DÖNEM: 24 CİLT: 6 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
23’üncü
Birleşim
13 Kasım 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, TRT 3’teki Meclis TV canlı yayınlarının saat
19.00’dan sonra kesilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bursa
Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Dünya Kalite Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, emniyet teşkilatının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’a yeni adliye sarayı yapımı için
ihaleye ne zaman çıkılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, AKP’nin Şişli ve Yenimahalle belediyeleri
üzerinde oyun oynadığına, bu yöntemle yerel seçimlerde başarılı olamayacağına
ilişkin açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, Başbakanın kendi sözünü ve imzasını reddederek
idam cezasını hortlatma niyetinde olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu ilinin Yeniçağa ilçesinde kantar uygulaması
nedeniyle sorunlar yaşandığına ve Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarının Bolu halkına
verdiği sözün Ulaştırma Bakanını bağlayıp bağlamayacağını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
5.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin tüm
itirazlarına rağmen idam cezasını kaldıran AKP’nin, idam cezasını yeniden
dillendirerek hata yaptığını itiraf etmiş olduğuna ama aslında samimi
olmadığına ilişkin açıklaması
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, emniyet teşkilatının ve polislerin pek çok
sorunları olduğuna ve bu sorunlarının bir an önce giderilmesini temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
7.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Esendere Sınır
Kapısı’nda bazı görevliler hakkında soruşturma açılması gereği müfettiş
raporlarıyla sabit olmasına rağmen soruşturma açılması izni verilmediğine ve
Bakanın bu görevlileri niçin koruduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Kocaeli ili Kandıra Devlet Hastanesinde
sürekli olarak bir dâhiliye uzmanının istihdam edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
9.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında bakanların
giriş çıkış yaptığı kapının çok yakınında ateş eden ve sabıkalı olan
saldırganın tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmesi konusunda Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay’ın düşüncelerini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Hükûmeti, milleti etnisite, mezhep, bölge temelinde ele alan bölücü
politikalarını terk etmeye çağırdığına ilişkin açıklaması
11.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, konuşmasında
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a hakaret olmadığına
ilişkin açıklaması
13.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray’ın, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, gruplarının söz sırasını
televizyon yayın saati içinde MHP’ye vererek söz haklarının gasbedildiğine
ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz ve 23 milletvekilinin, jokeylerin yaşadığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 25 milletvekilinin, muhasebe ve Millî Emlak
denetmenlerinin yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/407)
3.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın, cezaevlerine yönelik
olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata Dönüş Operasyonu’nun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/408)
B) Önergeler
1.- MHP Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında verdikleri (11/16) esas
numaralı Gensoru Önergesi’ni, Genel Kurul
çalışmalarının TRT üzerinden yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra
yenilemek kaydıyla geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/72)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, (2/273) esas numaralı, 4736 sayılı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/71)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58
milletvekilinin, Artvin ili Ardanuç ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun
kapatıldığı ve ilçenin küçültüldüğü iddialarının araştırılması amacıyla
2/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 13 Kasım 2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Isparta
Milletvekili Recep Özel’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in Milliyetçi
Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Çankırı
Milletvekili İdris Şahin’in MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Türk tarım
ve hayvancılık sektörlerini yanlış uygulanan politikalar ile bitirme noktasına
getirerek çiftçileri ve üreticileri sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/19)
2.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; terör ve
bölücü terör örgütü ile ilgili yaptığı açıklamalarla terörle mücadele eden
güvenlik güçlerinin moralini ve azmini zayıflattığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17)
IX.- OYLAMALAR
1.- Terör ve
bölücü terör örgütü ile ilgili yaptığı açıklamalarla terörle mücadele eden
güvenlik güçlerinin moralini ve azmini zayıflattığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağına ilişkin oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatında istihdam
edilen peyzaj mimarlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/9428)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Edirne Valiliğini ziyareti sırasındaki bir
beyanına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/9429)
3.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Diyarbakır-Bismil’de elektrik voltajı
düzensizliğine ve yaşanan sıkıntılara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/9434)
4.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’de elektrik
dağıtım hizmetlerinde yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9435)
5.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, THY’nin Ruanda seferlerinin başlamasına ve açılış
seferi için davet edilenlerin ağırlama harcamalarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/9744)
6.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık teşkilatında istihdam edilen jeofizik
mühendislerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/10004)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Siirt’te yaşanan elektrik
kesintilerine ve çiftçilerin mağduriyetine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10012)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’da yaşanan elektrik kesintileri ve
sulamada yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/10018)
9.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın, İran’dan petrol ve doğal gaz ithalatına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/10021)
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda çalıştırılan
taşeron işçilerin seçimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/10024)
11.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, 6288 sayılı Kanun’un 3’üncü ve 4’üncü maddeleri
kapsamında Bakanlığa yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10599)
12.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Haymana’da elektrik kesintileri nedeniyle yaşanan mağduriyete
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/10601)
13.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, TEİAŞ tarafından iptal edilen personel alım
sınavına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/10602)
14.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2003-2012 yılları
arasında Bakanlık bünyesinde kiralama yoluyla hizmet veren binalara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/11076)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, termik santraller ve linyit işletmelerinin
özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/11077)
16.- Muğla
Milletvekili Ömer Süha Aldan’ın, Güney Ege Linyit
İşletmesi ve Yeniköy Linyit İşletmesine işçi alımıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/11079)
17.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2003-2012 yılları
arasında Bakanlık bünyesinde kiralama yoluyla hizmet veren binalara ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/11122)
18.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç
ilçesinde meydana gelen orman kesimlerine,
Artvin’in Arhavi
ilçesinde meydana gelen ağaç ölümlerine,
Artvin’in Yusufeli
ilçesindeki bazı köylerde ağaçların odun ihtiyacını karşılamak amacıyla
kesimine,
İlişkin soruları
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/11155), (7/11157),
(7/11159)
19.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, vergi politikalarına ve ÖTV ile KDV
oranlarında değişiklik yapılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/11489)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açıldı.
Başkanlık Divanı
teşekkül etmediğinden, 13 Kasım 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşime 14.03’te son verildi.
Mehmet
SAĞLAM
Başkan
Vekili
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 29
13 Kasım 2012 Salı
Tasarı
1.- Ceza Muhakemesi Kanunu
ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/708) (İnsan Haklarını İnceleme ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2012)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz ve 24 Milletvekilinin, jokeylerin yaşadığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/406) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.12.2011)
2.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 26 Milletvekilinin, muhasebe ve milli emlak denetmenlerinin
yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/407)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.12.2011)
3.- BDP Grubu Adına Grup
Başkanvekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında
gerçekleştirilen Hayata Dönüş operasyonunun araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/408) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.12.2011)
Geri Alınan Gensoru Önergesi
1.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; TRT ve Anadolu
Ajansı’nın yayınlarında tarafsızlığı sağlayamadığı, üstlendiği görevin
sorumluluğunu yerine getirmediği ve kamu kaynaklarını partililere aktardığı
iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/16) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.11.2012) (Geri alma
tarihi: 13.11.2012)
13 Kasım 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma
süreleri beş dakikadır, Hükûmet bu konulara cevap verebilir. Hükûmetin cevap
süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz TRT 3’teki Meclis TV canlı yayınlarının saat 19.00’dan sonra
kesilmesi hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan’a
aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Türkkan. (AK PARTİ sıralarından bir grup milletvekili Genel Kurul
salonunu terk etti)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, TRT
3’teki Meclis TV canlı yayınlarının saat 19.00’dan sonra kesilmesine ilişkin
gündem dışı konuşması
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis televizyon
yayınlarının kesilmesiyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İktidar
partisi, TRT 3’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi yayınını verdiği saatleri
kısıtlamakta, Genel Kurul görüşmelerini Meclis televizyonunun yayında olmadığı
saatlere denk getirmektedir. Hükûmet, böylece, kanunlardaki yanlış ve
eksikliklerin kamuoyuna duyurulmadan gece yarıları çıkmasına ve muhalefetin
sesinin kısılmasına çanak tutmaktadır. Bu konuyu defalarca dile getirmemize
rağmen uyarılarımız dikkate alınmamış, halkımız Meclis televizyon yayınlarını
izlemekten mahrum bırakılmıştır. Hayati konularda yasalar görüşülüyor ama siz
bu yayınları keserek halkın en kolay iletişim alacağı kanaldan, televizyondan
halkın bu hakkı almasını engelliyorsunuz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; anlamakta zorlanıyorum, kamuoyunda yapılan
eğilim anketlerinde güvenilirlik sırasında sonlarda yer alan Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmalarını vatandaşlardan gizleyerek bizler mi Türkiye
Büyük Millet Meclisinin güvenilmeyen kurumların başında olmasını sağlıyoruz,
diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Taraflı
yapılan haberler sayesinde vatandaşlar Mecliste olan biten konusunda yanlış
bilgi sahibi olmaktadır. Hayati meseleler hakkında çok önemli kanun
görüşmelerinin yapıldığı Genel Kurulda Meclis televizyon yayınlarının erken
saatlerde kesilerek perde arkasında vatandaşlardan gizli işler yapıldığı
algısının yayıldığı bir imaj yaratılmakta, bu da bizleri rahatsız etmektedir.
Şimdi
sormak istiyorum: Neden ve niçin Türkiye Büyük Millet Meclisi yayınlarını akşam
belirli saatlerde kesiyoruz? Amaç nedir? Ülkede birçok duyarlı insanımız,
seçtiğim, beni temsil eden milletvekilim Mecliste neler yapıyor, bunu
bilmesinin ne sakıncası var ki yayın kapatılıyor?
Şunu da
eklemeliyim: Kapalı oturumlarımızı belirli medya grubuna gizli bilgiler servis
edilerek ertesi gün belli gazetecilerin köşelerinden okumak mümkün iken,
ülkemiz için can alıcı kanun görüşmelerinin vatandaşlardan gizlenmesinin
dayanağı ve önemli olabilecek sakıncası nedir?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; benim gördüğüm ve anladığım kadarıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin itibarsızlaştırılması, vekile güvensizliği sağlayan bu
İktidarın uygulamalarıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde istenmeyen
görüntüler de yaşanabilir. İktidar, sayısal çoğunluğunu her alanda kullandığı
gibi, bu olaylarda da kullanmakta beis görmemektedir.
Bu
görüşmelerde en can alıcı kanunlarda muhalefetin mücadelesini, memleket için
vermiş olduğu haklı savunmalarını vatandaşların görmemesi için her yola
başvuruyorsunuz. Neden bunu yapıyorsunuz? Kavgaya varan tartışmaları televizyon
yayını esnasında her yerinden keserek yanlış algılamalara neden olan görüntüleri
vatandaşlara aktarmanın peşindesiniz, tıpkı Büyükşehir Yasası’nın
görüşmelerinde yaptığınız gibi.
Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yapılan her görüşmenin millete ulaşmasından yanayız. Biz haksız kavga da yapmayız.
Kavgamız, ülkemizin millî çıkarlarıyla ilgilidir. Bu milletten gizlediğiniz
kanunlar, PKK’nın silahla yapamadığını burada kanunla yapmaktır. Buna itiraz
ederiz, mücadele ederiz, isyan ederiz. Buna karşın, varsa bir faturası da,
geçmişte olduğu gibi ödemeye hazırız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelin, vatandaşlarımız, dış kaynaklı, millî
kültürümüzü bozan, çarpık aile yaşamlarını vatandaşlarımıza benimsetmeye
çalışan lüzumsuz bazı dizileri izleyeceğine Türkiye Büyük Millet Meclisinde
vekilinin neler yaptığını izlesin; kendisini, ülkesini, geleceğini ilgilendiren
bir hayati meselede Meclisin neler yaptığını izlesin, doğruları öğrensin,
diyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
Gündem
dışı ikinci söz, Dünya Kalite Günü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili
Sayın Mustafa Öztürk’e aittir.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün,
Dünya Kalite Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Dünya Kalite
Günü nedeniyle söz almış bulunmaktayım.
Dünyada
artan nüfus, teknolojik gelişmelere paralel olarak yükselen rekabet ortamı ürün
ve hizmetlerde kalite anlayışını ortaya çıkarmış ve sürekli geliştirmiştir.
Değişen beklentiler ve ihtiyaçlar, artan refah düzeyi bu konuda sürekli
iyileştirmeleri tetiklemiştir. Aslında, kalitenin temel felsefesi, bana göre,
doğru belirlenmiş ihtiyaçların doğru zamanda karşılanmasıdır yani tüketim için
üretim değil, ihtiyaç için üretim ekonomisine dönülmesidir. Bu da dünyadaki
israfın önlenmesi demektir yani doğru ve en kısa zamanda, en az maliyetle, en
iyisini sunmaktır insanlığa.
Tam bu
esnada “Her şey insan içindir, insanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesine
uygun olarak, bugün sizlerle ürün ve hizmetlerdeki kalite anlayışının yanında
insan kalitesinden bahsetmek istiyorum.
Evet,
dünyadaki bütün beşerî sistemleri, bütün teknik ve idari sistemleri yöneten
insandır. Bugün dünya için insan kalitesinin önemini herhâlde tartışmaya gerek
yok. İnsanı sadece üretim ve tüketim aracı olarak algılayan maddeci
felsefelerin iflasını hep beraber müşahede etmekteyiz.
Bugün,
dünyada bu kadar imkân ve gelişmeye rağmen hâlâ açlıktan insanlar ölüyorsa; aç,
sefil bırakılıyorsa insan kalitesinden bahsedebilir miyiz? Çok yakın zamanlarda
bile insanlar renklerinden veya ırklarından dolayı dışlanıyorsa bunu neyle
ifade edebiliriz? Bugün, dünyanın gözü önünde ülkeler sömürülüyorsa, kaynakları
kendi rızaları dışında birileri tarafından, tabiri caizse, iç ediliyorsa bunu
insan kalitesizliğinin haricinde neyle ifade edebiliriz?
Yine,
inanç özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, yaşam hakkı önündeki engeller ve çifte
standart varsa bunu nasıl izah edebiliriz? İnsanlığın huzur ve barışını yok
eden, direkt insanlığı yok etmeye yönelik şiddet ve terörü kendilerine yol
edinen, gözü dönmüş -gözü bürümüş- bedhahları, bırakın kaliteyi, insanlıktan
nasipsiz olmalarını neyle izah edebiliriz? Çok yakın tarihte iki dünya savaşı
geçirmiş, soğuk savaş dönemini atlatmış fakat hâlâ lokal veya bölgesel
savaşlar, katliamlar devam ediyorsa bunu insanın canavarlaşması ve
kalitesizleşmesinin haricinde neyle yorumlayabiliriz? Örneğin bu yıl, 2012,
Balkan savaşlarının yüzüncü yılı. Balkanlarda milyonlarca soydaş ve
kardeşimizin kültür ve inançlarına baskı ve şiddet uygulanmış, zorunlu göçe
zorlanmıştır. Yine bu dönemde gerek çeteler gerekse devletler tarafından yüz
binlerce insanımız katledilmiştir. Balkanlarda bir medeniyet yok edilmiştir.
Bunları yapanları şiddetle kınıyorum. Bir daha böyle acıların yaşanmaması için
insan kalitesinden bahsediyorum.
Kaliteli
insanın özelliği güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı insan güzel düşünceli, doğru
sözlüdür, gönülleri kazanır. Yüce Yaradan Musa Peygamber’i firavuna tebliğ
vazifesiyle görevlendirdiğinde ona yumuşak söz söylemesini emretmiştir.
Kaliteli insan insanların canına, malına, evine, hürriyetine, namus ve şerefine
saygı duyar, dinimizce bunlar yasaklanmıştır. Güzel ahlakın en büyük temsilcisi
ve örneği Hazreti Muhammet (sallallahü aleyhi ve sellem) ne güzel buyurmuş: “Müslüman, diğer Müslümanların
ve insanların dilinden ve elinden zarar görmediği kimsedir.”
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bunu alkışlarım işte.
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) – Kaliteli insan adaletlidir, başkalarının hakkına saygı
duyar, hoşgörülüdür, barışçıdır, sömürüye karşı çıkar, paylaşım ve
yardımlaşmadan yanadır, tartıda ve ticarette hilekârlık yapmaz. Kaliteli insan
mütevazıdır, ölmeden önce ölüm prensibiyle hareket ederek ego tatmininden
kaçınır, hırs, kin, nefret gibi duygulardan kendini arıtır, gönlünü sonsuz
sevgiyle doldurur. O kendi için değil başkaları için yaşar. Kaliteli insan
bilgiyle donanımlıdır, öz saygı sahibidir, bilgiyi gerçek anlamda kullanır,
dolayısıyla iyi düşünür. İnsanları inanan, inanmayan ayrımı yapmadan sevendir.
Büyük düşünür, gönül insanlarımızdan Ahmet Yesevi
“Kâfir bile olsa hiç kimsenin kalbini kırma. Kalp kırmak Allahüteâlâ’yı
incitmek demektir.” diyor. Kısacası “Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sev.” diyor,
biz de öyle yapıyoruz. Kaliteli insanlar toplumda iyilik rüzgârlarını
estirirler, onlar saygın kimselerdir, vakurlu, onurlu
insanlardır dolayısıyla o insanların varlığı bize hep mutluluk vermiştir. Güzel
ve anlamlı bir söz: “Arkadaşı sev, arkadaş bilmezse arkadaşlık bilir. Güzeli
sev, güzel bilmezse güzellik bilir. Sen iyiliği iyilik için yap.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ÖZTÜRK (Devamla) – “Hiçbir çıkar gözetme, sen iyilik yap ki insanlar bilmezse Hâlik bilir.” diyor.
İşte
bunun için eğitim önemli, eğitime önem veriyoruz. Kaliteli insan ancak eğitimle
olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, emniyet teşkilatının sorunları hakkında söz isteyen Tokat
Milletvekili Sayın Orhan Düzgün’e aittir.
Buyurun
Sayın Düzgün.(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün,
emniyet teşkilatının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ORHAN
DÜZGÜN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet teşkilatının
sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, değerli milletvekilleri, Siirt’te şehit olan 17 askerimizin
acılı ailelerine başsağlığı diliyorum, sabır diliyorum ve bu vesileyle
belirtmek istiyorum ki yüce Mecliste en çok kullanılan cümlelerden biri bu
rahmet ve sabır dilekleri oldu bu dönem. Umut ediyorum ki bu son dilek olur ve
yüce Meclis bu ülkenin terör problemini bir an evvel sonlandırır ve artık biz
de bu kürsüden rahmet dilemekten vazgeçeriz.
Evet,
değerli arkadaşlarım, emniyet teşkilatı 253 bin çalışanıyla Türkiye’nin en
büyük teşkilatlarından biri. Bu teşkilatın kendi büyüklüğü kadar sorunları da
gerçekten çok büyük. Hani, Türkçedeki deyimle “Bir dokun, bin ah işit!”
şeklinde sıkıntıları var. En basitinden size şöyle söyleyeyim: Bu insanların
hepsi, bizler bayramda seyranda evlerimizde çocuklarımızla beraberken
görevdeler, bizler gece yataklarımızda uyuyorken hepsi görevdeler fakat bu
yaptıkları ek görevler için hiçbir ek ücret almıyorlar.
Yine,
değerli arkadaşlarım, polisler, bizim ülkemizin konumu gereği -biliyorsunuz-
terörle de mücadele ediyorlar, fakat kendilerine özel hizmet tazminatı
verilirken Avrupa’daki polisler kıstas alınıyor. Ben size buradan sormak
isterim: Avrupa’daki hangi polis otuz gün dağa çıkıp namlunun başında, karda,
kışta, kıyamette memleketi bekliyor? Bu konudaki aksaklığı umut ederim ki
düzeltirsiniz.
Yine,
değerli arkadaşlarım, şehit olmak bizim ülkemizde, dinimizde bir onur meselesi
ancak hem polislerin hem de askerlerin şehit yakınları, maalesef, bu ülkede bu
ülkede yoksulluk sınırının altında bir ücret alıyorlar. Siz eğer şehit
olduğunuzda eşinizin, çocuklarınızın aç kalacağı endişesi içerisindeyseniz
nasıl bir görev yapacağınızı da sizlerin vicdanına bırakıyorum.
Yine,
değerli arkadaşlarım, diyelim ki polis teşkilatı olarak çok başarılı bir
çalışma yaptınız, bir çeteyi çökerttiniz veya ciddi bir kaçakçılığı engellediniz,
devlet size ödül verecek. Devlet ödülü kime veriyor arkadaşlar? Masanın başında
oturana veriyor, kurşunun önünde bekleyene değil. Siz polisi merminin önüne
süreceksiniz fakat ödülü emniyet müdürleriyle, emniyet amirleriyle
paylaşacaksınız. Evet, değerli arkadaşlarım, polisin, emniyet teşkilatının
sıkıntıları burada üç beş dakikayla anlatılabilecek bir sıkıntı değil.
Son
günlerde polis sendika kurmak istedi. Ne oldu biliyor musunuz? Maalesef,
Emniyet Genel Müdürü dilekçelerini almadı. Burada söylenecek tek cümle “Kadıyı
kime şikâyet edeceksiniz.” herhâlde! Emniyet müdürü ülkede adaleti sağlamakla
görevliyken dilekçe almayarak anayasal bir suç işlemiştir. Biz polis
sendikasının, siyasi görüşüne bakmaksızın, tavrına bakmaksızın kurulmasından
yanayız. Bu anlamda da kendilerine destek olmaya çalışacağız.
Değerli
arkadaşlarım, sürekli meydanlarda biber gazı sıkılan, coplanan Cumhuriyet Halk
Partilileri temsil eden bir milletvekilinin neden polisin sorunuyla ilgilendiği
sorusu belki aklınıza gelebilir. Ben size bu noktayı büyük ozanımızın birkaç
dizesiyle özetlemek istiyorum:
“Kalbimizin
yarısı burdaysa yarısı Çin’dedir,
Ama Sarı Nehr’e doğru akanların değil,
Tiananmen Alanı’nda ezilenlerin
içindedir.”
Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bize oy versin ya da vermesin ezilen herkesin
yanında durmaya devam edeceğiz.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Düzgün.
Şimdi,
sisteme giren 10 arkadaşımıza birer dakika söz vereceğim.
Birinci
sırada Sayın Özkan…
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’ın, Burdur’a yeni adliye sarayı yapımı için ihaleye ne zaman çıkılacağını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Göller,
güller ve gönüller diyarı Burdur’da yeni Burdur adliye sarayı talebi
vatandaşlarımız tarafından devamlı dile getirilmektedir. Mevcut yapı ihtiyaca
cevap vermemektedir. Yeri, konumu, arsa tahsisi yapılmış olmasına rağmen
gerekli ödenek ayrılıp bir türlü yeni yerin ihalesi yapılmamıştır. Buradan
Adalet Bakanına ve Hükûmet yetkililerine sesleniyorum: Yeni Burdur adliye
sarayı için gerekli ödeneği ayırıp ihaleye ne zaman çıkacaksınız? Bir an önce,
Hükûmetin, soruna çözüm, soruma cevap vermesini bekliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan.
Sayın
Öğüt…
2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, AKP’nin Şişli ve Yenimahalle belediyeleri üzerinde oyun oynadığına, bu
yöntemle yerel seçimlerde başarılı olamayacağına ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Mecliste
yine bir gece yarısı operasyonuyla Şişli ve Yenimahalle belediyeleri üzerinde
oyunlar oynandı. AKP, oy ile belediyeleri elde edemeyince bu tür operasyonlar
yapmaya başladı. Demokrasinin en temel taşlarından referandumu bile
uygulayamadı. Her yerde olduğu gibi buralarda da halkın tokadını yiyecek. Aynı
yöntemleri ANAP uygulamıştı, hiçbir bölgede başarılı olamamıştı. ANAP da,
ANAP’ın bütün yöntemlerini uygulayan AKP de buralarda başarılı olamayacak, ilk
yerel seçimde bunu göreceğiz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın
Erdemir…
3.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in,
Başbakanın kendi sözünü ve imzasını reddederek idam cezasını hortlatma
niyetinde olduğuna ilişkin açıklaması
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan on dört yıl
önce yine bir kasım günü Birleşik Krallık idam cezasını kaldırmış ve İngiliz
ulusunu bu ayıptan kurtarmıştır. Türkiye ise Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin idam cezasının barış zamanında kaldırılmasını öngören 6’ncı Ek
Protokolü’nü 2003 yılında, savaş ve savaş tehlikesi zamanında kaldırılmasını
öngören 13’üncü Ek Protokolü’nü ise 2006 yılında onaylamıştır. Ne acıdır ki
bugün, kendi sözünü ve imzasını reddederek idam cezasını hortlatma niyetinde
olan bir Başbakanla karşı karşıyayız. Erdoğan, Bali Demokrasi Forumu’nda
“Kendimizi “check” etmemiz lazım. Kendimizi tekrar
adalet terazisine iyice yatırmamız lazım. Yatırmamız lazım ki bu insanlık
barışı, huzuru bulabilsin.” demiştir.
Evet, ben
de Sayın Başbakanın kendisini “check” etmesi, adalet
terazisine iyice yatırması gerektiğine katılıyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Erdemir.
Sayın
Özcan…
4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu
ilinin Yeniçağa ilçesinde kantar uygulaması nedeniyle sorunlar yaşandığına ve
Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarının Bolu halkına verdiği sözün Ulaştırma Bakanını
bağlayıp bağlamayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
TANJU
ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de,
sabah, Bolu’nun Yeniçağa ilçesinde geniş katılımlı bir toplantıya katıldım.
Oradaki esnafımız, maalesef, Ulaştırma Bakanlığı tarafından iki ay kadar önce
yapılan kantar sebebiyle âdeta bir travma yaşıyorlar. Kantar sebebiyle Yeniçağa’da yoldan geçen her araç durduruluyor ve her araç
için ayrı uygulama yapılıyor. Hatta, Yeniçağa’nın
içindeki bazı araçlar günde on beş sefer kantara sokuluyor. Artık bu durumdan
Gerede’deki, Yeniçağa’daki esnafımız da zarar
görüyor, Yeniçağa’da ticaretle uğraşan insanlar da
zarar görüyor.
Bir de,
Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Yeniçağa halkına söz vermişti, “Türkiye genelinde
dört yüz kantarı aynı anda devreye sokacağız, bundan dolayı kimse mağdur
olmayacak.” sözü vermişti. Ancak, Sayın Müsteşar bu sözünü yerine getirmedi.
Ben
buradan sormak istiyorum: Sayın Müsteşarın sözü Sayın Bakanı bağlar mı,
bağlamaz mı? Bu sorunun cevabını aracılığınızla öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özcan.
Sayın
Korkmaz…
5.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın,
Milliyetçi Hareket Partisinin tüm itirazlarına rağmen idam cezasını kaldıran
AKP’nin, idam cezasını yeniden dillendirerek hata yaptığını itiraf etmiş
olduğuna ama aslında samimi olmadığına ilişkin açıklaması
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, teröre karşı senelerdir mücadele yolundan
çark edip müzakere masasına oturan AKP, terör örgütüne eylem ve söylemleriyle
ve en son çıkardığı Büyükşehir Yasası’yla cesaret vermiş, milletin gözünde yeni
bir oyunu sahneye koymuştur. Bu oyun 2002’de verdikleri oylarla idam cezasını
kaldıran, 2003’te terör suçlularını da idam sehpalarından kaçıran AKP’nin,
vatandaşın gözünde tepkiyi azaltmak ve Köşk’e bu konudaki ayıplarından
kurtularak çıkmak için idamın istismar edilmesi oyunudur. Milliyetçi Hareket
Partisinin tüm itirazlarına rağmen idam cezasını kaldıran AKP, yıllar sonra
Milliyetçi Hareket Partisinin haklılığını teyit etmiş, hata yaptığını da idamı
yeniden dillendirerek itiraf etmiştir.
Ancak AKP
samimi değildir, yeniden istismara soyunmuştur. Bu konuda samimiyse, Milliyetçi
Hareket Partisi yıllar önce sergilediği siyasal pozisyonunu muhafaza etmektedir
ve AKP Grubuna seslenmektedir: Eğer samimiyseniz getirin, Milliyetçi Hareket Partisi olarak arkasında
dururuz.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Sayın
Dedeoğlu…
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, emniyet teşkilatının ve polislerin pek çok sorunları olduğuna ve
bu sorunlarının bir an önce giderilmesini temenni ettiğine ilişkin açıklaması
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Emniyet
teşkilatımızın ve polisimizin birçok sorunları var. Bunların en başında gelen
özlük hakları ve nöbetleriyle… Bu özlük haklarının, nöbetlerinin ve tüm
sıkıntılarının biran önce düzenlenmesi ve bu konuya el atılması konusunda
temennilerimi iletiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Sayın
Sarıbaş…
7.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Esendere Sınır Kapısı’nda bazı görevliler hakkında
soruşturma açılması gereği müfettiş raporlarıyla sabit olmasına rağmen
soruşturma açılması izni verilmediğine ve Bakanın bu görevlileri niçin
koruduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ALİ
SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkürler.
Esendere Sınır Kapısı’nda 200 milyon
liralık hayali ihracattan 8 milyon KDV iadesi verilmiştir.
Burası,
bu Esendere Sınır Kapısı şu günlerde -Sayın Bakanın
bilgisi dâhilinde olmasına rağmen- yolgeçen hanına dönmüştür. Buradaki -bu 2012
tarih, 106-2 sayılı Soruşturma Raporu’nda tespit edilen- bu soruşturma
sonucunda Genel Müdürün ve aynı zamanda da Personel Müdürünün, Gümrükler Genel
Müdürlüğü ve Personel Daire Başkanlığında bulunan bürokratların görevi kötüye
kullanmasından haklarında soruşturma açılması konusunda müfettiş raporları
sabit olmasına rağmen Bakan bunları onaylamamıştır; daha açıkçası, soruşturma
açma hakkı vermemiştir.
Sayın
Bakan niçin bunları korumaktadır ve aynı zamanda, yolgeçen hanı olan bu Gümrük
Kapısı içerisinde bu personel değişikliğine gidilmiş midir ve bu personel
hakkında soruşturma açılmış mıdır?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sarıbaş.
Sayın
Kaplan.
8.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan’ın, Kocaeli ili Kandıra Devlet Hastanesinde sürekli olarak bir dâhiliye
uzmanının istihdam edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kocaeli
ili Kandıra Devlet Hastanesi 80 yatak kapasiteli bir hastane. Bir-bir buçuk
yıldır buraya dâhiliye doktoru gelmiyor, atanmıyor, Kocaeli’nden, İzmit Devlet
Hastanesinden ya da başka bir hastaneden her çarşamba günü, geçici olarak
poliklinik yapmak üzere, Kandıra’ya gönderiliyor. Yaklaşık yaz nüfusunun 80-100
bin kişi olduğu Kandıra’da bir dâhiliye uzmanın sürekli istihdam edilmesi
konusunu Bakanlık yetkililerine ilan etmek istedim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN-
Teşekkürler Sayın Kaplan.
Sayın
Özel.
9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında bakanların giriş çıkış yaptığı kapının çok
yakınında ateş eden ve sabıkalı olan saldırganın tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmesi
konusunda Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın düşüncelerini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın burada bulunmasından da yararlanarak,
geçtiğimiz Bakanlar Kurulu sırasında bir saldırganın hem de bakanlarımızın
giriş çıkış yaptığı kapının çok yakınında ateş etmesinden dolayı öncelikle
hepsine geçmiş olsun diyorum.
Ancak
daha önce de benzer sabıkaları olan saldırgan çok hızlı bir şekilde
soruşturulması tamamlanıp, sevk edilip, tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılmıştır. Oysaki daha önce hiçbir sabıkası olmayan ve parasız eğitim
isteyen öğrenciler, -gerekçesi- delillerin karartılması ve kaçma şüphesi öne
sürülerek on bir ay boyunca tutuklu tutulmaktadırlar. Bu saldırganla ilgili
nasıl bir istihbarat vardır da daha önce sabıkalı olan bu kişinin kimseye zarar
vermeyeceği, delilleri karartmayacağı ve kaçmayacağı düşünülerek tutuksuz
yargılanmasına vicdanları el vermektedir. Sayın Bakanın bu konudaki şahsi
kanaatlerini merak ediyorum efendim.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın özel.
Sayın
Yeniçeri...
10.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Hükûmeti, milleti etnisite,
mezhep, bölge temelinde ele alan bölücü politikalarını terk etmeye çağırdığına
ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son
zamanlarda Hükümet, ana dilde savunma düzenlenmeleri getiriyor, ana dilde
eğitim açılımlarından söz ediyor, yerel diller enstitüsü açılması gibi konuları
tartışıyor. Büyükşehir Yasası'yla, güçlendirilmiş belediyelerle birlikte
yapılanların ne anlama geldiği açıktır. Bunlar büyük bir projenin
ayrıntılarıdır. Türkiye millî ve üniter devleti yeni
bir tehditle karşı karşıyadır. Hükümetin milleti, etnisite,
mezhep, bölge temelinde ele alan politikaları bölücü, ayırıcı ve ötekileştiricidir. Bir kez daha, Hükûmeti, etnisite, mezhep, bölgeyi esas alan ayrımcı politikaları
terk etmeye çağırıyorum. Hükûmeti, toplumsal grupları uzlaştırmaya değil
yakınlaştırmaya; çarpıştırmaya değil uzlaştırmak için çaba göstermeye davet
ediyoruz. Ey Hükümet, toplumun tamamını ve tamamiyet içindeki bütün
farklılıklarını müktesebat olarak almalısınız. Milleti bütünüyle etnik, mezhep,
bölge ya da cinsiyet ayrımı yapmadan kucaklardanız gerekmektedir. Alevi'yi Sünni’siz, doğuyu batısız, kadını
erkeksiz, milliyeti maneviyatsız ya da Türk'ü Kürtsüz
düşünmek yanlıştır. Farklılıkları ne kutsayınız ne de yok sayınız.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim, Sayın Yeniçeri.
Değerli
arkadaşlarım, sisteme giren diğer arkadaşlardan özür diliyoruz, 10 kişi
tamamlandı, kusura bakmasınlar.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Sayın Bakan bir dakika olsun bir cevap vermeyecek mi şu
saldırgan olayına efendim?
BAŞKAN -
Öyle bir usul yok bildiğiniz gibi.
Teşekkür
ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Yüreğimiz ağzımıza geldi. Adamı salmışlar bile Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Zamanı geldiğinde bir Hükûmet üyesinden sorarız.
Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Efendim, gerçekten merak ediyorum.
BAŞKAN –
Buyurun.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 23
milletvekilinin, jokeylerin yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/406)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dünyada
spor, çok sayıda türü ve kapsadığı mali gücüyle dev bir endüstri halini
almıştır. Bu nedenden dolayı Hükümetler, spor konusunda özel düzenlemelere gitmektedir. Spor dalları
söz konusu olduğundan, en önemli unsurlarından biri sporculardır. Sporcular,
birçok spor dalının duyurulması ya da yaygın olarak bilinmesinde etkiye
sahiptir. Jokeyler de dünyanın pek çok ülkesinde bu kap değerlendirilmektedir.
Dünyanın
en yaygın ve en eski sporlarından biri olan at yarışlarının, ilk olarak eski
Türk devletlerinde yapıldığı kabul edilmektedir, ülkemizde ilk at yarışlarının
Osmanlı Padişahı Orhan Bey'in Bursa'yı alışından sonra yapıldığı bilinmektedir.
Daha sonrasında, 17. yüzyılda Edirne'de ve İstanbul'daki Yıldız Köşkü bahçesinde
at yarışları düzenlenmiştir. 19. yüzyılda ise Makriköy'de
(bugün Bakırköy) Veli Efendi'nin topraklarında (bugün Veliefendi Hipodromu) ve
Kâğıthane'de at yarışları yapılmıştır. Cumhuriyet dönemindeki düzenli
yarışların ilki 1924'te yapılmıştır. Bugün en ünlü koşu olan Gazi Koşusu
1927'de başlatılmıştır. Günümüzde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa ve
Şanlıurfa gibi kentlerde yapılan yarışların yanı sıra, Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanlık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Kupası düzenlenmektedir. Gazi
Koşusu 1927'den beri yapılmakta olup, ülkemizde aralıksız en uzun süre yapılan
spordur. Bu denli önemli sporun sporcuları olan jokeylerin, ülkemizde yaşadığı
sorunlar ise ayrıca ele alınacak boyuta ulaşmıştır.
Ülkemizde
jokeyler; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde sayıldığından dolayı
sporcu olarak değerlendirilmemektedir. Başka bir ifadeyle sporcuların
yararlandıkları olanaklardan yararlanamamaktadır. Diğer dallarda yer alan
sporcular, askerlik hizmetlerini 38 yaşına kadar erteleyebildikleri hâlde
jokeyler 20 yaşında askerliğini yapmaktadırlar. Askerlik süresince kilo alan
jokeyler, askerlik sonrası sporlarını icra edememektedir. Kazançlarından
ödedikleri vergilerin, diğer sporculardan daha fazla olmasına rağmen aynı
haklardan yararlanamamaları büyük sorunları peşi sıra getirmektedir.
İngiltere'de
en iyi sporcu ödülünü bir jokeyin alabildiği düşünülürse ülkemizde jokeylerin
içinde bulunduğu durum daha net anlaşılacaktır. Yarış esnasında attan düşmeleri
durumunda, yaşamlarının geri kalan kısmını felç ya da vücutlarının her yerinde
platinle geçirmek zorunda kalan jokeylerin "Jokey Kaza ve Yardım
Sandığı" bu anlamda özel bir önem taşımaktadır. Ancak; bu sandıkta biriken
yaklaşık 270 milyon Lira'nın Bakanlık bünyesine geçirilmesi, jokeyler arasında büyük
tartışmalara neden olmuştur.
Mevzuatta
yapılan yeni düzenlemeler ile jokeylerin koşullarında düzeltmeye gidildiği
iddia edilse de bu düzenlemelerin yakın geçmişte kaza geçiren jokeyleri
kapsamaması adaletsiz bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu
bağlamda, ülkemizde sporcu sayılmayan ve çok çeşitli sorunlarla baş etmeye
çalışan jokeylerin yaşadığı sorunların ve bunların çözülmesi için yapılması
gerekenlerin araştırılması, bu konuda dünya örneklerinin incelenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali
Özgündüz (İstanbul)
2) Bülent
Tezcan (Aydın)
3)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
6) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
7) Ali Demirçalı (Adana)
8) Ali
Haydar Öner (Isparta)
9) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
10)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
11) Gürkut Acar (Antalya)
12) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
13) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
14)
Muharrem Işık (Erzincan)
15) Tolga
Çandar (Muğla)
16) Arif
Bulut (Antalya)
17)
Nurettin Demir (Muğla)
18)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
19) İhsan
Özkes (İstanbul)
20)
Mahmut Tanal (İstanbul)
21) İsa
Gök (Mersin)
22) Celal
Dinçer (İstanbul)
23) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
24) İlhan
Demiröz (Bursa)
2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 25
milletvekilinin, muhasebe ve Millî Emlak denetmenlerinin yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/407)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hükümet
TBMM'den aldığı KHK çıkarma yetkisini kullanarak Bakanlıkların teşkilat
yapılarında önemli değişiklikler yapmıştır. 659 sayılı KHK ile Muhasebe ve
Milli Emlak Denetmenlerine haksızlık yapılmaya başlanmıştır. Maliye Bakanlığına
bağlı, Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleriyle aynı yetkilere sahip, aynı
mevzuata tabi ve aynı statüde çalışan Vergi Denetmenleri KHK ile Vergi
Müfettişi yapılarak 3600 ek gösterge ile görev ve makam tazminatı almaya hak
kazanmıştır. Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenlerine ise bu hak verilmemiştir.
Vergi
Denetmeni 4 bin kişinin statüsü yükseltilirken, yalnızca 400 kişi olan Muhasebe
ve Milli Emlak Denetmenlerine bu hak tanınmamıştır.
Ayrıca
Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleri, haklarında denetim ve soruşturma
yaptıkları görevlilerle birleştirilerek, yine denetledikleri ve haklarında
rapor düzenledikleri amirlerin emri altına verilip tenzili rütbeye uğratılmak
suretiyle Defterdarlık Uzmanı yapılmışlardır. Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenlerinin
özlük hakları da dondurulmuştur.
Muhasebe
ve Milli Emlak Denetmenleri, hukuk, siyasal, işletme, iktisat ve eşiti dört
yıllık eğitim veren fakültelerden mezun olarak, KPSS-A sınavlarından yüksek
puanlar alıp Maliye Bakanlığı'nın açtığı Muhasebe, Milli Emlak ve Vergi
Denetmen yardımcılığı yarışma sınavlarına girerek atanmaktadırlar. Ağır
eğitimler ve üç yıllık yardımcılığın sonunda zorunlu yeterlik sınavlarından da
geçen Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleri ile Maliye Bakanlığının aynı
statüdeki Vergi Denetmenleri arasında KHK yüzünden bir uçurum yaratılmıştır.
Maliye
Bakanlığında çok başlı vergi denetiminin tek çatı altında birleştirilmesi
amacıyla çıkarılan 646 sayılı KHK ile Maliye Müfettişleri, Hesap Uzmanları,
Gelirler Kontrolörleri ve Vergi Denetmenleri Bakana bağlı Vergi Müfettişi
unvanı altında birleştirilmiştir.
659
Sayılı KHK ile gider birimlerini ve kamu hesaplarını denetleyen, inceleme,
soruşturma, teftiş yapan ve kamu zararını tespit eden Muhasebat Kontrolörleri
ile kamu mallarını teftiş eden Milli Emlak Kontrolörleri bu konuda eğitimi
bulunmayan merkez uzmanlarıyla birlikte Maliye Uzmanı unvanı altında
birleştirilmiştir.
KHK ile
Maliye Bakanlığı denetim elemanı olarak taşrada görev yapan ve Muhasebat
Kontrolörleri ve Milli Emlak Kontrolörleri ile hemen hemen aynı işi yapan
Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleri de denetim yetkileri idarenin takdirine
bırakılarak alt statü olan ve işlemlerini denetleyerek haklarında rapor
düzenledikleri Muhasebe ve Milli Emlak uzmanlarıyla birleştirilerek Defterdarlık
Uzmanı unvanı altında birleştirilmiştir.
Maliye
Bakanlığı tarafından denetim elemanı olarak alınıp yetiştirilen Muhasebat ve
Milli Emlak Kontrolörleri ile Muhasebe ve Milli Emlak Denetmenleri
ayrıştırılarak, birbirleri ile anlaşması ve çalışması uyuşmayan, farklı refleks
ve görev anlayışına sahip uzmanlarla birleştirilmeleri verimsizliğe,
uyumsuzluğa ve grup içi anlaşmazlıklara kaynaklık edeceği gibi, Muhasebe ve
Milli Emlak Denetmenleri daha önce denetledikleri ve haklarında inceleme ve
soruşturma yaptıkları kişilerin emrinde görev yapacaktır.
KHK ile
neredeyse tüm bakanlıkların teşkilat yasaları değiştirirken hiç bir bakanlıkta
denetim elemanları ile uzmanların birleştirilmesi gibi bir uygulamaya
gidilmemişken Maliye Bakanlığı bu haksızlığı yaratmıştır.
Muhasebe
ve Milli Emlak Denetmenlerinin yaşadıkları sorunların tespiti, ortaya
çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün
104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Turgut
Dibek (Kırklareli)
2)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
4) Ali
Haydar Öner (Isparta)
5) Ali Demirçalı (Adana)
6) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
7) Celal
Dinçer (İstanbul)
8) Gürkut Acar (Antalya)
9) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
10)
Muharrem Işık (Erzincan)
11) Tolga
Çandar (Muğla)
12)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
13) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
14)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
15) Erdal
Aksünger (İzmir)
16) Arif
Bulut (Antalya)
17)
Nurettin Demir (Muğla)
18) İlhan
Demiröz (Bursa)
19)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
20) İhsan
Özkes (İstanbul)
21) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
22)
Bülent Tezcan (Aydın)
23)
Mahmut Tanal (İstanbul)
24) İsa
Gök (Mersin)
25) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
26) Ali
Özgündüz (İstanbul)
3.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın, cezaevlerine yönelik olarak 2000 yılında gerçekleştirilen Hayata
Dönüş Operasyonu’nun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/408)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
19 Aralık
Cezaevi Operasyonlarında yaşananların açığa çıkartılarak, operasyonu planlayan,
operasyonun emrini veren ve operasyon sırasında görev alan faillerin kimler
olduğunun tespit edilmesi ve yargı önüne çıkarılması, 11 yıldır geciken
adaletin yerini bulması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzüğün 104'üncü ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve
teklif ederiz.
Pervin
Buldan Hasip Kaplan |
Grup
Başkanvekili Grup
Başkanvekili |
Gerekçe:
20 Ekim
2000 günü Türkiye'nin çeşitli cezaevlerinde kalan 816 tutuklu, F tipi
cezaevlerinin açılmamasını, Terörle Mücadele Yasası ve Üçlü Protokol'ün
kaldırılması istemiyle ölüm orucunu başlattı. Kısa sürede bütün cezaevlerine
yayılan eylem kamuoyunda büyük bir yankı buldu. Bunun üzerine eylemciler ile
hükümet arasında bir dizi görüşmeler yürütülmeye başlandı. Fakat bu görüşmeler
19 Aralık tarihine yakın bir zamanda kesildi. 19 Aralık 2000 tarihinde 20
hapishaneye eş zamanlı bir operasyon yapıldı. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami
Türk, operasyonun amacını "açlık grevlerini bitirmek ve ölüm orucundaki
insanları kurtarmak" olarak ekranlardan açıklıyor ve operasyona da 'Hayata
Dönüş' adını verdiklerini belirtiyordu. Ölüm oruçlarını engellemek adına
yapılan bu operasyonda 30 tutuklu ve hükümlü ile iki asker yaşamını
yitirmiştir. 237 tutuklu ve hükümlü, 6 asker yaralı olarak hastaneye
kaldırılmış, yaklaşık 1200 tutuklu ve hükümlü başka cezaevlerine sevk
edilmiştir. Operasyon öncesi ölüm orucunda olan tutuklu hükümlü sayısı 259 iken
operasyon sonrası bu sayı 357'ye yükselmiştir.
