DÖNEM: 24 CİLT: 3 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
9’uncu Birleşim
16 Ekim 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, Dünya Gıda Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan’ın, orta vadeli programların yapım sürecine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde İŞKUR için belirlenen işçi
alım listesine dair basında çıkan haberlere ve iş başvurularının kabulü için
AKP’ye üye mi olmak gerektiğini, hububat destekleme primlerinin ne zaman
ödeneceğini, AKP hükûmetleri dışında saman ithalatı yapılıp yapılmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
2.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Lider Gıda Yönetim Kurulu Üyesi Mevlüt Bulut’un
Krasnodar’da tutuklanmasına ve Hükûmetin bu konuda ne gibi bir işlem yaptığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
3.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir’in, Bursa’nın İnegöl ilçesine bağlı Kurşunlu beldesinde yapılan
referandumda seçmenlerin yüzde 98’inin belediyenin kapatılmasına karşı
olduklarına, belediyeyi kapatmadan önce halka da sorulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, halkın temiz, ucuz, sağlıklı su ve gıda kaynaklarına
ulaşmasını sağlamanın Hükûmetin görevi olduğuna ve tutuklu Kürt siyasetçilerin
başlattığı açlık grevine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’un tarihî silüetini bozan Onaltı Dokuz diye
bilinen gökdelenlere ilişkin açıklaması
6.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde İŞKUR için belirlenen işçi
alım listesini protesto eden 2 bin kişinin Kaymakamlığa yürümesi olayına ve bu
listenin nasıl belirlendiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
7.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, fındık üreticilerinin zor durumda olduğuna ve
önümüzdeki yıl doğrudan gelir desteği ödemelerine devam edilip edilmeyeceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
8.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Doğançayır beldesinde
sadece 2 kişinin belediyenin kapatılmasını istediğine ve görüşmeleri devam eden
belediyelerle ilgili yasada direnmenin yerel demokrasiyi hiçe saymak olduğuna
ilişkin açıklaması
9.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, tiyatro sanatçısı Erol Günaydın’ın vefatına ve Ahıska Türklerinin
vatandaşlık ve emeklilikle ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, tiyatro sanatçısı Erol Günaydın’ın vefatına ilişkin
açıklaması
11.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, Fatih Hilmioğlu’nun oğlunun vefatı nedeniyle başsağlığı
dileğinde bulunduğuna, cenazelerde bulunma konusunda tutuklu ve hükümlülere
kolaylık gösterilmesi gerektiğine, tiyatro sanatçısı Erol Günaydın’ın vefatına
ve hayvan pazarlarının durumuna ilişkin açıklaması
12.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
hakkında verilen gensoru önergesiyle ilgili açıklamasını yaparken dile
getirmesini istediği bazı konulara ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Şanlıurfa Milletvekili
Mehmet Kasım Gülpınar’ın, Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliğinden
istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/64)
2.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Şentop’un, Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/65)
3.- Çorum Milletvekili Cahit
Bağcı’nın, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/66)
4.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, (2/408) esas numaralı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması,
Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar
Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/67)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 23 milletvekilinin, üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/373)
2.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker ve 22 milletvekilinin, Suriye ile ticari ilişkilerimizde yaşanan
sorunların bölgenin ekonomik ve sosyal hayatına etkisinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/374)
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel ile 25 milletvekilinin, serbest eczacılık alanında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/375)
C) Gensoru Önergeleri
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 28 milletvekilinin, uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık
politikaları ile çiftçi ve üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini
yerine getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14)
D)
Tezkereler
1.- (10/236, 237, 238 ve 239)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, görev süresinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 105'inci maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1026)
VII.- ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK
PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; 16 ve 17 Ekim 2012 Salı ve Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; (11/14) esas numaralı Gensoru
Önergesi’nin 16 Ekim 2012 Salı günkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına alınması ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin bugünkü birleşiminde yapılmasına; 313 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 28 milletvekilinin, uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık
politikaları ile çiftçi ve üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini
yerine getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Gökhan Günaydın’ın, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin’in, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Kars Milletvekili Yunus
Kılıç’ın, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın, Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin ve Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün şahsına sataşmaları nedeniyle
konuşması
5.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in MHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
X.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.- 01/01/2012-30/06/2012
tarihleri arasında komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/06/2012
tarihinde komisyonlarda bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar,
teklifler ve
tezkereler
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, bazı TV kanallarının seçim kampanyaları sırasında siyasi
partilere karşı taraflı yayın politikası izlediği iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8419)
2.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, soru önergelerine ve iade edilen önergelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/9204)
3.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, sınai amaçlı ithal edilen yağların gıda sektöründe kullanılmasının
önlenmesine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/9422)
4.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, atık kâğıt toplama sektörünü düzenleyen tebliğde yapılan
değişikliklere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/9424)
5.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, 2002-2011 yılları arasında Komisyon Başkanlarının makam
araçlarının yakıt masraflarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/9756)
6.- İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu’nun, Suriye sınır kapılarının kapanmasının yol açtığı sorunlara
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/9997)
7.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan’ın, bazı ekonomik verilere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/9998)
8.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, bazı illerdeki gayrimenkullerin bazı bankalar tarafından
ipotek olarak kabul edilmemesine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/10000)
9.- Ankara Milletvekili Sinan
Aydın Aygün’ün, Suriye’ye yapılan ihracatta yaşanan azalmadan kaynaklanan
mağduriyete ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/10001)
10.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, 2003’ten bugüne icradaki dosyalara ve küçük işletmelerin icra
sorununun çözümüne ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/10002)
11.- İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu’nun, artan terör olaylarına karşı alınan ekonomik ve sosyal
tedbirlere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/10003)
12.- İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu’nun, ithal ürünlerin denetimine ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/10597)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
Birinci, İkinci ve Üçüncü Oturum
TBMM Genel Kurulu saat
14.00’te açılarak dört oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili D. Ali
Torlak ve 20 milletvekilinin, ülkemizde balıkçılık ve su ürünleri sektöründe
yaşanan sorunların (10/370),
Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü ve 26 milletvekilinin, Tekirdağ Çorlu'da kurulması planlanan katı atık
bertaraf tesisinin çevreye olan etkilerinin (10/371),
Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, ceza infaz kurumları ve tutukevleri
personelinin sorunlarının (10/372),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Antalya Milletvekili Menderes
Türel’in, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun yıl dönümüne ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış
politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/13)
gündeme alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmeler tamamlandı; yapılan oylama
sonucunda önergenin gündeme alınması kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna,
Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeş, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına,
Samsun Milletvekili Haluk
Koç, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına ve Cumhuriyet Halk
Partisine,
Kocaeli Milletvekili Hurşit
Güneş, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına,
Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeş, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve Kocaeli Milletvekili
Hurşit Güneş’in şahsına,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisine
ve CHP Grup Başkanına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Barış ve Demokrasi Partisine,
Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının
(1/567) (S. Sayısı: 197),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü
sırasında yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/873) (S. Sayısı: 328 ve 328’e 1 inci Ek) ikinci
görüşmelerine başlandı.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Tanju
ÖZCAN Mustafa
HAMARAT
Bolu Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Dördüncü Oturum
328 ve 328’e 1’inci ek sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin ikinci görüşmeleri tamamlanarak yapılan gizli oylamadan sonra kabul
edildi.
Alınan karar gereğince, 16
Ekim 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere 19.24’te birleşime son
verildi.
Cemil
ÇİÇEK
Başkan
Tanju
ÖZCAN Mustafa
HAMARAT
Bolu Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
11
15 Ekim 2012 Pazartesi
Tasarı
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Gençlik Faaliyetleri ve Spor
Alanlarında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/696) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)
Teklifler
1.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir'in; Devlet Memurları Kanunu ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/896)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)
2.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan'ın; 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak
Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/897) (Adalet;
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.10.2012)
3.- Denizli Milletvekili
Haluk Ayhan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır'ın; Denizli İlinde Kıralan Adıyla İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/898) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.10.2012)
4.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 28
Milletvekilinin; Ankara İline Bağlı Yenikent Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/899) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2012)
5.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; 65 Yaşını Doldurmuş
Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/900) (Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.10.2012)
6.- Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkerim Gök’ün; Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/901) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.10.2012)
No:
12
16 Ekim 2012 Salı
Rapor
1.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 329)
(Dağıtma tarihi: 16.10.2012) (GÜNDEME)
Gensoru
Önergesi
1.-Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 28 Milletvekilinin; uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık politikaları
ile çiftçi ve üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini yerine
getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/14) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.10.2012) (Dağıtım tarihi: 16.10.2012)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 23 Milletvekilinin, araştırma görevlilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/373) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
2. Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker ve 22 Milletvekilinin, Suriye ile ticarî ilişkilerimizde yaşanan
sorunların bölge ekonomisine etkisinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/374) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
3. Manisa Milletvekili Özgür
Özel ile 25 Milletvekilinin, eczacılık mesleğindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/375) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
16 Ekim 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Dünya
Gıda Günü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’e aittir.
Buyurunuz Sayın Demiröz. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Dünya Gıda Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütü FAO’nun kuruluş yıl dönümü nedeniyle her yıl 16 Ekimde Dünya Gıda
Günü kutlanıyor. Dünya Gıda Günü 16 Ekim 2012 tarihinde yani bugün 32’nci
yılına girmiştir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Örgütü FAO’nun bu yılki kutlamalarının ana teması, dünyayı beslemenin
anahtarı tarımsal kooperatifler olarak benimsenmiş ve ilan edilmiştir.
İnsanların aç kalmadığı, yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanabildiği bir
dünya hepimizin özlemi. Ancak, bilimsel ve teknik gelişmelere ve bu alandaki
olumlu çalışmalara rağmen dünyada en büyük sorunların başında hâlâ açlık
gelmektedir.
Dünya nüfusunun yaklaşık
yüzde 13’ü kronik açlıkla mücadele ediyor. Yeryüzünde yaklaşık 1 milyar insan
aç. Her altı dakikada 1 bebek ölüyor. Ancak, açlık sorunu büyüyor ve 21’inci
yüzyıla yine damgasını açlık vuruyor. Peki yanlış nerede?
Kalıcı çözümün, yardımlarla
ya da hibelerle olmadığı açıktır. Açlığın temel nedeni, yoksulluk, adaletsiz
dağıtım ve en önemlisi var olan ekonomik ve politik sistemdir. Gıda, insan
hayatı için vazgeçilmez bir meta olmasına rağmen gıdaya ulaşım bir insanlık
hakkıdır. Üstelik bu konu, ticarette bir meta hâline gelmiş, gittikçe artan
fiyatlarla satılan bir meta olmuştur.
1980’lerin başında, Dünya
Bankası, küçük çiftçilerin desteklenmemesi sonucu, yoksulluk ve açlığın
önleneceği savını desteklemiş, bu yanlışlığından, 2009 kalkınma için tarım
raporunda çözümün, küçük çiftçileri yüceltmek ve onlara sahip çıkmak olduğunu
belirtmiştir. Ülkemizde, örgütlenme, teröristlikle bağdaştırılmasından dolayı
ne kırsalda ne kentte örgütlenme tam anlamıyla sağlanamamaktadır. Avrupa
Birliği bütün desteklerini kooperatifler üzerinden yaparak, kooperatifleri
teşvik edici, kooperatiflerin yaşamasına çaba sarf etmesine rağmen ülkemizde
maalesef bu durum ise tarımı destekleyen, girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar
özelleştirilmiş, tasfiye edilmiş, tarım birlikleri zayıflatışmış, işlevsiz hâle
gelmiş ve tasfiye koşulları yaratılmıştır. Kısacası, çiftçi örgütsüz,
desteksiz, çaresiz kılınmıştır.
Tarladan sofraya tüm
aşamalarda gıda güvenliği ve güvencesinin sağlanması, kooperatifleşmenin
desteklenmesi, halkın ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi temennisiyle 16 Ekim
Dünya Gıda Günü’nü kutluyorum.
Bir kutlamamız da 15 Ekimde
Birleşmiş Milletler tarafından her yıl kutlanan Dünya Çiftçi Kadınlar Günü. Hem
bir anne hem de ev işleriyle ailesini ayakta tutan Türk kadını, aynı zamanda
emeği, üreticiliğiyle Türk tarımının da gizli kahramanı. Çalışan nüfus
içerisinde kadınların oranı yüzde 45 iken tarım kesiminde bu oran yüzde 55.
Buna karşılık, çiftçi kadınlarımız eğitim hakkından, sağlık hizmetlerinden ve
diğer sosyal güvenlik sisteminden en az yararlanan kesim olmayı sürdürüyor.
Çiftçi kadınlarımıza karşı sorumluluğumuzun fazla olduğunu ve tüm çiftçi
kadınlarımızı saygı ve sevgiyle selamladığımı belirtmek istiyorum.
Bir selam ve sevgilerimi de
bugün bizleri izleyen ve çeşitli illerden gelen atanamayan öğretmenlerimizden
Şubatçılar grubuna gönderiyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Demiröz.
Gündem dışı ikinci söz, orta vadeli
programların yapım süreci hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk
Ayhan’a aittir.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, orta vadeli programların
yapım sürecine ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan sayın
milletvekilleri; orta vadeli programların yapım sürecine ilişkin gündem dışı
söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Daha önceleri de defalarca
ifade ettik, orta vadeli programın yapımıyla ilgili, sayın milletvekilleri,
bilindiği gibi, mayıs ayının sonunda gerek yurt içinde ekonomik aktörlere,
kurumlara gerekse yurt dışındaki ekonomiyle ilgili kurumlara daha önceden Türk
ekonomisinin geleceğiyle ilgili sinyal için orta vadeli programı hazırlıyor
idik. Bir de ne yapıyorduk? Bununla ilgili içeride birtakım düzenlemeler
yapılıyordu. Orta vadeli programın yayınlanmasından sonra bütçe çağrısı,
yatırım genelgesi, orta vadeli mali plan, bunlar yayınlanıyor idi fakat
beceriksiz AKP hükûmetleri yüzünden, mayıs ayında yayınlanması gereken orta
vadeli programlar ne zaman yayınlanmaya başladı? Bütçe Meclise teslim edilmeden
hemen hemen bir hafta önce yayınlanmaya başladı. Bu, gerçekten, baktığınız
zaman, bir hafta içinde… Bugün de Sayın Maliye Bakanının bütçeyle ilgili
rakamları açıkladığını dikkate alırsak, ne zaman? Demek ki arada bir hafta
süreyle bu bütçenin ve çalışmaların ne olduğu, yapıldığı anlaşılıyor. Bu gayet
ciddiyetsiz bir neyi doğuruyor? Ortamı doğuruyor. Bu, sadece AKP hükûmetlerinin
gayriciddi iş yaptığını göstermiyor, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerine aynı
zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal yapısının da, ekonomik birimlerinin de
işi ciddi tutmadığı anlamı ortaya çıkmış oluyor. Türkiye’yi yurt dışında da
itibar kaybına uğratıyor.
Gerçekten hadiseyi
değerlendirdiğimizde, mevzuatı hukuken değiştiremeyecek olmanıza rağmen, kanun
hükmünde kararnameyle mevzuat değişikliğiyle eylül ayının ilk haftasında orta
vadeli programı yayınlamak için mevzuat düzenlemesi yaptınız ama buna rağmen
Ekimin 9’unda ancak Orta Vadeli Program’ı yayınlayabildiniz. Bu,
gayriciddiliktir; bu, işi bilmemektir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurumlarını, iş yapamadığını kamuoyuna deklare etmektir. Böyle
bir şeye AKP Hükûmetinin hakkı yoktur. Bunu, şunun için söylüyorum: Gerçekten,
artık AKP hükûmetleri ekonomik anlamda bu rakamlarını açıklayamamaktadırlar.
Bunu niçin söylüyorum? Bakın, bu kadar kısa bir sürede bütçe ile ilgili her
şeyi yapmış gözüküyorsunuz. Hâlbuki, burada yazın
ortasından beri ilgili kurumlar bütçe ile ilgili hususları nereye
getirmektedirler? Maliye Bakanlığına, yatırımlarla ilgili hususları da Kalkınma
Bakanlığına getirmektedirler.
Bugün büyüme hedefi tutmadı,
yüzde 4’ün tutmayacağını biz söyledik. Yılın ilk yarısı millî gelir yüzde 3,1
büyüdü, Ağustos ayında sanayi üretimi 1,5 geriledi. Üçüncü çeyrek gelişmeleri
yılın ilk yarısından daha olumsuz. Bırakın yüzde 4’ü 3,2’yi bile tutması mümkün
değil. Hükûmet bahaneyi yurt dışındaki gelişmelere buluyor. Ekonomideki
yavaşlama yurt dışı talepten ziyade iç talepteki çöküşten kaynaklanıyor. Bu
düşük büyümeye rağmen işsizlik oranları düşüyor, açıklamaya muhtaç bir gelişme,
yavaşlarken istihdam artışı gerçekleşiyorsa bu verimlilik açısından son derece
olumsuzdur.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere
baktığınız zaman Orta Vadeli Program’ın değerlendirilmesinde “ekonomi
canlansın” diye bir tavrın olmadığı, mali disiplin anlayışının
sürdürüleceğinden bahsediyor Sayın Başbakan. Anlayıştan
anladıkları bütçe açığı, mali disiplin. Babacan “Ayağımızı yorgana göre
uzatacağız.” diyor; yorgandan ayak çıkmış, yorgan kısa geliyor. Kuru
temizleyicide veya yıkamada iyice kısalmış vaziyette.
TUSKON bağırıyor, Hükûmete
diyor ki:”Vergi iadelerini alamıyoruz. Balatanın kokusu gelmeye başladı, vites
küçültmüyorlar, gaza da basmıyorlar. Haritaya bakmadan yol haritası çiziyorlar.
Hâlen daha 10 numara yağın mevzuatıyla AKP Hükûmeti bir yıldır meşgul durumda…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) -
Devamı da var.
Bu Orta Vadeli Program süresi
itibarıyla da neyi bize gösteriyor? AKP hükûmetlerinin beceriksizliğini,
kabiliyetsizliğini gösteriyor.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayhan.
Gündem dışı üçüncü söz,
Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yılı münasebetiyle söz isteyen Ankara
Milletvekili Levent Gök’e aittir.
Buyurunuz Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın başkent oluşunun
89’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz cumartesi, 13 Ekim
günü, Ankara’mızın başkent oluşunun 89’ıncı yıl dönümünü kutladık.
Türkiye, çöken Osmanlı
İmparatorluğu’nun üzerine 29 Ekim 1923’te kurulmuş bir cumhuriyettir.
Cumhuriyetin kurucuları bu tarihe gelinceye kadar dört yıl süre ile hem Osmanlı
İmparatorluğu’nu işgal eden ülkelerle hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun köhnemiş
yönetimiyle savaşmak zorunda kalmıştır. İşte bu savaş Ankara’dan yönetilmiş ve
cumhuriyet de Ankara’dan ilan edilmiştir.
Millî
mücadelede Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına en güç zamanda, en büyük
desteği veren Ankara için Mustafa Kemal “Benim gönlümde Ankara’nın ve
Ankaralıların ayrı bir yeri vardır.” demiş ve Ankara’nın konumu, gelişmeye açık
olması, millî mücadelenin karargâhı olması düşünülerek, İsmet Paşa ve
arkadaşları tarafından verilen bir önergeyle Ankara başkent yapılmıştır.
Ankara kentinin kimliğini,
uygarlık tutkusu, hoşgörü ve cumhuriyetçilik gelenekleri oluşturur. Hacı Bayram
Veli, 1420 yılında ünlü camisini yaptırırken, hemen yanı başındaki Roma
imparatoru adına yaptırılan anıtı yıkmamış, tam tersine, ondan yararlanarak
hoşgörü anlayışının en güzel örneğini vermiştir bundan tam altı yüzyıl önce.
Ancak Ankara’da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Cumhuriyet Halk Partili
belediyelerin halk yararlansın, çocuklar yararlansın diye yaptığı parkları
yıkmayı marifet sayarak, Ankara’nın kimliğine yakışmadığını, her olayda olduğu
gibi, bir kez daha göstermiştir.
Ankara’yı yöneten beceriksiz
Büyükşehir Belediyesi Türkiye'nin en borçlu belediyesidir. Ankaralılar en
pahalı suyu, en pahalı doğal gazı kullanmaya bu yönetimle mahkûm olmuşlardır.
Metrolara kaynak aktarmak için yüzde 80’i özelleştirilen Başkentgaz, metroların yapımı Ulaştırma Bakanlığına devredildiği hâlde,
bu kez tümü itibarıyla özelleştirme kapsamına alınmıştır. Geçtiğimiz aylarda
kabul edilen bir yasayla, Başkent’i satın alacak şirketin fiyat belirleme
yetkisi on yıl sonrayken sekiz yıla indirilerek Ankaralıların iki yılı
Ankaralılardan çalınmıştır.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; Atatürk Orman Çiftliği her gün talan edilmekte, Atatürk’ün
mirası çiğnenmektedir. Ankara’nın tüm dış ilçeleri göç nedeniyle ve birer birer
yitirdikleri kamu hizmet birimleriyle Türkiye’deki ilçeler arasında gelişmişlik
düzeyi bakımından en son sıralarda yer almaktadır.
Ankara’nın dereleri yok
edilmiştir, derelerimizi geri istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün gelinen noktada Ankara’nın tarihî kimliği, cumhuriyetçi
nitelikleri, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşantısı İktidarın ve Büyükşehir
Belediyesinin tehdidi altındadır. Atatürk’ün adının ve çağdaş yaşamın izlerinin
silinmesi için İktidar ve Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından her türlü
tertip denenmektedir. Ancak unutmayınız ki, Ankara Kuvayımilliyecilerin
karargâhı, emperyalizme karşı halkımızın verdiği savaşın simgesi ve
cumhuriyetimizin ebedî başkentidir. Ankara bizi bir arada tutan tüm değerlerin
başkentidir.
Ankara’yı ve Türkiye’yi laik,
çağdaş, Atatürk ilkelerinden uzaklaştıracak her adıma karşı gerekirse bu uğurda
milyonlarca yurtseverin hayatını ortaya koymaya kararlı olduğunu belirtir, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Gök.
Gündeme geçmeden önce İç
Tüzük 60’a göre sisteme girmiş milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Tanal.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar
ilçesinde İŞKUR için belirlenen işçi alım listesine dair basında çıkan
haberlere ve iş başvurularının kabulü için AKP’ye üye mi olmak gerektiğini,
hububat destekleme primlerinin ne zaman ödeneceğini, AKP hükûmetleri dışında
saman ithalatı yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şanlıurfa ili Ceylanpınar
ilçesinde İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından Toplum Yararına Çalışma Projesi
kapsamında 750 işçinin işe alınacağı, listelerin İŞKUR’da değil, AKP İlçe
Teşkilatında belirlendiği şeklinde basında haberler yer almaktadır. Bu bir
yolsuzluk ve hukuki kayırma değil midir?
İki: İhtiyacı olan
insanlarımızın, evine ekmek götürmek için, iş başvurularının kabulü için AKP’ye
üye olması gerekir mi? Bu doğruysa partizanca davranışlar ülkemizin birlik ve
beraberliğine zarar getirmez mi?
