Fatma GÜNGÖR Normal Fatma GÜNGÖR 2 10 2013-02-28T08:53:00Z 2013-02-28T08:53:00Z 99 57746 329158 2742 772 386132 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

 

DÖNEM: 24                          CİLT : 3                        YASAMA YILI: 3

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

11’inci Birleşim

18 Ekim 2012 Perşembe

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Diyarbakır iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 21’inci yıl dönümüne, PKK’lı teröristlerin Iğdır’ın Karakoyunlu ilçesinin Bulakbaşı köyünde 6 öğretmeni kaçırması olayına ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ankara-İstanbul arası TEM otoyolunun sürekli tadilatta olduğuna ve bu duruma bir an önce çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türkiye’de bir yandan yoksulluk, diğer yandan yolsuzluk ve zamların vatandaşın belini büktüğüne ve Hükûmetin tutumuna ilişkin açıklaması

4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu ilinin Dörtdivan ilçesindeki Orman İşletme Müdürlüğünün 2003 yılından bu yana kapalı olduğuna, mahkeme kararına rağmen kapatılan 24 orman işletmesinden 13’ünün neden hâlen açılmadığını ve orman köylüsünün sorunlarını çözecek bir yasal düzenlemenin bu dönem Meclise getirilip getirilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, EKB belgesini almak için tek bir İnternet sitesinden işlem yapılabildiğine, sitenin kapasite yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşandığına ve bu İnternet sitesinin neden iki yıldır düzeltilemediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 1 Ocak 2012 - 28 Ağustos 2012 tarihleri arasında zarar görmüş çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasında bazı sorunlarla karşılaşıldığına ve bu sorunların çözümünü talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Afyonkarahisar’daki patlamada şehit olan 25 asker için yapılan “doğal afet şehidi” tanımının çok yakışıksız olduğuna ve bunun düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Cafana köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’in Mihalgazi ilçesinin Alpagut beldesinde yaşanan hortum felaketi nedeniyle zarara uğrayan çiftçilerin bu zararlarının giderilmesini dilediğine ilişkin açıklaması

10.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, cezaevlerinde siyasal olduğu kadar insani bir krizin de yaşandığına dikkat çekmek istediğine, otuz yedi gündür süren süresiz dönüşümsüz açlık grevinde hayati riskin söz konusu olduğuna ve Meclisin bu konuya el atması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, ilköğretim 10’uncu sınıfta okutulan tarih dersi kitabında Süryaniler ve Ermenilerle ilgili kısmın insan haklarına aykırı bir dille yazıldığına ve bunun çıkarılması için insan haklarına duyarlı herkesi göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

12.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin Bağlar Mahallesi’nde Mehmet Kılıç adlı vatandaşla Suriyeli muhalifler arasında yaşanan ve adliyeye intikal eden olay hakkında İçişleri Bakanlığından açıklama istediğine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili açıklaması

14.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde tek bir önergelerinin dahi kabul edilmediğine ve TRT’nin tarafsızlığını kaybettiğine ilişkin açıklaması

15.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bu kanunun eksik olduğuna ve işçilere hiçbir şey getirmediğine inandıklarına ilişkin açıklaması

16.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın hem Komisyon hem de Genel Kurul aşamasındaki görüşmelerinde muhalefetin vermiş olduğu hiçbir önergenin kabul edilmemesinin üzüntü verici olduğuna ve bu kanunun işçiler için hayırlı olacağını düşünmediklerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, Afyonkarahisar ilinde mermer ve doğal taş üretiminde, işlenmesinde ve mermer kaynaklarının verimli kullanılmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/379)

2.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün ve 31 milletvekilinin, çek mağduru durumuna düşen esnaf ve tüccarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380)

3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 33 milletvekilinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullananlara karşı kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımı nedenleri ile düşünce ve ifade özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının korunmasıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, 3/2/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşlarının Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün vasiyetine aykırılıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

3.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

4.- EXPO 2016 Antalya Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/639) (S. Sayısı: 313)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde yurt dışında oluşturulan kardeş şehirlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/8430)

2.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin, harp okullarında ve akademilerinde gerilla tipi savaş eğitimi verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/8685)

3.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, MGK Genel Sekreterliğinin TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonunun talep ettiği belgeleri devlet sırrı kapsamında değerlendirmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9225)

4.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Devletin VIP uçak filosuna ve TC-ANA uçağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9262)

5.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin TOKİ inşaatında yaşanan bir kazaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9299)

6.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Orman Genel Müdürlüğünün arazisinde yapılacak olan Başbakanlık binasına ve örtülü ödenek harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9302)

7.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, din görevlilerinin şehit cenazelerinde terör örgütü aleyhine sözler söylememelerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9336)

8.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan elde edilen gelirden kesilen vergiye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı  (7/9385)

9.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, TOKİ’nin geç teslim nedeniyle ödediği tazminatlara ve yüklenici firmaya rücu edilip edilmediğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9393)

10.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatında istihdam edilen peyzaj mimarlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı  (7/9397)

11.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Atatürk Orman Çiftliğinin kültürel peyzaj alanı ilan edilmesi için UNESCO’ya başvuru yapılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı  (7/9398)

12.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, tapu ve kadastro müdürlüklerinde vezne bulunmamasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9401)

13.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Osmaniye’deki TOKİ konutlarının dere yatağına yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9403)

14.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, bazı askerî arazilerin Bakanlığa tahsis edileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9404)

15.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Suudi Arabistan Kralının Türkiye’ye bağışta bulunduğu iddialarına ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9607)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Cumhurbaşkanının rahatsızlığından dolayı iptal edilen 30 Ağustos resepsiyonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9875)

17.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık teşkilatında istihdam edilen jeofizik mühendislerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9958)

18.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Diyanet İşleri Başkanlığından Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiş yapan personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9966)

19.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Hatay’daki çevresel gürültü düzeyi ölçüm ve denetimlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9967)

20.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, 2007 yılından itibaren TOKİ’ye ait projelerin ilan ve reklamları için yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9968)

21.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, yabancı uyruklu kişilere yapılan taşınmaz satışlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9969)

22.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Başbakanlık Koruma Dairesi Başkanlığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/10481)

 

 

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.02’de açılarak sekiz oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Mehmet Muş,

İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel,

Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne;

Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova, Balıkesir’in büyükşehir belediyesi olmasına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin imar ve mülkiyet sorununa ve İstanbul’un birçok ilçesindeki okullarda temizlik ve güvenlik görevlilerinin eksik olduğuna,

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, özel hastanelerin kadrolu doktor sıkıntısı çektiklerine ve doktor kadrosu pazarı oluştuğuna,

İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel, İzmir ilinin Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova, Gökçen ve Belevi beldelerinde yapılan referandumda halkın yüzde 98’inin belediyelerinin kapatılmasına karşı olduğuna,

Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş, Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’a karşı yapılan şiddeti kınadığına ve ailesine başsağlığı dilediğine,

Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, yeni çıkacak olan belediyelerle ilgili yasayla Uşak’ta on iki belde belediyesinin kapatılacak olmasına halkın karşı çıktığına ve yasanın yürürlük tarihinin değişmesi gerektiğine,

Mersin Milletvekili Ali Öz, Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’ın ailesine başsağlığı dilediğine ve Mersin ilinin Gülnar ilçesi Köseçobanlı beldesinde TOKİ tarafından yapılacak olan sağlıkevinin bir an önce yapılmasını talep ettiğine,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü’ne ve TEMAD’ın kuruluşunun 28’inci yıl dönümüne,

Çorum Milletvekili Tufan Köse, hatalı tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde açlığın kaçınılmaz bir son olacağına,

Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, Giresun ilinin Çamoluk ilçesinin sorunlarına,

İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, İçişleri Komisyonunda görüşülmekte olan belediyelerle ilgili yasa tasarısına,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Doktor Ersin Aslan’ın öldürülmesi olayından sonra Mecliste sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurulmasına ve siyasi liderlerin sağlık çalışanlarını hedef gösterecek beyanatlardan uzak durmaları gerektiğine,

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, Iğdır’da iki okulun bayraklarına yapılan saldırıyı kınadığına ve Hükûmetin hâlen çadırlarda kalan Van depremzedeleri için Suriyeli mülteciler kadar hassas olup olmayacağını öğrenmek istediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Yayımlanması uygun görülmeyen 6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Anayasa’nın 104 ve 175’inci maddeleri uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, Afyonkarahisar ilinde haşhaş ekimi, haşhaş üretimi ve işlenmesinde yaşanan sorunların (10/376),

Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, Elâzığ'da su ürünleri sektörünün gelişmesi konusunun (10/377),

Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 20 milletvekilinin, Elâzığ ilinde yaşanan göçün nedenlerinin (10/378),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Cumhurbaşkanlığınca 6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmesine ilişkin tezkerenin gündemin “Sunuşlar” kısmında yer almadığı hâlde Genel Kurulun bilgisine sunulduğu, Başkanlığın gündeme riayet etmediği gerekçesiyle usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunun usule uygun olduğu açıklandı.

 

CHP Grubunun, 5/4/2012 tarihinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının ÖSYM tarafından geçmiş bazı sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (343 sıra no.lu) amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/10/2012 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın CHP Grubuna,

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın şahsına,

Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın şahsına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının (1/567) (S. Sayısı: 197) görüşmelerine devam edilerek ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlandı.

 

İzmir Milletvekili Musa Çam, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın kendi konuşmasını yanlış anladığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Alınan karar gereğince, 18 Ekim 2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 22.41’de birleşime son verildi.

 

                                                    Şükran Güldal MUMCU

                                                             Başkan Vekili

 

    Muhammet Bilal MACİT              Mine LÖK BEYAZ                         Özlem YEMİŞÇİ

                 İstanbul                                 Diyarbakır                                     Tekirdağ

                Kâtip Üye                                Kâtip Üye                                     Kâtip Üye


II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                No:14

18 Ekim 2012 Perşembe

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 Milletvekilinin, Afyonkarahisar'daki mermer ve doğaltaş üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/379) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)

2.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün ve 31 Milletvekilinin, çek mağduru durumuna düşenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)

3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 34 Milletvekilinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullananlara karşı kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2011)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Çerkezköy’de sağlık yatırımlarının yapılıp yapılmayacağına ve sağlık personeli sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7334)

2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, diyabet hastalığının artmasına ve bu hastalıkla mücadele çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7335)

3.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, İzmir’de hastanelerin lösemiyle mücadele kapasitelerine ve kemik iliği bankalarının artırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7336)

4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, özel sektöre ihale edilen hizmet alımlarının denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7408)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engellilerin sağlık hizmetlerinden yararlandırılmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7409)

6.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Ordu Devlet Hastanesinin taşınıp taşınmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7410)

7.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, ülkemizde son 10 yılda bebek doğum-ölüm ve aşılanma oranlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7411)

18 Ekim 2012 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’e aittir.

Buyurunuz Sayın Tuncel.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ydü, bu kürsüde bu vesileyle görüşmeler de yapıldı. Bugün ben, biraz daha, yoksullukla mücadele temelinde İstanbul’a dair şeyleri ifade edeceğim.

Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında uygulanan neoliberal politikalarla birlikte aslında yoksulluk ciddi anlamda bir sorun hâline gelmeye başladı. 1990’lı yıllardan sonra bu daha derinleşerek devam etti. TÜİK verilerine göre sürekli yoksulluk riski altında bulunanların oranı Türkiye’de yüzde 18,5; AKP İktidarı döneminde de bu yoksulluk oranı hep yüzde 14’lerde bulunmuştur yani dolayısıyla, Türkiye’de aslında yoksulluk kronikleşerek devam etmektedir. Bu rakamlarda, Türkiye’de 13 milyon insan yoksulluk sınırı altında yaşıyor.

DİSK’in yayınladığı raporun sonuçlarına göre, 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 1.047, yoksulluk sınırı ise 3.312 TL’dir. Türkiye’de Maliye Bakanlığının verilerine göre 5 milyon asgari ücretli kişi yaşamaktadır yani aileleriyle birlikte 20 milyon kişi açlık sınırında demektir. Türkiye’de en yoksulla en zengin arasındaki fark ise 8,5 kattır yani Türkiye’de iddia edildiği gibi zenginle yoksul arasındaki fark azalmamıştır, artmıştır. “Türkiye zenginleşiyor.” diye AKP’li sözcüler tarafından ifade edilen söz, aslında gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye’de zenginleşen sadece yüzde 20’dir, oysa yüzde 80 yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Açlık sınırı altında yaşayanların sayısı da 13 milyondur.

Türkiye’de gelir eşitsizliği giderek artmaktadır. Bunu, gelir eşitsizliğini ölçen göstergelere baktığımızda çok net bir şekilde görebiliriz. Burada da en çok etkilenen Marmara Bölgesi’dir. Bu ülkede en kalabalık nüfusa sahip olan İstanbul’da yoksulluk oranı değerli milletvekilleri, yüzde 18’dir yani bu yaklaşık 2 milyon 7 bin kişiyi ifade ediyor. Dolayısıyla, aslında bu daha rakamsal olarak ifade edilen sayılar, sayının bundan çok daha öte olduğunu biz, çok net olarak biliyoruz.

Özellikle gecekondu bölgelerinde ya da daha kenar semt diyebileceğiz, insanların yaşam mücadelesi verdiği yerlerde; Bağcılar, Esenler, Sultanbeyli, Ümraniye, Tarlabaşı, Okmeydanı gibi pek çok yerlerde ciddi anlamda insanlar yoksullukla mücadele etmek durumunda kalıyor. Sadece yoksulluk değil, aslında bunun getirdiği birçok sosyal sorunlarla da mücadele etmek durumunda.

Bunlar yetmezmiş gibi bir de AKP Hükûmetinin “Kentsel Dönüşüm Projesi” adı altında, insanların aslında şu an barınabildikleri bir evi olmasına rağmen bu evi bile başına yıkacak projelerle karşı karşıya kalmış durumdadırlar. Özellikle Van depreminden sonra AKP Hükûmeti hızla, sözde “Daha sağlıklı kentler yapıyoruz.” adı altında kentsel dönüşüm projelerini uygulamaya başlıyor. Bugün İstanbul’da Sulukule ve Tarlabaşı’nda uygulanan bu projelerde de gördük ki, aslında bu, ciddi anlamda eşitsizliği artıran, daha çok zenginlere yönelik bir proje, yoksulları yaşam alanlarının dışına iten bir yaklaşım.

Özellikle 5 Ekimde, Başbakanın, Esenler’de sembolik bina yıkışıyla başlayan ve meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin, halkın karşı çıktığı projeler resmen başlatılmış durumda İstanbul’da. Ama ne yazık ki İstanbul’daki sivil toplum örgütlerinin sesine kulak veren yok.

Bu projeyle 35 ilde 6.500 binanın yıkımı planlanmıştır. Başbakanın “2023” ve “2071”lerle süslediği proje konusunda aslında kendileri çok istekli olsa da halk bu konuda çok ciddi anlamda tedirgindir. Sadece Tarlabaşı veya Fatih’te değil, aslında bu birçok alanda, işte Sarıyer, Zeytinburnu, Okmeydanı, Sulukule, Avcılar, Sultanbeyli gibi birçok bölgede uygulanacak proje. Bu, ciddi anlamda halkı tedirgin etmektedir.

Biz, bir kez daha, AKP Hükûmetine, özellikle kentsel dönüşüm projelerini bir daha gözden geçirmesi ve halkın yaşam alanlarını elinden almamasını öneriyoruz. Çünkü ciddi anlamda burada çok geniş bir kesim etkilenecek. Özellikle Şehircilik ve Çevre Bakanlığı, bu noktada, ciddi anlamda, bu sorunları da başka mekanizmalara da gerek bırakmadan kendisi karar veriyor. Sadece aslında “deprem” adı altında hasarlı yerler değil, sağlam olan binalar da yıkımla karşı karşıya.

Bir kez daha  AKP Hükûmetini burada uyarmaya çalışıyoruz. Bu projeler halk için değil, AKP’nin rant alanları içindir. İstanbul’da ranta karşı olan çok geniş bir kesim var. Bir kez daha AKP Hükûmetini bu konuda uyarıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.

Gündem dışı ikinci söz Diyarbakır’a yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’e aittir.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in, Diyarbakır iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ’yle değişen şehrimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ben, Urartular, Asurlular, Medler, Romalılar, Abbasiler, Sasaniler, Emeviler, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve benzeri 33 medeniyete, 9 Peygambere -ki bunlardan 2 tanesi kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen Hz. Zülküf ve Hz. Elyesa peygamberlere- 27’si şehit sahabenin yattığı toplamda 572 sahabeye ev sahipliği yapan kutsal bir kentin milletvekiliyim. Ve yine ben, beşinci Haremi Şerif olan Ulu Cami, bir eşi dahi olmayan Dört Ayaklı Minare, Mimar Sinan eserlerinin olduğu Malabadi Köprüsü ve buna benzer 33 medeniyete ait 3.800 tescilli tarihî eserlerin olduğu, Müslümanlara, Yahudilere, Hristiyanlara ait ibadethanelerin olduğu, üç dinin yaşadığı, farklı dil ve renkte, mezhepte insanların binlerce yıl barış içinde yaşadıkları; Cahit Sıtkı Tarancı, Ali Emiri ve buna benzer binlerce şairin, düşünürün memleketi olan, taşların dile geldiği, on bin yıllık surlar ile zamana meydan okuyan, kültürü, sanatı ve yöresel yemekleri ile kendinden bahsettiren yürekli, cesur, delikanlı, misafirperver ve Selahaddin Eyyubi’nin torunlarının yaşadığı Diyarbakır milletvekiliyim.

Bu kadim şehrin vekili olmaktan, Türkiye vatandaşı olmaktan, Türkiye bayrağı altında dedelerimin şehadetlerini bilerek yaşamaktan onur, gurur ve şeref duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Diyarbakır tarihte hiçbir zaman işgale uğramamıştır. Dedelerim işgal edilemeyen bu toprakların anahtarlarını büyük onur ve şerefle İslam ordularına, halifeye teslim etmiştir.

AK PARTİ İktidarından önce, yolları, suları, tarımsal alanları olmayan; ekonomisi bitmiş, işsizlik oranı yüksek, yatırım yapılması düşünülmeyen bir il konumundaydı; AK PARTİ İktidarıyla birlikte on yıldır Diyarbakır, yüz yıldır alamadığı hizmetleri almıştır.

Diyarbakır’ın bir yıllık ihracat rakamlarının toplamı son kırk yıllık ihracat rakamlarına eşittir. Bölge, altıncı bölge ilan edilmiş, 200 yatırımcı organize yatırım için başvuruda bulunmuş, bunların yatırımdan faydalanmaları için ek olarak organize sanayi bölgesine 3.500 dönümlük arazi tahsis edilmiştir.

AK PARTİ İktidarında Diyarbakır kara yolları bütçesi… 2002-2012 yılları arasında 1 milyar TL harcayarak, belediyelerin bilerek yapmadığı yolları, bulvarları ve çevre düzenlemelerini biz yapmaktayız. Karadeniz kuzey-güney aksı yolları yapılmakta ve Diyarbakır’dan Trabzon’a duble yol ve otoban yapılarak on üç saatlik yol beş saate indirilmektedir.

Diyarbakır’da toplamda üç baraj yapılmakta olup Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından 2002-2012 tarihleri arasında 1 milyar 350 TL sulama ve kamulaştırma projeleri ile birlikte 6 milyar TL’lik para harcanmıştır ve harcanmaya devam edilmektedir.  Bu projeler bittiğinde sadece Diyarbakır’da yaklaşık 500 bin hektar arazi sulama alanına geçecek ve 500 bin insanımız tarım alanlarında çalışacaktır. Diyarbakır dışarıdan işçi ithal edecektir. Aynı zamanda, ilçelerde kurulan HES ile elektrik üretimi yapılmaya geçilmiştir.

Mevcut havaalanının güney kısmında uluslararası hizmet verecek 5 milyon yolcu/yıl kapasiteli, 86.800 metrekare, iç ve dış hatlara hizmet veren bir terminal binası yapıyoruz. Bu alana gümrük müdürlüğünün kurulması da sağlanarak direkt uçuşların yapılması gerçekleşmiş olacak.

Diyarbakır’ın tüm ilçelerinde spor merkezleri, kapalı spor salonları, futbol sahaları yaptık. Diyarbakır merkezde 33 bin kişilik olimpiyat stadı için arazi tahsisi yapıldı, yakın zamanda temel atma töreni yapılacak.

Kentsel dönüşüm başlatılmış, modern yapılara insanlarımız taşınmaya başlamıştır. Dicle Vadisi Projesi için ilgili bakanlıklarca kamulaştırma başlatılmıştır.

AK PARTİ İktidarı döneminde, on yılda Diyarbakır’da 1.500’ün üzerinde tesis ve projeler açılmış, bu projelerin toplam maliyeti 3 milyarı geçmiştir. Orta Doğu’ya hitap eden sağlık merkezleri kurulmuş,  600 yataklı hastane için de kamulaştırma başlatılmıştır.

Tarihî eserlerimiz tadilat edilmekte; Artuklu Sarayı, Beşinci Haremi Şerif, Ulu Cami, Eğil’de bulunan Peygamberler Türbesi tadilatı yapılmıştır.

1,5 milyonluk nüfusuyla Diyarbakır 5 milyon nüfusa hitap etmektedir. Dicle Üniversitesinin yanı sıra adını tarihimize altın harflerle yazdırmış olan “Kudüs işgal altındayken ben nasıl saraylarda yaşarım?” diyerek Kudüs’ü fethedene kadar çadırda yaşamış büyük komutan Selahattin Eyyubi’nin adıyla, sizlerin onayı ile kurulacak olan üniversite bölgeye yeni bir ruh katacak, adına yakışır birleştirici rolünü oynayacaktır. Sırada iki ayrı üniversiteye ait fakülteler ve üçüncü üniversite vardır.

Teröre en güzel cevap yatırım ve istihdamdır. Biz ülkeye sadece Diyarbakır’dan bakmıyoruz, biz vatanı sadece Diyarbakır’dan ibaret görmüyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CUMA İÇTEN (Devamla) - …biz, Edirne’den Hakkâri’ye, vatanın her karışında hak sahibi olarak gören her metrekaresini önemseyen bir anlayışa sahibiz. Birileri gibi küçük değil, büyük düşünüyoruz.

Barış, sevgi, kardeşlik ve hoşgörü şehrinden sizlere selam getirdik. Buradan da tüm Şehri Diyarbekir’de yaşayan hemşehrilerime selam söylüyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İçten.

Gündem dışı üçüncü söz, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin sorunlar hakkında söz isteyen Bolu Milletvekili Tanju Özcan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özcan.

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; her ne kadar gündem dışı sözü bugün Bolu Milletvekili Tanju Özcan olarak ben almış isem de konuşmayı Tanju Özcan olarak ben yapmayacağım. Bin üç yüz yirmi üç günden bu yana Silivri’de tutsak olarak tutulan İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Balbay’ın cezaevinden gönderdiği konuşma metnini vekâleten sizlerle paylaşmak için bugün buradayım. (CHP sıralarından alkışlar)

Başta Sayın Balbay ve Haberal olmak üzere, haksız şekilde, aylardır, yıllardır tutsak olarak tutulan yüzlerce vatansevere buradan selam olsun.

Konuşma metnini aynen sizlerle ve Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.

“Sayın Başkan, yüce Meclisin sayın milletvekilleri; sosyal güvenlik ve çalışma yaşamına ilişkin sorunlar konusundaki görüşlerimi dile getirmek üzere Silivri’den söz almış bulunuyorum.

İnsanın dört temel hakkı vardır: Yaşama, barınma, sağlık ve eğitim. İş kazalarındaki olumsuz tablo da dikkate alındığında, bu dört temel hakkın tümü çalışma yaşamı ve sosyal güvenlikle ilgilidir. Hükûmet bu konulardaki yasal düzenlemeleri sürekli olarak ‘Ben yaptım, oldu.’ mantığıyla Meclisten geçirmektedir. Ne yazık ki bu düzenlemelerin büyük çoğunluğu çalışanların aleyhine, sosyal haklarını kısıtlayıcı niteliktedir. Yakın geçmişteki, hava yolu çalışanlarına grev yasağı getirilmesine ilişkin yasa değişikliği ilk akla gelen örneklerdendir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin, çalışma yaşamını çok yakından ilgilendiren, toplu sözleşme ve iş yeri örgütlenmesiyle ilgili son değişiklik hazırlığı yeni bir huzursuzluğa ve belirsizliğe neden olmuştur. Unutulmamalıdır ki iş barışı iç barış kadar önemlidir. Gelinen noktada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının adını ‘çatışma ve sosyal gerginlik bakanlığı’ olarak değiştirmek hiç de abartı olmayacaktır. Yeri geldiğinde  ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’ diyen siyasi iktidar, konu işçilerin, memurların hakkı olunca şunu uygulamaktadır: ‘Çalışanı ez ki sermayeyle ilişkilerin bozulmasın.’

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin kamu çalışanları arasında uyguladığı ayrımcılık da genel tutumun tipik bir örneğidir. Bu anlamda, cezaevlerinde görev yapan infaz koruma memurlarının durumunu Meclis kürsüsünden dile getirmek istiyorum.

Her şeyden önce, sosyal devlet ilkesini benimsemiş ülkelerde örneğine rastlanmayan, çalışanlar arasında çok ciddi bir dengesizlik yaratan sözleşmeli personel uygulaması infaz koruma memurları için de ciddi bir sorundur. İnfaz koruma memurları uygulamada güvenlik personeli, bordroda ise idari çalışan durumundadır. Bu nedenle de mesleki yıpranma payı verilmemektedir. Güvenlik sağlamayı gerektiren benzer mesleklere yıpranma payı veren Hükûmet, infaz koruma memurlarını bu hakkın dışında tutmaktadır. Çalıştığı kurumdan içeri girerken cep telefonu dâhil dışarıyla bağlantılı her şeyini kurum içinde bırakan, günde ortalama bin kapı açıp kapatan, her türlü insanla muhatap olan infaz koruma memurları kendilerini şöyle tanımlamaktadır: ‘Otuz beş yıla hükümlü, bordrolu mahkûmlar.’ Her gün defalarca radyasyon etkisi altında kalan infaz koruma memurları emeklilik sonrasında bu durumun da etkisiyle beklemedikleri hastalıklarla karşı karşıya kalmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de cezaevine giren bir kişinin cezaevinden çıktıktan sonra yeniden içeri girme oranı, uygarlık düzeyinde yaşadığımız ülkelerin neredeyse tamamından daha yüksektir. Bunun bir nedeni de insanlar cezaevinde iken onları topluma kazandırma çalışmalarının yetersizliğidir. Mesleki sorunları çözülmeyen infaz koruma memurlarının bu konuda işlev üstlenmesi kabul edersiniz ki çok zordur. Kaldı ki, bu konuda Adalet Bakanlığının da ilgili bakanlıklarla koordinasyon kurarak sistemli bir çalışma içinde olduğunu söylemek oldukça güçtür.

Devletin, işini severek yapmasını sağlayacağı her çalışan, barış içinde bir çalışma yaşamı, tıkır tıkır işleyen bir devlet, zamanında tamamlanmış projeler, devletle barışık bir toplum olarak geri dönecektir. Hükûmeti, çalışma yaşamına bu gözle bakmaya davet ediyorum.

Silivri’den, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay.” (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş milletvekillerine İç Tüzük 60 gereği bir dakika söz vereceğim.

Sayın Oğan…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, 18 Ekim Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 21’inci yıl dönümüne, PKK’lı teröristlerin Iğdır’ın Karakoyunlu ilçesinin Bulakbaşı köyünde 6 öğretmeni kaçırması olayına ilişkin açıklaması

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 18 Ekim 2012; dost ve kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, “Bir millet, iki devlet” olarak tarif ettiğimiz Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 21’inci yıl dönümü. Dolayısıyla da şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına Azerbaycan’ın bağımsızlığının 21’inci yıl dönümünü kutluyorum.

Bir husus daha var, onu da dikkatlerinize arz etmek istiyorum: Dün, Iğdır’ın Karakoyunlu ilçesinin Bulakbaşı köyüne PKK’lı teröristler saldırdı ve 6 öğretmenimizi kaçırdı. Öğrencilerimizin, muhtarımızın ve Bulakbaşı köylülerimizin teröristlere karşı koyması neticesinde PKK’lı teröristler 6 öğretmenimizi geri serbest bırakmak zorunda kaldı. Kendilerini öğretmenlerimizin yanında siper eden Bulakbaşı köylülerimize huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum ve bu örnek davranışın bütün memleketimizde gösterilmesini buradan da dilediğimi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğan.

Sayın Öğüt…

2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ankara-İstanbul arası TEM otoyolunun sürekli tadilatta olduğuna ve bu duruma bir an önce çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye’de ulaşımın can damarlarından Ankara-İstanbul arası TEM otoyolu, yapıldığı günden beri sürekli tadilattadır. Böylesine önemli bir güzergâhta trafik en az 6-7 kere tek şeride düşmekte ve sürücüleri tehlikeye atmaktadır. Özellikle yıllardan beri yolun İzmit bölümünde asfalt ve yenileme çalışmaları düzenli aralıklarla sürmektedir. Bu yolun asfalt yenileme çalışmaları neden sürekli devam etmektedir? Türkiye’nin en önemli ana arterlerinden olan Ankara-İstanbul TEM otoyolu için, sürekli yenileme yapmak yerine neden daha dayanıklı ve uzun ömürlü bir malzeme tercih edilmemektedir? Harcanan paranın, yolda boşa giden akaryakıtın ve zamanın millî servete zarar verdiği aşikârdır. Bu yola bir an önce kesin bir çözüm bulunması gerektiğine inanıyorum.

Haydarpaşa-Ankara demir yolunun iptali vatandaşlarımızı çaresiz tek kara yoluna mahkûm etmiştir. Vatandaşlarımız zorunlu olarak bu yolu kullanmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Yeniçeri…

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türkiye’de bir yandan yoksulluk, diğer yandan yolsuzluk ve zamların vatandaşın belini büktüğüne ve Hükûmetin tutumuna ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün dünyada Yoksullukla Mücadele Günü olarak bir gün kutlanıyor. Türkiye’de bir yandan yoksulluk, diğer yandan yolsuzluk ve zamlar vatandaşın belini bükmüş durumdadır. Son yapılan zamlar vatandaşın yaşam kalitesini daha da düşürmüştür. Doğal gaza, elektriğe, akaryakıta yapılan zam, dar ve sabit gelirli vatandaşların bütçelerini altüst etmiştir. 2013 kışında vatandaşı kar soğuğundan daha fazla AKP’nin zam ve vergi soğuğu üşütmektedir. Akaryakıta zam, gerçekte hayatın her alanına yapılan zamdır. Bugün Türkiye, dünyanın en pahalı etini yiyen, en yüksek vergisini ödeyen ve en pahalı akaryakıtını tüketen bir ülkedir. Bu rağmen zam ve vergi sağanağının önü bir türlü alınamamaktadır. Mevcut İktidarın üretim-tüketim dengesini kurmak gibi, gelir-gider makasını kapatmak gibi bir sorunu yoktur. İthalat-ihracat, yatırım-tasarruf dengesi diye bir gerçekten İktidarın haberi dahi bulunmamaktadır. İktidar sıcak para, kaynağı bilinmeyen milliyetsiz para ve cari açık güzellemeleriyle vatandaşlarına ve yandaşlarına Lale Devri’ni yaşatmaktadır. AKP İktidarı Türkiye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Özcan…

4.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu ilinin Dörtdivan ilçesindeki Orman İşletme Müdürlüğünün 2003 yılından bu yana kapalı olduğuna, mahkeme kararına rağmen kapatılan 24 orman işletmesinden 13’ünün neden hâlen açılmadığını ve orman köylüsünün sorunlarını çözecek bir yasal düzenlemenin bu dönem Meclise getirilip getirilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Bolu ili Dörtdivan ilçesindeki Orman İşletme Müdürlüğü 2003 yılından bu yana hukuksuz olarak kapalı tutulmaktadır. 2003 yılında Dörtdivan Orman İşletme Müdürlüğümüz Türkiye genelindeki 24 orman işletme müdürlüğüyle birlikte kapatılmış, 2006 yılında Danıştayın bu idari işlemi iptal etmesine karşın aralarında Dörtdivan’ın da bulunduğu 24 işletmeden 13 tanesi henüz açılmamıştır.

Ben buradan sormak istiyorum: Açık bir mahkeme kararı olmasına rağmen, kapatılan 24 orman işletmesinden 11’i açılmasına rağmen, aralarında Dörtdivan Orman İşletme Müdürlüğünün de bulunduğu 13 orman işletme müdürlüğü neden açılmamaktadır? Bunun suç olduğu Sayın Başbakan ve bakanlar tarafından bilinmemekte midir? Bunun cevabını merak ediyorum.

Yine bu bağlamda, Hükûmetin, yıllardır ertelediği orman köylüsünün sorunlarına ilişkin yasal düzenlemeyi bu dönem Meclise getirip getirmeyeceğini de merak ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Sayın Eyidoğan

5.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, EKB belgesini almak için tek bir İnternet sitesinden işlem yapılabildiğine, sitenin kapasite yetersizliği nedeniyle sorunlar yaşandığına ve bu İnternet sitesinin neden iki yıldır düzeltilemediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bilindiği üzere, binalarda enerji kimlik yönetmeliği gereğince EKB belgesi alma zorunluluğu vardır. Tek bir İnternet sitesinden online olarak yapmak zorunda olduğunuz bu işlem, sitenin kapasite yetersizliği yüzünden, kısa sürede yapılacakken bir günden fazla sürmektedir. İki yıldır bu sorun düzeltilememiştir. İşlemlerin siteden gece geç saatlerde yapılması kurum tarafından tavsiye edilmektedir. Bir İnternet sitesi server sorunu iki yılda nasıl çözülemez? Ülkenin insanının emeğine ve zamanına gerçekten çok yazık oluyor. Bir EKB belgesi alma girişimiyle İnternet sitesi onlarca kez kilitlenebiliyor. Enerji Verimliliği Daire Başkanlığından neden bu İnternet sitesinin iki yıl boyunca düzeltilemediğinin ve bugüne kadar yapılan şikâyetlerin neden dikkate alınmadığının yanıtını istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.

Sayın Işık…

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 1 Ocak 2012 - 28 Ağustos 2012 tarihleri arasında zarar görmüş çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasında bazı sorunlarla karşılaşıldığına ve bu sorunların çözümünü talep ettiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, Bakanlar Kurulu kararıyla önce altmış, daha sonra da tüm illerimizi kapsayacak şekilde, doğal afetler nedeniyle 1 Ocak ve 28 Ağustos 2012 tarihleri arasında zarar görmüş çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle ilgili bir hak tanınmıştır. Ancak en son 24 Eylül 2012 tarihinde alınan Bakanlar Kurulu kararına göre 28 Eylül tarihine kadar başvuru şartı getirilmiştir. Gerek kararın tanıtılması, duyurulması gerekse birçok çiftçimizin bu süreyi doğru anlamda değerlendirememesi nedeniyle bugün Türkiye genelinde birçok çiftçi bu haktan fiilen yararlanamamakta ve uygulamada çok ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır.

Buradan Hükûmetin değerli kabine üyelerine seslenmek istiyorum: Siz gerçekten çiftçinin borcunu ertelemek ve katkıda bulunmak istiyorsanız, uygulamada yaratacağı sorunlarla beraber bunu düşünmek zorundasınız. Bugün çiftçilerin içinde bulunduğu sorunların çözümünü talep ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Canalioğlu…

7.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Afyonkarahisar’daki patlamada şehit olan 25 asker için yapılan “doğal afet şehidi” tanımının çok yakışıksız olduğuna ve bunun düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Afyonkarahisar’daki patlamada -biri de Trabzonlu olan- 25 şehit asker evladımız için yapılan “Doğal afet şehidi” tanımı şehit ailelerini derinden yaralamış ve acılarına acı katmıştır. Evlatlarını askerlik gibi ulvi bir göreve yollarken eğlenceler tertip eden, dualarla uğurlayan ailelerimizin çocuklarını teslim ettikleri karargâhlarda onların can güvenliğini sağlayamayanlar Allah indinde şehit sayılan evlatlarımıza “doğal afet şehidi” gibi bir rütbenin verilmesi çok anlamsız olmuş ve yakışık almamıştır. Şimdi de acılara acı katan böyle bir söylemin düzeltilmesine çalışılıyor. Hiç askerlik ocağında cephane patlaması doğal afet sayılır mı? Şehitlerimize bu unvan verilirken düşünülerek bu unvanın verilmesi ve yürekleri yakan bu unvanın düzeltilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Canalioğlu.

Sayın Ağbaba.

8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Cafana köyünün sorunlarına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Geçtiğimiz günlerde, Malatya’ya 17 kilometre uzaklıkta yedi yüz yıllık tarihi olan 180 haneli Cafana köyünü, Görgü köyünü ziyaret ettim. Köyün kanalizasyonu var, foseptik köyün merkezinde, foseptiği yetersiz ve köyün içine akıyor foseptik. Ankara yolundan geçerken bu köye geldiğinizi oluşan kokulardan anlıyorsunuz. Kanalizasyon kokusu maalesef köyü ve birçok çevreyi kaplamış durumda. Bundan dolayı oluşan pislikten ve sinekten çocuklar sabaha kadar uyuyamıyor, çocuklar hasta oluyor. Köyde bulunan okula yedi köyün çocuğu geliyor ve su maalesef günde bir buçuk saat akıyor ve çocuklar ellerini yıkayamıyor, hasta oluyor. Şu anda Cafana köyü salgın hastalıkla karşı karşıya. Köyde otuz beş ev icralık, köyün devletle ilişkisi köye gelen icra kağıtları, şu anda siyasetçiyle ilişkisi ise seçim zamanı. Cafanalılar diyorlar ki: “Sizde hiç vicdan yok mu ülkeyi yönetenler?” Ve yine diyorlar ki: “Oyumuz size haram olsun.”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Kurt.

9.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’in Mihalgazi ilçesinin Alpagut beldesinde yaşanan hortum felaketi nedeniyle zarara uğrayan çiftçilerin bu zararlarının giderilmesini dilediğine ilişkin açıklaması

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ramazan Bayramı’ndan bir hafta kadar önce Eskişehir’in Mihalgazi ilçesine bağlı Alpagut beldesinde bir hortum felaketi oldu ve temel gelirleri tarım olan köylülerin tüm ürünleri telef oldu. Ancak buna karşı ne özel idare ne belediye ne de Hükûmet tarafından hiçbir yardım, hiçbir destek sağlanmadı. Bunun bilinmesini ve bir an önce bu Alpagutluların zararının giderilmesi için çaba gösterilmesini diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.

Sayın Çelik…

10.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, cezaevlerinde siyasal olduğu kadar insani bir krizin de yaşandığına dikkat çekmek istediğine, otuz yedi gündür süren süresiz dönüşümsüz açlık grevinde hayati riskin söz konusu olduğuna ve Meclisin bu konuya el atması gerektiğine ilişkin açıklaması

DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 126 bin hükümlü ve tutuklunun yaşadığı cezaevlerinde siyasal olduğu kadar insani bir krizin de yaşandığını öncelikle dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yüzlerce siyasi tutsak, iki temel taleplerinin karşılanması hâlinde Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümünün mümkün olabileceğine vurgu yapmak adına otuz yedi gün önce başlattıkları süresiz dönüşümsüz açlık grevindeler. Süresiz dönüşümsüz açlık grevinin hayati riski artık söz konusu ve geriye dönülmez noktada ölümcül bir tarihe de işaret etmektedir. Bu açıdan, öncelikle demokratik kamuoyunun dikkatine, sonrasında da Meclisin bu konuya el atması yönlü ricalarımı iletmek için söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Dora…

11.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, ilköğretim 10’uncu sınıfta okutulan tarih dersi kitabında Süryaniler ve Ermenilerle ilgili kısmın insan haklarına aykırı bir dille yazıldığına ve bunun çıkarılması için insan haklarına duyarlı herkesi göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

EROL DORA (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İlköğretim 10’uncu sınıfında okutulan ders kitabının Süryaniler ve Ermenilerle ilgili kısmı açık ve net bir şekilde insan haklarına aykırı bir dille yazılmıştır. Kitabın içinde nefret söylemini barındıran, Süryanileri ve Ermenileri karalayan düşünceler içermektedir. Nefret söylemi herkesi ilgilendiren bir meseledir. Nefret söylemi içeren bu müfredat sadece Süryanileri ve Ermenileri değil, bütün insanlığı ilgilendirmektedir. Vatandaşlarımız arasındaki ilişkileri zedeleyen bu müfredatın tarih kitaplarından çıkarılması için insan haklarına duyarlı, demokratik düşünceye sahip, evrensel düşünceleri benimseyen, başta milletvekillerimiz olmak üzere herkesi göreve çağırıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Son olarak Sayın Ediboğlu…

12.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinin Bağlar Mahallesi’nde Mehmet Kılıç adlı vatandaşla Suriyeli muhalifler arasında yaşanan ve adliyeye intikal eden olay hakkında İçişleri Bakanlığından açıklama istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün sabaha karşı, Hatay Reyhanlı ilçesinde, Bağlar Mahallesi’nde Mehmet Kılıç isimli şahsın evini basan, çok sayıda araçla oraya gelip basan Suriyeli muhalifler, oradaki Suriyeliyi rejim yanlısı olduğu gerekçesiyle kaçırıyorlar. Ardından, o 2 Suriyeli vatandaşı ağırlayan, evinde konuk eden Mehmet Kılıç isimli vatandaş yakınlarıyla birlikte, Suriyeli sığınmacıların da kaldığı, orada kiraladığı evleri basarak, onların eşlerini ve çocuklarını rehin alarak o 2 kişiyi geri getirmesini talep ediyor. Birkaç saat sonra o 2 kişi serbest bırakılıyor. Olay adliyeye intikal etti, İçişleri Bakanlığından bu konuda açıklama bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ediboğlu.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, Afyonkarahisar ilinde mermer ve doğal taş üretiminde, işlenmesinde ve mermer kaynaklarının verimli kullanılmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/379)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Afyonkarahisar ilinde mermer ve doğal taş üretiminde, işlenmesinde ve mermer kaynaklarının verimli kullanılmasında yaşanan sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi, destekleme yolarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasa'mızın 98'inci, İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Kemalettin Yılmaz                       (Afyonkarahisar)

2) Muharrem Varlı                          (Adana)

3) Mehmet Şandır                            (Mersin)

4) Oktay Vural                                (İzmir)

5) Hasan Hüseyin Türkoğlu            (Osmaniye)

6) Ali Öz                                         (Mersin)

7) Koray Aydın                               (Trabzon)

8) Enver Erdem                               (Elâzığ)

9) Emin Çınar                                  (Kastamonu)

10) Alim Işık                                   (Kütahya)

11) Mehmet Erdoğan                       (Muğla)

12) Yusuf Halaçoğlu                       (Kayseri)

13) Ruhsar Demirel                         (Eskişehir)

14) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

15) Lütfü Türkkan                           (Kocaeli)

16) Mesut Dedeoğlu                        (Kahramanmaraş)

17) Ali Halaman                              (Adana)

18) Seyfettin Yılmaz                        (Adana)

19) Mehmet Günal                          (Antalya)

20) Reşat Doğru                              (Tokat)

21) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

22) Sümer Oral                                (Manisa)

Gerekçe

Dünyanın en zengin doğal taş rezervlerinin bulunduğu Alp kuşağında yer alan ülkemiz, renk ve mineral çeşitliliğine sahip mermerler açısından çok büyük bir potansiyele sahiptir. Marmara ve Ege bölgesi başta olmak üzere, Trakya'dan Doğu Anadolu'ya kadar tüm coğrafi bölgelerde 589 milyon m3 görünür, 1.545 milyar m3 muhtemel ve 3.027 milyar m3 mümkün rezerv olmak üzere toplam 5.161 milyar m3 mermer rezervi bulunmaktadır. Dünya mermer piyasası yıllık 15 milyar dolarlık bir pazar oluşturmaktadır. Ancak bir mermer cenneti olan ülkemiz bu pastadan potansiyeli ölçüsünde pay alamamaktadır. Afyonkarahisar, ülkemizde en yoğun üretim yapılan il olmakla birlikte, henüz mevcut potansiyelin çok küçük bir dilimi  değerlendirilebilmektedir. Rezerv dağılımı içinde Afyon'un payı yüzde 12,2 civarındadır. Toplam mermer rezervi 600 milyon m3 olarak tahmin edilen Afyonkarahisar'da yıllık üretim kapasitesi 6,9 milyon m3 civarında olmakla birlikte, mermer çıkarılması ve işlenmesi sürecinde yüzde 30'lara varan kayıplar oluşmaktadır. 200'ün üzerinde fabrika-atölye bulunan Afyonkarahisar’da mermerin ihracatında sürekli bir artış trendi olmasına rağmen; Afyonkarahisar’da direkt olarak 4100 kişinin, ülkemizde 100.000 kişinin doğrudan, 2.000.000 kişinin ise dolaylı olarak istihdam edildiği sektörün gelişebilmesi için;

• Mermer sektörüyle ilgili dış ticaret şirketlerinin kurulması,

• Mermer sektörüne yönelik mali kontrol ve fiyat politikası tekrar gözden geçirilmesi,

• Mermer ocakları ve mermer fabrikaları modern teknolojiden maksimum seviyede yararlandırılması,

• Mermerciliğin önünde büyük sorunlar yaratan mevzuatın acilen yeniden düzenlenmesi,

• İstihdamı ve mermer üretimini artırabilmek için öncelikle uygulanan yüksek kredi filiz oranlarının düşürülmesi ve kredilerin sağlıklı hale sokulması,

• Ocak ve fabrikaların bilimsel, tekniğe dayalı olarak profesyonel ekipler tarafından oluşturulması, üniversite-sanayi iş birliği yapılması gerekmektedir.

Afyonkarahisar'daki mermer ve doğal taş üretiminde ve ihracatında yaşanan sorunların ve çözüm yollarının tespiti için gerekli altyapılar ve bununla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması, fizibilite ve araştırma raporlarının oluşturulabilmesi sorunların ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98’inci ve TBMM iç tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ederim.