Devlet
yetkilileri ve dönemin Adalet Bakanı yaşananlardan eylemcileri sorumlu tutarak,
kolluk güçlerine ateş açıldığı iddiasında bulunmuşlardı. Oysa ki Adli Tıp
uzmanlarının raporlarına göre, silahlı bir direniş olmamış, koğuşlardan ateş
edilmemiş, kömüre dönmüş koğuşlarda yapılan aramalarda silaha da
rastlanmamıştı. Müdahale sırasında öldürücü dozun üzerinde gaz bombası
kullanılmıştı. Bayrampaşa Kapalı Cezaevi'ndeki C-1 koğuşundaki kadın tutukluların
güvenlik görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı, gaz ve sinir bombalarının
çıkardığı yangında öldükleri belirlenmişti. Adli tıp uzmanlarının raporunda,
yanarak ölen kadınların giysi parçaları ve ciltlerinde yanıcı olan solvent maddelerinin bulunduğunun tespit edildiği
vurgulanmıştı. Raporda, 12 kişinin hayatını kaybettiği C-1 koğuşunda 6 kadın
tutukludan 5'inin yanarak 1'inin ise gazdan zehirlenerek öldüğü yazılmıştı.
Raporda, operasyonda kullanılan bombaların etkin maddesinin 20 gramının 38 dakikada
insanı öldürdüğü vurgulanarak, "C-1 koğuşunda 35 gram bomba maddesi
bulundu" denilmişti. Yine aynı koğuşta patlayan onlarca gaz bombasının
yanında patlamamış 45 adet bomba bulunmuştu. Tutukluların silahla birbirlerini
öldürdüğü iddiası da, tutukluların uzun mesafeden açılan ateş sonrası öldüğünü
belirleyen adli tıp raporuyla çürütülüyordu Rapor ayrıca, kimi delillerin
karartıldığını ve jandarma tutanağındaki verilerindeki bazı çelişkileri de
ortaya çıkartmıştı.
19 Aralık'ta hayata dönüş operasyonu adı
altında insanlık dışı bütün yolların denenerek insanlık onurunu ayaklar altına
alan ve yüzlerce hayatı karartan bir devlet terörü ile karşıya kaldık. O gün bu
ülkenin tarihine kara bir leke olarak yazılan bu olayın gerçek yüzü hala tam
olarak ortaya çıkarılamamış ve adalet yerini bulmamıştır. Müdahaleden sonra
açılan on kadar dava bir bir boşa düşürülmüştür.
Davalardan ikisi mahkûmların aleyhine sonuçlanmış, dördü zamanaşımına
uğramıştır. Bugün sadece 'Bayrampaşa' ve yedi yıldır süren 'Ümraniye' davaları devam
etmektedir. Bu davalarda da sadece, çoktan terhis olmuş erler sanık yapılmış,
hiçbir subay hâkim karşısına çıkarılmamıştır. Bayrampaşa'da yaşananlardan,
çatışmada yaşamını yitiren bir asker sorumlu olarak gösterilmiştir. Ümraniye
Davası’nda da yedi yılda 267 sanık jandarmadan yalnızca 94'ünün ifadesi
alınabilmiştir.
Türkiye'nin
gerçekten demokratikleşebilmesi ve devletin içine sirayet etmiş tüm kirlerinden
kurtulması yalnızca geçmişindeki gerçeklerle yüzleşmesi ile mümkündür. Fakat 19
Aralık'ta yapılan operasyonlar ile ilgili açılan davalar on bir yıldır
sürüncemede bırakılarak failler aklanmaya çalışılmaktadır. Nitekim F tipi
cezaevlerinin mimarlarından olan ve Operasyon sırasında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat
Ertosun, 2004 yılında AKP hükümeti kararıyla dönemin Devlet Bakanı Cemil Çiçek
tarafından 'Devlet Üstün Hizmet Madalyası' ile ödüllendirilmiştir. Gerçekleri
ortaya çıkarma görevi olan hükümet ve yargı adaleti sağlayacaklarına el ele
vererek olayın faillerini ödüllendirmekte ve korumaktadır. Bu açıklamalar
ışığında, 19 Aralık operasyonları öncesi ve sonrasında yaşananların tüm
gerçekliği ile açığa çıkarılmasında Türkiye Büyük Millet Meclisine büyük bir
görev düşmektedir.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekilinin, Artvin ili Ardanuç
ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun kapatıldığı ve ilçenin küçültüldüğü
iddialarının araştırılması amacıyla 2/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
13 Kasım 2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
13/11/2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 13.11.2012 Salı günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 Milletvekili
tarafından, 02.10.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Artvin ili Ardanuç ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun kapatıldığı ve
ilçenin küçültüldüğü iddialarının araştırılması" amacıyla verilmiş olan
Meclis Araştırma Önergesinin (527 sıra nolu), Genel
Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
13.11.2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önerinin lehinde olmak üzere Sayın Uğur Bayraktutan,
Artvin Milletvekili.
Sayın Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz bir araştırma önergesiyle… 58
milletvekili tarafından desteklenen, Artvin ili Ardanuç ilçemizin sorunlarıyla
ilgili, Ardanuç ilçesinde birçok kurumun kapatıldığına ilişkin ve Ardanuç
ilçesinin ekonomik potansiyelinin geri gittiğine ilişkin kaygılarımızı içeren
bir Meclis araştırma önergesi verdik. Bu önergeye 58 milletvekili arkadaşım da
benimle beraber imza attılar; onlara, öncelikle, konuşmamın başında teşekkür
ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Ardanuç ilçemiz Artvin’e 40 kilometre uzaklıkta, kışın ilçe
merkezi nüfusunun 6.500, köy nüfusunun 5.500 olduğu; toplam 12 bin nüfusa
bağlı; yaz aylarında ise nüfusumuzun 20 bine çıktığı, 20 bini aştığı şirin bir
ilçemiz. Türkiye'nin her tarafında 80 bini aşkın Ardanuçlu yaşamaktadır değerli
arkadaşlarım.
Ardanuç
ilçemiz özellikle son on yılda siyasal iktidar döneminde müthiş bir gerileme
içerisine girmiş, Ardanuç içerisinde bulunan bütün kamu kurum ve kuruluşları
kapatılmış, ekonomik anlamda çok ciddi bir buhran yaşamaktadır. Şimdi buna ilişkin
bazı ana noktaları Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ve Türkiye’yle paylaşmak
istiyorum.
Çok
değerli arkadaşlarım, Ardanuç ana arter üzerinde bulunmuyor, yani Ardanuç
ilçemiz daha içeride bulunan bir yer. Ardanuç’u Ardahan’a bağlayan ve bir yılan
hikâyesine dönen bir dere yolumuz var değerli arkadaşlarım. Bu yolun inşaatına
1993 yılında başlandı, yani bundan yaklaşık yirmi yıl önce 62 kilometrelik bir
yol inşaatına başlandı; bu yolun 31 kilometrelik bölümü Artvin sınırları
içerisinde, Ardanuç sınırları içerisinde bulunuyor, diğer 31 kilometrelik
bölümü ise Ardahan sınırları içerisinde bulunuyor. Değerli arkadaşlarım, bu
devirde insanlar Mars’a gidiyorlar, Ay’a gidiyorlar; biz Ardanuç’u Ardahan’a
bağlayan 62 kilometrelik dere yolunu on dokuz yıldır yapamıyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bir şey anlatacağım: Bu konuda 23’üncü Dönem
milletvekilimiz, Sayın Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu
Ulaştırma Bakanına bu yola ilişkin bir soru önergesi veriyor. Diyor ki: “Bu
yolu ne zaman tamamlayacaksınız?” Bakana verilen soru önergesinin tarihi
5/10/2007. 5/10/2007 tarihinde Sayın Metin Arifağaoğlu
Binali Yıldırım’a soruyor, Binali Yıldırım’ın vermiş olduğu cevabı sizlerle
paylaşıyorum, Sayın Bakan, Ulaştırma Bakanı “Yollar -ayrıntılarıyla- şunlardır,
bunlardır.” diye anlatıyor ve sonunda şöyle diyor: “Bu yolun, genel olarak,
kamulaştırılmasında bazı sorunlar var, kamuya ait yerler, ormana ait yerler
var, özel mülkiyete konu olanlar var ama şu anda kamulaştırmayla ilgili
konuların detaylarıyla uğraşmaktayız. 2009 yılı sonunda bu güzergâhta sorunumuz
kalmayacaktır, bu yolu açacağız.” diyor Sayın Bakan. Ne zaman diyor bunu? 27
Kasım 2007 tarihinde, Mecliste yapmış olduğu konuşmada Ulaştırma Bakanı aynen
böyle söylüyor.
Değerli
arkadaşlarım, Ardanuçlular bekliyorlar, bu konuşmadan umutlanıyorlar, 2009
yılında yolun açılacağını umuyorlar. Aradan zaman geçiyor, açılmayınca aynı
Milletvekilimiz yine 27/10/2009 tarihinde bu sefer Bakana yazılı soru soruyor,
diyor ki: “Sayın Bakanım, 2009 tarihinde bu yolu açacağınızı söylediniz, yolu
açmadınız. Neden Ardanuç-Ardahan dereyolunu
açmadınız?” Aynı Bakan, 2010 yılında, bu sefer yazılı olarak altına imza attığı
bir cevap veriyor: “Ayrıca 31 kilometre uzunluğundaki Artvin ayrımı Ardanuç
12’inci bölge hududu yolunun bugüne kadar 19 kilometrelik kesimi sathi kaplama
seviyesinde tamamlanmış olup kalan 12 kilometrelik kesiminin 2010 yılında
tamamlanması hedeflenmektedir.” diyor değerli arkadaşlarım. Bakın, bir yıl
evvel 2009’da açılacak diyordu, şimdi, 2010 yılında açılacağını söylüyor, 2009
yılında Sayın Bakan. Şimdi, aradan zaman geçiyor, ben milletvekili oluyorum,
bakıyorum ki, Ardanuç’a gittiğim zaman “Bu dereyolu
ne zaman açılacak?” diye soruyorlar. Bu sefer Sayın Bakana ben soru soruyorum.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
“Sayın
Bakanım” dedim, yazılı soru soruyorum. Sayın Bakan benim sorduğum yazılı soru
üzerine aynen şöyle diyor, en sonunu okuyorum değerli arkadaşlarım: “Söz konusu
Ardanuç-Yalnızçam yolunun projesine uygun bir şekilde
2014 yılında tamamlanması planlanmaktadır.” Şimdi, beni bütün Ardanuçlular,
bütün Artvinliler dinliyorlar. Üç kere ayrı ayrı soru soruyoruz Sayın Bakana
“Bu yol ne zaman açılacak?”, 2009’da. Olmadı bir yıl sonra soruyoruz: 2010’da.
Aradan zaman geçiyor, soruyoruz: 2014’te. Şimdi, buna hukukta ne derler değerli
arkadaşlarım, ne derler buna hukukta? Yalan söylemek değil midir bu! Değil
midir soruyorum ben size! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sayın
Bakan gelsin, bu söylediklerimin yanlış olduğunu söylesin, ben Sayın Bakandan
bu yüce Meclisin önünde özür dileyeceğim.
Çok
değerli arkadaşlarım, bir yılan hikâyesine dönen bu dereyolu
olayı Ardanuç’un yaşamsal kaynağıdır. Lütfen, Hükûmetinizden istirham ediyorum,
Ardanuç-Ardahan dereyolunu bir an önce açınız çünkü
Ardanuç’ta süregelmekte olan bu göçün önlenmesi için bu yolun açılması
elzemdir, aciliyet kesbetmektedir,
ilçenin yaşamsal önem arz eden bir durumunu ortaya koymaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Ardanuç-Ardahan yolunu açmadık ama başka şeyler de yaptık. Bugün
Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Adalet Bakanı Türkiye'de adalet sarayları
yaptığını açıkladı. Birçok yerde, yüz elliyi aşkın yerde adalet saraylarıyla
Türkiye'yi taçlandırdığını söylediler. 2012 Türkiyesi’nde
Ardanuç’ta adliyeyi kapattık değerli arkadaşlarım. Ardanuç’ta insanlarımız,
Ardanuçlu hemşehrilerimiz bir sabıka kaydı alabilmek
için ona en yakın uzaklıktaki ilçe merkezi olan Artvin il merkezine, 42
kilometre uzağa gidip sabıka kaydı almakta, cumhuriyet savcılığı, sulh hukuk,
asliye hukuk, ceza mahkemelerindeki işlerini orada takip etmektedir. Ne
anlatacağız bu insanlara? Ardanuç’un en uzak köyü 40-45 kilometre,
Ardanuç-Artvin arası 40 kilometre; 85 kilometreden gidecek, dava açacak, keşif
yapılacak; bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu konuda yapmış olduğumuz bütün
başvurular ne yazık ki sonuçsuz kalmıştır. Bu açıdan, bunu, Ardanuç Adliyesinin
kapatılmasını burada şiddetle kınıyorum. Hükûmetten bu yanlıştan bir an önce
dönmesini istirham ediyorum değerli arkadaşlarım. Eğer bir ülkede yargıya
ilişkin sorunları halledebilecek makamı, ilçede, kapatırsanız -ben buradan
sesleniyorum- Ardanuç Kaymakamlığını da kapatın değerli arkadaşlarım, madem
öyle. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunun
dışında başka şeyler de var. Bakın, Ardanuç’ta bir devlet hastanesi olayı var.
1994 yılında yapımına başlanan, 2005 yılında Başbakan tarafından temeli atılan
bir devlet hastanemiz var; adı Devlet Hastanesi. 50 yataklı Devlet Hastanesinde
ne yazık ki uzman doktor yok. Ameliyathanesi, her türlü teşkilatı vardı; aradan
geçen zaman zarfında bütün teknik donanımı başka ilçelere gönderildi değerli
arkadaşlarım. Artvin’de hastanesi olmayan, uzman doktoru olmayan bir ilçe
Ardanuç.
Şimdi,
ben, soruyorum buradan, bütün Türkiye'ye sesleniyorum: Ardanuç’u niye cezalandırıyoruz
değerli arkadaşlarım? Ardanuç’la ne problemimiz var? Bunu sormak bir
milletvekili olarak benim hakkım değil midir değerli arkadaşlarım? (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine,
Ardanuç’ta vahşice orman kesimleri yapılmakta, daha önce yıllara göre 15 bin,
20 bin metreküp şeklindeki yıllık orman kesimi ne yazık ki bugün 60 bin
metreküpe, 70 bin metreküpe çıkmaktadır. Çok kötü bir tabloyla karşı
karşıyayız.
Yine,
değerli arkadaşlarım, bir hukukçu olduğum için söylüyorum, kadastro
çalışmalarında çok derin bir yarayla karşı karşıyayız. Kadastro çalışmalarında
üstünkörü çalışmalar yapılmış, mülkiyet iddiaları kenara bırakılmış, hava
fotoğrafları ve amenajman planları öne sürülerek, Ardanuç’ta insanların
dedelerinden, babalarından kalan yerler ne yazık ki ormana tapu edilmiştir.
Ardanuç bir yandan da silinmeye çalışılmıştır.
Bunun
dışında okullar vahim bir durumdadır. Irmaklar Ortaokulu 2010 yılında, Ardanuç
Ortaokulu 2006 yılında, Aydın Köyü Ortaokulu 2010 yılında kapanmıştır.
Artvin’in bütün ilçelerinde, seviye belirleme sınavları, bulundukları ilçe
merkezlerinde yapılmış olmasına rağmen Ardanuç’un çocukları, çocuklarımız
seviye belirleme sınavlarına Artvin il merkezine gitmektedirler değerli
arkadaşlarım. Yine, burada, Artvin’in bütün ilçelerinde Anadolu liseleri,
Anadolu öğretmen liseleri bulunmasına rağmen ne yazık ki Ardanuç ilçemizde
herhangi bir şekilde Anadolu lisesi bulunmamaktadır, Anadolu öğretmen lisesi
bulunmamaktadır.
Hayvancılık,
Ardanuç’un en önemli geçim kaynağı olmasına rağmen ülkemizdeki genel
sorunlardan biri olan nedenden dolayı hayvancılık da geri planda kalmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet olduğunuz tarihten itibaren bugüne kadar yani on yıllık
süre içerisinde Ardanuç ilçemizde adliyeyi kapattınız; Ardanuç Ortaokulunu 2006
yılında kapattınız; ORÜS kereste fabrikası en önemli sanayi kuruluşuydu, 2004
yılında kapattınız; Halk Bankasını 2003 yılında kapattınız; Ardanuç Sağlık
Meslek Lisesini 2004 yılında kapattınız; Bulanık köyünün, Torbalı köyünün,
Irmaklar köyünün, Soğanlı köyünün sağlık ocaklarını tamamıyla kapattınız; Aydın
köyünde Irmaklar Ortaokulunu kapattınız; okulları, sağlık ocaklarını
kapattınız, çok büyük bir darbe vurdunuz. Gelinen noktada Ardanuçlu şunu ifade
ediyor: “Bizim ne günahımız var?”
Bakın
şunu ifade etmek istiyorum: Ardanuçlular, Artvinliler cumhuriyetin temel
ilkelerine bağlı, Mustafa Kemal’in aydınlık devriminin ilkelerini özümsemiş
insanlardır. Siz böyle bir coğrafyada Ardanuçlulara şunu mu diyorsunuz:
“Sorunlarınızı dile getirebilmek için açlık grevi yapın, dağa çıkın.” mı
diyorsunuz Ardanuçlulara değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
O nedenle
cumhuriyetine bağlı, Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiş olan, yurtsever
insanların kenti Ardanuçlular adına bu sorunları Mustafa Kemal’in mabedinde, bu
Mecliste sizlere haykırmaktan, sizlere anlatmaktan büyük onur duyuyorum.
Türkiye’nin her tarafında olan, bugün yüreği burada atan Ardanuçlulara da
sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayraktutan.
Şimdi,
aleyhinde olmak üzere Artvin Milletvekili Sayın İsrafil Kışla.
Buyurun
Sayın Kışla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSRAFİL
KIŞLA (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin Meclis araştırma önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Uğur Bey
meslektaşıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum, bize, en azından, Artvin’e
yapılan yatırımlar hakkında bir şeyler söyleme fırsatı oluşmuş oldu.
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Ardanuç, Ardanuç.
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) – Ardanuç’la ilgili konuya girmeden önce genel anlamda birkaç
şey söylemek istiyorum.
AK PARTİ’nin siyaset anlayışını çok iyi kavramak lazım. AK
PARTİ, kurulduğu günden ve iktidar olduğu günden bugüne kadar asla popülist
politikalar ve partizanca bir tavır içerisinde siyaset yapmamıştır. AK PARTİ’nin siyaset anlayışında kendine oy vermeyen insanları
cezalandırma mantığı, düşüncesi asla olmaz; 75 milyonu kuşatıcı ve bütün
insanlara, bütün vatandaşlarımıza eşit şekilde hizmet verme anlayışını,
hizmeti, kendisine hedef seçmiş ve bütün ülke sathındaki hizmetlerini ülkenin
ihtiyaçları ve ülkenin gerçekleri doğrultusunda siyaset yapan bir anlayışla
sürdürmektedir. Bu anlamda, Artvin’de, AK PARTİ, kurulduğundan, iktidar
olduğundan bugüne kadar çok ciddi yatırımlar yapmıştır.
Kamu
yatırımlarında en büyük payı alan illerin başında Artvin gelmektedir. Bugün,
Türkiye’nin en yüksek barajı -ki 12/12/2012’de açılışını yapacağımız Deriner Barajı- Artvin’de yapılmıştır. Bugün, Türkiye’nin
en uzun tüneli olan Hopa Tüneli -5.400 kilometre uzunluğunda, çift tüp
hâlindeki tünel- 2014’te hizmete açılacaktır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – “5.400 metre” Sayın Milletvekilim, bunu düzeltin.
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) – Artvin, 1980’den sonra -Türkiye’deki birçok ilde olduğu gibi-
göç veren illerin başında gelen bir ilimizdir ama son yıla bakarsanız,
Artvin’deki nüfusa -Ardanuç başta olmak üzere- göç durmuştur ve 2010 yılında
11.613 olan Ardanuç’un nüfusu 2011 yılında 11.822’ye yükselmiştir.
Bütün
iktidar dönemindeki yapmış olduğumuz hizmetlerde önemli olan, oradaki yaşam
kalitesini yükseltmek ve göçü durdurmak. Bu anlamda yapılan çalışmalar sonuç
vermiş ve Artvin’den artık göç durmuş, hatta geriye dönüşler başlamıştır.
Artvin’de,
Ardanuç’ta sağlık ocaklarının kapatıldığından bahsedildi.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye genelinde, on yıldır AK PARTİ İktidarı döneminde uygulanan
sağlık politikaları hepinizce malum. Sağlık politikalarının, sağlık
hizmetlerinin nereden nereye geldiğini hep beraber, 75 milyon halkımız bunu
seyrediyor.
Tabii,
yapısal değişikliklerde ister istemez belli kurumların yerine yeni, modern
kurumları ihdas ediyorsunuz. İşte, aile hekimliğinin ihdas edilmesi, pek çok
yerdeki, köylerdeki sağlık ocaklarının kapatılmasını gerekli kılmıştır. Artık
aile hekimliğiyle her insanın bir aile hekimi vardır ve bu sistem gayet modern
bir şekilde uygulanıyor.
Yine,
Artvin’de, Ardanuç’ta eğitim kurumlarının kapatıldığından bahsedildi. Sağlık
Meslek Lisesi çok programlı lise bünyesinde hizmetlerine devam ediyor ancak
Artvin Ardanuç Ortaokulunun kapatılmasını ben bütün izleyicilerin,
dinleyicilerin takdirlerine arz ediyorum.
Malumunuz,
28 Şubat sürecinde İlköğretim Yasası’nın çıkmasından sonra ilkokullarla
ortaokullar birleştirildi. On beş yıl önce kapatılmış Ardanuç Ortaokulunun
bugün kapatılmış gibi gösterilmesi çok doğru bir şey değildir.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Adliye ne oldu, adliye?
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) – Adliye konusuna da geleceğim.
Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun, HSYK’nın –takdiriniz,
geçmiş günlerde gündeme geldi ve burada da bununla ilgili görüşmeler yapıldı-
belli kriterleri doğrultusunda, Türkiye genelinde, o kriterlere uymayan belli
sayıdaki ilçede adliyeler kapatıldı ama burada HSYK’nın
kriterlerinde “Ya, şu ilçe de, Ardanuç, Cumhuriyet Halk Partilidir, burayı
kapatalım.” mantığıyla meseleye bakmasını herhâlde düşünemezsiniz.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Biraz öyle oldu.
İSRAFİL
KIŞLA (Devamla) – Kapanan ilçelerin pek çoğunun AK PARTİ’li
olduğunu, Rize’de de, Trabzon’da da, pek çok ilde de adliyelerin kapatıldığını
hepiniz biliyorsunuz. Bu konulmuş olan kriterlere uymayan -ben de üzülerek
ifade edeyim- Ardanuç’ta adliye kapanmıştır ama onun yerine Ardanuç’a hizmet
edecek elbette ki yeni kurumları, yeni müesseseleri Ardanuç’a kazandırmaktayız.
Aile ve
sosyal politikalardan sorumlu Bakanlığımız, bugün, Ardanuç’ta 96 yatak
kapasiteli, 3 trilyona mal olan Özürlüler Sağlık ve Rehabilitasyon Merkezini,
çok modern bir tesisi bitirmiş, bu yıl içerisinde hizmete açacaktır;
Ardanuçlulara hayırlı uğurlu olsun.
Yine, ben
milletvekili olduğumda, Ardanuç’a ziyaretimde, bana ilk söylenen şikâyetlerden
bir tanesi şu olmuştu: Otuz beş yıldır -bakın, bunu samimiyetimle ifade
ediyorum- Ardanuç’un bir rüyası var. Ardanuç-Ardahan yolu bir türlü
tamamlanmadı, 45 kilometrelik yol. Ardanuç, girişi olup çıkışı olmayan bir ilçe
ve bu bir yıllık çalışma dönemimizde, milletvekilliği dönemimizde, eksik kalan
14 kilometrelik yolun ihalesi de yapıldı, 2014’te de yol tamamen bitirilerek
hizmete açılacak. Hatta geçen, bir ay önce Ardahan’dan Ardanuç’a da bizzat o
yolu kullanarak indim ve oradaki çalışmaları da müşahede ettim.
Ve yine,
Erzurum Karayolları Bölge Müdürlüğü tarafından Olur-Ardanuç yolu da ihale
edildi, onun çalışmaları da devam ediyor. AK PARTİ İktidarı döneminde Ardanuç bu
iki yolla da iki tane yeni can damarını açmış olacak, iki güzel ulaşıma da
kavuşmuş olacak.
Ve yine,
Ardanuç’ta TOKİ kanalıyla yüz altmış sekiz konut yapılarak vatandaşlara
dağıtılmıştır.
Şu anda
Ardanuç’ta meslek yüksekokulu açma yönünde teşebbüslerimiz hem rektörlük hem
YÖK nezdinde devam etmektedir.
Ardanuç
Kalesi’nin tamir edilmesi ve yine Ardanuç’a –inşallah muvaffak oluruz- açık
cezaevi kazandırma noktasında teşebbüslerimiz var. O noktada Adalet Bakanlığı
Müsteşarımız bizzat yerinde incelemelerde bulundu ve yer konusunda birkaç
alternatif belirlendi. İnşallah Ardanuç’a önümüzdeki dönemde bir açık cezaevini
kazandırmış olmamız, Ardanuç’un çok daha canlı, hareketli ve çok daha güzel bir
konuma gelmesine vesile olacak önemli kurumlardan bir tanesi olacak.
Ve yine,
Artvin’de göçü önleme noktasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla
yapılmış olunan İŞKUR kapsamındaki proje de, toplum yararına proje kapsamında
ilçelerimiz ve illerimiz bünyesinde 2.500’e yakın gencimiz istihdam edilmekte.
Önemli olan, işte buradaki istihdamı artırmak, işsizliğin önüne geçmek ve bu
noktada Artvin çok ciddi bir mesafe almıştır.
Sağlık
yatırımlarında; Artvin Hastanemiz tamamlanmış, Arhavi Hastanemiz ihale edilmiş,
inşaatı devam ediyor; Hopa Hastanemizin ihalesi yapılmış ve inşallah önümüzdeki
dönemde yine Artvin’de sağlık yatırımlarına devam edilecek.
Velhasıl,
şunu söyleyeyim: Kamudan Artvin çok ciddi bir pay almakta, kamu
yatırımlarından.
Ben özet
olarak, dünden bugün Artvin daha güzeldi, yarın daha güzel olacağını söylüyor,
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kışla.
Üçüncü
konuşmacı, lehinde olmak üzere Tokat Milletvekili Reşat Doğru.
Sayın
Doğru buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekili
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen Artvin ili Ardanuç ilçesinde
birçok kurum ve kuruluşun kapatılması ve ilçenin küçültülmesi iddiasıyla
verilen araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Artvin
ili Karadeniz Bölgesi’nin en güzel illerinden bir tanesidir. Ardanuç ilçesi de
tabii, o güzel ilimizin çok nadide, güzel bölgelerinden bir tanesidir. Sayın
Milletvekili arkadaşımız Uğur Bayraktutan’ın vermiş
olduğu bu önerge esasında hem Karadeniz Bölgesi’nde hem İç Anadolu Bölgesi’nde
hem de Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki çok önemli bir yarayı dile getirmiştir. Yani
bu bölgelerde çok ciddi manada göç vardır. İnsanlar kendi bölgelerini bırakıp
başka yerlere göç ediyorlar. Dolayısıyla, çok büyük, ciddi sorunlarla karşı
karşıyayız. Düşünün, bir insanın kendi bölgesini bırakıp da başka bir yere göç
etmesinin ne demek olduğunu. Özellikle İç Anadolu Bölgesi’ndeki birçok ilde şu
anda bununla ilgili çok ciddi sorunlar var. Hayvancılık bitmiş konuma
gelmiştir. Bakınız, Ardanuç bölgesine, Artvin’de çok ciddi manada hayvancılık
geçmiş dönemlerde vardı ancak son zamanlarda hayvancılığın Türkiye’nin birçok
yerinde olduğu gibi Ardanuç’ta da, Artvin’de de bitmiş olduğunu görüyoruz yani
hayvan üreticisi üretimden vazgeçer konuma gelmiştir.
Tabii,
şurası da enteresandır: Türkiye’mizde ilk defa bir saman ithalatı başlamıştır.
Tarımın nasıl bitirilmiş olduğunun en bariz göstergesini biz şu anda burada
görüyoruz. Yani “Hayvancılığı bitirdiler.” derken burada esas bitiren de
Hükûmetin yapmış olduğu çalışmalar ve politikalar olmuştur. Hayvancılık süratli
bir şekilde bitmektedir. Önümüzdeki dönemlerde, belki de, işte, yazın koyun
beslenemeyecek veyahut da kuzu etine Türk milleti neredeyse hasret kalacak.
Bunun en bariz örneklerini Doğu Anadolu Bölgesi’nde görüyoruz, İç Anadolu
Bölgesi’nde görüyoruz ve Karadeniz Bölgesi’nde görüyoruz.
Tabii,
Karadeniz Bölgesi’nde, özellikle Artvin bölgesinde tarımla ilgili arazilerin
çok az olduğu gerçektir çünkü dik arazi olması münasebetiyle o bölgelerde tarım
yapmak çok zorlaşmaktadır. İnsan yaşamı çok zordur ama bunun yanında siz
hayvancılığı desteklemezseniz, hayvan üretimini desteklemezseniz, dolayısıyla o
bölgede ciddi olarak çok sorunlarla karşılaşmış olursunuz.
Anadolu’nun
birçok yeri diyoruz, bakınız, işte Tokat’tır, Sivas’tır, Yozgat’tır,
Giresun’dur, Ordu’dur, bu bölgelerdeki insanlar kendi bölgelerini bırakıp başka
yerlere göç ediyorlar. Buna mutlaka çözüm bulmak mecburiyetindeyiz. Tokat ili
diyorum, mesela Tokat ilinde, kendi milletvekili olduğumuz Tokat ilinde 7
milletvekilliğinden 5 milletvekilliğine düşülmüştür, 800 küsur bin nüfuslardan
600 binli nüfuslara düşülmüştür. Aynı tabloyu, geçiniz, işte Ordu’da
görürsünüz, Giresun’da görürsünüz, Trabzon’da görürsünüz, yine Artvin’de
görürsünüz, Hopa’da görürsünüz.
Şu anda
Sayın Milletvekilinin vermiş olduğu bu önerge esasında bir örnek teşkil
etmelidir yani İç Anadolu Bölgesi’nde insanlar neden göç ediyorlar, neden
topraklarını bırakıp başka yerlere gidiyorlar, neden tarımla ilgili arazilerini
tamamen bırakıp başka yerlere gidiyorlar? Bunun mutlaka araştırmasının
yapılması gerekmektedir.
Özellikle
buğdayla ilgili… Bakınız, şu anda buğday üreticisi, pancar üreticisi neredeyse
“Önümüzdeki dönemlerde artık ben bunu ekemem.” konumuna gelmişlerdir. Düşünün,
saman ithalatı başlamıştır. Saman ithalatının başlamış olması demek
hayvancılığın bitmesi demektir. Önümüzdeki dönemlerde hayvancılık belki de Doğu
Anadolu Bölgesi’nde, Karadeniz Bölgesi’nde yerlerde sürünecektir ve dolayısıyla
da ithalat alıp başını gidecektir. Gerçi, şu an itibarıyla, işte, geçmiş olan
Kurban Bayramı münasebetiyle ithal hayvan girişleriyle ilgili çok büyük bir
tepki meydana gelmiş ve yapılmamıştır ama korkarım ki önümüzdeki dönemlerde bu
bölgelerdeki hayvancılığın bitirilmesiyle beraber de tekrar yeniden hayvan
ithalatı başlayacaktır.
Gelin,
buradan, bu önergelere destek verelim ve özellikle göçün sebeplerini, göçün
nedenlerini ve tekrar geriye göçün nasıl olacağını sağlayalım. Bakınız, şu
anda, işte, geçtiğimiz günlerde, işte bir gün öncesinde çok önemli bir kanun
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlaşmıştır. Bu kanunun birçok mahzurları
vardır; özellikle, milletimizin millî birlik ve beraberliğinin bozulmasıyla
ilgili yani, işte, federasyona kadar varacak, siyasallaşma sürecine kadar
varacak olan çok büyük sıkıntıların başlanmış olduğu bir yerde, bir noktada.
Diğer
önemli bir konu da, özellikle İç Anadolu Bölgesi’ndeki belediyelerin kapatılmasıdır.
Belediyelerin kapatılmasıyla beraber buralardan göç yeniden başlayacaktır
değerli milletvekilleri. Dolayısıyla, bu tür konuların önemsenmesi
gerekmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yönlü olarak, yani bir
noktada göçün önlenmesi, tekrar insanların o büyük şehirlerden o bölgelere
yönlendirilmesi, gelmesi noktasında çalışmalar yapılması ve araştırmalar
yapılması gerekmektedir. Ama görmüş olduğumuz nokta da şudur ki, korktuğumuz
tablo da burasıdır: Maalesef o belediyelerin kapatılması veya belediyelerin
kapatılmış olması göçü daha fazla hızlandıracak ve dolayısıyla da o bölgedeki
insanlar geçimlerini temin edememiş olacaklardır.
Tarımda
üretim para yapmıyor, hayvancılık almış başını gidiyor, insanlar doğmuş
oldukları yerlerde geçimlerini temin edemiyorlar. Dolayısıyla, geçimlerini
temin edemeyen bu insanlar ne yapacaklar? Kendi bölgelerini bırakacaklar, başka
yerlere gidecekler. Nereye gidecek? Bursa’ya gidecek, İstanbul’a gidecek,
Ankara’ya gidecek. Gitmiş olduğu yerlerde, oralarda acaba bu insanları iş ve aş
bekliyor mu? Hayır, iş ve aş beklemiyor. Oralarda gidiyorlar, varoşlarda perme perişan
bir hâlde yaşamaya çalışıyorlar, asgari ücretle yaşamaya çalışıyorlar, çok zor
şartlar altında geçimlerini temin etmeye çalışıyorlar. O mealde de mutlaka
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yönde, o bölge insanlarına ve kendi
bölgelerini bırakarak başka illere gitmekte olan insanlara mutlaka el uzatması
gerekmektedir. Yani, bu tür önergelerin öyle basit bir şekilde
geçiştirilmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konular üzerinde ciddi
manada durması ve akabinde de ortaya çıkan tabloların tekrar değerlendirilerek
o bölge insanına mutlaka cazip hâle getirebilecek geriye dönüş projelerinin
ortaya konulması gerekmektedir.
Tabii, şu
andaki, Ardanuç’daki bu hadise, işte, Tokat’ın
Zile’sinde de görülmektedir, Reşadiye’sinde de görülmektedir, Sivas’ın
Suşehri’nde de görülmektedir. Buralara gitmiş olduğumuz zaman buranın insanları
buraları bırakmakta ve başka yerlere göç etmektedir.
Dolayısıyla,
gelin Ardanuç için verilen bu önergeyi hep beraber destekleyelim ve araştırma
komisyonları oluşturalım ve beraberinde de Anadolu insanı kendi doğmuş olduğu
yerde, kendi yaşamış olduğu yerde karnını doyursun diyor ve bu önergenin
lehinde olduğumuzu ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Son
konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.
Buyurun
Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisinin vermiş olduğu, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Artvin’in Ardanuç ilçesindeki kamu kuruluşlarının küçüldüğü, kapatıldığı yönündeki
araştırma önergesinin aleyhinde söz aldım. Zira, bugün, İç Tüzük’te
çok ciddi bir yer edinen, Anayasa’mızda yer bulan, Milliyetçi Hareket
Partisinin vermiş olduğu gensoru görüşmelerini yapacağız burada.
Tabii ki
biz, hiçbir ilçeyi küçümsemek gibi, o ilçenin sorunları burada konuşulmasın
anlamında da bir şey söylemeyiz. Ardanuç’a ne kadar çok şey yapılsa hepimiz
arkasında dururuz. Türkiye’de dokuz yüz küsur tane ilçe var, her biri hakkında
böyle araştırma önergeleri verilirse burada, araştırma komisyonlarına verecek
milletvekili sayımız kalmaz.
Bir de
Türkiye Büyük Millet Meclisinin TRT 3’ün açık olduğu saatlerdeki çalışmalarında
bu gensoruları görüşelim. Gensoruların hangi konuda verildiğini vatandaşımıza
iyi bir şekilde anlatalım, dinlesin diye…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın milletvekili, hiç Ardanuç’u gördünüz mü?
RECEP
ÖZEL (Devamla) - …ama maalesef…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Hiç Ardanuç’u gördünüz mü?
RECEP
ÖZEL (Devamla) - …muhalefet partimiz,
herhâlde diğer muhalefet partisinin gensoruda kendisine yetişmek istediğini
kıskanıyor, onun için televizyonun açık olduğu saatlerde bunu görüştürtmek
istemiyor. Bu nedenle, bu önergeleri veriyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Sabaha kadar yayınlasın!
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Bunun arkasından da İç Tüzük 37’ye göre, sırf televizyon yayın
saatinde, bunlar, gensoru görüşülmesin diye, 37’ye göre de bir talepleri var,
doğrudan kanunun gündeme alınmasıyla ilgili. Tamamen bunların…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Hiç Ardanuç’u gördünüz mü Sayın Milletvekilim?
RECEP ÖZEL
(Devamla) - Ardanuç’u gittik, gördük, gezdik.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Nerede gördünüz?
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Ardanuç gibi, Türkiye'nin bütün ilçeleri önemlidir.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Ne zaman gittiniz? Ne zaman gördünüz?
RECEP
ÖZEL (Devamla) - Bütün ilçelerin sorunları, gelip burada gündem dışı beşer
dakikalık konuşmalarda konuşulabilir. Böyle, araştırma önergeleri verilerek
sırf bir milletvekilinin burada konuşma yapmasını sağlamak amacıyla da gündeme
getirilmesini de verilmiş olan gensorunun ciddiyetiyle aynı oranda görüyorum.
Bu
araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu, gündeme alınmaması gerektiğini…
Bugün gündemimizde, 6 Kasım 2012 günü Genel Kurulda almış oluğumuz karar
gereğince, üç bakanlığımız hakkında verilmiş olan gensoruları görüşeceğiz.
Bu
nedenle, bu araştırma önergesine sulandırılmış gensorunun daha da
sulandırılacağı düşüncesiyle katılmadığımızı bildirerek hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Hayır, hayır, lütfen, çok ayıp.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özel.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, bu Parlamentoda görüşülen hiçbir şey
sulandırılmış değildir. Bu, Parlamentoya da saygısızlıktır. Sayın Hatip sözünü
geri alsın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler).
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
efendim.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkanım, “sulandırılmış önerge” dedi benim vermiş
olduğum Meclis araştırma önergesine. İki dakikalık söz istiyorum düzeltmek
için. Özür dilesin.
BAŞKAN –
Buyurun, başka bir şeye meydan vermemek üzere lütfen. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN
ALTAY (Sinop) – O kürsüden suyu alın, suyu. Kavaslar suyu alsın kürsüden.
Sulandırılmış kürsüden suyu alın.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; milletvekili
biraz önceki beyanında, benim vermiş olduğum Ardanuç’la ilişkili Meclis
araştırma önergesine “sulandırılmış önerge” dedi.
Çok
Değerli Milletvekilim, Ardanuç’ta adliye kapatıldı. İnsanlar, sabıka kaydı
almak için 80 kilometre gidiyorlar Değerli Milletvekilim…
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Benim ilçemde de kapatıldı.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) - … ve kapatılma gerekçesi olarak ne diyorlar biliyor
musunuz? Kapatılma gerekçesi olarak ne diyorlar değerli milletvekilleri: “İş
kapasitesi düşük, iş yoğunluğu düşük” diyorlar.
Ben,
buradan bütün Ardanuçlulara sesleniyorum. Ardanuçlular, eğer suç işleseydiniz
adliyeniz kapanmayacaktı. Böyle bir rezalet olur mu? Böyle bir rezalet olur mu?
(CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ardanuçlular
suç işlemediği için adliye kapatıldı değerli arkadaşlarım. Ben, buna ilişkin
basın toplantısı yapınca dediler ki: “Artvin milletvekili, milleti suç işlemeye
teşvik ediyor.”
Ardanuç’ta
adliyemiz kapatıldı Değerli Milletvekilim. Hangi tarihte Ardanuç’a gittin?
Bakın, biraz önce Artvin milletvekili konuştu, saygım sonsuz. Siz hangi tarihte
Ardanuç’a gittiğinizi söyler misiniz? Ardanuç’u ancak Googledan
bulabilirsiniz haritada, Google Earthden
bulabilirsiniz değerli milletvekilim. (CHP “Bravo!” sesleri ) Hiç Ardanuç’u
haritada buldunuz mu nerededir diye?
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) – Ardanuç, yurtsever insanların yaşadığı kenttir.
Saygılarımı
sunuyorum bütün Ardanuçlulara. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sağ olun Sayın Bayraktutan, teşekkür ediyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 58 milletvekilinin, Artvin ili Ardanuç
ilçesinde birçok kurum ve kuruluşun kapatıldığı ve ilçenin küçültüldüğü
iddialarının araştırılması amacıyla 2/10/2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
13 Kasım 2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi önergesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi,
gensoru önergesinin geri alındığına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- MHP Grup Başkan Vekilleri Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç hakkında verdikleri (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi’ni, Genel Kurul çalışmalarının TRT üzerinden
yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra yenilemek kaydıyla geri
çektiklerine ilişkin önergesi (4/72)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sayın
Bülent Arınç hakkında verdiğimiz 11/16 sayılı Gensoru Önergesini Genel Kurul
Çalışmalarının TRT üzerinden yayınlanmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra
yenilemek kaydıyla geri çekiyoruz.
Bilgilerinize
ve gereğini arz ederiz.
Mehmet Şandır Oktay Vural
Mersin İzmir
MHP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, (11/16) esas numaralı Gensoru Önergesi geri çekilmiş ve
gündemden çıkarılmıştır.
Şimdi, İç
Tüzük’ün 37’inci maddesine göre verilmiş bir doğrudan
gündeme alınma önergesi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
2.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın,
(2/273) esas numaralı, 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal
ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/71)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/273
esas numaralı Kanun Teklifim Başkanlığınızca Komisyona havale edildiği tarihten
itibaren 45 gün geçtiği halde ilgili komisyonca görüşülüp
sonuçlandırılmamıştır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 37’inci maddesi
uyarınca Kanun Teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için gereğini
arz ve talep ederim.
Umut
Oran
İstanbul
BAŞKAN -
Şimdi, teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın Umut Oran.
Sayın
Oran...
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan ikinci konuşmacı konuşsun.
BAŞKAN –
Yok mu efendim?
O zaman,
beş dakika söz isteyen bir başka milletvekilimiz var, o da burada.
Sayın
Altay, buyurun Sinop Milletvekili (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
İstanbul
Milletvekilimiz Umut Oran’ın öğrenci pasolarıyla ilgili verdiği kanun teklifi
üzerinde söz aldım.
Kanun
teklifine geçmeden önce geçtiğimiz günlerde bu Parlamentoda görüşülen
Büyükşehir Kanun Tasarısı görüşmeleri esnasında Parlamentoya yakışmayan birçok
olayın yaşanmasında hepimizin tabii, üzüldüğü muhakkak ancak bu vesileyle şunu
da belirtmek isterim: Değerli Milletvekilleri, bu Parlamentoyu Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’ne ve Anayasa’ya göre
çalıştırmak hepimizden önce oturumu yöneten Meclis başkan vekillerinin
görevidir. İnanarak ve bilerek söylüyorum ki bu çalışmalar esnasında oturumu
yöneten sayın Meclis başkan vekilleri, İç Tüzük’ün,
61, 64, 67, 68 ve 69’uncu maddelerini düzenli ve sürekli olarak ihlal
etmişlerdir.
Meclis
başkan vekillerinin, İç Tüzük’teki inisiyatif ve
tasarruf yetkileri bellidir. Örneğin bir maddesinde “Başkan söz verebilir.”
der. Sayın Başkan, siz o zaman söz verme yetkinizi takdir edersiniz, verirsiniz
ya da vermezsiniz, ama İç Tüzük diyorsa ki, örneğin her hâl ve şartta, son söz
milletvekilinindir.” sizin “Efendim, grup başkan vekilleri aralarında anlaşmış,
bu sözü veremiyorum.” demek hakkınız yoktur.
Nitekim
10 Kasım özel oturumunda, ben İç Tüzük’ün 61’inci
maddesine göre söz talep ettim. Sizin bana bu sözü, mutlaka ve mutlaka vermeniz
lazım. Eğer bu Parlamentoyu grubu bulunan dört siyasi partinin grup başkan
vekilleri anlaşarak götürüyorsa, siz oradan kalkın.
Bundan
sonra -kendi adıma söylüyorum- İç Tüzük ihlallerinde daha duyarlı bir refleks
göstereceğimin tarafınızdan bilinmesini istiyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, İstanbul Milletvekilimizin önergesiyle bir büyük yanlışın ortadan
kaldırılması gereği, bizce de bilinen, çokça da şikâyet aldığımız bir husustu.
Umarım, bugün, hür iradenizle bu büyük yanlışın, aksaklığın giderilmesi
fırsatını bu Parlamentoda hep birlikte yakalarız.
Teklifin
mahiyeti, özetle, öğrencilerin, belediyelerin ulaşım araçlarında kullandıkları
indirimle ilgili olarak öğrencilere verilen pasoların esasen tümüyle
kaldırılması ve öğrenci kimlik kartının, her okuldan alınan öğrenci kimlik
kartının Türkiye'nin her yerinde ve her belediyesinde kullanılması, geçerli
olması işin en doğrusudur.
