yaparak sorunu çözmüş oluyorsunuz ve öğretmenlerin çektiği
çileler de yanlarına kâr olarak kalıyor.
Şimdi,
kalite konusuna geldiğimizde -neresinden tutsak bilmiyorum- özellikle on yıllık
iktidar döneminde, 4 bakan tarafından, ilk geldiklerinde hep gündeme getirilen
konu kalite konusu olmuştur. Hepsi, mutlaka, PISA’yı ve OECD değerlerini,
rakamlarını gündemlerine almışlar ama ondan sonra bu rakamlardan hiç
bahsetmemişlerdir. Ömer Dinçer de aynısını yaptı fakat bunu işletmeci
mantığıyla… Sayın Ömer Dinçer’in işletmeci mantığıyla uygulamaya çalıştığı bu
politikalar, bumerang misali, kendisini vurmuştur çünkü uyguladığı
politikalarda ne sürdürülebilir kalite bulunmaktadır ne de geliştirdikleri bir
vizyon bulunmaktadır. Sizden artık kalite beklemekten vazgeçtik, on yılda bir
kuşağı mahvettiniz, lütfen, çekidüzen veriniz.
Demin
dediğimiz gibi, eğitimin değeri, hiçbir zaman, parayla satın alınacak bir olgu
değildir, onu söyleyelim ve sonuçlar da hiç iç açıcı değil. Sınav sonuçlarını,
öğrencilerin aldıkları branşlara göre başarıları değerlendirdiğimizde vahim
tabloyla karşı karşıyayız.
Seçmeli dersler
konusunda geldiğimizde -ki özellikle 4+4+4’ün ana noktası, can alıcı noktası olarak
seçmeli dersleri verdiniz- burada, özellikle Ömer Dinçer, hem dünkü yaptığı
konuşmada hem de önceki yaptığı konuşmada, seçmeli derslerde uluslararası
alanda öğrencilerin rekabet gücüne sahip olmasına zemin hazırlayacak bir yapı
vadediyordu ve her öğrencinin kendi yetenek ve becerilerine göre seçmeli
derslerle yönlendirileceğini bildirdi. Şimdi bunları sormak istiyoruz ve
diyoruz ki: Yaklaşık olarak 21 tane başlık altında seçmeli ders öngördünüz ve
bunun 15 tanesi öğrenciler tarafından seçildi. Bu, öğrenciler tarafından
seçilmeye -tırnak içinde veriyorum- dikkatinizi çekiyorum. Gerekli altyapıyı
oluşturmadan seçmeli derslerin konulması, sadece, dostlar alışverişte görsün
uygulamasının bir yapılandırması olmuştur. Projenizin en önemli kaynağı olarak
verilen bu ayak, içinden çıkamadığınız bir problem hâlini almıştır ve buradan
birtakım örnekler vermek istiyoruz.
Şimdi, bu
derslere kimler giriyor? Alan dışından, konuyla alakası olmayan, pedagojik
formasyonu olmayan, hatta lisans mezunu bile olmayan kişiler bu derslere
giriyor mu, soruyoruz. Bu uygulamanız, sizin seçmeli dersler konusundaki
mantığınızı daha net gösteriyor. Bu yıl ve önümüzdeki yıllarda, bu konuyla
ilgili öğretmen problemleri ciddi şekilde başınızı ağrıtacaktır çünkü gelecek
yıldan itibaren bunlar geometrik artışla, seçmeli ders ihtiyacı geometrik
artışla gündeme gelecektir.
Halk
kültürü dersine hâlâ fen bilgisi hocası giriyor, onu veriyoruz. Spor ve fiziki
etkinlikler dersine sınıf öğretmeni ve zekâ oyunlarına matematik öğretmenleri
girmekte. Bu derslerin konmasındaki amaç, öğrencilerin öğrenebilme becerisini
yeteneklere göre değiştirmek ve esneklik kazandırmaydı ama yine aynı şekilde,
hâlâ, bu dersleri doldurmak için, yine, klasik, her yılki yaptığınız uygulamayı
yapıyorsunuz.
En önemli
seçmelilerden gördüğümüz ve öğrencilerin, çocuğun vicdani ve manevi gelişiminde
etkili olacak ve bizim de bu derslerin konmasında önemli katkımızın olduğu
siyer ve Kur’an-ı Kerim derslerine olan talebi nasıl ve kimlerle
karşıladığınızı merak ediyoruz. Bu kadar önemli dersleri ehliyetli olmayan
kişilerin vermesi vicdanınızı rahatsız etmiyor mu? Bu derslere kimler giriyor,
lütfen bir “check” edin.
Yöneticilere
geliyoruz, ayrı bir kanayan yara olarak görüyoruz. Yine, on beş yıl önceki
gibi, ilkokul, ortaokul ve lise kademelerine ayrıldı. Biz destekledik, kademeli
eğitimin olması gerekiyor, on iki yıl olması gerekiyor ama dönemler arasında
mutlaka farklılık olması gerektiğine biz inanıyoruz, onu da söyleyelim. 4-4-4’ü
bunun için bazı yönlerden destekledik ama bazı yönlerden de desteklemedik.
Bu yılın
haziran ve temmuz döneminde ayırdınız okulları ve dönüşüm ve norm güncellemeleri
yapılmaya çalışıldı. Önceden normal öğretimi olan okulların bile ikili öğretime
geçtiğini görüyoruz, hatta müstakil ortaokulların, ilkokul ve ortaokulların
dışındaki bazı okullarda öğlenci, ortaokullar sabahçı oldu. Sabahçı gruplar,
demin arkadaşımızın da bahsettiği gibi, yedide başladılar, akşam yedi buçuğa
kadar devam ettiler. Bu çocukların bu derslere yetişebilmeleri için kaçta
uyanmaları gerektiğini size bırakıyoruz.
Mevcut
müdürler ve müdür yardımcıları ise yeni sisteme göre ayrıştırılan iki kurumu da
birlikte yönetmeye başladılar yani bir müdür hem ilkokulun hem ortaokulun
müdürü oldu aynı zamanda, bu sorumluluğu üstlendi. Bu iş o kadar trajikomik hâl
aldı ki, eğitimciler kendi aralarında yaratıcılıklarını kullanarak yeni
deyimler ürettiler. Ben, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Müdürler diyor
ki artık: “Bir müdür iki mühür, bir bina iki tabela, bir koltuk iki karpuz.”
Bir müdüre hem ilkokul müdürlüğünü veriyorsunuz hem de ortaokul müdürlüğünü
veriyorsunuz.
Aynı
zamanda, Yönetici Atama ve Değiştirme Yönetmeliği yeni sisteme uyum sağlamıyor.
Bunun daha adil ve liyakati baz alan şekilde değiştirilmesi gerekir.
Sayın
Bakan, okulların yönetilmesi konusunda yöneticilere yüklediğiniz sorumluluktan
haberiniz var mı? Sürekli suçlayacağınız bir günah keçisi aradınız, bunları da
buldunuz; onu söyleyeyim. İşi daha da ilerletip “Okulların kaynak sorunu yok,
kaynağı idare edemeyen yönetici sorunu var.” dediniz. Böyle bir talihsiz
beyanatta bulundunuz.
Sayın
Bakan, okullara ayırdığınız bütçeyi biliyor musunuz? Haberiniz yok galiba.
Okulların ne tür giderleri var, bunun farkında mısınız? Suçladığınız, hatta
ceza verdiğiniz yöneticileriniz okulların ihtiyaçlarını giderebilmek için
ellerinden gelen bütün hizmeti yapmakta ve öğrencilerine en iyi hizmeti
sunmaktadırlar. Bunun için kermesler organize ediyorlar, tiyatro getiriyorlar,
konserler organize ediyorlar. Bunu niçin yapıyorlar, biliyor musunuz? Okula
gelir sağlamak için. Çünkü Millî Eğitimin sağladığı katkı veya devletin
sağladığı katkı çok az. Ve yine, onlardan bütçelerini istediniz, gelen
rakamların nereden ve nasıl elde edildiğinden haberiniz olmadığı için çok büyük
rakamlar geldi, sonra da dediniz ki: “Kaynak sorunu yok, yönetici sorunu var.”
Acaba kırık camlar, temizlik hizmetleri, muhtelif malzemeler, güvenlik
hizmetleri veya işte, güvenlik sorumlusu, temizlik sorumlusu nasıl sağlanıyor,
haberiniz var mı?
Sınavlar
konusu ayrı hatalar veriyor. Eksik soru basmalar, soruların çalınması hem
devlet kurumlarının itibarını düşürmüştür hem de Türkiye’nin geleceği gençlerin
umutlarını söndürmüştür.
Yine,
öğretmen sorunlarına geldiğimizde, öğretmenleri yalnızca tayinleri ve
maaşlarını düşünen kişiler olarak nitelediniz ve kendi alanlarıyla ilgili
önerge getirmediği yönünde suçladınız. Ve sizin AR-GE biriminiz var. O, genel
olarak 300 tane sorun alanı tespit etti, bu sorun alanları size gelene kadar o
kadar geniş ağızlı bir elekte getirildi ki herhâlde 5, 6 tane sorun getirildi,
siz de olayı güllük gülistanlık olarak görmeye başladınız.
“FATİH
Projesi” dediniz; davulla, zurnayla getirdiniz ama hâlâ bir ihale yapamadınız
ve bu şeyde başrol oynaması gereken bilgisayar ve öğretim teknolojileri
öğretmenlerini de küstürdünüz.
En önemli
konuya geliyoruz. Millî değerleri tartışmaya açtınız, önemsizleştirme çabası
içerisine girdiniz millî şahsiyetleri, millî günleri. Bayramlar üzerinde
oynadınız. Millî ve manevi değerler ruhu besleyen değerlerdir, bunların mutlaka
eğitim sistemi içerisinde verilmesi gerekiyordu. Kültürün temel dinamikleridir
ve bunların yine pedagojik formasyonlu öğretmenler tarafından verilmesi lazım
ama siz bunları anlamsızlaştırma ve önemsizleştirme çabası içerisine girdiniz.
Bugün
görüyoruz ki, polise taş atan çocuklar ve gençler var. Teröristlere destek
amaçlı yapılan gösteri eylemleri ve kamu malına zarar vermeyi hedefleyen okul
yakma eylemlerinin çoğunda okul çağındaki çocukların sıklıkla kullanıldığını
görüyoruz. Devletin valisi, PKK’nın elinde bin tane çocuktan bahsediyor. Çocuk
suçluluğunda bir yıldan az süre dilimi içerisinde suç oranı neredeyse yüzde
100’e varıyor. Cinsel suçlarda yargıya intikal eden vaka sayısının özellikle
son bir yılda yüzde 300 oranında arttığını görüyoruz.
Sayın
Bakana soruyoruz: Yarın bu ülkeyi kime emanet edeceğiz? Bu millete, bu
değerlere, bu ülkeye sahip çıkacak kimseyi bulamayacağız, vicdanınız rahat mı?
Bu çocuklara kim sahip çıkmalı?
Özellikle
4+4+4’ün uygulamasında “Altmış altı ve yetmiş iki aylıkların kaydını
yaptırmayan velilere cezai müeyyide.” dediniz ve mantığınız sorunları cezayla
çözmeye yönelik işledi, ama sistem de bu mantıkla ne derecede işliyor?
Bu
çocuklar bu ülkenin çocukları. Bu nasıl sorumsuzluktur? Bu çocukları nasıl
sahipsiz bırakıp teröre emanet edersiniz?
Çözüm
üretmeye çalışırken, ortaya koyduğunuz çözümler yeni sorunlar üretiyor. Atama
bekleyen öğretmenleri cami avlusunda yem bekleyen güvercinlere benzettiniz,
okul yöneticilerini beceriksizlikle itham ettiniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜHAL
TOPCU (Devamla) – …ve daha birçok sorun var ama gördüğünüz gibi, vakit
yetmiyor.
Onun
için, sayın milletvekilleri, bütün burada olan milletvekillerine çağrı
yapıyoruz, lütfen, gelin, “evet” deyin, hem siz kurtulun hem bu toplum
kurtulsun. Lütfen, Sayın Bakan, siz de “evet” deyin, çekinmeyin!
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Geri kalanı diğer gensoruda konuşuruz yine.
BAŞKAN –
Sayın Topcu, teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova
Milletvekili, Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnce.
Buyurun
Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eğitim
ciddi bir iştir, ciddiyet ister, ama bu ciddiyetten asık suratlılık
anlaşılmamalıdır tabii ki.
Sayın
Bakanı bazı çevreler önceden beri tanıyabilir ama biz Sayın Bakanı Başbakanlık
Başdanışmanlığından ve Başbakanlık Müsteşarlığından beri tanıyoruz. Şimdi, bir
kişinin, bir olayın çarşambası neyse perşembesi de odur.
19-21
Mayıs 1995. Sayın Bakanın bir Sivas konuşması var, “Laiklik bitmiştir,
cumhuriyet bitmiştir, ulus devlet bitmiştir, cumhuriyet ilkesini ve işlevini
kaybetmiştir; günümüz, mahallî kültürlerin öne çıktığı dönemdir.” diyor.
Şimdi,
bunları söyleyen bir kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı memuru oluyor,
Başbakanlık Müsteşarı oluyor. Bu sözler kendisine hatırlatıldığında ise
“Sözlerimin arkasındayım.” diyor. Şimdi de Millî Eğitim Bakanlığını bu
sözlerine uygun şekilde yönetiyor. Biz şimdi, hâlâ çarşambadayız. Bakan 1995’te
bir kitap yazıyor, kitabın adı: “İşletme Yönetimi” 21/10/2005 tarihinde YÖK
kendisinin profesörlük unvanını elinden alıyor. 7/11/2005’te Sayın Dinçer
itiraz ediyor, itiraz kabul edilmeyince 2008’de Bakan yargıya başvuruyor.
Yargı, YÖK’ün kararını onaylıyor. Sonra, 2/5/2009’da Sayın Bakan, Çalışma
Bakanı oluyor ve 27/7/2009’da Sosyal Güvenlik Kurumunun başına şu andaki
Müsteşarı Emin Zararsız’ı atıyor. Üç ay sonra ise Emin Zararsız YÖK üyesi
oluyor. YÖK üyesi olduktan sonra Emin Zararsız’ın ilk yaptığı iş, beş yıl önce
Sayın Dinçer’in verdiği dilekçeyi gündeme almak oluyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Vay, vay, vay, vay!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - 23/12/2010’da YÖK tarafından Ömer Dinçer’in hakları geri
veriliyor. Yani hangi YÖK? “İsterse yapmasın!” denilen YÖK, yani emrindeki
memuru amir olarak atadığı YÖK.
Değerli
arkadaşlarım, mahkeme kararı ancak bir mahkeme kararıyla ortadan kaldırılır.
Bir mahkeme kararı idari bir kararla ortadan kaldırılabilir mi? Hukukçulara
soruyorum.