2.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün ve 31 milletvekilinin, çek mağduru durumuna düşen esnaf ve tüccarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 98, içtüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereği, 2003 yılından beri yürürlükte olan mevzuat nedeniyle çek mağduru durumuna düşmüş esnaf ve tüccarlarımızın bu mağduriyetlerinin giderilmesi için, alınması gereken önlemlerin tespiti ve bu mağduriyetten etkilenen ailelerin düştüğü olumsuz durumların belirlenmesi ve çözüm yollarının araştırılması amacıyla bir meclis araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

1) Sinan Aydın Aygün                    (Ankara)

2) Veli Ağbaba                                                (Malatya)

3) Ali Sarıbaş                                 (Çanakkale)

4) Celal Dinçer                                (İstanbul)

5) Bülent Tezcan                              (Aydın)

6) Ramazan Kerim Özkan               (Burdur)

7) Mustafa Serdar Soydan               (Çanakkale)

8) Haydar Akar                               (Kocaeli)

9) Bülent Kuşoğlu                           (Ankara)

10) Sakine Öz                                  (Manisa)

11) Mahmut Tanal                           (İstanbul)

12) İzzet Çetin                                 (Ankara)

13) Mehmet Ali Ediboğlu                (Hatay)

14) Erdal Aksünger                         (İzmir)

15) Hurşit Güneş                             (Kocaeli)

16) Süleyman Çelebi                       (İstanbul)

17) Mevlüt Dudu                             (Hatay)

18) Refik Eryılmaz                          (Hatay)

19) Ali Özgündüz                            (İstanbul)

20) Ömer Süha Aldan                     (Muğla)

21) Kemal Ekinci                             (Bursa)

22) Malik Ecder Özdemir                (Sivas)

23) Adnan Keskin                           (Denizli)

24) Uğur Bayraktutan                      (Artvin)

25) Gürkut Acar                              (Antalya)

26) Arif Bulut                                  (Antalya)

27) Emine Ülker Tarhan                  (Ankara)

28) Ahmet Toptaş                            (Afyonkarahisar)

29) Ayşe Nedret Akova                  (Balıkesir)

30) Haluk Eyidoğan                        (İstanbul)

31) Sedef Küçük                             (İstanbul)

32) Kadir Gökmen Öğüt                                 (İstanbul)

Gerekçe:

Karşılıksız çek keşide etmek fiili, 2003 yılından itibaren adli para cezasını gerektiren bir suç olarak kabul edilmiş ve hâlen yürürlükte bulunan 5941 sayılı çek kanununda da adli para cezası ve güvenlik tedbiri yaptırımlarını gerektiren bir suç olarak düzenlenmiştir.

2008 yılından itibaren ortaya çıkan global krizin ülkemizi de olumsuz etkilemesi sonucunda, bir çok tüccar ve esnafımız ödeme sıkıntısı içine düşmüştür. Kanunun uygulanmasından ötürü bu kişiler, aynı zamanda çek mağduru olarak adlandırılmaktadır.

2011 yılı rakamlarına göre;

Yerel mahkemelerde çek nedeniyle 405.704 davanın açılmış olduğu,

53.544 çek dosyasının Yargıtay'da karara bağlanmak üzere beklediği,

163.621 dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında incelendiği bilinmektedir.

Mahkûm olduğu adli para cezası nedeniyle devlete olan borcunu ödeyemediği için hâlen binlerce kişi cezaevlerinde yatmakta olup, iş imkânlarını ve borç ödeme kabiliyetlerini kaybeden bu kişiler nedeniyle binlerce aile de mağdur edilmiş bulunmaktadır.

Bu mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla, 5941 sayılı kanunda değişiklik yapılması için 23.09.2011 tarihinde TBMM Başkanlığına kanun teklifi vermiş olmama rağmen, bu konuda hükûmet herhangi bir girişimde bulunmamıştır.

Bu nedenle; kanunun uygulanmasından ötürü hâlen cezaevlerinde hapis yatan kaç kişinin bulunduğunun tespiti, çek mağduriyeti nedeniyle ekonomik sebeplerden dolayı kaç ailenin boşanmak suretiyle aile birliğinin parçalandığının öğrenilmesi, bu yüzden parçalanan ailelerin çocuklarından kaçının suça karışmak zorunda bırakıldığının tespiti amacıyla gerekli araştırmaların yapılması zorunluluk hâline gelmiştir.

Tüm bu incelemelerin yapılarak rapora bağlanması ve böylece Hükûmetin görev ve sorumluluğunun gereğini yapması, bu konuda ihmal ve sorumluluğa yol açan sebeplerin ve alınması gereken önlemlerle birlikte mevzuatta yapılabilecek değişikliklerin tespiti sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır.

3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 33 milletvekilinin, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullananlara karşı kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımı nedenleri ile düşünce ve ifade özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının korunmasıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Demokratik bir toplumun temel değerlerinden bir tanesi de toplantı ve gösteri hakkıdır. Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin 11 ve Anayasamızın 34. Maddesinde de tanımlanan bu hak çerçevesinde, her insan önceden izin almaksızın, barışçıl bir şekilde toplantı ve gösteri hakkını kullanarak, fikirlerini ifade etme, kamu yönetimine yönelik eleştirilerini söyleme ve toplumsal sorunlara yönelik rahatsızlığını ifşa etme hakkına sahiptir. Bu hak ile demokratik bir toplumda kamuoyunun denetimi görevi yerine getirildiği gibi, açık bir toplumda kamu yönetimine yönelik hoşnutsuzlukların da toplumla paylaşılması garanti altına alınmıştır.

Anayasamızın 2. Maddesi çerçevesinde demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye'nin kamu düzeninin unsurlarından olan toplantı ve gösteri hakkının korunması, bu hakkın kullanılmasının uygulamada zorlaştırılmaması, bu hakkı kullananlara herhangi bir tecavüzün ortaya çıkmaması, kamu düzeninin de korunması anlamına gelmektedir. Kamu düzenini korumakla yükümlü olan kamu görevlilerin de buna hassasiyet göstermesi beklenir.

Bu kapsamda, 11 Kasım 2011 tarihinde Van'da içinde bulundukları koşulları kamu görevlilerine anlatmak isteyen vatandaşlara karşı orantısız şiddet uygulanmış, temel haklarını kullanmaları engellenmiştir. Daha önce de, 19 Ekim 2011 tarihinde Ankara'da terörü protesto etmek isteyen Gaziler, 12 Ekim 2011 tarihinde bir üniversitenin açılış töreninde hükümeti protesto etmek isteyen öğrenciler, 5 Eylül 2011 tarihinde Gerze'de köylüler, Erzurum ve Hopa'da yaşananların dışında farklı zamanlarda yaşanan sayısız olayda işçiler, sivil toplum üyeleri hatta avukatlar orantısız şiddete maruz kalmış, haklarını Kullanmaları bu yolla engellenmiştir.

12 Ekim 2011 tarihinde açıklanan AB İlerleme Raporu'nda da bu konuya yer verilmekte, orantısız güç kullanımının devam ettiği belirtilerek, bunun da bir hak ihlali olduğu ortaya konulmaktadır. Şüphesiz bu hak ihlalinin giderilmesi ülkemizdeki demokrasi standardının da yükselmesi anlamına gelecektir.

Bu nedenlerle, kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanım sebeplerinin bulunması, kolluk kuvvetlerini orantısız güç kullanmaya sevk eden her türlü kurum içi ve kurum dışı nedenin araştırılması, vatandaşların temel haklarından düşünce ve ifade özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının korunmasının garanti altına alınması, buna ilişkin sorunların tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca, bir meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

1) Umut Oran                                                  (İstanbul)

2) Ramazan Kerim Özkan                               (Burdur)

3) Faik Tunay                                                  (İstanbul)

4) Mehmet Ali Ediboğlu                                  (Hatay)

5) Mahmut Tanal                                             (İstanbul)

6) Veli Ağbaba                                                                (Malatya)

7) Ali Demirçalı                               (Adana)

8) Muharrem Işık                            (Erzincan)

9) Ömer Süha Aldan                       (Muğla)

10) Turgut Dibek                             (Kırklareli)

11) Namık Havutça                         (Balıkesir)

12) İlhan Demiröz                           (Bursa)

13) Bülent Tezcan                            (Aydın)

14) Mustafa Serdar Soydan             (Çanakkale)

15) Sakine Öz                                  (Manisa)

16) Erdal Aksünger                         (İzmir)

17) Ali Sarıbaş                                                (Çanakkale)

18) Hurşit Güneş                             (Kocaeli)

19) Haydar Akar                             (Kocaeli)

20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu             (İstanbul)

21) Mehmet Volkan Canalioğlu      (Trabzon)

22) İhsan Özkes                              (İstanbul)

23) Sena Kaleli                                (Bursa)

24) Ali Özgündüz                            (İstanbul)

25) Ahmet İhsan Kalkavan              (Samsun)

26) Aylin Nazlıaka                          (Ankara)

27) Gürkut Acar                              (Antalya)

28) Ahmet Toptaş                            (Afyonkarahisar)

29) Ayşe Nedret Akova                  (Balıkesir)

30) Haluk Eyidoğan                        (İstanbul)

31) Sedef Küçük                             (İstanbul)

32) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

33) Candan Yüceer                          (Tekirdağ)

34) Recep Gürkan                           (Edirne)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, 3/2/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşlarının Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün vasiyetine aykırılıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        18/10/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 18.10.2012 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        Emine Ülker Tarhan

                                                                                                                  Ankara

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları tarafından, 03.02.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün vasiyetine aykırılıkların araştırılarak alınması gereken önemlerin belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (242 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 18.10.2012 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grubu önerisinin lehine Ankara Milletvekili Levent Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada görüşeceğimiz Meclis araştırması önergemiz, esasında tüm milletvekillerimizin oy birliğiyle kabul etmesi gereken bir önerge. Cumhuriyetimizi kuran ve bu yüce Meclisi kurup bizlere de  içinde bulunma fırsatı sunan Büyük Atatürk’ün devlete bağışladığı Atatürk Orman Çiftliğinin, şu ana kadar hibe dışında kullanım tasarruflarının saptanması ve bundan sonra yapılacak düzenlemelere ilişkin bu önergeye bütün arkadaşlarımızın, Atatürk’ü seven herkesin oy vereceğini ve bu önergenin kabul edileceğini umuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolar, siyasal alanda kazandıkları başarıları sürekli hâle getirecek ekonomik modelin gerekliliğini her defasında dillendirmişlerdir. Bir yandan modern siyasal kurumlar hayata geçirilirken, diğer yandan bu siyasal kurumları besleyecek ekonomik model olarak kırsal ve kentsel alanda sanayileşme ön plana çıkartılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, hem kent ve hem kır yaşamında sanayileşmeye dayalı bir kalkınma modelini ön plana çıkartan bir modeli öngörmüştür. Atatürk Orman Çiftliği Projesi de Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma politikasının hem mekânsal hem de hukuki bir görünümüdür.

Atatürk Orman Çiftliği, 5 Mayıs 1925 tarihinde, Ankara’da, önce 20 bin dekar, sonra yeni arazilerin satın alınmasıyla 55.470 dekarlık arazi üzerine, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulur.

Çiftliğin kuruluş amaçları, hububat cinslerinin ıslahı için İç Anadolu Bölgesi koşullarına uygun yeni türlerin araştırılması, hayvancılığın geliştirilmesi, elde edilen tarım ürünlerinin işlenmesi, bilimsel yöntemlerle ağaçlandırma çalışmalarının yapılması, makineli tarıma geçiş ve Ankara halkının gezeceği, eğleneceği sosyal, kültürel alanların oluşturulmasıdır.

İlk dönemlerde adı “Orman Çiftliği” ve “Gazi Çiftliği” olan Atatürk Orman Çiftliği arazisinin bir bölümü ilk kuruluş sırasında bataklıktır. Önemli bir bölümü tarıma elverişli olmayacak kadar tuzludur, azot ve fosfat açısından çok yetersizdir. Ancak, yapılan gayretli ve bilimsel çalışmalarla alanın önemli bir bölümü tarıma elverişli bir duruma getirilir.

Atatürk, kurduğu bütün çiftliklerini, bu arada, kurduğu Atatürk Orman Çiftliğini, kuruluş amaçları çerçevesinde yönetilmesi umuduyla, 11 ve 13 Haziran 1937 tarihli iki yazısıyla hazineye bağışlar. Bağıştan sonra, 1 Ocak 1938 günlü, 3308 sayılı Yasa ile kurulan Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu bütün taşınmazları devralır, Orman Çiftliği “Gazi Orman Çiftliği” olur.

Atatürk’ün bağışladığı çiftlikler bu statülerini yalnızca on bir yıl sürdürebilir. Çiftliğin özelliği dikkate alınarak 24 Mart 1950 tarihinde “Atatürk Orman Çiftliği” adı altında Tarım Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip bir kuruluş oluşturulur. Çiftliğin korunmasına yönelik yasa maddelerine rağmen çiftlik arazisi sonraki yıllarda pek çok kamu ve özel kuruluşun iştahını kabartır, Ankara’nın büyümesiyle birlikte kentin yoğunlaşan altyapı gereksinmesi ve rant baskıları çiftliği olumsuz yönde etkiler. Bu arazi talepleri sonucu, –dikkatle dinlemenizi isterim sayın milletvekilleri- kurulduğunda 55.470 dekar olan Atatürk Orman Çiftliği arazisi günümüzde 33.487 dekara inmiştir. Bu arazi geçtiğimiz yıllar içerisinde yasa ile, devir ya da satış yoluyla arazi varlığının yaklaşık yüzde 42’sini kaybetmiştir. Buna, kiraya verilen alanlardaki amaç dışı kullanımlar da eklenince bu oran yüzde 50’ye çıkmaktadır.

Atatürk Orman Çiftliği daha sonra 1992 yılında doğal ve tarihî sit alanı ilan edilmiş ve buna ilave olarak da birinci derece sit alanı olarak ilan  edilmiştir. Ama bu kararlar bile Atatürk Orman Çiftliği arazisinin bütünlüğünü korumaya yetmemiştir. Buralarda yaşanan arazi kaybı çiftlik arazisinde mülkiyet sorunlarını da doğurmuştur. Arazi bütünlüğünü yitiren Atatürk Orman Çiftliği 2007’de kabul edilen planlarla da tamamen yok edilmek istenmektedir. Hem kentsel rantın hem de büyüyen kentin baskısı altında kalan Çiftliğin mekânsal ve tarihsel dokusu zedelenmektedir.

İçinden geçtiğimiz bu dönemde Atatürk Orman Çiftliği arazisinin geleceği, yerel yönetimlerin borcu borçla kapattıkları küresel ekonominin dengelerine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin hukuk dışı planlama ve yönetim anlayışına terk edilmiştir. En son olarak, Orman Genel Müdürlüğü, mülkiyetinde bulunan Atatürk Orman Çiftliği Gazi Tesisleri alanını birinci derece doğal ve tarihî sit alanı koruma alanından çıkarttırarak üçüncü derece doğal ve sit alanı olarak tescil edilmesini istemiştir. Bunun üzerine Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca 10 Ağustos 2011 tarihli kararla 46 hektarlık alan, birinci derece sit alanından üçüncü derece sit alanına düşürülmüştür. Yine, Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu Yenimahalle ilçesinde birinci derece doğal ve tarihî sit alanı içerisinde yer alan, mülkiyeti Atatürk Orman Çiftliği ve Ankara Büyükşehir Belediyesine ait yaklaşık 7 hektarlık alanı birinci dereceden üçüncü derece sit alanına tekrar düşürmüştür. Bu alan, 24 Şubat 2012 tarihinde Orman Genel Müdürlüğü Gazi Tesisleri alanının Başbakanlık hizmet binası yapılmak üzere TOKİ’ye devredilmesiyle ayrı bir hukuki boyut kazanmıştır ve Orman Genel Müdürlüğü ve TOKİ arasında imzalanan anlaşma gereğince buraya Başbakanlık hizmet binası yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, şu gördüğünüz fotoğraf nisan ayında çekilmiştir. İşaret ettiğim yerde hiçbir yapılaşma ve yapılan herhangi bir tasarruf bulunmamaktadır ama tam beş ay sonra, gördüğünüz gibi, şu alanda Başbakanlık sarayının inşaatının temelleri yükselmiştir. Yine geçtiğimiz günlerde çektiğimiz fotoğraflarda da görüyorsunuz, Atatürk Orman Çiftliğinin tam kalbinde Başbakanlık sarayı yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık sarayının yapıldığına dair şu ana kadar basında herhangi bir bilgilendirme notu duydunuz mu? Bu alan tam Atatürk Orman Çiftliğinin ciğeri olarak bilinen bir yerde bulunmakta ve halktan kaçırılarak bir inşa yapılmaktadır. 10 metrekarelik bir binanın dahi temel atma törenini cafcaflı törenlerle yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli bir kurumu olan Başbakanlık binasının temel atma töreninin yapılmayışına niçin gerek duydunuz? Niçin bu tören yapılmamıştır, ne gizlenmiştir halktan…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz temel atma töreni yapmıyoruz, açılış yapıyoruz.

LEVENT GÖK (Devamla) – …ve bu yer seçilirken Atatürk Orman Çiftliği niçin seçilmiştir? Görüldüğü gibi, Atatürk’ün mirası bizzat Başbakanlık tarafından ve ciddi oranda tahrip ve yağma edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Atatürk vasiyetnamesinde “Tasarrufum altındaki bu çiftlikleri bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşlarıyla beraber hazineye emanet ediyorum.” demiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün hazineye yaptığı bağış konusu arazi, Mustafa Kemal Atatürk’ün bağış senedinde yer alan iradesi ve buyruğu yönünde kullanılabilir. Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk Orman Çiftliğini bir tarım işletmesi olarak bir bütün içinde kullanılmak üzere hazineye bağışlamıştır. Bu yüzden Atatürk Orman Çiftliği bağış senedi gereği modern bir tarım işletmesi olarak Ankara kentine dönük, onun ihtiyaçlarını karşılamak üzere ancak kullanılabilir. Hazine, bu Çiftliğin bu niteliğini bozacak yasal ya da idari tasarruflar yapamaz. Çiftlik, ancak tarımsal sanayi, tarım ürünleri üretimi odaklı olarak kullanılabilir. Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı bağışı ancak bu şartlarla kullanabiliriz. Anayasal olarak korunan bu hak, mülkiyet ve miras haklarının devamı ve gereğidir. Devlet ve özel kişiler için kurulmuş ve bu şekilde korunan koruma kurallarına herhâlde Mustafa Kemal Atatürk de dâhil edilmelidir. Yasa koyucu Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili olarak 5669 sayılı Kanun’da olduğu gibi Atatürk Orman Çiftliğinin ancak yönetimini belirleyebilir. Bunun dışında başka bir seçeneği yapma şansı bulunmamaktadır. Sivil toplum örgütleri, Atatürk Orman Çiftliğinin kültürel peyzaj alanı ve ayrıca dünya miras listesine dâhil olması yönünde başvurularda bulunmuşlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ümüze sahip çıkıp çıkmayacağımızı birazdan burada yapılacak konuşmalar ve oylamalarla bir kez daha kanıtlayacağız. Sizlerden fazla bir şey istemiyoruz, Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi rızasıyla bağışladığı ve devlete bağışladığı ve tarımsal amaç kullanılmasıyla ilgili bıraktığı arazinin bugüne kadar olan hibe dışı kullanımların tespiti ve bundan sonra alınacak sağlıklı düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

Bu önergeyle Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun bütün arkadaşlarına bir kez daha sahip çıkacak kararlılığı gösterecek yürekli milletvekillerini bu Meclis çatısı altında görmek istiyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Aleyhine, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; usulen aleyhte denildi ama ben üzerinde konuşacağım çünkü İç Tüzük’ümüzün bir ayıbı bu; iki lehte, iki aleyhte. Niye üzerinde konuşma olmasın?

Burada, aslında sözlerime başlarken diyecektim ki Atatürk Orman Çiftliği AKP’nin çiftliği midir? Fakat bir araştırdım, AKP’den önce çiftlik hâline getirilmiş yani Atatürk Orman Çiftliği kurulduktan sonra, vasiyetle de hazineye geçtikten sonra, gelen her hükûmet Çiftliği çiftlik olarak kullanmış hakikaten. Başlamışlar…

VELİ AĞBABA (Malatya) – En çok da AKP’nin çiftliği oldu ama bu dönemde.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, kim ne kadar pay almış, ona biraz değineceğim. 38-50 yılları arasında başlanıyor, o dönemde başlanıyor çiftliğin arazilerine el konulmaya. Sonra 76 yılında ve en son 94 yılında özelleştirmenin acımasız müdahalesi var. Sümerbank gidiyor, Tekel Genel Müdürlüğü, Zirai Donatım Kurumu gidiyor. Bu kuruluşlar ve arazileri satışa çıkarılıyor. Ama yakın zamana geldiğimizde, 2005 yılında, bütün bunların toplamı kadarını da AKP Hükûmeti yapıyor. Yani bütün o döneme ilişkin yapılanların… Her ne kadar sit alanı durumuna getirilse de bakıyoruz ki o kadarına müdahale eden bir Hükûmetle karşı karşıyayız.

Şimdi, burada, bir mirasyedi zihniyeti var yani Ankara gibi bir bozkırda yemyeşil geniş bir alan. Buna TEMA Vakfından, tarihî, kültür, üretim açısından zaman birçok yönleriyle önemini, bir şehrin açısından değil Türkiye açısından önemli bir Atatürk Orman Çiftliğinde, değişimler hep halka sorulmadan yapılmış ve sit alanı ilan edildikten sonra sit, olmuş TOKİ’nin transit alanı. Hakikaten, TOKİ imparatorluğu ayrı bir olay. Ama “sit” denince TOKİ için “transit” anlamına geliyor. Ne sınır tanıyor ne imar tanıyor ne vasiyet tanıyor ne hazine tanıyor ne planlama tanıyor. TOKİ, buldozer gibi girdiği yere her şeyi yapıyor. Yani, mimar mühendis odaları bu konuda duyarlılık çağrısı yapmış, imza kampanyaları açmış, diğer kurumlar dava açmış, TEMA ağaçlarla ilgili bir sürü çalışma yapmış.

Ve “Köylü milletin efendisidir.” sözü döne dolaşa “TOKİ milletin patronudur.” sözüyle özdeşleşmeye başlamış. Burada, bu kadar şey yapıldıktan sonra, eh Başbakan da bir “küçük Beyaz Saray” yapacakmış, yapabilir. Ankara’ya da bir soralım mı, halka bir soralım mı, burada yaşayan insanlara? Yok.

Ama Atatürk Orman Çiftliğinde daha farklı şeyler de var. Bunun araştırılmasında yarar yok mu arkadaşlar? Var. Bunun doğru dürüst planlanmasında yarar yok mu? Var. E, Meclis de yakından bağlantılı bir kuruluş olduğuna göre, Meclisin bu kararı verip bununla ilgili bir araştırma yapmasında yarar var mı? Var. E, o zaman biz de grup olarak böyle bir araştırma açılmasından yana oluruz. Niye karşısında olalım ki? Yeşilliğe, çevreye, doğaya, üretime, ekolojiye, bilmem neye ilişkin ne varsa, bizim açımızdan desteklenmesi gereken bir yaklaşımdır.

Kala kala, bakıyorsunuz, işte metropol kentlerde “yeşillik” adına mezarlıklar kalmış veya askerî birliklerin olduğu yerler kalmış; bir de Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği kalmış. E onları da kaldırırsanız tam bir ören yere döner. Bu açıdan, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği bu araştırma önergesiyle ilgili olarak düşüncemiz, bunun gerçekten araştırılmasında yarar olduğu konusundadır.

Ben burada çok fazla detaya, kentsel yenileme hukukuna, oradaki hayvanat bahçesinin durumuna falan filan girmeye gerek duymuyorum çünkü eğer bir araştırma olacaksa bunların bütünü üzerinden yapılır ve sağlıklı bir sonuca gidilir.

Değerli milletvekilleri, ben bir iki noktada dikkatinizi çekmek istiyorum. Biliyor musunuz, şu an 53 cezaevinde 423 kişi açlık grevinde otuz yedinci günde ve Türk Tabipleri Birliği bu açlık grevindekilerle ilgili kritik eşiğin aşıldığını söylüyor.

Şimdi, 423 kişinin bu açlık grevi, yine tarihimizin en kitlesel açlık grevi, sınırsız ve 1980 yılından bu yana 144 kişi açlık grevlerinde yaşamını yitirmiş ve bu açlık grevi giderek yaygınlaşıyor. Dün de Mardin Cezaevinde kalan Şırnak Milletvekilimiz -ki Mecliste olması gereken milletvekilimiz- dayanışma amaçlı olarak açlık grevine başlamıştır. Düşünebiliyor musunuz, Meclisin bir üyesi 15 Ekim tarihi itibarıyla açlık grevine başlamıştır. Bu Meclisin bir İnsan Hakları Komisyonu yok mu arkadaşlar? Yani illa size mektup mu gelsin, talep mi gelsin? Yani gazeteler size resen hareket etme imkânı vermiyor mu? Bir komisyon üyesi dahi vicdanının sesini yükselterek bunu bir talep hâline getirip pekâlâ cezaevlerinin birkaçında -önemli olanlarda- Türk Tabipleri Birliği uzmanlarını da yanına alarak bir görüşme yapabilir, “Niçin açlık grevindesiniz?” diye sorabilir, sorduğu zaman da cevabını alır, çok net.

Ne diyor açlık grevindekiler? “Bir, tecrit kalksın; iki, ana dilde savunma ve eğitim olsun; üç, müzakereler başlasın.” diyor. Şimdi, bu üç tane, olabilirliği olan, meşruiyeti olan bu taleplerle ilgili, zindanlarda açlık grevine bedenini yatırmaktan başka imkânı olmayan bu tutukluların sesini eğer bu Meclis 21’inci yüzyılda duymuyorsa bir insanlık ayıbıyla karşı karşıyayız.

Sayın Başbakan diyor ki: “Eğer kan duracaksa İmralı’yla gidilir görüşülür.” Git görüş kardeşim, seni tutan mı var? Allah aşkına, engelleyen mi var? “Gitme, görüşme.” diyen mi var? Bu konu da çok net bir durum. Bu taleplerin, bu yaşanan gerginliğin, bu çatışmaların, bütün bunların aşılması için bir görüşme, bir diyalog, bir müzakere sürecinin yaşanması gerekiyor.

Bugün, iki hafta, üç hafta önce yapılan rutin Ankara görüşmeleri bazı gazetelerde manşet ve Mecliste grubu olan bir partinin normal diyalogları, normal görüşmeleri, normal bazı sıkıntıları paylaşmaları, “Süreci yumuşatmak için bir kapı aralar mıyız, bu çatışmalar dursun, bu gerilim dursun, yeni bir açılım imkânı, yeni bir görüşme imkânı mümkün mü?” gibi haklı görüşmelerin, haklı zeminlerde, Meclis Başkanlığında veya Köşk’te yapılan görüşmelerin elbette yapılmasından daha doğru bir şey yoktur ama bunlara doğru anlam yüklemek, doğru yönlendirmek, doğru görmek gerekir. Biz kendi açımızdan normal bir görüşme olarak gördük ve kamuoyuna açıklamadık, açıklanan konularda açıklama gereği duymadık arkadaşlar.

Bazı şeyler var ki gerçekten bunu Cumhurbaşkanıyla, Meclis Başkanıyla görüşüyorsunuz, görüşürsünüz, diğer partilerle görüşüyoruz, iktidar partisiyle de görüşeceğiz, konuşacağız, ana muhalefetle de görüşüyoruz. İnşallah, bir gün, MHP’yle de daha rahat konuşuruz, görüşürüz; o noktada da görüşebilir noktaya geliriz. Yeter ki bu ülkede sorunun çözümünü, siyasetin irade koyarak Mecliste yapmasını sağlayalım. Ben, bu anlamda, bu görüşmelerin çok gerekli olduğunu, yapılması gerektiğini söylüyorum.

Yine, son söz olarak, Halkların Demokratik Kongresinin partileşerek Halkların Demokratik Partisinin kuruluşunu buradan selamlıyorum ve Türkiye’nin 81 ilinde en kısa sürede örgütlenerek siyasal yaşama yeni bir adım, yeni bir nefes, yeni bir soluk, yeni bir ses, yeni ve çözümlerin adresi olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Önerinin lehine Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinde ortaya koyduğu amaç, gerçekten önemli ve değerli. Atatürk’ün vasiyetine ve hazineye hibe ettiği gayrimenkullerin amaç dışı kullanılmasıyla ilgili düzenlemelerin tamamının araştırılması için bir komisyon kurulmasını talep ediyor. Bu talebe Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak saygıyla yaklaşmak gerekiyor gerçekten.

Cumhuriyetimizin kurucusu, burada görev yaptığımız bu Meclisin banisi, kurucusu Büyük Atatürk’ün bize vasiyetleri var, bize bıraktığı mirası var ama bunların da ötesinde emaneti var. Zaten konuşmalarında, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili yaptığı konuşmasında 6’ncı ayın 11’i 1937 tarihinde şöyle söylüyor: “Tasarrufum altındaki bu çiftlikleri bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşlarıyla beraber hazineye emanet ediyorum.”

Değerli arkadaşlar, mirasa mirasyedilik yapılır, vasiyete saygısızlık yapılır ama emanete hıyanet yapılır. Bugün, Atatürk’ün emanetine, zannediyorum, yalnız bu iktidar değil, birçok iktidar ihanet etmiştir; amaç dışı kullanım anlamında söylüyorum. Bu sebeple, yapılan bu yanlışların araştırılması bir vefa borcumuzdur, Atatürk’e karşı saygımızın bir gereğidir. Onun için, bu komisyonu böyle, sıradan bir talep, zaman öldürmek için bir İç Tüzük imkânı, fırsatı, bir muhalefet atraksiyonu olarak değerlendirmemenizi ben size âcizane tavsiye ederim. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Genel Kurul bazen de doğru işler yapabilmeyi başarmalıdır.

Bazı konuları kendi aramızdaki çekişmelerin dışında tutmamız gerekiyor; mesela, bunlardan biri Atatürk. Büyük Atatürk’le ilgili konuları biz, şu partinin, bu partinin meselesi olarak görmeden, bir ortak paydamız olarak değerlendirmeliyiz ve nezaketle konuya ve birbirimize saygıyla yaklaşmamız gerekir. Bana göre, bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu bu öneri bu kapsam ve bu anlamda değerlendirilmeli ve her şeyin önünde tutularak aynen Meclisimizin Kültür ve Sanat Komisyonu gibi bir Atatürk komisyonu, Atatürk’ün vasiyetine, mirasına, emanetine yapılan yanlışları ve bu yanlışların sonuçlarını tespit etmek için bir komisyon, hatta üç aylık görevli de değil, sürekliliği olan bir komisyon kurulması bence çok anlamlı, bize yakışır, bu döneme yakışır bir karar olacaktır.

Bunu arz ediyorum ama ne yazık ki izlediğim kadarıyla, kırmızı koltuklara ve dinlemeyen insanlara konuşuyoruz maalesef. Kime şikâyet edeceğimizi de bilemiyorum tabii. Bizi izleyen vatandaşlarımıza buradan, Meclisten de manzaralar sunayım böylelikle. Çok önem verdiğimiz, değer verdiğimiz bir konuda bir talebimizi kırmızı koltukların duymayan kulaklarına, görmeyen gözlerine konuşuyoruz.

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Biz dinliyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dinleyenlere saygılar sunuyorum tabii, Sayın Domaç.

Değerli arkadaşlar, bu anlamda, orman yüksek mühendisi bir arkadaşınız olarak da bir hususta dikkatinizi çekmek istiyorum. Aslında, Sayın Gök’ün iyi hazırlanmış bir konuşmayla dile getirdiği hadise, gerçekten vahamet düzeyinde, yani emanete hıyanet düzeyinde.

Değerli arkadaşlar, Ankara’mız başkentimiz, Ankara 5 milyon nüfusuyla göz bebeğimiz ama bozkırda kurulmuş, sarıların arasında kaybolmuş, binaların arasında kaybolmuş, zevksiz görüntülü bir şehir. Yurt dışını gezen, büyük şehirleri gören insanlarımız vardır. Bir şehrin büyük şehir olabilmesi için anlatılır, mimarlar, şehir mimarları, planlamacıları anlatırlar, derler ki: “O şehrin bir ormanının olması lazım, bir kent ormanının olması lazım.” Şimdi, yirmi yılı geçkin süredir şehrimizi yöneten Adalet ve Kalkınma Partili Sayın Büyükşehir Belediye Başkanına duyurulur: Bu şehre bir kent ormanı gerekli, bunu yapmadan bu şehri büyük şehir, bu şehri başkent yapabilmek, kaliteli bir başkent yapabilmek çok mümkün değil. Bir de, bir suyunun olması lazım, bir akarsuyunun olması lazım. Ankara’mız maalesef her ikisinden de yoksun. Şimdi, yeşil alan yapabileceğimiz, orman yapabileceğimiz, efendim, kent ormanı yapabileceğimiz alanlarımız var, onları da böyle, çok basit amaçlar uğruna heba ediyoruz. Bunlardan biri Atatürk Orman Çiftliği içerisindeki Orman Genel Müdürlüğü kampüsüdür.

Sayın Genel Müdürüm burada, beni izliyorlar. Gerçekten ormancılar açısından ama tüm ormancılar açısından, yalnız orman mühendisleri değil, tüm ormancılar açısından Orman Genel Müdürlüğünün Çiftlikteki kampüsü özel anlamları olan, değerli bir yerdir. Yani “Kıblemiz, kutsal mekânımız” falan deyip farklı anlamlar yüklemek istemiyorum ama Çiftlik bizim için, ormancılar için hayatımızın büyük kısmını geçirdiğimiz bu mesleğin böyle değerli bir alanıdır. Buranın terk edilmiş olmasını hiçbir ormancı hiçbir sebeple, hiçbir gerekçeyle içine sindiremez. Ben Sayın Kahveci’nin de bunu içine sindirebildiğini -altında imzasının olduğunu biliyorum ama- zannetmiyorum. Uykularına geçtiğini, çocuklarının veya ormancı dostlarının bu hesabı ondan soracağını, rüyalarında soracağını biliyorum çünkü o Çiftlik bizim için çok değerli. Gençliğimiz orada geçti, “çocukluğumuz” demeyeyim ama ormancılıktaki çocukluğumuz orada geçti, ihtiyarlığımız, emekliliğimiz orada geçti ama şimdi orayı terk ediyoruz arkadaşlar. Buna hakkınız yok. Ankara’nın her yerinde Başbakanlık binası yapacağımız veya başka amaçlar için kullanacağımız çok önemli, değerli araziler bulunabilir ama ormancıların elinden Atatürk’ün emaneti olan, o Çiftliğin bir parçası olan o 460 dönümlük alanın alınması doğru olmamıştır, bu iktidara yakışmamıştır arkadaşlar. Bu iktidar, ormancılar nezdinde dünyanın en güzel şeylerini de yapsa bu eyleminden dolayı mahkûm edilecektir, hayırla yâd edilmeyecektir; bunu bilmenizi istiyorum. Ormancıların elinden Çiftlik kampüsünü almanızı ormancılar affetmeyecektir; bunu bilmenizi istiyorum.

Şimdi, orada 40-50 dönümü böyle yerin dibine girecek şekilde kazdınız, çok sayıda ağaç kestiniz. 2.500-3 bin adet ağaç kesildiği söyleniyor. Yazık, değerli arkadaşlar. Ormanları korumak… Yani Türkiye'nin başkenti Ankara’da -yeşile hasret, sarının mahkûmu olmuş Ankaralılar olarak- yeşili kesmenin, ağacı kesmenin bence hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Kabul edebilmemiz mümkün değil. Bütün ormancılar canhıraş çığlıklarla itiraz ediyorlar, platformlar kuruluyor. Efendim, mitingler yapılıyor, bildiriler yayımlanıyor ama “Biz yaptık, oldu.” diyorsunuz. Yani size halk gerekmiyor, size insanların talepleri, çığlıkları önemli değil, duymuyorsunuz. Hâlbuki burası ormancılar için önemli. Burası böyle arazi değil, burası arsa değil, burası öyle bina yapılacak yer değil; burası ormancılar açısından kutsal.

Bir sözüm de burayı birinci derece doğal sit alanından üçüncü derece sit alanına çıkartan Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna. Değerli arkadaşlar, bu insanları biz mahkûm edeceğiz. Mahkemelere verildi. Yaptıkları yanlış, verdikleri rapor doğru değil. Sayın Kahveci de bilir, bu alandaki araziler, orası Orman Genel Müdürlüğü olmadan önce de ağaçlıktı. Altmış yaşındaki sedir ağacını nasıl yok sayabilirsiniz? “Bu ağaçlar insan eliyle dikildiği için bunların yeri sit alanı değildir.” diyen bu Kurulu huzurunuzda şiddetle kınıyorum. Yani siyasete alet olmanın en böyle çarpık örneği budur. Siyaset istedi diye ilmini kötüye kullananları, kanaatini satanları, vicdanlarını satanları millet huzurunda kınıyorum.

Dolayısıyla bu komisyonun kurulmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar.)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

Aleyhine Karabük Milletvekili Osman Kahveci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Atatürk Orman Çiftliğinde Atatürk’ün vasiyetine ve hibe amacına aykırı düzenlemelerin tespiti ve yapılması mümkün düzeltmelerin saptanabilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın kuruluş gününü de kutluyorum.

Sayın milletvekilleri, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün milletimize armağan ettiği en önemli yerlerden birisi de Atatürk Orman Çiftliğidir. Atatürk, 1925 yılının ilkbaharında ülkenin tanınmış tarımcılarını Köşk’e çağırtarak Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi bulmalarının emrini verir. Uzmanlar birçok alternatifler sunduklarında O, bugünkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret eder. Ankara’nın kenarında hem batak hem çorak olan bu yerin ıslah edilerek çiftlik yapılmasını emreder. Atatürk, ağaç bile yetişmeyen bu yerde Türkiye tarımına modern bir çiftlik kazandırmak istemiş, Gazi Orman Çiftliğini kurmak üzere derhâl çalışmalara başlama emrini vermiştir. Bunun üzerine, ilk önce 20 bin dönüm arazi Merhum Abidin Paşa'nın eşi Faika Hanım'dan satın alınmış, daha sonra, Etimesgut, Balgat, Çakırlar, Güvercinlik, Macun, Tahar ve Yağmur Baba çiftlikleri de satın alınmıştı. Bu şekilde, büyük ve modern bir tarım işletmesi için yeterli genişliğe ulaşan bir arazi varlığı üzerinde Gazi Orman Çiftliği kurulmuş olur.

Atatürk bu şekilde hem modern tarım tekniklerinin ilk örneklerini Türkiye tarımına hediye etmek hem de Ankara halkının tek mesire yerine olan ihtiyacını karşılamayı amaçlamıştı. Kısaca, Atatürk, tarımsal faaliyetlerde öncü olarak tarımsal yatırım yapan müteşebbislere tarımın fiilen kârlı bir iş olduğunu göstermek gayesi ile Çiftliği kurmuştur. Bu gaye ile Çiftlik, tüm halka uygulamalı örnekler teşkil etmiştir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, tamamını kendi parasıyla aldığı bu Çiftliği 1925-37 yılları arasında bizzat kendisi yönetmiştir. Çok sevdiği bu yeri 1937 tarihinde hazineye, dolayısıyla da millete hediye etmiş ve Gazi Orman Çiftliği 1938 yılında Devlet Ziraat İşletmesi Kurumuna bağlanmıştır. 1950 tarihine kadar on iki yıl bu statüde işletilen çiftlik 1/3/1950 tarihinde Devlet Üretme Çiftlikleri bünyesine alınmıştır. Bundan kısa bir süre sonra da Atatürk’ün vasiyeti doğrultusunda 24/3/1950 tarihinde çıkartılan 5659 sayılı Kanun’la Atatürk Orman Çiftliği bugünkü hüviyetine kavuşmuştur. Atatürk Orman Çiftliği yine 2/6/1992 günü ve 2436 sayılı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Kararı’yla doğal ve tarihî sit alanı ilan edilmiştir.

Atatürk Orman Çiftliği bugünkü hâliyle gıda, tarım, çevre, eğitim ve kültürel alanlarda faaliyet göstermektedir. 5659 sayılı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu’na 5524 sayılı Kanun ile eklenen ilk 1’inci maddenin son fıkrası, Atatürk Orman Çiftliği arazileri üzerinde ticari, sanayi ve konut amaçlı yapılaşma yapılmayacağı hükmünü getirmiştir. 1/10.000 ölçekli Atatürk Orman Çiftliği alanları, nâzım imar planı ve birinci derecede doğal sit ve tarihî sit alanı, koruma amaçlı nâzım imar planı ve bu plana dayalı olarak hazırlanan alt ölçekli planlar, bahse konu hükümlerine uygun olup Atatürk Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 02/07/2010 tarihinde 5213 sayılı Karar ile onaylanmıştır. Onaylanan bu Karar, ticari, sanayi ve konut amaçlı hiçbir yapılaşmaya izin vermemektedir.

Atatürk Orman Çiftliğinin kuruluşundaki arazisi 55.538 dekardır. Çiftliğin arazi kayıpları olarak, 1939 yılından 1994 yılına kadar arazinin yüzde 40’ı çeşitli şekillerde satılmak suretiyle kaybedilmiştir. Bunların başında, 10 bin dekarlık arazi Millî Savunma Bakanlığına, 12 bin dekarlık arazi de hazine, Makina Kimya ve Türk Hava Kurumu gibi çeşitli kurumlara satılmıştır.

Önergede konu olan alan da 1957 yılında Orman Genel Müdürlüğüne satılmış ve Orman Genel Müdürlüğünün mülkü olan arazidir. Bu alan, 1992 yılında Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından birinci derecede doğal sit alanı ilan edilmiştir ancak OGM’nin tapulu arazisi olan bu alan sit kararından önce yerleşime açılmış, birçok hizmet binası ve tesisler inşa edilmiştir. Bu süre içerisinde bitkilendirilmek suretiyle, birçok kamu kurumu gibi, Orman Genel Müdürlüğü tarafından yeşil bir dokuya kavuşturulmuştur. Sahanın OGM’ye verilmesi esnasında boş ve çıplak olan bu yer, sonradan yapılan bitkilendirilmelerle yeşil bir dokuya kavuştuğu için doğal sit değil, suni bir yeşillenmiş alandır. Bu nedenle Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 2863 sayılı Koruma Kanunu’nda belirtilen “birinci derecede doğal sit” tanımına uymadığı belirtilmiş ve 1/10.000 ölçekli nâzım imar planında da kamu kullanım amacının sürdürülmesi için üçüncü derecede sit alanı ilan edilmiştir. Söz konusu yer, bir kamu kurumu olan -kamu tüzel kişiliğine sahip olan- Orman Genel Müdürlüğünün tapulu mülkü olup tasarruf yetkisi, kuruma aittir. Tüzel bir kişiliğe sahip olan Orman Genel Müdürlüğü, mülklerini bir başka kamu kurumuyla takas etme hakkına sahiptir. Bu çerçevede, Gazi yerleşkesindeki arazinin bir kısmı Başbakanlık hizmetlerinde kullanılmak üzere takas yapılmıştır. Bu yerin soru önergesinde ifade edildiği gibi, büyük bir alışveriş merkezi veya sağlık merkezi yapımı gibi özel kuruluşlara devri söz konusu değildir. Bu alan, Başbakanlık tarafından kamu hizmetinde kullanılacaktır.

Atatürk Orman Çiftliğinin diğer alanlarının da yeşillendirme çalışmaları devam etmektedir. 1925-2002 yılları arasında toplam 4.500 dekar alan ağaçlandırılırken, 2002-2012 yılları arasında -on yıl içerisinde- bunun 4 katı, 18.500 dekar arazi ağaçlandırılmıştır. Son on yılda ağaçlandırılan alan geçmiş yılların 4 katıdır.

Ağaçlandırma çalışmalarının yanı sıra, Atatürk Orman Çiftliğinde, Hayvanat Bahçesi alanını da kapsayacak şekilde toplam 3 bin dekarlık alanda park, orman ve rekreasyon alanı oluşturulmaktadır. Ayrıca da millî botanik bahçesinin de çalışmaları başlatılmış olup ilk etapta bin dekar alanda millî botanik bahçesi kurulma süreci başlamıştır. Bu proje kapsamında Türkiye’de yetişen binlerce bitki ve çiçek yer alacak, ayrıca aralarında tropikal bitkilerin de bulunacağı dünyaya özgün türler yetiştirilecektir. Millî botanik bahçesi kapılarını halka açacaktır. Her mevsim bitki türlerinin yetişebileceği alanların oluşturulması, nezih bir orman olarak halkımızın hizmetine sunulması planlanmaktadır.

Atatürk Orman Çiftliğinde, az önce Sayın Milletvekilimiz “Burada Başbakanlık temel atıyor, efendim, temelinde açılış yapmadı.” dedi. Evet, biz temellerde açılış yapmıyoruz, biz açılışı yapıyoruz; temel atma törenleri değil, açılış yapıyoruz. Söz konusu alan aslında hazineye dönüyor. Orman Genel Müdürlüğünün tüzel kişiliğinden, bu alan, tekrar hazineye dönüyor.

Bir başka… Evet, biz Atatürk’ün mirasına böyle sahip çıkıyoruz. Yıllardır çıplak, boş, çöp yığınları, efendim, moloz yığınları hâline gelmiş Atatürk Orman Çiftliği, usulüne uygun olarak, vasiyetine uygun olarak ağaçlandırılıyor, modern hâle getiriliyor ve botanik bahçesiyle birlikte, ilk defa, ülkemizde olmayan millî bir botanik bahçesi kurulma süreci yaşanıyor.

Evet, biz Atatürk’e sahip çıkıyoruz. Atatürk’e sahip çıkmak modern ve çağdaş, gelişmiş ve kalkınmış bir Türkiye’yle olur. İşte, biz bunu yapıyoruz. Bu nedenlerden dolayı önerinin aleyhine oy vereceğimizi bildiriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kahveci.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, tabii, birkaç ay önce, Ankara metrosuyla ilgili bir araştırma önerge verdik, onun üzerinde ben konuştum, AKP’den karşıma bir Rize milletvekili çıktı. Yani bu partinin Ankara milletvekilleri nerede acaba?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Eski Orman Genel Müdürü ya…

LEVENT GÖK (Ankara) – Atatürk Orman Çiftliğini konuşuyoruz, karşıma Karabük Milletvekili çıkıyor ve Orman Genel Müdürlüğü…

BÜLENT TURAN (İstanbul)- Ne alakası var, ben milletvekiliyim!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Salı pazarı mı burası Sayın Başkanım!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın, bir dakika, susun, susun.

Orman Genel Müdürlüğünün…

FAHRETTİN POYRAZ (Karabük) - Ne kadar ayıp bir şey, sen mi belirleyeceksin kimin konuşacağını ya! Ne kadar büyük saygısızlık.

LEVENT GÖK (Ankara) – …en büyük amacı, Türkiye’yi ormanlandırmaktır, ağaç dikmektir. Şimdi, ibretle izleyin bakalım, Sayın konuşmacının Genel Müdürlük yaptığı yerde, az önce Sayın Şandır’ın da söylediği gibi tam 3 bin ağaç katledilmiştir. Siz neyi savunuyorsunuz? Neyi savunuyorsunuz? Tam 3 bin ağaç! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Gök lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın, görüyor musunuz Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen, böyle bir usulümüz yok, sizi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, Atatürk orayı tarım olsun diye, hayvancılık olsun diye bağışlamıştır. Orası AKP’nin tapulu mülkü değildir.