Üç: Çiftçilerimizin hububat
destekleme primleri bugüne kadar ödenmemiştir. Ne zaman ödenecektir?
Soru dört: AKP hükûmetleri
dışında Türkiye’de saman ithal edilmiş midir? Edilmiş ise hangi hükûmetler
döneminde saman ithal edilmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tanal.
Sayın Canalioğlu…
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Lider Gıda
Yönetim Kurulu Üyesi Mevlüt Bulut’un Krasnodar’da tutuklanmasına ve Hükûmetin
bu konuda ne gibi bir işlem yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Trabzonlu iş adamlarımız ülkemizin ticaretine katkı sağlamak
amacı ile uluslararası düzeyde ihracat yapmaktadırlar. Bunlardan birisi de
Trabzon ve Samsun’dan Rusya Federasyonu’na ihracat yapan Lider Gıda’dır. Bu
şirket, ihracatının yanı sıra binlerce insana da iş imkânı sağlamaktadır ve
aynı zamanda da vergi rekortmenidir. Son hafta içerisinde bu şirketin Yönetim
Kurulu Üyesi Mevlüt Bulut Krasnodar’da tutuklanmış ve hapse atılmıştır. Durumu
hakkında da net bilgi alınamamaktadır. Hükûmetimizin konu ile ilgili bilgisi
var mıdır? Bilgi sahibi ise ilgili bakanlık konu ile ilgili ne gibi bir işlem
yapmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Erdemir…
3.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Bursa’nın İnegöl ilçesine
bağlı Kurşunlu beldesinde yapılan referandumda seçmenlerin yüzde 98’inin
belediyenin kapatılmasına karşı olduklarına, belediyeyi kapatmadan önce halka
da sorulması gerektiğine ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa’nın İnegöl ilçesine bağlı, 4.014 nüfusa
ve 2.750 seçmene sahip Kurşunlu beldesinde 14 Ekim 2012 Pazar günü bir
referandum gerçekleşti. Katılım oranının yüzde 67 olarak gerçekleştiği bu
referandumda seçmenlerin yüzde 98’i belde belediyelerinin kapatılmasına karşı
olduklarını ifade ettiler. Gönül isterdi ki yarım asrı aşkın bir süredir hizmet
veren bu başarılı belediyeyi kapatmaya niyetlenmeden önce halkımızın fikrini
sormayı, milletin iradesine başvurmayı akıl edebilseydiniz. Gönül isterdi ki
ülkemizde otoriter merkeziyetçiliği değil, yerel yönetimleri ve katılımcı
demokrasiyi güçlendirmeyi hedefleseydiniz.
“Belediyeniz kapatılsın mı?”
sorusunu yönelttiğim bir Kurşunlu sakini bana şu tepkiyi verdi: “Ulan, delisin
sen!” Bu tepkisini size iletmeyi bir görev biliyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Sayın Tüzel…
4.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, halkın temiz, ucuz,
sağlıklı su ve gıda kaynaklarına ulaşmasını sağlamanın Hükûmetin görevi
olduğuna ve tutuklu Kürt siyasetçilerin başlattığı açlık grevine ilişkin
açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün,
Dünya Gıda Günü. Halkın temiz, ucuz, sağlıklı
su ve gıda kaynaklarına ulaşmasını sağlamak Hükûmetin görevidir ancak Hükûmet
eliyle milyonlarca insanımız tarım, çevre, çalışma ve sosyal güvenlik
politikalarıyla açlığa terk edilmektedir. Bir de, bulamazlıktan değil,
insanlık, eşitlik, özgürlük, onurlu yaşam adına açlık grevine giden insanlar
vardır. 12 Eylülden bu yana 63 Kürt siyasetçi tutuklunun başlattığı ve bugün
binlercesinin katıldığı açlık grevi otuz beşinci günündedir. İki insani
talepleri var; biri, on üç yıldır İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan üzerindeki
tecridin kaldırılması, Kürt sorununda çözüm için devreye sokulması; diğeri, ana
dilde eğitim ve savunma hakkının tanınması. Ana dili zamanında yasaklanmasaydı
bu acıların hiçbiri yaşanmayacaktı. “Kürtleri inkâr etmiyoruz.” deyip ana dili
yok saymak tutarsızlık, birlikte yaşamı yok etmektir.
Hükûmet Orta Doğu’yu
Türkiye’ye taşımamalı, çözüm ve müzakere için çalışmalıdır. Görev, sorumluluk,
vebal Hükûmettedir ve gecikilmemelidir. İnsanlar ölmesin, ölümlere sessiz
kalmayalım lütfen.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tüzel.
Sayın Öğüt...
5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’un tarihî
silüetini bozan Onaltı Dokuz diye bilinen gökdelenlere ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçen hafta, şu anda
Hükûmetin gözdesi olan bir iş adamları derneğinin yaptığı fuarın ana sponsoru “Onaltı Dokuz” diye bilinen gökdelenlerin sahibi
olan şirketti. Bu fuarın açılışını Sayın Başbakanımız yapıyor. Unutanlar için
hatırlatmak istiyorum: Sultanahmet Camii’nin minarelerinin arasından yükselen
gökdelenler. Büyükşehir Belediyesi tarafından, yarım adanın siluetinin
bozulmaması için on ilçede ve yüze yakın mahallede yükseklik sınırı getirildiği
ancak bu sınırın nasıl bir istisna veya pazarlık sonucu uygulanmadığını
bilmediğimiz gökdelenler. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da bu
projenin silueti olumsuz etkileyeceğini, tarihî sur duvarlarına çok yakın
olduğunu bir uyarı yazısıyla belirttiği ancak şirketin Genel Müdürünün Bakan
Günay’dan “Durdurun.” yazısı almadığını ifade ettiği gökdelenler. İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığından da avan proje ve siluet onayı alan
gökdelenlerden bahsediyoruz. Dolayısıyla, şimdi, neden bu gökdelenlere kimsenin
dokunamadığını bir kez daha anlıyor, takdiri sizlere ve halkımıza bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Demir...
6.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde
İŞKUR için belirlenen işçi alım listesini protesto eden 2 bin kişinin
Kaymakamlığa yürümesi olayına ve bu listenin nasıl belirlendiğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Başkanım.
Geçen hafta Şanlıurfa Suruç
ilçesinde yaklaşık 2 bin kişi Kaymakamlığa yürümüştür. Halk niçin yürümüştür?
Neyi protesto etmişlerdir? Kaymakamlığın İŞKUR için belirlediği bin kadar işçi
alım listesi yırtılmış mıdır?
Suruç’ta İŞKUR’un belirlediği
liste noter tarafından mı, yoksa Suruç AKP İlçe Başkanı tarafından mı
belirlenmiştir?
Suruç Kaymakamı devleti
temsil eden, devletin adamı mıdır, yoksa AKP İlçe Başkanının yardımcısı mıdır?
Suruç Kaymakamı niçin rapor
almıştır? Hasta mıdır, yoksa Suruç halkının tepkisi ve protestosu nedeniyle mi
almıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demir.
Sayın Karaahmetoğlu….
7.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, fındık
üreticilerinin zor durumda olduğuna ve önümüzdeki yıl doğrudan gelir desteği
ödemelerine devam edilip edilmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Fındık fiyatları bu yıl geçen
sezona göre yüzde 40 düşüşle açıldı. Fındık üreticileri zor
durumda ve tepkili. Tam bu noktada, Hükûmet yetkililerince, önümüzdeki
yıl doğrudan gelir desteğinin ödeneceği söylendi, açıklandı. Fındık üreticisi
şimdi merak ediyor: “Gerçekten, önümüzdeki yıl doğrudan gelir desteği ödenmeye
devam edecek mi, yoksa bu açıklama bizim tepkilerimizi azaltmak için yapılmış
bir açıklama mıdır?”
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Karaahmetoğlu.
Sayın Kurt.
8.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’in Seyitgazi
ilçesine bağlı Doğançayır beldesinde sadece 2 kişinin belediyenin kapatılmasını
istediğine ve görüşmeleri devam eden belediyelerle ilgili yasada direnmenin
yerel demokrasiyi hiçe saymak olduğuna ilişkin açıklaması
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biraz sonra İçişleri
Komisyonunda görüşülecek olan yerel yönetim teşkilatıyla ilgili yasaya rağmen 14/10/2012 Pazar günü Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı
Doğançayır beldesinde -1.040 seçmeni olan bir beldedir- 953 seçmen oy kullandı.
944 geçerli oydan -9 geçersiz oy- sadece 2 kişi belediyesinin kapatılmasını
istedi.
Buna rağmen bu yasada ısrar
etmek, bu yasada direnmek yerel demokrasiyi hiçe saymak anlamına gelir, bunun
bilinmesini diledim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kurt.
Son olarak Sayın Vural…
9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, tiyatro sanatçısı Erol
Günaydın’ın vefatına ve Ahıska Türklerinin vatandaşlık ve emeklilikle ilgili
sorunlarına ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak millî kültürümüzün ve Türk tiyatrosunun çok değerli
sanatçılarından Erol Günaydın’ı kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz.
Kendilerine Allah’tan rahmet diliyoruz, tüm tiyatro camiasıyla, sanatçılarla,
ailesiyle başsağlığı dileklerimizi paylaşmak istiyoruz.
Bu vesileyle, Ahıska
Türklerinin iki önemli sorunu var, bu konuyu Meclis Genel Kurulunda dile
getirerek Sayın Bakanların ilgisini çekmek istiyorum. 4 bine yakın Ahıska
Türkü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için müracaatlarını
tamamlamışlardır. Dolayısıyla, ivedilikle bu müracaatların İçişleri
Bakanlığından sonlandırılması gerekiyor. Ayrıca, Ahıska Türkü vatandaşlarımızın
daha önceki bulundukları yörelerde yaptığı işlerin sosyal güvenlikten sayılması
ve borçlanma imkânı getirerek emeklilik sorunlarının çözümlenmesi konusunda da
girişimde bulunulması hususunu bu vesileyle Genel Kurulun ve Hükûmetin
bilgilerine sunmak
istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Vural.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben de söz istemiştim.
BAŞKAN – Sisteme
girebilirseniz hemen lütfen...
10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, tiyatro sanatçısı
Erol Günaydın’ın vefatına ilişkin açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Türk tiyatrosunun büyük duayeni Erol Günaydın’ı kaybetmiş olmanın üzüntüsü
içindeyiz. Ben eminim ki, ben dâhil hepimiz, Erol Günaydın’ın oyunlarını
seyretmiş, tiyatroyla ilgili çalışmalarından verdiği mesajları hepimiz
duymuşuz, görmüşüz ve yaşamışızdır. Emeğini reddetmek mümkün değil. Ruhu şad
olsun, hakkımızı helal ediyoruz tiyatro seyircileri olarak kendisine, ailesine
de başsağlığı diliyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bahçekapılı.
Sayın Acar, size de bir
dakika söz hakkı veriyorum.
Buyurunuz.
11.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Fatih Hilmioğlu’nun oğlunun
vefatı nedeniyle başsağlığı dileğinde bulunduğuna, cenazelerde bulunma
konusunda tutuklu ve hükümlülere kolaylık gösterilmesi gerektiğine, tiyatro
sanatçısı Erol Günaydın’ın vefatına ve hayvan pazarlarının durumuna ilişkin
açıklaması
GÜRKUT ACAR (Antalya)-
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de, eski rektör Fatih
Hilmioğlu’nun oğlunun bir trafik kazasında ölmesi nedeniyle buradan başsağlığı
dileklerimi iletmek istiyorum.
İktidarın, bu görüşme ve
cenazelerde bulunma konusunda tutuklu ve hükümlülere gerekli kolaylığı
göstermesini diliyorum. Bazı zorluklar çıkardıklarını gazetelerden okuduk. Bu
üzüntümü ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, sanatçımız Erol
Günaydın’ın ölümü de hepimizi gerçekten çok üzmüştür. Büyük bir sanatçımız
öldü. Ulusumuzun başı sağ olsun diyorum.
Son olarak da, partimin
görevlendirmesi nedeniyle, Erzurum, Kars, Iğdır ve Ardahan’da geçen hafta
çalışmalar yaptım. Oradaki vatandaşlarımızın sorunlarını dinledim. Özellikle
hayvan pazarlarında karşılaştığım manzara çok vahimdi. Vatandaşlar çok dertli.
“Bakınız, geçen senelerde krediyle 5-6 bin liraya aldığımız hayvanı şimdi 2-3
bine satamıyoruz.” diyorlar, “Yem fiyatları katlandı, samanın kilosu 1 lira,
maliyetler arttı. Pazarda et 12-13 lira, kasapta ise 25 lira.” diyorlar,
“Zararımız büyük, Kurban Bayramı’nda bile ithal hayvanlar kesiliyor. Bu yıl da
aynı tablo…”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Acar.
Gündeme geçiyoruz.
“Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları” vardır.
Komisyonlardan istifa
tezkereleri vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar’ın, Kadın-Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/64)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Kadın-Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonundaki görevimden istifa ediyorum. Gerekli işlemin
yapılmasını emirlerinize saygılarımla arz ederim. 15/10/2012
Mehmet
Kasım Gülpınar
Şanlıurfa
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop’un, Anayasa Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/65)
15.10.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
AK PARTİ
Genel Başkan Yardımcılığı (Seçim İşleri Başkanlığı) görevimden dolayı yoğun
çalışma programım nedeniyle Anayasa Komisyonu üyeliği görevimden ayrılmam
hususunda gereğinin yapılmasını arz ederim.
Mustafa
Şentop
AK
PARTİ Genel Başkan Yardımcısı
İstanbul
3.- Çorum Milletvekili Cahit Bağcı’nın, Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/66)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu Üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğini saygılarımla arz
ederim. 16/10/2012
Cahit
Bağcı
AB
Uyum Komisyonu Başkan Vekili
Çorum
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 23
milletvekilinin, üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/373)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Ülkemizde
üniversitelerde görev yapan öğretim elemanlarının (2008'deki toplam sayısı
73.724 kişidir) yaklaşık % 45'i (33.025 kişisi) Araştırma Görevlilerinden
oluşmaktadır. Araştırma Görevlileri, Türkiye'deki yükseköğretimin en temel
bileşenlerindendir. Araştırma Görevlileri olmadan üniversiteden ve
üniversitelerin geleceğinden bahsetmek mümkün değildir. Yüksek
öğretim sisteminin yüzde 45'ini oluşturan Araştırma Görevlileri, 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 50/d maddesine göre çalıştıkları için doktora
eğitimlerini tamamladıkları anda kurumları ile ilişikleri kesilmektedir.
Araştırma Görevlileri, büyük bir maddi sıkıntı içerisindedir. Görev tanımları
belirsizliklerle doludur. Bütün öğretim elemanları gibi Araştırma
Görevlilerinin de fikirlerini açıklama hakları bulunmamaktadır. Üniversitelerin
ve YÖK'ün karar mekanizmalarında temsil ve söz hakları yoktur.
Ayrıca
Yüksek Öğretim Kurulu, 2010 yılında 2 bin araştırma görevlisini o zamanki
Öğretim Elemanı Yetiştirme (ÖYP) Esas ve Usullerine göre daimi kadro ile ülke
çapındaki 41 üniversitede işe almıştır. Ancak geçen 15 aylık süre içerisinde
ÖYP Esas ve Usullerinin sürekli değiştirilmesi ve yeni yönetmeliği geriye dönük
olarak uygulanması sonucu birçok Araştırma Görevlisinin işlerine son
verilmiştir.
Yıllar
içerisinde araştırma görevlilerinin sorunlarının çözülmesi adına hiçbir çalışma
yapılmazken, aksine; diğer meslek gruplarına oranla sürekli olarak
gerilemiştir. 1990'lı yıllarda lise mezunu 8/3'deki bir polis memurundan fazla
maaş alan araştırma görevlileri, 2004-2009 yıllarına ait maaş verilerine göre
lise mezunu 8/3'deki bir polis memurundan az maaş almaya başlamıştır.
Araştırma
görevlilerinin görev tanımında da belirsizlik bulunmaktadır. YÖK Kanununun
33'üncü maddesine göre "Araştırma görevlileri, yükseköğretim kurumlarınca
yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili organlarca
verilen ilgili diğer görevleri yapan öğretim yardımcılarıdır" ifadesi yer
almaktadır. Tanım belirsizliği nedeniyle, asıl işi araştırma olan bu öğretim
elemanlarının ders anlatma, sınav sorusu hazırlama, sınav kâğıdı okuma gibi
işlerle âdeta "okutman, uzman veya öğretim görevlisi" olarak
kullanılmaktadır.
Araştırma
görevlilerinin sorunlarının tespit edilmesi ve bu sorunların çözümlenmesi amacı
ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince
bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1)Turgut
Dibek (Kırklareli)
2) Bülent
Tezcan (Aydın)
3) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
4) İhsan
Özkes (İstanbul)
5) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
6) Mahmut
Tanal (İstanbul)
7) Ali
Demirçalı (Adana)
8)
Muharrem Işık (Erzincan)
9) Namık
Havutça (Balıkesir)
10) İlhan
Demiröz (Bursa)
11) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
12)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
13)
Sakine Öz (Manisa)
14) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
15) Doğan
Şafak (Niğde)
16) Osman
Aydın (Aydın)
17) Hasan
Akgöl (Hatay)
18) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
19) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
20) Faik
Tunay (İstanbul)
21) Ömer
Süha Aldan (Muğla)
22) Erdal
Aksünger (İzmir)
23)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
2.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker ve 22
milletvekilinin, Suriye ile ticari ilişkilerimizde yaşanan sorunların bölgenin
ekonomik ve sosyal hayatına etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
En uzun
kara sınırına sahip komşumuz olan Suriye, ülkemizin dış ticaretinde de çok
önemli bir paya sahiptir. Suriye ile 2,5 milyar dolara ulaşan ihracatımız, en
az 3 milyar dolarlık bavul ticareti, Suriye üzerinden 11 ülkeye yapılan kara
ticareti, Suriye'de yatırım ve müteahhitlik yapan Türk
firmaları mevcuttur. Ancak "Arap Baharı" olarak nitelendirilen ve
Suriye'yi de etkisi altına alan olaylar ve bu olaylara karşı izlenen
politikalar neticesinde Suriye ile olan ekonomik ilişkilerimiz ciddi bir
biçimde sarsılmıştır.
Suriye ile ticari ilişkilerimizde meydana gelen ekonomik kaybın
belirlenmesi, bu kaybın bölge halkına, esnafa, sanayiciye ve ihracatçıya
etkilerinin saptanması, önümüzdeki dönemde maddi kaybın en aza indirilmesi için
alınması gereken önlemlerin ve ticari ilişkilerimizin tekrar canlandırılması
için izlenecek politikaların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
2) Ömer
Süha Aldan (Muğla)
3) Bülent
Tezcan (Aydın)
4) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
5) Mahmut
Tanal (İstanbul)
6) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Ali
Demirçalı (Adana)
8)
Muharrem Işık (Erzincan)
9) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
10) İlhan
Demiröz (Bursa)
11) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
12) Doğan
Şafak (Niğde)
13) Osman
Aydın (Aydın)
14) Hasan
Akgöl (Hatay)
15) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
16) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
17)
Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Namık
Havutça (Balıkesir)
19)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
20)
Sakine Öz (Manisa)
21) Erdal
Aksünger (İzmir)
22)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
Gerekçe:
Terör
örgütünün Suriye'deki faaliyetleri, Fırat ve Dicle sularının paylaşımı, Hatay
meselesi gibi nedenlerle yıllarca gerilimli bir seyir izleyen Suriye-Türkiye
ilişkileri 2002 yılından sonra atılan olumlu adımlarla yumuşamaya başlamış ve
ivme kazanmıştır.
İki ülke
cumhurbaşkanlarının karşılıklı ziyaretleri, serbest ticaret anlaşmasının
yürürlüğe girmesi, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması'nın
imzalanması, vizelerin karşılıklı kaldırılması sayesinde Suriye ile ekonomik,
kültürel ve sosyal alanda çok önemli mesafeler katedilmiştir.
Özellikle
ticari ve ekonomik alanda katedilen mesafeler neticesinde Türkiye'nin en uzun
kara sınırını paylaştığı Suriye, dış ticaretimizde çok önemli bir paya sahip
olmuştur. Suriye ile ihracatımız yaklaşık 2,5 milyar dolar seviyesine
ulaşmıştır. Suriye ile ikili ticaretin yanı sıra transit ticareti de bulunan
Türkiye, Suriye üzerinden 11 ülkeye ticaret yapmaktadır. Gelişen ticari
ilişkiler neticesinde, istatistiklere yansımayan fakat önemlilik arz eden bir
diğer ekonomik faaliyet de sınır ve bavul ticaretidir. Suriye ile Mardin,
Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay illerimiz arasında sınır ticareti
yapılmakta olup, binlerce kişi bavul ticareti ile aile ekonomisine katkı sağlamaktadır.
Ancak
"Arap Baharı" olarak nitelendirilen ve birçok Arap ülkesi ile
birlikte Suriye'yi de etkileyen olaylar neticesinde temmuz ayından itibaren
Suriye ile ticaretimiz yüzde 20 azalmış, transit ticaret tehlikeye girmiş,
bavul ticareti durma noktasına gelmiştir. Çıkan olaylar öncesi Suriye'den
Türkiye'ye günlük 60 bin kişi girerken, bu rakam 3 bin kişiye inmiştir.
Suriye'de yaşanan olaylara karşı AKP hûkümetinin izlediği tutarsız, emperyalist
güçlerin sözcülüğü şeklindeki politika bu durumu daha vahim bir noktaya
sürüklemektedir. AKP'nin dozajını gittikçe sertleştirdiği söylemleri ülkemizin
ulusal çıkarlarına zarar vermektedir.
Suriye'de
30 firmanın aktif olarak yatırım yaptığını, 10 müteahhitlik
firması olduğunu ve 50 bin dolar üzerinde ihracat gerçekleştiren 3 bin kadar
firma bulunduğunu, binlerce vatandaşımızın bavul ticaretinden geçimini
sağladığını, Suriye üzerinden diğer Arap ülkelerine daha ekonomik ve kolay bir
şekilde yapılan karayolu ticaretini göz önünde bulundurduğumuzda ve Avrupa bölgesinde
yaşanan ekonomik krizi de dikkate aldığımızda Suriye ile ekonomik ve ticari
ilişkilerimizi göz ardı etme lüksümüzün olmadığı aşikârdır. Aksi takdirde bölge
halkı, esnafı, sanayici ve ihracatçı çok büyük bir sıkıntı içine girecek ve bu
durum milyonlarca vatandaşımızı etkileyecektir.
Yukarıda bahsedilen nedenlerle; son dönemde izlenen politikalar
neticesinde Suriye ile olan ekonomik ilişkilerde meydana gelen kaybın, bu
kaybın bölgenin ekonomik ve sosyal hayatına olan etkisinin araştırılması,
bundan sonraki süreçte bu kaybın en aza indirilmesi ve Suriye ile ticaretimizin
geçmiş yılların da üstüne çıkması için alınacak önlemlerin ve izlenecek
politikaların belirlenmesi zorunluluğu doğmuştur.