Nitekim,
mesela güvenlik kuvvetlerimizin kimlik belgeleri, bütün Türkiye'nin bütün
belediyelerinde, bütün belediye otobüslerinde nasıl geçerliyse,
öğrencilerimizin okuldan aldıkları öğrenci belgeleri de aynı şekilde geçerli
olmalıdır. Bu, yeni paso basmak, bunu pasonun ayrı maliyeti… Zaten, öğrenci
dediğiniz baba harçlığıyla okuyan çocuklar. E, babalarını zaten açlık ve
sefalet ücretlerine mahkûm etmişsiniz. Bu Parlamentoda, bugün, Sayın Umut
Oran’ın verdiği kanun teklifinin 37’nci madde gereğince doğrudan gündeme
alınması sağlanırsa Türkiye’de 23 milyon öğrencimizi ilgilendiren bir temel
sorun da çözülmüş olacaktır.
Öğrencilerimizin
sorunları… Öğrenci demişken, tabii saymakla bitiremeyiz. Harçları Hükûmet
kaldırdı, olumlu bir yaklaşım, biz de olumlu buluyoruz. Bak, demek ki biz iyi
yapılan şeylere de “İyi oldu.” diyoruz ama eksiği var tabii ki. Yani ikinci
öğretimde okuyan öğrencilerin, bu ikinci öğretimi tercih eden çocukların siz
zengin çocuğu olduğu için mi ikinci öğretimi tercih ettiğini düşünüyorsunuz
Sayın Bakan? Bu çocuklar, kontenjan sorunundan sebep buraları da tercih etmek
zorunda kalıyorlar. Birinci öğretimde harcı kaldırıp ikinci öğretimde
kaldırmamak Anayasa’nın eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. Hükûmet Anayasa’yı
çiğneyemez. Gelirsiniz burada sayısal çoğunluğunuzla değiştirirsiniz ama orta
yerde duran Anayasa’ya rağmen iş tutamazsınız.
Yine aynı
şekilde, bu vesileyle, bunu fırsat bilerek, üniversitelerden ayrılma yaşı
28’dir. Bu, Batı normlarına da çok uygun değildir, askerlik gerekçesi
gösterilerek vesaire… Hükûmeti de, iktidar çoğunluğu da ikaz etmek ve talepte
bulunmak isterim ki üniversiteden ayrılma yaşı da 30 olmalıdır. Bu da
Türkiye’de çok temel bir sorundur. Bunun da kısa bir sürede çözülmesi lazım.
Yurt
sorununa girersem…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN
ALTAY (Sinop) - …ne vakit yeter ne de bu sorun biter. Yükseköğrenim başta olmak
üzere ortaöğrenim öğrenci yurtlarının bir an önce gerçekleştirilmesi
noktasında, yurt kapasiteleri noktasında da Hükûmeti biraz daha dikkate ve
duyarlılığa çağırıyorum.
Başkanım
bitiyorum.
Şimdi,
hemen biriniz çıkar da “Daha geçende kırk tane yurt açtık…” O yurtların zaten
yarısından çoğu epeydir açıktı. Gene de eksik olmayın ama yeterli değildir.
Öğrenciler perişandır, çare istiyoruz, çözüm istiyoruz. Çözüm yeri de burası.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Sayın Altay, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Sayın Altay’ın bir sözü üzerine bir açıklama yapmak durumunda
kaldım.
10 Kasım
günü, bildiğiniz gibi, Büyük Atatürk’ün ölüm yıl dönümüydü ve bize verilen
çalışma takviminde de, genel başkanlar dâhil, söz isteyen insanlar vardı,
milletvekilleri vardı; o sıraya göre milletvekillerine ve Genel Başkana söz
verdik. Şimdi, onun dışında -tabii ki normal görüşmelerde “Son söz
milletvekilinin.” diye bir kural var- daha önce Sayın Gök, sizin yazılı olarak
“Son söz milletvekilinindir.” müracaatınızdan önce sisteme girmişti, ama o da
dâhil olmak suretiyle, diğer arkadaşlara söz vermemiz mümkün değildi. Yoksa,
tabii ki haklısınız, başka görüşmelerde son söz milletvekilindir ve buna
uyarız.
Yalnız,
yalnız başkanların değil milletvekili arkadaşlarımızın da İç Tüzük’e uyması gerekir, süresi içerisinde bitirmesi
gerekir. Biz de ikaz zorunda kalmazsak daha rahat çalışırız Sayın Altay.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, opsiyon diye bir şey. Yetkiniz orada zaten, işte
o yetkiyi kullanıp bana bir dakika da ek süre verebilirdiniz mesela.
BAŞKAN –
İşte böyle bir yetkim olmadığı kanaatindeyim çünkü gruplar demek…
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Var, var Sayın Başkan, orada yetkiniz var.
BAŞKAN –
Bir saniye…
Gruplar
demek bütün Meclis demektir. Bize verilen çalışma takviminde onar dakika söz
kesmeden sürdürdük. Olay buydu. Normal zamanda, her zaman vermeye hazırız, siz
yeter ki konuşmak isteyin.
ENGİN
ALTAY (Sinop) – Bereket o gün özel bir gündemdi de ben itiraz etmedim.
BAŞKAN –
Şimdi, teklif sahibi Sayın Umut Oran.
Sayın
Oran, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz
evvel zaten teklif okundu. Sinop Milletvekilimiz de bu teklifle ilgili
görüşlerimizi dile getirdi. Bunun hepimizi ilgilendiren bir konu olduğunu
düşünüyorum. Yani, sonuç itibarıyla, eğer gençlerimiz bizim geleceğimizse, biz
gençlerimize önem veriyorsak, onların taleplerinin, onların sorunlarının
hepimizin sorunları olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, bizim bu talebimiz
AKP’liler için ayrı bir talep, Cumhuriyet Halk Partililer için ayrı bir talep,
MHP için ayrı bir talep, BDP için ayrı bir talep değil. Bu bizim hepimizin
gençleri yani hepimizin geleceği olan gençlerimiz için bir taleptir. Ben bu
noktada sizlerden sağduyulu bir davranış beklediğimi ifade etmek istiyorum.
Baktığınız
zaman, her ilde farklı uygulamalar var ve bir öğrenci Türkiye içerisinde
seyahat ettiği zaman farklı farklı izinler alması gerekiyor. Hâlbuki pasoyu
kaldırdığımız zaman tek, öğrenci kimlik kartıyla yani tek bir kartla
öğrencilerimiz indirimli olarak Türkiye’nin her yerinde serbest olarak
dolaşabilirler. Bunu bizim onlara sağlamamız lazım.
Aynı
şekilde, bizim ortak değerimiz olan yaşlılarımız var, emeklilerimiz var. Bu
teklif 60 yaş üstü için de, bizim baş tacı olan yaşlılarımıza da bu imkânı
sağlıyor. Eğer sosyal devlet diyorsak, eğer sosyal devlete inanıyorsak; bunu
sözde değil, özde hissediyorsak o zaman bu uygulama konusunda hep beraber
olumlu görüş bildirmemizi ben sizlerden diliyorum.
Yaklaşık
20 milyonu ilgilendiren bir sorun yani 4 kişiden 1 kişiyi ilgilendiren bir
sorun ve bu insanlar, gençler, yaşlılar bizden bu kararı almamızı bekliyorlar.
Onlara bu fırsat eşitliğini sağlamamız gerekiyor; onlara öğretimde, eğitimde bu
haklarını, bu temel haklarını en iyi şekilde vermemiz gerekiyor. Eğitim hakkı,
sonuç itibarıyla özgürlüktür, öyle bakmamız lazım ve toplumda bizim de sosyal
devlette zincirin her halkasına sahip çıkmamız lazım. Çünkü bir zincir en zayıf
halkası kadar güçlüdür. Eğer burada o halkayı güçlendirirsek güçlü bir Türkiye
olur, güçlü bir ülke olur, güçlü bir toplum olur.
Sayın
milletvekilleri, bu talep -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- Türkiye’nin her
yerinden, Türkiye’nin dört bir yanından gençlerimiz tarafından dile
getirilmekte ve talep edilmekte. Bu gençlerimizin ve yaşlılarımızın özellikle,
baktığımız zaman, bunların neredeyse ancak yüzde 20’sinin sosyal güvenlik
hakları var, diğerlerinin sosyal güvenlik hakları yok. Bunların,
öğrencilerimizin, gençlerimizin sadece bu sorunu yok, onunla beraber ulaşım
sorunları var, beslenme sorunları var, barınma, yurt sorunları var, burs
sorunları var. Bu sorunlara hep beraber bizim çözüm üretmemiz gerekiyor.
Biraz
evvel Sinop Milletvekilimiz Sayın Engin Altay belirtti, biz doğru olan şeylere
doğru diyoruz. YÖK yasa tasarısında harçlarla ilgili somut bir şey yok ama
atılan bir adım var, bu atılan bir adımın da net bir hâle gelmesi gerekiyor
yani seneye bundan öğrencilerimizin yararlanması gerekiyor.
Bir
taraftan bakıyoruz, şimdi, zaman zaman gündeme getiriliyor işte “Öğrenciler,
gençler bizim geleceğimiz. Onlar daha fazla söz hakkına sahip olsun.” diyoruz
ama onların her türlü haklarına da bizim çözüm üretmemiz gerekiyor, sahip
çıkmamız gerekiyor.
Gündemimizde
en çok tartışılan konulardan bir tanesi: Parasız eğitim talep ettikleri için
yargılanan, tutuklu yargılanan öğrencilerimiz var, hapse atılan öğrencilerimiz
var. Dolayısıyla, sosyal devletin gereğini hep birlikte yerine getirmemiz
gerekir; sosyal devlete sadece sözde değil özde de sahip çıkmamız gerekir.
Ben, bu
vesileyle yüce Meclisin bu konuyu sağduyulu bir şekilde, duyarlı bir şekilde
ele alacağına inanıyorum ve sizlerin gençlerimizle ilgili, onların ulaşım
haklarıyla ilgili alacağınız karar konusunda parmaklarınızın havaya kalkmasını
olumlu olarak bekliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Oran.
Teklifi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda
1’inci sırada yer alan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Türk tarım ve hayvancılık sektörlerini yanlış
uygulanan politikalar ile bitirme noktasına getirerek çiftçileri ve üreticileri
sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/19) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Türk tarım ve hayvancılık
sektörlerini yanlış uygulanan politikalar ile bitirme noktasına getirerek çiftçileri
ve üreticileri sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/19)
BAŞKAN –
Hükûmet? Yerinde.
Önerge
daha evvel dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2012 tarihli 16’ncı Birleşiminde
okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
önerge sahibi Sayın Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar Milletvekili.
Sayın
Yılmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika efendim.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında vermiş olduğumuz gensoruyla ilgili söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk tarımının geldiği içler acısı hâl
karşısında konuşulacak, söylenecek söz kalmadı maalesef. Çiftçi inim inim
inlerken, üretim düşerken laf kalmadı söyleyecek. On yıldır her platformda ama
her platformda sıkıntıları dile getiriyoruz ancak her türlü sözümüze
kulaklarını tıkamış bir Hükûmet, duyarsız bir Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanımız var.
Sayın
Bakan hakkında gensoru verdik, neden verdik? Sizlere kısaca, öz olarak ifade
etmek istiyorum. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ülkedeki üretimin
koordinasyonunu, düzenini, istikrarını sağlayamadı ve her geçen gün üretimimiz
maalesef azalıyor. Hayvancılıkta üç yıllık ithalat politikasının faturası
maalesef çok ağır oldu. Türkiye’de karkas et ve canlı hayvan ithalatı için
yaklaşık 3 milyar dolar harcanırken, yurt dışındaki üreticilerin yani Tony’nin, Johnny’nin
desteklenmesi yanında, maalesef bu ithalat yüzünden yerli üreticimiz son derece
mağdur olmuştur ve yerli üreticimizin, besicimizin zararı yaklaşık 5 milyar
lira olduğu tahmin edilmektedir. Son üç yılda hayvancılığımızın desteklenmesi
için düşük faizli kredi uygulamaları yapıldı ve burada yaklaşık 6 milyar lirayı
aştı bu desteklemeler ve bu krediler. Verilen destek miktarı ise yaklaşık 5
milyar liranın üzerinde. Bu kadar desteklenen, kredi muslukları açılan
hayvancılık sektöründe uygulanan ithalat nedeniyle tüketici de üretici de
maalesef memnun değildir. Besiciler girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle
15-16 liraya mal olmuş olan karkas eti ithalat nedeniyle zararına satarak zarar
etmiş durumdalar.
Sayın
Bakan, değerli milletvekilleri; ithalat olayını kısaca özetlemek istiyorsak ki
Türkiye bu ithalat noktasına nasıl geldi… 2007-2008 yıllarında yem bitkileri ve
yem ham maddeleri üretiminin azalmasına bağlı olarak yem fiyatı yüzde 100’den
fazla artarken aynı dönemde Türkiye'de ham süt fiyatı yarı yarıya düştü. Karkas
ette ciddi bir düşüş olurken bunun yanında üç yıl boyunca ciddi bir azalma
oldu. Bunlar, yaşanacak krizin, tabiri caiz ise, işaretleriydi. Tarım Bakanlığı
bu süreci iyi yönetemedi maalesef. Tıpkı, daha önceden kuş gribi ve domuz gribi
krizlerini iyi yönetemediği gibi, bu krizin de sinyallerinin gelmiş olmasına
rağmen maalesef iyi yönetemedi. Sektörün uyarı ve önerilerini dikkate almadı.
Kuraklığa karşı ek önlemler alma yerine, hayvancılıkta destekleme
politikalarını değiştirerek hayvan başına doğrudan ödeme sistemine geçti. Bu
yanlış politika sürecinde günde 20-30 kilogram süt veren 1 milyondan fazla süt
hayvanı maalesef kesilmiştir. Ana olmadan dana olmaz değerli milletvekilleri.
Sütte yaşanan bu kriz iyi yönetilemedi ve 2009 yılında ette de görülmeye
başladı. Karkas etin kilosu yaklaşık 9-10 liradan birdenbire 17-18 liraya
fırladı. Bakanlık, bu durumu spekülatif olarak yorumladı ve “Yeteri kadar
hayvanımız var, ithalata gerek yok.” açıklamalarında bulundu. Ancak, eğitimden
sağlığa, adaletten ekonomiye kadar her konuda bir bilen ve tek karar veren
Sayın Başbakanın olaya el koymasıyla, “Ben tüketicime 30 liradan et yedirmem.”
şeklindeki yaklaşımlarıyla Türkiye ithal etle, tabiri caizse Hicazi’yle tanıştı. Gelinen noktada da ülkemiz ithal ete,
ithal süt tozuna, ithal canlı hayvana ve ithal kurbanlığa ve hatta son
zamanlarda ithal samana da mahkûm oldu.
Bu arada,
Et ve Balık Kurumuna ithal yetkisi verildi. Gümrük vergilerinde yapılan
değişiklikler, hem baş döndürücü hem de zamanlaması açısından şaibeli bir
şekilde gerçekleştirildi. 1 Ağustos 2010 tarihi itibarıyla hayvancılık yatırımı
yapanlara sıfır faizli kredi verildi, gerçekten güzel bir yaklaşımdı. Ancak
sıfır faizli kredilerde oluşan talep nedeniyle hayvan fiyatlarında ciddi bir
artış oldu. Pek çok üreticimiz, pek çok girişimcimiz, bu artışlar yüksek
olmasına rağmen, 4 bin liradan yaklaşık 6-7 bin liraya çıkan fiyatlara hiç
aldırmadan sıfır faizli kredi kullanarak, yüksek faizle hayvan alarak yatırım
yaptı. İthalatın artması ile hayvan fiyatlarında tekrar gerileme oldu, et
fiyatlarında gerileme oldu ve hayvancıların hayvan başına en azından 2 bin lira
zarar yapmasına sebep oldu. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle ithal etle, ucuz
etle rekabet edemeyen dev firmalar bile piyasadan çekilmek veya onlar da ithal
etmek, ithal yapmak suretiyle tercihini seçtiler. Olan yerli üreticimize oldu
değerli arkadaşlarım. 30 Ekim 2012 tarihinde Resmî Gazete’de
yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile karkas etin gümrük vergisi yüzde 100’e,
canlı hayvan ithalindeki gümrük vergisi de yüzde 40’a çıkarıldı. Bu artışlarla
et fiyatlarında tekrar artış gündeme gelmiştir. Et ve Balık Kurumu bugün için
18,5 liradan kıyma satıyor, ithalata başlanırken bu rakam 16 lira görülüyordu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hayvancılık böyle de bitkisel üretim çok mu
iyi? Tarımsal girdiler ki bunlar mazottur, tohumdur, gübredir, ilaçtır ve de
sulamada kullanılan elektriktir. Bunların maliyetleri o kadar yüksek ki, diğer
tarımda ileri gitmiş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de göstermelik
sübvanselerin yanında gerçekten sübvanse edilmesi gerekir, en azından KDV’si ve
ÖTV’sinin ciddi bir şekilde düşürülmesi gerekir. Gerçekten, bu üretim
girdilerindeki yüksek maliyet, yükseklik, maliyetleri de olumsuz
etkilemektedir. Ki, sofralarımızın vazgeçilmezi olan domates -son zamanlarda
yapılan bir tespitte, Erdemli Ziraat Odasının elimizde bir verisi var- kilosu
61,5 kuruşa mal ediliyor, ancak bunun haldeki satış fiyatı 55-60 kuruş. Öyle ki
değerli milletvekilleri, 1 dekar alandan domates üreticisi, sadece domates
üreticisi girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle 277 lira zarar ediyor. Ki,
başka da yapacak bir şey yok, bunları zarar etse de üretmek zorunda kalan bir
çiftçimiz, bir üreticimiz var; sabırla, inatla, inançla üretmeye devam ediyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, milat olarak kabul ettiğiniz 2002’deki girdi fiyatlarıyla,
şimdiki girdi fiyatlarının durumunu kısaca bir mukayese etmek istiyorum. Başka
örneğe gerek yok, 2002 yılında 1 litre mazot alabilmek için çiftçimiz 10 kilo
pancar teslim ederken -ki temel ürünlerden bir tanesidir- şu anda 1 litre mazot
alabilmek için 30-35 kilo pancar teslim ediyor. Hani, “Nereden, nereye” hikâyeleri
var ya, kısa, öz ve net.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sadece pancar üreticisi böyle perişan değil -Ki, sık sık
gündeme geliyor, televizyon ekranlarında, gazete manşetlerinde yer alıyor-
patatesi para etmediği için, soğanı para etmediği için, kısaca ürünü para
etmediği için pek çok insan, borç, faiz, kredi ve hatta tefeci kıskacından
kurtulabilmek için canına kıyıyor ve pek çok tarla, pek çok arazi; pek çok
traktör üretimde olması gerekirken maalesef yediemin depolarında beklemektedir.
Pek çok arazimiz, ipotekli bir şekilde satışlarını beklemektedir.
Sayın
Bakanım, bunlar çiftçilerimizin yaşadığı şartlar ama siz bunların
organizasyonundan düzenlenmesinden ve de idame ettirilmesinden sorumlusunuz.
Bunlar, mutlaka personelle olması gereken hadiseler.
Sayın
Bakanım, personelinizin huzursuzluğunun, personelinizin mutsuzluğunun farkında
mısınız? “Veteriner Hekim Bakanımız oldu, bizi biraz rahatlatır, işler iyi
gider.” şeklindeki bir beklenti, maalesef dağın fare doğurmasına sebep
olmuştur. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı personeli -hele hele son zamanlarda-
siyasi baskılarla çok ciddi huzursuzluk ve rahatsızlık içerisindedir.
Sayın
Bakanım, eş durumundan tayinler bile TOÇ BİR-SEN’den
izinsiz olmuyor. Tarım gönüllüleri dâhil, elemanlar sendika tercihi konusunda
zorlanıyor, haberiniz var mı?
Kanun
hükmünde kararnameyle yapılan düzenlemeler sonucu oluşan bankamatik memurları
da, vekâleten görev yapan makam sahipleri de mutsuz ve huzursuz, yetki
kullanmaktan çekinmektedirler. Mutsuz ve huzursuz elemanlarla ülkemizin tarım
ve hayvancılık sektörünün krizden kurtulması mümkün değildir. Hele hele ki
zorunlu krizleri iyi yönetmesi hiç mümkün değildir.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Yılmaz, çok teşekkür ediyorum.
Şimdi,
sırasıyla, gruplar adına söz taleplerini yerine getireceğiz.
Birinci
sırada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Vahap Seçer var, Mersin
Milletvekili.
Sayın
Seçer, buyurun.
Süreniz
yirmi dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehmet Mehdi
Eker hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi ile ilgili söz almış
bulunmaktayım.
Sadece
ülkemizde değil, şu anda tüm dünyada stratejik bir sektör tarım sektörü.
Dolayısıyla, bu çatı altında bu konuyu sıkça görüşmemiz kimseyi rahatsız
etmesin.
Zaman
zaman bakanlar hakkında verilen gensorulara ilişkin Sayın Başbakanın, sayın bakanların,
sayın milletvekillerinin serzenişleri oluyor: “Gensoru ciddi bir müessesedir.”
Kabul ediyoruz, gensoru ciddi bir müessesedir ama konuştuğumuz konular da ciddi
konulardır, burası da ciddi bir mekândır, ciddi mekânlarda ciddi insanlar ciddi
konuları konuşur.
Şimdi,
dünyada nüfus artıyor, ülkemizde nüfus artıyor, beraberinde çevre sorunları
artış gösteriyor. Küresel ısınma, buna bağlı birtakım çevre sorunları,
kuraklık; bütün bunlar tabii ki tarımı, tarım sektörünü etkileyen faktörler.
Dünyada, gelişen ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerde refah düzeyi artıyor,
dolayısıyla tarımsal ürünlere talep artıyor. Bunlar, direkt tarım sektörünü,
dünyadaki ve ülkemizdeki tarımsal üretimi etkileyen en önemli faktörler.
Peki,
Türkiye gerçekten bir tarım ülkesi mi? Türkiye’nin üzerinde bulunduğu
hinterlant, Anadolu toprakları tarım yapmaya müsait yerler mi? Bunun tarihçesi
nedir, mazisi nedir? Bu kadim topraklarda evvelden bu yana tarım hangi
noktalardaymış, nasıl yapılmış? Tabii ki bunları bilmek lazım.
Türkiye,
yaklaşık olarak 78 milyon hektar bir alan ve bunun 28 milyon hektarı tarımsal
üretim yapılabilir alanlar. Şu anda mevcut tarımsal üretim yaptığımız alan
yaklaşık 24 milyon hektar, fena bir rakam değil.
Dünyada 8
gen merkezi var, bunun 3 tanesi Türkiye’de bulunuyor. Sadece bu kadim
topraklarda yetişen 4 bin bitkiye sahip Türkiye. 12.500 farklı bitki çeşidi bu
topraklar üzerinde üretilebiliyor, yetişebiliyor. Hülasa önemli avantajlara
sahip, ülke olarak, tarım sektöründe.
Peki, bu
kadar önemli bir yapıyı, bu kadar önemli bir sektörü hangi mekanizma sevk ve
idare ediyor, yönetiyor? Elbette ki Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. Peki,
ne yapar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı? 74-75 milyon nüfusuz, bu nüfusun
sağlıklı ve dengeli beslenmesi gerekiyor, gıda güvencesi gerekiyor, gıda
güvenilirliği gerekiyor, üreticinin refahı gerekiyor, tüketicinin menfaati
gerekiyor, çevre sağlığı gerekiyor. İşte, bütün bu mekanizmaları eş güdümlü
olarak, sağlıklı olarak sevk ve idare eden bakanlık, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, demek ki önemli bir Bakanlık. İstihdamda yüzde 25 -alınan
politikalar, istihdamda, çalışma hayatında yüzde 25- insanı etkiliyor. Toplam,
direkt ya da dolaylı olarak bu sektörden yüzde 25, dörtte 1, insanın da
geçindiğini düşünürsek, işte bu Bakanlık ne kadar önemli bir işlev içerisinde,
bunu anlayabiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, peki, Türkiye’de tarım hangi noktada? Niçin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde muhalefet tarım konusunda bu kadar keskin muhalefet yapıyor; Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı hakkında gensoru veriyor? 2002 sonu, 2012 -yaklaşık
olarak sonuna geliyoruz 2012’nin- bu süreç içerisinde Türkiye tarımı hangi
noktalardan hangi noktalara geldi, bunları irdelememiz lazım. 2002 sonundan bu
yana AKP hükûmetleri Türkiye’yi yönetiyor, dolayısıyla, AKP hükûmetlerine bağlı
Tarım Bakanlığı tarım sektörünü yönetiyor.
Sayın
Bakan 2005 Haziranında göreve geldi, 2005 Haziranından bu yana da Türkiye
tarımına yön veren, en tepedeki insan konumunda. Ne oldu 2003, 2011… Sonuç
itibarıyla, rakamsal değerleme yaparsak, yaklaşık olarak Türkiye ekonomisi
genel anlamda yüzde 5’in biraz üzerinde büyürken Türkiye tarımı yüzde 2
civarında bir büyüme kaydetti.
Peki,
üretimde neler oldu? Türkiye’nin önemli üretim kaynakları var, tahıl üretimi
var. Türkiye özellikle buğday üretiminde ürettiğiyle tükettiği yıllara göre
değişmek kaydıyla, üç aşağı beş yukarı, birbirine yeten bir ülke. 2002
üretimine bakın Türkiye’de, bu topraklarda 19 milyon 500 bin ton buğday
üretiliyordu. Bugün, 2012 Türkiyesi’nde, yine 19
milyon, 19 milyon 500 bin, 20 milyon ton civarında buğday üretimi
yapılabiliyor. Arpa üretimi: 2002 yılında 8 milyon 300 bin ton Türkiye arpa
üretiyordu, bugün arpa üretimi 7,1-7,2 milyon tonlara geriledi. Mısır
üretiminde artış oldu.
Peki,
buğday ithalatı yapıyor muyuz? Elbette buğday ithalatı yapıyoruz. Yıllara göre,
1 milyon ton, 1,5 milyon ton, 2 milyon ton. Peki, bu buğday ithalatını Sayın
Bakanın söylediği gibi dâhilde işleme rejimi kapsamında mı değerlendirelim?
Yani Türkiye dünyanın sayılı un ihracatçısı, dolayısıyla ihracattan kaynaklanan
ithalat yapıyoruz. Böyle mi bakmak lazım? Sayın Bakana göre, değerlendirmesine
göre öyle ancak bana göre öyle değil. Türkiye’nin çok net, çok açık her yıl
buğday ithalatına ihtiyacı var. En azından Türkiye’nin rakamsal olarak ürettiği
buğday, tükettiği buğdaya kifayet ediyorsa bile kaliteli buğday açığı var.
Niçin kaliteli buğday açığı var? Buğday kalitesini etkileyen en önemli haşere
sünedir, demek ki süneyle yeterli derecede mücadele edemiyorsunuz ya da
kaliteli tohum, yeni tohum üretemiyorsunuz, icat edemiyorsunuz yani Bakanlık
olarak bu anlamda görevinizi yapamıyorsunuz.
“Mısır
üretimi arttı.” diyoruz. Gerçekten dramatik bir artış oldu son dokuz yıllık
süreç içerisinde ama bakıyorsunuz, Türkiye’nin yem sanayisinde, nişasta
sanayisinde, gıda sanayisinde ihtiyacı olan mısır, ürettiği mısır, tüketimini
karşılamıyor. Yine yıllara göre, Türkiye mısır ithalatçısı konumunda.
Türkiye’nin
en önemli üretim kalemlerinden, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Doğu
Anadolu Bölgesi’nde bakliyat üretimi AKP hükûmetleri döneminde önemli ölçüde
azaldı. Türkiye net ihracatçıydı, Türkiye nohut ihraç ederdi, Türkiye mercimek
ihraç ederdi ama bu gün Türkiye bakliyat konusunda net ithalatçı konumuna
geldi. Bakınız, birkaç rakam vermek istiyorum: Türkiye 2002 yılında yaklaşık
olarak 650 bin ton civarında nohut üretimi yapıyordu, bugün, 2012 yılında 500
bin ton civarında bir üretim seviyesine düştü. Kuru fasulyede 250 bin ton
üretim vardı 2002 yılında, bugün 200 bin ton kuru fasulye üretiyoruz. Mercimekde toplamda 565 bin ton üretimimiz vardı, bu rakam
438 bin seviyelerine geriledi. Tütünde dramatik bir düşüş var: 153 bin ton
üretiyorduk, bugün 45 bin ton tütün üretiyoruz. Şeker pancarında bir gelişme
yok, düşme yok, yine yaklaşık 16, 16.500 ton şeker pancarı üretir durumdayız.
Pamuk,
önemli bir endüstri bitkisi. Türkiye 2002 öncesi net ihracatçı bir ülkeydi,
pamuk ihraç ediyordu. AKP hükûmetleri döneminde pamuk üretimimiz hızlı şekilde
düştü. Türkiye, 2002 yılında 2,6 milyon ton kütlü pamuk üretiyordu. 2009
yılında bu rakam 1 milyon 725 bin seviyelerine geriledi. Şimdi, son iki yıldır,
doğru bir uygulama “Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli”. Özellikle
Türkiye’nin net ithalatçı olduğu ürünlerde bu ürünlere yönelik fark ödemesi
daha yüksek miktarlarda yapılıyor, özellikle yağlı tohumda pamuk gibi net
ithalatçı olduğumuz endüstri bitkilerinde. Son iki yılda pamuk üretiminde,
2011’de 2 milyon 580 bin ton, bu yıl da yaklaşık olarak 2 milyon 300 bin ton
pamuk üretimine erişilmiş oldu.
Değerli
arkadaşlarım, yağlı tohumlar Türkiye’nin 2002’den önce de önemli bir sorunuydu
ama bu on yıllık süreç içerisinde bu sektörde de AKP hükûmetlerinin aldığı
tedbirler, bırakın 2002’den sonra bir düzelmeyi, 2002 yıllarını hatta 2002
yıllarından önceki tabloyu bize özetler oldu. Bakınız, biz yağlı tohumlarda
yaklaşık olarak şu anda yıllık 3 milyar dolar ithalata para ödüyoruz. Biz 2002
yılında, soya fasulyesi önemli bir yağlı tohum, yem sanayinde kullanılıyor,
gıda sanayinde kullanılıyor, 613 bin ton ithalat yapıyorduk. Bugün gelinen
nokta 1,3 milyon ton soya fasulyesi ithal ediyoruz. Bakın, bu rakam 2010
yılında 1 milyon 750 bin tonlara kadar çıkmış.
Kolza:
Sadece bin ton ithalat yapıyorduk 2002 yılında, bugün 122 bin ton ithalat
yapıyoruz. Yine 2010 yılında kolza ithalatı 207 bin tonlara çıkmış.
Ayçiçeği:
Hem gıda sanayisinde hem türev ürünleri yem sanayisinde önemli bir yağlı tohum.
2002 yılında yani AKP iktidara gelmeden önceki yıl, Türkiye 129 bin ton
ayçiçeği çekirdeği ithal ederken bugün 911 bin ton Türkiye ayçiçeği ithal
ediyor ve netice olarak toplamda, Türkiye 2002 yılında 798 bin ton yağlı tohum
ithal ederken bugün 2011 yılı sonu itibarıyla 2 milyon 331 bin ton yağlı tohum
ithal eder duruma gelmişiz. Parasal olarak da 2002 yılında ithalata ödediğimiz
para 223 milyon dolar, 2011 yılında bu rakam 1,358 milyar dolarlara kadar çıkmış.
Yine ham yağ ithalatımız buna bağlı olarak 340 milyon dolardan, 1,338 milyar
dolarlara çıkmış. Toplamda yağlı tohum ve türevlerine Türkiye'nin her yıl
ödediği para, bugün 2012 yılında, yaklaşık olarak 4 milyar dolar seviyelerine
gelmiş.
İşte
değerli arkadaşlarım, bu verdiğim rakamlar 2002-2012 yılı içerisinde,
konuşmamın başında söylediğim, bu önemli sektörde uygulanan politikaların
Türkiye'yi getirdiği noktalardır.
Sebze ve
meyve sektörü: Geçtiğimiz hafta da bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis
araştırması açılmasıyla ilgili bir önergesi vardı, yine burada konuştuk.
Plansız, programsız, istikrarsız; kısa vade, orta vade, uzun vade, ayakları
yere basmayan birtakım projeksiyonlar sonucu sebze ve meyve sektöründe sorunlar
yaşanıyor. Bir bakarsınız bir yıl -yörenizden bilirsiniz- yörenizin en önemli
üretim kalemi para eder ya o yıl üretim azdır ya ihracat fazladır, ama bir
sonraki yıl farklı faktörler devreye girdiği zaman, o ürünün para etmediğini
görürsünüz. Bu da neden kaynaklanıyor? Şimdi, sebze ve meyveye elbette ki alan
destekleri veriliyor; meyve tesisleri yapın, fidan desteği verelim, alan
desteği verelim, tesis desteği verelim… Üretim artıyor Türkiye’de. Sonuç
itibarıyla bu konuda dış pazarlara açılamadığımız için, bu konuyla ilgili
bakanlıklar eş güdüm hâlinde çalışamadığı için bu sektörler de iflas etme
noktasına geliyor.
Bakın,
Türkiye'nin tarımsal ürünlerde dış ticaretteki durumu: 2011 yılı itibarıyla
15,3 milyar dolar ihracat yapmışız, 17,6 milyar dolar ithalat yapmışız, açık
2,3 milyar dolar. Yine 2010 yılında eksi vermişiz; o zaman, 2010 yılı
toplamında ihracat ve ithalat arasındaki fark yine eksi olarak 203 milyon dolar
civarlarında.
Değerli
arkadaşlarım, üreticilerin en fazla şikâyet ettikleri konu girdi maliyetleri;
mazot fiyatları, tarım elektriğinin fiyatları, gübre fiyatları. Bu temel
girdiler üreticinin canını yakan, üreticiyi bağırttıran, üreticiyi isyan
noktasına getiren üç temel girdidir. Mazot 4 TL, 4 TL’nin üzerinde. AKP
iktidara geldiği 2002 yılında mazot kaç paraydı? Litresi 1 TL’ydi, fiyat artışı
4 katı.
Şimdi
2002 yılı buğday fiyatlarına bakalım, 2002 yılı sebze fiyatlarına bakalım, 2002
yılı pamuk fiyatlarına bakalım, meyve fiyatlarına bakalım. Girdi fiyatlarında
2002 ile 2012 yılları arasında minimum 3 kat, 4 kat, 5 kat fiyat artışları var
ama tarımsal üretimdeki ürünlerdeki fiyat artışına bakıyorsunuz, en fazla 2
kat, 2,5 kat, en dramatik artış 3 kattır.
Şimdi,
böyle bir denge içerisinde üretici ürettiği üründen nasıl para kazanacak? Bu
üretimi nasıl devam ettirecek? Peki, bu dengeleri kim kuracak? Bunu Hükûmet
kuracak ama Hükûmet izliyor, Hükûmet şunu söylüyor: “Biz tarımsal üretime
destek veriyoruz. Geçen yıl 7,2 milyar lira verdik, 8 milyar liraya çıkarttık,
bu sene 8 milyar liranın üzerinde de öngörüyoruz, biz görevimizi yapıyoruz.”
Üretici ne yaparsa yapsın, saldım çayıra Mevlam
kayıra. Şimdi, böyle bir anlayışla Türkiye'de tarımı bir noktalara getiremezsiniz.
Son
günlerin, hatta son yılların en önemli sorunu spesifik olarak, hayvancılık
sektöründe yaşanıyor. Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü arkadaşım bu konuda
birtakım açıklamalarda bulundu. Bakın, 2007’den bu yana özellikle, bir aşağı,
bir yukarı, bir aşağı, bir yukarı, mehter takımı misali; iki ileri, bir geri,
hayvancılık sektörü bu. Önce süt üreticileri krize girdi -2007-2008 yılları-
yem fiyatları arttı, üretim yapamadı, süt hayvanları kesildi. Ardından, 2009
yılı ortalarında, sonlarına doğru et üreticileri kriz yaşadı, yine dönemsel
birtakım tedbirler… 7 milyar lira faizsiz kredi dağıtıldı, milyarlarca lira
hayvancılığa bu süreç içerisinde desteklemeler ödendi. Peki, bugün gelinen
nokta ne? Yine hüsran, yine pişmanlık, yine iflas! Yine insanlar bağırıyor, 1
kilo süt satıyor, 1 kilo yem alamıyor, borçlarını ödeyemiyor. Adam kredi almış
sıfır faizli diye, cazip kredi diye, teşvik kredisi diye, 6 bin liraya 7 bin
liraya süt hayvanı almış, süt ineği almış, bugün 3 bin liraya 3.500 liraya
satıyor borçlarını ödesin diye.
Bakanlığın
muhtelif kurumlarında -kimseyi zan altında bırakmıyorum, bunu hepimiz takip
ediyoruz- yolsuzluklar almış başını gitmiş. Bu konuda Bakanlık gerekenleri
yapmadı ya da eksik yaptı. Birtakım yolsuzluk iddiaları yargıda ama Bakanlığın
bu konuda çok sert önlemler alması lazım. Bakın, Diyarbakır’da -orada bir
saadet zinciri kurulmuş- dört yıldır Et ve Balık Kurumunda, resmî bir kurumda
bir tanesi çıkmış üreticilerden, halktan para topluyor; Ankara’da Bakanlığın
haberi yok, orada Bölge Müdürünün haberi yok, burada Genel Müdürün haberi yok.
Hülasa işler iyiye gitmiyor.
Bakın,
hayvan hastalıkları: Kütahya’da şap hastalığı, Ardahan’da aynı şekilde,
Muğla’da mavi dil hastalığı, Antep’te, Mersin’de, Adana’da, Osmaniye’de üç gün
hastalığı, Kırıkkale’de brusella. Suriye’den kaçak
hayvan giriyor ve bu yolla hastalıklar da giriyor; denetim yok, hak getire.
Bunlar, Türkiye’de tarımın önemli sorunları.
Bakınız,
üretici perişan. Üretici, sizden önce -burada çiftçi kökenli arkadaşlarım var-
kamyon kamyon gübre satın alırdı, şimdi kilo kilo satın alıyor. Önceden, sezon öncesi tankerlerle
çiftliğine mazot alırdı. “3 ton, 5 ton, 10 ton mazot gönder.” derdi. Şimdi
traktörüyle petrole gidiyor, 10 litre, 15 litre, parası neye yeterse o kadar
mazot alabiliyor.
Köylerde
delikanlılar, kızlar bekâr. Artık köylü, kızını, oğlunu evlendiremiyor. Bakın,
köylere gidin; bekâr delikanlılarla dolu, bekâr kızlarımızla dolu.
Artık, bu
işe bir çare bulmak lazım; Türk tarımı kötüye gidiyor.
Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekleyeceğimizi belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Seçer.
İkinci
konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür.
Buyurun
Sayın Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, verilen önerge üzerine grubum adına
konuşacağım.
Burada
amaç, Hükûmetin tarım ve hayvancılık politikalarını kıyasıya eleştirmek ve
eleştirirken de biraz yol göstermek ve umarım Sayın Bakanımız da bu konuşmadan
ciddi notlar alır ve dile getirdiğimiz sorunların çözümü konusunda en kısa
zamanda harekete geçer.
Tabii ki
gensoru, Meclisin sahip olduğu en önemli denetim mekanizmalarından birisidir,
muhalefetin, iktidarın çalışmalarını denetleme yollarından birisidir, gereksiz
değildir. Her aşamada ve her zaman gerekli bir mekanizmadır. Bu sebeple de
verilen bu gensoru üzerine grubumun görüşlerini -tarım politikaları konusunda,
hayvancılık politikaları konusunda- ve bu konudaki sorunları, halkımızın
yaşadığı sorunları dile getirme konusunda görüşlerimizi Parlamentoyla
paylaşacağız.
Değerli
arkadaşlar, hep söylenir, hep bilinir: “Türkiye bir tarım ülkesidir” denilir.
Bu tabii önemli bir çelişkiyi de dile getirir. Bir taraftan sanayileşmek,
gelişmek isteyen, kalkınmak isteyen bir ülke, diğer taraftan bir tarım ülkesi
olma hesabı; bir taraftan kentleşme, kentlerde yaşayan bir nüfus, öte yandan
kırda ve kırsal yaşamda yaşayan nüfus paritesi; öte yandan da “köylülük”
dediğimiz son derece kalkınmayla ilgili olan bir yaklaşım. Tabii, bütün bunları
değerlendirirken yine de ülkemizin
-kalkınmakta olan
Türkiye’nin- temel sorunlarını gündeme getirirken özellikle tarım ve
hayvancılık konusunda bu sorunları gündeme getirirken bu bağlamda bu temel
yaklaşım üzerinden eleştirilerimizi, düşüncelerimizi dile getireceğiz.
Tabii,
değerli arkadaşlar, bütün dünyada tarım üretimi, tarımsal üretim ciddi
krizlerle, ciddi sorunlarla karşı karşıya. Sadece ülkemizde değil ama dünyanın
birçok ülkesinde, özellikle gelişmiş ülkelerinde ciddi sorunlar var. En önemli
sorunlarından birisi mekanize yani makineleşmeyle yapılan tarım, bu tarımın
veriminin arttırılması için genetiğinin değiştirilmesi ve tarımsal alanın büyük
bir kısmının da ekoyakıt adı altında insan nüfusunu
doyurmak için gıdaya ayrılacak toprakların sanayi tarımına hizmet ediyor
olmasıdır. Umarım, ülkemizde de özellikle Bakanlığımız bu konulara dikkat eder.
Öncelik, insanlarımızın beslenmesi ve doyurulmasıdır, sanayiye ham madde
sağlamak değildir. Topraklarımız da bu yönüyle kullanılsın isteriz.
Tabii,
“Türkiye tarım ülkesidir.” saptaması aynı zamanda bir gerçekliği de ifade
ediyor, bu gerçeklik şu: Bir dönem bütün ürünlerimizin kendi kendimize yettiği,
dışarıdan çok az tarımsal ürün ithal ettiğimiz dönemlerde hep şunu dile
getirirlerdi politikacılar: “İşte, biz tarım ülkesiyiz. Kendi kendimize yeten
ender ülkelerden birisiyiz. Bu yönüyle biz ülke olarak tarımın gelişmesine,
tarımcılığın gelişmesine hizmet ediyoruz.” Hep böyle derlerdi bu politikalar
ama öte yandan, önemli bir çelişki, sanayileşen bir ülke, kentleşen bir ülke,
sanayi ve kentleşme için tarım topraklarının bunlara açılması çelişkisi vardı.
Eğer gerçekten tarım ülkesi olarak Türkiye varlığını sürdürecekse ya da tarımın
önemini kavrayacaksa öncelikle tarımsal alanların, tarım topraklarının
yağmacılıktan, sanayileşme adı altında sanayi kurumlarına peşkeş çekilmekten ve
nihayetinde de kentleşme, kentsel dönüşüm adı altında rantiyeye tarım
topraklarımızın verilmesini engellemek gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii, nüfusumuz da gelişiyor. Geçmişte 40-50 milyon olan nüfus,
bugün 74-75 milyona ulaşmış durumda. Bu nüfusun sağlıklı beslenmesi, bu nüfusun
tarımsal ürünlerle ve özellikle tarımsal ürünlerle ihtiyaçlarının karşılanması
hükûmetlerin temel görevlerinden birisidir. Bu da öncelikle toprağın korunması,
tarım planlamalarının düzgün ve yerinde yapılması, yine, aynı zamanda, tarımsal
üretim yapan, hayvancılık yapan kesimlerin, emekçilerin haklarının korunması ve
elde ettiği ürünün de pazara ulaşıncaya kadar olan bölümünü sağlıklı bir
biçimde denetlemesidir.
Şurası
çok açıktır değerli arkadaşlar: Şu anda yaklaşık olarak 8 milyonun üzerindeki
bir nüfus tarımsal alanda çalışıyor fakat bu nüfus çalışırken her türlü sağlık,
sosyal haklardan da mahrum bir şekilde faaliyetini sürdürüyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii, tarım arazileri bizim için son derece önemli. Özellikle
erozyonun yoğun olduğu, ormanların, ormancılığın yok edildiği bir ülkede
toprağın korunması son derece önemlidir. Öyle “Ben bir karış toprağımı
kaptırmam, bir çakıl taşımı kaptırmam.” hamaset sözleriyle korunacak gibi
değil. Erozyon son derece önemli bir sorun tarım topraklarının korunması
açısından.
Bakın,
son yıllarda özellikle tarım alanlarının daraltılması açısından 2,5 milyar
hektar alan azalmıştır. Bunun birçok sebebi var. Sebeplerinden birisi,
söylediğim gibi, sanayiye toprak ayrılması, sağlıksız kentleşmelere toprakların
kaptırılması, nihayetinde orman ve tarım arazilerinin kısmen de erozyonla yok
olmasıdır.
Değerli
arkadaşlar, tarım sektörü maalesef en istikrarsız sektörlerden birisidir,
korunmaya muhtaç en önemli sektörlerden birisidir. Türkiye tarımda kendi
kendine yeten bir ülke durumundayken, şimdi dışarıdan hem tarımsal hem de
hayvansal ürünler ithal eden ülke hâline gelmiştir.
2011
yılında tarım ürünlerinin ithalatı cumhuriyet tarihinin rekor seviyesine
ulaşmıştır değerli arkadaşlar. Cumhuriyet döneminde en çok tarımsal ve
hayvansal ithalatı 2011 yılında yapmıştır bu ülke. Tabii 2012’nin de bu rekoru
aşacağı şimdiden gün gibi ortadadır.
Yine,
değerli arkadaşlar, özellikle mısırda 8 milyon ton ithalatın karşılığında 1,5
milyar dolar ödenmiştir. Bu mısırın da GDO’lu
olduğunu vurgulamakta fayda var değerli arkadaşlar.