BAŞKAN – Sayın Gök, böyle bir usulümüz yok, lütfen yerinize oturunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Levent Bey…

LEVENT GÖK (Ankara) - Ağabeyciğim, kalk konuş, niye konuşmuyorsun?

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Konuşurum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ankara milletvekillerinin yüzü yok çünkü bunları konuşmaya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Çıkın karşıma!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın Başkan lütfen müdahale eder misiniz?

BAŞKAN – Kayda geçmiştir söyledikleriniz.

Lütfen, böyle bir usul yok Sayın Gök, yerinize oturunuz.

Gruplar…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ankara metrosunu konuşuyorum, Rize milletvekili çıkıyor karşıma. Nerede sizin Ankara milletvekilleriniz? Nerede? Onlar biliyorlar tabi ondan!(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Size ne?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir şeyin altını çizmek istiyorum…

OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Kahveci…

Gruplar istediği milletvekillerini grup sözcüsü olarak çıkartabilirler, bunun içinde bir beis görülmeyecek diye düşünüyorum.

Buyurunuz, siz ne istemiştiniz?

OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Sayın Başkan, sataşma…

BAŞKAN – Yeterince bu konuyu siz söylediniz, Sayın Gök de söyledi. Siz yeterince de açıklık getirdiniz Sayın Kahveci.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben Atatürk’ün hibe ettiği yeri savunuyorum, siz onu, katlettiğiniz yeri savunuyorsunuz. Utanmadan karşımıza bir de Orman Genel Müdürlüğü yapmış bir arkadaş çıkıyor.

OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Ülkemizdeki orman ağaçlandırmasıyla ilgili açıklama yapmak istiyorum çünkü Sayın Vekilim sataşma yaptı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben bütün dönemler araştırılsın istiyorum, var mısınız? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN –  Tartışmayınız lütfen. Böyle bir usul yok sayın milletvekilleri.

Sayın Kahveci, buyurunuz, bir dakika süre veriyorum, ağaç konusunda açıklama yapınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Her yeri otobana çevirdi Büyükşehir Belediyesi.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dinle… Dinle…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- İstanbul Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili açıklaması

OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Sayın milletvekilleri; evet, ben geçmişte Orman Genel Müdürüydüm ve o teşkilatı yönetmekten de büyük bir onur duyuyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ağaçlandırarak başlayacaksınız, ağaçları katlederek değil Sayın Kahveci.

OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Ve Orman Genel Müdürlüğü olarak, Bakanlık olarak şu anda dünyada ağaç diken ilk üç ülkeden birisiyiz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunu kimse…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sen Çiftlikten bahset, Çiftlikten...

OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Türkiye'nin her yerinde… Evet, bir iki tane… Evet...

LEVENT GÖK (Ankara) – Şu alanın tamamında ağaçları yok ettiniz, ağaçları yok ettiniz. Sen orman, ağaç katlini savunuyorsun!

İZZET ÇETİN (Ankara) – Önce kestin, yok ettin…

BAŞKAN –  Lütfen… Lütfen…

OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Türkiye'de, dünyanın bütün ülkelerinde altyapı yapılırken bir doğal doku az veya çok tahrip olur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Atatürk’ün kemiklerini sızlatıyorsun! Nerede Atatürkçüler, nerede? Nerede Atatürkçüler?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sana mı kaldı Atatürkçü olmak? Sen kimsin? (CHP sıralarından gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Atatürk’ün hibe ettiği yeri katlediyorsunuz. 

OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Orman Genel Müdürlüğü dikti. Ağaç da keser, bu ormancılığın geleceği açısından da zorunludur.

Evet, 100 bin ağaç keserse Orman Genel Müdürlüğü, bunun her yıl en az 100 mislini diker. Onun için Orman Genel Müdürlüğü ağaç kesen değil, ağaçlandıran ve yeşillendiren bir genel müdürlüktür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu kesinlikle kabul etmemiz mümkün değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Neyi kabul edemiyorsun sen, neyi? Ağaçları katletmişsin sen orada, neyi savunuyorsun? Utanmadan savunuyorsun bir de!

OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Elbette ki, Türkiye'nin her yerinde, bütün dünya ülkelerinde bu böyledir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Bir yerden altyapı geçerken mecburen ağaçları…

LEVENT GÖK (Ankara) – Utanmadan savunuyorsun!

İZZET ÇETİN (Ankara) – Başkan…

BAŞKAN –  Sayın Kahveci, konu net olarak anlaşıldı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum, ben de söz istiyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN –  Lütfen Sayın Gök, konu kapanmıştır. Siz söylediniz söyleyeceğinizi, Sayın Kahveci de söyledi, konu netleşmiştir. Lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben de söz istiyorum efendim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- CHP Grubunun, 3/2/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşlarının Atatürk Orman Çiftliğinin yönetiminde Atatürk'ün vasiyetine aykırılıkların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 18/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN –  Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –  Alkış… Alkış…

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet size…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sen kimsin, sen kimsin ya? Terbiyesizlik yapma, terbiyesizlik yapma! Haddini bil, haddini!

BAŞKAN –  Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

Şimdi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Yanlış konuşuyorsunuz…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Terbiyesizlik yapma! Haddini bil, haddini!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Müzakereyi Meclis kürsüsünden yapıyoruz, karşılıklı konuşarak değil. Lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Niçin kabul etmiyorsunuz bunları, niçin kabul etmiyorsunuz? (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ara verin…

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya biz senin her dediğini yapmak zorunda mıyız?

LEVENT GÖK (Ankara) - Yapmak zorundasınız tabii.

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturunuz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Babanızın malı sanki Atatürk.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Şimdi, bazı komisyonlarda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Atatürk’ü kullandı, şovunu bitirdi.

LEVENT GÖK (Ankara) -  Evet, sizleri bütün millet izliyor, bütün millet izliyor.

FATİH ŞAHİN (Ankara) - Levent Bey, şovunu yaptın, yeter artık ya.

LEVENT GÖK (Ankara) - Ben şov mov yapmıyorum.

BAŞKAN – Adayları okuyorum:

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyelik için Çorum Milletvekili Cahit Bağcı aday gösterilmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – El kol hareketleri yapma orada!

LEVENT GÖK (Ankara) -  Ben el kol hareketi yapmıyorum, Atatürk’ü savunuyorum.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Seksen yıldan beri kullanıyorsunuz bunları, yeter!

LEVENT GÖK (Ankara) - Yazık günah, ağaç katliamı yapıldı, binlerce ağaç kesilmiş, nesini savunuyorsunuz orada?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Ara verin efendim, ara verin,  bu gürültüde müzakere yapılmaz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ara verin Başkanım.

LEVENT GÖK (Ankara) - Evet, gördük, Atatürkçülüğünüzü gördük. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sükûnete davet ediyorum.

2.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan üyelik için Adana Milletvekili Fatoş Gürkan aday gösterilmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyelik için Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar aday gösterilmiştir.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.34

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484)  (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümde yer alan maddelerinin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm geçici madde 1, 2, 3, 4, 5 ve 6 dâhil 61 ila 83’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal konuşacaktır.

                            

(x) 197 S. Sayılı Basmayazı 3/10/2012 tarihli 3’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Buyurunuz Sayın Günal, buyurunuz efendim.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı, maalesef, uzun süredir, yılbaşından bu yana bekleyen ve geçtiğimiz yasama dönemi sonunda da bir sürü tartıştığımız, herkesin çalışma hayatını ilgilendiren bu konu da baskılarına, tartışmalarına rağmen bugüne kaldı, hepimiz buna şahidiz. Tabii, o tepkiler dikkate alınmadı, birtakım istatistik tartışmaları, Çalışma Bakanlığının gecikmeleri… Sayın Bakan burada “İyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışıyorum.” dedi ama onlara gelen görüşler maalesef uzlaştırılarak ortak bir metin hâline getirilemediği için ve birtakım çekinceler nedeniyle bugüne kadar kaldı. Zaman zaman şunları duyuyoruz: Her kanun teklifi ve tasarısında iktidar mensubu arkadaşlarımız kolaycılığa kaçıyorlar “Efendim, muhalefet engelliyor, biz çıkaramıyoruz.” diye. E, tabii ki muhalefetin görevi -daha dün akşam Plan ve Bütçe Komisyonunda konuştuk- yanlış olursa bunu engellemektir Sayın Bakanım. Burada çünkü sorumluluğumuz bu, doğru dürüst bir yasama süreci yaşamamız gerekiyor. E, görevimiz o zaten, kamu adına burada denetim yapıyoruz yapabildiğimiz kadarıyla. AKP Hükûmetinin baskısına rağmen, her türlü medya üzerinden baskısına rağmen ve burada bize, yasamaya tahakküm etmesine rağmen sözümüzü duyurmaya çalışıyoruz. Tabii, burada, bunun ötesinde tartışılması gereken çok şey var.

Değerli arkadaşlar, son yıllarda bir sendikasızlaştırma söz konusu. Yani, rakamlara baktığımız zaman, örgütlenmeyi teşvik etmeyi bırakın, tam tersine, baskılayan, örgütsüz bir işçi… Aynı zamanda kamu çalışanlarında da aynı şeyler geçerli, maalesef bir baskıyla karşı karşıya. Rakamlara baktığımız zaman da bunları açıkça görebiliyoruz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bakıyoruz Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine, 16 milyona yakın ücretli ve yevmiyeli çalışan var, 12 milyon civarında da işçi olarak kayıtlı insan gözüküyor. Peki, sendikalara bakıyoruz: Örgütlü işçi sayısı, son rakamı Sayın Bakanımız daha net verebilir ama henüz 900 bini bulmadı galiba, 880 küsur bin diye son rakam vermişlerdi. Toplu sözleşme kapsamındaki de henüz 600 bini bulmadı, 580 bin civarında diye, daha en son verilen rakamlar bu civardaydı. Bakıyorsunuz, kamuda örgütlü olan çok daha az, belediyeler de dâhil 360 bin civarında. Belki daha da azaldı, bilmiyoruz şimdi, yazın farklı baskılar olduğu için. Belediyeler de şimdi kapanacak, onlar nereye gidecek, ne olacak? Yukarıda İçişleri Komisyonunda belediyelerle ilgili bir yeni süreç var. Daha büyük bir keşmekeş bizi bekliyor Sayın Bakanım, aynı zamanda sizi de bekliyor. Şimdi, bunlar nereye gidecek, ne olacak, aktarılacak mı? Daha önce, işte, özel idareden, belediyeden denilenlerin hepsi gitti birtakım kurumlara, şimdi onların da tekrar bu sonuçla karşılaşması kaçınılmaz görünüyor.

Ha, Sayın Bakan diyebilir ki: “Başka yerlerde de geriliyor.” Ama baktığımız zaman, OECD’deki gerileme çok cüzi miktarda, yüzde 10’luk bir düşüş varken bizde neredeyse yarı yarıya sendikalaşma oranında düşüş gözüküyor.

Tabii ki bunlar önemli ama gerçekten de değerli arkadaşlar, bu taşeronlaştırma süreci işçiler açısından çok önemli kayıplara yol açıyor. Kamudaki birçok iş de, belediyelerdeki de taşeronlaştırarak, birtakım yüklerden kaçınılarak dolaylı olarak gördürülmeye çalışılıyor. Bu da bir taraftan yandaş sendikaların ağırlık kazanmasına, öbür taraftan da hiç olmazsa hiç sendika yapmayalım diye sendikasızlaştırmaya yol açıyor.

Bu niye önemli? Bu sendika hakkı, temel hak ve ödevlerden, demokrasinin vazgeçilmezi olan insan haklarının da vazgeçilmezi olan, ILO sözleşmelerinde, Avrupa Konseyi Sosyal Şartı’nda ve bütün uluslararası sözleşmelerde garanti altına alınmış olan haklardır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu “sendikalaşma”, “örgütleşme” kavramının da bu çerçevede, uluslararası hukuk çerçevesinde ve temel hak olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Tabii ki aynı şeyi daha önce de yaşadık, memurların çalışma haklarıyla ilgili, toplu sözleşme haklarıyla ilgili burada kamu çalışanları sendikalarıyla ilgili kanunda da gördük. Maalesef, Anayasa değişikliğinde verilen sözler uzunca süre yerine gelmedi, gelirken de eksik bir şekilde, birtakım bazı sendikaları kayırmak amacıyla farklı mülahazalarla çıkarıldı ve eksik çıktı, grev hakkı olmayan bir şekilde bir sendika kuruluşu ortaya çıkmış oldu, bir hilkat garibesi şekilde.

Peki, neden örgütlenme önemli? Örgütlenmediği zaman siz onu istediğiniz ücretle gayrı meşru şekilde, illegal yollarla çalıştırıyorsunuz, yani hem çalışanın hakkı yenmiş oluyor hem onun üzerinden Sosyal Güvelik Kurumunun alacağı pirimler alınmamış oluyor, bir taraftan da çalışıp kayıtlı olanlardan, sendikasız olduğu zaman, onların hakkını savunacak bir kurum, maalesef kalmıyor.

Peki, bunların ücretlerine baktığımız zaman, haydi diyelim ki, sendikalı kısımda geldi çalışıyor, işçinin aldığı ücretlere baktığımız zaman, çalışanların aldığı ücretlere baktığımız zaman, az önce söylediğimiz temel hak ve ödevlerden, insan haklarından, maalesef, insanca bir seviyede yaşamaya yetecek şekilde gerekli ücretleri de alamadıklarını görüyoruz. Bu çerçevede, bu sendika kanununun bu kadar gecikmiş olmakla beraber bir an önce çıkması, o gecikmiş sözleşmelerin yapılabilmesi açısından bir aşama olmakla beraber bu eksiklikleri de içinde barındırdığını konuşmak zorundayız.

Birçok şey var. Geçtiğimiz süreç içerisinde, MHP Grubu adına burada konuşma yapan Sayın Kalaycı, kanunun geneli üzerine çok önemli bir şeyden bahsetti; Sayın Bakanım, bizim Başbakanlık bünyesindeki Kalkınma Ajansının duyurusundan bahsetti, ben de merak ettim, baktım, yani “Türkiye'de yatırım yapmak için on neden” diyor. Burada çok garip, ilginç bir şey var değerli arkadaşlar, yani “başarılı ekonomi, nüfus” diyor ama daha vahim olan bir şey var: 26 milyonu aşkın genç eğitimli ve motive, profesyonel -artan çalışan verimliliği- haftada “52.9 saat çalışma saati” demiş. Yani, bunu, biz, “Türkiye'nin iş gücünü pazarlama” anlamında “Ucuza iş gücümüz var.” diyerek ve “Çok çalışıyor, sesini çıkarmıyor.” diyerek, “yıllık ortalama 4,6 gün hastalık izniyle Avrupa’daki en uzun çalışma süreleri ve çalışan başına ortalama hastalık izninde en düşük oran” diyerek kendi kendimizi ihbar eder mahiyette reklam yapmışız yani “Bizim işçimiz sizden fazla bir şey istemez, gelin, burada iş kurun…” Şimdi, tabii ki yabancı yatırımcıyı teşvik edelim, bununla ilgili teşvikleri verelim. Yapacağımız ne? Primini gerekirse devlet ödesin, bir kısmını ödesin, ne bileyim, başka değişiklikler düşünülebilir ama şimdi buradakine baktığımız zaman, zaten işçiye bakış açımız, çalışana bakış açımız ortaya çıkmış oluyor yani o teşvikler bu şekliyle yapılmaz, belli şekillerde vergi indirimiyle, yatırım indirimiyle veya sosyal güvenlik primi üzerinden teşvik verilerek yapılması gerekir. Ama öyle bir hâle geldik ki tabii, bunu, biz, sanki pozitif bir şeymiş gibi web sitemize de koyup yayımlayabiliyoruz. Çok çarpıcı buldum, Sayın Bakanın da dikkatlerine sunuyorum, çalışanların haklarını koruması gereken bir bakanımız olarak.

Tabii, bu arada işçi emeklisinin, memur emeklisinin durumlarını söylemiyorum, sendikalaşma haklarını arkadaşlarım zaten söylediler ama dikkatimizi çeken bir şey bu maaşlarla da artık geçinemez hâle gelmiş olmaları. Son birkaç haftadır AKP Hükûmetinin bürokratları ve bakanları arasında bir “fren-gaz” tartışması var bildiğiniz gibi, kimileri frene basıyor kimileri gaza basıyor. Bütçe rakamları açıklandıkça da yeni zamlar kaçınılmaz hâle geliyor. Burada tartıştık, işçi sendikalarından önce memur sendikalarını konuştuk, onların zamlarını konuştuk. Nerede kaldı? 4+4’te kaldı. Peki, bir yılda doğal gaza ne kadar zam geldi biliyor musunuz geçtiğimiz yıldan bugüne? Yani yıllık baktığınız zaman, ekimde, tam yüzde 49, yani 4+4’ü mutlak rakam kabul etseniz bile 44 yapıyor, burası 49, yüzde 49. Yani elektriğe gelen zamlar, doğal gaza gelen zamlar bir defada yüzde 10-15 olarak geliyor. Maalesef vatandaş burada sıkıntıda. Onlar “fren-gaz” derken, ara gazında vatandaşlarımız boğuluyor. Önemli olan, frenden gazdan ziyade direksiyonla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Bakana, bu direksiyonun daha iyi dönmesi ve direksiyondaki boşlukların giderilmesi, çalışanların, emeklilerin, bu uluslararası sözleşmelerde de belirtilen insanca yaşama seviyesine ulaşabilecek bir maaş alması ve bunun temin edilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılmasında katkı sağlamasını istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Günal.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adını Muş Milletvekili Demir Çelik.(BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çelik.

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

197 sıra sayılı toplu iş ilişkileri kanununa ilişkin, grubumuz adına üçüncü bölüme ilişkin düşüncelerimi paylaşmak için huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz dünyasının giderek emek eksenli yeni değişimlere fırsat tanıdığı bir süreçten geçmekteyken, dünyanın değişen dinamiklerinin öncülüğü pozisyonunda bulunan emek hareketini ve emeği hesaba katmadan yarını öngörmek, planlamak çok olası değildir. Buna rağmen, yapılmak istenen kanun tasarısı, kamu çalışanları ve işçi sendikaları başta olmak üzere toplumun temel dinamiklerinden bağımsız ve onlara rağmen yapılmak istenen bir oldubittiye getirilerek, topluma âdeta giydirilmek istenen bir deli gömleğine benziyor. Biz ki 30 yılı aşkın bir süredir rahatsızlığını duyduğumuz antidemokratik, faşist diktatörlüğün ürünü ve eseri olan bir anayasayı kaldırıp, ona bağlı antidemokratik yasaları ve kanunları bir bütün olarak lağvedip, yerine daha demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ve buna bağlı temel kanunlarda ve yasalarda gerekli değişim ruhunu öngörmemiz gerekirken, mevcut yasalarımızın da gerisinde, hem 12 Eylül Anayasası’nın hem de onun yol açtığı 2821 sayılı Yasa ve 2822 sayılı Yasa’nın da gerisinde, âdeta otoriter zihniyetin her alanda olduğu gibi bu alanda da zorunlu ve ceberut uygulamasına şahit olabileceğimiz çeşitli maddeler getirilmek istenen yasakçı zihniyet var.

Her şeyden önce, parçası olduğumuz dünyanın değişen ruhuna uygun, sürecin demokratik ve değişimci ruhunu esas alan bir yaklaşım olması gerekirken, 12 Eylül Anayasası’nın da gerisinde bir uygulamayla, mevcut kazanılmış hakları gasbeden, öteleyen ve erteleyen bir anlayış bu Meclisin görevi olmasa gerek. ILO başta olmak üzere uluslararası çeşitli kurum ve kuruluşların altında imzası olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilgili sözleşmeleri esas alması gerekirken, bu sözleşmeleri hiçleştiren, yokmuş sayan ve bu yönüyle de kendine özgü, kendi hassasiyetlerini esas alan bir yaklaşım, günümüzün yaklaşımı ve zihniyeti olmaktan uzaktır.

Uluslararası özgürlükçü, eşitlikçi anlayışlar ülkemizi de hızla, olabildiğince derin etkilemekte, değişime uğratmaktadır. Buna rağmen, yapılmak istenen, bu yönüyle özgürlükçü ve eşitlikçi bir anlayışı esas alan bir yasal değişiklik olması gerekirken, tamamıyla devlete ve devleti kutsayan, onun hassasiyetlerini esas alan bir yaklaşımla bireyin, bireyin olduğu kadar toplumun da özgürlüklerini hiçleştiren bir durumla karşı karşıyayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, ister kamusal alanda çalışmış olsun ister özel işletmelerde çalışmış olsun, kişiyi ya da işçiyi, emekçiyi devlete karşı olduğu kadar, iş verene karşı da güvence altında tutması gereken üç temel kriter var: Bu kriterlerden önemli olanı örgütlenme özgürlüğüdür, toplu sözleşme hakkıdır, grev hakkıdır. Bunlar olmaksızın, hiyerarşik ilişki üzerine oturan devletin kendisine de egemenlikçi sistemin bir parçası olan patrona ve işverene karşı emekçiyi güvence altında tutabilmek, haklarını güvence altında tutabilmek mümkün değil. Ama getirilmek istenen bu yasal değişiklikler, bunlardan öte, neoliberal politikaların yansıması olarak piyasalaştıran, taşeronlaştıran bir anlayışla emeği de, emek sahibi bireyi de hiçleştiren bir zihniyeti bize getirmektedir. Örgütlenme özgürlüğü üzerinden kişinin düşüncesini geliştirmesi, yayması, örgütlemesi hakkının önündeki engelleri kaldırmak gerekirken kişiyi örgütleme hakkından alıkoyan, toplu sözleşme hakkıyla onu sendikalaştırıp örgütlü gücüne bağlı olarak hakkının tesciline yol açan bir kısım fırsatları sunması gerekirken sendikasızlaştıran, sendikasız ve örgütsüz bir çoğunluğu çaresizliklerle karşı karşıya bıraktırmayı düşünen bir zihniyet var.

Yetinmiyor, grev hakkını da elinden alarak “devletin hassasiyeti”, “millî servetin zararı” ya da “genel sağlık ve ulusal güvenlik bozucu nitelikte” kavramları gibi belirsiz, amaçtan yoksun ama hakkı engelleyen ve gasbeden bir anlayıştan hareketle de grev hakkını da çalışanın temel hakkı olmasına rağmen elinden alan ve onu mevcut var olan hiyerarşik ilişkiye karşı çaresiz, savunmasız, mevcudu dayatmaktan öte bir durumla karşı karşıya bıraktırmayacak bir kısım maddeleri içermektedir söz konusu olan kanun teklifi.

Bugünün Türkiye’sinde 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı olan 3.500 liradan bile çok geride maaş ve özlük haklarına sahip kamu alanı çalışanıyla emekçilerin söz konusu olduğu günümüz Türkiye’sinde, asgari ücrete mahkûm kılınan binlerce, milyonlarca insanın varlığını iyileştirip onları daha özgür, daha demokratik bir ortamla, bir iş ve yasama ortamıyla karşı karşıya bıraktırmak gerekirken onları da çok gören devleti esas alan bir yaklaşım, günümüz dünyasının bu demokratik hukuk devleti normlarıyla bağdaşmıyor.

Keza, aynı şekilde, bu anlayıştan hareketle 50 civarındaki sendikanın 29’unun, mevcut, var olan yasa çerçevesinde içinin boşaltılacağı, yaklaşık 6 milyon 500 insanın sendikasızlaştırılarak sokakta, mevcut, var olan işverene ve devlete karşı kendi haklarını savunabilme olanakları elinden alınan bir duruma da yol açan bir kanunla karşı karşıyayız. Hâlbuki devlet, her şeyden önce bireyi, onun haklarıyla birlikte güvence altına almak durumundadır. Bunu yapması gerekirken, üreten emekçiler, toplumsal aydınlanma, toplumsal değişim, dönüşümü sağlayan emekçiler, çalışanlar, bu yönüyle de hem kol emeği hem kafa emeğiyle artı değer üreterek devleti, devleti olduğu kadar toplumu da zenginleştiren onlarken, bu zenginlikten mahrum kılınan, yoksun bıraktırılan, hak gasbına da maruz bıraktırılan bir konumla çalışanlarımız, emekçilerimiz karşı karşıyadır.

Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, her şeyden önce emeğin kutsallığından hareketle, emeğin bu kutsal değerinin bilinciyle onların hem örgütlenme hakkını hem sendika ve toplu sözleşme hakkını hem grev hakkını kendimizin mücadele ekseni olarak görüyoruz. Bu anlayışla onların var olan hakları mücadelesinin savunucusu olmaya devam edeceğiz. Bununla yetinmeyip Halkların Demokratik Kongresinin partileşme sürecini de bir kez daha fırsat bilerek Türkiye halklarının, emekçilerinin, ezilenlerinin ve yoksullarının mevcut, var olan insani, vicdani konumdaki bütün haklarının elde edilme mücadelesini de bütün emek bileşenlerimizle, onların toplu sözleşme grev hakkını esas alacak bir mücadeleyi birlikte örgütlemek kararındayız.

Yapılmak istenen, gerek kentsel dönüşüm projesinde, yasasında gerek 2/B Yasası ve orman vasfını yitiren kanunlarda olduğuna benzer gerekse toplu iş ilişkilerinde de görüleceği gibi devleti ve devletin başını her şeyin muktediri konumuna getirmek isteyen bir zihniyettir. Bu zihniyet, demokratik değildir, özgürlükçü değildir, adalet, eşitliği dağıtmaktan uzaktır; aksine totaliterdir. Otoriterizmi yeniden Türkiye halklarının gündemine getireceğinden dolayı da biz bu yasal değişikliğin, bu kanun teklifinin daha bir ciddiyetle üzerine eğilinerek toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir içerikte ve kapsamda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

DEMİR ÇELİK (Devamla) – …yeniden Meclisin gündemine getirilmesi ve düşünülen demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü anayasa çerçevesinde soruna yaklaşarak kişinin hak ve özgürlüklerini esas alan, devlete ve işverene rağmen onu güvence altına alan bir çerçevede, bir kapsamda olmasını diliyoruz. Bu yönlü bir çalışmanın içerisinde olacağımızı belirterek hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yüceer.

CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri umutla bekleyen yurttaşlarımızı ve emekçileri selamlıyorum.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk: “Hayatta tam zevk ve saadet ancak gelecek nesillerin varlığı ve şerefi için çalışmakla sağlanabilir.” demiş. Ben de Üçüncü Yasama Yılındaki ilk konuşmama Mustafa Kemal Atatürk’ün bu anlamlı sözleriyle başlamak istedim. Umut ediyor ve diliyorum ki bu yasama döneminde Meclisteki tüm siyasi partiler ve milletvekilleri geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini ve ülkemizin geleceğini, siyasi partilerinin ve kendilerinin çıkarlarının önüne koyan bir çalışma ve sağduyu sergilerler. Benimkisi bir umut ve dilek tabii ki.

Toplu iş sözleşmeleri, çalışanlar ile işverenler arasında karşılıklı olarak çalışma hayatının sosyal ve ekonomik haklarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla yapılır; çalışanın ve işverenin çalışma barışını ve huzurunu sağlamak için imza atmasıdır; geçerli olduğu süre içinde de iş yerinde sükûneti sağlar; tabii, işveren ve çalışan eğer toplu sözleşme masasına özgür koşullarda ve eşit şartlarda pazarlık yapabilecek şekilde oturmuş ise. Bunu sağlayacak da yasalardır.

Toplu sözleşme hakkı 1961 Anayasası’nda ilk kez tanımlanmış ve güvence altına alınmıştır. 1980 yılı, Türkiye’nin, demokrasi açısından da siyasal ve sosyal haklar açısından da antidemokratik bir dönemin başlangıcıdır. 1983’te çıkarılan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu 1963’te çıkarılan 274 ve 275 sayılı kanunların yerini almış ve işçi haklarındaki kısıtlamalar maalesef artarak devam etmiştir. Bugün uygulanan ve toplu çalışma ilişkilerini düzenleyen kanunumuz 1983’ten günümüze değişikliklere uğramıştır. İşte, görüşmekte olduğumuz tasarı da bu iki kanunu “toplu iş ilişkileri kanunu” olarak değiştiriyor.

2008 ve 2011 yılları arasında onlarca kez toplanan Üçlü Danışma Kurulu toplantısı sonucu ortaya çıkan mutabık metin Ekim 2011’de Bakanlar Kuruluna sunuldu ve Bakanlar Kurulu da şubat ayında bu metni Meclise gönderdi. Esas komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ve tali komisyon olarak da Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu belirlendi. Benim de üyesi olduğum Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda sosyal tarafların görüşleri ve beklentileri dinlendi. Daha demokratik emek-sermaye barışını, dolayısıyla çalışma barışını sağlayan bir tasarı hazırlamak için Cumhuriyet Halk Partisi komisyon üyeleri olarak elimizden gelen çabayı gösterdik. Ancak, gerek tek tek maddeler üzerinde verdiğimiz önergelerin reddedilmesi gerekse tali komisyon olarak belirlenen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda Avrupa Birliği uyum sürecini ilgilendiren maddelerin bile değerlendirilmesinin AKP İktidarı, Partisinin çoğunluğunun oylarıyla engellenmesi, bu tasarının amaçtan, iyi niyetinden, demokrasiden uzak bir tutum olduğunu da belirtmek zorundayım. Muhalefetin konuşturulmaması, komisyonlara şiddet yoluyla sokulmaması, muhalefet milletvekillerinin, haklarında karar verilmeden yıllarca muhalefet milletvekillerinin cezaevinde tutsak olması, muhalefet eden medyanın kongre salonlarına alınmaması, işlerinden kovdurulması demokrasiyle bağdaşmıyor ama sizin ileri demokrasi anlayışınızla uyumlu.

Tek adama dayalı, otoriter, en zayıf çıkan muhalif sesin bile bugünkü karanlık ve baskı içerisinde sindirilmeye, ezilmeye çalışıldığı, baskıcı, faşist düzen bize ileri demokrasi olarak sunuluyor. Emeğin ucuz ama ekmeğin pahalı olduğu bir sömürü düzeni.

Mevcut çalışma hayatında da daha çağdaş, Avrupa Birliği ve ILO normlarına uyan çalışma hayatı oluşturmak için hazırlanan bu tasarıda bu iki hedefin de çok uzağında kaldığı; 12 Eylülle birlikte çalışma hayatında da oluşturulan baskıcı, yasakçı, kısıtlayıcı mevzuatın korunduğu; emeğin ucuzlatılıp emek örgütlerinin yok edilmeye çalışıldığı bu tasarı da bize çalışma hayatında reform olarak sunuluyor; tıpkı –Sayın Bakan da burada- 4+4+4’ün  reform olarak sunulması gibi. Amaç, burada ekonomik zenginlik yaratmak, emekçinin hakkını savunmak, çalışma barışını sağlamak, özgürleşmek ya da daha kaliteli, nitelikli bir eğitim değil; amaç, burada “Bir lokma, bir hırka.” diyen tek tip, bir kilo bulgura, bir torba kömüre muhtaç edilen, itaatkâr ama sesini çıkarmayan bir emek dünyası, bir nesil yaratmak. Dolayısıyla, emeğin ucuz ama ekmeğin pahalı olduğu bir sömürü düzeni kurmak, dikensiz gül bahçesi yaratmak.

Görünen, anlaşılan odur ki 12 Eylül hukuku ve anlayışı bu tasarıda da aşılamamıştır, aşılamaz da çünkü bunu ancak gerçekten 12 Eylülde bedel ödeyen, ruhen ve bedenen işkence gören, sadece gücü elde edince değil, gücün karşısında da, zor günlerde de konuşabilen Cumhuriyet Halk Partisi aşacaktır yoksa 12 Eylülün karanlığından beslenen, gürbüzleşen iktidar bunu aşamaz. Bugün “ileri demokrasi” safsatasıyla milletimizi uyutan, iç politikada yandaş medyasıyla göz boyayan, dış politikada ülkemizi savaşın eşiğine getiren bir siyasi anlayış ile karşı karşıyayız.

Bir de şunu dilinizden düşürmüyorsunuz: “Süper güç, büyük devlet.” Bakın, kaynağı belli olmayan sıcak parayla, dış borçla, cari açıkla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet, Suriye’de vurulmuş mu, vurulmamış mı tespit bile edemediği uçağında şehit olmuş askerlerinin naaşını başkalarına aratıp başkalarına çıkarttırmaz. Büyük devletin dört bir yanından her gün şehit cenazeleri gelmez. Büyük devlet yöneticileri başka ülkelerin çıkarları için savaş tamtamları çalmaz. Büyük devlet, dere yatağına toplu konut yapıp yurttaşlarını azgın sulara kurban etmez. Büyük devlet, “Parasız eğitim istiyoruz.” diyen öğrencilerini, evlatlarını hapse atmaz; her gün iş kazalarında emekçileri ölmez; yurttaşlarını bölmez, ötekileştirmez. Büyük devlet, vatanını seven, öncelikle halkını sevendir; herkesi, her kesimi sevendir; halkının huzurunu ve refahını, çalışma barışını sağlayandır; ekonomik zenginlik yaratan; açlıkla, yoksullukla mücadele edendir. Hep emekçilerin bedel ödediği, şehit cenazelerinin hep garibanın evine geldiği devlet “Büyük devletim, süperim.” diyemez. Öyle lafla, billboardlara yazmakla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet, kötü yönetiminin faturasını halkına, garibanına kesmez. Emeğin ucuz, ekmeğin pahalı olduğu devlet büyük devlet olmaz.

Lafa gelince “Fakirseveriz.”, “Süper gücüz.”, “Büyük devletiz.” Bırakın bu lafları da yaptığınız zamların hesabını verin, şehitlerin hesabını verin. İktidara gelince mutfak tüpü ne kadardı, şimdi ne kadar? Benzin ne kadardı, şimdi ne kadar? Sınavlarda şaibenin önüne geçemiyorsunuz. Beş yaşındaki çocuklarımızı okullarda perişan ettiniz. İleri demokrasinizi, kininizi, tahammülsüzlüğünüzü en son gerçekleştirdiğiniz kongrenizde gördük. Ben “Hiçbir şeyi çantada keklik görmeyin.” diyorum, bu insanlar, size, krallık kurun, padişahlık kurun diye oy vermediler. Günü gelince, fakire, halka kestiğiniz bu zamlı faturalar gibi halkımız da sizin faturanızı kesecektir.

Değerli milletvekilleri, güçsüz olan kesimlerin, halkların haklarını korumak için örgütlenmesi demokratik işleyişin temel göstergesi. Ama işçilerin yoksulluğu ve örgütsüzlüğü üzerinden, maalesef tasarıda sömürü düzeni kurulmaya devam ediliyor. Ucuz iş gücü istihdamı temel gelişme politikası olarak benimseniyor; sanayi emeğin ucuzluğu üzerinden güçlendirilmeye çalışılıyor. Sendikal hak ve özgürlükler, toplu sözleşme hakkı, grev hakkı, sendikal örgütlenme hakkıyla bir bütün. Dolayısıyla, bunlardan bir tanesinin bile olmaması, eksik olması bunların hiçbir şekilde gerçekleşmeyeceğinin göstergesidir. Bu açıdan da bu tasarı antidemokratik bir çalışma yasasıdır.

Yasanın -üzerinde tabii konuşmalarımız devam edecek ama- genel anlamıyla özü: Sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, 12 Eylül hukukunun baskılayıcı, yasakçı zihniyetinin devam ettiği bu tasarı “reform” olarak değerlendirilmez. Dolayısıyla tasarıya bu şekliyle bizim onay vermemiz de beklenmemelidir diye düşünüyorum.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.

Şahıslar adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sıtkı Güvenç.

Buyurunuz Sayın Güvenç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın üçüncü bölümüyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ olarak, iktidara geldiğimiz günden beri, on yıl içerisinde, toplu hayatın her alanında olduğu gibi çalışma hayatıyla ilgili de çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile her türlü vesayet kaldırılmış, millî irade hâkimiyeti sağlandığı gibi, sendikal alanda, hak ve özgürlükler alanında yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Değişiklikler kapsamında, toplu iş ilişkilerini düzenleyen kanunların daha özgürlükçü bir tutumla ele alınması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Dolayısıyla Türk endüstri ilişkilerini ileri taşıyan, çağın gereklerini yansıtan ve aynı zamanda çalışma hayatının sorunlarına köklü çözüm getiren uzun soluklu bir kanun yapılması gereklilik hâline gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, yapılan düzenlemede ILO sözleşmeleri dikkate alınmıştır. Bu kanun, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik perspektifi, çalışma hayatının sorunları, çalışma hayatının tarafları dinlenerek, onların görüşlerinden istifade edilerek hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, sendikal hak ve özgürlükler ile toplu sözleşme ve serbest toplu pazarlık hakkının; emeğin önemi, özgürlükçü ve demokratik toplum esasları temelinde yeniden düzenlenmesi amaçlanmıştır. Türk çalışma hayatının öteden beri evrensel normlara verdiği tepkiler dikkate alınmıştır bu düzenlemelerle birlikte. Bu düzenlemeyle kanuni grev ve lokavt 2010 Anayasa değişikliği paralelinde tanımlanarak grev yasaklarının alanı daraltılmıştır. Grev ve lokavt yasakları hayati nitelik gösteren temel kamu hizmetleriyle sınırlandırılmıştır. Bu kanunla sendikal hak ve özgürlükler ile serbest toplu pazarlık hakkı ve toplu iş uyuşmazlıklarının çözümü evrensel ilkeler dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak, iktidara geldiğimiz günden beri sosyal hayatı rahatlatan düzenlemeler yapılmış, on iki dönem artığı olan, darbe ürünü olan yasalar bir bir değiştirilmiştir. Herkes konuşur ama AK PARTİ iş yapar. Bu, darbe dönemi artığı olan bu yasa da AK PARTİ İktidarıyla beraber inşallah değiştirilecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güvenç.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öğüt.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; dün akşamki konuşmamın bir devamı olacak. Şimdi yarım kalan eksikleri söylemeye çalışacağım.

Bakınız, bu tasarıda asıl sorun bu kanunun tamamından kaynaklanmaktadır. Mevcut tasarıda sendika “İşçilerin ve işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya en az yedi işverenin bir araya gelerek bir iş kolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları.” olarak geçiyor. Bu tanım, uluslararası alanda kabul gören “sendika” kavramına uymamaktadır.

87 no.lu Sözleşme’nin 2’nci maddesi “Çalışanlar ve işverenler herhangi bir ayrım yapılmaksızın önceden izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşulu ile bunlara üye olmak hakkına sahiptirler.” diye hükmeder ancak yasalaştırılmak istenen tasarıda yapılan sendika tanımıyla tüm sendikaların iş kolu temelli örgütler olması zorunluluğu getirilmektedir. Dolayısıyla en başta sendikanın tanımı bile uluslararası normlardan uzaktır.

87 no.lu Sözleşme, madde 3: “Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler.”

Sayın Bakana soruyorum: Sendikaların iç işlerine müdahale içeren bir tasarıyla ILO normlarını karşılaştırdığınızı nasıl iddia edebilirsiniz?

Yürürlükteki Yasa da getirilmek istenen tasarı da yalnızca işçilerin ve işverenlerin sendikalarda örgütlenme hakkını tanımaktadır. Bu maddeyle, emekliler, öğrenciler, gençler, evde çalışanlar, çıraklar, stajyerler hiçe sayılmakta, sendikalarda örgütlenme hakları reddedilmektedir. Bir başka deyişle, iş kolu sendikası dışında kalan hiçbir sendikaya izin verilmemektedir.

Bir diğer önemli sorun, sendikaların yönetimine yapılan devlet müdahalesidir. Tasarıda, sendika yöneticilerinin görevlerinin seçilmeleri hâlinde son bulmasıyla ilgili hüküm aynen korunmaktadır. Sendika yöneticilerinin belediye başkanı ya da milletvekili seçilmeleri durumunda görevlerinin sona ereceği öngörülmüştür. Hâlbuki böyle bir kararı verme hakkı yalnızca sendikaya ait olmalıdır, uluslararası standartlar da bunu göstermektedir.

ILO Uzmanlar Komitesi, “Bir sendika yöneticisinin yerel veya genel seçimlerde aday olması hâlinde görevinin askıya alınması ve seçilmesi durumunda görevinin sona ermesi kararının ilgili sendikaya ait olduğunun güvence altına alınması gerekmektedir.” görüşünü bildirmiştir.

Sendikaların, nasıl baskı altında tutulmak istendiğine ilişkin bir örnek daha verelim. Mevcut yasa, sendikaların finansal ve idari denetiminin Sendika Denetim Kurulu ya da denetçileri tarafından yapılmasını hükmetmektedir. Tasarı, mevcut düzenlemeyi korumakla beraber sendikaların en geç iki yılda bir yeminli mali müşavirler tarafından denetlenmesini öngörmektedir. Yasa zoruyla dışarıdan ve zorunlu bir denetimin öngörülmesi kamu otoritelerinin müdahalesi anlamına gelmektedir. Bu durum da ILO’nun 87 sayılı Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil etmektedir.

Tasarının baskıcı bir diğer maddesine bakalım. Üyeliğin kazanılması ve sona ermesiyle ilgili 17 ve 19’uncu maddeler -tasarıyla- ilgili sendikaya üyelik ve istifada noter şartının kaldırılması ancak yerine e-devlet uygulamasına geçilmesini öngörüyor yani sendikaya üyelik ve istifada devlet yönetimi şekil değiştirerek karşımıza çıkıyor. Ayrıca, söz konusu maddeyi eleştiren ILO’nun dikkat çektiği bir nokta daha var: Yetkililer, işçiye ait bilgilere patron dâhil herkesin ulaşır olmasının, ulaşılabilir olmasının 98 no.lu Sözleşme’ye aykırı olduğunu, işçinin sendika karşıtı eylemlere maruz olmasına neden olabileceğini işaret ediyor. Bu yeni durum, hem kayıt dışı çalışan 4 milyona yakın işçinin sendikaya üye olamayacağı anlamına gelirken hem de sendikaya üye olmak için e-devlet kapısı üzerinden bakanlığa sağladığı başvuru sistemine giren işçinin, kendi istediği değil sistemin belirlediği iş kolundaki sendikalara üye olabileceği anlamına geliyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemizin en ciddi sorunlarından biri olan taşeron sistemi ve bu sistemin ayağında güvencesiz şartlarda çalışan işçiler yine karşımızdadır. Tasarıda buna karşı herhangi bir tedbir alınmamıştır. Taşeron işçilerin toplu iş sözleşmelerinden yararlanabilmeleri ve sendikalara üye olabilmelerine ilişkin düzenlemelerdeki noksanlıkları, iş kazalarının artmasına ve iş sağlığı ve güvenliği açısından zaten yeterince kötü olan ortamın daha da kötüleşmesine neden olmaktadır. Taşeronda çalışan işçilerin, her yıl yenilenen sözleşmeleri nedeniyle sendikalaşması güçleşmekte, iş güvencesi azalmaktadır. Dayatılan yıllık ibranameler işçilere geçmiş yıllardan hiçbir alacakları olmadığını imza altına almaya zorluyor, yoksa yeni yıla işe almıyor. Bu gibi durumlar için Bakanlıkta bir ihbar hattı kurulması teklifimi tekrarlıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (Devamla) – Bu tasarı -başta da söylediğim gibi- 12 Eylül referandumunda olduğu gibi tamamen kamuoyunu yanıltmaya, işçi sınıfını savunmaya değil sömürmeye dayalı bir tasarıdır. Tasarı mevcut hâliyle yasalaştığı takdirde nelerle karşılaşacağımızı iyi bildiğimiz için biz, bu tasarıya, CHP olarak “Hayır.” diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, geçen aylarda Türk Hava Yollarında yaptığınız uygulama, sendikasızlaştırmayla ilgili uygulama hâlâ milletin gözü önündedir. Ekonomik nedenlerle Türk Hava Yollarındaki grevi yasakladığınızı söylediniz fakat Bosna’da, Sayın Topçu, 19,2 milyon euroyu Bosna Hava Yollarına gömdü. İran’da bir 50 milyon dolar alacağımız var, ne olduğu belli değil ama orada 305 işçiyi göz göre göre attınız, grev yasağını da koydunuz. Bunu da tarih sizlerin hanesine yazacak.

Demin, “12 Eylül yasalarını kaldırıyorum.” diyen arkadaşıma da bu Türk Hava Yolları grevinin yasaklanması armağan olsun diyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çelik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çok önemli bir yasa tasarısının son bölümüne gelmiş bulunuyoruz. Öncelikle, bir kez daha hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Tasarı, işçi ve işveren kesimlerinin bir an önce yasalaşmasını bekledikleri bir tasarı. Takriben -yaklaşık olarak- 400 bin işçiyi ilgilendiren, toplu sözleşme yapmayı bekleyen 400 bin işçiyi, çalışanı ilgilendiren, 1.717 toplu sözleşme yetki talebinin Bakanlığımızdan talep edildiği son derece önemli bir düzenleme. İnşallah, bugün, sizlerin desteğiyle burada yasalaşmış olacak.

Sosyal taraflara da teşekkür ediyorum. Yorucu bir süreçten geçtik. Belki de son on beş gün, toplanmadığımız gün, bir araya gelmediğimiz gün olmadı. Sık sık önergelerde değişiklikler, bakışlarda değişiklikler oldu ama diyalogdan çıkmayan, diyalogdan sapmayan ilişkilerimizden dolayı çok teşekkür ediyorum. Her şey rayında gitti mi, yolunda gitti mi? Bunu da söyleme imkânına sahip değiliz. Gerçekten akşam konuştuğumuzun sabah değiştiğini, sabah kararlaştırdığımızın akşam yine taraflarca farklı bir yöne çekildiğine de şahit olduk.

Şimdi, bu yasanın iki yönden ele alınması gerekiyor: Bir, ILO sözleşmeleri çerçevesinde yasaya baktığımız zaman 87 ve 98 sayılı sözleşmelerin büyük oranda karşılandığını görüyoruz. Ancak, takdir edersiniz ki her ülkenin kendine has şartları var, bunlar dikkate alınmalı, mutlaka dikkate alınmalı. Ayrıca, sosyal tarafların da bu konudaki görüşlerini de dikkate almadan yapacağınız bir düzenlemenin sağlıklı olmayacağını hepiniz takdir edersiniz. Örneğin, barajın sıfırlanması konusu, sıfır baraj, iş kolunda barajın sıfır olması talebi dillendirilir ama aslolan masada bir araya geldiğiniz zaman, oturduğunuz zaman burada bir uyumun, bir uzlaşmanın çıkması önemlidir. Sendikalarımızdan yüzde 1 barajı, yüzde 2 barajı talep edenler olduğu gibi, işverenlerimizden yüzde 5 barajı, yüzde 3 barajı şeklinde masaya oturanlar oldu. Bunun yanında, sendikalarımızdan sıfır barajı, iş kolunda sıfır barajın olmasını savunanlar oldu.