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 25
milletvekilinin, serbest eczacılık alanında yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/375)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Ülkemizde
Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın hayata geçirilmesiyle birlikte, serbest eczacılık
alanında ortaya çıkan sorunlar, gün geçtikçe kronikleşmiş ve âdeta çözümsüzlüğe
terk edilmiştir.
Bu
sorunlar, kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir:
1) Eczane
açmanın önünde herhangi bir nüfus ve/veya coğrafî sınırlandırma bulunmaması
eczanelerin ülke genelinde dağılımında eşitsizlik yaratmaktadır. Örneğin;
Hakkâri'de 12.565 kişiye 1 eczane, Muğla'da 2.085 kişiye bir eczane
düşmektedir. Bu eşitsiz dağılım, hem halkın ilaca erişiminde aksamalara hem de
eczaneler açısından yaşamsal sorunlara neden olmaktadır.
2)
Eczacılık fakültelerinin sayısı son 15 yılda 7'den 19'a çıkmıştır. Önümüzdeki
yıl içerisinde 23'e çıkması beklenmektedir. Sürekli olarak yeni eczacılık
fakültesi açılması ve mevcutların kontenjanlarının arttırılması meslek adına
ciddi bir sorundur. Nitekim Türkiye kişi başına düşen eczane sayısı bakımından
tüm Avrupa ülkelerinden ileridedir. Serbest eczane fazlalığı ve eczacıların
diğer istihdam alanlarının kısıtlı olması mesleğin sorunlarının kronikleşmesine
neden olmaktadır.
3)
Eczanelerden verilen ilaç eczacılık hizmeti sırasında; MEDULA sisteminde
yaşanan sürekli kopma ve kesintiler eczanenin iş akışını dolayısıyla ilaç sunum
hizmetini aksatmakta eczacıların mağduriyetinin yanında ve beraberinde hasta
hakları ve hasta güvenliği açısından da sakıncalar ortaya çıkmaktadır.
4) Tüm
dünyada ve ülkemizde uygulanan referans fiyat sistemi ve piyasada bulunan pek
çok ilacın zamanla patent koruması dışına çıkarak eş değerlerinin üretilmesi
ilaç fiyatlarında düşüşleri beraberinde getirmekte, bu durum eczane stoklarına
yüksek fiyatla girmiş olan ilaçların düşük fiyattan geri ödenmesine,
dolayısıyla eczanelerde stok zararının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Yıllardır kronikleşmiş olan bu soruna Sağlık Bakanlığı tarafından ilaç fiyat
kararnamesinde Kasım 2011'de yapılan değişiklikle çözüm getirilmeye çalışılmış
ise de ilaç sanayi tarafından bu Bakanlar Kurulu kararına rağmen eczanelerdeki
stok zararları karşılanmamaktadır.
5) İlaç
sanayinin kamuya yapmayı taahhüt ettiği kamu kurum iskontoları mevcut sistemde
eczaneler aracılığıyla devlete aktarılmaktadır. Tarafları ilaç sanayi ve kamu
temsilcileri olan ve eczacıların hiçbir şekilde taraf ya da sorumlu olmadıkları
Global Bütçe anlaşması gereği kamunun alacağı indirim provizyon
sistemi üzerinden eczacıdan alınmakta ancak ilaç sanayi bu iskontoyu eczanelere
haksız bir biçimde eksik olarak ödemektedir. Bu durum Kamu Kurum İskontosu
Taşıma Zararı olarak ifade edilmektedir.
Son
süreçte ise kamunun talep ettiği yeni iskontolarda mutabakatı olmadığını
belirten ilaç sanayinin vermediği iskontoların yarattığı zarar taşınamaz bir
yük olarak eczaneleri iflasa sürülmektedir. Ayrıca tıkanan sistem hastaların
ilaca ulaşımını engeller ve sağlıklarını tehdit eder hâle gelmiştir.
6) İlaç
katılım payı ve muayene ücretleri dünya uygulamalarında hastayı maliyete ortak
etmek niyetiyle değil, tedavi ve ilaç harcamaları ile akılcı ilaç kullanımı
noktasında farkındalık yaratma amacıyla kullanılan yöntemlerdir. Oysa AKP
hükûmetleri ilaç katkı payı ve muayene ücreti uygulamalarını âdeta sisteme
birer finans kaynağı olarak görmüş, cepten ödemeleri artırmakta bir araç olarak
kullanmıştır. 2005'te 70 kuruşlarla başlayan muayene ücretleri nihayet 15 TL ye
kadar çıkmıştır. AKP öncesi dönemde sadece ilaç katkı payı ödeyen hastalar,
şimdi ilaçlarını alabilmek için 3 tanesi eczanede, biri hastanede, ikisi ise
maaşlarından olmak üzere 6 farklı çeşit ödeme yapmakta ve bu tutar ilaçlarının
toplam maliyetinin ortalama % 40'ını aşmaktadır. Bu ücretlerin hem hastadan
tahsilatına hem de bu tahsilatı kendilerinin yapmasına karşı olan eczacılar bu
uygulamadan maddi ve manevi olarak zarar görmektedirler.
Eczacılarımızın
ve dolayısıyla sağlık sisteminin yaşadığı bu ve benzeri sorunların Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kurulacak Meclis Araştırması Komisyonunda incelenmesi
ve alınması gerekli tedbirlerin tespit edilmesi son derece önemlidir. Bu
nedenle serbest eczacılık alanında yaşanan sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının araştırılarak belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105 inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Özgür
Özel (Manisa)
2) Sena
Kaleli (Bursa)
3) İlhan
Demiröz (Bursa)
4) Mevlüt
Dudu (Hatay)
5) Haluk
Ahmet Gümüş (Balıkesir)
6) Arif
Bulut (Antalya)
7) Ahmet
Toptaş (Afyonkarahisar)
8) Namık
Havutça (Balıkesir)
9) Salih
Fırat (Adıyaman)
10)
Bülent Tezcan (Aydın)
11) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
12) İzzet
Çetin (Ankara)
13) Sinan
Aydın Aygün (Ankara)
14) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
15)
Mehmet Emrehan Halıcı (Ankara)
16) Aykut
Erdoğdu (İstanbul)
17)
Sakine Öz (Manisa)
18)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
19) Musa
Çam (İzmir)
20) Kazım
Kurt (Eskişehir)
21)
Muharrem Işık (Erzincan)
22)
Turgut Dibek (Kırklareli)
23)
Bülent Kuşoğlu (Ankara)
24) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
25) Hasan
Ören (Manisa)
26) Dilek
Akagün Yılmaz (Uşak)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir
gensoru önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere bugün dağıtılmıştır.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
C) Gensoru Önergeleri
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 28
milletvekilinin, uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık politikaları ile çiftçi
ve üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini yerine getirmediği
iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/14) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yanlış
uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık politikaları ile çiftçilerimizi ve
üreticilerimizi sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini yerine getirmeyen Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında Anayasa'nın 98 ve
99'uncu ve TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması için
gereğini arz ve talep ederiz.
1) Ensar
Öğüt (Ardahan)
2)
Sabahat Akkiray (İstanbul)
3) Veli
Ağbaba (Malatya)
4) Bülent
Kuşoğlu (Ankara)
5) Ali
Demirçalı (Adana)
6) Hasan
Akgöl (Hatay)
7) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
8) Gürkut
Acar (Antalya)
9) Hasan
Ören (Manisa)
10) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
11)
Gökhan Günaydın (Ankara)
12)
Turgut Dibek (Kırklareli)
13) Orhan
Düzgün (Tokat)
14) Namık
Havutça (Balıkesir)
(x) (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin tam metni tutanağa
eklidir.
15) Engin
Altay (Sinop)
16) Doğan
Şafak (Niğde)
17)
Müslim Sarı (İstanbul)
18) Kazım
Kurt (Eskişehir)
19) Vahap
Seçer (Mersin)
20) Oğuz
Oyan (İzmir)
21) Ali
Serindağ (Gaziantep)
22)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
23) Tolga
Çandar (Muğla)
24) Bedii
Süheyl Batum (Eskişehir)
25) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
26) İdris
Yıldız (Ordu)
27) İlhan
Demiröz (Bursa)
28) Ümit
Özgümüş (Adana)
29) İhsan
Özkes (İstanbul)
Özet
Gerekçe:
Hayvancılık
tarımsal faaliyetler içinde katma değeri en yüksek olan sektörlerden birisidir
ve birçok insanımızın geçim kaynağıdır. Yıllarca ertelenmiş başta yapısal
sorunları olmak üzere birikmiş sorunları vardır. 10 yıllık AKP Hükûmeti tarafından
izlenen politikalar sonucunda hayvancılık sektörü bitme aşamasına gelmiştir.
Son 10
yılda tarım ve hayvancılık sektöründe belirgin bir duraklama, hatta gerileme
olmuştur. Bu süreç içerisinde nüfus %25 artarken hayvan mevcudu aynı oranda
azalmış ve ıslah çalışmaları yetersiz kalmıştır.
İthal
hayvan ve et; AKP'nin 10 yıllık iktidar döneminde uyguladığı yanlış tarım
politikaları, artan girdi maliyetleri ve düşük ürün fiyatları ile sonuçlanmış;
tarım sektörü ve üreticilerimiz büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
Mazot;
bugün mazotun rafineri çıkış fiyatı 1,535 TL olup; 4 TL'ye satılmaktadır. AKP
2002 yılında iktidara geldiğinde 1 lt mazot 1 TL, bir kg buğday 30 kuruş
ediyordu. Yani 3,5 kg buğday satıldığında 1 lt mazot alınıyordu. Günümüzde yani
2012 yılında 1 kg buğday 60 krş, 1 lt mazot 4 TL. Yani 8 kg buğdaya karşılık
vatandaşımız 1 lt mazot alabilmektedir.
Domuz eti
ve çiftlikleri; bugün ülkemizde 80'in üzerinde domuz çiftliğinin faaliyet
gösterdiği, bu çiftliklerde yılda 1 milyonun üzerinde domuz kesildiği, bu
imalathanelerin bir çoğunun kaçak olduğu iddia
edilmektedir.
İthal
hayvan ve ette yolsuzluklar; bir zamanlar tarım ve hayvan ürünleri ihraç eden
ülkemiz bu hükûmet döneminde ne yazık ki milyar dolarlar ödeyerek ithal etmeye
başlanmış, özellikle 2010 yılında başlayan hayvan ithalatı ve et ithalatında
büyük yolsuzluklar ve adam kayırmaları olmuştur. Bütün bu olaylar, sanık
durumunda bulunan EBK görevlilerinin bilgisi dahilinde
olması ve bu kurumun Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı olması, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanının görevini gereği gibi yerine getiremediği gibi bu
olaylarda ihmali olduğunu gösterir.
İstihdama ve yurt içi hasılaya katkı veren bir sektör olan Gıda, Tarım
ve Hayvancılık sektörünü geriye götürerek yanlış uygulanan tarım politikaları
ile çiftçilerimizi ve üreticilerimizi sıkıntıya sokan ve görevinin gereklerini
yerine getirmeyen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında
Anayasa'nın 98 ve 99'uncu ve TBMM İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensorunun
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bugün yapılmasını da
kapsayan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi biraz sonra işleme
alınacaktır.
Ülkemizde
Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz
Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/236, 237, 238 ve
239) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev
süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
D) Tezkereler
1.- (10/236, 237, 238 ve 239) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, görev süresinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüğü'nün 105'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir ay
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1026)
10.10.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
02.05.2012
tarihinde çalışmalarına başlayan Meclis Araştırma Komisyonumuzun 10.05.2012
tarihli toplantısında alınan karar gereğince, görev süresinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 105'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir ay
uzatılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
Nimet
Baş
İstanbul
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN –
İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay
içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin ek süre verilir.” hükmü gereğince
Komisyona 28/10/2012 tarihinden itibaren bir aylık ek
süre verilmiştir.
Şimdi de
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; 16 ve 17 Ekim 2012 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin 16 Ekim
2012 Salı günkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
alınması ve gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin bugünkü
birleşiminde yapılmasına; 313 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
16/10/2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 16.10.2012 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" Kısmında yer alan 313, 239, 196, 195, 108, 237, 219, 94, 91,
152, 117, 189, 238, 124, 293, 306, 304, 305 ve 307 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18,
19, 20, 21 ve 22’nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesi,
Genel
Kurulun;
16 ve 17
Ekim 2012 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi,
17 Ekim 2012 Çarşamba günkü birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi,
16/10/2012 tarihinde dağıtılan ve aynı
gün okunan (11/14) esas numaralı gensoru önergesinin 16 Ekim 2012 Salı günkü
(bugün) gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınması
ve Anayasanın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin bugünkü Birleşiminde yapılması,
16 Ekim
2012 Salı günkü (bugün) birleşiminde (11/14) Esas numaralı gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin tamamlanmasına kadar,
17 Ekim
2012 Çarşamba günkü birleşimde 197 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
18 Ekim
2012 Perşembe günkü birleşimde 313 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük
programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar;
Çalışmalarına
devam etmesi,
313 Sıra
sayılı kanun tasarısının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak
görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
önerilmiştir.
313 Sıra
Sayılı
EXPO 2016
Antalya Kanunu Tasarısı
(1/639)
Bölümler Bölüm maddeleri Bölümdeki
Madde
sayısı
1. Bölüm 1 ila 12’nci maddeler 12
2. Bölüm 13 ila 22’nci maddeler 11
(Geçici
1’inci madde dahil)
Toplam madde sayısı 23
BAŞKAN – Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bugün yine çalışma haftamızın ilk gününü yaşıyoruz. Hepimize
iyi çalışmalar diliyorum.
Bizim, AK
PARTİ Grubu olarak bu hafta içindeki programımızı Danışma Kuruluna öneri olarak
sunduk ancak Danışma Kurulu toplanamadığından, bu önerimizi huzurunuzda sizlere
anlatmak durumu, zarureti ortaya çıktı.
Açılımını
biraz önce -Divandan okundu- dinledik. Ben özet olarak söylemek istiyorum: Bu
haftaki çalışma günlerimizde gensoru önergesini -ki bugün alınacak gündeme-
görüşmek istiyoruz. Birazdan gündeme alınacak ve görüşülecek.
Daha
sonra, 313 sayılı EXPO 2016 Antalya Kanunu Tasarısı ile 239 sıra sayılı
Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu Tasarılarının gündemin
4’üncü ve 5’inci sıralarına alınmasını öneriyoruz.
17 adet
uluslararası sözleşmemiz var, onların öne çekilmesini istiyoruz.
16 ve 17
Ekim yani bugün ve yarın, denetim konusu olan sözlü soruların ve diğer
denetimlerin, denetim konularının kaldırılmasını ve görüşülmemesini
önermekteyiz.
Biraz
önce söylediğim gibi, bugün gensoru önergesini görüşeceğiz Mecliste.
Yarın, 17
Ekim 2012 Çarşamba günü, geçtiğimiz haftalarda görüştüğümüz ve yarıda kalan 197
sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar görüşme yapacağız.
Perşembe
günü de, biraz önce, yine söylediğim gibi -18 Ekim Perşembe günü- 313 sayılı
EXPO 2016 Antalya Kanunu Tasarısı’nı görüşeceğiz. EXPO 2016 Antalya Kanunu
Tasarısı’nı temel yasa olarak görüşmeyi öngörüyoruz.
Kabul
ettiğiniz takdirde çalışmalarımızı bu düzende sürdüreceğiz.
Hepinize
teşekkür eder, tekrar iyi çalışmalar dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Bahçekapılı.
Aleyhine,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar.
Buyurunuz
Sayın Akar.
YAHYA
AKMAN (Şanlıurfa) – Aleyhinde konuşacak ne var Haydar?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisinin Danışma Kurulu önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
Tabii,
milletvekili arkadaşlarım bana “Aleyhinde konuşacak ne var? İşte, bir gensoru
önergesi var, bunu öne alıyoruz, işte, arkasından da birkaç tane daha madde
var...”
Sevgili
arkadaşlar, tabii ki aleyhine konuşacak bir şey yok ama ben gündeme başlamadan
önce, Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, İnönü Üniversitesinin Rektörü, hepinizin
bildiği gibi, uzun zamandır Silivri Cezaevinde yatmaktadır. Niçin yattığını
bizler, sizler ve Türkiye kamuoyu da ve kendisi de çok iyi bilmemektedir ama
başından çok acı bir olay geçti. Yirmi iki yaşındaki oğlunu trafik kazası
sonucu kaybetti ve birkaç gün bu vefat dolayısıyla kendisine izin verildi.
Allah’tan rahmet diliyorum oğluna, kendisine ve ailesine başsağlığı diliyorum.
Ancak
burada benim belirtmek istediğim nokta, bugün cezaevlerinde yatan
vatandaşlarımızın aile bireylerinden kayıplar olmakta –kayıplar derken,
vefatlar olmakta- ve bu vefatlar sonucu, aile bireylerinin, cezaevinde yatan
aile bireylerinin cenaze merasimlerine katılmaları, aileleriyle birlikte
olmaları bir şekilde standartlaştırılamadı veya bununla ilgili bir kanun,
bununla ilgili bir düzenleme doğru düzgün yapılamadı.
Bakın,
Fatih Hilmioğlu oğlunun cenazesine geliyor; sanki eroin kaçakçısı, sanki terör
örgütü suçlusu gibi akşamları evinden alınıyor; bir başka cezaevine götürülüyor,
tekrar ertesi gün evine getiriliyor. Sevgili arkadaşlar, bu gerçekten insanın
yüreğini yakan, içini acıtan bir durum. Bu düzenlemelerin çok hızlı yapılması
gerekiyor.
Yine,
cezaevlerinde yatıp da niçin yattığını bilmeden ölen vatandaşlarımız var. Sevgili
arkadaşlar, artık Türkiye’deki tutukluluk sürelerinin hızla gözden geçirilmesi
gerekiyor. Sadece sıradan vatandaşlar değil bunlar; Türkiye’ye büyük emekleri
olmuş bilim adamları, yine Türkiye’ye büyük emekleri olmuş askerlerimiz ve
Türkiye’ye büyük emekleri olmuş çeşitli meslek gruplarından arkadaşlarımız
bugün cezaevlerinde yatmaktadır.
Şimdi
diyebilirsiniz ki “Bunlar yargılanacak ve kararlar verildikten sonra, eğer
serbest bırakılması gerekiyorsa tabii ki serbest bırakılacaklar.” Ama süreler
çok uzun.
Bakın,
Cumhurbaşkanımız bu kürsüden yaptığı konuşmada milletvekillerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında olması gerektiğini, halk için verilen kararlarda
da oylarını ve görüşlerini, fikirlerini açıklamaları konusunda, bu Meclisin
açılışında bir görüşme yaptı. Sayın Başbakan bu görüşmenin sonunda, çıktıktan
sonra, basın mensuplarına “Biz Cumhurbaşkanıyla ayrı fikirde değiliz.” dedi.
Geçen hafta Meclisten anayasa değişikliğiyle ilgili bir maddenin referanduma
getirilmesi arasında bir sonuç çıktı. Bu sonuç Cumhurbaşkanına gittiğinde,
Başbakan, Cumhurbaşkanına saygısızlık yapamayacağını, Cumhurbaşkanının vereceği
karara saygı duyacağını açıkladı. Sevgili arkadaşlar, Başbakan işine geldiğinde
saygısızlık yapmak istemiyor, işine geldiğinde de Cumhurbaşkanıyla aynı fikirde
olmadığını söylüyor.
Tabii,
sadece bunlarla örneklemek yetmiyor, Türkiye gerçekten iyi yönetilmiyor, iyi
yönetilmediğini de Meclis çalışmalarında çok rahatlıkla görebiliyoruz. Her gün,
aşağı yukarı, Adalet ve Kalkınma Partisinin Danışma Kurulu önerisiyle
karşılaşıyoruz. Her gün, her çalışma toplantısı başladığında bu öneri geliyor.
1 gün sonra veya 3 gün içerisinde veya 5 gün içerinde neler yapacağımızı
konuşuyoruz. Meclisin bir plan ve programı yok, yani Meclise milletvekilleri
hafta sonu gittiğinde ve tekrar Meclise döndüklerinde neyle karşılaşacağını,
Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluğa dayanarak Meclise neler getireceğini
bilmemektedir. Randevular, planlar, programlar, 550 milletvekili bir önceki
hafta yapılan çalışmalar sonucunda yapmış olduğu değerlendirme ve gelecekte
yapacaklarıyla ilgili planlar yaparken her şey bir salı günü değişmeye
başlıyor. Aynı, Türkiye’yi de böyle yönetiyorsunuz Meclisi yönettiğiniz gibi.
Bunlara çeşitli örnekler verebiliriz arkadaşlar.
Bakın,
bugün Türkiye’yi getirdiğiniz noktada bütçe açığı 15 milyar Türk lirasını
buldu. Bugünkü gazetelerde, bugünkü basın bültenlerinde, ekonomik bültenlerde
Türkiye’nin bütçe açığının 15 milyar TL olduğu söyleniyor ama siz övünerek
televizyon programlarında, gazetelere Türkiye’nin artık 5 milyar doları IMF’ye
borç verebilecek noktaya geldiğini söylüyorsunuz, bunu da övünerek
söylüyorsunuz. Madem 5 milyar dolar, IMF’ye vermeye gerek yok arkadaşlar. Niye
IMF’ye 5 milyar dolar vermek için çaba sarf ediyorsunuz? Eğer gerçekten 5
milyar dolarınız varsa Türkiye’deki bütçe açığını kapatmak için kullanın ve
vatandaşın sırtından da petrolden, elektrikten, doğal gazdan aldığınız zamları
geri çekin, gayet basit. Bunun için Oxford’u bitirmeye de gerek yok. Bakın,
gerçekten 5 milyar dolarınız varsa bunu yapabilirsiniz ama yapamazsınız, çünkü
5 milyar dolarınız yok.
IMF’ye
borçlarınızı ödediğinizi söylüyorsunuz. IMF borcu neden? Hükûmete geldiğinizde
23 milyar dolardı, bunun bir milyar doları kullanılmıştı, 22 milyar doları sizin
döneminizde kullanıldı. Bu da yetmiyormuş gibi 40 milyar dolarlık kamu
mallarını sattınız. Bütün bunlar varken her şeyi vatandaşın sırtına
bindiriyorsunuz. Yaptığınız zamları da kaçırmak için, vatandaşın gözünden kaçırmak için suni bir
Suriye problemi yarattınız. Hatta bu bütçe açığını da direkt Suriye’yle
ilişkilendirebiliriz.