Sonra,
Sayın Bakanı -yine çarşambadan devam ediyoruz- Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki
Yücel Aşkın olayında savcıya telefon etmesiyle tanıyoruz. Sonra, aile
bireylerini tanımaya başladık, Sayın Bakanın kardeşini tanıdık. Sağlık
Bakanlığında sıradan bir doktor olan kardeşi, Bakanlığın Dünya Bankasıyla
destekli bir projesi için açtığı saha koordinatörlüğüne 7 bin dolarlık maaşla
atanıyor. Kardeşini de böyle tanıdık.
Demek ki
Sayın Bakanın çarşambasında laiklik karşıtlığı var, cumhuriyet karşıtlığı var,
Atatürk karşıtlığı var, yargıya müdahale var, makamının imkânlarını kendisi ve
çevresi için kullanmak var.
Şimdi
gelelim perşembeye. Sayın Bakanın ilk icraatı 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname.
Bu kararnameyle teşkilat yapısını topyekûn değiştiriyor Sayın Bakan ve bu
kararnameyle Millî Eğitim Bakanlığının yetkileri, görevleri değiştiriliyor.
Bakınız,
değiştirilenler neler:
Atatürk
ilke ve devrimlerine bağlılık.
Ailesini,
vatanını, milletini seven bireyler yetiştirmek.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini bilen bireyler yetiştirmek.
Türkiye
Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline
getiren bireyler yetiştirmek.
Bunları
değiştiriyor Bakan. Yani diyor ki: Millî Eğitim Bakanlığının görevleri arasında
artık bunlar yoktur. Ailesine, vatanına, milletine bağlılık, böyle bir
görevimiz yoktur diyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini bilen bireyler
yetiştirmeyeceğim diyor. Bunların yerine, uluslararası ve yerli iş dünyasına
uygun insan yetiştirmek diyor Millî Eğitimin görevleri arasında. Yani piyasa
adamı yetiştirmek istiyor. Yurttaş yetiştirmek istemiyor. Tarih bilinci olan,
ulus bilinci olan yurttaş yetiştirmek istemiyor, piyasa adamı yetiştirmek istiyor.
Üniversitede
bunu yapabilirsiniz, ona itirazım yok. Temel eğitimde bunu yapmak ancak sömürge
ülkelerinde mümkündür. Bu anlayış ancak devşirilmiş kafalar tarafından
yapılabilir.
Değerli
arkadaşlarım “Bunları neden çıkardın?” diye sorduklarında, Sayın Bakan
“İdeolojikti, ondan çıkardık.” diyor. Yani vatanını, milletini sevme
ideolojisinden korkan bir Bakan.
Bu kanun
hükmünde kararname ile üst düzey yöneticiler görevlerinden alındı, maaşları
artırılarak görevlerinden alındı yani maaşa zam, işe son yapıldı. Kaç kişi
bunlar? 620 kişi toplama kampına çekildi. Bu memurlar kimler? AKP döneminin
bürokratları. Kendi arkadaşlarıyla bile çalışmayıp en samimi arkadaşlarını
getireceğim diye milletin parası çarçur edildi. Bankamatik memuruna maaş
bulundu ama ataması yapılmayan öğretmenlere bulunmadı.
Sayın
Bakan, siz nasıl bir işletme profesörüsünüz? Özel sektörde bunu yapsanız sizi
kapının önüne koyarlardı. Kaynakları verimli kullanmak işletme profesörünün ilk
işi değil midir?
Bu kanun
hükmünde kararname ile görevden alınan millî eğitim müdürlerinin 16’sı tekrar
atandı, 65 vekâleten atama yapıldı. 21/11/2011 tarihinde Bakan bir genelge
yayımladı. Genelgesine göre “Yönetim görevlerinde esas olan, yönetimin atanma
şartlarını taşıyanlar ile yönetilmesidir.” diyor, yani diyor ki: “Vekâleten
birini atadığınızda, o kişi asaleten gelenlerin şartlarını taşımalıdır.”
Sayın
Bakan, 65 atamanızın 8’i kendi genelgenize uygun değil. Celalettin Ekinci,
İsmail Çetin, Pervin Töre, Lütfiye Deneri, Yakup Sarı, Mustafa Altınsoy, Coşkun
Esen, bunlar il millî eğitim müdürleri, hiçbirisi kendi genelgenize uygun
değil.
Bir
işletme profesörü işe uygun olmayan bir kişiyi işe alır mı yani liyakati esas
almaz mı, sadakati niye esas alır? İş deneyimi olmayan birisini, şartları
tutmayan birisini, siz bir fabrikanın genel müdürü olsaydınız Sayın Bakan,
bunları o fabrikaya alabilir miydiniz?
Sayın
milletvekilleri, eğitimin temeli öğretmendir. Öğretmeni yüceltmeyen, öğretmenin
sorunlarına duyarlı olmayan, öğretmeni için empati yapmayan bir bakan başarılı
olamaz.
Ömer
Dinçer’in öğretmenlere yönelik sözlerine bir bakalım, onları dışlayan, onları
yaralayan, onları inciten sözlerine bir bakalım: “Üç ay tatil yapıyorlar.”
Allah aşkına, siz, bunu size kim söylediyse, onu hemen görevden alın. Üç ay
tatil yapan öğretmenler değil Sayın Bakan, öğrencilerdir. Size bu bilgiyi kim
verdi?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Onlar gelecekte öğretmen olacaklar.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – İki: “Beş çayını Paris’te içiyorlar.”
Üç: “Her
gün altın, don, pijama günü yapıyorlar.”
Sayın
Bakanın gafları öğretmenlerle sınırlı değil, madenciler için de “Güzel
öldüler.” demişti. Atanamayan öğretmenlere ise en kötüsünü söyledi. Bakınız,
tekrarlıyorum bunu: “Ben, öğretmen olmak isteyenleri Eminönü Camisi’nin önünde
bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki biri önlerine yem atsın.
Allah’tan çocuklarım memur olmadılar.” diyor. Sayın Bakan, çok doğru
söylüyorsunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ne olmuş çocuğu?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Çocuklarınız memur olmamış ama Türk Hava Yollarında güzel bir
işe girmişler. (MHP sıralarından “Oo” sesleri) KPSS’yle mi girdiler? Hiç
sanmıyorum.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – İftiranın sonu yok, istediğin kadar
söyleyebilirsin.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Şu oğlanın bordrosunu bir çıkarsan, ortaya koysan da bir de
öğretmenler görse o bordroyu, olur mu? Bir de onu bir görseler. (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Vay, vay, vay, vay!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Şimdi koyacağım, göreceksiniz.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Sayın Bakan, eş durumundan özür grubunu kanun hükmünde
kararnameyle ikiden bire düşürdünüz. “Hiçbir şekilde taviz vermeyeceğiz.”
dediniz. Önce “156 bin” dediniz, sonra öğrendiniz ki 22 binmiş! Ben size mektup
yazdım, mektubuma cevap bile vermediniz. Orası kimsenin babasının çiftliği
değildir. Hani millî irade, hani demokrasi, hani hukuk, hani hesap sorma, hani
muhalefetin hakkı? O bürokratlarınıza söyleyin, o mektuplarıma, o yazılarıma
cevap versinler.
Sayın
Bakan, ailenin korunması anayasal hak olmasına rağmen, bunu
kullandırmayacağınızı söylediniz. Sonra, bu insanlar Başbakana ulaştı, Başbakan
“Çözün.” dedi. Kanunla olması gerekirken bu çözümü genelgeyle yaptınız. Bu
nasıl bir yönetim anlayışıdır Sayın Bakan? Çelişkili açıklamalar yapmaya devam
ettiniz.
Millî
Eğitim Bakanlığından ancak şunlar istenebilir: Sorununuz varsa sakın Bakana
gitmeyin, çözemez; ya seçimi bekleyeceksiniz ya Başbakana ulaşacaksınız. Eş
durumu tayinini Başbakan çözdü, yarım çözdü o da. Sözleşmeli öğretmenlerin
kadroya alınmasını seçim çözdü. SBS’nin 3’e çıkarılmasının yanlışlığı Batman’da
bir öğrenci Başbakana söyleyince çözüldü. Okullarda velilerden toplanan paralar
Başbakanın talimatıyla çözüldü. İlk çıkan öğrenci affı Başbakanın talimatıyla
oldu. Millî Eğitim Bakanlığından artık sorun çözmeyi kimse beklemesin.
Değerli
arkadaşlarım, gelelim 4+4+4’e yani “dert+dert+dert”e. Bizim eğitim tarihimiz ne
yazık ki bir yapboz tarihidir. Gelen de reform yapıyor, giden de reform
yapıyor! Bir uygulamayı getirme gerekçesi reform, uygulamayı ortadan kaldırma
gerekçesi de reform. Getirirken reform, kaldırırken reform. Örnek mi
istiyorsunuz? Bakın, söyleyeyim: Önümüzdeki yıl SBS kaldırılacak. Gazetelere
bir bakın… LGS, SBS oldu, adı reform oldu. SBS 3’e çıkarıldı, adı reform oldu.
SBS 1’e indirildi, reform oldu. SBS kaldırılıyor, bu da reform.
1983’te,
altmış aylık çocukları biz okula başlattık, bu 1986’ya kadar devam etti.
442.722 öğrenciyi kaydettik biz. O günkü gerekçeyle bugünkü gerekçe aynı.
“Çağdaş ülkeler böyle yapıyor, çocuklar iyi besleniyor, çabuk öğreniyor, onun
için bu yapılmalı.” denmiş 1983’te, bugün de aynısı söyleniyor. Peki, 1986’da
niye vazgeçtik, bunu kimse konuşmuyor.
Değerli
arkadaşlarım, 1986’da, raporda şöyle yazılmış: “Sınıflar yetersiz, araç gereç
ve yardımcı personel yetersiz, öğretmenler hazır değil.” Bugün de aynı gerekçeler
ortadadır.
Değerli
arkadaşlarım, 1983-1986 arasında çok ilginç bir başarısızlık gerekçesi var,
diyor ki: “Yoksul çocukları daha az başarı gösterdiler.” “Yoksul çocuklar daha
az başarı gösterdiler.” Bu sistemde de yoksul çocuklar daha az başarı gösterecek.
O günlerde de, 83’te de velilerin, öğretmenlerin yüzde 70’i buna karşıydı,
bugün de karşı ama tek fark var, o günlerde karşı olanlara “Ergenekoncu,
PKK’lı” denmiyordu, bugün karşı olursanız “Ergenekoncu, PKK’lı” damgasını
yiyorsunuz.
“Öğretmenleri
mağdur etmeyeceğiz.” dediniz, öğrenci mağdur, veli mağdur, öğretmen mağdur,
herkes mağdur, bir tek kazanan sermaye oldu. Bakın, bu sermayenin kazanması çok
ilginçtir. İş yerlerinde stajyer sayısı yüzde 10’u geçemezdi yani 300 kişi
çalışıyorsa 30 stajyer olacak. Bunu kaldırdınız yani ucuz iş gücünün yolunu
açtınız yani siz, sermayeden yana tavır koydunuz. Fakir fukara çocuklarının o
işletmelerde “stajyer” adıyla ucuz iş gücü yaratmalarını sağladınız. Yine,
onlara dağıtacağınız tabletleri kamu ihale kapsamının dışına çıkararak
sermayenin önünü açtınız.
Türkiye
açlık grevlerini konuşuyor ama atanamadığı için intihar eden 36 öğretmeni
konuşmuyor.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin en önemli kurumu olan Talim Terbiye Kurulunu yok ettiniz Sayın
Bakan.
Yine,
Osmanlıcayı yabancı dil yaparak tarihe geçen ilk bakansınız Sayın Bakan.
Hakkında
tekerleme uydurulan ilk Millî Eğitim Bakanısınız. Bakın, ne diyor öğretmenler
biliyor musunuz: “Bir öğretmen bir öğretmene, gel beraber tayin isteyelim de
Ömer Dinçer hangi gerekçeyle engelleyecek demiş.” “Bir öğretmen bir öğretmene,
gel beraber tayin isteyelim, Ömer Dinçer bir genelgeyle nasıl engelleyecek
görelim demiş.” Bu artık, öğretmenler arasındaki en çok kullanılan
tekerlemelerden birisi.
Sayın
Bakan, sizin bürokratlarınızı sizin önünüzde uyarıyorum: Soru önergelerime
verdiğiniz yanıtlar yalandır, palavradır, komiktir, ayıptır. Yanlış ve yalan
bilgi veriyorsunuz. Benim elimde olan belgelere “yok” diyorsunuz. O belgeler
benim elimde var, sizi mahcup ederim. Bekletiyorum, tek tek, onları zamanı
gelince bu kürsüden anlatacağım. Örneğin -bürokratlarınıza söyleyin
araştırsınlar- İstanbul Lisesiyle ilgili belge benim elimdedir, zamanı gelince
ortaya koyacağım. Ben, şimdi, sadece, size bunları devletin kayıtlarına
geçmesini istediğim için soruyorum. Devlet yönetmek ciddi bir iştir.
Yine,
bugün, burada, Sayın Hüseyin Çelik ve Sayın Nimet Baş yok galiba. Sanırım size
güvenoyu vermiyorlar.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ya da birbirlerine girmişler.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bir başka konu ise şu: Siz on yıllık İktidarınızda eğitimin
hangi konusunu çözdünüz? On yılda bir tek sorun çözülebildi mi? Bakınız,
eğitimin temel sorunları bellidir. Bunlardan birisi nitelikli eğitimdir.
Bilgisayar almak, tablet almak eğitimin sorunu değildir, basarsın parayı bir
günde halledersin. Önemli olan eğitimin niteliğini yükseltmektir. Bu konuda bir
arpa boyu yol gittiniz mi? PISA sınavlarındaki durumumuz nedir?
İki:
Kalabalık sınıflarda neredeyiz? Atanamayan öğretmenler sizi bekliyor. Okula
erişim ne durumda? Fırsat eşitliği ne durumda? Yapısal sorunların tümü duruyor.
Sayın
milletvekilleri, yine, öğretmenlerin öğrencilere şiddet uyguladığını duyardık
da, son yıllarda, AKP İktidarıyla birlikte öğrencinin öğretmene şiddeti korkunç
boyutlara ulaştı. Servis şoförlerinin öğretmeni dövmesi, öğrencinin kendisini
derse almayan öğretmeni kalbinden bıçaklaması, baba ve oğlunun öğretmenin
kolunu kırması, liseli öğrencilerin öğretmenini darbetmesi. Bunlar artık o
kadar çok olmaya başladı ki.
Yine bir
başka konu, mesleki haklarını korumaya çalışan öğretmenlere karşı -öğrenciler
şiddet uyguluyor ama- devletin kendisi de şiddet uygulamaya başladı. Onlara
biber gazıyla, tazyikli suyla, copla saldırdınız.
Sayın
Bakan, “Ana dilde eğitim yapılmıyor.” diye okulu yakan kafayla, “Hasta tedavi
edilmiyor.” diye hastaneyi yakan kafa da aynı kafadır. Bu, doğru bir kafa
değildir, 21’inci Yüzyılın kafası değildir, 2012’nin mantığı değildir.