Şimdi, arkadaşlarımız şunu söylüyorlar, diyorlar ki: “Efendim, bunlar ayrı bir iş kolu. Siz hükûmetsiniz, çıkarın, deyin ki: ‘Astığım astık, kestiğim kestik.’” Böyle bir yöntemimiz yok ama böyle bir yöntemi uyguladığınız zaman da başka bir eleştiriyle karşı karşıya kalacaksınız. O zaman “Sosyal diyaloğu hiçe sayan, dikkate almayan bir yaklaşım sergiliyorsunuz.” gibi bir durumla karşı karşıya kalacağız. Bunun yanına meslek ve iş yeri esaslı sendikal  örgütlenme konusu da yine mesela tartışmalarımızda gündeme geldi. Bizdeki örgütlenme iş kolu esaslı olduğu için, bu, ILO’nun bir tavsiyesi veya ILO’nun sözleşmelerde olan bir hükmü olmasına rağmen bizim ülkemiz için geçerliliği söz konusu olmadı.

“Tüm çalışanların sendikal güvenceye kavuşturulması düzenlemesi” konusu ve bu konuyla ilgili norm ve standartlar var ama bu konuyu 25’inci maddede hep beraber gördük, biz Türkiye olarak bunu kısmen sağlayabiliyoruz. Yani 30 işçinin altındaki işletmelerde sendikal veya iş güvencesinin olmadığını, bunu sosyal taraflarla, sendikalarla oturup konuştuğumuz zaman anayasal bir hak olduğunu ve bunun yargıya taşınacağını bizlere ifade ediyorlar, biz de saygıyla karşılıyoruz. Yani bu konuda keşke bir mutabakat olabilseydi, bu konuda evrensel standartlar esas alınabilseydi fakat taraflar eğer bu konuda bir uzlaşı noktasına gelmiyorlarsa…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Getirmeyen sizsiniz Sayın Bakan, bozan sizsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …ki işverenlerin bu konuda itirazları, işçi kesimlerinin itirazları var. Yalnız bu maddeye endeksli değil, bir başka maddede işçinin lehine bazı düzenlemeleri, işçi kesiminin lehine düzenlemeleri yaparken işverenin ısrar ettiği bu madde üzerinde de böyle bir çıkış yolunu birlikte bulabildik. Bunu da burada ifade etmek istiyorum.

Geçende toplantıda da söyledim, yine bu kürsüden söyledim; bu olayların çok derinlemesine bireyselleştirilmesini ben doğru bulmuyorum çünkü iş yapmaya çalışıyoruz, sorun çözmeye çalışıyoruz. Türkiye 1982’den bu tarafa bu yasayı köklü bir şekilde değişikliğe tabi tutamadı. Ne hükûmetler geldi ne iktidarlar geldi geçti ama bu yasa değiştirilemedi. Bugün ilk kez derli toplu bir şekilde değiştiriliyor.

“Efendim, bu dört dörtlük değil.” Biz zaten bunun dört dörtlük olduğunu hiçbir zaman söylemedik.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Değiştirmeyen sizsiniz. Niye başkalarını katıyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Kaldı ki bakınız, bunun dört dörtlük yönü de yok.

Ben buradan bir kez daha söylüyorum: Bütün sendikaların uzlaştığı, işçi, işveren sendikalarının uzlaştığı bir düzenleme varsa, getirin çıkaralım.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Temelinde siz varsınız; bir 12 Eylül var, bir de siz varsınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Böyle bir imkân varsa biz bundan kaçmıyoruz ama bunu sağlamak mümkün değil.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bir 12 Eylül var bu yasanın temelinde, bir de Faruk Çelik var.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –  “Efendim, bu yasa var ya, getirdiğiniz bu düzenleme, geri götürüyor.” Bu düzenleme geri götürüyor ise mevcudunu o zaman daha önemsiyorsunuz demektir, mevcudunu o zaman devam ettireceğiz yani 2009 istatistiklerini yayınlayacağız, “sendika” diye bir şey kalmayacak Türkiye’de. Böyle bir şey olabilir mi? Bunu, yani 2009 istatistiklerini savunma anlamına gelen bir yaklaşımı ben doğru bulmadığımı burada bir kez daha ifade ediyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kimse savunmuyor, yüzde 10’u dünyada savunan yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakınız, yüzde 10 tarihe karışıyor. Yüzde 3 genel baraj vardır 41’inci maddede fakat bu…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen yüzde 1’ine sahip çıkamıyorsun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Burada özellikle yaptığımız bir önemli düzenleme var. Bakınız, problem, güven problemi. Bizim endüstriyel ilişkilerimizde işçi ve işveren arasında inanıyorum ki bu düzenleme, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra son derece pozitif, olumlu bir dönemi yaşayacağız. O da sendikalarımız ile işverenlerimiz arasında 20’nci yüzyılın arta kalan yaklaşımları var ise onlar da ortadan kalkacak yani çatışmacı anlayış tümden ortadan kalkacak ve endüstriyel ilişkilerimizde bu yasa barışa hizmet edecek ve bu barışın neticesinde ben inanıyorum ki üç yıl sonra, dört yıl sonra geçici maddede yapacağımız düzenleme neticesinde barajın çokça konuşulmadığı bir sürece girmiş olacağız. Bu yasanın en önemli şekilde güven ortamının oluşmasına katkı sağlayacağını ifade etmek istiyorum.

Bir diğer sitemimiz de var tabii Bakanlık olarak, şu sitemi de burada ifade etmek istiyorum: Sendikalar, yaşanan bütün bu olaylarda yasanın bütünlüğünden ziyade, yasanın derli toplu nasıl daha güzel olabilir katkısından ziyade sendikaların lokal, kendi değerlendirmeleri de bizi çok yormuştur, bizim çok zamanımızı almıştır, bu sitemimi de buradan yapmamı umarım ki mazur karşılarlar.

Bir diğer konu, sık sık burada değinildi: Efendim, bu patron-işçi ayrımı. Değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde artık böyle bir yaklaşım yok. Ben hangi gruba sorsam şimdi: Yani siz KOBİ’lere karşı mısınız, siz iş adamlarına karşı mısınız, iş dünyasına karşı mısınız? Böyle bir şey olabilir mi? İş dünyası da bizim, KOBİ’ler de bizim, işçiler de bizim; işçisiz KOBİ olmaz, KOBİ’siz işçi olmaz yani bunları ayrı ayrı değerlendirme döneminin bence çoktan geçtiği kanaatindeyim. Bunları birlikte, hakları çerçevesinde…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hak vermiyorsunuz ki alıyorsunuz Sayın Bakan. Hak vermiyorsunuz, hak verseniz anlayacağım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –  …bunları ele almamız gerektiği süreci içerisinde olduğunu burada ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmalarda birçok önemli hususa burada temas edildi.

Ha, şunu da ifade edeyim: Bütün bu çalışmalarımızda yüzleşemeyeceğimiz sendika yoktur, yüzleşemeyeceğimiz siyasi parti de yoktur, yüzleşemeyeceğimiz… Her şeyi şeffaf bir şekilde götürdük, açık bir şekilde götürdük.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Bizimle de yüzleşeceksiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Herkes iyi niyetle bu yasanın artık çıkması gerektiği konusunda –işverenler de işçiler de- hatta başka bir çare olmadığı, mutlaka bu yasanın çıkması gerektiği konusunda ittifak hâlindeler ama ayrıntılar konusunda takdir edersiniz ki iki yakayı bir araya getirmenin çok zor olduğunu ifade etmiş olayım.

Şimdi, geçen gün ifade ettim: Bakınız, yasa ile iş kolu sayısı 28’den 20’ye iniyor. İş kolu tespit davaları bekletici neden olmaktan çıkarılıyor. Bu, son derece önemli bir düzenleme. İş kolu barajlarında yapılan itiraz neticesinde: Bekleyin ki iki yıl geçsin, üç yıl geçsin, mahkeme karar versin ki iş koluyla ilgili yetkili hâle gelsin sendika ve ondan sonra iş yerine gelebilsin… Bunu ortadan kaldırdık. Bunu küçümsemek, bunu görmemezlikten gelmek yanlış olur inancı içerisindeyim.

Sendikaların kuruluşunu kolaylaştırdık. On beş yaşını dolduranlara sendikaya üye olma hakkını getirdik. Aynı iş kolunda birden fazla işverene bağlı olarak çalışan iş yerlerine birden fazla sendikaya üye olma imkânını getirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ayrıca, ikinci bölümde de son derece önemli düzenlemeleri getirdiğimizi, öyle tahmin ediyorum ki kamuoyunda da işçisiyle, işvereniyle, bütün kesimler… Zamanımız yeterli olmadığı için ifade edemiyorum, bu tasarı son derece önemli düzenlemeler içermektedir.

Bundan sonra yapacağınız katkılara da teşekkür ediyorum. Çalışma hayatımıza, çalışma barışına bu yasanın önemli katkılar sağlayacağı düşüncesiyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru cevap bölümüne…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, son söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten çalışma hayatını yakından ilgilendiren bir kanunu müzakere ediyoruz. Şimdi, bu kanunda temel ilke… Biz dünyayı yeniden keşfetmiyoruz, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre uluslararası anlaşmalar kanunların da üstünde bir hüküm ifade ediyor. Dolayısıyla üye olduğumuz uluslararası kuruluşların, ILO sözleşmelerinin bu konuda getirilmiş temel hükümleri var. Şimdi bu temel hükümleri bir tarafa iterek, özellikle Türkiye’ye özgü bir toplu iş sözleşmesi kanunu yapmak, sendikalar kanunu yapmak bence hem işçiye hem de çalışana karşı büyük bir haksızlıktır.

Şimdi, AKP İktidarının bir şeyi vardır, bunların -geçmişte olduğu gibi- emeğe karşı bir saygıları yok, emekten yana bir tavırları yok. Bütün amaçları, o zor durumda çalışan, emeğiyle kazanan, hayat sıkıntısı içinde yaşayan, çoluk çocuğunu geçindirmek için ciddi bir sıkıntı içinde olan, muhtaç olan kişilere karşı şefkat elini uzatması gereken yerde, bilakis onların ekmeğini kesmek için işveren tarafından her türlü zulümlerin yapılması için düzenleme yapılmaktadır. Bu zaten kendilerinin temel felsefesidir, biz daha önce birçok yerde -burada bulunduk- bunları dile getirdik.

Bugün bir vatandaş bana telefon ediyor, işte Elâzığ, Tunceli, Bingöl’de kara yollarındaki Karayolları faaliyetlerinin bir kısmı işçileriyle beraber taşerona veriliyor, diyor ki: “Geçen sene işte Bingöl’de ve Tunceli’deki bu kara yolu faaliyetinde çalışan işçiler 5 milyon alıyorlardı, yakıt da 10 milyon civarındaydı, 15 milyon… Şimdi ihale yapmışlar, 60 milyon liraya taşerona veriyorlar.” Böyle bir devlet yapısı olur mu? Yani zaten, arkadaşlar, her faaliyette, AKP’nin giriştiği her faaliyette, evvela “Bizim burada menfaatimiz nedir?” diyorlar.

Bakın, hızlı tren meselesinde, hızlı trende… Demiryollarının elinde iki tane travers fabrikası var, bu travers fabrikasını işletmiyorlar, Tayyip Erdoğan’ın dünürüne travers fabrikasını kurdurdular, 130 küsur trilyon liraya travers aldılar bunlardan ve bunların çoğunda, “Kalitesi uygun mudur, değil midir?” o dedenetim de yapılmadı.

Şimdi, yani, bu AKP’nin bir felsefesi var: Onlar için, kesemiz dolsun da ülke elden gitsin önemli değil. Ülke önemli değil, ülkenin ne anlamı var ya? Önemli olan para, her şey… Söz konusu olan paraysa onlar için gerisi teferruattır. O bakımdan, böyle bir zihniyette yetişiyorlar.

Bakın, kendi bakanlarına bakın, birisinin kardeşi veya birkaçının kardeşi vali, genel müdür, müsteşar. Bir bakıyorsunuz, daha önce, işte, demirci olan bir kişi şimdi holding patronu. Şimdi gazeteleri getirip, neyse, burada gösterecektim. Yahu, nasıl oluyor da sen daha dün demirciydin, bugün holding patronu olarak tam sayfada, Bursa’daki gazetelere tam sayfa veriyorsun “Bilmem ne inşaat...”

Bunların hepsi bilinen şeyler de ama, yani biraz vicdan sahibi olmak lazım, biraz düşünmek lazım. Bu çalışan insanların emeğini de düşünmek lazım. Yani burada, işçiyi zor duruma sokarak, onun emeğini sömürerek, o sömürülen emekle birkaç tane patronu zengin ederek siz ne kazanıyorsunuz acaba? Bir de yani Allah’tan korkan insanların zaten davranış biçimleri bu olamaz.

Dolayısıyla, sizin maalesef artık felsefeniz belli olmuştur, tarafınız belli olmuştur. Sizin tarafınız zenginlerin tarafıdır, karşınız emekçidir. Emeği ezmek, emeği yoksullaştırmak, zaten, Türkiye’de takip ettiğiniz politika da bu. Çalışmayan, üretmeyen, sadakaya muhtaç bir insan kitlesini yaratmaya çalışıyorsunuz ve bütün uygulamalarınız da böyle. Yaptığınız davranışlar, uygulamalar, yatırımlar da hep bu yönde. Ben bu kanunun işçiye bir fayda getirmeyeceğini, bilakis işçinin ezilmesini sağlayan birtakım hükümler getirdiğini, toplu sözleşmeyi âdeta işçi yönünden yok ettiği düşüncesinde olduğum için bu kanunun bu hâlde çıkmasının işçiye faydadan ziyade zarar getireceğine inanıyorum, bunun da… Tabii AKP’ye yakışan böyle bir kanun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz Sayın Milletvekilleri. Soru-cevap bölümü on beş dakika. Sisteme girmiş sayın milletvekillerimize birer dakika söz hakkı vereceğim, sonra da Bakan cevap hakkını kullanacak.

Buyurunuz Sayın Demir.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakan, dün Suruç’taydım. Suruç’ta üç dört gündür halk ayaklanmış durumda ve bu İŞKUR’a müracaat eden yaklaşık 4 bin kişiden, bin kişinin tespitinde özellikle zengin çocuklarının, toprak sahibi çocuklarının, Mercedes’i olanlar ve askerde olanların isimlerinin çıktığı ve bu listenin de AKP Suruç İlçe Başkanı tarafından belirlendiğini, yandaşlarını, yakınlarını aldığı konusunda insanlar infial içinde. Ben bir milletvekili olarak uyarıyorum ve ihbar ediyorum. Bu konunun üzerine gidecek misiniz, bu konunun gereğini yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demir.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, ben dün bir önerge üzerine konuşurken Kırklareli’ndeki bir durumu size bahsetmiştim, anlatmıştım merkezde, Şeker Tekstil diye bir fabrikamızda 374 işçinin işsiz kaldığını. Burada şunu sizin huzurunuzda tekrar sormak istiyorum, yanıtlarsanız mutlu olacağım: İşverenler, bu kadar işçileri mağdur ederken bu kadar kolay mı bu mevzuattan yararlanıyorlar? Yani birdenbire ben ortadan kayboluyorum “Siz başınızın çaresine bakın, ben gerekirse yeni bir fabrika kurarım, yeni bir şirket kurarım, benim bütün makinelerim zaten “leasing”li bu şirketten bir mal varlığı da bulup paranızı tahsil etmeniz mümkün değil, hadi işinize.” diyebilecek bir ortam mı vardır Türkiye’de? Yani Bakanlık bu konuda önlem almıyor mu? Birinci bunu sizden öğrenmek istiyorum.

Dün de belirttim, yasal olarak haklarını aramaya kalktıklarında işçiler -bu tüm işçileri ilgilendiriyor- mahkemeye başvururken, yasada yapılan değişiklikle 470 lira para yatırmaları lazım. Yani bu konuda Bakanlık olarak bir öneri getirecek misiniz Bakanlar Kuruluna? İşçiler zaten ezilen kısım, zaten haklarını elde edemeyen insanlar, bu mağduriyeti gidermek için de böyle bir çalışmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet ve Kalkınma Partisinin adaleti sözleşmeli personel konusunda da işlemiyor Sayın Bakan. Sözleşmeli personelin bir kısmı kadroya alındı, ancak özel idarelerde ve belediyelerde görevli sözleşmeli personel için bu süreç işletilmedi. Belediyeler ve il özel idarelerindeki sözleşmeli personelin ne eksiği var ki kadroya alınmıyorlar? Bu arkadaşlara kadrolu çalışma olanağı ne zaman verilecek?

Bir de özelleştirmeden sonra çeşitli kurumlara gönderilen kamu personeli var. Bu arkadaşlar çok sıkıntılı, eğitim durumları ve daha önceki görevleri dikkate alınmaksızın işler yaptırılmaya çalışılıyor, hiç olmazsa bu kişilerin eğitimlerine uygun seviyede işler verilsin. Bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Efendim, şunu öğrenmek istiyorum; Bu kara yollarında yeni bir sistem geliyor, Karayollarındaki kara yolları çalışmasının aşağı yukarı büyük bir kısmı Karayolları Genel Müdürlüğünden alınıyor, taşeronlara veriliyor, burada çalışan işçiler de taşeronlara devrediliyor ve çok yeni makineler de bu taşeronlara devrediliyor. Bu bir defa doğru mudur? Neden buna ihtiyaç görülmüştür?

İkincisi, bu geçici işçiler meselesi konusunda, gerçekten 4/C’li işçiler ve özelleştirilen KİT’lerdeki işçiler çok zor durumda. Bu işçilerin durumunu iyileştirecek herhangi bir düzenleme yapmayı Hükûmet düşünüyor mu düşünmüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Sayın Ağbaba

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya’da Devlet Demiryollarında 5. Bölge Müdürlüğünde 796 işçi geçici olarak çalıştırılmakta. Bazıları yılda kırk gün, bazıları ise beş ay gibi bir süre çalıştırılıyor. Bu çalışma sürelerinin mevsimi de, ayı da belli değil. Bir gün geliyor “Beş gün sonra işinizden çıkacaksınız.” diye işten çıkarılıyor insanlar ve bunların ne zaman çalışacakları da belli olmadığı için boş zamanlarında tarlada çalışmak gibi veya başka bir iş yapmak gibi bir şansları da olmuyor, bu insanlar keyfîce çalıştırılıyor. Devlet Demiryolları gibi önemli bir kurumda çok önemli işler yapıyor bu geçici işçiler. Şimdi, bu insanlar çalışmadıkları sürece sigortaları yatırılmadığı için hasta olmaları da yasaklanıyor, ilaç almaları yasaklanıyor, bunların çocuklarının okuma şansları kalmıyor. Bu konuda, Devlet Demiryollarında çalışan işçilerle ilgili bir düzenleme yapılması herkes için bir vicdani sorumluluk olması gerekiyor. Bu konuda sizin çalışma yapmanızı rica ediyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Çetin…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakan, 2821 ve 2822 sayılı yasaları hazırlayanlar Türkiye’yi ucuz emek alanı hâline getirme amacı güderek hazırladıklarını söylemişlerdi. Şimdi, 83 yılında çıkarılan bu yasalardan sonra işçi örgütleri güçlenir, işçilik maliyetleri artar diyerek bu yasanın çıkmasını sizin ilk Hükûmet olarak sunduğunuz tasarıyı engellemeye çalışanların demokrasi anlayışları arasında bir fark yok. Şimdi, biz biliyoruz ki -biraz evvel konuşmanızda söylediniz- tarafların uzlaşmasını gündeme getiriyorsunuz ama esas uzlaşmayan Hükûmetin içerisinde sizin tasarınıza imza koymayan 7 bakan, bir tanesi Başbakan olmak üzere… Bu bakanlar kimlerdir, kamuoyuna açıklamaktan neden kaçınıyorsunuz? Yani 12 Eylül darbe rejimi ile işçi hakları konusunda aynı düşüncede olan bakanları açıklamaktan neden kaçınıyorsunuz? Açıklayın.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çetin.

Sayın Yüceer…

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, benim bölgem Tekirdağ Velimeşe Organize Sanayi Bölgesinde Hobim Bilgi İşlem Sistemlerinde çalışırken Basın-İş Sendikasına üye oldukları için 18 işçi tazminatları bile ödenmeden işten çıkarılmıştır. Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde fabrikalarda çalışan işçilere sendikal örgütlenmelerden dolayı baskılar söz konusu. Sendikal örgütlülük hakkını kullandığı için işten çıkarılmaların önüne geçmek amacıyla işverene de cezai yaptırım uygulanması ile ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir de Kültür Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı gibi bazı bakanlıklarda, işçiler, işverenler ve bürokratlar aracılığıyla sendika değiştirmeye zorlanmakta, tehdit edilmekte ya da sendikalar arası rekabette bürokratların taraf olduğu duyumları çok ciddi bir şekilde bizlere kadar ulaşmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 118’inci maddesine göre cezai yaptırımlar bulunmaktadır. Bakanlığınız bu tür tehdit, sendika zorlama gibi durumlarla ilgili bu kanunda bir düzenleme yaptı mı ya da Bakanlığınız, kamuda söz konusu olan bu durumlara ilişkin işçinin hakkını korumak adına ne tür tedbirler almayı düşünmektedir?

Gene, Tekirdağ’da bulunan ve iflas nedeniyle kapanan fabrikalarda çalışan işçiler, mahkeme tarafından haklı bulunmalarına rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.

Son olarak Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki gün önce değişik illerden, yirmi civarında ilden belediyelerde ve özel idarelerde çalışan, vizeli işçi konumunda olan mimar, mühendis, veteriner hekim gibi insanlar geldiler. Bu çalışanlar, vizeli işçi olduklarını, sözleşmeli personel konumunda olanların hazırladığınız bir tasarıyla devlet memuru kadrosuna geçirileceğini, ama vizeli işçi konumunda olan ve on beş yıldır, on altı yıldır belediyelerde, özel idarelerde çalışan, işçi konumunda olan bu teknik elemanların ne yazık ki bu tasarıda kadroya geçirilmesinin düzenlenmediğini belirttiler. Bu konuda sizden talepleri vardı ama sizlerle görüşemediler bildiğim kadarıyla. Bu hazırlanacak tasarı konusunda, belediyeler ve özel idarelerdeki sözleşmeli personelle beraber bu vizeli işçi konumunda olan teknik elemanlara da herhangi bir şekilde kadro vermeyi düşünüyor musunuz? Bunu kapsama alabilir misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Nurettin Bey’in Suruç’la ilgili sorusu daha önce de, birkaç gün önce de yine bir milletvekili arkadaşımız tarafından burada sözlü soru olarak gündeme getirildi. Yalnız Suruç değil Ceylanpınar’dan da böyle bir şikâyet aldık. Ayrıca ülkenin bazı yerlerinden de bu tür şikâyetler var.

Şunu ifade edeyim: Hemen, anında, ilgili ilçelere ve yerleşim birimlerine, illerimize müfettişlerimizi göndermiş bulunmaktayız. Neticesiyle ilgili de sizleri bilgilendireceğimizi…  Suruç olsun, Ceylanpınar olsun veya herhangi bir ilçemiz olsun, burada bulunan vatandaşlarımız arasında, dokuz aylık, toplum yararına bir çalışma çerçevesinde insanlarımız arasında bir ayrım yapmayı düşünmek, bakınız, yapmayı değil, düşünmek bile son derece abestir diye ifade etmek istiyorum. Bir yanlışlık var ise, bir kayırmacılık var ise, siyasi bir el var ise bunu sizlerle paylaşıp bunu ayıklayacağımızı net bir şekilde burada ifade ediyorum.

Diğer konu, Kırklareli’de “Şeker Tekstil” diye ifade edilen fabrika 8 Ekimde kapanmış veya kapatılmış. 335 çalışanı var tespitlerimize göre, 219 çalışanı işsizlik ödeneği için başvuruda bulunmuş, hâlen bu başvurular İl Müdürlüğü tarafından incelenmeye devam ediyor. Büyük ihtimalle de konunun bütünlüğü çerçevesinde bakılınca olumlu bir şekilde neticelenecek yani işsizlik ödeneği konusunda bir sorun yaşanmayacağı görülmektedir. Gerek ücret garanti fonu gerek kısa çalışma ödeneği çerçevesinde ne işçilerin ne işverenin bir talebi olmamıştır. Bu konularla ilgili, özel sektör iş yerini kapatıyor, makinesini satıyor, tahliye ediyor ise yapılacak olan, bizim yapmamız gereken Çalışma Bakanlığı olarak, gerekli tespitleri yapıp buradaki kanuni haklardan işçilerin yararlanması konusunda gayret göstermektir.

Ayrıca, tabii ki işçilerin yargıda bu mücadeleyi verme hakları var. Yargıya başvuru harcı da son derece önemli, onun için teşekkür ediyorum bunu gündeme taşıdığınız için. Bu şekilde, gerek muhtaç durumda olanlar gerekse bu harcı karşılayamayacak durumda olanlarla ilgili, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334’üncü maddesi adli yardımdan yararlanma imkânı getiriyor ama ayrıca…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Hepsinin ihtiyacı var Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKAN FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin.

Ayrıca, dün bunu gündeme getirdiğinizde ben arkadaşlara talimat verdim, işsizlik fonundan, bu duruma düşen… Çünkü o para aslında işçilerimizin parası. O çerçevede bir düzenleme yapılabilir mi diye teknik olarak da bu çalışmayı sürdürüyoruz. Umarım kısa süre içerisinde netice alırız.

Sözleşmeli personel veya personel rejimi genel itibarıyla… “Yeni bir personel rejimi düşünüyor musunuz yani bu düzenleme konusunda yeni bir düşünceniz var mı?” Yeni bir personel rejimi düşüncemiz var. Bu konuyla ilgili çalışmalarımız öteden beri devam ediyor. Umarım bu yasama dönemi bitmeden Türkiye yeni bir personel rejimine kavuşur. Gerçekten sizlerin de sorularınızdan anlaşıldığı gibi, teknik personel olarak, geçici işçi olarak çalışan, işçi statüsünde çalışan teknik personel, 4/C’liler, 4/B’liler, 4/A’lılar, sözleşmeliler diye sınıflandırabileceğimiz birçok personel ve statüde çalışan personelimizin olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede bir düzenleme zarureti var, Hükûmet olarak da bunun üzerindeyiz.

200 bin sözleşmeli personeli kadroya aldığımızı söylediniz, doğrudur. Geçici mevsimlik işçilerle ilgili ise… Bunların sigortalı çalıştığını biliyoruz, hele kamuda çalıştıklarını ifade ettiğinize göre sigortalılar. Bunların da statüsü “geçici işçiler” veya “mevsimlik işçiler” diye ifade ediliyor. Tüm bu sistemi rehabilite edecek veya dizayn edecek yeni bir personel rejimi ihtiyacı ortadadır.

“2821-2822 sayılı yasaya imza koymayan bakanlar” dedi Sayın Çetin. Şimdi, bu yasaya imza koymayan bakanlar olsa bu tasarıyı burada görüşmeyiz. Bu teklif değil ki tasarı olarak görüşüyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – İlk tasarınızı sordum Sayın Bakanım. Ben sayayım…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Demek ki bu tasarı huzurlarınıza geldiğinize göre böyle bir sorunun da olmadığı ortadadır.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakan, yakışmıyor ama. Siz ilk, barajı binde 5 olarak…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Tasarının ilki filan yok, tasarı Bakanlar Kuruluna geldi, Bakanlar Kurulundan yüce Meclise geldi.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Geri çektiniz. O zaman imza koymayan bakanlar kimdi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Geri çekmedik efendim, yanlış bilginiz var. Tasarı Bakanlar Kuruluna geldi, Bakanlar Kurulundan Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Ha, şunu söylüyorsanız doğrudur: Tasarı Bakanlar Kurulunda tartışıldı, değerlendirildi ve tasarı Bakanlar Kurulunun kabulüyle yüce Meclise geldi. Yoksa, bakanlar, imza koymayan bakanlar gibi bir yaklaşım doğru değil.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Biraz sonra ben cevaplayacağım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, burada az önce Sayın Genç konuşurken çok… Yine ölçüsüz, Sayın Bakanlar Kurulunu, Sayın Başbakanımızı itham etmeye devam etti. Sayın Genç herkesi töhmet altında bırakacak şekilde konuşmalar yapmaya devam ediyor. Öyle olacağına, çıkarırsınız, ilgili kimse onları burada söylersiniz, belgesini, bilgisini ortaya koyarsınız. Bu şekilde bir konuşma incitici olmaz ama gelişigüzel yaptığınız konuşmalarda bu şekilde konuşursanız herkes bu konuşmayı size iade eder, ben de aynısı yapıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bizim burada yaptığımız konuşmalarda yer gösteriyoruz. Mesela, travers fabrikasını, demir yollarını tadil ettiler, Tayyip Bey’in dünürüne travers fabrikasını kurdular, 135 trilyon liralık travers aldılar. Bunu defalarca söyledik, bize cevap vermiyorlar.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Değer görmüyoruz, söylediklerinizi, cevap vermeye. Bizim için değerli değil, o yüzden cevap vermiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, Faruk Bey’in kardeşi daha önce Bursa’da demirciydi, şimdi büyük holding sahibi. Yani bunları bilmiyor muyuz? Daha neler var…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.09


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Üçüncü bölüm 61’inci maddeden başlıyor.

61’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 61. maddesinin (1) ve (4) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                              İzzet Çetin                                  Musa Çam

                                                 Ankara                                         İzmir

(1) Grev kararının işyerinde ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az üçte birinin ilan tarihinden itibaren altı işgünü içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli makama yazılı başvurusu üzerine, görevli makamca talebin yapılmasından başlayarak altı işgünü içinde grev oylaması yapılır.

(4) İşletme Toplu İş Sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta grev oylaması talebi, işletmenin merkezinin bulunduğu görevli makama yapılır. Söz konusu işletmenin bütünü açısından grev oylaması isteyen işçilerin sayısının yeterli orana ulaşıp ulaşmadığının tespiti ile her bir işyerindeki grev oylamasının sonuçları işletme merkezinin bağlı bulunduğu görevli makamda toplanır, 3 üncü fıkra hükümleri çerçevesinde işletme düzeyindeki toplu sonuç orada belirlenir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı “Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı”nın grev oylamasına ilişkin 61. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesi ile 4, 5, ve 6. fıkralarının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     İdris Baluken                          Pervin Buldan                           Levent Tüzel

                          Bingöl                                       Iğdır                                      İstanbul

                      Halil Aksoy                            Hasip Kaplan                  Hüsamettin Zenderlioğlu

                            Ağrı                                       Şırnak                                       Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) –Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, katılmıyoruz. Grev oylamasında “Hayır.” çıktığı zaman sendikalar hakem heyetine gidelim diye “Hayır.” kararı alıyorlar. Hakem heyetine gidilmesin diye önerge, o zaman sözleşmeyi kim yapacak? Sözleşme ortada kalacak. Onun için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanunun amacı, grev oylaması için işçinin işverenin makamına başvurmasını temin etmek olamaz. Önerimizle, grev oylaması adı altında, işçi sendikalarının toplu pazarlık yetkilerinin düşürülmesi önlenmiş olacaktır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 61. maddesinin (1) ve (4) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

(1) Grev kararının işyerinde ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az üçte birinin ilan tarihinden itibaren altı işgünü içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli makama yazılı başvurusu üzerine, görevli makamca talebin yapılmasından başlayarak altı işgünü içinde grev oylaması yapılır.

(4) İşletme Toplu İş Sözleşmesi yapılmasına ilişkin uyuşmazlıkta grev oylaması talebi, işletmenin merkezinin bulunduğu görevli makama yapılır. Söz konusu işletmenin bütünü açısından grev oylaması isteyen işçilerin sayısının yeterli orana ulaşıp ulaşmadığının tespiti ile her bir işyerindeki grev oylamasının sonuçları işletme merkezinin bağlı bulunduğu görevli makamda toplanır, 3 üncü fıkra hükümleri çerçevesinde işletme düzeyindeki toplu sonuç orada belirlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, grev oylaması tasarıda dörtte 1’i,  daha az işçiyle grev oylaması yapılsın diyoruz. Sayın Çelebi ve arkadaşları daha çok işçiyle grev oylaması yapılsın diyor. Uygun bulmuyoruz, işçinin aleyhine olur diye düşünüyoruz. Onun için katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çam, buyurunuz.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 Biraz önce Çalışma Bakanımızı burada dinledik ve dinlerken de şunun altını özel olarak çiziyorum: “Biz, sosyal diyalogdan yanayız ve sosyal diyaloğu bozacak hiçbir tutum ve davranış içerisinde olmayız ve sosyal diyalogdan ne çıkarsa biz onu uygularız.” diyor. Sayın Bakan “sosyal diyalog” dediğiniz konu, işverenle işçiler arasında yapılması gereken bir müzakeredir ama siz genelde bu müzakereyi şöyle algılıyorsunuz: Bizim muhatabımız, sendikaların muhatabı Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu olması gerekirken, zaman zaman Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK de devre dışı bırakılıyor, siz sadece Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle TUSKON’u muhatap alıyorsunuz ve onların baskısı altında böyle bir çalışma yaşamını düzenliyorsunuz. Oysa, sizin böyle bir anlaşmanın ötesinde Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmeleri, Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa Sosyal Şartı’nı baz almanız gerekiyor. Bu direktiflerin doğrultusunda kanun teklifini hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeniz gerekiyor.

Yetmez, tarafların anlaşmazlığı hâlinde de Anayasa’nın 90’ıncı maddesi son derece açık ve net. Böyle bir anlaşmazlık hâlinde Anayasa’nın 90’ıncı maddesini uygularsınız geçersiniz gidersiniz ve buna göre bir kanun teklifini buraya getirmeniz gerekirken ısrarla ve inatla diyorsunuz ki: “Biz, sosyal tarafların anlaşmasını bekliyoruz.” Mecbur mu? Sendikalar Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle anlaşmaya mecbur mu? Sendikalar TUSKON’la anlaşmaya mecbur mudur? Değildir. Burada uygulanması gereken, uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalar ve Anayasa’mızın 90’ıncı maddesidir ama siz ısrarla ve inatla “Biz, sosyal diyalogdan yanayız.” diyorsunuz ve burada da işçilerin, sendikaların istemlerini, taleplerini değil, işverenlerin ve sermaye çevrelerinin taleplerini ve isteklerini yerine getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, yasa -üçüncü bölüm ve son bölüm ve bugün burada bitirilirse yasalaşmış olacak- otuz yıldır uygulanıyor, işçiler, emekçiler otuz yıldır bu yasanın değiştirilmesi için mücadele ediyorlar. 1983 yılında kabul edilen 2821 ve 2822 son on yıldır AKP Hükûmeti tarafından da aynen uygulanmaktadır. Şimdi, bir değişim, bir reform adı altında buraya getirilmektedir ama bu bir reform değildir, tamamen bir bohçadır ve bu bohçaya yapılan yamalarla örtülmüştür. Şimdi, dolayısıyla böyle bir, 12 Eylül ürünü Kanun’un bu yamalarla buraya geçirilmesi kabul edilebilir değildir ve doğru da bulmuyoruz. Bu, otuz yıldır uygulanan bu Kanun’un bu şekliyle değil, sendikaların, işçilerin, emekçilerin ve uluslararası sözleşmelerin getirmiş olduğu düzenlemeler sonucunda olması gerekirken ne yazık ki yine eski tas eski hamam şeklinde geçiriliyor ve burada işçilerin, emekçilerin hiçbir çıkarının ve menfaatlerinin olmayacağını ve önümüzdeki günlerde sendikaların çok büyük bir sıkıntı yaşayacağını görüyoruz.

12 Eylül 2010 yılında çıkarmış olduğunuz referandum kitapçığı elimde. Bu reform kitapçığında aynen şunu söylüyorsunuz. 40 maddede “evet” dediğiniz takdirde Türkiye’de demokratikleşmenin geleceğini söylüyorsunuz. Bunun 28’inci maddesine baktığınızda, 28’inci maddesinde “Grev yasaklarının önündeki tüm engeller kaldırılacak.” deniliyor ama dün ve bugün burada yapılan görüşmelerde, ki geçtiğimiz haftadan beri yapılan görüşmelerde grev yasaklarının artarak devam ettiğini bir kez daha burada görüyorsunuz.

12 Eylül 2010’da insanları kandırdınız. “Türkiye’de demokrasi gelecek, sendikalar, demokrasi gelecek daha özgür olacak.” dediniz, oyların yüzde 58’ini aldınız ama yine eski şekilde devam ediyorsunuz. Bu doğru değildir arkadaşlar. Bunun değiştirilmesi gerekir, bunun yenilenmesi gerekir ve bizim vermiş olduğumuz bu önergede de diyoruz ki: İşletmelerde, yani bir iş yerinin Ankara’da merkezi varsa, İstanbul’da varsa, Bursa’da var ise, Adana’da var ise, burada bir grev oylaması yapılacaksa, bunun merkezi Ankara’dadır, Ankara’da başvurunun yapılması gerekiyor ve genel müdürlüğün olduğu yerlerden diğer işletmelere yayılması gerekiyor. Çünkü, grev oylamaları masraflı ve külfetli bir iştir ve bu nedenle bunun merkezinin, Ankara’daki merkezinin olması gerekiyor veyahut da şirketin, holdingin merkezi İstanbul’sa İstanbul, Bursa’ysa Bursa, oranın olması gerekirken, bu düzenlemeyle her birim iş yeri için başvurunun yapılması gerekiyor. Bunu doğru bulmuyoruz, bu yanlıştır.

Şimdi geldiğimiz bu noktada, bu düzenlemeyle beraber işçiler, emekçiler, sendikalar Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacaktır arkadaşlar. Bu doğru bir düzenleme değildir, bu yanlıştır. 12 Eylülün yasakları aynı şekilde bu kanun düzenlemesi içerisinde devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (Devamla) – Ve göreceksiniz 2016’da, 2017’de Türkiye bir sendikalar çöplüğü hâline dönüşecektir. Bunun sorumlusu da Sayın Bakan ve buna el kaldıracak saygıdeğer milletvekilleridir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

61’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 61’inci madde kabul edilmiştir.

62’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Grev ve Lokavt yasaklarına ilişkin 62. Maddesinde geçen “grev” ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     İdris Baluken                          Pervin Buldan                           Levent Tüzel

                          Bingöl                                       Iğdır                                      İstanbul

                      Halil Aksoy                              Sırrı Sakık                             Hasip Kaplan

                            Ağrı                                         Muş                                       Şırnak

                                           Nazmi Gür                       Hüsamettin Zenderlioğlu

                                                Van                                            Bitlis

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 62. maddesinden “bankacılık hizmetlerinde” ibaresinin çıkarılmasını arz ederiz.

                   Mehmet Şandır                        Lütfü Türkkan                               Ali Öz

                          Mersin                                    Kocaeli                                    Mersin

                                            Emin Çınar                            Muharrem Varlı

                                            Kastamonu                                    Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 62 nci maddesinin (1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (3) nolu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                             İzzet Çetin                                Musa Çam

                                               Ankara                                       İzmir

(1) Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze ve defin işleri ile mezarlıklarda ve hastanelerin acil servislerinde grev ve lokavt yapılamaz.

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ben Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurunuz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bizim söylemimizi ya anlamıyorlar ya anlamak istemiyorlar. Yine Sayın Bakan bu konuyu çarpıtmak için elinden geleni yapıyor, buna üzülüyorum. Benim yıllardan beri tanıdığım yani DİSK’te, sendikal mücadelede, geçmiş bakanlık döneminde de beraber olduğumuz ve bugünkü yüzüyle o gün karşılaştığım yüz arasında bir farklılık gördüğüm bir noktaya bu süreci taşıdığını burada ibretle izliyorum ve bundan dolayı da üzülüyorum. Yani sanki biz eski yasa kalsın diyoruz, bize sürekli dayatılan “Eskisi iyiyse kalsın...” Eskisi iyi değil Sayın Bakan ama eskisini bize tehdit aracı kullandırarak sanki üzerinde iyi değişimler yapıyormuşsunuz gibi, güzelleştiriyormuşsunuz gibi bir sunum yapmayın diyoruz. Burada yapılan düzenlemeler, iddiayla söylüyorum, bir daha söylüyorum, bir sendikacı olarak bu kadar deneyimimle söylüyorum, 12 Eylül generallerince çıkartılan yasanın gerisindedir. Bunu böyle kabul edin, ondan sonrasına bakalım, neden gerisindedir? 25’inci maddede yaptığınız değişiklikte 12 Eylül generallerince sağlanan hakkı siz geriye götürdünüz, hâlen diyorsunuz ki: “İlerideyiz.” Ya yapmayın bunu. Grev yasakları getiriyorsunuz, hâlen diyorsunuz ki: “İlerideyiz.” Bu nasıl ilericilik? Bu nasıl çağ değiştirim? Bunu nasıl bir anlayışla bu yasada reform diye sunuyorsunuz ve bu millete yutturuyorsunuz? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Daha önce Sayın İzzet Çetin söyledi, dünkü konuşmada söyledi: Bankacılık sektörünün büyük bir bölümünde zaten sendika yok, var olanlara da grev yasağı getiriyorsunuz, bu grev yasağı kapsamını daha da genişletiyorsunuz. En azından bazı acil durumlarla ilgili, sağlıkta anladık, itfaiyede anladık ama hizmet sektöründe, hizmet alım satımlarının yapıldığı sektörde, enerjide grev yasağı olur mu? Elektrikle ilgili anladık ama hepsinde yeniden kapsamlı bir şekilde grev yasağı getiriliyor, bu da reform olarak sunuluyor. Daha önce Hava-İş Kolunda getirildi, şimdi de bankacılık sektöründe ısrarımıza rağmen değişmedi. Bunun adına ileri demek için, “12 Eylül’den iyi bir noktaya geldik. Bakın, daha önce grev yasağı olan şu iş kolunu biz kapsam dışına aldık.” derseniz bunu anlarım ama böyle bir şey yok. 12 Eylül’ün getirdiği grev yasakları devam ediyor, Anayasa’dan kaldırdığınız grev yasakları devam ediyor, bunu yasayla düzenliyorsunuz.

Şimdi, yargı şuna bakıyor değerli arkadaşlar: Anayasa’ya bakmıyor, kanunlara bakıyor, çok net, bunu bilelim. Anayasa’daki değişikliklere rağmen, Anayasa’nın 90’ıncı maddesindeki değişikliğe rağmen, uluslararası sözleşmelere rağmen mahkemenin verdiği karar bu kanunda yazılanlara uygundur. Onları gözeten bir yargı olsa, zaten burada hiç konuşmayacağız. Öyle bir yargı olsa Emekliler Sendikası kapatılmaz, öyle bir yargı olsa Gençlik Sendikası kapatılmaz, öyle bir yargı olsa, şu anda yargıçların kurduğu sendika kapatılma sürecini yaşamaz, öyle bir yargı olsa Çiftçi Sendikası kapatılması süreci yaşanmaz. Dolayısıyla siz bu toplumu, işçileri, çalışanları bu alanda ciddi anlamda yanıltıyorsunuz. Grev yasakları devam ediyor, daha da ağırlaştırıyorsunuz, biz buradan bunu söylüyoruz. Bunun neresini iyi söylüyorsunuz, bunun neresi daha iyi?

Takmışsınız, “Yüzde 10 barajı mı iyi yüzde 3’mü?” Elbette yüzde 10 kötü ama siz bunu daha kötüleştiriyorsunuz diyoruz. Daha önce yüzde 10 barajını aşan sendikalar, şimdi getireceğiniz düzenlemeyle, çoğu toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip olmayacak diyoruz, bunu buradan iddia ediyoruz. Bir sene sonra, iki sene sonra sendika çöplüğü hâline gelecek Türkiye diyoruz, siz buna inanmıyorsunuz. İlla yaşadıktan sonra mı öğreneceğiz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – İlla bu sendikalar yok olduktan sonra mı “Evet ya, yanlış yapmışız.” diyeceksiniz? Bundan üzüntü duyuyorum, yeterince bu konuları algıladığınızı düşünüyorum ama kasıtlıca sanki bu yasa iyi bir yasaymış gibi savunmanızı anlamıyorum. Hiç olmazsa deyin ki: “TOBB’un adına, işverenler adına bunu yapıyorum.”

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 62. maddesinden “bankacılık hizmetlerinde” ibaresinin çıkarılmasını arz ederiz.

                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Bakanın ifadesiyle gerçekten çok önemli bir kanun. Yani sendikacılık alanında bugüne kadar değiştirilemeyen bir kanunu değiştiriyoruz. Ancak değiştirirken hangi yönde değiştirdiğimizi sorgulamamız lazım. Özgürlükleri geliştiren, sendikal özgürlükleri geliştiren ILO normlarına doğru mu değiştiriyoruz yoksa daha önceki konuşmacının ifade ettiği gibi bir ihtilal yönetiminin ortaya koyduğu ilkeleri güçlendirerek mi değiştiriyoruz?

Değerli arkadaşlar, samimi olmamız gerekir. Bu noktada bize ifade edilemeyen zorluklar nedir? Gerçekten bilmek istiyoruz. Hangi sebepler bu konuda yapılması gerekenin yapılmasını engelliyor, elinizi kolunuzu bağlayan ne?

Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarımız; yani eğer sendika özgürlüklerini veya sendikal özgürlükleri tanzim eden bir hukuk çıkarıyorsak doğru olan, akıllıca olan davranış bunların önündeki kısıtlamaları kaldıran bir davranış olmalı. E, şimdi, grev ve lokavt yasaklarını tanzim eden 62’nci maddeyi okuyunca dehşete düşmemek mümkün değil. Hangi alanda bu işçi grev yapacak Sayın Bakanım? Hangi alan kalıyor Allah aşkına? Yani tarım işçilerinde mi grev bekliyorsunuz da onu dışarıda tutmuşsunuz? Şöyle, okuyorum: “Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze işlerinde ve mezarlıklarda; şehir şebeke suyu, elektrik, doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde; bankacılık hizmetlerinde; Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen işyerlerinde –yani buralardaki iş yerlerinde- kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamaz.”

Hangi alan kaldı? Lütfen ya! Şimdi, bunların içerisinden en makul olanı teklif ettim Sayın Bakanım; gelin, şu banka hizmetlerinde grev ve lokavt yasağının yasak olarak bu kanuna konulmasını kaldıralım diye. Sayın Bakan “Katılamıyorum” diyor. Yani demokrasilerde ileri adım, özgürlüklerin önündeki kısıtlamaları kaldıran adımdır. Siz, 1982 ihtilal yönetiminin getirdiği yasaklardan hangisini kaldırıyorsunuz? Kaldı ki ilave, işte Hava-İş Sendikasında, hava işlerinde grev yapılamaz kararını da geçen sene koydunuz. Yani hangi mecburiyetiniz var Sayın Bakanım? Kim sizi zorluyor? Bir ihtilal yönetimi mi var tepenizde? Ben sizin kişiliğinize veya Hükûmetinizin gücüne, milletimizin size verdiği, İktidarınıza verdiği gücün bu türlü talimatlara, bu türlü baskılara direnecek kişilikte ve şahsiyette olduğuna inanmak istiyorum. Şimdi, bankacılık… Bankacılık gerekli, önemli ama kardeşim, yani burada çalışan insanların sefaletini bizim görmezlikten gelmek gibi bir hakkımız var mı?