Bakın,
vatandaş bu elektrik, doğal gaz gibi borçları Türkiye'nin geleceğini daha iyi
şekillendirmesi için daha önceden çok kabullendi ama bu sefer bu, Türkiye'nin
geleceği için değil, Suriye’de savaş isteyen bir Başbakan’ın Suriye sevdasından
kaynaklanan bir bütçe açığı. İlk altı ayda verilen bütçe açığı 700 milyon TL
iken son iki ayda yani temmuz ve… 700 milyon TL Suriye için harcamalar veya
bütçe varken millî savunma için, son iki ayda bu rakam 800 milyon TL olarak
revize edilmiştir, daha da üzerine çıkmıştır. Türkiye, gerçekten
denkleştiremediği bütçesine bir de Suriye’yi eklemiştir. 100 binin üzerinde
Suriye vatandaşının Türkiye’de artık Türkiye’deki insanların ödemiş olduğu
doğal gazdan, elektrikten ve sudan alınan paralarla yaşamları idame ettirilmeye
çalışılıyor.
Yine, bir
anayasa profesörümüzün, Anayasa Komisyonu Başkanımızın geçen hafta çöp sepetine
attığı bir Avrupa ilerleme raporu var arkadaşlar. Bu Avrupa ilerleme raporunu
kendinin bilim adamlığıyla, işte anayasa profesörlüğüyle pek yakıştıramadım.
Bunun dışındaki vatandaşlar yapsaydı belki algılardım ama bir anayasa profesörü
bunu çöpe atıyor! Niye çöpe attı? Çünkü hoşlarına gitmiyor. Nasıl hoşlarına
gitmiyor? Türkiye’deki gerçekleri yazmış, hatta bunun az olduğunu düşünüyorum,
tam anlamıyla da yazmamış.
“Türkiye’de
bugün demokrasi var.” adı altında Suriye’ye demokrasi getirmeye çalışan ileri
demokrasiciler, Suriye’de bilim adamlarının, Suriye’de öğrencilerin, Suriye’deki
demokrasiyle kıyaslarken Türkiye’deki yapılanları da bizzat kıyaslamaları
gerektiğine inanıyorum.
Evet,
Türkiye’de ne var? Gazeteciler hapiste? Türkiye’de kimler hapiste? Öğrenciler
hapiste. Türkiye’de “Parasız eğitim istiyorum.” diyen öğrenci, on sekiz ay
hapis yattıktan sonra ancak serbest kalmıştır. Tek suçu parasız eğitim
istemekti.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Harçları kaldırdık, onu söylemiyorsun!
HAYDAR
AKAR (Devamla) – Peki, Türkiye’de demokrasi var da parasız öğrenim isteyen
öğrencileri niçin hapse atıyorsunuz?
Peki,
Türkiye’de demokrasi var da dünyanın en çok hapiste olan gazeteci sayısının
Türkiye’de olduğunu niçin söylemiyorsunuz? Peki, Türkiye’de demokrasi var da,
her şey güllük gülistanlık da, bu kadar yaşam şartları iyi de, bu vatandaş niye
bağırıyor, niçin sıkıntı içerisinde?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Vatandaş bağırmıyor, sen bağırıyorsun.
HAYDAR
AKAR (Devamla) – Ben bağırmıyorum.
Bakın,
şimdi, size tarımdan örnek vereceğim -vatandaş bağırıyor, bakın nasıl
bağırıyor- çok hızlı geçeceğim, hızlı okuyacağım. Bunu söyleyeceğinizi bildiğim
için yanımda şeyi de getirdim. İzmit Sanayi Sitesi Başkanı, 1.400 tane iş yeri
var; 430 dönüm üzerine kurulu 1.400 iş yeri var. Bakın buranın Başkanı ne
diyor: “Sitemiz 1985 yılında açıldı -yani yirmi yedi yıl önce- biz böyle kriz
böyle sıkıntı görmedik, hepimiz perişanız.” “Sen de mi?” diyor, soran vatandaş,
“Sen de mi? Sen eski bir firmasın.” diyor “Evet, benim vergi numaram 163,
telefon numaramız ise 160’lı diyor, altmış bir yaşındayım.” diyor. “Peki, şu
andaki durum nedir?” diye soruyorlar, “Gidişat kötü, iş yok, para yok, tahsilat
sıfır, en kral firmalar bile ödeme yapamıyor. Vadeler altı yedi aya çıktı, hele
oto kısmı çöktü. Ramazan ayından bu yana makineler yatıyor.” diyor. “Şimdiye
kadar böyle kriz yaşanmamış mıydı?” diye soruyorlar. “Ben hatırlamıyorum.
Açıldığı andan beri bu sitedeyim, böyle sıkıntı hatırlamıyorum, en kötü günleri
yaşıyoruz. İnanmayan istediği kuruma araştırma yaptırsın, gerçeği görecektir.”
diyor. “Üyelerin aidatları ödeme durumu nedir?” diye soruyorlar. “Ha, işte,
esnaf, 40 lira ile 80 lira arasında değişen aylık aidatları ödeyemiyor.
İnanamazsınız, ama durum böyle.” diyor. “Oran ne?” diye soruyorlar, “yarısı”
diyor. “1.400 işyerinden 600-700’ü aidatını ödeyemiyor.” diyor, “Adam işçisinin
parasını veremiyor.” diye ilave ediyor. “Peki, bankalarla ilişkisi nasıl?” diye
soruyorlar, “Felaket…” diyor. Bunları ben sormuyorum arkadaşlar, yani bir
muhalefet milletvekili olarak sormuyorum, vatandaşın bir konuşmasından alıntı
yapıyorum. “Birkaç rakam vereyim: 2008 yılına kadar sitemizde hiçbir iş yeri
icrayla satılmadı, 2009’da 2; 2010’da 6; 2011’de 12, bu yıl ise ilk dokuz ayda
15 iş yeri bankalar tarafından icrayla satıldı.” diyor. “Ödemelerde derdiniz,
tahsilat güçlüğünüz nedir?” diye soruyor. “Devlet benden alacağını alıyor,
şöyle alıyor, böyle alıyor, ya ben? Ben alacağımı alamıyorum, çekler, senetler
sapır sapır dönüyor, ben ne yapayım, orman kanununa mı başvurayım?” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR
AKAR (Devamla) – Anlayacağınız, esnafın sahibi yok. Türkiye’yi getirdiğiniz
durum bu.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Önerinin
lehine Isparta Milletvekili Recep Özel (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Özel.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
AK PARTİ
Grubumuzun grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım. Biraz önce konuşan,
grup önerimizin hangi konularda aleyhinde olduğunu beyan etmedi, grup
önerimizin ne getirip götürdüğü hakkında hiçbir beyanda bulunmadı ama maşallah,
her konudan “az ondan, az bundan” diyerek her konuya değinerek bir konuşma
sergiledi. Hangi birine cevap verelim diye düşünüyoruz, hiçbirine cevap vermeye
gerek bile duymuyoruz.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sen muhalefetin muhalefetisin, hadi muhalefet et.
RECEP
ÖZEL (Devamla) – Grup önerimizle, bu haftaki çalışma takvimini ve saatlerini
belirliyoruz. Bugün, Sayın Tarım Bakanımız Mehdi Eker hakkında verilmiş olan
gensorunun görüşmelerini yapalım istiyoruz. Finansal kiralama ile EXPO 2016
Antalya kanun tasarılarını gündemin 4’üncü ve 5’inci sıralarına almayı, Sayın
Cumhurbaşkanımız 17 adet uluslararası sözleşmenin öne alınmasını talep etmişti,
onun talebini yerine getiriyoruz. Bugün ve yarın denetim konularını
görüşmemeyi, bugün gensoru görüşmeleri bitene kadar, 17 Ekim Çarşamba günü ise
Toplu İş İlişkileri Kanunu’nun bitimine kadar, Perşembe günü de EXPO kanununun
bitimine kadar çalışmaları sürdüreceğiz inşallah.
Ben,
bugün oynanacak olan Macaristan-Türkiye maçında Millî Takım’ımıza başarılar
diliyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sözlerini bitirmedi, 8 dakika vakti var.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Memleket meseleleri var.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Memleket meselelerine değinmiyor.
RECEP
ÖZEL (Devamla) – Grup önerimizin lehinde oy kullanmanızı talep ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Konuşmacı “Grup önerisi hakkında hiçbir şey söylemedi.”
dedi. Grup önerisi hakkında ben bir şeyler söyledim, algılayamamış herhâlde.
İsterseniz tekrarlayayım, izin verirseniz.
BAŞKAN –
Sizin söylediğiniz Sayın Akar, kayıtlara da geçti, arkadaşlarımız da gayet net
anladılar.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Anlamamış ama.
BAŞKAN –
Yani o, öyle bir şey…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Siz, anladığını söylüyorsunuz, kendisi, anlamadığını söylüyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Dışarıda anlatsınlar efendim.
BAŞKAN –
O da o zaman kayıtları okur, bakar efendim.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – İsabet olur. Yazıp mı vereyim efendim?
BAŞKAN – Şimdi, aleyhinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Yazıp vereyim isterseniz Sayın Vekilim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Siz, bankoya bırakın, biz oradan alırız tutanağı.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Buldan.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP’nin
grup önerisi üzerine söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biz,
bugün Danışma Kurulu önerisi indirmedik, sadece AKP’nin bir Danışma Kurulu
önerisi var ve gündeme bakıyoruz; bugün gensoru önergesinin görüşmeleri
yapılacak, yarın Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı gelecek Genel Kurula, öbür
gün EXPO 2016 Antalya Kanun Tasarısı getiriliyor ve böyle sıralanıp gidiyor.
Bizim
bugün Danışma Kurulu önerisi getirmeyişimizin nedeni, bizim açımızdan en
azından, Türkiye’nin gündeminde olan çok önemli meseleler var ama biz Genel
Kurulun gündemini çok farklı meselelerle tartışmaya açıyoruz değerli
arkadaşlar.
Evet,
bugün Türkiye’de, bütün cezaevlerinde siyasi tutsaklar bedenlerini açlığa ve
ölüme yatırdılar. 12 Eylül 2012 tarihinde Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde
400’e yakın tutsak ve bugün otuz beş gündür bedenlerini açlığa yatırdılar ve
sağlık sorunları da bugün itibarıyla çok ciddi bir durumda. Dün itibarıyla da
Türkiye’nin bütün cezaevlerindeki siyasi tutsaklar da bu açlık grevine destek
amacıyla bedenlerini açlığa ve ölüme yatırdılar.
Evet
değerli arkadaşlar, bu sorun sadece bizim sorunumuz değil. Bu sorun AKP’nin,
CHP’nin ve MHP’nin de sorunudur. Çünkü bu arkadaşlarımız içerisinde bir tek
ölüm gerçekleşirse bu ölümün altından hiçbirimiz kalkamayız. Ne AKP kalkabilir
ne CHP kalkabilir ne MHP kalkabilir ve bu arkadaşlarımızın çok demokratik ve
insani talepleri var değerli arkadaşlar. Bedenlerini açlığa ve ölüme
yatırmalarının sebebi, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve ana
dilde savunma hakkının sağlanmasıdır. İşte bu talepler, çok insani ve
demokratik taleplerdir. Dolayısıyla, kendisine “insanım” diyen herkesin bu konu
üzerinde duyarlı olması, açıklama yapması ve bu arkadaşlarımızın açlık
grevlerini sona erdirebilmeleri için girişimlerde bulunması gerektiğini ifade
etmek istiyorum ve bu ahlaki, vicdani ve hukuki meselenin arkasında herkesin
durması gerektiğini ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Bu sorun sadece
bizim sorunumuz değil, Türkiye’deki aydınların, yazarların, kendisine “insanım”
diyen herkesin sorunudur.
Bu yüzden
herkesi bir kez daha bu çığlığa ses vermeye, kulak vermeye davet ediyoruz ve
açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmaması için herkesin duyarlılık sarf etmesi
gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Buldan.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar
yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır. Okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Önergeler (Devam)
4.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın,
(2/408) esas numaralı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve
Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki
Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/67)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınıza
sunduğum (2/408) esas numaralı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması,
Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması için Bakanlar
Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifimin TBMM İçtüzüğü’nün 37’nci maddesi kapsamında doğrudan Genel Kurul
gündemine alınması konusunda gereğini arz ederim.
Gürkut
Acar
Antalya
BAŞKAN –
Teklif sahibi olarak Antalya Milletvekili Gürkut Acar… (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Acar.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; (2/408) esas numaralı 244 sayılı
Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı
Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’min İç Tüzük 37’ye göre gündeme
alınmasıyla ilgili söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifinin amacı, aslında, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kendi iradesine, kendi yetkisine sahip çıkmasını sağlamaktır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde halkın iradesinin temsil edildiği
temel kurum, Türkiye Büyük Millet Meclisidir ama ne yazık ki Meclisimiz bugün
Hükûmetin güdümü altındadır, hatta sadece tek bir kişinin, Başbakan Erdoğan’ın
güdümü altındadır; o ne derse oluyor, istemezse olmuyor.
Değerli
arkadaşlar, Amerika, Türkiye’yi füze kalkanı için ileri uç bölgesi gözetleme
kulesi olarak kullanmak istedi, Malatya Kürecik’i de bunun için seçti. Sonra ne
oldu? 2 bürokratın imzası ile, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı
ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisinin imzasıyla
egemenliğimiz altındaki topraklarımız, Malatya Kürecik, yabancı askerlerin
kullanımına açıldı. Anayasa’nın 92’nci maddesi açık: “Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.”
Bu açık hükme rağmen, yetki Meclisin olmasına rağmen, 2 bürokratın imzasıyla
Malatya Kürecik’te Amerikalı askerler radarlarını kurdu, çalıştırdı.
Değerli
arkadaşlar, bu radar üssü ilk gündeme geldiğinde Hükûmet yetkilileri, Başbakan,
Dışişleri Bakanı bunun NATO’nun tesisi olduğunu söylediler ama anlaşmayı 15
Eylül 2011’de Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi imzaladı. Yani bu,
aslında NATO’nun değil, Amerika’nın radarıydı ama Hükûmet ısrarla “Bu
NATO’nun.” dedi. Anadolu Ajansının 21 Mayıs 2012’de NATO zirvesinden geçtiği
bir haberi paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor: “Beyaz Saray’dan gönderilen
‘Chicago Zirvesi-NATO Kabiliyetleri’ başlıklı bilgi notunda, NATO’nun ilk
komuta ve kontrol prosedürlerinin yürürlüğe girmesiyle
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Savunma Bakanına Türkiye’deki Amerika
Birleşik Devletleri radarının operasyonel kontrolünün NATO’ya devredilmesi
talimatını verdi.” Yani Obama, radarların komutasının NATO’ya devredilmesinin
talimatını vermiş. Radarlar kiminmiş? Amerika’nınmış. Başbakan, 20 Eylül
2011’de “Kürecik’teki üs NATO üssüdür. Burası füze üssü değil, radar üssüdür.”
diyordu. 20 Eylülde ya Başbakan doğruyu söylemedi ya da Obama, sekiz ay sonra,
kendisinin olmayan bir üssü NATO’ya devretti. Bunun takdirini size bırakıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu tartışmaları sona erdirmek için NATO anlaşmalarının da Türkiye
Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi zorunluluktur. Teklifim de bu amaçla
hazırlanmıştır. NATO anlaşmalarında yalnızca Bakanlar Kurulu değil, Türkiye
Büyük Millet Meclisi de söz sahibi olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, cuma günü burada Dışişleri Bakanı, Mehmet Akif’ten,
Edebali’den satırlar okuyarak edepten, ahlaktan, devlet ahlakından söz etti ama
şunu hatırlatmak isterim: Edep ve ahlak ile ilgili şiirleri, sözleri okuyarak
edep ve ahlak sahibi olunmaz. Söylediklerinizle yaptıklarınız tutarlı olursa bu
sözlerin bir anlamı olur, yoksa küçük düşersiniz.
Ben şimdi
soruyorum, şu soruların cevaplarını bekliyorum: 20 Eylül 2011 tarihinde Kürecik
Üssü, Amerika Birleşik Devletleri’nin miydi, NATO’nun muydu? Başbakan
“TÜPRAŞ’ın satışıyla ilgili Ofer’le görüşmedim.” dedi mi, demedi mi? Sayın
Başbakan, “‘Oslo’da terör örgütüyle görüşüldü.’ diyenler namerttir,
şerefsizdir.” dedi mi, demedi mi? Özgür Suriye Ordusu askerleri Türkiye’de var
mı, yok mu? Adam canlı yayında “Az sonra çatışmaya gireceğim.” diyor,
gazetelere açıklama veriyor ama ahlak dersi veren Dışişleri Bakanı bunu
reddediyor. Edepten, ahlaktan bahsederken önce aynaya bakacaksınız. Büyük
üstatların sözleriyle edepli, ahlaklı olunmaz, yaptıklarınızdır önemli olan. Bu
soruların yanıtlarıdır sizi edepli, ahlaklı yapacak, bu sorulara yanıt vermeyen
kişinin ahlaktan, devlet ahlakından söz etmeye hakkı yoktur.
Değerli
arkadaşlar, Malatya Kürecik’in 2 bürokratın imzasıyla yabancı askerlere
açılması Anayasa’ya aykırıdır. Bu nedenle, söz konusu 244 sayılı Kanun’un
değiştirilmesi zorunluluktur. Kanun teklifim de bu Anayasa’ya aykırılığı
gidermeye, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini korumaya dönüktür.
Desteğinizi
bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Acar.
Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba.
Buyurunuz
Sayın Ağbaba.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 244 sayılı
uluslararası anlaşmaların imzalanması, yürütülmesi ve yayınlanmasıyla ilgili
kanun teklifimizin lehine söz almış bulunuyorum. Sizleri ve izleyenleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ABD’nin stratejik planı, AKP’nin Kürecik filmi olarak karşımıza
çıktı. Ankara’dan bir uçak kalktı, Lizbon’a indi, kapılar kapandı, imzalar
atıldı. Lizbon’a “Kumanda” nidalarıyla gidenler, ellerine “Oyuncak bir buton”
dahi alamadan geri döndü. Sonra füze kalkanı kuruldu, ABD askeri geldi,
Hükûmetin ne kalkanın kuruluşundan ne de askerin gelişinden haberi yoktu.
Türkiye’nin ruhuna tecavüz edilerek, onuru ayaklar altına alınarak, gururu
kırılarak, Dışişleri Bakanı aşağılanarak, Başbakanı yok sayılarak Kürecik dağlarında
emperyalizm bayrakları dalgalandırılmaya başlandı. Bütün bu süreci ben içime
sindiremedim, Cumhuriyet Halk Partililer içine sindiremedi, sizleri de sizin
vicdanlarınıza bırakıyorum. Kürecik füze kalkanı er meydanıdır, siyahla beyazın
gönül aynasıdır. Yüreğinize bakın, biz duymasak da sesinizi, siz görürsünüz
renginizi.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede yabancı askerlerin bulunması, üslerin kurulması
hafife alınacak bir şey değildir. Ülkenizin kaderini, komşuluk ilişkilerini,
geleceğini yakından ilgilendiren bir konudur. Ülke halkınsa, söz de, karar da
halkın olmalıdır. Bu kanun teklifimizin amacı da budur.
Askerî üs
kurmak ve asker bulundurmak, ister ikili isterse de NATO’yla yapılacak
anlaşmalar olsun, Meclis gündemine mutlaka getirilmelidir. Milletin kaderi,
milletin Meclisinden kaçırılmamalıdır. Demokrasi bunu gerektirir, şeffaflık
bunu gerektirir; tam bağımsız devlet olmak, kendi egemenlik sahasını bilmek,
halkın iradesine güvenmek bunu gerektirir. NATO’yla veya herhangi bir devletle
yapılacak anlaşmaların karara bağlanacağı yer, milletin iradesinin yansıdığı
Meclis olmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’mızın 92’nci maddesi açık: Meclis onayı olmaksızın,
başka bir ülkenin askeri ülkemiz sınırları içinde bulunamaz, başka bir ülke
askerî üs kuramaz. AKP, Anayasa'nın bu maddesini ABD’ye olan bağlılığına kurban
etti; bir mutabakat metni imzaladı, gece yarısı duyurdu. Biz de başından beri
bu gizli kapaklı işlere karşı çıktık, sürekli kamuoyunu bilgilendirmeye
çalıştık. 5 Ekim 2011 tarihinde gündem dışı bir konuşma yapıp Kürecik
kalkanıyla ilgili eleştirilerimizi dile getirdik. Dışişleri Bakanı anında cevap
verdi; NATO’dan bahsetti, karar heyetinde bulunduracağımız daimî üyeyi anlattı.
Nisan
2012’de gazeteci Ezgi Başaran Pentagon’a yazdığı dilekçeye ABD’nin ordusundan
cevap aldı; üssün şimdilik ziyarete uygun olmadığı söylendi. 21 Mayıs 2012
tarihinde Chicago’dan Obama bir talimat verdi: “Kürecik Üssü’nü NATO’ya
devredin.”
Sayın
milletvekilleri, Obama mı yanlış söyledi, bizim Dışişleri Bakanı mı yanlış bilgi
verdi? ABD’nin ordusu mu bizi yanılttı, yoksa Sayın Bakan mı yanılttı? Eğer
Kürecik kalkanı NATO’ya bağlı ise ABD Büyükelçisi ile Müsteşar neden imzaladı?
Mutabakat metni neden gizleniyor? Sayın Bakan, Bakanlığınıza konuyla ilgili
yazdığım dilekçeye neden cevap vermiyorsunuz? Üsse girmek için istediğim hiçbir
yazıya olumlu yanıt alamadık maalesef. Sayın bakanlar, o üslere sizlerin girme
yetkisi var mı, onu da bilemiyorum. Sayın Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti
Dışişleri Bakanlığını mı yapıyor, yoksa füze kalkanının sözcülüğünü mü yapıyor?
Onu da takdirlerinize bırakıyorum.
Değerli
arkadaşlar, NATO, AKP döneminde sihirli bir sözcüğe dönüştü, her kapıyı açan
parola oldu. Hükûmet nazarında “NATO” deyince akan sular duruyor, hikmetinden
sual olunmuyor. Oysa NATO ne sihirli bir sözcüktür ne de masum bir çocuktur.
NATO, soğuk savaş heyulalarında doğmuş bir olgudur; NATO, gölgesini satamadığı
ağacı kesen kapitalizmin kılıcıdır; NATO, emperyalizmin küresel örgütüdür;
gittiği her yere ölümü ve zulmü götürmüştür.
NATO
projesi de olsa değerli arkadaşlar, Türkiye halkına zarar verecekse,
güvenliğimizi tehlikeye atacaksa bu anlaşma kabul edilmemelidir. Onun için,
biz, her yeri geldiğinde NATO’ya da Obama’ya da ”Canın cehenneme!” demesini
biliriz. Eğer siz de diyebileceğinizi düşünüyorsanız, işte teklifimiz açık,
desteklerinizi bekliyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi, gündemin
“Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 28
milletvekilinin, uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık politikalarıyla çiftçi ve
üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini yerine getirmediği
iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin (11/14) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VIII.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 28
milletvekilinin, uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık politikaları ile çiftçi
ve üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini yerine getirmediği
iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/14)
BAŞKAN –
Hükûmet? Yerinde.