Yine,
pamukta ithalat söz konusu olmuştur. Yine, yağlı tohum ve türevlerinin
ithalatında ciddi artışlar olmuştur. Bütün bunların GDO’lu
olduğunu da vurgulamakta fayda var.
Değerli
arkadaşlar, ithal ettiğimiz tarımsal ürünlerin içine bir yenisi daha
eklenmiştir, o da saman. Daha önce biliyorsunuz anızların tarlada yakılması
Türkiye’de çokça yaygın kullanılıyordu, hâlâ yaygın kullanılıyor. Ama artık
çiftçi yakacak samanı da bulamıyor. Dolayısıyla, Türkiye, tarihinde belki ilk
kez hayvan yemi olarak samanı ithal etmiştir.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Türkiye dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olduğu için
övünüyoruz. Ama öte yandan da bu 17’nci büyük ekonomi olmasına ciddi katkısı
olan tarımsal sektörün de neredeyse sahipsiz kaldığı ve tarımsal sektör
alanındaki bu sorunların nasıl çözümsüz kaldığının hep birlikte tanığıyız.
Birkaç
rakam vermek istiyorum değerli arkadaşlar. 2000 yılında tarımdan geçimini
sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon iken, 2010 yılında bu 6,1 milyona inmiştir.
Tabii, bir yanıyla belki kentleşmeyi, köyden kente göçü sebep gösterebiliriz
ama asıl temel sorun, tarımsal üretimin, tarımsal alanların daralması ve geçim
derdine düşen insanlarımızın artık üretimden kopması, çiftçilik yapamaz hâle
gelmesidir.
Yine,
değerli arkadaşlar, 2000 yılında tarımın istihdamdaki payı yüzde 36 iken,
2012’de yüzde 25,5’e inmiştir. Bu düşüşü de belki sanayideki ilerlememiz ya da
ekonomik büyüme olarak gösterebilirsiniz ama değerli arkadaşlar, bu düşüşün
önemli bir anlamı, tarımsal alanları daraltmak yöntemiyle sanayiye ucuz ve
sendikal haklardan yoksun, sigortalardan yoksun iş gücü yaratmaktır. Bu da bu
yönüyle de dikkate değerdir.
Yine,
değerli arkadaşlar, kırsal kesimde yaşayan insanlarımızı, çiftçiyi, köylüyü
metropollerde ucuz iş gücü hâline getirmek için oluşturulmuş politikalar olarak
biz görüyoruz. Tarımsal üretimi bugün büyük şirketlerin tekeline bırakma
eğilimi çokça yüksektir. Özellikle GAP bölgesinde Atatürk Barajı’yla
sulanabilir alanların büyük şirketlere, uluslararası şirketlere, plantasyonlara
peşkeş çekildiğini hepimiz biliyoruz.
Yine,
değerli arkadaşlar, özellikle en önemli tarımsal ürünlerden biri olan şeker
pancarı ile ilgili küçük bir rakam vermek istiyorum. Şeker pancarında 22 milyon
ton olan üretim 16 milyon tona düşmüştür. Bu da özellikle şeker pancarı tarımı
yapan çiftçilerin bu üretim dalından kopması, ya toprakları hâline bırakması ya
da göç edip kente, ekmek peşinde koşmaya gidiyor.
Değerli
arkadaşlar, özellikle bölgede, Muş, Ağrı, Bingöl, Bitlis’deki
üreticiler, şeker pancarı üreticileri son derece zor şartlarda yaptıkları
üretimin kilosunu 152 kuruştan satmaktadır. Şeker pancarının kilosu 152
kuruştur. Mazot ve gübre fiyatlarının ne kadar yüksek olduğunu hepiniz
biliyorsunuz. Özellikle 2002 yılında Türkiye’de buğday 30 kuruştu, mazot 1
liraydı değerli arkadaşlar. 3,5 kilo buğday satan bir üretici 1 litre mazot
alabiliyordu o gün. Bugün ise mazot 4 lira, buğday 60 kuruştur. 1 litre mazot
alabilmek için 7 kilogram buğday satmak zorundadır üreticim. Değerli
arkadaşlar, bu yanıyla da AKP Hükûmeti tarım ve hayvancılık politikalarıyla
çiftçiyi âdeta tüccara teslim etmiştir.
Bugün,
üretici fiyatları ile market fiyatları arasındaki fark yüzde 400’lere
ulaşmıştır. Bu, gerçekten insafsızlıktır. Yani üreticinin, çiftçinin ürettiği
tarımsal ya da hayvansal bir ürün pazara, bizlere, tüketicilere ulaşıncaya
kadar neredeyse 400 kat bir artışa sebep olmaktadır. Bu da, aradaki rantiyenin,
çıkarın ne kadar büyük olduğunu ve aslında AKP’nin bu alandaki politikalarının
bu rantçılara nasıl hizmet ettiğinin en önemli kanıtıdır.
Birkaç
rakam vermek istiyorum ürün grupları itibarıyla: Bu oran yaş sebze ve meyvede
yüzde 498’dir, kurutulmuş ürünlerde yüzde 286’dır, baklagillerde yüzde 252’dir,
pirinçte yüzde 199’dur ve hayvansal ürünlerdeyse arkadaşlar, yüzde 206’dır.
Yani çiftçimizin, el emeği, göz nuru, alın teriyle ürettiği ürünü biz pazarda
tüketirken 300 kata, 400 kata, hatta 500 kata varan büyük farklarla
tüketiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, tarım reformu ya da toprak reformu kapsamında ciddi adımlar
atılmamış, çiftçimiz kaderiyle baş başa
bırakılmıştır. Yine, birkaç rakam vermekte fayda var. Otuz yıllık hayvancılık
politikasının geldiği noktada, 1980’lerde 16,5 milyon olan büyükbaş hayvan
sayısı bugünlerde -yani bu yıl- 10 milyona düşmüştür değerli arkadaşlarım; 50
milyon olan koyun sayısı, küçükbaş hayvan sayısı ise 25 milyona inmiştir.
Yine,
Türkiye’nin nüfusu da artmıştır elbette ki. 44 milyondan 74 milyona çıkan
Türkiye’nin nüfusu… Elbette ki bir taraftan nüfus yükselirken, bir taraftan
tarımsal üretim düşerken tabii ki Türkiye’yi dışarıya bağımlı hâle
kılacaksınız, tabii ki Türkiye’nin eti, sütü ve diğer tarımsal ürünlerini ithal
etmek zorunda kalacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, tarım ülkesi olarak övünen Türkiye, maalesef, halkımızın et
ihtiyacının büyük bir kısmını Amerika’dan, Avustralya’dan, hatta Şili’den temin
etmek zorunda kalmıştır.
Yine,
değerli arkadaşlar, özellikle halkımızın kırmızı et tüketiminde önemli bir yer
alan angusların getirtilmesi ve bu etin piyasaya
sürülmesi son derece dikkate değer bir durumdur.
Değerli
arkadaşlar, çiftçi artık geçinemediği için süt hayvanlarını, süt veren
hayvanları kesimhanelere göndermeye başlamıştır.
Yine,
değerli arkadaşlar, yaş sebze ve meyve konusunda da çok ciddi sorunlar vardır.
Bunun büyük bir kısmını da ülkemizin dışarıdan ithal ettiğini vurgulamakta
fayda var.
Bölgedeki
hayvancılığın özellikle güvenlik gerekçeleriyle, yine, özellikle büyük
hayvancılık potansiyeline sahip olan Van, Hakkâri, Şırnak, Ağrı, Kars gibi
illerimizde hayvancılık sektörüyle uğraşan çiftçilerimizin ciddi biçimde
mağduriyetler yaşadığı ve bu mağduriyetlerinin günbegün arttığı da hepimizin
bilgisi dairesi içerisindedir.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii, bu, tarım ve hayvancılık alanındaki
giderek bu alanı daraltan, yok eden, Türkiye’yi dışa bağımlı hâle getiren
politikalar diğer alanlarda da kendisini gösteriyor. Özellikle son bir haftalık
bir süre içerisinde Sayın Başbakanın idamı yeniden gündemine alması, idamı
Türkiye’de tartışıyor olması hem kapısında beklediğimiz, üyesi olmak
istediğimiz Avrupa Birliği açısından hem kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi ve
Birleşmiş Milletlerin ilkeleri açısından, uluslararası sözleşmeler açısından
son derece talihsiz açıklamalar olmuştur. Esasında bu konuda Hükûmetin
yaklaşımını, Sayın Başbakanın yaklaşımını hem Türkiye kamuoyu hem uluslararası
kamuoyu esefle karşılamaktadır. İdamın getirilmesi Türkiye’de sorunları çözmez,
idamın getirilmesi Türkiye’yi geri götürür. Eğer AKP ve Sayın Başbakan
Türkiye’yi Orta Çağ karanlığına götürmek istiyorsa kuşkusuz karşısında bizi,
Türkiye'nin demokrasi güçlerini görecektir.
Yine,
değerli arkadaşlar, özellikle Sayın Başbakanca bugünkü grup toplantısında son
derece talihsiz açıklamalar yapılmıştır. Hem partimizin hem cezaevinde açlık
grevini yürüten yüzlerce arkadaşımızın ve hem de açlık grevi için ölüme yatan
insanların kalbini, insanların bu eylemini son derece incitici, son derece
nefret söylemi içinde dile getirmiştir. Sayın Başbakanın sorumluluğu bu
değildir, Sayın Başbakanın sorumluluğu bu ölümleri durdurması, bu sorunlara
çare bulmasıdır. Biz her zaman ve her platformda parti olarak, BDP olarak
sorunların çözümü için değil elimizi, gövdemizi de taşın altına koymaya hazır
olduğumuzu defalarca dile getirdik. Cezaevlerindeki açlık grevlerinin de
demokratik haklarının, meşru haklarının ve taleplerinin karşılanmasıyla sona
ereceğini her zaman, her platformda dile getirdik. Ancak kapıyı kapatan, bu
konudaki çözümsüzlüğü dayatan, insan hayatıyla oynayan Sayın Başbakandır.
Bu
kürsüden bir kez daha, bir milletvekili olarak Sayın Başbakana çağrıda
bulunuyorum: Bu ölümleri durdurmak sizin elinizde, bu açlık grevini
sonlandırmak sizin elinizdedir. İmralı’da sürdürdüğünüz tecrit yasa dışı bir
tecrittir, hukuk dışı bir tecrittir, insanlık dışı bir tecrittir. Sizin açlık
grevlerine ilişkin meşru talepleri, haklı talepleri, yasal talepleri
görmezlikten gelmeniz tam bir sorumsuzluk örneğidir. Sayın Başbakan, sizi ve
Hükûmetinizi bir kez daha sorumluluğa davet ediyoruz, bir kez daha çözüme davet
ediyoruz. Partimiz çözüm için atacağınız her adımı olumlu karşılayacaktır,
değer verecektir, önem verecektir.
Bu
duygularla Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gür.
Gruplar
adına üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Ali Halaman.
Sayın Halaman, buyurun.
Süreniz
yirmi dakika. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım
üreticilerini sıkıntıya sokarak görevlerini yerine getirmeyen Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı hakkında grubumuz adına vermiş olduğumuz gensoru önergemiz
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
selamlıyorum.
Bugün
burada tarımın son on yılını konuşacağız. Tarım, ülke için önemli olduğu kadar
insanlık için de önemli sektör. Ülkemizin önemli bir kısmı tarımla uğraşmakta,
büyük bir kısmı tarımda çalışmakta. Bu nedenle tarım sektörünü ekonomik anlamda
sadece kâr ve zarar noktasında değerlendirmek doğru olmaz. Tarımın öneminin
bütün insanlık için vazgeçilmez olduğunun farkında olan bütün gelişmiş ülkeler
bugün tarım sektörlerini sosyal, ekonomik açıdan ayrı bir gözle değerlendirirler.
AKP
İktidarının son on yıllık döneminde tarımın gayri millî hasılaya katkısı
düşmüş, tarımsal ihracatımız tarımsal ithalatımızı karşılayamaz duruma
gelmiştir; ekilen ve biçilen tarımsal araziler azalmış, topraklar terk edilmiş,
tarımda kaçış hızlanmış, tarımda çalışanların sayısı düşmüş, köylerimiz
boşalmış, çiftçimizin, köylümüzün geliri her geçen gün azalmış ve borç batağına
sürüklenmiştir. Hükûmet tarım kesimini yokluğa, çaresizliğe mahkûm etmiştir.
Tarım sektöründe binlerle ifade edilen kişiler işini kaybetmiş, tarımdan kopmuş
ve kırsaldan şehre kaçış olmuş, ek olarak da devlet bütçesine yük getirmiştir.
Tarımsal girdi fiyatları aşırı şekilde artmış olup çiftçilerimiz gübre alamaz,
arazisini yeterince işleyemez duruma gelmişlerdir. Gübre, zirai ilaç, yem ve
akaryakıtta aşırı fiyat artışlarının önlenmesi için hiçbir tedbir
geliştirilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi üç yıllık iktidarı döneminde tarımda şunları yapmıştır, AKP
Hükûmeti ise on yılda devamını getirememiştir:
1)
Tarımda ciddi bir yeniden yapılandırma programı yürürlüğe konmuş.
2) Çiftçi
Kayıt Sistemi Projesi ile çiftçilerimiz kayıt altına alınmış.
3)
Doğrudan destek ödemelerine geçilmiş. Türk tarımında bir ilk olmasına rağmen
başarılı bir uygulama ile çiftçilerimizin “tarla parası” diye adlandırdığı
doğrudan gelir desteği ödemeleri küçük çiftçiye nefes aldırmıştı.
4) Pamuk,
ayçiçeği, soya, kolza gibi yağlı tohumlu bitkiler ve zeytinyağı primleri, prim
olarak hep desteklenmişti.
5)
Türkiye’nin en önemli doğal potansiyeli ve Türkiye hayvancılığının olmazsa
olmazı olan mera tespit çalışmaları, tahdit ve ıslah çalışmaları başlatılmış,
başarılı uygulamalar hızlandırılmıştı.
6)
Ülkemizin hayvan varlığı tür ve kayıt sistemi projesiyle kayıt altına alınmaya
başlanmış, tüm büyükbaş hayvanlar küpelenmişti.
7) Hayvan
hastalıklarıyla etkin mücadele edilmiş, devletin ürettiği aşıların kalitesi
artırılmış -şap kampanyaları- şap hastalıkları ortadan kaldırılmıştı.
8)
Hayvancılık etkin desteklenmiş, Soy Kütüğü Projesi uygulanmaya sokulmuş ve
besiciliği ayrı desteklerle desteklenmişti.
9)
Tarımsal ürün ithalatında, çiftçilerimizin lehine düzenleme yapılmış,
çiftçilerimiz her zaman korunmuştur.
10)
Tarım-sanayi iş birliği ve tarım-sanayi entegrasyonu için başarılı adımlar
atılmış, Toprak Mahsulleri Ofisinin etkin müdahalesiyle hububatta piyasalar regüle edilmiş, çiftçinin ürünü para etmiş, piyasada buğday
fiyatlarının Toprak Mahsulleri Ofisi fiyatlarının altına düşmemesi sağlanmıştı.
12)
Alternatif ürün projesi, sorunlu tarım alanlarının tespit projesi, il ve
bölgelerde optimum işletme büyüklüklerinin tespit projesi, hayvan ırkları
geliştirme projesi, tarımda girdilerin dünya fiyatlarıyla uyumla hâle
getirilmesi gibi önemli programlar ilk defa gündeme gelmiş, toplumla
paylaşılmış, hazırlanmış ve büyük bir kısmı uygulamaya konulmuştu.
Kaçakçılıkla
başarılı bir şekilde mücadele edilmiş, hayvan kaçakçılığı durdurulmuş ve
tarımsal ürünlerin sınır ticareti kapsamından çıkartılması sağlanmıştı.
Milliyetçi Hareket Partisi döneminde hayvan kaçaklığı ile başarılı mücadele
edilmiş, bugünkü Hükûmet döneminde kaçakçılığın önü açılmış. Birkaç gün önce
basında çıkan haberlerden… Gaziantep ili ve çevresinde Suriye’den kaçak olarak
girdiği tespit edilen kamyonlar dolusu küçükbaş hayvan yakalanmış. Her gün
Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay illerine Suriye sınırından binlerce koyun, kuzu
kaçak olarak gelmekte, çok düşük fiyatlara satılarak hayvancılık piyasası
bozulmaktadır.
Bir de
Çukurova Bölgesi’nde bu ithal gelen hayvanlardan dolayı “üç gün hastalığı”
dediğimiz hayvan hastalıkları memleketimizin hayvanlarını telef etmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunan bütün milletvekili
arkadaşlarımdan bu hayvan kaçakçılığını önlemek için bir tarım komisyonunun
kurulup bu hayvancılığın önlenmesi için bir çarenin bulunmasını arzu ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak çiftçilerimizin sorunlarını hiçbir zaman aklımızdan ve
gündemimizden çıkartmadık. Onların lehine olan her girişimin yanında ve
arkasında olduk. Bundan sonra da milyonlarca tarım kesimi çalışanımıza yönelik desteğimiz
artarak devam edecek, onların her sorunu asli görevimiz olacak.
Son on
yılda borçlarını ödeyemez hâle gelen sektör mensupları, artık sadece
ihtiyaçlarını karşılamak için banka kredi kuyruklarında bekleyen çiftçiler,
tarlalarını ipotek ederek, tarla takımını satmaya çalışarak ekonomik hayatını
tanzim etmeye çalışıyor. İcraların hızla arttığı, iflasların nefes aldırmadığı
tarım kesimindeki problemler çığ gibi büyürken Hükûmet ve Bakan duyarsız
kalıyor. Nüfusun yaklaşık üçte 1’ini oluşturan tarım kesimindeki insanlar tarım
kredi ve bankalar tarafından teslim alınmış. Hayvan fiyatı İran ve Orta
Doğu’dan belirleniyor, buğday fiyatı Arjantin’den belirleniyor, narenciye
fiyatı Rusya, Ukrayna ve Irak’tan belirleniyor.
Son on
yılda çiftçilerimizin zor duruma düşmesi… Şöyle ki: AKP iktidara geldiğinde 3
kilo buğday satan buğday üreticisi 1 litre mazot alıyordu, bugün 7 kilo buğday
satan 1 litre mazot alıyor.
Narenciye
bahçelerinin durumu iyi değil. Dün, narenciye bahçesi ekmek için, her yıl bahçe
yapmak için çiftçi çok uğraşırdı ama bugün bahçenin girdi fiyatlarının,
maliyetlerinin yüksek olması dolayısıyla narenciye bahçeleri dünkü cazibesini
kaybetti.
Giresun’da
fındık, Rize’de çay üreticileri taban fiyatı düşük buldukları için yolları
kapattılar, topladıkları fındıkları yollara saçtılar.
Nevşehir’de
elektrik, kredi borçlarını ödeyemeyen patates, soğan üreticileri yolu kapatıp
isyan ettiler.
Mersin’de,
Bolu’da, Antalya’da, emek verdiği ürünü maliyetine bile satamayan çiftçiler,
yetiştirdikleri salatalık, domates, patlıcan ve biberi -düşük piyasadan dolayı-
ürünlerini yollara dökerek Tarım Bakanına isyan ettiler; yazılı ve görsel
basında -yine elimizde; onlardan alarak bu gensoruları verdik, bunların
resimleri burada- sürekli yer aldı.
Tarım
sektörü ülkemiz için hayati önemi olan bir sektör. Neden önemlidir? Çünkü
halkımızın yaklaşık yarısı kırsal alanlarda yaşamakta, yarıdan çoğu doğrudan ve
dolaylı olarak tarımdan geçinmektedir. İmalat sanayisi, enerji, ulaştırma ve
hizmet sektörü için tarım hâlâ önemli bir pazardır. Sanayimizin yarıya yakın
bir bölümü tarımdan girdi sağlamaktadır.
İç
ticaretin en önemli unsuru tarımsal alışveriştir. İhracatımızın yüzde 10’u
tarım ürünüdür. Tarım sektöründe yaşanan sorunlara rağmen sektör, halkımızın
gıda ve giyim ihtiyacına yönelik olarak üretime devam etmektedir. Bu başlıklar,
bir ülkede sosyal dengelerin korunmasında ve kalkınmanın sağlanmasında en temel
konulardır.
AKP
İktidarının on yıllık döneminde, seçimlerden önce çiftçiye vaatte bulunarak
“IMF dayatmasına son vereceğiz, kotayı kaldıracağız, herkes toprağına dilediği
ürünü ekecek.” dendi ama iktidar oldunuz, şekerde, tütünde, pancarda kotayı
kaldırmayı bırak yükselttiniz, haşhaşı yasak ettiniz. Köylünün ve çiftçinin
temel tüzel kişiliğini ortadan kaldırdınız, yok ettiniz.
İhale
aşamasında olan Adana İmamoğlu Yedigöze Barajı,
tarımsal… Adanalıların otuz yıllık hayalini körelttiniz, Antepli Sanko’ya teslim ettiniz HES’ler
için.
Devlet Su
İşleri şubelerini kapatıp yerlerini sattınız. Tarımsal sulama birliklerini ticari
birliklere dönüştürdünüz. Doğrudan gelir desteğini yok ettiniz. “Ürün bazında
destek vereceğiz.” dediniz. Sekiz-dokuz ayda Tarım il ve ilçe müdürlüklerinde
dosya toplayan bürokratik kurum hâline getirdiniz. Ziraat Bankasını, tarım
kredi kooperatiflerini ticari bankalara dönüştürdünüz. Devasa TİGEM’i
kapattınız, kapatmak üzeresiniz, yerlerini İsraillilere mi satacaksınız? Yine,
devasa gözüken, tarıma otuz sene, kırk sene emek veren, tarım işletmeleri gibi
kabul edilen FİSKOBİRLİK’i kapattınız, küçülttünüz; TARİŞ’i küçülttünüz,
ÇUKOBİRLİK’i küçülttünüz, ANTBİRLİK’leri yok ettiniz,
dolayısıyla bürokratik kurum hâline getirdiniz. Daha önce var olan Samsun Azot
Sanayisini sattınız, Elâzığ Gübre Fabrikasını kapattınız, İzmit’te İGSAŞ Gübre
Fabrikasını kapattınız, Kütahya Gübre Fabrikasını küçülttünüz, TÜGSAŞ’ı yok ettiniz, ortadan kaldırdınız. Dolayısıyla
gübreyi, ithalatçı üç beş tane tüccara, tefeciye teslim ettiniz. Bugün gübre
bazen yok deniyor, bazen yüksek fiyatla satılıyor.
Toprak
Mahsulleri Ofisini yarı yarıya kapattınız, yerlerini kiraya verdiniz, depoculuk
veya yarısında kiracılık yapıyorsunuz.
Tarımla
ilgili meteoroloji istasyonlarını birçok yerde kapattınız.
Köy
Hizmetlerini yok ettiniz, çiftçiyi sele ve baskınlara teslim ettiniz.
Mısır
kurutma tesislerini işletme dışı bıraktınız, zirai donatım kurumlarını yok
ettiniz.
Adana’da,
Samsun’da, Sinop’ta, Kastamonu’da, Çorum’da, Hatay’da, Kahramanmaraş’ta,
Trakya’da yetişen çeltik ve pirinç alanlarını yok ettiniz, ithalatını
tüccarlara teslim ettiniz. Bu üreticilere sahip çıkmadınız.
Şanlıurfa
başta olmak üzere Adana, Hatay, Mersin ve birçok ilimizde 2011 yılı destekleme
prim ödemelerini hâlâ yapmadınız, yapıyor gibi gözüktünüz.
Sayın
milletvekillerim, tarımda üretim düşmüş, işsizlik artmıştır. Başta tarım olmak
üzere tüm sektörlerde yerli işletmeler bankaların ve sigorta şirketlerinin
eline geçmiş, onlar da tefeci küresel güçlere teslim etmiştir.
Ekonomik
sorunların çözümü için mali kaynak sağlamak amacıyla satılacak yeni alanlar
aramaktasınız.
Millî
gelirden az pay alan, tarımdan geçimini sağlayan kırsal kesim insanıdır.
Tarımın sorunları çözülmediği için şehrin varoşlarına geldiler. İş bulmak için
iş kuyruklarına girdiler, akşam olduğunda yardım çadırlarına gidiyorlar.
Hayvancılık
sektöründe, yurt dışından ithal edilen et ve hayvanın gelmesi, yem ve saman
fiyatlarının artması sonucunda hayvancılık zora girmiştir. Yakın tarihimizde
ilk defa sap, saman ithal edilmiştir. Avrupa Birliği istiyor diyerek mücavir
alanda hayvan yetiştirmeyi yasakladınız, yerine organize tarım ve hayvancılık
bölgeleri kurmadınız. Geçimini iki üç inekten sağlayan insanları ona buna
muhtaç ettiniz. AKP “Hükûmet olacağız, işbaşına geleceğiz, çiftçinin
sorunlarına çözüm bulacağız.” diyerek iktidar oldu. On yıldır Hükûmet olarak
tarımda, hayvancılıkta ne yaptınız? Bu memleketin can damarı olan çiftçiyi,
köylüyü, besiciyi bitirdiniz. Çiftçimizin yüz sene, yüz elli senedir işlediği
sulu, kuru tarım arazilerini “Hazine arazisi, buraları işgal ettiniz.” diyerek
elinden aldınız, satışa çıkarttınız. Yeni çıkardığınız kanunla köylüyü,
çiftçiyi yok edip “Sizi şehirli yaptık.” dediniz.
“Gözünüzü
toprak doyursun.” diyerek azarlanan Türk çiftçisinin artık dayanacak hâli
kalmadığından, tarım ve hayvancılık sektörünü bitirme noktasına getiren Tarım
Bakanı hakkında vermiş olduğumuz gensoruyu vicdanen desteklemenizi bekler,
saygı, sevgilerimi sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Halaman.
Gruplar
adına son konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Sayın
Erdoğan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; MHP Grubunun
Gıda, Tarım, Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında vermiş olduğu gensoru
önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
sizleri saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bu millet neyin Türkiye’nin lehine olduğunu gayet iyi bilecek
bir tecrübeye sahiptir. Sizlere “Gecelik 7.500’lük faizleri, üç haneli
enflasyon rakamlarını, batan bankaları, hortumlanan yüzlerce milyar dolarları
hatırlayın.” demiyorum. Bu ülkede yıllardır el kesesinden harcamışlar. “Altta
kalanın canı çıksın.” diyen, “Gemisini kurtaran kaptan” diyen, “Devletin malı
deniz…” diyen bir düzen kurulmuştu ve bu deniz bitmişti.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Devletin malı Deniz Feneri artık.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Bütün o geçmişte yaşadığımız krizler denizin bittiğini,
devlet gemisinin karaya oturduğunu gösteriyordu. İşte, bu gemi tam karaya
otururken bu aziz millet tarihî bir karar verdi, AK PARTİ’ye
“Al, bu gemiyi yüzdür.” dedi.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Gemiyi Deniz Fenerine doğru götürüyorsunuz!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Türkiye gemisi 2002’den sonra bir gelin gibi süzülmeye
başladı. Bu gemi muhteşem bir sefere çıkmıştır, küçümsenmeyecek başarılara
rağmen ne yolu ne de yolculuğu bitmiş değildir. İşte, bugün tarımda yaptığımız
başarılardan, değişim ve dönüşümden bahsedeceğiz. Bu gensoruyla, yaptığımız
çalışmaları sizlerle, aziz milletimizle bir kez daha paylaşma imkânı buluyoruz.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Bunun adı “gemicik” ve Deniz Fenerine doğru gidiyor!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, iktidara geldiğimizde karşımızda
itibarı yıpratılmış, ekonomi içinde “kara delik” diye nitelendirilen bir Türk
tarımı ve çiftçisi vardı ama artık Türkiye’de gerçekleri gören, halkını iyi
anlayan, üretime değer veren bir iktidar işbaşındadır.
Türk
çiftçisini ekonomimiz içinde vazgeçilmez bir aktör olarak gördük. Türk çiftçisi
ekonominin hayırlı evladıdır. Bizim bu insanlara bir gönül borcumuz vardır, biz
bunu ödeme azmi ve kararlılığı içerisindeyiz.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Yahu, çiftçi harmandan kalktı, ne zaman ödeyeceksiniz? On yıl
oldu.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Tarım politikalarını belirlerken ve uygularken popülist
yaklaşımlarda bulunma, âdeta siyasi menfaatleri memleket menfaatlerinin önüne
koyarak hareket etme lüksümüz olmamalıdır. Her kuruşun hesabını iyi yapmalı, bu
hesabı yaparken de resmin tamamını görmeyi asla ihmal etmemeliyiz.
Çok
gördük, değerli dostlar çok gördük; “O ne veriyorsa 2 katını veriyorum.”
diyenleri çok gördük, “Çamurun üstüne oturmam.” diyenleri çok gördük, “Verdimse
ben verdim.” diyenleri çok gördük. İşte, biz bozulan bu dengeleri düzeltmek
için, bu dengeleri sağlam bir zemine oturtmak için buradayız.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – “Ananı al git.” diyenleri de gördük, “Gözünü toprak
doyursun.” diyenleri de gördük.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; krizler Türk
çiftçisinin üzerinden bir silindir gibi geldi geçti. İktidara geldiğimizde borç
sarmalında, haciz kıskacında olan 765 bin çiftçinin 2,7 milyar liralık borcunun
1,5 milyar lirasını sildik, 1,2 milyar lirayı da üç yılda ödeme imkânı
getirdik.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Nereden? Hazineden mi verdiniz Mehmet Bey?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Dinlersen söyleyeceğim, sabırlı ol.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Hani popülist değildiniz.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu 765 bin çiftçi, kimin döneminde, bu
almış olduğu o cüzi miktardaki kredileri ödeyemez hâle gelmişti? Enflasyon
yüzde 45, Ziraat Bankasının verdiği kredinin faizi yüzde 59, Tarım kredininki
yüzde 69.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – İcra dairelerine gitsene.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Bugün, tarımdan müşteki olanlar, dönüp bakması gerekenler
kendilerinin de altında imzası olan metinleri düşünmeleri lazım. Nedir onlar?
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Bankaya borcu olmayan köylü var mı?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Geliyorum, sabırlı olun.
9 Aralık
1999 tarihli niyet mektubuna bir bakın, 18 Aralık 2000 tarihli niyet
mektuplarına dönüp bir bakın, orada ne taahhütler verildi? 15 günde 15 yasa bu
Meclisten çıkmadı mı? Şimdi size soruyorum: O gün hububat fiyatlarını, şeker
pancarı fiyatlarını, tütün fiyatlarını, o mektupta taahhüt edilen oranları
geçmeyecek şekilde ifade edenler kimlerdi?
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Çiftçi o günleri arıyor, o günleri arıyor çiftçi.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Tarımda reform adı altında, bu ülkenin aziz çiftçilerine
bir zehir içirildi değerli arkadaşlar ama bu millet bunları unutmadı. Kredi
sübvansiyonlarının kaldırılacağı vaadi, dolaylı destekler yerine doğrudan gelir
desteğinin ikame edileceği, taahhütler, taahhütler, bunların hepsi IMF’in bu
niyet mektuplarında yer aldı.
Tarih 21
Eylül 2001, kimin dönemi? Yine siz varsınız. 24530 sayılı Resmî Gazete ne
diyor? “Tarımda kullanılan kimyevi gübre desteklemesini kaldırdık.”
31/12/2001,
yine Resmî Gazete, 5254 sayılı: “Muhtaç çiftçilere ödünç tohumluk verilmesi
hakkında kanunu yürürlükten kaldırdık.” Nedir değerli dostlar bu? Çiftçi tabii
afetle karşılaşıyor, bir sorun yaşıyor, sigortası yok, muhtaç, devlete diyor ki:
“Tohumluk desteğinde bulunun.”
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Niye getirmediniz, lazımdı da niye getirmediniz?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – On senedir niye yapmadınız, on senedir? On senedir niye
yapmadınız Mehmet Bey? Elinizi tutan mı vardı, on senedir niye yapmadınız?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – O zamanki Anasol-M İktidarı tohumluk desteğini kaldırıyor.
Kimin emriyle? Gübre desteğinin kaldırılması, kredi faiz sübvansiyonunun
kaldırılması, Toprak Mahsulleri Ofisi fiyat desteğinin kaldırılacağına dair
taahhütlerin hepsi -bunların hepsinin yerine de doğrudan gelir desteği konacak
diyor- işte, bunların hepsi IMF’in niyet mektuplarında yazılı. Halk buna “tarla
parası” diyordu. Tarla parası olan, tarlası olan, tapusu olan alıyordu bunu;
ürünle, üretimle, verimlilikle hiçbir ilgisi yoktu. Evet, dostlar, bunlar sizin
döneminizde oldu. Bunları yapacaksınız, şimdi, kalkıp tarım politikalarıyla
ilgili söz söyleyeceksiniz ha!
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Çiftçi o günleri çok arıyor, çok!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - İktidara gelmek için pervasızca laf atıp tutanlar,
Kafdağı’nın ardındakini vadedenler, her yolu mübah
görenler, aynaya baktıklarında yüzleri kızarmıyor…
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) – Yeter, bizim döneme gel artık ya!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - …ama milletin
aynasında mahcup olanlar, böyle giderse, böyle devam ettikleri sürece de mahcup
olmaya devam edecekler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Beraber bir gidelim şöyle çiftçiye doğru, nereye istiyorsan
oradaki çiftçiye gidelim!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Yıllardır “Tarım ülkesiyiz.” diyerek bizi oyalayanlara
sormamız gerekiyor: Cumhuriyetin tarım kanunu neredeydi? Tohumculuk kanunu
neredeydi? Çiftçilerimizi mağduriyetten kurtaracak tarım ürünleri sigortamız
neredeydi? AK PARTİ iktidarlarının sorunları çözme konusundaki iradesi ve
kararlılığının bir sonucu olarak bugün Türk tarımında önemli bir noktaya
geldik.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Erdoğan, bu fotoğraf sizin döneminizde çekildi!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Sizin yaptıklarınızı söylüyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Hiç geçmişi konuşmanın anlamı yok! Bu fotoğraf dün çekildi,
dün!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Allah’ın izniyle bizim dönemimizde yapılanlardan
bahsedeceğim. Bu aziz milletimiz…
SADİR DURMAZ
(Yozgat) – On yıldır iş başındasınız, bir acziyetin
içerisinde…
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - AK PARTİ İktidarında neler yapmış bunu milletimizle
paylaşacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – İşine gelmeyince hiç bu tarafa bakmaz!
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Bak, şu fotoğrafa bir bak!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarım, ülkemiz ekonomisi ve sosyal yapısında en önemli
sektörlerin başında gelir.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Mehmet Bey, işine gelmeyince hiç bakmıyorsun bu tarafa!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Stratejik ve rekabete dayalı önemli bir sektör…
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Angusları kim getirdi, angusları kim getirdi?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Kararlı politikalar ve sağlanan desteklerle son on yıllık
dönemde ekonomimize önemli katkılar sağladık.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Erdoğan, bak, sonucu bu!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarım sektörü, öyle hayallerle değil stratejik planlarla,
öyle hamasetle değil ferasetle, sorunlar görmezden gelinerek değil çözülerek
ele alındı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Bu fotoğrafa bir cevap ver Sayın Erdoğan!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Mehmet Bey, bir bak Allah aşkına ya!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Ülke nüfusumuzun yüzde 25’i bu sektörde.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Mehmet Bey, bir bak Allah aşkına ya, fotoğraf gösteriyoruz
bak!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarımdaki millî gelirimiz yüzde 8, ihracattaki payımız
yüzde 11.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Buraya bak, buraya!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - 20’den fazla temel tarım ürününün üretiminde, 10’dan fazla
ürünün ihracatında dünyadaki ilk beş ülke arasındayız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Mehmet Erdoğan, şuna bak, şu fotoğrafa bak! Senin döneminin
fotoğrafı!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarım, üzerinde negatif anlamda en çok popülizmin yapıldığı
bir alan. AK PARTİ döneminde bu sektörde çok önemli iyileştirmelere şahit
olmaktayız.
Değerli
dostlar, yapılan desteklemelerle gelişen tarım sektörünün millî gelire katkısı
3 kattan fazla artarak 2002 yılında 36 milyar TL'den, 2011 yılında 103,6 milyar
TL'ye ulaştı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Aslanım benim! Çiftçi niye döküyor bu salatalığı?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Uygulamaya konulan yeni projeler ve sektöre sağlanan
desteklerle, tarım sektörü, son 8 yılın 7'sinde büyüyerek yarım yüzyılın en
istikrarlı dönemini yakaladı. 186 ülkeye 1.536 çeşit tarımsal ürün ihraç eden
bir ülkeyiz. 62 milyar dolara ulaşan tarımsal gayrisafi yurtiçi hasıla ile...
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) - İthalatı da anlat, ithalatı!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - ... ülkemiz dünyada 7'nci sıraya, Avrupa'da 1’inci sıraya
yükseldi.
SADİR
DURMAZ (YOZGAT) - Çiftçi arıyor, çiftçi! "2011'in primini niye
ödemediniz?" diyor, Sungurlu'dan arıyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin ortalama tarımsal büyümesi
yüzde 0,9 iken ülkemizde aynı dönemde tarımın ortalama büyümesi yüzde 2.1 oldu.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) - Çiftçinin primlerini ödeyin primlerini!
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) - Yabancı bankalar ne kadar toprak haczetti çiftçiden?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Tarım ürünleri ihracatımız 4 milyar dolardan 15,3 milyar
dolara çıktı. İhracatımız 4 milyar 317 milyon dolar fazla veriyor. Yani,
Türkiye artık tarımda net ihracatçı bir ülkedir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Angus ithal ediliyor, saman ithal
ediliyor, ot ithal ediliyor, hâla konuşuyorsun!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Tarımı stratejik sektör olarak... (MHP sıralarından
"Yalan söylüyorsun" sesi) O senin sanatın, yalan söylemek senin
sanatın. Bu milleti yıllarca aldattınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Millet size dersinizi verdi ama siz ezberinizi değiştiremiyorsunuz. (MHP
sıralarından gürültüler) Aynaya bak, kendini görürsün.
Tarım
Kanunu'nun da içinde bulunduğu 14 temel kanunu bizler hayata geçirdik.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Erdoğan, şu fotoğrafa bak, şu fotoğrafa.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Bu Erdoğan'ların hepsi milleti böyle
kandırıyor demek ki, Erdoğan'ların ortak yanı galiba
bu!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Değerli dostlar, 2002 yılında yüzde 59 olan tarımsal kredi
faiz oranlarını yıllar içinde düşürdük. 2012 yılında faiz oranları 0 ile yüzde
7,5 arasında uygulanıyor. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri
tarafından kullandırılan toplam kredi 2002'de 529 milyon lira iken, 2011'de
22.3 milyar liraya ulaştı.
ALİM IŞIK
(Kütahya) - 7 milyar liraya inek getirttiniz, 2 milyar liraya satamıyor...
Yandaşlarınızı zengin ettiniz, çıkmış konuşuyorsun!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yüzde 59 faizle kredi
vereceksiniz, sonra da o bankanız zarar edecek. Adı ne olacak bunun? Görev
zararı olacak.
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Sıfır faizle getirilen inekler ne oldu Erdoğan?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Dönemi ne olacak? Anasol-M dönemi olacak...
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Sıfır faizle getirdiğiniz, milleti kazıkladığınız inekler ne oldu?
Hepsi hastalıklı çıktı, satamıyor bir türlü. Yandaşları zengin et, ondan sonra
gel burada politika yap.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Ama bugün sıfır ile yüzde 7,5 arasında kredi veriyoruz ve
Ziraat Bankası kâr ediyor çünkü AK PARTİ’yle
hortumlar kesildi, kaçaklar kapandı.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Tedbir işe yaramadı, hasta öldü. Çiftçi öldü çiftçi. Çiftçiyi
harmandan…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hortumlar boruya dönüştü boruya. Yandaşlara boru olarak gidiyor şu
anda devletin kaynakları.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Serzenişiniz, feryadınız da bundan zaten. Ziraat Bankası
tarımsal kredi dönüş oranı 2002’de yüzde 38 iken, o gün verdiğiniz kredilerin
yüzde 38’i geri dönüyor. 500 milyon TL kredi vermişsiniz ama bugün AK PARTİ
iktidarında 2011 yılı itibarıyla 22 milyar TL, 22 katrilyon kredi vereceksiniz yüzde
99’u geri dönecek.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Köy bırakmadınız, köylü bırakmadınız, tarım bırakmadınız.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Yahu, insanlar niye borç alır? Kendi parası yetmediği için
borç alır.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - 2002’de 1,8 milyar TL tarımsal destek verilmiş iken 2012
yılı sonu itibarıyla 7,7 milyar TL’ye ulaşıyor. Bir arkadaşımız diyor ki:
“Tarımla ilgili yaptığın konuşmalarda hiç güncellemiyorsun, 2002 yılında
verilen destek 1,8 milyar TL diyorsun.” Değerli dostlar, bunun neresini güncelleyeyim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Mazot kaç para oldu mazot?
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Gözünü toprak doyursun…
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Muhalefet kendisini değiştirmiyor, muhalefetin iktidarla
ilgili, iktidara yürümekle ilgili, milletin derdiyle dertlenmekle ilgili bir
davası, bir düşüncesi olamadı ki. Onların tek düşüncesi hakaret, hamaset,
husumet. Son bir haftada ne yazık ki bunları daha yakından izleme imkânı
bulduk.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Mehmet Bey, popülizm yapıyorsun, tribünlere oynuyorsun.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - On yıllık iktidarımızda toplam 50.7 milyarın üzerinde
tarımsal destek verdik. Bizler bu milletin mütevazı bir hizmetkârıyız.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Vallahi sıra sana gelmez bakanlık Mehmet, gelmez sıra sana.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - O, siz kendinizde olmayanları söylüyorsunuz.
Çiftçilerimize
mazot desteğini ilk defa AK PARTİ İktidarı verdi. Kimyevi gübre desteğini devam
ettiren AK PARTİ iktidarı oldu.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Çiftçilere en pahalı mazotu kim satıyor?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – 2002’de sadece 83 milyon lira hayvancılık desteği
verilirken, 2011 yılında tam 1,7 milyar lira verildi, 2012’de 2,2 milyar lira
desteklemede bulunuyoruz.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Çiftçiden kaç lira gelir aldınız mazot üzerinden? Mazottan
aldığınız vergiyi söyle, mazottan aldığınız vergiyi! Desteği bırak!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Hayvancılığın toplam destekler içindeki payı 2002 yılında
yüzde 4,4, AK PARTİ İktidarında verilen desteklerle yüzde 28.5. On yıllık AK
PARTİ İktidarında toplam 9,5 milyar lira hayvancılığa destek verdik.
Hayvancılığı sıfır faizli kredi kapsamına aldık. 1 Ağustos 2010’dan 2012 Ekim
sonuna kadar toplam 170 bin üreticiye 6,7 milyar TL’lik faizsiz kredi
kullandırdık.
Prim
desteği verilen ürün sayısını 4’ten 17’ye çıkardık. Buna fark ödemesi de
diyoruz. Üretim maliyeti ile fiyatlar arasında oluşan farkı üreticiye ödemek
maksadıyla düzenlenen bir yapıydı.
Prim
desteği, bu yağlı tohumlar vesaire 2002 yılında ne kadardı? 186 milyon TL.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Onun yarısı hırsızların cebine gidiyor Erdoğan! Okumuyor musun
gazetelerde?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – 2012 Ekim ayı itibarıyla 2,2 milyar TL. 2003-2012 döneminde
toplam prim desteğimiz 15,2 milyar TL.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Çiftçiden kaç lira vergi aldınız mazot üzerinden? Desteği
bırak!
VAHAP
SEÇER (Mersin) – En büyük yolsuzluk desteklemelerde oluyor, bilmiyor musun?
Bunları anlatsana!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Verimlilik esaslarına göre 30 adet tarım havzası
belirlendi.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yem, gübre fiyatlarını bir açıklayın Mehmet Bey! 2002 ile 2012’yi
bir karşılaştırın bakalım!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Türkiye'de hangi bölgede hangi üründen en iyi verim nasıl
alınacak, bunlar ölçülüp biçildi, bu vesileyle tarımın gücü daha da artırıldı.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hayvan sayılarını da bir açıkla, on yılda nereye getirdiniz
hayvanları!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Doğal afetlere karşı çiftçinin emeğini koruyan tarım
sigortası uygulaması başlatıldı. Tarım sigortası poliçesinin yüzde 50’sini de
Hükûmetimiz, AK PARTİ karşılamakta.
Kırsal
kalkınma hamlesi başlatıldı. İlk kez, tarımsal ürünlerin işlenmesi,
depolanması, ambalajlanması gibi tarımsal sanayi tesisleri kuran girişimcilere
yüzde 50 hibe desteği sağlandı.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Adıyaman’da tütün ne oldu tütün? Başka hiçbir şey anlatma, sen
kendi memleketinde tütün ne oldu, onu bir anlat bakalım! Tütün kaldı mı?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Çiftçimizin tasarruf yapması, üretimini artırması için,
damlama ve yağmurlama sulama sistemlerine ilk kez sıfır faizli kredi ve yüzde
50 hibe desteği sağlandı.
Çiftçilerin
birleşerek verimli bir üretim yapmaları için, 2 binden fazla tarımsal kalkınma
kooperatifine, bitkisel ve hayvansal üretim tesislerine toplam 2,1 milyar TL
düşük faizli kredi sağlandı.
Arazi küçüklüğü
ve parçalılık sorununa karşı toplulaştırma
çalışmalarına hız verildi. 2002 yılına kadar sadece 450 bin hektar arazi
toplulaştırması yapılmış iken, on yılda 3 milyar hektarın üzerinde
toplulaştırma bitirildi.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Adıyamanlılar soruyor, diyorlar ki “Bir soruver, bizim tütün ne
oldu?” Bak, Adıyamanlı bana telefon açıyor, “Şu hatibe söyle de kendisi
memleketindeki tütünü bir anlatsın.” diyor.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Adıyamanlı kardeşim her seçimde artarak sillesini tokadını
verdi. Sen sesini yükseltmene bak, millet ne diyor, biz ona bakıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Millet işte telefonda!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Telefonda “sor” diyor, “sor” Mehmet Bey, “Adıyaman’da tütün ne
oldu?”