İktidarınızda
eğitimin temel sorunlarından hiçbirisi çözülmedi. Öğretmeni esas almayan,
eğitimin odağına öğretmeni oturtmayan, öğretmeninin sorunlarını çözmeyen, iş
barışını engelleyen, çalışma koşullarını yok eden, liyakatsiz insanları
öğretmenlerin başına müdür yapan, amir yapan, il millî eğitim müdürü yapan yani
bu tür yeteneksiz insanları, sırf bizden diye, likayatlerini devre dışı
bırakarak, sadece sadakatini öne çıkartarak hiçbir yere varamazsınız.
Kadrolaşabilirsiniz, onları genel müdür yapabilirsiniz ama ülkenin geleceğini
satarsınız, geleceğini yok edersiniz. Millî Eğitim Bakanlığında bir kişinin
uzman olması, müdür olması, yönetici olması sağcı solcu olmasıyla, CHP’li
AKP’li olmasıyla, din dersi öğretmeni, fizik öğretmeni olmasıyla
ölçülmemelidir, iyi yönetici olup olmamasıyla ölçülmelidir. Ne yazık ki
bunların hiçbirini yapmadınız. En çok değer verdiğimiz çocuklarımızı ne yazık
ki bu okullarda okutmak zorunda kalıyoruz ve bir öğretmen olarak diyorum ki
-sön söz olarak diyorum ki- çocuklarınızı Millî Eğitim Bakanlığından koruyunuz.
Hepinize
teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnce.
Gruplar
adlına üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Sayın Hüsamettin Zenderlioğlu.
Sayın
Zenderlioğlu, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına gensoru hakkında söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, bugün 64’üncü gün, gelinen aşama çok kritik. Hükûmetin ölümlere karşı
vurdumduymazlıktan gelmesi, ölümlerle karşılaşma riski her saat artmaktadır.
Destek amaçlı kitlesel açlık grevi başlamaktadır; içeride 10 bin, dışarıda 10
bin. Siz bu çığlıklara sırtınızı çeviremezsiniz. Cezaevlerinde yaptığımız
incelemede gördük ki kanamalarla, kilo kaybı, tansiyon düşmesi, sıvı alma
güçlüğüyle karşı karşıyadırlar. Bu çığlığı, tüm insanlar, kendine “Demokratım,
insanım.” diyen… Çağrımız insani ve vicdanidir. Gelin, bu sorunu hep birlikte
çözelim. Yarın çok geç olabilir, şimdiden el ele verelim, bu sorunu çözelim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin eğitim karnesine baktığımızda,
kuşkusuz çok iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz. Zaten eğitim sistemi iyi
işlemiyordu, 4+4+4 ile tam bir kargaşa yaşandığı da gözler önündedir. Okul
öncesi eğitim dışında tutularak ilkokul, ortaokul, lise eğitimi zorunlu hâle
getirildi. Ancak, 3’üncü kademede olan liselere getirilen açık öğretim sistemi
daha şimdiden “12 yıl eğitim” söylemini boşa çıkarmıştır.
Dünya
genelinde Türkiye halkı okuma becerisinde 32’nci, eşitsizlikte 84’üncü,
cinsiyet eşitsizliğinde ise 77’nci sıradadır. Ülkemizde yüzde 4,87 hâlâ okuma
yazma bilmemektedir; bu çağda büyük bir ayıp olarak değerlendiriyorum. Ayrıca,
okullaşma sorunu hâlen tam anlamıyla çözülmemiştir. AKP’nin İktidar olduğu son
on yılda, eğitim bütçesinden yatırımlara ayrılan pay 4 kat azalarak, yoksul
halk kesiminin çocuklarının eğitim masraflarını üstlenmesi gerekirken daha çok
aileye yükümlülük getirmiştir Eğitim alanındaki kaynak kullanımı düştükçe
halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının miktarı yükselmiştir. Millî
Eğitim Bakanlığı, 4+4+4 düzenlemesinde her ne kadar “Zorunlu eğitimi 12 yıla
çıkardık.” dese de aslında, zorunlu eğitim 4 yıla indirilmiştir Sayın Bakanım.
Bir
taraftan örgün eğitimin 12 yıl zorunlu olduğunu iddia ederken, diğer taraftan
ise lise eğitiminin örgün eğitim dışına çıkarılması büyük bir çelişki değil mi?
Burada amaçlanan şey şudur: Mesleki ortaokulların açılmasıyla birlikte çocuk
emeğinin sömürüsü ortaya çıkacaktır. Bu, sömürüyü artıran işaretlerden başka
bir şey değildir.
Bu eğitim
sistemi, 4 yıldan sonra fakir ailelerin kız çocuklarının gelin olmasının önünü
açarak yasalaştırılmıştır. İşte, buradaki görünümü hepiniz görebilirsiniz.
2’nci 4
yıllık dönemde ise yönlendirme, çıraklık ve staj gibi uygulamalar sonucu
doğrudan iş gücü piyasasının içine çekilmesi söz konusudur. Seçmeli olan bazı
dersler zorunlu olacak ve bu dersleri seçmeyen öğrenciler şimdiden
dışlanmaktadır.
Millî
eğitim bütçesinin önceki yıla oranla yüzde 20 arttığı görülmektedir. Bu artışı
önemsiyoruz. Bu önemsemeyle birlikte yeterli olmadığını da açıkça söylüyoruz.
Kaldı ki bu artışın en büyük nedeni 4+4+4 olarak bilinen eğitimdeki yapısal
dönüşümün Millî Eğitim bütçesine getirdiği devasa yüktür.
Ayrıca,
bütçenin yüzde 70’inin personel giderlerine, yüzde 11’inin sosyal güvenlik
devlet primi giderlerine harcandığı görülmektedir. Eğitim bütçesi içinde asıl
bakılması gereken mal ve hizmet alımı giderlerinin oranı ise sadece yüzde 8’dir.
Eğitimde ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, geçtiğimiz on yıl içinde
planlı bir şekilde adım adım hayata geçirilmiştir.
Eğitim
hizmetleri veren kamusal olmayan şirketlerle yönetim anlaşmaları yapılması,
toplumun eğitimi parasal olarak desteklemesini teşvik edici önlemler alınması
gibi farklı uygulamalar da hayata geçirilmektedir.
2003
yılından itibaren eğitimde kadrolu istihdam yerine sözleşmeli, ücretli, taşeron
ve 4/C uygulamalarının aracılığıyla istihdam edilen parçalı ve güvensizliğe
dayanan bir yapı oluşturulmaktadır. Devletin elinde yeterli sayıda kadrolu
öğretmen atayacak, yeterli derslik ve okul yapacak kaynaklar varken, bu
kaynakların -kamu okullarına aktarılmak yerine- her biri aynı zamanda birer
ticari işletme olan özel okulları destek amacıyla kullanılmaktadır.
AKP
İktidarının bir diğer önemli rant projesi kuşkusuz FATİH Projesi’dir. FATİH
Projesi kapsamındaki akıllı tahtalardan, tabletlerden, içerikli yazılımlardan
İnternet’e kadar pek çok alanda Kamu İhale Kurumu (KİK) devre dışı bırakılırken
bunun üzerinden yaklaşık 100 milyar lira rant sağlanacağı tahmin edilmektedir.
Hakkâri’de
bir öğrenci ile İstanbul’da özel okuldaki öğrencinin sadece tablet
bilgisayarından izlediği bir ders ile eşit fırsatlara sahip olamayacağı çok
açıktır, tıpkı burada görüldüğü gibi.
Bakınız,
Sayın Bakanımız her söz aldığında, eğitime ilişkin kavramlardan çok piyasaya
ilişkin kavramlar kullanmaktadır. Daha çok piyasaya ilişkin olan bu kavramlar
ile eğitimde nitelik piyasanın acımasız rekabet koşullarına indirgenmiş
durumdadır.
2012
bütçesi görüşmelerinde, Millî Eğitim Bakanının en büyük amacını “öğrencileri
uluslararası rekabete hazırlamak” olarak açıklaması resmin ne kadar piyasaya
ilişkin olduğunun en açık göstergesidir.
Öğretmenlik
aydın kimliğiyle ön planda olan, özel ihtisas gerektiren saygın bir meslektir.
Köy enstitülerinden günümüze değin, değişik kurumlarda bu öğretmenler
eğitiliyordu ama maalesef, bugün, tüm fakültelerde eğitilen insanların birçoğu
iş bulamadığından dolayı öğretmen olmak istiyor veya birini bulup araya
koyduktan sonra bir atamayla bu işi halletmeye çalışıyor. Fakat 1980’lerden
günümüze, neoliberal ekonomik politikalar temelinde öğretmenler
yoksullaştırılmakta, mali ve özlük hakları bir bir ellerinden alınmaktadır.
Aydın kimlikleri aşındırılarak öğretmenlik mesleği hızla itibarsızlaştırılmaya
çalışılmaktadır. AKP döneminde bu çabaların daha da yoğunlaştığını, öğretmenlik
mesleğinin ne kadar niteliksizleştirildiğini görmekteyiz. Öğretmen maaşları
açlık sınırının altına düşürülmüş, ek ders ücretleri gasbedilmiştir. İl içi, il
dışı ve özür durumu, yer değişikliği hakları sınırlandırılarak on binlerce
öğretmen mağdur edilmiştir, binlerce öğretmenin aile bütünlüğü bozulmuştur.
Burada, acaba ailenin ne kadar kutsal olduğunu Sayın Bakanımız görebiliyor mu
diye sormak istiyorum.
Yüz
binlerce öğretmenin ataması yapılmamış, düşük ücret, iş güvensizliği, esnek
istihdam koşullarında çalıştırılan ücretli öğretmen uygulaması
genişletilmiştir. Öğretmenlerin örgütlenme hakkı engellenmiştir. Yandaş sendikalı
olmaları konusunda baskı uygulanmıştır. Bütün bunlara rağmen örgütlenen
öğretmenler ise polis copu, gazı ve operasyonlarla yıldırılmaya çalışılmıştır.
Bugün Eğitim-Sen’in 30 öğretmeni tutukludur. Biz, BDP olarak, öğretmenlik
mesleğinin AKP politikaları ve Millî Eğitim Bakanının söylemleriyle
itibarsızlaştırılmasına, öğretmenlerin haklarının birer birer gasbedilmesine,
neoliberal politikalar ile öğretmenlik mesleğinin dönüştürülmesine “dur”
demeye, öğretmenlerin yükselttikleri mücadeleyi desteklemeye devam edeceğiz.
Bilimsel, demokratik nitelikli bir eğitim yaratmak ve tüm eğitim emekçilerinin
insanca yaşayabilecekleri ve meslekleri ile bütünleşebilecekleri bir yaşam için
mücadelelerini her zaman desteklemeye de gayret göstereceğiz.
Devletin
-ihmal ya da kasıt- tutumu sonucu yaşamını yitiren çocuklar: Bir ülkede
eğitimin niteliğinden bahsederken ilk bakılması gereken gösterge o ülkede insan
yaşamına ne kadar önem verildiğidir. Yaşam hakkı kutsaldır ve hiçbir gerekçe
ile -devlet dâhil- hiçbir güç tarafından müdahale edilemez. 27 Aralık 2011
tarihinde, Şırnak Uludere’de, Roboski köyünün yakınlarında, İsrail yapımı
Heron’lardan edinilen istihbarat sonucu, F-16’larla aralarında çocukların
bulunduğu 35 sivil yurttaşımız bombalanarak katledildi. 35 sivil yurttaşın 19’u
çocuktu. Devletin -ihmal ya da kasıt- tutumu sonucu yaşamını yitiren, yalnızca
Uludere katliamında yaşamını yitiren çocuklar değildir; son altı yıl içinde
Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz dâhil 59 çocuk bu nedenle yaşamını yitirmiştir,
bunlardan 25’i ilköğretim çağında olan çocuklardır.
Ulus
devlet sınırları içinde tek devlet, tek bayrak, tarih, dil adına, ne kadar
yerel zenginlik varsa neredeyse hepsi ortadan kaldırılmış ya da
itibarsızlaştırılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ana dil aslında doğal olarak her insanın
hakkıdır. Dil aslında bir iletişim aracıdır da. Her dil, o dili konuşan
toplumun tarihinin, kültürünün taşıyıcısıdır. Bir diden fazla dil bilmenin
kişiye katacağı zenginlik önemlidir. Her birey için, her insan için ana dil çok
önemlidir. Ana dil, kişinin dünya ile iletişim kurma sürecinde öğrenmeye
başladığı, dolayısıyla kişinin kimliğinin, duygusunun, zihinsel gelişiminin
ayrılmaz bir parçasıdır. İkinci dil öğrenmediğimizde bir eksiklik
yaşamayabiliriz ama ana dilimizi yitirdiğimizde benliğimizin ve kimliğimizin
duygusal ve zihinsel bütünlüğü eksik kalır. Dil zenginliği, o toplulukları
güçlendirir. Dil bir halkı birleştiren, ortak hedeflere yönelten, sosyal olarak
kendini yeniden üreten bir kültür mirası ve o halkın, o topluluğun zenginlik
kaynağıdır.
Bir
toplumun kimliğini, kültürünü belirleyen özünde dildir. Kim, hangi dille
konuşursa konuşsun, halk için bir kültür anıtıdır. Dilin kullanılması,
korunması o toplumun, o halkın kendi has özelliklerini oluşturur. Ne yazık ki
günümüzde binlerce dil yok olmuş, birçok dil de yok olma tehlikesiyle yüz
yüzedir. Ana dil yasaklanması, en ağır… Hiç kuşkusuz, ana dildeki eğitimin
yasaklanmasıdır çünkü burada amaç şudur: “Siz dünyayla konuşmayın, ilişki
geliştirmeyin.” Hâlbuki, insan olmanın en doğal hakkı, kendi ana diliyle
kendini özgürce ifade etmesidir.
Bugüne
kadar, dünyada 6 bine yakın dil konuşuluyor. Bu dillerin tümü 200 ülkede
konuşuluyor. Bu da gösteriyor ki tek dillilik değil, daha çok dilli olmalıdır.
Bazı ülkelerde yüzlerce dil konuşuluyor. Yeni Gine’de 850, Nijerya’da 427,
Kamerun’da 270, Hindistan’da 380, daha dün Başbakanımızın ziyaret ettiği
ülkede, Endonezya’da 670 farklı dil konuşulmaktadır. Bu politikalar… Eskiden şu
söyleniyordu: “İşte, dil bölünmeyi getirir.” Öyle bir şey yok. Bu politikalar…
İnsan iki dilinden birini kimlik dili, diğerini ise ortak anlaşma dili olarak
kullanmalıdır. Çift dilli olmanın zihinsel ve dilsel gelişime olumlu etkileri
vardır. Farklı dillerin varlığını inkâr eden, tek dil, tek millet ideolojisi
artık terk edilmelidir. Dillerin önündeki engeller kaldırılmalı, toplumsal
bütünleşme sağlanmalıdır, çok dilde eğitim politikaları oluşturulmalıdır. Bazı
ülkelerde egemen dilin yanı sıra ikinci dil ile eğitim görülmesi hukuki ve
doğal bir haktır. Ana dil meselesi iktidar için o kadar önemli bir alan
oluşturmuştur ki Türkçenin dışında kullanılan ana dillere ilişkin sergilenen
katı tutum, eğitimde ana dile yer verilmesi gerektiği konusundaki en ufak
talepler karşısında dahi cezalandırma yoluna gidilmesine yol açmıştır.