Önerge
bugün bastırılıp dağıtıldığı ve bugünkü birleşimde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden
bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelerin adlarını okuyorum:
Önerge sahibi olarak Bursa Milletvekili İlhan Demiröz; gruplar adına,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Halil Aksoy,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Yunus Kılıç; Hükûmet adına Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker.
Şimdi
önerge sahibi olarak Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ü kürsüye davet ediyorum.
Buyurunuz
Sayın Demiröz. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önerge için şunu ifade etmek
istiyorum: En azından bugün Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanını da
Mecliste, bu salonda bulmanın mutluluğuyla sözlerime başlamak istiyor ve
hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Tarım,
Türkiye için, sosyal, ekonomik ve politik bakımdan son derece önemli bir sektördür.
Ulusal gelire göre yüzde 9, istihdama yüzde 25 katkı koyan, kırsal alanın hemen
hemen tek ekonomik kaynağı olan, doyuran, barındıran bir sektördür. Son on
yılda nüfusumuz yaklaşık 8 milyon artarken tarım alanları maalesef dramatik bir
şekilde azalmış, bitkisel ürünlerin çoğunda üretim ya gerilemiş ya hiç
artmamış. Toplam işlenen tarım alanlarında 2,5 milyar hektar alanımız azalmış,
uygulanan talihsiz tarım politikaları nedeniyle hayvan varlığımızda azalmalar
ve 1996 yılından beri yasak olan kırmızı et ithalatına da başlanmış olmuş oldu.
Tarım, maalesef, değerli milletvekilleri, en istikrarsız sektör hâline geldi.
Bu dönemde tarımdaki yıllık ortalama büyüme yüzde 2,2; oysa aynı dönemde
ekonomi genelinde yıllık büyüme yüzde 4,6 oranında gerçekleşti. Çiftçilerin
büyük bir kısmı enflasyona yenildi. Bunları bu ürün fiyatlarıyla
karşılaştırdığımız zaman çok çarpıcı sonuçlar alacağımızı hep beraber görürüz.
Bir ay
önce Rize’deydim. Çay üreticisinin yüzde 85’ini oluşturan yaklaşık 5 dönümlük
çaylıklarda üretim yapılmaktadır. Yine, oradaki arkadaşlarımızın yapmış olduğu
hesaplar neticesi, eğer 175 kuruşluk bir fiyat verilseydi çiftçi ailesi
hanesine 990 TL girmiş olacaktı. Türk-İş’in açlık ve
yoksulluk sınırı araştırmasına göre, mayıs ayında 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırı 925, yoksulluk sınırı ise 3 bin TL idi. Şunu ifade etmek istiyorum: AKP
Hükûmetinin açıkladığı 110 kuruş taban fiyat ve 12 kuruş da prim olmak üzere
122 kuruşluk alım fiyatı çay üreticisini açlık sınırının altına itmiştir. Ayrıca
bir başka şey daha olmuştur, Sayın Başbakan Rize’de bulunurken ÇAYKUR’daki veya
çaydaki işletmelerin özel fabrikalara herhangi bir işlem yapamayacağını ifade
etmesinden sonra Rize’de çay bir anda 50-60 kuruşa düşmüştür.
Bu
örnekleri çoğaltabiliriz. Nerelerde çoğaltabiliriz? Kendi bölgem Bursa’da
çoğaltabiliriz. 2002’de mazot 1 lira, biber 50 kuruş; yıl 2012, mazot 4 lira,
biber 30 kuruş. Yine aynı şekilde, Bursa’da ahududuyla ilgili şunu söylemek
istiyorum: Bir önceki yılda ahududu 4,5 TL ama bu yıl tam ahududunun hasadı
zamanında siz 2.300 ton Sırbistan’dan ahududu ithal ederseniz, ahududu
üreticisi maalesef dalından toplamaz.
Değerli
milletvekilleri, 1980’lerin başından bu yana Türkiye'nin yapısında ve dış
ticaretinde büyük değişmeler olmuş, kendi kendine yeten bir ülke olan ülkemiz
maalesef son on yılda net ithalatçı konumuna gelmiştir. Türkiye’de meyve ve
sebzede net ihracatçı, yağlı tohumlarda da net ithalatçıyız. Tekrar, altını
çizerek söylüyorum, meyve ve sebzede ihracatçıyız ama yağlı tohumlarda net
ithalatçıyız. Arkadaşlar, 2011 yılında tarım ürünleri ithalatı cumhuriyet
tarihinin rekorunu kırmış ve tarım ürünleri dış ticaret açığı 2,3 milyar dolara
varmıştır. Son on yıldır buğday ve mısır ithalatına para ödüyoruz. Nasıl
ödediğimizi hemen söyleyelim arkadaşlar. Bu dönemde 21 milyon ton buğday
ithalatı yapıldı, karşılığında 6 milyar dolar para ödedik. Mısırda, 8 milyon
ton ithalatın karşılığında 1,7 milyar dolar ödemişiz. Yani, buğdayımızı,
mısırımızı da bu şekilde ithal ettik. Pamukta, sorarsanız, yıllık ithalat 1,5
milyar doları aştı. Yağlı tohum türevlerinde yıllık ithalat 2,5 milyar doları
aştı.
Arkadaşlar,
şeker pancarında 22 milyon ton olan üretimimiz 16 milyon tona düştü. Peki,
Tekelde ne oldu? Yasa desteklemesiyle, son on yıllık dönemde, 500 bin olan ekici
sayısı 65 bine, 200 bin hektardan 80 bin hektara, üretimde de 145 bin tondan 52
bin tona inmiş oldu.
Sulama
yatırımlarına gelirsek, ülkemizin 8,5 milyon hektar sulanabilir tarım
alanlarının maalesef şu anda yüzde 51’i noktasında bir sulama yapıldığını ifade
etmek istiyorum ki bu sulamayı da açık sistemle yaptığımızı düşünürsek, kapalı
sisteme geçişte, bize, yılların, 50 veya 60’lı yılların gerektiğini ifade etmek
istiyorum. Gübre kullanımı zaten azaldı ve azalmaya devam etti. Buradan şuraya
geliyorum arkadaşlar: Bu süreçleri dikkate aldığımız zaman, 30 Ekim 2011
tarihli mükerrer Resmî Gazete’de yayınlanan 2012 Yılı Programı’nın 260’ıncı
sayfasında şöyle diyor: “Ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk ve göç gibi
sorunların tarım sektöründeki yeniden yapılandırma sürecinden kaynaklandığı
kabul edilmektedir.”
Bu ne
demektir? Peşinen, 2012 Yılı Programı’nda bu kabullenilmiş demektir. Tüm bu
olumsuzlukların sonucu çiftçiler tarımdan kopmaktadır. 2000 yılında tarımdan
geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon iken, 2011 sonunda 6,1 milyon kişi
olmuştur. Yani 1,7 milyon çiftçi tarımdan kopmuştur. 2000 yılında tarımın
istihdamdaki payı yüzde 36 iken 2011 sonunda yüzde 25,5’e düşmüştür.
Arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı hakikaten çok
şanslı. Bugüne kadar yanlış tarım politikalarıyla tarımı bitiren Tarım Bakanına
yeni bir şans doğmuştur. Bu şans, Yerel Yönetimler Yasası’dır. Yerel Yönetimler
Yasası’yla il özel idareleri, il genel meclisleri ve muhtarlıklar
kapanmaktadır. 29 ilde, bu durumun neticesinde tarımın istihdamdaki payı çok
daha aşağı seviyelere düşmüş olacak ve bu şekilde de belki Avrupa Birliği
sürecine, yeni çıkarılan yerel yönetim yasalarıyla bu konu onlara yardımcı
olacaktır.
Bursa ile ilgili iki konuda
görüşlerimi ifade etmek istiyorum bir Bursa Milletvekili olarak.
Kasım
ayında bir zeytin konusu vardı. Bu zeytin konusunda -Bursa’daki- Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonundaki arkadaşlarla beraber Tarım Bakanlığıyla birkaç defa
görüşmemize rağmen, oradaki kuraklık ve gelir düşüklüğüyle ilgili bir adım
atamadığımızı, İnegöl ve Yenişehir’deki doluluk oranlarındaki çiftçi
zayiatlarıyla ilgili Sayın Tarım Bakanından görüş alamadığımızı, bu konuda
herhangi bir yardımı olmadığını ifade etmek istiyorum.
Son
olarak şunu söylemek istiyorum: Son tarihte çıkan çiftçilere -nedir- yatırım, yardım konusu, kredilerin
ertelenmesi konusu da faizli olarak çıkmıştır ama o da bildiğim kadarıyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
Buyurunuz.
İLHAN
DEMİRÖZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Evet, bu
son çıkan kanunda da ben Sayın Tarım Bakanının çok fazla bir katkısı olmadığını
düşünüyorum çünkü bu konuda daha önce bizim bu derece çabalarımıza hiçbir sonuç
vermemiştir.
Burada
da, kendilerine söz vermiştim, Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’e de buradaki
katkısından dolayı teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan, bilirim ki, Tarım Kanunu’yla ilgili, mazotla ilgili
konularda görüşlerini ifade edecektir. Orada da yine cevap verme hakkımızın
saklı kalması dolayısıyla hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun,
var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Demiröz.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Halil Aksoy.
Buyurunuz
Sayın Aksoy. (BDP sıralarından alkışlar
BDP GRUBU
ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de
tarım ve hayvancılık sorunu, kuşkusuz, sadece bugünün, bu Hükûmetin sorunu
değil, ancak bir gerçek var, hiçbir dönemde çiftçi ve üretici AKP dönemindeki
kadar ezilmemiş ve sömürülmemiştir.
Türkiye’nin
tarım politikalarını aslında tarım bakanları belirlemiyor, hatta hükûmetler de
belirlemiyor. 1980’den beri Türkiye’ye dayatılan bir IMF politikası söz
konusudur. Dolayısıyla, aslında Sayın Tarım Bakanı hakkında verilen bu
gensorunun çok da anlam ifade etmediğini belirtmek istiyorum. Ancak ortada çok
büyük bir gerçek var ki tarım ve hayvancılık alanında Türkiye’nin çok temel
sorunları bulunmaktadır. Bu sorunlardan başta on yıldır iktidarda bulunan AKP
Hükûmeti olmak üzere 1980’den bu yana bütün hükûmetler de sorumludur.
İnsanların
yaşamak için ihtiyacı olan malların üretiminin tarım üzerinden sağlandığı göz
önüne alındığında, ülkelerin tarım politikalarının insanı esas almayan,
insanları düşünmeyen, önemsemeyen siyasi yapılara terk edilmesi çok doğru
değildir. Dünyaya egemen olan siyasal sistemi ve bu sistemin işleyişini
algılamadan ne AKP’nin ne de bakanlarının durumunu analiz etmek de çok mümkün
görünmüyor.
Bugün
Türkiye’de başta tarım olmak üzere birçok alandaki politika oldukça bilinçli
tercih edilmiş ve belirli hedeflere kilitlenmiştir. Onun için dünya egemen
sistemi ışığında AKP’yi ve politikalarını değerlendirmek hem daha aydınlatıcı
hem de var olan tabloyu daha gözler önüne serici bir sonuç ortaya çıkaracaktır.
Normal şartlarda, bilim ve teknolojinin almış olduğu boyut ve bununla beraber
üretim araçlarının gelmiş olduğu nokta, dünyamızda 12 milyar insanın karnını
doyurabilecek bir potansiyelin olduğunu göstermektedir. Gerçeklik böyle iken,
istatistiklere göre, bugün dünyada 2,5 milyar insan yoksul ve 1 milyarın üzerinde
insan da açlıkla karşı karşıyadır. Her gün 20 bin insan açlıktan ölüyor, her
beş saniyede 1 çocuk açlık nedeniyle ölüyor, yoksulluğun doğrudan ve dolaylı
etkileri sonucu günde 300 bin çocuk ölüyor. Aç kalanların yüzde 70’i kadın ve
çocuklardır. Bir sermaye krizi olan 2008-2009 ekonomik krizi nedeniyle 100
milyon insan açlığın pençesine düşmüştür.
Dünyada
milyonlarca ton tahıl ve gıda maddesi piyasa aktörlerinin elinde fiyat manipülasyonu için kullanılıyor, depolarda tutuluyor, çünkü
kapitalizmin ve onun ihtiyaç duyduğu gücün pazar kuralları bunu dayatmaktadır,
çünkü birilerinin zengin olması için başka birilerinin açlıktan ölmesi
gerekiyor. İşte, piyasanın kuralları buna göre gelişmektedir.
Peki, bu
aç kalanların ülkesinde kuraklık var mı? Hayır, sadece hegemonya var ve bu
hegemonyanın adı da “neoliberalizm”dir, uygulayıcıları da hükûmetleridir.
Kendilerine “gelişmiş” adı veren ancak vicdanen yoksul olan ülkeler, bugün,
kendi tarımsal politikalarını ülkesel çıkarları bağlamında ele alıyor ve buna göre
politika oluşturmaya devam ediyorlar. Ancak, geri bırakılan ya da “gelişmekte
olan ülke” adıyla avutulmaya çalışılan Türkiye gibi ülkelerde ise, hükûmetler
eliyle, gelişmiş ülkelerin istediği rotada politikalar da üretilmektedir. Gizli
bir el, âdeta, ülkeyi belli bir hedefe götürüyor; bu hedef, her alanda yıkım ve
piyasanın kurallarına tam bir teslimiyettir. İşte, Türkiye’de bu elin adı da,
açıkça belirtmek gerekirse, AKP Hükûmetidir.
Türkiye’de,
1980 darbesiyle beraber 24 Ocak kararlarıyla başlayan neoliberal ekonomiyi inşa
etme çabaları, bugün, AKP siyaseti döneminde zirve yapmıştır. 1970’li yıllarda
30’un üzerinde tarımsal ürün desteklenirken, 2004 yılında bu ürün sayısı 5’e
düşürülmüştür.
Bakanlık
şahsında Hükûmetin sürekli övünerek, bulduğu her meydanda dile getirdiği
destekleme primleri, bugün, tarım sektörünün fişini çaktırmadan çekme
girişiminden başka bir şey değildir. Tarımı ve çiftçiyi geliştirmeyen, âdeta
öldürmeyip süründüren politika, çiftçiye aba altından sopa göstermektir. Kırsal
kesimde yaşayan insanlarımızı, çiftçiyi, köylüyü metropollerde
ucuz iş gücü hâline getirmek için oluşturulmuş bu politikalar, tarımsal üretimi
bugün büyük şirketlerin tekeline bırakma eğilimi gütmektedir.
Yine,
bugün Ege’de, Trakya’da ve daha birçok yerde çiftçilerin bankalardan almış
oldukları krediler karşılığında arazilerin yarısından fazlasının ipotekli
olmasını açıklamak da mümkün değildir. Bugün çiftçinin kullandığı krediler
çiftçiyi yüksek faizlerle borç altına ve bataklığına sürüklemişken, çiftçinin
son on yılda kullandığı kredilerin ve faizlerin enflasyon oranı yüzde 30’lar
civarındadır. Bu da çiftçiye daha fazla faiz yüklemek anlamına gelmektedir,
bugün çiftçi maalesef yüksek kredi faizleri altında âdeta ezilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yanlış ve yetersiz tarımsal desteklemeler, borç batağında
bulunan çiftçiyi daha da yormaktadır. Bankaların takipteki alacaklarında
patlamalar yaşanırken AKP’nin bunu gizleyecek gücü de artık kalmamıştır. Bugün
takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 3 dolayındadır. 2011 yılında
bu oran yüzde 2 dolayında idi. Bu tablo, bir ilerlemenin değil, aksine, bir
çöküşün de ifadesidir.
Türkiye
birçok tarımsal üründe kendine yeterliliğini oluşturacak bir ülke iken bugün
artık buğday başta olmak üzere arpa, mısır, pirinç, kuru fasulye ihracatçısı
konumuna düşürülmüştür. İstatistiklere göre, Türkiye’de on yıl önce 24 milyon
hektar alanda tarım yapılıyorken bugün 21,5 milyon hektara düşmüştür yani 25
milyon dönümde çiftçi tarım yapmaktan vazgeçmiştir. Bunun nedenlerinin iyi araştırılması
gerekmektedir.
Tarım
reformu kapsamında, amacından saptırılarak başlatılan arazilerin
toplulaştırılması çalışmaları köylüyü ve çiftçiyi karşı karşıya getirmiş,
amaçlananın tersine, olumsuz sonuçlar doğurmaya başlamıştır. İthal edilen her
ürün üreticiyi daha da yıkmıştır, yıkmaya devam edecektir. Türkiye'nin tarımsal
üretiminde kendi kendine yeterliliğinin yaklaşık ilk 10 ülke arasında olduğu
günler vardı ancak bu tablo bugün artık gerilerde kalmıştır. Türkiye her yıl
6-7 milyar dolar tarımda dış ticaret açığı vermektedir. Ne yazık ki Türkiye
yılda ortalama 8 milyar doların üzerinde tarım ürünü ham maddesi ithal eder
noktasına gelmiştir. Türkiye yılda 1,5 milyon ton soya, 1 milyon ton düzeyinde
mısır -ki bunların tamamı GDO’ludur- 3 milyon ton dolayında pamuk ithal etmek
durumunda kalmıştır. Daha da acısı ve trajik olanı, tarım ülkesi olan Türkiye
tarihinde ilk kez saman ithal etmek zorunda kalmıştır. Evet, saman ithal etmek…
Özellikle
tarım alanında beterin beteri diyebileceğimiz AKP Hükûmetinin uygulamalarının
rakamsal karşılığı da oldukça açıklayıcıdır. Örneğin, 2002 yılında Türkiye’de
buğday 30 kuruştu, mazot 1 liraydı. 3,5 kilo buğday satan bir üretici 1 litre
mazot alabiliyordu. Bugün ise mazot 4 lira, buğday 60 kuruştur. 1 litre mazot alabilmek
için 7 kilogram buğday satmak gerekiyor. Verdiğim bu örnek birçok defa ifade
edilmiş olsa da altını ne kadar çizsek azdır.
AKP’nin
tüccar zihniyetinin başka bir sonucu da tarımsal ürünlere ulaşımda vatandaşın
karşı karşıya kaldığı sorunlardır. Bugün çiftçi binbir güçlükle ürettiği malını
tüketiciye birkaç elden geçtikten sonra ulaştırabilmektedir. Üreticinin
tüccarlara çok küçük rakamlarla sattığı mal vatandaşın eline geçene kadar fahiş
fiyatlara yükseliyor ve bu durumda mağdur olan, üreticiler ve biz tüketiciler
oluyoruz. Bu işten tek kazançlı çıkan, AKP’nin her fırsatta desteklediği tüccar
kesimler olmaktadır.
Bugün
üretici fiyatlarıyla market fiyatları arasındaki fark yüzde 400’leri bulmuştur.
Ürün grupları itibarıyla baktığımızda ise bu oranın yaş sebzede ve meyvede
yüzde 498, kurutulmuş ürünlerde yüzde 286, baklagillerde yüzde 252, pirinçte
yüzde 199 ve hayvansal ürünlerde yüzde 206’lara kadar çıktığı da görülmektedir.
Peki, kimin buna hakkı vardır? Üreten, ter döken, üreticiden yok pahasına malını
alan tüccar hiç zahmet etmeden, değer üretmeden tüketicinin yüzlerce kat
fazlasını nasıl kazanıyor? Keza, eğer GDO’lu ürünler alınıyorsa ve bu tohum
olarak da kullanılıyorsa, bunun sürekliliği de düşünüldüğünde karşı karşıya
olduğumuz tehlike daha da büyüktür.
Değerli
milletvekilleri, tarımda olduğu gibi hayvancılıkta da iç açıcı bir tablodan söz
etmek mümkün değildir. Hayvancılığa oldukça elverişli bir ülke olmamıza rağmen
Türkiye, canlı hayvan üretiminde de “ihracatçı” konumundan “ithal eden ülke” durumuna
gelmiştir. Hayvancılığa sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi bakımından
baktığımızda dahi hayvancılığın artık sinyal verir düzeyde olduğu apaçık ortaya
çıkmıştır. 1991 yılında büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı Güneydoğu için 8
milyon 386 bin iken AKP İktidarı döneminde, 2008 yılına geldiğimizde bu sayı 5
milyon 880 bine inmiştir. Bu, yaklaşık yüzde 30 oranında bir azalma demektir.
Yine,
bölgenin Türkiye nüfusuna göre kişi başına ürettiği süt miktarı 1991 yılında
yıllık 12 kilogram iken 2008’de 8 kilograma kadar gerilemiştir. Bu da yaklaşık
yüzde 30’luk bir azalmaya denk gelmektedir.
Ülkemiz,
bir tarım ve hayvancılık ülkesiyken şimdi dünyanın en pahalı etini yiyen bir
ülke oldu. Yani, şimdi Sayın Bakan’a sormak gerekir: Acaba etin kilosu kaç
lira, Ankara’da özellikle?
Otuz
yıllık hayvancılık politikasının geldiği nokta: 1980’de 16,5 milyon olan
büyükbaş hayvan sayısı 10,5 milyona düşmüştür. 50 milyon olan koyun sayısı 25
milyona, 16 milyon olan keçi sayısı 5 milyona düşmüştür. Üstelik, Türkiye'nin
nüfusu da artmıştır, 44 milyondan 72 milyona yükselmiştir.
Hayvancılık
politikası yanlış olan Hükûmetin, büyükbaş besiciliğine de önem verirken
hayvancılığın yeniden üretiminin önünü kestiği ve ithalata doğru kayan bir
sistem oluşturduğu da bir gerçektir. Et ithalatını serbest bırakmasına karşılık
fiyatlar düşmedi. Tarım ülkesi olan Türkiye, halkımızın et ihtiyacını Amerika
ve Avustralya kıtalarından getirdiği hayvanlarla sağlamaya çalışan bir ülke
durumuna geldi. Dün kanguru getiriliyordu, bugün Anguslar getiriliyor. Sanırım
bu durum hayvancılığın ne aşamada olduğunu gösteren bir veridir.
Tüm pembe
tablolara rağmen ortaya çıkan gerçek şu ki: Fakirin daha fakir, zenginin daha
zengin olduğu bir sömürge düzeninde yaşıyoruz. Yoksul Türkiye halklarının
yaşadığı bu tablo, 2,5 milyar dünya yoksulunun başına gelenden farklı değildir.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi haftaya Kurban Bayramı’dır. Bu
vesileyle halkımızın Kurban Bayramı’nı bugünden kutlamak istiyorum. Kurban
Bayramı’nda ortalama 2 milyonun üzerinde küçükbaş, 500 binin üzerinde de
büyükbaş hayvan kesiliyor. Hükûmet bu sene kurbanlık ithal etmeyeceğini
söyledi. Zira, ithal kurban yok ama kaçak kurbanlık biliyorsunuz var. Ayrıca,
devlet kurbanlık ithal etmiyor olabilir ama yandaş tüccarlar ithal etmeye de
devam ediyor. Türkiye tarihinde ilk kez AKP Hükûmeti döneminde, 2010’da
kurbanlık ithal edildi. Sadece kurbanlık ithalatı da yapılmadı, besilik,
damızlık, kasaplık büyükbaş, koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlar da ithal
edildi. Nihayetinde karkas et de ithal edildi. Bu da yetmedi, ot ve saman ithal
edildi. Kurbanlık hariç diğer kalemlerde ithalat hâlâ devam ediyor.