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Gıda mevzuatımız AB’yle uyumlu hâle getirildi. Tarladan
sofraya tüm süreçlerin işlenip denetlendiği bir yapı oluşturuldu.
Cumhuriyet
tarihinin en büyük sertifikalı tohumluk kullanımını gerçekleştirdik. Reçeteli
zirai ilaç satışına başladık.
Yerli
tohumculuğu destekledik. Bu hakikaten, gerçekten önemli, değerli arkadaşlar.
Yerli hibrit sebze tohumu kullanım oranı 2002’de
yüzde 10’dan yüzde 50’lere ulaştı. Tohumluk ihracatımız yüzde 540 arttı.
Dünyanın üçüncü büyük bitki gen bankasını açtık. Su ürünleri destekleme
kapsamına alındı. Trakya şap hastalığından ari bölge hâline getirildi.
Hayvancılık sektöründe kaba yem ihtiyacının karşılanması amacıyla mera ıslah
çalışmaları ve yem bitkilerine önem verildi.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – İthal saman getiriyoruz ithal saman, ondan da bahset.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – 28,5 milyon ton saman üretimimiz var, ithal edilen 460 ton.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Saman, saman! Niye getirdin o zaman?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Cürmün kadar konuş! Ne söylediğini de bilmiyorsun!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Ot bile bırakmadınız, saman bile bırakmadınız memlekette be!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Büyükbaş hayvancılığa verdiğimiz destekler, süt tozu
desteklerimiz bilakis teşvik ediliyor; üretici, fiyat uygulamasıyla korunduğu
gibi, sanayicimize, dünya fiyatlarına eş değer fiyattan süt tozu iç piyasadan
karşılanıyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sütleri niye dağıtmıyorsunuz okullarda? Ne oldu projeye?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – 2009-2012 döneminde 53 bin ton süt tozu üretimi yapılmış,
141 milyon TL süt tozu desteği verildi.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yandaşların fazla getiremedi herhâlde sütü!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu destekler karşılıksız nakdî
destekler.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Evet!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Tarım sektörüne verilen destekler sadece bunlar değil.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Süt projesi ne oldu Mehmet Bey, süt projesi?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Bunların haricinde arazi toplulaştırma çalışmaları…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Niye bir ayda kesildi hemen? Ne oldu?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – …tarımsal ürün alımları yoluyla yapılan desteklemeler,
Devlet Su İşlerinin sulama amaçlı yaptığı yatırımlar, tarımsal kredilerin
sübvansiyonları, tarım ürünleri ihracatına verilen destekler; bunları
topladığımızda 14 milyar 95 milyon lira ediyor. Bu da, gayrisafi yurt içi
hasılaya böldüğümüzde 1 trilyon 208 milyar liraya, yüzde 1,09’a karşılık geliyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Anlat, anlat!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gensoruyu okudum.
Şimdi bu gensorunun bir yerinde diyor ki: “Köylümüz, çiftçimiz perişandır.”
İşte onların döneminde yapılanlardan bahsettim, AK PARTİ döneminde
yapılanlardan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – AK PARTİ döneminin sonu bu, Sayın Erdoğan! Bak bu fotoğrafa!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Evet, gerçekten perişan bir durum var ama o perişan durum
üreticinin perişan durumu değil, muhalefetin millet nezdindeki itibarının
perişanlığıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Aslanım benim!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sen köylülerin yanına gidip gezebiliyor musun kendi memleketinde?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Dünya Bankası Türkiye’nin sıralamasını yazıyor. Dünya da
7’nci sıradasın Türkiye, Avrupa Birliğinde 1’inci sırada. Kim diyor bunu?
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) Türkiye’nin tarımdaki başarı
hikâyesinden bahsediyor. Bunu anlatıyor.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Senin memleketine gidelim, beraber gezelim çiftçiyi!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Besni’ye sokmayacaklar seni Mehmet Bey!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Muhalefetin gözleri kapalı, görmüyor, farkında değil.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Görüyor…
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Kulaklarını kapatmış duymuyor. Göz kapatmakla gece olmaz.
Gözünü kapatan kendine gece yapar.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Bunu görüyoruz, bu resmi görüyoruz.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Anlattıklarım AK PARTİ İktidarında yaptıklarımızın bir
kısmıydı ama daha çok yapacaklarımız var.
Değerli
dostlar, biz yapamayacağımız hiçbir şeyi söylemedik. Ama iktidarımız döneminde
ne söylediysek unutmadık, yaptık, çünkü biz vatandaşımıza, aziz milletimize söz
vermiştik…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – “Mazottan vergiyi kaldıracağız.” dediniz mi, demediniz mi?
Sayın Başbakanın böyle bir sözü var mı, yok mu?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – …“Ne aldanan olacağız ne aldatan olacağız.” demiştik.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sayın Başbakanın sözünü yerine getirdiniz mi? 2002’de
“Mazottan vergiyi kaldıracağız.” dedi mi, demedi mi?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gensoru ciddi bir mekanizmadır.
Gensoruyla hükûmetler sallanır. Ama muhalefet kendisiyle bir yarış içerisinde.
“Senin gensorun benim gensorumu geçer” diyor.
Temel’le
Dursun göle maya çalmak isterler. Gölün kenarına gelirler. Temel der ki: “Yahu
tamam da bu kadar yoğurdu kime satacağız?”
Düştüğünüz
durum ne yazık ki budur.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Ya, Nasrettin Hoca’ya bari hakaret etme!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Sulandırılmış gensoruya “ret” oyu vereceğimizi söylüyor,
sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Şimdi söz sırası Hükûmetin.
Sayın
Mehdi Eker…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Bir saniye…
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Milletvekili tarımı, hayvancılığı, çiftçinin durumunu çok
güzel özetledi, çok şey öğrendim kendisinden. Yalnız, bir yeri anlayamadım: Bu
Türk çiftçisi miydi, Amerikan çiftçisi miydi, Yeni Zelanda mıydı, Hollanda
mıydı, bunu anlayamadım. Ona açıklık getirirse, ülkenin adını söylerse çok
mutlu olurum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim, zapta geçti.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) – Şimdi Bakan açıklayacak.
BAŞKAN –
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehmet Mehdi Eker.
Sayın
Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir
gensoruyla daha karşı karşıyayız, yeni bir gensoru.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sen olduğun sürece bizim için hiç sorun değil!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Öncekilerde olduğu
gibi, asılsız, gerçeksiz, mesnetsiz ve maalesef
ciddiyetten uzak bir gensorudur.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Biraz saygı! Saygı biraz!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bu gensorunun hiçbir
iddiası hakikatlere, bilgiye, doğru bir istatistik veriye ve gerçeğe
dayanmıyor. Mesnede değil, aksine, isnada dayanıyor.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını engellemeye dönük bir taktik harekât
sonucu olduğu, geçtiğimiz günlerde medyada da yazılıp çizilen bu davranış
sadece gensoru müessessine olan saygınlığı azaltmakla
-maalesef- kalmıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını gerçekten
beyhude yere engellemeye çalışmak suretiyle Mecliste de kaynak israfına yol
açıyor.
Doğrusu,
bu herhâlde milliyetçiliğin yeni bir yorumu olsa gerek diye düşünüyorum.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Milliyetçilikten anlamazsınız, başka şeyler söyle.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sen anlamazsın.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sen ne anlarsın? Senin anladığın Kürt milliyetçiliği, başka bir şey
değil.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Bu hususu burada siz değerlendiremezsiniz.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Çünkü Meclise sordum,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sordum -Genel Sekreterliğe- dedim ki:
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bilmediğin şeylerden bahsetme Sayın Bakan.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kürt milliyetçiliği uygulama sahnesi hâline getirdin Bakanlığı. O
bile yeter senin istifa etmen için!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …bir gün açık
kalmasının bu millete maliyeti nedir? Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi bir gün
açık kalmakla, bir gün ilave çalışmakla milletin bütçesinden bir günde kaç para
alıyor?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Senin Bakanlık maliyetini de biz sorduk, “Bir gün fazla
kalırsa devlete maliyeti nedir?” diye sorduk.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dediler ki: “Çalışanların
ücretleri hariç günlük 250 bin lira yani 250 milyar lira…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Senin maliyetinin yanında bak, solda sıfır kaldı.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …ilave bir
çalışmanın, ilave bir çalışma gününün maliyeti.
Şimdi,
bunu ben…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Meclisi kapatalım o zaman. Köyleri bu mantıkla kapattınız,
beldeleri bu mantıkla kapattınız, Meclisi de kapatın masraf oluyor diye.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …milletimize ve
değerli Meclisin üyelerine bırakıyorum. Buraya ciddi önerilerle gelirsiniz…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, senin Bakanlığının maliyeti ne, günlük? Türkiye’nin
bütçesine ne kadar yükün var senin?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – … buraya ciddi
tekliflerle gelirsiniz. Buraya gerçekten içi dolu öneriler getirirsiniz, varsa
elinizde bir dosya ortaya koyarsınız, paylaşırsınız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – O takdir senin değil Sayın Bakan, o senin takdirinde değil!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ve biz AK PARTİ’liler olarak en büyük hesabı Cenab-ı
Allah’a ve milletimize her zaman verdik…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Onu zaten veremeyeceksiniz de…
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …her zaman veririz,
her zaman da vermekten gurur duyarız, vermekten kaçınmayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Sami Güçlü’yü arattın, Sami Güçlü’yü.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …şimdi, eğer
gensoruyu veren MHP temsilcileri devri iktidarlarındaki bütün dünya âlem
tarafından bilinen kaos ve çöküşü “Ciddi bir reform programı uyguladık
tarımda.” diye bu kürsüye gelip söylemeselerdi, ben, doğrusu bugün burada o
döneme ait bilgileri gündeme getirmeyecektim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Başka sermayeniz yok zaten.
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – On sene önceki
MHP’den devralıp enkaz edebiyatına da…
ALİM IŞIK
(Kütahya) - O zaman tarımsal nüfus yüzde 35’ti; kaça indirdiniz, yüzde 10 oldu
şimdi. Nereye gitti bu köylüler?
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …tenezzül etmeden,
imar ve inşa ettiğimiz diğer sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründeki de
gelişmeleri sadece anlatacaktım. Ama felaketi ve teslimiyeti büyük bir reform
olarak…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Cumhuriyet tarihinin en başarısız Tarım Bakanısın. Çiftçi
öldü, çiftçi!
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …ifade edip bir de
bugünle, AK PARTİ’yle bunları mukayese etmeye
kalkınca…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Çiftçi harmandan kalktı, telefonlar durmuyor.
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …bu pişkinlik
karşısında, doğrusu bazı bilgileri sizlerin tekrar bilgisine sunmak farz oldu.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Pişkinlik sana mahsus!
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu gensoruyu verenlerin hafızası çok zayıf olabilir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Anguslardan kimler zengin oldu Sayın
Bakan, onları açıkla! Kimlerin cebine kaç para aktardın devletin kesesinden, anguslardan?
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Kendi geçmişlerini
unutmuş olabilirler. On yıllık AK PARTİ iktidarının icraatlarını karaladıklarında,
kendi bıraktıkları tabloyu görünmez hâle getirebileceklerini zannediyor
olabilirler…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Tablonuz bu Sayın Bakan, on yıl sonraki tablonuz bu!
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …ama eğer olan biten
her şey kayıtlıysa, o zaman unutma isteği sadece unutmak isteyenler üzerinde
etkili olur ve millet unutmaz, asla bunu unutmadı da.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Unutmayacak. Tablonuz bu Sayın Bakan, bu tablonuz.
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Çünkü devletin
kayıtları da, milletin hafızası da zannedildiği kadar güçsüz ve zayıf değildir.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Göreceksiniz.
GIDA,
TARIM ve HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Milletimiz, samimi
gayretleri hiçbir zaman karşılıksız bırakmadı. Kim vefalı ve hasbi davranmışsa,
halkımız da ona karşı aynı vefa ve samimiyetle muamelede bulundu. Nitekim her
seçimde AK PARTİ’nin oyunu artırması bunun
göstergelerinden biri oldu. Bu gensoruyu veren partinin ülkeyi devri iktidarında
ne hâllere düşürüp gittiğini bütün millet biliyor aslında.
Siz
değerli milletvekillerime, 1999-2002 yılları arasındaki üç buçuk yıllık tarım
sektörünü yöneten Milliyetçi Hareket Partisinin tarımı ne hâle düşürüp
gittiğini, bizim de MHP’den devraldığımızı nasıl imar ve inşa ettiğimizi,
nerelere taşıdığımızı, on yıllık iktidarımızda hangi seviyeye yükselttiğimizi,
devletin resmî rakamlarıyla zaman tünelinde kısa bir gezintiyle sizlere arz
edeceğim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MHP’nin devri iktidarında tarımın bu ülkeye
kattığı gelir giderek azaldı. Bakın, bir şey söyleyeceğim: 1998 yılında tarımın
gayrisafi hasılası 33,8 milyar dolar.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Elmayla armudu toplama!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - MHP 33,8 milyar
dolarlık bir tarım sektörü devralıyor. Ne yapıyor üç buçuk yılda? Yüzde 30 bunu
azaltıyor; 23,7 milyar dolara düşürüyor. Bizler de nereden aldık? 23 milyar
dolardan devraldık. Ne yaptık?
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Saman bırakmadınız, saman!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Hakkında gensoru
verdiğiniz Bakanın içinde bulunduğu Hükûmet ne yaptı? Yüzde 161 artırarak 23,7
milyar doları 62 milyar dolara çıkardı.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, Diyarbakır’da dağıttığın hayalî kredileri bir açıkla.
Savcılık niye soruşturma açtı, onları bir açıklasana!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, siz yüzde 30
azalttınız, biz yüzde 161 artırdık, aramızdaki fark bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Çiftçi hapiste… Çiftçi hapiste… Onlara cevap ver!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Yolsuzluklara cevap ver, yolsuzluklara, döneminizde!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
sizin döneminizde, Dünya Bankası verilerine göre… Bakın, rakamlar, kitaplar
elimde. Bu, OECD’nin raporu; bu, Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatının
Türkiye Başarı Raporu; bu, Uluslararası Açlıkla Mücadele Enstitüsünün
Türkiye’yle ilgili başarı tablosunu yazdığı rapor; bütün bunlar hep burada
yazıyor. Sadece biz söylemiyoruz, bütün dünya biliyor bu başarı hikâyesini.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Kendi vatandaşın acından ölüyor, bırak dünyayı.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
şimdi, biz, 2008’den bu yana, bu üretim düzeyiyle, tarımsal gayrisafi
hasılamızla, yurt içi hasılamızla dünya ülkeleri içerisinde MHP’den
devraldığımız 11’inci sırayı 7’nci sıraya çıkardık dünyada. Avrupa’da 4’tü,
Türkiye şu anda 1’inci sırada. Bizim sizinle aramızdaki fark bu. Siz yüzde 30
indirdiniz tarımı, biz yüzde 161 artırdık ve dünyanın 7’nci büyük tarımsal gücü
hâline getirdik. Herhâlde bu da gensoru vermeyi gerektiriyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bir gecede millî geliri 3 katına çıkardınız! Rakamları takla attır,
tarımı iyileştir!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
devri iktidarınızda, bakın, bir şey daha söyleyeceğim...
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hayvan sayıları ne oldu? Nerden nereye geldi hayvan sayıları?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunlar hep rakamlar,
devletin kayıtlı rakamları. Şimdi, 1998-2002 arasında tarım ihracatı 5 milyar
dolardan 4 milyar dolara düştü MHP iktidarı zamanında.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) - Yalan söylüyor.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ne kadar azaltma?
Yüzde 20. Biz ne yaptık? Biz, 4 milyar dolardan devraldık tarım ihracatını 15,3
milyar dolara çıkardık.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sayın Bakan, çiftçi hapiste, hapiste. Yerköy’de şu anda 4
tane çiftçi tutuklu, gözaltında sayenizde. Eskişehir’de 30 tane çiftçi hapiste.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, bunun yüzde
artışı ne? Yüzde 277. Yani siz yüzde 20 azalttınız, biz yüzde 277 artırdık.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Mazot ne oldu Sayın Bakan, mazot? Devri iktidarınızda mazot, gübre,
yem ne oldu? Onları açıkla.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli kardeşlerim,
Türkiye bugün 75 milyon vatandaşımızı, 31,4 milyon turisti besliyor, üstüne 3,5
milyar dolar gıda maddesi dış ticaret fazlası veriyor, dış ticaret fazlası
veriyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 7 milyar liraya sattığınız inekler şu an 2 milyar lira. Millet
battı.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yani bu kadar insan
beslendikten sonra bu ülkede, üstüne de 3,5 milyar dolarlık gıda maddesi ihraç
ediyoruz; Türkiye buraya geldi.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Geçen hafta 4 kişiyi hapse attılar Yerköy’de.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Boş laflarla tabii
peynir gemisi yürümez. Bunun gerçeklerini, hakikatlerini bileceğiz, rakamları
böyle konuşacağız.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Siz gemicik yürütmeye alıştığınız için… Gemiciklerden bahset,
gemiciklerden; peynir gemisi değil, gemicik.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, hani biraz
önce dendi ya burada “Efendim, biz büyük reform yaptık tarımda.” Aha, reform
bu. Bak, bu, devrin, Milliyetçi Hareket Partili Tarım Bakanıyla Sanayi ve
Ticaret Bakanının altında imzası bulunan, bir de Kemal Derviş’in, Dünya
Bankasına yazılan taahhüt mektubu. Bakın, burada bununla neler yapılmış? Bu
İngilizcesi, burada da Türkçesi var. Size ikisini de vereyim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Ne güzel!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Daha önce de okudun bize onu. On senedir onu orada gösteriyorsunuz.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Verdim, geçen gün de
istediniz ama anlamamışsınız.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – On senedir sığınacağınız tek argüman bu.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, değerli
arkadaşlar, bu mektupta ne diyor biliyor musunuz Milliyetçi Hareket Partili
bakanlar Dünya Bankasına? Diyor ki: “Biz, kimyevi gübre desteğini
kaldıracağız.” 1/1/2002 tarihinde de kaldırıyorlar. Elhak,
sözlerinde duruyorlar. İki, “Zirai mücadele ve veteriner ilaç desteğini…” Daha
önce fatura bedellerinin yüzde 30’una kadar ödeniyordu. ”…1/1/2002 tarihinde kaldırıyoruz.
Şeker pancarı, tütün, fındık ve pamuk gibi ürünlerde…“ Hani biraz önce burada
bahsedildi ya şöyle oldu, böyle oldu diye. ”Bu ürünlerde uygulanan pazar fiyat
desteği ve taban fiyatı uygulamalarını kaldıracağız.” diyorlar. 2001’de onu da
kaldırıyorlar. Tarımda kullanılan elektrik desteği, ucuz elektrik kullanım
desteği 2002 yılında kaldırılıyor; bakın burada.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, döneminizde tarım bölündü, tarımcı bölündü!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Reform, reform,
acayip bir reform!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kendi seçim bölgene yağdırdın, diğer yerleri mahvettin! Bunu Türk
milleti biliyor!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Doğal afetlerden
zarar gören çiftçilere verilen tohumluk yardımı ve kredi borçlarının
ertelenmesi uygulamaları yine kaldırılıyor, bu taahhütname gereği 2002 yılında
kaldırılıyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Olmayan ineklere kredi verdin Diyarbakır’da, memleketin başka
yerindeki inekleri sattırdın! Bunu herkes biliyor!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarımda faiz
sübvansiyonu vardı eskiden, çiftçiler lehine, çiftçilere ödenen; bunu da
kaldırıyorlar, normal ticari faizler düzeyine çıkarıyorlar yani yüzde 59.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, döneminizde süt ne oldu, süt; yem ne oldu, mazot ne
oldu, gübre ne oldu? Bunları bir açıklasanıza!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, değerli
kardeşlerim, bakın, siz bunların hepsini kaldırdınız. Sizin reformunuz bu!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Milleti batırdınız, ondan sonra buraya gelip konuşuyorsunuz!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Kimin için? Dünya
Bankası. Kime? Dünya Bankasına söylüyorsunuz. Niçin? Diyorsunuz ki: “Bize biraz
borç para verin.” Onlar da diyorlar ki: “Biz size vermiyoruz, siz bu parayı
çarçur ediyorsunuz, iyi yönetemiyorsunuz.” Böyle söylüyorlar.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Süt projesi ne oldu Sayın Bakan? Süt projesi bir ayda bitti.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - “Eğer siz şu
taahhütlerde bulunursanız, bizi inandırırsanız size borç para vereceğiz.” ve bu
mektubun hikâyesi bu arkadaşlar, bunu böyle yapıyorlar.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, “Bu adamı deliğe süpürmeyin, bunu kullanın.”
diyenler kim?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Süt projesi ne oldu, süt? Sütler bozuk çıktı! Sütler bozuk çıktı,
proje bitti!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, böyle kalkıp
da böyle hani “Tarım şöyle oldu, buraya geldi, falan filan.” demek hoş değil,
doğru değil.
Değerli
milletvekilleri, çiftçinin alın terini, hakkını vermediniz. 2002 yılı seçim
yılı, o yıl 1,8 milyar lira çiftçiye destek veriyorsunuz. İyi; ama bakın,
popülizm burada. 2001 yılında 593 milyon, 2000 yılında 344 milyon -bunlarda hep
MHP var, Tarım Bakanlığını MHP yönetiyor- 99’da 226 milyon. Yani 2002 yılına
geldiğinde, o yıl seçim yılı olunca, “doğrudan gelir desteği” adı altında,
halkın “tarla parası” dediği, biraz önce burada da dile getirilen ve “reform”
diye söylenen şey orada veriliyor.
Şimdi,
biz tarımı destekledik, desteklemeye devam edeceğiz. 1,8 milyar liradan
aldığımız desteği 7,7 milyar liraya çıkardık, 2013 yılında bu 9 milyar liraya
çıkıyor, 9 milyar.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Her yerden arıyorlar ya. Sana saygılarını sunmak isteyen
çiftçiler var!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bozuk çıkan sütlerin hesabını ver bakalım! Ne oldu süt projesi?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, ben size
soruyorum: 1,8 milyar lirayı bir düşünün, bir de 9 milyar lirayı bununla
mukayese edin. Kaç kat artmış? Biz, o kadar kat, sizden en az o kadar kat daha
fazla çiftçiye de, tarıma da değer veriyoruz demektir.
Şimdi,
siz faizleri yükselttiniz, biz faizleri düşürdük. Siz desteği çiftçilere
kestiniz, biz yeni destekler getirdik. Siz küçülttünüz, biz büyüttük tarımı.
Şimdi de gelmiş “Tarımı, hayvancılığı bitirdiniz.” diyorsunuz.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Bir bir söyleyeceğiz hiç merak
etme.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ee,
doğrusu bu da güzel bir pişkinlik örneği, bunu da saygıdeğer milletimizin
takdirine bırakıyorum.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Çiftçiyi harmandan kaldırdın, çiftçiyi. Çiftçi telefon
ediyor, hapislerde sürünüyor sayende.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bak, bak, çiftçiler saygılarını sunuyor sana, saygılarını!
Şanlıurfa’dan arıyorlar, Harran’dan arıyorlar, Adıyaman’dan arıyorlar, “O
konuşan milletvekiline de.” diyorlar.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarımsal kredi faiz oranları 2002 yılında, Ziraat
Bankası yüzde 59, tarım kredi kooperatiflerinde yüzde 69. Peki, bugün ne, AK
PARTİ iktidarında? Sıfır ile 7,5 arası, sıfır.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Saygılarını iletiyorlar!
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Adıyaman arıyor, Adıyaman.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Geçen sene 6,6 milyar
lira faizsiz kredi uygulandı, çiftçilere verildi.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Verdin de ne oldu? Şimdi geriye dönük komisyon istiyorsun.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, 530 milyon lira tarım kredi, artı, Ziraat Bankası çiftçiye kredi
veriyor yüzde 58 ve 59’la 68 arasında. 2011 yılında 22,3 milyar liraya çıktı
bu.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakanım, hapiste olan çiftçi sayılarını bir söyler misiniz?
Şu anda ödeyemediği için hapse girenler, taahhüdü ihlal suçları, kaç kişi?
Onları da söyle.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, şunu
söyleyeceğiz: Bak, sizin o 530 milyon lira, alınan kredinin ne kadarı geriye
döndü. Yani öyle ya… Çiftçi, bu aldığı kredinin ne kadarını geriye veriyor?
Ziraat Bankası kredilerinin geriye dönüş oranı yüzde 38, bugün yüzde 99, yüzde
99. Yani, 22,3 milyar çiftçi kredi alıyor
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Hapiste olanların sayısını söyle.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ama bunun yüzde
99’unu geri ödüyor, geri ödeyebiliyor. Demek ki bu kredi doğru yerde
kullanılmış, doğru kişiye verilmiş, çalıştırılmış, üretime dönüşmüş ve borç da
ödenmiş.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sayın Bakan, sana saygılarını sunan çiftçilerimiz var!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, sabit fiyatlarla tarımda yatırım, bu da çok önemli.
Yani, tarım sektöründe yatırım yapıldı mı yapılmadı mı? Bakın, 1998-2002…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Açıklasana. 7,5 milyon lira Ziraat Bankasından faizsiz kredi
verdiniz, onu açıkla.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Otur, otur.
KAMER
GENÇ (Tunceli) - Beni dinle. 7,5 milyon lira…
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Konuşunca gelir
konuşursun burada.
Yüzde 44
azalmış 98-2002 arasında. Bizim dönemimizde yüzde 160 artmış, yüzde 160.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, vatandaş arıyor, acaba bizi de bağlayamazlar mı
diye.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Niye verdiniz?
BAŞKAN –
Sayın Genç, lütfen yerinize…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Vatandaş Sayın Bakana saygılarını sunuyor!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ne? Artan ne? Artan,
tarıma yapılan sabit sermaye yatırımları, yüzde 160 oranında artmış.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Kaç tane, 7,5 trilyon lira, yandaşlarınıza Ziraat Bankasından
faizsiz kredi verdiniz, onu söyle.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sayın Bakan, beraber istersen Diyarbakır’a, Bismil’e gidelim.
Bu rakamlar doğru değil.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Memlekette saman bırakmadınız, saman.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 99-2002 döneminde özel sektör tarafından da yapılan
yatırımlarda yüzde 844 oranında cari fiyatlarla bir artış var.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İşte gerçek burada, bak, arıyor, saygılarını sunuyor Sayın
Bakana!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, “Üretimden
vazgeçildi, üretim düştü.” dendi biraz önce burada. O rakamların hiçbirisi
gerçeğe dayanmıyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Daha gelecek, gensoruların arkası gelecek, kaçamayacaksın.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Kayıtlara geçsin diye
söylüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İşte “Tahıl düştü.” dendi,
“Şu.” dendi, “Bu.” dendi; bunların, bu rakamların gerçekle bir bağı, bağlantısı
yok.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, mazotu açıklayın yeter.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 98-2002 arasında
tahıl üretimi yüzde 7 azalmış, 33 milyon 200 bin tondan 30,8 milyon tona düşmüş
98-2002 arası. 2002-2012 arasında yüzde 8,3 artmış; 33,4 milyon tona çıkmış.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Boş ver onları! Kaç kilo buğdayla 1 litre mazot alıyor, onun
hesabını bir ver.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yağlık tohumlar
bahsedildi biraz önce burada, gerçek değil söylenen rakamlar, düzeltiyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Son bir yılda saman fiyatları kaç kat arttı, onu da bir açıkla.
Kaça alıyorsun samanı?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yağlık tohum 98’de 1
milyon 72 bin ton, üretimi; 2002’de 1 milyon 57 bin ton, 2011’de 1 milyon 756
bin ton, artış oranı yüzde 66. Bu, yağlı tohumlarda, yani kanola
ve ayçiçeğinde.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bana bildiğim matematiği unutturdun Sayın Bakan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, vatandaş saygı…
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Mısır üretimi;
teşekkür ediyorum, Sayın Seçer dedi ki: “Mısır üretiminde artış var.” Elhak doğru.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bak, Şanlıurfa, Adıyaman, ülkenin her yerinden arıyorlar.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2,2 milyon tondan 4,6
milyon tona çıktı. Yüzde 100’ün çok üzerinde. Ama sizin devri iktidarınızda
mısır üretimi yüzde 9 azalmış.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sonuna kadar sizin hakkınızı savunacağız, hiç merak etmeyin!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hiç merak etmeyin! Perişan ettiniz ya!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, meyve üretimi
98-2002 arasında yüzde 4 azalmış -hani fotoğrafları gösteriyorlar ya- 13,9
milyon tondan 13,4 milyon tona düşmüş. Biz yüzde 37 arttırmışız, yüzde 37; 18,3
milyon tona çıkardık.
Şimdi,
üretim azalmadığı gibi verimlilik de arttı. Buğdayda demin söylendi, değerli
arkadaşlar, Sayın Seçer; buğday ithalatının Türkiye’de yüzde 50’si özel olarak
kalitesiz çünkü işlenip Uzak Doğu pazarlarına bisküvilik yem, bisküvilik un
olarak ihraç ediliyor. Türkiye dünyada 14’üncü sıradayken -biz devraldık-
buğday unu ihracatında şu anda 1 numara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, süte gel, ete gel, mazota gel, yeme gel, gübreye gel.
Bunlardan hiç bahsettiğin yok, vatandaşın derdi bunlar.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye, net, dünyada
buğday unu ihracatçısı. Türkiye’nin ihtiyacı 18 milyon ton, Türkiye bu sene de
20.1 milyon ton buğday üretti. Doğrudur, ithalat yapıyor ama bu, sanayicinin
ham maddesi için ilave bir değer yaratsın diye işlenip dışarıya ihraç edilmek
üzere yapılıyor.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, yandaşlara 7 milyar liradan kaç inek sattırdın, şimdi
kaç tanesi kaldı; bunları bir açıkla.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yoksa “Ne sünenin
kalitesinde ne sünenin verdiği zararda bir düşme var ne de Türkiye’nin kaliteli
buğday ihtiyacı içeriden karşılanmıyor.” gibi bir iddia doğrudur, bunlar doğru
değil.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Bütün işleri güçleri para, akçeli işler.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; turunçgil üretimi –bakın, bu çok
önemli- şimdi, 2,5 milyon ton devralıyoruz, şu anda yüzde 45 artışla 3,6 milyon
tona çıkmış. Şimdi, deniyor ki: “Turunçgil elde
kaldı, pazarlanamadı.” Bakın, şimdi, pazarlamasını söyleyeyim size, ihracatı
söyleyeyim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 7 milyara sattırdığın süt inekleri ne oldu Sayın Bakan, bir onu
açıkla.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bak, bizde her şeyin
cevabı var.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 7 milyar liraya yandaşlara sattırdığınız inekler ne oldu?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Her şeyin cevabı var,
hiç orada endişeniz olmasın.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Kaç kişiye kaç inek sattınız? Bu milletin sonu…
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın, 2002 yılında,
Türkiye 2,5 milyon tonun 811 bin tonunu ihraç ediyor…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sayın Bakan, sadece bir soru: 2002 yılında buğday kaç
liraydı, mazot kaç liraydı; şimdi ne kadar? Kaç kilo buğdayla 1 litre mazot
alabilirler, onu açıkla ben seni affedeceğim.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …ama şu anda 1,5
milyon tonunu ihraç ediyor Türkiye 3,6 milyon tonun. Yani ne kadar artış? Yüzde
1,1 milyar dolara çıkmış ihracat değeri.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Saman kaçaydı, yem kaçaydı? Hikâye anlatıyor.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Geç bunları, geç…
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, vatandaş çıldırıyor ya! Meclisin telefonları
kilitlenmiş, Grubu arıyorlar.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - 2002-2011 döneminde,
ihracat miktarı yüzde 84 artmış, parasal olarak da yüzde 326. Onlar size
demesinler mi siz 99-2002 tarihinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Başbakan size ne dedi? “Bildiğim matematiği bile unutturdun
bana.” dedi. Başbakan haklı galiba.
Başbakan
öyle dedi mi Sayın Bakan? “Bildiğim matematiği bana unutturdun.” dedi mi
Başbakan size?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Yapmayalım
efendim…
Teşekkür
ediyorum, sağ olun, teşekkür ederim Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, vatandaş arıyor, Meclisin telefonları
kilitlenmiş. “Bunlar doğru değil. Ne olursunuz biz konuşalım orada.” diyor.
“Bağlayın.” diyorlar ama böyle bir imkân yok.
BAŞKAN –
Zapta geçti.
Efendim,
böyle bir usulümüz yok biliyorsunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yani, saygılarını sunuyorlar! Konuşur musunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN –
Bir saniye…
Görüşmeler…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakan konuşur musunuz?
BAŞKAN -
Bir saniye, bir saniye efendim.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Asılsız, mesnetsiz iddialarda bulunulduğu söylendi. Verilen
rakamların yanlış olduğu söylendi. Bu konuda söz almak istiyorum.
BAŞKAN –
Sizin rakamınızı doğru dedi.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Efendim, sataşma var. Ciddiyetsizlikle suçladı,
samimiyetsizlikle suçladı, yalancılıkla suçladı Sayın Bakan bizleri.
BAŞKAN –
Peki, birer dakika, lütfen.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, çiftçimiz arıyor. Konuşur musunuz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Şandır, size de vereceğim, bir dakika efendim.
Buyurun.(CHP
sıralarından alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Şimdi, Sayın Bakan kendi dönemindeki icraatları anlatmaktan
çok, 57’nci Hükûmet dönemindeki tarımla ilişkili siyasetten, politikalardan
bahsetti.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Başka bir şey yok ki söyleyecekleri.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, konuşur musunuz çiftçiyle telefonda?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Biz çiftçilerle
konuşuyoruz. Sizin aracılığınıza ihtiyacımız yok.
VAHAP
SEÇER (Devamla) – Muhalefeti ciddiyetsizlikle suçladı, samimiyetsizlikle
suçladı, iftirayla suçladı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Telefonda, telefonda.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Biz her zaman
çiftçilerle konuşuyoruz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Kaçıyor, kaçıyor!
VAHAP
SEÇER (Devamla) - Şimdi, ben burada milleti temsil ediyorum, ben
samimiyetsizsem Türk milleti de samimiyetsiz, ben ciddiyetsizsem Türk milleti
de ciddiyetsiz.
Bu
şikâyetleri biz uydurmuyoruz. Akdeniz’deki narenciye üreticisi, Orta
Anadolu’daki buğday üreticisi, Türkiye’nin dört bir tarafındaki hayvan
yetiştiricisi, Trakya’daki ayçiçeği üreticisi bu şikâyetleri belirtiyor.
Hayvancılıkta
kriz yok mu? 1 kilo sütle? 1 kilo yem alınabiliyor mu?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, bakın, vatandaş diyor ki: “Telefonu ver de ben
konuşayım.” diyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Almıyor telefonu, almıyor. Vatandaş arıyor.
VAHAP
SEÇER (Devamla) – Hayvanlar yol parasına satılıyor mu? Bu şikâyetler size
geliyor mu? O zaman biz yalan söylemiyoruz, halk yalan söylemiyor.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Halk değil, siz
çarpıtarak söylüyorsunuz; halk doğru söylüyor.
VAHAP
SEÇER (Devamla) - Sayın Bakan Tarım Bakanlığını idare edemiyor, onun heyecanı
içerisinde. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Seçer, teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır, buyurun efendim.
Bir
dakika içinde, lütfen…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Bir dakika olur mu Sayın Başkan?
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, çok söze gerek yok, bir dakika yeter.
On yıldır
bu ülkeyi yönetiyorsunuz ve Tarım Bakanısınız. On yılın sonunda ulaşılan sonuç:
Yurt dışından hayvan ithal ediyorsunuz, cumhuriyet tarihinde ilk defa.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Onu da siz
başlattınız. Rakamları çıkarırım bak.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Hayvan yetmiyor, karkas et ithal ediyorsunuz.
Sayın
Bakan, bakın, bu iktidarınızın sonucu, basın mensupları çekiyorlar, bu
iktidarınızın sonucu. Birkaç gün önce Anadolu’da çekilen fotoğraflar; çiftçi
alın terini nasıl çöpe döküyor burada gösteriliyor; işte, bu, Kumluca’da
çekilmiş fotoğraf.
Değerli
arkadaşlar, bunlar 2002’den kalma değil; iktidarınızın, Sayın Bakanın
dönemindeki çiftçinin durumunu gösteren şeyler.
Bakın,
ben size bir şey söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, ne söylerseniz söyleyin, düne
sığınarak kendinizi anlatamazsınız. Limon 2002’de 1 liraydı, mazot 1 liraydı;
bugün limon 30 kuruş, mazot 4 lira; iktidarınızın eseri budur. Çiftçiye
yaptığınız zulümdür Sayın Bakan, Allah bunun hesabını sizden soracaktır. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Türk tarım ve hayvancılık
sektörlerini yanlış uygulanan politikalar ile bitirme noktasına getirerek
çiftçileri ve üreticileri sıkıntıya soktuğu iddiasıyla Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/19) (Devam)
BAŞKAN -
Gensoru üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bir dakika efendim, bir dakika…
BAŞKAN –
Buyurun efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yine arayanlar var Sayın Bakanı. Yine arayanlar var vallahi.
BAŞKAN –
Zapta geçiyor efendim.
Teşekkür
ediyorum.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru
önergesi kabul edilmemiştir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında niye siz bugün kürsüye çıktınız? Sayın
Başkan, sana bir sual soruyorum: Bugün niye çıktın kürsüye? Burada 4 tane
Meclis Başkan Vekili var.
BAŞKAN -
Şimdi, bu kısmın ikinci kısmında bulunan (11/16) sayılı gensoru önergesi az
önce okunan önerge doğrultusunda geri çekilmişti.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bir dinler misin beni ya, bir dinler misin! Ya bir dakika,
dinler misin Başkan Vekili…
BAŞKAN -
Diğer önergeye geçeceğiz.
Şimdi beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.21
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
3’üncü
sırada yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; terör ve bölücü terör örgütüyle ilgili yaptığı
açıklamalarla, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini ve azmini
zayıflattığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin (11/17) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; terör ve bölücü terör örgütü ile
ilgili yaptığı açıklamalarla terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini
ve azmini zayıflattığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17)
BAŞKAN –
Hükûmet? Yerinde.
Önerge
daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 6/11/2012 tarihli 16’ncı
Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum…
Önerge
sahibi Sayın Sinan Oğan, Iğdır Milletvekili.
Sayın
Oğan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Süreniz on dakika efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Biz burada milletvekiliyiz. Herhangi bir konuda şey ettiğimiz
zaman başını öne eğiyorsun, bakmıyorsun. Milletvekiline saygılı olmak
zorundasın, bir.
Bugün
niye çıktın sen o kürsüye?
BAŞKAN –
Arkadaşımız…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bugün…Hayır efendim…
BAŞKAN –
Bir saniye… Bir saniye durur musun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Niye oturacağım canım!
BAŞKAN –
Sorunuza cevap vereyim.
Niye
çıktım? Arkadaşımız rahatsız, rica etti çıktım.
Buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Rahatsızsa, o zaman, öteki muhalefet partisi başkan vekili
çıkar, illa AKP’nin keyfî idare eden Meclis başkan vekilleri mi çıkacak?
BAŞKAN –
Arkadaşımız benden rica etti.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bu Divan da usule göre oluşturulmamıştır.
BAŞKAN –
Siz hayalî konuşuyorsunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır, Divan tek partiden oluşmaz.
BAŞKAN –
Arkadaşım benden rica etti, ben de “Peki.” dedim. Gidin, sorun. Böyle bir şey
yok.
Lütfen
yerinize oturun… Lütfen yerinize oturun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Öyle hareket edemezsin sen. Elini öyle itemezsin.
BAŞKAN -
Lütfen yerinize oturun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Divanı usule göre teşekkül ettirmemişsiniz. Divanda 3 tane
AKP’li var, Divanı yönetemez. Divanı usulüne göre teşekkül ettirmek zorundasın.
Bakın bu kadar keyfîlik…
BAŞKAN –
Divanı usulüne göre teşekkül ettirdik efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bu kadar keyfîlik yaparsanız oraya
oturtmayız seni de!
BAŞKAN –
Lütfen yerinize oturun, sözleriniz zapta geçti, bir şeyiniz varsa itiraz
edersiniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Lütfen, burada, usullere riayet edin.
BAŞKAN –
Sayın Oğan, buyurun.
MHP GRUBU
ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim, süreyi yeniden açar mısınız, on saniye…
BAŞKAN –
Efendim, verdim, müsaade ederseniz.
MHP GRUBU
ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bir hadisi hatırlatmak isterim: “La
hayra fi’l-kizb: Yalanda hayır yoktur.”
Biraz
önce Sayın Bakan burada, tarımda neler yaptıklarını anlattı. Iğdır’dan
vatandaşlarımız aradı, şeker pancarını Iğdır’da bitiren Sayın Tarım Bakanına
lütfen, yalan konuşmamasını söylememi rica etti, ben de vatandaşımın bu
ricasını yerine getiriyorum. Onlarca daha benzer telefonları ben ve
arkadaşlarımız aldık ama Sayın Bakan tabii, o telefonlara bakmak için önce yüz
ve yürek olması lazım, hemen çekip gittiler.
SONER
AKSOY (Kütahya) – Sen onu seçimlerde anlarsın.
SİNAN
OĞAN (Devamla) – Şimdi, bugün Sayın Başbakanın bir konuşmasını dinledik grup
toplantısında. Kendince gensoruları hafife alan, kendince, Milliyetçi Hareket
Partisinin gensorularını, amiyane tabirle, tiye almaya çalışan bir üslupla,
burada parlamenterlerin ve muhalefetin elindeki, Anayasa’nın, İç Tüzük’ün verdiği en önemli araçlardan birisi olan, millet
adına denetim yetkisini yapan muhalefete “Niye gensoru veriyorsunuz?” gibi
acayip bir soru sordu.
Değerli
milletvekilleri, muhalefet niye var? Muhalefet, iktidarın yanlışlarını
düzeltmek için, iktidara doğru yolu göstermek ve millete de iktidarın bu yüzünü
göstermek için var ama Sayın Başbakan Yardımcısı buna engel oluyor. Niye
vatandaşın bilgi alma hakkına engel oluyorsunuz? Vatandaşın bilgi alma hakkına
engel olmak için, Sayın Başbakan Yardımcısı niye bu kadar çaba içerisindesiniz?
Kendinize bu kadar güveniyorsanız, diğer, yarınki gensorumuzda bu konulara
gireceğiz, göreceksiniz.
Değerli
milletvekilleri, dünyada milyon dolarlık adası olanlar var ama Türkiye'de de
milyonlarca insanın yüreğine ateş düşürmüş terörist başı Abdullah Öcalan’ın
adası var. Bu yetmezmiş gibi Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Abdullah Öcalan ev hapsine çıkabilir.”
diyor. Ben de buradan Sayın Başbakan Yardımcısına soruyorum -Eğer TOKİ Bakanı
da buradaysa- talimatı TOKİ Bakanına vereceksiniz de Sayın Başbakan Yardımcısı,
Abdullah Öcalan’ın villasını da TOKİ’ye mi yaptıracaksınız ev hapsine
çıkararak?
Sayın
Başbakan Yardımcısının son dönemlerdeki konuşmaları, eylemleri, Başbakanla iyi
polis, kötü polis oynamaları -ağlamadan sorumlu olduğu için Sayın Başbakan
Yardımcısı- arada bir de ağlamaları ve Türk milletinin ağlayan analarının,
âdeta, o ağlamasıyla dalga geçer gibi teröriste de arada bir ağlamaları, inanın
tek başına bu bile bu gensoruyu fazlasıyla hak ettirmektedir.
Konu
terör olunca, insan tabii, on yılda nereden nereye geldiğimizi sormadan
edemiyor. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2002’de iktidarı size
devrederken, iktidara geldiğinizde sadece bir yılda 6 tane şehidimiz vardı; bu
bile fazladır. Bir yılda 6 şehit bile fazladır. Gönül ister ki, 1 tane bile
şehidimiz olmasın. Gönül ister ki, 1 kişinin bile burnu kanamasın ama sizin
devri iktidarınızda yıkım koordinatörü Başbakan Yardımcısının ve ağlamadan
sorumlu Başbakan Yardımcısının koordinatörlüğünde maalesef her gün Türkiye’de
şehit haberleri gelir oldu.
Maliye
Bakanlığı Mali Suçlar Araştırma Kurulu MASAK, geçen yıl “devrim vergisi” adı
altında terör örgütünün 28 milyon lira para topladığını ifade ediyor. BDP’li belediye başkanlarının maaşlarının bir kısmının
PKK’ya aktarıldığını ifade ediyor; MASAK’ın
raporundan okuyorum. Siz, belediye başkanlarının şimdi yetkisini daha da
artırarak ve bu geçirdiğiniz yasayla, aslında PKK’ya da bir yönüyle hizmet
ettiğinizi de unutmayın.
Biraz
önce, bir sayın konuşmacı şunu ifade etti, dedi ki bir günde Meclisin
çalışmasının maliyeti şudur. Meclisin bugün normal çalışma süresi. Peki,
bölünme yasası için Meclisi pazar günü, cumartesi günü, çalışma günleri dışında
niye çalıştırdınız? Bunun faturası millete yüklenmiyor mu? Bunun hesabını
vermeden gelip burada, utanmadan bugün muhalefetin muhalefet yapma görevini
engellemeye çalışıyorsunuz. Bir de bunun maliyeti olduğunu ifade ediyorsunuz.
Sizin yanlış politikalarınızın -Sayın Başbakan Yardımcısı sizin yanlış
politikalarınızın- terörü övmenin, terör örgütüne dolaylı da olsa moralman destek vermenin Türk milletine maliyetinden sizin
haberiniz var mı? Sizin bundan haberiniz var ama maalesef işinize gelmiyor.
