DÖNEM: 24 CİLT
: 3 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
11’inci Birleşim
18 Ekim 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten’in, Diyarbakır iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının
21’inci yıl dönümüne, PKK’lı teröristlerin Iğdır’ın Karakoyunlu ilçesinin Bulakbaşı köyünde 6 öğretmeni kaçırması olayına ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ankara-İstanbul arası TEM otoyolunun sürekli
tadilatta olduğuna ve bu duruma bir an önce çözüm bulunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türkiye’de bir
yandan yoksulluk, diğer yandan yolsuzluk ve zamların vatandaşın belini
büktüğüne ve Hükûmetin tutumuna ilişkin açıklaması
4.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcan’ın, Bolu ilinin Dörtdivan ilçesindeki Orman İşletme Müdürlüğünün
2003 yılından bu yana kapalı olduğuna, mahkeme kararına rağmen kapatılan 24
orman işletmesinden 13’ünün neden hâlen açılmadığını ve orman köylüsünün
sorunlarını çözecek bir yasal düzenlemenin bu dönem Meclise getirilip
getirilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, EKB belgesini almak
için tek bir İnternet sitesinden işlem yapılabildiğine, sitenin kapasite
yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşandığına ve bu İnternet sitesinin neden iki
yıldır düzeltilemediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, 1 Ocak 2012 - 28 Ağustos
2012 tarihleri arasında zarar görmüş çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle
ilgili Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasında bazı sorunlarla
karşılaşıldığına ve bu sorunların çözümünü talep ettiğine ilişkin açıklaması
7.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Afyonkarahisar’daki patlamada şehit
olan 25 asker için yapılan “doğal afet şehidi” tanımının çok yakışıksız
olduğuna ve bunun düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Cafana köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması
9.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’in Mihalgazi ilçesinin Alpagut beldesinde yaşanan hortum felaketi nedeniyle zarara
uğrayan çiftçilerin bu zararlarının giderilmesini dilediğine ilişkin açıklaması
10.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, cezaevlerinde siyasal olduğu kadar insani bir
krizin de yaşandığına dikkat çekmek istediğine, otuz yedi gündür süren süresiz
dönüşümsüz açlık grevinde hayati riskin söz konusu olduğuna ve Meclisin bu
konuya el atması gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, ilköğretim 10’uncu sınıfta okutulan tarih dersi
kitabında Süryaniler ve Ermenilerle ilgili kısmın insan haklarına aykırı bir
dille yazıldığına ve bunun çıkarılması için insan haklarına duyarlı herkesi
göreve çağırdığına ilişkin açıklaması
12.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin Bağlar Mahallesi’nde
Mehmet Kılıç adlı vatandaşla Suriyeli muhalifler arasında yaşanan ve adliyeye
intikal eden olay hakkında İçişleri Bakanlığından açıklama istediğine ilişkin
açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili
açıklaması
14.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde tek bir önergelerinin dahi kabul
edilmediğine ve TRT’nin tarafsızlığını kaybettiğine ilişkin açıklaması
15.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bu kanunun eksik
olduğuna ve işçilere hiçbir şey getirmediğine inandıklarına ilişkin açıklaması
16.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısı’nın hem Komisyon hem de Genel Kurul aşamasındaki görüşmelerinde
muhalefetin vermiş olduğu hiçbir önergenin kabul edilmemesinin üzüntü verici
olduğuna ve bu kanunun işçiler için hayırlı olacağını düşünmediklerine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin,
Afyonkarahisar ilinde mermer ve doğal taş üretiminde, işlenmesinde ve mermer
kaynaklarının verimli kullanılmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/379)
2.- Ankara
Milletvekili Sinan Aydın Aygün ve 31 milletvekilinin, çek mağduru durumuna
düşen esnaf ve tüccarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/380)
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 33 milletvekilinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkını kullananlara karşı kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımı
nedenleri ile düşünce ve ifade özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının
korunmasıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun,
3/2/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve
arkadaşlarının Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün vasiyetine
aykırılıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18/10/2012 günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2.- Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
3.- Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)
4.- EXPO 2016
Antalya Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/639) (S. Sayısı:
313)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Diyanet İşleri
Başkanlığı bünyesinde yurt dışında oluşturulan kardeş şehirlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/8430)
2.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, harp okullarında ve akademilerinde gerilla tipi
savaş eğitimi verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/8685)
3.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, MGK Genel
Sekreterliğinin TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonunun talep ettiği belgeleri
devlet sırrı kapsamında değerlendirmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9225)
4.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Devletin VIP uçak filosuna ve TC-ANA uçağına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9262)
5.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin TOKİ inşaatında yaşanan bir kazaya ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/9299)
6.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Orman Genel Müdürlüğünün arazisinde
yapılacak olan Başbakanlık binasına ve örtülü ödenek harcamalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9302)
7.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, din görevlilerinin şehit cenazelerinde
terör örgütü aleyhine sözler söylememelerine ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9336)
8.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan elde edilen
gelirden kesilen vergiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/9385)
9.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, TOKİ’nin geç teslim
nedeniyle ödediği tazminatlara ve yüklenici firmaya rücu edilip edilmediğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/9393)
10.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatında istihdam
edilen peyzaj mimarlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/9397)
11.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Atatürk Orman Çiftliğinin kültürel peyzaj alanı
ilan edilmesi için UNESCO’ya başvuru yapılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/9398)
12.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, tapu ve kadastro
müdürlüklerinde vezne bulunmamasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9401)
13.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Osmaniye’deki TOKİ konutlarının dere yatağına
yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/9403)
14.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, bazı askerî arazilerin Bakanlığa tahsis edileceği
iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/9404)
15.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Suudi Arabistan Kralının Türkiye’ye bağışta
bulunduğu iddialarına ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9607)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Cumhurbaşkanının rahatsızlığından dolayı iptal
edilen 30 Ağustos resepsiyonuna ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9875)
17.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık teşkilatında istihdam edilen jeofizik
mühendislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/9958)
18.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Diyanet İşleri Başkanlığından Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına geçiş yapan personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9966)
19.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Hatay’daki çevresel gürültü düzeyi ölçüm
ve denetimlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/9967)
20.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, 2007 yılından itibaren TOKİ’ye ait projelerin
ilan ve reklamları için yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9968)
21.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, yabancı uyruklu kişilere yapılan taşınmaz
satışlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/9969)
22.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/10481)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.02’de açılarak sekiz oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş,
İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel,
Dünya Yoksullukla Mücadele
Günü’ne;
Balıkesir Milletvekili Ayşe
Nedret Akova, Balıkesir’in büyükşehir belediyesi olmasına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal, İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin imar ve mülkiyet
sorununa ve İstanbul’un birçok ilçesindeki okullarda temizlik ve güvenlik
görevlilerinin eksik olduğuna,
İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt, özel hastanelerin kadrolu doktor sıkıntısı çektiklerine ve doktor
kadrosu pazarı oluştuğuna,
İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel, İzmir ilinin Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova,
Gökçen ve Belevi beldelerinde yapılan referandumda
halkın yüzde 98’inin belediyelerinin kapatılmasına karşı olduğuna,
Manisa Milletvekili Muzaffer
Yurttaş, Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’a karşı yapılan şiddeti
kınadığına ve ailesine başsağlığı dilediğine,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, yeni çıkacak olan belediyelerle ilgili
yasayla Uşak’ta on iki belde belediyesinin kapatılacak olmasına halkın karşı
çıktığına ve yasanın yürürlük tarihinin değişmesi gerektiğine,
Mersin Milletvekili Ali Öz,
Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’ın ailesine başsağlığı dilediğine ve
Mersin ilinin Gülnar ilçesi Köseçobanlı beldesinde
TOKİ tarafından yapılacak olan sağlıkevinin bir an
önce yapılmasını talep ettiğine,
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, 17 Ekim Dünya Astsubaylar
Günü’ne ve TEMAD’ın kuruluşunun 28’inci yıl dönümüne,
Çorum Milletvekili Tufan
Köse, hatalı tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde açlığın kaçınılmaz
bir son olacağına,
Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu, Giresun ilinin Çamoluk ilçesinin sorunlarına,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, İçişleri Komisyonunda görüşülmekte olan
belediyelerle ilgili yasa tasarısına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Doktor Ersin Aslan’ın öldürülmesi olayından sonra
Mecliste sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurulmasına ve siyasi
liderlerin sağlık çalışanlarını hedef gösterecek beyanatlardan uzak durmaları
gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, Iğdır’da iki okulun
bayraklarına yapılan saldırıyı kınadığına ve Hükûmetin hâlen çadırlarda kalan
Van depremzedeleri için Suriyeli mülteciler kadar hassas olup olmayacağını
öğrenmek istediğine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Yayımlanması uygun görülmeyen
6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun’un Anayasa’nın 104 ve 175’inci maddeleri uyarınca Türkiye Büyük Millet
Meclisince bir kez daha görüşülmesi için geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Afyonkarahisar Milletvekili
Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, Afyonkarahisar ilinde haşhaş ekimi,
haşhaş üretimi ve işlenmesinde yaşanan sorunların (10/376),
Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem ve 19 milletvekilinin, Elâzığ'da su ürünleri sektörünün gelişmesi
konusunun (10/377),
Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem ve 20 milletvekilinin, Elâzığ ilinde yaşanan göçün nedenlerinin (10/378),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Cumhurbaşkanlığınca 6355
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un
Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmesine ilişkin tezkerenin gündemin
“Sunuşlar” kısmında yer almadığı hâlde Genel Kurulun bilgisine sunulduğu,
Başkanlığın gündeme riayet etmediği gerekçesiyle usul görüşmesi yapıldı.
Başkanlığın tutumunun usule uygun olduğu açıklandı.
CHP Grubunun, 5/4/2012 tarihinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının ÖSYM tarafından geçmiş bazı
sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi (343 sıra no.lu) amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/10/2012
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Fatma
Nur Serter, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın CHP Grubuna,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın şahsına,
Kocaeli Milletvekili Fikri
Işık, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının
(1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının (1/567) (S. Sayısı: 197) görüşmelerine
devam edilerek ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlandı.
İzmir Milletvekili Musa Çam,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın kendi
konuşmasını yanlış anladığına ilişkin bir açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 18
Ekim 2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 22.41’de birleşime son
verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Muhammet
Bilal MACİT Mine LÖK BEYAZ Özlem YEMİŞÇİ
İstanbul Diyarbakır Tekirdağ
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:14
18 Ekim 2012 Perşembe
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 Milletvekilinin, Afyonkarahisar'daki
mermer ve doğaltaş üretiminde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/379) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
2.- Ankara Milletvekili Sinan
Aydın Aygün ve 31 Milletvekilinin, çek mağduru durumuna düşenlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
3.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran ve 34 Milletvekilinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını
kullananlara karşı kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımının nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)
Süresi İçinde
Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Çerkezköy’de sağlık yatırımlarının yapılıp yapılmayacağına ve
sağlık personeli sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7334)
2.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, diyabet hastalığının artmasına ve bu hastalıkla mücadele
çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7335)
3.- İzmir Milletvekili Rahmi
Aşkın Türeli’nin, İzmir’de hastanelerin lösemiyle
mücadele kapasitelerine ve kemik iliği bankalarının artırılmasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7336)
4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, özel sektöre ihale edilen hizmet alımlarının
denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7408)
5.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engellilerin sağlık hizmetlerinden
yararlandırılmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7409)
6.- Ordu Milletvekili İdris
Yıldız’ın, Ordu Devlet Hastanesinin taşınıp taşınmayacağına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7410)
7.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, ülkemizde son 10 yılda bebek doğum-ölüm ve aşılanma oranlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7411)
18 Ekim 2012
Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Dünya
Yoksullukla Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’e aittir.
Buyurunuz Sayın Tuncel.
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün, Dünya Yoksullukla
Mücadele Günü’ydü, bu kürsüde bu vesileyle görüşmeler de yapıldı. Bugün ben,
biraz daha, yoksullukla mücadele temelinde İstanbul’a dair şeyleri ifade
edeceğim.
Türkiye’de özellikle 1980
sonrasında uygulanan neoliberal politikalarla
birlikte aslında yoksulluk ciddi anlamda bir sorun hâline gelmeye başladı.
1990’lı yıllardan sonra bu daha derinleşerek devam etti. TÜİK verilerine göre
sürekli yoksulluk riski altında bulunanların oranı Türkiye’de yüzde 18,5; AKP
İktidarı döneminde de bu yoksulluk oranı hep yüzde 14’lerde bulunmuştur yani
dolayısıyla, Türkiye’de aslında yoksulluk kronikleşerek devam etmektedir. Bu
rakamlarda, Türkiye’de 13 milyon insan yoksulluk sınırı altında yaşıyor.
DİSK’in yayınladığı raporun
sonuçlarına göre, 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 1.047, yoksulluk sınırı
ise 3.312 TL’dir. Türkiye’de Maliye Bakanlığının verilerine göre 5 milyon
asgari ücretli kişi yaşamaktadır yani aileleriyle birlikte 20 milyon kişi açlık
sınırında demektir. Türkiye’de en yoksulla en zengin arasındaki fark ise 8,5
kattır yani Türkiye’de iddia edildiği gibi zenginle yoksul arasındaki fark
azalmamıştır, artmıştır. “Türkiye zenginleşiyor.” diye AKP’li sözcüler
tarafından ifade edilen söz, aslında gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye’de
zenginleşen sadece yüzde 20’dir, oysa yüzde 80 yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır.
Açlık sınırı altında yaşayanların sayısı da 13 milyondur.
Türkiye’de gelir eşitsizliği
giderek artmaktadır. Bunu, gelir eşitsizliğini ölçen göstergelere baktığımızda
çok net bir şekilde görebiliriz. Burada da en çok etkilenen Marmara Bölgesi’dir.
Bu ülkede en kalabalık nüfusa sahip olan İstanbul’da yoksulluk oranı değerli
milletvekilleri, yüzde 18’dir yani bu yaklaşık 2 milyon 7 bin kişiyi ifade
ediyor. Dolayısıyla, aslında bu daha rakamsal olarak ifade edilen sayılar,
sayının bundan çok daha öte olduğunu biz, çok net olarak biliyoruz.
Özellikle gecekondu
bölgelerinde ya da daha kenar semt diyebileceğiz, insanların yaşam mücadelesi
verdiği yerlerde; Bağcılar, Esenler, Sultanbeyli, Ümraniye, Tarlabaşı,
Okmeydanı gibi pek çok yerlerde ciddi anlamda insanlar yoksullukla mücadele
etmek durumunda kalıyor. Sadece yoksulluk değil, aslında bunun getirdiği birçok
sosyal sorunlarla da mücadele etmek durumunda.
Bunlar yetmezmiş gibi bir de
AKP Hükûmetinin “Kentsel Dönüşüm Projesi” adı altında, insanların aslında şu an
barınabildikleri bir evi olmasına rağmen bu evi bile başına yıkacak projelerle
karşı karşıya kalmış durumdadırlar. Özellikle Van depreminden sonra AKP
Hükûmeti hızla, sözde “Daha sağlıklı kentler yapıyoruz.” adı altında kentsel
dönüşüm projelerini uygulamaya başlıyor. Bugün İstanbul’da Sulukule
ve Tarlabaşı’nda uygulanan bu projelerde de gördük
ki, aslında bu, ciddi anlamda eşitsizliği artıran, daha çok zenginlere yönelik
bir proje, yoksulları yaşam alanlarının dışına iten bir yaklaşım.
Özellikle 5 Ekimde,
Başbakanın, Esenler’de sembolik bina yıkışıyla
başlayan ve meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, halkın karşı çıktığı
projeler resmen başlatılmış durumda İstanbul’da. Ama ne yazık ki İstanbul’daki
sivil toplum örgütlerinin sesine kulak veren yok.
Bu projeyle 35 ilde 6.500
binanın yıkımı planlanmıştır. Başbakanın “2023” ve “2071”lerle süslediği proje
konusunda aslında kendileri çok istekli olsa da halk bu konuda çok ciddi
anlamda tedirgindir. Sadece Tarlabaşı veya Fatih’te
değil, aslında bu birçok alanda, işte Sarıyer, Zeytinburnu, Okmeydanı, Sulukule, Avcılar, Sultanbeyli gibi birçok bölgede
uygulanacak proje. Bu, ciddi anlamda halkı tedirgin etmektedir.
Biz, bir kez daha, AKP
Hükûmetine, özellikle kentsel dönüşüm projelerini bir daha gözden geçirmesi ve
halkın yaşam alanlarını elinden almamasını öneriyoruz. Çünkü ciddi anlamda
burada çok geniş bir kesim etkilenecek. Özellikle Şehircilik ve Çevre
Bakanlığı, bu noktada, ciddi anlamda, bu sorunları da başka mekanizmalara da
gerek bırakmadan kendisi karar veriyor. Sadece aslında “deprem” adı altında
hasarlı yerler değil, sağlam olan binalar da yıkımla karşı karşıya.
Bir kez daha AKP Hükûmetini burada uyarmaya
çalışıyoruz. Bu projeler halk için değil, AKP’nin rant
alanları içindir. İstanbul’da ranta karşı olan çok
geniş bir kesim var. Bir kez daha AKP Hükûmetini bu konuda uyarıyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tuncel.
Gündem dışı ikinci söz
Diyarbakır’a yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili
Cuma İçten’e aittir.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Cuma İçten’in, Diyarbakır iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ’yle
değişen şehrimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ben, Urartular, Asurlular, Medler, Romalılar, Abbasiler, Sasaniler,
Emeviler, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve
benzeri 33 medeniyete, 9 Peygambere -ki bunlardan 2 tanesi kutsal kitabımız
Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen Hz. Zülküf ve Hz. Elyesa peygamberlere- 27’si şehit sahabenin yattığı
toplamda 572 sahabeye ev sahipliği yapan kutsal bir kentin milletvekiliyim. Ve yine ben, beşinci Haremi Şerif olan Ulu Cami, bir eşi dahi
olmayan Dört Ayaklı Minare, Mimar Sinan eserlerinin olduğu Malabadi Köprüsü ve
buna benzer 33 medeniyete ait 3.800 tescilli tarihî eserlerin olduğu,
Müslümanlara, Yahudilere, Hristiyanlara ait ibadethanelerin olduğu, üç dinin
yaşadığı, farklı dil ve renkte, mezhepte insanların binlerce yıl barış içinde
yaşadıkları; Cahit Sıtkı Tarancı, Ali Emiri ve buna benzer binlerce şairin,
düşünürün memleketi olan, taşların dile geldiği, on bin yıllık surlar ile
zamana meydan okuyan, kültürü, sanatı ve yöresel yemekleri ile kendinden
bahsettiren yürekli, cesur, delikanlı, misafirperver ve Selahaddin Eyyubi’nin
torunlarının yaşadığı Diyarbakır milletvekiliyim.
Bu kadim şehrin vekili
olmaktan, Türkiye vatandaşı olmaktan, Türkiye bayrağı altında dedelerimin
şehadetlerini bilerek yaşamaktan onur, gurur ve şeref duyuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Diyarbakır tarihte hiçbir zaman işgale uğramamıştır.
Dedelerim işgal edilemeyen bu toprakların anahtarlarını büyük onur ve şerefle
İslam ordularına, halifeye teslim etmiştir.
AK PARTİ İktidarından önce,
yolları, suları, tarımsal alanları olmayan; ekonomisi bitmiş, işsizlik oranı
yüksek, yatırım yapılması düşünülmeyen bir il konumundaydı; AK PARTİ
İktidarıyla birlikte on yıldır Diyarbakır, yüz yıldır alamadığı hizmetleri almıştır.
Diyarbakır’ın bir yıllık
ihracat rakamlarının toplamı son kırk yıllık ihracat rakamlarına eşittir.
Bölge, altıncı bölge ilan edilmiş, 200 yatırımcı organize yatırım için
başvuruda bulunmuş, bunların yatırımdan faydalanmaları için ek olarak organize
sanayi bölgesine 3.500 dönümlük arazi tahsis edilmiştir.
AK PARTİ İktidarında
Diyarbakır kara yolları bütçesi… 2002-2012 yılları arasında 1 milyar TL
harcayarak, belediyelerin bilerek yapmadığı yolları, bulvarları ve çevre
düzenlemelerini biz yapmaktayız. Karadeniz kuzey-güney aksı yolları yapılmakta
ve Diyarbakır’dan Trabzon’a duble yol ve otoban
yapılarak on üç saatlik yol beş saate indirilmektedir.
Diyarbakır’da toplamda üç
baraj yapılmakta olup Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 2002-2012 tarihleri
arasında 1 milyar 350 TL sulama ve kamulaştırma projeleri ile birlikte 6 milyar
TL’lik para harcanmıştır ve harcanmaya devam edilmektedir. Bu projeler bittiğinde sadece Diyarbakır’da
yaklaşık 500 bin hektar arazi sulama alanına geçecek ve 500 bin insanımız tarım
alanlarında çalışacaktır. Diyarbakır dışarıdan işçi ithal edecektir. Aynı
zamanda, ilçelerde kurulan HES ile elektrik üretimi yapılmaya geçilmiştir.
Mevcut havaalanının güney
kısmında uluslararası hizmet verecek 5 milyon yolcu/yıl kapasiteli, 86.800
metrekare, iç ve dış hatlara hizmet veren bir terminal binası yapıyoruz. Bu
alana gümrük müdürlüğünün kurulması da sağlanarak direkt uçuşların yapılması
gerçekleşmiş olacak.
Diyarbakır’ın tüm ilçelerinde
spor merkezleri, kapalı spor salonları, futbol sahaları yaptık. Diyarbakır
merkezde 33 bin kişilik olimpiyat stadı için arazi tahsisi yapıldı, yakın
zamanda temel atma töreni yapılacak.
Kentsel dönüşüm başlatılmış,
modern yapılara insanlarımız taşınmaya başlamıştır. Dicle Vadisi Projesi için
ilgili bakanlıklarca kamulaştırma başlatılmıştır.
AK PARTİ İktidarı döneminde,
on yılda Diyarbakır’da 1.500’ün üzerinde tesis ve projeler açılmış, bu
projelerin toplam maliyeti 3 milyarı geçmiştir. Orta Doğu’ya hitap eden sağlık
merkezleri kurulmuş, 600 yataklı hastane
için de kamulaştırma başlatılmıştır.
Tarihî eserlerimiz tadilat
edilmekte; Artuklu Sarayı, Beşinci Haremi Şerif, Ulu
Cami, Eğil’de bulunan Peygamberler Türbesi tadilatı yapılmıştır.
1,5 milyonluk nüfusuyla
Diyarbakır 5 milyon nüfusa hitap etmektedir. Dicle Üniversitesinin yanı sıra
adını tarihimize altın harflerle yazdırmış olan “Kudüs işgal altındayken ben
nasıl saraylarda yaşarım?” diyerek Kudüs’ü fethedene kadar çadırda yaşamış
büyük komutan Selahattin Eyyubi’nin adıyla, sizlerin onayı ile kurulacak olan
üniversite bölgeye yeni bir ruh katacak, adına yakışır birleştirici rolünü
oynayacaktır. Sırada iki ayrı üniversiteye ait fakülteler ve üçüncü üniversite
vardır.
Teröre en güzel cevap yatırım
ve istihdamdır. Biz ülkeye sadece Diyarbakır’dan bakmıyoruz, biz vatanı sadece
Diyarbakır’dan ibaret görmüyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CUMA İÇTEN (Devamla) - …biz,
Edirne’den Hakkâri’ye, vatanın her karışında hak sahibi olarak gören her
metrekaresini önemseyen bir anlayışa sahibiz. Birileri gibi küçük değil, büyük
düşünüyoruz.
Barış, sevgi, kardeşlik ve
hoşgörü şehrinden sizlere selam getirdik. Buradan da tüm Şehri Diyarbekir’de yaşayan hemşehrilerime
selam söylüyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın İçten.
Gündem dışı üçüncü söz,
sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin sorunlar hakkında söz isteyen Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Özcan.
3.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; her ne kadar gündem dışı sözü bugün Bolu
Milletvekili Tanju Özcan olarak ben almış isem de konuşmayı Tanju Özcan olarak
ben yapmayacağım. Bin üç yüz yirmi üç günden bu yana Silivri’de tutsak olarak
tutulan İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Balbay’ın cezaevinden gönderdiği
konuşma metnini vekâleten sizlerle paylaşmak için bugün buradayım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Başta Sayın Balbay ve Haberal
olmak üzere, haksız şekilde, aylardır, yıllardır tutsak olarak tutulan yüzlerce
vatansevere buradan selam olsun.
Konuşma metnini aynen
sizlerle ve Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.
“Sayın Başkan, yüce Meclisin
sayın milletvekilleri; sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin sorunlar
konusundaki görüşlerimi dile getirmek üzere Silivri’den söz almış bulunuyorum.
İnsanın dört temel hakkı
vardır: Yaşama, barınma, sağlık ve eğitim. İş kazalarındaki olumsuz tablo da
dikkate alındığında, bu dört temel hakkın tümü çalışma yaşamı ve sosyal
güvenlikle ilgilidir. Hükûmet bu konulardaki yasal düzenlemeleri sürekli olarak
‘Ben yaptım, oldu.’ mantığıyla Meclisten geçirmektedir. Ne yazık ki bu
düzenlemelerin büyük çoğunluğu çalışanların aleyhine, sosyal haklarını
kısıtlayıcı niteliktedir. Yakın geçmişteki, hava yolu çalışanlarına grev yasağı
getirilmesine ilişkin yasa değişikliği ilk akla gelen örneklerdendir.
Sayın milletvekilleri,
Hükûmetin, çalışma yaşamını çok yakından ilgilendiren, toplu sözleşme ve iş
yeri örgütlenmesiyle ilgili son değişiklik hazırlığı yeni bir huzursuzluğa ve
belirsizliğe neden olmuştur. Unutulmamalıdır ki iş barışı iç barış kadar
önemlidir. Gelinen noktada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının adını
‘çatışma ve sosyal gerginlik bakanlığı’ olarak değiştirmek hiç de abartı
olmayacaktır. Yeri geldiğinde ‘İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın.’ diyen siyasi iktidar, konu işçilerin, memurların
hakkı olunca şunu uygulamaktadır: ‘Çalışanı ez ki sermayeyle ilişkilerin bozulmasın.’
Sayın milletvekilleri,
Hükûmetin kamu çalışanları arasında uyguladığı ayrımcılık da genel tutumun
tipik bir örneğidir. Bu anlamda, cezaevlerinde görev yapan infaz koruma
memurlarının durumunu Meclis kürsüsünden dile getirmek istiyorum.
Her şeyden önce, sosyal
devlet ilkesini benimsemiş ülkelerde örneğine rastlanmayan, çalışanlar arasında
çok ciddi bir dengesizlik yaratan sözleşmeli personel uygulaması infaz koruma
memurları için de ciddi bir sorundur. İnfaz koruma memurları uygulamada
güvenlik personeli, bordroda ise idari çalışan durumundadır. Bu nedenle de
mesleki yıpranma payı verilmemektedir. Güvenlik sağlamayı gerektiren benzer
mesleklere yıpranma payı veren Hükûmet, infaz koruma memurlarını bu hakkın
dışında tutmaktadır. Çalıştığı kurumdan içeri girerken cep telefonu dâhil
dışarıyla bağlantılı her şeyini kurum içinde bırakan, günde ortalama bin kapı
açıp kapatan, her türlü insanla muhatap olan infaz koruma memurları kendilerini
şöyle tanımlamaktadır: ‘Otuz beş yıla hükümlü, bordrolu mahkûmlar.’ Her gün
defalarca radyasyon etkisi altında kalan infaz koruma memurları emeklilik
sonrasında bu durumun da etkisiyle beklemedikleri hastalıklarla karşı karşıya
kalmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de cezaevine giren bir kişinin cezaevinden çıktıktan sonra yeniden
içeri girme oranı, uygarlık düzeyinde yaşadığımız ülkelerin neredeyse
tamamından daha yüksektir. Bunun bir nedeni de insanlar cezaevinde iken onları
topluma kazandırma çalışmalarının yetersizliğidir. Mesleki sorunları çözülmeyen
infaz koruma memurlarının bu konuda işlev üstlenmesi kabul edersiniz ki çok
zordur. Kaldı ki, bu konuda Adalet Bakanlığının da ilgili bakanlıklarla
koordinasyon kurarak sistemli bir çalışma içinde olduğunu söylemek oldukça
güçtür.
Devletin, işini severek
yapmasını sağlayacağı her çalışan, barış içinde bir çalışma yaşamı, tıkır tıkır işleyen bir devlet, zamanında tamamlanmış
projeler, devletle barışık bir toplum olarak geri dönecektir. Hükûmeti, çalışma
yaşamına bu gözle bakmaya davet ediyorum.
Silivri’den, İzmir Milletvekili
Mustafa Balbay.” (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş milletvekillerine İç Tüzük 60 gereği bir
dakika söz vereceğim.
Sayın Oğan…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 21’inci yıl
dönümüne, PKK’lı teröristlerin Iğdır’ın Karakoyunlu ilçesinin Bulakbaşı köyünde 6 öğretmeni kaçırması olayına ilişkin
açıklaması
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün 18 Ekim 2012; dost ve
kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, “Bir millet, iki devlet” olarak tarif
ettiğimiz Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 21’inci yıl dönümü.
Dolayısıyla da şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına Azerbaycan’ın
bağımsızlığının 21’inci yıl dönümünü kutluyorum.
Bir husus daha var, onu da
dikkatlerinize arz etmek istiyorum: Dün, Iğdır’ın Karakoyunlu ilçesinin Bulakbaşı köyüne PKK’lı teröristler saldırdı ve 6
öğretmenimizi kaçırdı. Öğrencilerimizin, muhtarımızın ve Bulakbaşı
köylülerimizin teröristlere karşı koyması neticesinde PKK’lı teröristler 6
öğretmenimizi geri serbest bırakmak zorunda kaldı. Kendilerini
öğretmenlerimizin yanında siper eden Bulakbaşı
köylülerimize huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum ve bu örnek davranışın bütün
memleketimizde gösterilmesini buradan da dilediğimi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Oğan.
Sayın Öğüt…
2.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ankara-İstanbul arası TEM otoyolunun sürekli
tadilatta olduğuna ve bu duruma bir an önce çözüm bulunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye’de ulaşımın can
damarlarından Ankara-İstanbul arası TEM otoyolu, yapıldığı günden beri sürekli
tadilattadır. Böylesine önemli bir güzergâhta trafik en az 6-7 kere tek şeride
düşmekte ve sürücüleri tehlikeye atmaktadır. Özellikle yıllardan beri yolun
İzmit bölümünde asfalt ve yenileme çalışmaları düzenli aralıklarla sürmektedir.
Bu yolun asfalt yenileme çalışmaları neden sürekli devam etmektedir?
Türkiye’nin en önemli ana arterlerinden olan Ankara-İstanbul TEM otoyolu için,
sürekli yenileme yapmak yerine neden daha dayanıklı ve uzun ömürlü bir malzeme
tercih edilmemektedir? Harcanan paranın, yolda boşa giden akaryakıtın ve
zamanın millî servete zarar verdiği aşikârdır. Bu yola bir an önce kesin bir
çözüm bulunması gerektiğine inanıyorum.
Haydarpaşa-Ankara demir
yolunun iptali vatandaşlarımızı çaresiz tek kara yoluna mahkûm etmiştir.
Vatandaşlarımız zorunlu olarak bu yolu kullanmaktadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Yeniçeri…
3.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türkiye’de bir
yandan yoksulluk, diğer yandan yolsuzluk ve zamların vatandaşın belini
büktüğüne ve Hükûmetin tutumuna ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün dünyada Yoksullukla
Mücadele Günü olarak bir gün kutlanıyor. Türkiye’de bir yandan yoksulluk, diğer
yandan yolsuzluk ve zamlar vatandaşın belini bükmüş durumdadır. Son yapılan
zamlar vatandaşın yaşam kalitesini daha da düşürmüştür. Doğal gaza, elektriğe,
akaryakıta yapılan zam, dar ve sabit gelirli vatandaşların bütçelerini altüst
etmiştir. 2013 kışında vatandaşı kar soğuğundan daha fazla AKP’nin zam ve vergi
soğuğu üşütmektedir. Akaryakıta zam, gerçekte hayatın her alanına yapılan
zamdır. Bugün Türkiye, dünyanın en pahalı etini yiyen, en yüksek vergisini
ödeyen ve en pahalı akaryakıtını tüketen bir ülkedir. Bu rağmen zam ve vergi
sağanağının önü bir türlü alınamamaktadır. Mevcut İktidarın üretim-tüketim
dengesini kurmak gibi, gelir-gider makasını kapatmak gibi bir sorunu yoktur.
İthalat-ihracat, yatırım-tasarruf dengesi diye bir gerçekten İktidarın haberi
dahi bulunmamaktadır. İktidar sıcak para, kaynağı bilinmeyen milliyetsiz para
ve cari açık güzellemeleriyle vatandaşlarına ve yandaşlarına Lale Devri’ni
yaşatmaktadır. AKP İktidarı Türkiye…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yeniçeri.
Sayın Özcan…
4.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu ilinin Dörtdivan ilçesindeki Orman İşletme
Müdürlüğünün 2003 yılından bu yana kapalı olduğuna, mahkeme kararına rağmen
kapatılan 24 orman işletmesinden 13’ünün neden hâlen açılmadığını ve orman
köylüsünün sorunlarını çözecek bir yasal düzenlemenin bu dönem Meclise
getirilip getirilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Bolu ili
Dörtdivan ilçesindeki Orman İşletme Müdürlüğü 2003 yılından bu yana hukuksuz
olarak kapalı tutulmaktadır. 2003 yılında Dörtdivan Orman İşletme Müdürlüğümüz
Türkiye genelindeki 24 orman işletme müdürlüğüyle birlikte kapatılmış, 2006
yılında Danıştayın bu idari işlemi iptal etmesine
karşın aralarında Dörtdivan’ın da bulunduğu 24 işletmeden 13 tanesi henüz
açılmamıştır.
Ben buradan sormak istiyorum:
Açık bir mahkeme kararı olmasına rağmen, kapatılan 24 orman işletmesinden 11’i
açılmasına rağmen, aralarında Dörtdivan Orman İşletme Müdürlüğünün de bulunduğu
13 orman işletme müdürlüğü neden açılmamaktadır? Bunun suç olduğu Sayın
Başbakan ve bakanlar tarafından bilinmemekte midir? Bunun cevabını merak
ediyorum.
Yine bu bağlamda, Hükûmetin,
yıllardır ertelediği orman köylüsünün sorunlarına ilişkin yasal düzenlemeyi bu
dönem Meclise getirip getirmeyeceğini de merak ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özcan.
Sayın Eyidoğan…
5.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, EKB belgesini almak
için tek bir İnternet sitesinden işlem yapılabildiğine, sitenin kapasite
yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşandığına ve bu İnternet sitesinin neden iki
yıldır düzeltilemediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkanım.
Bilindiği üzere, binalarda
enerji kimlik yönetmeliği gereğince EKB belgesi alma zorunluluğu vardır. Tek
bir İnternet sitesinden online olarak yapmak zorunda
olduğunuz bu işlem, sitenin kapasite yetersizliği yüzünden, kısa sürede
yapılacakken bir günden fazla sürmektedir. İki yıldır bu sorun
düzeltilememiştir. İşlemlerin siteden gece geç saatlerde yapılması kurum
tarafından tavsiye edilmektedir. Bir İnternet sitesi server
sorunu iki yılda nasıl çözülemez? Ülkenin insanının emeğine ve zamanına
gerçekten çok yazık oluyor. Bir EKB belgesi alma girişimiyle İnternet sitesi
onlarca kez kilitlenebiliyor. Enerji Verimliliği Daire Başkanlığından neden bu
İnternet sitesinin iki yıl boyunca düzeltilemediğinin ve bugüne kadar yapılan
şikâyetlerin neden dikkate alınmadığının yanıtını istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Eyidoğan.
Sayın Işık…
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, 1 Ocak 2012 - 28 Ağustos
2012 tarihleri arasında zarar görmüş çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle
ilgili Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasında bazı sorunlarla
karşılaşıldığına ve bu sorunların çözümünü talep ettiğine ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bilindiği gibi, Bakanlar
Kurulu kararıyla önce altmış, daha sonra da tüm illerimizi kapsayacak şekilde,
doğal afetler nedeniyle 1 Ocak ve 28 Ağustos 2012 tarihleri arasında zarar
görmüş çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle ilgili bir hak tanınmıştır. Ancak
en son 24 Eylül 2012 tarihinde alınan Bakanlar Kurulu kararına göre 28 Eylül
tarihine kadar başvuru şartı getirilmiştir. Gerek kararın tanıtılması,
duyurulması gerekse birçok çiftçimizin bu süreyi doğru anlamda
değerlendirememesi nedeniyle bugün Türkiye genelinde birçok çiftçi bu haktan
fiilen yararlanamamakta ve uygulamada çok ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır.
Buradan Hükûmetin değerli
kabine üyelerine seslenmek istiyorum: Siz gerçekten çiftçinin borcunu ertelemek
ve katkıda bulunmak istiyorsanız, uygulamada yaratacağı sorunlarla beraber bunu
düşünmek zorundasınız. Bugün çiftçilerin içinde bulunduğu sorunların çözümünü
talep ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Canalioğlu…
7.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Afyonkarahisar’daki patlamada şehit
olan 25 asker için yapılan “doğal afet şehidi” tanımının çok yakışıksız
olduğuna ve bunun düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Afyonkarahisar’daki patlamada
-biri de Trabzonlu olan- 25 şehit asker evladımız için yapılan “Doğal afet
şehidi” tanımı şehit ailelerini derinden yaralamış ve acılarına acı katmıştır.
Evlatlarını askerlik gibi ulvi bir göreve yollarken eğlenceler tertip eden,
dualarla uğurlayan ailelerimizin çocuklarını teslim ettikleri karargâhlarda
onların can güvenliğini sağlayamayanlar Allah indinde şehit sayılan
evlatlarımıza “doğal afet şehidi” gibi bir rütbenin verilmesi çok anlamsız
olmuş ve yakışık almamıştır. Şimdi de acılara acı katan böyle bir söylemin
düzeltilmesine çalışılıyor. Hiç askerlik ocağında cephane patlaması doğal afet
sayılır mı? Şehitlerimize bu unvan verilirken düşünülerek bu unvanın verilmesi
ve yürekleri yakan bu unvanın düzeltilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Ağbaba.
8.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Cafana köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Geçtiğimiz günlerde,
Malatya’ya 17 kilometre uzaklıkta yedi yüz yıllık tarihi olan 180 haneli Cafana köyünü, Görgü köyünü ziyaret ettim. Köyün
kanalizasyonu var, foseptik köyün merkezinde, foseptiği yetersiz ve köyün içine akıyor foseptik. Ankara yolundan geçerken bu köye geldiğinizi
oluşan kokulardan anlıyorsunuz. Kanalizasyon kokusu maalesef köyü ve birçok
çevreyi kaplamış durumda. Bundan dolayı oluşan pislikten ve sinekten çocuklar
sabaha kadar uyuyamıyor, çocuklar hasta oluyor. Köyde bulunan okula yedi köyün
çocuğu geliyor ve su maalesef günde bir buçuk saat akıyor ve çocuklar ellerini
yıkayamıyor, hasta oluyor. Şu anda Cafana köyü salgın
hastalıkla karşı karşıya. Köyde otuz beş ev icralık, köyün devletle ilişkisi
köye gelen icra kağıtları, şu anda siyasetçiyle
ilişkisi ise seçim zamanı. Cafanalılar diyorlar ki:
“Sizde hiç vicdan yok mu ülkeyi yönetenler?” Ve yine diyorlar ki: “Oyumuz size
haram olsun.”
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Kurt.
9.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’in Mihalgazi ilçesinin Alpagut beldesinde yaşanan hortum felaketi nedeniyle zarara
uğrayan çiftçilerin bu zararlarının giderilmesini dilediğine ilişkin açıklaması
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ramazan Bayramı’ndan bir
hafta kadar önce Eskişehir’in Mihalgazi ilçesine bağlı Alpagut
beldesinde bir hortum felaketi oldu ve temel gelirleri tarım olan köylülerin
tüm ürünleri telef oldu. Ancak buna karşı ne özel idare ne belediye ne de
Hükûmet tarafından hiçbir yardım, hiçbir destek sağlanmadı. Bunun bilinmesini
ve bir an önce bu Alpagutluların zararının
giderilmesi için çaba gösterilmesini diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kurt.
Sayın Çelik…
10.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, cezaevlerinde siyasal olduğu kadar insani bir
krizin de yaşandığına dikkat çekmek istediğine, otuz yedi gündür süren süresiz
dönüşümsüz açlık grevinde hayati riskin söz konusu olduğuna ve Meclisin bu
konuya el atması gerektiğine ilişkin açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 126 bin hükümlü ve tutuklunun yaşadığı cezaevlerinde
siyasal olduğu kadar insani bir krizin de yaşandığını öncelikle dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Yüzlerce siyasi tutsak, iki temel taleplerinin karşılanması
hâlinde Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümünün mümkün olabileceğine
vurgu yapmak adına otuz yedi gün önce başlattıkları süresiz dönüşümsüz açlık
grevindeler. Süresiz dönüşümsüz açlık grevinin hayati riski artık söz konusu ve
geriye dönülmez noktada ölümcül bir tarihe de işaret etmektedir. Bu açıdan,
öncelikle demokratik kamuoyunun dikkatine, sonrasında da Meclisin bu konuya el
atması yönlü ricalarımı iletmek için söz aldım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çelik.
Sayın Dora…
11.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, ilköğretim 10’uncu sınıfta okutulan tarih dersi
kitabında Süryaniler ve Ermenilerle ilgili kısmın insan haklarına aykırı bir
dille yazıldığına ve bunun çıkarılması için insan haklarına duyarlı herkesi
göreve çağırdığına ilişkin açıklaması
EROL DORA (Mardin) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
İlköğretim 10’uncu sınıfında
okutulan ders kitabının Süryaniler ve Ermenilerle ilgili kısmı açık ve net bir
şekilde insan haklarına aykırı bir dille yazılmıştır. Kitabın içinde nefret
söylemini barındıran, Süryanileri ve Ermenileri karalayan düşünceler
içermektedir. Nefret söylemi herkesi ilgilendiren bir meseledir. Nefret söylemi
içeren bu müfredat sadece Süryanileri ve Ermenileri değil, bütün insanlığı
ilgilendirmektedir. Vatandaşlarımız arasındaki ilişkileri zedeleyen bu
müfredatın tarih kitaplarından çıkarılması için insan haklarına duyarlı,
demokratik düşünceye sahip, evrensel düşünceleri benimseyen, başta
milletvekillerimiz olmak üzere herkesi göreve çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dora.
Son olarak Sayın Ediboğlu…
12.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin Bağlar
Mahallesi’nde Mehmet Kılıç adlı vatandaşla Suriyeli muhalifler arasında yaşanan
ve adliyeye intikal eden olay hakkında İçişleri Bakanlığından açıklama
istediğine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün sabaha karşı, Hatay
Reyhanlı ilçesinde, Bağlar Mahallesi’nde Mehmet Kılıç isimli şahsın evini
basan, çok sayıda araçla oraya gelip basan Suriyeli muhalifler, oradaki
Suriyeliyi rejim yanlısı olduğu gerekçesiyle kaçırıyorlar. Ardından, o 2
Suriyeli vatandaşı ağırlayan, evinde konuk eden Mehmet Kılıç isimli vatandaş
yakınlarıyla birlikte, Suriyeli sığınmacıların da kaldığı, orada kiraladığı
evleri basarak, onların eşlerini ve çocuklarını rehin alarak o 2 kişiyi geri
getirmesini talep ediyor. Birkaç saat sonra o 2 kişi serbest bırakılıyor. Olay
adliyeye intikal etti, İçişleri Bakanlığından bu konuda açıklama bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ediboğlu.
Gündeme geçiyoruz sayın
milletvekilleri.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin,
Afyonkarahisar ilinde mermer ve doğal taş üretiminde, işlenmesinde ve mermer
kaynaklarının verimli kullanılmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/379)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Afyonkarahisar ilinde mermer
ve doğal taş üretiminde, işlenmesinde ve mermer kaynaklarının verimli
kullanılmasında yaşanan sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi, destekleme
yolarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması
amacıyla Anayasa'mızın 98'inci, İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte
yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
2) Muharrem Varlı (Adana)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
6) Ali Öz (Mersin)
7) Koray Aydın (Trabzon)
8) Enver Erdem (Elâzığ)
9) Emin Çınar (Kastamonu)
10) Alim
Işık (Kütahya)
11) Mehmet Erdoğan (Muğla)
12) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
13) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
16) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17) Ali Halaman
(Adana)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Mehmet Günal (Antalya)
20) Reşat Doğru (Tokat)
21) Mustafa Kalaycı (Konya)
22) Sümer Oral (Manisa)
Gerekçe
Dünyanın en zengin doğal taş
rezervlerinin bulunduğu Alp kuşağında yer alan ülkemiz, renk ve mineral
çeşitliliğine sahip mermerler açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir.
Marmara ve Ege bölgesi başta olmak üzere, Trakya'dan Doğu Anadolu'ya kadar tüm
coğrafi bölgelerde 589 milyon m3 görünür, 1.545 milyar m3
muhtemel ve 3.027 milyar m3 mümkün rezerv olmak üzere toplam 5.161
milyar m3 mermer rezervi bulunmaktadır. Dünya mermer piyasası yıllık
15 milyar dolarlık bir pazar oluşturmaktadır. Ancak bir mermer cenneti olan
ülkemiz bu pastadan potansiyeli ölçüsünde pay alamamaktadır. Afyonkarahisar,
ülkemizde en yoğun üretim yapılan il olmakla birlikte, henüz mevcut
potansiyelin çok küçük bir dilimi değerlendirilebilmektedir. Rezerv
dağılımı içinde Afyon'un payı yüzde 12,2 civarındadır. Toplam mermer rezervi
600 milyon m3 olarak tahmin edilen Afyonkarahisar'da yıllık üretim
kapasitesi 6,9 milyon m3 civarında olmakla birlikte, mermer
çıkarılması ve işlenmesi sürecinde yüzde 30'lara varan kayıplar oluşmaktadır.
200'ün üzerinde fabrika-atölye bulunan Afyonkarahisar’da mermerin ihracatında
sürekli bir artış trendi olmasına rağmen; Afyonkarahisar’da direkt olarak 4100
kişinin, ülkemizde 100.000 kişinin doğrudan, 2.000.000 kişinin ise dolaylı
olarak istihdam edildiği sektörün gelişebilmesi için;
• Mermer sektörüyle ilgili
dış ticaret şirketlerinin kurulması,
• Mermer sektörüne yönelik
mali kontrol ve fiyat politikası tekrar gözden geçirilmesi,
• Mermer ocakları ve mermer
fabrikaları modern teknolojiden maksimum seviyede yararlandırılması,
• Mermerciliğin önünde büyük
sorunlar yaratan mevzuatın acilen yeniden düzenlenmesi,
• İstihdamı ve mermer
üretimini artırabilmek için öncelikle uygulanan yüksek kredi filiz oranlarının
düşürülmesi ve kredilerin sağlıklı hale sokulması,
• Ocak ve fabrikaların
bilimsel, tekniğe dayalı olarak profesyonel ekipler tarafından oluşturulması,
üniversite-sanayi iş birliği yapılması gerekmektedir.
Afyonkarahisar'daki mermer ve
doğal taş üretiminde ve ihracatında yaşanan sorunların ve çözüm yollarının
tespiti için gerekli altyapılar ve bununla ilgili yasal düzenlemelerin
yapılması, fizibilite ve araştırma raporlarının oluşturulabilmesi sorunların ve
alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98’inci ve TBMM iç tüzüğünün
104 ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ederim.
2.- Ankara
Milletvekili Sinan Aydın Aygün ve 31 milletvekilinin, çek mağduru durumuna
düşen esnaf ve tüccarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/380)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın 98, içtüzüğün 104
ve 105 maddeleri gereği, 2003 yılından beri yürürlükte olan mevzuat nedeniyle
çek mağduru durumuna düşmüş esnaf ve tüccarlarımızın bu mağduriyetlerinin
giderilmesi için, alınması gereken önlemlerin tespiti ve bu mağduriyetten
etkilenen ailelerin düştüğü olumsuz durumların belirlenmesi ve çözüm yollarının
araştırılması amacıyla bir meclis araştırması açılması için gereğinin
yapılmasını arz ederiz.
1) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
2) Veli Ağbaba (Malatya)
3) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
4) Celal Dinçer (İstanbul)
5) Bülent Tezcan (Aydın)
6) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
7) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
8) Haydar Akar (Kocaeli)
9) Bülent Kuşoğlu (Ankara)
10) Sakine Öz (Manisa)
11) Mahmut Tanal (İstanbul)
12) İzzet Çetin (Ankara)
13) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
14) Erdal Aksünger
(İzmir)
15) Hurşit Güneş (Kocaeli)
16) Süleyman Çelebi (İstanbul)
17) Mevlüt
Dudu (Hatay)
18) Refik Eryılmaz (Hatay)
19) Ali Özgündüz (İstanbul)
20) Ömer Süha Aldan (Muğla)
21) Kemal Ekinci (Bursa)
22) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
23) Adnan Keskin (Denizli)
24) Uğur Bayraktutan
(Artvin)
25) Gürkut
Acar (Antalya)
26) Arif Bulut (Antalya)
27) Emine Ülker Tarhan (Ankara)
28) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
29) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
30) Haluk Eyidoğan
(İstanbul)
31) Sedef Küçük (İstanbul)
32) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
Gerekçe:
Karşılıksız çek keşide etmek
fiili, 2003 yılından itibaren adli para cezasını gerektiren bir suç olarak
kabul edilmiş ve hâlen yürürlükte bulunan 5941 sayılı çek kanununda da adli
para cezası ve güvenlik tedbiri yaptırımlarını gerektiren bir suç olarak düzenlenmiştir.
2008 yılından itibaren ortaya
çıkan global krizin ülkemizi de olumsuz etkilemesi
sonucunda, bir çok tüccar ve esnafımız ödeme sıkıntısı içine düşmüştür. Kanunun
uygulanmasından ötürü bu kişiler, aynı zamanda çek mağduru olarak
adlandırılmaktadır.
2011 yılı rakamlarına göre;
Yerel mahkemelerde çek
nedeniyle 405.704 davanın açılmış olduğu,
53.544 çek dosyasının
Yargıtay'da karara bağlanmak üzere beklediği,
163.621 dosyanın Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığında incelendiği bilinmektedir.
Mahkûm olduğu adli para
cezası nedeniyle devlete olan borcunu ödeyemediği için hâlen binlerce kişi
cezaevlerinde yatmakta olup, iş imkânlarını ve borç ödeme kabiliyetlerini
kaybeden bu kişiler nedeniyle binlerce aile de mağdur edilmiş bulunmaktadır.
Bu mağduriyetlerin giderilmesi
amacıyla, 5941 sayılı kanunda değişiklik yapılması için 23.09.2011 tarihinde
TBMM Başkanlığına kanun teklifi vermiş olmama rağmen, bu konuda hükûmet
herhangi bir girişimde bulunmamıştır.
Bu nedenle; kanunun
uygulanmasından ötürü hâlen cezaevlerinde hapis yatan kaç kişinin bulunduğunun
tespiti, çek mağduriyeti nedeniyle ekonomik sebeplerden dolayı kaç ailenin
boşanmak suretiyle aile birliğinin parçalandığının öğrenilmesi, bu yüzden
parçalanan ailelerin çocuklarından kaçının suça karışmak zorunda bırakıldığının
tespiti amacıyla gerekli araştırmaların yapılması zorunluluk hâline gelmiştir.
Tüm bu incelemelerin
yapılarak rapora bağlanması ve böylece Hükûmetin görev ve sorumluluğunun
gereğini yapması, bu konuda ihmal ve sorumluluğa yol açan sebeplerin ve
alınması gereken önlemlerle birlikte mevzuatta yapılabilecek değişikliklerin
tespiti sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır.
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve 33 milletvekilinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkını kullananlara karşı kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımı
nedenleri ile düşünce ve ifade özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının
korunmasıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Demokratik bir toplumun temel
değerlerinden bir tanesi de toplantı ve gösteri hakkıdır. Avrupa insan Hakları
Sözleşmesi'nin 11 ve Anayasamızın 34. Maddesinde de tanımlanan bu hak
çerçevesinde, her insan önceden izin almaksızın, barışçıl bir şekilde toplantı
ve gösteri hakkını kullanarak, fikirlerini ifade etme, kamu yönetimine yönelik
eleştirilerini söyleme ve toplumsal sorunlara yönelik rahatsızlığını ifşa etme
hakkına sahiptir. Bu hak ile demokratik bir toplumda kamuoyunun denetimi görevi
yerine getirildiği gibi, açık bir toplumda kamu yönetimine yönelik
hoşnutsuzlukların da toplumla paylaşılması garanti altına alınmıştır.
Anayasamızın 2. Maddesi
çerçevesinde demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye'nin kamu
düzeninin unsurlarından olan toplantı ve gösteri hakkının korunması, bu hakkın
kullanılmasının uygulamada zorlaştırılmaması, bu hakkı kullananlara herhangi
bir tecavüzün ortaya çıkmaması, kamu düzeninin de korunması anlamına
gelmektedir. Kamu düzenini korumakla yükümlü olan kamu görevlilerin de buna
hassasiyet göstermesi beklenir.
Bu kapsamda, 11 Kasım 2011
tarihinde Van'da içinde bulundukları koşulları kamu görevlilerine anlatmak
isteyen vatandaşlara karşı orantısız şiddet uygulanmış, temel haklarını
kullanmaları engellenmiştir. Daha önce de, 19 Ekim 2011
tarihinde Ankara'da terörü protesto etmek isteyen Gaziler, 12 Ekim 2011
tarihinde bir üniversitenin açılış töreninde hükümeti protesto etmek isteyen
öğrenciler, 5 Eylül 2011 tarihinde Gerze'de köylüler, Erzurum ve Hopa'da
yaşananların dışında farklı zamanlarda yaşanan sayısız olayda işçiler, sivil
toplum üyeleri hatta avukatlar orantısız şiddete maruz kalmış, haklarını
Kullanmaları bu yolla engellenmiştir.
12 Ekim 2011 tarihinde
açıklanan AB İlerleme Raporu'nda da bu konuya yer verilmekte, orantısız güç
kullanımının devam ettiği belirtilerek, bunun da bir hak ihlali olduğu ortaya
konulmaktadır. Şüphesiz bu hak ihlalinin giderilmesi ülkemizdeki demokrasi
standardının da yükselmesi anlamına gelecektir.
Bu nedenlerle, kolluk
kuvvetlerinin orantısız güç kullanım sebeplerinin bulunması, kolluk
kuvvetlerini orantısız güç kullanmaya sevk eden her türlü kurum içi ve kurum
dışı nedenin araştırılması, vatandaşların temel haklarından düşünce ve ifade
özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının korunmasının garanti altına
alınması, buna ilişkin sorunların tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca, bir meclis
araştırması açılması için gereğini saygılarımla arz ederim.
1) Umut Oran (İstanbul)
2) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
3) Faik Tunay (İstanbul)
4) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) Veli Ağbaba (Malatya)
7) Ali Demirçalı (Adana)
8) Muharrem Işık (Erzincan)
9) Ömer Süha Aldan (Muğla)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) İlhan Demiröz (Bursa)
13) Bülent Tezcan (Aydın)
14) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
15) Sakine Öz (Manisa)
16) Erdal Aksünger (İzmir)
17) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
18) Hurşit Güneş (Kocaeli)
19) Haydar Akar (Kocaeli)
20) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul)
21) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
22) İhsan Özkes (İstanbul)
23) Sena Kaleli (Bursa)
24) Ali Özgündüz (İstanbul)
25) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
26) Aylin Nazlıaka (Ankara)
27) Gürkut
Acar (Antalya)
28) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
29) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
30) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
31) Sedef Küçük (İstanbul)
32) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
33) Candan Yüceer (Tekirdağ)
34) Recep Gürkan (Edirne)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP
Grubunun, 3/2/2012 tarihinde Ankara Milletvekili
Levent Gök ve arkadaşlarının Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün
vasiyetine aykırılıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 18/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
18/10/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 18.10.2012
Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Levent
Gök ve arkadaşları tarafından, 03.02.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına "Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün
vasiyetine aykırılıkların araştırılarak alınması gereken önemlerin
belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (242
sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 18.10.2012 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grubu önerisinin lehine Ankara Milletvekili Levent Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada görüşeceğimiz
Meclis araştırması önergemiz, esasında tüm milletvekillerimizin oy birliğiyle
kabul etmesi gereken bir önerge. Cumhuriyetimizi kuran ve bu yüce Meclisi kurup
bizlere de içinde
bulunma fırsatı sunan Büyük Atatürk’ün devlete bağışladığı Atatürk Orman
Çiftliğinin, şu ana kadar hibe dışında kullanım tasarruflarının saptanması ve
bundan sonra yapılacak düzenlemelere ilişkin bu önergeye bütün
arkadaşlarımızın, Atatürk’ü seven herkesin oy vereceğini ve bu önergenin kabul
edileceğini umuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolar, siyasal alanda
kazandıkları başarıları sürekli hâle getirecek ekonomik modelin gerekliliğini
her defasında dillendirmişlerdir. Bir yandan modern siyasal kurumlar hayata
geçirilirken, diğer yandan bu siyasal kurumları besleyecek ekonomik model
olarak kırsal ve kentsel alanda sanayileşme ön plana çıkartılmıştır. Türkiye
Cumhuriyeti, hem kent ve hem kır yaşamında sanayileşmeye dayalı bir kalkınma
modelini ön plana çıkartan bir modeli öngörmüştür. Atatürk Orman Çiftliği
Projesi de Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma politikasının hem mekânsal hem de
hukuki bir görünümüdür.
Atatürk Orman Çiftliği, 5
Mayıs 1925 tarihinde, Ankara’da, önce 20 bin dekar, sonra yeni arazilerin satın
alınmasıyla 55.470 dekarlık arazi üzerine, Mustafa Kemal Atatürk tarafından
kurulur.
Çiftliğin kuruluş amaçları,
hububat cinslerinin ıslahı için İç Anadolu Bölgesi koşullarına uygun yeni
türlerin araştırılması, hayvancılığın geliştirilmesi, elde edilen tarım
ürünlerinin işlenmesi, bilimsel yöntemlerle ağaçlandırma çalışmalarının
yapılması, makineli tarıma geçiş ve Ankara halkının gezeceği, eğleneceği
sosyal, kültürel alanların oluşturulmasıdır.
İlk dönemlerde adı “Orman
Çiftliği” ve “Gazi Çiftliği” olan Atatürk Orman Çiftliği arazisinin bir bölümü
ilk kuruluş sırasında bataklıktır. Önemli bir bölümü tarıma elverişli olmayacak
kadar tuzludur, azot ve fosfat açısından çok yetersizdir. Ancak, yapılan
gayretli ve bilimsel çalışmalarla alanın önemli bir bölümü tarıma elverişli bir
duruma getirilir.
Atatürk, kurduğu bütün
çiftliklerini, bu arada, kurduğu Atatürk Orman Çiftliğini, kuruluş amaçları
çerçevesinde yönetilmesi umuduyla, 11 ve 13 Haziran 1937 tarihli iki yazısıyla
hazineye bağışlar. Bağıştan sonra, 1 Ocak 1938 günlü, 3308 sayılı Yasa ile
kurulan Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu bütün taşınmazları devralır, Orman
Çiftliği “Gazi Orman Çiftliği” olur.
Atatürk’ün bağışladığı
çiftlikler bu statülerini yalnızca on bir yıl sürdürebilir. Çiftliğin özelliği
dikkate alınarak 24 Mart 1950 tarihinde “Atatürk Orman Çiftliği” adı altında
Tarım Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip bir kuruluş oluşturulur.
Çiftliğin korunmasına yönelik yasa maddelerine rağmen çiftlik arazisi sonraki
yıllarda pek çok kamu ve özel kuruluşun iştahını kabartır, Ankara’nın
büyümesiyle birlikte kentin yoğunlaşan altyapı gereksinmesi ve rant baskıları çiftliği olumsuz yönde etkiler. Bu arazi talepleri
sonucu, –dikkatle dinlemenizi isterim sayın milletvekilleri- kurulduğunda
55.470 dekar olan Atatürk Orman Çiftliği arazisi günümüzde 33.487 dekara
inmiştir. Bu arazi geçtiğimiz yıllar içerisinde yasa ile,
devir ya da satış yoluyla arazi varlığının yaklaşık yüzde 42’sini kaybetmiştir.
Buna, kiraya verilen alanlardaki amaç dışı kullanımlar da eklenince bu oran
yüzde 50’ye çıkmaktadır.
Atatürk Orman Çiftliği daha
sonra 1992 yılında doğal ve tarihî sit alanı ilan edilmiş ve buna ilave olarak
da birinci derece sit alanı olarak ilan edilmiştir. Ama bu kararlar bile
Atatürk Orman Çiftliği arazisinin bütünlüğünü korumaya yetmemiştir. Buralarda
yaşanan arazi kaybı çiftlik arazisinde mülkiyet sorunlarını da doğurmuştur.
Arazi bütünlüğünü yitiren Atatürk Orman Çiftliği 2007’de kabul edilen planlarla
da tamamen yok edilmek istenmektedir. Hem kentsel rantın
hem de büyüyen kentin baskısı altında kalan Çiftliğin mekânsal ve tarihsel
dokusu zedelenmektedir.
İçinden geçtiğimiz bu dönemde
Atatürk Orman Çiftliği arazisinin geleceği, yerel yönetimlerin borcu borçla
kapattıkları küresel ekonominin dengelerine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin
hukuk dışı planlama ve yönetim anlayışına terk edilmiştir. En son olarak, Orman
Genel Müdürlüğü, mülkiyetinde bulunan Atatürk Orman Çiftliği Gazi Tesisleri
alanını birinci derece doğal ve tarihî sit alanı koruma alanından çıkarttırarak
üçüncü derece doğal ve sit alanı olarak tescil edilmesini istemiştir. Bunun
üzerine Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca 10 Ağustos
2011 tarihli kararla 46 hektarlık alan, birinci derece sit alanından üçüncü
derece sit alanına düşürülmüştür. Yine, Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Komisyonu Yenimahalle ilçesinde birinci derece doğal ve tarihî sit alanı
içerisinde yer alan, mülkiyeti Atatürk Orman Çiftliği ve Ankara Büyükşehir
Belediyesine ait yaklaşık 7 hektarlık alanı birinci dereceden üçüncü derece sit
alanına tekrar düşürmüştür. Bu alan, 24 Şubat 2012 tarihinde Orman Genel
Müdürlüğü Gazi Tesisleri alanının Başbakanlık hizmet binası yapılmak üzere
TOKİ’ye devredilmesiyle ayrı bir hukuki boyut kazanmıştır ve Orman Genel
Müdürlüğü ve TOKİ arasında imzalanan anlaşma gereğince buraya Başbakanlık
hizmet binası yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, şu
gördüğünüz fotoğraf nisan ayında çekilmiştir. İşaret ettiğim yerde hiçbir
yapılaşma ve yapılan herhangi bir tasarruf bulunmamaktadır ama tam beş ay
sonra, gördüğünüz gibi, şu alanda Başbakanlık sarayının inşaatının temelleri
yükselmiştir. Yine geçtiğimiz günlerde çektiğimiz fotoğraflarda da görüyorsunuz,
Atatürk Orman Çiftliğinin tam kalbinde Başbakanlık sarayı yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Başbakanlık sarayının yapıldığına dair şu ana kadar basında herhangi bir
bilgilendirme notu duydunuz mu? Bu alan tam Atatürk Orman Çiftliğinin ciğeri
olarak bilinen bir yerde bulunmakta ve halktan kaçırılarak bir inşa
yapılmaktadır. 10 metrekarelik bir binanın dahi temel atma törenini cafcaflı
törenlerle yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli bir kurumu olan
Başbakanlık binasının temel atma töreninin yapılmayışına niçin gerek duydunuz?
Niçin bu tören yapılmamıştır, ne gizlenmiştir halktan…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz
temel atma töreni yapmıyoruz, açılış yapıyoruz.
LEVENT GÖK (Devamla) – …ve bu
yer seçilirken Atatürk Orman Çiftliği niçin seçilmiştir? Görüldüğü gibi,
Atatürk’ün mirası bizzat Başbakanlık tarafından ve ciddi oranda tahrip ve yağma
edilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Atatürk vasiyetnamesinde “Tasarrufum altındaki bu çiftlikleri bütün tesisat,
hayvanat ve demirbaşlarıyla beraber hazineye emanet ediyorum.” demiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hazineye yaptığı bağış konusu arazi, Mustafa Kemal
Atatürk’ün bağış senedinde yer alan iradesi ve buyruğu yönünde kullanılabilir.
Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk Orman Çiftliğini bir tarım işletmesi olarak bir
bütün içinde kullanılmak üzere hazineye bağışlamıştır. Bu yüzden Atatürk Orman
Çiftliği bağış senedi gereği modern bir tarım işletmesi olarak Ankara kentine
dönük, onun ihtiyaçlarını karşılamak üzere ancak kullanılabilir. Hazine, bu Çiftliğin
bu niteliğini bozacak yasal ya da idari tasarruflar yapamaz. Çiftlik, ancak
tarımsal sanayi, tarım ürünleri üretimi odaklı olarak kullanılabilir. Mustafa
Kemal Atatürk’ün yaptığı bağışı ancak bu şartlarla kullanabiliriz. Anayasal
olarak korunan bu hak, mülkiyet ve miras haklarının devamı ve gereğidir. Devlet
ve özel kişiler için kurulmuş ve bu şekilde korunan koruma kurallarına herhâlde
Mustafa Kemal Atatürk de dâhil edilmelidir. Yasa koyucu Atatürk Orman
Çiftliğiyle ilgili olarak 5669 sayılı Kanun’da olduğu gibi Atatürk Orman
Çiftliğinin ancak yönetimini belirleyebilir. Bunun dışında başka bir seçeneği
yapma şansı bulunmamaktadır. Sivil toplum örgütleri, Atatürk Orman Çiftliğinin
kültürel peyzaj alanı ve ayrıca dünya miras listesine dâhil olması yönünde
başvurularda bulunmuşlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ümüze sahip
çıkıp çıkmayacağımızı birazdan burada yapılacak konuşmalar ve oylamalarla bir
kez daha kanıtlayacağız. Sizlerden fazla bir şey istemiyoruz, Mustafa Kemal
Atatürk’ün kendi rızasıyla bağışladığı ve devlete bağışladığı ve tarımsal amaç
kullanılmasıyla ilgili bıraktığı arazinin bugüne kadar olan hibe dışı
kullanımların tespiti ve bundan sonra alınacak sağlıklı düzenlemelerin belirlenmesi
amacıyla bu önerge verilmiştir.
Bu önergeyle Mustafa Kemal
Atatürk’e ve onun bütün arkadaşlarına bir kez daha sahip çıkacak kararlılığı
gösterecek yürekli milletvekillerini bu Meclis çatısı altında görmek istiyor,
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gök.
Aleyhine, Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; usulen aleyhte denildi ama ben üzerinde konuşacağım çünkü İç Tüzük’ümüzün bir ayıbı bu; iki lehte, iki aleyhte. Niye
üzerinde konuşma olmasın?
Burada, aslında sözlerime
başlarken diyecektim ki Atatürk Orman Çiftliği AKP’nin çiftliği midir? Fakat
bir araştırdım, AKP’den önce çiftlik hâline getirilmiş yani Atatürk Orman
Çiftliği kurulduktan sonra, vasiyetle de hazineye geçtikten sonra, gelen her
hükûmet Çiftliği çiftlik olarak kullanmış hakikaten. Başlamışlar…
VELİ AĞBABA (Malatya) – En
çok da AKP’nin çiftliği oldu ama bu dönemde.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Şimdi, kim ne kadar pay almış, ona biraz değineceğim. 38-50 yılları arasında
başlanıyor, o dönemde başlanıyor çiftliğin arazilerine el konulmaya. Sonra 76
yılında ve en son 94 yılında özelleştirmenin acımasız müdahalesi var. Sümerbank
gidiyor, Tekel Genel Müdürlüğü, Zirai Donatım Kurumu gidiyor. Bu kuruluşlar ve
arazileri satışa çıkarılıyor. Ama yakın zamana geldiğimizde, 2005 yılında,
bütün bunların toplamı kadarını da AKP Hükûmeti yapıyor. Yani bütün o döneme ilişkin
yapılanların… Her ne kadar sit alanı durumuna getirilse de bakıyoruz ki o
kadarına müdahale eden bir Hükûmetle karşı karşıyayız.
Şimdi, burada, bir mirasyedi
zihniyeti var yani Ankara gibi bir bozkırda yemyeşil geniş bir alan. Buna TEMA
Vakfından, tarihî, kültür, üretim açısından zaman birçok yönleriyle önemini,
bir şehrin açısından değil Türkiye açısından önemli bir Atatürk Orman
Çiftliğinde, değişimler hep halka sorulmadan yapılmış ve sit alanı ilan
edildikten sonra sit, olmuş TOKİ’nin transit alanı. Hakikaten, TOKİ
imparatorluğu ayrı bir olay. Ama “sit” denince TOKİ için “transit” anlamına
geliyor. Ne sınır tanıyor ne imar tanıyor ne vasiyet tanıyor ne hazine tanıyor
ne planlama tanıyor. TOKİ, buldozer gibi girdiği yere her şeyi yapıyor. Yani,
mimar mühendis odaları bu konuda duyarlılık çağrısı yapmış, imza kampanyaları
açmış, diğer kurumlar dava açmış, TEMA ağaçlarla ilgili bir sürü çalışma
yapmış.
Ve “Köylü milletin
efendisidir.” sözü döne dolaşa “TOKİ milletin patronudur.” sözüyle özdeşleşmeye
başlamış. Burada, bu kadar şey yapıldıktan sonra, eh Başbakan da bir “küçük
Beyaz Saray” yapacakmış, yapabilir. Ankara’ya da bir soralım mı, halka bir
soralım mı, burada yaşayan insanlara? Yok.
Ama Atatürk Orman Çiftliğinde
daha farklı şeyler de var. Bunun araştırılmasında yarar yok mu arkadaşlar? Var.
Bunun doğru dürüst planlanmasında yarar yok mu? Var. E, Meclis de yakından
bağlantılı bir kuruluş olduğuna göre, Meclisin bu kararı verip bununla ilgili
bir araştırma yapmasında yarar var mı? Var. E, o zaman biz de grup olarak böyle
bir araştırma açılmasından yana oluruz. Niye karşısında olalım ki? Yeşilliğe,
çevreye, doğaya, üretime, ekolojiye, bilmem neye ilişkin ne varsa, bizim
açımızdan desteklenmesi gereken bir yaklaşımdır.
Kala kala, bakıyorsunuz, işte
metropol kentlerde “yeşillik” adına mezarlıklar kalmış veya askerî birliklerin
olduğu yerler kalmış; bir de Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği kalmış. E onları
da kaldırırsanız tam bir ören yere döner. Bu açıdan, Cumhuriyet Halk Partisinin
getirdiği bu araştırma önergesiyle ilgili olarak düşüncemiz, bunun gerçekten
araştırılmasında yarar olduğu konusundadır.
Ben burada çok fazla detaya,
kentsel yenileme hukukuna, oradaki hayvanat bahçesinin durumuna falan filan
girmeye gerek duymuyorum çünkü eğer bir araştırma olacaksa bunların bütünü
üzerinden yapılır ve sağlıklı bir sonuca gidilir.
Değerli milletvekilleri, ben
bir iki noktada dikkatinizi çekmek istiyorum. Biliyor musunuz, şu an 53
cezaevinde 423 kişi açlık grevinde otuz yedinci günde ve Türk Tabipleri Birliği
bu açlık grevindekilerle ilgili kritik eşiğin aşıldığını söylüyor.
Şimdi, 423 kişinin bu açlık
grevi, yine tarihimizin en kitlesel açlık grevi, sınırsız ve 1980 yılından bu
yana 144 kişi açlık grevlerinde yaşamını yitirmiş ve bu açlık grevi giderek
yaygınlaşıyor. Dün de Mardin Cezaevinde kalan Şırnak Milletvekilimiz -ki
Mecliste olması gereken milletvekilimiz- dayanışma amaçlı olarak açlık grevine
başlamıştır. Düşünebiliyor musunuz, Meclisin bir üyesi 15 Ekim tarihi
itibarıyla açlık grevine başlamıştır. Bu Meclisin bir İnsan Hakları Komisyonu
yok mu arkadaşlar? Yani illa size mektup mu gelsin, talep mi gelsin? Yani
gazeteler size resen hareket etme imkânı vermiyor mu? Bir komisyon üyesi dahi
vicdanının sesini yükselterek bunu bir talep hâline getirip pekâlâ
cezaevlerinin birkaçında -önemli olanlarda- Türk Tabipleri Birliği uzmanlarını
da yanına alarak bir görüşme yapabilir, “Niçin açlık grevindesiniz?” diye
sorabilir, sorduğu zaman da cevabını alır, çok net.
Ne diyor açlık grevindekiler?
“Bir, tecrit kalksın; iki, ana dilde savunma ve eğitim olsun; üç, müzakereler
başlasın.” diyor. Şimdi, bu üç tane, olabilirliği olan, meşruiyeti olan bu
taleplerle ilgili, zindanlarda açlık grevine bedenini yatırmaktan başka imkânı
olmayan bu tutukluların sesini eğer bu Meclis 21’inci yüzyılda duymuyorsa bir
insanlık ayıbıyla karşı karşıyayız.
Sayın Başbakan diyor ki:
“Eğer kan duracaksa İmralı’yla gidilir görüşülür.” Git görüş kardeşim, seni
tutan mı var? Allah aşkına, engelleyen mi var? “Gitme, görüşme.” diyen mi var?
Bu konu da çok net bir durum. Bu taleplerin, bu yaşanan gerginliğin, bu
çatışmaların, bütün bunların aşılması için bir görüşme, bir diyalog, bir
müzakere sürecinin yaşanması gerekiyor.
Bugün, iki hafta, üç hafta
önce yapılan rutin Ankara görüşmeleri bazı gazetelerde manşet ve Mecliste grubu
olan bir partinin normal diyalogları, normal görüşmeleri, normal bazı
sıkıntıları paylaşmaları, “Süreci yumuşatmak için bir kapı aralar mıyız, bu
çatışmalar dursun, bu gerilim dursun, yeni bir açılım imkânı, yeni bir görüşme
imkânı mümkün mü?” gibi haklı görüşmelerin, haklı zeminlerde, Meclis
Başkanlığında veya Köşk’te yapılan görüşmelerin elbette yapılmasından daha
doğru bir şey yoktur ama bunlara doğru anlam yüklemek, doğru yönlendirmek,
doğru görmek gerekir. Biz kendi açımızdan normal bir görüşme olarak gördük ve
kamuoyuna açıklamadık, açıklanan konularda açıklama gereği duymadık arkadaşlar.
Bazı şeyler var ki gerçekten
bunu Cumhurbaşkanıyla, Meclis Başkanıyla görüşüyorsunuz, görüşürsünüz, diğer
partilerle görüşüyoruz, iktidar partisiyle de görüşeceğiz, konuşacağız, ana
muhalefetle de görüşüyoruz. İnşallah, bir gün, MHP’yle de daha rahat konuşuruz,
görüşürüz; o noktada da görüşebilir noktaya geliriz. Yeter ki bu ülkede sorunun
çözümünü, siyasetin irade koyarak Mecliste yapmasını sağlayalım. Ben, bu
anlamda, bu görüşmelerin çok gerekli olduğunu, yapılması gerektiğini
söylüyorum.
Yine, son söz olarak,
Halkların Demokratik Kongresinin partileşerek Halkların Demokratik Partisinin
kuruluşunu buradan selamlıyorum ve Türkiye’nin 81 ilinde en kısa sürede
örgütlenerek siyasal yaşama yeni bir adım, yeni bir nefes, yeni bir soluk, yeni
bir ses, yeni ve çözümlerin adresi olmasını diliyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Önerinin lehine Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sözlerime başlamadan önce
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinde ortaya koyduğu amaç, gerçekten önemli ve değerli.
Atatürk’ün vasiyetine ve hazineye hibe ettiği gayrimenkullerin amaç dışı
kullanılmasıyla ilgili düzenlemelerin tamamının araştırılması için bir komisyon
kurulmasını talep ediyor. Bu talebe Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
saygıyla yaklaşmak gerekiyor gerçekten.
Cumhuriyetimizin kurucusu,
burada görev yaptığımız bu Meclisin banisi, kurucusu Büyük Atatürk’ün bize
vasiyetleri var, bize bıraktığı mirası var ama bunların da ötesinde emaneti
var. Zaten konuşmalarında, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili yaptığı
konuşmasında 6’ncı ayın 11’i 1937 tarihinde şöyle söylüyor: “Tasarrufum
altındaki bu çiftlikleri bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşlarıyla beraber
hazineye emanet ediyorum.”
Değerli arkadaşlar, mirasa
mirasyedilik yapılır, vasiyete saygısızlık yapılır ama emanete hıyanet yapılır.
Bugün, Atatürk’ün emanetine, zannediyorum, yalnız bu iktidar değil, birçok
iktidar ihanet etmiştir; amaç dışı kullanım anlamında söylüyorum. Bu sebeple,
yapılan bu yanlışların araştırılması bir vefa borcumuzdur, Atatürk’e karşı
saygımızın bir gereğidir. Onun için, bu komisyonu böyle, sıradan bir talep,
zaman öldürmek için bir İç Tüzük imkânı, fırsatı, bir muhalefet atraksiyonu
olarak değerlendirmemenizi ben size âcizane tavsiye ederim. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Genel Kurul bazen de doğru işler yapabilmeyi başarmalıdır.
Bazı konuları kendi
aramızdaki çekişmelerin dışında tutmamız gerekiyor; mesela, bunlardan biri
Atatürk. Büyük Atatürk’le ilgili konuları biz, şu partinin, bu partinin
meselesi olarak görmeden, bir ortak paydamız olarak değerlendirmeliyiz ve
nezaketle konuya ve birbirimize saygıyla yaklaşmamız gerekir. Bana göre, bugün
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu bu öneri bu kapsam ve bu anlamda
değerlendirilmeli ve her şeyin önünde tutularak aynen Meclisimizin Kültür ve
Sanat Komisyonu gibi bir Atatürk komisyonu, Atatürk’ün vasiyetine, mirasına,
emanetine yapılan yanlışları ve bu yanlışların sonuçlarını tespit etmek için
bir komisyon, hatta üç aylık görevli de değil, sürekliliği olan bir komisyon
kurulması bence çok anlamlı, bize yakışır, bu döneme yakışır bir karar
olacaktır.
Bunu arz ediyorum ama ne
yazık ki izlediğim kadarıyla, kırmızı koltuklara ve dinlemeyen insanlara
konuşuyoruz maalesef. Kime şikâyet edeceğimizi de bilemiyorum tabii. Bizi
izleyen vatandaşlarımıza buradan, Meclisten de manzaralar sunayım böylelikle.
Çok önem verdiğimiz, değer verdiğimiz bir konuda bir talebimizi kırmızı
koltukların duymayan kulaklarına, görmeyen gözlerine konuşuyoruz.
MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Biz
dinliyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Dinleyenlere saygılar sunuyorum tabii, Sayın Domaç.
Değerli arkadaşlar, bu
anlamda, orman yüksek mühendisi bir arkadaşınız olarak da bir hususta
dikkatinizi çekmek istiyorum. Aslında, Sayın Gök’ün iyi hazırlanmış bir
konuşmayla dile getirdiği hadise, gerçekten vahamet düzeyinde, yani emanete
hıyanet düzeyinde.
Değerli arkadaşlar,
Ankara’mız başkentimiz, Ankara 5 milyon nüfusuyla göz bebeğimiz ama bozkırda
kurulmuş, sarıların arasında kaybolmuş, binaların arasında kaybolmuş, zevksiz
görüntülü bir şehir. Yurt dışını gezen, büyük şehirleri gören insanlarımız
vardır. Bir şehrin büyük şehir olabilmesi için anlatılır, mimarlar, şehir
mimarları, planlamacıları anlatırlar, derler ki: “O şehrin bir ormanının olması
lazım, bir kent ormanının olması lazım.” Şimdi, yirmi yılı geçkin süredir
şehrimizi yöneten Adalet ve Kalkınma Partili Sayın Büyükşehir Belediye
Başkanına duyurulur: Bu şehre bir kent ormanı gerekli, bunu yapmadan bu şehri
büyük şehir, bu şehri başkent yapabilmek, kaliteli bir başkent yapabilmek çok
mümkün değil. Bir de, bir suyunun olması lazım, bir akarsuyunun olması lazım.
Ankara’mız maalesef her ikisinden de yoksun. Şimdi, yeşil alan yapabileceğimiz,
orman yapabileceğimiz, efendim, kent ormanı yapabileceğimiz alanlarımız var,
onları da böyle, çok basit amaçlar uğruna heba ediyoruz. Bunlardan biri Atatürk
Orman Çiftliği içerisindeki Orman Genel Müdürlüğü kampüsüdür.
Sayın Genel Müdürüm burada, beni
izliyorlar. Gerçekten ormancılar açısından ama tüm ormancılar açısından, yalnız
orman mühendisleri değil, tüm ormancılar açısından Orman Genel Müdürlüğünün
Çiftlikteki kampüsü özel anlamları olan, değerli bir yerdir. Yani “Kıblemiz,
kutsal mekânımız” falan deyip farklı anlamlar yüklemek istemiyorum ama Çiftlik
bizim için, ormancılar için hayatımızın büyük kısmını geçirdiğimiz bu mesleğin
böyle değerli bir alanıdır. Buranın terk edilmiş olmasını hiçbir ormancı hiçbir
sebeple, hiçbir gerekçeyle içine sindiremez. Ben Sayın Kahveci’nin de bunu
içine sindirebildiğini -altında imzasının olduğunu biliyorum ama-
zannetmiyorum. Uykularına geçtiğini, çocuklarının veya ormancı dostlarının bu
hesabı ondan soracağını, rüyalarında soracağını biliyorum çünkü o Çiftlik bizim
için çok değerli. Gençliğimiz orada geçti, “çocukluğumuz” demeyeyim ama
ormancılıktaki çocukluğumuz orada geçti, ihtiyarlığımız, emekliliğimiz orada
geçti ama şimdi orayı terk ediyoruz arkadaşlar. Buna hakkınız yok. Ankara’nın
her yerinde Başbakanlık binası yapacağımız veya başka amaçlar için
kullanacağımız çok önemli, değerli araziler bulunabilir ama ormancıların
elinden Atatürk’ün emaneti olan, o Çiftliğin bir parçası olan o 460 dönümlük
alanın alınması doğru olmamıştır, bu iktidara yakışmamıştır arkadaşlar. Bu
iktidar, ormancılar nezdinde dünyanın en güzel şeylerini de yapsa bu eyleminden
dolayı mahkûm edilecektir, hayırla yâd edilmeyecektir; bunu bilmenizi
istiyorum. Ormancıların elinden Çiftlik kampüsünü almanızı ormancılar
affetmeyecektir; bunu bilmenizi istiyorum.
Şimdi, orada 40-50 dönümü
böyle yerin dibine girecek şekilde kazdınız, çok sayıda ağaç kestiniz. 2.500-3
bin adet ağaç kesildiği söyleniyor. Yazık, değerli arkadaşlar. Ormanları
korumak… Yani Türkiye'nin başkenti Ankara’da -yeşile hasret, sarının mahkûmu
olmuş Ankaralılar olarak- yeşili kesmenin, ağacı kesmenin bence hiçbir haklı
gerekçesi olamaz. Kabul edebilmemiz mümkün değil. Bütün ormancılar canhıraş
çığlıklarla itiraz ediyorlar, platformlar kuruluyor. Efendim, mitingler
yapılıyor, bildiriler yayımlanıyor ama “Biz yaptık, oldu.” diyorsunuz. Yani
size halk gerekmiyor, size insanların talepleri, çığlıkları önemli değil,
duymuyorsunuz. Hâlbuki burası ormancılar için önemli. Burası böyle arazi değil,
burası arsa değil, burası öyle bina yapılacak yer değil; burası ormancılar
açısından kutsal.
Bir sözüm de burayı birinci
derece doğal sit alanından üçüncü derece sit alanına çıkartan Ankara Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna. Değerli arkadaşlar, bu insanları biz
mahkûm edeceğiz. Mahkemelere verildi. Yaptıkları yanlış, verdikleri rapor doğru
değil. Sayın Kahveci de bilir, bu alandaki araziler, orası Orman Genel
Müdürlüğü olmadan önce de ağaçlıktı. Altmış yaşındaki sedir ağacını nasıl yok
sayabilirsiniz? “Bu ağaçlar insan eliyle dikildiği için bunların yeri sit alanı
değildir.” diyen bu Kurulu huzurunuzda şiddetle kınıyorum. Yani siyasete alet
olmanın en böyle çarpık örneği budur. Siyaset istedi diye ilmini kötüye
kullananları, kanaatini satanları, vicdanlarını satanları millet huzurunda
kınıyorum.
Dolayısıyla bu komisyonun
kurulmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ifade ediyor,
yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar.)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Aleyhine Karabük Milletvekili
Osman Kahveci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Atatürk Orman
Çiftliğinde Atatürk’ün vasiyetine ve hibe amacına aykırı düzenlemelerin tespiti
ve yapılması mümkün düzeltmelerin saptanabilmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, dost ve kardeş ülke
Azerbaycan’ın kuruluş gününü de kutluyorum.
Sayın milletvekilleri,
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün milletimize armağan
ettiği en önemli yerlerden birisi de Atatürk Orman Çiftliğidir. Atatürk, 1925
yılının ilkbaharında ülkenin tanınmış tarımcılarını Köşk’e çağırtarak Ankara
civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir
arazi bulmalarının emrini verir. Uzmanlar birçok alternatifler sunduklarında O,
bugünkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret eder. Ankara’nın kenarında hem
batak hem çorak olan bu yerin ıslah edilerek çiftlik yapılmasını emreder.
Atatürk, ağaç bile yetişmeyen bu yerde Türkiye tarımına modern bir çiftlik
kazandırmak istemiş, Gazi Orman Çiftliğini kurmak üzere derhâl çalışmalara
başlama emrini vermiştir. Bunun üzerine, ilk önce 20 bin dönüm arazi Merhum Abidin
Paşa'nın eşi Faika Hanım'dan satın alınmış, daha sonra, Etimesgut, Balgat,
Çakırlar, Güvercinlik, Macun, Tahar ve Yağmur Baba
çiftlikleri de satın alınmıştı. Bu şekilde, büyük ve modern bir tarım işletmesi
için yeterli genişliğe ulaşan bir arazi varlığı üzerinde Gazi Orman Çiftliği
kurulmuş olur.
Atatürk bu şekilde hem modern
tarım tekniklerinin ilk örneklerini Türkiye tarımına hediye etmek hem de Ankara
halkının tek mesire yerine olan ihtiyacını karşılamayı amaçlamıştı. Kısaca,
Atatürk, tarımsal faaliyetlerde öncü olarak tarımsal yatırım yapan
müteşebbislere tarımın fiilen kârlı bir iş olduğunu göstermek gayesi ile
Çiftliği kurmuştur. Bu gaye ile Çiftlik, tüm halka uygulamalı örnekler teşkil
etmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
tamamını kendi parasıyla aldığı bu Çiftliği 1925-37 yılları arasında bizzat
kendisi yönetmiştir. Çok sevdiği bu yeri 1937 tarihinde hazineye, dolayısıyla
da millete hediye etmiş ve Gazi Orman Çiftliği 1938 yılında Devlet Ziraat
İşletmesi Kurumuna bağlanmıştır. 1950 tarihine kadar on iki yıl bu statüde
işletilen çiftlik 1/3/1950 tarihinde Devlet Üretme Çiftlikleri bünyesine
alınmıştır. Bundan kısa bir süre sonra da Atatürk’ün vasiyeti doğrultusunda
24/3/1950 tarihinde çıkartılan 5659 sayılı Kanun’la Atatürk Orman Çiftliği bugünkü
hüviyetine kavuşmuştur. Atatürk Orman Çiftliği yine 2/6/1992 günü ve 2436
sayılı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Kararı’yla doğal ve
tarihî sit alanı ilan edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği
bugünkü hâliyle gıda, tarım, çevre, eğitim ve kültürel alanlarda faaliyet
göstermektedir. 5659 sayılı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu’na
5524 sayılı Kanun ile eklenen ilk 1’inci maddenin son fıkrası, Atatürk Orman
Çiftliği arazileri üzerinde ticari, sanayi ve konut amaçlı yapılaşma yapılmayacağı
hükmünü getirmiştir. 1/10.000 ölçekli Atatürk Orman Çiftliği alanları, nâzım
imar planı ve birinci derecede doğal sit ve tarihî sit alanı, koruma amaçlı
nâzım imar planı ve bu plana dayalı olarak hazırlanan alt ölçekli planlar,
bahse konu hükümlerine uygun olup Atatürk Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu tarafından 02/07/2010 tarihinde 5213 sayılı Karar ile
onaylanmıştır. Onaylanan bu Karar, ticari, sanayi ve konut amaçlı hiçbir
yapılaşmaya izin vermemektedir.
Atatürk Orman Çiftliğinin
kuruluşundaki arazisi 55.538 dekardır. Çiftliğin arazi kayıpları olarak, 1939
yılından 1994 yılına kadar arazinin yüzde 40’ı çeşitli şekillerde satılmak
suretiyle kaybedilmiştir. Bunların başında, 10 bin dekarlık arazi Millî Savunma
Bakanlığına, 12 bin dekarlık arazi de hazine, Makina Kimya ve Türk Hava Kurumu
gibi çeşitli kurumlara satılmıştır.
Önergede konu olan alan da
1957 yılında Orman Genel Müdürlüğüne satılmış ve Orman Genel Müdürlüğünün mülkü
olan arazidir. Bu alan, 1992 yılında Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu tarafından birinci derecede doğal sit alanı ilan edilmiştir ancak
OGM’nin tapulu arazisi olan bu alan sit kararından
önce yerleşime açılmış, birçok hizmet binası ve tesisler inşa edilmiştir. Bu
süre içerisinde bitkilendirilmek suretiyle, birçok
kamu kurumu gibi, Orman Genel Müdürlüğü tarafından yeşil bir dokuya
kavuşturulmuştur. Sahanın OGM’ye verilmesi esnasında
boş ve çıplak olan bu yer, sonradan yapılan bitkilendirilmelerle
yeşil bir dokuya kavuştuğu için doğal sit değil, suni bir yeşillenmiş alandır.
Bu nedenle Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından
2863 sayılı Koruma Kanunu’nda belirtilen “birinci derecede doğal sit” tanımına
uymadığı belirtilmiş ve 1/10.000 ölçekli nâzım imar planında da kamu kullanım
amacının sürdürülmesi için üçüncü derecede sit alanı ilan edilmiştir. Söz
konusu yer, bir kamu kurumu olan -kamu tüzel kişiliğine sahip olan- Orman Genel
Müdürlüğünün tapulu mülkü olup tasarruf yetkisi, kuruma aittir. Tüzel bir
kişiliğe sahip olan Orman Genel Müdürlüğü, mülklerini bir başka kamu kurumuyla
takas etme hakkına sahiptir. Bu çerçevede, Gazi yerleşkesindeki arazinin bir
kısmı Başbakanlık hizmetlerinde kullanılmak üzere takas yapılmıştır. Bu yerin
soru önergesinde ifade edildiği gibi, büyük bir alışveriş merkezi veya sağlık
merkezi yapımı gibi özel kuruluşlara devri söz konusu değildir. Bu alan,
Başbakanlık tarafından kamu hizmetinde kullanılacaktır.
Atatürk Orman Çiftliğinin
diğer alanlarının da yeşillendirme çalışmaları devam etmektedir. 1925-2002
yılları arasında toplam 4.500 dekar alan ağaçlandırılırken, 2002-2012 yılları
arasında -on yıl içerisinde- bunun 4 katı, 18.500 dekar arazi
ağaçlandırılmıştır. Son on yılda ağaçlandırılan alan geçmiş yılların 4 katıdır.
Ağaçlandırma çalışmalarının
yanı sıra, Atatürk Orman Çiftliğinde, Hayvanat Bahçesi alanını da kapsayacak
şekilde toplam 3 bin dekarlık alanda park, orman ve rekreasyon alanı
oluşturulmaktadır. Ayrıca da millî botanik bahçesinin de çalışmaları
başlatılmış olup ilk etapta bin dekar alanda millî botanik bahçesi kurulma
süreci başlamıştır. Bu proje kapsamında Türkiye’de yetişen binlerce bitki ve
çiçek yer alacak, ayrıca aralarında tropikal bitkilerin de bulunacağı dünyaya
özgün türler yetiştirilecektir. Millî botanik bahçesi kapılarını halka
açacaktır. Her mevsim bitki türlerinin yetişebileceği alanların oluşturulması,
nezih bir orman olarak halkımızın hizmetine sunulması planlanmaktadır.
Atatürk Orman Çiftliğinde, az
önce Sayın Milletvekilimiz “Burada Başbakanlık temel atıyor, efendim, temelinde
açılış yapmadı.” dedi. Evet, biz temellerde açılış yapmıyoruz, biz açılışı
yapıyoruz; temel atma törenleri değil, açılış yapıyoruz. Söz konusu alan
aslında hazineye dönüyor. Orman Genel Müdürlüğünün tüzel kişiliğinden, bu alan,
tekrar hazineye dönüyor.
Bir başka… Evet, biz
Atatürk’ün mirasına böyle sahip çıkıyoruz. Yıllardır çıplak, boş, çöp
yığınları, efendim, moloz yığınları hâline gelmiş Atatürk Orman Çiftliği,
usulüne uygun olarak, vasiyetine uygun olarak ağaçlandırılıyor, modern hâle getiriliyor
ve botanik bahçesiyle birlikte, ilk defa, ülkemizde olmayan millî bir botanik
bahçesi kurulma süreci yaşanıyor.
Evet, biz Atatürk’e sahip
çıkıyoruz. Atatürk’e sahip çıkmak modern ve çağdaş, gelişmiş ve kalkınmış bir
Türkiye’yle olur. İşte, biz bunu yapıyoruz. Bu nedenlerden dolayı önerinin
aleyhine oy vereceğimizi bildiriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kahveci.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkanım, tabii, birkaç ay önce, Ankara metrosuyla ilgili bir araştırma önerge
verdik, onun üzerinde ben konuştum, AKP’den karşıma bir Rize milletvekili
çıktı. Yani bu partinin Ankara milletvekilleri nerede acaba?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Eski
Orman Genel Müdürü ya…
LEVENT GÖK (Ankara) – Atatürk
Orman Çiftliğini konuşuyoruz, karşıma Karabük Milletvekili çıkıyor ve Orman
Genel Müdürlüğü…
BÜLENT TURAN (İstanbul)- Ne
alakası var, ben milletvekiliyim!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Salı pazarı mı burası Sayın Başkanım!
LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın,
bir dakika, susun, susun.
Orman Genel Müdürlüğünün…
FAHRETTİN POYRAZ (Karabük) -
Ne kadar ayıp bir şey, sen mi belirleyeceksin kimin konuşacağını ya! Ne kadar
büyük saygısızlık.
LEVENT GÖK (Ankara) – …en
büyük amacı, Türkiye’yi ormanlandırmaktır, ağaç
dikmektir. Şimdi, ibretle izleyin bakalım, Sayın konuşmacının Genel Müdürlük
yaptığı yerde, az önce Sayın Şandır’ın da söylediği
gibi tam 3 bin ağaç katledilmiştir. Siz neyi savunuyorsunuz? Neyi
savunuyorsunuz? Tam 3 bin ağaç! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Gök lütfen…
LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın,
görüyor musunuz Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen,
böyle bir usulümüz yok, sizi…
LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi,
Atatürk orayı tarım olsun diye, hayvancılık olsun diye bağışlamıştır. Orası
AKP’nin tapulu mülkü değildir.
BAŞKAN – Sayın Gök, böyle bir
usulümüz yok, lütfen yerinize oturunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Levent Bey…
LEVENT GÖK (Ankara) -
Ağabeyciğim, kalk konuş, niye konuşmuyorsun?
BÜLENT TURAN (İstanbul) -
Konuşurum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen.
LEVENT GÖK (Ankara) – Ankara
milletvekillerinin yüzü yok çünkü bunları konuşmaya! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Çıkın karşıma!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Sayın Başkan lütfen müdahale eder misiniz?
BAŞKAN – Kayda geçmiştir
söyledikleriniz.