Eğitim-Sen’in
Tüzüğü’nde yer alan “Eğitim-Sen, toplumun bütün bireylerinin demokratik, laik,
bilimsel ve tarafsız bir eğitim, kendi ana dilinde eşitlik içinde özgürce
yararlanabilmesini savunur.” ifadesi nedeniyle kapatılma tehlikesiyle yüz
yüzedir.
Türkiye,
egemenleri tarafından ana dili öğrenme ve ana dilde eğitim talepleri güvenlik
sorunu, bölünme sorunu olarak algılanıp buna uygun nasıl düzenlemeler
yapılabilirin arayışı içindedir. Bu yaklaşım sonucu, Türkiye’de başta Kürtçe
olmak üzere, Süryanice gibi diğer diller inkâr ve asimilasyon politikalarına
maruz kalmıştır. Türkiye’de konuşulan yaklaşık 36 dilin yarısından fazlası
yavaş yavaş yok olmaya başlamış durumdadır ancak bu dillerden 15 tanesi hâlen
yaşamaktadır. Bu dilleri destekleyen akademik araştırma merkezleri, eğitim ve
kullanım alanları yaratılmamış, hatta bildiğimiz gibi, bu dillerin ezici
çoğunluğu yok sayılmıştır.
Türkiye’de
Kürt sorununun temel dinamiklerinden
birini oluşturan ana dilde eğitime ilişkin taleplerin ne olduğu, Kürt
dilinin ne kadar, nerede, nasıl öğretileceği, çalışılacağı ve araştırılacağı
üzerine araştırma yapılmalıdır.
Günümüzde
dünya ülkelerini incelediğimizde, Birleşmiş Milletler üyesi 194 ülkenin 113
devletinde birden çok resmî dil olduğu, İsveç, Almanya, Hindistan gibi birçok
ülkede de ana dilde eğitim ve öğretim yapıldığı görülmektedir. Halkların ana
dilini sahiplenmek için verdiği mücadele sonucu kazanılan haklar ile bugün
birçok sözleşme ile uluslararası metinde ana dilde eğitimin önemi
vurgulanmaktadır ve hiç kimsenin ana dili öğrenmekten alıkonamayacağı bir
gerçektir.
Eğitim
sistemi, ilköğretimden başlamak üzere üniversite sırasına kadar sınav merkezi
hâline gelmiş durumdadır. Bir öğrenci, ilköğretimden başlayarak yükseköğretim
sonuna kadar on altı yıllık eğitim hayatı boyunca yaklaşık 750 sınava giriyor.
Bu -arkadaşlarımız ifade ettiler- KPSS sorunu olsun üniversite sorunları olsun
bu yıl çok şaibeli bir biçimde topluma arz edildi. Ne kadar doğru ne kadar
yanlış olduğuna dair henüz resmî ağızlar tarafından tatmin edici bir beyan da
yoktur.
Çocuk
gelişim uzmanları, eğitimciler, 0-6, 3-5, 5-6 gibi yaş kategorilerini
genellikle oyun çağı çocuğu ve okulöncesi çocuğu olarak sınıflandırmaktadır. Bu
yaş grubu çocukları dikkat süreleri, bir konuya motive olma durumları, kişisel
ihtiyaçları karşılamada başkasının yardımına gereksinme duyan grup olarak ifade
edilmektedir. Zaten bu okulların açılışında hepiniz gördünüz, böyle bir
okullaşma, böyle bir sınıflaşma hazır olmadığı hâlde, çocukların boyunda
lavaboların olması, hatta çocukların doğal ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda
bir başkasının ne kadar yardımına ihtiyaç duydukları ortadadır. Birçok çocuğun
ebeveynleri onları terk ettiğinde ağlamaklı olduklarını tümümüz televizyonlarda
zaman zaman izledik.
2011 yılı
verilerine göre, büyük çoğunluğu Kürt illerinde olmak üzere, toplam 539 yatılı
ilköğretim okulu bulunmaktadır. Bu okullarda, 115.689’u kız, 131.874’ü erkek
çocuk olmak üzere, toplam 247.563 öğrenci eğitim görmektedir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – 12.990 öğretmen bu okullarda çalışmaktadır. Kısaca
kamuoyumuzda YİBO olarak bilinen yatılı ilköğretim bölge okulları, Kürt
çocukları arasında âdeta asimilasyon merkezi olarak işlev görmüştür. Bu okullar
birer kışla eğitimine yöneldi, hatta bunlara “ölüm okulları” deniliyordu. Özel
yetkili valiler, Abdullah Doğan’ın 1938’lerdeki söylemiyle, Kürt çocuklarına
Türkçeyi öğreterek iyi birer Türk vatandaşı olarak yetiştirmelerinde YİBO’ların
önemine sıkı sıkı vurgu yapmıştır. Hâlen…
BAŞKAN –
Sayın Zenderlioğlu, süreniz tamam efendim.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Bu temelde çocukların iyi birer dünya vatandaşı
olmaları için, çevre bilinci, cinsiyet eşitliği, insan hakları, çok kültürlü,
çok dilli yurttaşlık hakları, demokratikleşme sürecinin iyi eğitimli, çoğulcu,
özgürlükçü bir kişiliği kazandırmak gerektiğine inanıyorum.
Hepinize
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Zenderlioğlu.
Gruplar
adına son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Fikri Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Işık.
AK PARTİ
GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisine mensup 22 milletvekilinin, Millî Eğitim Bakanımız
Sayın Ömer Dinçer hakkında vermiş olduğu gensoru önergesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru, Anayasa’mıza göre en ciddi denetim
aracı. Muhalefetin, bu denetim aracını kullanması da en tabii hakkıdır. Ancak
bu hakkın kullanılması sadece ve sadece denetim için olmalıdır; bir kanun
tasarısının görüşülmesinin engellenmesi, Meclis çalışmalarının yavaşlatılması,
Genel Kurul çalışmalarının sekteye uğratılması amacına yönelik olmamalıdır.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bu denetim değil mi?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sözlerine böyle başlamasan iyiydi.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Ama yine de biz bu arkadaşlarımıza…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kimin ne malı götürdüğünü herkes öğreniyor işte, kamuoyu da öğreniyor;
bu gensoru değil mi?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - …bu vesileyle AK PARTİ’nin eğitime yaklaşımını, AK PARTİ’nin
eğitim politikalarını ve AK PARTİ’nin eğitimde yaptığı icraatları anlatmamız
noktasında bize bir fırsat verdiği için kendilerine teşekkür ediyoruz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Hangi bakanlığın dönemini anlatacaksın? Öbürlerini inkâr
ediyor da Sayın Bakan.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Evet, şimdi, biz Hükûmeti anlatırız, bizim bakanlıklarımız...
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Hangi bakanın; Hüseyin Bey’in mi, Nimet Hanım’ın mı, Ömer
Bey’in mi, hangi dönemi anlatacaksın?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gensoru gerekçelerini çok büyük bir
dikkatle okudum yani gerçekten, bir bakanla ilgili, ciddi, tutarlı, ele avuca
gelir, gerçeklere dayanan, birtakım mesnedi olan iddialar olsa gam yemeyiz…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Zaten o duyarlılık sizde olmadığı için onun içeriğini
anlamanız mümkün değil.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – …ama hiçbir gerekçeye, somut gerekçeye, hiçbir gerçeğe
dayanmayan iddiaların arka arkaya sıralanarak…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bak, biz millî hassasiyetlerden bahsediyoruz. Onu
anlamanızı beklemiyoruz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – …Sayın Bakan hakkında gensoru önergesi verilmesini doğrusu
hayretle karşılıyoruz. Ve burada, bu konuşmayı yapmadan önce, konuşan bütün
arkadaşları dinledim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan babasının çiftliği gibi kullanmaya devam etsin!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Arkadaşlar, iki tespitimi sizlerle paylaşmak isterim.
Bunlardan bir tanesi: Eğer bir insan, gözlerini kapatır “Ya, burası ne kadar da
karanlık, galiba gece.” der de bütün insanların da gözlerini kapatıp onun gece
olduğuna inanmasını beklerse sadece
kendini kandırır.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sizin adınıza Sayın Başbakan düşünüyor. Böyle bir
düşünceden sizin bahsetmenizin ne anlamı var?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada konuşulanların tamamına yakını bu
kürsüden neredeyse on yıldır konuşuluyor, Sayın Bakanın şahsiyetiyle ilgili
konuları kenarda tutarsak on yıldır konuşuluyor ve on yılda şu Meclis 7 defa
halka gitti; 2002, 2004, 2007, 2007 referandumu, 2009, 2010 referandumu, 2011
seçimleri. Bu söyledikleriniz ve burada söylemediğiniz çok daha ileri iddialar
halkın görüşüne soruldu. Halk dedi ki: “Yani muhalefetin gözü kapalı olabilir
ama benim gözüm kapalı değil.” Ve muhalefete gereken dersi verdi…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Siz öyle zannedin!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – …ama anlaşılan, bu derslerden, bu sonuçlardan yeterince ders
çıkarılmamış.
Bir başka
konu daha aklıma geldi ve bir özdeyiş aklıma geldi, diyor ki: “Büyük beyinler
fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler insanları konuşur, kişileri
konuşur.” Yani ben, burada, hayretler içerisinde…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan babasının çiftliği gibi her yeri kullansın, sonra
“küçük beyinli” olalım ha!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Tabii, Sayın Bakan kendi şahsıyla ilgili, kişiliğine yönelik
veya şahsına yönelik konularda mutlaka cevap verecektir ama Sayın Bakan adına
da gerçekten çok üzüldüğüm birkaç konu var.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ya, gensoruyu bakanlar üzerine vereceğiz, siyasal fikirler
üzerine verilmez ki.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bunlardan bir tanesi, herhâlde Sayın Bakan…
Geleceğim
gensoruya, söyleyeceğim onları, rahat ol.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – İç Tüzük’ü bilmiyor musun sen? Gensoru ne için verilir?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Rahat ol.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sizin hakkınızda verilmedi gensoru, Sayın Bakan hakkında verildi.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Sayın Bakan, herhâlde akademisyen…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Gensoru ne için verilir? Bakanlar için verilmez mi? Siyasal
fikirler için mi verilir?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bakanların uygulamaları için verilir.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Siyasal fikirler için mi verilir gensoru?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bakanların uygulamaları için verilir. Bakanlara hakaret etmek
için…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ne alakası var, ne alakası var?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bak, burada şunu özellikle Sayın Zühal Topcu’nun ve Ahmet…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bakana hakaret eden kim?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bir saniye…
Ahmet
Bey’in gerçekten kişiliklerine çok saygı duyuyorum, üsluplarını da burada son
derece seviyeli buldum ama konuşmaların içeriğine de hiç katılmadığımı ifade
etmek durumundayım ama…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Olabilir.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – …son günlerde bu Meclisin, o kaba ve yaralayıcı cümle kullanma
noktasından seviyeli bir eleştiri noktasına gelmiş olmasından dolayı da
memnunum ve bu arkadaşlarıma bu yüzden de teşekkür ediyorum. Şimdi, yalnız,
içeriğe girmek durumundayız, bizim görevimiz içeriği konuşmak.
Değerli
arkadaşlarım, herhâlde Sayın Ömer Dinçer dünya tarihinde kendi kitabından
yaptığı alıntı dolayısıyla intihalle suçlanan tek akademisyendir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Nereden biliyorsun?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Daha fazlası da var ama söylemeyeyim.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Nereden bildiğimi söyleyeyim mi? Hemen, kendi grubunuzun şu
anda üyesi olan Oktay Ekşi Bey’e sorun. Ömer Dinçer’in kendi kitabından yaptığı
alıntı dolayısıyla intihalle suçlandığına dair Oktay Ekşi’nin yazısına lütfen
bakın. Ya, daha ötesine ne denebilir? Yani bir insan, daha önce kendi yazdığı
bir kitaptaki bir cümleyi daha sonra tekrar edince, bu arada bu kitaptan başka
bir kişi alıntı yapınca “Vay sen bu kitaptan değil de şuradan alıntı yaptın.”
diye intihalle suçlanabilir mi? Ve maalesef o günkü YÖK Genel Kurulu bunu
intihal saymış.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Öyle değil ama, öyle değil.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Şimdi bunu insafın neresine sığdıracağız?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Bu kadar basit mi?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada bir arkadaşımız çıktı,
Sayın Ömer Dinçer’in oğluyla ilgili bir şeyler söyledi. Biraz rahatsızlanmış
herhâlde arkadaşımız, şifalar versin Cenabıallah arkadaşımıza. Sadece şunu
sorayım: Yani Sayın Dinçer’in oğlunun pozisyonunu ben bilmiyorum, Allah biliyor
ilk defa duydum ama Sayın İnce’nin 2 sekreterini Meclise aldırırken hangi KPSS
sınavına soktuğunu ben çok merak ediyorum. Bunu mutlaka bize açıklamalı. Hangi
KPSS sınavıyla, hangi başarısıyla Meclise alınmıştır, bunu açıklasın.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Alan da sizsiniz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - İnsanlara çamur atmak kolay ama değerli arkadaşlarım, bu
Meclisin en önemli özelliği, kişilere hakaret etmeden temiz bir dille konuşma
yapmaktır. Bizim burada görevimiz, fikirleri ve olayları değerlendirmektir,
kişilerin şahsiyetiyle uğraşmak değildir.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, tabii bu gensoru önergesi vesilesiyle, biz AK PARTİ
İktidarında eğitim alanında gerçekleştirilen gerçekten pek çok başarının,
aslında altını çizmemiz gerekiyor ama bu, şu anlama gelmiyor: Gensoru
önergesinin gerekçelerini atlayacağımız anlamına gelmiyor. Birkaç dakikada, AK
PARTİ İktidarında eğitimde neler başarıldı, onu ifade edeyim; ondan sonra da
gensorunun gerekçelerine tek tek gireceğim.
Şimdi
bakın, değerli arkadaşlar, biz öncelikle, AK PARTİ olarak, eğitimi, her
alandaki kalkınmanın en önemli unsuru olarak görüyoruz. Refah toplumuna
ulaşmanın ve güçlü bir geleceği yakalamanın olmazsa olmazı görüyoruz eğitimi.
Güçlü bir toplum hedefini gerçekleştirmek için de en temel hizmet alanı olarak
görüyoruz eğitimi. AK PARTİ olarak biz, eğitimi, insanımızın yaşam kalitesini
yükselten, ülkemizin insan kaynağını çağdaş dünyayla rekabet edebilir donanıma
kavuşturan ve hayat boyu süren bir etkinlik olarak görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bir iktidarın bir konuya yaklaşımındaki en önemli göstergelerden
birisi bütçedir; bütçeden o kuruma, o konuya ayırdığı paydır. Bakın, AK PARTİ
İktidarı dönemlerince eğitime ayrılan bütçe en büyük bütçe olmuştur. Biz,
bütçeden on yıldır kesintisiz olarak en fazla parayı eğitime aktarıyoruz. Bir
iktidarın eğitime bakışını bundan daha güzel anlatacak ne vardır?