Bingöl’de
10 şehidimizin olduğu gün Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç diyor ki:
“Terör örgütü, teröristler akıllı davranmış.” diyor. Bir bu kalmıştı. Sayın
Başbakan Yardımcısının, terör örgütüne akıl ve moral vermediği kalmıştı. Tabii,
eskiden şöyle bir ifade kullanıyordunuz, artık son dönemlerde kullanmıyorsunuz:
“Hayaldi gerçek oldu.” Evet, bir Başbakan Yardımcısının terör örgütüne akıl
vermesi eskiden hayaldi maalesef bugün gerçek oldu.
Yine bir
Adalet ve Kalkınma Partili sözcü kalkıp “Birkaç Mehmet öldü diye Meclisi
toplayamayız.” demişti. Sadece bu kelime bile devri iktidarınızın içinde
bulunduğu vahim durumu göstermeye yetmektedir. Bölünme yasasını getirdiğiniz gün
biz ısrarla şehit cenazelerine katılmak için Meclisin, bir süre, çalışmalarına
ara verilmesini istirham ettik, talep ettik ama siz buna bile karşı çıktınız.
Çünkü “Birkaç Mehmet öldü diye şehit cenazesine mi gidilir?” Anlayışı
içerisinde olduğunuz için, siz şehide “kelle” dediğiniz için ve maalesef o
kutlu Peygamber ocağına gidip, orada, şehit olanlarımıza destek vermemizi
engellediğiniz için Türk milletinin hesabıyla hem ahirette hem de bugünün
hesabıyla karşı karşıya kalacaksınız.
Adalet ve
Kalkınma Partisinin terörle mücadele serüveninin Habur’daki rezaleti ve
Oslo’daki zavallılıktan başka ne anlatılabilir bilmiyorum. Çok şey anlatılır,
Başbakan, PKK’yla ilgili görüşmelerle ilgili “PKK’yla görüştüğümüzü ispat
edenler bilmem nedir.” demişti. Burada dahi ağzımıza alamayacağımız bir
kelimeyi kullanmıştı. Daha sonra Millî İstihbarat Teşkilatını kendisinin
görevlendirdiğini iddia etmişti. Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın söylediğine göre “İhtiyaç olursa yine görüşülür.
Terör örgütüyle biz her zaman, ihtiyaç duyduğumuz her zaman görüşürüz.”
diyordu. Sayın Başbakanın sözüne de haklılık kazandırmak için “İslam’da bile
karı kocanın arasını bulmak için yalan konuşmak caizdir.” demişti. Sayın
Başbakan Yardımcısına “Yalanda hayır yoktur.” hadisini yeniden hatırlatmak
istiyorum ama sizin tabii, hayatınız yalan olduğu için size neyi hatırlatalım,
doğrusu bilmiyorum.
Geçen yıl
bütçe konuşmalarında Sayın Başbakan Yardımcısının yine kimlik üzerine yapmış
olduğu vurgulamalar, terör örgütüne, âdeta, moral kaynağı olmuştur. Sayın
Başbakan Yardımcısının yine aynı şekilde “Terörist için ağlamayanın kalbi
yoktur, insan değildir.” ifadelerini kullanan emniyet müdürüne verdiği destek
de akıllardan çıkmış değil.
Siz bütün
konuşmalarınızda Sayın Başbakan Yardımcısı, terör örgütüne destek veriyorsunuz,
siz bütün konuşmalarınızla terör örgütünün, âdeta, moral kaynağı hâline
geldiniz. Siz terör örgütüne bu desteği verirken Mehmetçik’imiz bugün bu saatte
bile terör örgütüyle mücadele hâlindedir. Tabii, bu konuda siz Kandil’in Meclis
şubesiyle yarışır hâldesiniz Sayın Başbakan Yardımcısı.
Dolayısıyla
buradan, her şeyi eline yüzüne bulaştıran AKP’ye şunu ifade etmek istiyorum:
Bütünleştirmenin yerine ayrımcılığı, ayrıştırıcılığın
en büyüğünü siz yapmaktasınız. Keşke, çuvalladığınız o meşhur “sıfır sorun
politikası” yerine siz kendinizi “sıfır terör”e göre
odaklasaydınız. Keşke, dış politikanızın, iç politikanızın ana gündem maddesi
“sıfır terör” olsaydı. “Sıfır terör” olsaydı, hiç olmazsa sizin gibiler, Sayın
Başbakan Yardımcısı, teröriste moral, teröriste akıl vermek durumunda kalmazdı.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Oğan.
Şimdi,
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Özcan Yeniçeri’de…
(MHP sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Başkan, sıralamayı neye göre yaptınız siz?
BAŞKAN –
Söz alma sırasına göre yaptık. Yalnız, Milliyetçi Hareket Partisinin bir ricası
oldu, kendileri önerge sahipleri oldukları için önerge sahibinden sonra
yapılacak, ondan sonra…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Nasıl böyle bir şey yaparsınız Sayın Başkan? Burada bir usul
var. Söz yazılıp talep yapılmıştır, o talebe göre sıra takip edilir. Keyfî
idare mi?
BAŞKAN –
Sizin sıranızla…
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Yapmayın! Ayıptır! Ayıptır yaptığınız.
BAŞKAN –
Ayıp olacak bir şey yok.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır Başkan, ayıptır!
BAŞKAN –
Sizin sıranız zaten şu anda değil.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır, yapmayın!
BAŞKAN –
Sizden önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Yapmayın!
BAŞKAN –
Bir şey yapmadık efendim. Sayın Grup Başkan Vekiline söyledim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Keyfinize göre nasıl sıra değiştirirsiniz?
BAŞKAN –
Keyifle alakası yok.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Baluken burada bir müracaat
yaptı.
BAŞKAN –
Sadece arkadaşlar rica ettiler, Grup Başkan Vekiline de söyledim. Alakası yok.
Zaten sizin sıranız değil.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, bir dakika…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Yeniçeri.
MHP GRUBU
ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum…
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, daha sonra bana ilettiniz, yaptıktan sonra bana
ilettiniz.
BAŞKAN –
Bundan sonra sizinki.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Hangi Grup Başkan Vekiline sordunuz, söyler misiniz?
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Yalnız, ben gelip size sorduktan sonra bana ilettiniz. Daha
önce iletilen bir şey yok yani.
BAŞKAN –
Doğru da size izah ettim. Böyle bir ricaları oldu, beraber konuşacaklar diye.
Başka bir maksadı yok.
Buyurun
efendim…
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ne rica ediyor?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Ne ricası ya? Biraz izan olur. El insaf Başkan!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nde zaman zaman devlet adamlarının ve
hükûmet edenlerin söz ve söylemlerinin çok büyük ve toplumu etkileyici sonuçlar
doğurduğu bilinmektedir. Bunun, başından beri aynı politikanın yürüdüğü
gözlenmektedir. Şunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekir ki devlet
adamlığı, ağzından çıkan sözün nereye gideceğini bilen ve bu sözün, kulağının
duyduğu ve o süzgeçten geçirildikten sonra ortaya konan bir söz olması icap
eder. Geçmişte Sayın Demirel’in, Sayın Mesut Yılmaz’ın yapmış olduğu
konuşmaların, Türkiye’deki terör ve terör direnişinin hangi noktaya ülkeyi
getirdiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu bağlamda Türkiye’de terörle
teröre karşı ortaya konan tavrın arasında bir ilişki var. Yani terörle tavır
bir terazinin iki kefesi gibi, birisi alçalmadan öbürü yükselmiyor. Tavrınız
negatif, anlamsız, ülkeye ve topluma zararlı olabilecek anlama çekilecek
düzeyde ise karşı taraftaki terörün kendisini veya teröristin kendisini
makulleştirmesi, meşrulaştırması ve aktif hâle getirmesi de o kadar pozitif
oluyor, o kadar etkin oluyor.
Onun için
terörü yalnız başına dağdaki insanların meselesi olarak değil, aynı zamanda
siyaset adamlarının teröre karşı aldığı tavrın bir yansıması olarak da görmek,
irdelemek ve algılamak gerekiyor.
Şimdi,
ben Sayın Bülent Arınç’a gelmeden önce, terörist ve
bölücü faaliyetlerle ilgili bir panorama ortaya koyduktan sonra geleceğim asıl
konuya. 2001’de teröre verilen şehit yoktu, 2002’de 6 askerimiz terör
saldırısında şehit düştü ve özellikle 2003 yılında 21, 2004 yılında 73, 2005
yılında 92, 2006 yılında 121, 2007 yılında 118, 2008 yılında 150 şehit verildi,
2009 yılında 135 şehit söz konusu. Bakanlık verilerine göre de 1 Ocak 2010-16
Temmuz 2012 tarihleri arasında meydana gelen tüm iç güvenlik olaylarında 223
TSK personeli şehit olmuş, 537 asker de yaralanmıştır.
Terör
örgütü İran, Suriye, Irak’la Türkiye’nin ilişkilerinin kötüleşmesinden
yararlanarak son zamanlarda terörist faaliyetlerini ve saldırılarını
yoğunlaştırmış, çok sayıda vatan evladı bu yüzden şehit düşmüştür.
Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti’nde terör ilk defa bu kadar çok dış ilişkilere endeksli
hâle gelmiştir. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bilindiği gibi, Adalet ve
Kalkınma Partisi önce “Var”, sonra “Yok” dediği Kürt sorununu çözmek için
“demokratik açılım” adı altında bir proje devreye soktu. Aynı zaman diliminde
bölücü örgüt ele başıyla İmralı’da, mensuplarıyla da Oslo’da görüşme başlattı.
Görüşmeler
sürerken Hükûmet bölücülere verdiği sözler gereği uzlaşma sürecinde askerî ve
güvenlik operasyonlarını durmuştur. Asker garnizona, vali vilayete, polis de
karakola hapsedilmiştir ve terör olayı meydana gelmeden teröristlere önleyici
bir operasyon yapmak, bir anlamda, yasaklanmış ve üstü kapalı bir biçimde
bunların yapılmaması doğrultusunda talimatlar verilmiştir. Fırsatı kullanan
bölücü örgüt, teşkilatlanmasını tamamlama, halka nüfuz etme ve bölgede otorite
tesis etme konusunda büyük mesafeler katetmiştir.
Süreç, 17 Mayıs 2005 tarihi itibarıyla “KCK” adlı, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı
paralel bir devlet yapılanmasını ortaya çıkarmıştır.
KCK sözleşmesinin
3’üncü maddesinde KCK’nın bayrağı tanımlanıyor.
15’inci maddesinde, KCK yurttaşları arasından seçilen 7 asıl, 4 yedek üyeden
oluşan yüksek adalet divanı tarif ediliyor. Bu divan, KCK yargı sistemindeki
tüm mahkemelerin en üst düzey temyiz mercisi olarak
ilan ediliyor.
KCK, boyu
yönetmelikle belirlenen bayrağı, yargıtayı olan,
Türkiye Cumhuriyeti’ne benzeyen bir çeşit devlet modelidir. KCK sözleşmesi de
bu devletimsi yapının anayasasıdır. Bu yapının 2005
yılında yani sizin iktidarınız döneminde ortaya çıktığı, uzun süre demokratik
bir sivil inisiyatif unsuru olarak kabul edildiği, görmezden gelindiği,
pazarlıklar sona ermeyince de üzerine gidildiği cümle âlemce bilinmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu arada, AKP İktidarı, iş başına geldiği 2002 yılından bu
yana sayısız darbe teşebbüsüne muhatap kaldığını iddia ederek TSK mensuplarına
karşı âdeta bir sürek avı başlatmıştır. Bugün çok ciddi sayıda, Güneydoğu’da
bölücü örgüt ile ölümüne mücadele etmiş subay bu operasyonlar sonucu
tutuklanmış bulunmaktadır. TSK’nın seçkin subayları ne ile suçlandıklarını
yıllar sonra öğrenebilecekleri bir dava süreciyle Silivri’de baş başa
bırakılmıştır.
Bu
subaylardan;
1) Oğuz
Kalelioğlu, 1974 Barış Harekâtı sırasında Mağusa’da
Rumlar tarafından muhasara altına alınan Türklerin direnişine komutanlık yapan
kişidir. Gazimağusa’ya gazilik unvanını kazandıran,
belki tarihte ilk defa, yaşarken 6,5 metre boyutunda anıtı dikilen, 250 kişilik
kahramanla 229 paslı tüfek kullanarak 8 bin kişilik Rum ordusunu aylarca
püskürtmeyi başarmış emekli bir albaydır. Kendisi aylardır Silivri’de
tutukludur.
2)
Kardak’ta Yunan ablukasını yararak adaya çıkıp Türk Bayrağı’nı çeken Kardak
timinin komutanları Ercan Kireçtepe ve Ali Türkşen
hapishanede tutukludur.
3) Engin
Alan, Kuzey Irak’ı bölücü unsurlara dar eden, Şemdin Sakık
ve Abdullah Öcalan gibi eli kanlı, faşist, Mehmetçik katillerinin derdest
edilmesinde doğrudan görev alan kahraman bir askerdir. Kendisi bu Parlamentonun
üyesidir, hâlen Silivri’de tutukludur.
4) Albay
Atilla Uğur, Öcalan’ı sorgulayan ekiptedir. Kendisi hâlen tutukludur.
Bu bir
çeşit, Nene Hatun’un Erzurum’da, Hasan Tahsin’in İzmir’de, Şahin Bey’in
Antep’te tutuklanması anlamına gelmektedir. Kahramanlarını tutuklayanlar
kahramansız kalırlar.
Devamında,
Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ, emrindeki, NATO’nun üçüncü büyük
ordusuna komuta eden bir komutan, bununla yetinilmeyip, yasa dışı silahlı terör
örgütü kurmaktan dolayı hapishanededir. Ömrünü terörle mücadeleye adamış
Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, mücadele ettiği terör örgütünün mensubu sayılarak
tutuklanmıştır. Bugünlerde, eli kanlı terör örgütünün iki numaralı ismi Şemdin Sakık ile PKK’nın Marmara sorumlusu, gizli tanık olarak
mahkemelerce dinlenmektedir.
Bütün
bunları, TSK’nın içinde bulunduğu moralsizlikle PKK’nın moral ve motivasyon
yüksekliğini karşılaştırmak için anlattım.
Ey
Hükûmet size göre, bütün bu yaşananlar tesadüf müdür? Onca olan bitende size
göre, ters giden bir şey yok mudur? Terördeki artış, TSK’daki moral
bozukluğuyla yakından alakalı mıdır, değil midir; vicdanlarınıza bırakıyorum.
TSK mensuplarına yönelik olarak haklı ya da haksız yapılan operasyonlar ve
onlar hakkında yapılan eleştiriler, askerin moralini bozarken, itibarını da
önemli ölçüde sarsmaktadır.
Sayın
Bülent Arınç’ın yapmış olduğu konuşmalar TSK’nın
moralini bozarken, bölücü örgüte de doğrudan ya da dolaylı olarak büyük bir
moral vermektedir.
Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı çeşitli
açıklamalar, âdeta, bölücü terör örgütüne moral vermekte, umut aşılamakta ve
bölücü emellerine haklılık kazandırmaktadır. Bu durum terörle mücadele eden
güvenlik güçlerinin psikolojisini ve moralini doğrudan etkilemektedir.
Şu sözler
Sayın Arınç’a aittir: Bazı askerleri kastederek
“Allah'a çok şükrediyorum ki Türkiye, bunların zamanında bir savaşa falan
girmemiş, yoksa, bunların savaşacak hâlleri yok”. Bu sözlerin askerin moral ve
motivasyonu üzerinde ne tür bir etki yaratacağını yüce Türk milletinin
takdirine bırakıyorum.
Sayın
Arınç, yalnız asker karşıtlığıyla değil, aynı zamanda millîlik karşıtı, Türkçe
karşıtı, İstiklal Marşı karşıtı sözler de etmiştir. Arınç bunlardan birisini 10
Mayıs 2011 AKP Genel Merkezinde yapmıştır. Arınç, Anayasa’nın başlangıç
hükümlerini kastederek “İstiklal Marşı’ndan, bayraktan şikâyetim yok ama
bunların teklif edilmemesini doğru bulmuyorum. Sadece cumhuriyete dokunulmasın,
Anayasa’dan ‘Türkçe, millî marş’ çıkarılabilir.”
Arınç,
“Her toplantı başlarında İstiklal Marşı’nın okunması ve saygı duruşunda
bulunulması da bir vehim ve bir korkudur.” diyerek bunun 12 Eylülden kalma bir
gelenek olduğuna dikkat çekiyor.
“Şikâyetim
yok, yalnızca cumhuriyete dokunulmasın yeter.” demek, “Türkçeye ve İstiklal Marşı’na
dokunabilirsiniz.” demektir. Bülent Arınç’ın yaptığı,
kavram yıkıcılığı ve kafa karıştırıcılığıdır. Her
şeyi tartışmaya açanlar, her şeye müsait olanlar, eninde sonunda her şeyini
kaybederler.
“Türkçe”
ve “İstiklal Marşı”, PKK’nın temel hedeflerinden birisidir. Arınç bu konuda da
benzer düşünceler dile getirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, terörün umudu yok edilmeden terör yok edilemez. 2011 yılı
bütçe konuşmaları sırasında Sayın Bülent Arınç şöyle bir konuşma yapmıştır:
“Hepsi, kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla
söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin bütün kültürel haklarını,
anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız.” Bu sözler Kürt kardeşlerimizi ötekileştiren
bir bakış tarzıdır. Arınç “Hepsi, kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kimliğini
rahatlıkla söyleyecektir.” diyor.
Sayın Arınç’a buradan soruyorum: Kim, ne varsa bu topraklar
üzerinde kimliğini rahatlıkla söyleyemiyor mu? Eğer söyleyemiyorsa on yıldır
niçin beklediniz, gereğini niçin yapmadınız? Geçmişte, özellikle darbe
dönemlerinde getirilmiş olan bazı yasakları bugün de varmış gibi sunmak, kimin
ekmeğine yağ sürmektir? “Kültürel hakları, anayasal hakları vereceğiz,
tanıyacağız.” derken, Sayın Arınç, kime, hangi hakkı vermeyi düşünüyorsanız ya
da kime, hangi mesajı veriyorsanız bunu açıklayın. Kürt asıllı Türk yurttaşları,
kimlikleriyle ilgili olarak, Anayasa’dan kaynaklanan hangi hakları
kullanamıyorlar ki siz onlara var olan ve verilmeyen haklarını vereceğinizden
söz ediyorsunuz? Siz öyle söz ettiğiniz için, öbürleri de bu haklarını
alabilmek için eylemlerini ve operasyonlarını hızlandırıyorlar ve askere
saldırıyorlar ve şehit ediyorlar. Bunda hiç mi sizin sorumluluğunuz yok?
Anayasa’dan
kaynaklanan haklarsa kastettiğiniz, bu hakları vermemek sizin elinizde
değildir. Anayasa dışı haklardan söz ediyorsanız, o zaman da Anayasa’da olmayan
hakları bir gruba vererek suç işliyorsunuz hem de anayasal suç işliyorsunuz.
Yok, siz “yeni kimlik”, “yeni anayasa”, “yeni haklar” adı altında, KCK’nın talep ettiği devlet hakkını vermeyi planlıyorsanız,
o zaman başka bir şey var demektir ortada. Siz bu sözlerle “Türkiye
Cumhuriyeti’nin haklarını vermediği” iddiasıyla eline silah alarak dağa çıkmış
ve nihai amacı Türkiye’yi bölmek olan terör örgütünü cesaretlendirmiş ve
yüreklendirmiş olmuyor musunuz?
Değerli
milletvekilleri, 9 Mart 2010’da Sayın Arınç, CHP’nin sık sık “AKP, Öcalan’ı
affedecek.” iddiasını ortaya attığını belirterek “Genel af gibi, Öcalan’ı
İmralı’dan kurtaracak hiçbir projenin içinde olmadık. Hiçbirimizin aklından
böyle bir şey geçmedi.” diyor. 27 Ağustos 2010’da Bursa’da, genel affın AKP’nin
kitabında yer almadığını belirterek, “Genel af asla olmaz.” diyor. Ancak Sayın
Arınç daha sonra yaptığı açıklamada “Terör sona erebilecekse bunun
unsurlarından biri belki genel af olarak düşünülmeli. Terör bittikten sonra
zaten genel affa ne ihtiyaç kalacak? Hepiniz dışarıda olacaksınız.” demeye
getiriyor.
Sayın
Bülent Arınç, İmralı Cezaevindeki Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınması
talepleriyle ilgili olarak “Terör örgütünün silah bırakmasıyla başlayacak bir
süreçte dikkate alınabilecek bir konu olabilir. Örgütün tamamen silah bırakması
ve eylem yapmaması durumunu kabullenmesine bağlı olarak konuşulabilir.” diyor.
Bu ifadeler, özünde dağdaki teröristlere mesaj niteliğindedir. Sayın Arınç
terörü sonlandırmayla genel af arasında bir ilişki kuruyor. Terör örgütü
mensuplarına âdeta “Sabredin, dayanın, eninde sonunda başaracaksınız; genel af
da bu çerçeve içerisinde çıkmış olacak.” demiş oluyor.
Değerli
milletvekilleri, Bülent Arınç’ın, Bingöl’deki askerî
araca saldırırken teröristlerin ne kadar akıllı hareket ettiklerini de biraz
önce Sayın Oğan söyledi, onun için, söylememe gerek yok. Sayın Arınç,
teröristlerin ne denli akıllı davrandıklarını bir anlamda takdir etmekten
kendisini alamamıştır. Tokat Reşadiye’de meydana gelen olaylar dolayısıyla
oradaki olayları da PKK’nın yapmadığını söylemiştir. Âdeta, sanki oradaki
olayları yakından biliyor, yakından izliyor, yakından takip ediyor, sanki olayların
içerisinde, kimin yaptığını biliyor, PKK’nın yapmadığını da biliyor bu arada.
Şimdi,
açlık grevleri nedeniyle bölücü örgüt mensupları tarafından ana dilde eğitim
öğretim, ana dilde savunma ve Öcalan’a tecridin kaldırılması şartları ileri
sürülmüştü. Bu vesileyle, Bülent Arınç “Açlık grevleri için üç noktada siyasi
talepte bulunuyorlar, bu siyasi taleplerin hemen ikisi esasen bugün için
çözülmüş durumda, diğer konu ise üzerinde çalışılması ve zaman içerisinde
değerlendirilmesi gereken bir konu.” diyor. Hâlbuki, daha önce de Türkçeden
başka bir dille böyle bir hakkın verilemeyeceğini söylemişti. Yani dün
söylediğinin bugün tersini söyleme geleneği içinde olan Sayın Başbakan
Yardımcısı “Ana dilde eğitim konusu kabullenmediğimiz bir konu.” demişken, bu
defa, ana dilde eğitim konusunun bölücülerin talepleri doğrultusunda
çözümlendiğini söyleyebiliyor. Böylece, insan hayatını siyasi amaçları için
ahlaksızca istismar eden terör örgütü mensuplarına da beklediği tavizi vermiş
oluyor.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, Diyarbakır Emniyet Müdürü “Eğer siz teröriste
–dağda- acımıyor ve ağlamıyorsanız, insan değilsiniz.” demişti. Diyarbakır
Emniyet Müdürü, kendisinden önceki emniyet müdürü rahmetli Gaffar Okkan’ı vahşice katleden teröristler için ağlamaya karar
vermiş. O, kendisinin bileceği bir iştir. Ancak bu konuda Sayın Arınç da derhâl
bir açıklama yapıyor ve diyor ki: “Diyarbakır Emniyet Müdürünün konuşmasının
içeriğine baktığımız zaman bunu takdirle karşılıyorum, o bölgedeki emniyet
mensuplarının da bu düşünceler içinde olmasını diliyorum.” Emniyet Müdürünün
insanlığını endekslediği ve Sayın Bülent Arınç’ın da
empati yaparak katıldığı dağdaki teröristler şu fiillerin failleridir:
Mehmetçikleri, polisleri şehit etmişlerdir, pusu kurmuşlardır. Yollara mayın
döşüyorlar, okul basıp öğretmen kaçırıyorlar, vatandaşların kamyonlarını ateşe
veriyorlar, imam kurşunluyorlar ve masum insanları öldürüyorlar.
Alkışlayacaksanız alkışlayın bunları. Bu sözler ve yaklaşım biçimleri terörü
cesaretlendirmiyor, makulleştirmiyor, motive etmiyorsa ne ediyor? Bu soruyu
herkesin kendi kendisine sormasında yarar vardır. Diyarbakır Emniyet Müdürü
hakkında bu sözleri nedeniyle soruşturma açılmıştır. Bülent Arınç bu sözleriyle
de PKK, KCK’lılara moral, motivasyon ve destek
sunmuştur, onun hakkında henüz bir işlem yoktur, fezleke de gelmemiştir.
Diğer
yandan, Sayın Arınç hem Oslo’yu meşrulaştırmaya hem de Habur’daki aşağılık
görüntüleri meşrulaştırmaya, makbulleştirmeye,
normalleştirmeye çalışıyor. Habur ve Oslo ise Türkiye devletine ve Türk
milletine diz çöktürme mahfilleridir. Başbakan Yardımcılığı yapan Sayın Arınç’ın büyük bir vukufiyetle
her iki süreci de alkışlıyor olması ve bu konuda da şunları söylemesi
ibretliktir: “Oslo türü görüşmeler şimdi de yapılabilir, belki de
yapılıyordur.” Bu tavırla, Sayın Arınç, statüsünü kullanarak kamuoyuna karşı
psikolojik operasyon yapıyor; kamuoyunu, teröristlerle yapılan ve yapılacak
olan görüşmelere tepki göstermemesi için hem yokluyor hem de zemin hazırlıyor;
teröristlerle görüşmeyi, onlarla kimlik ve anayasa tartışmaları yapmayı normal,
sıradan vakalar olarak kamuoyuna takdim etmiş oluyor.
Değerli
milletvekilleri, Bülent Arınç, verdiğimiz bu gensoruyu kastederek “Ret ve inkâr
politikalarını kaldırdığımız için bu gensorular verildi.” de diyor. Sayın
Arınç, neyin ret ve inkârından bahsediyorsunuz? Siz, aksine, mezarı, pazarı,
tarihi, kaderi, kederi birbirinin içine girmiş olan bir halkı etnik etnik,
mezhep mezhep, bölge bölge
ayrıştırıyorsunuz. Sayın Arınç bu noktada aslında bunu söylerken bir noktada da
doğru söylüyor; o da bu gensorunun, Türk milletini ret ve inkâr, Türk tarihine
bühtan ettiği için verilmiş olduğu hususudur. Sayın Arınç, siz, Türk milletini
reddediyorsunuz, göğsünüzü gere gere, hangi milletin adına o makamda
oturduğunuzu söyleyemiyorsunuz. Siz “Kürt sorunu vardır, bizim sorunumuzdur.”
diyorsunuz, ardından “Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunları
vardır.” diyorsunuz. Bunun adına “oportünizm” denir. Bu ülkede kimse kimseyi
inkâr ya da reddedemez. Türk milletini parça parça, bölge bölge,
etnik etnik ayrıştırmak ret ve inkâr politikasına son vermek değildir; aksine,
fitne sokmak, fesat yaratmak, halkı birbirine düşürmektir. Ziya Gökalp ve
Alparslan Türkeş’in “Ben ne kadar Türk’sem Kürtler de o kadar Türk’tür, onlar
ne kadar Kürt’se ben de o kadar Kürt’üm.” söylemidir kucaklayıcı olan,
kapsayıcı olan, kavrayıcı olan; ret ve inkârı reddetmiş olan budur.
Peygamber
Efendimizin “Bana üç tür bilgi gelmiştir; bunlardan birisi herkese söylemek
için, diğer bir kısmı bazı insanlara söylemek için, bir kısmı da Allah’la benim
aramda, hiç kimseye söylememek içindir.” diye hadisi şerifi vardır. Arınç ise
“Ben gönlümden geçeni söyleyen bir insanım, bu zaman zaman insanın başına iş
açar.” diyor. Sayın Arınç, yalnız, konuşmalarınız sizin başınıza iş açsa, bizce
bunun bir mahsuru yok ama sizin konuşmalarınız milletin başına iş açıyor,
askerin başına da çuval geçirilmesine sebep oluyor. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Arınç, onca açıklama ve yaklaşımlarınızdan sonra, kendinize son kez bir iyilik
edip lütfen o makamı boşaltın. O makamı terk etmeniz, Türk milletine
yapacağınız en büyük hizmet olacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Yeniçeri.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Aytun Çıray,
İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çıray. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
yirmi dakika.
CHP GRUBU
ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bir
kere daha anladım ki, 24’üncü Dönem milletvekilliği başlangıcında AKP’nin
yaptığı en doğru işlerden biri, kendisi adına Millet Meclisi yayınlarına sansür
getirmekmiş. Bu akşam, Türk milletinin bilmesi gerekenleri bu sansür altında
konuşuyoruz. Saat 19.00’dan itibaren yayınlar kesildi ve siz burada hâlâ
demokrasiyi, ileri demokrasiyi getireceğiz diye birtakım palavralarla siyaset
yapmaya çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, topraklarımız kanıyor, bağlarımız gevşiyor, ayrışıyoruz.
Bayramlarımızı bile artık ağız tadıyla kutlayamıyoruz. Anma günlerimizi bile
vakarla yaşayamıyoruz. Henüz geride bıraktığımız 10 Kasımı hatırlayalım. Türk
milleti aziz Atatürk’e saygısını göstermek için seferber olmuştu ki
helikopterimizin düştüğünü ve 17 şehit verdiğimizi öğrendik. Milletçe
kalplerimize derin bir acı çöktü. Ancak bu arada acımızı artıran bir şey daha
oldu. Siirt Valisi, sanki olay yerindeymiş gibi, helikopterimizin, kesinlikle
kötü hava koşulları yüzünden düştüğünü söyledi. Belli ki PKK düşürmedi, içimiz
rahat olsun mesajı vermek istiyordu.
Değerli
milletvekilleri, bu noktada dikkatinizi çekmek isterim. Hükûmet yetkilileri,
son zamanlarda, bu tür olayları anında “kaza” olarak nitelemeyi alışkanlık
hâline getirdi. Mesela, Veysel Eroğlu da alelacele, Afyon’daki cephanelik
patlamasının sabotaj değil kaza olduğunu ilan etmişti. Bunu neden yaptığınızı
biliyorum: Başbakanın akan kanlardaki sorumluluğunu gizlemeye çalışıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, gerçekler maalesef çok acı. İçimiz kan ağlıyor. Her şehit,
dağlarda etnik siyasetin ölüm makineleri hâline getirilen her kurban bizim
ortak geleceğimizi parçalıyor ama AKP Hükûmeti, yıllardır olmayanı başardı,
nefret ve intikamı dağlardan ovalara indirdi.
Girin
gazetelerin arşivlerine, bakın, 1999 Şubatıyla 2002 Kasım ayı arasındaki haber
ve yorumları inceleyin. O dönemde PKK yenilmişti, Kürt vatandaşlarımızın
iradeleri terör örgütünün ipoteğinden kurtulmak üzereydi, demokrasimizi geliştirmemiz
için uygun şartları nihayet tesis etmiştik ancak AKP Hükûmeti ve Başbakan
yıllarca harekete geçmedi. Sonra, içi boş bir Kürt açılımı ortaya atıldı,
sürekli ayrılıklara vurgu yapan bir siyaset yapıldı.
Şimdi,
Sayın Başbakan âciz, ne yapacağını bilemez durumda bir oradan bir oraya
savrulup duruyor. Kürt açılımı, kardeşlik projesinden, şimdi, idam projesine
geldi. Hâlbuki, idam cezasının kaldırılmasını sağlayan anayasal değişiklik,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör karşısında kazandığı zaferin beratıydı.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak, AKP, 2002 Kasımında, ekonomisi sağlam, terörün
neredeyse sıfırlandığı bir Türkiye devralmıştır; hiç kimsenin inkâr edemeyeceği
gerçek budur. Hâl böyleyken, ne oldu da 1990’ların ortalarındaki karanlık
günlere Türkiye geri döndü? Terör örgütü şımartılırken, bu güvenlik güçleri
nasıl oldu da bir şamaroğlanı hâline getirildi?
Arkadaşlar,
şimdi size ibret verici bir örnek vermek istiyorum: Bakın, Sayın Bülent Arınç
bundan üç yıl önce ne demiş? “PKK’lıların dağdan inmek için pişman olduklarını
söylemelerine gerek yok.” Niye yokmuş peki? Aksi hâlde PKK’lıların gururları
zedelenirmiş. Bravo Sayın Arınç, sizi kutluyorum. Ne kadar hassas, ne kadar
duygulusunuz, bir de ağlasanız rolünüz tamamlanmış olacak. Ama ya güvenlik
güçlerinin, gazilerin, şehit ailelerinin gururları ne olacak? Bir devlet adamı
böyle konuşur mu? O zaman sormamız gerekir, PKK’lıların gururunu gözeten
hassasiyetiniz ruh yakınlığınızdan mı kaynaklanıyor? Doğrusu, Sayın Arınç, size
ilk notu Manisalılar verdi. Başbakan baktı ki zaten olmayacak, siz de kapağı
Bursa’ya attınız.
Değerli
milletvekilleri, benim benzetmem değil, halkın taktığı bir isim, Sayın Bakana
“ağlamadan sorumlu Devlet Bakanı” diyorlar. Sayın Arınç herhâlde bu tanıma
takmış olmalı ki “Gözyaşlarının olması insanı insan yapar.” diyor.
Gözyaşlarından mahrum bir insana, onun kalpsizliğine, vicdansızlığına, hayattan
kopuşuna, edepsizliğine acıdığını söylüyor. İyi, güzel sözler de keşke Sayın
Bakan, siz bu tanımlamalara uysaydınız. Şimdi itiraz edecekler, bana “Bırak
niyet okuyuculuğunu.” diyecekler. Keşke öyle olsaydı. Fakat, bütün bu
gözyaşları, vicdan, insanlık edebiyatı maalesef ucuz ve basit bir siyasi
propaganda numarasından başka hiçbir şey değil. Öyle olmasaydı, Sayın Arınç,
yetmiş yaşındaki Manisalı çiftçiyi azarlayıp milyonların önünde aşağılar
mıydınız?
Sayın
Bakan, insanımızın halisane duygularını politik hedeflerinizi maskelemek için
kullanıyorsunuz. Bunda da başarılı oluyorsunuz. Pranga vurduğunuz medya gücünüz
olmasaydı, Türk milleti kendileriyle oyun oynadığınızı çoktan fark ederdi. Bu
millet bu konuda tecrübeli değil çünkü böyle birisini ilk defa tecrübe ediyor.
Gözyaşlarının, “vicdan”, “mağduriyet” edebiyatının takiye
aracı olduğuna Türk milleti ilk defa şahitlik ediyor.
Arkadaşlar,
12 Eylül 2010 referandumu öncesini hatırlayın. Yargı üzerinden devletin ele
geçirilmesi için yapılan bu halk oylaması, 12 Eylül darbesinin tam 30’uncu yıl
dönümüne denk getirilmişti. 12 Eylül ile devrimci ve ülkücü mağdurların
üzerinden 12 Eylül üzerine bir hesaplaşmaya dönüştürülmüştü.
Başbakan,
20 Temmuzdaki AKP grup toplantısında, 12 Eylül darbecilerinin darağacına
yolladığı 2 genç insanın, ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile devrimci Erdal
Eren’in son mektuplarını okumuştu. Pehlivanoğlu’nun mektubunu okurken -Radikal
gazetesinin yazdığına göre- hıçkırıklara boğulmuştu. Böylece, öfke gibi,
ağlama, hıçkırma, gözyaşının da Goebbelsvari bir
propaganda sanatı olduğunu bize öğretmişti.
Şimdi
aynı Başbakan bugün kalkmış, AB uyumu çerçevesinde tümünü kendisinin kaldırdığı
idam cezasının geri getirilmesinden söz ediyor, buna gerekçe olarak da Apo’nun asılamamasını öne sürüyor.
Burada
Türk milletine sesleniyorum, duyabilirlerse eğer: 12 Eylül referandumunun
üzerinden tam iki yıl geçti. Bunlar, bırakın Evren’i yargılamayı, daha
mahkemeye götüremediler, mahkemeye!
Söz
verdiklerinde de hukuken yargılamayacaklarını biliyorlardı. Türk milletine
yalan söylediler. “Söylemedik.” diyorlarsa, yargılayıp ceza vermezlerse
namerttirler.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Ceza alınca görürsün.
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) - Şimdi buradan tarihe not düşüyorum: Başbakanın “Görüşürüm.”
dediği Apo’yu, asacakları sözü de doğru değildir. Bu
slogan, AKP anayasasının propaganda malzemesi olarak kullanılmak üzere ortaya
atılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, uzun süredir partiler arası Anayasa Uzlaşma
Komisyonu çalışıyor. Nasıl bir anayasa üzerinde çalışıyor? Parlamenter sisteme
dayalı bir anayasa sistemi üzerinde çalışıyor. Tam çalışmaların ortasında, AKP,
gündeme başkanlık sistemi anayasasını getiriyor. Yani oyunbozanlık ediyor. Bu
teklif, Başbakanın Uzlaşma Komisyonunu, bu Komisyona katkı veren aydınları,
Meclis Başkanı Sayın Çiçek’i ve milletimizi saygısızca oyaladığının delilidir.
Buradan ilan ediyorum, bu teklifiyle, AKP, uzlaşmaz, dayatmacı bir siyasi parti
olduğunu bir kez daha tescil etmiştir. AKP’ye ilan ediyorum tekrar, AKP
oyunbozan bir anayasa kaçkınıdır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Başbakanın
hesabı başkadır. O, eline tutuşturulan, içinde kurucularımızın ve kurucu
değerlerimizin olmadığı, otoriter bir anayasa yapma peşindedir. Bir önceki
referandumda 12 Eylül darbesini kullanmıştı, şimdi de kendi tırmandırdığı
terörden canı yanan vatandaşımızı “Evet” oyu vermeye ikna etmek için idam
cezasını kullanmayı düşünüyor. Tam bir “Cambaza bak, cambaza” oyunu bu. Çünkü
sıra “Türk modeli başkanlık” adı altında zorbalıkta tek adam hedefine ulaşacak
bir anayasa yapmaya geldi.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Ana dilde eğitim hakkını da getiriyorlar.
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) - Yarın yeni anayasa kampanyasını başlattığında, duran kanı
yeniden akıtmaya başlayan, Oslo’da kirli pazarlıklar yapan, federasyon kanununu
çıkaran, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” diyen, gazilerimizi açlık
grevine mahkûm eden kendisi değilmiş gibi çıkıp AKP kürsüsünden şehit
mektupları okunursa şaşırmayınız. Tabii, fonda Sayın Arınç’ın
da hıçkıra hıçkıra ağladığını göreceğiz.
Değerli
arkadaşlar, yeter ki idam cezasına onay verecek acılı yürekler üzerinden
başkanlık referandumunda “Evet”in önü açılsın. Bütün
siyaset bu. Sayın vekiller, bu, takiyenin
daniskasıdır. Bakın, Sayın Arınç, 7 Eylül 2010 tarihinde, teröristle pazarlık
yaptıkları iddialarına çok sert tepki göstermişti. “Bizim hayatımız her şeyiyle
ortada” demiş ve eklemişti: “Biz, terörist örgütle pazarlık yapacak kadar
namussuz ve şerefsizlerden değiliz.” demişti. Aynı lafın benzerini Başbakan
etmişti ama işte, Sayın Bakan, Sayın Kılıçdaroğlu
yalanlarınızı ortaya çıkarttı, tükürdüklerinizi yalattı. (CHP sıralarından
alkışlar)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) – Kendi grubun bile inanmıyor sana!
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) - Oslo görüşmelerini artık biliyor, ister inanın ister
inanmayın. Okuma yazmanız yoksa söyleyecek bir lafım yok. Delik kapta su durmaz
ya, Sayın Arınç, Oslo görüşmelerini meşrulaştırmak için 12 Eylül 2010 tarihinde
ağzından kaçırıverdi. Dinimize göre, tarafların arasını bulmak için yalan
söylemek caizmiş! Doğru mu? Doğru. Doğru da, taraflar kim? Biri vatana ihanet
eden PKK, diğeri Başbakanın özel temsilcisi. Tarafların arasını bulmak isteyen
kim? İngiliz. Bu durumda yalan söylemek ara bulucuya caizse, size ne düşüyor
Sayın Bakan? Ya, ne diyeyim, beyefendiler din adına ne yaparsa caiz; yağmur
yağarsa onlardan, sel basarsa Cumhuriyet Halk Partisinden. Beyefendiler,
ikiyüzlü, kirli hesapları ve iş birliklerini ortaya serenler Silivrilik değil mi şu anda?
Aslında,
bazen “Allah’ım, yeter.” diye haykırmak istiyorum, “Gönderdiğin son din bu
kadar istismar edilemez.”
Değerli
arkadaşlar, ben söylemiyorum, belgeler konuşuyor. Hangi suçun isnat edildiğini
bilmeden tam yirmi iki ay Silivri’de tutulan Türk Metal-İş Sendikası Başkanı
Mustafa Özbek’i siz nasıl tehdit ettiniz Sayın Bakan? Soruyorum size, Özbek’e
“Kabadayılık yapma, konuşursan içeri girersin.” diyen kim? Peki, Deniz Feneri
davasında salıverilen 3 kişinin tahliyesini nasıl karşılamıştınız? Bunları
tahliye eden hâkimlerin verdikleri karar başkalarına örnek olmalıymış, öyle
demediniz mi? Siz Sayın Bakan, Türk siyasi tarihine, sahte vicdan, yapmacık
gözyaşlarının adamı olarak mı geçmek istiyorsunuz?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Çok ayıp ya!
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – Türkiye’nin terörle mücadelesinde TSK’ya çok zarar verdiniz,
çok. Mesela, üç yıl önce Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir grubun size suikast
tezgâhladığı iddia edilmişti hani. Tam akşam haberleri saatinde bütün
televizyonlar seferber olmuştu . Türk Silahlı Kuvvetlerinin en gizli
belgelerinin saklandığı kozmik odalara girilmişti. Milletvekilimiz Sayın Ali
Rıza Köktürk sormuştu: “Bu operasyonların sonucu ne oldu?” Sizin Manisa’da
olduğunuzu bile bilmeden sizi gözetleyen acemi suikastçılara hangi işlem
yapıldı? O günlerde kıs kıs gülerek Silahlı Kuvvetlerle alay ediyordunuz.
Sadece bu iftira Silahlı Kuvvetlere ne kadar zarar verdi acaba, bilanço
çıkardınız mı?
Sayın
Bakan, sizin bir dediğiniz bir dediğinizle tutmuyor ama mesele değil. “Nasılsa
medyayı biat ettirdik; neyin gerçek, neyin doğru olduğunu dikte ettirme tekeli
bizde.” diye düşünüyorsunuz, burayı sansür ettiğiniz gibi. Mesela, bu
generallerle savaşa girmediğimiz için Allah’a şükrettiniz, Şubat 2010
başlarıydı; dışarıdan subay ithal etmediğinize göre, şimdi ne değişti ki silahlı
kuvvetleri Suriye’ye tetikçi olarak sokmak istiyorsunuz?
Geçen yıl
MİT bütçesi görüşülürken siz oradaydınız, bir soru sordum. Daha sonra
zamanlamadan ötürü orada olamadığım için benim olmadığımı bahane ederek cevap
vermemişsiniz. Şimdi tekrar soruyorum: Oslo’da PKK-AKP Hükûmeti pazarlığında,
üzerinde anlaşmaya varılan yüzde 95 neydi? Hangi yüzde 5, sizin anladığınız
tarzda bir barıştan Türk milletini mahrum etti? Çıkın bunu erkekçe Türk
milletine açıklayın ki anlaşamadığımız yüzde 5 yüzünden verdiğimiz şehitlerin
telef olup olmadığını anlayalım.
Bunun
yanı sıra, terörle mücadelede de son üç yılda, otuz yıldır verilen mücadeleden
elli kat başarılı olduğunu iddia ettiniz. Sayın Arınç, ya siz hayalinizdeki bir
federal ülkede Başbakan Yardımcısısınız ya da ben paralel bir ülkede İzmir
Milletvekiliyim, paralel bir evrende. Siz hâla kimi
kandırmaya çalışıyorsunuz? Kimsiniz, nesiniz, soyunuz, kökeniniz ne, bilmem,
ilgilenmem, ırkçı değilim, bir şey değilim, İnternet yakıştırmalarına da hiç
aldırmam ama gerçekleri göz göre göre ters yüz etmenize artık tahammül
edemiyorum. Medyanın özgür kalacağı günler inşallah uzak değil. Kazanılan
terörle mücadeleyi kimler, hangi niyetlerle bozuk para gibi harcamış, bir gün
gelecek ortaya çıkacak, Allah’ın izniyle her şey aydınlanacak. Foyaları tek tek
meydana çıkarmazsak biz de namerdiz.
Diyarbakır
Emniyet Müdürü “Dağda ölen teröriste ağlamıyorsanız, insan değilsiniz. Önce
vatan değil, önce insan.” der demez, bu görüşleri çok değerli bulduğunuzu
açıklamanız bana göre ne insani ne tesadüfiydi. Bu açıklamanıza Sayın
Başbakanın tepki göstermesi de öyleydi, ne tesadüfi ne insani. Karşılıklı
açıklamalarınız karşısında bazılarının kafası karışmış olabilir, oysa gerçekte
kafa karıştıracak hiçbir şey yok, bunlar AKP’nin kurgu siyasetinin gereğidir.
İyi polis-kötü polisi oynuyorsunuz, Türk milletini yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne
alıştırmak için rol paylaşımına girmişsiniz. Burada ilk mesaj sizin
tarafınızdan PKK temsilcilerine verildi: “Bakın, Oslo’da verdiğimiz sözlerden
birini daha tuttuk. Diyarbakır’da tam gönlünüzdeki atamayı yaptık.” demek istediniz.