Lütfen, böyle bir usul yok
Sayın Gök, yerinize oturunuz.
Gruplar…
LEVENT GÖK (Ankara) – Ankara
metrosunu konuşuyorum, Rize milletvekili çıkıyor karşıma. Nerede sizin Ankara
milletvekilleriniz? Nerede? Onlar biliyorlar tabi ondan!(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Size ne?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bir şeyin altını çizmek istiyorum…
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Kahveci…
Gruplar istediği
milletvekillerini grup sözcüsü olarak çıkartabilirler, bunun içinde bir beis
görülmeyecek diye düşünüyorum.
Buyurunuz, siz ne
istemiştiniz?
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Sayın Başkan, sataşma…
BAŞKAN – Yeterince bu konuyu
siz söylediniz, Sayın Gök de söyledi. Siz yeterince de açıklık getirdiniz Sayın
Kahveci.
LEVENT GÖK (Ankara) – Ben
Atatürk’ün hibe ettiği yeri savunuyorum, siz onu, katlettiğiniz yeri
savunuyorsunuz. Utanmadan karşımıza bir de Orman Genel Müdürlüğü yapmış bir
arkadaş çıkıyor.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Ülkemizdeki orman ağaçlandırmasıyla ilgili açıklama yapmak istiyorum çünkü
Sayın Vekilim sataşma yaptı.
LEVENT GÖK (Ankara) – Ben
bütün dönemler araştırılsın istiyorum, var mısınız? (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Tartışmayınız lütfen. Böyle bir usul yok
sayın milletvekilleri.
Sayın Kahveci, buyurunuz, bir
dakika süre veriyorum, ağaç konusunda açıklama yapınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Her yeri
otobana çevirdi Büyükşehir Belediyesi.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Dinle… Dinle…
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
13.- İstanbul
Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili
açıklaması
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Sayın milletvekilleri; evet, ben geçmişte Orman Genel Müdürüydüm ve o teşkilatı
yönetmekten de büyük bir onur duyuyorum.
LEVENT GÖK (Ankara) –
Ağaçlandırarak başlayacaksınız, ağaçları katlederek değil Sayın Kahveci.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Ve
Orman Genel Müdürlüğü olarak, Bakanlık olarak şu anda dünyada ağaç diken ilk üç
ülkeden birisiyiz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunu
kimse…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sen
Çiftlikten bahset, Çiftlikten...
OSMAN KAHVECİ (Devamla) –
Türkiye'nin her yerinde… Evet, bir iki tane… Evet...
LEVENT GÖK (Ankara) – Şu
alanın tamamında ağaçları yok ettiniz, ağaçları yok ettiniz. Sen orman, ağaç katlini savunuyorsun!
İZZET ÇETİN (Ankara) – Önce
kestin, yok ettin…
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
OSMAN KAHVECİ (Devamla) –
Türkiye'de, dünyanın bütün ülkelerinde altyapı yapılırken bir doğal doku az
veya çok tahrip olur.
LEVENT GÖK (Ankara) –
Atatürk’ün kemiklerini sızlatıyorsun! Nerede Atatürkçüler, nerede? Nerede
Atatürkçüler?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sana mı kaldı Atatürkçü olmak? Sen kimsin? (CHP sıralarından
gürültüler)
LEVENT GÖK (Ankara) –
Atatürk’ün hibe ettiği yeri katlediyorsunuz.
OSMAN KAHVECİ (Devamla) –
Orman Genel Müdürlüğü dikti. Ağaç da keser, bu ormancılığın geleceği açısından
da zorunludur.
Evet, 100 bin ağaç keserse
Orman Genel Müdürlüğü, bunun her yıl en az 100 mislini diker. Onun için Orman
Genel Müdürlüğü ağaç kesen değil, ağaçlandıran ve yeşillendiren bir genel
müdürlüktür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu kesinlikle kabul etmemiz
mümkün değil.
LEVENT GÖK (Ankara) – Neyi
kabul edemiyorsun sen, neyi? Ağaçları katletmişsin sen orada, neyi
savunuyorsun? Utanmadan savunuyorsun bir de!
OSMAN KAHVECİ (Devamla) –
Elbette ki, Türkiye'nin her yerinde, bütün dünya ülkelerinde bu böyledir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Bir
yerden altyapı geçerken mecburen ağaçları…
LEVENT GÖK (Ankara) –
Utanmadan savunuyorsun!
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kahveci, konu net olarak anlaşıldı.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, ben de söz istiyorum, ben de söz istiyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen Sayın Gök, konu kapanmıştır. Siz
söylediniz söyleyeceğinizi, Sayın Kahveci de söyledi, konu netleşmiştir.
Lütfen…
LEVENT GÖK (Ankara) – Ben de
söz istiyorum efendim.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP
Grubunun, 3/2/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşlarının
Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün vasiyetine aykırılıkların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18/10/2012 günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alkış… Alkış…
LEVENT GÖK (Ankara) – Evet
size…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Sen kimsin, sen kimsin ya? Terbiyesizlik yapma, terbiyesizlik yapma! Haddini
bil, haddini!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
Gündemin “Seçim” kısmına
geçiyoruz.
Şimdi…
LEVENT GÖK (Ankara) – Yanlış
konuşuyorsunuz…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) –
Terbiyesizlik yapma! Haddini bil, haddini!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Müzakereyi Meclis kürsüsünden yapıyoruz, karşılıklı
konuşarak değil. Lütfen…
LEVENT GÖK (Ankara) – Niçin
kabul etmiyorsunuz bunları, niçin kabul etmiyorsunuz? (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ara
verin…
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Ya biz senin her dediğini yapmak zorunda mıyız?
LEVENT GÖK (Ankara) - Yapmak
zorundasınız tabii.
BAŞKAN – Lütfen yerinize
oturunuz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) -
Babanızın malı sanki Atatürk.
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve
Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Şimdi, bazı
komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi grubuna düşen üyelikler
için seçim yapacağız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Atatürk’ü kullandı, şovunu bitirdi.
LEVENT GÖK (Ankara) - Evet, sizleri bütün millet izliyor, bütün
millet izliyor.
FATİH ŞAHİN (Ankara) - Levent
Bey, şovunu yaptın, yeter artık ya.
LEVENT GÖK (Ankara) - Ben şov
mov yapmıyorum.
BAŞKAN – Adayları okuyorum:
Plan ve Bütçe Komisyonunda
boş bulunan üyelik için Çorum Milletvekili Cahit Bağcı aday gösterilmiştir.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
El kol hareketleri yapma orada!
LEVENT GÖK (Ankara) - Ben el kol hareketi yapmıyorum, Atatürk’ü
savunuyorum.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Seksen
yıldan beri kullanıyorsunuz bunları, yeter!
LEVENT GÖK (Ankara) - Yazık
günah, ağaç katliamı yapıldı, binlerce ağaç kesilmiş, nesini savunuyorsunuz orada?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Ara
verin efendim, ara verin, bu gürültüde
müzakere yapılmaz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ara
verin Başkanım.
LEVENT GÖK (Ankara) - Evet,
gördük, Atatürkçülüğünüzü gördük. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sükûnete davet ediyorum.
2.- Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda boş bulunan üyelik için Adana Milletvekili Fatoş Gürkan
aday gösterilmiştir.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3.- Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda boş bulunan üyelik için Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım
Gülpınar aday gösterilmiştir.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.34
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.54
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan Toplu
İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen tasarının ikinci bölümde yer alan maddelerinin oylamaları
tamamlanmıştı.
Şimdi üçüncü bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Üçüncü bölüm geçici madde 1,
2, 3, 4, 5 ve 6 dâhil 61 ila 83’üncü maddeleri kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde gruplar
adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal
konuşacaktır.
(x) 197 S. Sayılı Basmayazı 3/10/2012 tarihli 3’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Buyurunuz Sayın Günal,
buyurunuz efendim.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı, maalesef, uzun
süredir, yılbaşından bu yana bekleyen ve geçtiğimiz yasama dönemi sonunda da
bir sürü tartıştığımız, herkesin çalışma hayatını ilgilendiren bu konu da
baskılarına, tartışmalarına rağmen bugüne kaldı, hepimiz buna şahidiz. Tabii, o
tepkiler dikkate alınmadı, birtakım istatistik tartışmaları, Çalışma
Bakanlığının gecikmeleri… Sayın Bakan burada “İyi niyetle bir şeyler yapmaya
çalışıyorum.” dedi ama onlara gelen görüşler maalesef uzlaştırılarak ortak bir
metin hâline getirilemediği için ve birtakım çekinceler nedeniyle bugüne kadar
kaldı. Zaman zaman şunları duyuyoruz: Her kanun teklifi ve tasarısında iktidar
mensubu arkadaşlarımız kolaycılığa kaçıyorlar “Efendim, muhalefet engelliyor,
biz çıkaramıyoruz.” diye. E, tabii ki muhalefetin görevi -daha dün akşam Plan
ve Bütçe Komisyonunda konuştuk- yanlış olursa bunu engellemektir Sayın Bakanım.
Burada çünkü sorumluluğumuz bu, doğru dürüst bir yasama süreci yaşamamız
gerekiyor. E, görevimiz o zaten, kamu adına burada denetim yapıyoruz yapabildiğimiz
kadarıyla. AKP Hükûmetinin baskısına rağmen, her türlü medya üzerinden
baskısına rağmen ve burada bize, yasamaya tahakküm etmesine rağmen sözümüzü
duyurmaya çalışıyoruz. Tabii, burada, bunun ötesinde tartışılması gereken çok
şey var.
Değerli arkadaşlar, son
yıllarda bir sendikasızlaştırma söz konusu. Yani, rakamlara baktığımız zaman,
örgütlenmeyi teşvik etmeyi bırakın, tam tersine, baskılayan, örgütsüz bir işçi…
Aynı zamanda kamu çalışanlarında da aynı şeyler geçerli, maalesef bir baskıyla
karşı karşıya. Rakamlara baktığımız zaman da bunları açıkça görebiliyoruz
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bakıyoruz Türkiye
İstatistik Kurumunun verilerine, 16 milyona yakın ücretli ve yevmiyeli çalışan
var, 12 milyon civarında da işçi olarak kayıtlı insan gözüküyor. Peki,
sendikalara bakıyoruz: Örgütlü işçi sayısı, son rakamı Sayın Bakanımız daha net
verebilir ama henüz 900 bini bulmadı galiba, 880 küsur bin diye son rakam
vermişlerdi. Toplu sözleşme kapsamındaki de henüz 600 bini bulmadı, 580 bin
civarında diye, daha en son verilen rakamlar bu civardaydı. Bakıyorsunuz,
kamuda örgütlü olan çok daha az, belediyeler de dâhil 360 bin civarında. Belki
daha da azaldı, bilmiyoruz şimdi, yazın farklı baskılar olduğu için.
Belediyeler de şimdi kapanacak, onlar nereye gidecek, ne olacak? Yukarıda
İçişleri Komisyonunda belediyelerle ilgili bir yeni süreç var. Daha büyük bir
keşmekeş bizi bekliyor Sayın Bakanım, aynı zamanda sizi de bekliyor. Şimdi,
bunlar nereye gidecek, ne olacak, aktarılacak mı? Daha önce, işte, özel idareden,
belediyeden denilenlerin hepsi gitti birtakım kurumlara, şimdi onların da
tekrar bu sonuçla karşılaşması kaçınılmaz görünüyor.
Ha, Sayın Bakan diyebilir ki:
“Başka yerlerde de geriliyor.” Ama baktığımız zaman, OECD’deki gerileme çok
cüzi miktarda, yüzde 10’luk bir düşüş varken bizde neredeyse yarı yarıya
sendikalaşma oranında düşüş gözüküyor.
Tabii ki bunlar önemli ama
gerçekten de değerli arkadaşlar, bu taşeronlaştırma süreci işçiler açısından
çok önemli kayıplara yol açıyor. Kamudaki birçok iş de, belediyelerdeki de
taşeronlaştırarak, birtakım yüklerden kaçınılarak dolaylı olarak gördürülmeye
çalışılıyor. Bu da bir taraftan yandaş sendikaların ağırlık kazanmasına, öbür
taraftan da hiç olmazsa hiç sendika yapmayalım diye sendikasızlaştırmaya yol
açıyor.
Bu niye önemli? Bu sendika
hakkı, temel hak ve ödevlerden, demokrasinin vazgeçilmezi olan insan haklarının
da vazgeçilmezi olan, ILO sözleşmelerinde, Avrupa Konseyi Sosyal Şartı’nda ve
bütün uluslararası sözleşmelerde garanti altına alınmış olan haklardır. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu “sendikalaşma”, “örgütleşme” kavramının da
bu çerçevede, uluslararası hukuk çerçevesinde ve temel hak olarak ele alınması
gerektiğini düşünüyoruz.
Tabii ki aynı şeyi daha önce
de yaşadık, memurların çalışma haklarıyla ilgili, toplu sözleşme haklarıyla
ilgili burada kamu çalışanları sendikalarıyla ilgili kanunda da gördük.
Maalesef, Anayasa değişikliğinde verilen sözler uzunca süre yerine gelmedi,
gelirken de eksik bir şekilde, birtakım bazı sendikaları kayırmak amacıyla
farklı mülahazalarla çıkarıldı ve eksik çıktı, grev hakkı olmayan bir şekilde
bir sendika kuruluşu ortaya çıkmış oldu, bir hilkat garibesi şekilde.
Peki, neden örgütlenme
önemli? Örgütlenmediği zaman siz onu istediğiniz ücretle gayrı meşru şekilde, illegal
yollarla çalıştırıyorsunuz, yani hem çalışanın hakkı yenmiş oluyor hem onun
üzerinden Sosyal Güvelik Kurumunun alacağı pirimler alınmamış oluyor, bir
taraftan da çalışıp kayıtlı olanlardan, sendikasız olduğu zaman, onların
hakkını savunacak bir kurum, maalesef kalmıyor.
Peki, bunların ücretlerine
baktığımız zaman, haydi diyelim ki, sendikalı kısımda geldi çalışıyor, işçinin
aldığı ücretlere baktığımız zaman, çalışanların aldığı ücretlere baktığımız
zaman, az önce söylediğimiz temel hak ve ödevlerden, insan haklarından,
maalesef, insanca bir seviyede yaşamaya yetecek şekilde gerekli ücretleri de
alamadıklarını görüyoruz. Bu çerçevede, bu sendika kanununun bu kadar gecikmiş
olmakla beraber bir an önce çıkması, o gecikmiş sözleşmelerin yapılabilmesi açısından
bir aşama olmakla beraber bu eksiklikleri de içinde barındırdığını konuşmak
zorundayız.
Birçok şey var. Geçtiğimiz
süreç içerisinde, MHP Grubu adına burada konuşma yapan Sayın Kalaycı, kanunun
geneli üzerine çok önemli bir şeyden bahsetti; Sayın Bakanım, bizim Başbakanlık
bünyesindeki Kalkınma Ajansının duyurusundan bahsetti, ben de merak ettim,
baktım, yani “Türkiye'de yatırım yapmak için on neden” diyor. Burada çok garip,
ilginç bir şey var değerli arkadaşlar, yani “başarılı ekonomi, nüfus” diyor ama
daha vahim olan bir şey var: 26 milyonu aşkın genç eğitimli ve motive,
profesyonel -artan çalışan verimliliği- haftada “52.9 saat çalışma saati”
demiş. Yani, bunu, biz, “Türkiye'nin iş gücünü pazarlama” anlamında “Ucuza iş
gücümüz var.” diyerek ve “Çok çalışıyor, sesini çıkarmıyor.” diyerek, “yıllık
ortalama 4,6 gün hastalık izniyle Avrupa’daki en uzun çalışma süreleri ve
çalışan başına ortalama hastalık izninde en düşük oran” diyerek kendi kendimizi
ihbar eder mahiyette reklam yapmışız yani “Bizim işçimiz sizden fazla bir şey
istemez, gelin, burada iş kurun…” Şimdi, tabii ki yabancı yatırımcıyı teşvik
edelim, bununla ilgili teşvikleri verelim. Yapacağımız ne? Primini gerekirse
devlet ödesin, bir kısmını ödesin, ne bileyim, başka değişiklikler düşünülebilir
ama şimdi buradakine baktığımız zaman, zaten işçiye bakış açımız, çalışana
bakış açımız ortaya çıkmış oluyor yani o teşvikler bu şekliyle yapılmaz, belli
şekillerde vergi indirimiyle, yatırım indirimiyle veya sosyal güvenlik primi
üzerinden teşvik verilerek yapılması gerekir. Ama öyle bir hâle geldik ki
tabii, bunu, biz, sanki pozitif bir şeymiş gibi web sitemize de koyup
yayımlayabiliyoruz. Çok çarpıcı buldum, Sayın Bakanın da dikkatlerine
sunuyorum, çalışanların haklarını koruması gereken bir bakanımız olarak.
Tabii, bu arada işçi
emeklisinin, memur emeklisinin durumlarını söylemiyorum, sendikalaşma haklarını
arkadaşlarım zaten söylediler ama dikkatimizi çeken bir şey bu maaşlarla da
artık geçinemez hâle gelmiş olmaları. Son birkaç haftadır AKP Hükûmetinin
bürokratları ve bakanları arasında bir “fren-gaz” tartışması var bildiğiniz
gibi, kimileri frene basıyor kimileri gaza basıyor. Bütçe rakamları
açıklandıkça da yeni zamlar kaçınılmaz hâle geliyor. Burada tartıştık, işçi
sendikalarından önce memur sendikalarını konuştuk, onların zamlarını konuştuk.
Nerede kaldı? 4+4’te kaldı. Peki, bir yılda doğal gaza ne kadar zam geldi
biliyor musunuz geçtiğimiz yıldan bugüne? Yani yıllık baktığınız zaman, ekimde,
tam yüzde 49, yani 4+4’ü mutlak rakam kabul etseniz bile 44 yapıyor, burası 49,
yüzde 49. Yani elektriğe gelen zamlar, doğal gaza gelen zamlar bir defada yüzde
10-15 olarak geliyor. Maalesef vatandaş burada sıkıntıda. Onlar “fren-gaz”
derken, ara gazında vatandaşlarımız boğuluyor. Önemli olan, frenden gazdan
ziyade direksiyonla…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Sayın Bakana, bu direksiyonun daha iyi dönmesi ve direksiyondaki boşlukların
giderilmesi, çalışanların, emeklilerin, bu uluslararası sözleşmelerde de
belirtilen insanca yaşama seviyesine ulaşabilecek bir maaş alması ve bunun
temin edilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılmasında katkı sağlamasını
istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Günal.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adını Muş Milletvekili Demir Çelik.(BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelik.
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK
(Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum.
197 sıra sayılı toplu iş
ilişkileri kanununa ilişkin, grubumuz adına üçüncü bölüme ilişkin düşüncelerimi
paylaşmak için huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüz dünyasının giderek emek eksenli yeni değişimlere
fırsat tanıdığı bir süreçten geçmekteyken, dünyanın değişen dinamiklerinin
öncülüğü pozisyonunda bulunan emek hareketini ve emeği hesaba katmadan yarını
öngörmek, planlamak çok olası değildir. Buna rağmen, yapılmak istenen kanun
tasarısı, kamu çalışanları ve işçi sendikaları başta olmak üzere toplumun temel
dinamiklerinden bağımsız ve onlara rağmen yapılmak istenen bir oldubittiye
getirilerek, topluma âdeta giydirilmek istenen bir deli gömleğine benziyor. Biz
ki 30 yılı aşkın bir süredir rahatsızlığını duyduğumuz antidemokratik, faşist
diktatörlüğün ürünü ve eseri olan bir anayasayı kaldırıp, ona bağlı
antidemokratik yasaları ve kanunları bir bütün olarak lağvedip, yerine daha
demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ve buna bağlı temel kanunlarda ve
yasalarda gerekli değişim ruhunu öngörmemiz gerekirken, mevcut yasalarımızın da
gerisinde, hem 12 Eylül Anayasası’nın hem de onun yol açtığı 2821 sayılı Yasa
ve 2822 sayılı Yasa’nın da gerisinde, âdeta otoriter zihniyetin her alanda
olduğu gibi bu alanda da zorunlu ve ceberut uygulamasına şahit olabileceğimiz
çeşitli maddeler getirilmek istenen yasakçı zihniyet var.
Her şeyden önce, parçası
olduğumuz dünyanın değişen ruhuna uygun, sürecin demokratik ve değişimci ruhunu
esas alan bir yaklaşım olması gerekirken, 12 Eylül Anayasası’nın da gerisinde
bir uygulamayla, mevcut kazanılmış hakları gasbeden,
öteleyen ve erteleyen bir anlayış bu Meclisin görevi olmasa gerek. ILO başta
olmak üzere uluslararası çeşitli kurum ve kuruluşların altında imzası olan,
Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilgili sözleşmeleri esas alması gerekirken, bu
sözleşmeleri hiçleştiren, yokmuş sayan ve bu yönüyle de kendine özgü, kendi
hassasiyetlerini esas alan bir yaklaşım, günümüzün yaklaşımı ve zihniyeti
olmaktan uzaktır.
Uluslararası özgürlükçü,
eşitlikçi anlayışlar ülkemizi de hızla, olabildiğince derin etkilemekte,
değişime uğratmaktadır. Buna rağmen, yapılmak istenen, bu yönüyle özgürlükçü ve
eşitlikçi bir anlayışı esas alan bir yasal değişiklik olması gerekirken,
tamamıyla devlete ve devleti kutsayan, onun hassasiyetlerini esas alan bir
yaklaşımla bireyin, bireyin olduğu kadar toplumun da özgürlüklerini hiçleştiren
bir durumla karşı karşıyayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, ister kamusal alanda çalışmış olsun ister özel
işletmelerde çalışmış olsun, kişiyi ya da işçiyi, emekçiyi devlete karşı olduğu
kadar, iş verene karşı da güvence altında tutması gereken üç temel kriter var:
Bu kriterlerden önemli olanı örgütlenme özgürlüğüdür, toplu sözleşme hakkıdır,
grev hakkıdır. Bunlar olmaksızın, hiyerarşik ilişki üzerine oturan devletin
kendisine de egemenlikçi sistemin bir parçası olan patrona ve işverene karşı
emekçiyi güvence altında tutabilmek, haklarını güvence altında tutabilmek
mümkün değil. Ama getirilmek istenen bu yasal değişiklikler, bunlardan öte, neoliberal politikaların yansıması olarak piyasalaştıran,
taşeronlaştıran bir anlayışla emeği de, emek sahibi bireyi de hiçleştiren bir
zihniyeti bize getirmektedir. Örgütlenme özgürlüğü üzerinden kişinin
düşüncesini geliştirmesi, yayması, örgütlemesi hakkının önündeki engelleri
kaldırmak gerekirken kişiyi örgütleme hakkından alıkoyan, toplu sözleşme
hakkıyla onu sendikalaştırıp örgütlü gücüne bağlı olarak hakkının tesciline yol
açan bir kısım fırsatları sunması gerekirken sendikasızlaştıran, sendikasız ve
örgütsüz bir çoğunluğu çaresizliklerle karşı karşıya bıraktırmayı düşünen bir
zihniyet var.
Yetinmiyor, grev hakkını da
elinden alarak “devletin hassasiyeti”, “millî servetin zararı” ya da “genel
sağlık ve ulusal güvenlik bozucu nitelikte” kavramları gibi belirsiz, amaçtan
yoksun ama hakkı engelleyen ve gasbeden bir
anlayıştan hareketle de grev hakkını da çalışanın temel hakkı olmasına rağmen
elinden alan ve onu mevcut var olan hiyerarşik ilişkiye karşı çaresiz, savunmasız,
mevcudu dayatmaktan öte bir durumla karşı karşıya bıraktırmayacak bir kısım
maddeleri içermektedir söz konusu olan kanun teklifi.
Bugünün Türkiye’sinde 4
kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı olan 3.500 liradan bile çok geride maaş ve
özlük haklarına sahip kamu alanı çalışanıyla emekçilerin söz konusu olduğu
günümüz Türkiye’sinde, asgari ücrete mahkûm kılınan binlerce, milyonlarca
insanın varlığını iyileştirip onları daha özgür, daha demokratik bir ortamla,
bir iş ve yasama ortamıyla karşı karşıya bıraktırmak gerekirken onları da çok
gören devleti esas alan bir yaklaşım, günümüz dünyasının bu demokratik hukuk
devleti normlarıyla bağdaşmıyor.
Keza, aynı şekilde, bu
anlayıştan hareketle 50 civarındaki sendikanın 29’unun, mevcut, var olan yasa
çerçevesinde içinin boşaltılacağı, yaklaşık 6 milyon 500 insanın
sendikasızlaştırılarak sokakta, mevcut, var olan işverene ve devlete karşı
kendi haklarını savunabilme olanakları elinden alınan bir duruma da yol açan
bir kanunla karşı karşıyayız. Hâlbuki devlet, her şeyden önce bireyi, onun
haklarıyla birlikte güvence altına almak durumundadır. Bunu yapması gerekirken,
üreten emekçiler, toplumsal aydınlanma, toplumsal değişim, dönüşümü sağlayan
emekçiler, çalışanlar, bu yönüyle de hem kol emeği hem kafa emeğiyle artı değer
üreterek devleti, devleti olduğu kadar toplumu da zenginleştiren onlarken, bu
zenginlikten mahrum kılınan, yoksun bıraktırılan, hak gasbına
da maruz bıraktırılan bir konumla çalışanlarımız, emekçilerimiz karşı
karşıyadır.
Biz Barış ve Demokrasi Partisi
olarak, her şeyden önce emeğin kutsallığından hareketle, emeğin bu kutsal
değerinin bilinciyle onların hem örgütlenme hakkını hem sendika ve toplu
sözleşme hakkını hem grev hakkını kendimizin mücadele ekseni olarak görüyoruz.
Bu anlayışla onların var olan hakları mücadelesinin savunucusu olmaya devam
edeceğiz. Bununla yetinmeyip Halkların Demokratik Kongresinin partileşme
sürecini de bir kez daha fırsat bilerek Türkiye halklarının, emekçilerinin,
ezilenlerinin ve yoksullarının mevcut, var olan insani, vicdani konumdaki bütün
haklarının elde edilme mücadelesini de bütün emek bileşenlerimizle, onların
toplu sözleşme grev hakkını esas alacak bir mücadeleyi birlikte örgütlemek
kararındayız.
Yapılmak istenen, gerek
kentsel dönüşüm projesinde, yasasında gerek 2/B Yasası ve orman vasfını yitiren
kanunlarda olduğuna benzer gerekse toplu iş ilişkilerinde de görüleceği gibi
devleti ve devletin başını her şeyin muktediri konumuna getirmek isteyen bir
zihniyettir. Bu zihniyet, demokratik değildir, özgürlükçü değildir, adalet,
eşitliği dağıtmaktan uzaktır; aksine totaliterdir. Otoriterizmi
yeniden Türkiye halklarının gündemine getireceğinden dolayı da biz bu yasal
değişikliğin, bu kanun teklifinin daha bir ciddiyetle üzerine eğilinerek toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir
içerikte ve kapsamda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
DEMİR ÇELİK (Devamla) –
…yeniden Meclisin gündemine getirilmesi ve düşünülen demokratik, eşitlikçi,
özgürlükçü anayasa çerçevesinde soruna yaklaşarak kişinin hak ve özgürlüklerini
esas alan, devlete ve işverene rağmen onu güvence altına alan bir çerçevede,
bir kapsamda olmasını diliyoruz. Bu yönlü bir çalışmanın içerisinde olacağımızı
belirterek hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çelik.
Cumhuriyet Halk Partisi grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Yüceer.
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri umutla bekleyen yurttaşlarımızı ve emekçileri
selamlıyorum.
Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürk: “Hayatta tam zevk ve saadet ancak gelecek nesillerin varlığı ve şerefi
için çalışmakla sağlanabilir.” demiş. Ben de Üçüncü Yasama Yılındaki ilk
konuşmama Mustafa Kemal Atatürk’ün bu anlamlı sözleriyle başlamak istedim. Umut
ediyor ve diliyorum ki bu yasama döneminde Meclisteki tüm siyasi partiler ve
milletvekilleri geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini ve ülkemizin
geleceğini, siyasi partilerinin ve kendilerinin çıkarlarının önüne koyan bir
çalışma ve sağduyu sergilerler. Benimkisi bir umut ve dilek tabii ki.
Toplu iş sözleşmeleri,
çalışanlar ile işverenler arasında karşılıklı olarak çalışma hayatının sosyal
ve ekonomik haklarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla yapılır;
çalışanın ve işverenin çalışma barışını ve huzurunu sağlamak için imza
atmasıdır; geçerli olduğu süre içinde de iş yerinde sükûneti sağlar; tabii,
işveren ve çalışan eğer toplu sözleşme masasına özgür koşullarda ve eşit
şartlarda pazarlık yapabilecek şekilde oturmuş ise. Bunu sağlayacak da
yasalardır.
Toplu sözleşme hakkı 1961
Anayasası’nda ilk kez tanımlanmış ve güvence altına alınmıştır. 1980 yılı,
Türkiye’nin, demokrasi açısından da siyasal ve sosyal haklar açısından da
antidemokratik bir dönemin başlangıcıdır. 1983’te çıkarılan 2821 sayılı
Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu
1963’te çıkarılan 274 ve 275 sayılı kanunların yerini almış ve işçi
haklarındaki kısıtlamalar maalesef artarak devam etmiştir. Bugün uygulanan ve
toplu çalışma ilişkilerini düzenleyen kanunumuz 1983’ten günümüze değişikliklere
uğramıştır. İşte, görüşmekte olduğumuz tasarı da bu iki kanunu “toplu iş
ilişkileri kanunu” olarak değiştiriyor.
2008 ve 2011 yılları arasında
onlarca kez toplanan Üçlü Danışma Kurulu toplantısı sonucu ortaya çıkan mutabık
metin Ekim 2011’de Bakanlar Kuruluna sunuldu ve Bakanlar Kurulu da şubat ayında
bu metni Meclise gönderdi. Esas komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ve tali komisyon olarak da Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
Adalet Komisyonu belirlendi. Benim de üyesi olduğum Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda sosyal tarafların görüşleri ve beklentileri dinlendi.
Daha demokratik emek-sermaye barışını, dolayısıyla çalışma barışını sağlayan
bir tasarı hazırlamak için Cumhuriyet Halk Partisi komisyon üyeleri olarak
elimizden gelen çabayı gösterdik. Ancak, gerek tek tek maddeler üzerinde
verdiğimiz önergelerin reddedilmesi gerekse tali komisyon olarak belirlenen
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda Avrupa Birliği uyum sürecini ilgilendiren
maddelerin bile değerlendirilmesinin AKP İktidarı, Partisinin çoğunluğunun
oylarıyla engellenmesi, bu tasarının amaçtan, iyi niyetinden, demokrasiden uzak
bir tutum olduğunu da belirtmek zorundayım. Muhalefetin konuşturulmaması,
komisyonlara şiddet yoluyla sokulmaması, muhalefet milletvekillerinin,
haklarında karar verilmeden yıllarca muhalefet milletvekillerinin cezaevinde
tutsak olması, muhalefet eden medyanın kongre salonlarına alınmaması,
işlerinden kovdurulması demokrasiyle bağdaşmıyor ama sizin ileri demokrasi
anlayışınızla uyumlu.
Tek adama dayalı, otoriter,
en zayıf çıkan muhalif sesin bile bugünkü karanlık ve baskı içerisinde
sindirilmeye, ezilmeye çalışıldığı, baskıcı, faşist düzen bize ileri demokrasi
olarak sunuluyor. Emeğin ucuz ama ekmeğin pahalı olduğu bir sömürü düzeni.
Mevcut çalışma hayatında da
daha çağdaş, Avrupa Birliği ve ILO normlarına uyan çalışma hayatı oluşturmak
için hazırlanan bu tasarıda bu iki hedefin de çok uzağında kaldığı; 12 Eylülle
birlikte çalışma hayatında da oluşturulan baskıcı, yasakçı, kısıtlayıcı
mevzuatın korunduğu; emeğin ucuzlatılıp emek örgütlerinin yok edilmeye
çalışıldığı bu tasarı da bize çalışma hayatında reform olarak sunuluyor; tıpkı
–Sayın Bakan da burada- 4+4+4’ün reform
olarak sunulması gibi. Amaç, burada ekonomik zenginlik yaratmak, emekçinin
hakkını savunmak, çalışma barışını sağlamak, özgürleşmek ya da daha kaliteli,
nitelikli bir eğitim değil; amaç, burada “Bir lokma, bir hırka.” diyen tek tip,
bir kilo bulgura, bir torba kömüre muhtaç edilen, itaatkâr ama sesini
çıkarmayan bir emek dünyası, bir nesil yaratmak. Dolayısıyla, emeğin ucuz ama
ekmeğin pahalı olduğu bir sömürü düzeni kurmak, dikensiz gül bahçesi yaratmak.
Görünen, anlaşılan odur ki 12
Eylül hukuku ve anlayışı bu tasarıda da aşılamamıştır, aşılamaz da çünkü bunu
ancak gerçekten 12 Eylülde bedel ödeyen, ruhen ve bedenen işkence gören, sadece
gücü elde edince değil, gücün karşısında da, zor günlerde de konuşabilen
Cumhuriyet Halk Partisi aşacaktır yoksa 12 Eylülün karanlığından beslenen,
gürbüzleşen iktidar bunu aşamaz. Bugün “ileri demokrasi” safsatasıyla
milletimizi uyutan, iç politikada yandaş medyasıyla göz boyayan, dış politikada
ülkemizi savaşın eşiğine getiren bir siyasi anlayış ile karşı karşıyayız.
Bir de şunu dilinizden
düşürmüyorsunuz: “Süper güç, büyük devlet.” Bakın, kaynağı belli olmayan sıcak
parayla, dış borçla, cari açıkla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet, Suriye’de
vurulmuş mu, vurulmamış mı tespit bile edemediği uçağında şehit olmuş
askerlerinin naaşını başkalarına aratıp başkalarına
çıkarttırmaz. Büyük devletin dört bir yanından her gün şehit cenazeleri gelmez.
Büyük devlet yöneticileri başka ülkelerin çıkarları için savaş tamtamları
çalmaz. Büyük devlet, dere yatağına toplu konut yapıp yurttaşlarını azgın
sulara kurban etmez. Büyük devlet, “Parasız eğitim istiyoruz.” diyen
öğrencilerini, evlatlarını hapse atmaz; her gün iş kazalarında emekçileri
ölmez; yurttaşlarını bölmez, ötekileştirmez. Büyük devlet, vatanını seven,
öncelikle halkını sevendir; herkesi, her kesimi sevendir; halkının huzurunu ve
refahını, çalışma barışını sağlayandır; ekonomik zenginlik yaratan; açlıkla,
yoksullukla mücadele edendir. Hep emekçilerin bedel ödediği, şehit
cenazelerinin hep garibanın evine geldiği devlet “Büyük devletim, süperim.”
diyemez. Öyle lafla, billboardlara yazmakla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet,
kötü yönetiminin faturasını halkına, garibanına kesmez. Emeğin ucuz, ekmeğin
pahalı olduğu devlet büyük devlet olmaz.
Lafa gelince “Fakirseveriz.”, “Süper gücüz.”, “Büyük devletiz.” Bırakın
bu lafları da yaptığınız zamların hesabını verin, şehitlerin hesabını verin.
İktidara gelince mutfak tüpü ne kadardı, şimdi ne kadar? Benzin ne kadardı,
şimdi ne kadar? Sınavlarda şaibenin önüne geçemiyorsunuz. Beş yaşındaki
çocuklarımızı okullarda perişan ettiniz. İleri demokrasinizi, kininizi,
tahammülsüzlüğünüzü en son gerçekleştirdiğiniz kongrenizde gördük. Ben “Hiçbir
şeyi çantada keklik görmeyin.” diyorum, bu insanlar, size, krallık kurun,
padişahlık kurun diye oy vermediler. Günü gelince, fakire, halka kestiğiniz bu
zamlı faturalar gibi halkımız da sizin faturanızı kesecektir.
Değerli milletvekilleri,
güçsüz olan kesimlerin, halkların haklarını korumak için örgütlenmesi
demokratik işleyişin temel göstergesi. Ama işçilerin yoksulluğu ve örgütsüzlüğü üzerinden, maalesef tasarıda sömürü düzeni
kurulmaya devam ediliyor. Ucuz iş gücü istihdamı temel gelişme politikası
olarak benimseniyor; sanayi emeğin ucuzluğu üzerinden güçlendirilmeye
çalışılıyor. Sendikal hak ve özgürlükler, toplu sözleşme hakkı, grev hakkı,
sendikal örgütlenme hakkıyla bir bütün. Dolayısıyla, bunlardan bir tanesinin
bile olmaması, eksik olması bunların hiçbir şekilde gerçekleşmeyeceğinin
göstergesidir. Bu açıdan da bu tasarı antidemokratik bir çalışma yasasıdır.
Yasanın -üzerinde tabii
konuşmalarımız devam edecek ama- genel anlamıyla özü: Sendikal hak ve
özgürlüklerin kısıtlandığı, 12 Eylül hukukunun baskılayıcı, yasakçı
zihniyetinin devam ettiği bu tasarı “reform” olarak değerlendirilmez.
Dolayısıyla tasarıya bu şekliyle bizim onay vermemiz de beklenmemelidir diye
düşünüyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimi
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yüceer.
Şahıslar adına, Kahramanmaraş
Milletvekili Sıtkı Güvenç.
Buyurunuz Sayın Güvenç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü bölümüyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum ve
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ olarak, iktidara
geldiğimiz günden beri, on yıl içerisinde, toplu hayatın her alanında olduğu
gibi çalışma hayatıyla ilgili de çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. 2010
yılında yapılan Anayasa değişikliği ile her türlü vesayet kaldırılmış, millî
irade hâkimiyeti sağlandığı gibi, sendikal alanda, hak ve özgürlükler alanında
yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Değişiklikler kapsamında, toplu iş
ilişkilerini düzenleyen kanunların daha özgürlükçü bir tutumla ele alınması
kaçınılmaz hâle gelmiştir. Dolayısıyla Türk endüstri ilişkilerini ileri
taşıyan, çağın gereklerini yansıtan ve aynı zamanda çalışma hayatının
sorunlarına köklü çözüm getiren uzun soluklu bir kanun yapılması gereklilik
hâline gelmiştir.
Sayın milletvekilleri,
yapılan düzenlemede ILO sözleşmeleri dikkate alınmıştır. Bu kanun, Türkiye’nin
Avrupa Birliği üyelik perspektifi, çalışma hayatının sorunları, çalışma
hayatının tarafları dinlenerek, onların görüşlerinden istifade edilerek
hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
sendikal hak ve özgürlükler ile toplu sözleşme ve serbest toplu pazarlık
hakkının; emeğin önemi, özgürlükçü ve demokratik toplum esasları temelinde
yeniden düzenlenmesi amaçlanmıştır. Türk çalışma hayatının öteden beri evrensel
normlara verdiği tepkiler dikkate alınmıştır bu düzenlemelerle birlikte. Bu
düzenlemeyle kanuni grev ve lokavt 2010 Anayasa değişikliği paralelinde
tanımlanarak grev yasaklarının alanı daraltılmıştır. Grev ve lokavt yasakları
hayati nitelik gösteren temel kamu hizmetleriyle sınırlandırılmıştır. Bu
kanunla sendikal hak ve özgürlükler ile serbest toplu pazarlık hakkı ve toplu
iş uyuşmazlıklarının çözümü evrensel ilkeler dikkate alınarak yeniden
düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ olarak, iktidara geldiğimiz günden beri sosyal hayatı rahatlatan
düzenlemeler yapılmış, on iki dönem artığı olan, darbe ürünü olan yasalar bir bir değiştirilmiştir. Herkes konuşur ama AK PARTİ iş yapar.
Bu, darbe dönemi artığı olan bu yasa da AK PARTİ İktidarıyla beraber inşallah
değiştirilecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Güvenç.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öğüt.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; dün akşamki konuşmamın bir devamı
olacak. Şimdi yarım kalan eksikleri söylemeye çalışacağım.
Bakınız, bu tasarıda asıl
sorun bu kanunun tamamından kaynaklanmaktadır. Mevcut tasarıda sendika
“İşçilerin ve işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak
ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya en az yedi
işverenin bir araya gelerek bir iş kolunda faaliyette bulunmak üzere
oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları.” olarak geçiyor. Bu tanım,
uluslararası alanda kabul gören “sendika” kavramına uymamaktadır.
87 no.lu Sözleşme’nin 2’nci
maddesi “Çalışanlar ve işverenler herhangi bir ayrım yapılmaksızın önceden izin
almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine
uymak koşulu ile bunlara üye olmak hakkına sahiptirler.” diye hükmeder ancak yasalaştırılmak
istenen tasarıda yapılan sendika tanımıyla tüm sendikaların iş kolu temelli
örgütler olması zorunluluğu getirilmektedir. Dolayısıyla en başta sendikanın
tanımı bile uluslararası normlardan uzaktır.
87 no.lu Sözleşme, madde 3:
“Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç yönetmeliklerini
düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini
düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler.”
Sayın Bakana soruyorum:
Sendikaların iç işlerine müdahale içeren bir tasarıyla ILO normlarını
karşılaştırdığınızı nasıl iddia edebilirsiniz?
Yürürlükteki Yasa da
getirilmek istenen tasarı da yalnızca işçilerin ve işverenlerin sendikalarda
örgütlenme hakkını tanımaktadır. Bu maddeyle, emekliler, öğrenciler, gençler,
evde çalışanlar, çıraklar, stajyerler hiçe sayılmakta, sendikalarda örgütlenme
hakları reddedilmektedir. Bir başka deyişle, iş kolu sendikası dışında kalan
hiçbir sendikaya izin verilmemektedir.
Bir diğer önemli sorun,
sendikaların yönetimine yapılan devlet müdahalesidir. Tasarıda, sendika
yöneticilerinin görevlerinin seçilmeleri hâlinde son bulmasıyla ilgili hüküm
aynen korunmaktadır. Sendika yöneticilerinin belediye başkanı ya da
milletvekili seçilmeleri durumunda görevlerinin sona ereceği öngörülmüştür. Hâlbuki
böyle bir kararı verme hakkı yalnızca sendikaya ait olmalıdır, uluslararası
standartlar da bunu göstermektedir.
ILO Uzmanlar Komitesi, “Bir
sendika yöneticisinin yerel veya genel seçimlerde aday olması hâlinde görevinin
askıya alınması ve seçilmesi durumunda görevinin sona ermesi kararının ilgili
sendikaya ait olduğunun güvence altına alınması gerekmektedir.” görüşünü
bildirmiştir.
Sendikaların, nasıl baskı
altında tutulmak istendiğine ilişkin bir örnek daha verelim. Mevcut yasa,
sendikaların finansal ve idari denetiminin Sendika Denetim Kurulu ya da
denetçileri tarafından yapılmasını hükmetmektedir. Tasarı, mevcut düzenlemeyi
korumakla beraber sendikaların en geç iki yılda bir yeminli mali müşavirler
tarafından denetlenmesini öngörmektedir. Yasa zoruyla dışarıdan ve zorunlu bir
denetimin öngörülmesi kamu otoritelerinin müdahalesi anlamına gelmektedir. Bu
durum da ILO’nun 87 sayılı Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil etmektedir.
Tasarının baskıcı bir diğer
maddesine bakalım. Üyeliğin kazanılması ve sona ermesiyle ilgili 17 ve 19’uncu
maddeler -tasarıyla- ilgili sendikaya üyelik ve istifada noter şartının
kaldırılması ancak yerine e-devlet uygulamasına geçilmesini öngörüyor yani
sendikaya üyelik ve istifada devlet yönetimi şekil değiştirerek karşımıza çıkıyor.
Ayrıca, söz konusu maddeyi eleştiren ILO’nun dikkat çektiği bir nokta daha var:
Yetkililer, işçiye ait bilgilere patron dâhil herkesin ulaşır olmasının,
ulaşılabilir olmasının 98 no.lu Sözleşme’ye aykırı
olduğunu, işçinin sendika karşıtı eylemlere maruz olmasına neden olabileceğini
işaret ediyor. Bu yeni durum, hem kayıt dışı çalışan 4 milyona yakın işçinin
sendikaya üye olamayacağı anlamına gelirken hem de sendikaya üye olmak için
e-devlet kapısı üzerinden bakanlığa sağladığı başvuru sistemine giren işçinin,
kendi istediği değil sistemin belirlediği iş kolundaki sendikalara üye
olabileceği anlamına geliyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ülkemizin en ciddi sorunlarından biri olan taşeron sistemi ve bu
sistemin ayağında güvencesiz şartlarda çalışan işçiler yine karşımızdadır.
Tasarıda buna karşı herhangi bir tedbir alınmamıştır. Taşeron işçilerin toplu
iş sözleşmelerinden yararlanabilmeleri ve sendikalara üye olabilmelerine
ilişkin düzenlemelerdeki noksanlıkları, iş kazalarının artmasına ve iş sağlığı
ve güvenliği açısından zaten yeterince kötü olan ortamın daha da kötüleşmesine
neden olmaktadır. Taşeronda çalışan işçilerin, her yıl yenilenen sözleşmeleri
nedeniyle sendikalaşması güçleşmekte, iş güvencesi azalmaktadır. Dayatılan
yıllık ibranameler işçilere geçmiş yıllardan hiçbir alacakları olmadığını imza
altına almaya zorluyor, yoksa yeni yıla işe almıyor. Bu gibi durumlar için
Bakanlıkta bir ihbar hattı kurulması teklifimi tekrarlıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (Devamla) –
Bu tasarı -başta da söylediğim gibi- 12 Eylül referandumunda olduğu gibi
tamamen kamuoyunu yanıltmaya, işçi sınıfını savunmaya değil sömürmeye dayalı
bir tasarıdır. Tasarı mevcut hâliyle yasalaştığı takdirde nelerle
karşılaşacağımızı iyi bildiğimiz için biz, bu tasarıya, CHP olarak “Hayır.”
diyoruz.
Değerli arkadaşlarım, geçen
aylarda Türk Hava Yollarında yaptığınız uygulama, sendikasızlaştırmayla ilgili
uygulama hâlâ milletin gözü önündedir. Ekonomik nedenlerle Türk Hava
Yollarındaki grevi yasakladığınızı söylediniz fakat Bosna’da, Sayın Topçu, 19,2
milyon euroyu Bosna Hava Yollarına gömdü. İran’da bir
50 milyon dolar alacağımız var, ne olduğu belli değil ama orada 305 işçiyi göz
göre göre attınız, grev yasağını da koydunuz. Bunu da tarih sizlerin hanesine
yazacak.
Demin, “12 Eylül yasalarını
kaldırıyorum.” diyen arkadaşıma da bu Türk Hava Yolları grevinin yasaklanması
armağan olsun diyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Çelik.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
çok önemli bir yasa tasarısının son bölümüne gelmiş bulunuyoruz. Öncelikle, bir
kez daha hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Tasarı, işçi ve işveren
kesimlerinin bir an önce yasalaşmasını bekledikleri bir tasarı. Takriben
-yaklaşık olarak- 400 bin işçiyi ilgilendiren, toplu sözleşme yapmayı bekleyen
400 bin işçiyi, çalışanı ilgilendiren, 1.717 toplu sözleşme yetki talebinin
Bakanlığımızdan talep edildiği son derece önemli bir düzenleme. İnşallah,
bugün, sizlerin desteğiyle burada yasalaşmış olacak.
Sosyal taraflara da teşekkür
ediyorum. Yorucu bir süreçten geçtik. Belki de son on beş gün, toplanmadığımız
gün, bir araya gelmediğimiz gün olmadı. Sık sık önergelerde değişiklikler,
bakışlarda değişiklikler oldu ama diyalogdan çıkmayan, diyalogdan sapmayan
ilişkilerimizden dolayı çok teşekkür ediyorum. Her şey rayında gitti mi,
yolunda gitti mi? Bunu da söyleme imkânına sahip değiliz. Gerçekten akşam
konuştuğumuzun sabah değiştiğini, sabah kararlaştırdığımızın akşam yine
taraflarca farklı bir yöne çekildiğine de şahit olduk.
Şimdi, bu yasanın iki yönden
ele alınması gerekiyor: Bir, ILO sözleşmeleri çerçevesinde yasaya baktığımız
zaman 87 ve 98 sayılı sözleşmelerin büyük oranda karşılandığını görüyoruz.