Değerli milletvekilleri, çok genel bir söz vardır, bakınız: Hürriyet, mülkiyet ve şahsiyet, bunun üçü olmazsa ileri bir toplum yaratamayız. Emeğin mülkiyeti toplu iş sözleşmesidir, sendikal haklarıdır, grev hakkıdır. Eğer siz, emeğin önünden grev hakkını kaldırırsanız, toplu iş sözleşmesi özgürlüğünü kısıtlarsanız, onun mülkiyetine müdahale etmiş olursunuz, onun hürriyetine müdahale etmiş olursunuz ve o işçinin şahsiyetli olmasını, isteyerek üretmesini bekleyebilir misiniz?

Sayın Bakanım, şunu da kabul etmek istemiyorum: Yani lütfen, biz sizin kişiliğinize, hizmetinize saygı duyuyoruz ama lütfen siz de bizim endişemize saygı duyun. Bakınız, diyorsunuz ki: “Uzlaştık, anlaştık öyle getirdik.” Bu Türk-İş’in -ki Türk sendikacılığının zannediyorum bugün bile en büyük sendikası- gazetelere yansıyan ilanından sonra 17 Ekim tarihinde milletvekillerine gönderdiği bu yazı ne? Burada çok açık ithamlar var, iddialar var. Bunlar cevapsız kalır da siz kalkıp burada “Biz taraflarla uzlaştık, bu kanunu öyle getirdik.” derseniz bizim aklımızla alay etmiş olursunuz Sayın Bakanım. Kusura bakmayın, bunu hem size yakıştıramam hem buraya yakıştıramam. Türk-İş’in buradaki iddiaları cevap bulmalı. Eğer cevap vermiyorsanız deminki sorduğum soruyu tekrarlıyorum: Sizin üzerinizde kim var, kim sizi baskı altında tutuyor da böyle burada, yani size yakışmaz, Türkiye’ye yakışmaz, iktidarınıza yakışmaz birtakım hususlarda bir dayatma altında bizi ikna etmeye çalışıyorsunuz?

Bunu açıklayacağınızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Grev ve Lokavt yasaklarına ilişkin 62. Maddesinde geçen “grev” ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, grev yasağı daraltıldı bu düzenlememizde. Arkadaşlar bunu nasıl görmüyorlar, onu anlayamıyorum.

Öncelikle, Sayın Şandır “alay etmek” gibi bir ifade kullandılar, ne haddimize.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani 82 uygulamaları aynen devam ediyor Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Böyle bir şey olabilir mi? Ne yüce Meclise ne de değerli bir milletvekilimize ne bir grubumuza karşı böyle bir -sehven de olsa- nezaketsizliğin içinde olmayız…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yakıştıramadım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – …ve böyle bir şey olursa da üzerimize düşeni yerine getiririz. Bunu ifade etmek istiyorum, bir.

İki saat önce Türk-İş yönetimiyle birlikteydim, ben size defalarca ifade ettim, dedim ki: Bu yasa öyle bir zor yasa ki belki de bugüne kadar çıkardığımız yasaların en zoru çünkü tarafları gerçekten bir noktaya getirmek zor.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır, hiç öyle değil.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Zorlaştıran sizsiniz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Zorlaştıran sizsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bir iki konu var Türk-İş’in itiraz ettiği; iş koluyla ilgili sendika kuruculuğunda bir ısrarı var, bir de 25’inci maddeyle ilgili değerlendirmeleri. Bunun dışındaki konularda biraz önce mutabakatımızı sağladık. İki saat öncesinden bahsediyorum, diyorum ki: Her gün…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya Sayın Bakanım...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Efendim, her sendika mektup gönderiyor. Ben burada otururken de önüme yazılar geliyor. Topluca oturduğumuz zaman değerlendirmeler farklı, bireysel olarak sendikalar baş başa kaldıkları zaman yaptıkları değerlendirmeler farklı. Bunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, önergeye katılıyor musunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Önergeye katılamıyoruz ama Sayın Başkanım şunu son olarak ifade edeyim: Kapsam daraltıldı yani noter… Artık grev yapılabiliyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Kapsam nasıl daraltıldı Sayın Bakanım? Hava iş kolu, bu, unutmayın ya 12 Eylülden daha geriye döndü.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Eğitim kurumlarında yapılabiliyor, aşı, serumda yapılabiliyor. Yani birçok konuda, bakın, grev yasağı kaldırıldı. Elimde var bunlar yani.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Finans sektöründe getiriyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu banka hizmetlerinde niye kaldırmıyorsunuz grev yasağını Sayın Bakanım? Hizmet iş kolunda niye kaldırmıyorsunuz grev yasağını? Bunu anlamıyorum. Adam hizmetinin kavgasını yapmasın mı yani?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gür, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tabii, Sayın Bakanım, bu kavga sürecek, buna emin olabilirsiniz çünkü bu yasayla işçilerin, emekçilerin, Türkiye'nin önemli bir sosyal ve sınıfsal tabanını da ilgilendiren, doğrudan ilgilendiren, onların geleceğini ilgilendiren, onların yaşamını ilgilendiren bir yasayı burada tartışıyoruz.

Sizin iddianız, bu yasanın sosyal taraflarıyla birlikte uzlaşarak, mutabakata vararak yapıldığıdır. Sosyal taraflar burada oturuyor, bizi izliyor. Sayın Hatibin dile getirdiği gibi, burada, çarşaf çarşaf gazetelerde ilanları var, bu yasadan duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar. Fakat biz ısrarla bu yasanın doğrudan etkileneceği, sadece yaşamları değil, örgütlülüğü, hakları ve özgürlüklerinin bir bütün olarak etkileneceği bir topluluktan, emekçilerden söz ediyoruz. Şimdi onların mutabakatının olmadığı, karşı çıktığı birçok şey var bu yasada. “Bu yasa en iyi yasadır.” deme iddiası bizce boş bir iddiadır.

Tabii, bir alışkanlık oldu burada, hem Avrupa Birliği sürecinde hem gerçekten “ileri demokrasi” -tırnak içinde- hedefi gözetilerek yapılan değişikliklerin tümünde sizin izlediğiniz, AKP’nin izlediği yol şudur: Hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmiş görünmek. Bunda gerçekten çok maharetlisiniz, çok iyi yapıyorsunuz. 12 Eylül döneminden kalma yamalı bir çorabı tersinden çevirip, bak biz değiştirdik, yeniledik, yasayı getirdik önünüze koyduk diyorsunuz. Buna ne işçiler ne emekçiler ne işçi sınıfı ne de bizler ne de muhalefet kanmaz. İleri demokrasiye de böyle varılmaz, böyle gidilmez. Çok açıktır ki burada, grev ve lokavt yasağından söz ederken, bir daraltmadan çok bir genişletme var.

Sayın Bakan, bankacılık sektöründe kaç bin insan çalışıyor?

İZZET ÇETİN (Ankara) – 210 bin.

NAZMİ GÜR (Devamla) – Bu insanların tamamının hangi koşullarda çalıştığını gerçekten biliyor musunuz? Kaçı örgütlü, kaçının gerçekten patronlarına karşı, banka patronlarına karşı koruma altında hakları ve özgürlükleri? Çalışma yaşamını böyle mi koruyacağız, çalışma barışını böyle mi koruyacağız? Bak göreceksiniz  -biz bunu söylüyoruz buradan- bu yasa, uygulamaya geçtiğinde bu yasanın bütün çarpık yönleri, bu yasanın bütün kanatıcı yönleri ortaya çıkacak. Hem sendikal örgütlülük açısından hem emekçi sınıfının örgütlülüğü açısından, hakları açısından hem grev hakkı açısından, onun kullanımı açısından ve hem de bütün bir toplumu, hepimizi ilgilendiren temel bir yasanın uygulamasının ne kadar kötü olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Tabii ki demokratik olarak biz mükemmel bir yerde değiliz, ülkemiz öyle ileri demokrasiyi yaşayan, uygulayan bir ülke değil, bunu hepimiz biliyoruz, her gün bunun tanığıyız ancak şunu bilmek gerekir ki bu yasayla birlikte işçi sınıfının bütün hakları, işçi sınıfının özgürlükleri, örgütlenme hakkı dâhil olmak üzere ciddi bir tehdit altına giriyor. Bunu şimdi burada geçiriyor olabilirsiniz ama dün de dile getirdik, bu yasayla siz ILO’nun kara listesinden çıkmazsınız, çıkmanız da mümkün değil. Bu yasayla siz Avrupa Birliği sürecinde, müzakere sürecinde “İşçi hakları açısından, sosyal haklar açısından, emekçilerin özgürlükleri açısından ilerleme sağladık.” diyemezsiniz, bizim hanemize artı yazılmaz, bu ülkenin hanesine artı yazılmaz.

Değerli arkadaşlar, o nedenle tekrar uyarıyoruz, muhalefet olarak uyarıyoruz: Bu yasayı adamakıllı hazırlamamız gerekiyor, işçilerin, sendikaların, emekçilerin taleplerini gözetmemiz gerekiyor, onların daha fazla ezilmesine, onların haklarının daha fazla daraltılmasına izin vermemeliyiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gür.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, affedersiniz.

BAŞKAN – Pardon.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani yerimden, tutanaklara geçmesi için…

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Deminki konuşmam üzerine Sayın Bakanın gösterdiği duyarlılığa saygı gösteriyorum ama benim öznem işçi, benim öznem emek, sendika falan değil. Sendikalarla veya konfederasyonlarla, federasyonla varılan mutabakatın eğer işçiye, emeğe bir katkısı yoksa buna bizim saygı duymamızı beklemesin.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Aynen öyle. Bizim de anlatamadığımız bu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi, işte, 210 bin banka çalışanın haklarını korumayan bir sendikacılığı da ben burada tenkit ediyorum ve kapalı kapılar arkasında varılan mutabakatın eğer işçiye bir katkısı yoksa…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yazıklar olsun!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …onun hiçbir değeri yok.

Bir başka husus daha: Tabii, benim muhatabım sendikalar, konfederasyonlar olmaz, benim muhatabım siyasettir. Onun için, Sayın Bakana bu noktada, eğer işçiye yaramayan bir uzlaşma varsa buna siyaset olarak itiraz etmeleri gerektiğini hatırlatıyorum, ısrarla iki gündür bunu söylüyorum ama maalesef, sendikalardan böyle mektuplar geliyor ama işçi lehine bir milim mesafe yok.

Bunu söylemek istiyorum, tutanaklara geçmesi açısından ifade ettim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Geçti efendim.

Teşekkür ederiz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

62’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 62’nci madde kabul edilmiştir.

63’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 63'üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "altıncı fıkrasına" ibaresinin "yedinci fıkrasına" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Ayşe Nur Bahçekapılı                     Recep Özel                     Mehmet Doğan Kubat

                         İstanbul                                    Isparta                                    İstanbul

                     Bülent Turan                           Mehmet Muş                         Tülay Kaynarca

                         İstanbul                                   İstanbul                                   İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 63’üncü maddesinin (1) ve (3) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                            İzzet Çetin                                  Musa Çam

                                               Ankara                                         İzmir

(1) Karar verilmiş veya başlanmış olan kanunî bir grev veya lokavt genel sağlığı veya doğrudan ulusal güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir. Erteleme süresi, kararın yayımı tarihinde başlar. Bakanlar Kurulunun erteleme kararları aleyhine Danıştay'da iptal davası açılabilir ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenebilir.

(3) Erteleme süresinin sonunda anlaşma sağlanamazsa, grev veya lokavta yeniden başlanabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 63. Maddesinin, (3). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     İdris Baluken                          Pervin Buldan                   Abdullah Levent Tüzel

                          Bingöl                                       Iğdır                                      İstanbul

                     Hasip Kaplan                  Hüsamettin Zenderlioğlu                   Halil Aksoy

                          Şırnak                                      Bitlis                                        Ağrı

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 63’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Türkiye’deki tüm cezaevlerinde sürdürülen süresiz, dönüşümsüz açlık grevinin 37’nci gününe girdiğini tekrar hatırlatmak istiyorum. Bugün Gümüşhane’den almış olduğumuz bir faksla Gümüşhane Cezaevinde bulunan iki tutsağın ölüm orucuna başladığını burada tekrar, duyarsız olan tüm vicdanlara duyurmak istiyorum.

Birkaç gündür bu konuda yapmış olduğumuz bütün çağrılara rağmen Meclisin, siyasi partilerin genel bir duyarsızlığı var. Dün, Cumhuriyet Halk Partisinden bir kadın arkadaşımız, yürekli ve vicdanlı bir kadın arkadaşımız, bu ölüm orucuna karşı, ölüm sessizliği içerisinde, bir çığlık verdi, bir ses verdi. Bu nedenle, bu arkadaşımızın bu davranışının tüm siyasi partilerde bir duyarlılık yaratmasını temenni ediyorum.

Tabii, birkaç gündür bu Toplu İş İlişkileri Yasası’yla ilgili konuşuyoruz, görüşlerimizi dile getiriyoruz. Artık şurası herhâlde net olarak anlaşıldı: İşçi, işveren ve devlet denkleminde, bu yasa tasarısıyla devlet ve işverenin işçi haklarını maalesef gasp ettiği, işçi haklarını özgürlüklerini genişletmediği yeni bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Gerek örgütlenme düzeyinde gerek toplu sözleşme düzeyinde, her aşamada hak ve özgürlük taleplerinin önüne üçlü barajlar getiren bir düzenleme var burada. Grev hakkıyla ilgili de bu üçlü baraj sisteminin aynı şekilde korunduğunu görüyoruz. Ara buluculuk sistemi, Yüksek Hakem Kurulu ve en nihayetinde de Bakanlar Kurulunun siyasi vesayeti, işçilerin, emekçilerin grev hakkı üzerinde önemli bir baraj olarak karşımıza getirilmiş bulunuyor.

Şimdi, Sayın Bakan, biz, her yasal düzenleme içerisinde, güvence altına alınmasını istediğimiz önergeleri getirirken Sayın Bakan sürekli kendi pratikleriyle kendilerine güvenmemizi istiyor, yasal sözleşmeye dayanak bulmamızı çok doğru bulmuyor. Ancak ben bunun ne kadar yanlış olduğunu, sizlere sadece Hava-İş grevinde işten atılan işçilerin durumuyla örneklemek istiyorum: Biliyorsunuz, bir telefon mesajıyla yüzlerce işçi işten çıkarılmıştı. Grev hakkını isteyen yüzlerce işçi işten çıkarılmıştı ve o dönemde Sayın Çalışma Bakanı araya girip, yeniden işe alımlar için çalışmalar yapacağına dair bir çok kez beyanatlarda bulundu. Ancak sonucun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

Yine, Ulaştırma Bakanı şöyle demişti: “Bizim için vatandaşın rahatlığı, hizmete erişmesi her şeyin önünde gelir.” Herhâlde AKP Hükûmeti, işçileri vatandaş olarak kabul etmiyor ya da kabul ediyorsa işçilerin rahata erişmesi için, işçilerin hizmete erişmesi için işten çıkarılmayı uygun görüyor.

Yine, Sayın Ulaştırma Bakanı o süreçte şöyle diyordu: “Elimizdeki gücü, yetkimizi, insanları mağdur ve perişan etmek yönünde kullanırsak, bu hiç de insani  bir davranış olmaz. O bakımdan bir an önce bu sorunun sona ermesini bekliyoruz.”

Bakın, bu işçilerin şu anda ne hâlde olduğunu herhâlde hepiniz biliyorsunuz. Bu işçilerin ne kadar perişan olduğunu, ne kadar mağdur ettiğinizi herhâlde biliyorsunuz. Burada sayın bakanlarınızın kamuoyuna vermiş olduğu hiçbir güvencenin yerine getirilmediğini tekrar sizlere hatırlatmak istiyorum.

Bu nedenle, işçinin grev hakkıyla ilgili bu arabuluculuk sistemi, Yüksek Hakem Kurulu ve Bakanlar Kurulundan oluşan barajların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini belirtmek istiyorum.

Daha önceki değerli konuşmacılar özellikle iş, hizmet ve çeşitli sektörlerdeki grev yasaklarına dikkati çektiler, bununla ilgili Komisyon düzeyinde veya Genel Kurul düzeyinde yapılan hiçbir öneri, maalesef, AKP Hükûmeti tarafından kabul edilmedi. Dolayısıyla bu son şeklini vermiş olduğunuz yasa tasarısı bu yönüyle işçilerin karşısında olan, deyim yerindeyse bir kâğıttan kaplanı andırıyor ve işçilerin mücadelesiyle emekçilerin mücadelesiyle bu kağıttan kaplanın nasıl  boşa çıkarılacağını da hep birlikte göreceğiz.

Maalesef, hazırladığınız tasarı, işçilere, emekçilere hayırlı olmamıştır, size hayırlı olmasını diliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Teşekkür ediyoruz Sayın Balüken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 63 üncü maddesinin (1) ve (3) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

(1) Karar verilmiş veya başlanmış olan kanunî bir grev veya lokavt genel sağlığı veya doğrudan ulusal güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir. Erteleme süresi, kararın yayımı tarihinde başlar. Bakanlar Kurulunun erteleme kararları aleyhine Danıştay'da iptal davası açılabilir ve yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istenebilir.

(3) Erteleme süresinin sonunda anlaşma sağlanamazsa, grev veya lokavta yeniden başlanabilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çetin, Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yasanın özünde Sayın Bakan sendikaları güçlendirmek amacıyla bu sendikalar ve toplu sözleşme yasalarını Meclis gündemine getirdiğini söylüyor ama bu kadar yıllık deneyim ve geçmişe baktığımızda görüyoruz ki güçlü sendikacılık yasalarla yaratılamıyor. Güçlü sendikacılık yasa ile değil emekçilerin sendikasına sahip çıkmalarıyla, kendi sorunlarına kendilerinin sahip çıkmasıyla yaratılabilir. Onu belirttikten sonra Sayın Bakana şunu söylemek isterim: Bakınız, “Kamu Görevlileri Sendikalar Kanunu’nda toplu iş sözleşmesinde anlaşmaya varılamamışsa Kamu Görevlileri Hakem Heyetinin kararı nihaidir.” dediniz. Burada da eğer grev ertelenmişse ve haksız bir ertelemeyse sendika bunu Danıştaya götürüp iptal davası açabiliyor ya da yürütmenin durdurulmasına karar verebiliyor idi. Sayın Bakan, alın size geri hüküm. Şimdi yargı yolunu tıkıyorsunuz, bir keyfîliği sendikalara ve emekçilere dayatıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, zaman zaman, 1963’ten bu yana Türkiye’de işçileri ve emekçileri bastırmak için grev ertelemelerine, grevlere müdahaleye hep tanıklık ettik. Bu ülkeyi hep sağ siyasal partiler çok partili yaşamda yönettiler, hepsi bu ülkenin düşmanı olarak emekçileri gördü, sendikacıları gördü. Bu yasa tasarısının özünde de bu bakış açısı var, bu kurgu var. Bunun başka türlü izahı mümkün değil. Yani eğer bir grev ertelenmiş ve ertelenen grevi Çalışma Bakanının Bakanlığın asli görevi olarak Yüksek Hakem Kuruluna götürmesinde ne tür sakınca var da o hüküm, 12 Eylülcülerin getirdiği o hüküm yasadan çıkartılıyor da sendika ya da işveren Yüksek Hakem Kuruluna başvurmazsa sendikanın yetkisi düşüyor?

Sendikanın yetkisi düşünce ne olur Sayın Bakan? İşçiler toplu sözleşmesiz kalır. Sendika yetkisini kaybederse işveren zil takıp oynar. Başka kim oynar? Bu yasa tasarısını hazırlayan Çalışma Bakanı oynar, Bakanlığı oynar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir de Başbakan.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Bir de Başbakan oynar.

Değerli arkadaşlar, demin Bakana sordum, yanıt vermedi. Şimdi en önemli konu burada sendikalarla ilgili olarak herkes barajları konuşuyor. Sayın Bakan da bunu “Bana mektup yazıyorlar, orada öyle konuşuyorlar, bana farklı konuşuyorlar.” diye getiriyor.

Ben buradan, orada farklı, burada farklı konuşan sendikaların genel başkanlarını da kınıyorum, konfederasyon başkanlarını da kınıyorum. Açık olun, işçiden, emekçiden bir şeyi saklı görüşmeyin, istismar edilirsiniz; nitekim öyle. Yani barajlar konusunda siz binde 15 yani yüzde 1,5 teklifini ilk tasarınızda getirdiğinizde o tasarıya, ben söylüyorum, bakanlardan Ali Babacan, Zafer Çağlayan, Cevdet Yılmaz, Nihat Ergün, Fatma Şahin ve Başbakan imza koymadı Sayın Bakan. Gazetelerde var, bu yılın ocak ayının gazetelerine bakın, tek tek sayılmış. Ne oldu, niye imza koymadılar? Çünkü belli, bir yerlerden baskı gördüler. Şimdi aynı mantık grev ertelemelerinde egemen.

Sayın Bakan, biz, verdiğimiz öneride diyoruz ki: Eğer Bakanlar Kurulu haksız grev ertelemesi yapıyorsa yargı yolu tıkanmasın. Biz diyoruz ki: Eğer grevi illa erteleyeceksen yani sen Çalışma Bakanı olarak sorumluluk üstlen, sorumluluktan kaçma, ara buluculuğu sen yap, uzlaşamıyorlarsa ertelemenin sonunda Yüksek Hakem Kuruluna sen götür. Bunun sakıncası ne? Niye 12 Eylülcülerin bile yapmış olduğu düzenlemeden daha geriye götürüyorsunuz bu maddeyi? Ben bunu anlayabilmiş değilim.

Değerli arkadaşlar, bir kez de ben söyleyeyim, buraya getirdim, bakınız. Bu BASİSEN sendikamızın yazdığı, ta bu tasarı, Meclise sevk edildiği zaman 2011 yılının Aralık ayında yazılan yazı. Dünyanın hiçbir ülkesinde bankacılık ve finans sektöründe grev yasak değildir. Bizim ülkemizde bankacılık ve finans sektöründe grev yasağını 12 Eylülcüler getirdi, darbeciler getirdi, yeni sivil darbeciler de üzerine oturdu, üzerine yatıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil.

Sayın Bakan, siz Ankara dışındayken -ki erişemediğim için öyle söylüyorum- taksicilerle ilgili bir yasa tasarısının peşine, hava iş koluna…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - …grev yasağı kapsamına alındı. Bakan olarak ne yaptınız?

Son cümle, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, söyleyin, tamamlayın.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Ne yaptınız? Yani, bu, kabul edilebilir bir mantık değildir. “Kenan Evren bile bu yasağı getirmedi.” diyemediniz. Onun için de sendikacılara, sendikalara, emekçilere şirin gözükmeye kalkışmayın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, grevin ertelemesi idarenin bir işlemidir.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Ona sığınmayın, ona sığınmayın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Anayasa 125’e göre, “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” Bu güvence altındayken, anayasal güvence altındayken “Neden buradan Danıştayı çıkardınız?” gibi bir soruyu ben anlamakta zorlanıyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Niye sen çıkartıyorsun? Oradaki o hüküm yoktu.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Gereksiz bir düzenleme. Çünkü zaten güvence altında. İdarenin işlemi yargıya tabi, götürebilirsiniz, dava açabilir.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Niye rahatsız oldun onun kanunda var oluşundan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Onun için, yani burada çok hararetli konuştuğunuz için ciddi bir yanlış mı yapılıyor diye bir algı oluşmasın diye bunu söylüyorum. Tam aksine, hukuka uygun bir düzenlemedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 63’üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen “altıncı fıkrasına” ibaresinin “yedinci fıkrasına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Grev ve lokavtın ertelenmesini düzenleyen maddenin ikinci fıkrasında, erteleme kararının yürürlüğe girmesi üzerine, 60'ıncı maddenin altıncı fıkrasına göre belirlenen arabulucu, uyuşmazlığın çözümü için erteleme süresince her türlü çabayı göstereceği belirtilmektedir. İlgili maddedeki bu görev yedinci fıkrada düzenlendiğinden, maddi hata düzeltilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 63’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

64’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan (1/567) esas sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 64 üncü maddesinin (5) inci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.

                   Ruhsar Demirel                              Ali Öz                                 Bülent Belen

                        Eskişehir                                   Mersin                                   Tekirdağ

                                         Necati Özensoy                         Mustafa Kalaycı

                                                 Bursa                                        Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 64 üncü maddesinin (2) ve (3) nolu fıkralarının madde metninden çıkarılmasını ve (5) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                              İzzet Çetin                                  Musa Çam

                                                 Ankara                                         İzmir

(5) Grev esnasında greve karar veren yönetici veya işçilerin kusurlu hareketi sonucu grev uygulanan işyerinde neden olunan maddî zarardan kusuru olan yönetici ya da işçi sorumludur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

Yani burada, grev esnasında meydana gelecek olan zararlardan sendikaları muaf tutuyoruz, bu suçu işleyen kimse o cezasını çeksin diyoruz. Son derece yerinde düzenleme, herkesin katıldığı bir düzenleme üstelik ama önergeyi anlamakta zorlandık, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe okunacak efendim.

BAŞKAN – Gerekçe...

Gerekçe:

Grev hakkının etkin kullanılabilmesi amacıyla 2 ve 3 nolu fıkralardaki yasakların kaldırılması önerilmektedir.

Anayasa'da yapılan 2010 değişiklikleri ile Anayasa'nın 54.maddesinin 3. Fıkrası yürürlükten kaldırıldığı halde, "sendikaların kusurlu hareketi sonucunda grevin ortaya çıkması durumunda oluşan maddî zarardan sendikanın sorumlu olduğu" yönündeki hüküm Anayasa'ya aykırı olduğu gibi, 12 Eylül zihniyetinin de sürdürülmesidir. Bu nedenle madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan (1/567) esas sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 64 üncü maddesinin (5) inci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.

                                                                        Ruhsar Demirel (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın 64’üncü maddesi ile ilgili verdiğimiz önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Tabii ki bu sendika yasasını adını bile sendika yasası olarak tanımlamadan alt komisyonda ve esas komisyonlarda görüşmeye başladığımızda, sendika komisyonunda bu yasa görüşülürken dedik ki “Biz sadece toplu iş ilişkileri demeyelim, buna sendika yasasını birlikte ifade edelim.” diye, ağırlıklı bir muhalefet olarak görüş ortaya koymuştuk. O günkü bu görüşümüz kabul görmemişti, bunun adı sadece “toplu iş ilişkileri yasası” olacak noktasında ısrarcı bir tutum vardı. Geldiğimiz ve konuşulan bu görüşmelerden sonra anlıyorum ki, demek ki gerçekten bu yasa tasarısına sendika yasası dememek gerekiyormuş. Hükûmet, gerçekten, gerçek niyetinin sadece toplu iş ilişkileri olduğunu, buna sendika yasasının özü itibarıyla, içeriği itibarıyla doldurulamayacağını bildiğinden buna sendika yasası demekten o zaman şiddetli bir şekilde imtina etmiş.

Yüce Meclisimizin önüne gelen bu yasa tasarısı 2821 ve 2822 sayılı Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu’nu değiştirmeyi amaçlayan bir kanun tasarısıdır. Ana gerekçe olarak, demokratik ve uluslararası sözleşmelere uygun bir çalışma yaşamı tesis etme amacı belirtilmiştir. Geldiğimiz noktada baktığımız zaman, demokratik ve uluslararası sözleşmelere uygun bir metin yerine, Türkiye’de, özellikle tüm komisyon görüşmeleri neticesinde, yeniden sosyal taraflar olarak addedilen taraflarla yapılan görüştürmelerde işverenlerin, patronların, belli sendikaların sözlerinin, Komisyonda bulunmaması durumunda dahi bu yasa tasarısı içerisine âdeta ilmek ilmek örüldüğünü üzülerek görüyor ve bu duruma da gerçekten şaşıyoruz.

Tabii ki  bu sendika yasasını yapmanın o kadar gerçekten çok kolay bir şey olmadığının bizler de farkındayız. Sayın Bakanın her defasında ifade ettiği gibi, otuz yıldır bekleyen, kimsenin belki Genel Kurula getirmeye, zaman aşımında bile ciddi derecede endişeler oluşturan bir yasa tasarısı olduğunu bizler de fark ediyoruz. Ama burada eğer bu yasa düzenlenecekse, eğer bu tasarı önümüzdeki süreçte kimlere hangi faydayı getireceği noktasında samimi bir ifade kullanmamız gerekirse, emekçiye, işçiye bu yasa tasarısının bir artısı olmayacağını net bir şekilde ifade etmek durumundayız. Bizim itirazlarımız bunadır; yani yoksa Sendika Yasası’nın 12 Eylül 2010 referandumunda grev ve lokavt yasaklarının engellenmesi noktasında Hükûmetin vermiş olduğu sözün net olarak arkasında duramayacağını zaten biliyoruz. Neden biliyoruz? Çünkü bu görüşmelerimizden yedi sekiz ay geçtikten sonra, bir sürü  toplu sözleşme ve toplu pazarlık masasında bekleyen mağdur işçiler varken yasa tasarısının Meclis gündemine getirilmesindeki gecikme, bizlere, çoğu yerlerin baskısı olacağını, gerek Bakanın gerekse Bakanlar Kurulunun bile tek başına komisyonlarda görüşüldüğü hâliyle bu yasa tasarısının Meclise getirilemeyeceği fikrini peşinen kabul ettirmiştir.

Yani özetle şunu söylemek gerekirse, bu yasa tasarısında gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir. Özneye işçiler oturtulmamıştır. Yasa tasarısı emek ve emekçiden yana değil, patronlardan, işverenlerden yana yeni düzenlemelerle doludur. Burada demokratik ve uluslararası normlara uygunluk derken, ILO sözleşmeleri ve Avrupa Birliği normlarından uzak tutulmuştur.

Biz şunu beklerdik açıkçası: Evet, yapılması gerçekten zor bir yasa tasarısı ama burada kapalı kapılar arkasında sendika temsilcileriyle -Sayın Bakan da bunu ifade ediyor- sabah akşam konuştuklarını ifade ediyor,  onların da kendilerini buradan gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum kendilerine. Ama gerçekten ana unsur Avrupa Birliği normları, ILO sözleşmeleri, emekçi ve işçiden yana yapılacak olan bir yasa tasarısı şeklinde düzenlenmiş olsaydı umuyoruz ki Sayın Bakanın da onları ikna etme süreci zor olmayacağını düşünüyoruz.

Tabii ki burada bazı alanlarda grev ve lokavt yasaklarının devan etmesini anlamanın mümkün olmadığını daha önceki konuşmacılar da ifade ettiler. Özellikle maddenin beşinci fıkrasında, grev esnasında, greve karar veren sendikanın kusurlu hareketi sonucu, grev uygulanan iş yerinde neden olunan maddi zarardan söz ederek sorumluluk sendikaya yüklenmektedir. Düzenleme son derece yoruma açık olmakla birlikte, kusurun tanımıyla, kusur ve sonuç bağlantısı açıklanmamıştır. Grevin maddi zarara yol açması olağan bir durumdur. Olağan bir sonuç olduğuna göre sadece grev hakkının kullanılmasından doğan zararların da kapsam dâhilinde tazmininin istenebileceği, işçi sendikasının grev kararı almaktan caydırıcı bir yenilik oluşturacağı münasebetiyle, maddenin metinden çıkartılmasını talep ettik.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

64’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 64’üncü madde kabul edilmiştir.

65’inci madde üzerinde bir önerge vardır okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 65 inci maddesinin (2) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilce değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                       İzzet Çetin                               Musa Çam                         Ömer Süha Aldan

                          Ankara                                      İzmir                                       Muğla

(2) Grev ve lokavt dışında kalacak işçilerin niteliği, sayısı ve yedekleri, işveren veya işveren vekili tarafından toplu görüşmenin başlamasından itibaren altı işgünü içinde işyerinde yazı ile ilan edilir ve bu ilanın bir örneği taraf işçi sendikasına tebliğ edilir. İşçi sendikası tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içerisinde mahkemeye itirazda bulunmazsa ilan hükümleri kesinleşir. İtiraz hâlinde mahkeme altı işgünü içinde kesin olarak karar verir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aldan…

Buyurun.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  bu tasarıyla, işçi sendikalarının raporlarına göre 6 milyon 298 bin işçiye toplu sözleşme yasağı getirilmektedir. Yüzde 3 barajı nedeniyle 6 milyon işçinin, sendika üyesi olsa bile toplu sözleşme yapması mümkün olamayacaktır. Bu sayı kayıtlı işçi sayısının yarısından fazladır. Yasanın çıkmasıyla 50 bin işçi toplu sözleşme hakkını kaybedecek, bu sayı yine getirilen baraj sistemiyle ileride 4 katına çıkacaktır. Tasarıyla iş kolu barajının bir yıl içinde yüzde 1’e indirilmesi öngörülüyor. Bu, ilk bakışta olumlu gibi görünüyor olsa da pratikte durum tam tersi olacaktır. Sendikalı işçi sayıları esas alındığında, kurulu sendikaların yüzde 60’a yakını yüzde 1 barajına takılacak ve işlevsiz kalacaktır, hâlen toplu sözleşme yapmakta olan 15’e yakın sendika baraj altında kalacaktır.

Bu tasarı birden çok sendikaya üye olma hakkını vereceği söylemleriyle “Nikâh masasında bile böyle iştahlı ‘evet’ demedik.” diyenlere klasik bir AKP hediyesidir. Bu tasarı İktidara biri yandan, diğeri göbekten bağlı iki konfederasyonun İktidarla iş birliğinin yasak meyvesidir, emekçilere acı verecek bir üründür. Ne yazık ki bugün, Sayın Bakanın söylemlerinden şu ortaya çıktı ki, kapalı kapılar ardında konuşulanlar ile toplumla paylaşılanlar aynı şeyler değişmiş, demek ki gazete ilanları da bir yalandan ibaretmiş. Aslında gerçekten işçi ve emekçilerin hakkını savunmak anlamında bir şeyler yapmak isteniyorsa binlerce gazete reklamı vereceğinize, bence meydanları doldurmalıydınız ey konfederasyon yetkilileri diyorum.

Bu arada, 65’inci maddeyle ilgili de bir değerlendirmeye geçmek gerekirse, şimdi, bir kez, madde başlığı aynen şöyledir: “Hiçbir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla” yani işverenin grev esnasında iş yerinde çalıştıracağı işçilere ilişkin önemli kayıt bu olmakla birlikte, 64’üncü maddenin dördüncü fıkrasında “Greve katılmayıp çalışan işçilerin ürettiği ürünlerin satılmasına ve iş yeri dışına çıkarılmasına…” diye bir ibare konmuştur. Dolayısıyla her iki fıkra arasında önemli bir çelişki vardır. Bu çelişki giderilmeyecektir.

İkinci olarak, iş yerinde iş gereği çalışmak durumunda bırakılanları tespit edecek kişi işverendir. Dolayısıyla, bir iş yerinde 100 kişi çalışıyorsa işveren keyfî bir yöntemle 100’ünü de “acil ihtiyaç sahibidir” diye iş yerinde tutabilecektir. Bu yetkinin işverene verilmesi maddedeki o yetkinin kötüye kullanımına da neden olabilecek bir düzenleme olacaktır. Dolayısıyla bu kapsamda, bu yetkinin bölge çalışma iş kurumu müdürlüğüne veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmesi yerinde olacaktır. Ve nihayet, değişiklik teklifimizde işçi sendikalarına tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde mahkemeye itirazda bulunma hakkı verilmesini talep ediyoruz.

Yasada şunu görüyoruz ki: sürekli olarak altı günlük periyotlar ön plana alınmış. Altı günlük periyotlar bir anlamda olayın öğrenilmesi açısından, değerlendirme açısından yeterli olmayabilir. Bu açıdan işçi sendikalarına -ki, mahiyetlerinde binlerce kişinin de çalıştığını göz önünde tutarsak ortak bir platformda, ortak bir kararda bulunabilmeleri zaman gerektirdiği için- otuz günlük süre verilmesinin daha yerinde olacağını düşünmekteyiz.

Ve son olarak, bu yasa, her şeyden önce, 12 Eylül ürünü olan bir yasayı ortadan kaldırmaya niyetliyken, Türkiye’de öyle günler yaşıyoruz ki, insanların sendikalaşmadan uzaklaştırıldığı, hakeza eğer bir sendika etkisiz hâle getirilemediyse hemen bir yan sendika kurularak o sendikanın işlevsiz hâle getirildiği günler yaşıyoruz.

Bu anlamda, bu yasanın Türk emek hayatına çok büyük yarar getirmeyeceği düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aldan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

65’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 65’inci madde kabul edilmiştir.

66’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan  197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 66 ncı maddesinin (3) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                      Özgür Özel                             Aytun Çıray                          Nurettin Demir

                          Manisa                                      İzmir                                       Muğla

                                             İzzet Çetin                                 Musa Çam              

                                               Ankara                                        İzmir

(1) Grev ve lokavt süresince işçiler, sigorta yardım, ödenek ve sağlık hizmetlerinden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık sigortasının ilgili hükümlerine göre yararlanırlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Buyurunuz Sayın Yüceer.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül 2010 referandumunda toplu sözleşme, sendikal örgütlenme ve grev hakkının daha özgürlükçü, emekten, emekçiden yana olacağı sözünü vadeden AKP, maalesef, bugün sendikaları kaldırmak için elinden geleni yapmakta. Anayasa’nın 51’inci maddesi aynı iş kolunda birden çok sendikaya üye olmaya mâniydi bildiğiniz gibi. Değişiklik paketinin 5’inci maddesiyle bu engel ortadan kaldırıldı ancak birden fazla sendikaya üye olmak hâlâ yasak. Böylelikle, çalışanların daha güçlü bir şekilde toplu sözleşme masasına oturması şansı elinden alınmış oldu.

Yine, benzer şekilde, paketin 7’nci maddesiyle Anayasa’nın grev hakkına getirilen anayasal sınırlanmalar da ortadan kaldırıldı. Grev esnasında meydana gelen zararlardan sendikaların sorumlu olacağına dair sorumluluk hükmü sendikal hakların daha da güçlendirilmesi amacıyla bu değişiklikle birlikte yürürlükten kaldırılmaktadır. Mevcut durumda siyasi amaçlı grev ve lokavtlar, faaliyetler yasaktır. 54’üncü maddede yapılan değişiklikte “Tüm bu yasaklar kaldırılmakta.” denmesine rağmen grev yasakları aynen devam etmektedir. Tasarı destek ve dayanışma grevleri kaldırılıp yerine sadece  toplu sözleşme, toplu iş sözleşmelerinin tıkandığı noktada grev hakkını tanıyor. Taslakta “kanuni grev” tanımı yapılarak, sadece menfaat uyuşmazlıkları hâlinde yapılan grevin kanuni grev olarak tanımlanmış olması, hak grevi olan diğer türlerin kanun dışı grev tanımının içine alındığını göstermektedir. Özellikle dayanışma grevi, hükûmet politikalarını protesto etmek için yapılan eylemler, genel grev gibi türlerin yasaklanması ILO sözleşmelerine ve Avrupa Sosyal Şartlarına aykırıdır.

ILO Uzmanlar Komitesi, özellikle iş yavaşlatma, iş yeri işgali, uyarı grevi, verimi düşürme gibi eylemlerin, grev türlerinin hak grevi sayılması gerektiğini ifade ediyor. Yani iddia ettiğinizin aksine, bu düzenlemeler ILO’nun 98 sayılı Sözleşmesi’ne aykırı bir şekilde devam etmekte.

Gerek İş Yasası gerekse Sendikalar Yasası, işçilerin sendikalara üye olması nedeniyle işten çıkarılamayacağını ya da farklı bir muameleye tabi tutulamayacağını belirtse de işçinin sendikaya üye olduğu için işten çıkarılması durumunda işçiye tanınan güvence ve işverenlere öngörülen yaptırımlar yeterli değil. Sendikal nedenle iş akdi feshedilen işçi, iş güvencesi kapsamında ise iş akdinin sendikal nedenle feshedildiğini gerekçe göstererek işe iade istemiyle dava açabiliyor. Ancak bu durumda iş akdinin sendikal nedenle feshedildiğini ispat etme yükümlülüğü içinde. Biraz önce Bakana da ifade ettiğim gibi, benim bölgem Tekirdağ Velimeşe Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Hobim Bilgi İşlem Merkezinde çalışan 18 işçi Basın-İş Sendikasına üye oldukları gerekçesiyle kıdem tazminatları bile ödenmeden işten çıkarıldı. Türkiye'nin hemen hemen her yerinde, her bölgesinde fabrikalarda çalışan işçiler sendikal baskı altında.

Sendikalara üye olmaları ve sendikal örgütlenme yeterli yasal güvenceye kavuşturulmadığı gibi, gerçek anlamda sendika seçme özgürlüğünün kullanılması noktasında da mevzuat yeterli korumayı sağlamıyor. Birçok örneğin, olayın olduğu ve gösterdiği gibi, işverenler, bürokratlar işçileri mevcut sendikalardan istifa ettirerek, kendi kurdukları ya da işveren güdümlü sendikalara yönlendirmekte, işçilerin sendika seçme özgürlüğü ihlal edilmekte. Bunun çok çarpıcı örneğini -geçen haftalarda Rize’deydik- ÇAYKUR’da yaşadık bildiğiniz gibi. Tekgıda-İş Sendikası, iş yerinde çalışanların yarısından fazlasını üye yaptığı hâlde Bakanlık sözleşme yapma yetkisini Öz Gıda-İş’e verdi. Tabii, Tekgıda-İş yargı sürecine gitti ama yargı süreci tam dört yıl sürdü. Hiçbir kimsenin işçilerin toplu sözleşme hakkını dört yıl engellemesi hak değildir. Dolayısıyla, işçilerin sendikalı olma, sendikasını seçme özgürlüğü sağlanmak zorundadır.

Değerli milletvekilleri, tasarı, iş kolu barajlarını koruyor, grev yasaklarını ve engellerini koruyor, sendikal güvenceleri sağlamıyor, toplu sözleşme hakkını tüm işçilerin kullanabileceği bir hak olarak değil, sadece kayıtlı işçilerin bir hakkı olarak tanımlıyor. Dolayısıyla bu tasarı antidemokratik, çalışma barışını sağlamayan bir tasarı. Bu yüzden de bu tasarıya “hayır” oyu vereceğimizi belirtmek istiyorum.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

66’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 66’ncı madde kabul edilmiştir. 

67’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 67 inci maddesinin (1) nolu fıkrasındaki “greve katılmayan veya katılmaktan vazgeçip de grev nedeniyle çalıştırılamayan ve” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                            İzzet Çetin                                 Musa Çam

                                               Ankara                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

İşçinin hizmet akdinin korunması ve askıya alınması doğrudan grev veya lokavtla ilişkilidir. Greve katılmayan işçinin hizmet akdinin askıya alınması bu koruma ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

67’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 67’nci madde kabul edilmiştir. 

68’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 68’inci maddesinin (1) no.lu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                       İzzet Çetin                                Musa Çam                            Haydar Akar

                          Ankara                                      İzmir                                      Kocaeli

 (1) İşveren, kanuni bir grev veya lokavt süresince, 67’nci madde hükmü gereğince iş sözleşmeleri askıda kalan işçilerin yerine, sürekli ya da geçici olarak başka işçi alamaz veya başkalarını çalıştıramaz. İşverenin bu yasağa aykırı hareketi, taraf sendikanın yazılı başvurusu hâlinde görevli makamca denetlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Akar, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz yasa Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu. Tabii, bu yasa bu isimle gelmedi ama Sayın Bakan bu ismi koyunca sendika kanunu olduğunu düşünüyor herhâlde ancak biz bunun bir sendika kanunu olduğunu düşünmüyoruz. Tabii, sendika kanunu deyince gelişmiş sanayi ülkelerindeki sendikalaşmış işçi oranları, işçi sayıları akla gelir. Örnek verecek olursak, Almanya’da 8 milyon 600 bin kişi, yine bu Alman nüfusuna oranı yüzde 12. Sendikalaşmış, sendikalı işçi sayısından bahsediyorum. Yine gelişmiş ülkelerden, sanayisi gelişmiş ülkelerden İngiltere 7 milyon 550 bin kişi, bunun da nüfusa oranı yüzde 15. İtalya’da ise 11 milyon 600 bin kişi ve bunun da nüfusa oranı yüzde 23. Peki, Türkiye’deki durum ne? 1980 yani 12 Eylülden önce iki buçuk milyon işçi vardı, bugün kayıtlı işçi sayısı 10 milyon yani yaklaşık 4 kat işçi sayısı artmış. Yine bugün, sendikalı işçi sayımız 922 bin. Tabii, bu 922 bin kafaları karıştırmasın, bu 922 binin tümü grev hakkına sahip değil sadece sendikalı işçi olarak geçiyor. Bu da, Türkiye nüfusunun yüzde 8,94’üne karşılık geliyor. Peki, bu kadar sanayileşmiş olduğundan bahsettiğimiz bu ülkede sendikalaşma oranının, sendikalı işçi sayısının düşük olması ne anlama geliyor? Ne anlama geldiğini şöyle açıklayayım, yine Türkiye İstatistik Kurumunun verilerinde, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 949 lira, yoksulluk sınırı da 3.092 lira.

Sayın Bakan, ben Kocaeli  ili milletvekiliyim, Kocaeli ili de Türkiye Cumhuriyeti’nin sanayi başkenti sayılıyor. Size soruyorum, son on yılda iktidarınız döneminde Kocaeli ilinde kaç tane grev yapılmıştır? Grev ne için yapılır? İşçi, üretimden gelen gücünü kullanmak için yapılır. Neye karşı yapılır? Elde edemediği haklarını, bu haklar ille de bir maddi hak değildir, özlük haklarıyla da ilgili olabilir ama on yılda Kocaeli ilinde bir elin parmaklarından fazla grev olmamıştır.

Özellikle lastik iş kolundan bahsetmek istiyorum. Türkiye’de en iyi ücreti verdiği iddia edilen kimya sektöründe, lastik iş kolunda üç defa grev kararı alınmıştır, üç defa da Bakanlar Kurulu kararıyla bu grev yasaklanmıştır. Nedeni de, millî menfaatler gereği grev yapılmaması kararıydı. Buradan yine Bakana sesleniyorum: Hangi millî menfaat vardı da bu grev yapılamadı? Evet grevi bir ertelediniz, iki ertelediniz, üç ertelediniz; işçiyi iki-üç aylık dönemlerde grev yapacak durumdan uzaklaştırdığınız için, gelirini düşürdüğünüz için de grev yapamaz hâle getirdiniz ve bugün de bu kanunla sanki Türkiye’de bir anda bütün işçiler sendikalı olacakmış gibi bir tavır içerisindesiniz.