Biz
iktidarı devraldığımız 2002 yılının bütçesinde eğitim 7,5 milyar lira;
gayrisafi hasılanın yüzde 2,13’ü. Bakın, 2012 yılında bu rakam, değerli
arkadaşlarım, tam 39,1 milyar liraya çıkıyor yani yaklaşık 6 kattan fazla
artıyor. Şimdi 2013 bütçesinde –inşallah, sizlerin de desteğiyle geçeceğine
inanıyorum- bu rakam 47,5 milyar liraya yükseliyor. Yani 7,5’a 40 milyar -40
katrilyon eski parayla- ilave etmişiz. Bu eğitime…
Arkadaşlar,
ben şunu çok merak ettim: “Ya biz 181 bin dersliği Türkiye’de değil de acaba
Yunanistan’da mı yaptık?” Yani biraz önce muhalefet partisine mensup
arkadaşlarımız öyle konuştu ki sanki bu derslikler Türkiye’de yapılmamış; 181
bin derslik, 880 öğrenci pansiyonu, bin spor salonu, 14 bin yeni laboratuvar bu
ülkede yapılmamış. Hayır, bunların tamamı bu ülkede yapıldı ve bu ülkenin
evlatları için yapıldı. Bunları siz görmeyebilirsiniz, görmemezlikten gelebilirsiniz,
vatandaşın görmesini engellemek isteyebilirsiniz ama milletimiz gerçeği
görüyor.
Değerli
arkadaşlarım, mevcut 76 üniversiteye 92 yeni üniversite AK PARTİ İktidarında
ilave oldu. Bugün, yükseköğretim yurt kapasitesini 185 binden 350 bine AK PARTİ
İktidarı çıkardı. O koğuş tipi yurtlardan artık otel tipi yurtlara AK PARTİ
İktidarında geçtik. Bunları bu ülkede yaptık. 1 milyon yeni bilgisayar, tüm
okullara İnternet erişimi, 8 derslikli okulların üzerindeki tüm okullarda bilgi
teknolojisi sınıfını AK PARTİ İktidarı gerçekleştirdi. Bu ülkede FATİH
Projesi’ni AK PARTİ başlattı. FATİH Projesi’ni önemsizleştirme çalışmaları,
göreceksiniz, tarihe karşı büyük bir saygısızlık olarak geçecek, neden biliyor
musunuz? O FATİH Projesi’ni geçen yıl burada 4+4+4’ü tartışırken söyledik,
burada arkadaşlarımız: “Yok efendim, Türkiye’nin altyapısı yetmiyor, Türkiye bu
işi yapamaz.” Hayır, Türkiye bu işi yapıyor. Şu anda ihaleler peş peşe
yapılıyor ve tamamına yerli firmalar gidiyor, çok ciddi rekabet ortamı oluşuyor
ve FATİH Projesi, Allah’ın izniyle Türkiye’nin geleceğini aydınlatmaya başladı
ve aydınlatacak. Bu noktada hiçbir tereddüdümüz yok. FATİH Projesi’yle bütün
sınıflara tüm donanımlarıyla birlikte akıllı tahta, her öğrenciye tablet
bilgisayar, her öğrenciye elektronik içerik… Ya insanın öğrenci olası geliyor.
Öyle güzel içerikler hazırlanmış ki, İnternet’te tıklıyorsunuz, artık o klasik
öğrenme yöntemlerinin çok dışına çıkılmış…
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Hakkâri’de var mı, Bitlis’te var mı, Muş’ta var mı?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - …görsel, eğlenceli, fevkalade güzel öğretim metotlarının
kullanıldığı elektronik içerikler var. Arkadaşlar, bunları görmeyebilirsiniz,
ama halkın görmediğini zannetmeyin.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Vekilim, siz görüyorsunuz, öğrenciler görmüyor.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bakın, Türkiye’de AK PARTİ İktidarı döneminde eğitimde fırsat
eşitliği noktasında çok büyük adımlar atıldı. Ücretsiz kitap dağıtımı, tüm
öğrencilerimize; şartlı nakit transferi, fakir çocuğa… “Yeter ki evladım sen
oku, ben senin eğitim masraflarını karşılıyorum” diye, devlet, çocuğa, her
öğrenci başına ailesine, annesine para yardımı yapıyor. İlköğretim bursları, 95
bin öğrenciye 12 lira verilirken bugün 234 bin öğrenciye 121 bin lira verilir
hâle geldi.
Taşımalı
eğitim sistemi yaygınlaştırıldı, ortaöğretim kapsama alındı.
“Haydı
Kızlar Okula” gibi bir sürü kampanyayla Türkiye’deki eğitim seviyesi ve kız
öğrencilerimizin dezavantajlı durumları telafi edildi.
Engellilere
engelsiz eğitim noktasında çok ciddi adımlar atıldı.
Bakın
değerli arkadaşlar, burs, kredi ve yurt imkânı AK PARTİ döneminde rekor kırdı.
45 lira olan burs 260 liraya çıktı, daha da inşallah yılbaşında artacak.
Beslenme
yardımı 180 lira oldu.
Değerli
arkadaşlar, en önemlisi, bu ülkede taa YÖK’ün kurulduğundan beri “Kaldırılsın.”
denilen harçlar kaldırıldı değil mi? Şimdi bunları görmezlikten gelmek mümkün
mü?
Ama
değerli arkadaşlar, bunları genelde dünyada sosyal demokrat iktidarlar yapmayı
hedefler. Sosyal demokratlar bu işin gerçekten kendileri açısından önemli
olduğunu düşünür, ama Türkiye’de bütün bu icraatları, başarıları AK PARTİ
hayata geçirdi. E, biraz kıskançlık dolayısıyla bütün bunların üstünü örtmek
amacıyla “O onu dedi, bu bunu dedi, şu şuraya gitti, bu buraya geldi, bu bunu
aldı, bu bunu verdi…” Yok, bunların üzeri örtülmez. Bunlar, Türkiye
Cumhuriyeti’nin tarihinde yazılacak çok önemli başarılardır, bunların üzeri
örtülmez.
Değerli
arkadaşlarım, öğretmenlerle ilgili konuşuluyor. On yılda 357 bin öğretmen almış
bir iktidarız.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yılda 35 bin; 2002’de de 35 bin atandı. Neredesiniz, on yılda aynı
yerde sayıyorsunuz!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Evet, on yılda ve 2012 yılında…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 2001’e bak, kaç kişi atanmış? Aynı sayı. On yıldır niye bunları
artırmadınız?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Baktım, bütün rakamlarına baktım. 15 bin, 17 bin. Bir bak.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bak, bak, hepsine bak. 34 bini unutma.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Hangi yıl? 15 bin, 17 bin.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 2002’de 35 bin. Bakan burada, yanlış bilgilendiriyorsun. 34 bin 500
küsur.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bakın, 2012 yılında 57 bin öğretmen almışız. Eğitim kadromuza
357 bin yeni öğretmen koymuşuz arkadaşlar.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – İşine geleni söylüyorsun, işine gelmeyeni yanlış söylüyorsun; olmuyor.
34 bin 500 atama yapıldı. Aynı yerde duruyorsunuz on yıldır.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – “Öğretmenlik itibarını düşürdünüz.” diyorsunuz. Ya,
öğretmenlik itibarı düşse öğretmenliğe yönelik okulların giriş puanı düşer mi, yükselir mi? Eğer
itibar düşse puanlar düşer. Bugün, şu anda en yüksek puanla alınan
yükseköğretim kurumları neredeyse eğitim kurumları hâline geldi.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ya, güvercine benzetti Sayın Bakan, evin önündeki güvercine
benzetti. Bunun neresinde itibar var ya?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bakın, maaşlardan bahsedildi sevgili arkadaşlar, burada
maaşlardan bahsedildi. Size bir tek rakam vereyim, gerisini insafınıza
bırakayım: 2002 yılında 9/1 bir öğretmen ek ders dâhil 635 lira alıyor. Bugün,
2012 yılında aynı öğretmen ek ders dâhil 2.276 lira alıyor. Türkiye’deki
enflasyonun yüzde 130 olduğunu düşünürseniz, öğretmenlerin enflasyonun altında
ezdirilmediği, aksine durumlarının gerçekten güçlendirildiği açık görülüyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – O zaman öğretmenler niye
sokakta?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Ha, bunu da yeterli görmüyoruz. Şimdi, yeni öğretmen strateji
çalışmaları devam ediyor. Bu yeni stratejide öğretmenlerimizin konumlarının ve
özlük haklarının geliştirilmesine yönelik yeni çalışmaların olduğunu gayet iyi
biliyorum. Eğitime hazırlık ödeneğinin 2002’de 175 liradan bugün 700 liraya
çıkarıldığını söylemek durumundayım.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bak mesajla saygılarını gönderiyorlar sana, “Bu konuşan arkadaş
Türkiye’de mi yaşıyor?” diye soruyor.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bugün derslik başına Yunanistan’da değil, Türkiye’de 36’dan 30’a düşen öğrenci
sayımız var. Bugün öğretmen başına 28’den 21’e düşen öğrenci sayımız var.
Biraz
sonra, değerli arkadaşlarım, özellikle vakit sıkıntısından tam giremiyorum ama
şu gerekçeleri tek tek görüşlerinize arz etmek istiyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Gensoruya gel bakalım, gensoruya.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlar, bu gensoru önerisindeki
gerekçeler; bir, öncelikli şunu ifade edeyim: Sayın Bakana, Bakanın hiç
sorumluluğunda olmayan bir konudan dolayı suçlama yöneltilmesi en hafif
kelimeyle insafsızlıktır.
Efendim,
“4+4+4’ten dolayı, sınıf öğretmenleri büyük mağduriyet yaşamış.” Arkadaşlar,
4+4+4, 6287 sayılı Kanun. Bu Meclis iradesiyle gerçekleştirilmiş, ilkokul beş
yıldan dört yıla, ortaokul da üç yıldan dört yıla çıkarılmıştır. Burada, Sayın
Bakan, öğretmenlerin atıl hâle gelmemesi, atıl kapasite oluşmaması,
öğretmenlerin kendilerini derse girmemenin sonucunda rahatsız hissetmemesi
açısından, bir mağduriyet oluşmaması açısından öğretmenlere branşa geçme hakkı
vermiştir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Öğretmenler İçişleri Bakanlığına bağlı mı çalışıyor?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yahu, milletle dalga geçmeyin, Allah’ını seversen. Demek
Meclisin hatası, yani Meclise mi gensoruyu verseydik?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Alkışlanması gereken bir iş yapmışken Sayın Bakanı “Niye böyle
yaptınız?” diye eleştirmek insafa sığmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bir de alkışlıyor orada, alkışlıyorsunuz yahu!
FİKRİ IŞIK
(Devamla) – Bunu özellikle söylemek durumundayım.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Öğretmenler Tarım Bakanlığında mı çalışıyor Sayın Işık?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – İkinci konu değerli arkadaşlarım: “Bakanlık yeniden
yapılandırılmış.” Elbette, Bakanlık yeniden yapılandırıldı, çok da doğru bir iş
yapıldı. Türkiye’de AK PARTİ İktidara geldiği zaman, Türkiye’de altyapıda ve
fiziki şartlarda ciddi yetersizlikler vardı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tasarıyı hazırlayan Bakan değil mi?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – AK PARTİ İktidarının önceliği, bu yetersizlikleri gidermek,
buradaki ihtiyaçları karşılamak, ondan sonra da bu altyapıdaki yetersizlikler
en azından bir nebze giderildikten sonra da eğitimde kaliteyi yakalamak.
Şimdi,
sekiz buçuk yıllık iktidarın sonunda, Bakanlığın gayet tabii ki kalite eksenli
yeniden yapılandırılması zarureti vardı ve bu Sayın Ömer Dinçer’e nasip oldu.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – İktidarınız on bir yıl oldu. Sayın Işık, size üç yıl önceki notu
vermişler.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Eskide kaldınız, yani biraz eskide kaldınız.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Eğer, Sayın Bakandan önceki Bakana da bu noktada bir fırsat
gelseydi, eminim, Sayın Nimet Baş da yapacaktı, Sayın Hüseyin Çelik de
yapacaktı.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – “Sekiz buçuk yıl” diyor, on bir oldu, on bir. Üç yıl öncesinin notu
o, onu güncellettir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nimet Baş cevap verdi zaten, gerekeni söyledi.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Şimdi, burada, bürokrasinin azaltılması, kalite odaklı yeni
birimlerim kurulması, vatandaşa yönelik hizmetlerde kolaylık sağlama; bunun
gibi pek çok yenilik, Bakanlığın kurumsal hâle getirilmesi eleştirilecek
-neyse- “Yok efendim şu grup müdürü vekâletenmiş, şu asaletenmiş...”
Arkadaşlar, kurumlar kişilerle kaim değildir. Kurumlar ilkelerle kaimdir. Eğer
Sayın Bakan performansını düşük görürse gayet tabii ki görevlendirmez, yüksek
görürse görevlendirir. Bu Sayın Bakanın takdir hakkıdır. Sayın Bakanın takdir
hakkını gensoru önergesi sebebi yapmak da doğru bir yaklaşım değildir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Vay!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, ataması yapılmayan öğretmenlerle
ilgili konu...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bir gensoru da sen hazırla bakalım!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, ataması yapılmayan öğretmen değil,
devletin ihtiyacı olan öğretmen. Şu anda, 100 bin civarında öğretmene
ihtiyacımız var.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Alın…
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Bütçe imkânları elverdiği ölçüde, inşallah, en kısa sürede bu
uygulamalar, bu alımlar yapılacak.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan 150 bin olduğunu söylüyor, hangisi doğru?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Bir başka şey daha söyleyeyim: Şimdi, diyor ki: “İşte,
efendim, okul öncesi zorunlu hâle getirilmedi.”
OKTAY
VURAL (İzmir) – Eski notları getirmiş, eski!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Eski notları getirmiş Sayın Bakan.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz bunu 4+4’te çok konuştuk.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nimet Hanım’ın dönemindeki notlar galiba.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Okul öncesini siz hukuki zorunluluk yaparsanız vatandaşınızı
mağdur edersiniz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yanlış konuşma bu!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Yani, vatandaşa zorunlu olmayacak ama idareciye zorunlu
olacak. Hukuki zorunluluk yok, idari zorunluluk var. Bir valinin başarısı ilini
okul öncesinde hangi noktadan hangi noktaya getirdiğiyle ölçülüyor. Bir
kaymakamın başarısı, bir millî eğitim müdürünün başarısı okul öncesindeki
başarısıyla ölçülüyor. Bunları görmemezlikten gelmek mümkün değil.
Tabii,
konuşulacak çok fazla şey var ancak şunu ifade edeyim…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yetmedi, gensoruya sıra gelmedi maalesef.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - …bu gensorunun hiçbir gerekçesi gerçekliğe dayanmıyor,
subjektif değerlendirmelere dayanıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Gensorudaki sondan ikinci cümlenin gerekçesini de bir açıkla.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – AK PARTİ olarak gensorunun aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, arkadaş gensoruya gelemedi. Bir yirmi dakika
daha ver de gensoruyu anlatsın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Gensoruya gelemedi bir türlü ya!