İthalat
devam ederken Başbakan geçenlerde grup toplantısında yaptığı bir konuşmada bu
yıl kurbanlık ithal etmeyeceklerini belirtti. Kurbanlık ithal etmemesi
önemlidir fakat diğer taraftan, Kurban Bayramı öncesinde özellikle Suriye’den
ülkeye çok sayıda kaçak koyun sokulduğu biliniyor. Bu, resmî kurumlarca da
kabul edilen bir gerçek. Suriye’den kaçak olarak sokulan kurbanlıklar bir yana,
Başbakanın kurbanlık ithaliyle ilgili o sözlerini anımsatmakta yarar var. Şöyle
diyor Sayın Başbakan: “Bakın, bu yıl Kurban’da artık dışarıdan kurban
almıyoruz. Niye? Çünkü hamdolsun artık fazlamız var. Nasıl? İşte, hayvancılıkta
attığımız adımlarla. İnşallah, biraz daha devam edelim, ihracatlara
başlayacağız. Buralara böyle durup dururken gelmedik. Önümüzde güzel günler
var, bütün ekonomik krizlere rağmen var.”
Başbakanın
sözlerine baktığımızda, sanki geçen dönemde kendisi Başbakan değilmiş gibi bir
duyguya kapılıyor insan. Başbakanın sözlerinden de anlaşılan da şu:
Hayvancılıkta o kadar doğru bir yerde politikalar uygulanıyor ki kurbanlık
ithalatından vazgeçildi. Peki, gerçekten de Türkiye hayvan ihraç edebilecek bir
durumda mıdır? Başbakanın sözlerindeki pembe tablo doğru mudur? Aslında,
Türkiye’nin hayvan ihraç etme potansiyeli var ancak bugün uygulanan yanlış
politikalar nedeniyle bunun gerçekleşmesi neredeyse olanaksız. Öyle anlaşılıyor
ki Sayın Başbakan, hayvancılık politikası konusunda çok yanlış bilgilendirilmiş.
Oysaki Türkiye tarihinde ilk kez bu hükûmetler döneminde kurbanlık ithal
edilmiştir. İthalata neden olan yanlış politika varsa o da bu Hükûmete ait.
Hayvancılığı da tarımı da bitiren bu Hükûmetin kendisi olmuştur. Yani başka bir
hükûmet döneminde kurbanlık ithal edilirken Başbakan tarafından durdurulmuş
değil.
Türkiye,
sahip olduğu potansiyeli değerlendirdiği takdirde ve doğru hayvancılık
politikasıyla bu temenniyi yani keşke “ihracat” temennisini yerine getirebilse
ama bugün uygulanan politikalarla değil. Bu politikalarla ihracat yapmak bir
yana üretim yapmak bile olanaksız hâle geliyor. Bunu öğrenmek için Türkiye’nin
herhangi bir köyüne, kasabasına giderek gördüğümüz ilk hayvancılık işletmesinin
sahibine, çalışanına sorabiliriz. Çiğ sütün ucuz, yemin çok pahalı olduğunu,
üretimin bu şartlarda sürdürülemeyeceğini söyleyeceklerdir bize. Yem ve diğer
girdilere para yetiremeyen üreticilerin süt ineklerini dahi kesmeye
gönderdiklerini anlatacaklardır. Besicilerin yüksek maliyet fiyatlarıyla hayvanlarını
zararına kestirdiklerini ve ucuz ithalat nedeniyle işletmelerini kapatmak
zorunda kaldıklarını dile getireceklerdir. Devletten aldıkları sıfır faizli
krediyle yatırım yapanların bin pişman olduklarını, krediyi ödeyemeyeceklerini
mutlaka söyleyeceklerdir. Zaten hep duyuyoruz.
Kars’a
gidin, Bingöl’e gidin, Ardahan’a, Iğdır’a, Edirne’ye, Balıkesir’e, Konya’ya,
Van’a, Muş’a gidin ve sorun, sorunlarını dinleyin, çiftçiler, üreticiler artık
kan ağlıyor. Size seçim bölgem Ağrı’dan bir örnek vereyim: Tarım Bakanlığı,
kooperatiflere koyunun çiftini 1.100 liraya verdi. Şimdi Ağrı’da koyunun çifti
ne kadar biliyor musunuz? 500 lira yani yarı fiyatına bile yok. Peki, geçen
sene Ağrı’da samanın ton fiyatı ne kadardı, bugün ne kadardır? Geçen dönem 200
liraydı, şimdi 900 ile 1.000 lira arasında değişiyor.
Yüzlerce
çiftçiye ağır şartlar altında 30 bin TL karşılığında 50 koyun verdiler. Şimdi,
bu 50 koyunun toplamı 12-13 bin lira ediyor. Bu hayvanlara kışın bahara kadar
15 bin lira da yem masrafı yapılacak. Ayrıca, ahır parası, makine denetimi,
işletme parası derken çiftçinin üzerindeki bu borç neredeyse 50 bin TL’ye
yükseliyor. Üstelik, verilen bu koyunlar kısır olduklarından bir yıl boyunca
çiftçi sadece masraf yapacak, bırakın kazanç elde etmeyi, sürekli zarar edecektir.
Dolayısıyla, çiftçi çok ağır bir yükün altında boğulacaktır.
Bu sadece
kooperatifler için geçerli bir durum değil, bireysel kredi alan ya da daha
değişik sayılarda hayvan alan çiftçilerin durumuyla da doğrudan doğruya
ilgilidir ve aynıdır. Bugün, Ağrı’daki bütün çiftçiler kan ağlıyor. Sadece Ağrı
için değil, bütün bölgenin hâli içler acısıdır.
Yurttaşı
devlete karşı ağır şartlar altında borçlandırıyorsun, yetmiyor eziyorsun, sonra
da seçim zamanı bu borçları pazarlık konusu ediyorsun. İşte, AKP Hükûmetinin
tarım ve hayvancılık politikası budur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALİL
AKSOY (Devamla) – Bu politika Türkiye halklarını refaha götürmeyecektir.
Son
olarak bir şey daha hatırlatmak istiyorum: Siyasi tutuklu ve hükümlüler açlık
grevinin otuz beşinci günündedirler. Yaşamları, sağlıkları tehlikededir. Vicdan
sahibi herkesin bu çığlığı duyması gerekir. Bu çığlığı, 12 Eylül döneminde bile
duyurabilmiştik ama bugün bu çığlığı duymazsak insanlık karşısında, halkımız
karşısında sorumlu duruma düşeceğiz. Bu nedenle herkesi bu konuda duyarlı
olmaya çağırıyorum.
Bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ederim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Aksoy.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin.
Buyurunuz
Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi
Eker hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru önergesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
tabii konumuz hayvancılık, oradan başlayacağız ama tabii bunun yanı sıra
çiftçimizin de farklı alanlarda iştigal edenlerinin birçok sorunları var, zaman
yettikçe onlara da temas edeceğiz.
Ben,
benden evvelki Sayın Konuşmacının temas ettiği bir konudan başlamak istiyorum.
Şimdi, evet, aynen, Sayın Başbakanımız 2 Ekim 2012 tarihli grup toplantısında,
konuşmanın o bölümü de aynen şöyle: “Bakın, bu yıl Kurban’da dışarıdan kurban
almıyoruz. Niye? Çünkü hamdolsun fazlamız var. Bak buraya geldi, buraya geldi.
Nasıl? İşte hayvancılıkta attığımız adımlarla. İnşallah biraz daha devam
edelim, ihracına başlayacağız. Buralara böyle durup dururken gelmedik. Önümüzde
güzel günler var, bütün ekonomik krizlere rağmen var.” Şimdi, Sayın Başbakanın
bu ifadesinden sonra biz de “Kendimizi gerçekten acaba biz farklı bir ülkede mi
yaşıyoruz yoksa bu hayvancının durumu çok iyi, hayvanlarını üretmiş, çoğaltmış
ve aynı zamanda para kazanıyor, geçimini teminde zorlanmıyor yoksa hayvancılar
mı bizi yanıltıyor, hayvancılıkla uğraşan değerli çiftçimiz mi bizi yanıltıyor?”
diye arada derede kaldık. Şimdi, öncelikle Sayın Başbakan “Hayvanda ithal yok.”
diyor. Buradan bir şeyi hatırlatmak istiyorum, ben Hataylıyım, partimin Hatay
Milletvekiliyim. Evet, ithal yok, olmayabilir ama kaçak var. Yani eğer hayvan
ithali yoksa Türkiye'nin kaçak hayvan dolu olduğu, bir kaçak hayvan cenneti
hâline geldiği Sayın Başbakan tarafından bilinmeli ya da bürokratları
tarafından önüne konmalı, Sayın Başbakan yanıltılmamalı.
Bir kere
şu an İskenderun ve Antakya kurban pazarında ifade şu: Vatandaşımız Konya
Karapınar’a gidiyor, oradan hayvancımızın ürettiği büyükbaş hayvanı kilosu 11
milyon liradan alıyor, İskenderun pazarına getiriyor. Fakat pazardaki Suriye
hayvanının, yani Suriye’den kaçak gelen -çünkü Başbakanımız “İthal yok.” diyor,
olmadığına göre bu hayvan kaçak geliyor- hayvanın kilosu 8 milyon. Şimdi Konya
Karapınar’daki çiftçi, üretici ve besici ne yapacak? Bu malı bir kere getiren
bir daha Konya Karapınar’a dönmeyecek. Ya o da Suriye’den gelen kaçak
hayvanlardan temin edebilirse edecek ya da bu işten çekilecek. Bu işten tüccar
zarar edecek, bu işten Konya Karapınar’daki hayvancı çiftçimiz de,
hayvancılıkla uğraşan çiftçimiz de zarar edecek. Şimdi, eğer hayvan ithali
yoksa bizim hayvan sayımızın artması lazım. Tarım Bakanlığına sormuşuz,
sorduğumuz bir soruya aldığımız cevap: “Hayvancılık tesisleri ne durumda?”
demişiz mealen. Yani 2002’yle Türkiye’yi idare ettiğiniz bu on yıl içerisinde
hayvancılık tesislerinin kaç tanesi kapanmış, kaç tane yeni tesis açılmış?
Hayvancıların durumunu öğrenmek adına bu soruyu sormuşuz. Aldığımız cevap:
“Ülkemizde son sekiz yılda büyükbaş hayvan sayısı şu kadar, küçükbaş hayvan
sayısı bu kadar, 50 başın üzerinde hayvan bulunduran çiftlik sayısı yüzde 456
artmıştır.” diyor Tarım Bakanlığı. Yani hayvancılık âdeta çok kârlı bir meslek,
vatandaşlarımız da bu alana hücum etmiş ve yüzde 456 artmış. Bu rakama göre
Türkiye’de hayvan sayısının da yüzde 456, en azından yüzde 200, veyahut yüzde
300 artması gerekmiyor mu? Buna bakıyoruz.
Yine,
Bakanlığa sorduğumuz bir sorudan aldığımız cevap: 2002 yılı, büyükbaş hayvanı
ifade ediyorum, 9 milyon 803 bin -küsuratları söylemiyorum- 2003, 9 milyon 788,
2004 10 milyon 69; 2005, 10 milyon 526, geçiyorum, hemen hemen aynı rakamlar,
2010 rakamı en- son bize verilmiş- 11 milyon 369. O zaman bu 50 baş üstü
çiftliklerin, yüzde 456 oranında artan çiftliklerin içinde ne var? Bunu merak
ediyoruz. Bu, açıklanmaya muhtaç bir soru. Bu insanlar ne yapıyor? Acaba bu
çiftliklere kredi yoluyla hayvan alıp, burada hayvan beslemeyip başka bir şey
mi besliyorlar? Aynı oranda niçin artmıyor? Burada birbiriyle bağlantılı olan
konularda verilen cevapların içerisinde bir istikrarsızlık görüyor yüce Meclis.
Sayın Başbakanın, sayın Bakanlığın ifadesiyle bir başka ifadesi birbirine tezat
düşüyor. Yani bu yüzde 456’yı, umarım, biraz sonra Sayın Bakanımız gelip
açıklayacaktır.
Bunun
yanı sıra, 02/12/2011’den 02/06/2012’ye kadar küpesiz hayvanların tamamının
küpelenmesi adına bir karar alınıyor. Bunun Orta Anadolu’da -iyi niyetle-
hayvanlarını küpelendirmeyen çiftçilerimize yönelik bir tedbir olduğu
söyleniyor ama bu zaman zarfında Mardin’den, Şanlıurfa’dan, Kilis’ten,
Hatay’dan, Gaziantep’ten -nerede sınırımız varsa- İran’dan, Güneydoğu’dan gelen
kaçak hayvanların tamamı da bu şekliyle küpelenmiş oluyor. Burada ne oluyor
değerli arkadaşlar? Normal yollardan, hayvanını hukuki belgelerle alan, bu
yolda da devletten kredi alıp devletin sistemine güvenip besicilik yapan,
sütçülük yapan vatandaşlarımız malını yetiştiriyor, hayvanını besliyor, pazara
indirdiği an bu kaçak hayvanlarla yüzleşiyor ve netice itibarıyla, yüksek
maliyetlerle yetiştirdiği hayvanını çok ucuz fiyatlarla satıyor. İşte,
Türkiye’de hayvancılığın durumu bu. Yani bugün itibarıyla samanın fiyatı belli,
arpanın fiyatı belli, süt fiyatı belli, süt fiyatının düşüklüğünden dolayı
kesime giden hayvan sayısı belli; o zaman, demek ki burada bir sorun olduğunu
ifade etmek durumundayız. Bu ara, kötü komşu insanı hacet sahibi yapar misali
-bizim Hatay çiftçimiz biraz geriden gelir modern çiftçilik anlayışında- Hatay
çiftçimiz, sayenizde, saman fiyatlarından dolayı, bu sene mısır samanıyla
karşılaştı ve bununla buluştu. Yani bugüne kadar hayatında mısır sapını saman
hâline getirip hayvanına yedirmemiş olan Hatay çiftçisi bu sene bunu da yaptı.
Değerli
arkadaşlar, hayvancımızın geldiği durum bu. Suriye’den gelen hayvanlar
hayvancımızı çok kötü duruma sokmuştur. Suriye’yle takip edilen yanlış politika
Hatay çiftçisini, Konya çiftçisini, Maraş çiftçisini, ülkemizin her yöredeki
yaş meyve sebze ihracatçısını, hepsini birden vurmuştur. Meselenin bu açıdan
takip edilmesi, bu açıdan değerlendirilmesi gerekir.
Şimdi,
bunun yanı sıra, Konya’daki çiftçimiz havuç yetiştiriyor şu anda. Bu havucu en
az 325 kuruşa mal ediyor ve bu havuç tüccarlar tarafından 275 kuruşa alınıyor.
Bizim Hatay’ın Kırıkhan ilçesi havuçta Türkiye’de isim yapmış bir ilçedir.
Kırıkhan ilçesindeki gerek üreticimiz ve gerek tüccarımız çok, çok, çok bir
sene daha dayanabilir. Gelecek sene tüccar da yok olur, havuç çiftçisi de yok
olur.
Niğde’deki
patatesçimiz 350 kuruşa mal ettiği patatesi tüccara 200 kuruşa devretmek
zorunda kalıyor. Peki, bu Niğde’deki insan, patatesçimiz oğluna düğünü nasıl
yapacak? Borcunu harcını nasıl ödeyecek? Artık, aylığa bağlanmış olan -maalesef
büyük bir faciadır bu- elektrik parasını ayda nasıl ödeyecek? Bunları nasıl bir
araya getirecek? Bunlar çok önemli meselelerdir.
“Kırıkhan
havucu” deyince aklıma başka bir şey geldi değerli arkadaşlar: Şimdi, Sayın
Dışişleri Bakanımız Davutoğlu’nun marifetiyle -yanlış olduğuna inandığımız bu
Suriye politikasının son günlerinde- üstümüzden geçen ve Suriye’ye giden,
Halep’e giden tüm uçakları durduruyoruz ve bunların bize ileride maliyetinin,
bedelinin ne olacağını hesap etmeden indirip indirip arıyoruz.
“Kırıkhan”
ve “havuç” deyince aklıma Kırıkhan’daki füze bataryası üzerinde dört saat
dolaşan İsrail Heron’u geldi. Bu İsrail Heron’u geçen yıl Kırıkhan’daki füze
bataryalarının ve askerî tesislerinin üzerinde dört saat dolaştı. Genelkurmay,
orada bir füze bataryası kurmuş, sadece İsrail’den gelecek uçaklara karşı
kurulmuş. Havadan geçen uçak, herhangi ihbar neticesinde yolcu uçağı olmasına
rağmen durduruluyor, indiriliyor ve aranıyor, ondan sonra serbest bırakılıyor
da Suriye uçakları aranıyor da, Ermenistan uçakları aranıyor da sınırlarımızda
askerî tesislerimizin ne olduğu noktasında araştırma yaptığı muhtemel olan
İsrail’in Heron’una dört saat niye kimse dokunamıyor, niye kimse ağzını
açamıyor, niye kimse indiremiyor? Gücümüz mü yok, kudretimiz mi yok? Nerede
“one minute”? Bunları Türk milletine açıklamak zorundayız değerli arkadaşlar.
Şimdi,
ilim Hatay’la ilgili ayrı bir nokta, yani Anadolu’daki çiftçimizin,
Anadolu’daki hayvancımızın, Anadolu’daki ziraatçımızın sıkıntılarıyla beraber
Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin… Akçakale’den yeni geldik
Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Akçakalelileri de buradan saygı ve sevgiyle
selamlıyoruz. Bizi sevgiyle bağırlarına bastılar, onlardan Allah razı olsun.
Türkiye’nin
Konya Karapınar’daki havuç üreticisini, hayvan üreticisini, besicisini dahi
vuran bu Suriye politikası, Hatay’ı ve diğer bu sınır illerini maalesef
misliyle vurmaktadır. Hatay aynı zamanda bir afet görmüştür, sel afeti
görmüştür. Hatay esnafı bitmiştir. Çiftçi ve esnaf kol koladır, iç içedir.
Bunların birisinden birisinin hiç olmazsa güçlü olması gerekmektedir ama bugün,
ikisi de çökmüştür. Defalarca, Hatay’ın afet bölgesi ilan edilmesi, Hatay’daki
çiftçilerimizin kredilerinin ertelenmesi, esnafımızın kredilerinin ertelenmesi
gerektiğini ifade ettik ama her lafın arasında 16’ncı büyük ekonomiyle ifade
edilen, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olduğu ifade edilen koskoca Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Hükûmeti maalesef, buna da çare olamamaktadır.
Suriye
politikamızdan Reyhanlı’nın soğancısı iflas etmiştir. Neden? Çünkü Rusya,
mesele sadece Suriye değildir. Bir dış politika yapıyorsanız ülkenizin
çiftçisini, ülkenizin esnafını, ülkenizin huzurunu, ülkenizin güvenliğini de
düşünmek zorundasınız ve Reyhanlılı soğancının soğanı tarlasında kalmıştır,
soğan tüccarı da iflas etmiştir, soğan çiftçisi de iflas etmiştir. İşte, büyük
bedel budur. Bu bakımdan, Hatay’daki bu sıkıntıyı tekraren ifade etmek
durumundayız. Hükûmetimizden, Tarım Bakanımızdan özellikle ricamız, Hatay
çiftçisinin bu sorununa bir an evvel çare olması ve Hatay’ın afet bölgesi ilan
edilmek suretiyle diğer meselelerinin de çözüme kavuşturulmasını arzu ediyoruz.
Bunun
yanı sıra, besicilerimize verilen krediler var. Bu krediler sıfır faizle
verilmiş ama bu krediler verildikten sonra, biraz evvel arz ettiğim küpe meselesinde,
ülkemize birçok kaçak hayvan küpesiz olarak girmiş, Türkiye Cumhuriyeti devleti
sınırlarında küpelenmiş, millîleşmiş ve piyasayı bozmuştur. Bu, hayvancılık
kredisi alan çiftçimizin, üreticimizin aldığı şartlarla bugün aynı şartların
var olduğunu ifade etmek mümkün değildir, ne maliyet açısından mümkündür ne
hayvan değeri açısından mümkündür. İşte bu şartlarda sıfır faizle devletinden
kredi alan ve iyi niyetle bu işi yapmaya çalışan hayvancımızın durumu çok
kötüdür. Bu kredilere bir an evvel bir çare getirilmesi ve bunların ödenebilir
hâle sokulması acilen alınması gereken tedbirler arasındadır.
Bunun
yanı sıra, getirilen büyükşehir kanunu. Büyükşehir kanunundaki ucubelikler,
büyükşehir kanunundaki birtakım maddelerle çiftçimiz, özellikle hayvancılıkla
uğraşan çiftçimiz çok daha büyük mağduriyetlere uğrayacak, yeni vergiler
gelecek, köy statüsü kalkacak, mahalle olacak ve maliyeti farklı alanlarda
yeniden artacak. Büyükşehir meselesinde de bu tartışmaları izleyen milletimizin
bir de bu açıdan değerlendirilmesinde aynı zamanda fayda görüyoruz.
Narenciye
üreticimizin hâli perişan. Geçen sene 600-650 liraya gelen narenciyeyi bu sene
soran yok. Dörtyol ilçesinin durumu bu. Değerli arkadaşlar, narenciye
üreticisi, beraberinde hayvancılar, süt üreticisi, besici, pamukçu... Bunların
hepsi birbirine bağlıdır, yani bir bölgede birisi zarar ederse bu mutlaka
diğerine de tesir eder, aynı zamanda esnafımız da bundan yüksek oranda
etkilenir. Bugün narenciye tüccar tarafından sorulmamakta ve narenciye çiftçisi
Dörtyol Erzinli vatandaşlarımız ve Türkiye’nin diğer yöresindeki
vatandaşlarımız sıkıntıyla, geleceğinin ne olacağını bilmeden kara kara
düşünmektedir. Bu da Sayın Tarım Bakanımıza duyurulur.
Şimdi,
tabii biz çiftçinin meseleleriyle ilgili bunları, üreticinin meseleleriyle
ilgili bu değerlendirmeleri yaptıktan, her yaptıktan sonra değerli Tarım
Bakanımız çıkıyor ve çiftçiye verdiği desteklerden, pamuk çiftçisine, buğday
çiftçisine ve bunun yanı sıra hayvancımıza verdiği desteklerden bahsediyor ama
hepsi de bu desteklerle demek ki idare edemiyor ve iflas ediyor ve çok kötü
durumlara düşüyor.