Şimdi, son on yılda bunu yapamadık da, grev yapamadı işçi, ne oldu? Her kurumda -özel sektörde- en az çalışan kadrolu işçi kadar taşeron işçi oldu. Maliyetler onların çok daha altında. Yine soruyorum buradan: Kocaeli yine sanayi bölgesi, Kocaeli’deki işçilik maliyetleriyle –Türkiye’deki işçilik maliyetlerinden bahsetmiyorum- Avrupa’daki işçilik maliyetlerini karşılaştırın, karşılaştırın. Avrupa’nın otomobil devi dediğiniz ve yeri bedava verilen –siz tarafından verilmedi- Ford’da 6.600 tane işçi çalışıyor. Bir sorun bakalım kaç paraya çalışıyor bu işçiler? Bu işçiler kaç paraya çalışıyor? Bakın, sendikalı olmak için imza attıklarında iş akitleri nasıl feshediliyor? Bu fabrikaya on yılda 66 bin kişi girmiş çıkmış. On yılda 66 bin kişi girmiş çıkmış. Kimleri alıyor biliyor musunuz? İki yıllık meslek yüksek okulu mezunlarını ve iki yıllık meslek lisesi mezunlarını alıyor.

Peki, size soruyorum: Bu çocuklar altı ay, sekiz ay geçici çalıştırılıp, bir sene, iki sene çalıştırılıp iş akitleri feshediliyor. Bu çocuklar -sizin de tembih ettiğiniz gibi düğünlerinde, nikâhlarında- 3 tane çocuğu yapıp da nasıl geçindirecekler?

Şimdi, bu kanunu çıkartan arkadaşlara, bu kanunu hazırlayan arkadaşlara soruyorum: Bir ay o şartlarda çalışsınlar, kendi ailelerine baksınlar, ondan sonra desinler ki: “Bu kanunlar, çıkarttığımız kanunlar doğru kanunlar.”

Gerçekten işçinin emeği sömürülüyor; emperyalist ülkeler tarafından, sermaye tarafından Türkiye'de işçinin emeği sömürülüyor. Hâlen Türkiye sanayileşmiş bir ülke değil. Sadece işçinin maliyetleri düşük olduğu için bu ülkeler Türkiye'ye geliyor, bu sanayi Türkiye'ye geliyor ve sizin on yıllık iktidarınız döneminde de işçisi, emeği sömürülen bir ülke hâline dönüştürdünüz ülkeyi diyorum.

Bu yasanın, işçinin sendikalılaşma haklarını çözeceğini düşünmüyorum ve sendikalılaşma oranını arttırmayacağını düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

68’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 68’inci madde kabul edilmiştir.

69’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 69 uncu maddesinin (2) nolu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                           İzzet Çetin                                   Musa Çam

                                              Ankara                                          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) -  Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe

Grev ve lokavt süresince, ücret alamayan işçilerden kira ve zorunlu giderlerini ödemesi beklenemez. İşveren bunu grevi kırmak için kullanabilecektir. Bu nedenle bu tür giderlerin ve kiranın grev süresince talep edilmemesi teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

69’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 69’uncu madde kabul edilmiştir.

70’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 70 inci maddesinin (2) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                       İzzet Çetin                               Musa Çam                           Hüseyin Aygün

                          Ankara                                      İzmir                                      Tunceli

(2) Kanun dışı bir grev yapılması hâlinde bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar, greve karar veren işçi sendikası yöneticisi veya kanun dışı grev herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler tarafından karşılanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Parlamentoya gelirken şöyle bir baktım. “Türkiye bir sanayi kentidir.” diyen arkadaşların, işçi sınıfının ekonomideki ağırlığını vurgulayan Sayın Bakanın ve bütün hatiplerin konuşmalarında emeğin ve işçilerin ülke ekonomisindeki yerine yapılan aşırı vurgular dikkat çekiyor.

Sonra düşündüm, Salim Uslu nerede. İşçi lideri, AKP milletvekili, yıllarca bir sendikanın başkanlığını yaptı. Süleyman Çelebi’ye sordum, hiç söz almadığını ve iki gündür ortada görünmediğini söyledi, bir evrak imzalamış ve Parlamentodan ayrılmış. Biraz dinledim yani bu işi gerçekten kim biliyor, bize kim iyi anlatıyor. Sayın Bakanı da dinledim, onun konuşmaları da aslında çok yararlı çünkü arada işçi liderlerinin ne kadar ikiyüzlü olduğuna dair bir cümle etti. Özel görüşmelerde işçi liderlerinin aslında kanunu çok desteklediğini ama kamuoyunda ve basının karşısında başka konuştuklarını söyledi. Tüm bunlardan şu sonuçlar çıkıyor: İşçi sınıfı, Türkiye ekonomisinde ağırlıklı bir yer işgal etse de siyasette ciddi bir güç değil. Sadece Süleyman Çelebi, Musa Çam, İzzet Çetin gibi işçilikten gelen ve şu an CHP saflarında mücadele eden arkadaşlarımın hem Parlamentoyu hem toplumu uyarıp onlara karşı, işçi sınıfının üyesi olma sorumluluğuna uygun davrandığını görüyoruz.

Şimdi, bu hayırsız kanunun şöyle bir sonucu olacak, umuyorum ve diliyorum: Devlete bağlı resmî ideolojiyi ve sermayeyi savunan liderler kısa bir süre sonra el edecek, onların yerine gerçekten Süleyman Çelebiler gibi mücadele eden, Parlamentoya geldiğinde de içinden doğup bu sıralara ulaştığı sınıfı satmayacak adamlar sendikaların başına gelecek veya kadınlar bu işi yapacaklar. Bu bakımdan, bu hayırsız kanunun hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyorum.

Tabii, işçi sınıfını ve sendikaları suçlamak da aslında çok ölçülü bir tavır değil, farkındayım çünkü eğer siz direnen bir grup işçiyle yürüyen Musa Çam gibi bir sendikacının gözünün ortasına biber gazı sıkıp, bunu yapan polisleri hiçbir şekilde yargılamıyorsanız, Musa Çam hastanelik oluyorsa ve bu, size bağlı olan medya organlarında haber değeri bile taşımıyorsa, çocuklarına ekmek götürme derdinden başka bir tasası olmayan işçilerin koskoca AKP diktatörlüğüne nasıl direneceğini de düşünmek ve sormak durumundayız.

Şimdi, Sayın Bakanın anlattıklarıyla buradaki hatiplerin konuşmaları arasında çok ilginç farklar var. Mesela MHP adına konuşan hatipler de bu yasanın hem iş kolları sayısını azalttığını, hem sendikalı işçilerin ülke ekonomisindeki gücünü zayıflattığını hem işten çıkarmaları kolaylaştırdığını hem işten çıkarılan işçilerin boyunlarına bir de tazminat yükü yükleneceğini söylediler. Bunların hepsine katılıyorum ama Sayın Bakan da tersini iddia ediyor.

Bu kanunu ben de sabah inceledim, gerçekten verilen rakamlarla da bunun ne kadar işçi sınıfına zararlı olacağı ortada, dile de getiriliyor ama belli ki bu Parlamentoda hiç kimse müzakereden yana değil. Sadece belli bir anda burada olup oylamada el kaldırmak yeterli sayılıyor. Dolayısıyla, aslında yasanın da nasıl şekilleneceğini sanırım Musa Çam’dan bütün toplumun öğrenmesi gerekiyor. Madem bu işler Parlamentoda müzakereyle, diyalog yoluyla çözülmüyor, Musa Çam ve arkadaşlarının sokaklarda hak alma eylemine destek olmamız gerekiyor. Zaten o gün de pek çok milletvekili o eyleme gittiler Parlamentodan hiçbir şey çıkmayacağını bildikleri için fakat burada bulunanlar, görüşlerini söyleyenler de tarihe not düşüyorlar, toplumu uyarıyorlar çünkü bu görüşmelerin tutanakları izlenebiliyor, tarihe kayıt olarak düşüyor. Kimin işçici olduğu, kimin burada işçi düşmanı yasalara imza attığı belleklere yazılıyor. Genç kuşaklar da ileride işçi sınıfının onurlu bir tarihi Türkiye’de yazıldığında bu tutanaklardan yararlanacaklar.

Ben, yasanın geçmemesi için ret oyu verecek olan CHP Grubunun bir üyesiyim. İşçi arkadaşlarımın konuşmalarında söylenen şeyleri tekrar edemem çünkü uzmanlık alanım da değil. Ama AKP’ye karşı her yerde yalnızca mücadeleyle hak alınabileceğini şu kadarcık Parlamento deneyimimizden biliyoruz. O yüzden burada işçi sınıfı adına direnen, mücadele eden, özellikle, DİSK’i, Türk-İş’e bağlı bazı sendikaları, işlerini kaybeden kadınlı erkekli 305 THY çalışanını selamlamakla yetiniyorum.

Avrupa Birliğinin İlerleme Raporu’nda da, dünya fatihi, onurumuz, gururumuz olarak lanse edilen THY’nin kırık not almasını tarihe not olarak düşüyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aygün.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, hatip, benim konfederasyon başkanlarını ikiyüzlülükle suçladığım şeklinde bir ifade kullandılar; bir taraftan da bu yasa tasarıyla ilgili, sabahleyin yasayı ancak okuduklarını söylediler. Biz beş yıldır sabahları bu yasayı okuyoruz, beş yıldır üzerinde çalışıyoruz. İkiyüzlülükle suçlama gibi bir ağır ithamı kabul etmek mümkün değil.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Biraz önce söylediniz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Ama şunu söyledim, şunu söylüyorum: Sitemimi söyledim. Yasanın bütünü çerçevesinde konuyu ele almaktansa sendikalar lokal olarak, direkt kendilerini ilgilendiren konular çerçevesinde konuyu ele alıyorlar ve her buluşmamızda yapacağımız düzenlemelerde farklı görüşler ortaya çıkmaktadır diye söyledim. Onun için, ikiyüzlülük gibi son derece bir ağır ithamı, ne konuşan hatibin yapacağını ne burada bir arkadaşın yapacağını ne de bize böyle bir şeyin yakışmayacağını ifade etmek istiyorum.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Şandır’ın mektubundan sonra siz söylediniz Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz açıklamanız için.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

70’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 70’inci madde kabul edilmiştir.

71’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 71. Maddesinin (1). Fıkrasında bulunan “Mahkeme bir ay içinde karar verir.” Cümlesinin “Mahkeme 15 gün içinde karar verir.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Pervin Buldan                           Demir Çelik                               Erol Dora

                            Iğdır                                        Muş                                       Mardin

                                         Ertuğrul Kürkcü                          İdris Baluken

                                                Mersin                                      Bingöl

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 71 inci maddesinin (2) nolu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                       İzzet Çetin                               Musa Çam                             Turgut Dibek

                          Ankara                                      İzmir                                    Kırklareli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, 71’inci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Öncelikle saygılarımla selamlıyorum sizleri.

71’inci maddeye baktığımızda, aslında 1’inci fıkra yeterli diye düşünüyoruz yani 1’inci fıkrada zaten süreç, tespit davasıyla ilgili olarak, mahkemeye aktarılmış ve orada kesin süreler de konmuş yani 2’nci fıkra, bir anlamda, artık grev yasağı anlamına geliyor. Burada, yani, bir grevin kararı alınmış veya uygulanmakta olabilir, grev veya lokavt için geçerli olan hüküm, taraflar, işçiler, işveren veya Bakanlık “Bu grev kanuna aykırıdır; uygulama kararı, uygulanan grev veya lokavt kanununa aykırıdır.” diye tespit davası için mahkemeye, yargıya gidebiliyor. Bunun için de yargıya bir aylık bir süre verilmiş yani “Bir ay içerisinde bu davaya bakacaksın ve sonuçlandıracaksın…” Eğer temyiz edilecekse orada da Yargıtaya bir süre verilmiş, Yargıtay da bunu bir ay içerisinde tamamlayacak.

2’nci fıkrada ne denmiş? Tedbiren de mahkeme -bu tespit kararı- burada grevin durdurulmasına ya da -uygulanma kararını, uygulanmasına tedbiren de karar- uygulanmasının kaldırılmasına karar verebilir diyor, yani buna gerek yok. Buna gerek yok, artık, bu bir yasak anlamındadır. Bunun madde metninden çıkarılması gerekir diyoruz. Önergemizin mahiyeti bu.

Şimdi, önerge dışında da bir şey söylemek istiyorum. Aslında kanun görüşülürken farklı konulara girmek istemiyorum ama önemli olduğunu düşündüğüm için, Meclis de biliyorsunuz yarından sonra, bugünden sonra tatile girecek çünkü… Bugün bir gazetenin manşetinde vardı, benim ilimle ilgili bir gelişme. Gazetenin ismini de verebiliriz, artık reklam olacak ama, Milliyet gazetesinin manşetinde, nükleer santralle ilgili, 3’üncü nükleer santralle ilgili bir haber vardı değerli arkadaşlar. Diyor ki: “3’üncü nükleer santralde yollar İğneada’ya çıkıyor.” diyor. İğneada neresi? İğneada benim seçim bölgem olan Kırklareli ilinin Karadeniz kenarındaki ormanla bütünleşmiş olan bir beldesi yani Demirköy ilçemizin bir beldesi. Sayın Bakan bir ara -Kültür ve Turizm Bakanımız- buradaydı. Orman ve Su Bakanı Sayın Eroğlu o bölgeleri çok iyi bilir çünkü o Istrancaların suyunu İSKİ’ye aktarırken o bölgeyle ilgili çalışmaları biliyordu; yani Demirköy’ü, İğneada’yı, o bölgeleri bilir. Artı, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Günay o bölgeyi çok iyi bilir çünkü o bölge bir anlamda turizm bölgesi değerli arkadaşlar. Su basan ormanlarımız orada, İğneada, Demirköy’ün Istranca ormanları. Orada nükleer santralden bahsediliyor. Bu konu daha önce de zaman zaman konuşuluyor, ben efsane gibi değerlendiriyordum ve tabii, geçen dönem bununla ilgili soru önergeleri vermiştim ilgili Bakanlığa. Bana yanıt vermişlerdi, çok uzak da değil yani yanıt burada, yakın bir tarihte. Diyorlar ki: “Yani böyle bir çalışma yok henüz. İşte, Türkiye’de değişik yerlerle ilgili planlamalar yapılmaktadır.” Ama net bir şey söylemiyorlar, böyle bir şeyin de varlığından bahsetmiyorlardı. Şimdi, böyle bir haber çıkınca tekrar sordum: Yani böyle bir çalışma varsa ne zaman başladınız bu çalışmaya? Yani “Böyle bir çalışma yok.” demiştiniz geçtiğimiz günlerde. Bu çalışmaya ne zaman başladınız? İşte, Mersin Akkuyu’daki santrali biliyoruz; nasıl başladı, Ruslara hangi şartlarda verildi, o arazi nasıl verildi, ihale yok. İşte, aynı olay Sinop için de konuşuluyor.

Şimdi, bu yetmezmiş gibi değerli arkadaşlar, bir olay daha çıktı bugün karşımıza. Bugün İğneada Belediye Başkanım beni aradı. Bu Bakanlıktan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından bir yazı gelmiş. Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna bir başvuru var. Yine İğneada’da nükleer santralin yapılacağı paftada yani aynı paftada Beğendik köyü var, İğneada’ya işte, 8-10 kilometre mesafede. Bir firma, “Emba Elektrik Üretim AŞ” diye firma orada, değerli arkadaşlar, 1.200 megavatlık bir termik santral için başvuru yapmış. Nereye? EPDK’ya. Şimdi, bir ön başvurusu var, onunla ilgili de belediyeyi bilgilendiriyor Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “Bunun süreci başlamıştır.” diyor. Değerli arkadaşlar, yani nükleer santral yetmez gibi bir de termik santral çıktı karşımıza. Yani öyle bir söz var ya hani “Tek tek gelin.” şeklinde. Ya nereden çıktı? Aynı paftada iki tane santral olabilir mi? İthal kömür nereden gelecek? Bulgaristan’dan mı, Ukrayna’dan mı, Rusya’dan mı; onu da bilmiyorum. Ama bugün kısmen incelemeye çalıştım; aynı pafta, aynı ada içerisinde bir nükleer santral, İğneada’da bir tane termik santral çalışması yapılıyor. Tabii, Kırklareli, bu manşetten sonra, bu haberden sonra ayaklanmış durumda. Yani İğneada’nın özelliği bir tarafa, ama aynı yerde iki tane santralin olması gerçekten düşünülür gibi değil.

En azından bugün bu konuyu gündeme getirmek istedim bu vesileyle. Sanıyorum, bu konuyla ilgili bakanlıkların; Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mutlaka, Orman ve Su İşleri Bakanlığının ilgilenmesi gerekir diye düşünüyorum değerli arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 71. Maddesinin (1). Fıkrasında bulunan “Mahkeme bir ay içinde karar verir.” Cümlesinin “Mahkeme 15 gün içinde karar verir.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, çalışma yaşamıyla ilgili buraya getirdiğimiz bütün önergeler maalesef kabul edilmedi. Sayısal çoğunlukla ilgili, AKP’nin her yasa tasarısında olduğu gibi burada da aynı şekilde bir süreç yürüttüğünü gördük. Biz özellikle çalışma dışı yaşamla ilgili iki gündür yüzlerce telefon alıyoruz ve o konuyla ilgili Genel Kurulu bir bilgilendirmek ve Sayın Bakandan bir hassasiyet beklediğimizi belirtmek için söz aldık.

Bundan yaklaşık on ay önce bir kanun teklifi hazırlamıştık. Emeklilik yaşını geçmiş ama prim borcunu tamamlayamamış, prim hesaplarını ödeyememiş olanlar için emekliye ayrılmanın, emekli olmanın yolunu açan bir kanun teklifiydi. Bu kanun teklifini verdiğimizde diğer siyasi partilerin de bu konuyla yakından ilgilendiğini gördük, gerek Milliyetçi Hareket Partisi gerek Cumhuriyet Halk Partisi ve hatta AK PARTİ içerisinde de bazı milletvekili arkadaşlarımızın bu konuyla ilgili kanun teklifleri hazırladıklarını gördük, öğrendik. Doğrusu on aydır Komisyon gündemine gelmesini bekliyoruz ama on ay geçmesine rağmen binlerce, on binlerce insanı ilgilendiren böylesi bir kanun teklifi maalesef Komisyon gündemine gelmedi. Daha önce Genel Kurulda da bu yönlü konuşmalarımız olmuştur, Sayın Bakandan bu yönlü bir duyarlılık beklemiştik. Dün Cumhuriyet Halk Partisinden değerli bir milletvekili arkadaşımız da burada konuyu gündeme getirdi. Bununla ilgili Sayın Bakanın görüşlerini milyonlar merak ediyorlar yani kanun teklifi verilirken de emekliler, emekli dernekleri bize ziyarete gelmişlerdi. Tüm siyasi partileri ziyaret etmişlerdi, sonrasında da özellikle bu konuyla ilgili sayısız mektup aldık, sayısız mail aldık ve bir an önce çözüm beklenen yakıcı bir süreç olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Bu nedenle Sayın Bakanın bu konuyla ilgili bir bilgilendirme yapmasını çok önemli görüyoruz.

Şimdi, burada yaşını doldurup da emekli olmamış olanlar, tekrar hem bu emeklilik süreçlerini doldurmak için hem de mevcut geçim sıkıntılarını gidermek için ek olarak tekrar iş gücü içerisine katılma ihtiyacı duyuyorlar ve dolayısıyla bu hem işteki verimliliği azaltıyor hem de genç nüfusun işsizliğine yansıyor. Dolayısıyla, böylesi bir düzenleme özellikle iş gücündeki verimliliği artıracak ve genç nüfusun daha fazla istihdamının da önünü açacak diye düşünüyoruz.

Burada tabii bu gerekçelerimiz Sayın Bakan tarafından çok dikkate alınmayabilir ama eminim ki şöylesi bir gerekçe kendisi açısından ilgi çekici olabilir. Bu emekli olan yurttaşlarımızın primlerinin toplu olarak ödenmesi durumunda piyasaya ve genel ekonomik dengelere olumlu etkiler yaratacak bir para girdisi de olacak. Hani genel mantık maalesef AKP için para girdisi üzerinden olduğu için böylesi bir durumun da göz önünde bulundurulmasını istiyoruz. Biz bu konuyla ilgili bir düzenleme yapılmasının elzem olduğunu düşünüyoruz çünkü şu anda ülkede 9 milyonun üstündeki emeklilerin çoğu açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyorlar. Bakın, açlık sınırı sivil toplum örgütleri ve sendikalar tarafından ortalama 1.200 TL civarında belirlenmiş, yoksulluk sınırı 2.500 ve 3.500 TL olarak belirlenmiş 4 kişilik bir aile için ve bu rakamları baz aldığımızda emeklilerin yüzde 75’i şu anda yoksulluk ve açlık sınırının altında bir gelire sahipler. Bakın, Avrupa ülkelerinde emekli maaşlarından birkaç örnek vermek istiyorum iyi kıyaslama yapmanız açısından: İrlanda’da emekli maaşı 1.300 euro, Hollanda’da 1.400, Belçika’da 2.800, hatta krizin pençesinde olan Yunanistan’da bile 900 euroluk bir emekli maaşı ücreti söz konusu.

Bugüne kadar maalesef, emeklilerin genel çalışma dışı koşullarıyla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmadı ve yoksulluk sınırının altından çıkarmaya yönelik bu Hükûmet tarafından bir düzenleme yapılmadı ama en azından bu kanun teklifi ile ilgili bir duyarlılık ve Sayın Bakanın bu konuda milyonların gönlüne su serpecek bir haber vermesi önemlidir diye düşünüyoruz. Çalışma yaşamında çok fazla hak ve özgürlük taleplerini dikkate alan bir düzenleme yapmadınız, bir tasarı yapmadınız hiç olmazsa emekli olduktan sonra işçilerin, emekçilerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …gönlünü ferahlatacak bir açıklama yapmanız son derece olumlu olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

71’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… 71’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.02

 

 

 

 

 

 

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

72’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 72. Maddesinin, (1). Fıkrasında bulunan aşağıdaki ibarenin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

“veya millî servete zarar verecek şekilde”

                     İdris Baluken                          Pervin Buldan                   Abdullah Levent Tüzel

                          Bingöl                                       Iğdır                                      İstanbul

                     Hasip Kaplan                           Halil Aksoy                   Hüsamettin Zenderlioğlu

                          Şırnak                                       Ağrı                                        Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 72’nci maddesinin (1) ve (2) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                       İzzet Çetin                               Musa Çam                             Mevlüt Dudu

                          Ankara                                      İzmir                                       Hatay

(1) Taraflardan birinin veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başvurusu üzerine mahkemece, grev hakkı veya lokavtın temel kamu hizmetlerinde kelimenin tam anlamıyla hizmetin kesintiye uğraması hâlinde yaşamı, kişisel güvenliği ve toplumun tamamının veya bir kısmının sağlığını tehlikeye düşürebilecek şekilde kullandığının tespit edilmesi hâlinde uygulanmakta olan grev veya lokavtın durdurulmasına karar verilir.

(2) Kanun dışı bir grev yapılması hâlinde bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar, greve karar veren işçi sendikası yöneticisi veya kanun dışı grev herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler tarafından karşılanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, buyurunuz.

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Tasarısı’nın 72’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, grev hakkının ve lokavtın kötüye kullanılmasından bahsedeceğim. Ancak bu maddeye gelene kadar, böyle bir hak elimizde kalmadığı için, ortada grev mrev olmadığı için Sayın Bakanım, haklardan bahsetmeden yasaklardan bahsetmeyi bu iktidar çok iyi başardığı için “Şimdi neyi konuşacağız?” diye sormadan edemiyorum. Hangi hak hangi yasağı doğuruyor, doğrusu, çok merak ediyorum.

Bakınız, bu yasadan beklentimiz çok açık. Bu yasanın gerçekten nasıl olması gerektiğini defalarca söyledik. Gerek haftalardır her madde üzerinde verdiğimiz önergelerde yaptığımız konuşmalarda, gerekse geçen yasama dönemindeki komisyon toplantılarında hep söyledik, gene söyleyeceğiz. Türkiye’de sendikal örgütlenmenin ve toplu pazarlık düzeyinin korunması ve geliştirilmesi mümkün olmadan, bu yasada bu anlayış hâkim olmadan yasanın kabul edilmesi düşünülemez.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sendikalar ve toplu sözleşme alanında birinciliklerde üstümüze yoktur. Uluslararası İşçi Sendikası Konfederasyonu’nun her yıl yayınladığı sendikal hak ihlalleri raporunda her yıl en az ilk beşteyiz. 2011’de ise birinciliği aldık, yasaklarda birinciyiz, hak ihlallerinde birinciyiz.

Şimdi, bu üzerinde konuştuğumuz madde diyor ki “Toplum zararı ve millî servetin tahrip edilmesi durumunda grev veya lokavtın durdurulmasına karar verilebilir.”

Ancak böylesine belirsiz, böylesine geniş ifadelerle grevin yahut lokavtın durdurulabilmesine imkân  tanıyan bu madde, açıkça, özgür toplu  pazarlık hakkına  bir müdahaledir. Önce kaşıkla hak verip sonra kepçeyle o hakkı geri almayı, afaki cümlelerle işçinin, emekçinin hakkını kısıtlamayı bu iktidar çok iyi biliyor.

Şimdi “Bu maddenin 12 Eylül ile hesaplaşması nerededir?” soruyorum size. Bu, 12 Eylülü savunmak değil midir? Bu madde o gün de aynıydı, bugün de aynı.

Anayasa'da yapılan 2010 değişiklikleri ile Anayasa'nın 54’üncü maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırıldığı hâlde, sendikaların kusurlu hareketi sonucunda grevin ortaya çıkması durumunda oluşan maddî zarardan sendikanın sorumlu olduğu yönündeki hüküm, Anayasa'ya aykırı olduğu gibi, 12 Eylül zihniyetinin de sürdürülmesinden başka bir şey değildir.

Önergemizde söylediğimiz gibi, cezaların şahsiliği ilkesi çerçevesinde, kurumların yerine ilgili kişilerin sorumlu tutulmasını talep ediyoruz. Bu maddedeki belirsiz ifadelerle sendikanın elindeki tek güvence olan grev hakkına müdahale toplu pazarlığın özgür olması ilkesine aykırıdır. Dolayısıyla, ILO’nun   87 ve 98 sayılı Sözleşmelerine de aykırıdır.

ILO tarafından kullanılması ve 98 sayılı Sözleşme’ye uygun iki ölçüt olarak, işler bazında devlet otoritesini kullanan devlet memurları ve kelimenin tam anlamıyla, hizmetin kesintiye uğraması hâlinde yaşamı, kişisel güvenliği ve toplumun tamamının veya bir kısmının sağlığını tehlikeye düşürebilecek temel hizmetlerde grevin durdurulabileceğini veya yasaklanabileceğini belirtmektedir.

Şimdi,  sizin  düzenlediğiniz bu  maddedeki soyut  ifadelerle  grev hakkı kısıtlanıyor. Yani, sizin istemediğiniz ve “millî ekonomi” dediğiniz her iş yeri açıkça bu madde kapsamına girmiş oluyor.

Sizin için “millî ekonomi” dediğiniz nerede başlıyor, nerede bitiyor? “İşçi” deyince, millî ekonomi başlıyor, zarar ziyan başlıyor; yok ama “sermaye” deyince, “patronlar” deyince millî ekonomi başlıyor. Türk Hava Yolları millî ekonomi oluyor, Türk Hava Yollarında çalışanların 305 ailenin ekonomisiyse bu ülkenin sınırları dışında kalıyor. Bu hangi haktır, bu hangi adalettir, bu hangi hukuk sistemidir, bu nasıl bir demokrasi, bu nasıl bir özgürlük?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 72. Maddesinin, (1). Fıkrasında bulunan aşağıdaki ibarenin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

“veya millî servete zarar verecek şekilde”

                                                                        İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Dora, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’nın 72’nci maddesindeki değişiklik önergemiz üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sendikalara üyeliğin işten atılmakla eş değer görüldüğü bir toplumsal gerçeklikte sadece yasal değişimlerle bir adım ilerleme olmayacağı açıktır, önemli olan mantığın değişmesidir. Gerek özel sektörde örgütlenmenin mevcut yasaların desteğiyle oldukça zor olması gerekse de kamu kuruluşlarının özelleştirilmesiyle buralarda örgütlü sendikaların üye kaybetmesi sonucunda bugün ülkemizde sendikalı sayısı tarihin en düşük sayılarında seyretmektedir. Özel sektörde sendikalaşma oranının yüzde 5'ten az olduğunun tahmin edildiği, milyonlarca çalışanın olduğu bir ülkede her bir sendikanın üye sayısının binlerle ölçülüyor olması, ülkemiz açısından acı bir tabloyu yansıtmaktadır ve son derece düşündürücüdür. Çalışanların yüzde 95'inin örgütsüz olduğu bir gerçeklik, göstermektedir ki halkımızın çalışma hayatına ve günlük yaşamına dair en basit ve temel taleplerini savunması ve haklarını kullanması mümkün olmamaktadır.

Yasa tasarısının gerekçesinde, geçen yıl gerçekleşen referandumun ardından kabul edilen önerilere hayat vermek ve yıllardır ülkemizdeki sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri eleştiren ILO ve AB normlarına uymak kaygısıyla ve özgürlükçü bir yaklaşımla hazırlandığı iddia edilse de maalesef sunulan tasarı, bu standartları yakalamaktan uzak görünmektedir.

Üzülerek ifade etmek istiyorum ki yasa tasarısı, bu bağlamda 12 Eylülün getirdiği yasakçı zihniyeti sürdürmektedir. Aynı şekilde yasa tasarısının gerekçesinde mevcut kanunla sendikacılığı ileriye taşımanın mümkün olmadığı belirtilmiştir ancak yeni tasarıda da bunun olanaklı olmadığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Mevcut kanunda var olan ve savunulması mümkün olmayan çifte baraj sistemi aynen korunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının en can alıcı maddelerinden biri de hava yolu ulaşımında grevi mümkün kılmayan düzenlemedir. Grev kırıcılığını yasal hâle getiren, grev hâlinde işçilerin yüzde 40'ına çalışma zorunluluğu getirilmesi ve bu listenin de işverence tespit edilmesi şartı, antidemokratik bir uygulama olarak hafızalara kazınacaktır.

Tasarının 72’nci maddesinde işçilerin en temel hakkı olan grev hakkının engellemesine yönelik bir takım düzenlemeler mevcuttur. Maddenin birinci fıkrasında geçen "millî servet" ibaresi muğlaktır ve her yere çekilebilir durumda olduğu için yasa metninden kesinlikle çıkarılması gerekmektedir.

“Grev ve lokavtın kötüye kullanılması” başlıklı bu madde, 2822 sayılı Kanun'un 47’nci maddesi çerçevesinde düzenlenmiştir. Aslında 2822 sayılı Kanun'un bu hükmü, grev hakkının özünü doğrudan ihlal eden bir mahiyet arz etmektedir. “Millî servet” kavramı, ülkede yapılan tüm üretim sonuçlarını kapsayan bir kavramdır ve tatbikatta çok geniş bir anlam yüklenmektedir. Grev eylemi, doğal sonucu olarak mutlaka üretime zarar verecektir ve dolayısıyla ister istemez millî servete zarar verecektir. Dolayısıyla bu hükmün 2822 dâhil, hiçbir surette yasalarda yer almaması gerekir. Kötü niyetli uygulamacılar elinde son derece suistimale açık, grev hakkının kullanılmasını engelleyen bir anlayışla kullanılabilir.

Konuşmama son verirken, tekrar, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

72’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 72’nci madde kabul edilmiştir.

73’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Önerge:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 73 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde, değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                        (İstanbul)                                (Tekirdağ)                                (İstanbul)

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                         (Muğla)                                    (İzmir)                                   (Manisa)

                                             İzzet Çetin                                   Musa Çam

                                              (Ankara)                                        (İzmir)

(1) İşyerinde grev ilan etmiş olan işçi sendikası, kanuni bir grev kararına uyulmasını sağlamak için güç kullanmaksızın ve tehditte bulunmaksızın kendi üyelerinin grev kararına uyup uymadıklarını denetlemek amacıyla, işyerinin giriş ve çıkış yerlerine, kendi üyeleri arasından en çok yirmi grev gözcüsü koyabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 73. Maddesinin, (3). Fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(4) İşçi sendikalarının grev yerinde baraka, çadır vs. gibi barınma yerleri kurulmasının uygunluğu kanun dâhilindedir.

                     İdris Baluken                          Pervin Buldan                  Abdullah Levent Tüzel

                         (Bingöl)                                    (Iğdır)                                   (İstanbul)

                     Hasip Kaplan                           Halil Aksoy                   Hüsamettin Zenderlioğlu

                         (Şırnak)                                    (Ağrı)                                      (Bitlis)

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçe.

Gerekçe:

Bir hak arama yolu olarak grev, işçinin işveren karşısındaki hak taleplerinin ciddi bir yoludur. Dolayısıyla grev direnişini arttırmak yani işçinin işveren karşısındaki göreli olarak güç dengesini sağlamak amaçlı yukarıdaki fıkra eklenmiştir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Önerge:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 73 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde, değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları.

(1) İşyerinde grev ilan etmiş olan işçi sendikası, kanuni bir grev kararına uyulmasını sağlamak için güç kullanmaksızın ve tehditte bulunmaksızın kendi üyelerinin grev kararına uyup uymadıklarını denetlemek amacıyla, işyerinin giriş ve çıkış yerlerine, kendi üyeleri arasından en çok yirmi grev gözcüsü koyabilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çam, buyurunuz.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplu iş ilişkileri veyahut da sendikalar, grev ve toplu sözleşme yasası birazdan vermiş olacağınız oylarla yasalaşacak ama bu yasalaşacak olan sendikalar ve toplu sözleşme yasasının, işçiler, emekçiler, çalışanlar için çok doğru bir kanun olmadığının bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Bizim, milletvekilleri olarak, Parlamento olarak işimiz kanun yapmak, yasa yapmak. Bizim elimizden kanun yapmak, yasa yapmak yetkisini aldıkları takdirde, Parlamentonun ve milletvekillerinin hiçbir fonksiyonu kalmaz. Silahlı kuvvetlerin, güvenlik güçlerinin elindeki materyalleri elinden aldığınız takdirde hiçbir fonksiyonları kalmaz. Çiftçinin elindeki tohumu, traktörü elinden aldığınız takdirde, çiftçinin hiçbir fonksiyonu kalmaz. İşçilerin de elindeki grev hakkını elinden aldığınız takdirde, sendikanın da hiçbir fonksiyonu, hiçbir işlevi kalmaz arkadaşlar.

Bu düzenlemelerle birlikte, işçilerin, üretimden gelen gücünü kullandığı grev hakkını ortadan kaldırdığınız veyahut da kullanamayacak duruma soktuğunuz takdirde, o zaman, sendikanın da sendika görevini yapması, iş yerindeki işçilerin, temsilcilerin yöneticiliğinde sendikal görevlerini yerine getirmelerinin hiçbir anlamı ve görevi kalmaz arkadaşlar.

Getirmiş olduğunuz bu düzenlemeyle, birçok grev yasağını getiriyorsunuz ve 12 Eylül 1980’den sonra, özellikle on yıllık AKP iktidarı döneminde, hem petrokimya iş kolunda hem cam iş kolunda grev ertelediniz ve bunları grev yasağı içerisine aldınız.

Son olarak, mayıs ayında korsan taksicilikle ilgili getirmiş olduğunuz gece yarısı kanun teklifinin içerisine hava iş kolunu da -grev yasağı kapsamı içerisine- aldınız arkadaşlar, hem de 12 Eylül 2010 tarihinde referanduma giderken bunu kabul ettiğiniz takdirde, Türkiye’de sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki bütün engellerin ve yasakların kalkacağını söyleye söyleye bunları gerçekleştirdiniz ve şimdi bununla birlikte de yine grev yasaklarına devam ediyorsunuz.

Vermiş olduğumuz önergede Sayın Başkan, bir iş yerinde grev varsa o işletmenin önünde, sizin getirmiş olduğunuz teklifte “4 işçi grev gözcüsü olarak orada görev yapar.” diyor. Biz de diyoruz ki bu 4 olmuş, 14 olmuş, 24 olmuş, ne değişir? Ama o iş yerinde bin kişinin, 2 bin kişinin, 3 bin kişinin, 700 kişinin, 800 kişinin çalıştığı bir iş yerinde 4 kişi grev gözcüsü olacağına 14 kişi olsun, 15 kişi olsun, 20 kişi olsun sizi ne rahatsız eder, Sayın Bakan, sizi ne rahatsız eder, Sayın Komisyon, sizi ne rahatsız eder, orada 15 kişinin olması sizin neyinizi bozar, ne rahatsız eder sizi?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu tarafa dön, bizi rahatsız ediyor ya.

MUSA ÇAM (Devamla) – Ama arkadaşlar, Komisyon da buna katılmıyor, Sayın Bakan da katılmıyor. Peki, değerli milletvekili arkadaşım, o işyerinde 4 kişi yerine 14 kişi kalsa ne rahatsız eder sizi, ne sıkıntı olur, niye kabul etmiyorsunuz, neden kabul etmiyorsunuz? Bin kişinin çalıştığı bir iş yerinde 4 tane grev gözcüsü olacağına 14 tane olsun ne olur, ne olur arkadaşlar, kıyamet mi kopar, dünya altüst mü olur, ne olur yani? Değil ama amacınız TOBB’un, TUSKON’un, sanayici ve işadamlarının dayatmış olduğu şekilde, o iş yerinde sadece 4 kişi gözüksün, başka hiç kimse gözükmesin, burada grevin olup olmadığı bile belli olmasın imajını ve görüntüsünü vermek istiyorsunuz. Bu, doğru değil, bu, iyi bir şey değildir. Hem bir taraftan işçilerin, emekçilerin, yoksulların oylarını alacaksınız hem de onların ayaklarına kurşun sıkacaksınız.

Aslında bu yaptığınız doğru, iyi bir şey yapıyorsunuz. Kabahat sizde de değil, kabahat, o işçi ve emekçi kardeşlerimizin bütün bunlara rağmen hâlâ size oy veriyor olması ama en büyük kabahat de onları yöneten o sendika yöneticisi arkadaşlarımızın o işçileri, emekçileri bilinçlendirip, sınıf mücadelesinde nasıl ve ne şekilde durmaları gerektiğini öğretmemeleri, kendilerine kurşun sıkan, onların hayatlarını zindan eden bir neoliberal iktidara karşı hâlâ oylarını nereye vereceklerini öğretememiş olmasıdır. Sıkıntı budur, kabahat sizin değil, kabahat, bizim ve sendika yöneticilerinin o işçi arkadaşlarımızı, emekçi kardeşlerimizi değiştiremediğimiz için, dönüştüremediğimiz için, onların çıkarlarının, menfaatlerinin bir sağ partiye oy vermek değil, bir sol partiye oy vermek olduğunu anlatamamamız ve onları eğitmememizden kaynaklanıyor. Siz ne yapsanız haklısınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz kimsiniz de işçileri eğiteceksiniz!

MUSA ÇAM (Devamla) - Ama bir kez daha söyleyeyim: Geçtiğimiz günlerde işçiler, sendikacılar, sendikacı arkadaşlarım bunun mücadelesini yaparken, İçişleri Bakanının talimatıyla biber gazı sıkıldı işçilere, emekçilere ve milletvekillerine.

Burada bir kez daha söylüyorum: Her fani olduğu gibi Sayın İçişleri Bakanı da er veyahut da geç biber gazını tadacaktır ve biz, o biber gazını Sayın İçişleri Bakanına tattıracağız diyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN  -Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

73’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 73’üncü madde kabul edilmiştir.

74’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 74’üncü maddesinin birinci fıkrasına “karşılayacak” ibaresinden sonra gelmek üzere, “işyerinde faaliyetin devamlılığını sağlayacak ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

 

 

 

 

              Ayşe Nur Bahçekapılı                  Mehmet Doğan                   Kubat Ramazan Can

                         İstanbul                                   İstanbul                                  Kırıkkale

                 Hakan Çavuşoğlu                          Suat Önal                        Sevde Bayazıt Kaçar

                           Bursa                                   Osmaniye                           Kahramanmaraş   

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 74 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                             İzzet Çetin                                Musa Çam

                                                Ankara                                       İzmir

“Bu tedbirlerin niteliği, kapsamı, uygulanış tarzı bir tüzükte belirtilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 74. Maddesinin, (1). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     İdris Baluken                          Pervin Buldan                   Abdullah Levent Tüzel

                          Bingöl                                       Iğdır                                      İstanbul

                     Hasip Kaplan                           Halil Aksoy                   Hüsamettin Zenderlioğlu

                          Şırnak                                       Ağrı                                        Bitlis

                                                                        Erol Dora

                                                                          Mardin

BAŞKAN – Komisyon bu son önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakan, niye katılmıyorsunuz önergeye? Önergede ne var da katılmıyorsunuz?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Siz niye bize katılmıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Dora, buyurunuz.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’nın 74’üncü maddesindeki değişiklik önergemiz üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 12 Eylül askerî darbesinin ardından sendikal hareketlerin yasaklanması ve ekonomik sistemin neoliberal politikalar ekseninde yeniden şekillenmesiyle beraber, işçi hareketinin gelişimini engellemek ve güçlü bir sendikal yapının ortaya çıkmasına izin vermemek için ciddi yasak ve engellerle dolu antidemokratik bir yasa uygulanmaktaydı. İşçilerin örgütlenme ve özgürlüğünü engelleyen bu Yasa’nın 12 Eylül rejiminin getirdiği ve değişmeden varlığını koruyan en uzun ömürlü yasa olması, bu nedenle şaşırtıcı değildir. Bu uzun süreye rağmen “demokrasi ve özgürlük” söylemleri altında mevcut anlayış, yeni kanun tasarısına da damgasını vurmuştur. Bazı ufak ve artık savunulması mümkün olmayan değişimlerin yapılmasının bir başarı ve ilerleme olarak gösterilmesi mümkün değildir. Daha da ötesinde, özellikle grev ve toplu sözleşmelerde engeller, yasaklar korunmakla kalmamış, hava ulaşımı alanında olduğu gibi genişletilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sendikalar örgütlü ve demokratik toplumun olmazsa olmaz kurumlarıdır. Sendikal örgütlenmeye yönelik çıkarılan yasalar işverenden yana değil, işçiden ve emekçiden yana olmalıdır. İşverenden yana olan yasalar, işçinin zaten yeterince gasbedilmiş haklarını ve onların sendikal faaliyetlerini baltalamaktan başka bir işe yaramayacaktır. Üzerinde konuştuğumuz yasa tasarısı her ne kadar kısmi birtakım iyileştirmeler getiriyorsa da yasa tasarısının konuşulmaya başlanmasından beri sendikaların dışarıda eylem üstüne eylem yapmalarından bellidir ki emekçiler, çıkarılmaya çalışılan yasadan hiç de memnun değillerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa tasarısının 74’üncü maddesinin 1’inci fıkrası “Mahallin en büyük mülki amirleri halkın günlük yaşamı için zorunlu olan ve aksaması muhtemel hizmet ve ihtiyaçları karşılayacak gerekli tedbirleri alır.” demektedir. Bizler bu ülkede en demokratik tepkilerin ve eylemlerin bile “gerekli tedbirleri almak” adı altında nasıl da geniş bir şekilde ele alındığını ve bu yüzden engellendiğini iyi biliyoruz. Her ne kadar bir sonraki fıkrada bu tedbirlerin grev veya lokavtı engellememesi gerektiği şerhi konulmuş olsa da 1’inci fıkranın vermiş olduğu geniş ve her yere çekilebilir yönünden dolayı ilgili fıkranın, kesinlikle yasa tasarısından çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Demokratik eylem düzenlemek isteyen, greve gitmek zorunda kalan emekçilere karşı idarenin yetkilerini sınırsız hâle getirmek doğru bir yaklaşım değildir. Emekçiler işte, bu türden tehlikeli maddeler yüzünden günlerdir sokaklarda eylem yapmaktadırlar. Yasa teklifi hazırlanırken eğer sendikalarla yeterince görüşülmüş ve onların önerileri yeterince dikkate alınmış olsaydı, emekçiler günlerdir sokakta olmazdı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu an ülkemizde onlarca cezaevinde, binlerce tutuklu ve hükümlü açlık grevindedir. Temel talepleri ana dilde eğitim, ana dilde savunma ve hepimizin arzuladığı Kürt sorununa çözüm ve barış sürecinde rolünü oynayabilmesini için İmralı üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması olan mahkûmların çığlığını neden duymuyoruz? Bugün itibarıyla 37’nci gününe giren açlık grevinde durumu giderek ağırlaşanlar var. Bu mahkûmlar ne kendileri için ne de içinde yaşadıkları kötü cezaevi koşullarının değiştirilmesi için bir şey istiyorlar. Açlık grevleri ölümlere yol açmadan taleplerin dikkate alınması ve hızlı bir şekilde adımların atılması gerekmektedir. Başta Hükûmet olmak üzere tüm siyasi partileri bu konuya karşı duyarlı olmaya çağırıyorum.

Daha önce defalarca bu kürsüden ifade ettim. Kürt sorununda çözüme giden yol diyalog ve müzakereden geçer. Bunun dışında girilen hiçbir yolun ülkemize bir katkısı olmayacaktır. Bu münasebetle açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülerin sesini duymak ve çözüme yönelik taleplerini yerine getirmek hepimizin görevidir.

Ülkemizde barışın tesisi ve halkların kardeşliği adına herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum, tekrar hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 74 üncü maddesinin (1) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

"Bu tedbirlerin niteliği, kapsamı, uygulanış tarzı bir tüzükte belirtilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçe.

Gerekçe

Mülki amirlerin halkın yaşamını etkileyecek hususlarda alacağı tedbirlerin neler olduğunun belirlenmesi için bir tüzükle düzenlenmesi teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 74’üncü maddesinin birinci fıkrasına “karşılayacak” ibaresinden sonra gelmek üzere, “işyerinde faaliyetin devamlılığını sağlayacak” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                        Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları                     

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçe.

Gerekçe: Maddeye eklenen ifade ile grev ve lokavt halinde işverenlerin yasal grevi engelleme amacı taşımayan yasal faaliyetlerini yürütmelerini engelleyici önlemlerin alınması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 74’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 74’üncü madde kabul edilmiştir.

75’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 75. maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Musa Çam

                          Muğla                                       İzmir                                        İzmir

                                           Özgür Özel                                  İzzet Çetin              

                                              Manisa                                        Ankara

“bu durumda uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca” çözülür

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının “Grev ve Lokavtı Sona Erdirme Kararı” başlıklı 75’inci maddesinin son fıkrasında yer alan mahkemece” ibaresinin “Yüksek Hakem Kurulunca” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mesut Dedeoğlu                             Ali Öz                            Cemalettin Şimşek

                   Kahramanmaraş                             Mersin                                    Samsun

                   Mehmet Şandır                            Alim Işık                          Kemalettin Yılmaz

                          Mersin                                    Kütahya                             Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçe...