Ancak, takdir edersiniz ki her ülkenin kendine has şartları var, bunlar dikkate
alınmalı, mutlaka dikkate alınmalı. Ayrıca, sosyal tarafların da bu konudaki
görüşlerini de dikkate almadan yapacağınız bir düzenlemenin sağlıklı
olmayacağını hepiniz takdir edersiniz. Örneğin, barajın sıfırlanması konusu, sıfır
baraj, iş kolunda barajın sıfır olması talebi dillendirilir ama aslolan masada bir araya geldiğiniz zaman, oturduğunuz
zaman burada bir uyumun, bir uzlaşmanın çıkması önemlidir. Sendikalarımızdan
yüzde 1 barajı, yüzde 2 barajı talep edenler olduğu gibi, işverenlerimizden
yüzde 5 barajı, yüzde 3 barajı şeklinde masaya oturanlar oldu. Bunun yanında,
sendikalarımızdan sıfır barajı, iş kolunda sıfır barajın olmasını savunanlar
oldu.
Şimdi, arkadaşlarımız şunu
söylüyorlar, diyorlar ki: “Efendim, bunlar ayrı bir iş kolu. Siz hükûmetsiniz,
çıkarın, deyin ki: ‘Astığım astık, kestiğim kestik.’” Böyle bir yöntemimiz yok
ama böyle bir yöntemi uyguladığınız zaman da başka bir eleştiriyle karşı
karşıya kalacaksınız. O zaman “Sosyal diyaloğu hiçe sayan, dikkate almayan bir
yaklaşım sergiliyorsunuz.” gibi bir durumla karşı karşıya kalacağız. Bunun
yanına meslek ve iş yeri esaslı sendikal
örgütlenme konusu da yine mesela tartışmalarımızda gündeme geldi.
Bizdeki örgütlenme iş kolu esaslı olduğu için, bu, ILO’nun bir tavsiyesi veya
ILO’nun sözleşmelerde olan bir hükmü olmasına rağmen bizim ülkemiz için
geçerliliği söz konusu olmadı.
“Tüm çalışanların sendikal
güvenceye kavuşturulması düzenlemesi” konusu ve bu konuyla ilgili norm ve
standartlar var ama bu konuyu 25’inci maddede hep beraber gördük, biz Türkiye
olarak bunu kısmen sağlayabiliyoruz. Yani 30 işçinin altındaki işletmelerde
sendikal veya iş güvencesinin olmadığını, bunu sosyal taraflarla, sendikalarla
oturup konuştuğumuz zaman anayasal bir hak olduğunu ve bunun yargıya
taşınacağını bizlere ifade ediyorlar, biz de saygıyla karşılıyoruz. Yani bu
konuda keşke bir mutabakat olabilseydi, bu konuda evrensel standartlar esas
alınabilseydi fakat taraflar eğer bu konuda bir uzlaşı noktasına gelmiyorlarsa…
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Getirmeyen sizsiniz Sayın Bakan, bozan sizsiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …ki işverenlerin bu konuda itirazları, işçi
kesimlerinin itirazları var. Yalnız bu maddeye endeksli değil, bir başka
maddede işçinin lehine bazı düzenlemeleri, işçi kesiminin lehine düzenlemeleri
yaparken işverenin ısrar ettiği bu madde üzerinde de böyle bir çıkış yolunu
birlikte bulabildik. Bunu da burada ifade etmek istiyorum.
Geçende toplantıda da
söyledim, yine bu kürsüden söyledim; bu olayların çok derinlemesine
bireyselleştirilmesini ben doğru bulmuyorum çünkü iş yapmaya çalışıyoruz, sorun
çözmeye çalışıyoruz. Türkiye 1982’den bu tarafa bu yasayı köklü bir şekilde
değişikliğe tabi tutamadı. Ne hükûmetler geldi ne iktidarlar geldi geçti ama bu
yasa değiştirilemedi. Bugün ilk kez derli toplu bir şekilde değiştiriliyor.
“Efendim, bu dört dörtlük
değil.” Biz zaten bunun dört dörtlük olduğunu hiçbir zaman söylemedik.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Değiştirmeyen sizsiniz. Niye başkalarını katıyorsunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Kaldı ki bakınız, bunun dört dörtlük yönü de
yok.
Ben buradan bir kez daha
söylüyorum: Bütün sendikaların uzlaştığı, işçi, işveren sendikalarının
uzlaştığı bir düzenleme varsa, getirin çıkaralım.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Temelinde siz varsınız; bir 12 Eylül var, bir de siz varsınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Böyle bir imkân varsa biz bundan kaçmıyoruz ama
bunu sağlamak mümkün değil.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Bir 12
Eylül var bu yasanın temelinde, bir de Faruk Çelik var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – “Efendim,
bu yasa var ya, getirdiğiniz bu düzenleme, geri götürüyor.” Bu düzenleme geri
götürüyor ise mevcudunu o zaman daha önemsiyorsunuz demektir, mevcudunu o zaman
devam ettireceğiz yani 2009 istatistiklerini yayınlayacağız, “sendika” diye bir
şey kalmayacak Türkiye’de. Böyle bir şey olabilir mi? Bunu, yani 2009
istatistiklerini savunma anlamına gelen bir yaklaşımı ben doğru bulmadığımı
burada bir kez daha ifade ediyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Kimse
savunmuyor, yüzde 10’u dünyada savunan yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakınız, yüzde 10 tarihe karışıyor. Yüzde
3 genel baraj vardır 41’inci maddede fakat bu…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen
yüzde 1’ine sahip çıkamıyorsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Burada özellikle yaptığımız bir önemli düzenleme
var. Bakınız, problem, güven problemi. Bizim endüstriyel ilişkilerimizde işçi
ve işveren arasında inanıyorum ki bu düzenleme, bu yasa yürürlüğe girdikten
sonra son derece pozitif, olumlu bir dönemi yaşayacağız. O da sendikalarımız
ile işverenlerimiz arasında 20’nci yüzyılın arta kalan yaklaşımları var ise
onlar da ortadan kalkacak yani çatışmacı anlayış tümden ortadan kalkacak ve
endüstriyel ilişkilerimizde bu yasa barışa hizmet edecek ve bu barışın
neticesinde ben inanıyorum ki üç yıl sonra, dört yıl sonra geçici maddede
yapacağımız düzenleme neticesinde barajın çokça konuşulmadığı bir sürece girmiş
olacağız. Bu yasanın en önemli şekilde güven ortamının oluşmasına katkı
sağlayacağını ifade etmek istiyorum.
Bir diğer sitemimiz de var
tabii Bakanlık olarak, şu sitemi de burada ifade etmek istiyorum: Sendikalar,
yaşanan bütün bu olaylarda yasanın bütünlüğünden ziyade, yasanın derli toplu
nasıl daha güzel olabilir katkısından ziyade sendikaların lokal, kendi
değerlendirmeleri de bizi çok yormuştur, bizim çok zamanımızı almıştır, bu
sitemimi de buradan yapmamı umarım ki mazur karşılarlar.
Bir diğer konu, sık sık
burada değinildi: Efendim, bu patron-işçi ayrımı. Değerli arkadaşlar, dünyanın
hiçbir yerinde artık böyle bir yaklaşım yok. Ben hangi gruba sorsam şimdi: Yani
siz KOBİ’lere karşı mısınız, siz iş adamlarına karşı mısınız, iş dünyasına
karşı mısınız? Böyle bir şey olabilir mi? İş dünyası da bizim, KOBİ’ler de
bizim, işçiler de bizim; işçisiz KOBİ olmaz, KOBİ’siz
işçi olmaz yani bunları ayrı ayrı değerlendirme döneminin bence çoktan geçtiği
kanaatindeyim. Bunları birlikte, hakları çerçevesinde…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Hak vermiyorsunuz ki alıyorsunuz Sayın Bakan. Hak vermiyorsunuz, hak verseniz
anlayacağım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …bunları
ele almamız gerektiği süreci içerisinde olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
konuşmalarda birçok önemli hususa burada temas edildi.
Ha, şunu da ifade edeyim:
Bütün bu çalışmalarımızda yüzleşemeyeceğimiz sendika yoktur, yüzleşemeyeceğimiz
siyasi parti de yoktur, yüzleşemeyeceğimiz… Her şeyi şeffaf bir şekilde
götürdük, açık bir şekilde götürdük.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Bizimle de yüzleşeceksiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Herkes iyi niyetle bu yasanın artık çıkması
gerektiği konusunda –işverenler de işçiler de- hatta başka bir çare olmadığı,
mutlaka bu yasanın çıkması gerektiği konusunda ittifak hâlindeler ama
ayrıntılar konusunda takdir edersiniz ki iki yakayı bir araya getirmenin çok
zor olduğunu ifade etmiş olayım.
Şimdi, geçen gün ifade ettim:
Bakınız, yasa ile iş kolu sayısı 28’den 20’ye iniyor. İş kolu tespit davaları
bekletici neden olmaktan çıkarılıyor. Bu, son derece önemli bir düzenleme. İş
kolu barajlarında yapılan itiraz neticesinde: Bekleyin ki iki yıl geçsin, üç
yıl geçsin, mahkeme karar versin ki iş koluyla ilgili yetkili hâle gelsin
sendika ve ondan sonra iş yerine gelebilsin… Bunu ortadan kaldırdık. Bunu
küçümsemek, bunu görmemezlikten gelmek yanlış olur inancı içerisindeyim.
Sendikaların kuruluşunu
kolaylaştırdık. On beş yaşını dolduranlara sendikaya üye olma hakkını getirdik.
Aynı iş kolunda birden fazla işverene bağlı olarak çalışan iş yerlerine birden
fazla sendikaya üye olma imkânını getirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ayrıca, ikinci bölümde de son derece önemli
düzenlemeleri getirdiğimizi, öyle tahmin ediyorum ki kamuoyunda da işçisiyle,
işvereniyle, bütün kesimler… Zamanımız yeterli olmadığı için ifade edemiyorum,
bu tasarı son derece önemli düzenlemeler içermektedir.
Bundan sonra yapacağınız
katkılara da teşekkür ediyorum. Çalışma hayatımıza, çalışma barışına bu yasanın
önemli katkılar sağlayacağı düşüncesiyle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri, şimdi
soru cevap bölümüne…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, son söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten çalışma hayatını yakından
ilgilendiren bir kanunu müzakere ediyoruz. Şimdi, bu kanunda temel ilke… Biz
dünyayı yeniden keşfetmiyoruz, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre
uluslararası anlaşmalar kanunların da üstünde bir hüküm ifade ediyor. Dolayısıyla
üye olduğumuz uluslararası kuruluşların, ILO sözleşmelerinin bu konuda
getirilmiş temel hükümleri var. Şimdi bu temel hükümleri bir tarafa iterek,
özellikle Türkiye’ye özgü bir toplu iş sözleşmesi kanunu yapmak, sendikalar
kanunu yapmak bence hem işçiye hem de çalışana karşı büyük bir haksızlıktır.
Şimdi, AKP İktidarının bir
şeyi vardır, bunların -geçmişte olduğu gibi- emeğe karşı bir saygıları yok,
emekten yana bir tavırları yok. Bütün amaçları, o zor durumda çalışan, emeğiyle
kazanan, hayat sıkıntısı içinde yaşayan, çoluk çocuğunu geçindirmek için ciddi
bir sıkıntı içinde olan, muhtaç olan kişilere karşı şefkat elini uzatması
gereken yerde, bilakis onların ekmeğini kesmek için işveren tarafından her
türlü zulümlerin yapılması için düzenleme yapılmaktadır. Bu zaten kendilerinin
temel felsefesidir, biz daha önce birçok yerde -burada bulunduk- bunları dile
getirdik.
Bugün bir vatandaş bana
telefon ediyor, işte Elâzığ, Tunceli, Bingöl’de kara yollarındaki Karayolları
faaliyetlerinin bir kısmı işçileriyle beraber taşerona veriliyor, diyor ki:
“Geçen sene işte Bingöl’de ve Tunceli’deki bu kara yolu faaliyetinde çalışan
işçiler 5 milyon alıyorlardı, yakıt da 10 milyon civarındaydı, 15 milyon… Şimdi
ihale yapmışlar, 60 milyon liraya taşerona veriyorlar.” Böyle bir devlet yapısı
olur mu? Yani zaten, arkadaşlar, her faaliyette, AKP’nin giriştiği her
faaliyette, evvela “Bizim burada menfaatimiz nedir?” diyorlar.
Bakın, hızlı tren
meselesinde, hızlı trende… Demiryollarının elinde iki tane travers fabrikası
var, bu travers fabrikasını işletmiyorlar, Tayyip Erdoğan’ın dünürüne travers
fabrikasını kurdurdular, 130 küsur trilyon liraya travers aldılar bunlardan ve
bunların çoğunda, “Kalitesi uygun mudur, değil midir?” o dedenetim
de yapılmadı.
Şimdi, yani, bu AKP’nin bir
felsefesi var: Onlar için, kesemiz dolsun da ülke elden gitsin önemli değil.
Ülke önemli değil, ülkenin ne anlamı var ya? Önemli olan para, her şey… Söz
konusu olan paraysa onlar için gerisi teferruattır. O bakımdan, böyle bir
zihniyette yetişiyorlar.
Bakın, kendi bakanlarına
bakın, birisinin kardeşi veya birkaçının kardeşi vali, genel müdür, müsteşar.
Bir bakıyorsunuz, daha önce, işte, demirci olan bir kişi şimdi holding patronu.
Şimdi gazeteleri getirip, neyse, burada gösterecektim. Yahu, nasıl oluyor da
sen daha dün demirciydin, bugün holding patronu olarak tam sayfada, Bursa’daki
gazetelere tam sayfa veriyorsun “Bilmem ne inşaat...”
Bunların hepsi bilinen şeyler
de ama, yani biraz vicdan sahibi olmak lazım, biraz düşünmek lazım. Bu çalışan
insanların emeğini de düşünmek lazım. Yani burada, işçiyi zor duruma sokarak,
onun emeğini sömürerek, o sömürülen emekle birkaç tane patronu zengin ederek
siz ne kazanıyorsunuz acaba? Bir de yani Allah’tan korkan insanların zaten
davranış biçimleri bu olamaz.
Dolayısıyla, sizin maalesef
artık felsefeniz belli olmuştur, tarafınız belli olmuştur. Sizin tarafınız
zenginlerin tarafıdır, karşınız emekçidir. Emeği ezmek, emeği yoksullaştırmak,
zaten, Türkiye’de takip ettiğiniz politika da bu. Çalışmayan, üretmeyen, sadakaya
muhtaç bir insan kitlesini yaratmaya çalışıyorsunuz ve bütün uygulamalarınız da
böyle. Yaptığınız davranışlar, uygulamalar, yatırımlar da hep bu yönde. Ben bu
kanunun işçiye bir fayda getirmeyeceğini, bilakis işçinin ezilmesini sağlayan
birtakım hükümler getirdiğini, toplu sözleşmeyi âdeta işçi yönünden yok ettiği
düşüncesinde olduğum için bu kanunun bu hâlde çıkmasının işçiye faydadan ziyade
zarar getireceğine inanıyorum, bunun da… Tabii AKP’ye yakışan böyle bir kanun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Genç.
Şimdi, soru-cevap bölümüne
geçiyoruz Sayın Milletvekilleri. Soru-cevap bölümü on beş dakika. Sisteme
girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz hakkı vereceğim, sonra da
Bakan cevap hakkını kullanacak.
Buyurunuz Sayın Demir.
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan, dün
Suruç’taydım. Suruç’ta üç dört gündür halk ayaklanmış durumda ve bu İŞKUR’a
müracaat eden yaklaşık 4 bin kişiden, bin kişinin tespitinde özellikle zengin
çocuklarının, toprak sahibi çocuklarının, Mercedes’i olanlar ve askerde
olanların isimlerinin çıktığı ve bu listenin de AKP Suruç İlçe Başkanı
tarafından belirlendiğini, yandaşlarını, yakınlarını aldığı konusunda insanlar
infial içinde. Ben bir milletvekili olarak uyarıyorum ve ihbar ediyorum. Bu
konunun üzerine gidecek misiniz, bu konunun gereğini yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Demir.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ben dün bir
önerge üzerine konuşurken Kırklareli’ndeki bir durumu size bahsetmiştim,
anlatmıştım merkezde, Şeker Tekstil diye bir fabrikamızda 374 işçinin işsiz
kaldığını. Burada şunu sizin huzurunuzda tekrar sormak istiyorum, yanıtlarsanız
mutlu olacağım: İşverenler, bu kadar işçileri mağdur ederken bu kadar kolay mı
bu mevzuattan yararlanıyorlar? Yani birdenbire ben ortadan kayboluyorum “Siz
başınızın çaresine bakın, ben gerekirse yeni bir fabrika kurarım, yeni bir
şirket kurarım, benim bütün makinelerim zaten “leasing”li
bu şirketten bir mal varlığı da bulup paranızı tahsil etmeniz mümkün değil,
hadi işinize.” diyebilecek bir ortam mı vardır Türkiye’de? Yani Bakanlık bu
konuda önlem almıyor mu? Birinci bunu sizden öğrenmek istiyorum.
Dün de belirttim, yasal
olarak haklarını aramaya kalktıklarında işçiler -bu tüm işçileri
ilgilendiriyor- mahkemeye başvururken, yasada yapılan değişiklikle 470 lira
para yatırmaları lazım. Yani bu konuda Bakanlık olarak bir öneri getirecek
misiniz Bakanlar Kuruluna? İşçiler zaten ezilen kısım, zaten haklarını elde
edemeyen insanlar, bu mağduriyeti gidermek için de böyle bir çalışmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dibek.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adalet ve Kalkınma Partisinin
adaleti sözleşmeli personel konusunda da işlemiyor Sayın Bakan. Sözleşmeli
personelin bir kısmı kadroya alındı, ancak özel idarelerde ve belediyelerde
görevli sözleşmeli personel için bu süreç işletilmedi. Belediyeler ve il özel
idarelerindeki sözleşmeli personelin ne eksiği var ki kadroya alınmıyorlar? Bu
arkadaşlara kadrolu çalışma olanağı ne zaman verilecek?
Bir de özelleştirmeden sonra
çeşitli kurumlara gönderilen kamu personeli var. Bu arkadaşlar çok sıkıntılı,
eğitim durumları ve daha önceki görevleri dikkate alınmaksızın işler
yaptırılmaya çalışılıyor, hiç olmazsa bu kişilerin eğitimlerine uygun seviyede
işler verilsin. Bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Acar.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim.
Efendim, şunu öğrenmek
istiyorum; Bu kara yollarında yeni bir sistem geliyor, Karayollarındaki kara
yolları çalışmasının aşağı yukarı büyük bir kısmı Karayolları Genel
Müdürlüğünden alınıyor, taşeronlara veriliyor, burada çalışan işçiler de
taşeronlara devrediliyor ve çok yeni makineler de bu taşeronlara devrediliyor.
Bu bir defa doğru mudur? Neden buna ihtiyaç görülmüştür?
İkincisi, bu geçici işçiler
meselesi konusunda, gerçekten 4/C’li işçiler ve
özelleştirilen KİT’lerdeki işçiler çok zor durumda. Bu işçilerin durumunu
iyileştirecek herhangi bir düzenleme yapmayı Hükûmet düşünüyor mu düşünmüyor
mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, Malatya’da Devlet Demiryollarında 5. Bölge Müdürlüğünde 796 işçi geçici
olarak çalıştırılmakta. Bazıları yılda kırk gün, bazıları ise beş ay gibi bir
süre çalıştırılıyor. Bu çalışma sürelerinin mevsimi de, ayı da belli değil. Bir
gün geliyor “Beş gün sonra işinizden çıkacaksınız.” diye işten çıkarılıyor
insanlar ve bunların ne zaman çalışacakları da belli olmadığı için boş
zamanlarında tarlada çalışmak gibi veya başka bir iş yapmak gibi bir şansları
da olmuyor, bu insanlar keyfîce çalıştırılıyor. Devlet Demiryolları gibi önemli
bir kurumda çok önemli işler yapıyor bu geçici işçiler. Şimdi, bu insanlar
çalışmadıkları sürece sigortaları yatırılmadığı için hasta olmaları da
yasaklanıyor, ilaç almaları yasaklanıyor, bunların çocuklarının okuma şansları
kalmıyor. Bu konuda, Devlet Demiryollarında çalışan işçilerle ilgili bir düzenleme
yapılması herkes için bir vicdani sorumluluk olması gerekiyor. Bu konuda sizin
çalışma yapmanızı rica ediyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Bakan, 2821 ve 2822 sayılı yasaları hazırlayanlar Türkiye’yi ucuz emek alanı
hâline getirme amacı güderek hazırladıklarını söylemişlerdi. Şimdi, 83 yılında
çıkarılan bu yasalardan sonra işçi örgütleri güçlenir, işçilik maliyetleri
artar diyerek bu yasanın çıkmasını sizin ilk Hükûmet olarak sunduğunuz tasarıyı
engellemeye çalışanların demokrasi anlayışları arasında bir fark yok. Şimdi,
biz biliyoruz ki -biraz evvel konuşmanızda söylediniz- tarafların uzlaşmasını
gündeme getiriyorsunuz ama esas uzlaşmayan Hükûmetin içerisinde sizin
tasarınıza imza koymayan 7 bakan, bir tanesi Başbakan olmak üzere… Bu bakanlar
kimlerdir, kamuoyuna açıklamaktan neden kaçınıyorsunuz? Yani 12 Eylül darbe
rejimi ile işçi hakları konusunda aynı düşüncede olan bakanları açıklamaktan
neden kaçınıyorsunuz? Açıklayın.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çetin.
Sayın Yüceer…
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, benim bölgem
Tekirdağ Velimeşe Organize Sanayi Bölgesinde Hobim
Bilgi İşlem Sistemlerinde çalışırken Basın-İş Sendikasına üye oldukları için 18
işçi tazminatları bile ödenmeden işten çıkarılmıştır. Türkiye’nin hemen hemen
her bölgesinde fabrikalarda çalışan işçilere sendikal örgütlenmelerden dolayı
baskılar söz konusu. Sendikal örgütlülük hakkını kullandığı için işten
çıkarılmaların önüne geçmek amacıyla işverene de cezai yaptırım uygulanması ile
ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de Kültür Bakanlığı ve
Millî Eğitim Bakanlığı gibi bazı bakanlıklarda, işçiler, işverenler ve
bürokratlar aracılığıyla sendika değiştirmeye zorlanmakta, tehdit edilmekte ya
da sendikalar arası rekabette bürokratların taraf olduğu duyumları çok ciddi
bir şekilde bizlere kadar ulaşmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 118’inci maddesine
göre cezai yaptırımlar bulunmaktadır. Bakanlığınız bu tür tehdit, sendika
zorlama gibi durumlarla ilgili bu kanunda bir düzenleme yaptı mı ya da
Bakanlığınız, kamuda söz konusu olan bu durumlara ilişkin işçinin hakkını
korumak adına ne tür tedbirler almayı düşünmektedir?
Gene, Tekirdağ’da bulunan ve
iflas nedeniyle kapanan fabrikalarda çalışan işçiler, mahkeme tarafından haklı
bulunmalarına rağmen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yüceer.
Son olarak Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iki gün önce
değişik illerden, yirmi civarında ilden belediyelerde ve özel idarelerde
çalışan, vizeli işçi konumunda olan mimar, mühendis, veteriner hekim gibi
insanlar geldiler. Bu çalışanlar, vizeli işçi olduklarını, sözleşmeli personel
konumunda olanların hazırladığınız bir tasarıyla devlet memuru kadrosuna
geçirileceğini, ama vizeli işçi konumunda olan ve on beş yıldır, on altı yıldır
belediyelerde, özel idarelerde çalışan, işçi konumunda olan bu teknik
elemanların ne yazık ki bu tasarıda kadroya geçirilmesinin düzenlenmediğini
belirttiler. Bu konuda sizden talepleri vardı ama sizlerle görüşemediler
bildiğim kadarıyla. Bu hazırlanacak tasarı konusunda, belediyeler ve özel
idarelerdeki sözleşmeli personelle beraber bu vizeli işçi konumunda olan teknik
elemanlara da herhangi bir şekilde kadro vermeyi düşünüyor musunuz? Bunu
kapsama alabilir misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Nurettin Bey’in Suruç’la
ilgili sorusu daha önce de, birkaç gün önce de yine bir milletvekili
arkadaşımız tarafından burada sözlü soru olarak gündeme getirildi. Yalnız Suruç
değil Ceylanpınar’dan da böyle bir şikâyet aldık. Ayrıca ülkenin bazı
yerlerinden de bu tür şikâyetler var.
Şunu ifade edeyim: Hemen,
anında, ilgili ilçelere ve yerleşim birimlerine, illerimize müfettişlerimizi
göndermiş bulunmaktayız. Neticesiyle ilgili de sizleri
bilgilendireceğimizi… Suruç olsun,
Ceylanpınar olsun veya herhangi bir ilçemiz olsun, burada bulunan
vatandaşlarımız arasında, dokuz aylık, toplum yararına bir çalışma çerçevesinde
insanlarımız arasında bir ayrım yapmayı düşünmek, bakınız, yapmayı değil,
düşünmek bile son derece abestir diye ifade etmek istiyorum. Bir yanlışlık var
ise, bir kayırmacılık var ise, siyasi bir el var ise bunu sizlerle paylaşıp
bunu ayıklayacağımızı net bir şekilde burada ifade ediyorum.
Diğer konu, Kırklareli’de “Şeker Tekstil” diye ifade edilen fabrika 8
Ekimde kapanmış veya kapatılmış. 335 çalışanı var tespitlerimize göre, 219
çalışanı işsizlik ödeneği için başvuruda bulunmuş, hâlen bu başvurular İl
Müdürlüğü tarafından incelenmeye devam ediyor. Büyük ihtimalle de konunun
bütünlüğü çerçevesinde bakılınca olumlu bir şekilde neticelenecek yani işsizlik
ödeneği konusunda bir sorun yaşanmayacağı görülmektedir. Gerek ücret garanti
fonu gerek kısa çalışma ödeneği çerçevesinde ne işçilerin ne işverenin bir
talebi olmamıştır. Bu konularla ilgili, özel sektör iş yerini kapatıyor,
makinesini satıyor, tahliye ediyor ise yapılacak olan, bizim yapmamız gereken
Çalışma Bakanlığı olarak, gerekli tespitleri yapıp buradaki kanuni haklardan
işçilerin yararlanması konusunda gayret göstermektir.
Ayrıca, tabii ki işçilerin
yargıda bu mücadeleyi verme hakları var. Yargıya başvuru harcı da son derece
önemli, onun için teşekkür ediyorum bunu gündeme taşıdığınız için. Bu şekilde,
gerek muhtaç durumda olanlar gerekse bu harcı karşılayamayacak durumda
olanlarla ilgili, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334’üncü maddesi adli yardımdan
yararlanma imkânı getiriyor ama ayrıca…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Hepsinin ihtiyacı var Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKAN FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin.
Ayrıca, dün bunu gündeme
getirdiğinizde ben arkadaşlara talimat verdim, işsizlik fonundan, bu duruma
düşen… Çünkü o para aslında işçilerimizin parası. O çerçevede bir düzenleme
yapılabilir mi diye teknik olarak da bu çalışmayı sürdürüyoruz. Umarım kısa
süre içerisinde netice alırız.
Sözleşmeli personel veya
personel rejimi genel itibarıyla… “Yeni bir personel rejimi düşünüyor musunuz
yani bu düzenleme konusunda yeni bir düşünceniz var mı?” Yeni bir personel
rejimi düşüncemiz var. Bu konuyla ilgili çalışmalarımız öteden beri devam
ediyor. Umarım bu yasama dönemi bitmeden Türkiye yeni bir personel rejimine
kavuşur. Gerçekten sizlerin de sorularınızdan anlaşıldığı gibi, teknik personel
olarak, geçici işçi olarak çalışan, işçi statüsünde çalışan teknik personel, 4/C’liler, 4/B’liler, 4/A’lılar, sözleşmeliler diye sınıflandırabileceğimiz birçok
personel ve statüde çalışan personelimizin olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede bir
düzenleme zarureti var, Hükûmet olarak da bunun üzerindeyiz.
200 bin sözleşmeli personeli
kadroya aldığımızı söylediniz, doğrudur. Geçici mevsimlik işçilerle ilgili ise…
Bunların sigortalı çalıştığını biliyoruz, hele kamuda çalıştıklarını ifade
ettiğinize göre sigortalılar. Bunların da statüsü “geçici işçiler” veya
“mevsimlik işçiler” diye ifade ediliyor. Tüm bu sistemi rehabilite
edecek veya dizayn edecek yeni bir personel rejimi ihtiyacı ortadadır.
“2821-2822 sayılı yasaya imza
koymayan bakanlar” dedi Sayın Çetin. Şimdi, bu yasaya imza koymayan bakanlar
olsa bu tasarıyı burada görüşmeyiz. Bu teklif değil ki tasarı olarak
görüşüyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – İlk
tasarınızı sordum Sayın Bakanım. Ben sayayım…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Demek ki bu tasarı huzurlarınıza geldiğinize
göre böyle bir sorunun da olmadığı ortadadır.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Bakan, yakışmıyor ama. Siz ilk, barajı binde 5 olarak…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Tasarının ilki filan yok, tasarı Bakanlar
Kuruluna geldi, Bakanlar Kurulundan yüce Meclise geldi.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Geri
çektiniz. O zaman imza koymayan bakanlar kimdi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Geri çekmedik efendim, yanlış bilginiz var.
Tasarı Bakanlar Kuruluna geldi, Bakanlar Kurulundan Türkiye Büyük Millet
Meclisine geldi. Ha, şunu söylüyorsanız doğrudur: Tasarı Bakanlar Kurulunda
tartışıldı, değerlendirildi ve tasarı Bakanlar Kurulunun kabulüyle yüce Meclise
geldi. Yoksa, bakanlar, imza koymayan bakanlar gibi bir yaklaşım doğru değil.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Biraz
sonra ben cevaplayacağım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, burada az önce Sayın Genç konuşurken
çok… Yine ölçüsüz, Sayın Bakanlar Kurulunu, Sayın Başbakanımızı itham etmeye
devam etti. Sayın Genç herkesi töhmet altında bırakacak şekilde konuşmalar
yapmaya devam ediyor. Öyle olacağına, çıkarırsınız, ilgili kimse onları burada
söylersiniz, belgesini, bilgisini ortaya koyarsınız. Bu şekilde bir konuşma
incitici olmaz ama gelişigüzel yaptığınız konuşmalarda bu şekilde konuşursanız
herkes bu konuşmayı size iade eder, ben de aynısı yapıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bizim burada yaptığımız konuşmalarda yer gösteriyoruz. Mesela, travers
fabrikasını, demir yollarını tadil ettiler, Tayyip Bey’in dünürüne travers
fabrikasını kurdular, 135 trilyon liralık travers aldılar. Bunu defalarca
söyledik, bize cevap vermiyorlar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Değer görmüyoruz, söylediklerinizi, cevap vermeye. Bizim için
değerli değil, o yüzden cevap vermiyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani,
Faruk Bey’in kardeşi daha önce Bursa’da demirciydi, şimdi büyük holding sahibi.
Yani bunları bilmiyor muyuz? Daha neler var…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
17.25
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
197 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, üçüncü bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Üçüncü bölüm 61’inci maddeden
başlıyor.
61’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 61. maddesinin (1) ve (4) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
(1) Grev kararının işyerinde
ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az üçte birinin ilan
tarihinden itibaren altı işgünü içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli makama
yazılı başvurusu üzerine, görevli makamca talebin yapılmasından başlayarak altı
işgünü içinde grev oylaması yapılır.
(4) İşletme Toplu İş
Sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta grev oylaması talebi, işletmenin
merkezinin bulunduğu görevli makama yapılır. Söz konusu işletmenin bütünü
açısından grev oylaması isteyen işçilerin sayısının yeterli orana ulaşıp
ulaşmadığının tespiti ile her bir işyerindeki grev oylamasının sonuçları
işletme merkezinin bağlı bulunduğu görevli makamda toplanır, 3 üncü fıkra
hükümleri çerçevesinde işletme düzeyindeki toplu sonuç orada belirlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı “Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı”nın grev
oylamasına ilişkin 61. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi ile 4, 5, ve 6.
fıkralarının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Levent Tüzel |
Bingöl Iğdır İstanbul |
Halil Aksoy Hasip Kaplan Hüsamettin
Zenderlioğlu |
Ağrı Şırnak Bitlis |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) –Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, katılmıyoruz. Grev oylamasında
“Hayır.” çıktığı zaman sendikalar hakem heyetine gidelim diye “Hayır.” kararı
alıyorlar. Hakem heyetine gidilmesin diye önerge, o zaman sözleşmeyi kim
yapacak? Sözleşme ortada kalacak. Onun için katılamıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Kanunun amacı, grev
oylaması için işçinin işverenin makamına başvurmasını temin etmek olamaz.
Önerimizle, grev oylaması adı altında, işçi sendikalarının toplu pazarlık
yetkilerinin düşürülmesi önlenmiş olacaktır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının 61. maddesinin (1) ve (4) nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları
(1) Grev kararının işyerinde
ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az üçte birinin ilan
tarihinden itibaren altı işgünü içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli makama
yazılı başvurusu üzerine, görevli makamca talebin yapılmasından başlayarak altı
işgünü içinde grev oylaması yapılır.
(4) İşletme Toplu İş
Sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta grev oylaması talebi, işletmenin
merkezinin bulunduğu görevli makama yapılır. Söz konusu işletmenin bütünü
açısından grev oylaması isteyen işçilerin sayısının yeterli orana ulaşıp
ulaşmadığının tespiti ile her bir işyerindeki grev oylamasının sonuçları
işletme merkezinin bağlı bulunduğu görevli makamda toplanır, 3 üncü fıkra
hükümleri çerçevesinde işletme düzeyindeki toplu sonuç orada belirlenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, grev oylaması tasarıda dörtte
1’i, daha az işçiyle grev oylaması
yapılsın diyoruz. Sayın Çelebi ve arkadaşları daha çok işçiyle grev oylaması
yapılsın diyor. Uygun bulmuyoruz, işçinin aleyhine olur diye düşünüyoruz. Onun
için katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çam,
buyurunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce Çalışma Bakanımızı burada dinledik
ve dinlerken de şunun altını özel olarak çiziyorum: “Biz, sosyal diyalogdan
yanayız ve sosyal diyaloğu bozacak hiçbir tutum ve davranış içerisinde olmayız
ve sosyal diyalogdan ne çıkarsa biz onu uygularız.” diyor. Sayın Bakan “sosyal
diyalog” dediğiniz konu, işverenle işçiler arasında yapılması gereken bir
müzakeredir ama siz genelde bu müzakereyi şöyle algılıyorsunuz: Bizim
muhatabımız, sendikaların muhatabı Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu
olması gerekirken, zaman zaman Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK
de devre dışı bırakılıyor, siz sadece Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle TUSKON’u muhatap alıyorsunuz ve onların baskısı altında
böyle bir çalışma yaşamını düzenliyorsunuz. Oysa, sizin böyle bir anlaşmanın
ötesinde Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmeleri,
Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa Sosyal Şartı’nı baz almanız gerekiyor. Bu
direktiflerin doğrultusunda kanun teklifini hazırlayıp Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirmeniz gerekiyor.
Yetmez, tarafların
anlaşmazlığı hâlinde de Anayasa’nın 90’ıncı maddesi son derece açık ve net.
Böyle bir anlaşmazlık hâlinde Anayasa’nın 90’ıncı maddesini uygularsınız
geçersiniz gidersiniz ve buna göre bir kanun teklifini buraya getirmeniz
gerekirken ısrarla ve inatla diyorsunuz ki: “Biz, sosyal tarafların anlaşmasını
bekliyoruz.” Mecbur mu? Sendikalar Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle
anlaşmaya mecbur mu? Sendikalar TUSKON’la anlaşmaya
mecbur mudur? Değildir. Burada uygulanması gereken, uluslararası sözleşmeler ve
anlaşmalar ve Anayasa’mızın 90’ıncı maddesidir ama siz ısrarla ve inatla “Biz,
sosyal diyalogdan yanayız.” diyorsunuz ve burada da işçilerin, sendikaların
istemlerini, taleplerini değil, işverenlerin ve sermaye çevrelerinin
taleplerini ve isteklerini yerine getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, yasa
-üçüncü bölüm ve son bölüm ve bugün burada bitirilirse yasalaşmış olacak- otuz
yıldır uygulanıyor, işçiler, emekçiler otuz yıldır bu yasanın değiştirilmesi
için mücadele ediyorlar. 1983 yılında kabul edilen 2821 ve 2822 son on yıldır
AKP Hükûmeti tarafından da aynen uygulanmaktadır. Şimdi, bir değişim, bir
reform adı altında buraya getirilmektedir ama bu bir reform değildir, tamamen
bir bohçadır ve bu bohçaya yapılan yamalarla örtülmüştür. Şimdi, dolayısıyla
böyle bir, 12 Eylül ürünü Kanun’un bu yamalarla buraya geçirilmesi kabul edilebilir
değildir ve doğru da bulmuyoruz. Bu, otuz yıldır uygulanan bu Kanun’un bu
şekliyle değil, sendikaların, işçilerin, emekçilerin ve uluslararası
sözleşmelerin getirmiş olduğu düzenlemeler sonucunda olması gerekirken ne yazık
ki yine eski tas eski hamam şeklinde geçiriliyor ve burada işçilerin,
emekçilerin hiçbir çıkarının ve menfaatlerinin olmayacağını ve önümüzdeki
günlerde sendikaların çok büyük bir sıkıntı yaşayacağını görüyoruz.
12 Eylül 2010 yılında
çıkarmış olduğunuz referandum kitapçığı elimde. Bu reform kitapçığında aynen
şunu söylüyorsunuz. 40 maddede “evet” dediğiniz takdirde Türkiye’de
demokratikleşmenin geleceğini söylüyorsunuz. Bunun 28’inci maddesine
baktığınızda, 28’inci maddesinde “Grev yasaklarının önündeki tüm engeller
kaldırılacak.” deniliyor ama dün ve bugün burada yapılan görüşmelerde, ki
geçtiğimiz haftadan beri yapılan görüşmelerde grev yasaklarının artarak devam
ettiğini bir kez daha burada görüyorsunuz.
12 Eylül 2010’da insanları
kandırdınız. “Türkiye’de demokrasi gelecek, sendikalar, demokrasi gelecek daha
özgür olacak.” dediniz, oyların yüzde 58’ini aldınız ama yine eski şekilde
devam ediyorsunuz. Bu doğru değildir arkadaşlar. Bunun değiştirilmesi gerekir,
bunun yenilenmesi gerekir ve bizim vermiş olduğumuz bu önergede de diyoruz ki:
İşletmelerde, yani bir iş yerinin Ankara’da merkezi varsa, İstanbul’da varsa,
Bursa’da var ise, Adana’da var ise, burada bir grev oylaması yapılacaksa, bunun
merkezi Ankara’dadır, Ankara’da başvurunun yapılması gerekiyor ve genel
müdürlüğün olduğu yerlerden diğer işletmelere yayılması gerekiyor. Çünkü, grev
oylamaları masraflı ve külfetli bir iştir ve bu nedenle bunun merkezinin,
Ankara’daki merkezinin olması gerekiyor veyahut da şirketin, holdingin merkezi
İstanbul’sa İstanbul, Bursa’ysa Bursa, oranın olması gerekirken, bu
düzenlemeyle her birim iş yeri için başvurunun yapılması gerekiyor. Bunu doğru
bulmuyoruz, bu yanlıştır.
Şimdi geldiğimiz bu noktada,
bu düzenlemeyle beraber işçiler, emekçiler, sendikalar Dimyat’a pirince
giderken evdeki bulgurdan olacaktır arkadaşlar. Bu doğru bir düzenleme
değildir, bu yanlıştır. 12 Eylülün yasakları aynı şekilde bu kanun düzenlemesi
içerisinde devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) – Ve
göreceksiniz 2016’da, 2017’de Türkiye bir sendikalar çöplüğü hâline
dönüşecektir. Bunun sorumlusu da Sayın Bakan ve buna el kaldıracak saygıdeğer
milletvekilleridir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çam.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
61’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 61’inci madde kabul edilmiştir.
62’nci madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Grev ve Lokavt yasaklarına ilişkin
62. Maddesinde geçen “grev” ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Levent Tüzel |
Bingöl Iğdır İstanbul |
Halil Aksoy Sırrı
Sakık Hasip Kaplan |
Ağrı Muş Şırnak |
Nazmi
Gür Hüsamettin Zenderlioğlu |
Van
Bitlis |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 62. maddesinden “bankacılık hizmetlerinde” ibaresinin çıkarılmasını
arz ederiz.
Mehmet Şandır Lütfü
Türkkan Ali
Öz |
Mersin Kocaeli Mersin |
Emin
Çınar Muharrem
Varlı |
Kastamonu Adana |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 62 nci maddesinin
(1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (3) nolu fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
(1) Can ve mal kurtarma
işlerinde; cenaze ve defin işleri ile mezarlıklarda ve hastanelerin acil
servislerinde grev ve lokavt yapılamaz.
BAŞKAN – Komisyon bu son
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Ben Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çelebi,
buyurunuz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bizim söylemimizi ya anlamıyorlar ya
anlamak istemiyorlar. Yine Sayın Bakan bu konuyu çarpıtmak için elinden geleni
yapıyor, buna üzülüyorum. Benim yıllardan beri tanıdığım yani DİSK’te, sendikal
mücadelede, geçmiş bakanlık döneminde de beraber olduğumuz ve bugünkü yüzüyle o
gün karşılaştığım yüz arasında bir farklılık gördüğüm bir noktaya bu süreci
taşıdığını burada ibretle izliyorum ve bundan dolayı da üzülüyorum. Yani sanki
biz eski yasa kalsın diyoruz, bize sürekli dayatılan “Eskisi iyiyse kalsın...”
Eskisi iyi değil Sayın Bakan ama eskisini bize tehdit aracı kullandırarak sanki
üzerinde iyi değişimler yapıyormuşsunuz gibi, güzelleştiriyormuşsunuz gibi bir
sunum yapmayın diyoruz. Burada yapılan düzenlemeler, iddiayla söylüyorum, bir
daha söylüyorum, bir sendikacı olarak bu kadar deneyimimle söylüyorum, 12 Eylül
generallerince çıkartılan yasanın gerisindedir. Bunu böyle kabul edin, ondan
sonrasına bakalım, neden gerisindedir? 25’inci maddede yaptığınız değişiklikte
12 Eylül generallerince sağlanan hakkı siz geriye götürdünüz, hâlen diyorsunuz
ki: “İlerideyiz.” Ya yapmayın bunu. Grev yasakları getiriyorsunuz, hâlen
diyorsunuz ki: “İlerideyiz.” Bu nasıl ilericilik? Bu nasıl çağ değiştirim? Bunu
nasıl bir anlayışla bu yasada reform diye sunuyorsunuz ve bu millete
yutturuyorsunuz? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Daha önce Sayın İzzet Çetin
söyledi, dünkü konuşmada söyledi: Bankacılık sektörünün büyük bir bölümünde
zaten sendika yok, var olanlara da grev yasağı getiriyorsunuz, bu grev yasağı
kapsamını daha da genişletiyorsunuz. En azından bazı acil durumlarla ilgili,
sağlıkta anladık, itfaiyede anladık ama hizmet sektöründe, hizmet alım satımlarının
yapıldığı sektörde, enerjide grev yasağı olur mu? Elektrikle ilgili anladık ama
hepsinde yeniden kapsamlı bir şekilde grev yasağı getiriliyor, bu da reform
olarak sunuluyor. Daha önce Hava-İş Kolunda getirildi, şimdi de bankacılık
sektöründe ısrarımıza rağmen değişmedi. Bunun adına ileri demek için, “12
Eylül’den iyi bir noktaya geldik. Bakın, daha önce grev yasağı olan şu iş
kolunu biz kapsam dışına aldık.” derseniz bunu anlarım ama böyle bir şey yok.
12 Eylül’ün getirdiği grev yasakları devam ediyor, Anayasa’dan kaldırdığınız
grev yasakları devam ediyor, bunu yasayla düzenliyorsunuz.
Şimdi, yargı şuna bakıyor
değerli arkadaşlar: Anayasa’ya bakmıyor, kanunlara bakıyor, çok net, bunu
bilelim. Anayasa’daki değişikliklere rağmen, Anayasa’nın 90’ıncı maddesindeki
değişikliğe rağmen, uluslararası sözleşmelere rağmen mahkemenin verdiği karar
bu kanunda yazılanlara uygundur. Onları gözeten bir yargı olsa, zaten burada
hiç konuşmayacağız. Öyle bir yargı olsa Emekliler Sendikası kapatılmaz, öyle
bir yargı olsa Gençlik Sendikası kapatılmaz, öyle bir yargı olsa, şu anda
yargıçların kurduğu sendika kapatılma sürecini yaşamaz, öyle bir yargı olsa
Çiftçi Sendikası kapatılması süreci yaşanmaz. Dolayısıyla siz bu toplumu,
işçileri, çalışanları bu alanda ciddi anlamda yanıltıyorsunuz. Grev yasakları
devam ediyor, daha da ağırlaştırıyorsunuz, biz buradan bunu söylüyoruz. Bunun
neresini iyi söylüyorsunuz, bunun neresi daha iyi?
Takmışsınız, “Yüzde 10 barajı
mı iyi yüzde 3’mü?” Elbette yüzde 10 kötü ama siz bunu daha kötüleştiriyorsunuz
diyoruz. Daha önce yüzde 10 barajını aşan sendikalar, şimdi getireceğiniz
düzenlemeyle, çoğu toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip olmayacak diyoruz,
bunu buradan iddia ediyoruz. Bir sene sonra, iki sene sonra sendika çöplüğü
hâline gelecek Türkiye diyoruz, siz buna inanmıyorsunuz. İlla yaşadıktan sonra
mı öğreneceğiz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
İlla bu sendikalar yok olduktan sonra mı “Evet ya, yanlış yapmışız.”
diyeceksiniz? Bundan üzüntü duyuyorum, yeterince bu konuları algıladığınızı
düşünüyorum ama kasıtlıca sanki bu yasa iyi bir
yasaymış gibi savunmanızı anlamıyorum. Hiç olmazsa deyin ki: “TOBB’un adına,
işverenler adına bunu yapıyorum.”
Hepinize teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çelebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 62. maddesinden “bankacılık hizmetlerinde” ibaresinin çıkarılmasını
arz ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, Sayın Bakanın
ifadesiyle gerçekten çok önemli bir kanun. Yani sendikacılık alanında bugüne
kadar değiştirilemeyen bir kanunu değiştiriyoruz. Ancak değiştirirken hangi
yönde değiştirdiğimizi sorgulamamız lazım. Özgürlükleri geliştiren, sendikal özgürlükleri
geliştiren ILO normlarına doğru mu değiştiriyoruz yoksa daha önceki
konuşmacının ifade ettiği gibi bir ihtilal yönetiminin ortaya koyduğu ilkeleri
güçlendirerek mi değiştiriyoruz?
Değerli arkadaşlar, samimi
olmamız gerekir. Bu noktada bize ifade edilemeyen zorluklar nedir? Gerçekten
bilmek istiyoruz. Hangi sebepler bu konuda yapılması gerekenin yapılmasını
engelliyor, elinizi kolunuzu bağlayan ne?
Sayın Bakanım, değerli
milletvekili arkadaşlarımız; yani eğer sendika özgürlüklerini veya sendikal
özgürlükleri tanzim eden bir hukuk çıkarıyorsak doğru olan, akıllıca olan
davranış bunların önündeki kısıtlamaları kaldıran bir davranış olmalı. E,
şimdi, grev ve lokavt yasaklarını tanzim eden 62’nci maddeyi okuyunca dehşete
düşmemek mümkün değil. Hangi alanda bu işçi grev yapacak Sayın Bakanım? Hangi
alan kalıyor Allah aşkına? Yani tarım işçilerinde mi grev bekliyorsunuz da onu
dışarıda tutmuşsunuz? Şöyle, okuyorum: “Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze
işlerinde ve mezarlıklarda; şehir şebeke suyu, elektrik, doğalgaz, petrol
üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya
işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde
–yani buralardaki iş yerlerinde- kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir
içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamaz.”
Hangi alan kaldı? Lütfen ya!