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Ekşi.
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Hatip benim adımdan söz ederek benimle
ilgili, gerçeğe de bence uygun olmayan beyanlarda bulundu. Söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun efendim.
İki
dakika içinde lütfen…
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Bu konu iki dakikaya sığar mı efendim?
BAŞKAN –
Hep öyle veriyorum.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşi’nin, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Saygıdeğer arkadaşlarım, az önce konuşan Hatip,
bendenizin ismini, ismimi de zikrederek maalesef gerçeğe aykırı beyanda
bulundu. Sayın Hatibin beyanını ben şöyle algıladım: Benim yazımın kendim
tarafından tekrarlanması hâlinde bunda bir intihal olur mu? Böyle bir şey
olduysa olmaz ama yapılan o değil. Sayın Ömer Dinçer’in, profesörlüğü
döneminde, yaptığı şey şu: Profesör Tamer Koçel’in kitabından yaptığı alıntılar
bire birdir. Daha sonra, bu konu kamuoyuna yansıdıktan sonra, intihal olduğu da
YÖK’te karara bağlandıktan sonra, Sivas’ta görev yapan Yahya Fidan isimli
yardımcı doçent, kendisiyle birlikte iki imzalı bir kitap yayınlamıştır. Orada
da Sayın Tamer Koçel’in kitabından -ve beyanına göre daha sonra- kendisinin de kitabından aktarmalar vardır
fakat mesele kendi kitabından yaptığı aktarma değil, Tamer Koçel’in kitabından
yaptığı aktarmalardır. Eğer, ayrıntısını isterseniz bilginize sunarım. Yargının
kararına bağlanmıştır, kesinlenmiş karardır. Hatta, Sayın Ömer Dinçer bu
vesileyle bendeniz hakkında hakaret davası da açmaya teşebbüs etmiş; yargı,
meseleyi bilirkişiye havale etmiş ve davası reddedilmiştir. Kendisi buradadır,
dediklerimde gerçeğe aykırı bir husus varsa kendisini dinlemekten ben de
mutluluk duyarım.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Biraz önceki Hatip, Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Muharrem İnce’ye sataşmada bulunmuştur. Vermiş olduğu bilgiler, Sayın İnce’yle
ilgili verdiği bilgiler gerçeğe aykırıdır.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Gerçeğe aykırı ne var ki?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN –
Evet, buyurun iki dakika içinde.
8.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın CHP Grup Başkan Vekiline
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben arzu
ederdim ki, İktidar Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız, Sayın Millî Eğitim
Bakanıyla ilgili olarak ortaya konulan, iddia edilen hususları daha gerçekçi
delillerle cevaplandırabilsin. Anlaşılan, böyle deliller, gerekçeler elinde yok
ki, bir başka yönteme başvurarak rakiplerini, Sayın Bakan hakkında konuşanları
karalamaya çalışıyor.
Şimdi,
Sayın Hatip, Sayın Muharrem İnce’nin 2 sekreterini Meclise alırken hangi KPSS
sınavıyla aldığı şeklinde bir imada bulunuyor.
Hemen
söyleyeyim Sayın İnce adına. Birincisi: Hiçbir grup başkan vekili, hiçbir
milletvekili, kendi başına personel almaz, personel alma önerisinde bulunur,
atamayı Meclis Başkanlığı yapar; bu bir.
İki…
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Yanlış bilgi veriyorsunuz. İsim veririm.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Geliyorum, dinleyin. Merak etme arkadaşım.
İki:
Sayın İnce’nin bir danışmanı 2002 yılından bu yana devlet memurudur. 2002
yılında KPSS sınavında 90’ın üzerinde puan almıştır, on yıldır Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görev yapmaktadır. Sayın İnce’nin yanında çalışan bir diğer
arkadaş, 97 yılında Sayıştayda göreve başlamıştır, 99 yılından bu yana da
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
soruyorum: Bunun neresi, hangi yasalara aykırıdır?
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Yanlış bilgi veriyorsunuz Genel Kurula.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Elinizde
hiçbir şey yok, Sayın Bakanı savunacak olan hiçbir deliliniz yok. Bakın,
intihalle ilgili bile Sayın Oktay Ekşi’yi referans gösteriyorsunuz. Ben sizin
yerinizde olsam “Mahkeme kararları yanlış.” vesaire; böyle bir şey söylerdim.
Onu bile söyleyemediniz çünkü hepsi doğru.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Vural, buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – AKP adına konuşan Sayın Milletvekili, mesnetsiz iddialarla gensorumuzun yetersiz olduğuna ilişkin bir
sataşmada bulunmuştur.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Sataşma değil ki. Sataşmadım, kendi görüşlerimi söyledim.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Dolayısıyla, bu “Mesnetsiz, delilsiz.” iddialarına yönelik cevap vermek istiyoruz.
Önerge
sahibi olarak Sayın Zühal Topcu efendim.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, bunlar
sataşma değil ki, kendi görüşlerimi söyledim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Evet, öyle dediniz yahu! Mesnetsiz atıyorsa…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – “Küçük adamlar şahıslarla uğraşır.” dediniz. Herhâlde bir
özür dilemeniz gerekiyor Fikri Bey.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Niye özür dileyelim?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Şahıslarla uğraştınız da olmadı yani.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İşiniz gücünüz şahsiyet.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Olmadı yani.
BAŞKAN –
Sayın Topcu, iki dakika içinde lütfen…
9.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun,
Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle…
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Kişisel görüşlerimi söyledim.
ZÜHAL
TOPCU (Devamla) – Evet, Fikri Hocam.
Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum: Hani bu gensoru verme olayı küçük beyinli insanların
bir çabası olarak verilince…
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Asla… Asla…
ZÜHAL
TOPCU (Devamla) - Eğer yanlış anlamadıysam, İç Tüzük’e koyanlar o zaman küçük
beyinli diye düşünüyorum; ki, böyle bir uygulama oldu.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Kastım o değildi.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bunu söyleyen küçük beyinlidir zaten.
ZÜHAL
TOPCU (Devamla) - Evet… Yani, onu lütfen geri alır iseniz memnun olurum. Onu
söyleyeyim.
Şimdi
“Eğitimde delil.” deyince acaba nicel ve nitel özellikleri birbirine mi
karıştırıyoruz diye böyle bir soru sormak geldi. Şimdi, burada “delil”
dediğimiz… Aslında bina sayıları tabii ki önemlidir, sınıf sayıları, imkânlar
önemlidir ama bunların içinin nasıl doldurulduğu önemli; bunlara çok dikkat
etmemiz lazım. Bunun için de ulusal ve uluslararası kriterler vardır.
Özellikle, bu çocuklarımızın nasıl beslendiğine yönelik... “Beslenme” derken,
fikriyat olarak, öğretim olarak, ben bunları vermek istiyorum. Çok güzel
sınıfları, teknolojik sınıfları koyabilirsiniz, hazırlayabilirsiniz ama bunları
nasıl doldurduğunuz önemli. Eğer kalite yükseldiyse PISA sonuçlarına bakmanızı
öneriyorum. Kalite yükseldiyse OECD standartlarında nasıl bir başarı
sağladığınıza bakmanızı öneriyorum ve çocukların kendini ifade etme becerileri,
esnetme becerileri, bilgileri kullanma, kavramları kullanma becerilerine
bakmanızı öneriyorum. Onun için, yani bina yapmak önemli ama bunların içinin
doldurulması onlardan da önemli. Bunu söylemek istiyorum özellikle. Onun için,
verdiğimiz önergenin mesnetsiz, asılsız olarak, böyle bir iddiayla çürütülmeye
çalışılması mesnetsiz diye düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Topçu.
Buyurun
Sayın Işık.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Ne dedi?
BAŞKAN –
Nasıl bir sataşma?
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) – Biraz önce niye sormadınız? Kaç kişi kalkıyor her seferinde
ya. Sizde bir hatipten sonra en az 3 kişi kalkıyor, konuşuyor ya.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Hayır, ne dedi?
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – CHP Grup Başkan Vekilinin ifadelerini sataşma olarak kabul
ediyorum, söz istiyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır efendim, sataşma yok Sayın Başkan.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Açıkça ifade etmek zorunda...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hayır, öyle olmadığını herhâlde… Özür dileyecektir belki.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Gerçeğe aykırı beyanda bulunduğumu ifade etti, bunu
açıklayayım, bir.
İkincisi
de…
BAŞKAN –
Peki, iki dakika içinde, lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeden.
Buyurun.
10.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, hiçbir şeyi delilsiz konuşmuyoruz. Sayın İnce’yle ilgili,
soyadını şu anda hatırlamadığım “Esra” diye bir Hanımefendi’nin Meclise
alınışını lütfen Grup Başkan Vekili incelesin. Benim, özellikle, saygı duyduğum
Zuhal Hanım’a ve işte, efendim, diğer Ahmet Duran Bulut Beyefendi’ye asla
“küçük beyin” gibi bir kastım olmamıştır, böyle bir şeyin anlaşılması dahi beni
çok üzer. Ben sadece Bakanın şahsına yönelik “Şöyle oldu, böyle oldu.”
ifadeleri kastettim, bir.
İkincisi
de, değerli arkadaşlar, eğitimde kaliteyi yakalamak bir süreç işidir. Bakın,
eskilerin çok güzel bir sözü var, der ki: “Bir yılda ürün almak isterseniz
toprağı ekin, on yılda ürün almak isterseniz ağaç dikin, yüz yılda ürün almak
isterseniz insan yetiştirin.”
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sen ağaç kesiyorsun, ne ağaç dikmesi!
FİKRİ
IŞIK (Devamla) – Şu anda, AK PARTİ İktidarı olarak, biz, kalite noktasında
başarıları yakalamaya başladık. Son üç PISA sınavında, az da olsa, yeterli
olmasa da iyileşmeleri görüyoruz ve inanıyoruz ki 2012 PISA sonuçları 2009’dan
daha iyi çıkacak, 2015 PISA sonuçları çok daha iyi çıkacak. Neden?
Bakın,
2005-2006 yılında yapılan müfredat reformu bugün yavaş yavaş meyveye dönmeye
başladı. Siz de bir eğitimci olarak çok iyi biliyorsunuz ki eğitimde sonuçlar
bugünden yarına alınmaz. Dolayısıyla, sabretmek durumundayız, politikaları
doğru ve kararlı bir şekilde uygulamaya devam etmek zorundayız.
Son bir
cümle söyleyeyim, dershanelerle ilgili konuştunuz, ama MHP’nin Parti
Programı’nın 133’üncü sayfasının son satırına bakın, “Dershanelerin özel
okullara dönüştürülmesi teşvik edilecektir.” diyor. Lütfen, bunu da dikkatinize
sunuyorum.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İntihal yapmışlar herhâlde bizden!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, biraz önce sayın konuşmacı
kürsüye çıktı, bundan önceki konuşmasında, Sayın Muharrem İnce’nin yanında
çalışan elemanlarla ilgili bir iddiada bulundu. Elinde herhangi bir iddia yok,
bir şey yok, çıktım, açıklama yaptım.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Hayır, “KPSS’yle mi alındı?” dedim, niye cevap vermiyorsunuz?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Şimdi tekrar çıkıyor, diyor ki: “Soyadını
bilmiyorum ama ismi Esra.” diye bir şey söylüyor. Yani böyle bir şey yok, Sayın
İnce’ye sordum, “Benim ‘Esra’ diye yanımda çalışan herhangi birisi yok.” dedi.
Şimdi,
böyle bir Parlamento görüşmesi olabilir mi Sayın Başkan?
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Hamzaçebi, bakın, Divanda yüzlercesi alınmıştır, AK
PARTİ’nin bu konuda söyleyecek sözü yok!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Bu kadar düzeyi düşürmeyin, soyadı yok!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani insan alır eline, şu isim, şu soyadı, şu kişi,
şu yasaya aykırı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde göreve başlatılmıştır…
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) – Yarın onu da söylerim!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Böyle bir iddia yok, sürekli çamur atmakla meşgul.
Sayın
Bakanla ilgili olarak Sayın Oktay Ekşi’nin makalesine sığındı, Sayın Ekşi
açıkladı, makale burada, konunun gerçekle hiçbir ilgisi yok. Yani Sayın Bakanı
savunabilmek için bu kadar zor duruma düşen bir konuşmacıyı ben hiç görmedim.
Genel Kurulun bilgisine sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi, sözleriniz zapta geçti.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Herhâlde gensoruya “Evet.” diyecek galiba!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Biz belge bekliyoruz. Ne yaptığını bilmiyor.
VI.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 21
milletvekilinin; Bakanlığı yönetemediği, yeni oluşturulan sistemlerin ve
projelerin yürütülmesinde sorunlar yaşandığı ve öğretmenlik mesleğinin
itibarını düşürdüğü iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/20) (Devam)
BAŞKAN –
Değerli milletvekilleri, gruplar adına görüşmeler bitmiştir.
Şimdi,
Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer…
Buyurun
Sayın Dinçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Çok
değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacıları dinlediniz. Ben de çok dikkatle
dinledim. Gerek şahsımla ilgili gerekse Millî Eğitim Bakanlığı ve eğitim
sistemi ile ilgili yapılan eleştirilerden hareketle şunu düşünebilirsiniz: 2003
yılına kadar Türkiye’de eğitim çok iyiydi, çocuklarımız küresel düzeyde rekabet
edebilecek bilgi ve yeteneklere sahipti, öğretmenlerimiz bu ülkenin en
prestijli konumunda bulunuyorlardı, dolayısıyla bizler onları daha aşağılara
çektik. Öyle varsayabilirsiniz.
Şimdi
ben, bütün bunların ne kadar gerçekçi bir zemine oturduğunu ve hakikaten
söylenenlerin neye tekabül ettiğini sizlerle kısa kısa paylaşacağım.
Öncelikle
şunu söyleyeyim: 2002 yılında ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 50,6
civarında, yüzde 51 bile değil.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Anlamadım ki, ilköğretim mi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Yine 2002 yılında… Affedersiniz,
ortaöğretimde yüzde 51,6, ilköğretimde ise yüzde 91 civarında.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Hangi ülkede Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Hangi ülkeyi konuşuyoruz şu anda biz?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Fransa mı?
S.NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – 1992 ile 2002’yi kıyaslarsak yine rakamlar farklı çıkacak,
çok doğal.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – 2002 yılında Türkiye’de yüzde 91
ilköğretimde okullaşma,…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz eleştirilere cevap verin Sayın Bakan.
S.NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – On sene geçmiş, e tabii değişecek!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – …yüzde 51,6 ortaöğretimde. Yine aynı
tarihte derslik başına düşen öğrenci sayısı 36. Aynı tarihte 350 bin civarında
öğretmen…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz eleştirilere cevap verin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – …ve gelirleri, yıllık gelirleri -OECD
ölçeğine göre söylüyorum- yıllık fert başına gayrisafi millî hasılaya tekabül
ediyor, bir.