Gerekçe: Ölen, işyerinden ayrılan ve sendika üyeliği devam eden işçiler ile toplu iş sözleşmesinden dayanışma aidatı ödemek suretiyle yararlanmak isteyen işçileri toplu iş sözleşmesinin getireceği hak ve menfaatlerden mahrum kılmamak için toplu iş sözleşmesinin Yüksek Hakem Kurulu eliyle sonuçlandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN- Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 75. maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

“bu durumda uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Ölen, işyerinden ayrılan ve sendika üyeliği devam eden işçiler ile toplu iş sözleşmesinden dayanışma aidatı ödemek suretiyle yararlanmak isteyen işçileri toplu iş sözleşmesinin getireceği hak ve menfaatlerden mahrum kılmamak için toplu iş sözleşmesinin Yüksek Hakem Kurulu eliyle sonuçlandırılması amaçlandırılmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmemiştir.

75’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 75’inci madde kabul edilmiştir.

76’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 sıra sayılı kanun tasarısının 76. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.

                       İzzet Çetin                      Dilek Akagün Yılmaz                     Müslim Sarı

                          Ankara                                      Uşak                                     İstanbul

                  Süleyman Çelebi                  Kadir Gökmen Öğüt                       Musa Çam

                         İstanbul                                   İstanbul                                      İzmir

                       

“Madde 76-(1) Sendikanın faaliyetinin durdurulması durumunda sendikanın mallarının yönetimi, çıkarlarının korunması ve sendikal faaliyetleri aksamaması için 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümleri gereğince tayin edilecek 3 kayyım tarafından en kısa sürede olağanüstü genel kurul toplanır ve yasal organlar yeniden seçilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz.(CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 197 sıra sayılı sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunun 76’ncı maddesine yönelik vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak üzere söz aldım.

76’ncı maddenin şu anki hâli, tasarının var olan hâliyle sakıncalı yönleri olduğu kanaatindeyiz. Sendikal faaliyetlerin durdurulması durumunda sendikal faaliyetlerin askıya alınması öngörülmektedir 76’ncı maddede. Oysaki yine aynı tasarının 31/3 maddesinde sendikal faaliyetlerin durdurulması durumunda Türk Medeni Kanunu’na göre kayyum tayin edilmesi ve bu kayyum tarafından en kısa zamanda genel kurula gidilmesi öngörülmektedir. Şimdi, bu iki madde burada zaten çelişik vaziyettedir. Bu çelişik maddelerden Sendikalar Yasası’nın ruhuna daha uygun olan ve daha demokratik olan bizce bu 76’ncı madde de temel madde olmalıdır diye düşünüyoruz. Onun için de sendikal faaliyetlerin durdurulması durumunda sendikanın mallarının yönetimi, çıkarlarının korunması ve sendikal faaliyetlerin aksamaması için 4721 sayılı Türk  Medeni Kanunu çerçevesinde kayyum tayin edilmesi ve en kısa zamanda da olağanüstü genel kurulun toplanması ve yasal organların seçilmesi gerekir diyoruz.

Şimdi, böyle bir şeyi yaparken de, bu önergeyi verirken de sendikal faaliyetlerin durdurulması yöneticilerin yasaya aykırı davranışları biçimiyle oluyor. Yasaya aykırı davranış biçimleri nedeniyle sendikal faaliyetler durdurulacak, bir de sendikal faaliyetler askıya alınacak. Bu, demokratik değildir. Yöneticilerin yaptığı eylemlerden dolayı toplu iş sözleşmeleri neden durdurulsun, neden sendikal faaliyetler askıya alınsın? İşte bu nedenle, en kısa zamanda kayyum tayin edilerek bu faaliyetlerin devam edebilmesi için genel kurulun yeniden toplanması ve organların yeniden seçilmesi gerekmektedir. Bu demokratik olan ve sendikaların ruhuna daha uygun olan önergemizin sizler tarafından kabul edilmesini umuyorum diyorum.

Sevgili arkadaşlar, Sendikalar Yasası’ndaki temel konulardan bir tanesi iş güvencesinin olmamasıdır. Şimdi, ben meslek gereği de yıllar boyunca sendika vekilliği yapmış bir insanım. 2003 yılından sonra 4857 sayılı Yasa çıktığında gariban işçiler zannettiler ki gerçekten bu ülkede bir iş güvencesi var, hâkim teminatıyla işlerine geri döneceklerini düşündüler ve artık iş yerlerinden keyfî çıkarımların olmayacağını düşünerek sendikalara çok yoğun bir talep oldu ve 2003 yılından sonra sendikalar örgütlenmeye başladılar. Benim kentim olan Uşak’ta da örgütlenmeye başladılar ve pek çok fabrikada örgütlendiler ama ardından neler oldu biliyor musunuz? Zannederim, 2003 yılında 4857 sayılı Yasa’nın çıkarılması sırasında burada yine milletvekili konumunda olan arkadaşlarımız vardır. İşe iade davaları açtık, işe iade davaları iki ay içinde sonuçlandırılacakken aylarca devam etti ve inanır mısınız arkadaşlar, ben sendika vekili olarak orada açtığım davaların yüzde 100’ünü kazandım ancak ne yazık ki… Bir işçi için 5 defa işe iade davası açılır mı sevgili arkadaşlar? Buna ne Parlamento o dönemde bir çözüm yolu önerdi ne Yargıtay bu olaya sahip çıktı. Sendikaya üye olduğundan dolayı, sendikal faaliyet yaptığından dolayı işçiler 5 defa işten çıkarıldı, 5 defa biz o davaları kazandık, her seferinde ikişer gün işe başlattılar, yeniden işten çıkardılar işçi arkadaşları ve en sonunda işçiler, dört beş yılın sonunda dayanamadılar artık ve sendikalardan istifa etmek durumunda kaldılar.

Bu durum da göstermektedir ki arkadaşlar, baraj ne olursa olsun, isterse sendikalarda hiç baraj olmasın, eğer sendikalar ve sendikal faaliyet nedeniyle iş güvencesi yok ise o zaman sendikal faaliyetlerin başarıya ulaşması hiçbir şekilde mümkün değildir, sendikal örgütlenmenin başarıya ulaşması hemen hemen mümkün değildir. Zaten bu konudaki sayılar da gösteriyor; 10 milyon 400 bin işçi var, ne yazık ki bunlardan 600 bin civarında olanı sendikalı olarak toplu iş sözleşmesinden yararlanabiliyor; diğerleri sendikaya üye olamıyorlar, sendikaya üye olduğu takdirde işten çıkarılacağı kaygısıyla olamıyorlar. Eğer biz burada gerçekten Sendikalar Yasası’nda bir çözüm getirmek istiyorsak öncelikle iş güvencesini getirmemiz lazım. İş güvencesi olmadığı takdirde, işte o 10 milyon işçi sendikaya üye olamaz sevgili arkadaşlar. İşin özüne bakmak lazım, yoksa burada “Baraj şu olsun, baraj bu olsun.” dememizin hiçbir anlamı yoktur ne yazık ki.

Bununla ilgili, biz o dönemde pek çok sendikacıyla ya da işçi arkadaşlarımızla epeyce görüştüğümüzde şunların olabileceğini düşündük. Bunlar, tabii, biraz afaki şeyler ama aynen esnaf örgütlerine üye olunduğu gibi, işe alınan işçilerle ilgili, sendikalara üyelik zorunlu olursa belki bu sorunu çözebiliriz diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

76’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 76’ncı madde kabul edilmiştir.

77’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 77. maddesinin 2’nci fıkrasındaki yönetmelik kelimesinin tüzük olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                  İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                     Manisa

                                                İzzet Çetin                                 Musa Çam

                                                  Ankara                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tutanak ve sicillerin nasıl tutulacağının daha durağan bir mevzuat tarafından belirlenmesi teklif edilmiştir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

77’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

78’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 78. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                  İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                       Manisa

                       İzzet Çetin                               Musa Çam                              Kazım Kurt

                          Ankara                                      İzmir                                    Eskişehir

Madde 78- (1) Bu Kanuna göre;

a) 6'ncı maddede belirtilen sendikalar için kurucu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde beşyüz Türk Lirası,

b) 14'üncü maddeye göre yapılacak seçimlerle ilgili oylamalara ve bu oylamaların sayım ve dökümüne hile karıştıranlar, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde onbin Türk Lirası,

c) 17'nci maddeye aykırı olarak üye kaydedenler ile 19'uncu maddeye aykırı olarak üye kalmaya veya üyelikten ayrılmaya zorlayanlar, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde her bir üyelik için ikiyüz Türk Lirası,

ç) 26'ncı maddenin altıncı fıkrasına aykırı hareket edenler beşbin Türk Lirası,

d) 28'inci maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarına aykırı hareket eden kuruluşların yetkili sorumluları binbeşyüz Türk Lirası, fiilin tekrarı hâlinde ise ayrıca bağış miktarı kadar,

e)  Kanun dışı greve katılanlar ve devam edenler beşyüz Türk Lirası,

f) Grev veya lokavtın mahkeme kararıyla sürekli veya geçici, tamamen veya kısmen yasaklanmasına rağmen, kararı kaldırmayanlar, uygulamaya devam edenler, devamına teşvik edenler, zorlayanlar, katılan ve katılmaya devam edenler fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde beşbin Türk Lirası,

g) Greve katıldıkları veya lokavta maruz kaldıkları hâlde, grev veya lokavtın uygulandığı işyerlerinden ayrılmayanlar ile işçileri bu eylemlere zorlayan veya teşvik edenler fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde yediyüz Türk Lirası,

ğ) 65'inci maddede belirtilen izni almadan yeni işçi alan işveren, izinsiz aldığı her bir işçiyle ilgili olarak yediyüz Türk Lirası,

h) 68'inci madde hükmüne aykırı olarak grev yapan işçilerin yerine işçi çalıştıran işveren veya işveren vekili, aldığı her bir işçiyle ilgili olarak binbeşyüz Türk Lirası,

idari para cezası ile cezalandırılır.

Yukarıda öngörülen idari yaptırımlar, gerekçesi belirtilmek suretiyle Bakanlık Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürünce verilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kurt, buyurunuz.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 78’inci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle son hükümlere doğru cezai yaptırımları tespit eden ve sendikal yaşamımızda, toplu iş sözleşmesi, grev yaşamımızda ciddi anlamda ağırlığı olacak olan maddelerden birisi, ancak geçmişteki cezai uygulamalardan biraz daha farklı ve fazla cezaların parasal tarafını öne çıkarmaya çalışmışız. Türkiye’de ya da Türkiye gibi ülkelerde lokavtın hâlâ yasalarda mevcut olması hiçbir zaman kabul edemeyeceğimiz ve uluslararası sözleşmelerle de kabul etmememiz gereken bir unsur iken maalesef yasamıza girdi ama bu işlemi tamamlamayı, sona erdirmeyi gerçekleştirme şansını yakalamak üzereyken Parlamentomuz bunu ıskaladı.

Şimdi, Türkiye’deki uygulamalara verilen cezaların ciddi miktarda artması ama işçi örgütleriyle işveren örgütleri arasında aynı paralellikte ceza uygulaması gerçekleştirilmesi söz konusu. Biz, vermiş olduğumuz önergeyle, özellikle işçiler açısından, çalışanlar açısından, emekçiler açısından bu cezaların biraz daha mantıklı ve rasyonel hâle getirilmesini öneriyoruz. Örneğin, eski yasada asgari ücretin belli bir oranını baz alan cezaların böyle somut bir biçimde 700 lira 500 lira gibi rakamlarla anılmasının çok -pratik anlamda- yararlı olmayacağını, eski uygulamanın belki biraz daha doğru bir biçimde devam ettirilmesinin olabilirliğini düşünüyoruz ama işçi örgütleriyle işveren örgütlerini, işçiyle işvereni aynı statüde tutan bir mantığın uygulanabilir ve adaletli olmasını düşünmek asla söz konusu olmaz.

Bir kere, Türkiye’de yasal bazı suçları yeniden yaratarak yeni suçlar oluşturmayı ve zaten Türk Ceza Yasası açısından cezası olan bazı suçlara İş Yasası ya da Sendikalar Yasası’yla yeni bir ceza daha eklemeyi çok doğru bulmadığımızı vurgulamak isterim. Özellikle işçi sendikalarının üye yapısıyla ilgili, üyelik kayıtlarıyla ilgili düzenlemeleri zaten ciddi anlamda sendikalar demokratik bir mekanizmayla takip edip izleyecekler. Türkiye, eğer sendikalarına, işveren sendikalarına, işverenlerine karşılıklı uzlaşmayı kültür olarak benimsetememiş ise bu cezaların gerçekten bazılarının yeniden düzenlenmesinde büyük yararlar vardır.

İşçi ve işveren ilişkilerinde 5 bin Türk liralık bir cezanın belki işçi için ciddi bir yaptırım gücü olmasına rağmen, büyük işverenler için böyle bir cezanın biraz daha farklı bir biçimde -bizim önerdiğimiz hâliyle- bazı noktalarda 10 bin liraya çıkarılması, bazı noktalarda işçi lehine olarak 500 liraya indirilmesinde yarar olacaktır.

Bu cezaların uygulanması sürecinde, Bakanlığın ve özellikle il müdürlüklerinin tamamen yapay, tamamen siparişe göre hareket ettiğini de düşündüğümüz takdirde, ileride sıkıntılar yaratacak bir uygulamayı düzeltmeden, aynı eski uygulama gibi yeni bir suç yaratarak devam ettirdiğimiz sabittir. O hâlde, Türkiye… Parlamentoda hem muhalefet partileri hem iktidar partisi şu önergeye destek vermek suretiyle, biraz daha işçi lehine olabilecek, işçi sendikası lehine olabilecek düzenlemeye yardımcı olmalıdır diye düşünüyorum ve bu duygularla, önergemize destek vermenizi bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

78’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 78’inci madde kabul edilmiştir.

79’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 79. Maddesinin ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                            İzzet Çetin                                  Musa Çam

                                               Ankara                                         İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Toplu iş sözleşmesi süreci ile greve ilişkin açılacak davaların görevli makamın bulunduğu yerdeki mahkemelerde açılacağı hükmü kanunun ruhuna aykırıdır. Asıl olan toplu sözleşmenin taraflarının bulunduğu yerlerdeki iş davalarına bakan mahkemelerin yetkili olmasıdır. Bu nedenle madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

79’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 79’uncu madde kabul edilmiştir.

80’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 80. Maddesine dördüncü fıkra olarak aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                            İzzet Çetin                                  Musa Çam

                                               Ankara                                         İzmir

(4) "Bu kanunda tanımlanan işgünü kavramı, kamu işyerleri için tanımlanmış işgünlerini ifade eder."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanunun çeşitli maddelerinde işgünü tanımı kullanılmıştır. Uygulamada özel sektör ile kamu sektörü açısından işgünü kavramı farklılaşmaktadır. Ayrıca özel sektördeki işyerlerinde de çok farklı uygulamalar bulunmaktadır. Bu nedenle kanundaki sürelerin yorumu farklılaşmaktadır. İşgünü kavramı çalışma Bakanlığı'na göre mi, sendikaya göre mi, yoksa işverene göre mi tanımlanacağı tartışma konusu olmaktadır. Bu durumun objektif ve herkes açısından anlaşılır olması için kamu işyerleri açısından uygulanan işgünü kavramının bu kanun açısından geçerli olması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

80’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 80’inci madde kabul edilmiştir.

81’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 81. Maddesine üçüncü fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

 

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                       İzzet Çetin                               Musa Çam                             Mevlüt Dudu

                          Ankara                                      İzmir                                       Hatay

                                                                 Mustafa Moroğlu

                                                                           İzmir

"6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun'un 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "sendikalar" ifadesi çıkarılmıştır.”

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının “Yürürlükten kaldırılan hükümler” başlıklı 81. maddesinin başlığının “Değiştirilen ve Yürürlükten kaldırılan hükümler” şeklinde değiştirilmesini ve bu maddeye aşağıdaki fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun’un 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “sendikalar” ifadesi çıkarılmıştır.”                                                                  

                  Mesut Dedeoğlu                             Ali Öz                            Cemalettin Şimşek 

                   Kahramanmaraş                             Mersin                                    Samsun

                 Kemalettin Yılmaz                          Alim Işık                            Mehmet Şandır

                   Afyonkarahisar                             Kütahya                                    Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Sendikalara radyo ve TV kurma imkanı sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 81. Maddesine üçüncü fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

"6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun'un 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "sendikalar" ifadesi çıkarılmıştır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Moroğlu, buyurunuz.

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergedeki amacımız, sendikaların kendilerini tanıtma, işçileri bilgilendirme, bilinçlendirme, kendi faaliyetlerine ilişkin katkılarını sağlamak amacıyla halka yayın yapmasının önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkindi. Maalesef, her zaman, bugüne kadar olduğu gibi, seksen bir maddede, bu yasanın düzeltilmesine ilişkin seksen bir tane önerge verilmiş ama hiçbirisine ortak bir tavırla, evet, bu önergede bir haklılık payı var...  Biraz önce Musa Çam Milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi, 4 sözcü yerine 14 grev sözcüsü olmasına bile  karşı çıkacak kadar bir toplu grup mantığıyla ve emirlerle hareket eden bir Meclis grubuyla karşı karşıya kaldığımız için bu önergemiz de reddedilecek, bunu da biliyoruz ama bu vesileyle bir özlemimizi milletvekili arkadaşlarıma tümüyle de iletmek istiyorum. Aslında bunun önündeki en büyük engel, sanırım, bugüne kadar defalarca Anayasa değişikliği yapılmasına rağmen Siyasi Partiler Yasası’ndaki değişikliğin yapılmayışı ve bütün milletvekili arkadaşlarımın yukarıdan gelen bir emirle, düşünmeden taşınmadan, belki de neye el kaldırdığını bilmeden bir sürü önergeye “hayır” demesi ya da “evet” demesi. Eğer Siyasi Partiler Yasası’nda önemli bir değişiklik yapılmazsa ve milletvekillerinin milletvekili olabilmeleri halk tarafından denetlenebilmelerini sağlayan yasalarla değil de başbakanın ya da parti genel başkanlarının iki dudağının arasına bırakılırsa, biz işçi sınıfı adına, emekçiler adına ya da köylüler adına ne kadar önerge verirsek verelim, ne kadar önemli yasalar geçirmeye çalışırsak çalışalım, milletvekillerinin elleri kalkıp inecek ve çoğunluk demokrasisi anlayışında hâkim olan iktidar milletvekillerinin çabalarıyla da bütün önergelerimiz, bütün halkın lehine çıkacak olan yasalar reddedilecek. Bunu tarihe not düşmek ve burada sendikaların özgürleşmesini sağlamak anlamında çaba veren arkadaşlarımın karşısına AKP milletvekili arkadaşlarımın karşı çıkışlarını not tutmak üzere ifade etmeyi bir görev biliyorum.

Bugüne kadar yapılan bütün yasa tasarılarında eğer AKP milletvekili arkadaşlarımızla komisyonlarda tartıştığımız kadar Meclis’te tartışabilsek… Komisyonlarda ufak tefek değişikliklerde… Çünkü orada biraz daha özgür kalınabiliyor. Bu demek oluyor ki oralarda milletvekillerinin özgürlük alanları ne kadar genişlerse Millet Meclisinde çıkacak yasaların da halkın lehine, işçilerin lehine ya da bugün görüşülmekte olan Sendikalar Yasası’nda olduğu gibi işçilerin, sendikalı işçilerin lehine ve işsiz, sendikalı olmayan işçilerin sendikalı olmasının lehine yasalar çıkarabiliriz diye düşünüyorum fakat bunun önündeki en büyük engel, milletvekillerinin, sendikaları özgürleştirmeye çalışırken milletvekillerinin özgür olmamasını görmek de milletvekili arkadaşınız olarak beni üzüyor. Onun için, en büyük dileğim, bütün milletvekili arkadaşlarım eğer Meclisteki özgürleşmeyi sağlayabilirse, sendikalarda da, Türkiye’deki özgürleşme de sağlanabilir. Bu özgürleşmeyi sağlamadan doğru yasalar yapabileceğinize inanmıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 81’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 81 kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunluğuyla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre de yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunluğuyla katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir.

Bu nedenle, şimdi önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Önce davet ettirin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önce davet etsinler efendim, yerimizi alalım. 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hepsi gelecekler.

BAŞKAN – Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı “Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı”na 81. Maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki ek maddenin eklenmesini teklif ederiz.

EK Madde 1: Valilik ve Bakanlıkça, Sendikal Kuruluşların kapatılması veya cezalandırılması ile ilgili hukuki süreci başlatacak başvurular yapılamaz.

                     İdris Baluken                          Pervin Buldan                   Abdullah Levent Tüzel

                          Bingöl                                       Iğdır                                      İstanbul

                      Halil Aksoy                   Hüsamettin Zenderlioğlu                  Hasip Kaplan

                            Ağrı                                        Bitlis                                       Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Salt çoğunlumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, davet edilmedi. Arkadaşlar burada hazırlar. Davet edilmeden nereden biliyor?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne malum? Belki gideceğiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, nereden biliyor? Belki Komisyona gidecek arkadaşlar.

Yani böyle ezbere konuşulmaz, önce davet et. Olur mu öyle şey!

BAŞKAN – Şimdi, açıklamada bulundum sayın milletvekilleri, bunu ilk defa da yapıyor değiliz. Komisyon salt çoğunlukla katılmama görüşünü bildirmiş…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Nereden biliyor? Benim adıma karar veremezsin. Belki gideceğim Sayın Başkanım oraya.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oraya davet edilmesi lazım.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, davet edin o zaman.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Evet…

BAŞKAN – Salt çoğunluğunuzun gelmeyeceği anlaşıldı herhâlde.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, nereden biliyor?

BAŞKAN – Buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Gelmeyeceği anlaşıldı Sayın Başkan.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen bir çağır, kapının önünde bekliyorlar.

BAŞKAN – Yok, burada görünmüyor. Böyle bir usul de yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Var efendim.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Davete gerek yok ki.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Var efendim.

BAŞKAN – Şimdi, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, burada oturmamış olan arkadaşlarımız, davet edilse bile gelmeyecekleri anlaşılıyor herhâlde.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım, ama Komisyon Başkanı davet etmeden bizim hakkımızda karar veremez.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Plan Bütçe kalkıyor, gidiyor, oturuyor.

Görüşümü sormadılar efendim, neye göre karar verdiler?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, burada “salt çoğunlukla” diye okuyorum. Salt çoğunlukta katılmak isteyenler kalkar komisyon sıralarına giderler, lütfen… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Efendim, ama çağırmadınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bürokratların oturduğu koltuğa gidip nasıl “Kalkın.” diyeyim? Davet edip bizi çağırması lazım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, gayriciddi, lütfen dikkate almayın.

BAŞKAN – Çok rica ederim…

Şimdi, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Geçici madde 1…

Geçici madde 1 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

              Ayşe Nur Bahçekapılı             Mehmet Doğan Kubat                    Ramazan Can

                         İstanbul                                   İstanbul                                  Kırıkkale

                    Adnan Yılmaz                             Ali Şahin                             Seyit Sertçelik

                         Erzurum                                 Gaziantep                                  Ankara

“Ancak, sendikalar faaliyet göstereceği iş kolunu, bu Kanunun 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen yönetmeliğin yayımı tarihinde itibaren bir ay içerisinde yönetim kurulu kararıyla belirler.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici Madde 1’in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                             İzzet Çetin                                 Musa Çam

                                                Ankara                                        İzmir

Geçici Madde 1- (1) Kuruluşlar bu Kanun gereği yapmak zorunda oldukları tüzük değişikliklerini bu Kanunun yayımı tarihinden sonra yapılacak ilk genel kurullarında yaparlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ben…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çelebi.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu önemli bir madde, geçici 1’inci madde bir tüzük değişikliği. Tüzük değişikliğini yönetim kuruluna veriyorlar ve yönetim kurulu aslında genel kurulun yetkisini kullanmış olacak ve istediği değişiklikleri yapacak. Böylesi önemli bir değişikliği, biz diyoruz ki, bu tüzüğün yapımında emeği geçen, kararını veren genel kurul iradesine bırakalım ve genel kurul toplansın, ilk kongrede bu değişiklikleri yapsın istiyoruz. Bir veya bir buçuk yıl olabilir, altı ay sonra kongresini yapabilir sendikalar, onları özgür bırakalım ama bu yetkiyi yönetim kuruluna devrettiğimiz zaman, yönetim kurulu bu yetkisini başka yetkilerle de birleştirerek değişikliğe gitmiş olur ve genel kurul iradesinin dışında orada tüzük değişikliği yapabilir. Değişiklik önerimiz bu, bu kadar basit ve sade bir öneri.

İkinci söyleyeceğim şu değerli arkadaşlarım: Saatlerdir konuşuyoruz, burada birçok önerge veriyoruz, yapıcı katkılar veriyoruz ama ne kadar, bu konuda katkı verirsek verelim, ne kadar içtenlikle söylersek söyleyelim boşuna söylüyoruz, boşuna. Bir tek maddede, bir tek maddede iktidarın vicdanı ortaya konulamamıştır, bağımsız olamamışlardır, özgür iradelerini en haklı konuda bile kullanamamışlardır.

Dolayısıyla -Sevgili Bakanım galiba başka işlerle meşgul- özellikle şunu söylemek istiyorum bu bölümde Sayın Bakanıma: Endüstri ilişkilerini bilen, sendikal alanı tanımlayabilen, bizde, sanayiciler var. Onlar gerçekten bu süreci biliyorlar ve özümsüyorlar ama ondan nasibini almayan, hayatında hiç sendika görmemiş, sendikal süreç nedir bilmeyenler bu sürece müdâhil olmuşlardır ve bu yasanın bu hâle getirilmesine katkı sunmuşlardır. İddiayla buradan söylüyorum: Eğer bu yasayı endüstri ilişkilerinde bulunan, adı da “sendika” olan işverenler sendikası TİSK bu yasayı hazırlasaydı, bu yasa bundan geri olmazdı; altını çizerek söylüyorum. Yine, bu yasaya adı “sendika” olan, adı emekten yana olduğunu ifade eden sendikalar müdahale etmeseydi, bu yasa bu kadar kötü yine olmazdı.

Burada, hem sendikal hareket, korunması, dengeler yapılması adına, bazılarının aldığı geçici ödülle bazı sendikalar okşandı, bazıları da mevcut sistemden, mevcut sistem yapısı içerisinden beslendikleri için, gününü gün etme ve kurtarma adına, işçi sınıfının geleceğine ipotek koydular, kurşun sıktılar. Tarih eğer bir gün onları da yargılayacaksa bu ihanetten dolayı yargılayacaktır. Bunu bir dipnot olarak bu kürsüden ifade ediyorum.

Dolayısıyla, burada gönül arzu ederdi ki Çalışma Bakanımız ILO normlarını, Avrupa Sosyal Şartı’nı, diğer sendikaların bu konudaki taleplerini doğru okuyup özgür bir sendikal alanı tanımlayabilseydi bu sorun daha iyi çözülürdü çünkü bu yasa artık, TOBB’un yasası olmuştur, bu yasa o, MÜSİAD gibi yan kuruluşların, TUSKON’un yasası olmuştur, onların belirlediği bir yasa olmuştur. Onlara katkı veren, onlara bu yeşil ışığı yakan sendikacılara da bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

“Ancak, sendikalar faaliyet göstereceği iş kolunu, bu Kanunun 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen yönetmeliğin yayımı tarihinde itibaren bir ay içerisinde yönetim kurulu kararıyla belirler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Sendikaların bu kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen “Sendikanın faaliyet göstereceği iş kolu” hükmü gereğince tüzüklerinde yapacakları değişiklikler için yönetim kurulları yetkilendirilmiştir. Sendika yönetim kurullarının tüzük değişikliklerini belirtilen süre içerisinde yapmaması hâlinde bu Kanuna göre yayımlanacak ilk istatistiklerde Bakanlıkça yönetmelikte belirtilen işkoluna göre ilan edilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici Madde 2'nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                             İzzet Çetin                                 Musa Çam

                                                Ankara                                        İzmir

Geçici Madde 2- (1) Bakanlık, 19'uncu maddede belirtilen yönetmeliğin yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde kayıtlarında yer alan üye listelerini, işkolunda kurulu olan işyerlerini ve işçi sayılarını işçi sendikalarına gönderir. Sendikalar, varsa itirazlarını bir ay içinde Bakanlığa bildirir. Bakanlık, itirazları en geç bir ay içinde karara bağlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çelebi.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yine noterle ilgili, Sayın Bakanla, yine bu mutabakat çerçevesinde katkı vermek amacıyla… Şimdi bir yasa çıkıyor, yasanın noterle ilgili uygulaması bir yıl sonra devreye girecek. Zaten sendikal hareket önüne konulan barajlarla ve engellerle oldukça zorlanan bir noktadadır. Bir taraftan, bir sendikadan istifa edip diğer sendikaya geçmenin maliyeti bugün neredeyse 200 liraya kadar yaklaşmaktadır,  200 TL her bir işçi adına verilecek ve yine bir sendikaya üye olmanın bedeli -yalnız, direkt hani- bu sürecin aşılması için üye olmak isteyen bir işçi 35’le 40 lira arasında noter ücreti ödeyecektir. Sayın Bakanla yaptığımız değerlendirmede, mutabakatta, en azından hani… Sayın Bakan bu kürsüde dedi ki: “25’inci maddeden sonra göreceksiniz, diğer maddelerde çok ileri düzenlemeler yaptık, siz de bunu göreceksiniz.” Bu Genel Kurulda söyledi, size hitap etti. Oysa burada da en azından TOBB’un da “evet” dediği -o anda, hani borsa gibi her gün değişiyor, galiba saat başı değişiyor- TİSK’in de “evet” dediği, Türk-İş’in de “evet” dediği,   Hak-İş’in de “evet” dediği, DİSK’in de “evet” dediği altı aylık dilime, bunun çekilmesi konusunda en azından bir noktaya gelmişlerdi. Sonra, gece yattılar galiba… Bir tane sendikamız demiş ki: “Bu öyle kalsın çünkü statükoyu ancak böyle devam ettirebilirim, bir yıl daha devam etsin.” Hatta orada yapılan düzenlemede, o altı aylık dilimde bu noter paralarının da “ceza paraları” adı altında toplanan paralardan ödenmesi konusunda da mutabakat vardı.

Şimdi, bir yandan buraları konuşuyorsunuz, sonra da bu konuşmaların arkasında durmayanın kim olduğu ortaya çıkıyor. En azından iktidar, en azından siyaset “Ya, burada şunu konuştunuz, söz verdiniz; bunun arkasında ben duracağım.” cesaretini, yürekliliğini gösteremiyorsa ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisini bu anlamda suçlamaya hiç kimsenin hakkı yok. Kim sözünde durmuyor, kim orada ortaya konulan iradenin arkasında durmadığının en temel göstergelerinden bir tanesi noter şartıdır.

Değerli arkadaşlar, işte ileri… “Noteri kaldırıyoruz.” diye bas bas bağırdığınız uygulama bir yıl sonra devreye girecek. Belki yine sendikaların baskısıyla gecenin bir yarısında, o statükoyu korumak isteyen sendikaların birisinin isteğiyle, bir gece torba yasayla “Noter uygulaması aynen devam eder.” diye bir düzenleme yine bizim önümüze gelirse hiç buna şaşmam çünkü burada siyaset iradesi yerine birkaç sendikanın günübirlik talepleri karşılanma adına buralarda ödün verilmiştir, varılan mutabakatlar yok sayılmıştır. Bu sürece bizim dâhil edilmemiz, bu sürece katkı vermemiz göz ardı edilmiştir, ondan sonra da “Ya, sürekli konuşuyorsunuz, her maddede konuşuyorsunuz. Nedir bu kadar bağırmanız çağırmanız?” diye bizi eleştiriyorsunuz.

İşte, bu kadar net, bu kadar açık, bu kadar şeffaf bir noktayı bile aşamayan ve burada siyasi iradeyi koyamayan bir bakanın bu duruşundan dolayı gerçekten üzüntü duyuyorum, bunu kınıyorum ve bu duygularla bir kez daha hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Geçici madde 2 kabul edilmiştir.

Geçici madde 3 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 3 üncü maddesindeki bir yıl süresinin altı ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                     Manisa

                                             İzzet Çetin                                   Musa Çam

                                               Ankara                                          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Söyledik efendim, ne söylesek boş. Onun için gerekçeyi okuyun.

BAŞKAN – Peki, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Günümüz koşullarında yeni kanunla ilgili düzlemeler için bir yıllık süre uzun bir süredir. Bu nedenle bu sürenin altı aya indirilmesi değişikliği teklif edilmiştir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 3’ü oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Geçici madde 3 kabul edilmiştir.

Geçici madde 4 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 4’üncü maddesindeki bir yıl süresinin altı ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                       İzzet Çetin                               Musa Çam                       Emine Ülker Tarhan

                          Ankara                                      İzmir                                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mesut Dedeoğlu                             Ali Öz                            Cemalettin Şimşek

                   Kahramanmaraş                             Mersin                                    Samsun

                   Mehmet Şandır                            Alim Işık                          Kemalettin Yılmaz

                          Mersin                                    Kütahya                             Afyonkarahisar

“Geçici Madde 4 – 17’nci maddenin beşinci fıkrasında belirtilen sendika üyeliğinin kazanılması ve 19’uncu maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında belirtilen sendika üyeliğinden çekilme işlemlerinin e-Devlet kapısı üzerinde yapılması, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ikinci yılın sonuna kadar mülga 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 22’nci maddesinin üçüncü ve beşinci fıkraları ile 25’inci maddesinin ikinci fıkrası hükümlerine göre e-Devlet kapısı ile birlikte yapılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

e-Devlet kapısı üzerinden sendika üyeliğinin kazanılması ve çekilmede yapılacak hatalar ve yaşanılabilecek sorunlar dikkate alınarak noter koşulu ve e-Devlet kapısı sistemlerinin birlikte uygulanmasının yapılacağı 2 yıllık geçiş süresinin konulması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici 4’üncü maddesindeki bir yıl süresinin altı ay olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Emine Ülker Tarhan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, buyurunuz.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aslında teknik bir konu tabii, benim alanım değil, pek de konuşmayı düşünmüyordum değerli arkadaşlar gecenin bu saatinde. Ancak, bugün dağıtılan bir kitapçık geçti elime, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekili Sekreterinin El Kitabı.” Pembecik bir kitap, pembeye boyanmış ve muhtemelen sadece kadınların sekreter olabileceğine ilişkin, bu renkle bir imada bulunulmuş.

Şimdi, bu kitapçığı hazırlayan zihniyetin tabii detayına da gireceğim sürem yettiği kadar. Ancak bizleri, özellikle kadınları ne kadar aşağılayan bir kitap olduğunu, tane tane okuduğunuzda, özellikle ilk sayfalarında net olarak görüyorsunuz. O kadar cinsiyetçi bir yaklaşım ki…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Köhne bir beyin hazırlamıştır.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bir sekreterin öncelikle neredeyse, kadın olması gerektiğine işaret etmiş, bunu ima etmiş ve giysisini dahi çevresindeki insanlara bakarak kopyalaması, onları gözleyerek kopyalaması ve yapıştırması yani ona uygun bir stil oluşturması önerilmiş burada bir kadına. Kıyafetinin uygun olması, renginin uygun olması, modelinin uygun olması, aksesuar takmak durumunda olması ki “Ben aksesuar takmak istemiyorum.” diyemez mi bir kadın diye aklıma geldi, “Aksesuar kullanmak istemiyorum.” Aksesuar takmasından söz ediliyor, kullanmasından söz ediliyor.

Alçak topuklu bir ayakkabı giymesi gerektiğinden söz edilmiş. Aklıma şu soru geliyor: ”Topuksuz ayakkabı giyemiyor muyuz ya da yüksek topuklu ayakkabı giymemize bizim kim engel olabilir bir kadının ya da bir kadın sekreterin?” diye bir soru geliyor.

Makyajının uygun olmasından söz ediliyor. Hatta eskiyen makyajını yenilemesi gerekiyormuş bir kadının. Öyle dolaşırsa muhtemelen göz zevkini bozarmış bazılarının, o yüzden makyajını dahi yenilemesi isteniyor. Bakar mısınız, bir de cildine özen göstermesi gerekiyor bir kadının. “Peki erkekler?” diye bir soru geliyor insanın aklına.

Hatta diyor ki burada: “Kendine güvenini bile sağlamalı bir sekreter kadın, kadın sekreter özellikle.” Kadının kendine güvenini bile ölçmeye, değerlendirmeye ve teste tabi tutmuşlar burada.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede yazıyor bu? Nerede bu?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Neymiş o?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Söyleyecek söz bulamıyorum. Özellikle Sayın Meclis Başkan Vekili, bir kadın olduğunuz için özellikle size de seslenmek istiyorum bu konuda.

Bu kitapçığı hazırlayan zihniyetin ne tür bir zihniyet olduğunu anlatmaya çalışacağım: Şimdi, tecavüz edilen bir kadının dahi, hamileyse eğer, doğurmasını öneren bir zihniyet, doğurmak zorunda olduğunu öneren bir zihniyet; her kadının en az 5, olmadı 3 çocuk doğurmasını, 3 çocuğa sahip olmasını öneren bir zihniyet. Sürekli yasaklama, dövme, eve kapatma, hep bunlardan bahseden, bu eksende düşünen  bir feodal anlayışın aslında şu kitapçık, bu kitapçık Meclise yansımasıdır. Utanç verici bir yansımasıdır ve derhâl toplatılmalıdır.

Bu yasakçı zihniyetin yasaklanması için tüm kadın milletvekillerini ve siz  başta olmak üzere Sayın Başkanım, bütün Meclis başkan vekillerini duyarlı olmaya davet ediyorum öncelikle. Bu konuda aşağılanmaya, öncelikle kadınlar izin vermemeliler diye düşünüyorum.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Üniversitelerde yıllarca aşağılandı kadınlar, sesiniz çıkmadı.            

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Hizaya gelme hâline, bizi buna sokmak, hizaya sokmak kadınları militarist bir bilinçaltı anlayışla… Aynı o anlayışla konuşuyorsunuz şu anda.

Hazır olda duran, ancak hizmet ederse değerli olduğu, neredeyse rahat durmayanı kocası dövmezse devlete dövdürmeyi bile düşünen bir anlayışı çağıran, davet eden, kadını ikincil bir varlık sınıfına sokan bu anlayışı şiddetle kınıyorum. Tüm emekçi kadınlara, burada yazılan her kelimenin bir hakaret olduğunu söylüyorum ve tüm kadınlara, tüm emekçi kadınlara sesleniyorum: Bizi, yüreğimizi, düşüncelerimizi, şeklimizi, şemailimizi, tercihlerimizi hizaya sokmaya, kimsenin hizaya sokmaya gücü yetmez.

FATİH HAN ÜNAL (Ordu) – Baş örtüsü de dâhil mi bu işe?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 4 kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ben ve bizim Divan olarak şu anda böyle bir konu hakkında bilgimiz olmuştur. Kitapçığı hiç görmedik, o yüzden inceleme fırsatımız da olmadı. Eğer, bu tür bir yaklaşım varsa bir bakmamız gerekecek. Uyardığınız için teşekkür ederiz.

Şimdi, geçici madde 5 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının Geçici Madde 5’in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                              İzzet Çetin                                     Musa Çam

                                                Ankara                                            İzmir

Geçici Madde 5- (1) Kanunun yayımı tarihinde sendika yöneticisi olduğu için iş sözleşmesini feshetmiş olan yöneticiler hakkında 23’üncü madde hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba buyurunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben her konuşmamın başında bundan sonra aynı şeyi söyleyeceğim: 8 tane milletvekilini tutsak eden zihniyeti kınıyorum buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden onları saygıyla selamlıyorum.

Sendika yasası olarak söylediğimiz hiçbir şey kabul edilmiyor, onun için ben de bugün değişik bir şey yapayım dedim, AKP Grubu adına bir konuşma yapayım.

Değerli arkadaşlar, muhalefet -sizin söylediğiniz gibi- ancak eleştiriyor, siz hep çalışıyorsunuz, başarınız dillere destan oldu, dünyanın bütün saygın kuruluşları AKP’den övgüyle bahsediyor, ben de dünya çapında saygınlığı olan bu kurumlardan derlediğim rakamlarla başarılarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, demokrasimize melez damgasını vurduk, demokrasi açısından 2011 yılında 167 ülke arasında 88’inci sıraya gerilemeyi başardık. Tanzanya, Zambiya, Senegal ve Filipinler gibi ülkelerle birlikte Türkiye’yi kısmen özgür ülkeler arasına biz soktuk. Siyasi faaliyetlere katılım bakımından 10 üzerinden 3,89 almayı biz başardık, aldığımız bu notla Avrupa ülkeleri arasında sondan birinci olduk. Öğrenciyi, gazeteciyi, aydını, askeri, vekili hapse biz attık. Böylelikle en fazla terörist tutuklayan ülke unvanını aldık. 2011 yılında Türkiye’yi basın özgürlüğünde bir önceki yıla göre 10 basamak gerileterek 179 ülke arasında 148’inci sırada yer aldırdık; Fas’ın, Uganda’nın, Gambia’nın gerisine düşürmeyi biz başardık. Bunu AKP Grubu adına yapıyorum arkadaşlar.

İSRAİF KIŞLA (Artvin) - Kendi adına konuş, AKP adına konuşamazsın.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Basın özgürlüğü uğruna 15 binden fazla web sitesine erişimi engelledik. 7 derginin yayınını durdurduk, onlarca gazeteciyi tutukladık; 2012 yılının Ocak ayı verilerine göre, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen ülkeler içinde basın özgürlüğü sıralamasında sondan 1’inci olma onurunu yaşadık.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 1987 yılından bu yana Türkiye’yi en çok hak ihlali yapan ülke olarak tescilledi. Bu başarıyı katlayarak büyüttük. 2011 yılında AİHM’de 159 davayla en fazla mahkûm edilen ülke biz olduk.

Biz iktidara gelmeden önce, 2000 yılında Türkiye kalkınma yarışında 80’inci sıradaydı, biz çıraklık döneminde 85’inci sıraya, kalfalık döneminde 92’nci sıraya geriletme başarısını gösterdik. Katar, Suudi Arabistan ve Lübnan gibi zorlu rakiplerimizle mücadele edip onların gerisinde kaldık.

Kadın-erkek eşitliğinde 135 ülke arasında 122’nci sırada yer almayı biz başardık. Katar gibi zorlu rakiplerimizi burada biz alt ettik. Kadınların iş gücüne katılımı açısından Türkiye’ye 135 ülke arasından 126’ncı olma gururunu yaşadık.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hangi ölçüm şirketinin şeyini aldın?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Toplumsal refah bakımından 110 ülke arasında 75’inciliği elde edip Avrupa’nın en geri ülkesi olmayı biz başardık. 2011 yılında cari açığımızı 80 milyar dolara biz çıkardık. Beyzbolcu kankamız Amerika Birleşik Devletleri’nin ardından dünyanın en fazla cari açık veren 2’nci ülkesi olmayı biz başardık. Bizim iktidarımızda 2011 dâhil verilen dış ticaret açığı 500 milyar dolar oldu. Yetmiş dokuz yılda yapılmayanı dokuz yılda yaptık yetmiş dokuz yıllık cari dış ticaret açığını 2 katına çıkardık.

Biz iktidara gelene kadar tüm cumhuriyet hükûmetlerinin yaptığı dış borç 130 milyar dolar iken biz 310 milyar borç aldık; dokuz yılda dış borcu 2,5 katına çıkardık. Türkiye'nin borçlanma rekoru bizim dönemimizde kırıldı.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede ot, saman, kurbanlık ithalatını biz icat ettik. İstisnai atamalarla dolgun maaşları biz bağladık. Her 100 gençten 22’sini işsiz bıraktık, Türkiye’yi genç işsizlikte dünyanın birinci ülkesi yaptık.

RECEP ÖZEL (Isparta) - İşsizlik rakamları düşüyor.

VELİ AĞBABA (Devamla) -  KPSS kuyrukları bizim dönemimizde oluştu. KPSS’yi “kopya SS”ye biz çevirdik. Son üç yılda ulusal düzeyde altı sınav yerine skandalı biz yaptık.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çok başarılısınız(!)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - AKP’nin büyük başarısı. Helal olsun, memleketi ne hâle getirdiniz.

VELİ AĞBABA (Devamla) -  Bu skandallardan 3 milyondan fazla insan haksızlığı bizim dönemimizde oldu. Bu durum çok önemliymiş gibi ana muhalefet partisinin vermiş olduğu araştırma önergesini reddettik, istikrar bozulmasın diye reddettik hem de. Bizim iktidarımızın son beş yılında atanamadığı için 30’dan fazla öğretmen intihar etti “Allah rahmet eylesin.” dedik.

Değerli arkadaşlar, sendikayla ilgili başarımızdan bahsetmeden geçemeyeceğim. 2011 yılında sendikal hakları en çok ihlal etmeyi biz başardık. Bu son başarımızdan sonra fazla söze gerek kalmadı.

Değerli arkadaşlar, bir de bizim dönemimizde 12 tutuklu sendikacı bakımından 12 Eylül faşist rejimine tur bindirdik.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yazıklar olsun size, yazıklar olsun!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 5 kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

Kapanma Saati: 21.29
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçici 6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının Geçici 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

              Ayşe Nur Bahçekapılı             Mehmet Doğan Kubat                     Recep Özel

                         İstanbul                                   İstanbul                                    Isparta

                                           Ramazan Can                              Bülent Turan

                                              Kırıkkale                                      İstanbul

“Geçici Madde 6- (1) 41'inci maddenin birinci ve beşinci fıkraları ile 43'üncü maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında yer alan kurulu bulunduğu işkolunda en az yüzde üç üye şartı, Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için Ocak 2013 istatistiğinin yayımı tarihinden 1/7/2016 tarihine kadar yüzde bir, 1/7/2018 tarihine kadar ise yüzde iki olarak uygulanır.

(2) En son yayımlanan 2009 istatistiği sonrasında, 15/9/2012 tarihine kadar kurulmuş ve ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara üye olmuş işçi sendikalarının bu Kanunun yürürlük tarihinden Ocak 2013 istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar yapacakları yetki tespit talepleri, 41'inci maddenin birinci fıkrasında yer alan işyeri veya işletme çoğunluğu şartlarına göre Bakanlıkça sonuçlandırılır.

(3) Ocak 2013 istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar, Bakanlığa yapılmış olan yetki tespit başvuruları ile taraf oldukları bu Kanunun yürürlüğünden önce imzalanmış toplu iş sözleşmesi Ocak 2013 istatistiklerinin yayımı tarihinden sonra sona erecek olan sendikaların, bir sonraki toplu iş sözleşmesiyle sınırlı olmak üzere yapacakları yetki tespit başvurulan mülga 2822 sayılı Kanunun 12'nci maddesine göre Bakanlıkça yayımlanmış Temmuz 2009 istatistiklerine ve mülga 2822 sayılı Kanunda belirtilen hükümlere göre sonuçlandırılır.