Şimdi, bunların içerisinden en makul olanı teklif ettim Sayın Bakanım; gelin,
şu banka hizmetlerinde grev ve lokavt yasağının yasak olarak bu kanuna
konulmasını kaldıralım diye. Sayın Bakan “Katılamıyorum” diyor. Yani
demokrasilerde ileri adım, özgürlüklerin önündeki kısıtlamaları kaldıran
adımdır. Siz, 1982 ihtilal yönetiminin getirdiği yasaklardan hangisini
kaldırıyorsunuz? Kaldı ki ilave, işte Hava-İş Sendikasında, hava işlerinde grev
yapılamaz kararını da geçen sene koydunuz. Yani hangi mecburiyetiniz var Sayın
Bakanım? Kim sizi zorluyor? Bir ihtilal yönetimi mi var tepenizde? Ben sizin
kişiliğinize veya Hükûmetinizin gücüne, milletimizin size verdiği, İktidarınıza
verdiği gücün bu türlü talimatlara, bu türlü baskılara direnecek kişilikte ve
şahsiyette olduğuna inanmak istiyorum. Şimdi, bankacılık… Bankacılık gerekli, önemli
ama kardeşim, yani burada çalışan insanların sefaletini bizim görmezlikten
gelmek gibi bir hakkımız var mı?
Değerli milletvekilleri, çok
genel bir söz vardır, bakınız: Hürriyet, mülkiyet ve şahsiyet, bunun üçü
olmazsa ileri bir toplum yaratamayız. Emeğin mülkiyeti toplu iş sözleşmesidir,
sendikal haklarıdır, grev hakkıdır. Eğer siz, emeğin önünden grev hakkını
kaldırırsanız, toplu iş sözleşmesi özgürlüğünü kısıtlarsanız, onun mülkiyetine
müdahale etmiş olursunuz, onun hürriyetine müdahale etmiş olursunuz ve o
işçinin şahsiyetli olmasını, isteyerek üretmesini bekleyebilir misiniz?
Sayın Bakanım, şunu da kabul
etmek istemiyorum: Yani lütfen, biz sizin kişiliğinize, hizmetinize saygı
duyuyoruz ama lütfen siz de bizim endişemize saygı duyun. Bakınız, diyorsunuz
ki: “Uzlaştık, anlaştık öyle getirdik.” Bu Türk-İş’in -ki Türk sendikacılığının
zannediyorum bugün bile en büyük sendikası- gazetelere yansıyan ilanından sonra
17 Ekim tarihinde milletvekillerine gönderdiği bu yazı ne? Burada çok açık
ithamlar var, iddialar var. Bunlar cevapsız kalır da siz kalkıp burada “Biz
taraflarla uzlaştık, bu kanunu öyle getirdik.” derseniz bizim aklımızla alay
etmiş olursunuz Sayın Bakanım. Kusura bakmayın, bunu hem size yakıştıramam hem
buraya yakıştıramam. Türk-İş’in buradaki iddiaları cevap bulmalı. Eğer cevap
vermiyorsanız deminki sorduğum soruyu tekrarlıyorum: Sizin üzerinizde kim var,
kim sizi baskı altında tutuyor da böyle burada, yani size yakışmaz, Türkiye’ye
yakışmaz, iktidarınıza yakışmaz birtakım hususlarda bir dayatma altında bizi
ikna etmeye çalışıyorsunuz?
Bunu açıklayacağınızı ümit
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Grev ve Lokavt yasaklarına ilişkin
62. Maddesinde geçen “grev” ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, grev yasağı daraltıldı bu
düzenlememizde. Arkadaşlar bunu nasıl görmüyorlar, onu anlayamıyorum.
Öncelikle, Sayın Şandır “alay
etmek” gibi bir ifade kullandılar, ne haddimize.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
82 uygulamaları aynen devam ediyor Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Böyle bir şey olabilir mi? Ne yüce Meclise ne
de değerli bir milletvekilimize ne bir grubumuza karşı böyle bir -sehven de
olsa- nezaketsizliğin içinde olmayız…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yakıştıramadım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – …ve böyle bir şey olursa da üzerimize düşeni
yerine getiririz. Bunu ifade etmek istiyorum, bir.
İki saat önce Türk-İş
yönetimiyle birlikteydim, ben size defalarca ifade ettim, dedim ki: Bu yasa
öyle bir zor yasa ki belki de bugüne kadar çıkardığımız yasaların en zoru çünkü
tarafları gerçekten bir noktaya getirmek zor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Hayır, hiç öyle değil.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Zorlaştıran
sizsiniz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Zorlaştıran sizsiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bir iki konu var Türk-İş’in itiraz ettiği; iş
koluyla ilgili sendika kuruculuğunda bir ısrarı var, bir de 25’inci maddeyle
ilgili değerlendirmeleri. Bunun dışındaki konularda biraz önce mutabakatımızı
sağladık. İki saat öncesinden bahsediyorum, diyorum ki: Her gün…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya
Sayın Bakanım...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Efendim, her sendika mektup gönderiyor. Ben
burada otururken de önüme yazılar geliyor. Topluca oturduğumuz zaman
değerlendirmeler farklı, bireysel olarak sendikalar baş başa kaldıkları zaman
yaptıkları değerlendirmeler farklı. Bunu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
önergeye katılıyor musunuz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Önergeye katılamıyoruz ama Sayın Başkanım şunu
son olarak ifade edeyim: Kapsam daraltıldı yani noter… Artık grev
yapılabiliyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Kapsam
nasıl daraltıldı Sayın Bakanım? Hava iş kolu, bu, unutmayın ya 12 Eylülden daha
geriye döndü.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Eğitim kurumlarında yapılabiliyor, aşı,
serumda yapılabiliyor. Yani birçok konuda, bakın, grev yasağı kaldırıldı.
Elimde var bunlar yani.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Finans sektöründe getiriyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
banka hizmetlerinde niye kaldırmıyorsunuz grev yasağını Sayın Bakanım? Hizmet
iş kolunda niye kaldırmıyorsunuz grev yasağını? Bunu anlamıyorum. Adam
hizmetinin kavgasını yapmasın mı yani?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gür,
buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tabii,
Sayın Bakanım, bu kavga sürecek, buna emin olabilirsiniz çünkü bu yasayla
işçilerin, emekçilerin, Türkiye'nin önemli bir sosyal ve sınıfsal tabanını da
ilgilendiren, doğrudan ilgilendiren, onların geleceğini ilgilendiren, onların
yaşamını ilgilendiren bir yasayı burada tartışıyoruz.
Sizin iddianız, bu yasanın
sosyal taraflarıyla birlikte uzlaşarak, mutabakata vararak yapıldığıdır. Sosyal
taraflar burada oturuyor, bizi izliyor. Sayın Hatibin dile getirdiği gibi,
burada, çarşaf çarşaf gazetelerde ilanları var, bu
yasadan duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar. Fakat biz ısrarla bu yasanın
doğrudan etkileneceği, sadece yaşamları değil, örgütlülüğü, hakları ve
özgürlüklerinin bir bütün olarak etkileneceği bir topluluktan, emekçilerden söz
ediyoruz. Şimdi onların mutabakatının olmadığı, karşı çıktığı birçok şey var bu
yasada. “Bu yasa en iyi yasadır.” deme iddiası bizce boş bir iddiadır.
Tabii, bir alışkanlık oldu
burada, hem Avrupa Birliği sürecinde hem gerçekten “ileri demokrasi” -tırnak
içinde- hedefi gözetilerek yapılan değişikliklerin tümünde sizin izlediğiniz,
AKP’nin izlediği yol şudur: Hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmiş
görünmek. Bunda gerçekten çok maharetlisiniz, çok iyi yapıyorsunuz. 12 Eylül
döneminden kalma yamalı bir çorabı tersinden çevirip, bak biz değiştirdik,
yeniledik, yasayı getirdik önünüze koyduk diyorsunuz. Buna ne işçiler ne
emekçiler ne işçi sınıfı ne de bizler ne de muhalefet kanmaz. İleri demokrasiye
de böyle varılmaz, böyle gidilmez. Çok açıktır ki burada, grev ve lokavt
yasağından söz ederken, bir daraltmadan çok bir genişletme var.
Sayın Bakan, bankacılık
sektöründe kaç bin insan çalışıyor?
İZZET ÇETİN (Ankara) – 210
bin.
NAZMİ GÜR (Devamla) – Bu
insanların tamamının hangi koşullarda çalıştığını gerçekten biliyor musunuz?
Kaçı örgütlü, kaçının gerçekten patronlarına karşı, banka patronlarına karşı
koruma altında hakları ve özgürlükleri? Çalışma yaşamını böyle mi koruyacağız,
çalışma barışını böyle mi koruyacağız? Bak göreceksiniz -biz bunu söylüyoruz buradan- bu yasa,
uygulamaya geçtiğinde bu yasanın bütün çarpık yönleri, bu yasanın bütün kanatıcı
yönleri ortaya çıkacak. Hem sendikal örgütlülük açısından hem emekçi sınıfının
örgütlülüğü açısından, hakları açısından hem grev hakkı açısından, onun
kullanımı açısından ve hem de bütün bir toplumu, hepimizi ilgilendiren temel
bir yasanın uygulamasının ne kadar kötü olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Tabii ki demokratik olarak
biz mükemmel bir yerde değiliz, ülkemiz öyle ileri demokrasiyi yaşayan,
uygulayan bir ülke değil, bunu hepimiz biliyoruz, her gün bunun tanığıyız ancak
şunu bilmek gerekir ki bu yasayla birlikte işçi sınıfının bütün hakları, işçi
sınıfının özgürlükleri, örgütlenme hakkı dâhil olmak üzere ciddi bir tehdit
altına giriyor. Bunu şimdi burada geçiriyor olabilirsiniz ama dün de dile
getirdik, bu yasayla siz ILO’nun kara listesinden çıkmazsınız, çıkmanız da
mümkün değil. Bu yasayla siz Avrupa Birliği sürecinde, müzakere sürecinde “İşçi
hakları açısından, sosyal haklar açısından, emekçilerin özgürlükleri açısından
ilerleme sağladık.” diyemezsiniz, bizim hanemize artı yazılmaz, bu ülkenin hanesine
artı yazılmaz.
Değerli arkadaşlar, o nedenle
tekrar uyarıyoruz, muhalefet olarak uyarıyoruz: Bu yasayı adamakıllı
hazırlamamız gerekiyor, işçilerin, sendikaların, emekçilerin taleplerini
gözetmemiz gerekiyor, onların daha fazla ezilmesine, onların haklarının daha
fazla daraltılmasına izin vermemeliyiz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gür.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, affedersiniz.
BAŞKAN – Pardon.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
yerimden, tutanaklara geçmesi için…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Deminki konuşmam üzerine Sayın Bakanın gösterdiği duyarlılığa saygı
gösteriyorum ama benim öznem işçi, benim öznem emek, sendika falan değil. Sendikalarla
veya konfederasyonlarla, federasyonla varılan mutabakatın eğer işçiye, emeğe
bir katkısı yoksa buna bizim saygı duymamızı beklemesin.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Aynen öyle. Bizim de anlatamadığımız bu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Şimdi, işte, 210 bin banka çalışanın haklarını korumayan bir sendikacılığı da
ben burada tenkit ediyorum ve kapalı kapılar arkasında varılan mutabakatın eğer
işçiye bir katkısı yoksa…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Yazıklar olsun!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
…onun hiçbir değeri yok.
Bir başka husus daha: Tabii,
benim muhatabım sendikalar, konfederasyonlar olmaz, benim muhatabım siyasettir.
Onun için, Sayın Bakana bu noktada, eğer işçiye yaramayan bir uzlaşma varsa
buna siyaset olarak itiraz etmeleri gerektiğini hatırlatıyorum, ısrarla iki
gündür bunu söylüyorum ama maalesef, sendikalardan böyle mektuplar geliyor ama
işçi lehine bir milim mesafe yok.
Bunu söylemek istiyorum,
tutanaklara geçmesi açısından ifade ettim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Geçti efendim.
Teşekkür ederiz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
62’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 62’nci madde kabul edilmiştir.
63’üncü madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 63'üncü maddesinin ikinci
fıkrasında geçen "altıncı fıkrasına" ibaresinin "yedinci
fıkrasına" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur Bahçekapılı Recep
Özel Mehmet Doğan
Kubat |
İstanbul Isparta İstanbul |
Bülent Turan Mehmet
Muş Tülay
Kaynarca |
İstanbul İstanbul İstanbul |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 63’üncü maddesinin (1) ve (3) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
(1) Karar verilmiş veya
başlanmış olan kanunî bir grev veya lokavt genel sağlığı veya doğrudan ulusal
güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı
altmış gün süre ile erteleyebilir. Erteleme süresi, kararın yayımı tarihinde
başlar. Bakanlar Kurulunun erteleme kararları aleyhine Danıştay'da iptal davası
açılabilir ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenebilir.
(3) Erteleme süresinin
sonunda anlaşma sağlanamazsa, grev veya lokavta yeniden başlanabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı'nın 63. Maddesinin, (3). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Abdullah Levent Tüzel |
Bingöl Iğdır İstanbul |
Hasip Kaplan Hüsamettin Zenderlioğlu Halil
Aksoy |
Şırnak
Bitlis Ağrı |
BAŞKAN – Komisyon bu son
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 63’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle Türkiye’deki tüm
cezaevlerinde sürdürülen süresiz, dönüşümsüz açlık grevinin 37’nci gününe
girdiğini tekrar hatırlatmak istiyorum. Bugün Gümüşhane’den almış olduğumuz bir
faksla Gümüşhane Cezaevinde bulunan iki tutsağın ölüm orucuna başladığını
burada tekrar, duyarsız olan tüm vicdanlara duyurmak istiyorum.
Birkaç gündür bu konuda
yapmış olduğumuz bütün çağrılara rağmen Meclisin, siyasi partilerin genel bir
duyarsızlığı var. Dün, Cumhuriyet Halk Partisinden bir kadın arkadaşımız,
yürekli ve vicdanlı bir kadın arkadaşımız, bu ölüm orucuna karşı, ölüm
sessizliği içerisinde, bir çığlık verdi, bir ses verdi. Bu nedenle, bu
arkadaşımızın bu davranışının tüm siyasi partilerde bir duyarlılık yaratmasını
temenni ediyorum.
Tabii, birkaç gündür bu Toplu
İş İlişkileri Yasası’yla ilgili konuşuyoruz, görüşlerimizi dile getiriyoruz.
Artık şurası herhâlde net olarak anlaşıldı: İşçi, işveren ve devlet
denkleminde, bu yasa tasarısıyla devlet ve işverenin işçi haklarını maalesef
gasp ettiği, işçi haklarını özgürlüklerini genişletmediği yeni bir düzenlemeyle
karşı karşıyayız. Gerek örgütlenme düzeyinde gerek toplu sözleşme düzeyinde,
her aşamada hak ve özgürlük taleplerinin önüne üçlü barajlar getiren bir
düzenleme var burada. Grev hakkıyla ilgili de bu üçlü baraj sisteminin aynı
şekilde korunduğunu görüyoruz. Ara buluculuk sistemi, Yüksek Hakem Kurulu ve en
nihayetinde de Bakanlar Kurulunun siyasi vesayeti, işçilerin, emekçilerin grev
hakkı üzerinde önemli bir baraj olarak karşımıza getirilmiş bulunuyor.
Şimdi, Sayın Bakan, biz, her
yasal düzenleme içerisinde, güvence altına alınmasını istediğimiz önergeleri
getirirken Sayın Bakan sürekli kendi pratikleriyle kendilerine güvenmemizi
istiyor, yasal sözleşmeye dayanak bulmamızı çok doğru bulmuyor. Ancak ben bunun
ne kadar yanlış olduğunu, sizlere sadece Hava-İş grevinde işten atılan
işçilerin durumuyla örneklemek istiyorum: Biliyorsunuz, bir telefon mesajıyla
yüzlerce işçi işten çıkarılmıştı. Grev hakkını isteyen yüzlerce işçi işten
çıkarılmıştı ve o dönemde Sayın Çalışma Bakanı araya girip, yeniden işe alımlar
için çalışmalar yapacağına dair bir çok kez beyanatlarda bulundu. Ancak sonucun
ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yine, Ulaştırma Bakanı şöyle
demişti: “Bizim için vatandaşın rahatlığı, hizmete erişmesi her şeyin önünde
gelir.” Herhâlde AKP Hükûmeti, işçileri vatandaş olarak kabul etmiyor ya da
kabul ediyorsa işçilerin rahata erişmesi için, işçilerin hizmete erişmesi için
işten çıkarılmayı uygun görüyor.
Yine, Sayın Ulaştırma Bakanı
o süreçte şöyle diyordu: “Elimizdeki gücü, yetkimizi, insanları mağdur ve
perişan etmek yönünde kullanırsak, bu hiç de insani bir davranış olmaz. O bakımdan bir an önce bu
sorunun sona ermesini bekliyoruz.”
Bakın, bu işçilerin şu anda
ne hâlde olduğunu herhâlde hepiniz biliyorsunuz. Bu işçilerin ne kadar perişan
olduğunu, ne kadar mağdur ettiğinizi herhâlde biliyorsunuz. Burada sayın
bakanlarınızın kamuoyuna vermiş olduğu hiçbir güvencenin yerine getirilmediğini
tekrar sizlere hatırlatmak istiyorum.
Bu nedenle, işçinin grev
hakkıyla ilgili bu arabuluculuk sistemi, Yüksek Hakem Kurulu ve Bakanlar
Kurulundan oluşan barajların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini belirtmek
istiyorum.
Daha önceki değerli
konuşmacılar özellikle iş, hizmet ve çeşitli sektörlerdeki grev yasaklarına
dikkati çektiler, bununla ilgili Komisyon düzeyinde veya Genel Kurul düzeyinde
yapılan hiçbir öneri, maalesef, AKP Hükûmeti tarafından kabul edilmedi.
Dolayısıyla bu son şeklini vermiş olduğunuz yasa tasarısı bu yönüyle işçilerin
karşısında olan, deyim yerindeyse bir kâğıttan kaplanı andırıyor ve işçilerin
mücadelesiyle emekçilerin mücadelesiyle bu kağıttan kaplanın nasıl boşa çıkarılacağını da hep birlikte
göreceğiz.
Maalesef, hazırladığınız
tasarı, işçilere, emekçilere hayırlı olmamıştır, size hayırlı olmasını
diliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Balüken.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 63 üncü maddesinin (1) ve (3) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları
(1) Karar verilmiş veya
başlanmış olan kanunî bir grev veya lokavt genel sağlığı veya doğrudan ulusal
güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı
altmış gün süre ile erteleyebilir. Erteleme süresi, kararın yayımı tarihinde
başlar. Bakanlar Kurulunun erteleme kararları aleyhine Danıştay'da iptal davası
açılabilir ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenebilir.
(3) Erteleme süresinin
sonunda anlaşma sağlanamazsa, grev veya lokavta yeniden başlanabilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çetin,
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yasanın
özünde Sayın Bakan sendikaları güçlendirmek amacıyla bu sendikalar ve toplu
sözleşme yasalarını Meclis gündemine getirdiğini söylüyor ama bu kadar yıllık
deneyim ve geçmişe baktığımızda görüyoruz ki güçlü sendikacılık yasalarla
yaratılamıyor. Güçlü sendikacılık yasa ile değil emekçilerin sendikasına sahip
çıkmalarıyla, kendi sorunlarına kendilerinin sahip çıkmasıyla yaratılabilir.
Onu belirttikten sonra Sayın Bakana şunu söylemek isterim: Bakınız, “Kamu
Görevlileri Sendikalar Kanunu’nda toplu iş sözleşmesinde anlaşmaya
varılamamışsa Kamu Görevlileri Hakem Heyetinin kararı nihaidir.” dediniz.
Burada da eğer grev ertelenmişse ve haksız bir ertelemeyse sendika bunu Danıştaya götürüp iptal davası açabiliyor ya da yürütmenin
durdurulmasına karar verebiliyor idi. Sayın Bakan, alın size geri hüküm. Şimdi
yargı yolunu tıkıyorsunuz, bir keyfîliği sendikalara
ve emekçilere dayatıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, zaman
zaman, 1963’ten bu yana Türkiye’de işçileri ve emekçileri bastırmak için grev
ertelemelerine, grevlere müdahaleye hep tanıklık ettik. Bu ülkeyi hep sağ
siyasal partiler çok partili yaşamda yönettiler, hepsi bu ülkenin düşmanı
olarak emekçileri gördü, sendikacıları gördü. Bu yasa tasarısının özünde de bu
bakış açısı var, bu kurgu var. Bunun başka türlü izahı mümkün değil. Yani eğer
bir grev ertelenmiş ve ertelenen grevi Çalışma Bakanının Bakanlığın asli görevi
olarak Yüksek Hakem Kuruluna götürmesinde ne tür sakınca var da o hüküm, 12 Eylülcülerin getirdiği o hüküm yasadan çıkartılıyor da
sendika ya da işveren Yüksek Hakem Kuruluna başvurmazsa sendikanın yetkisi
düşüyor?
Sendikanın yetkisi düşünce ne
olur Sayın Bakan? İşçiler toplu sözleşmesiz kalır. Sendika yetkisini kaybederse
işveren zil takıp oynar. Başka kim oynar? Bu yasa tasarısını hazırlayan Çalışma
Bakanı oynar, Bakanlığı oynar.
LEVENT GÖK (Ankara) – Bir de
Başbakan.
İZZET ÇETİN (Devamla) – Bir
de Başbakan oynar.
Değerli arkadaşlar, demin
Bakana sordum, yanıt vermedi. Şimdi en önemli konu burada sendikalarla ilgili
olarak herkes barajları konuşuyor. Sayın Bakan da bunu “Bana mektup yazıyorlar,
orada öyle konuşuyorlar, bana farklı konuşuyorlar.” diye getiriyor.
Ben buradan, orada farklı,
burada farklı konuşan sendikaların genel başkanlarını da kınıyorum,
konfederasyon başkanlarını da kınıyorum. Açık olun, işçiden, emekçiden bir şeyi
saklı görüşmeyin, istismar edilirsiniz; nitekim öyle. Yani barajlar konusunda
siz binde 15 yani yüzde 1,5 teklifini ilk tasarınızda getirdiğinizde o
tasarıya, ben söylüyorum, bakanlardan Ali Babacan, Zafer Çağlayan, Cevdet
Yılmaz, Nihat Ergün, Fatma Şahin ve Başbakan imza koymadı Sayın Bakan.
Gazetelerde var, bu yılın ocak ayının gazetelerine bakın, tek tek sayılmış. Ne
oldu, niye imza koymadılar? Çünkü belli, bir yerlerden baskı gördüler. Şimdi
aynı mantık grev ertelemelerinde egemen.
Sayın Bakan, biz, verdiğimiz
öneride diyoruz ki: Eğer Bakanlar Kurulu haksız grev ertelemesi yapıyorsa yargı
yolu tıkanmasın. Biz diyoruz ki: Eğer grevi illa erteleyeceksen yani sen
Çalışma Bakanı olarak sorumluluk üstlen, sorumluluktan kaçma, ara buluculuğu
sen yap, uzlaşamıyorlarsa ertelemenin sonunda Yüksek Hakem Kuruluna sen götür.
Bunun sakıncası ne? Niye 12 Eylülcülerin bile yapmış
olduğu düzenlemeden daha geriye götürüyorsunuz bu maddeyi? Ben bunu
anlayabilmiş değilim.
Değerli arkadaşlar, bir kez
de ben söyleyeyim, buraya getirdim, bakınız. Bu BASİSEN sendikamızın yazdığı,
ta bu tasarı, Meclise sevk edildiği zaman 2011 yılının Aralık ayında yazılan
yazı. Dünyanın hiçbir ülkesinde bankacılık ve finans sektöründe grev yasak
değildir. Bizim ülkemizde bankacılık ve finans sektöründe grev yasağını 12 Eylülcüler getirdi, darbeciler getirdi, yeni sivil
darbeciler de üzerine oturdu, üzerine yatıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil.
Sayın Bakan, siz Ankara
dışındayken -ki erişemediğim için öyle söylüyorum- taksicilerle ilgili bir yasa
tasarısının peşine, hava iş koluna…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) - …grev
yasağı kapsamına alındı. Bakan olarak ne yaptınız?
Son cümle, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, söyleyin,
tamamlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Ne
yaptınız? Yani, bu, kabul edilebilir bir mantık değildir. “Kenan Evren bile bu
yasağı getirmedi.” diyemediniz. Onun için de sendikacılara, sendikalara,
emekçilere şirin gözükmeye kalkışmayın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Çetin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama, müsaade
ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, grevin ertelemesi
idarenin bir işlemidir.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Ona
sığınmayın, ona sığınmayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Anayasa 125’e göre, “İdarenin her türlü eylem
ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” Bu güvence altındayken, anayasal
güvence altındayken “Neden buradan Danıştayı
çıkardınız?” gibi bir soruyu ben anlamakta zorlanıyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Niye
sen çıkartıyorsun? Oradaki o hüküm yoktu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Gereksiz bir düzenleme. Çünkü zaten güvence
altında. İdarenin işlemi yargıya tabi, götürebilirsiniz, dava açabilir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Niye
rahatsız oldun onun kanunda var oluşundan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Onun için, yani burada çok hararetli
konuştuğunuz için ciddi bir yanlış mı yapılıyor diye bir algı oluşmasın diye
bunu söylüyorum. Tam aksine, hukuka uygun bir düzenlemedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 sıra
sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 63’üncü maddesinin ikinci
fıkrasında geçen “altıncı fıkrasına” ibaresinin “yedinci fıkrasına” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Grev ve lokavtın
ertelenmesini düzenleyen maddenin ikinci fıkrasında, erteleme kararının
yürürlüğe girmesi üzerine, 60'ıncı maddenin altıncı fıkrasına göre belirlenen
arabulucu, uyuşmazlığın çözümü için erteleme süresince her türlü çabayı
göstereceği belirtilmektedir. İlgili maddedeki bu görev yedinci fıkrada
düzenlendiğinden, maddi hata düzeltilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda 63’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
64’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan (1/567)
esas sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 64 üncü maddesinin (5) inci
fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.
Ruhsar Demirel Ali
Öz Bülent
Belen |
Eskişehir Mersin Tekirdağ |
Necati
Özensoy Mustafa
Kalaycı |
Bursa Konya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 64 üncü maddesinin (2) ve (3) nolu fıkralarının madde metninden çıkarılmasını ve (5) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ
İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa Çam |
Ankara İzmir |
(5) Grev esnasında greve
karar veren yönetici veya işçilerin kusurlu hareketi sonucu grev uygulanan
işyerinde neden olunan maddî zarardan kusuru olan yönetici ya da işçi
sorumludur.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
Yani burada, grev esnasında
meydana gelecek olan zararlardan sendikaları muaf tutuyoruz, bu suçu işleyen
kimse o cezasını çeksin diyoruz. Son derece yerinde düzenleme, herkesin
katıldığı bir düzenleme üstelik ama önergeyi anlamakta zorlandık,
katılamıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Gerekçe okunacak efendim.
BAŞKAN – Gerekçe...
Gerekçe:
Grev hakkının etkin
kullanılabilmesi amacıyla 2 ve 3 nolu fıkralardaki
yasakların kaldırılması önerilmektedir.
Anayasa'da yapılan 2010
değişiklikleri ile Anayasa'nın 54.maddesinin 3. Fıkrası yürürlükten kaldırıldığı
halde, "sendikaların kusurlu hareketi sonucunda grevin ortaya çıkması
durumunda oluşan maddî zarardan sendikanın sorumlu olduğu" yönündeki hüküm
Anayasa'ya aykırı olduğu gibi, 12 Eylül zihniyetinin de sürdürülmesidir. Bu
nedenle madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan (1/567)
esas sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 64 üncü maddesinin (5) inci
fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.
Ruhsar
Demirel (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öz.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın
64’üncü maddesi ile ilgili verdiğimiz önerge üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Tabii ki bu sendika yasasını
adını bile sendika yasası olarak tanımlamadan alt komisyonda ve esas
komisyonlarda görüşmeye başladığımızda, sendika komisyonunda bu yasa
görüşülürken dedik ki “Biz sadece toplu iş ilişkileri demeyelim, buna sendika
yasasını birlikte ifade edelim.” diye, ağırlıklı bir muhalefet olarak görüş
ortaya koymuştuk. O günkü bu görüşümüz kabul görmemişti, bunun adı sadece
“toplu iş ilişkileri yasası” olacak noktasında ısrarcı bir tutum vardı.
Geldiğimiz ve konuşulan bu görüşmelerden sonra anlıyorum ki, demek ki gerçekten
bu yasa tasarısına sendika yasası dememek gerekiyormuş. Hükûmet, gerçekten,
gerçek niyetinin sadece toplu iş ilişkileri olduğunu, buna sendika yasasının
özü itibarıyla, içeriği itibarıyla doldurulamayacağını bildiğinden buna sendika
yasası demekten o zaman şiddetli bir şekilde imtina etmiş.
Yüce Meclisimizin önüne gelen
bu yasa tasarısı 2821 ve 2822 sayılı Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu’nu
değiştirmeyi amaçlayan bir kanun tasarısıdır. Ana gerekçe olarak, demokratik ve
uluslararası sözleşmelere uygun bir çalışma yaşamı tesis etme amacı
belirtilmiştir. Geldiğimiz noktada baktığımız zaman, demokratik ve uluslararası
sözleşmelere uygun bir metin yerine, Türkiye’de, özellikle tüm komisyon
görüşmeleri neticesinde, yeniden sosyal taraflar olarak addedilen taraflarla
yapılan görüştürmelerde işverenlerin, patronların, belli sendikaların
sözlerinin, Komisyonda bulunmaması durumunda dahi bu yasa tasarısı içerisine
âdeta ilmek ilmek örüldüğünü üzülerek görüyor ve bu duruma da gerçekten
şaşıyoruz.
Tabii ki bu sendika yasasını yapmanın o kadar
gerçekten çok kolay bir şey olmadığının bizler de farkındayız. Sayın Bakanın
her defasında ifade ettiği gibi, otuz yıldır bekleyen, kimsenin belki Genel
Kurula getirmeye, zaman aşımında bile ciddi derecede endişeler oluşturan bir
yasa tasarısı olduğunu bizler de fark ediyoruz. Ama burada eğer bu yasa
düzenlenecekse, eğer bu tasarı önümüzdeki süreçte kimlere hangi faydayı
getireceği noktasında samimi bir ifade kullanmamız gerekirse, emekçiye, işçiye
bu yasa tasarısının bir artısı olmayacağını net bir şekilde ifade etmek
durumundayız. Bizim itirazlarımız bunadır; yani yoksa Sendika Yasası’nın 12
Eylül 2010 referandumunda grev ve lokavt yasaklarının engellenmesi noktasında
Hükûmetin vermiş olduğu sözün net olarak arkasında duramayacağını zaten
biliyoruz. Neden biliyoruz? Çünkü bu görüşmelerimizden yedi sekiz ay geçtikten
sonra, bir sürü toplu sözleşme ve toplu
pazarlık masasında bekleyen mağdur işçiler varken yasa tasarısının Meclis
gündemine getirilmesindeki gecikme, bizlere, çoğu yerlerin baskısı olacağını,
gerek Bakanın gerekse Bakanlar Kurulunun bile tek başına komisyonlarda
görüşüldüğü hâliyle bu yasa tasarısının Meclise getirilemeyeceği fikrini
peşinen kabul ettirmiştir.
Yani özetle şunu söylemek
gerekirse, bu yasa tasarısında gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir.
Özneye işçiler oturtulmamıştır. Yasa tasarısı emek ve emekçiden yana değil,
patronlardan, işverenlerden yana yeni düzenlemelerle doludur. Burada demokratik
ve uluslararası normlara uygunluk derken, ILO sözleşmeleri ve Avrupa Birliği
normlarından uzak tutulmuştur.
Biz şunu beklerdik açıkçası:
Evet, yapılması gerçekten zor bir yasa tasarısı ama burada kapalı kapılar
arkasında sendika temsilcileriyle -Sayın Bakan da bunu ifade ediyor- sabah
akşam konuştuklarını ifade ediyor,
onların da kendilerini buradan gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum
kendilerine. Ama gerçekten ana unsur Avrupa Birliği normları, ILO sözleşmeleri,
emekçi ve işçiden yana yapılacak olan bir yasa tasarısı şeklinde düzenlenmiş
olsaydı umuyoruz ki Sayın Bakanın da onları ikna etme süreci zor olmayacağını
düşünüyoruz.
Tabii ki burada bazı
alanlarda grev ve lokavt yasaklarının devan etmesini anlamanın mümkün
olmadığını daha önceki konuşmacılar da ifade ettiler. Özellikle maddenin
beşinci fıkrasında, grev esnasında, greve karar veren sendikanın kusurlu
hareketi sonucu, grev uygulanan iş yerinde neden olunan maddi zarardan söz
ederek sorumluluk sendikaya yüklenmektedir. Düzenleme son derece yoruma açık
olmakla birlikte, kusurun tanımıyla, kusur ve sonuç bağlantısı açıklanmamıştır.
Grevin maddi zarara yol açması olağan bir durumdur. Olağan bir sonuç olduğuna
göre sadece grev hakkının kullanılmasından doğan zararların da kapsam dâhilinde
tazmininin istenebileceği, işçi sendikasının grev kararı almaktan caydırıcı bir
yenilik oluşturacağı münasebetiyle, maddenin metinden çıkartılmasını talep
ettik.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
64’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 64’üncü madde kabul edilmiştir.
65’inci madde üzerinde bir
önerge vardır okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 65 inci maddesinin (2) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilce değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan Yüceer Kadir Gökmen Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet Çetin Musa
Çam Ömer Süha
Aldan |
Ankara İzmir Muğla |
(2) Grev ve lokavt dışında
kalacak işçilerin niteliği, sayısı ve yedekleri, işveren veya işveren vekili
tarafından toplu görüşmenin başlamasından itibaren altı işgünü içinde işyerinde
yazı ile ilan edilir ve bu ilanın bir örneği taraf işçi sendikasına tebliğ
edilir. İşçi sendikası tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde mahkemeye
itirazda bulunmazsa ilan hükümleri kesinleşir. İtiraz hâlinde mahkeme altı
işgünü içinde kesin olarak karar verir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Aldan…
Buyurun.
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu tasarıyla, işçi sendikalarının raporlarına göre 6 milyon 298 bin
işçiye toplu sözleşme yasağı getirilmektedir. Yüzde 3 barajı nedeniyle 6 milyon
işçinin, sendika üyesi olsa bile toplu sözleşme yapması mümkün olamayacaktır.
Bu sayı kayıtlı işçi sayısının yarısından fazladır. Yasanın çıkmasıyla 50 bin
işçi toplu sözleşme hakkını kaybedecek, bu sayı yine getirilen baraj sistemiyle
ileride 4 katına çıkacaktır. Tasarıyla iş kolu barajının bir yıl içinde yüzde
1’e indirilmesi öngörülüyor. Bu, ilk bakışta olumlu gibi görünüyor olsa da
pratikte durum tam tersi olacaktır. Sendikalı işçi sayıları esas alındığında,
kurulu sendikaların yüzde 60’a yakını yüzde 1 barajına takılacak ve işlevsiz
kalacaktır, hâlen toplu sözleşme yapmakta olan 15’e yakın sendika baraj altında
kalacaktır.
Bu tasarı birden çok
sendikaya üye olma hakkını vereceği söylemleriyle “Nikâh masasında bile böyle
iştahlı ‘evet’ demedik.” diyenlere klasik bir AKP hediyesidir. Bu tasarı
İktidara biri yandan, diğeri göbekten bağlı iki konfederasyonun İktidarla iş
birliğinin yasak meyvesidir, emekçilere acı verecek bir üründür. Ne yazık ki
bugün, Sayın Bakanın söylemlerinden şu ortaya çıktı ki, kapalı kapılar ardında
konuşulanlar ile toplumla paylaşılanlar aynı şeyler değişmiş, demek ki gazete
ilanları da bir yalandan ibaretmiş. Aslında gerçekten işçi ve emekçilerin
hakkını savunmak anlamında bir şeyler yapmak isteniyorsa binlerce gazete
reklamı vereceğinize, bence meydanları doldurmalıydınız ey konfederasyon
yetkilileri diyorum.
Bu arada, 65’inci maddeyle
ilgili de bir değerlendirmeye geçmek gerekirse, şimdi, bir kez, madde başlığı
aynen şöyledir: “Hiçbir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla”
yani işverenin grev esnasında iş yerinde çalıştıracağı işçilere ilişkin önemli
kayıt bu olmakla birlikte, 64’üncü maddenin dördüncü fıkrasında “Greve
katılmayıp çalışan işçilerin ürettiği ürünlerin satılmasına ve iş yeri dışına
çıkarılmasına…” diye bir ibare konmuştur. Dolayısıyla her iki fıkra arasında
önemli bir çelişki vardır. Bu çelişki giderilmeyecektir.
İkinci olarak, iş yerinde iş
gereği çalışmak durumunda bırakılanları tespit edecek kişi işverendir.
Dolayısıyla, bir iş yerinde 100 kişi çalışıyorsa işveren keyfî bir yöntemle
100’ünü de “acil ihtiyaç sahibidir” diye iş yerinde tutabilecektir. Bu yetkinin
işverene verilmesi maddedeki o yetkinin kötüye kullanımına da neden olabilecek
bir düzenleme olacaktır. Dolayısıyla bu kapsamda, bu yetkinin bölge çalışma iş
kurumu müdürlüğüne veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmesi
yerinde olacaktır. Ve nihayet, değişiklik teklifimizde işçi sendikalarına
tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde mahkemeye itirazda bulunma hakkı
verilmesini talep ediyoruz.
Yasada şunu görüyoruz ki:
sürekli olarak altı günlük periyotlar ön plana alınmış. Altı günlük periyotlar
bir anlamda olayın öğrenilmesi açısından, değerlendirme açısından yeterli
olmayabilir. Bu açıdan işçi sendikalarına -ki, mahiyetlerinde binlerce kişinin
de çalıştığını göz önünde tutarsak ortak bir platformda, ortak bir kararda
bulunabilmeleri zaman gerektirdiği için- otuz günlük süre verilmesinin daha
yerinde olacağını düşünmekteyiz.
Ve son olarak, bu yasa, her
şeyden önce, 12 Eylül ürünü olan bir yasayı ortadan kaldırmaya niyetliyken,
Türkiye’de öyle günler yaşıyoruz ki, insanların sendikalaşmadan
uzaklaştırıldığı, hakeza eğer bir sendika etkisiz hâle getirilemediyse hemen
bir yan sendika kurularak o sendikanın işlevsiz hâle getirildiği günler
yaşıyoruz.
Bu anlamda, bu yasanın Türk
emek hayatına çok büyük yarar getirmeyeceği düşüncesiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aldan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
65’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 65’inci madde kabul edilmiştir.
66’ncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısının 66 ncı maddesinin (3) nolu
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Özgür Özel Aytun
Çıray Nurettin
Demir |
Manisa İzmir Muğla |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
(1) Grev ve lokavt süresince
işçiler, sigorta yardım, ödenek ve sağlık hizmetlerinden 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık sigortasının ilgili hükümlerine göre yararlanırlar.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Buyurunuz Sayın Yüceer.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül 2010 referandumunda toplu
sözleşme, sendikal örgütlenme ve grev hakkının daha özgürlükçü, emekten,
emekçiden yana olacağı sözünü vadeden AKP, maalesef, bugün sendikaları
kaldırmak için elinden geleni yapmakta. Anayasa’nın 51’inci maddesi aynı iş
kolunda birden çok sendikaya üye olmaya mâniydi bildiğiniz gibi. Değişiklik
paketinin 5’inci maddesiyle bu engel ortadan kaldırıldı ancak birden fazla
sendikaya üye olmak hâlâ yasak. Böylelikle, çalışanların daha güçlü bir şekilde
toplu sözleşme masasına oturması şansı elinden alınmış oldu.
Yine, benzer şekilde, paketin
7’nci maddesiyle Anayasa’nın grev hakkına getirilen anayasal sınırlanmalar da
ortadan kaldırıldı. Grev esnasında meydana gelen zararlardan sendikaların
sorumlu olacağına dair sorumluluk hükmü sendikal hakların daha da
güçlendirilmesi amacıyla bu değişiklikle birlikte yürürlükten kaldırılmaktadır.
Mevcut durumda siyasi amaçlı grev ve lokavtlar, faaliyetler yasaktır. 54’üncü
maddede yapılan değişiklikte “Tüm bu yasaklar kaldırılmakta.” denmesine rağmen
grev yasakları aynen devam etmektedir. Tasarı destek ve dayanışma grevleri
kaldırılıp yerine sadece toplu sözleşme,
toplu iş sözleşmelerinin tıkandığı noktada grev hakkını tanıyor. Taslakta
“kanuni grev” tanımı yapılarak, sadece menfaat uyuşmazlıkları hâlinde yapılan
grevin kanuni grev olarak tanımlanmış olması, hak grevi olan diğer türlerin
kanun dışı grev tanımının içine alındığını göstermektedir. Özellikle dayanışma
grevi, hükûmet politikalarını protesto etmek için yapılan eylemler, genel grev
gibi türlerin yasaklanması ILO sözleşmelerine ve Avrupa Sosyal Şartlarına
aykırıdır.
ILO Uzmanlar Komitesi,
özellikle iş yavaşlatma, iş yeri işgali, uyarı grevi, verimi düşürme gibi
eylemlerin, grev türlerinin hak grevi sayılması gerektiğini ifade ediyor. Yani
iddia ettiğinizin aksine, bu düzenlemeler ILO’nun 98 sayılı Sözleşmesi’ne
aykırı bir şekilde devam etmekte.
Gerek İş Yasası gerekse
Sendikalar Yasası, işçilerin sendikalara üye olması nedeniyle işten
çıkarılamayacağını ya da farklı bir muameleye tabi tutulamayacağını belirtse de
işçinin sendikaya üye olduğu için işten çıkarılması durumunda işçiye tanınan
güvence ve işverenlere öngörülen yaptırımlar yeterli değil. Sendikal nedenle iş
akdi feshedilen işçi, iş güvencesi kapsamında ise iş akdinin sendikal nedenle
feshedildiğini gerekçe göstererek işe iade istemiyle dava açabiliyor. Ancak bu
durumda iş akdinin sendikal nedenle feshedildiğini ispat etme yükümlülüğü
içinde. Biraz önce Bakana da ifade ettiğim gibi, benim bölgem Tekirdağ Velimeşe Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Hobim Bilgi İşlem
Merkezinde çalışan 18 işçi Basın-İş Sendikasına üye oldukları gerekçesiyle
kıdem tazminatları bile ödenmeden işten çıkarıldı. Türkiye'nin hemen hemen her
yerinde, her bölgesinde fabrikalarda çalışan işçiler sendikal baskı altında.
Sendikalara üye olmaları ve
sendikal örgütlenme yeterli yasal güvenceye kavuşturulmadığı gibi, gerçek
anlamda sendika seçme özgürlüğünün kullanılması noktasında da mevzuat yeterli
korumayı sağlamıyor. Birçok örneğin, olayın olduğu ve gösterdiği gibi,
işverenler, bürokratlar işçileri mevcut sendikalardan istifa ettirerek, kendi
kurdukları ya da işveren güdümlü sendikalara yönlendirmekte, işçilerin sendika
seçme özgürlüğü ihlal edilmekte. Bunun çok çarpıcı örneğini -geçen haftalarda
Rize’deydik- ÇAYKUR’da yaşadık bildiğiniz gibi. Tekgıda-İş
Sendikası, iş yerinde çalışanların yarısından fazlasını üye yaptığı hâlde
Bakanlık sözleşme yapma yetkisini Öz Gıda-İş’e verdi. Tabii, Tekgıda-İş yargı sürecine gitti ama yargı süreci tam dört
yıl sürdü. Hiçbir kimsenin işçilerin toplu sözleşme hakkını dört yıl
engellemesi hak değildir. Dolayısıyla, işçilerin sendikalı olma, sendikasını
seçme özgürlüğü sağlanmak zorundadır.
Değerli milletvekilleri,
tasarı, iş kolu barajlarını koruyor, grev yasaklarını ve engellerini koruyor,
sendikal güvenceleri sağlamıyor, toplu sözleşme hakkını tüm işçilerin
kullanabileceği bir hak olarak değil, sadece kayıtlı işçilerin bir hakkı olarak
tanımlıyor. Dolayısıyla bu tasarı antidemokratik, çalışma barışını sağlamayan
bir tasarı. Bu yüzden de bu tasarıya “hayır” oyu vereceğimizi belirtmek
istiyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimi
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
66’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 66’ncı madde kabul
edilmiştir.
67’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 67 inci maddesinin (1) nolu fıkrasındaki “greve katılmayan veya katılmaktan
vazgeçip de grev nedeniyle çalıştırılamayan ve” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ
İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara
İzmir
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe
İşçinin hizmet akdinin
korunması ve askıya alınması doğrudan grev veya lokavtla ilişkilidir. Greve
katılmayan işçinin hizmet akdinin askıya alınması bu koruma ilkesiyle
bağdaşmamaktadır. Bu nedenle madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
67’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 67’nci madde kabul
edilmiştir.
68’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 68’inci maddesinin (1) no.lu
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet Çetin Musa Çam Haydar
Akar |
Ankara İzmir
Kocaeli
|
(1) İşveren, kanuni bir grev veya lokavt
süresince, 67’nci madde hükmü gereğince iş sözleşmeleri askıda kalan işçilerin
yerine, sürekli ya da geçici olarak başka işçi alamaz veya başkalarını
çalıştıramaz. İşverenin bu yasağa aykırı hareketi, taraf sendikanın yazılı
başvurusu hâlinde görevli makamca denetlenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Akar,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar, milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz
yasa Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu. Tabii, bu yasa bu isimle gelmedi ama
Sayın Bakan bu ismi koyunca sendika kanunu olduğunu düşünüyor herhâlde ancak
biz bunun bir sendika kanunu olduğunu düşünmüyoruz. Tabii, sendika kanunu
deyince gelişmiş sanayi ülkelerindeki sendikalaşmış işçi oranları, işçi
sayıları akla gelir. Örnek verecek olursak, Almanya’da 8 milyon 600 bin kişi,
yine bu Alman nüfusuna oranı yüzde 12. Sendikalaşmış, sendikalı işçi sayısından
bahsediyorum. Yine gelişmiş ülkelerden, sanayisi gelişmiş ülkelerden İngiltere
7 milyon 550 bin kişi, bunun da nüfusa oranı yüzde 15. İtalya’da ise 11 milyon
600 bin kişi ve bunun da nüfusa oranı yüzde 23. Peki, Türkiye’deki durum ne?
1980 yani 12 Eylülden önce iki buçuk milyon işçi vardı, bugün kayıtlı işçi
sayısı 10 milyon yani yaklaşık 4 kat işçi sayısı artmış. Yine bugün, sendikalı
işçi sayımız 922 bin. Tabii, bu 922 bin kafaları karıştırmasın, bu 922 binin
tümü grev hakkına sahip değil sadece sendikalı işçi olarak geçiyor. Bu da,
Türkiye nüfusunun yüzde 8,94’üne karşılık geliyor. Peki, bu kadar sanayileşmiş
olduğundan bahsettiğimiz bu ülkede sendikalaşma oranının, sendikalı işçi
sayısının düşük olması ne anlama geliyor? Ne anlama geldiğini şöyle
açıklayayım, yine Türkiye İstatistik Kurumunun verilerinde, dört kişilik bir
ailenin açlık sınırı 949 lira, yoksulluk sınırı da 3.092 lira.
Sayın Bakan, ben Kocaeli ili milletvekiliyim, Kocaeli ili de Türkiye
Cumhuriyeti’nin sanayi başkenti sayılıyor. Size soruyorum, son on yılda
iktidarınız döneminde Kocaeli ilinde kaç tane grev yapılmıştır? Grev ne için
yapılır? İşçi, üretimden gelen gücünü kullanmak için yapılır. Neye karşı
yapılır? Elde edemediği haklarını, bu haklar ille de bir maddi hak değildir,
özlük haklarıyla da ilgili olabilir ama on yılda Kocaeli ilinde bir elin
parmaklarından fazla grev olmamıştır.
Özellikle lastik iş kolundan
bahsetmek istiyorum. Türkiye’de en iyi ücreti verdiği iddia edilen kimya
sektöründe, lastik iş kolunda üç defa grev kararı alınmıştır, üç defa da
Bakanlar Kurulu kararıyla bu grev yasaklanmıştır. Nedeni de, millî menfaatler
gereği grev yapılmaması kararıydı. Buradan yine Bakana sesleniyorum: Hangi
millî menfaat vardı da bu grev yapılamadı? Evet grevi bir ertelediniz, iki
ertelediniz, üç ertelediniz; işçiyi iki-üç aylık dönemlerde grev yapacak
durumdan uzaklaştırdığınız için, gelirini düşürdüğünüz için de grev yapamaz
hâle getirdiniz ve bugün de bu kanunla sanki Türkiye’de bir anda bütün işçiler
sendikalı olacakmış gibi bir tavır içerisindesiniz.