Başbakanın ters çıkışı ise Kayseri, Konya, Yozgat, Kırşehir seçmeninin
tepkilerini önlemek için yapılmış bir çıkıştı. Bu oyunlarınız için sizi
ayıplıyorum, insanımızı kandırdığınız için de ayrıca ayıplıyorum.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Peki, sizin çözüm modeliniz yok mu, çözüm öneriniz?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Siz ne diyorsunuz, CHP ne diyor?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Üniter devlet diyoruz, üniter devlet.
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – Şimdi de vicdanları Şemdin Sakık’ın
tanıklığıyla kanatıyorsunuz. İnanın güneş batıdan doğsa daha az dehşete
kapılırdım. Gazeteciler, bilim adamları, subaylar sanık; Şemdin Sakık tanık. Ellerinde 33 silahsız erimizin kanı olan bir
caniden söz ediyorum, silahsız…
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Çözümünüz ne, çözümünüz?
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – 33 şehidimizin aziz ruhlarını muazzep ettiniz, hiç mi
rahatsızlık duymuyorsunuz? Şimdi de andıççı oldunuz,
Şemdin Sakık’a andıç
yaptırıyorsunuz. Darbe ne zaman Sayın Bakan?
Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak bütün bu yaşadıklarımız intikamcı, nefret ve kin
duygularıyla yüklü zihinlerin tezahürüdür. Recep Tayyip Erdoğan’ın tam on
yıldır aralıksız Apo’dan dahi bir bölücü dil
kullanmasının, her ağzını açışta Türk milletini oluşturan unsurları âdeta açık
artırmaya çıkarmasının nedeni de budur. Bu nedenle, PKK, AKP’den daha iyi bir
siyasi partner bulamaz. Hiçbir insanın kabul edemeyeceği ölüm oruçları bile,
Türk toplumunu ana dilde eğitime kabule hazırlamak, huzur için ne verilirse
verilsin noktasına getirmek için verilen talimatlı bir cinayet teşebbüsüdür. Bu
oruçlar, AKP-BDP kayıkçı kavgasının sonucudur.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Bu sizin görüşünüzse yandınız vallahi.
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – BDP, AKP’nin mütemmim cüzüdür.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Vah sana, vah, vah!
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – Bu tespitlerimizin en büyük kanıtı, TSK’dan esirgediği
şefkati Sayın Bakan PKK’ya tahsis etmiştir.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Doktor vekiliniz böyle konuşmamıştı.
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, AKP’nin değerli milletvekilleri,
aynı oyunları sizin fark ettiğinize eminim. Tutumunuzu tekrar gözden
geçirmeniz, unutulmaması gerekeni unutmamamız için gelin hep birlikte
tekrarlayalım: “Allah’tan başka ilah yoktur, Hazreti Muhammed onun
peygamberidir.”
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) – Bu ne yahu, nerede yaşıyorsun sen?
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çıray.
Şimdi
konuşma sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın
Sırrı Sakık’ta.
Buyurun
Sayın Sakık.
Süreniz
yirmi dakika.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gensoruyla
ilgili ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Yani böyle gayriciddi gensorulara cevap
vermek bile züldür. Ve ama iyi bir şey oldu, iyi bir şey oldu, hiç olmazsa biz,
Cumhuriyet Halk Partisinin de bu konuda ne olduğunu birlikte gördük. Bir ana
dilde savunmayı bile, bu şekilde faşizan bir şekilde tahlil etmek… Vallahi,
geçmişte o partide görev almıştım, militanlık yapmıştım, şimdi acıyorum o yıllarıma, üzülüyorum ve üzülüyorum.
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Söylemediğim şeyi bana söyledi demeyin, söylemediğim şeyi bana
mal etmeyin.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Savunma demedi.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Biz üniter devlet diyoruz,
bayrak diyoruz.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Şimdi, bu sorunları söylediniz, ettiniz yani sürekli terör,
terör, terör… Bu ülkenin bir sorunu yok mu? Bu ülkenin Kürt sorunu yok mudur?
Sizin bir projeniz olmaz mı? Bu kanı, şiddeti durduracak bir proje sundunuz mu?
Bir projeniz yok. Yani AKP’nin de projesi yok ama sizin de bir projeniz yok.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – İktidar onlar!
SIRRI
SAKIK (Devamla) - Dünyanın her yerinde, muhalefet partisi iktidarları zorlar
özgürlükleri hayata geçirmek için ama ne hikmetse, benim ülkemde, muhalefet
partileri, özgürlükleri kısıtlamak, özgürlükleri baltalamak adına ne
gerekiyorsa onu yapıyor. Şimdi, Allah rızası için, sizin bir tek projeniz, bu
mazlum halkla ilgili bir tek projeniz olmaz mı?
Yanı
başınızda, güney Kürdistan’da, orada Kürtler devlet; orada okulundan eğitimine,
orada polisine askerine kadar, kurumlaşmış, bir devlet oluşmuş ve oradaki
Kürtler 4-5 milyon. Suriye’de Kürtler demokratik özerklikle kendilerini
yönetecekler, Türkiye'nin bütün kırmızı çizgilerine rağmen. Ama Türkiye
Kürtlerini, 20 milyon Kürt’ü, bu şekilde, siz terör, şiddetle, bu
politikalarınızla sindireceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
İşte, bu
politikalarınız asıl ülkeyi bölecek politikalardır ve ben, büyük bir üzüntü
içerisinde, iki partinin sözcülerini dinlerken “Evet, Kürt sorunu bir rant
sorununa dönüşmüş. Kürt sorunu olmadan Türkiye’de siyaset şekillenmiyor…” Artık
elinizi yakamızdan çekin! Artık, bu sorunu, kandan ve şiddetten… Sadece
Kürtlerin yakasından değil, yoksul Anadolu çocuklarının da yakasından çekin.
Her gün bize AKP sıralarından laf atanlar, “çocuklarınız” diyenler, asıl, siz
dönün bakın çocuklarınıza. Yakın bir tarihte, kimin çocuklarının nerede
okuduğunu buradan sereceğim. Bize laf yetiştirmeyin. Bu yoksul çocukların
üzerinden artık siyaset yapmayın.
Bakın,
bugün 63’üncü günündeyiz açlık grevlerinin. Dünyanın dört bir tarafında
tepkiler oluşuyor. Yani Kürt coğrafyasında, bir bütün olarak şu saatte, bir
Diyarbakır’da, arayın Cumhuriyet Halk Partisi il başkanını, ne olduğunu, arayın
MHP il başkanını, ne olduğunu görürsünüz. Siz de kendi il başkanınızı arayın,
orada, halkın tepkisini görürsünüz. Bu saatlerde insanların nasıl sokakta,
çocuklarının ölmemesi için neler yaptığını hep birlikte görürsünüz. Ama sizler,
hem sağır hem körleri oynuyorsunuz. Avrupa, biraz önce, Avrupa Parlamentosu
Başkanı…
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sağır, kör ama diller uzun, diller! Sağır, kör ama dilleri çok
uzun!
SIRRI
SAKIK (Muş) - Evet, diller uzun.
Parlamento
Başkanı, Adalet Bakanına “Derhâl bu sorunu çözün, biz kuşkuluyuz, endişelerimiz
var.” diyor, Avrupa Birliği aynı şeyi söylüyor, Amerika aynı şeyi söylüyor eğer
dün akşam televizyonları izlediyseniz. Ama ne hikmetse bu ülkenin Başbakanı
çıkıp her gün… Barış ve Demokrasi Partisinin mağdur milletvekilleri bütün
gecesini gündüzünü birbirine katıp bu cezaevlerinden tabut çıkmasın diye
bedenlerini onlar da açlığa yatırıyor ama Sayın Başbakan çıkıyor, ne diyor?
Diyor ki: “Bunlar şov yapıyor.” Ölümün şovu olmaz, açlığın şovu olmaz Sayın
Başbakan.
Bir kebap
muhabbetidir, ciğer kebap muhabbetidir, yapıyorsunuz. Bu size yakışmıyor. “Hele
hele, cezaevlerinde böyle bir şey yok.” diyor. Peki, Sayın Başbakan, ben size
söylüyorum: Sizi yönlendirenler size yanlış bilgi veriyorlar. Yarın, Allah
korusun, cezaevinden iki tane tabut çıkarsa siz dönüp bu topluma ne diyeceksiniz?
Bu, dağda çatışmaya, yani dağdaki çatışmada ölümlere benzemez, sokaktaki
çatışmalarda hayatını kaybedenlere benzemez, işkencede hayatını kaybedenlere
benzemez. Sizin “namusumuzdur” dediğiniz, dört duvar arasındaki insanların
hiçbir silahları yok, tek, bedenlerini ölüme yatırıyorlar, ana dilde savunma
istiyorlar, ana dilde eğitim istiyorlar ve uzun süredir barış süreci
kilitlenmiş, “Bu barış sürecini açın.” diyorlar. Siz “İmralı’da görüşmeler
olduğu için talimat verildi, ondan dolayı görüşmeleri kestik.” diyorsunuz.
Oysaki İmralı’dan görüşmeler ve talimat sonrası 1.100 insan yaşamını yitirdi.
Demek ki bu politikalar doğru değil.
Şimdi, bu
şekilde talepler varken Sayın Başbakan çıkıyor… Vallaha,
şimdi, bunu eğer Şamil Tayyar söyleseydi anlardık, bir başka milletvekiliniz
söyleseydi anlardık. Ya, 17 Temmuzda yenilen bir yemekle ilgili her gün,
grubunuzda konuşmalar yapıyor. Bugün de çıktı, farklı bir şey söylemeye
başladı. Dedi ki: “Elimizde resimler var.” Biz araştırdık. Ne resmi var biliyor
musunuz? İsmail Beşikçi’yi bu ülkede herkes çok iyi tanır. İsmail Beşikçi,
açlık grevinden önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini ziyaret ediyor ve
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi konukseverlik yasalarını uygulayarak küçük,
mütevazı bir ciğerciye İsmail Beşikçi’yi götürüyorlar, baş başa bir kebap
yiyorlar. Şimdi, Başbakanın elindeki belgelere bakın. Bu İsmail Beşikçi, bu
ülkede tam on yedi yıl cezaevinde kalmış bir aydın, Kürt de değil, vicdan
sahibi, çıkıp “Kürtler bu ülkede eziliyor...” Onun bedeli olarak yüz yıl ceza
alıyor, 8 kez tutuklanıyor, on yedi yıl cezaevinde kalıyor ve Sayın Başbakan,
İsmail Beşikçi’ye ikram edilen bir ciğere, kebaba tenezzül ediyor. Ayıptır,
yani ikide bir bunları söylemeniz, dönüp BDP’li
vekilleri aşağılamanız… Ve sonra diyorsunuz ki “Gizli gizli şiş kebaplar
falan.”
Vallaha, geçmişten beri hep söylenir. O Fransız
turistler gelir ya, işte, genelde Türkiye’yi tarif ederler: “Güneş, deniz, şiş
kebap, rakı, Türkiye çok güzel.” Sayın Başbakan da bu ülkede, açlık grevlerini
bir Fransız turist gibi değerlendiriyor. O da zannediyor ki açlık grevlerinde
insanlar şiş kebap yerler, bilmem ne yerler. Sayın Başbakan, senin bu geleneği
iyi bilmen lazım, tanıman lazım. Bu gelenektir ki senin bugün, hele böyle idamı
gündeme getirdiğinde… İdam etmek istediğin Öcalan’ı, hele hele getirildiği
dönemde onlarca genç bedenlerini ateşe vererek “Yapamazsınız -idam vardır- biz
kendimizi feda ederiz.” dediklerinde… Sen bu geleneği tanıyorsun. Bu geleneğin
hele hele önünde, arkasında duramayacağı hiçbir şeyi yapmayacağını Sayın
Başbakan iyi bilmelidir. Bu sorunlar bu şekilde çözülmez. Sayın Başbakanın hele
son günlerdeki idam sözü, yeniden Türkiye’deki toplumsal dokularla oynamaktır.
Kürtleri terbiye etmek istiyorsanız, vallaha, Kürtler
geçmişten bugüne kadar çok ağır bedeller ödeyerek geldiler, ataları idam
edildi. Yani Şeyh Sait Efendi’den Seyit Rıza’ya kadar, Denizlerden… Onlarca
genç idam edildi. Eğer zorun, zulmün önünde boyun eğmiş olsaydılar o
idamlardan, evet, ondan dolayı ses çıkarmazlardı ama siz ne kadar idam ne kadar
öldürme ne kadar faili meçhul cinayet ne kadar hukuksuzluk uyguladıysanız bir o
kadar direnç karşınızda dikildi ve hele hele, eğer bugün bu ülkede idam
tartışılıyorsa abesle iştigaldir.
Bakın,
Sayın Başbakan 9 Haziran 2002’de ne diyor: ”AB’ye giden yoldaki bütün
engellerin kaldırılması gerekir. Türkiye, artık AB’nin kenar mahallesi olmaktan
kurtarılmalı, idam cezası tamamen ortadan kaldırılmalıdır.” Yine, 20 Temmuz
2010’da, 12 Eylülde idam edilenlerle ilgili yaptığı konuşmada -ben de dinlemiştim,
grupta onlarca insanın ağladığı- Allah adına söylüyorum ben de ağladım. Evet,
böyle, ciğer muhabbeti yapan bir Başbakana değil ama ciğerli bir Başbakana bu
ülkede ihtiyaç var demiştim ve ben de ağlamıştım. Şimdi de dönüyorum ki
gerçekten, ciğerli bir Başbakanı hâlen arıyoruz ve şimdi, yıl 2012, yine
seçimler var. 2007 seçimlerinde Sayın Bahçeli -elinde bir ip vardı- idam
muhabbeti yapıyordu. Aradan dört yıl geçtikten sonra, Sayın Başbakan bu kez
-elinde bir ip- idam muhabbeti yapıyor ve tekrar, 9 Haziran 2011’den sonra, 11
Kasım 2012’de yine, işte “idam” sözünden bahsediyor.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, evrensel hukukta idam yoktur. Hele hele, bizim “AB süreci”
dediğimiz, orada bir Bakanlığımız da var… Eğer gerçekten AB sürecini askıya
almışsanız, o zaman o Bakanı derhâl alın. Ona yeni görevler biçebilirsiniz,
sunabilirsiniz ama bu süreç hiçbir zaman hayata geçmez.
Bakın,
geçmişte terörle mücadele yasaları geldiğinde en çok askerler müdahale ederdi.
Terörle Mücadele Yasası kime uygulanır? Kürtlere, sosyalistlere. Kimlere?
Muhalif olanlara, bir dönem sizler de muhaliftiniz, size de uygulandı ama sonra
iktidar oldunuz, zalimleştiniz siz de, iktidar
elinizde. O dönem, mesela Başbuğ “Yetmez, bunu arttırın, arttırın.” diyordu.
Şimdi,
bakın, hayat nerede? Bu Terörle Mücadele Yasası’ndan, o dönem “Bunu artırın.”
diyen Genelkurmay Başkanı Terörle Mücadele Yasası’ndan dolayı yargılanıyor.
İdamı getirmek isteyenler, yarın o ipte siz de sallanabilirsiniz çünkü bakın,
bu ülke Başbakanını da asmış, bu ülke Cumhurbaşkanını zehirlemiş, bu ülke
Generalini uçakla düşürmüş. Demeyin “Bugün iktidarız, bugün bize bir şey
olmaz.”. Yarın öbür gün, bu sizin kapınıza da gelir. Onun için, bu idamdan bir
an önce vazgeçin ve bu sürecin sadece gündemi zaman zaman manipüle etmek için
ortaya atıldığını biliyoruz çünkü idamın geriye doğru yürümeyeceğini biz de
biliriz, Sayın Başbakan da bilir, yani Sayın İnce’nin dediği gibi, liseli bir
öğrenci de bunu bilir. Yani olmayacak şeylerle Türkiye’nin gündemini lütfen
meşgul etmeyiniz. Şu anda gündem, asıl, hepimizin gündemi, bu ölümleri nasıl
durdurabiliriz yani 63’üncü gününde olan bu açlık grevini nasıl birlikte
durdurabiliriz?
Ve
aslında, Sayın Arınç’a birkaç şey söyleyeceğim.
Aslında, burada 2012 yılı bütçesi görüşülürken kürsüde çok önemli açıklamalarda
bulunmuştu ve biz, grubumuz olarak da kalkıp sizi alkışlamıştık, tabanımızda
belli kesimlerin tepkisine rağmen ve bugün keşke onlar hayata geçmiş olsaydı,
sizi bugün burada, bu kürsüde alkışlamış olabilseydik. Grubumuz -keşke-
-kalkıp- o süreçte söylediklerinizin hepsi hayata geçmiş olsaydı, biz de sizi
destekleyebilseydik. Bakın, o tarihte ne diyorsunuz Sayın Arınç? Diyorsunuz ki:
“Kürt kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları
konusudur. Türkiye’de yaşayan bir insan ‘Ben Kürt’üm ve bu kimliğimle iftihar
ediyorum. Benim bu gerçeğimle tanınmamı istiyorum.’ dediği zaman, bizim buna saygı
göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir. Bir insan kendi kimliğinden şeref
duyar. Tüm etnik kimliklere saygı duymak… Hepsinin doğuştan gelen insan
haklarına sahip oldukları bilinmelidir.” diyor. “Kürt meselesi veya Kürt
kimliği üç sene önce, otuz sene önce, yirmi sene önce ortaya çıkmış bir kimlik
değildir. Kürtlerin varlığı en az bin senedir bir gerçektir, bunu inkâr
edemeyiz.” Çok doğru tespitler yapmışsınız. “Bir insanın kimliğini inkâr etmek,
onu inkâr etmek gibi bir şeydir.” diyorsunuz. “Kim varsa bu topraklar üzerinde,
kendi kimliğini rahatlıkla söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız, o kimliğin
bütün kültürel haklarını, anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız, diline
saygı duyacağız.” diyorsunuz, çok doğru söylüyorsunuz. “Kürtçe konuşmanın yasak
olduğu günlerde cezaevinde işlenen işkencelere ve sonrası faili meçhul
cinayetlere, ölüm listeleri yapılmasına kadar bütün bunlar bir kimliğin inkâr
edilmesiyle ortaya çıkmış kötü sonuçlardır. Hayır, inkâr etmeyeceğiz.” diyor.
Çok doğru söylüyorsunuz. “BDP’li arkadaşlarımın
kimliğine saygım var, onların siyaset hakları olduğuna inanıyorum. Siyaseti
sonuna kadar yapmalıdırlar. ‘Ben Kürt’üm.’ diyen bir insanın, bu ülkede,
hepimiz kadar, en az hepimiz kadar hayat hakkı, bilgi hakkı, eğitim hakkı, dil
hakkı, kültür hakkı, kimlik hakkı, ne varsa vereceğiz.” Aslında, lütuf
etmiyorsunuz yani böyle bir göreviniz de yok. Bu bizim hakkımız ama bunu da
saygıyla karşılıyoruz. Bunu da söylüyorsanız, sizi yürekten alkışlıyoruz. “Bu
bizim cebimizden verdiğimiz bir şey değildir.” Bunun için de teşekkür ediyoruz.
"Millet seçiyor, gelecek, siyaset yapacaklar.” diyorsunuz. “Etnik kimliğin
varlığını kabul edeceğiz. Sadece lütfetme değil, bu, bahşiş değil, ulufe
değildir. Kimliğini tanıdığınız bütün insanların haklarına saygı göstereceksiniz.
Siyaseti yanlışsa, yanlışlığa karşı söyleyecek sözlerimiz olacak.”
Şimdi,
bunları siz söylüyorsunuz, bunlar çok doğru ama biz Kürtler bu söylemlerden
bıktık. Bunların hayat bulmasını istiyoruz. Eğer bu bir haksa, eğer sizin
vicdanlarınızda bu… Yani ben eminim ki siz bunları söylerken vicdanınızdan,
beyninizden geçenleri söylüyorsunuz. Ama bunların hayata geçmesi için ne
yapılıyor? İşte, bugün, tam bu noktada, Kürt çocukları ana dilde eğitim
talebinde bulundukları için, ana dilde savunma talebinde oldukları için altmış
üç gündür cezaevindedirler.
Sizin
göreviniz, Sayın Başbakanın bu söylediklerine karşı kalkıp, vicdanın sesine
kulak vererek “Sayın Başbakanım, siz haksızlık ediyorsunuz çünkü bu söylemler,
sizin söylemleriniz ve Kürtlerin talepleridir.” Bunlar hayata geçerse iç
barışımızı sağlayabiliriz ama öyle bir tek adam diktatörlüğü var ki bu ülkede,
hepimiz korkmaya başladık ve bu savaş, bu siyasal rant hepimizi, hepinizi
kirletti, asıl sorun burada.
Bakın,
Diyarbakır Emniyet Müdürü çok insani bir talepte bulunuyor, çıkıp ne diyor?
“Dağda ölenler için eğer gözyaşı dökemiyorsak insan değiliz.” diyor. Bundan
daha insani bir duygu olabilir mi? Bizler bu Emniyet Müdürünü çok iyi
tanıyoruz; yani 1990’lı yıllarda Diyarbakır’da kalmış, faili meçhul cinayetleri
iyi bilen, yani yakılıp yıkılan köylerde, o bölgede bulunan, o süreci yaşayan,
işkenceden adam kaçırmaya kadar, JİTEM’e kadar bütün
sürecin içerisinde olan birisidir ama bir öz eleştiri var ve bir keşkeler var. Çıkıp şunu söylüyor: “Keşke bunlar olmasaydı
ve önce vatan değil, insan.” diyor. Şimdi, bundan daha kutsal bir şey var mı?
Eğer bu topraklarda insan yoksa vatanın ne anlamı vardır, bayrağın ne anlamı
vardır? Hepimiz insanız, hepimiz insan için çaba sarf etmeliyiz. Bunu söylüyor,
Sayın Arınç’tan ilk açıklama, çok olumlu ve insani olduğunu söylüyor. Vallahi,
biz de çıktık bugün de söylüyoruz ama biz bunu söylerken, Sayın Başbakan bir
gün sonra çıkıp “Hayır söyleyemezsiniz.” dediği zaman, kimsenin geri adım
atmaması lazım.
Vallahi
hepimiz öleceğiz, gideceğiz. Bu mevkileri, makamları da belli bir süre sonra
hepimiz terk edip gideceğiz ama önemli olan, bu halkın içerisinde onurlu bir
şekilde yürümektir, dolaşmaktır. Yani Başbakan her şeye kadim değil ki, her
şeyi bilecek noktada değil ki, yani herkesi azarlayacak noktada değil ki bütün
gün boyu, mesela bizim grubumuzu, vekillerimizi aşağılayarak siyaset yapıyor
ama ayıptır. Biz de o dili kullanabiliriz. Bu dil çözüme, bu dil barışa hizmet
etmiyor ki. Ama o hakaret edecek, onun yandaşları da gelecek “Aman, Başbakan bu
konularda zaman zaman sert yapıyor, siz cevap vermeyin.” Ama nereye kadar? Ne
yapacağız? Vallahi, bu çocukların burnu kanamasın diye, bu insanlar ölmesin
diye birçok şeyi, biz de gerçekten yüreğimize taş basarak söylemiyoruz. Çünkü
bu, çözüme katkı sunmaz ve geçen gün de söyledim, bugün de söylüyorum: Bizi ve
geleceğimizi, bu ülkenin geleceğini, ne olursunuz, bir Cumhurbaşkanlığı
seçimine heba etmeyiniz. Milliyetçi dalgalara oynamayınız. Size bu ülkede yüzde
50 oy veren bir halk var ve bu oyu verirken de “sorunlarımızı çözün” diyen bir
halk var. Bu halkın sesine kulak veriniz ve bu açlık grevinde olan
arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin, yoldaşlarımızın ölmemesi için, bu gece, ne
olursunuz, bir miktar empati yapın.
Bakın,
ramazan ayında oruç tutan her arkadaşımız akşamı, iftarını sabırsızlıkla
bekliyor, eğer günde 2 kez yemek yemezse oruç tutamıyor ama bu yiğitler altmış
üç gündür… İddia ediyorum, böyle boş savurmak değil…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SAKIK (Devamla) – … Altmış üç gündür bu insanlar bedenlerini ölüme yatırmışlar.
Bu noktada duyarlı olmanızı diliyorum.
Bizim,
grup olarak zaten bu gensoruyu ciddiye almadığımızı paylaşmak istiyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sakık.
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Gruplar adına son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çankırı
Milletvekili Sayın İdris Şahin.
Sayın
Şahin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, işaret ediyorum, bağırıyorum, söylüyorum size…
Sayın Sakık hem faşizan bir anlayıştan söz etti hem de
söylemediklerimi söyledi. Bir açıklama getirmem gerekiyor, düzeltme…
BAŞKAN –
Konuşmacıdan sonra olabilir mi?
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Olur.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Şahin.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; terör olgusu, neden olduğu şiddet, yıkım ve
mağduriyetlerden dolayı genellikle güvenlik odaklı bir sorun olarak
algılanmaktadır. Bu durum, sadece ülkemize özgü değildir. Dünyada terör
deneyimi olan ülkeler, bu konuya önce güvenlik sorunu olarak bakmışlar ancak
zamanla güvenlik konusunun terör sorununu besleyen kaynakların bir ürünü olduğu
gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalmışlardır. Nitekim, terörizm sadece güvenlik
odaklı bir sorun değildir ve terörü besleyen sosyal, ekonomik, siyasal,
psikolojik ve kültürel tüm faktörler farklı ülkelerdeki terör örgütleri
tarafından beslenme kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye
gibi ülkelerde, terörü besleyen üst çatı sorunlar, terörle mücadelenin en
önemli boyutunu oluşturmaktadır. Bu üst çatı sorunlar ise demokrasi, özgürlük
ve hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan yanlış uygulama ve politikaların
sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde var olan feodal yapı, uzun yıllar devam eden
terör olaylarından dolayı şiddetin bir yaşam tarzı olarak algılanması,
bölgedeki sorunların geçmiş dönemlerde salt güvenlik sorunu olarak görülmesi ve
bu doğrultuda yaşanan insan hakları ihlalleri nedeniyle, devlet ile vatandaş
arasında oluşan güvensizlik duygusu, bölgede geçmişten bugüne yaşanan
sorunların bazı alt başlıklarıdır.
Terörle
mücadelede çok boyutlu yaklaşım ise üç alanın, güvenlik boyutlu politikalar,
sosyoekonomik yatırımlar ve demokratikleşme bütününü içeren politika, strateji
ve programların birlikte uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin
sosyoekonomik alanda gelişme gösterdiği, uluslararası alanda ağırlığını
artırdığı ve demokratikleşme adımlarına hız verdiği hemen her dönemde PKK
silahlı eylemlerine ağırlık vererek bu gelişmelerin önünü tıkamaya çalışmıştır.
Bu yönüyle PKK, hem eylemeleriyle süreci etkileyeceğini hem de bu eylemleri
neticesinde ülkenin içine düşebileceği zor durumlar yoluyla, kendisini
destekleyen kesimlere uygun bir iş birliği ortağı olabileceğini göstermiştir.
Türkiye'nin
terörle mücadelesi, özellikle PKK açısından dönemlere göre değişim
göstermiştir. Bu değişim genel olarak üç aşamada ele alınabilir. Birinci aşama,
terörle mücadelenin salt güvenlik sorunu olarak algılandığı dönem yani 1984 ve
1990 yılları arasıdır. İkinci aşama, terörle mücadelenin yarı üniter bir bakış açısıyla tanımlanmaya başladığı dönemdir,
bu da 1990 ile 1999 yılları arasına tekabül etmektedir. Üçüncü aşama ise
terörle mücadelenin çok boyutlu bir süreç olduğu gerçeğiyle paralel olarak çok
durumlu yaklaşımların getirilmeye çalışıldığı 1999 ile 2011 dönemini ihtiva
etmektedir; özellikle Avrupa Birliğine üyelik süreciyle bağlantılı olarak temel
hak ve özgürlükler alanında iyileştirmelerin ve demokratikleşmenin arttığı
dönemdir. Bu son dönemde Türkiye, öncelikle, sorunların doğru tespitini yaparak
hatalardan ders çıkartmayı, sivil inisiyatif öncülüğünde ilgili aktörlerin
etkin koordinasyonunu ve çözüme yönelik atılacak adımlarda kararlı olmayı
gerçekleştirmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kimimizin doğu ve güneydoğu,
kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu diye nitelediğimiz olay maalesef
Türkiye'nin bir gerçeğidir. AK PARTİ, bu sorunun toplum hayatımızda neden
olduğu olumsuzlukların bilinciyle bölge halkının mutluluğu, refahı, hak ve
özgürlüklerini gözeten, Türkiye'nin bütünlüğü ve üniter
devlet yapısıyla birlikte, bölgeyi tehdit eden PKK terörünün önlenmesinde zaaf
yaratmayacak bir şekilde, kalıcı, toplumun tüm duyarlılıklarına saygılı, etkili
ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izleme kararı almış olup
bunu da parti programına 2002 yılında yazmıştır.
Ülkemizdeki
kültürel ve etnik farklılıklar partimiz tarafından zenginlik olarak kabul
edilmektedir. Partimiz resmî dil ve eğitim dili Türkçe olmak şartıyla, Türkçe
dışındaki dillerde yayın dâhil kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini
ülkemizdeki birlik ve bütünlüğü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir
zenginlik olarak görmektedir.
Uzun
süredir yoğun dış destekle varlığını koruyan ve 35 bin insanımızın hayatına mal
olan teröre rağmen, bölge halkının üniter devlet
yapısına bağlı olması, halkımızın sağduyusu ile meselenin etnik bir çatışmaya
dönüşmemesi, bu konunun iç meselemiz olarak çözülebileceğinin delilidir.
AK PARTİ
olarak bizler, devletimizin suçlu insanlar karşısında caydırıcı ve masumları
koruyucu bir tavır sergilemesi, suçsuz insanlara şefkatle muamele etmesi
gerektiğine inanıyoruz. Bürokratik, otoriter devlet anlayışına yaslanan
çözümler, sadece asayiş ve güvenlik mantığına dayandığı için, uzun vadede
sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Buna karşılık demokratik
devlet anlayışı çerçevesindeki yaklaşımlar, ilk anda endişeyle karşılansa da
uzun vadede milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştiren sonuçlar
doğurmaktadır.
Sivil-asker
ilişkileri, Kürt sorunu, temel hak ve özgürlüklerin yaşanmasındaki kısıtlamalar
ile siyasal ve ekonomik istikrar, ülkemizdeki terör sorununun çözümünde ele
alınması gereken en temel başlıklardır.
Demokratikleşme
süreci, devlete bakan yönüyle bir zihniyet değişimini ifade etmektedir. Mevcut
yasalardaki değişiklikler yanında, bu yasaları uygulayanlarda yaşanacak
zihniyet devrimi ile birlikte daha özgür, daha demokratik, daha ileri görüşlü
politikalar hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu çerçevede, güvenlik bürokrasisi
Türkiye’deki paradigma değişiminin en önemli yüzüdür. Zira bölge insanı,
devletin soyut varlığını kamu görevlileriyle somutlaştırmaktadır. Dolayısıyla
kamu görevlilerinin doğruları ya da yanlışları, halktaki “devlet” algısının
karşılığı anlamına gelmektedir. Özellikle, polis teşkilatı gibi kurumların
görev alanına giren yerlerde geçmişin yanlışlarını terk ederek ortaya koyduğu
“Halk için, halkla beraber” yaklaşımı devlet-vatandaş yakınlaşmasının
uygulamalı bir örneğidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Ekim 2012 tarihinde, Diyarbakır Emniyet
Müdürü Recep Güven’in, kentte faal ulusal ve yerel basın temsilcileriyle
yaptığı sohbette ifade ettiği sözler bütünüyle irdelendiğinde görüleceği üzere,
terörle mücadele konseptinde 1991 ile 1996 yıllarına kıyasla metodun değiştiği
ifade edilmektedir. Bu yıllar içerisinde, insan odaklı hizmet veremediklerinden
dolayı denetimsizlikten, kontrolsüzlükten, insana ulaşamadığımızdan olumsuz
sonuçların doğduğu söylenmekte ve bu nedenle dağa çıkışlarda herkesin payının
olduğunu ileri sürülmektedir.
Emniyet
Müdürümüzün yapmış olduğu öz eleştiri ve bu aşamadan sonra Diyarbakır halkı ile
kuracağı ilişki metodu nedeniyle Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç Bey, 8
Ekim 2012 tarihinde, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında basına yaptığı
konuşma bütünlüğünde, devlet adına hareket ettiğini iddia edenlerin vatandaşa
işkence ve kötü muamelede bulunduğu, bu nedenle bölge insanının devlete bakışta
olumsuzluklar yaşadığı, işkence ve insanlık dışı uygulamaların terörü
tırmandırdığı, bugün ise farklı bir konseptle hadiselere yaklaşılmasının
gerektiği, devletin halkını kucaklaması, eğitim, motivasyon ve etkileşimle yöre
halkının kazanılabileceğine dair Emniyet Müdürünün düşüncelerinin memnuniyet
verici olduğunu ifade etmiştir. Devamla, 2005 yılında, Bahçeşehir
Üniversitesinde yaptığı bir eleştiriye atıf yaparak düşüncelerini paylaşan
Emniyet Müdürü hakkında da “Keşke o cümle olmasaydı çünkü başına, sonuna
bakmazsanız, o konuşmanın bütününü dikkate almazsanız sadece bu çıplak cümleye
bakmak suretiyle Türkiye’de terörle mücadele eden herkesi ve terörden zarar
görmüş her kesimi rahatsız edebilir ve üzebilir.” demek suretiyle şahsının
düşüncesini ifade ederken, konuşmanın bütününü dikkate alarak yaptığını
belirtmiştir.
Ayrıca,
2011 yılı bütçe görüşmesinde yapmış olduğu konuşmasında, bir insanın kimliğini
inkâr etmenin o insanı inkâr etmek olduğunu, bu topraklar üzerinde herkesin
kendi kimliğini rahatlıkla ifade edebileceğini, herkesin kimliğine saygı
duymamız gerektiğini, o kimliğin bütün kültürel ve anayasal haklarının
verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Sayın
Başbakan Yardımcımız bu sözlerini yaklaşık on bir ay önce söylemiş olup, AK
PARTİ Grubu olarak bizlerin hislerine tercüman olduğu gibi, parti programımızda
milletimize layık gördüğümüz hakları ihtiva etmektedir. Bizler bu düşüncenin
tamamen arkasındayız. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesini kendine
şiar edinmiş bir siyasi geleneğin temsilcilerinden de başka bir davranışı
beklemeye kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Özellikle,
Milliyetçi Hareket Partisinin on bir ay öncesinde ifade edilen sözler nedeniyle
bugün gensoru açılmasına yönelik talebi, tamamen gensoru müessesesinin sulandırıldığına
dair tezleri perçinlemektedir.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Siz, memleketi sulandırdınız İdris Bey.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Gündemin yoğunluğu ve Parlamentoda bekleyen tasarı ve
tekliflerin yasalaşmasını engellemeye yönelik bu tür girişimlerin milletimizce
yakından takip edileceğinden ve yüce Meclisi fuzuli meşgul etmenin karşılığının
da ne olduğuna en iyi cevabı milletimizin sandıkta vereceğinden kimsenin
şüphesi olmasın.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce kürsüye gelen hatip, Genel Kurula hitap ederken,
Sayın Başbakanımıza atfen, gensoru görüşmelerine dair eleştirisini aklınca tiye
aldığını paylaşıyor. Sayın hatip, varlığınızın sebebi olan terörle alakalı
verdiğiniz gensoruyu takip eden üye sayınız Genel Kurulda görüldüğü üzeredir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Karşı tarafa bak, kaç kişi?
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Bizim özgül ağırlığımız var, sizin gibi değil!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) – Şimdiye kadar olan bütün gensorularda Sayın Genel
Başkanınızın ciddi gördüğü her konuda Meclis Genel Kurulunda olduğunu yakinen
bilmekteyiz. Burada, kürsüden hitap edip ondan sonra dışarı çıkmak, bu gensoru
talebinin ne kadar ciddi olduğunun en önemli göstergesidir diyorum.
Büyük
milletimiz terörle mücadelenin sadece silahla mücadele yöntemiyle
çözülmeyeceğini, ret ve inkâr politikalarıyla doksan yılda bir noktaya
gelinmediğini ve özellikle, bu politikaların AK PARTİ İktidarı döneminde
tedavülden kaldırıldığını, halkın talepleri doğrultusunda, halkla birlikte
hareket etmek suretiyle çözüm odaklı siyaset anlayışının yanında saf tuttuğunu
her seçimde dosta düşmana göstermiştir. Ancak hâlâ milletimizin sandıkta vermiş
olduğu mesajdan bihaber, Parlamentoda siyaset üretmeye çalışanların olduğunu da
maalesef kaygıyla izlemekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; AK PARTİ Hükûmeti olarak bölgede, parti programı
doğrultusunda, iktidara geldiğimiz ilk yıl içerisinde OHAL uygulaması tamamen
kaldırılmış, teröre tepki olarak maksadını aşan ve bölge halkını rahatsız eden
birtakım uygulamalar terk edilmiştir.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’yle diğer bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkı on
yıl içerisinde ortadan kaldırılmış, en azından belirli bölgelerde asgariye
indirilmiştir. AK PARTİ olarak, yöreye ilişkin istihdamı arttırıcı ciddi
ekonomik projeler geliştirilmiş, terör ortamında zarar gören vatandaşlarımızın
mağduriyetlerini giderici uygulamalar devreye sokulmuştur. Bölgenin ticari ve
ekonomik faaliyetler açısından cazip hâle getirilmesi, bir çıkmaz sokak
konumundan çıkartılarak komşu ülkelerle sınır ticareti dâhil, bölgede dinamik
bir ticaret ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bugün, bölgede tam olarak
özgürlüklerin ifade edilebileceği, vatandaşların ticaret ve üretim yapabilmesi
için kendilerine birçok önceliğin Hükûmet tarafından tanındığı bir ortamda
bulunmaktayız. Bölücü terör örgütünün engellemelerine rağmen bölge halkının
refah düzeyini yükseltmeye ve birinci sınıf insan gibi yaşamasına çabalayan ve
bu yolda hiçbir masraf ve çalışmadan kaçınmayan bir iktidar yapısı mevcuttur.
AK PARTİ
İktidarı olarak, inkâr politikalarını ortadan kaldırdığımız gibi, “Kürt”
ifadesini telaffuz eden ilk iktidar da biz olduk. “Anaların gözyaşı dinsin.”
diyoruz. Anaların gözyaşlarına başka gözyaşı eklemeye gerek yoktur. Ölüm
makinelerine karşı devletin kahhar yüzünü göstermekten çekinmedik, bütün adımları
atıyoruz.
Devletin
kurumlarının barış için attıkları adımları sabote etmek ve ülkede var olan
terör olgusunu pekiştirmek adına yapılan her türlü açıklamayı ve özellikle
Sayın Başbakan Yardımcımızın değişik ortamlarda terörün belini kırmak adına
yapmış olduğu açıklamaları amacından uzaklaştırıp PKK ve KCK’lılara
moral, motivasyon ve destek olarak sunmak bir acizlik ifadesidir. Habur süreci
tamamen KCK ve PKK terör örgütü tarafından sabotaja uğratılmıştır.
ALİM IŞIK
(Kütahya) - Mobil mahkemeleri kim kurdu?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - BDP’lilerin orada zafer sarhoşluğu
içine girmeleri ve Silvan saldırısı, gerçek amaçlarını gün yüzüne çıkarmıştır.
Ancak bütün milletimizce esefle karşılanan bu görüntülerden siyasi rant
çıkarmak…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Devletsiniz, niye öngöremediniz orada olup bitenleri?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - …ve bunun oya tahvil olunacağına dair bir düşünce içerisinde
olmak da en az BDP ve uzantılarının yaptığı davranış kadar çirkin ve kabul
edilemezdir.
Burada
devleti suçlamak ucuzluk, Hükûmeti başarısız kılmak zavallılıktır. Habur ve
Silvan süreci, sadece Oslo değil, devam eden yeni anayasa sürecini de
baltalamıştır.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Allah’a
şükür terör yok. Teröre teslim olmuş bir Hükûmet var.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Öcalan’la görüşme
yapan devlet yetkililerini ağızlarına yuva yapan Milliyetçi Hareket
Partililerinin 1999 yılında İmralı’da Öcalan’la…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – İftira atma! İftira atma! Yakışmıyor sana, iftira atma! Bir
milletvekili iftira atmaz.
İDRİS ŞAHİN
(Devamla) - …yapılan görüşmeden haberdar
olduğu bizzat Meclis kürsüsünde, burada bir hatip tarafından ifade edilmiştir.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – İsim söyleyeceksin kimin görüştüğünü! Bunu söyleyip ispat
edemeyen müfteridir!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Hasip Kaplan Bey tarafından geçen
sene burada iddia edilmiştir. “Bizzat avukatıyım.” demiştir. Ben çok netliğiyle
söylüyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bunu ispat edemeyen şerefsizdir!
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sen kendi Başbakanına söyle.
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Ekim ve sonrasında
yaptığı konuşmayla geçmişte olduğu gibi bugünde de işkence ve kötü muameleye
karşı olduğunu, faili meçhul cinayetlerin son bulmasını, köy boşaltmalarının
ortadan kaldırılmasını, bölge halkıyla kucaklaşarak birlikte hareket
edilmesinin takdir edilecek bir davranış olduğunu; 80 sonrasında, başta
Mamak’ta olmak kaydıyla, yurdun pek çok noktasında “Mektebi Yusufiye”
olarak adlandırılan çilehanelerde kimsesiz ve sahipsiz ülkücülerin arkasında
durduğu gibi bugün de mazlumun, mağdurun yanında olmak gerektiğini, işkence ve
insanlık dışı uygulamaların terörü tırmandırmasına kimsenin sahip çıkmaması
gerektiğini bizzat Sayın Arınç vurgulamıştır. Yıllarını milleti ve milletin
manevi değerlerini üstün tutmak için mücadele vermiş, insanların hizmetine
adamış; 12 Eylül 80 sonrası ülkemizin birliği ve beraberliği adına, kutsal
saydığı değerler için mücadele etmiş ülkücü gençlerin davalarına bilabedel avukatlık yapmış, saydam ve saygın bir kişiliğe
sahip Sayın Bülent Arınç hakkında, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin
moralini ve azmini zayıflattığı iddiasında bulunmak son derece yakışıksız ve
siyasi etikten yoksun bir davranıştır.
Sayın
Arınç hakkında gensoru açılmasını talep eden Milliyetçi Hareket Partisi Grubu,
11 Kasım 2012 tarihli Genel Kurulda yapılan görüşmeler esnasında, yüce Meclisin
11 ve 12 Kasım tarihlerinde çalıştırılmaması karşılığında gensoru önergesinin
geri çekileceğini beyan etmiş olmakla, aslında kendi ileri sürdükleri iddialara
kendilerinin de inanmadığını bizzat göstermişlerdir.
AK PARTİ
mensubu hiçbir milletvekili ve bakanın, özellikle Sayın Başbakan Yardımcımız
Bülent Arınç Bey’in, bölücü terör örgütüne moral veren, umut aşılayan, bölücü
emellere haklılık kazandıracak konuşmalar yapması ve teröristlerle görüşmeyi,
onlarla kimlik ve Anayasa tartışmaları yapmayı normal, sıradan vakalar olarak
kamuoyuna takdim eden açıklamalar yapması; canı pahasına ülkesi ve milletin
bölünmez bütünlüğü için terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin psikolojisini,
moralini, azmini ve mücadele gücünü zayıflatan açıklamalar yapması mümkün
değildir. Bilakis, tam tersine, bölücü terör örgütüne karşı bölge halkının
demokratik haklarını koruyan ve kollayan, bu ülkede bir tek insanımızın dahi
burnunun kanamasına razı olmayan, “Önce insan.” diyerek insan hak ve
hürriyetlerini önceleyen bir anlayışın en önde gelen isimlerinden biridir Sayın
Arınç.
Bu
itibarla, özellikle 57’nci Hükûmetle alakalı Aytun Çıray
Bey’in ifade ettiği bir söz… “Ekonomik olarak çok iyi bir durumda bıraktık.”
dediğinizde, İnternet’e girip baktığınızda 57’nci Hükûmetle alakalı çıkan ilk
yazı şudur: AB uyum paketlerinin ilk üçü çıkarılmıştır. Bu paket uyarınca idam
cezasının kaldırılması ve o dönem gündemde bulunan PKK lideri Abdullah
Öcalan’ın da bu kanundan yararlanarak idam edilmemesi uzun tartışmalara sebep
olan bir Hükûmet olarak değerlendirmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Siz ne oy kullandınız, siz?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) – …bu Hükûmetin sonunun ise 2001 Türkiye ekonomik krizi ve
“kara çarşamba” olarak tarihe geçen…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – İdamın kaldırılmasına ne oy kullandınız siz? Sayın Başbakan
ve Arınç ne oy kullandı?
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) – …cumhuriyet tarihinin en büyük krizi sonunda gerçekleştiğini
ifade etmiştir.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Kullandığınız oyu söyle, oyu!
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) – Bu duygu, bu düşüncelerle gensorunun aleyhinde oy
kullanacağımı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Barzani sizinle gurur duyuyor ya!
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Sayın Çıray, kısa bir açıklamanız olacaktı, buyurun lütfen.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Sayın Sakık, siz değer verdiğim olgun
bir siyasetçisiniz. Bir yanlış anlama oldu, öyle olmuş olmalı ki söylediğim
gibi değil başka türlü yorumladınız.