Şimdi,
kredilerden bahsediyor Sayın Tarım Bakanımız. Yani 57’nci Hükûmet döneminde
işte, üç aşağı beş yukarı, rakam olarak tam hatırlamıyorum, çiftçimize 500
trilyon kadar kredi verildiğinden, işte, bu dönemde de 12-13 katrilyon
noktasında, 12-13 katrilyona yükselen kredilerden yani Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetinin çiftçiye sağladığı kolaylıklardan bahsediyor ya da bunu
kolaylık sanıyor. Bunun diğer tarafı var yani 57’nci Hükûmet döneminde
çiftçinin borcu 500 trilyon, şimdi 12,5 katrilyon. Yani, bir meslek sahibini,
bir meslek dilimini 10 kat, 20 kat, 30 kat borçlandırarak kalkındırdığınızı
ifade etmek, doğrusu, hakikaten maharet isteyen bir kabiliyettir. Buna başka
bir şey diyemiyorum.
Bunun
yanı sıra da çiftçimize de iki çift lafımız var: Biz, her burada, yüce
milletimizin çiftçi olan kesiminin sorunlarını ifade ettikçe iktidar partisinin
sözcüleri ve iktidar partisinin Sayın Tarım Bakanı buraya çıkıyor, aynı zamanda
deminkine benzer bir şekilde, evet, bizim bunları ifade ettiğimizi ama
çiftçinin de -diğer sosyal dilimlerin olduğu gibi- Adalet ve Kalkınma Partisine
yüzde 50 oy verdiğini, dolayısıyla bize inanmadığını söylüyor. Şimdi, burada
birisi yanılıyor ya da yanlış konuşuyor. Milletimizden, çiftçimizden ricamız,
bize boşuna nefes tükettirmeyin, hâlinizden memnunsanız yolunuza devam edin.
Birisi yalan söylüyor ama kim? Onu da milletimizin ve yüce Meclisin takdirine
bırakıyorum.
Hepinizi
saygı ve sevgilerimle selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Çirkin.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Öğüt.
CHP GRUBU
ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizi ekran
başında izleyen değerli izleyiciler; çiftçi ve köylülerimizi sıkıntıya sokarak
görevini yerine getiremeyen Gıda ve Tarım Bakanı hakkında vermiş olduğum
gensoru üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, bir zamanlar tarım ve hayvancılıkta dünya ülkelerine ihraç yapan
Türkiye, bugün ne yazık ki tarım ve hayvancılık ürünlerini, her şeyi yurt
dışından getiriyoruz. AKP döneminde, yaklaşık tarım ve hayvancılık ürünlerine
milyarlarca dolar, 100 milyar dolara yakın bir para, ödeme yapıldı.
Şimdi
size bir belge göstereceğim, 16 Temmuz 1937, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet
Paşa’nın ve bakanların imzaladığı bir belge. Bu belgede Doğu ve Cenup
Vilayetleri Mıntıkası Canlı Hayvan İhracatçılar Birliği Türkiye Anonim
Şirketinin kurulmasıyla ilgili Kars’a bir ihracatçılar birliği kuruluyor. O
dönem -hatırlayacaklardır benim yaşımda ve benden yukarı olanlar- Rusya’ya,
İran’a biz hayvan ihraç ediyorduk ve Türkiye’de fevkalade bir hayvan bolluğu
vardı, tarım çok genişti, ancak son on yılda AKP döneminde öyle bir konuma
geldi ki Türkiye, bir yandan kaçak hayvan geldi, bir yandan kaçak et geldi, bir
yandan mezbahalarda eşek kesildi, hayvan kesildi, bir yandan da domuz kesildi,
domuz tüketildi. Şimdi ben bunu belgelerle konuşacağım, hiç kimse domuzluk
yapmasın.
Şimdi,
arkadaşlar, Yurt gazetesinin 14 Ağustos 2012 tarihli sayısına göre Mersin’de
Toprak Mahsulleri Ofisinde 700 bin ton tohum GDO’lu buğday çıktı. Tarım
Bakanlığı ve oradaki yetkililer bunu tespit ettiler ama buğday nereye gitti,
kimsenin haberi yok. Yani bir o değil, mısırda da diğer ürünlerde de GDO çıktı.
Kanser
içeren süt tozu; değerli arkadaşlar, 2010’da 2.500 ton süt tozunun ithalatına
izin verilmiş, 2 bin ton da tereyağına izin verilmiş. Bu süt tozundan, Çin’de 3
bin civarında çocuk melamin hastalığından hastalanmış ve 6 çocuk ölmüş, yani
süt tozundaki melamin… Melamin nedir? 1930’lu yıllarda bir Alman bilim
adamının… Kimyasal bir toz, yani zamklıyan, yapıştıran bir şey ama onun
içerisinde kanserojen olan bir madde. Bu madde süt tozunda var, süt tozunu
Türkiye Tarım Bakanlığı, ithalatını serbest ediyor ve insanlarını zehirliyor.
Bu süt tozu çikolata dâhil, dondurma dâhil, bisküvi dâhil her şeyde
kullanılıyor.
Kardeşim,
sen onu yapacağına kendi yerli köylümüze, çiftçimize teşvik ver, inek alsın,
ineğinin sütünü sağsın, versin, insanlar daha sağlıklı beslensin. Niye bunu
yapmıyoruz da dışarıdan milyon dolarlar ödeyerek süt tozu ithal ediyoruz? İthal
hayvan ve yerli teşvik…
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılında ithalat başlamadan önce Tarım Bakanlığı dedi ki: “İki
yıl ödemesiz, beş yıl vadeli kredi veriyorum, gelin kardeşim, isteyen alsın.”
Şimdi, benim bir arkadaşım, Latif Şahsular, Ardahan’da da aldı, montofon inek
aldı. “6 bin liraya aldım, teşvik aldım, kredi aldım, ipotek gösterdim, 6 bin
liraya hayvanı aldım ve ithalatı serbest bıraktı arkasından Tarım Bakanı, ki
bize devamlı televizyonlarda diyor ki: ‘İthalat yapmayacağız, hiç merak
etmeyin.’ İthalat serbest olunca 6 milyonluk mal 3 milyona indi. Şu anda 3
milyona devlet alsın, ben veririm.” diyor. Bakın, isim söylüyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, insanları iflas ettirmenin bir anlamı var mı? Ürdünlü
Hijazi firması… Şimdi, Sayın Bakan, şurada lütfen bir açıklama yapın. Bizim
sizinle kinimiz, düşmanlığımız yok, iyi de bir insansınız insan olarak ama siz
bu işi yapamıyorsunuz kardeşim. Ürdünlü Hijazi firması, yaklaşık -ithal edilen-
yüzde 80 civarında ihaleleri bunlar aldı.
Dün değil
evvelsi gün, pazar günü kalktım Tekirdağ’a gittim. Bu angus çiftliği
arkadaşlar, angus çiftliği, görüyorsunuz angus çiftliğinin okunu gösteriyor.
Angus çiftliğine gittim; çiftliğin küçükbaş hayvanları bu... 75 bin tane
küçükbaş hayvan var. Efendim, 100 ile 150 bin baş civarında büyükbaş hayvan
var. Bakın, bu çiftlik, çiftliğin resmi, ben kendim duruyorum orada, pazar günü
çekindim. Bu, angusların yediği yemler, bir kısmı da çürümüş. Bu da bizim
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’yle beraber Şahbazlı köyünde oturup muhtarla
ve insanlarla sohbet ettiğimiz resim.
Değerli
arkadaşlar, burada şunu demek istiyorum: Oraya gitmenizi istiyorum, rica
ediyorum Sayın Bakanım, Çevre Komisyonumuz var, gönderin. Bizim CHP’li
arkadaşlarımız gidecek perşembe günü ama AKP’liler de gitsin. İnanın, yemin
ediyorum Sayın Bakanım, burnunuzu tutamazsınız, öyle bir pis koku var ki, öyle
bir pis koku var ki. Hayret ettim. Ama o pis koku sadece o çiftlikte değil,
Çorlu’ya gidiyor, bütün köylerde var. Ne yapmışlar biliyor musunuz? Ta Belediye
Başkanı, Kent Konseyi Başkanı ve bütün köylüler “Bu çiftlik buradan kalksın.”
diye imza kampanyası başlatmışlar Başkanım ama kimse duymamış, kimse gelmiyor,
gitmiyor. Şimdi, o kokudan dolayı bir sinek var, inanın sinekler insanları
yiyor, bakın sinekler insanları yiyor, gidin orada görün. Ben pazar günü geldim.
Faik Öztrak Bey anlattı, Candan Yüceer Hanımefendi anlattı, bizim
milletvekillerimiz. Yazın Tekirdağ’a yaklaşan bir hayvan gemisi boşaltılırken
Tekirdağ’ı bir koku almış, felaket bir koku. Vali demiş ki: “Ben istemiyorum,
bu gemiyi geri gönderin.” Vali diyor bunu. Belediye Başkanı, halk böyle… Yani o
bölgede korkunç bir pis koku var, bu hayvanın cinsinden midir nedir arkadaşlar.
Bu kokan hayvanı bize yediriyorsunuz Sayın Bakanım. Daha şimdi geleceğim, ölü
hayvanları da bize yediriyorsunuz.
Şimdi
değerli arkadaşlar, mavi hastalık, mavi dil hastalığı. Mavi dil hastalığı
Sakarya’ya gelen hayvanlarda çıktı, 20 tane hayvanda. Ben gittim, Pendik
laboratuvarından testlerini aldım, “Evet, burada virüs çıktı, mavi dil
hastalığı var.” dediler. “Bu mavi dil hastalığı nedir, ben bilmiyorum.” dedim,
dediler ki: “Mavi dil hastalığı çok ölümcül bir hastalıktır, sinek yoluyla
bulaşır. Sinek gelir hayvanı ısırır, gider insana konduğu zaman insana geçer ve
ölür.” Ve bunu bir türlü aydınlığa çıkartamadılar. Dediler ki: “Efendim, Pendik
laboratuvarı yanlış yapmış, İngiltere’ye göndereceğiz, testler oradan gelecek.”
Yahu nasıl oluyor yani teknoloji o kadar zayıf mı bizde? Samimi söylüyorum, bu
belgelerle var.
Değerli
arkadaşlar, ithal hayvanlardan sakatat… Sayın Bakan, 13 Aralık 2010 tarihinde,
Tarım Bakanlığı Koruma Genel Müdürlüğü vasıtasıyla seksen bir il valisine bir
yazı gönderiyor, diyor ki: “İthal gelen hayvanların -büyükbaş ve küçükbaş
hayvanların- sakatatını sakın yemeyin ve yedirtmeyin, derhâl varsa da imha
edin.” Bunlar resmî yazı, bak tarihini söylüyorum: 13 Aralık 2010. Niye
kardeşim? “İthal hayvanların sakatatını -ciğeri, böbreği, bağırsağı, kelle,
paça, bilmem nesi, ne varsa- yemeyin, yerseniz deli dana hastalığına
yakalanırsınız ve bunu imha edin.” diyor. Malatya’da bir araştırma yapıyorlar,
insanlar farkına varmadan marketlerde falan yapılıp satılıyor, gidiyor.
Şimdi
arkadaşlar, eğer bir hayvanın iç organları hastalıklıysa, deli dana içeriyorsa,
e, eti ne olur? Eti de aynı olmaz mı arkadaşlar?
Bakın,
1986’da İngiltere’de deli dana hastalığı çıktı. On dört yıl sonra, 2000
tarihinde, on dört yaşında bir çocuk deli dana hastalığından öldü. Şimdi, sıkı
durun ve kendinizi kontrol edin, deli dana hastalığı ne zaman belli olurmuş
biliyor musunuz? Kuluçka dönemi iki yılla on yıl arasındaymış. Bize ithal mal
ne zaman geldi? 2010’da, iki yıl olmuş değil mi? Bu sekiz yıl içerisinde eğer
hastalanırsa buradaki insanlar, Sayın Bakanım, bunun vebali ve günahı sizin
boynunuzadır. Yani bu kuluçka döneminde, eğer, hakikaten -yani Allah göstermesin- bu şey bulaşırsa -ki
daha şimdi bulaşmadı, daha yeni- iki yılla on yıl arasında… Bunu bilim adamları
söylüyor, bütün İnternet’lere girin görün.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de ilk defa ölü hayvan eti satan Bakan unvanını aldı.
Nasıl, bakın: Trakya’da Tarım Bakanlığına bağlı Et ve Balık Kurumunda,
Cumhuriyet Savcılığınca yürütülen soruşturmada 15 kişi içeriye alındı, şu anda
mahkemesi devam ediyor -yani bugün Turgut Dibek arkadaşım, Kırklareli
Milletvekili de söyledi, bana iddianameyi getirdi, Tekirdağ Milletvekilleri de
söyledi, diğer milletvekilleri de- şu anda yargılanıyorlar. Neden dolayı
biliyor musunuz arkadaşlar? Ölü hayvan eti satmaktan dolayı. Yani bakın değerli
arkadaşlar, öyle bir konuma geldi ki Türkiye, inanın size söylüyorum bakın,
okuyacağım buradan: “Kuruma ait sağlıklı, kilolu hayvanlar, piyasadan
toplatılan hastalıklı, zayıf hayvanlarla değiştirildi.” Bu savcının iddiası,
iddianame var burada. “Sakatatlar bozuk olmamasına rağmen sahte veteriner
raporu ile imha edilmiş gösterildi, ancak, söz konusu etler satıldı. Bozulmuş
ve kokmuş etler Et ve Balık Kurumuna ait sağlıklı etlerle değiştirildi; bozuk
etler Kuruma teslim edildi. Piyasadan temin edilen verem ve şap hastalığına
tutulmuş hayvanların etlerinin bir kısmı piyasaya sürüldü, bir kısmı sucuk ve
kokoreç yapılarak piyasaya sürüldü. Et ve Balık Kurumunun birçok ihalesini
kazanan Ürdünlü Hijazi firmasının Türkiye’deki yetkilisi F.Y ve Z.Y kardeşler
Et ve Balık Kurumuna eksik hayvan teslim ettiler.” Bütün bunların Tarım Bakanlığına
bağlı Et ve Balık Kurumunun yetkileri
tarafından da bilgisi var, yani hayvanları da eksik teslim ettiler.
Ölü
hayvan etleri: Değerli arkadaşlar, iddianamede birtakım çarpıcı olaylar
anlatıldı. Buna göre -T.İ, sahibi olduğu Büyükkarıştıran Mezbahanesinde şoför
olarak çalışan A.B ile- 113 hayvanın nakliyatı sırasında 3 hayvan kamyondan
atlayarak öldü. Aynı anda, arabadan atlayarak kaçan 1 hayvan ise silah ile
öldürüldü. Ölü hayvan kamyona konularak mezbahaya götürüldü. T.İ’nin talimatı
üzerine ölü hayvanlar kesilerek Et ve Balık Kurumuna verildi. Bu, savcılıkla
tespit edilmiş, telefon dinlemelerinden dolayı, onu da söylüyorum arkadaşlar.
“Eksik
et” değerli arkadaşlar, Sakarya Et Kombinasında etler, 2011 için 232 kilogram
olarak kayıtlara geçti. Aynı hayvanların Büyükkarıştıran Mezbahanesinde
kesimiyle elde edilen miktar, 2011 için 173 kilogram, 2012 için 157 kilogram
kayıtlara geçti. Bir başka deyişle, mezbahanede kesilen her hayvan başına
ortalama 75 kilogram et çalındı arkadaşlar.
Hayvanlar
buharlaşmış; hayvan yok.
Soruşturma
devam ettiği sürede Et Balık Kurumu çiftliklerinde yapılan sayımlarda yüzlerce
hayvanın eksik olduğu tespit edildi. Eksik 178 hayvan için “öldü” yanıtı
verilirken, söz konusu ölümlerle ilgili hiçbir belge sunulmadı. Bu hayvanların
bugünkü piyasa değeri 540 bin TL değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlar, burada muhalefet yapıyoruz. Birbirimizi suçlamanın bir anlamı yok;
belgelerle konuşacağız, belgelerle konuşmamız lazım. Sayın Bakan, isterdim ki
hakikaten ithal hayvan gelmeseydi, ithal kurbanlık gelmeseydi, ithal saman
gelmeseydi, köylü, çiftçi batmasaydı ve bugün de Sayın Bakan Başbakan olsaydı
hiç umurumuzda değildi.
Şimdi
değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa saman geldi.
Sap, saman, ot ithal eden Türkiye. Siz ne cevap vereceksiniz ya? Sap, saman, ot
ithal edilen Türkiye. Bu sap, saman, ot ithal ediliyor ya, oradan geliyor ya
Sayın Başkanım, o yemlerde hastalık olup olmadığını nereden biliyorsun? O
yemlerden bizim hayvanlarımıza geçmeyeceğini nereden biliyorsunuz? Ya şimdi,
bir de bu var. Peki, onu yapacağına kardeşim, sen git bizim kendi üreticimize
teşvik ver, prim ver. Bunlar eksinler, biçsinler, hayvanlarını beslesinler.
Bakın,
benim Ardahan’da Kuşuçmaz köyünden bir arkadaşımız Cemal Saltaş -ismimi söyle
dediği için söylüyorum ve zaten önergeye de yazmıştım- 20 bin TL kredi almış ve
13 tane büyükbaş hayvan satın almış arkadaşlar. Bu hayvanların 7’sini satarak 4
ton saman alabilmiş ancak. Bakın, 7’sini satmış 4 ton saman almış. Geri kalan
6’sını da 5 bin TL’ye satamıyor. Geri kalan 6’sını da satamıyor 5 bin TL’ye.
Yani 20 bin TL faizle bir para almış; 25 bin lira olmuş ve 10 bin lira öyle
çıktığın zaman 15 bin lira daha devlete borcu var. Bakın, bugün Tarım Bakanın
emriyle -arkadaşlar çok iyi dinleyin bunu- bu arkadaşın evine Ardahan İl
Tarımdan adamlar gidiyor, diyor ki: “Senin ismin İl Tarıma burada yazılmış, sen
hayvandan dolayı kredi aldın mı? Sen demişsin ki: “1 inek 1 ton saman.” Doğru
mudur? Sen ne kadar kredi aldın?” Diyor ki: “Ben de kardeşim aynen anlattım,
benimle beraber geldiler, meydana gittik ‘Samanın kilosu kaç para?’ diye,
sorduk. Diyarbakır’dan, Urfa’dan gelen samanı, mercimek saplı samanı. 1.100
lira diyor, adamlar kendileri söylediler tonu. Onlarla beraber meydana gittik,
beni ihzarlı götürüyorlar. ‘Ya kardeşim, Tarım Bakanı emir vermiş, biz seninle
beraber hem hayvan pazarına gideceğiz hem saman pazarına gideceğiz, bakalım
senin dediklerin doğru mu?’ Ben 1 inek 1 ton saman demiştim fakat bu arada
saman artmış 1.100 lira olmuş. Hayvan pazarına gittik, ben ineklere bin lira
demiştim, sordular ‘Amca, bu ineği kaça satarsın?’ dedi ki ‘700 liraya.’ ‘Ya
700 liraya nasıl satarsın, şimdi hemen versek parayı verir misin?’ ‘Evladım,
ben bunu satmak için buraya getirdim ver 700 lira hemen vereyim.’” Hele bırak
onu, Rize’den gelip 400 liraya, 500 liraya inek aldıkları oldu arkadaşlar.
Çünkü kış geliyor ağır koşullar hayvanını besleyemeyecek adam, yok pahasına
satıyor.
Değerli
Bakanım, bunu, İl Tarımla, İl Sağlıktan adam götürüp, adamın evini denetleyip,
adamı böyle bir İl Sağlığıyla, jandarmayla hayvan pazarını veya saman pazarını
dolaştırmayı siz yakıştırabiliyor musunuz kendinize? Lütfen buna bir açıklama
yapın. Bu ne kadar ayıp ya! Böyle bir iş olabilir mi arkadaşlar? Yani biz neyin
peşindeyiz? Siz deyin ki kardeşim: “Ben samanı ucuz getiriyorum, senin hayvanın
para edecek, sen kazanacaksın.” Ya millet kalmadı, köyden göçtü. Köyde oturan
genç çocuklara, delikanlılara kızlar gitmiyor, evlenmiyor. Niye? “Çünkü senin
paran yok pulun yok, ben köyde sana niye geleceğim, şehre git geleyim.” diyor.
Yani köydeki çocuklar da evlenemiyor sizin yüzünüzden on yıldır perişan ettiniz
çiftçimizi.
Sayın
Bakanım, lütfen gelin, burada açıklama yapın. Siz dediniz ki TRT Haber
programında: “İthalatı durdurduk.” Ya, Allah aşkına kimi kandırıyorsunuz ya?
Ayıptır ya! Çok ayıp ya! Bakın, söylüyorum tarihini arkadaşlar: 10 ile 15 Ekim
yani bir hafta önce Türkiye’ye 6 bine yakın Mersin Limanı’ndan hayvan girdi
arkadaşlar. Lütfen, buna cevap verin.
Telefonla
konuşma, bana cevap ver, gel buraya.
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – İşi var, işi var.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ürdünlü firmanın mı? Ürdünlününki mi?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Hayır, Ürdünlü değil bu firmalar. Firmaların ismini söylemek
istemiyorum ama “M Et”, “N Et” bilmem ne. Ben bugün belgeleri aldım, mesela
biri 4.635 hayvan ihraç etmiş -o civar- birisi 8 bin. Bu hayvanlardan da bir
kısmı ölmüş. Adama dedim ki: “Bu ölü hayvanları ne yapıyorsunuz?” Dedi ki:
“Kaptan denize atıyor.” Çevreciler, kaptan denize atıyor kardeşim ya! Böyle bir
zulüm olabilir mi arkadaşlar ya! Ya, burada, şimdi, bu Şahpaz köyünde inanın
bana aynen köylüler şunu söyledi: “Ölen hayvanları gece gelip veriyorlar,
götürüyorlar, kasaplarda satıyorlar.” Ya değerli arkadaşlar, biz nerede
yaşıyoruz, hangi ülkede yaşıyoruz, hukuk devleti miyiz, nedir bu, nasıl böyle
bir zulüm olabilir arkadaşlar? Yani ben inanın, bu araştırmaları, ben gittim
bir aydır araştırma yapıyorum. Yani bir gensoru veriyorsak bunun arkasında
durmamız lazım, gerçekleri söylememiz lazım, sadece Bakanı karalamanın bir
anlamı yok.
Şimdi,
hayvan pazarlarına hayvan geldi, hayvanlar… Ya, şu anda belediyeler bizim
köylülerimizi soyuyor, hayvan üreticilerini; 5 bin lira, 7 bin lira, 8 bin lira
bir çadıra para alıyorlar değerli arkadaşlar ya. Yahu, bir belediye para almasa
ölür mü?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ya, kırk
defa söyledik arkadaş, şu belediyelere bir söyleyin, çoğu da AKP’lidir, ya bu
Anadolu’dan garip gelmiş, hayvanını satacak, çadır veriyorsun, “5 bin lira
para, nakit yatır.” diyor. Adam diyor: “Param yok, hayvanımı satınca
getireyim.”, “Yok olmaz, şimdi getir, yoksa vermiyorum.” diyor.
Bir de
“Sağlık raporu olan hayvanları köprüden öteki tarafa geçirmem.” diyorsun.
Yürütmeyi durdurma kararı almamıza rağmen sizin talimatınızla, Göleli
arkadaşlarımızın 21 tane hayvanını, Büyükçekmece’de, adamları ağlata ağlata
kestiler ya! Diyor ki: “Ben, tamam, yanlışlıkla getirdim. Sağlık raporum var.