Şimdi, son on yılda bunu
yapamadık da, grev yapamadı işçi, ne oldu? Her kurumda -özel sektörde- en az
çalışan kadrolu işçi kadar taşeron işçi oldu. Maliyetler onların çok daha
altında. Yine soruyorum buradan: Kocaeli yine sanayi bölgesi, Kocaeli’deki işçilik maliyetleriyle –Türkiye’deki işçilik
maliyetlerinden bahsetmiyorum- Avrupa’daki işçilik maliyetlerini karşılaştırın,
karşılaştırın. Avrupa’nın otomobil devi dediğiniz ve yeri bedava verilen –siz
tarafından verilmedi- Ford’da 6.600 tane işçi çalışıyor. Bir sorun bakalım kaç
paraya çalışıyor bu işçiler? Bu işçiler kaç paraya çalışıyor? Bakın, sendikalı
olmak için imza attıklarında iş akitleri nasıl feshediliyor? Bu fabrikaya on
yılda 66 bin kişi girmiş çıkmış. On yılda 66 bin kişi girmiş çıkmış. Kimleri
alıyor biliyor musunuz? İki yıllık meslek yüksek okulu mezunlarını ve iki yıllık
meslek lisesi mezunlarını alıyor.
Peki, size soruyorum: Bu
çocuklar altı ay, sekiz ay geçici çalıştırılıp, bir sene, iki sene çalıştırılıp
iş akitleri feshediliyor. Bu çocuklar -sizin de tembih ettiğiniz gibi
düğünlerinde, nikâhlarında- 3 tane çocuğu yapıp da nasıl geçindirecekler?
Şimdi, bu kanunu çıkartan
arkadaşlara, bu kanunu hazırlayan arkadaşlara soruyorum: Bir ay o şartlarda
çalışsınlar, kendi ailelerine baksınlar, ondan sonra desinler ki: “Bu kanunlar,
çıkarttığımız kanunlar doğru kanunlar.”
Gerçekten işçinin emeği
sömürülüyor; emperyalist ülkeler tarafından, sermaye tarafından Türkiye'de
işçinin emeği sömürülüyor. Hâlen Türkiye sanayileşmiş bir ülke değil. Sadece
işçinin maliyetleri düşük olduğu için bu ülkeler Türkiye'ye geliyor, bu sanayi Türkiye'ye
geliyor ve sizin on yıllık iktidarınız döneminde de işçisi, emeği sömürülen bir
ülke hâline dönüştürdünüz ülkeyi diyorum.
Bu yasanın, işçinin sendikalılaşma haklarını çözeceğini düşünmüyorum ve sendikalılaşma oranını arttırmayacağını düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akar.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
68’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 68’inci madde kabul edilmiştir.
69’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 69 uncu maddesinin (2) nolu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ
İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
- Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe
Grev ve lokavt süresince,
ücret alamayan işçilerden kira ve zorunlu giderlerini ödemesi beklenemez.
İşveren bunu grevi kırmak için kullanabilecektir. Bu nedenle bu tür giderlerin
ve kiranın grev süresince talep edilmemesi teklif edilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
69’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 69’uncu madde kabul edilmiştir.
70’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 70 inci maddesinin (2) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet Çetin Musa
Çam Hüseyin
Aygün |
Ankara İzmir
Tunceli |
(2) Kanun dışı bir grev
yapılması hâlinde bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar, greve karar
veren işçi sendikası yöneticisi veya kanun dışı grev herhangi bir işçi
kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler
tarafından karşılanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Aygün. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Parlamentoya gelirken şöyle
bir baktım. “Türkiye bir sanayi kentidir.” diyen arkadaşların, işçi sınıfının
ekonomideki ağırlığını vurgulayan Sayın Bakanın ve bütün hatiplerin
konuşmalarında emeğin ve işçilerin ülke ekonomisindeki yerine yapılan aşırı
vurgular dikkat çekiyor.
Sonra düşündüm, Salim Uslu
nerede. İşçi lideri, AKP milletvekili, yıllarca bir sendikanın başkanlığını
yaptı. Süleyman Çelebi’ye sordum, hiç söz almadığını ve iki gündür ortada görünmediğini
söyledi, bir evrak imzalamış ve Parlamentodan ayrılmış. Biraz dinledim yani bu
işi gerçekten kim biliyor, bize kim iyi anlatıyor. Sayın Bakanı da dinledim,
onun konuşmaları da aslında çok yararlı çünkü arada işçi liderlerinin ne kadar
ikiyüzlü olduğuna dair bir cümle etti. Özel görüşmelerde işçi liderlerinin
aslında kanunu çok desteklediğini ama kamuoyunda ve basının karşısında başka
konuştuklarını söyledi. Tüm bunlardan şu sonuçlar çıkıyor: İşçi sınıfı, Türkiye
ekonomisinde ağırlıklı bir yer işgal etse de siyasette ciddi bir güç değil.
Sadece Süleyman Çelebi, Musa Çam, İzzet Çetin gibi işçilikten gelen ve şu an
CHP saflarında mücadele eden arkadaşlarımın hem Parlamentoyu hem toplumu uyarıp
onlara karşı, işçi sınıfının üyesi olma sorumluluğuna uygun davrandığını
görüyoruz.
Şimdi, bu hayırsız kanunun
şöyle bir sonucu olacak, umuyorum ve diliyorum: Devlete bağlı resmî ideolojiyi
ve sermayeyi savunan liderler kısa bir süre sonra el edecek, onların yerine
gerçekten Süleyman Çelebiler gibi mücadele eden, Parlamentoya geldiğinde de
içinden doğup bu sıralara ulaştığı sınıfı satmayacak adamlar sendikaların
başına gelecek veya kadınlar bu işi yapacaklar. Bu bakımdan, bu hayırsız
kanunun hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyorum.
Tabii, işçi sınıfını ve sendikaları
suçlamak da aslında çok ölçülü bir tavır değil, farkındayım çünkü eğer siz
direnen bir grup işçiyle yürüyen Musa Çam gibi bir sendikacının gözünün
ortasına biber gazı sıkıp, bunu yapan polisleri hiçbir şekilde
yargılamıyorsanız, Musa Çam hastanelik oluyorsa ve bu, size bağlı olan medya
organlarında haber değeri bile taşımıyorsa, çocuklarına ekmek götürme derdinden
başka bir tasası olmayan işçilerin koskoca AKP diktatörlüğüne nasıl
direneceğini de düşünmek ve sormak durumundayız.
Şimdi, Sayın Bakanın
anlattıklarıyla buradaki hatiplerin konuşmaları arasında çok ilginç farklar
var. Mesela MHP adına konuşan hatipler de bu yasanın hem iş kolları sayısını
azalttığını, hem sendikalı işçilerin ülke ekonomisindeki gücünü zayıflattığını
hem işten çıkarmaları kolaylaştırdığını hem işten çıkarılan işçilerin
boyunlarına bir de tazminat yükü yükleneceğini söylediler. Bunların hepsine
katılıyorum ama Sayın Bakan da tersini iddia ediyor.
Bu kanunu ben de sabah
inceledim, gerçekten verilen rakamlarla da bunun ne kadar işçi sınıfına zararlı
olacağı ortada, dile de getiriliyor ama belli ki bu Parlamentoda hiç kimse
müzakereden yana değil. Sadece belli bir anda burada olup oylamada el kaldırmak
yeterli sayılıyor. Dolayısıyla, aslında yasanın da nasıl şekilleneceğini
sanırım Musa Çam’dan bütün toplumun öğrenmesi gerekiyor. Madem bu işler
Parlamentoda müzakereyle, diyalog yoluyla çözülmüyor, Musa Çam ve
arkadaşlarının sokaklarda hak alma eylemine destek olmamız gerekiyor. Zaten o
gün de pek çok milletvekili o eyleme gittiler Parlamentodan hiçbir şey
çıkmayacağını bildikleri için fakat burada bulunanlar, görüşlerini söyleyenler
de tarihe not düşüyorlar, toplumu uyarıyorlar çünkü bu görüşmelerin tutanakları
izlenebiliyor, tarihe kayıt olarak düşüyor. Kimin işçici olduğu, kimin burada
işçi düşmanı yasalara imza attığı belleklere yazılıyor. Genç kuşaklar da
ileride işçi sınıfının onurlu bir tarihi Türkiye’de yazıldığında bu
tutanaklardan yararlanacaklar.
Ben, yasanın geçmemesi için
ret oyu verecek olan CHP Grubunun bir üyesiyim. İşçi arkadaşlarımın
konuşmalarında söylenen şeyleri tekrar edemem çünkü uzmanlık alanım da değil.
Ama AKP’ye karşı her yerde yalnızca mücadeleyle hak alınabileceğini şu kadarcık
Parlamento deneyimimizden biliyoruz. O yüzden burada işçi sınıfı adına direnen,
mücadele eden, özellikle, DİSK’i, Türk-İş’e bağlı bazı sendikaları, işlerini
kaybeden kadınlı erkekli 305 THY çalışanını selamlamakla yetiniyorum.
Avrupa Birliğinin İlerleme
Raporu’nda da, dünya fatihi, onurumuz, gururumuz olarak lanse edilen THY’nin
kırık not almasını tarihe not olarak düşüyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Aygün.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, hatip, benim konfederasyon başkanlarını
ikiyüzlülükle suçladığım şeklinde bir ifade kullandılar; bir taraftan da bu
yasa tasarıyla ilgili, sabahleyin yasayı ancak okuduklarını söylediler. Biz beş
yıldır sabahları bu yasayı okuyoruz, beş yıldır üzerinde çalışıyoruz.
İkiyüzlülükle suçlama gibi bir ağır ithamı kabul etmek mümkün değil.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Biraz önce söylediniz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Ama şunu söyledim, şunu söylüyorum: Sitemimi
söyledim. Yasanın bütünü çerçevesinde konuyu ele almaktansa sendikalar lokal
olarak, direkt kendilerini ilgilendiren konular çerçevesinde konuyu ele
alıyorlar ve her buluşmamızda yapacağımız düzenlemelerde farklı görüşler ortaya
çıkmaktadır diye söyledim. Onun için, ikiyüzlülük gibi son derece bir ağır
ithamı, ne konuşan hatibin yapacağını ne burada bir arkadaşın yapacağını ne de
bize böyle bir şeyin yakışmayacağını ifade etmek istiyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Şandır’ın mektubundan sonra siz söylediniz
Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
açıklamanız için.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
70’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 70’inci madde kabul edilmiştir.
71’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı’nın 71. Maddesinin (1). Fıkrasında bulunan “Mahkeme bir ay içinde
karar verir.” Cümlesinin “Mahkeme 15 gün içinde karar verir.” Şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Demir
Çelik Erol
Dora |
Iğdır Muş
Mardin |
Ertuğrul
Kürkcü İdris
Baluken |
Mersin
Bingöl
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 71 inci maddesinin (2) nolu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ
İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet Çetin Musa
Çam Turgut
Dibek |
Ankara İzmir
Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Dibek,
buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, 71’inci
maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Öncelikle
saygılarımla selamlıyorum sizleri.
71’inci maddeye baktığımızda,
aslında 1’inci fıkra yeterli diye düşünüyoruz yani 1’inci fıkrada zaten süreç,
tespit davasıyla ilgili olarak, mahkemeye aktarılmış ve orada kesin süreler de
konmuş yani 2’nci fıkra, bir anlamda, artık grev yasağı anlamına geliyor. Burada,
yani, bir grevin kararı alınmış veya uygulanmakta olabilir, grev veya lokavt
için geçerli olan hüküm, taraflar, işçiler, işveren veya Bakanlık “Bu grev
kanuna aykırıdır; uygulama kararı, uygulanan grev veya lokavt kanununa
aykırıdır.” diye tespit davası için mahkemeye, yargıya gidebiliyor. Bunun için
de yargıya bir aylık bir süre verilmiş yani “Bir ay içerisinde bu davaya
bakacaksın ve sonuçlandıracaksın…” Eğer temyiz edilecekse orada da Yargıtaya bir süre verilmiş, Yargıtay da bunu bir ay
içerisinde tamamlayacak.
2’nci fıkrada ne denmiş? Tedbiren de mahkeme -bu tespit kararı- burada grevin
durdurulmasına ya da -uygulanma kararını, uygulanmasına tedbiren
de karar- uygulanmasının kaldırılmasına karar verebilir diyor, yani buna gerek
yok. Buna gerek yok, artık, bu bir yasak anlamındadır. Bunun madde metninden
çıkarılması gerekir diyoruz. Önergemizin mahiyeti bu.
Şimdi, önerge dışında da bir
şey söylemek istiyorum. Aslında kanun görüşülürken farklı konulara girmek
istemiyorum ama önemli olduğunu düşündüğüm için, Meclis de biliyorsunuz
yarından sonra, bugünden sonra tatile girecek çünkü… Bugün bir gazetenin
manşetinde vardı, benim ilimle ilgili bir gelişme. Gazetenin ismini de
verebiliriz, artık reklam olacak ama, Milliyet gazetesinin manşetinde, nükleer santralle
ilgili, 3’üncü nükleer santralle ilgili bir haber vardı değerli arkadaşlar.
Diyor ki: “3’üncü nükleer santralde yollar İğneada’ya
çıkıyor.” diyor. İğneada neresi? İğneada
benim seçim bölgem olan Kırklareli ilinin Karadeniz kenarındaki ormanla bütünleşmiş
olan bir beldesi yani Demirköy ilçemizin bir beldesi. Sayın Bakan bir ara
-Kültür ve Turizm Bakanımız- buradaydı. Orman ve Su Bakanı Sayın Eroğlu o
bölgeleri çok iyi bilir çünkü o Istrancaların suyunu
İSKİ’ye aktarırken o bölgeyle ilgili çalışmaları biliyordu; yani Demirköy’ü, İğneada’yı, o bölgeleri bilir. Artı, Kültür ve Turizm
Bakanı Sayın Günay o bölgeyi çok iyi bilir çünkü o bölge bir anlamda turizm
bölgesi değerli arkadaşlar. Su basan ormanlarımız orada, İğneada,
Demirköy’ün Istranca ormanları. Orada nükleer
santralden bahsediliyor. Bu konu daha önce de zaman zaman konuşuluyor, ben
efsane gibi değerlendiriyordum ve tabii, geçen dönem bununla ilgili soru
önergeleri vermiştim ilgili Bakanlığa. Bana yanıt vermişlerdi, çok uzak da
değil yani yanıt burada, yakın bir tarihte. Diyorlar ki: “Yani böyle bir
çalışma yok henüz. İşte, Türkiye’de değişik yerlerle ilgili planlamalar
yapılmaktadır.” Ama net bir şey söylemiyorlar, böyle bir şeyin de varlığından
bahsetmiyorlardı. Şimdi, böyle bir haber çıkınca tekrar sordum: Yani böyle bir
çalışma varsa ne zaman başladınız bu çalışmaya? Yani “Böyle bir çalışma yok.”
demiştiniz geçtiğimiz günlerde. Bu çalışmaya ne zaman başladınız? İşte, Mersin Akkuyu’daki santrali biliyoruz; nasıl başladı, Ruslara
hangi şartlarda verildi, o arazi nasıl verildi, ihale yok. İşte, aynı olay
Sinop için de konuşuluyor.
Şimdi, bu yetmezmiş gibi
değerli arkadaşlar, bir olay daha çıktı bugün karşımıza. Bugün İğneada Belediye Başkanım beni aradı. Bu Bakanlıktan, Çevre
ve Şehircilik Bakanlığından bir yazı gelmiş. Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna
bir başvuru var. Yine İğneada’da nükleer santralin
yapılacağı paftada yani aynı paftada Beğendik köyü var, İğneada’ya
işte, 8-10 kilometre mesafede. Bir firma, “Emba
Elektrik Üretim AŞ” diye firma orada, değerli arkadaşlar, 1.200 megavatlık bir
termik santral için başvuru yapmış. Nereye? EPDK’ya. Şimdi, bir ön başvurusu
var, onunla ilgili de belediyeyi bilgilendiriyor Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
“Bunun süreci başlamıştır.” diyor. Değerli arkadaşlar, yani nükleer santral
yetmez gibi bir de termik santral çıktı karşımıza. Yani öyle bir söz var ya
hani “Tek tek gelin.” şeklinde. Ya nereden çıktı? Aynı paftada iki tane santral
olabilir mi? İthal kömür nereden gelecek? Bulgaristan’dan mı, Ukrayna’dan mı,
Rusya’dan mı; onu da bilmiyorum. Ama bugün kısmen incelemeye çalıştım; aynı
pafta, aynı ada içerisinde bir nükleer santral, İğneada’da
bir tane termik santral çalışması yapılıyor. Tabii, Kırklareli, bu manşetten
sonra, bu haberden sonra ayaklanmış durumda. Yani İğneada’nın
özelliği bir tarafa, ama aynı yerde iki tane santralin olması gerçekten
düşünülür gibi değil.
En azından bugün bu konuyu
gündeme getirmek istedim bu vesileyle. Sanıyorum, bu konuyla ilgili
bakanlıkların; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
mutlaka, Orman ve Su İşleri Bakanlığının ilgilenmesi gerekir diye düşünüyorum
değerli arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı’nın 71. Maddesinin (1). Fıkrasında bulunan “Mahkeme bir ay içinde
karar verir.” Cümlesinin “Mahkeme 15 gün içinde karar verir.” Şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, çalışma yaşamıyla
ilgili buraya getirdiğimiz bütün önergeler maalesef kabul edilmedi. Sayısal
çoğunlukla ilgili, AKP’nin her yasa tasarısında olduğu gibi burada da aynı
şekilde bir süreç yürüttüğünü gördük. Biz özellikle çalışma dışı yaşamla ilgili
iki gündür yüzlerce telefon alıyoruz ve o konuyla ilgili Genel Kurulu bir
bilgilendirmek ve Sayın Bakandan bir hassasiyet beklediğimizi belirtmek için
söz aldık.
Bundan yaklaşık on ay önce
bir kanun teklifi hazırlamıştık. Emeklilik yaşını geçmiş ama prim borcunu
tamamlayamamış, prim hesaplarını ödeyememiş olanlar için emekliye ayrılmanın,
emekli olmanın yolunu açan bir kanun teklifiydi. Bu kanun teklifini
verdiğimizde diğer siyasi partilerin de bu konuyla yakından ilgilendiğini
gördük, gerek Milliyetçi Hareket Partisi gerek Cumhuriyet Halk Partisi ve hatta
AK PARTİ içerisinde de bazı milletvekili arkadaşlarımızın bu konuyla ilgili
kanun teklifleri hazırladıklarını gördük, öğrendik. Doğrusu on aydır Komisyon
gündemine gelmesini bekliyoruz ama on ay geçmesine rağmen binlerce, on binlerce
insanı ilgilendiren böylesi bir kanun teklifi maalesef Komisyon gündemine
gelmedi. Daha önce Genel Kurulda da bu yönlü konuşmalarımız olmuştur, Sayın
Bakandan bu yönlü bir duyarlılık beklemiştik. Dün Cumhuriyet Halk Partisinden
değerli bir milletvekili arkadaşımız da burada konuyu gündeme getirdi. Bununla
ilgili Sayın Bakanın görüşlerini milyonlar merak ediyorlar yani kanun teklifi
verilirken de emekliler, emekli dernekleri bize ziyarete gelmişlerdi. Tüm
siyasi partileri ziyaret etmişlerdi, sonrasında da özellikle bu konuyla ilgili
sayısız mektup aldık, sayısız mail aldık ve bir an önce çözüm beklenen yakıcı
bir süreç olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Bu nedenle Sayın Bakanın bu konuyla
ilgili bir bilgilendirme yapmasını çok önemli görüyoruz.
Şimdi, burada yaşını doldurup
da emekli olmamış olanlar, tekrar hem bu emeklilik süreçlerini doldurmak için
hem de mevcut geçim sıkıntılarını gidermek için ek olarak tekrar iş gücü
içerisine katılma ihtiyacı duyuyorlar ve dolayısıyla bu hem işteki verimliliği
azaltıyor hem de genç nüfusun işsizliğine yansıyor. Dolayısıyla, böylesi bir
düzenleme özellikle iş gücündeki verimliliği artıracak ve genç nüfusun daha
fazla istihdamının da önünü açacak diye düşünüyoruz.
Burada tabii bu gerekçelerimiz
Sayın Bakan tarafından çok dikkate alınmayabilir ama eminim ki şöylesi bir
gerekçe kendisi açısından ilgi çekici olabilir. Bu emekli olan yurttaşlarımızın
primlerinin toplu olarak ödenmesi durumunda piyasaya ve genel ekonomik
dengelere olumlu etkiler yaratacak bir para girdisi de olacak. Hani genel
mantık maalesef AKP için para girdisi üzerinden olduğu için böylesi bir durumun
da göz önünde bulundurulmasını istiyoruz. Biz bu konuyla ilgili bir düzenleme
yapılmasının elzem olduğunu düşünüyoruz çünkü şu anda ülkede 9 milyonun
üstündeki emeklilerin çoğu açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyorlar.
Bakın, açlık sınırı sivil toplum örgütleri ve sendikalar tarafından ortalama
1.200 TL civarında belirlenmiş, yoksulluk sınırı 2.500 ve 3.500 TL olarak belirlenmiş
4 kişilik bir aile için ve bu rakamları baz aldığımızda emeklilerin yüzde 75’i
şu anda yoksulluk ve açlık sınırının altında bir gelire sahipler. Bakın, Avrupa
ülkelerinde emekli maaşlarından birkaç örnek vermek istiyorum iyi kıyaslama
yapmanız açısından: İrlanda’da emekli maaşı 1.300 euro,
Hollanda’da 1.400, Belçika’da 2.800, hatta krizin pençesinde olan Yunanistan’da
bile 900 euroluk bir emekli maaşı ücreti söz konusu.
Bugüne kadar maalesef,
emeklilerin genel çalışma dışı koşullarıyla ilgili herhangi bir düzenleme
yapılmadı ve yoksulluk sınırının altından çıkarmaya yönelik bu Hükûmet
tarafından bir düzenleme yapılmadı ama en azından bu kanun teklifi ile ilgili
bir duyarlılık ve Sayın Bakanın bu konuda milyonların gönlüne su serpecek bir
haber vermesi önemlidir diye düşünüyoruz. Çalışma yaşamında çok fazla hak ve
özgürlük taleplerini dikkate alan bir düzenleme yapmadınız, bir tasarı
yapmadınız hiç olmazsa emekli olduktan sonra işçilerin, emekçilerin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
…gönlünü ferahlatacak bir açıklama yapmanız son derece olumlu olur diye
düşünüyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Baluken.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
71’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 71’inci madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
20.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
197 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
72’nci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı'nın 72. Maddesinin, (1). Fıkrasında bulunan aşağıdaki ibarenin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
“veya millî servete zarar
verecek şekilde”
İdris Baluken Pervin Buldan Abdullah Levent Tüzel |
Bingöl Iğdır İstanbul |
Hasip Kaplan Halil Aksoy Hüsamettin Zenderlioğlu |
Şırnak Ağrı Bitlis |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 72’nci maddesinin (1) ve (2) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet Çetin Musa
Çam Mevlüt Dudu |
Ankara İzmir Hatay |
(1) Taraflardan birinin veya
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başvurusu üzerine mahkemece, grev hakkı
veya lokavtın temel kamu hizmetlerinde kelimenin tam anlamıyla hizmetin
kesintiye uğraması hâlinde yaşamı, kişisel güvenliği ve toplumun tamamının veya
bir kısmının sağlığını tehlikeye düşürebilecek şekilde kullandığının tespit
edilmesi hâlinde uygulanmakta olan grev veya lokavtın durdurulmasına karar
verilir.
(2) Kanun dışı bir grev
yapılması hâlinde bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar, greve karar
veren işçi sendikası yöneticisi veya kanun dışı grev herhangi bir işçi
kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler
tarafından karşılanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Dinçer,
buyurunuz.
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 197 sıra sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Tasarısı’nın
72’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede, grev hakkının ve
lokavtın kötüye kullanılmasından bahsedeceğim. Ancak bu maddeye gelene kadar,
böyle bir hak elimizde kalmadığı için, ortada grev mrev
olmadığı için Sayın Bakanım, haklardan bahsetmeden yasaklardan bahsetmeyi bu
iktidar çok iyi başardığı için “Şimdi neyi konuşacağız?” diye sormadan
edemiyorum. Hangi hak hangi yasağı doğuruyor, doğrusu, çok merak ediyorum.
Bakınız, bu yasadan
beklentimiz çok açık. Bu yasanın gerçekten nasıl olması gerektiğini defalarca
söyledik. Gerek haftalardır her madde üzerinde verdiğimiz önergelerde
yaptığımız konuşmalarda, gerekse geçen yasama dönemindeki komisyon
toplantılarında hep söyledik, gene söyleyeceğiz. Türkiye’de sendikal
örgütlenmenin ve toplu pazarlık düzeyinin korunması ve geliştirilmesi mümkün
olmadan, bu yasada bu anlayış hâkim olmadan yasanın kabul edilmesi düşünülemez.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sendikalar ve toplu sözleşme alanında birinciliklerde üstümüze
yoktur. Uluslararası İşçi Sendikası Konfederasyonu’nun her yıl yayınladığı
sendikal hak ihlalleri raporunda her yıl en az ilk beşteyiz. 2011’de ise
birinciliği aldık, yasaklarda birinciyiz, hak ihlallerinde birinciyiz.
Şimdi, bu üzerinde
konuştuğumuz madde diyor ki “Toplum zararı ve millî servetin tahrip edilmesi
durumunda grev veya lokavtın durdurulmasına karar verilebilir.”
Ancak böylesine belirsiz,
böylesine geniş ifadelerle grevin yahut lokavtın durdurulabilmesine imkân tanıyan bu madde, açıkça, özgür toplu pazarlık hakkına bir müdahaledir. Önce kaşıkla hak verip sonra
kepçeyle o hakkı geri almayı, afaki cümlelerle işçinin, emekçinin hakkını
kısıtlamayı bu iktidar çok iyi biliyor.
Şimdi “Bu maddenin 12 Eylül
ile hesaplaşması nerededir?” soruyorum size. Bu, 12 Eylülü savunmak değil
midir? Bu madde o gün de aynıydı, bugün de aynı.
Anayasa'da yapılan 2010
değişiklikleri ile Anayasa'nın 54’üncü maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten
kaldırıldığı hâlde, sendikaların kusurlu hareketi sonucunda grevin ortaya
çıkması durumunda oluşan maddî zarardan sendikanın sorumlu olduğu yönündeki
hüküm, Anayasa'ya aykırı olduğu gibi, 12 Eylül zihniyetinin de sürdürülmesinden
başka bir şey değildir.
Önergemizde söylediğimiz
gibi, cezaların şahsiliği ilkesi çerçevesinde, kurumların yerine ilgili
kişilerin sorumlu tutulmasını talep ediyoruz. Bu maddedeki belirsiz ifadelerle
sendikanın elindeki tek güvence olan grev hakkına müdahale toplu pazarlığın
özgür olması ilkesine aykırıdır. Dolayısıyla, ILO’nun 87 ve 98 sayılı Sözleşmelerine de aykırıdır.
ILO tarafından kullanılması
ve 98 sayılı Sözleşme’ye uygun iki ölçüt olarak,
işler bazında devlet otoritesini kullanan devlet memurları ve kelimenin tam
anlamıyla, hizmetin kesintiye uğraması hâlinde yaşamı, kişisel güvenliği ve
toplumun tamamının veya bir kısmının sağlığını tehlikeye düşürebilecek temel
hizmetlerde grevin durdurulabileceğini veya yasaklanabileceğini belirtmektedir.
Şimdi, sizin
düzenlediğiniz bu maddedeki
soyut ifadelerle grev hakkı kısıtlanıyor. Yani, sizin
istemediğiniz ve “millî ekonomi” dediğiniz her iş yeri açıkça bu madde
kapsamına girmiş oluyor.
Sizin için “millî ekonomi”
dediğiniz nerede başlıyor, nerede bitiyor? “İşçi” deyince, millî ekonomi
başlıyor, zarar ziyan başlıyor; yok ama “sermaye” deyince, “patronlar” deyince
millî ekonomi başlıyor. Türk Hava Yolları millî ekonomi oluyor, Türk Hava
Yollarında çalışanların 305 ailenin ekonomisiyse bu ülkenin sınırları dışında
kalıyor. Bu hangi haktır, bu hangi adalettir, bu hangi hukuk sistemidir, bu
nasıl bir demokrasi, bu nasıl bir özgürlük?
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Dinçer.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, diğer
önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı'nın 72. Maddesinin, (1). Fıkrasında bulunan aşağıdaki ibarenin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
“veya millî servete zarar
verecek şekilde”
İdris
Baluken (Bingöl) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Dora,
buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın
başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısı’nın 72’nci maddesindeki değişiklik önergemiz üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sendikalara üyeliğin işten atılmakla eş değer görüldüğü bir
toplumsal gerçeklikte sadece yasal değişimlerle bir adım ilerleme olmayacağı
açıktır, önemli olan mantığın değişmesidir. Gerek özel sektörde örgütlenmenin
mevcut yasaların desteğiyle oldukça zor olması gerekse de kamu kuruluşlarının
özelleştirilmesiyle buralarda örgütlü sendikaların üye kaybetmesi sonucunda
bugün ülkemizde sendikalı sayısı tarihin en düşük sayılarında seyretmektedir.
Özel sektörde sendikalaşma oranının yüzde 5'ten az olduğunun tahmin edildiği,
milyonlarca çalışanın olduğu bir ülkede her bir sendikanın üye sayısının
binlerle ölçülüyor olması, ülkemiz açısından acı bir tabloyu yansıtmaktadır ve
son derece düşündürücüdür. Çalışanların yüzde 95'inin örgütsüz olduğu bir
gerçeklik, göstermektedir ki halkımızın çalışma hayatına ve günlük yaşamına
dair en basit ve temel taleplerini savunması ve haklarını kullanması mümkün
olmamaktadır.
Yasa tasarısının
gerekçesinde, geçen yıl gerçekleşen referandumun ardından kabul edilen
önerilere hayat vermek ve yıllardır ülkemizdeki sendikal örgütlenmenin önündeki
engelleri eleştiren ILO ve AB normlarına uymak kaygısıyla ve özgürlükçü bir
yaklaşımla hazırlandığı iddia edilse de maalesef sunulan tasarı, bu
standartları yakalamaktan uzak görünmektedir.
Üzülerek ifade etmek
istiyorum ki yasa tasarısı, bu bağlamda 12 Eylülün getirdiği yasakçı zihniyeti
sürdürmektedir. Aynı şekilde yasa tasarısının gerekçesinde mevcut kanunla
sendikacılığı ileriye taşımanın mümkün olmadığı belirtilmiştir ancak yeni
tasarıda da bunun olanaklı olmadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Mevcut
kanunda var olan ve savunulması mümkün olmayan çifte baraj sistemi aynen
korunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasa tasarısının en can alıcı maddelerinden biri de hava yolu
ulaşımında grevi mümkün kılmayan düzenlemedir. Grev kırıcılığını yasal hâle
getiren, grev hâlinde işçilerin yüzde 40'ına çalışma zorunluluğu getirilmesi ve
bu listenin de işverence tespit edilmesi şartı, antidemokratik bir uygulama
olarak hafızalara kazınacaktır.
Tasarının 72’nci maddesinde
işçilerin en temel hakkı olan grev hakkının engellemesine yönelik bir takım düzenlemeler
mevcuttur. Maddenin birinci fıkrasında geçen "millî servet" ibaresi
muğlaktır ve her yere çekilebilir durumda olduğu için yasa metninden kesinlikle
çıkarılması gerekmektedir.
“Grev ve lokavtın kötüye
kullanılması” başlıklı bu madde, 2822 sayılı Kanun'un 47’nci maddesi
çerçevesinde düzenlenmiştir. Aslında 2822 sayılı Kanun'un bu hükmü, grev
hakkının özünü doğrudan ihlal eden bir mahiyet arz etmektedir. “Millî servet”
kavramı, ülkede yapılan tüm üretim sonuçlarını kapsayan bir kavramdır ve tatbikatta
çok geniş bir anlam yüklenmektedir. Grev eylemi, doğal sonucu olarak mutlaka
üretime zarar verecektir ve dolayısıyla ister istemez millî servete zarar
verecektir. Dolayısıyla bu hükmün 2822 dâhil, hiçbir surette yasalarda yer
almaması gerekir. Kötü niyetli uygulamacılar elinde son derece suistimale açık, grev hakkının kullanılmasını engelleyen
bir anlayışla kullanılabilir.
Konuşmama son verirken,
tekrar, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dora.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
72’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 72’nci madde kabul edilmiştir.
73’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Önerge:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 73 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde, değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
(İstanbul) (Tekirdağ) (İstanbul) |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
(Muğla) (İzmir) (Manisa) |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
(Ankara) (İzmir) |
(1) İşyerinde grev ilan etmiş
olan işçi sendikası, kanuni bir grev kararına uyulmasını sağlamak için güç
kullanmaksızın ve tehditte bulunmaksızın kendi üyelerinin grev kararına uyup
uymadıklarını denetlemek amacıyla, işyerinin giriş ve çıkış yerlerine, kendi
üyeleri arasından en çok yirmi grev gözcüsü koyabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı'nın 73. Maddesinin, (3). Fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkranın madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(4) İşçi sendikalarının grev
yerinde baraka, çadır vs. gibi barınma yerleri kurulmasının uygunluğu kanun
dâhilindedir.
İdris Baluken Pervin Buldan Abdullah Levent Tüzel |
(Bingöl) (Iğdır) (İstanbul) |
Hasip Kaplan Halil Aksoy Hüsamettin Zenderlioğlu |
(Şırnak) (Ağrı) (Bitlis) |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe:
Bir hak arama yolu olarak
grev, işçinin işveren karşısındaki hak taleplerinin ciddi bir yoludur.
Dolayısıyla grev direnişini arttırmak yani işçinin işveren karşısındaki göreli
olarak güç dengesini sağlamak amaçlı yukarıdaki fıkra eklenmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Önerge:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 73 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde, değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Süleyman Çelebi (İstanbul) ve
arkadaşları.
(1) İşyerinde grev ilan etmiş
olan işçi sendikası, kanuni bir grev kararına uyulmasını sağlamak için güç
kullanmaksızın ve tehditte bulunmaksızın kendi üyelerinin grev kararına uyup
uymadıklarını denetlemek amacıyla, işyerinin giriş ve çıkış yerlerine, kendi
üyeleri arasından en çok yirmi grev gözcüsü koyabilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet…
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çam,
buyurunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Toplu iş ilişkileri veyahut
da sendikalar, grev ve toplu sözleşme yasası birazdan vermiş olacağınız oylarla
yasalaşacak ama bu yasalaşacak olan sendikalar ve toplu sözleşme yasasının,
işçiler, emekçiler, çalışanlar için çok doğru bir kanun olmadığının bir kez
daha altını çizmek istiyorum.
Bizim, milletvekilleri
olarak, Parlamento olarak işimiz kanun yapmak, yasa yapmak. Bizim elimizden
kanun yapmak, yasa yapmak yetkisini aldıkları takdirde, Parlamentonun ve
milletvekillerinin hiçbir fonksiyonu kalmaz. Silahlı kuvvetlerin, güvenlik
güçlerinin elindeki materyalleri elinden aldığınız takdirde hiçbir
fonksiyonları kalmaz. Çiftçinin elindeki tohumu, traktörü elinden aldığınız takdirde,
çiftçinin hiçbir fonksiyonu kalmaz. İşçilerin de elindeki grev hakkını elinden
aldığınız takdirde, sendikanın da hiçbir fonksiyonu, hiçbir işlevi kalmaz
arkadaşlar.
Bu düzenlemelerle birlikte,
işçilerin, üretimden gelen gücünü kullandığı grev hakkını ortadan kaldırdığınız
veyahut da kullanamayacak duruma soktuğunuz takdirde, o zaman, sendikanın da
sendika görevini yapması, iş yerindeki işçilerin, temsilcilerin yöneticiliğinde
sendikal görevlerini yerine getirmelerinin hiçbir anlamı ve görevi kalmaz
arkadaşlar.
Getirmiş olduğunuz bu
düzenlemeyle, birçok grev yasağını getiriyorsunuz ve 12 Eylül 1980’den sonra,
özellikle on yıllık AKP iktidarı döneminde, hem petrokimya iş kolunda hem cam
iş kolunda grev ertelediniz ve bunları grev yasağı içerisine aldınız.
Son olarak, mayıs ayında
korsan taksicilikle ilgili getirmiş olduğunuz gece yarısı kanun teklifinin
içerisine hava iş kolunu da -grev yasağı kapsamı içerisine- aldınız arkadaşlar,
hem de 12 Eylül 2010 tarihinde referanduma giderken bunu kabul ettiğiniz
takdirde, Türkiye’de sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki bütün engellerin ve
yasakların kalkacağını söyleye söyleye bunları gerçekleştirdiniz ve şimdi
bununla birlikte de yine grev yasaklarına devam ediyorsunuz.
Vermiş olduğumuz önergede
Sayın Başkan, bir iş yerinde grev varsa o işletmenin önünde, sizin getirmiş
olduğunuz teklifte “4 işçi grev gözcüsü olarak orada görev yapar.” diyor. Biz
de diyoruz ki bu 4 olmuş, 14 olmuş, 24 olmuş, ne değişir? Ama o iş yerinde bin
kişinin, 2 bin kişinin, 3 bin kişinin, 700 kişinin, 800 kişinin çalıştığı bir
iş yerinde 4 kişi grev gözcüsü olacağına 14 kişi olsun, 15 kişi olsun, 20 kişi
olsun sizi ne rahatsız eder, Sayın Bakan, sizi ne rahatsız eder, Sayın
Komisyon, sizi ne rahatsız eder, orada 15 kişinin olması sizin neyinizi bozar,
ne rahatsız eder sizi?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu
tarafa dön, bizi rahatsız ediyor ya.
MUSA ÇAM (Devamla) – Ama
arkadaşlar, Komisyon da buna katılmıyor, Sayın Bakan da katılmıyor. Peki,
değerli milletvekili arkadaşım, o işyerinde 4 kişi yerine 14 kişi kalsa ne
rahatsız eder sizi, ne sıkıntı olur, niye kabul etmiyorsunuz, neden kabul
etmiyorsunuz? Bin kişinin çalıştığı bir iş yerinde 4 tane grev gözcüsü
olacağına 14 tane olsun ne olur, ne olur arkadaşlar, kıyamet mi kopar, dünya
altüst mü olur, ne olur yani? Değil ama amacınız TOBB’un, TUSKON’un,
sanayici ve işadamlarının dayatmış olduğu şekilde, o iş yerinde sadece 4 kişi
gözüksün, başka hiç kimse gözükmesin, burada grevin olup olmadığı bile belli
olmasın imajını ve görüntüsünü vermek istiyorsunuz. Bu, doğru değil, bu, iyi
bir şey değildir. Hem bir taraftan işçilerin, emekçilerin, yoksulların oylarını
alacaksınız hem de onların ayaklarına kurşun sıkacaksınız.
Aslında bu yaptığınız doğru,
iyi bir şey yapıyorsunuz. Kabahat sizde de değil, kabahat, o işçi ve emekçi
kardeşlerimizin bütün bunlara rağmen hâlâ size oy veriyor olması ama en büyük
kabahat de onları yöneten o sendika yöneticisi arkadaşlarımızın o işçileri,
emekçileri bilinçlendirip, sınıf mücadelesinde nasıl ve ne şekilde durmaları gerektiğini
öğretmemeleri, kendilerine kurşun sıkan, onların hayatlarını zindan eden bir neoliberal iktidara karşı hâlâ oylarını nereye
vereceklerini öğretememiş olmasıdır. Sıkıntı budur, kabahat sizin değil,
kabahat, bizim ve sendika yöneticilerinin o işçi arkadaşlarımızı, emekçi
kardeşlerimizi değiştiremediğimiz için, dönüştüremediğimiz için, onların
çıkarlarının, menfaatlerinin bir sağ partiye oy vermek değil, bir sol partiye
oy vermek olduğunu anlatamamamız ve onları eğitmememizden kaynaklanıyor. Siz ne
yapsanız haklısınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Siz kimsiniz de işçileri eğiteceksiniz!
MUSA ÇAM (Devamla) - Ama bir
kez daha söyleyeyim: Geçtiğimiz günlerde işçiler, sendikacılar, sendikacı
arkadaşlarım bunun mücadelesini yaparken, İçişleri Bakanının talimatıyla biber
gazı sıkıldı işçilere, emekçilere ve milletvekillerine.
Burada bir kez daha
söylüyorum: Her fani olduğu gibi Sayın İçişleri Bakanı da er veyahut da geç
biber gazını tadacaktır ve biz, o biber gazını Sayın İçişleri Bakanına
tattıracağız diyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
73’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 73’üncü madde kabul edilmiştir.
74’üncü madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 74’üncü maddesinin birinci
fıkrasına “karşılayacak” ibaresinden sonra gelmek üzere, “işyerinde faaliyetin
devamlılığını sağlayacak ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ayşe Nur Bahçekapılı
Mehmet Doğan Kubat
Ramazan Can |
İstanbul İstanbul
Kırıkkale |
Hakan Çavuşoğlu Suat
Önal Sevde Bayazıt Kaçar |
Bursa
Osmaniye Kahramanmaraş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 74 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
“Bu tedbirlerin niteliği,
kapsamı, uygulanış tarzı bir tüzükte belirtilir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
197 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı’nın 74. Maddesinin, (1). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
İdris Baluken Pervin Buldan Abdullah Levent Tüzel |
Bingöl Iğdır İstanbul |
Hasip Kaplan Halil Aksoy Hüsamettin Zenderlioğlu |
Şırnak Ağrı Bitlis |
Erol
Dora |
Mardin |
BAŞKAN – Komisyon bu son
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Bakan, niye katılmıyorsunuz önergeye? Önergede ne var da katılmıyorsunuz?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Siz niye bize katılmıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Dora,
buyurunuz.
EROL DORA (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun
Tasarısı’nın 74’üncü maddesindeki değişiklik önergemiz üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde 12 Eylül askerî darbesinin ardından sendikal
hareketlerin yasaklanması ve ekonomik sistemin neoliberal
politikalar ekseninde yeniden şekillenmesiyle beraber, işçi hareketinin
gelişimini engellemek ve güçlü bir sendikal yapının ortaya çıkmasına izin
vermemek için ciddi yasak ve engellerle dolu antidemokratik bir yasa
uygulanmaktaydı. İşçilerin örgütlenme ve özgürlüğünü engelleyen bu Yasa’nın 12
Eylül rejiminin getirdiği ve değişmeden varlığını koruyan en uzun ömürlü yasa
olması, bu nedenle şaşırtıcı değildir. Bu uzun süreye rağmen “demokrasi ve
özgürlük” söylemleri altında mevcut anlayış, yeni kanun tasarısına da damgasını
vurmuştur. Bazı ufak ve artık savunulması mümkün olmayan değişimlerin
yapılmasının bir başarı ve ilerleme olarak gösterilmesi mümkün değildir. Daha
da ötesinde, özellikle grev ve toplu sözleşmelerde engeller, yasaklar
korunmakla kalmamış, hava ulaşımı alanında olduğu gibi genişletilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
sendikalar örgütlü ve demokratik toplumun olmazsa olmaz kurumlarıdır. Sendikal
örgütlenmeye yönelik çıkarılan yasalar işverenden yana değil, işçiden ve
emekçiden yana olmalıdır. İşverenden yana olan yasalar, işçinin zaten yeterince
gasbedilmiş haklarını ve onların sendikal
faaliyetlerini baltalamaktan başka bir işe yaramayacaktır. Üzerinde
konuştuğumuz yasa tasarısı her ne kadar kısmi birtakım iyileştirmeler
getiriyorsa da yasa tasarısının konuşulmaya başlanmasından beri sendikaların
dışarıda eylem üstüne eylem yapmalarından bellidir ki emekçiler, çıkarılmaya
çalışılan yasadan hiç de memnun değillerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasa tasarısının 74’üncü maddesinin 1’inci fıkrası “Mahallin
en büyük mülki amirleri halkın günlük yaşamı için zorunlu olan ve aksaması
muhtemel hizmet ve ihtiyaçları karşılayacak gerekli tedbirleri alır.”
demektedir. Bizler bu ülkede en demokratik tepkilerin ve eylemlerin bile
“gerekli tedbirleri almak” adı altında nasıl da geniş bir şekilde ele
alındığını ve bu yüzden engellendiğini iyi biliyoruz. Her ne kadar bir sonraki
fıkrada bu tedbirlerin grev veya lokavtı engellememesi gerektiği şerhi konulmuş
olsa da 1’inci fıkranın vermiş olduğu geniş ve her yere çekilebilir yönünden
dolayı ilgili fıkranın, kesinlikle yasa tasarısından çıkarılması gerektiğini
düşünüyoruz. Demokratik eylem düzenlemek isteyen, greve gitmek zorunda kalan
emekçilere karşı idarenin yetkilerini sınırsız hâle getirmek doğru bir yaklaşım
değildir. Emekçiler işte, bu türden tehlikeli maddeler yüzünden günlerdir
sokaklarda eylem yapmaktadırlar. Yasa teklifi hazırlanırken eğer sendikalarla
yeterince görüşülmüş ve onların önerileri yeterince dikkate alınmış olsaydı,
emekçiler günlerdir sokakta olmazdı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu an ülkemizde onlarca cezaevinde, binlerce tutuklu ve
hükümlü açlık grevindedir. Temel talepleri ana dilde eğitim, ana dilde savunma
ve hepimizin arzuladığı Kürt sorununa çözüm ve barış sürecinde rolünü
oynayabilmesini için İmralı üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması
olan mahkûmların çığlığını neden duymuyoruz? Bugün itibarıyla 37’nci gününe
giren açlık grevinde durumu giderek ağırlaşanlar var. Bu mahkûmlar ne kendileri
için ne de içinde yaşadıkları kötü cezaevi koşullarının değiştirilmesi için bir
şey istiyorlar. Açlık grevleri ölümlere yol açmadan taleplerin dikkate alınması
ve hızlı bir şekilde adımların atılması gerekmektedir. Başta Hükûmet olmak
üzere tüm siyasi partileri bu konuya karşı duyarlı olmaya çağırıyorum.
Daha önce defalarca bu
kürsüden ifade ettim. Kürt sorununda çözüme giden yol diyalog ve müzakereden
geçer. Bunun dışında girilen hiçbir yolun ülkemize bir katkısı olmayacaktır. Bu
münasebetle açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülerin sesini duymak ve çözüme
yönelik taleplerini yerine getirmek hepimizin görevidir.
Ülkemizde barışın tesisi ve
halkların kardeşliği adına herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum, tekrar
hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dora.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 74 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Süleyman
Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları
"Bu tedbirlerin
niteliği, kapsamı, uygulanış tarzı bir tüzükte belirtilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe
Mülki amirlerin halkın
yaşamını etkileyecek hususlarda alacağı tedbirlerin neler olduğunun
belirlenmesi için bir tüzükle düzenlenmesi teklif edilmektedir.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 74’üncü maddesinin birinci
fıkrasına “karşılayacak” ibaresinden sonra gelmek üzere, “işyerinde faaliyetin
devamlılığını sağlayacak” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ayşe Nur
Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe: Maddeye eklenen
ifade ile grev ve lokavt halinde işverenlerin yasal grevi engelleme amacı
taşımayan yasal faaliyetlerini yürütmelerini engelleyici önlemlerin alınması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda 74’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 74’üncü madde kabul edilmiştir.
75’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 75. maddesinin son fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Musa
Çam |
Muğla İzmir İzmir |
Özgür
Özel İzzet
Çetin |
Manisa Ankara |
“bu durumda uyuşmazlık Yüksek
Hakem Kurulunca” çözülür
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının “Grev ve Lokavtı Sona Erdirme Kararı” başlıklı
75’inci maddesinin son fıkrasında yer alan mahkemece” ibaresinin “Yüksek Hakem
Kurulunca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mesut Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek |
Kahramanmaraş Mersin Samsun |
Mehmet Şandır Alim
Işık Kemalettin
Yılmaz |
Mersin Kütahya Afyonkarahisar |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçe...