Dünyanın
geldiği noktayı ben şimdi size kısaca tanımlayayım. Bu yapı içerisinde, 2009
yılında, tüm dünya -Afrika ülkeleri dâhil, Güney Asya ülkeleri, Latin Amerika
ülkeleri dâhil olmak üzere- ortaöğretimde yüzde 88 okullaşma oranına gelmiş,
ilköğretimde bütün ülkeler kendi sorunlarını çözmüşler. Amerika Birleşik
Devletleri, toplam nüfusunun yüzde 40’ını üniversite mezunu yapmaya çalışıyor,
Japonya çağ nüfusunun yüzde 100’ünü üniversite mezunu yapmaya çalışıyor.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sen ne yapıyorsun? Molla eğitimi!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Güney Kore çağ nüfusunun yüzde 100’ünü
üniversite mezunu yapmaya çalışıyor ve Türkiye’de biz lise eğitimini on iki
yıllık zorunlu hâle getirdiğimiz için suçlanıyoruz.
FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Hiç kimse suçlamıyor!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Suçlayan yok ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Aslında, aradaki mesafenin nasıl
kapatılacağına dair hiçbir fikri de duymadık şu ana kadar.
FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Çarpıtma bu, tam bir çarpıtma!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Çarpıtıyorsunuz ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Şunu söyleyeyim: 2002 yılında değil şu
anda bile, bütün çabalarımıza rağmen, Türkiye'nin eğitim yaşı 6,1, dünyanınsa
12. Öyleyse, bunun nasıl kapatılacağına dair bizim önerimizin dışında başka bir
önerisi olan varsa lütfen bunu söylesin.
Biz,
evet, yeni biz vizyonla eğitim sistemini yeniden yapılandırdık. Eğitim
sistemini değil, aynı zamanda Millî Eğitim Bakanlığını da yeniden
yapılandırdık. Çünkü, yeni bir vizyon ancak yeni kaynaklarla, yeni bir yapıyla,
yeni beşerî kaynaklarla ulaşabileceğiniz bir noktadır. Dolayısıyla…
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Ama başarısızsınız!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Bunun tespitini de kamuoyu yapacak, hiç
merak etmeyin, telaşa düşmeyin. Kamuoyu kimin başarılı olduğunu, kimin
olmadığını tespit edecek. Sadece ulusal kamuoyu değil, aynı zamanda
uluslararası kamuoyu da bunu tespit edecek.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Rakamlar ortada Sayın Bakan!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Bu açıdan bakıldığında, bakınız, ben
size, yeniden yapılanmayla neler yaptık kısaca anlatayım. Muhtemelen, üzerinden
bir yıla yakın bir zaman geçti, hatırlamakta yarar var.
Çok
değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığını yeniden yapılandırdık. Yeniden
yapılandırmadan önce, 35’ten fazla yönetim birimimiz vardı bizim, genel
müdürlük, bağımsız yönetim birimleri dâhil olmak üzere.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Millî eğitim diye bir şey bırakmadın, hangi yüzle çıkıp burada
konuşuyorsun?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Yeniden yapılandırma sürecinden önce
sadece mesleki eğitimle ilgilenen 5 tane genel müdürlük vardı. Tüm dünyanın
dile getirdiği ve artık toplumum eğitim sisteminin yeni bir alanı olarak açılan
“hayat boyu öğrenme”yle ilgili hiçbir çalışma yoktu. Meslek liseleri giderek
zayıflayan bir konuma inmeye başlamıştı.
Şimdi, bu
yapı içerisinde biz yeniden yapılanmayı kurduktan hemen sonra bir kere teşkilatı
çok küçük ve etkin hâle getirdik çünkü daha kısa, daha çabuk karar verebilen,
daha düşük maliyetle karar verebilen, daha esnek bir yapıyla ancak dünyaya uyum
sağlayabileceğimizin farkındayız. Bu açıdan, şu anda bizim yaklaşık 20
civarında yönetim birimimiz var, genel müdürlük ve idari birim olarak bakacak
olursanız, Özel Kalemi, Basın Danışmanlığını, Hukuk Müşavirliğini çıkarırsanız
15-16 civarında. Biz bunu yaparken mesleki eğitimi tek çatı altında topladık ve
mesleki eğitimle ilgili ciddi bir uyumsuzluk problemini ortadan kaldırdık.
Artık, mesleki eğitimde kız meslek lisesi, endüstri meslek lisesi, Anadolu
endüstri meslek lisesi, teknik ve endüstri meslek lisesi gibi birden çok yapı
içerisindeki uyumsuzluk, çekişme ve çatışmalar, program farklılıkları ortadan
kaldırıldı ve süratle de yeni yaptığımız yapılanmayla birlikte, biz, artık,
ders yerine çağdaş, modern dünyanın eğitim tekniklerine uygun, eğitim
metodolojierine uygun bir yapıyla da ünite esaslı eğitim sistemini uygulamaya
koyacak noktaya geldik.
Hayat
Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü kurarak aslında öğrenimin ve eğitimin sadece on
sekiz yaşına kadar veya -üniversite eğitimini dâhil ederseniz- yirmi iki yaşına
kadar değil, artık içinde bulunduğumuz dünyada, insanın ömrü boyunca öğrenmeye
ve eğitime ihtiyaç olduğu varsayımından hareketle yirmi beş yaşından sonraki
insanlarımız için de eğitim yapabilecek sağlam ve güçlü bir altyapı kurduk.
Okul
öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul ayrı ayrı değil, artık tek Temel Eğitim
Genel Müdürlüğü çatısı altında birleştirildi ve bütün eleştirilere rağmen okul
öncesi eğitimde de tıpkı ilköğretimde olduğu gibi eğitimin yüzde 100’e ulaşması
için bütün gücümüzle çalışıyoruz.
Hep
öğretmene önem verilmesi gerektiğinden...
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Başka adam yok muydu, bacanağını müsteşar yapmışsın!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – …öğretmenin itibarsızlığından
bahsedenlere hatırlatmak istediğim küçük bir sürprizim daha var: Bu zamana
kadar Millî Eğitim Bakanlığında münhasıran adı olmakla birlikte münhasıran öğretmenle
ilgilenen bir genel müdürlük yokken bugün öğretmenin itibarını artıracak,
mesleki gelişimini sağlayacak, kariyer planı üzerinde çalışacak özel bir
fonksiyonla görevlendirilmiş bir başka genel müdürlük kurduk. Daha önceden adı
vardı ama öğretmenlerin mesleki eğitimini bile yapamayan bu birime yeni bir
misyonla özel öğretmenlik için ve öğretmenlik mesleği için bir tanımlama
yaptık.
Bütün
bunların dışında hiyerarşik basamakları azalttık. Sekiz basamaklı bir
hiyerarşiyi, müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür
yardımcısı, daire başkanı, şube müdürü, şef, memur diyene kadar aşağı yukarı
sekiz-dokuz basamaklı bir hiyerarşiyi dörde düşürdük. Aynı zamanda ille
ilişkilerimizi, il düzeyindeki ilişkilerimizi tanzim ettik.
Bakınız,
nasıl tasarruf sağlandığına ve de etkin çalışıldığına dair küçük bir örnek
vereceğim size: 2011 yılında -kendi dönemimize dair bir rakamdır bu- Millî
Eğitim Bakanlığı eski teşkilat yapısı, eski süreçleri, eski karar mekanizmaları
ile birlikte o tarihte yürürlüğe konulan ve projelere dâhil edilen yatırım
programındaki bütün yatırımların ancak yüzde 10’unu ihaleye çıkabiliyorken,
2012 yılında, alınan bütün tedbirlerden sonra bu yıl 2012 yılı programına
alınmış bütün yatırım projelerinin tam yüzde 58’ini biz eylül ayı sonu
itibarıyla ihale ettik. Dolayısıyla tabii ki Millî Eğitim Bakanlığının esnek,
hızlı çalışan bu yapısı birilerini rahatsız etmiş olabilir ama bunun üzerine
çok fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Bütün
bunları yaptıktan sonra bu yapıyı kaldırabilecek ciddi bir kadro çalışması da
yaptık. Hani, yine eleştirenler daha çok ehliyet ve liyakat üzerinden
eleştirdiler ama aslında ehliyet ve liyakatle birisinin nasıl
görevlendirileceğine dair hiçbir fikirlerinin olmadığını da bu vesileyle gördük
çünkü özellikle il müdürlerinin atamasıyla ilgili yapılan eleştiride aslında
yöneticilik kıdemi yetersiz olanların aynı zamanda liyakatsiz olduğu gibi bir
sonuçla değerlendirme yapıldı. Evet, ben o arkadaşlarımı görevlendirdim.
Onların yöneticilik kıdemleri de zayıf, yetersiz ama yetişme tarzları,
tecrübeleri ve eğitimleri itibarıyla belki de kıdeme sahip çok yöneticiden daha
iyi konumda olduklarını biliyor ve onların başarılarıyla buradan da övünüyorum.
Başka bir
şey daha söylemek istiyorum: Hakikaten göreve getirdiğimiz arkadaşlarla ilgili
küçük bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Görevden aldıklarımla ilgili
bilgiyi paylaşmaksızın, sadece bilmenizi istediğim şey şu: Yeni göreve
gelenlerin tersini siz varsayabilirsiniz.
Şu anda,
daha önceki dönemde 393 şube müdürü görev yapıyor ve yaklaşık da 140 daire
başkanı, genel müdür, genel müdür yardımcısı görev yapıyorken Bakanlığımızda,
bugün o 140’ın karşılığı olarak 114 genel müdür ve grup başkanı görev yapıyor.
393 şube müdürü yerine ise 17 tane şube müdürüyle çalışıyoruz. Aktif kadroda
görev yapanları kastediyorum. İşte, bu 114 yöneticinin tam 54 tanesi yüksek
lisansını tamamlamış, 4 tanesi yüksek lisansına devam ediyor, 23 tanesi
doktorasını tamamlamış, 9 tanesi doktorasına devam ediyor. Sadece, yüksek
lisans ve doktorası olmayan 13 tane arkadaşım var, onlar da eski tecrübelerine
istinaden görevdeler ama daha önemlisi, bu arkadaşların tamamı en az beş ila on
yıl süreyle sahada öğretmenlik yapmış, alan bilgisine ve tecrübesine de sahip
insanlardan oluşuyor.
Yine bu
arkadaşlarımın şu anda, eğer biz KPDS’de yani yabancı dil sınavında 70 puanı
yabancı dil biliyor kabul edersek -ki bürokrasi bunu kabul ediyor- bizim
yaklaşık olarak 39-43 tane arkadaşımız bu puana sahip yabancı dil bilgisine
sahip. Ama KPDS’si olmadığı hâlde bir yabancı dili iyi bilen ve konuşan,
üzerine ikinci, üçüncü yabancı dili bilen arkadaşlarımızın toplam sayısının 54
olduğunu size söylersem nasıl nitelikli bir kadronun Millî Eğitim Bakanlığında
çalıştığını size ifade edebilirim. Evet, bu arkadaşları ben göreve getirdim ve
bunların her birisi de göreve gelirken ehliyeti, liyakati hesap edilerek
getirildiler ve bunların her birisinin başarı şartlarını ve kurallarını ortaya
koyduk ve ben bu arkadaşlarımla yaklaşık bir yıl çalıştım. Oyunun kuralı,
başarılı olmanın bedeli belliydi ve hepsini geçici görevlendirmeyle göreve
getirmiştim. Görevde başarılı olan arkadaşlarım bugün görevlerine devam
ediyorlar, başarılı olmadıklarını düşündüğüm yahut da takıma ayak uyduramadıklarını
düşündüğüm, yine kendi göreve getirdiğim arkadaşlarımı değiştirdim, yerlerine
yenilerini koydum, onlarda da aynı ehliyet ve liyakat şartlarını aradım. Ne
mahzuru var? Kendi göreve getirdiğim arkadaşlarımı görevden alacak kadar
dirayet sahibi olduğumu gösteren bir belge değil midir bu? Daha da önemlisi,
Millî Eğitim Bakanlığının aslında başarı esaslı bir çalışma yaptığına dair en
büyük göstergelerden birisi değil midir bu? Daha da önemlisi, aslında bizim
liyakati esas aldığımıza dair bir ifade değil midir bu yaklaşım tarzı?
Bunun
üzerine başka bir şey koyayım: Eğer bu arkadaşlarımızın performansını ölçtüysek
onun sonucunu hep beraber gördük. Mayıs ayında çıkmış 4+4+4 sisteminin haziran
ayından sonra hemen çalışmaya başlanmış olmasını göz önüne alırsanız Eylül
17’sine Türkiye yepyeni bir sisteme sorunsuz girdi. O, bu arkadaşlarımın
başarısıydı. Ben, görevden aldığım veya almadığım, bugün görevde olan veya
olmayan bütün arkadaşlarıma sizin huzurunuzda teşekkür ediyor, onların destek
ve yardımlarının ne noktaya bizi getirdiğini anlatmak istiyorum.
Çok
değerli arkadaşlar…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bir de Talim Terbiye Kurulundan bahset bakalım, Talim
Terbiyeden.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Çok güzel, unutmuştum. Talim Terbiye
Kuruluna da aynı şeyi yaptım. 15 tane üyesi varken üye sayısını 10’a düşürdüm
ve oraya atanacak üyeler daha önceden öğretmenlik yapmış, torpili olan, Bakana
yakın olan birilerinin kolayca gidebildiği bir mekânken, bir makamken…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ya oraya 9 tane üyeyi siz aldınız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – …şimdi oraya nitelik tanımlaması yaptım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Torpillileri niye getirdiniz oraya?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Oraya, yurt dışında ve yurt içinde eğitim
konusunda uzmanlaşmış insanları göreve getirdik.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Hüseyin Bey’le Nimet Hanım’ı bu kadar böyle töhmet altında
bırakmayın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Eski bakanları bu kadar suçluyorsunuz…
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – 10 üyeyle çalışıyor ve bundan sonra da
yeni ve tüm dünyanın takip ettiği panel sistemiyle kitap yazma ve kitap
denetleme yöntemini Türkiye’ye getirdik, hayırlı olsun.
LEVENT
GÖK (Ankara) – 130 tane öğretmeni sürdünüz ama.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Evet, aynen. Çünkü, bu yaptığımız
uygulama ve panel sistemi, artık bizim, Bakanlıkta kitap denetleyecek otuz
yıllık, kırk yıllık öğretmenlere ihtiyaç duymamızı engelliyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – “Aynen.” diyor, duydunuz değil mi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, bu konuyla
ilgili…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – “Sürme” tabiri yakışık almadı Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Ben kullanmadım o tabiri.
OKTAY
VURAL (İzmir) – “Evet.” dediniz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – “Evet.” dediniz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – O sorana söyleyin onu siz.