Ben
faşizan düşünceye lanet etmiş bir insanım. Hiçbir zaman için ne ırkçılıkla ne faşizmle
işim olmaz. Ben size aynen söylediğim gibi söylemek istiyorum ve partimin
siyasetini ortaya koymaya çalışıyorum. Bizim Sayın Genel Başkanımız ve
partimizin siyaseti, telaffuzu ana dilde eğitim konusunda… Bizim şu anda
kırmızı çizgilerimizin içerisindedir ana dilde eğitim.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ana dilde savunmayı dedim.
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – Dolayısıyla, söylediğimiz lafı aynen söyleyeyim. Savunma
diliyle ilgili en ufak bir şey yoktur. Esasen, ben hem bir insan hem de bir
hekim olarak bir tek kişinin canının yanmasını istemem yani ölüm orucunda,
başka yerde, hiçbir yerde. Söylediğim şey şudur tam olarak: Hiçbir insanın
kabul edemeyeceği ölüm oruçları bile –burada muhatap iktidardır- Türk toplumunu
ana dilde eğitime kabule hazırlamak için, ne olursa olsun, talimatla verilen
bir cinayet teşebbüsüdür. Söylediğim bu, başka hiçbir şey söylemedim.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ana dilde savunmayla ilgili söyledim.
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) – Projemiz meselesinde zaman zaman projeyle ilgili
söylemleriniz oldu ama bu gensorunun gündemi Kürt sorunu, Kürt meselesi,
Güneydoğu meselesi yani herkesin kendi ismini verdiği neyse, onu tartışma
meselesi değildi. Sayın Bakan hakkında verilmiş bir gensoruydu ve burada
tartışılması gereken de Hükûmetin ve Sayın Bakanın yürüttüğü ikiyüzlü
siyasetti. Benim bütün ortaya koymaya çalıştığım, samimiyetsiz siyasetin
Türkiye’yi getirdiği bölünme noktasıdır, söylemek istediğim budur. Bizim ne
faşizmle ne de insanların ölümüyle işimiz olamaz.
Burada,
rant meselesine gelince, doğrusu, gerçekten terör meselesinin büyük bir rant
yarattığını bütün kayıtlar ortaya koyuyor, milyarlarca dolarlık bir rant
yaratmıştır terör ve ne yapılırsa yapılsın bir kısım insanın bu rant nedeniyle
terörden vazgeçeceğine inanmıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Çıray, teşekkür ederim.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; terör ve bölücü terör örgütü ile
ilgili yaptığı açıklamalarla terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini
ve azmini zayıflattığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17) (Devam)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, şimdi Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent
Arınç.
Buyurun
Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım;
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi tarafından hakkımda verilen gensoru önergesinin görüşülmesinde
gruplar adına ve önerge sahipleri adına konuşmalar yapıldı, hepsini dikkatle
izledim. Konuya girmeden önce müsaadenizle bir iki hususa kısaca temas etmek
istiyorum.
İki
gensoru önergesi görüşülecekti, birisinden vazgeçildi, TRT ve Anadolu Ajansıyla
ilgili olandan. Bugün sadece, terör örgütlerinin moralini, azmini, mücadele
gücünü artıran veya aksine güvenlik güçlerinin moralini zayıflatan bir
suçlamayla karşı karşıyayım. “Neden birinci önerge çekildi?” dendiğinde bana
verilen cevap: “Saat 19.00’a kadar mutlaka bu konu üzerinde görüşmek istiyor
arkadaşlarımız, onu daha sonra vermeyi de düşünüyorlar.” Mutlaka versinler,
vermezlerse gücenirim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Verdik zaten.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Mutlaka TRT ve Anadolu Ajansıyla ilgili
gensoru önergesini de bekliyorum. Hiçbir ciddiyeti olmamasına rağmen, en
azından bu iki güzide kurumun ne yaptıklarını, nasıl yaptıklarını sayın Genel
Kurula anlatmak imkânını bulacağım.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Onlara “güzide kurum” demek için senin gibi bir adam olması
lazım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu “19.00” meselesi
Milliyetçi Hareket Partisi adına o kadar önemli ki, Sayın Oğan ve daha sonra
kürsüye gelen Sayın Yeniçeri büyük bir süratle, arka arkaya hakaretlerini
sıraladılar, kişilik haklarıma saygısızca tecavüzde bulundular; tam 19.00’da
Yeniçeri bitirdiğinde arkadaşları onu hararetle kutladı, kimisi saati, kimisi
telefonları gösterdi ve Sayın Türkkan’ın ifadesiyle bütün Türkiye ekran başına
kilitlendi, Yeniçeri’nin konuşmasıyla herkes memnun
ve müsterih oldu. Ben de kendilerini kutluyorum, saat 19.00’a kadar bu başarıyı
gösterdiler ya ölseler de gam yemesinler. Demek ki bütün Türkiye’ye, saat
19.00’a kadar, BDP’nin söz hakkını da almak
suretiyle, konuşmalarını yetiştirdiler. Düşünceleri şu: Herkes dinleyecek,
herkes kabul edecek, herkes bana küfredecek, onları alkışlayacak, gelsin oylar;
saat 19.00’a kadar konuşma bitti. Siz sadece burada mı konuşuyorsunuz Allah
aşkına? Genel Başkanınız her gün grupta konuşuyor.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ya TRT senin emrinde niye serbest etmiyorsun? Hangi yüzle
gelip burada konuşuyorsun? TRT senin emrinde.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sen benim muhatabım değilsin konuşma! (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Her gün
mitinglerde aynı şeyleri söylüyorsunuz, her gün parti kongrelerinde her şeyi
söylüyorsunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ya TRT’de ver işte. Yasaklayan sensin, korkak sensin, halkın
karşısına geçmekten korkan sensin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Muhatabım sen değilsin, ben MHP’den
konuşanlar için söylüyorum.
BAŞKAN –
Sayın Genç, lütfen. Lütfen müdahale etmeyin hatibe, lütfen.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bütün bunları
söylüyorsunuz da ne oluyor? Millet size mi inanıyor, yoksa millet bu
politikaları destekliyor, bu Hükûmete mi güveniyor?
Arkadaşlar,
bana hakaret ettiniz, eleştirilerin ötesinde yalan söylediniz…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – İznin varsa gidelim, televizyonlarda konuşalım bunları.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …sözlerimi çarpıttınız ama bunun
karşılığında size bir tek şey söyleyeceğim çünkü ikiniz de, daha sonra Çıray da dinî referanslar vermek suretiyle sözlerinizi
güçlendirmek istediniz. Ben de “Hasbinallah ve nimel vekil” diyorum, “El hayaü minel iman” diyorum; size atfediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – O işleri Allah bilir Sayın Arınç.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Sayın Aytun Çıray’ın konuşmasına gelince, Sayın Aytun Çıray da İzmir’den yakinen tanıdığım birisidir. Ben kırk
yıl Manisa’da siyaset yaptım. Manisa İzmir’e çok yakındır, kendisini de çok iyi
biliyorum. Bu hakaretlerinin niçin ve nereden kaynaklandığının da farkındayım.
Çünkü ben kendi çizgimde siyaset yaparken, o da Sayın Demirel ve daha sonra
Çiller’in eteğinden ayrılmıyordu. O siyasi partide onlar ne derse onu yapmakla
mükellefti. Daha sonra kendilerini taltif ettiler, Sağlık Bakanlığı
Müsteşarlığına birkaç aylığına veya birkaç yıllığına getirdiler.
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Dört yıl, dört!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – O günden bugüne kadar, o siyasette ne
söyledi, ne yaptı, CHP’ye karşı o zaman tavrı neydi ve müsteşarlıktan kalan
bagajları nedir? Beni konuşturmayın!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sen onu bırak, seninle ilgili iddialara cevap ver.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sadece bir şey söyleyeceğim, sizin bu
hakaretlerinize karşı sadece bir şey söyleyeceğim: Siz o zaman da kötüydünüz, o
zaman da sevimsizdiniz, bugün de aynı şekilde devam ediyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Ve
Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanına bir şey rica etmek istiyorum:
Bu dönemde, partinizi DYP ve ANAP tabanından güçlendirmek istediniz. Bu doğru
bir stratejidir çünkü DYP ve ANAP tabanı Türkiye'de önemli bir tabandır ama
onların içinden seçerek milletvekili yaptığınız insanlar, sadece Çıray değil, CHP’ye bugün güç kazandıran değil, CHP’ye
prestij kaybettiren insanlardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Siz kendi işinize bakın!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sen kendi işine bak! Sen millete prestij kaybettiriyorsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Çıray’ın
ne söylediği önemli değil, İzmirli kendisini çok iyi bilir.
Sanıyorum
ki CHP teşkilatları da “Nereden başımıza bu adam geldi?” diye bir telaşın
içindedirler.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Çok içine oturmuş, değil mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Önümüzdeki dönem her şeyi göreceğiz;
vaktimi bununla kaybedecek değilim.
İkincisi:
Önergenizi verdiniz. Bu önergede çok acı iddialar var, büyük iddialar var,
büyük suçlamalar var. İyi ama bu gensoru, akıbeti de az çok belli yani siz
diyorsunuz ki: “Bu adam idamlık suç işledi ama 10 liralık para cezasıyla bu işi
geçiştirelim.” Bunun karşılığı bu değil. Sizin, Meclis soruşturması vermeniz
lazım benim hakkımda; nasıl olsa 5 kişiyi de CHP’den bulursunuz 55’e ulaşmak
için.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz imzalayın, verelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu kadar iddianın karşılığı gensoru
değildir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz imzalayın, verelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çünkü siz bile buna hiç inanmıyorsunuz. 50
kişilik grubunuzdan 12 kişi var; sonunda, 12 kişiyle burada gensorunun lehinde
oy kullanacaksınız.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – İkide birde onu söyleyip durma; iddialara cevap ver.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz imzalayacak mısınız Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu siyasi partilerin, bu Meclisin bir
geleneği var: Hükûmetin konuşmalarında, siyasi partilerin verdikleri
gensorularda, soruşturmalarda önerge sahiplerinin tamamı Parlamentoda olur,
tamamı bu iddiaların arkasında olur.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Demagoji yapıyorsun. Sana karşı söylenen iddialara cevap ver.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu ciddiyetsizliği, ben, sadece ortaya
koymak istiyorum.
Üçüncüsü:
En çok suçladığınız madde, bir yıl evvel, bu kürsüden, bütçe konuşmalarında
konuştuğum sözlerdir. Allah aşkına, bir yıldır neredesiniz siz? Bir yıl sonra
aklınıza nereden geldi?
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – O zaman da söyledik.
OKTAY
VURAL (İzmir) – O zaman da söyledik. Belki ıslah olursunuz diye düşündük.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir yıl sonra bu önergeye bunu yazmak
nereden icap etti, büyük kongrenizden iki gün önce 6 tane gensoru vermek nasıl
size ilham edildi, hangi maksatla verdiniz onları bir kenara koyayım ama ben,
420 tane yazılı ve sözlü soru önergesinin muhatabı bir Bakan olarak, baktım,
içlerinde, MHP tarafından bu konularla ilgili verilmiş bir tek önerge yok;
sadece CHP’den verilmiş 8 tane önerge var. Siz, bir yıl boyunca bundan dolayı
beni denetime tabi tutmadınız da bugün ne oldu, ne ilham edildi, nereden
aklınıza geldi böyle bir önergeyle beni gensoruya muhatap kılıyorsunuz?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Muktezayı hâle mutabakat esastır bizde, yeri ve zamanı
geldiğinde getiririz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Sayın Oğan hakkında
doğrusu hiçbir kanaatim yok, sadece birkaç gün evvel ki kavgada fotoğraflarını
gördüm ama Sayın Yeniçeri Hocamızla ilgili bir kanaatim var. Sağ olsun, hem
grup toplantılarında hem basın toplantılarında hem de pek çok televizyon kanallarında
kendisini dinliyorum, aynen buradaki konuşması gibi… Bütün arkadaşlarıma
sordum: Yeniçeri Hocamız hakkında ne düşünüyorsunuz? “Vallahi ne söylediğini
çok fazla anlamıyoruz ama bizi rahatlıyor.” dediler. Size teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Rahatlatmaya devam edin çünkü ben de en
azından CNN’de, diğerlerinde izlediğim zaman bir kin, bir nefret duymuyorum; ne
kadar güzel daldan dala atlıyorsunuz ama insan rahatlıyor, çok teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SADİR DURMAZ
(Yozgat) – Rahatlatacağız sizi, rahatlatacağız hiç merak etmeyin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, evet, biraz
sabredeceksiniz, iftiraların altında kalacaksınız ümit ediyorum. İlahi adalet
sizi mahcup edecek, buna da inanıyorum. Benim gözyaşımla alay etmeye ne
hakkınız var? Benim sözlerimin başını, sonunu kırparak kendinize malzeme
yapmaya ne hakkınız var? Bir insan için ahlak, haysiyet, ne konuşulduysa ondan
anladığınız manayı bütünüyle ifade etmek değil midir? Biz çoluk çocuk muyuz?
Siyasi hayatımız ortada.
“Bursa’ya
kaçtı.” veya “Bursa’dan gönderildi.” diyorsunuz. Her siyasi partide olur. Benim
10 bakan arkadaşım başka bölgelerden aday gösterildi. Kırk yıl Manisa’da
siyaset yaptım. Bursa’dan aday gösterildim. Manisa beni mahcup etmedi, oyunu
100 bin artırdı. Bursa’ya gittim, Bursa beni mahcup etmedi, oyunu 320 bin
artırdı, 970 bine yaklaştı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama her iki ilde,
Manisa’da ve Bursa’da MHP’nin milletvekili sayısı eksildi, CHP’nin arkasında
kaldınız. Dolayısıyla, benim şahsiyetim, AK PARTİ’nin
tüzel kişiliği, AK PARTİ’nin ülkede yüzde 50’ye varan
oy oranlarının size bir şey anlatması lazım.
Değerli
arkadaşlar, evet, bu konuşmalar yapıldı. Niçin yapıldı, nasıl yapıldı, bunları
herkes biliyor. Ben, şimdi, televizyon bunu naklen yayınlamıyor diye bir endişe
içinde değilim, sözlerimin arkasındayım.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Zaten her gün kanallarda veriyorlar seni.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Düşe kalka ama dosdoğru giden bir insanım
ben. Her sözümün arkasındayım; attığım her adımın, söylediğim her sözün şerefle
hesabını verdim. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sayın Başbakan öyle demiyor Sayın Arınç.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, siz Türkiye’de terörün
nasıl, nereden, hangi kaynaklardan çıktığını, bugüne kadar nasıl geldiğini,
geçmişte yapılan mücadelelerde hangi hataların yapıldığını, “Küçücük bir
çapulcu sürüsü” derken 8-10 kişinin bugün nerelere kadar eylemlerini
yükselttiğini herhâlde bilmiyorsunuz.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Onu diyenler sizin partinizde siyaset yapıyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizin zamanınızda
verdiğiniz rakamlar 2001 ve onun birkaç ay öncesine aittir. Niye 90’lı
yıllardan hiç bahsetmiyorsunuz? 90’da neydi? 91’de, 92’de, 93’te, 94’te kaç
tane şehit veriyorduk? 84’ten sonra kaç tane şehit veriyorduk? (MHP
sıralarından gürültüler) Siz o zaman yoktunuz. Siz rahat bir zamanda geldiniz
99’da çünkü Öcalan’ı paketleyip Türkiye’ye teslim etmişlerdi, yargılanmış ve
mahkûm edilmişti, örgüt suskunluk içerisine girdi. Bir iki senelik eylemsizliği
kendinize iftihar vesilesi yapıyorsunuz. Bu övünülecek bir şey midir?
SIRRI
SAKIK (Muş) – Dört yıl, dört yıl!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, niye 2001 öncesinden
bahsedilmiyor? Yazılanları da mı hiç okumuyorsunuz, istatistiklere de mi hiç
bakmıyorsunuz? Bu örgüt nasıl büyüdü, nasıl palazlandı, nasıl siyasi talepler
yapar hâle geldi?
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sayenizde!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Niye 78, 79’lardan veya daha sonralarından,
siyasi, sosyal, toplumsal olaylardan bir nebze ders almıyoruz?
Bir yıl
evvelki konuşmada neler konuştuğum tutanaklarda var. Bu tutanaklarda ne
söylediğimi, Sayın Sakık arkadaşım da biraz önce
ifade etti.
Sayın Sakık, sizi kutluyorum, konuşmanızdan dolayı değil, Çıray’ı korkuttunuz da onun için. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü geldi, burada özür dilemek zorunda kaldı.
Şimdi, bu
konuşmadan dolayı beni eleştiriyorsunuz. Elbette Sayın Bahçeli de eleştirdi,
siz de eleştireceksiniz…
SIRRI
SAKIK (Muş) – Peki, Bakanım, konuşmamın nesi vardı?
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Ben hiç korkulacak bir şey görmedim, bir beyefendi insanın…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Evet, burada izah ederken nasıl
tökezlediğinizi gördüm, cümleyi zor kuruyordunuz.
Değerli
arkadaşlarım, burada biraz evvel okunan -vaktim sekiz dakikaya indi- şu
konulara MHP’yle farklı baktığımız çok açık. Bakınız, sadece cümle cümle alırsam mefhumu muhalifinden nasıl aykırı düştüğümüzü
anlayacaksınız.
Arkadaşlar,
Kürt dilinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları konusudur.
Tam tersi, “Kürt kimliğinin tanınması çok kötü bir konudur. Bu bir insan
hakları konusu değildir.” diyor MHP. Türkiye’de yaşayan bir insan “Ben Kürt’üm,
beni bu gerçeğimle tanımanızı istiyorum.” dediği zaman bizim buna saygı
göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir, demişim. MHP “Türkiye’de yaşayan bir
insan ‘Ben Kürt’üm bu kimliğimle iftihar ediyorum.’ diyemez, benim tanımamı
isteyemez. Bizim buna saygı göstermemiz gerekmez.” diyor. Madde madde aldığımız
zaman…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yalan söylüyorsun, gıybet ediyorsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Aman heyecanlanmayın efendim, aman
heyecanlanmayın! Siz bunları söylüyorsunuz.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Yalan söylüyorsun!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Yalan söylüyorsun, öyle bir sözümüz var mı?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Dinin yarısı insaf be, insaf!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sen mi söylüyorsun “insaf” diye? Allah sana
insaf versin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Allah sana insaf versin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Allah sana akıl fikir versin, Allah sana
hayâ versin, Allah sana izan versin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Allah sana bin kere insaf versin, izan da versin, mizan da
versin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Amin. Ben kendim için “Amin” diyorum, sen
de “Amin” de, sen de “Amin” de.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Haydi canım sen de söylemediğimiz sözleri bu kürsüden
söylüyorsun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hadi oradan!Arkanda
10 kişiyi toplayıp da buraya gelme. Attığın imzanın arkasında dur.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Vicdan var mı sende, var mı vicdan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hadi oradan, hadi oradan! Memleketi bu hâle
siz getirdiniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Öyle bir sözümüz var mı Sayın Bakan?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Böyle bir söz olduğunu…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Böyle bir anlayışı, böyle bir düşünceyi siz
yaşattınız bugüne kadar. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Lütfen… Lütfen…
Sayın
milletvekilleri, dinleyelim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, bütün bunların
karşılığı terör örgütüne moral vermek, terörle mücadele eden güvenlik
güçlerinin psikolojisini bozmak… Bu iddiaları size aynen iade ediyorum. Eğer
samimiyseniz Meclis soruşturması getirin.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İmzalayın getireceğiz, imzalayın!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben niye imzalayacağım? Siz iddia
ediyorsunuz. İşte, en başta Aytun Çıray’dan imza
alın.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz, siz! Siz istiyorsunuz ya.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hadi oradan!
Değerli
arkadaşlarım, bir yıl sonra verdikleri önergenin ciddiyetsizliğini ortaya
koymak istiyorum. Bizim oradaki sözlerimiz, Türkiye’nin yaşadığı bir gerçektir.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Sayın Başbakan size katılmıyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Biz terörle mücadele ediyoruz, edeceğiz,
kararlıyız ama Kürt kardeşlerimizi de, Kürt halkını da, kimliğini bu suretle
ortaya koyan yurttaşlarımızı da elbette bağrımıza basmak zorundayız.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Barzani’yle onun için mi…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz terör örgütünü Kürtlerin temsilcisi hâline getirdiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Örgüt ve eylemleriyle masum Kürt halkını
birbirinden ayırmadığınız sürece, her Kürt’e terörist gözüyle baktığınız sürece
bu ateş yanmaya devam eder ve siz de bununla birlikte yanarsınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Siz Kürtlerin temsilcisi olarak terör örgütünü muhatap aldınız,
Kürtleri emperyalizmin şeyine sokuyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Maalesef PKK’yı Kürtlerin temsilcisi sıfatına getirdiniz!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sen boş boş konuş bakalım
OKTAY
VURAL (İzmir) – Arıyorlar…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bugüne kadar başımıza gelen şeyler nedir,
ne değildir, inşallah bunları rahat bir zamanda konuşacağız, ama 80’li
yıllardan bu yana terörle mücadele adına getirilen ve başarısız olduğu pek çok
kişilerce kabul edilen bir konseptin bugün farklı biçimde çok daha iyi
neticeler aldığını görüyoruz.
“Moraller
bozulmuş…” Daha bugün Genelkurmay açıklama yaptı, şu fotoğrafları elbette
görmüş olmalısınız televizyonlarda. Yakalanan silahlar, bombalar, düzenekler,
komutanların askerleriyle birlikte tepelerdeki gözetlemeleri, şunlar bunlar…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Şehit cenazelerini görmüyorsunuz tabii!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, nasıl bir moral
bozuldu ki, sadece iki günlük bir terörle mücadelenin sonuçlarını Genelkurmay
açıklıyor. Bütün bunları bir iftihar vesilesi olarak söylemiyorum, güvenlik
güçlerinin moralinin bozulduğunu iddia edenler bilsin diye söylüyorum.
Yakalanan silahlar, yakalanan patlayıcı maddeler, önlenen eylemler ve diğerleri
karşısında sizin, hangi moralin ne şekilde bozulduğunu bir kez daha düşünmeniz
lazım.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – On yıl sonra aklınız başınıza geldi!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hamdolsun, bugün askeriyle polisiyle
güvenlik konusunda görev alan herkes, istihbarattan başlayarak eylemlerini en
ciddi şekilde yapıyor ve sonuç alıyor. Geçmişte yaptığımız yanlışlıkları bugün
artık tekrarlamayacak durumdayız. Bir taraftan halkımızı kucaklayarak, onların
kültürel haklarından başlayarak… Kimlikleri madem ki Sayın Baykal ve Kılıçdaroğlu’na göre bir şereftir, bu şerefi biz cebimizden
vermediğimize, bu bir insan hakları meselesi olduğuna göre niye bundan
gocunuyoruz? Ben şahsen Çıray’ın konuşmasını Sayın Kılıçdaroğlu’nun önüne koyup “Paylaşıyor musun?” diye
sormak isterdim, bir fırsat bulursam da soracağım. Yeni CHP anlayışı içerisinde
böylesine, Sayın Sakık’ın düşüncesiyle, faşist bir
düşünce var mıdır, ona kendisi karar versin.
Değerli
arkadaşlar, biz, çok şükür ülkemizdeki toplumsal barışın, bu ülkede yaşayan
hangi etnik unsura sahip olursa olsun, millet bütünlüğü içerisinde birbirini
kucaklayacak bireylerden oluşacağını düşünüyoruz. Bunun içerisinde Laz’ı da mı
olacak, Boşnak’ı da mı olacak, Arap’ı da mı olacak? Elbette olacak. Unutmayın,
TRT 6’da biz Kürtçe yayın yaparken Kurmancisiyle, Zazakisiyle, Soranisiyle, yine
yirmi dört saat Arapça yayın yapıyoruz TRT El Türkiye kanalında. Bütün
bunlardan dolayı “Ya, Arapça nasıl yayın olurmuş kardeşim? Bu da nereden
çıktı?” demiyorsunuz. Mesele sadece Kürtçe yayın yapmaktan ibaret. Bu bir
haktır. Bunu geçmişte biz yapmadığımız için o bölgede yaşayan insanlar bir
taraftan İran radyolarını bir taraftan Ermenistan televizyonlarını izliyordu.
Şimdi kendi televizyonumuzu, özel olarak yerelde yayın yapan yirmi sekiz tane
radyo ve televizyon yayınlarını izliyorlar. Bu, toplumsal barışa katkıda
bulunuyor, ayrıştırmıyor. Dolayısıyla, demokratikleşme ve özgürlükler açısından
attığımız her adımın, ülkede bir kavgaya ve kaosa değil, birbirimizi daha iyi
tanımak, birbirimizi var eden sebepleri yaşatmak için bir vesile olduğunu
düşünüyorum.
Unutmayın,
her Diyarbakır’a gittiğimde, her Şırnak’a gittiğimde, her oradaki kardeşlerimle
kucaklaştığımda Müslüman kimliğini ön plana çıkarıyorum çünkü unutmayın;
Malazgirt’in fethi 1071’dir, Diyarbakır’ın İslam orduları tarafından fethi
639’dur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Diyarbakır, Anadolu’nun kapısı
açılmadan önce İslam’la müşerref olmuştur. Şırnak da böyledir, Batman da
böyledir ve o insanlar tertemiz, bugüne kadar devletine isyan etmemiş, kavga
çıkarmamış, Çanakkale’de kucak kucağa şehit olmuş asil insanlardır. Onları bir
terörist gibi görmek yanlış bir düşüncedir, sakil bir düşüncedir, terörle
mücadele bu şekilde olmaz, dedik.
Değerli
arkadaşlarım, bizim 1987’den bu yana on beş yıl devam eden olağanüstü hâl
uygulamasını 30 Kasım 2002 tarihli bitirdiğimizi biliyorsunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ya, yalan söyleme be. Daha önce…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Olağanüstü hâl döneminde Türkiye’de
yapılanların, işkenceler, faali meçhul cinayetler, binlerce insanın göç etmesi,
köylerin boşaltılması, mezraların, yaylakların terk edilmesi arkasından terörü
kışkışlamış olamaz mı, büyütmüş olamaz mı? Bir insanın kimliğini inkâr,
kendisinin temsilinde zorluk çıkarılması bir sebep olamaz mı?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Terörün meşruiyeti yoktur, terörü meşru ve haklı göstermeyiniz.
Demokrasiye, hukuka ihanet ediyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ekonomik geri kalmışlık başka bir sebep
olamaz mı? Kandırılmışlık başka bir sebep olamaz mı? İşkence, Diyarbakır
cezaevleri, başka suçlamalar insanı isyana sevk etmiş olamaz mı?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Kanser olduğu için yeşil kartı iptal edilen adamın haklı sebebi
yok muydu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir terörün bir sonuç olduğunu düşünürsek
bunun sebepleri arasında bütün bunları saymamız ve terörle mücadelede kesin
sonuç almamız için bizim o sebeplere yönelmemiz gerekmez mi?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Terörü meşru gösteriyor ya! Şu zihniyete bakın ya!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – O zaman terörün ortaya çıkış gerekçesi haklı bir gerekçedir
diyorsun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yani atanamayan öğretmenler terör mü yapsın?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – O yüzden Diyarbakır Emniyet Müdürünün
söylediği sözleri elbette anlayışla karşılamak lazım.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Diyarbakır Emniyet Müdürü hakkında Sayın Başbakan sizin gibi
düşünmüyor ama.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – O konuşmanın bütününü ele aldığınız zaman,
elbette terörle mücadele edecek, teröristle mücadele edecek ama karşısındaki
insanın elbette bu yola nasıl sevk edildiğini, nasıl kandırıldığını, nasıl
silah çektirildiğini de düşünmesi gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz?
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Başbakan Yardımcım.
Süreleri
kesin tuttuk, kusura bakmayın efendim. Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo!” sesleri, sürekli alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın İnce, buyurun efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Arınç “siyasi dönek” diyerek grubumuzun bir
üyesine sataştı; ayrıca, yine grubumuzun bir üyesinin bir başka partinin
milletvekilinden korktuğunu söyledi. Partimizin tüzel kişiliğine ve grubumuzun
üyesine bir hakarette bulundu, izin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) – Her gün hakarette bulunuyorsunuz. Siz her gün hakaret
ediyorsunuz.
BAŞKAN –
Buyurun, iki dakika içinde lütfen.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben
ömründe hiç parti değiştirmemiş birisi olarak konuşuyorum ama bu Parlamentoda
parti değiştiren arkadaşlarımız var; sizde de var, bizde de var, başka
partilerde de var.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Zihniyet değiştirmek önemlidir.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Ama siyasi dönek olmak için parti değiştirmek şart değildir.
Örneğin, temel kanun için muhalefette farklı iktidarda farklı konuşursanız siz
bir siyasi döneksiniz demektir. Örneğin, Tekel işçilerine “Sokağa çık.” deyip
sonra sokağa çıktıklarında, dayak yediklerinde susarsanız siz bir siyasi
döneksiniz demektir. Diyarbakır Emniyet Müdürüyle ilgili ilk çıkışınıza
Başbakan engel olursa dönekliğiniz tescil edilmiş olur. Ömrünüzü, saçlarınıza
beyaz düşene kadar, saçlarınıza aklar düşene kadar “Avrupa Birliği bir
Hristiyan kulübüdür.” deyip sonra ileri yaşlarınızda, iktidar olduğunuzda
“Avrupa Birliğine girdik.” deyip, insanları kandırıp, gündüz vakti Kızılay
Meydanı’nda havai fişek atmak bir siyasi dönekliktir. Turgutlu’da, iftar
sofrasında, “Bizim PKK’yla görüştüğümüzü söyleyenler namussuzdur, alçaktır.”
deyip sonra görüştüğünüz ortaya çıkarsa bu da bir siyasi dönekliktir. Sayın
Arınç bunları çok iyi bilirsiniz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Ağır oldu biraz!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – “Korkma” lafına gelince, biz -bir başka partinin, o
arkadaşımızın da suçu yok, onun üzerine attı- öyle 1 kişiden falan korksaydık
biz sizin 326’nızdan korkardık…
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Haydi oradan!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – …biz sizin devlet gücünüzden korkardık, üstümüze saldığınız
polislerden korkardık, dinlediğiniz telefonlarımızdan korkardık, iş adamlarına
gönderdiğiniz maliyecilerden korkardık.
Sayın
Arınç, biz ne bir milletvekilinden ne AKP Grubundan, biz bir tek Allah’tan
korkarız. (AKP sıralarından “Aa!” sesleri)
Teşekkür
ederim, saygılar sunarım.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
Yeniçeri, buyurun.
İki
dakika lütfen.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, konuşmasında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a hakaret olmadığına ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle çok net
bir şey söylemek istiyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Yine rahatlat bunu Hocam, bunları yine rahatlat! Bir de Bülent
Bey’i rahatlat!
BAŞKAN –
Arkadaşlar dinleyelim lütfen.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Bakana yönelik benim metnimde tek bir cümle hakaret
yoktur. Öyle bir şeyi ne kendime yakıştırabilirim ne de terbiyem müsaade eder.
Ben, ülkenin bugün geldiği noktada Sayın Bakanın yer yer söylediği, yer yer
geri aldığı ve yer yer ortaya koyduğu açıklamalarla, gerçekten terör örgütünün,
âdeta haklılığını, meşruiyetini, makuliyetini ortaya
koyan bir imaj üretildiğini, bunun doğru olduğunu ve herkesin bunu böyle
algıladığı söyledim.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Çok ayıp! Çok ayıp!
ÖZCAN YENİÇERİ
(Devamla) – Bu size göre yanlış olabilir ama bir, dereyi göreceksiniz. Yani
orada oturunca her şeyi tersinden okuma gibi bir alışkanlığınız oluyor.
Şimdi,
Sayın Bakan, çok açık bir şey söylüyorum: Oslo’da, gidiyorsunuz,
görüşüyorsunuz, sonra MHP’yi suçluyorsunuz. Gidip görüşüyorsunuz, diyorsunuz
ki: “Siz, MHP, teröristlerle halkı birbirinden ayırmıyor, herkesi terörist
görüyor.” Siz Oslo’da kimin adına görüştünüz o teröristlerle? Kürt halkı adına
mı görüştünüz? Onların temsilcisi olarak mı görüştünüz? Onların temsilcisi
olarak görüşmediyseniz ne diye görüştünüz? Demek ki sizin orada bir probleminiz
var, onu söyleyeyim.
Siz
diyorsunuz ki: ”İşte, söyledim…” Terkip biraz mizahi oldu, ona da teşekkür
ediyorum ama “Yeniçeri Ocağı, işte, daldan dala atlıyor...” Ben daldan dala
atlamıyorum, siz dilden dile atlıyorsunuz. Ben onu söyledim.(MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – “Çok dilli” mi diyorsunuz?
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Yani, lütfen, değerlendirmeleri yaparken özüne uygun bir
şekilde değerlendirme yapalım. Sonra, niye alınıyorsunuz ya? On senedir
başımızda, memleketi idare ediyorsunuz; memleketin geldiği yer de malum. Yani,
“Sizin gözünüzün üzerinde kaş var.” kimse demeyecek mi? Niye efkârlanıyorsunuz
bu kadar çok? Azıcık tahammüllü olmanızı ben bekliyordum. Sayın Mehdi Eker de
maalesef o tahammüle sahip değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) – Yani, çok klişelemiş ve kalıplar
üzerinden hareket ederseniz, kelimenin tam anlamıyla söylüyorum, hiçbir zaman
olumlu bir şey ortaya çıkması mümkün değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Gitmiyorum
ne yapacaksınız… (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.
Sayın Çıray, lütfen, son olarak…
13.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
ifadelerine ilişkin açıklaması
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Sayın milletvekilleri, Sayın Arınç benim hiçbir sözüme cevap
vermedi. Tam aksine, söylediklerim nedeniyle, kendisini, bir saldırganlıkla
koruma altına almaya kalktı. Asıl korkaklık işte budur. Bu, dehşete düştüğünüzü
gösteriyor Sayın Arınç. Gerçek yüzünüzün teşhir edilmesi, yüzünüze ayna
tutulması sizi çılgına çevirdi. Cilanız döküldü. Ben sizin cilanızı döktüm,
benden onun için bu kadar rahatsız oldunuz.
Şimdi,
PKK’yla ne göbek bağınız var, ne zamandan beri sığınıyorsunuz bilmiyorum,
yalnız şunu söylemek istiyorum. Söyledikleri sözlerde eleştirilere cevap vermek
yerine herkese baştan sona hakaret vardı. Ben Sayın Sırrı Sakık
gibi beyefendi bir siyasetçiden niçin korkayım? Geldi, fikrimi eleştirdi. (AK
PARTİ sıralarından “Oo!” sesleri, gürültüler) Tamam
mı?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Başkan, provoke ediyorlar!
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) - Bakınız, şu bile ahlaki değil, şu hareket bile sizin gerçek
niyetinizi ortaya koyuyor. Sizin gerçek…
Müsteşarlığa
gelince, ben tam dört yıl müsteşarlık yaptım. 7 bakan, 3 başbakanla çalıştım,
Erbakan dâhil, -kendisi de o zaman hükûmetin üyesiydi- Demirel’le çalışmaktan
gurur duydum. Ama Çiller’in yolsuzluk dosyalarını örtbas ederek eteklerinin
altına kendileri girdiler o zaman, ben girmedim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Vay, şimdi PKK’nın etekleri altında!
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, eğer parti değiştirmekse parti
değiştirenlere söyleyecek bir lafınız varsa…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Bir yere girmeden duramıyor!
AYTUN
ÇIRAY (Devamla) -…sonuna kadar CHP’li olmaktan, Türkiye’nin birlik ve
beraberliğini savunmaktan, Atatürk’ten, kurucu değerlerden gurur duyuyorum. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo[!]” sesleri, gürültüler) Ama değerli arkadaşlar, ben
Harun olmaktan sıkılıp Karun olmaya gelmedim sizin yanınıza. Ben bir partinin
11 trilyonunu yok edip sizin partinize genel başkan olmadım. Ben şerefimle
siyaset yapmak istiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar).
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Aferin sana, Demirel’i de övdün, bu sana yeter.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Çıray.
Sayın
Şandır…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Kimler laf atıyor; Harunlar mı, Karunlar mı, hangisi?
BAŞKAN –
Arkadaşlar lütfen… Lütfen sükûneti muhafaza edelim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Harunlarla konuşuyoruz, Harunlar gelsin.
BAŞKAN –
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, gerek Sayın Bakan gerekse AKP Grup Sözcüsü,
verdiğimiz önergeyi gayriciddi olmakla suçladı. Bu, grubumuza karşı bir
saldırıdır, bir sataşmadır. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun.
İki
dakika lütfen.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Çankırı
Milletvekili İdris Şahin’in MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Arınç, Sayın Bakan, sayın AKP milletvekilleri; bir
sonuç olarak, bir horoz dövüşüne dönüştürmeyin hadiseyi. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Lütfen dinleyiniz…
Bir sonuç
olarak…
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Bu ne saygısızlık yahu!
BAŞKAN –
Dinleyelim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) -…on yıldan bu yana ülkeyi yönetiyorsunuz, on yıldan bu yana
ülkeyi tek başına yönetiyorsunuz. Gelinen sonuç, bugün itibarıyla gelinen sonuç
sizleri rahatsız etmiyor mu? Vicdanlarınızı kanatmıyor mu?
Değerli
arkadaşlar, eylül ayı sonu itibarıyla, bir ayda 66 tane şehit verdik. Daha iki
gün önce operasyona giden bir helikopterimiz düştü, 17 tane şehit verdik. Sayın
Arınç’ın geçen sene bu kürsüde konuştuğundan bu yana
şehit sayımız 130’a yakın, tane şehit verdik.
Değerli
arkadaşlar, bu, etnik bölücülük dediğimiz hadise sizin iktidar olmanızdan bu
yana azaldı mı; arttı mı, mesafe katetti mi, katetmedi mi? Bugün Türkiye daha mı birlik içerisinde?
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Böyle bir kıyaslama olur mu?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu durumları hazırlayan başlıca sebep,
ülkeyi yöneten devlet adamlarının yanlış zamanda, yanlış mekânda, yanlış
beyanlarıdır. Bu beyanlar birilerinin eline bir müktesep veriyor, bir hak
veriyor. Onu kullanarak bir adım sonrasını istiyor. Şimdi ana dilde savunma,
sonra ana dilde eğitim. Gerçi “Bu haktır.” diyor ama eğer bu devlet bir millî
mücadele sonrası bedeli kanla ödenerek vatanlaştırıldı
ve bu ülkede bir üniter devlet, millî devlet
kurulduysa, bunu siz çok dilli, çok milletli hâle getirirseniz bölücülük yapmış
olursunuz. Biz bundan dolayı, Sayın Arınç’ı
beyanlarından…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Bunu vicdanlarınıza havale ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Şandır, çok teşekkür ediyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir hususu ifade…
BAŞKAN –
Bir dakika…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sadece burada, hayır…
BAŞKAN –
Buyurun, buyurun.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Sakık, rica ediyorum…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakanın PKK terör örgütünü meşrulaştıran, haklılaştıran söylemlerinin bizatihi terörün azmettiricisi
bir düşünce olduğunu esefle ifade etmek istiyorum. (AKP sıralarından
gürültüler) Maalesef, maalesef…
BAŞKAN –
Zapta geçti, sözleriniz zapta geçti.
OKTAY
VURAL (İzmir) – …diyor ki: “Askeri vurdu, polisi vurdu, haklıydı.” İşte,
terörle mücadele etmeyecek zihniyet, bu zihniyet.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) – İşte siz böyle bakıyorsunuz.
BAŞKAN –
Sayın Vural, teşekkür ediyorum.
Zapta
geçti efendim.
Değerli
milletvekilleri, gensoruyla ilgili…
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bir şey ifade edebilir miyim?
BAŞKAN –
Buyurun oradan söyleyin, yerinizden, açtım.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Peki, ne ayrıcalıkları var onların o kürsüden konuşuyor?
BAŞKAN –
Bir saniye efendim, bir saniye, izah edeyim. Grup adına cevap verdiler. Siz de
grup adına cevap mı vereceksiniz, şahsi mi; onu soruyorum?
SIRRI
SAKIK (Muş) – İki gözüm, siz yayın yapıldığı saatte hakkımızı gasbettiniz, MHP’ye verdiniz. Sizin böyle bir yetkiniz de yok.
BAŞKAN –
Sizin hakkınızı hiç kimse gasbetmedi, gasbedilen Sayın Çıray’ın
hakkıydı.
İki
dakika buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, gruplarının söz sırasını televizyon yayın saati
içinde MHP’ye vererek söz haklarının gasbedildiğine
ilişkin açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, Divanın böyle bir hakkı
yok. Yani sıralamada, efendim, BDP’nin, CHP’nin
hakkını siz MHP’ye veremezsiniz, böyle bir şey yok. Eğer böyle bir usul varsa
gruplar kendi arasında otururlar, birbirine feragat edebilirler ama herkes bu
şark kurnazlığını biliyor, siz bir kere burada yanlış yaptınız.
İkincisi:
Sevgili arkadaşlar, asıl sorun yine burada, ana dilde eğitim, ana dilde
savunma. Bu bir hak mıdır, değil midir? Eğer bir haksa kimse kendi babasının cebinden
bir halka bir şey vermiyor. Siz, birlikte cumhuriyeti kurduk, birlikte vatandan
bahsedeceksiniz ama Kürt gençleri niye cezaevindedirler? Ben CHP’li Hatibi
eleştirirken ondan dolayı, siz sosyal demokrat bir partisiniz… Ben
düzeltiyorum, ben kimseyi tehdit de etmedim. Hiç kimseye… Yani kendime saygı
istiyorsam bütün arkadaşlarıma karşı da saygılıyım ama siz, çıkar, burada, bir
ana dildeki eğitimin ülkeyi böleceğini, ihanet olacağını söylerseniz, vallahi,
size bu sözleri söylerim. Bu insanlar cezaevinde niye yatıyorlar? Kendi dilleri
için yatıyorlar. Hiçbirisi silaha başvurmamış, benim gibi siyasetçidirler.
BEDRETTİN
YILDIRIM (Bursa) - Bunlar silahla uğraşmadılar mı?
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Hayır, hayır… Bakın, bunların hepsi -10 bin insan gözaltına
alındı ve tutuklandı- büyük çoğunluğu “KCK operasyonu” adı altında alınan ve bu
ad altında tutuklanan belediye başkanlarımızdır, il genel meclis üyelerimizdir,
milletvekilleridir, il ve ilçe başkanlarıdır; sizin kadar halkın onayını almış
insanlardır ve ana dilleri için oradadırlar. Hâlâ, bunu, çıkıp terörle
özdeşleştirmek vallahi sorundan kaçmaktır.
Ben,
tekrar diyorum: Sayın Arınç keşke deseydiniz ki “Tespitlerinizden dolayı sizi
kutluyorum.”, daha mutlu olurdum, çünkü önemli tespitler yaptım. Sizlerin belki
yüreğinden geçip de ama bir türlü seslendiremediğiniz şeyleri burada
seslendiriyoruz. Bundan dolayı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SAKIK (Devamla) – …teşekkür etseydiniz mutlu olurduk. (BDP sıralarından
alkışlar)
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; terör ve bölücü terör örgütü ile
ilgili yaptığı açıklamalarla terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini
ve azmini zayıflattığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17) (Devam)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, gensoru üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki oylamanın açık oylama
şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini
arayacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Milliyetçi
Hareket Partisince verilen, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkındaki
gensorunun açık oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Ali Halaman, Adana? Burada.
Oktay
Vural, İzmir? Burada.
S. Nevzat
Korkmaz, Isparta? Burada.
Alim
Işık, Kütahya? Burada.
Mehmet
Şandır, Mersin? Burada.
Sadir Durmaz, Yozgat? Burada.
Reşat
Doğru, Tokat? Burada.
Mehmet
Erdoğan, Muğla? Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın? Burada.
Lütfü
Türkkan, Kocaeli? Burada.
Sinan
Oğan, Iğdır? Burada.
Hasan
Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye? Burada.
Ahmet
Kenan Tanrıkulu, İzmir? Burada.
Ruhsar
Demirel, Eskişehir? Burada.
Ali Öz,
Mersin? Burada.
Seyfettin
Yılmaz, Adana? Burada.
Emin
Çınar, Kastamonu? Burada.
Adnan
Şefik Çirkin, Hatay? Burada.
Muharrem
Varlı, Adana? Burada.
Münir Kutluata, Sakarya? Burada.
Sayın
milletvekilleri, açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılması için üç dakika süre veriyorum ve
oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri (11/17) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağına ilişkin açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Oy
sayısı : 306
Kabul : 49
Ret : 256
Çekimser : 1
Boş : -
Geçersiz : -
(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mustafa Hamarat Muhammet Bilal Macit
Ordu İstanbul”
Bu
şekilde, gensoru önergesi kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, 276, güvenoyu alamadı Sayın Arınç! 276 yok!
BAŞKAN –
256 çoğunluk; ya mevcut 306’dan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – 256’ da güven yok, AKP Grubunun güveni yok!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – 256; güvenoyu yok!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Meclis 256 güven vermiş, demek ki güvenmiyorlar.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Arınç, 276 yok efendim! Güvenoyu yok!
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
BAŞKAN –
Bu, tabii soruşturma önergesi.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Soruşturma önergesi getirin; 276’ya bakalım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Gönderiyorum size, imzanıza açıyorum; 5 bakanı da yanınıza
alın.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – 276…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yok yok, siz varsınız; siz istiyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Arınç, güvenoyu alamadınız.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Umarım imzanızı verirsiniz. Hatırlatıyorum şimdi Sayın Bakan,
yarın ya da öbür gün, mübarek cuma günü göndereyim size isterseniz!
Arınç
düştü; güvenoyu yok! Güven yok!
BAŞKAN –
Alınan karar gereğince, (11/15) esas numaralı Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu, (11/18) esas numaralı Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, (11/20) esas
numaralı Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ile (11/21) esas numaralı Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün hakkında verilen gensoru açılmasına
ilişkin önergeleri sırasıyla görüşmek üzere, 14 Kasım 2012 Çarşamba günü saat
14.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.55