Gerekçe: Ölen, işyerinden
ayrılan ve sendika üyeliği devam eden işçiler ile toplu iş sözleşmesinden
dayanışma aidatı ödemek suretiyle yararlanmak isteyen işçileri toplu iş
sözleşmesinin getireceği hak ve menfaatlerden mahrum kılmamak için toplu iş
sözleşmesinin Yüksek Hakem Kurulu eliyle sonuçlandırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN- Gerekçesini okuttuğum
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 75. maddesinin son fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları
“bu durumda uyuşmazlık Yüksek
Hakem Kurulunca çözülür”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Ölen, işyerinden ayrılan ve
sendika üyeliği devam eden işçiler ile toplu iş sözleşmesinden dayanışma aidatı
ödemek suretiyle yararlanmak isteyen işçileri toplu iş sözleşmesinin getireceği
hak ve menfaatlerden mahrum kılmamak için toplu iş sözleşmesinin Yüksek Hakem
Kurulu eliyle sonuçlandırılması amaçlandırılmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul
edilmemiştir.
75’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 75’inci madde kabul edilmiştir.
76’ncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 sıra
sayılı kanun tasarısının 76. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
saygıyla arz ve teklif ederiz.
İzzet Çetin Dilek
Akagün Yılmaz Müslim
Sarı |
Ankara Uşak İstanbul |
Süleyman Çelebi Kadir
Gökmen Öğüt Musa
Çam |
İstanbul İstanbul İzmir |
“Madde 76-(1) Sendikanın
faaliyetinin durdurulması durumunda sendikanın mallarının yönetimi,
çıkarlarının korunması ve sendikal faaliyetleri aksamaması için 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince tayin edilecek 3 kayyım tarafından en
kısa sürede olağanüstü genel kurul toplanır ve yasal organlar yeniden seçilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
buyurunuz.(CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 197 sıra sayılı sendikalar ve toplu iş
sözleşmesi kanunun 76’ncı maddesine yönelik vermiş olduğumuz önerge üzerinde
konuşmak üzere söz aldım.
76’ncı maddenin şu anki hâli,
tasarının var olan hâliyle sakıncalı yönleri olduğu kanaatindeyiz. Sendikal
faaliyetlerin durdurulması durumunda sendikal faaliyetlerin askıya alınması
öngörülmektedir 76’ncı maddede. Oysaki yine aynı tasarının 31/3 maddesinde
sendikal faaliyetlerin durdurulması durumunda Türk Medeni Kanunu’na göre kayyum
tayin edilmesi ve bu kayyum tarafından en kısa zamanda genel kurula gidilmesi
öngörülmektedir. Şimdi, bu iki madde burada zaten çelişik vaziyettedir. Bu
çelişik maddelerden Sendikalar Yasası’nın ruhuna daha uygun olan ve daha
demokratik olan bizce bu 76’ncı madde de temel madde olmalıdır diye
düşünüyoruz. Onun için de sendikal faaliyetlerin durdurulması durumunda
sendikanın mallarının yönetimi, çıkarlarının korunması ve sendikal
faaliyetlerin aksamaması için 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu çerçevesinde kayyum tayin edilmesi ve en kısa zamanda da
olağanüstü genel kurulun toplanması ve yasal organların seçilmesi gerekir
diyoruz.
Şimdi, böyle bir şeyi
yaparken de, bu önergeyi verirken de sendikal faaliyetlerin durdurulması
yöneticilerin yasaya aykırı davranışları biçimiyle oluyor. Yasaya aykırı
davranış biçimleri nedeniyle sendikal faaliyetler durdurulacak, bir de sendikal
faaliyetler askıya alınacak. Bu, demokratik değildir. Yöneticilerin yaptığı eylemlerden
dolayı toplu iş sözleşmeleri neden durdurulsun, neden sendikal faaliyetler
askıya alınsın? İşte bu nedenle, en kısa zamanda kayyum tayin edilerek bu
faaliyetlerin devam edebilmesi için genel kurulun yeniden toplanması ve
organların yeniden seçilmesi gerekmektedir. Bu demokratik olan ve sendikaların
ruhuna daha uygun olan önergemizin sizler tarafından kabul edilmesini umuyorum
diyorum.
Sevgili arkadaşlar,
Sendikalar Yasası’ndaki temel konulardan bir tanesi iş güvencesinin
olmamasıdır. Şimdi, ben meslek gereği de yıllar boyunca sendika vekilliği
yapmış bir insanım. 2003 yılından sonra 4857 sayılı Yasa çıktığında gariban
işçiler zannettiler ki gerçekten bu ülkede bir iş güvencesi var, hâkim
teminatıyla işlerine geri döneceklerini düşündüler ve artık iş yerlerinden
keyfî çıkarımların olmayacağını düşünerek sendikalara çok yoğun bir talep oldu
ve 2003 yılından sonra sendikalar örgütlenmeye başladılar. Benim kentim olan
Uşak’ta da örgütlenmeye başladılar ve pek çok fabrikada örgütlendiler ama
ardından neler oldu biliyor musunuz? Zannederim, 2003 yılında 4857 sayılı
Yasa’nın çıkarılması sırasında burada yine milletvekili konumunda olan
arkadaşlarımız vardır. İşe iade davaları açtık, işe iade davaları iki ay içinde
sonuçlandırılacakken aylarca devam etti ve inanır mısınız arkadaşlar, ben
sendika vekili olarak orada açtığım davaların yüzde 100’ünü kazandım ancak ne
yazık ki… Bir işçi için 5 defa işe iade davası açılır mı sevgili arkadaşlar?
Buna ne Parlamento o dönemde bir çözüm yolu önerdi ne Yargıtay bu olaya sahip
çıktı. Sendikaya üye olduğundan dolayı, sendikal faaliyet yaptığından dolayı
işçiler 5 defa işten çıkarıldı, 5 defa biz o davaları kazandık, her seferinde
ikişer gün işe başlattılar, yeniden işten çıkardılar işçi arkadaşları ve en
sonunda işçiler, dört beş yılın sonunda dayanamadılar artık ve sendikalardan
istifa etmek durumunda kaldılar.
Bu durum da göstermektedir ki
arkadaşlar, baraj ne olursa olsun, isterse sendikalarda hiç baraj olmasın, eğer
sendikalar ve sendikal faaliyet nedeniyle iş güvencesi yok ise o zaman sendikal
faaliyetlerin başarıya ulaşması hiçbir şekilde mümkün değildir, sendikal
örgütlenmenin başarıya ulaşması hemen hemen mümkün değildir. Zaten bu konudaki
sayılar da gösteriyor; 10 milyon 400 bin işçi var, ne yazık ki bunlardan 600
bin civarında olanı sendikalı olarak toplu iş sözleşmesinden yararlanabiliyor;
diğerleri sendikaya üye olamıyorlar, sendikaya üye olduğu takdirde işten
çıkarılacağı kaygısıyla olamıyorlar. Eğer biz burada gerçekten Sendikalar
Yasası’nda bir çözüm getirmek istiyorsak öncelikle iş güvencesini getirmemiz
lazım. İş güvencesi olmadığı takdirde, işte o 10 milyon işçi sendikaya üye
olamaz sevgili arkadaşlar. İşin özüne bakmak lazım, yoksa burada “Baraj şu
olsun, baraj bu olsun.” dememizin hiçbir anlamı yoktur ne yazık ki.
Bununla ilgili, biz o dönemde
pek çok sendikacıyla ya da işçi arkadaşlarımızla epeyce görüştüğümüzde şunların
olabileceğini düşündük. Bunlar, tabii, biraz afaki şeyler ama aynen esnaf
örgütlerine üye olunduğu gibi, işe alınan işçilerle ilgili, sendikalara üyelik
zorunlu olursa belki bu sorunu çözebiliriz diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum beni
dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
76’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 76’ncı madde kabul edilmiştir.
77’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 77. maddesinin 2’nci fıkrasındaki
yönetmelik kelimesinin tüzük olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tutanak ve sicillerin nasıl
tutulacağının daha durağan bir mevzuat tarafından belirlenmesi teklif
edilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
77’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
78’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 78. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet Çetin Musa
Çam Kazım
Kurt |
Ankara İzmir Eskişehir |
Madde 78- (1) Bu Kanuna göre;
a) 6'ncı maddede belirtilen
sendikalar için kurucu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin gerçeğe
aykırı beyanda bulunanlar, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği
takdirde beşyüz Türk Lirası,
b) 14'üncü maddeye göre
yapılacak seçimlerle ilgili oylamalara ve bu oylamaların sayım ve dökümüne hile
karıştıranlar, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde onbin Türk Lirası,
c) 17'nci maddeye aykırı
olarak üye kaydedenler ile 19'uncu maddeye aykırı olarak üye kalmaya veya
üyelikten ayrılmaya zorlayanlar, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği
takdirde her bir üyelik için ikiyüz Türk Lirası,
ç) 26'ncı maddenin altıncı
fıkrasına aykırı hareket edenler beşbin Türk Lirası,
d) 28'inci maddenin ikinci ve
üçüncü fıkralarına aykırı hareket eden kuruluşların yetkili sorumluları binbeşyüz Türk Lirası, fiilin tekrarı hâlinde ise ayrıca
bağış miktarı kadar,
e) Kanun dışı greve katılanlar ve devam edenler beşyüz Türk Lirası,
f) Grev veya lokavtın mahkeme
kararıyla sürekli veya geçici, tamamen veya kısmen yasaklanmasına rağmen,
kararı kaldırmayanlar, uygulamaya devam edenler, devamına teşvik edenler,
zorlayanlar, katılan ve katılmaya devam edenler fiilleri daha ağır bir cezayı
gerektirmediği takdirde beşbin Türk Lirası,
g) Greve katıldıkları veya
lokavta maruz kaldıkları hâlde, grev veya lokavtın uygulandığı işyerlerinden
ayrılmayanlar ile işçileri bu eylemlere zorlayan veya teşvik edenler fiilleri
daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde yediyüz
Türk Lirası,
ğ) 65'inci maddede belirtilen
izni almadan yeni işçi alan işveren, izinsiz aldığı her bir işçiyle ilgili
olarak yediyüz Türk Lirası,
h) 68'inci madde hükmüne
aykırı olarak grev yapan işçilerin yerine işçi çalıştıran işveren veya işveren
vekili, aldığı her bir işçiyle ilgili olarak binbeşyüz
Türk Lirası,
idari para cezası ile
cezalandırılır.
Yukarıda öngörülen idari
yaptırımlar, gerekçesi belirtilmek suretiyle Bakanlık Çalışma ve İş Kurumu İl
Müdürünce verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kurt,
buyurunuz.
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 78’inci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle son hükümlere doğru
cezai yaptırımları tespit eden ve sendikal yaşamımızda, toplu iş sözleşmesi,
grev yaşamımızda ciddi anlamda ağırlığı olacak olan maddelerden birisi, ancak
geçmişteki cezai uygulamalardan biraz daha farklı ve fazla cezaların parasal
tarafını öne çıkarmaya çalışmışız. Türkiye’de ya da Türkiye gibi ülkelerde
lokavtın hâlâ yasalarda mevcut olması hiçbir zaman kabul edemeyeceğimiz ve
uluslararası sözleşmelerle de kabul etmememiz gereken bir unsur iken maalesef
yasamıza girdi ama bu işlemi tamamlamayı, sona erdirmeyi gerçekleştirme şansını
yakalamak üzereyken Parlamentomuz bunu ıskaladı.
Şimdi, Türkiye’deki
uygulamalara verilen cezaların ciddi miktarda artması ama işçi örgütleriyle
işveren örgütleri arasında aynı paralellikte ceza uygulaması gerçekleştirilmesi
söz konusu. Biz, vermiş olduğumuz önergeyle, özellikle işçiler açısından,
çalışanlar açısından, emekçiler açısından bu cezaların biraz daha mantıklı ve
rasyonel hâle getirilmesini öneriyoruz. Örneğin, eski yasada asgari ücretin
belli bir oranını baz alan cezaların böyle somut bir biçimde 700 lira 500 lira
gibi rakamlarla anılmasının çok -pratik anlamda- yararlı olmayacağını, eski
uygulamanın belki biraz daha doğru bir biçimde devam ettirilmesinin
olabilirliğini düşünüyoruz ama işçi örgütleriyle işveren örgütlerini, işçiyle
işvereni aynı statüde tutan bir mantığın uygulanabilir ve adaletli olmasını
düşünmek asla söz konusu olmaz.
Bir kere, Türkiye’de yasal
bazı suçları yeniden yaratarak yeni suçlar oluşturmayı ve zaten Türk Ceza
Yasası açısından cezası olan bazı suçlara İş Yasası ya da Sendikalar Yasası’yla
yeni bir ceza daha eklemeyi çok doğru bulmadığımızı vurgulamak isterim.
Özellikle işçi sendikalarının üye yapısıyla ilgili, üyelik kayıtlarıyla ilgili
düzenlemeleri zaten ciddi anlamda sendikalar demokratik bir mekanizmayla takip
edip izleyecekler. Türkiye, eğer sendikalarına, işveren sendikalarına,
işverenlerine karşılıklı uzlaşmayı kültür olarak benimsetememiş ise bu
cezaların gerçekten bazılarının yeniden düzenlenmesinde büyük yararlar vardır.
İşçi ve işveren ilişkilerinde
5 bin Türk liralık bir cezanın belki işçi için ciddi bir yaptırım gücü olmasına
rağmen, büyük işverenler için böyle bir cezanın biraz daha farklı bir biçimde
-bizim önerdiğimiz hâliyle- bazı noktalarda 10 bin liraya çıkarılması, bazı
noktalarda işçi lehine olarak 500 liraya indirilmesinde yarar olacaktır.
Bu cezaların uygulanması
sürecinde, Bakanlığın ve özellikle il müdürlüklerinin tamamen yapay, tamamen
siparişe göre hareket ettiğini de düşündüğümüz takdirde, ileride sıkıntılar
yaratacak bir uygulamayı düzeltmeden, aynı eski uygulama gibi yeni bir suç
yaratarak devam ettirdiğimiz sabittir. O hâlde, Türkiye… Parlamentoda hem
muhalefet partileri hem iktidar partisi şu önergeye destek vermek suretiyle,
biraz daha işçi lehine olabilecek, işçi sendikası lehine olabilecek düzenlemeye
yardımcı olmalıdır diye düşünüyorum ve bu duygularla, önergemize destek
vermenizi bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kurt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
78’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 78’inci madde kabul edilmiştir.
79’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 79. Maddesinin ikinci cümlesinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ
İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara
İzmir
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL
İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Toplu iş sözleşmesi süreci
ile greve ilişkin açılacak davaların görevli makamın bulunduğu yerdeki
mahkemelerde açılacağı hükmü kanunun ruhuna aykırıdır. Asıl olan toplu
sözleşmenin taraflarının bulunduğu yerlerdeki iş davalarına bakan mahkemelerin
yetkili olmasıdır. Bu nedenle madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
79’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 79’uncu madde kabul edilmiştir.
80’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 80. Maddesine dördüncü fıkra
olarak aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ
İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara
İzmir
|
(4) "Bu kanunda
tanımlanan işgünü kavramı, kamu işyerleri için tanımlanmış işgünlerini ifade
eder."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Gerekçe efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanunun çeşitli maddelerinde
işgünü tanımı kullanılmıştır. Uygulamada özel sektör ile kamu sektörü açısından
işgünü kavramı farklılaşmaktadır. Ayrıca özel sektördeki işyerlerinde de çok
farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bu nedenle kanundaki sürelerin yorumu
farklılaşmaktadır. İşgünü kavramı çalışma Bakanlığı'na göre mi, sendikaya göre
mi, yoksa işverene göre mi tanımlanacağı tartışma konusu olmaktadır. Bu durumun
objektif ve herkes açısından anlaşılır olması için kamu işyerleri açısından
uygulanan işgünü kavramının bu kanun açısından geçerli olması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
80’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 80’inci madde kabul edilmiştir.
81’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 81. Maddesine üçüncü fıkranın
ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet Çetin Musa
Çam Mevlüt Dudu |
Ankara İzmir Hatay |
Mustafa
Moroğlu |
İzmir |
"6112 Sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun'un 19 uncu maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "sendikalar" ifadesi
çıkarılmıştır.”
BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısının “Yürürlükten kaldırılan hükümler” başlıklı 81.
maddesinin başlığının “Değiştirilen ve Yürürlükten kaldırılan hükümler”
şeklinde değiştirilmesini ve bu maddeye aşağıdaki fıkranın ilave edilmesini arz
ve teklif ederiz.
“(3) 6112
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun’un
19 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “sendikalar”
ifadesi çıkarılmıştır.”
Mesut Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek |
Kahramanmaraş Mersin Samsun |
Kemalettin Yılmaz Alim
Işık Mehmet
Şandır |
Afyonkarahisar Kütahya Mersin |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Sendikalara radyo ve TV kurma
imkanı sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 81. Maddesine üçüncü fıkranın
ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları
"6112 Sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun'un 19 uncu
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "sendikalar"
ifadesi çıkarılmıştır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Moroğlu, buyurunuz.
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergedeki amacımız,
sendikaların kendilerini tanıtma, işçileri bilgilendirme, bilinçlendirme, kendi
faaliyetlerine ilişkin katkılarını sağlamak amacıyla halka yayın yapmasının
önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkindi. Maalesef, her zaman, bugüne kadar
olduğu gibi, seksen bir maddede, bu yasanın düzeltilmesine ilişkin seksen bir
tane önerge verilmiş ama hiçbirisine ortak bir tavırla, evet, bu önergede bir
haklılık payı var... Biraz önce Musa Çam
Milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi, 4 sözcü yerine 14 grev sözcüsü
olmasına bile karşı çıkacak kadar bir
toplu grup mantığıyla ve emirlerle hareket eden bir Meclis grubuyla karşı
karşıya kaldığımız için bu önergemiz de reddedilecek, bunu da biliyoruz ama bu
vesileyle bir özlemimizi milletvekili arkadaşlarıma tümüyle de iletmek
istiyorum. Aslında bunun önündeki en büyük engel, sanırım, bugüne kadar
defalarca Anayasa değişikliği yapılmasına rağmen Siyasi Partiler Yasası’ndaki
değişikliğin yapılmayışı ve bütün milletvekili arkadaşlarımın yukarıdan gelen
bir emirle, düşünmeden taşınmadan, belki de neye el kaldırdığını bilmeden bir
sürü önergeye “hayır” demesi ya da “evet” demesi. Eğer Siyasi Partiler
Yasası’nda önemli bir değişiklik yapılmazsa ve milletvekillerinin milletvekili
olabilmeleri halk tarafından denetlenebilmelerini sağlayan yasalarla değil de
başbakanın ya da parti genel başkanlarının iki dudağının arasına bırakılırsa,
biz işçi sınıfı adına, emekçiler adına ya da köylüler adına ne kadar önerge
verirsek verelim, ne kadar önemli yasalar geçirmeye çalışırsak çalışalım,
milletvekillerinin elleri kalkıp inecek ve çoğunluk demokrasisi anlayışında
hâkim olan iktidar milletvekillerinin çabalarıyla da bütün önergelerimiz, bütün
halkın lehine çıkacak olan yasalar reddedilecek. Bunu tarihe not düşmek ve
burada sendikaların özgürleşmesini sağlamak anlamında çaba veren arkadaşlarımın
karşısına AKP milletvekili arkadaşlarımın karşı çıkışlarını not tutmak üzere
ifade etmeyi bir görev biliyorum.
Bugüne kadar yapılan bütün
yasa tasarılarında eğer AKP milletvekili arkadaşlarımızla komisyonlarda
tartıştığımız kadar Meclis’te tartışabilsek… Komisyonlarda ufak tefek
değişikliklerde… Çünkü orada biraz daha özgür kalınabiliyor. Bu demek oluyor ki
oralarda milletvekillerinin özgürlük alanları ne kadar genişlerse Millet
Meclisinde çıkacak yasaların da halkın lehine, işçilerin lehine ya da bugün
görüşülmekte olan Sendikalar Yasası’nda olduğu gibi işçilerin, sendikalı
işçilerin lehine ve işsiz, sendikalı olmayan işçilerin sendikalı olmasının
lehine yasalar çıkarabiliriz diye düşünüyorum fakat bunun önündeki en büyük
engel, milletvekillerinin, sendikaları özgürleştirmeye çalışırken
milletvekillerinin özgür olmamasını görmek de milletvekili arkadaşınız olarak
beni üzüyor. Onun için, en büyük dileğim, bütün milletvekili arkadaşlarım eğer
Meclisteki özgürleşmeyi sağlayabilirse, sendikalarda da, Türkiye’deki
özgürleşme de sağlanabilir. Bu özgürleşmeyi sağlamadan doğru yasalar
yapabileceğinize inanmıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Moroğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 81’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 81 kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Bildiğiniz üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan
ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunluğuyla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün
87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre de yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt
çoğunluğuyla katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede
belirtilen sayıda önerge verilebilir.
Bu nedenle, şimdi önergeyi
okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 14 üyesiyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Önce davet ettirin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önce
davet etsinler efendim, yerimizi alalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hepsi gelecekler.
BAŞKAN – Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı “Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı”na 81.
Maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki ek maddenin eklenmesini teklif ederiz.
EK Madde 1: Valilik ve
Bakanlıkça, Sendikal Kuruluşların kapatılması veya cezalandırılması ile ilgili
hukuki süreci başlatacak başvurular yapılamaz.
İdris Baluken Pervin Buldan Abdullah Levent Tüzel |
Bingöl Iğdır İstanbul |
Halil Aksoy Hüsamettin
Zenderlioğlu Hasip Kaplan |
Ağrı Bitlis Şırnak |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Salt çoğunlumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkanım, davet edilmedi. Arkadaşlar burada hazırlar. Davet
edilmeden nereden biliyor?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne
malum? Belki gideceğiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, nereden biliyor? Belki Komisyona gidecek arkadaşlar.
Yani böyle ezbere konuşulmaz,
önce davet et. Olur mu öyle şey!
BAŞKAN – Şimdi, açıklamada
bulundum sayın milletvekilleri, bunu ilk defa da yapıyor değiliz. Komisyon salt
çoğunlukla katılmama görüşünü bildirmiş…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Nereden biliyor? Benim adıma karar veremezsin. Belki gideceğim
Sayın Başkanım oraya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oraya
davet edilmesi lazım.
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
davet edin o zaman.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Evet…
BAŞKAN – Salt çoğunluğunuzun
gelmeyeceği anlaşıldı herhâlde.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır,
nereden biliyor?
BAŞKAN – Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Gelmeyeceği anlaşıldı
Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen
bir çağır, kapının önünde bekliyorlar.
BAŞKAN – Yok, burada
görünmüyor. Böyle bir usul de yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Var efendim.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Davete gerek yok ki.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Var efendim.
BAŞKAN – Şimdi, Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Şimdi, burada oturmamış olan
arkadaşlarımız, davet edilse bile gelmeyecekleri anlaşılıyor herhâlde.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkanım, ama Komisyon Başkanı davet etmeden bizim
hakkımızda karar veremez.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Plan
Bütçe kalkıyor, gidiyor, oturuyor.
Görüşümü sormadılar efendim,
neye göre karar verdiler?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, burada “salt çoğunlukla” diye okuyorum. Salt çoğunlukta
katılmak isteyenler kalkar komisyon sıralarına giderler, lütfen… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Efendim, ama çağırmadınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, bürokratların oturduğu koltuğa gidip nasıl “Kalkın.” diyeyim? Davet
edip bizi çağırması lazım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, gayriciddi, lütfen dikkate almayın.
BAŞKAN – Çok rica ederim…
Şimdi, önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Geçici madde 1…
Geçici madde 1 üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının Geçici 1’inci maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur Bahçekapılı Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can |
İstanbul İstanbul Kırıkkale |
Adnan Yılmaz Ali
Şahin Seyit Sertçelik |
Erzurum Gaziantep
Ankara |
“Ancak, sendikalar faaliyet
göstereceği iş kolunu, bu Kanunun 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında
belirtilen yönetmeliğin yayımı tarihinde itibaren bir ay içerisinde yönetim
kurulu kararıyla belirler.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici Madde 1’in aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
Geçici Madde 1- (1)
Kuruluşlar bu Kanun gereği yapmak zorunda oldukları tüzük değişikliklerini bu
Kanunun yayımı tarihinden sonra yapılacak ilk genel kurullarında yaparlar.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Ben…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu önemli bir madde, geçici 1’inci madde
bir tüzük değişikliği. Tüzük değişikliğini yönetim kuruluna veriyorlar ve
yönetim kurulu aslında genel kurulun yetkisini kullanmış olacak ve istediği
değişiklikleri yapacak. Böylesi önemli bir değişikliği, biz diyoruz ki, bu
tüzüğün yapımında emeği geçen, kararını veren genel kurul iradesine bırakalım
ve genel kurul toplansın, ilk kongrede bu değişiklikleri yapsın istiyoruz. Bir veya
bir buçuk yıl olabilir, altı ay sonra kongresini yapabilir sendikalar, onları
özgür bırakalım ama bu yetkiyi yönetim kuruluna devrettiğimiz zaman, yönetim
kurulu bu yetkisini başka yetkilerle de birleştirerek değişikliğe gitmiş olur
ve genel kurul iradesinin dışında orada tüzük değişikliği yapabilir. Değişiklik
önerimiz bu, bu kadar basit ve sade bir öneri.
İkinci söyleyeceğim şu
değerli arkadaşlarım: Saatlerdir konuşuyoruz, burada birçok önerge veriyoruz,
yapıcı katkılar veriyoruz ama ne kadar, bu konuda katkı verirsek verelim, ne
kadar içtenlikle söylersek söyleyelim boşuna söylüyoruz, boşuna. Bir tek
maddede, bir tek maddede iktidarın vicdanı ortaya konulamamıştır, bağımsız
olamamışlardır, özgür iradelerini en haklı konuda bile kullanamamışlardır.
Dolayısıyla -Sevgili Bakanım
galiba başka işlerle meşgul- özellikle şunu söylemek istiyorum bu bölümde Sayın
Bakanıma: Endüstri ilişkilerini bilen, sendikal alanı tanımlayabilen, bizde,
sanayiciler var. Onlar gerçekten bu süreci biliyorlar ve özümsüyorlar ama ondan
nasibini almayan, hayatında hiç sendika görmemiş, sendikal süreç nedir
bilmeyenler bu sürece müdâhil olmuşlardır ve bu
yasanın bu hâle getirilmesine katkı sunmuşlardır. İddiayla buradan söylüyorum:
Eğer bu yasayı endüstri ilişkilerinde bulunan, adı da “sendika” olan işverenler
sendikası TİSK bu yasayı hazırlasaydı, bu yasa bundan geri olmazdı; altını
çizerek söylüyorum. Yine, bu yasaya adı “sendika” olan, adı emekten yana
olduğunu ifade eden sendikalar müdahale etmeseydi, bu yasa bu kadar kötü yine
olmazdı.
Burada, hem sendikal hareket,
korunması, dengeler yapılması adına, bazılarının aldığı geçici ödülle bazı
sendikalar okşandı, bazıları da mevcut sistemden, mevcut sistem yapısı
içerisinden beslendikleri için, gününü gün etme ve kurtarma adına, işçi
sınıfının geleceğine ipotek koydular, kurşun sıktılar. Tarih eğer bir gün
onları da yargılayacaksa bu ihanetten dolayı yargılayacaktır. Bunu bir dipnot
olarak bu kürsüden ifade ediyorum.
Dolayısıyla, burada gönül
arzu ederdi ki Çalışma Bakanımız ILO normlarını, Avrupa Sosyal Şartı’nı, diğer
sendikaların bu konudaki taleplerini doğru okuyup özgür bir sendikal alanı
tanımlayabilseydi bu sorun daha iyi çözülürdü çünkü bu yasa artık, TOBB’un
yasası olmuştur, bu yasa o, MÜSİAD gibi yan kuruluşların, TUSKON’un
yasası olmuştur, onların belirlediği bir yasa olmuştur. Onlara katkı veren,
onlara bu yeşil ışığı yakan sendikacılara da bu yasanın hayırlı olmasını
diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çelebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının Geçici 1’inci maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
“Ancak, sendikalar faaliyet
göstereceği iş kolunu, bu Kanunun 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında
belirtilen yönetmeliğin yayımı tarihinde itibaren bir ay içerisinde yönetim
kurulu kararıyla belirler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Sendikaların bu kanunun
8’inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen “Sendikanın
faaliyet göstereceği iş kolu” hükmü gereğince tüzüklerinde yapacakları
değişiklikler için yönetim kurulları yetkilendirilmiştir. Sendika yönetim
kurullarının tüzük değişikliklerini belirtilen süre içerisinde yapmaması
hâlinde bu Kanuna göre yayımlanacak ilk istatistiklerde Bakanlıkça yönetmelikte
belirtilen işkoluna göre ilan edilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2 üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici Madde 2'nin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ
İstanbul
|
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara
İzmir
|
Geçici Madde 2- (1) Bakanlık,
19'uncu maddede belirtilen yönetmeliğin yayımı tarihinden itibaren altı ay
içinde kayıtlarında yer alan üye listelerini, işkolunda kurulu olan işyerlerini
ve işçi sayılarını işçi sendikalarına gönderir. Sendikalar, varsa itirazlarını
bir ay içinde Bakanlığa bildirir. Bakanlık, itirazları en geç bir ay içinde
karara bağlar.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yine noterle ilgili, Sayın Bakanla, yine bu
mutabakat çerçevesinde katkı vermek amacıyla… Şimdi bir yasa çıkıyor, yasanın
noterle ilgili uygulaması bir yıl sonra devreye girecek. Zaten sendikal hareket
önüne konulan barajlarla ve engellerle oldukça zorlanan bir noktadadır. Bir
taraftan, bir sendikadan istifa edip diğer sendikaya geçmenin maliyeti bugün
neredeyse 200 liraya kadar yaklaşmaktadır,
200 TL her bir işçi adına verilecek ve yine bir sendikaya üye olmanın
bedeli -yalnız, direkt hani- bu sürecin aşılması için üye olmak isteyen bir
işçi 35’le 40 lira arasında noter ücreti ödeyecektir. Sayın Bakanla yaptığımız
değerlendirmede, mutabakatta, en azından hani… Sayın Bakan bu kürsüde dedi ki:
“25’inci maddeden sonra göreceksiniz, diğer maddelerde çok ileri düzenlemeler
yaptık, siz de bunu göreceksiniz.” Bu Genel Kurulda söyledi, size hitap etti.
Oysa burada da en azından TOBB’un da “evet” dediği -o anda, hani borsa gibi her
gün değişiyor, galiba saat başı değişiyor- TİSK’in de “evet” dediği, Türk-İş’in
de “evet” dediği, Hak-İş’in de “evet”
dediği, DİSK’in de “evet” dediği altı aylık dilime, bunun çekilmesi konusunda
en azından bir noktaya gelmişlerdi. Sonra, gece yattılar galiba… Bir tane
sendikamız demiş ki: “Bu öyle kalsın çünkü statükoyu ancak böyle devam
ettirebilirim, bir yıl daha devam etsin.” Hatta orada yapılan düzenlemede, o altı
aylık dilimde bu noter paralarının da “ceza paraları” adı altında toplanan
paralardan ödenmesi konusunda da mutabakat vardı.
Şimdi, bir yandan buraları
konuşuyorsunuz, sonra da bu konuşmaların arkasında durmayanın kim olduğu ortaya
çıkıyor. En azından iktidar, en azından siyaset “Ya, burada şunu konuştunuz,
söz verdiniz; bunun arkasında ben duracağım.” cesaretini, yürekliliğini
gösteremiyorsa ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisini bu anlamda suçlamaya hiç
kimsenin hakkı yok. Kim sözünde durmuyor, kim orada ortaya konulan iradenin
arkasında durmadığının en temel göstergelerinden bir tanesi noter şartıdır.
Değerli arkadaşlar, işte
ileri… “Noteri kaldırıyoruz.” diye bas bas bağırdığınız uygulama bir yıl sonra
devreye girecek. Belki yine sendikaların baskısıyla gecenin bir yarısında, o
statükoyu korumak isteyen sendikaların birisinin isteğiyle, bir gece torba
yasayla “Noter uygulaması aynen devam eder.” diye bir düzenleme yine bizim
önümüze gelirse hiç buna şaşmam çünkü burada siyaset iradesi yerine birkaç sendikanın
günübirlik talepleri karşılanma adına buralarda ödün verilmiştir, varılan
mutabakatlar yok sayılmıştır. Bu sürece bizim dâhil edilmemiz, bu sürece katkı
vermemiz göz ardı edilmiştir, ondan sonra da “Ya, sürekli konuşuyorsunuz, her
maddede konuşuyorsunuz. Nedir bu kadar bağırmanız çağırmanız?” diye bizi
eleştiriyorsunuz.
İşte, bu kadar net, bu kadar
açık, bu kadar şeffaf bir noktayı bile aşamayan ve burada siyasi iradeyi
koyamayan bir bakanın bu duruşundan dolayı gerçekten üzüntü duyuyorum, bunu
kınıyorum ve bu duygularla bir kez daha hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çelebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 2’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 2 kabul
edilmiştir.
Geçici madde 3 üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 3 üncü maddesindeki bir yıl
süresinin altı ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa Çam |
Ankara İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Söyledik efendim, ne söylesek boş. Onun için gerekçeyi okuyun.
BAŞKAN – Peki, gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüz koşullarında yeni
kanunla ilgili düzlemeler için bir yıllık süre uzun bir süredir. Bu nedenle bu
sürenin altı aya indirilmesi değişikliği teklif edilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 3’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 3 kabul
edilmiştir.
Geçici madde 4 üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 4’üncü maddesindeki bir yıl
süresinin altı ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet Çetin Musa
Çam Emine Ülker
Tarhan |
Ankara İzmir Ankara |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu İş
İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Mesut Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek |
Kahramanmaraş Mersin Samsun |
Mehmet Şandır Alim
Işık Kemalettin
Yılmaz |
Mersin Kütahya Afyonkarahisar |
“Geçici Madde 4 – 17’nci
maddenin beşinci fıkrasında belirtilen sendika üyeliğinin kazanılması ve
19’uncu maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında belirtilen sendika üyeliğinden
çekilme işlemlerinin e-Devlet kapısı üzerinde yapılması, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren ikinci yılın sonuna kadar mülga 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 22’nci maddesinin üçüncü ve beşinci fıkraları ile 25’inci
maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre e-Devlet kapısı ile birlikte
yapılır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
e-Devlet kapısı üzerinden
sendika üyeliğinin kazanılması ve çekilmede yapılacak hatalar ve
yaşanılabilecek sorunlar dikkate alınarak noter koşulu ve e-Devlet kapısı
sistemlerinin birlikte uygulanmasının yapılacağı 2 yıllık geçiş süresinin
konulması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 4’üncü maddesindeki bir yıl
süresinin altı ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emine Ülker Tarhan (Ankara) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Tarhan,
buyurunuz.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Aslında teknik bir konu
tabii, benim alanım değil, pek de konuşmayı düşünmüyordum değerli arkadaşlar
gecenin bu saatinde. Ancak, bugün dağıtılan bir kitapçık geçti elime, “Türkiye
Büyük Millet Meclisi Milletvekili Sekreterinin El Kitabı.” Pembecik bir kitap,
pembeye boyanmış ve muhtemelen sadece kadınların sekreter olabileceğine
ilişkin, bu renkle bir imada bulunulmuş.
Şimdi, bu kitapçığı hazırlayan
zihniyetin tabii detayına da gireceğim sürem yettiği kadar. Ancak bizleri,
özellikle kadınları ne kadar aşağılayan bir kitap olduğunu, tane tane
okuduğunuzda, özellikle ilk sayfalarında net olarak görüyorsunuz. O kadar
cinsiyetçi bir yaklaşım ki…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Köhne
bir beyin hazırlamıştır.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
– Bir sekreterin öncelikle neredeyse, kadın olması gerektiğine işaret etmiş,
bunu ima etmiş ve giysisini dahi çevresindeki insanlara bakarak kopyalaması,
onları gözleyerek kopyalaması ve yapıştırması yani ona uygun bir stil
oluşturması önerilmiş burada bir kadına. Kıyafetinin uygun olması, renginin
uygun olması, modelinin uygun olması, aksesuar takmak durumunda olması ki “Ben
aksesuar takmak istemiyorum.” diyemez mi bir kadın diye aklıma geldi, “Aksesuar
kullanmak istemiyorum.” Aksesuar takmasından söz ediliyor, kullanmasından söz
ediliyor.
Alçak topuklu bir ayakkabı
giymesi gerektiğinden söz edilmiş. Aklıma şu soru geliyor: ”Topuksuz ayakkabı
giyemiyor muyuz ya da yüksek topuklu ayakkabı giymemize bizim kim engel
olabilir bir kadının ya da bir kadın sekreterin?” diye bir soru geliyor.
Makyajının uygun olmasından
söz ediliyor. Hatta eskiyen makyajını yenilemesi gerekiyormuş bir kadının. Öyle
dolaşırsa muhtemelen göz zevkini bozarmış bazılarının, o yüzden makyajını dahi
yenilemesi isteniyor. Bakar mısınız, bir de cildine özen göstermesi gerekiyor
bir kadının. “Peki erkekler?” diye bir soru geliyor insanın aklına.
Hatta diyor ki burada:
“Kendine güvenini bile sağlamalı bir sekreter kadın, kadın sekreter özellikle.”
Kadının kendine güvenini bile ölçmeye, değerlendirmeye ve teste tabi tutmuşlar
burada.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede
yazıyor bu? Nerede bu?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Neymiş o?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
– Söyleyecek söz bulamıyorum. Özellikle Sayın Meclis Başkan Vekili, bir kadın
olduğunuz için özellikle size de seslenmek istiyorum bu konuda.
Bu kitapçığı hazırlayan
zihniyetin ne tür bir zihniyet olduğunu anlatmaya çalışacağım: Şimdi, tecavüz
edilen bir kadının dahi, hamileyse eğer, doğurmasını öneren bir zihniyet,
doğurmak zorunda olduğunu öneren bir zihniyet; her kadının en az 5, olmadı 3
çocuk doğurmasını, 3 çocuğa sahip olmasını öneren bir zihniyet. Sürekli
yasaklama, dövme, eve kapatma, hep bunlardan bahseden, bu eksende düşünen bir feodal anlayışın aslında şu kitapçık, bu
kitapçık Meclise yansımasıdır. Utanç verici bir yansımasıdır ve derhâl
toplatılmalıdır.
Bu yasakçı zihniyetin
yasaklanması için tüm kadın milletvekillerini ve siz başta olmak üzere Sayın Başkanım, bütün
Meclis başkan vekillerini duyarlı olmaya davet ediyorum öncelikle. Bu konuda
aşağılanmaya, öncelikle kadınlar izin vermemeliler diye düşünüyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Üniversitelerde yıllarca aşağılandı kadınlar, sesiniz çıkmadı.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
– Hizaya gelme hâline, bizi buna sokmak, hizaya sokmak kadınları militarist bir
bilinçaltı anlayışla… Aynı o anlayışla konuşuyorsunuz şu anda.
Hazır olda
duran, ancak hizmet ederse değerli olduğu, neredeyse rahat durmayanı kocası dövmezse
devlete dövdürmeyi bile düşünen bir anlayışı çağıran, davet eden, kadını
ikincil bir varlık sınıfına sokan bu anlayışı şiddetle kınıyorum. Tüm emekçi
kadınlara, burada yazılan her kelimenin bir hakaret olduğunu söylüyorum ve tüm
kadınlara, tüm emekçi kadınlara sesleniyorum: Bizi, yüreğimizi,
düşüncelerimizi, şeklimizi, şemailimizi, tercihlerimizi hizaya sokmaya,
kimsenin hizaya sokmaya gücü yetmez.
FATİH HAN ÜNAL (Ordu) – Baş
örtüsü de dâhil mi bu işe?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 4’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 4 kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, ben ve
bizim Divan olarak şu anda böyle bir konu hakkında bilgimiz olmuştur. Kitapçığı
hiç görmedik, o yüzden inceleme fırsatımız da olmadı. Eğer, bu tür bir yaklaşım
varsa bir bakmamız gerekecek. Uyardığınız için teşekkür ederiz.
Şimdi, geçici madde 5
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici Madde 5’in aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Aytun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara İzmir |
Geçici Madde 5- (1) Kanunun
yayımı tarihinde sendika yöneticisi olduğu için iş sözleşmesini feshetmiş olan
yöneticiler hakkında 23’üncü madde hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba buyurunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben her konuşmamın başında bundan sonra aynı
şeyi söyleyeceğim: 8 tane milletvekilini tutsak eden zihniyeti kınıyorum
buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden onları saygıyla selamlıyorum.
Sendika yasası olarak
söylediğimiz hiçbir şey kabul edilmiyor, onun için ben de bugün değişik bir şey
yapayım dedim, AKP Grubu adına bir konuşma yapayım.
Değerli arkadaşlar, muhalefet
-sizin söylediğiniz gibi- ancak eleştiriyor, siz hep çalışıyorsunuz, başarınız
dillere destan oldu, dünyanın bütün saygın kuruluşları AKP’den övgüyle
bahsediyor, ben de dünya çapında saygınlığı olan bu kurumlardan derlediğim
rakamlarla başarılarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
demokrasimize melez damgasını vurduk, demokrasi açısından 2011 yılında 167 ülke
arasında 88’inci sıraya gerilemeyi başardık. Tanzanya, Zambiya, Senegal ve
Filipinler gibi ülkelerle birlikte Türkiye’yi kısmen özgür ülkeler arasına biz
soktuk. Siyasi faaliyetlere katılım bakımından 10 üzerinden 3,89 almayı biz
başardık, aldığımız bu notla Avrupa ülkeleri arasında sondan birinci olduk.
Öğrenciyi, gazeteciyi, aydını, askeri, vekili hapse biz attık. Böylelikle en
fazla terörist tutuklayan ülke unvanını aldık. 2011 yılında Türkiye’yi basın
özgürlüğünde bir önceki yıla göre 10 basamak gerileterek 179 ülke arasında
148’inci sırada yer aldırdık; Fas’ın, Uganda’nın, Gambia’nın gerisine düşürmeyi
biz başardık. Bunu AKP Grubu adına yapıyorum arkadaşlar.
İSRAİF KIŞLA (Artvin) - Kendi
adına konuş, AKP adına konuşamazsın.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Basın
özgürlüğü uğruna 15 binden fazla web sitesine erişimi engelledik. 7 derginin
yayınını durdurduk, onlarca gazeteciyi tutukladık; 2012 yılının Ocak ayı
verilerine göre, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen ülkeler içinde basın
özgürlüğü sıralamasında sondan 1’inci olma onurunu yaşadık.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, 1987 yılından bu yana Türkiye’yi en çok hak ihlali yapan ülke olarak
tescilledi. Bu başarıyı katlayarak büyüttük. 2011 yılında AİHM’de 159 davayla
en fazla mahkûm edilen ülke biz olduk.
Biz iktidara gelmeden önce,
2000 yılında Türkiye kalkınma yarışında 80’inci sıradaydı, biz çıraklık
döneminde 85’inci sıraya, kalfalık döneminde 92’nci sıraya geriletme başarısını
gösterdik. Katar, Suudi Arabistan ve Lübnan gibi zorlu rakiplerimizle mücadele
edip onların gerisinde kaldık.
Kadın-erkek eşitliğinde 135
ülke arasında 122’nci sırada yer almayı biz başardık. Katar gibi zorlu
rakiplerimizi burada biz alt ettik. Kadınların iş gücüne katılımı açısından
Türkiye’ye 135 ülke arasından 126’ncı olma gururunu yaşadık.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hangi
ölçüm şirketinin şeyini aldın?
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Toplumsal refah bakımından 110 ülke arasında 75’inciliği elde edip Avrupa’nın
en geri ülkesi olmayı biz başardık. 2011 yılında cari açığımızı 80 milyar
dolara biz çıkardık. Beyzbolcu kankamız
Amerika Birleşik Devletleri’nin ardından dünyanın en fazla cari açık veren
2’nci ülkesi olmayı biz başardık. Bizim iktidarımızda 2011 dâhil verilen dış
ticaret açığı 500 milyar dolar oldu. Yetmiş dokuz yılda yapılmayanı dokuz yılda
yaptık yetmiş dokuz yıllık cari dış ticaret açığını 2 katına çıkardık.
Biz iktidara gelene kadar tüm
cumhuriyet hükûmetlerinin yaptığı dış borç 130 milyar dolar iken biz 310 milyar
borç aldık; dokuz yılda dış borcu 2,5 katına çıkardık. Türkiye'nin borçlanma
rekoru bizim dönemimizde kırıldı.
Değerli milletvekilleri, bu
ülkede ot, saman, kurbanlık ithalatını biz icat ettik. İstisnai atamalarla
dolgun maaşları biz bağladık. Her 100 gençten 22’sini işsiz bıraktık,
Türkiye’yi genç işsizlikte dünyanın birinci ülkesi yaptık.
RECEP ÖZEL (Isparta) -
İşsizlik rakamları düşüyor.
VELİ AĞBABA (Devamla) - KPSS kuyrukları bizim dönemimizde oluştu. KPSS’yi “kopya SS”ye biz
çevirdik. Son üç yılda ulusal düzeyde altı sınav yerine skandalı biz yaptık.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çok
başarılısınız(!)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) -
AKP’nin büyük başarısı. Helal olsun, memleketi ne hâle getirdiniz.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Bu skandallardan 3 milyondan fazla insan
haksızlığı bizim dönemimizde oldu. Bu durum çok önemliymiş gibi ana muhalefet
partisinin vermiş olduğu araştırma önergesini reddettik, istikrar bozulmasın
diye reddettik hem de. Bizim iktidarımızın son beş yılında atanamadığı için
30’dan fazla öğretmen intihar etti “Allah rahmet eylesin.” dedik.
Değerli arkadaşlar,
sendikayla ilgili başarımızdan bahsetmeden geçemeyeceğim. 2011 yılında sendikal
hakları en çok ihlal etmeyi biz başardık. Bu son başarımızdan sonra fazla söze
gerek kalmadı.
Değerli arkadaşlar, bir de
bizim dönemimizde 12 tutuklu sendikacı bakımından 12 Eylül faşist rejimine tur
bindirdik.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
Yazıklar olsun size, yazıklar olsun!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ağbaba.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 5’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 5 kabul edilmiştir.
On beş dakika ara veriyorum
sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati:
21.29
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
21.47
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
197 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçici 6’ncı madde üzerinde
üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının Geçici 6’ncı maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur Bahçekapılı Mehmet
Doğan Kubat Recep
Özel |
İstanbul İstanbul
Isparta |
Ramazan
Can Bülent
Turan |
Kırıkkale İstanbul |
“Geçici Madde 6- (1) 41'inci
maddenin birinci ve beşinci fıkraları ile 43'üncü maddenin ikinci ve dördüncü
fıkralarında yer alan kurulu bulunduğu işkolunda en az yüzde üç üye şartı,
Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için
Ocak 2013 istatistiğinin yayımı tarihinden 1/7/2016 tarihine kadar yüzde bir,
1/7/2018 tarihine kadar ise yüzde iki olarak uygulanır.
(2) En son yayımlanan 2009
istatistiği sonrasında, 15/9/2012 tarihine kadar kurulmuş ve ekonomik ve Sosyal
Konseye üye konfederasyonlara üye olmuş işçi sendikalarının bu Kanunun yürürlük
tarihinden Ocak 2013 istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar yapacakları
yetki tespit talepleri, 41'inci maddenin birinci fıkrasında yer alan işyeri
veya işletme çoğunluğu şartlarına göre Bakanlıkça sonuçlandırılır.
(3) Ocak 2013
istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar, Bakanlığa yapılmış olan yetki
tespit başvuruları ile taraf oldukları bu Kanunun yürürlüğünden önce imzalanmış
toplu iş sözleşmesi Ocak 2013 istatistiklerinin yayımı tarihinden sonra sona
erecek olan sendikaların, bir sonraki toplu iş sözleşmesiyle sınırlı olmak
üzere yapacakları yetki tespit başvurulan mülga 2822 sayılı Kanunun 12'nci
maddesine göre Bakanlıkça yayımlanmış Temmuz 2009 istatistiklerine ve mülga
2822 sayılı Kanunda belirtilen hükümlere göre sonuçlandırılır.