Şimdi,
çok değerli arkadaşlar, öğretmenle alakalı olarak, hakikaten, öğretmenin
itibarsızlaştığıyla ilgili, bunun da benim söylemlerime dayandığına dair bir dedikodu
almış ortalığı gidiyor. “Dedikodu” diyorum, çünkü bunların hiçbirisi, o
söylenen sözlerin, nerdeyse bana yakışmaz ve ben de böyle şeyler söylemedim
zaten. Ama zannediyorum arkadaşlar, herhangi bir alanla ilgili sorun tespitini
yapmanın, içinde bulunduğumuz sorunu anlayıp, fark edip onu kabullenerek, onun
üzerinden çözüm geliştirmenin yaklaşım tarzıyla hamaset yapmayı birbirine
karıştırıyorlar. Bugün, şimdiye kadar öğretmenlerimiz için sizlerin söylediği
hamaset dolu “İşte, öğretmenler çok değerlidir, öğretmenler şu kadar önemlidir
bu kadar önemlidir.” türünden değerlendirmelerle hakikaten öğretmenlik
mesleğine bir değer katılıyorsa ben onu anlayabilmiş değilim ve asla benim
tarzım da değil. Evet, öğretmenler bizim eğitim sistemimizin merkezindedirler.
Biz öyle görüyoruz. Öğretmenlik mesleğini, Türk eğitim sisteminin ve dünyadaki
tüm eğitim sistemlerinin aslında belki de en kritik faktörü, stratejik önemi
haiz, önemli bir unsuru olarak değerlendiriyoruz. Ama bunu hamasetle değil,
bunu birkaç güzel sözle değil, yaptığımız uygulamalarla ortaya koyuyoruz.
Bir kere,
her şeyden önce, bu zamana kadar alınan öğretmenlerin sayısı mukayese
edildiğinde, 2003 yılına kadar alınan öğretmenlerle o zamandan bu zamana kadar
alınan öğretmenlerin sayılarını lütfen karşılaştırın. Arkadaşlarım sayıları
size verdiler. Dolayısıyla, ona bakıldığında aslında biz öğretmen kadrosunu
doldurarak…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, 2002 yılındaki kadroyu bir söyleyin, alınan öğretmen
sayısını bir söyleyin, arkadaş bir öğrensin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – …öğretmenin eğitim sistemi içerisindeki
yerini daha belirgin hâle getirmiş olduk. Bugün, Türkiye’de, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde norm kadroya göre öğretmenlerin doluluk
oranı yüzde 90’a ulaşmıştır, hatta yüzde 92’ye ulaşmıştır. Yine, bugün,
Türkiye’nin geri kalan bölgelerinde öğretmenlerin norm kadroya göre doluluk
oranı yüzde 85’tir.
Çok
değerli arkadaşlar, öğretmenlerin maaşlarıyla ilgili olarak, 2002’den bu zamana
kadar, çok net ve kesin bir ifadeyle söylüyorum, reel olarak yüzde 135’lik,
kümülatif enflasyon çıktıktan sonra, biz yüzde 122’lik reel artış sağladık
maaşlarında ve bugün yine aynı ölçeği veriyorum. Fert başına gayrisafi millî
hasılaya göre öğretmenlerimizin aldıkları maaş yani toplam gayrisafi millî
hasıladan aldıkları pay 1’den 1,12’ye çıkmış ve reel olarak ciddi bir artış
sağlanmıştır. Tabii, bunlarla ilgili söylenecek o kadar çok söz var ki maalesef
vaktim bitiyor.
Burada
dile getirilen birkaç husus var, üzerinde konuşmak istemediğim ama sizleri
bilgilendirmek istediğim. Onlardan bir tanesi, maalesef, kardeşim ve çocuğumla
ilgili dedikodu burada dile getirildi. Çok şükür, açık ve net yine söylüyorum:
Ekşi ayran içmedim, karnım ağrımıyor. Benim kardeşim, ben Ankara’ya gelip
Başbakanlık Müsteşarı olmadan önce Türkiye’deki herhangi bir hastanede başhekim
yardımcısıydı, hâlâ öyle, aktif değil belki ama o kadroda öyle. Dünya Bankası
projesinde çalıştığı doğrudur. Ama Dünya Bankası projesinde çalışan insanları
buradaki insanlar, Sağlık Bakanlığının personeli seçmez, Dünya Bankasının o
projeyi destekleyen birimi seçer ve onlar onaylar. Çünkü benim kardeşim sadece
doktor değil, aynı zamanda Türkiye’de hastane yönetimi konusunda uzmanlaşmış
çok az sayıdaki insanlardan birisidir ve Sağlık Bakanımız da buradadır,
kendisi.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nerede? Yok burada.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Bir kere olsun, kendisine, konuyla ilgili
kardeşimden bahsetmişsem -sekiz on yıllık süre içerisinde- yüzüme hep beraber
tükürebilirsiniz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Kardeşiniz bahsetmiş olabilir mi?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Çünkü bu konuda bu kadar açık ve net bir
şey söylüyorum.
Kendi
oğlumla ilgili verilen bilgi doğru değil, dedikodudur. Benim çocuğum Türk Hava
Yollarında çalışmıyor, Türk Hava Yollarının da ortak olduğu bir Amerikan
firmasında çalışıyor. Buraya gelmeden önce, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir
sigorta şirketinde; tekrarlıyorum buraya gelmeden önce Amerika Birleşik
Devletleri’nde bir sigorta şirketinde yöneticiydi. Buraya transfer ettiler,
ahla vahla, isteyerek ve şimdi de benim çocuğum oradan zaten belki yıl sonu
itibarıyla ayrılacak ve hiç birinizin çocuğunun bu kadar hassas bir şekilde
istihdam edilebileceği başka bir fırsat bilmiyorum, özellikle beni
suçlayanların. Açık ve net şunu söylemek istiyorum: Bugün benim kardeşim ve
çocuğum ben Bakan olmasaydım çok daha iyi yerlerde olacaklardı. O yüzden
alnınızın akıyla, tıpkı sizin karşınızda nasıl izah ediyorsam herkese bunu izah
edebilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İntihalle
ilgili başka bir şey söyleyeyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Sürem bitti ama birkaç cümleyle...
Oktay
Ekşi doğru söylemiyor. Oktay Ekşi verdiği bilgi itibarıyla, benim işletme
yönetimi konusunda Tamer Koçel’den bir intihalim olmadı.
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) – İki dakika daha verseniz Sayın Başkan.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Oktay Ekşi’yi de biliyoruz, sizi de biliyoruz Sayın Bakan.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, açın duyalım, zaten bir şey yok!
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Neyi doğru söylemiyormuşum?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Ben işletme yönetimi ve oradaki intihal
üzerine suçlanmadım ve ceza almadım. Önce onun üzerinden suçlamaya geçenleri…
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) – Duyulmuyor Sayın Başkan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Sayın Başkan, mikrofonu…
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, özür diliyorum, kimseye vermedim, size de vermeyeceğim. Kusura
bakmayın.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Yayın yok, bir şey yok ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Dinçer.
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Ekşi…
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Gayet açık olarak sataştı efendim, yanlış bir beyanda
bulundu.
BAŞKAN –
Ne dedi efendim? Sizinle ilgili bir şey mi söyledi?
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Bir şey demedi ki.
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Açıkça yalancı olarak itham etti.
BAŞKAN –
Lütfen bir dakika içinde ve bir şeye meydan vermeden.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşi’nin, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OSMAN
OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Saygıdeğer arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanı bendenizin
gerçeğe aykırı beyanda bulunduğumu ifade ettiler. Bir Millî Eğitim Bakanı,
kendisi eğer gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiyse, o zaman, ona teslim
ettiğimiz çocukların geleceği açısından hepimizin çok ciddi bir meselesi var
demektir. Size arz edeyim efendim: Millî Eğitim Bakanı, kendisinin Profesör
Doktor Tamer Koçel’in “İşletme Yöneticiliği” kitabından intihal yaptığı gerçeği
tarafımdan gazeteci olarak ortaya çıkarıldıktan sonra –tekrar ediyorum-
hakkımda dava açmaya teşebbüs etti, reddedildi. Aradan zaman geçti, Sivas
Üniversitesinde Yardımcı Doçent olan “Yahya Fidan” isimli genç kendisiyle
birlikte iki imzalı bir kitap yayınladı. Sivas’taki Cumhuriyet Üniversitesi,
bunun üzerine, çok muhtemelen bir ihbarı esas alarak kitapta inceleme başlattı.
Yahya Fidan’a…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Ekşi, teşekkür ederim efendim.
Bunu
demin de anlattınız, aynı şey.
Rica
ediyorum, lütfen, lütfen efendim…
MEHMET
METİNER (Adıyaman) – “Mahkeme kararı var.” dediniz, onu gösterin.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşmadan ve yanlış
bilgiden dolayı düzelteceğim bilgiler var, söz istiyorum.
BAŞKAN –
Bir dakika size de söz vereceğim.
OSMAN
OKTAY EKŞİ (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Ekşi, söyledim “bir dakika” diye, lütfen… Yani söylediniz, açıklığa
kavuştu.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Tam bitiremedi Sayın Başkan, devamı var daha.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Topcu mu konuşacak?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, grubumuz adına konuşan Sayın Zühal Topcu’yla ilgili
“hamaset” demek sureti ile bununla ilgili gerçeğe aykırı ifadelerde bulundu,
bunun samimiyetle ilgili olduğuna ilişkin lütfen söz veriniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OSMAN
OKTAY EKŞİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, söylediğim her şey mahkeme kararıyla
kesinleşmiştir, Sayın Bakana sorabilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Ekşi, özür diliyorum, “birer dakika” dedim, tamam sizinki.
Sayın
Topcu, buyurun efendim…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Böyle bir sataşma olur mu ama Sayın Başkan, Allah aşkına!
BAŞKAN –
Sayın Topcu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Siz de
bir dakika içinde lütfen, neyi açıklayacaksanız…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Usul tartışması aç.
BAŞKAN –
Sakin olun!
12.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun,
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, her zaman
söylediğimiz gibi, bizim amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Bu çocuklar
bizim. Bu eğitim sisteminde şekillendirmeye çalıştığımız veya çalışacağımız
çocuklar bizim. Onun için, Sayın Bakan diyor ki: “Hamaset yapıyorsunuz.” Biz
hamaset filan yapmıyoruz.
Sayın
Bakan, biz bu işin içinde bu saçları ağarttık; onu söyleyelim önce, onu
diyelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın
Bakana bir soru sorulduğunda hemen şu cevabı veriyor: “Bilmiyorsunuz.” Aslında
bilmeyen kendisi. Yirmi sekiz yıldır bu camia içinde çalıştık. Kendisi güya,
küçük düşürmeye yönelik şu ifadelerle, demin söylediğim ifadeyle,
“Bilmiyorsunuz.” şeklinde gibi…
Sayın
Bakan, biz her şeyi biliyoruz ve sizi yakinen takip ediyoruz. “Yeni vizyon
oluşturduk.” diyorsunuz, vizyon yok ortada; “Mesleki teknik eğitimi yeniden
yapılandırdık.” diyorsunuz, yeni bir yapı yok ortada ve sürekli söylediğiniz
şeylerin hiçbirini gerçekleştiremiyorsunuz.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Topçu.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hocam, Sayın Bakanı sınava alalım, bakalım, geçer mi geçmez mi?
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) – Efendim?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sınava alsak Sayın Bakanı Alim Hoca’yla birlikte…
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, bir dakika içinde siz de bir açıklama yapar mısınız lütfen.
SIRRI
SAKIK (Muş) – İki dakika verin Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hayır, hayır, bir dakika lütfen.
Sayın
Bakan, buyurun.
13.- Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in,
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Çok değerli arkadaşlar, ben tekrar
söylüyorum, ben “İşletme Yönetimi” kitabında Tamer Koçel’den alıntı yaptım diye
suçlanmadım ve ceza almadım. Hatta o dönemde bu söz konusu olunca Tamer Koçel
-o dönemin Milliyet gazeteleri takip edilebilir- çıktı, basına demeç verdi,
“Bizim bu konuda herhangi bir sorunumuz yok. Ömer Bey’in intihal ettiğine dair
bizim elimizde hiçbir bilgi yok.” dedi. YÖK, buradan bir şey çıkaramayacağını
düşündüğü için daha sonra uydurma bir mektupla “İşletme Yönetimi” kitabı
üzerinden ceza verdi bana.
Şimdi,
ben sadece şunu söylemek istiyorum, üzerinde çok fazla durmayacağım: Vesayet
rejiminin zulmüne sahip çıkanların ağzında kokuşmuş ve çürük bir sakız var,
eğer onu çiğnemeye devam etmek istiyorlarsa edebilirler. O konuda alnım açık,
gönlüm geniş ve çok rahat bir şekilde konuşuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
VI.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu ve 21
milletvekilinin; Bakanlığı yönetemediği, yeni oluşturulan sistemlerin ve
projelerin yürütülmesinde sorunlar yaşandığı ve öğretmenlik mesleğinin
itibarını düşürdüğü iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/20) (Devam)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer hakkındaki gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin oylamasının açık oylamayla yapılmasına dair bir önerge
vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Buyurun.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Millî
Eğitim Bakanı hakkında verilen gensoru önergesinin açık oylamayla oylamasını
arz ederiz.
Oktay
Vural, İzmir? Burada.
Alim
Işık, Kütahya? Burada.
Zühal
Topcu, Ankara? Burada.
Ali
Uzunırmak, Aydın? Burada.
Ali
Halaman, Adana? Burada.
Reşat
Doğru, Tokat? Burada.
Nevzat
Korkmaz, Isparta? Burada.
Koray
Aydın, Trabzon? Yok.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Tekabül ediyorum.
BAŞKAN –
Sayın Türkoğlu üstleniyor.
Lütfü
Türkkan, Kocaeli? Yok.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) – Tekabül ediyorum.
BAŞKAN –
Sayın Halaçoğlu üstleniyor.
Ali Öz,
Mersin? Burada.
Emin
Çınar, Kastamonu? Burada.
Seyfettin
Yılmaz, Adana? Burada.
Ahmet
Kenan Tanrıkulu, İzmir? Burada.
Mehmet
Erdoğan, Muğla? Burada.
Emin
Haluk Ayhan, Denizli? Burada.
Ahmet
Duran Bulut, Balıkesir? Burada.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektronik
oylama cihazıyla oylama yapacağız.
Alınan
karar gereğince açık oylamanın elektronik cihazla yapılması için üç dakikalık
süre veriyorum. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile ilk imzasını da
taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu arada, Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında verilen
(11/20) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme alınıp alınmasına dair
yapılacak oylamada Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali
Yıldırım, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yerine; Avrupa Birliği Bakanı
Sayın Egemen Bağış, Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay’ın yerine; Millî Savunma
Bakanı Sayın İsmet Yılmaz, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın
yerine; Kalkınma Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Sayın Fatma Şahin’in yerine; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yerine de
Sayın Ali Babacan oy kullanacaklardır efendim.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri (11/20) esas numaralı Gensoru Önergesinin açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan
oy sayısı : 327
Kabul : 54
Ret : 273
Çekimser : -
Boş : -
Geçersiz : - (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mustafa Hamarat Muhammet Bilal Macit
Ordu İstanbul”
Bu
şekilde, Millî Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer hakkında verilen gensoru
önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yine düştü ya, yine olmadı, yine 276’dan aşağı. AKP Grubu
güvenmiyor bakanlara!
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 15 Kasım 2012
Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.39
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.