(4) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş uymazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve yönetmeliklere göre sonuçlandırılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu iş İlişkileri Kanunu Tasarısının Geçici 6'ncı Maddesinin 1. Fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mesut Dedeoğlu                             Ali Öz                            Cemalettin Şimşek

                   Kahramanmaraş                             Mersin                                    Samsun

                   Mehmet Şandır                            Alim Işık                          Kemalettin Yılmaz

                          Mersin                                    Kütahya                             Afyonkarahisar

(2) "Bakanlıkça mülga 2822 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre yayımlanan 17.07.2009 tarihli istatistikte yüzde on barajını aşan işçi sendikaları için 41 inci maddede belirtilen yüzde 1 işkolu barajı şartı ile bu maddenin 1 inci fıkrasındaki işkolu barajı şartları aranmaz."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının geçici 6 ıncı Maddesinin Kanun Tasarısı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Süleyman Çelebi                       Candan Yüceer                   Kadir Gökmen Öğüt

                         İstanbul                                   Tekirdağ                                   İstanbul

                   Nurettin Demir                           Artun Çıray                             Özgür Özel

                          Muğla                                       İzmir                                      Manisa

                                             İzzet Çetin                                   Musa Çam

                                                Ankara                                          İzmir

BAŞKAN – BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çetin, buyurunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel üç ayrı önerge okundu ama elimizde de pek çok önerge var, tabii önergeler resmî işleme koyulmadığı için adına önerge demek mümkün değil. Bu, şunu gösteriyor ki, bu yasa gerçekten zorlama, sendikaları etkisiz hâle getirebilmek, onları Bakanlığa bağımlı hâle getirebilmek için özellikle üzerinde hassasiyetle durulmuş bir düzenleme.

Kendi önergemize değineceğim kısaca, hükûmetin önergesi üzerinde durmak istiyorum. Bir kere değerli arkadaşlar, bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için öncelikle iş kolu barajını aşması gerekiyordu. 2822 sayılı Yasa’da, toplu sözleşme hakkı için iş kolu barajı yüzde 10, iş yeri barajı yüzde 50 artı 1. Burada, üç tane barajla karşı karşıya olan bir düzende sendikaları sıfırladık, yetmedi sendikaları bitirme ya da yandaş sendika yaratma operasyonu, bu düzenlemeyle Ekonomik Sosyal Konseye üyelik koşulunu yeni bir baraj olarak getirerek sendikalar arasında hem Anayasa’mıza göre hem uluslararası sözleşmelere, ILO sözleşmelerine ve normlarına göre “ayrım yapılamaz” ilkesi açıkça ihlal edilerek, bağımsız bir sendikanın sözleşme hakkı resmen Bakanlık eliyle elinden alınıyor.

Örnek olarak, herhangi bir sendika ülke genelinde 20 bin üyesi olsa, 30 bin üyesi olsa ve iş kolu barajını 3-5 üyeyle kaybetse, sözleşme yapmaya yetkisi yok ama herhangi bir konfederasyona üye olan 30 kişilik bir iş yerinde örgütlenmiş bir sendika o 30 işçiden 16’sını üye kaydetmişse, o sendika toplu sözleşme yapmaya yetkili. Yani 16 üyesi olan sendika sözleşme yapabilir ama 30 bin üyesi olup da herhangi bir konfederasyona üye olmayan, konfederasyonları beğenmeyen “Ben bağımsız, özgür, işçilerin iradeleri doğrultusunda sendikacılık yapacağım.” diyen bir sendika toplu sözleşme yapamaz. Bu, düpedüz ayrımcılıktır. Anayasa’yı da ihlaldir, uluslararası sözleşmeleri de ihlaldir.

Şimdi, diğer taraftan, bakınız, getirilmiş, önerilen ve biraz sonra oylayacağınız ve kabul edeceğiniz önergeyle, doğrudan doğruya Bakanlık, ulufe gibi, sendikalara diyor ki: “Ben 2013 istatistikleri yayınlanıncaya kadar bazı sendikalara sıfır baraj uygulayacağım ama koşulu Ekonomik ve Sosyal Konseye üye olacak.” Bazı sendikalara diyor ki: “İşte, yeniden sendika kurulabilir, 2009’dan bu yana ben tembellik yaptım, görevimi ihmal ettim, görevimin gereğini yerine getirmedim. Bu arada kurulmuş sendikalar Eylül 2015’e kadar kurulmuşsa onlara da sıfırla şu zamana kadar yetki vereceğim.” Birileri itiraz etmiş belli, ona da demişler ki -Ya biz de bu süre içerisinde baraja takılabiliriz yüzde 1 de olsa, 3 de olsa ama bizim de hakkımız olmalı bu işte- “Ee, al sen de sus; sana da bir sözleşmelik bir hak daha vereceğim.”

Değerli arkadaşlar, bu, yasa yapma tekniğine, yasaların genelliği ilkesine aykırı bir tutumdur. Türkiye Cumhuriyeti devletine de yakışan bir yasa yapma yöntemi değildir. O nedenle böyle bir düzenlemenin kabul edilebilmesi mümkün değil.

Şimdi, biz önergemizde diyoruz ki, Sayın Bakan, Bakanlar Kuruluna sunduğu tasarıda iş kolu barajını binde 5 olarak önerdi. Soru sordum, “Hangi bakanlar imzalamadı da bu barajı yeniden bu şekle sokmaya çalıştın, zorlanıyorsun, dışarıda konuşuyorsunuz, kulisler yapıyorsunuz.” Doğal, yapabilirsiniz ama ortaya çıkarttığınız önergeyle sendikaları kendinize göbekten bağlı hâle getiriyorsunuz. Kaldı ki bu yasanın içinde pek çok hüküm de yönetmeliklere bırakılarak sendikaları tam anlamıyla zapturapt altına alacak, adetâ 12 Eylül döneminde çıkarılan yasaları aratacak tarzda gelecekte sendikaları zorlayacak. O nedenle Hükûmetin önerisine bizim -biraz sonra da oylayacaksınız- katılmamız mümkün değil.

Yasanın çıkartılacaksa doğru dürüst çıkartılmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çetin.

Buyurunuz, Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, İzzet Bey konuşmasında ve önergesinde “Bu Geçici 6’ncı maddeyi çıkarın.” diyor, “Çıkardığımız zaman baraj yüzde 3 olarak kalsın.” diyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Ya Sayın Bakan, sen Hak-İş’i 1’inci konfederasyon yapmak için uğraşıyorsun, açık söyle bunu! “Hak-İş’i 1’inci konfederasyon yapacağım.” diyorsun, ayıptır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bizi şu anda bütün işçiler izliyor. Bu 6’ncı maddenin getirdiği avantajları biraz sonra anlatacağız.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sendikalar arasında ayrımcılık yapıyorsun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sendikaları geliştirmek, sendikal hareketi geliştirmek için bir düzenleme getiriyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Yandaş konfederasyon yaratıyorsunuz, yandaş sendika yaratıyorsunuz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – “Baraj yüzde 3’te olsun.” demek hiç doğru değildir diye düşünüyorum.

Bir yanlış daha var, onu da söylüyorum: Bakınız, 30 bin üyeden bahsettiniz, bağımsız sendika, 30 bin…

İZZET ÇETİN (Ankara) – 30 bin üyeli bir sendika sözleşme yapamaz bağımsızsa.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakın, dinleyin. 30 bin üyesi olan bir bağımsız sendika iş kolunda 1 milyon çalışanı olan yerde yetki alabilir.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Tek bir iş kolunda 1,5 milyon çalışan var ne yetki alabilir ne sözleşme yapabilir bağımsız bir sendika.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Onun için bunları doğru bilgilendirme açısından ifade ettim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş ilişkileri Kanunu tasarısının Geçici 6’ncı maddesinin 1. Fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

(2) “Bakanlıkça mülga 2822 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre yayımlanan 17.07.2009 tarihli istatistikte yüzde on barajını aşan işçi sendikaları için 41 inci maddede belirtilen yüzde 1 işkolu barajı şartı ile bu maddenin 1 inci fıkrasındaki işkolu barajı şartları aranmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bununla ilgili daha kapsamlı düzenleme yaptığımız için katılamıyoruz.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Kapsamlı değil ki Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Şimşek, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 197 sıra sayılı Sendika ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nın son ve geçici 6’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu yasa tasarısına genel anlamda baktığımızda kaygılarımızı ifade etmiştik çünkü bu yasa tasarısı bugünün ihtiyaçlarına cevap vermediği gibi geleceğe dönük de hiçbir ihtiyaca cevap vermeyen bir yasanın tarafı olabilmemiz mümkün değil. Hakikaten bunun neresinde işçiler lehine ya da toplumsal barışı, uzlaşıyı sağlayacak, sosyal tarafları uzlaşmaya götürecek bir şey olduğunu göremiyoruz çünkü anladığımız şu buradan: Bu sendikalar yasası, bu tasarı hazırlanırken birtakım kaygılar, birtakım ön yargılarla hazırlanmış. Sanki işçiler iş yerinin düşmanı, işverenler ise sadece “İşçileri ne kadar ucuza çalıştırırım?” diye düşünen bir özne olarak yerleştirilmeye çalışılmış. Hâlbuki ne işçiler iş yerinin düşmanıdır ne de işveren bir yerde hemen lokavt yapıp iş yerini kapatmak ister. Bu yasa tasarısını incelediğimizde bu kaygılarla yapıldığını biz görmekteyiz. Birçok yerinde bu yasanın işçiler aleyhine ve sosyal barışı sağlamayı temel almayan birtakım uygulamalar görüyoruz. Bir defa, bizim geneli üzerindeki en önemli kaygılarımızdan bir tanesi, 30 işçi ve altında işçi çalıştıran iş yerlerinde çalışan işçilerin sendikal haklarının yani güvencelerinin ellerinden alınması. Bu nereden gelen hangi direktifle alındı bilmiyoruz. Daha önceki Üçlü Danışma Kurulunda böyle bir şey yok idi. En büyük kaygı duyduğumuz şeylerden birisi o.

Şimdi, bu yasa tasarısına baktığımızda, diğer taraftan, Hükûmetin işçi sendikalarını, işçileri biraz da vesayet altına alıcı, aidat gibi en önemli bir konuda Bakanlıkça çıkarılan yönetmeliğe bırakılmış olması ve üye aidatlarının da işçi sendikalarının tüzüklerinde tespit edilmesi… Hâlbuki 2822 sayılı Yasa’da bu üst sınır olarak belirlenmiş idi. Bugün serbest bırakılıyor. Bu da birtakım karmaşaya… Belki  sendikalar bunu isteyebilir ama işçilerin aleyhine bir uygulama olarak gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, bu geçici 6’ncı maddeyle ilgili olarak da verdiğimiz önergede “Bakanlıkça 2822 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine göre yayımlanan 17/7/2009 tarihli istatistikte yüzde 10 barajını aşan işçi sendikaları 41’inci maddede belirtilen yüzde 1 iş kolu barajı şartıyla bu maddenin 1’inci fıkrasındaki iş kolu barajı şartları aranmaz.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu İşçi Sendikaları Yasası’nın öznesi işçiler olduğuna göre, tabii bunların tarafları işçi sendikaları ile işverenler ama esas öznesi işçiler. Esas bizim korumamız gereken işçiler. O bakımdan, burada eğer sendikal haklarını elde etmiş, 2009’daki sendikal haklarını elde etmiş işçilerden bir kısmı.. Kimse bilemiyor ne kadarı kaybedecek, kimine göre 21 sendika kaybediyor, kimine göre 51 sendika kaybediyor. Belki Sayın Bakan da bunu, ne kadar, kimin kaybedeceğini bilememekte.

Onun için diyoruz ki: “Beş yıl süreyle bunların 2009’daki istatistiklere göre sendikal haklarını verelim, beş yıl içerisinde kendilerini uyarlayabilirlerse düzenleyebilirler ama uyarlayamazlarsa geleceğe, sendikal haklarını o zaman kaybetsinler.” Şimdi, bilinmeze doğru niye götürüyoruz bunu anlamıyorum. Sayın Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Şandır da konuşmasında belirtmişti. Hakikaten, bu yasanın öznesi işçiler olmadığı için bir tarafında sendikalar alınmış, diğer tarafında da işverenler özne olarak alınmış. O bakımdan, burada bu sendika yasasında işçiler özne alınmadığından, bizim düşüncemize göre ne bugüne ne de geleceğe taşıyacak bir sendika yasasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) - Kısacası, yakın gelecekte tekrar sendika yasalarıyla, başka bu konudaki düzenlemelerle karşılaşacağımızı düşünüyoruz. O bakımdan, bu yasanın aleyhinde oy kullanacağız.

Bu vesileyle hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının Geçici 6'ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

“Geçici Madde 6- (1) 41'inci maddenin birinci ve beşinci fıkraları ile 43'üncü maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında yer alan kurulu bulunduğu işkolunda en az yüzde üç üye şartı, Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için Ocak 2013 istatistiğinin yayımı tarihinden 1/7/2016 tarihine kadar yüzde bir, 1/7/2018 tarihine kadar ise yüzde iki olarak uygulanır.

(2) En son yayımlanan 2009 istatistiği sonrasında, 15/9/2012 tarihine kadar kurulmuş ve Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara üye olmuş işçi sendikalarının bu Kanunun yürürlük tarihinden Ocak 2013 istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar yapacakları yetki tespit talepleri, 41'inci maddenin birinci fıkrasında yer alan işyeri veya işletme çoğunluğu şartlarına göre Bakanlıkça sonuçlandırılır.

(3) Ocak 2013 istatistiklerinin yayımlandığı tarihe kadar, Bakanlığa yapılmış olan yetki tespit başvuruları ile taraf oldukları bu Kanunun yürürlüğünden önce imzalanmış toplu iş sözleşmesi Ocak 2013 istatistiklerinin yayımı tarihinden sonra sona erecek olan sendikaların, bir sonraki toplu iş sözleşmesiyle sınırlı olmak üzere yapacakları yetki tespit başvuruları mülga 2822 sayılı Kanunun 12’nci maddesine göre Bakanlıkça yayımlanmış Temmuz 2009 istatistiklerine ve mülga 2822 sayılı Kanunda belirtilen hükümlere göre sonuçlandırılır.

(4) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş uyuşmazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve yönetmeliklere göre sonuçlandırılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bakanlar Kurulunun işkolu barajını değiştirme yetkisi kaldırılarak, işçi sendikalarının toplu iş sözleşmesi yetki başvurusunda bulunabilmesi için kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması şartı, Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için Ocak 2013 istatistiğinin yayımından itibaren 2016 yılı Temmuz istatistiğine kadar yüzde bir, 2018 Temmuz istatistiğine kadar ise yüzde iki olarak uygulanacaktır. Yüzde üç işkolu barajının 2018 yılında yayımlanacak olan Temmuz istatistik döneminden itibaren tüm sendikalara uygulanması amaçlanmıştır. İkinci fıkradaki düzenleme, 15/9/2012 tarihine kadar Ekonomik ve Sosyal Konseye üye konfederasyonlara üye olmuş işçi sendikalarının yetki tespit taleplerinin karşılanmasını amaçlamaktadır. Üçüncü fıkradaki düzenleme ile yayımlanmış Temmuz 2009 resmi istatistiklerinde yetki başvurusuna sahip olan ve toplu iş sözleşmesi için Bakanlığa yetki tespit başvurusunda bulunan sendikaların haklarının korunmasını amaçlamıştır. Dördüncü fıkrada ise bu Kanunun yürürlük tarihinden önce yetki belgesi alarak toplu iş sözleşmesi ve toplu iş uyuşmazlığı safhasında bulunan sendikalara ve/veya sendika üyesi olmayan işverenlere, uygulamada tereddüde mahal vermemek amacıyla toplu iş sözleşmesi ve toplu iş uyuşmazlığı sürecini mülga 2822 sayılı Kanuna ve bu Kanuna dayalı Tüzük ve Yönetmeliklere göre sonlandırma imkanı verilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda geçici madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 6 kabul edilmiştir.

Madde 82’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 82 kabul edilmiştir.

Madde 83’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 83 kabul edilmiştir.

Sayın Acar, sisteme girmişsiniz; ne için acaba?

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Efendim, ben bir dakikalık söz hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, bir dakika söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

14.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde tek bir önergelerinin dahi kabul edilmediğine ve TRT’nin tarafsızlığını kaybettiğine ilişkin açıklaması

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Bakan, bu yasa görüşülürken seksen bir maddenin bir tekinde bile değişiklik önergemizi kabul etmediniz, hiçbir uzlaşmaya “Evet.” demediniz. Yandaş yargı, yandaş medya, yandaş basın, yandaş TRT’den sonra yandaş sendika ve yandaş konfederasyonlar yaratıyorsunuz.

Bu gibi ne kadar utanacağınız iş varsa saat 19.00’dan sonraya getiriyorsunuz çünkü yayın yok. Her sabah  TRT Radyo 1, Başbakanın kendi sesinden 07.30 haberlerini veriyor. TRT hiçbir kural tanımıyor, tarafsızlığını tümüyle kaybetti; iktidarın haberlerini günde 5 defa verirse muhalefetin sesini 1 kez, kısarak veriyor.

Örgütsüz işçi sınıfı olur mu? Bunun adına demokrasi mi diyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, önemli bir kanun görüştük. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, son sözler olarak birkaç cümle söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, size de bir dakika söz veriyorum.

15.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bu kanunun eksik olduğuna ve işçilere hiçbir şey getirmediğine inandıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gerçekten, iş hayatımız için, çalışma barışımız için, toplumsal barışımız için, demokrasimiz için, ekonomimiz için her anlamda çok önemli bir kanunu tamamladık. Sayın Bakanın ifadesiyle, “Beş yıl üzerinde çalıştık.” diyor ve işte, bir yıldır da -hemen hemen on ayı geçti- yapılamadığı için toplu iş sözleşmeleri yapılamadı ve işçilerin bu yıl zamlarını alamadığı bir kanunu tamamlamış bulunuyoruz bütün eksiklikleriyle, bana göre, bütün yanlışlıklarıyla. Eksik bir kanun yani sendikal özgürlükleri geliştirmeyen, işçiye beklediğinin ötesinde bir hak getirmeyen, yeni bir alan yaratmayan bir kanun çıkarıyoruz. Bir reform nitelemesi yapılıyor ama onu kapsamayan bir kanun çıkardık. Her şeye rağmen hayırlı olmasını diliyoruz ama biz, işçilere bir şey getirmediği kanaatiyle, çok fazla bir şey getirmediği kanaatiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

Sayın Baluken, size de bir dakika süre veriyorum.

16.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın hem Komisyon hem de Genel Kurul aşamasındaki görüşmelerinde muhalefetin vermiş olduğu hiçbir önergenin kabul edilmemesinin üzüntü verici olduğuna ve bu kanunun işçiler için hayırlı olacağını düşünmediklerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz de özellikle, hem Komisyon aşamasında hem de Genel Kurul aşamasında muhalefetin vermiş olduğu tüm önergelerin Hükûmet tarafından kabul edilmemesinin son derece üzücü olduğunu belirtmek istiyoruz. Demin verilen arada da sendikacılarla bir araya geldik ve bu çıkarılan yasa tasarısı maalesef sendikacılarımızı, işçilerimizi, emekçilerimizi memnun etmemiştir. Başından beri “mutabakat” ve “diyalog” kelimelerini Hükûmet yetkilileri ağızlarından düşürmediler. Umarız, bundan sonraki yasa tasarılarında bu mutabakat ve diyaloğun gereği hem görüşmeler sırasında hem komisyon aşamasında hem de Genel Kurul aşamasında yapılır.

Biz demin kürsüden de ifade ettik: İşçiler için çok hayırlı olduğunu düşünmüyoruz yapılan tasarının, “AKP’ye hayırlı olsun.” diyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünün oylamasından önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek üzere lehte ve aleyhte birer milletvekiline söz vereceğim.

Lehte Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Çalışma hayatının en önemli yasalarından birini bugün hayata geçirmiş bulunuyoruz. Görüşmelerin sonuna geldik. Ben hem sendikalarımıza hem işçilerimize bu yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizin bayramını da şimdiden tebrik ediyorum.

Yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tunç.

Aleyhte, Ankara Milletvekili İzzet Çetin.

Buyurunuz Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, esasında ta 2002 yılının Temmuz ayından kalan ve o günden bugüne kadar Büyük Millet Meclisinden çıkması beklenen bir yasa tasarısını AKP’nin istekleri doğrultusunda çoğunluğuyla geçirdiğine tanıklık ettik. Gerçekten, muhalefet olarak biz bu yasaya katkı yapmak istedik. Zaman zaman komisyonlarda, zaman zaman burada pozitif katkılarımıza ne yazık ki hiçbir AKP’li vekilin, bakanın katılmadıklarına tanık olduk.

Bunu hiç yadırgamıyorum. Çünkü daha işin başında -2002 yılı- 2003 yılında İş Kanunu’yla başladı işçi sınıfına saldırınız, SSK hastanelerinin devriyle devam etti. Sosyal güvenlik kuruluşlarının birleştirilmesi adına sağlığın piyasalaştırılmasına tanıklık ettik. İş Güvenliği Tüzükü on yıl işlemedi döneminizde, o dönemde her yıl binlerce işçinin iş cinayetlerinde sayenizde öldüğüne tanıklık ettik. İntibak Yasası çıkarttınız, adında “intibak” olmayan bir yasa. Tıpkı bu yasada “sendika” ve “konfederasyon” kelimelerini kullanma yerine “kuruluş”u kullandığınız gibi orada da “intibak”ı kullanmaya utandınız. Burada da esasında Bakan utancından “kuruluş” kavramını “sendika” ve “konfederasyon” kelimesi yerine koymayı tercih etti. Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası çıkarttınız, onun içine bu kanunda yaşamını devam ettirdiğiniz 12 Eylülden kalma Yüksek Hakem Kurulunun benzeri kurum olan Kamu Görevlileri Hakem Heyetini etkinizin devam etmesi için oraya yerleştirdiniz. İstihdam paketleri içerisinde işçileri sağa sola sürdünüz. Yetmedi, hızınızı alamadınız, işsizlik sigortasını yağmaladınız, yağmalamaya devam ediyorsunuz. O da yetmedi, şimdi, işsizlik sigortasının nema gelirlerinin hazineye devrini gerçekleştirdiniz. Şimdi, bu yasada eskiden olduğu gibi, 12 Eylül döneminde olduğu gibi, grev yasakları olduğu gibi devam ediyor. Dahası hava iş koluna grev yasağı getirdiniz. Sadece noter şartının kaldırılması hiçbir anlam ifade etmiyor. Yasaklarıyla, sendikaları zapturapta alma girişimleriyle, bütün yetkileri çıkarılacak yönetmeliklerle uhdenize almakla bu yasayı 12 Eylül döneminde çıkartılan yasalardan daha zorba bir yasa hâline getirdiniz.

Değerli arkadaşlar, çok açıkça söylüyorum, bu ayıp bu çağda AKP’nin ayıbıdır. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan grev yasakları Türkiye’de vardır, dünyanın hiçbir yerinde olmayan toplu sözleşme yapabilme barajları Türkiye’de vardır; yetmiyor, yeni barajlar, Ekonomik ve Sosyal Konseye üyelik gibi bir barajı yeniden koydunuz, sendikaları birbirine düşürdünüz, konfederasyonları birbirine düşürdünüz. Amacınız, tıpkı yurttaşlarımızı bölüp ötekileştirdiğiniz gibi burada da yandaş sendika yaratarak işçi sınıfının refleksinin önünü kesmeyi hedeflediniz.

Ben burada, bu sendikal mücadelede, bu yasaya karşı mücadele eden, direnen, gözü kulağı burada olan tüm işçileri ve onlara önderlik etme arzusundaki sendikaları ve sendikacıları kutluyorum. Gelecekte, Türkiye işçi sınıfının, mücadeleyle bu hakları AKP’nin kafasına vura vura haklarını elinden alacağına inanıyorum ve bu yasanın hiçbir hayır getirmeyeceğine olan inancımla ben de hepinizin yaklaşan Kurban Bayramı’nı kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çetin.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, Sayın Bakan kısa bir teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Alkışlanacak bir şey yok aslında!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İntibak Kanunu, Kamu Görevlileri Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, İstihdam Stratejisi, bugün de Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’yla çalışma hayatının önünden çok ciddi engelleri hep birlikte kaldırdığımızı ifade etmek istiyorum. Önümüzde kısa süre içerisinde inşallah alt işveren yani taşeron çalışanlarla ilgili düzenlemeyi de huzurlarınıza hızlı bir şekilde getirmeyi hedefliyoruz, inşallah onu da birlikte burada yasalaştırırız. Öncelikle yasa tasarısının Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na dönüşmesi konusunda verilen destekten dolayı -yani “sormadınız, etmediniz” deniyor ama- birlikte dört grubun ortak önergesiyle yapılan…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – İçini boşalttınız ama. Bütün sendikaları dağıttınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …bu isim değişikliğini, yasaya “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” denmesini birlikte başardık, birlikte gerçekleştirdik. Bunun için bütün gruplara, yüce heyetinize teşekkür ediyorum.

İkinci olarak, bu yasa ile ne yaptık? Çok önemli şeyler yaptık arkadaşlar. Bunu çalışanlar, emekçiler çok daha iyi biliyorlar. Allah aşkına, bu akşam ne yaptınız biliyor musunuz? “5 milyon 400 bin çalışan yok.” dediniz, “Türkiye’de sendikalı olabilecek 11 milyon 110 bin kişi var.” dediniz. Sanal rakamlardan kurtardınız. Başka ne yaptınız? “3 milyon 232 bin sendikalı yok.” dediniz, “Türkiye’de 937 bin sendikalı var.” dediniz. Gerçek rakamlara döndük ve sendikalar ne yapacaklar…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Biz hep gerçek rakamları söyledik Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …bu gerçek tablo karşısında nasıl bir çalışma yapacaklar, bunları ortaya koyduk yani bu sanal rakamlar ne Bakanlığa ne yüce Meclise ne Türkiye’ye yakışmıyor idi. Bundan sonra yapacaklarımıza bakalım. 937 bini nasıl 1 milyona, 2 milyona çıkarabiliriz, bu çaba içerisinde olunması gerekiyor.

Şimdi, bu akşam yapılan en önemli şey, 6’ncı madde kabul edildi. O madde de, bakınız, 51 sendika 2009 yılında yetkiliydi değerli arkadaşlar.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Anayasa Mahkemesinden geri döner bu yasa.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - 2009 yılı Temmuz ayı istatistiklerine göre yetkili olan sendikalara toplu sözleşme hakkı getirdik yani 51 sendikayı koruduk biraz önce kabul ettiğiniz önergeyle.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kaç yıllığına?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Akabinde iki-iki buçuk aylık bir dönem içerisinde iş yeri barajı, iş kolu barajı aramıyoruz. Sendikalara bir imkân, iki buçuk aylık dönem içerisinde iş yerinde 50 artı 1’i sağlayan sendikalar yetki alma imkânını elde edecekler ve barajları yüzde 10’dan geçici olarak, 2016’nın yedinci ayına kadar yüzde 1’e,  2018’in yedinci ayına kadar ise kademeli olarak yüzde 2’ye taşıdık.

Şimdi, “Efendim, bunlar sıfır olsaydı.” filan denebilir ama bu yaptığımız düzenleme, aslında sendikalara çok ciddi bir alan açan, zemin açan bir düzenleme. Ben inanıyorum ki endüstriyel ilişkilerimizde, inşallah, güven ortamını pekiştirecek bir düzenlemedir bu. Bu güven ortamı sağlandıktan sonra, göreceksiniz üç yıl sonra, Türk endüstriyel ilişkilerinde ne işçilerimiz ne işverenlerimiz barajı tartışmayacaklar, başka bir şey konuşacaklar. “Nasıl daha çok üretebiliriz? Nasıl birlikte, elde edilen geliri paylaşabiliriz?”i çok daha sağlıklı bir ortam içerisinde konuşacaklardır; buna inanıyorum.

Tabii ki burada muhalefet adına çok şeyler söylendi: “Efendim, değişiklik önerisi kabul edilmedi.” Arkadaşlar, önergeye açık olduğumuzu söyledim. Önergeler istişare edilir, konuşulur, değerlendirilir. “Muhalefetten gelmiş diye kabul etmeyelim” diye bir yaklaşımı kabul eden bir anlayışa sahip değiliz; açık söylüyorum.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Komisyondakileri, Komisyonda kabul edilenleri burada yok ettiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Fakat şimdi, az önce önerge getiriyorsunuz…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Komisyondan geçenleri burada yok ettiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Diyorsunuz ki: “Yüzde 1 değil, bu geçişte 51 sendikayı koruyorsunuz, âdeta sıfır barajla koruyorsunuz; bu değil, yüzde 3 baraj olsun.” diye önerge getirirseniz tabii ki bunları kabul etmemiz mümkün değil.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Amaç farklı Sayın Bakan, amaç farklı. Niye 3 değil?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yaptığımız düzenlemeler Türk-İş içindir, yaptığımız düzenlemeler Hak-İş içindir, yaptığımız düzenlemeler DİSK içindir, TOBB içindir, TİSK içindir, tüm çalışma hayatı içindir; bunu açıkça ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır, hayır, hiç değil.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bağımsız sendikalar için de var mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bu, tabii önemli bir yasa. Bunun yükü çok ağır. Bu çok sabır gerektiren bir düzenlemeydi. Hele işte muhalefette yıllardır sendikada olan arkadaşlarımızın, sendikacı arkadaşlarımızın burada yapmış oldukları değerlendirmeleri hep beraber izledik ama bu yasanın mutlaka çıkması gerekiyor idi.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yasa çıksın ama “Ne olursa olsun.” değil.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – 400 bin işçinin kulağı burada idi, tüm çalışanların kulağı burada idi. İşte, bu büyük sabrı hep birlikte gösterdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ben, çok cefa çekilen bir süreç yaşadığımızı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Çok zor bir süreç yaşadık.

Ben, gerek sendikalara gerek burada bulunan arkadaşlara hakkımı helal ediyorum. Çalışma hayatına bu önemli yasanın hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Onlar sana helal etmiş hep haklarını!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.23


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Şimdi, 4’üncü sırada yer alan, EXPO 2016 Antalya Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- EXPO 2016 Antalya Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/639) (S. Sayısı: 313) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 313 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi grubu adına Antalya Milletvekili Sadık Badak konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Badak.

AK PARTİ GRUBU ADINA SADIK BADAK (Antalya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; World EXPO 2016 Antalya Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; Botanik World EXPO’nun 2016 yılında Antalya’da düzenleneceğine dair kararın alındığı günden bu yana şehrimizde halkımız giderek yükselen bir heyecan duymakta. 1990’lı yılların başlarında, sivil toplum kuruluşlarındaki düşüncelerimizle başlayan Antalya World EXPO fikri, bireysel gayretlerle geliştirilerek 2009 yılı Ocak ayında, o günkü Antalya Milletvekilimiz ve Adalet Bakanımız Mehmet Ali Şahin başkanlığında Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızı ziyaretimizin ardından kurumsal çalışmaya dönüştü. Kurumsal çalışmalar döneminin başladığı tarihten itibaren manevi desteklerini esirgemeyen Sayın Cumhurbaşkanımıza ve bu zorlu süreçte Hükûmetimizin her türlü desteğini seferber eden, uluslararası ilgili kuruluşlara garanti mektubunu göndererek Antalya World EXPO’nun yolunu açan Sayın Başbakanımıza şahsım, Antalya milletvekillerimiz ve halkımız adına teşekkür ederim.

World EXPO Antalya için diplomatik alandaki çalışmaları büyük bir titizlikle gerçekleştiren Dışişleri Bakanımıza ve şahsında Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İlişkiler Genel Müdürlüğü ile Lahey, Paris ve Madrid büyükelçiliklerimize teşekkür ederim.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kullanımındaki 1.080 dekar araziyi, Botanik Word EXPO 2016 Antalya için tahsis eden ve koordinatör Bakanlık sorumluluğunu yüklendiği günden itibaren büyük bir ciddiyetle çalışmalarını başlatan Tarım Bakanımıza ve teşkilatına teşekkür ederim.

                                         

(x) 313 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Son olarak, yaklaşık yirmi yıldır Antalya merkezli yapılan tüm çalışmalara katılarak destek veren arkadaşlarımıza, hemşehrilerimize teşekkür etmek amacıyla isimlerini müsaadenizle anmak isterim. 1993-2012 yılları arasında Antalya merkezli hem bireysel hem de kurumsal çalışma sürecinde EXPO projesine katkı sağlayanlar: İbrahim Acar, Mustafa Akaydın, Serdar Akçay, Ahmet Altıparmak, Osman Aydın, -hasbelkader bendeniz de katkıda bulundum bir parça- Sadık Badak, Osman Bağdatlıoğlu, Ali Nazım Balcıoğlu, Osman Berberoğlu, Çetin Osman Budak, Cihat Bulut, Mustafa Çalık, Talha Çamaş, Ali Çandır, Mevlüt Çavuşoğlu, Saim Çotur, Bedrullah Elçin, Süleyman Evcilmen, İlhami Kaplan, merhum Mustafa Kıvrak, İbrahim Koç, Muharrem Koç, Bekir Kumbul, Necil Nedimoğlu, Kayhan Öndemir, Yusuf Örnek, Süreyya Özden, Kemal Özgen, Ömer Özgüç, Işılay Saygın, Hasan Subaşı, Mehmet Ali Şahin, Nizamettin Şen, merhum Yılmaz Tatoğlu, Orhan Tolunay, Menderes Türel, Fermani Uygun, Bülent Ünal, Anıl Yılmaz, Alaattin Yüksel. İsimler soyadına göre alfabetik olarak hazırlandı.

Bu 40 kişilik ekip Antalya’nın âdeta bir EXPO takımı oldu. Bir şehir takımı olarak yirmi yıl boyunca kimi arkadaşımız az, kimi arkadaşımız çok fazla derecede katkı sağlayarak bugünlere erişmemizi sağladık, bugünlere gelebildik. Ben, sizler adına…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sadık Bey, muhalefet milletvekillerinin katkısı olmadı mı?

SADIK BADAK (Devamla) – Hepsine teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Etmedin.

SADIK BADAK (Devamla) – Hepsine teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Etmedin.

SADIK BADAK (Devamla) – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Baykal Bey’in katkısı olmadı mı? Yapmayın!

SADIK BADAK (Devamla) – Sayın Aslanoğlu, burada -eğer dikkat edilmişse- Antalya merkezli çalışmalara katkıda bulunan arkadaşlar… Bunların içerisinde, bu isimlerin içerisinde bütün partilerden arkadaşlar var, pek çok meslek grubundan arkadaşlar var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Onları niye söylemiyorsunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Söyledi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, söylemedi.

SADIK BADAK (Devamla) – Müsaade edin, daha konuşmamın başındayım, müsaade edin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; EXPO’lar çeşitli ülkelerin mallarının pazarlanmasından ziyade, bu malların değerlerinin ve yararlarının sergilenmesi amacını taşıyan organizasyonlar. Ülkelerin sahip olduğu kültür, tarih ve diğer ulusal değerlerin tanıtılması açısından da büyük önem taşıyor.

Daha önceki yıllarda da görülmüş olmakla birlikte, dünyamız ilk evrensel EXPO’yla 1851 yılında Londra’da bugün Hyde Park olarak bilinen bölgede, sökülebilir çelik ve cam malzemeden 74 bin metrekare kapalı alanda yapılan ve zamanının en büyük endüstriyel dünya sergisiyle tanışmıştır. World EXPO’lar 1933 yılına kadar herhangi bir standarda bağlı olmaksızın, centilmenlik kurallarıyla düzenlenmiş ve World EXPO’lara ilişkin kurallar uluslararası yasal çerçeveye 1931 yılında Paris Konferansı’yla kavuşmuştur ve bu yıl, 1931’de, BIE kurulmuştur. 1948 ile 1964 yıllarında bazı değişiklikler yapılan bu kurallar, 1972’de Paris Tutanağı ile son hâlini almıştır.

1851-1990 arasında “birinci dönem” diyebileceğimiz evrensel World EXPO’larda bilimsel ve teknolojik gelişmeler, makineler, haberleşme, ulaşım ve üretim teknikleri ve modern tüketim araçları sergilenmiştir. 1990’lardan itibaren ise temalarda değişikliğe gidilmiş, sanayileşmenin yol açtığı çevre bozukluklarına, iklim değişikliklerine, sürdürülebilir sağlığa vurgu yapılmaya başlanmıştır. Nitekim, 2015 Milano World EXPO teması: “Gezegeni beslemek yaşam için enerjidir.” İzmir ilimizin adaylık teması ise “Daha iyi bir dünya için yeni yollar ve herkese sağlık” olmuştur.

Değerli milletvekilleri, sadece ülkelerin üye olabildiği BIE’in merkezi Paris’tedir. BIE, dünya fuarlarını uluslararası sergiler adıyla ayrı bir kategoride ele almaktadır. Bunlar, ticari nitelik taşımayan, farklı ülkelerden farklı alanlardaki ürünleri barındırmakla birlikte, esas gösterimin farklı fikirler, bakış açıları üzerine olduğu, geleceğe yönelik imajlar sunan, dünya ülkeleri arasında uyumu ve iletişimi sağlayan, farklı disiplinler arasındaki ilişkilerin daha kolay ve hızlı gelişmesine katkıda bulunan, toplumu eğitme amacı taşıyan uzun süreli organizasyonlardır. BIE’e 160 ülke üyedir. Ülkemiz 10 Eylül 2004 tarihinde, 59’uncu Hükûmetimiz döneminde üye olmuştur. Böylece, Antalya ve İzmir’in World EXPO adaylığının önü açılmıştır. Ülkemizin konuya verdiği önem sebebiyle Dışişleri Bakanlığımız, BIE Başdelege görevinin büyükelçi seviyesine çıkartılmasına karar vermiş, Başdelege atanan Büyükelçimiz aynı zamanda BIE Genel Kurul Başkan Yardımcısı ve Usul Komitesi Başkanı seçilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz bugüne kadar dünyada yapılan diğer EXPO’ları yakından takip etmiştir. Ülkemizin katılımları Dışişleri Bakanlığımızın koordinasyonunda yapılmaktadır. EXPO’lar Dışişleri Bakanlığının uzmanlık alanı dışındadır. Son yıllarda ülkemizin çok, oldukça gelişmesi sebebiyle EXPO’ların öneminin arttığı görüldüğünden bu konuda uzman bir kuruluşun oluşması, kurumsal hafızanın meydana getirilmesi ve koordinasyon kurallarının belirlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Botanik EXPO’lar ise 1960 yılında Hollanda’da başlamış olup, BIE’den önce, AIPH Türkçe adıyla Uluslararası Bahçe Bitkileri Bürosunun onayının alınma şartı vardır. AIPH 1948 yılında İsviçre’de kurulmuş, daha sonra merkezi Hollanda’ya taşınmıştır. Geçen ay yapılan genel kurulunda da bundan sonra merkezinin Antalya’ya taşınmasına karar verilmiştir. Bu konuda emeği geçen bütün arkadaşlarımızı, BIE nezdindeki delegemizi, üyemizi ve Dışişleri Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığı bürokratlarını ve sayın bakanlarımızı tebrik ediyoruz, teşekkür ediyoruz.

Uluslararası tarım fuarları, botanik fuarlar aracılığıyla tarımın bütün sektörlerinde verimliliği ve tarımsal ürünlerin kullanımını artırmak, profesyonel tarımda dünya çapında iş birliğini teşvik etmek AIPH’in hedefleri arasındadır. Botanik EXPO’ların temel amacı, bitkiler yoluyla sürdürülebilir beslenmeyi sağlamak ve insan hayatının konforunu artırmaktır.

Bu yıl Hollanda’nın Venlo kentinde düzenlenen Botanik EXPO bu amaca uygun dört ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler:

Bir: Diyabet, kanser, yüksek tansiyon gibi ağır hastalıklarla yaşamak zorunda olan insanlara bitkisel ürünlerle sürdürülebilirlik kazandırma.

İkinci bölüm: Karbondioksiti bahçe bitkileriyle nötralize ederek insan sağlığına fayda sağlama.

Üçüncü bölüm: Yeni üretim tekniklerinin sunulduğu inovasyon bölümü ve dünya ile birlikte üretme ve tüketme kültürü bölümleridir.

World EXPO 2016 Antalya’nın başvurusu AIPH’in 2010 Ekim ayında Güney Kore’de yapılan genel kurulunda kabul edilmiş ve 7 Nisan 2011 tarihinde Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla BIE’e EXPO 2016 Antalya Projesi’ne Hükûmetimizin destek yazısı gönderilerek 22-23 Kasım 2011 tarihlerinde Paris’te yapılan BIE’in 150’nci Genel Kurulunda tescil edilmiştir.

World EXPO 2016 Antalya süreci genel anlamda 1993 tarihinde sivil toplum kuruluşlarımızın Antalya’nın geleceği konusunda yapılan toplantılarla başlamış ve takip eden yıllarda yapılan çalışmaları takiben 2000 yılında Hannover Evrensel World EXPO ve 2005 yılında Nagoya’da (Japonya) World EXPO incelemelerinin ardından 2008 yılında meslek odalarımız, sivil toplum kuruluşlarımız, valilik, belediye ve çeşitli World EXPO’lar ziyaret edilerek incelenmiştir.

25 Ocak 2009 tarihinde Antalya EXPO heyeti olarak Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız ziyaret edilerek destek ve talimatları alınmış, 2009 yılına kadar bireysel olarak yapılan çalışmalar yerini 2009 yılı Mayıs ayında Antalya Valiliği yönergesiyle merkez belediyeler ve sivil toplum kuruluşu otuz altı üye ve ortak bütçeyle oluşturulan Antalya World EXPO Meclisiyle kurumsal çalışmalara bırakmıştır.

2009 yılında Antalya yerelinde başlayan kurumsal EXPO çalışmaları 23 Kasım 2011 tarihinde EXPO bayrağını ülkemize kazandırmıştır. EXPO bayrağını Paris’ten aldıktan bir hafta sonra, 1 Aralık 2011 tarihinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Antalya’ya gelerek World EXPO 2016 Antalya çalışmalarını resmen başlatmış, bu tarihten itibaren Antalya projesi World EXPO bir devlet projesine dönüşmüştür.

Değerli arkadaşlar, World EXPO 2016 Antalya organizasyonu Antalya -Alanya kara yolu üzerinde, Aksu ilçesinde, havaalanına 8 kilometrede, kullanım hakkı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına ait 1.086 dekar alanda yapılacaktır. Yer, altmış beş yıldır tarım geliştirme amacıyla kullanıldığından içinde boyu 20 metreyi bulan palmiyeler ve çeşitli bitkilerle bezenmiş durumdadır. Turizm konaklama merkezlerine ve Aspendos, Perge, Düden, Kurşunlu gibi tarihî ve ören yerlerine yakınlığı ziyaret avantajı sağlamaktadır.

Antalya, daha önce EXPO düzenleyen çeşitli ülkelerden çıkardığı derslerle, organizasyonun yapıldığı alandan EXPO sonrası en verimli şekilde faydalanmak amacıyla EXPO bittikten sonra da alanın temalı park olarak turizmin hizmetinde olmaya devam etmesi amaçlanmaktadır. Projeye göre altı aylık sürede 5 milyon yabancı ve 3 milyon yurt içi toplam 8 milyon ziyaretçi beklenmektedir. Yaklaşık 8 milyon ziyaretçi ile ilimizin marka değerinin ve turizm gelirinin artmasına önemli katkı sağlayacak olan World EXPO ile ilimiz, 100 farklı ülkenin kültürleriyle tanışma fırsatı bulacaktır.

EXPO hazırlık sürecinde tarım konusunda çalışan bilim adamlarımızın geliştireceği yeni tohum ve üretim teknikleriyle ülkemizin World EXPO 2016 Botanik EXPO’su vasıtasıyla tarım sektöründe rekabet gücünü artırması da en önemli hedeflerimiz arasındadır.

EXPO hazırlıkları çerçevesinde planlanan yatırımlar bitirilebilecek, hedeflenen projeler gerçekleştirilecektir. EXPO için yollarımız, parklarımız, yeşil alanlarımız yeniden modern ve zevkli bir anlayışla inşa edilerek kente has güzelliklerimiz ortaya çıkarılacaktır. Orman ve Su Bakanlığımız EXPO’nun düzenleneceği bölgede 320 milyon lira keşif bedelli Aksu Çayı taşkın koruma yatırımını ihale etmiştir. EXPO sayesinde Antalya yeniden yapılanacak, kentsel dönüşüm projeleri hızlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, EXPO 2016 Antalya deneyimleri… Önümüzdeki altmış yıllık süreçte -ki Sayın Başbakanımızın 30 Eylül tarihinde ülkemize, bizlere gösterdiği yeni hedef 2071 hedefidir- bu 2071 vizyonunda diğer şehirlerimizde de yeni EXPO’lar düzenlenebileceği kanaatindeyiz. Bu şehirlerimizin arasında Ankara, Konya, Kayseri, Gaziantep, Mersin, Eskişehir, Bursa, Samsun illerimizin bulunduğuna inanıyoruz. Konya’nın Kore’nin Yeosu’sundan veya Kayseri’nin İspanya’nın Sevilla’sından herhangi bir eksiği olmadığını düşünmekteyim.

Değerli arkadaşlar, EXPO çalışmaları sürecinde Antalya’da esnaf odalarımız -80 binden fazla esnafımızla- keza, tasarıyla yönetim kurulunda bulunacak olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği -5 milyon 300 bini aşan çiftçimiz- nezdinde EXPO farkındalığı yaratılarak her alanda üreticilerimizin EXPO sürecine katkısı sağlanacaktır. Akdeniz Üniversitesi bütün birimleriyle EXPO hazırlıklarına katılacaktır. Millî Eğitim Bakanlığımız öğrencilerimizi EXPO konusunda eğiterek EXPO çalışmalarının topluma yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Antalya’da bulunan otuz civarında tohumculuk firması AR-GE çalışmalarıyla EXPO’ya yönelik araştırmalara ağırlık verecek, yeni ve değişik ürünlerin elde edilmesi sağlanacaktır.

Bu organizasyonda göstereceğimiz yüksek performansın diğer illerimizin gelecekte talip olacağı EXPO organizasyonları için de önemli bir referans olacağına inanıyorum.

Kanunun görüşmeleri sürecinde gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Komisyon dışındaki aşamalarda tasarıya destek veren, görüş ve eleştirileriyle katkıda bulunan iktidar ve muhalefet partisi milletvekillerine huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu vesileyle kanunun ülkemize, EXPO’ya, Antalya’ya hayırlı olmasını diliyorum. Sizleri EXPO 2016 sürecinde Antalya’ya davet ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Badak.

Sayın Aslanoğlu sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Badak ister teşekkür etsin ister etmesin, biz Antalya’yla gurur duyuyoruz, EXPO’nun Antalya’da yapılmasından hepimiz gurur duyuyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.51

 


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

313 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 23 Ekim 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.57