(4) Bu Kanunun yürürlük
tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş
uymazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve
yönetmeliklere göre sonuçlandırılır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Toplu iş
İlişkileri Kanunu Tasarısının Geçici 6'ncı Maddesinin 1. Fıkrasının (b)
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mesut Dedeoğlu Ali
Öz Cemalettin
Şimşek |
Kahramanmaraş Mersin Samsun |
Mehmet Şandır Alim
Işık Kemalettin
Yılmaz |
Mersin Kütahya Afyonkarahisar |
(2) "Bakanlıkça mülga
2822 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre yayımlanan
17.07.2009 tarihli istatistikte yüzde on barajını aşan işçi sendikaları için 41
inci maddede belirtilen yüzde 1 işkolu barajı şartı ile bu maddenin 1 inci
fıkrasındaki işkolu barajı şartları aranmaz."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının geçici 6 ıncı
Maddesinin Kanun Tasarısı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman Çelebi Candan
Yüceer Kadir Gökmen
Öğüt |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Nurettin Demir Artun
Çıray Özgür
Özel |
Muğla İzmir
Manisa |
İzzet
Çetin Musa
Çam |
Ankara
İzmir
|
BAŞKAN – BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çetin,
buyurunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
evvel üç ayrı önerge okundu ama elimizde de pek çok önerge var, tabii önergeler
resmî işleme koyulmadığı için adına önerge demek mümkün değil. Bu, şunu
gösteriyor ki, bu yasa gerçekten zorlama, sendikaları etkisiz hâle
getirebilmek, onları Bakanlığa bağımlı hâle getirebilmek için özellikle
üzerinde hassasiyetle durulmuş bir düzenleme.
Kendi önergemize değineceğim
kısaca, hükûmetin önergesi üzerinde durmak istiyorum. Bir kere değerli
arkadaşlar, bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için öncelikle iş
kolu barajını aşması gerekiyordu. 2822 sayılı Yasa’da, toplu sözleşme hakkı
için iş kolu barajı yüzde 10, iş yeri barajı yüzde 50 artı 1. Burada, üç tane
barajla karşı karşıya olan bir düzende sendikaları sıfırladık, yetmedi sendikaları
bitirme ya da yandaş sendika yaratma operasyonu, bu düzenlemeyle Ekonomik
Sosyal Konseye üyelik koşulunu yeni bir baraj olarak getirerek sendikalar
arasında hem Anayasa’mıza göre hem uluslararası sözleşmelere, ILO
sözleşmelerine ve normlarına göre “ayrım yapılamaz” ilkesi açıkça ihlal
edilerek, bağımsız bir sendikanın sözleşme hakkı resmen Bakanlık eliyle elinden
alınıyor.
Örnek olarak, herhangi bir
sendika ülke genelinde 20 bin üyesi olsa, 30 bin üyesi olsa ve iş kolu barajını
3-5 üyeyle kaybetse, sözleşme yapmaya yetkisi yok ama herhangi bir
konfederasyona üye olan 30 kişilik bir iş yerinde örgütlenmiş bir sendika o 30
işçiden 16’sını üye kaydetmişse, o sendika toplu sözleşme yapmaya yetkili. Yani
16 üyesi olan sendika sözleşme yapabilir ama 30 bin üyesi olup da herhangi bir
konfederasyona üye olmayan, konfederasyonları beğenmeyen “Ben bağımsız, özgür,
işçilerin iradeleri doğrultusunda sendikacılık yapacağım.” diyen bir sendika
toplu sözleşme yapamaz. Bu, düpedüz ayrımcılıktır. Anayasa’yı da ihlaldir, uluslararası
sözleşmeleri de ihlaldir.
Şimdi, diğer taraftan,
bakınız, getirilmiş, önerilen ve biraz sonra oylayacağınız ve kabul edeceğiniz
önergeyle, doğrudan doğruya Bakanlık, ulufe gibi, sendikalara diyor ki: “Ben
2013 istatistikleri yayınlanıncaya kadar bazı sendikalara sıfır baraj
uygulayacağım ama koşulu Ekonomik ve Sosyal Konseye üye olacak.” Bazı
sendikalara diyor ki: “İşte, yeniden sendika kurulabilir, 2009’dan bu yana ben
tembellik yaptım, görevimi ihmal ettim, görevimin gereğini yerine getirmedim.
Bu arada kurulmuş sendikalar Eylül 2015’e kadar kurulmuşsa onlara da sıfırla şu
zamana kadar yetki vereceğim.” Birileri itiraz etmiş belli, ona da demişler ki
-Ya biz de bu süre içerisinde baraja takılabiliriz yüzde 1 de olsa, 3 de olsa
ama bizim de hakkımız olmalı bu işte- “Ee, al sen de
sus; sana da bir sözleşmelik bir hak daha vereceğim.”
Değerli arkadaşlar, bu, yasa
yapma tekniğine, yasaların genelliği ilkesine aykırı bir tutumdur. Türkiye
Cumhuriyeti devletine de yakışan bir yasa yapma yöntemi değildir. O nedenle
böyle bir düzenlemenin kabul edilebilmesi mümkün değil.
Şimdi, biz önergemizde
diyoruz ki, Sayın Bakan, Bakanlar Kuruluna sunduğu tasarıda iş kolu barajını
binde 5 olarak önerdi. Soru sordum, “Hangi bakanlar imzalamadı da bu barajı
yeniden bu şekle sokmaya çalıştın, zorlanıyorsun, dışarıda konuşuyorsunuz,
kulisler yapıyorsunuz.” Doğal, yapabilirsiniz ama ortaya çıkarttığınız
önergeyle sendikaları kendinize göbekten bağlı hâle getiriyorsunuz. Kaldı ki bu
yasanın içinde pek çok hüküm de yönetmeliklere bırakılarak sendikaları tam
anlamıyla zapturapt altına alacak, adetâ 12 Eylül
döneminde çıkarılan yasaları aratacak tarzda gelecekte sendikaları zorlayacak.
O nedenle Hükûmetin önerisine bizim -biraz sonra da oylayacaksınız- katılmamız
mümkün değil.
Yasanın çıkartılacaksa doğru
dürüst çıkartılmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çetin.
Buyurunuz, Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, İzzet Bey konuşmasında ve
önergesinde “Bu Geçici 6’ncı maddeyi çıkarın.” diyor, “Çıkardığımız zaman baraj
yüzde 3 olarak kalsın.” diyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Ya
Sayın Bakan, sen Hak-İş’i 1’inci konfederasyon yapmak için uğraşıyorsun, açık
söyle bunu! “Hak-İş’i 1’inci konfederasyon yapacağım.” diyorsun, ayıptır.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bizi şu anda bütün işçiler izliyor. Bu 6’ncı
maddenin getirdiği avantajları biraz sonra anlatacağız.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sendikalar arasında ayrımcılık yapıyorsun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sendikaları geliştirmek, sendikal hareketi
geliştirmek için bir düzenleme getiriyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Yandaş
konfederasyon yaratıyorsunuz, yandaş sendika yaratıyorsunuz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – “Baraj yüzde 3’te olsun.” demek hiç doğru
değildir diye düşünüyorum.
Bir yanlış daha var, onu da
söylüyorum: Bakınız, 30 bin üyeden bahsettiniz, bağımsız sendika, 30 bin…
İZZET ÇETİN (Ankara) – 30 bin
üyeli bir sendika sözleşme yapamaz bağımsızsa.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakın, dinleyin. 30 bin üyesi olan bir
bağımsız sendika iş kolunda 1 milyon çalışanı olan yerde yetki alabilir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Tek
bir iş kolunda 1,5 milyon çalışan var ne yetki alabilir ne sözleşme yapabilir
bağımsız bir sendika.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Onun için bunları doğru bilgilendirme
açısından ifade ettim.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş ilişkileri Kanunu tasarısının Geçici 6’ncı maddesinin 1.
Fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
(2) “Bakanlıkça mülga 2822
sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre yayımlanan
17.07.2009 tarihli istatistikte yüzde on barajını aşan işçi sendikaları için 41
inci maddede belirtilen yüzde 1 işkolu barajı şartı ile bu maddenin 1 inci
fıkrasındaki işkolu barajı şartları aranmaz.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bununla ilgili daha kapsamlı düzenleme
yaptığımız için katılamıyoruz.
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) –
Kapsamlı değil ki Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Sayın Şimşek,
buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 197 sıra sayılı
Sendika ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nın son ve geçici 6’ncı maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz aldım. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bu yasa tasarısına genel anlamda baktığımızda kaygılarımızı ifade
etmiştik çünkü bu yasa tasarısı bugünün ihtiyaçlarına cevap vermediği gibi
geleceğe dönük de hiçbir ihtiyaca cevap vermeyen bir yasanın tarafı olabilmemiz
mümkün değil. Hakikaten bunun neresinde işçiler lehine ya da toplumsal barışı,
uzlaşıyı sağlayacak, sosyal tarafları uzlaşmaya götürecek bir şey olduğunu
göremiyoruz çünkü anladığımız şu buradan: Bu sendikalar yasası, bu tasarı
hazırlanırken birtakım kaygılar, birtakım ön yargılarla hazırlanmış. Sanki
işçiler iş yerinin düşmanı, işverenler ise sadece “İşçileri ne kadar ucuza
çalıştırırım?” diye düşünen bir özne olarak yerleştirilmeye çalışılmış. Hâlbuki
ne işçiler iş yerinin düşmanıdır ne de işveren bir yerde hemen lokavt yapıp iş
yerini kapatmak ister. Bu yasa tasarısını incelediğimizde bu kaygılarla
yapıldığını biz görmekteyiz. Birçok yerinde bu yasanın işçiler aleyhine ve
sosyal barışı sağlamayı temel almayan birtakım uygulamalar görüyoruz. Bir defa,
bizim geneli üzerindeki en önemli kaygılarımızdan bir tanesi, 30 işçi ve
altında işçi çalıştıran iş yerlerinde çalışan işçilerin sendikal haklarının
yani güvencelerinin ellerinden alınması. Bu nereden gelen hangi direktifle
alındı bilmiyoruz. Daha önceki Üçlü Danışma Kurulunda böyle bir şey yok idi. En
büyük kaygı duyduğumuz şeylerden birisi o.
Şimdi, bu yasa tasarısına
baktığımızda, diğer taraftan, Hükûmetin işçi sendikalarını, işçileri biraz da
vesayet altına alıcı, aidat gibi en önemli bir konuda Bakanlıkça çıkarılan
yönetmeliğe bırakılmış olması ve üye aidatlarının da işçi sendikalarının
tüzüklerinde tespit edilmesi… Hâlbuki 2822 sayılı Yasa’da bu üst sınır olarak
belirlenmiş idi. Bugün serbest bırakılıyor. Bu da birtakım karmaşaya…
Belki sendikalar bunu isteyebilir ama
işçilerin aleyhine bir uygulama olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, bu geçici
6’ncı maddeyle ilgili olarak da verdiğimiz önergede “Bakanlıkça 2822 sayılı
Kanun’un 12’nci maddesine göre yayımlanan 17/7/2009 tarihli istatistikte yüzde
10 barajını aşan işçi sendikaları 41’inci maddede belirtilen yüzde 1 iş kolu
barajı şartıyla bu maddenin 1’inci fıkrasındaki iş kolu barajı şartları
aranmaz.”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu İşçi Sendikaları Yasası’nın öznesi işçiler olduğuna göre,
tabii bunların tarafları işçi sendikaları ile işverenler ama esas öznesi
işçiler. Esas bizim korumamız gereken işçiler. O bakımdan, burada eğer sendikal
haklarını elde etmiş, 2009’daki sendikal haklarını elde etmiş işçilerden bir
kısmı.. Kimse bilemiyor ne kadarı kaybedecek, kimine göre 21 sendika
kaybediyor, kimine göre 51 sendika kaybediyor. Belki Sayın Bakan da bunu, ne
kadar, kimin kaybedeceğini bilememekte.
Onun için diyoruz ki: “Beş
yıl süreyle bunların 2009’daki istatistiklere göre sendikal haklarını verelim,
beş yıl içerisinde kendilerini uyarlayabilirlerse düzenleyebilirler ama
uyarlayamazlarsa geleceğe, sendikal haklarını o zaman kaybetsinler.” Şimdi,
bilinmeze doğru niye götürüyoruz bunu anlamıyorum. Sayın Grup Başkan Vekilimiz
Mehmet Şandır da konuşmasında belirtmişti. Hakikaten, bu yasanın öznesi işçiler
olmadığı için bir tarafında sendikalar alınmış, diğer tarafında da işverenler
özne olarak alınmış. O bakımdan, burada bu sendika yasasında işçiler özne
alınmadığından, bizim düşüncemize göre ne bugüne ne de geleceğe taşıyacak bir
sendika yasasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) -
Kısacası, yakın gelecekte tekrar sendika yasalarıyla, başka bu konudaki
düzenlemelerle karşılaşacağımızı düşünüyoruz. O bakımdan, bu yasanın aleyhinde
oy kullanacağız.
Bu vesileyle hepinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şimşek.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 197 Sıra
Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının Geçici 6'ncı maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
“Geçici Madde 6- (1) 41'inci
maddenin birinci ve beşinci fıkraları ile 43'üncü maddenin ikinci ve dördüncü
fıkralarında yer alan kurulu bulunduğu işkolunda en az yüzde üç üye şartı,
Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için
Ocak 2013 istatistiğinin yayımı tarihinden 1/7/2016 tarihine kadar yüzde bir,
1/7/2018 tarihine kadar ise yüzde iki olarak uygulanır.
(2) En son yayımlanan 2009
istatistiği sonrasında, 15/9/2012 tarihine kadar kurulmuş ve Ekonomik ve Sosyal
Konseye üye konfederasyonlara üye olmuş işçi sendikalarının bu Kanunun yürürlük
tarihinden Ocak 2013 istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar yapacakları
yetki tespit talepleri, 41'inci maddenin birinci fıkrasında yer alan işyeri
veya işletme çoğunluğu şartlarına göre Bakanlıkça sonuçlandırılır.
(3) Ocak 2013
istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar, Bakanlığa yapılmış olan yetki
tespit başvuruları ile taraf oldukları bu Kanunun yürürlüğünden önce imzalanmış
toplu iş sözleşmesi Ocak 2013 istatistiklerinin yayımı tarihinden sonra sona
erecek olan sendikaların, bir sonraki toplu iş sözleşmesiyle sınırlı olmak üzere
yapacakları yetki tespit başvuruları mülga 2822 sayılı Kanunun 12’nci maddesine
göre Bakanlıkça yayımlanmış Temmuz 2009 istatistiklerine ve mülga 2822 sayılı
Kanunda belirtilen hükümlere göre sonuçlandırılır.
(4) Bu Kanunun yürürlük
tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş
uyuşmazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve
yönetmeliklere göre sonuçlandırılır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bakanlar Kurulunun işkolu barajını
değiştirme yetkisi kaldırılarak, işçi sendikalarının toplu iş sözleşmesi yetki
başvurusunda bulunabilmesi için kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en
az yüzde üçünün üyesi bulunması şartı, Ekonomik ve Sosyal Konseye üye
konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için Ocak 2013 istatistiğinin
yayımından itibaren 2016 yılı Temmuz istatistiğine kadar yüzde bir, 2018 Temmuz
istatistiğine kadar ise yüzde iki olarak uygulanacaktır. Yüzde üç işkolu
barajının 2018 yılında yayımlanacak olan Temmuz istatistik döneminden itibaren
tüm sendikalara uygulanması amaçlanmıştır. İkinci fıkradaki düzenleme,
15/9/2012 tarihine kadar Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara üye
olmuş işçi sendikalarının yetki tespit taleplerinin karşılanmasını amaçlamaktadır.
Üçüncü fıkradaki düzenleme ile yayımlanmış Temmuz 2009 resmi istatistiklerinde
yetki başvurusuna sahip olan ve toplu iş sözleşmesi için Bakanlığa yetki tespit
başvurusunda bulunan sendikaların haklarının korunmasını amaçlamıştır. Dördüncü
fıkrada ise bu Kanunun yürürlük tarihinden önce yetki belgesi alarak toplu iş
sözleşmesi ve toplu iş uyuşmazlığı safhasında bulunan sendikalara ve/veya
sendika üyesi olmayan işverenlere, uygulamada tereddüde mahal vermemek amacıyla
toplu iş sözleşmesi ve toplu iş uyuşmazlığı sürecini mülga 2822 sayılı Kanuna
ve bu Kanuna dayalı Tüzük ve Yönetmeliklere göre sonlandırma imkanı
verilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda geçici madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Geçici madde 6 kabul edilmiştir.
Madde 82’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 82 kabul edilmiştir.
Madde 83’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 83 kabul edilmiştir.
Sayın Acar, sisteme
girmişsiniz; ne için acaba?
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Efendim, ben bir dakikalık söz hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz, bir
dakika söz veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
14.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde tek bir önergelerinin dahi kabul
edilmediğine ve TRT’nin tarafsızlığını kaybettiğine ilişkin açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın
Bakan, bu yasa görüşülürken seksen bir maddenin bir tekinde bile değişiklik
önergemizi kabul etmediniz, hiçbir uzlaşmaya “Evet.” demediniz. Yandaş yargı,
yandaş medya, yandaş basın, yandaş TRT’den sonra yandaş sendika ve yandaş
konfederasyonlar yaratıyorsunuz.
Bu gibi ne kadar utanacağınız
iş varsa saat 19.00’dan sonraya getiriyorsunuz çünkü yayın yok. Her sabah TRT Radyo 1, Başbakanın kendi sesinden 07.30
haberlerini veriyor. TRT hiçbir kural tanımıyor, tarafsızlığını tümüyle
kaybetti; iktidarın haberlerini günde 5 defa verirse muhalefetin sesini 1 kez,
kısarak veriyor.
Örgütsüz işçi sınıfı olur mu?
Bunun adına demokrasi mi diyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Acar.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, önemli bir kanun görüştük. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak, son sözler olarak birkaç cümle söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz, size de
bir dakika söz veriyorum.
15.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bu kanunun eksik
olduğuna ve işçilere hiçbir şey getirmediğine inandıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gerçekten, iş hayatımız için,
çalışma barışımız için, toplumsal barışımız için, demokrasimiz için, ekonomimiz
için her anlamda çok önemli bir kanunu tamamladık. Sayın Bakanın ifadesiyle,
“Beş yıl üzerinde çalıştık.” diyor ve işte, bir yıldır da -hemen hemen on ayı
geçti- yapılamadığı için toplu iş sözleşmeleri yapılamadı ve işçilerin bu yıl
zamlarını alamadığı bir kanunu tamamlamış bulunuyoruz bütün eksiklikleriyle,
bana göre, bütün yanlışlıklarıyla. Eksik bir kanun yani sendikal özgürlükleri
geliştirmeyen, işçiye beklediğinin ötesinde bir hak getirmeyen, yeni bir alan
yaratmayan bir kanun çıkarıyoruz. Bir reform nitelemesi yapılıyor ama onu
kapsamayan bir kanun çıkardık. Her şeye rağmen hayırlı olmasını diliyoruz ama
biz, işçilere bir şey getirmediği kanaatiyle, çok fazla bir şey getirmediği
kanaatiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Şandır.
Sayın Baluken,
size de bir dakika süre veriyorum.
16.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Toplu İş İlişkileri
Kanunu Tasarısı’nın hem Komisyon hem de Genel Kurul aşamasındaki görüşmelerinde
muhalefetin vermiş olduğu hiçbir önergenin kabul edilmemesinin üzüntü verici
olduğuna ve bu kanunun işçiler için hayırlı olacağını düşünmediklerine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz de özellikle, hem
Komisyon aşamasında hem de Genel Kurul aşamasında muhalefetin vermiş olduğu tüm
önergelerin Hükûmet tarafından kabul edilmemesinin son derece üzücü olduğunu
belirtmek istiyoruz. Demin verilen arada da sendikacılarla bir araya geldik ve
bu çıkarılan yasa tasarısı maalesef sendikacılarımızı, işçilerimizi,
emekçilerimizi memnun etmemiştir. Başından beri “mutabakat” ve “diyalog”
kelimelerini Hükûmet yetkilileri ağızlarından düşürmediler. Umarız, bundan
sonraki yasa tasarılarında bu mutabakat ve diyaloğun gereği hem görüşmeler
sırasında hem komisyon aşamasında hem de Genel Kurul aşamasında yapılır.
Biz demin kürsüden de ifade ettik:
İşçiler için çok hayırlı olduğunu düşünmüyoruz yapılan tasarının, “AKP’ye
hayırlı olsun.” diyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Baluken.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünün
oylamasından önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre
oyunun rengini belirtmek üzere lehte ve aleyhte birer milletvekiline söz
vereceğim.
Lehte Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Tunç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı hakkında
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Çalışma hayatının en önemli
yasalarından birini bugün hayata geçirmiş bulunuyoruz. Görüşmelerin sonuna
geldik. Ben hem sendikalarımıza hem işçilerimize bu yasanın hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum.
Hepinizin bayramını da
şimdiden tebrik ediyorum.
Yüce heyeti saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tunç.
Aleyhte, Ankara Milletvekili
İzzet Çetin.
Buyurunuz Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, esasında
ta 2002 yılının Temmuz ayından kalan ve o günden bugüne kadar Büyük Millet
Meclisinden çıkması beklenen bir yasa tasarısını AKP’nin istekleri
doğrultusunda çoğunluğuyla geçirdiğine tanıklık ettik. Gerçekten, muhalefet
olarak biz bu yasaya katkı yapmak istedik. Zaman zaman komisyonlarda, zaman zaman
burada pozitif katkılarımıza ne yazık ki hiçbir AKP’li vekilin, bakanın
katılmadıklarına tanık olduk.
Bunu hiç yadırgamıyorum.
Çünkü daha işin başında -2002 yılı- 2003 yılında İş Kanunu’yla başladı işçi
sınıfına saldırınız, SSK hastanelerinin devriyle devam etti. Sosyal güvenlik
kuruluşlarının birleştirilmesi adına sağlığın piyasalaştırılmasına tanıklık
ettik. İş Güvenliği Tüzükü on yıl işlemedi
döneminizde, o dönemde her yıl binlerce işçinin iş cinayetlerinde sayenizde
öldüğüne tanıklık ettik. İntibak Yasası çıkarttınız, adında “intibak” olmayan
bir yasa. Tıpkı bu yasada “sendika” ve “konfederasyon” kelimelerini kullanma
yerine “kuruluş”u kullandığınız gibi orada da “intibak”ı kullanmaya utandınız. Burada da esasında Bakan
utancından “kuruluş” kavramını “sendika” ve “konfederasyon” kelimesi yerine
koymayı tercih etti. Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası çıkarttınız, onun
içine bu kanunda yaşamını devam ettirdiğiniz 12 Eylülden kalma Yüksek Hakem
Kurulunun benzeri kurum olan Kamu Görevlileri Hakem Heyetini etkinizin devam
etmesi için oraya yerleştirdiniz. İstihdam paketleri içerisinde işçileri sağa
sola sürdünüz. Yetmedi, hızınızı alamadınız, işsizlik sigortasını yağmaladınız,
yağmalamaya devam ediyorsunuz. O da yetmedi, şimdi, işsizlik sigortasının nema gelirlerinin
hazineye devrini gerçekleştirdiniz. Şimdi, bu yasada eskiden olduğu gibi, 12
Eylül döneminde olduğu gibi, grev yasakları olduğu gibi devam ediyor. Dahası
hava iş koluna grev yasağı getirdiniz. Sadece noter şartının kaldırılması
hiçbir anlam ifade etmiyor. Yasaklarıyla, sendikaları zapturapta alma
girişimleriyle, bütün yetkileri çıkarılacak yönetmeliklerle uhdenize almakla bu
yasayı 12 Eylül döneminde çıkartılan yasalardan daha zorba bir yasa hâline
getirdiniz.
Değerli arkadaşlar, çok
açıkça söylüyorum, bu ayıp bu çağda AKP’nin ayıbıdır. Dünyanın hiçbir yerinde
olmayan grev yasakları Türkiye’de vardır, dünyanın hiçbir yerinde olmayan toplu
sözleşme yapabilme barajları Türkiye’de vardır; yetmiyor, yeni barajlar,
Ekonomik ve Sosyal Konseye üyelik gibi bir barajı yeniden koydunuz, sendikaları
birbirine düşürdünüz, konfederasyonları birbirine düşürdünüz. Amacınız, tıpkı
yurttaşlarımızı bölüp ötekileştirdiğiniz gibi burada da yandaş sendika
yaratarak işçi sınıfının refleksinin önünü kesmeyi hedeflediniz.
Ben burada, bu sendikal
mücadelede, bu yasaya karşı mücadele eden, direnen, gözü kulağı burada olan tüm
işçileri ve onlara önderlik etme arzusundaki sendikaları ve sendikacıları
kutluyorum. Gelecekte, Türkiye işçi sınıfının, mücadeleyle bu hakları AKP’nin
kafasına vura vura haklarını elinden alacağına inanıyorum ve bu yasanın hiçbir
hayır getirmeyeceğine olan inancımla ben de hepinizin yaklaşan Kurban
Bayramı’nı kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çetin.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Şimdi, Sayın Bakan kısa bir
teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Alkışlanacak bir şey yok aslında!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; İntibak Kanunu, Kamu Görevlileri Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu, İstihdam Stratejisi, bugün de Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu’yla çalışma hayatının önünden çok ciddi engelleri hep birlikte
kaldırdığımızı ifade etmek istiyorum. Önümüzde kısa süre içerisinde inşallah
alt işveren yani taşeron çalışanlarla ilgili düzenlemeyi de huzurlarınıza hızlı
bir şekilde getirmeyi hedefliyoruz, inşallah onu da birlikte burada
yasalaştırırız. Öncelikle yasa tasarısının Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu’na dönüşmesi konusunda verilen destekten dolayı -yani “sormadınız,
etmediniz” deniyor ama- birlikte dört grubun ortak önergesiyle yapılan…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
İçini boşalttınız ama. Bütün sendikaları dağıttınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …bu isim değişikliğini, yasaya “Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” denmesini birlikte başardık, birlikte
gerçekleştirdik. Bunun için bütün gruplara, yüce heyetinize teşekkür ediyorum.
İkinci olarak, bu yasa ile ne
yaptık? Çok önemli şeyler yaptık arkadaşlar. Bunu çalışanlar, emekçiler çok
daha iyi biliyorlar. Allah aşkına, bu akşam ne yaptınız biliyor musunuz? “5
milyon 400 bin çalışan yok.” dediniz, “Türkiye’de sendikalı olabilecek 11
milyon 110 bin kişi var.” dediniz. Sanal rakamlardan kurtardınız. Başka ne
yaptınız? “3 milyon 232 bin sendikalı yok.” dediniz, “Türkiye’de 937 bin
sendikalı var.” dediniz. Gerçek rakamlara döndük ve sendikalar ne yapacaklar…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Biz
hep gerçek rakamları söyledik Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …bu gerçek tablo karşısında nasıl bir çalışma
yapacaklar, bunları ortaya koyduk yani bu sanal rakamlar ne Bakanlığa ne yüce
Meclise ne Türkiye’ye yakışmıyor idi. Bundan sonra yapacaklarımıza bakalım. 937
bini nasıl 1 milyona, 2 milyona çıkarabiliriz, bu çaba içerisinde olunması gerekiyor.
Şimdi, bu akşam yapılan en
önemli şey, 6’ncı madde kabul edildi. O madde de, bakınız, 51 sendika 2009
yılında yetkiliydi değerli arkadaşlar.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Anayasa Mahkemesinden geri döner bu yasa.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - 2009 yılı Temmuz ayı istatistiklerine göre
yetkili olan sendikalara toplu sözleşme hakkı getirdik yani 51 sendikayı
koruduk biraz önce kabul ettiğiniz önergeyle.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Kaç yıllığına?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Akabinde iki-iki buçuk aylık bir dönem
içerisinde iş yeri barajı, iş kolu barajı aramıyoruz. Sendikalara bir imkân,
iki buçuk aylık dönem içerisinde iş yerinde 50 artı 1’i sağlayan sendikalar
yetki alma imkânını elde edecekler ve barajları yüzde 10’dan geçici olarak,
2016’nın yedinci ayına kadar yüzde 1’e,
2018’in yedinci ayına kadar ise kademeli olarak yüzde 2’ye taşıdık.
Şimdi, “Efendim, bunlar sıfır
olsaydı.” filan denebilir ama bu yaptığımız düzenleme, aslında sendikalara çok
ciddi bir alan açan, zemin açan bir düzenleme. Ben inanıyorum ki endüstriyel
ilişkilerimizde, inşallah, güven ortamını pekiştirecek bir düzenlemedir bu. Bu
güven ortamı sağlandıktan sonra, göreceksiniz üç yıl sonra, Türk endüstriyel
ilişkilerinde ne işçilerimiz ne işverenlerimiz barajı tartışmayacaklar, başka
bir şey konuşacaklar. “Nasıl daha çok üretebiliriz? Nasıl birlikte, elde edilen
geliri paylaşabiliriz?”i çok daha sağlıklı bir ortam
içerisinde konuşacaklardır; buna inanıyorum.
Tabii ki burada muhalefet
adına çok şeyler söylendi: “Efendim, değişiklik önerisi kabul edilmedi.”
Arkadaşlar, önergeye açık olduğumuzu söyledim. Önergeler istişare edilir,
konuşulur, değerlendirilir. “Muhalefetten gelmiş diye kabul etmeyelim” diye bir
yaklaşımı kabul eden bir anlayışa sahip değiliz; açık söylüyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Komisyondakileri, Komisyonda kabul edilenleri burada yok ettiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Fakat şimdi, az önce önerge getiriyorsunuz…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Komisyondan geçenleri burada yok ettiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Diyorsunuz ki: “Yüzde 1 değil, bu geçişte 51
sendikayı koruyorsunuz, âdeta sıfır barajla koruyorsunuz; bu değil, yüzde 3
baraj olsun.” diye önerge getirirseniz tabii ki bunları kabul etmemiz mümkün
değil.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Amaç
farklı Sayın Bakan, amaç farklı. Niye 3 değil?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yaptığımız düzenlemeler Türk-İş içindir,
yaptığımız düzenlemeler Hak-İş içindir, yaptığımız düzenlemeler DİSK içindir,
TOBB içindir, TİSK içindir, tüm çalışma hayatı içindir; bunu açıkça ifade
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Hayır, hayır, hiç değil.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Bağımsız sendikalar için de var mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu, tabii
önemli bir yasa. Bunun yükü çok ağır. Bu çok sabır gerektiren bir düzenlemeydi.
Hele işte muhalefette yıllardır sendikada olan arkadaşlarımızın, sendikacı
arkadaşlarımızın burada yapmış oldukları değerlendirmeleri hep beraber izledik
ama bu yasanın mutlaka çıkması gerekiyor idi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Yasa çıksın ama “Ne olursa olsun.” değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – 400 bin işçinin kulağı burada idi, tüm
çalışanların kulağı burada idi. İşte, bu büyük sabrı hep birlikte gösterdik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ben, çok cefa çekilen bir süreç yaşadığımızı
ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Çok zor bir süreç yaşadık.
Ben, gerek sendikalara gerek
burada bulunan arkadaşlara hakkımı helal ediyorum. Çalışma hayatına bu önemli
yasanın hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Onlar sana helal etmiş hep haklarını!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.23
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:
22.29
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 4’üncü sırada yer
alan, EXPO 2016 Antalya Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- EXPO 2016
Antalya Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/639) (S. Sayısı:
313) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon raporu 313 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi grubu adına Antalya Milletvekili Sadık Badak konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Badak.
AK PARTİ GRUBU ADINA SADIK
BADAK (Antalya) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
World EXPO 2016 Antalya Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlar; Botanik World EXPO’nun 2016
yılında Antalya’da düzenleneceğine dair kararın alındığı günden bu yana
şehrimizde halkımız giderek yükselen bir heyecan duymakta. 1990’lı yılların
başlarında, sivil toplum kuruluşlarındaki düşüncelerimizle başlayan Antalya
World EXPO fikri, bireysel gayretlerle geliştirilerek 2009 yılı Ocak ayında, o
günkü Antalya Milletvekilimiz ve Adalet Bakanımız Mehmet Ali Şahin
başkanlığında Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızı ziyaretimizin
ardından kurumsal çalışmaya dönüştü. Kurumsal çalışmalar döneminin başladığı
tarihten itibaren manevi desteklerini esirgemeyen Sayın Cumhurbaşkanımıza ve bu
zorlu süreçte Hükûmetimizin her türlü desteğini seferber eden, uluslararası
ilgili kuruluşlara garanti mektubunu göndererek Antalya World EXPO’nun yolunu açan Sayın Başbakanımıza şahsım, Antalya
milletvekillerimiz ve halkımız adına teşekkür ederim.
World EXPO Antalya için
diplomatik alandaki çalışmaları büyük bir titizlikle gerçekleştiren Dışişleri
Bakanımıza ve şahsında Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel
İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Lahey, Paris ve Madrid büyükelçiliklerimize
teşekkür ederim.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının kullanımındaki 1.080 dekar araziyi, Botanik Word EXPO 2016 Antalya
için tahsis eden ve koordinatör Bakanlık sorumluluğunu yüklendiği günden
itibaren büyük bir ciddiyetle çalışmalarını başlatan Tarım Bakanımıza ve
teşkilatına teşekkür ederim.
(x) 313 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Son olarak, yaklaşık yirmi
yıldır Antalya merkezli yapılan tüm çalışmalara katılarak destek veren arkadaşlarımıza,
hemşehrilerimize teşekkür etmek amacıyla isimlerini
müsaadenizle anmak isterim. 1993-2012 yılları arasında Antalya merkezli hem
bireysel hem de kurumsal çalışma sürecinde EXPO projesine katkı sağlayanlar:
İbrahim Acar, Mustafa Akaydın, Serdar Akçay, Ahmet Altıparmak, Osman Aydın,
-hasbelkader bendeniz de katkıda bulundum bir parça- Sadık Badak,
Osman Bağdatlıoğlu, Ali Nazım Balcıoğlu, Osman
Berberoğlu, Çetin Osman Budak, Cihat Bulut, Mustafa Çalık, Talha Çamaş, Ali
Çandır, Mevlüt Çavuşoğlu, Saim Çotur,
Bedrullah Elçin, Süleyman Evcilmen,
İlhami Kaplan, merhum Mustafa Kıvrak, İbrahim Koç, Muharrem Koç, Bekir Kumbul, Necil Nedimoğlu, Kayhan Öndemir,
Yusuf Örnek, Süreyya Özden, Kemal Özgen, Ömer Özgüç, Işılay Saygın, Hasan
Subaşı, Mehmet Ali Şahin, Nizamettin Şen, merhum Yılmaz Tatoğlu, Orhan Tolunay,
Menderes Türel, Fermani Uygun, Bülent Ünal, Anıl
Yılmaz, Alaattin Yüksel. İsimler soyadına göre alfabetik olarak hazırlandı.
Bu 40 kişilik ekip
Antalya’nın âdeta bir EXPO takımı oldu. Bir şehir takımı olarak yirmi yıl
boyunca kimi arkadaşımız az, kimi arkadaşımız çok fazla derecede katkı
sağlayarak bugünlere erişmemizi sağladık, bugünlere gelebildik. Ben, sizler
adına…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sadık Bey, muhalefet milletvekillerinin katkısı olmadı mı?
SADIK BADAK (Devamla) –
Hepsine teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Etmedin.
SADIK BADAK (Devamla) –
Hepsine teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Etmedin.
SADIK BADAK (Devamla) – Sayın
Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Baykal Bey’in katkısı olmadı mı? Yapmayın!
SADIK BADAK (Devamla) – Sayın
Aslanoğlu, burada -eğer dikkat edilmişse- Antalya merkezli çalışmalara katkıda
bulunan arkadaşlar… Bunların içerisinde, bu isimlerin içerisinde bütün partilerden
arkadaşlar var, pek çok meslek grubundan arkadaşlar var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Onları niye söylemiyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır, söylemedi.
SADIK BADAK (Devamla) – Müsaade
edin, daha konuşmamın başındayım, müsaade edin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; EXPO’lar çeşitli ülkelerin
mallarının pazarlanmasından ziyade, bu malların değerlerinin ve yararlarının
sergilenmesi amacını taşıyan organizasyonlar. Ülkelerin sahip olduğu kültür,
tarih ve diğer ulusal değerlerin tanıtılması açısından da büyük önem taşıyor.
Daha önceki yıllarda da
görülmüş olmakla birlikte, dünyamız ilk evrensel EXPO’yla
1851 yılında Londra’da bugün Hyde Park olarak bilinen bölgede, sökülebilir çelik
ve cam malzemeden 74 bin metrekare kapalı alanda yapılan ve zamanının en büyük
endüstriyel dünya sergisiyle tanışmıştır. World EXPO’lar
1933 yılına kadar herhangi bir standarda bağlı olmaksızın, centilmenlik
kurallarıyla düzenlenmiş ve World EXPO’lara ilişkin
kurallar uluslararası yasal çerçeveye 1931 yılında Paris Konferansı’yla
kavuşmuştur ve bu yıl, 1931’de, BIE kurulmuştur. 1948 ile 1964 yıllarında bazı
değişiklikler yapılan bu kurallar, 1972’de Paris Tutanağı ile son hâlini
almıştır.
1851-1990 arasında “birinci
dönem” diyebileceğimiz evrensel World EXPO’larda
bilimsel ve teknolojik gelişmeler, makineler, haberleşme, ulaşım ve üretim
teknikleri ve modern tüketim araçları sergilenmiştir. 1990’lardan itibaren ise
temalarda değişikliğe gidilmiş, sanayileşmenin yol açtığı çevre bozukluklarına,
iklim değişikliklerine, sürdürülebilir sağlığa vurgu yapılmaya başlanmıştır.
Nitekim, 2015 Milano World EXPO teması: “Gezegeni beslemek yaşam için
enerjidir.” İzmir ilimizin adaylık teması ise “Daha iyi bir dünya için yeni
yollar ve herkese sağlık” olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
sadece ülkelerin üye olabildiği BIE’in merkezi
Paris’tedir. BIE, dünya fuarlarını uluslararası sergiler adıyla ayrı bir
kategoride ele almaktadır. Bunlar, ticari nitelik taşımayan, farklı ülkelerden
farklı alanlardaki ürünleri barındırmakla birlikte, esas gösterimin farklı
fikirler, bakış açıları üzerine olduğu, geleceğe yönelik imajlar sunan, dünya
ülkeleri arasında uyumu ve iletişimi sağlayan, farklı disiplinler arasındaki
ilişkilerin daha kolay ve hızlı gelişmesine katkıda bulunan, toplumu eğitme
amacı taşıyan uzun süreli organizasyonlardır. BIE’e
160 ülke üyedir. Ülkemiz 10 Eylül 2004 tarihinde, 59’uncu Hükûmetimiz döneminde
üye olmuştur. Böylece, Antalya ve İzmir’in World EXPO adaylığının önü
açılmıştır. Ülkemizin konuya verdiği önem sebebiyle Dışişleri Bakanlığımız, BIE
Başdelege görevinin büyükelçi seviyesine
çıkartılmasına karar vermiş, Başdelege atanan
Büyükelçimiz aynı zamanda BIE Genel Kurul Başkan Yardımcısı ve Usul Komitesi
Başkanı seçilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz bugüne kadar dünyada yapılan diğer EXPO’ları
yakından takip etmiştir. Ülkemizin katılımları Dışişleri Bakanlığımızın
koordinasyonunda yapılmaktadır. EXPO’lar Dışişleri
Bakanlığının uzmanlık alanı dışındadır. Son yıllarda ülkemizin çok, oldukça
gelişmesi sebebiyle EXPO’ların öneminin arttığı
görüldüğünden bu konuda uzman bir kuruluşun oluşması, kurumsal hafızanın
meydana getirilmesi ve koordinasyon kurallarının belirlenmesine ihtiyaç
duyulmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Botanik EXPO’lar ise 1960 yılında Hollanda’da başlamış olup, BIE’den önce, AIPH Türkçe adıyla Uluslararası Bahçe
Bitkileri Bürosunun onayının alınma şartı vardır. AIPH 1948 yılında İsviçre’de
kurulmuş, daha sonra merkezi Hollanda’ya taşınmıştır. Geçen ay yapılan genel
kurulunda da bundan sonra merkezinin Antalya’ya taşınmasına karar verilmiştir.
Bu konuda emeği geçen bütün arkadaşlarımızı, BIE nezdindeki delegemizi, üyemizi
ve Dışişleri Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığı bürokratlarını ve sayın bakanlarımızı
tebrik ediyoruz, teşekkür ediyoruz.
Uluslararası tarım fuarları,
botanik fuarlar aracılığıyla tarımın bütün sektörlerinde verimliliği ve
tarımsal ürünlerin kullanımını artırmak, profesyonel tarımda dünya çapında iş
birliğini teşvik etmek AIPH’in hedefleri arasındadır.
Botanik EXPO’ların temel amacı, bitkiler yoluyla
sürdürülebilir beslenmeyi sağlamak ve insan hayatının konforunu artırmaktır.
Bu yıl Hollanda’nın Venlo kentinde düzenlenen Botanik EXPO bu amaca uygun dört
ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler:
Bir: Diyabet, kanser, yüksek
tansiyon gibi ağır hastalıklarla yaşamak zorunda olan insanlara bitkisel
ürünlerle sürdürülebilirlik kazandırma.
İkinci bölüm: Karbondioksiti
bahçe bitkileriyle nötralize ederek insan sağlığına fayda sağlama.
Üçüncü bölüm: Yeni üretim
tekniklerinin sunulduğu inovasyon bölümü ve dünya ile
birlikte üretme ve tüketme kültürü bölümleridir.
World EXPO 2016 Antalya’nın
başvurusu AIPH’in 2010 Ekim ayında Güney Kore’de
yapılan genel kurulunda kabul edilmiş ve 7 Nisan 2011 tarihinde Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla BIE’e EXPO 2016
Antalya Projesi’ne Hükûmetimizin destek yazısı gönderilerek 22-23 Kasım 2011
tarihlerinde Paris’te yapılan BIE’in 150’nci Genel
Kurulunda tescil edilmiştir.
World EXPO 2016 Antalya süreci
genel anlamda 1993 tarihinde sivil toplum kuruluşlarımızın Antalya’nın geleceği
konusunda yapılan toplantılarla başlamış ve takip eden yıllarda yapılan
çalışmaları takiben 2000 yılında Hannover Evrensel World EXPO ve 2005 yılında Nagoya’da (Japonya) World EXPO incelemelerinin ardından
2008 yılında meslek odalarımız, sivil toplum kuruluşlarımız, valilik, belediye
ve çeşitli World EXPO’lar ziyaret edilerek
incelenmiştir.
25 Ocak 2009 tarihinde
Antalya EXPO heyeti olarak Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız ziyaret
edilerek destek ve talimatları alınmış, 2009 yılına kadar bireysel olarak
yapılan çalışmalar yerini 2009 yılı Mayıs ayında Antalya Valiliği yönergesiyle
merkez belediyeler ve sivil toplum kuruluşu otuz altı üye ve ortak bütçeyle
oluşturulan Antalya World EXPO Meclisiyle kurumsal çalışmalara bırakmıştır.
2009 yılında Antalya
yerelinde başlayan kurumsal EXPO çalışmaları 23 Kasım 2011 tarihinde EXPO
bayrağını ülkemize kazandırmıştır. EXPO bayrağını Paris’ten aldıktan bir hafta
sonra, 1 Aralık 2011 tarihinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Antalya’ya
gelerek World EXPO 2016 Antalya çalışmalarını resmen başlatmış, bu tarihten
itibaren Antalya projesi World EXPO bir devlet projesine dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlar, World
EXPO 2016 Antalya organizasyonu Antalya -Alanya kara yolu üzerinde, Aksu
ilçesinde, havaalanına 8 kilometrede, kullanım hakkı Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığına ait 1.086 dekar alanda yapılacaktır. Yer, altmış beş yıldır tarım
geliştirme amacıyla kullanıldığından içinde boyu 20 metreyi bulan palmiyeler ve
çeşitli bitkilerle bezenmiş durumdadır. Turizm konaklama merkezlerine ve
Aspendos, Perge, Düden, Kurşunlu gibi tarihî ve ören yerlerine yakınlığı
ziyaret avantajı sağlamaktadır.
Antalya, daha önce EXPO
düzenleyen çeşitli ülkelerden çıkardığı derslerle, organizasyonun yapıldığı
alandan EXPO sonrası en verimli şekilde faydalanmak amacıyla EXPO bittikten
sonra da alanın temalı park olarak turizmin hizmetinde olmaya devam etmesi
amaçlanmaktadır. Projeye göre altı aylık sürede 5 milyon yabancı ve 3 milyon
yurt içi toplam 8 milyon ziyaretçi beklenmektedir. Yaklaşık 8 milyon ziyaretçi
ile ilimizin marka değerinin ve turizm gelirinin artmasına önemli katkı
sağlayacak olan World EXPO ile ilimiz, 100 farklı ülkenin kültürleriyle tanışma
fırsatı bulacaktır.
EXPO hazırlık sürecinde tarım
konusunda çalışan bilim adamlarımızın geliştireceği yeni tohum ve üretim
teknikleriyle ülkemizin World EXPO 2016 Botanik EXPO’su
vasıtasıyla tarım sektöründe rekabet gücünü artırması da en önemli hedeflerimiz
arasındadır.
EXPO hazırlıkları
çerçevesinde planlanan yatırımlar bitirilebilecek, hedeflenen projeler
gerçekleştirilecektir. EXPO için yollarımız, parklarımız, yeşil alanlarımız
yeniden modern ve zevkli bir anlayışla inşa edilerek kente has güzelliklerimiz
ortaya çıkarılacaktır. Orman ve Su Bakanlığımız EXPO’nun
düzenleneceği bölgede 320 milyon lira keşif bedelli Aksu Çayı taşkın koruma
yatırımını ihale etmiştir. EXPO sayesinde Antalya yeniden yapılanacak, kentsel
dönüşüm projeleri hızlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, EXPO
2016 Antalya deneyimleri… Önümüzdeki altmış yıllık süreçte -ki Sayın
Başbakanımızın 30 Eylül tarihinde ülkemize, bizlere gösterdiği yeni hedef 2071
hedefidir- bu 2071 vizyonunda diğer şehirlerimizde de yeni EXPO’lar
düzenlenebileceği kanaatindeyiz. Bu şehirlerimizin arasında Ankara, Konya,
Kayseri, Gaziantep, Mersin, Eskişehir, Bursa, Samsun illerimizin bulunduğuna
inanıyoruz. Konya’nın Kore’nin Yeosu’sundan veya
Kayseri’nin İspanya’nın Sevilla’sından herhangi bir
eksiği olmadığını düşünmekteyim.
Değerli arkadaşlar, EXPO
çalışmaları sürecinde Antalya’da esnaf odalarımız -80 binden fazla esnafımızla-
keza, tasarıyla yönetim kurulunda bulunacak olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği
-5 milyon 300 bini aşan çiftçimiz- nezdinde EXPO farkındalığı yaratılarak her
alanda üreticilerimizin EXPO sürecine katkısı sağlanacaktır. Akdeniz
Üniversitesi bütün birimleriyle EXPO hazırlıklarına katılacaktır. Millî Eğitim
Bakanlığımız öğrencilerimizi EXPO konusunda eğiterek EXPO çalışmalarının topluma
yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Antalya’da bulunan otuz civarında
tohumculuk firması AR-GE çalışmalarıyla EXPO’ya
yönelik araştırmalara ağırlık verecek, yeni ve değişik ürünlerin elde edilmesi
sağlanacaktır.
Bu organizasyonda
göstereceğimiz yüksek performansın diğer illerimizin gelecekte talip olacağı
EXPO organizasyonları için de önemli bir referans olacağına inanıyorum.
Kanunun görüşmeleri sürecinde
gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Komisyon dışındaki aşamalarda tasarıya
destek veren, görüş ve eleştirileriyle katkıda bulunan iktidar ve muhalefet
partisi milletvekillerine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu vesileyle kanunun
ülkemize, EXPO’ya, Antalya’ya hayırlı olmasını
diliyorum. Sizleri EXPO 2016 sürecinde Antalya’ya davet ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Badak.
Sayın Aslanoğlu sisteme
girmişsiniz.
Buyurunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Badak ister teşekkür
etsin ister etmesin, biz Antalya’yla gurur duyuyoruz, EXPO’nun
Antalya’da yapılmasından hepimiz gurur duyuyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.51
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
22.56
BAŞKAN: Başkan
Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
313 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sözlü soru önergeleriyle
diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 23 Ekim 2012 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
22.57