Verin hayvanlarımı geri götüreyim.”, “Olmaz. Bulduk, keseceğiz.” diyor. Tarım
Bakanının emriyle adamın hayvanlarını kestiler. Adam ağladı, “Ya, ben dağa mı
çıkacağım? Ben borçluyum. Şimdi borcumdan dolayı memleketime gidemeyeceğim.”
dedi arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; benim sürem bitiyor. Bu önergeme kabul oyu
vermenizi istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Yunus Kılıç.
Buyurunuz
Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars) – Teşekkürler.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bütün dünyada tarım politikalarının esası insanına yetecek
kadar gıdayı sürdürülebilir bir şekilde, hijyenik ortamlarda ve kaliteli olarak
insanına sunmak. Temel hedef bu.
Peki, bu
politikayı belirleyecek ve sürdürecek olan kim? Hükûmetler adına -feodal
toplumların dışında, biz medeni bir dünyadan bahsedeceksek- tarım bakanı, gıda
tarım hayvancılık bakanı -ülkelere göre isimleri değişik olabilir ama genel
çerçeve bu- ve şu anda Sayın Mehmet Mehdi Eker Bey ve Tarım Bakanlığı
bürokratları. Şimdi, buraya kadar olan kısımda hiçbir yanlış yok, her şey yerli
yerinde.
Bir de,
sayın Meclis açısından baktığınız zaman, 20 milletvekilini bulan her grup, bu
faaliyeti yürüten, bu politikaları belirleyen Sayın Bakanı ve Bakanlığı yeri
geldiği zaman hesaba çekme, hatta gerektiği zaman alaşağı edebilme gibi bir
demokratik hakka da sahip. Bu da çok normal. Şimdi diyelim ki Sayın Ensar Öğüt
ve arkadaşları bu haklarını kullanmak istiyorlar. Fakat şöyle bakmak lazım: Bu
haklarını haklı bir şekilde mi kullanmak istiyorlar, yoksa haksız bir şekilde
mi kullanmak istiyorlar?
Verdikleri
gerekçeye baktığımız zaman saygıdeğer milletvekilleri, gerekçeyi ciddi bir
şekilde okuduğunuz zaman -bir defa, fazlaya gerek yok; belli ki verenler bir
defa bile okumamışlar- gerekçede zaten işin ciddiyetsizliği ortaya çıkıyor.
Şöyle ki: Türkiye’deki tarım politikalarına talip olan ana muhalefet partisinin
bir milletvekili ve yanındaki 29 arkadaşı, Türkiye’deki yıllık et tüketiminin 6
bin ton olduğunu iddia ediyorlar. Sayın milletvekilleri, bu, Türkiye'nin iki
günlük et tüketimine eşit bir miktardır. Bakın, bu ana muhalefet partimizin,
müzmin ana muhalefet partimizin, aşağı yukarı elli yıl ülkeyi yönetmiş olan ana
muhalefet partimizin daha bunlardan haberi yok.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Gel de ben sana anlatayım onların neler olduğunu. Düzgün
konuş!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Ve ne yazık ki ana muhalefet partisi Türkiye’de tüketilen
etin yüzde 50’sinin domuz etinden kaynaklandığını iddia edebilecek kadar
ülkedeki tarım ve hayvancılıktan uzak ve haberi yok.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Bir yılda kaç kilo et yiyor bir Türk insanı, bir yılda kaç
kilo et yiyor? Önce bunun hesabını ver de ondan sonra konuş.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, mazot fiyatlarına göre buğday
fiyatlarını karşılaştırmışlar. Yahu, bu kadar küçük bir hesabı yaparken bile…
Yani Sayın Hamzaçebi -burada yok- defterdar. Yahu, Sayın Ensar Bey ve
arkadaşları, Hamzaçebi’ye bir götürseydiniz ya şu bölme işlemini size yapar
verirdi elinize. Bu, bu kadar zor değil ya. Bazı şeyleri verirken, bir kere
öncelikle kendiniz onun ciddiyetine inanmalısınız.
Şimdi, bu
gensorunun altında 30 tane milletvekilinin imzası var fakat şu anda o
milletvekillerinin bile yarısı burada yok. Yani kendilerinin bile niye
verdiklerinden ve ne sonuç beklediklerinden bir haberleri yok veyahut da bir
beklenti içerisinde de değiller.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Saydın mı? Saydın mı? Gel de bak, burada var mı, yok mu!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, mavi dille alakalı bir
başlık var orada bakın. Mavi dil hastalığı, doğru, sineklerle bulaşır,
koyunlara özgü bir hastalıktır, kuzularda ciddi bir şekilde ölüme sebep olur,
hayatta da insanlara bulaşmaz. Şimdi, bazı şeyleri… Grubunuzda da veteriner
hekimler var, bilim insanları var. Bunları bir akıl süzgecinden geçirdikten
sonra getirsenize. Bu Meclis ciddi bir kurum yani bunlar kayıtlara geçiyor,
bunları elli yıl sonra insanlarımız okuyacak. Bu, bu kadar zor bir şey değil.
Yahu, Allah aşkına bir daha hazırladığınız zaman ben size bu konuda yardımcı
olayım, getirin bir ben okuyayım, siz verin, bizi sorgulayın. Bu, bu kadar zor
değil. Yani bunu yaparken belli şeylere dikkat etmekte fayda var.
Mavi dil
hastalığı, bizim Avusturya’dan getirilen hayvanlarımızda çıkmamıştır. Bakın,
net olarak söylüyorum. Bu hayvanların birkaç tanesi ölünce tetkikler yapılmış,
Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsü bu hastalıktan şüphe etmiştir. Pozitif
dememiştir bakın, şüphe etmiştir, farklıdır, sağlıkla alakalı olanlar bunu
bilirler. Daha sonra, Etlik Veteriner Araştırma Enstitüsüne bir üst kurum
olarak getirilmiştir. Burada negatif olarak değerlendirilmiştir, hastalık
açısından. Yetinmemiştir Tarım Bakanlığı, akredite olmuş dünyada İngiltere’deki
Pirbright Laboratuvarına göndermiştir ve orası da negatif olarak teyit
etmiştir.
Arkadaşlar,
el insaf! Bütün bu kadar veri eldeyken siz nasıl çıkar dersiniz ki:
“Avusturya’dan gelen hayvanlarla mavi dil ülkemize geldi.” Peki, sizin tarihten
de mi haberiniz yok? Mavi dil bu ülkede zaten yaygın olan, 1944’ten beri bilinen,
hayvanlarımızda -koyunlarımızda özellikle- yer yer zoonotik hastalıklar
oluşmasına sebep olan, toplu ölümlere sebep olan bir hastalık ve bunun
inkübasyon süresi yani hastalığın bulaştıktan sonra hayvanlarda hastalığın
görülmesi ve ölümlerin başlaması için yedi günlük bir süre yeterli. Yani siz
hayvanları sapasağlam bile getirseniz yurt dışından, içeriye girdikten sonra
enfeksiyon bulaştığı zaman yedi gün içerisinde ölebilirler. Bu, tamamen viral
bir hastalık. Şimdi, bunu bilmeden çıkıp “Ülkemize hastalıkları ithalatla
birlikte getirdiniz.” demenin ne mantığı var.
Şimdi,
tabii bunları söylerken sayın milletvekilleri, ben aslında tarım ve hayvancılık
yapan bir aileden yetişme birisi olarak, üstüne üstlük bir de mesleğimiz bu,
veteriner hekimim; üstüne bir de akademisyenim, Tarım Komisyonundayım derken
tamamen hayatımız bunun içerisinde. Ailemizin hâlâ büyük bir bölümü tarım ve
hayvancılığın içerisinde yani hakikaten bu gensorunun gerekçesinde anlatılanlar
doğru olsa burada Tarım Bakanımıza belki ilk önce benim bağırmam lazım çünkü en
fazla etkilenen grup içerisindeyim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nerede! Nerede!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Peki, böyle midir? Evet, Tarım Bakanı ve ekibi tarım
politikalarıyla alakalı neler yapmışlardır arkadaşlar? Bir kere, geldikleri zamanki
durumu bir tespit etmemiz lazım. Bakın, onu tespit etmezsek üzerine ne
koyduğunu ifade etmemiz de zor olur.
Bu ülkede
tarımın yapısal problemleri yıllardır vardı, azalarak devam ediyor. Neydi
bunlar? İşletme büyüklüklerimiz çok küçük arkadaşlar. Almanya ve Amerika’da bir
işletmede ortalama hayvan sayısı 44 civarlarındayken Türkiye’de bu sayı 5-6
civarlarında.
Arazilerimiz
çok küçük, bir işletmeye düşen arazi büyüklüğü 5-6 hektar, oysa Avrupa’da bu
ortalama 17-18 hektar yani 160-170 dönüm civarında. Ve çok parçalı, bir
işletmenin arazisi 7-10 parçalı yani 2 dönüm bir yerde, 3 dönüm bir yerde.
Arkadaşlar,
bunun sebebi, müsebbibi şu andaki Tarım Bakanı veyahut da AK PARTİ hükûmetleri
değil, bu ülkenin bir gerçeğiydi, yüzyıllar içerisinde, hele ki son yetmiş
yılında sizin içerisinde bulunduğunuz yönetimlerle bu hâle gelmiş bir süreç
içerisindeydi.
Sulanabilir
arazilerimizin -8,5 milyon hektardır sulanabilir arazilerimiz ekonomik olarak-
bunun sadece, Türkiye, AK PARTİ Hükûmet oluncaya kadar 3 milyon hektarını
sulayabilir durumdaydı. Bakın, şu anda ciddi bir yem ham maddesi eksiğimiz
olmasına rağmen, tarımdaki en önemli girdi yem olmasına rağmen, bunu yeterince
üretemezken, ülkemizde bulunan sulanabilir arazilerimizin bile bu ülke AK PARTİ
Hükûmet oluncaya kadar sadece üçte 1’ini, arkadaşlar, sulayabilir durumdaydı.
Dolayısıyla girdi maliyetlerinin çok yüksek olduğu bir ortamda AK PARTİ Hükûmet
oldu ve müdahale kurumlarını -saygıdeğer milletvekilleri, hepiniz biliyorsunuz-
bir bir satarak elimizden çıkarmıştınız. Yani üreticinin fiyatının
belirlenmesinde müdahale şansı -hükûmetlerin- artık kalmamıştı. Şükür, bunları
bizimle beraber, tekrar, yavaş yavaş geriye almaya başladık.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Hangisini, hangisini? Bir tane örnek versene.
YUNUS KILIÇ
(Devamla) - Şimdi, tabii, bu sıkıntıları gidermek üzere oluşturulan tarım
politikalarımızda öncelikli olarak neler yapılmış, bir bunlara bakalım, eğer
sonunda siz de benimle aynı kanaatte olursanız hep beraber takdir edelim,
taltif edelim ve alkışlayalım ama değilseniz, ben de sizinle beraber oy
kullanayım. Kabul mü? Evet…
Şimdi,
dedik ki sayın milletvekilleri, tarımın en önemli sıkıntısı yem bitkisi
üretimidir. Bakın, bir hocamızın sözünü burada daha önce de ifade etmiştim. Der
ki hocamız: “Tarımda ot meselesi halledilmeden et meselesi halledilmez.” Çok
doğrudur, kitap gibi bir sözdür.
Şimdi,
Türkiye'nin bunu yapabilecek potansiyeli
var mıdır? Evet, vardır. Bunu fark eden, bunu bilen Tarım Bakanı ve ekibi,
Türkiye’de en öncelikli olarak arazi toplulaştırması işini ele almıştır. Bu, en
önemli dönüşüm noktasıdır çünkü bir köyde 2 dönüm bir yerde, 3 dönüm bir yerde,
5 dönüm bir yerde bir arazi olduğu zaman…
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Köy Hizmetlerini kapatarak nasıl yapmışlar Yunus Bey
toplulaştırmayı?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) - …hem bunun sürdürülebilir bir tarımsal üretime dönüşmesi çok
zor hem de maliyet oldukça yüksek noktalara ulaşıyor. Dolayısıyla, vatandaş
bundan vazgeçiyor, bu tarım uğraşını terk ediyor. Eğer araziyi toplu bir
şekilde, 50 dönüm, 100 dönüm, her neyse, bir araya getirebilirsek hem
maliyetler azalacak hem üretimdeki kayıplar azalacak hem de vatandaş tarıma
dönecek, arazisini ekecek, biçecek.
Bu, 1961
yılından 2002 yılına kadar toplam 450 bin hektar kadardı sayın milletvekilleri.
AK PARTİ’yle birlikte on yılda -sadece on yılda- 3 milyon hektar arazi
toplulaştırması bitti.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Bu, ihalesi yapılan mı, tamamlanan mı? Bilmediğin şeyleri
konuşma.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Yem bitkisi… Bakın,
yem bitkisi ekim alanı 1,2 milyon hektardı, AK PARTİ’yle beraber 2,2 milyon
hektara ulaştı; yem bitkisi üretimi de 4,5 milyon tondan 9 milyon tona çıktı.
Peki,
şimdi diyeceksiniz ki: “Madem bu kadar yem bitkisini artırdınız, hâlâ niye ot,
saman ithal ediyorsunuz?” Söyleyeyim: Arkadaşlar, AK PARTİ iktidar olduğu zaman
toplam hayvan varlığımız içerisinde kültür ırkı varlığımızın oranı sadece yüzde
10’du ve AK PARTİ’ye gelinceye kadar, 1980’lerden taa 2002’ye gelinceye kadar
hayvan sayımız 12,5 milyondan 9 milyona kadar düşmüş idi. Dolayısıyla, o
dönemde yem bitkilerimiz yeterli idi. Fakat AK PARTİ ile beraber bugün kültür
ırkı hayvan varlığımız toplam hayvan varlığımız içerisinde yüzde 40’lara
ulaşmıştır.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Onlar daha mı çok yiyorlar?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Evet, onlar çok daha fazla yiyorlar.
OKTAY
VURAL (Mersin) – Obezler mi?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Ve 2,5 katı kadar, nasıl ki AK PARTİ iktidara geldiği günden
bugüne kadar tarımsal üretimden siz de fazla tükettiğiniz gibi.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Şimdi söyleyeceğim.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – AK PARTİ bu dönüşümü gerçekleştirdi ve aşağı yukarı karkas
ağırlığını, ortalama bir hayvandan elde edilen et miktarını 170 kilodan 240
kiloya kadar çıkardı. Bazı tarımsal verileri hatırlattığımız zaman özellikle
ana muhalefet partisi milletvekilleri buna son derece kızıyorlar ama
arkadaşlar, insan unutmaya mahkûm bir varlık, bunları hatırlatmamızda fayda
var. Bakın, tarımsal hasılamız 23 milyar dolardı hükûmet oluncaya kadar AK
PARTİ, 63 milyar dolara çıktı, ya 3 katı. Yani insan bu rakamları kıyaslarken
bari hiç olmazsa bazı şeyleri takdir eder, eksik olanları da tenkit eder
veyahut da yol gösterir. Muhalefetin yapması gereken bu.
Efendim,
desteklerden bahsetti sayın konuşmacılar, destekler, bakın, AK PARTİ 63
milyarlık tarımsal hasılayı elde ederken saygıdeğer milletvekilleri, yılda
bunun aşağı yukarı 10 milyar Türk lirasını tekrar dönüp kendi işçisine,
köylüsüne destek olarak veriyor yani neredeyse altıda 1’ini, on üçte 1’ini
dolara çevirdiğiniz zaman öbür tarafta yani yüzde 7’sini tekrar çiftçisine
destek olarak veriyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu oranda bir destek miktarı
yok. Yani bazen iddia edersiniz ya “Efendim, millî gelirin yüzde 1’ini…” Hayır,
yüzde 1’i değil, daha fazlası Türk işçisine ve köylüsüne tarımsal destek olarak
verilmekte.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Mazot fiyatından haberin var mı?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Bakın, 1990’dan 2002 yılına kadar tarımsal kooperatiflere
verilen destek miktarı -arkadaşlar dikkat edin- sadece 100 milyon dolar.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Çiftçiler arıyorlar telefonla, “Böyle bir ızdırap görmedik!”
diyorlar.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) - Bakın, sadece on yılda 100 milyon dolar ama AK PARTİ’yle
birlikte bu rakam 2 milyar dolara çıkıyor arkadaşlar yani 2 bin katına çıkıyor
yani 20 katına çıkıyor.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – 2 bin mi, 20 mi? Hangisi?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Yani daha nasıl ifade edilir, bunları anlıyorsunuzdur diye
umut ediyorum. 50 başlık üzerindeki işletme sayısı, evet, 4 binden 25 bine
çıkıyor arkadaşlar. Sayın MHP sözcüsü dedi ki: “Efendim, bunlar artıyor da bu
hayvan sayımız ne oluyor?” Efendim, tarımdan insanlar çıkıyor, rakamları bir
başka arkadaş verdi, dinleseydiniz... Tarımdan insanlar çıkmaya devam ediyor.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Hayvanda mı çıkıyor tarımdan!
YUNUS KILIÇ
(Devamla) – Bakın, Türkiye, bu demin saydığım rakamları 2002’de elde
edemiyordu, o zaman Türkiye’nin köylü nüfusu yüzde 40’tı saygıdeğer
milletvekilleri, şimdi Türkiye’de köylü nüfusu yüzde 25 ama her alanda yüzde
100, yüzde 200’lük artışlar var.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – İnsanı anladık, hayvanlar da mı çıkıyor tarımdan!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Peki ne oluyor bu, nereye gidiyor?
Saygıdeğer
milletvekilleri, farkında değil misiniz refahınız artıyor. 10 bin dolar
seviyelerine ulaştı millî geliriniz, daha çok tüketiyorsunuz, daha çok
istiyorsunuz.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Vatandaş dinliyor seni, vatandaş dinliyor seni!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Vatandaş arıyor, saygılarını ifade iletiyor konuşmacıya!
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Refahı arttığı için tarlalarını satıyor herkes. onun için
iflas ediyor herkes!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Bence hamal bulmuşsunuz, bırakın çalışmayı, yiyin, keyfinize
bakın ya, daha ne istiyorsunuz? Yani bunları takdir edin.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Peki tarımdan niye çıkıyor adam?
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Onun için iflas ediyor herkes!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Bakın, örtüaltı üretimi, 4 milyon tondan 6 milyon tona çıktı.
Sebze meyve üretimi, 39 milyon tondan 45-46 milyon tona çıktı. Sertifikalı
tohum üretimi, 145 bin tondan 650 bin tona çıktı ve bu artmaya devam ediyor.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Tarımdan niye çıkıyor vatandaş?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sanayici oldu onlar, onun için!
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Fabrika mı açtılar yoksa!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Ayçiçeği üretimi -demin iddia ettiniz- 850 bin tondan 1
milyon 400 bin tona çıktı saygıdeğer milletvekilleri. Peki, bunların hepsini
-aslında çok daha uzun listeler var ama- aslında hepsi de aşağı yukarı sizin de
çok iyi bildiğiniz ama burada takdir etmekten imtina ettiğiniz şeyler olduğu
için tek tek bunları anlatmak istemiyorum.
Bakın,
desteklerle alakalı, AK PARTİ’yle beraber sadece 9 olan tarımsal destek kalemi
61’e çıktı arkadaşlar.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Vermediniz, yem desteğini vermediniz, destekleme primini
vermediniz!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Hayvancılıkta 4 olan destek kalemi 27’e çıktı.
Hayvancılıktaki destek, sadece, yılda 83 milyon liraydı, 1,8 milyar liraya
çıktı. Yüzde 4 bin arttı ya, insaf! Yani, yüzde 4 bin artan bir desteğe siz
nasıl “Destek vermiyorsunuz.” dersiniz?
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Şimdi söyleyeceğim.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Yani insan rakamlardan biraz ders alır, biraz utanır.
Şimdi,
domuzla alakalı… Ensar Bey -biraz daha- burada -belki de- çok kırıcı bir cümle
kullandı milletvekillerine hitap ederken, bence Meclis olduğunu unutmuş olsa
gerek. Efendim, domuz, Türkiye’de sadece üç tane çiftlik vardır, bir tane de
ruhsatlı kesimhane vardır. Gündeki kesim kapasitesi 16’dır ve bunlar da Tarım
Bakanlığının denetiminde turistik iş ve işletmelere tedarik edilmektedir,
sağlamaktadır ürünlerini. Bunun dışında da -40 bin tane, yılda yapılan
denetimler neticesinde- bizim bildiğimiz başka da yoktur.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bilmediğiniz var mıdır?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Şimdi, et ithalatıyla alakalı… Evet, et ithalatı yapıyoruz.
Niye yapıyoruz saygıdeğer milletvekilleri? Çünkü insanımız daha çok et yemek
istiyor, bence yemesi de lazım. Teknoloji toplumu geliştirebilmemizin yolu,
daha fazla hayvancılık üretimi proteininin tüketilmesine bağlı. Medeni toplumlarda,
gelişmiş toplumlarda günlük proteinin yüzde 70’i hayvansal ürünlerden
karşılanırken bizde sadece, bakın, bize rağmen, AK PARTİ’ye rağmen, hâlâ yüzde
30’u… Bunu artırmamız lazım, et tüketmemiz lazım.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – 12, 75’in yüzde 30’u mu oluyor?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Peki, biz bu eti kendimiz üretemez miyiz? Üretiriz ama ne
zaman üreteceğiz inşallah? Önce hayvan gıda güvenliğini sağlayacak yem
bitkilerini üreteceğiz, arazi toplulaştıracağız, tarım arazilerimizin
sulanabilecek olanını tamamını sulayacağız yani kendi yemimizi, ana girdiyi
kendimiz oluşturacağız, ondan sonra kendimize yetecek eti de inşallah
üreteceğiz.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – İnşallah!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Çünkü zaten mazot bizde yok, gübre ham maddesi yok, ilacı
genellikle yurt dışından alıyoruz. Peki, bizim üretebileceğimiz ne var?
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Devamla) – Mazotu kaça alıyorsun, mazotu? Kaça alıyorsun, kaça
satıyorsun mazotu? Bir hesabını ver.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) - Efendim, yem bitkileri. Bunları inşallah üreteceğiz.
Peki,
sayın milletvekilleri, köylü ve çiftçi, yani kırsal kesimde bu ekonomik
gelirden en az pay alan insanlar AK PARTİ’yle neleri gördü? Bakın, AK PARTİ’yle
köylü, arkadaşlar, yolu gördü.
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) – Köylerin boşaldığını gördü.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) - AK PARTİ’yle şebekeli suyu ilk defa gördü.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Trene binmemişti. Bundan önce yolu yoktu!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) - Saçtan çatılı, betonarme evleri ilk defa gördü. Tuvaleti
gördü köylü ilk defa ya, evin içerisinde köylü ilk defa tuvaleti gördü,
seramikten mutfakları gördü. Büyük ve modern işletmeler gördü, ufku açıldı.
Traktörü ziyadesiyle gördü, her evde bir tane traktör var, iki tane traktör
var.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sizden önce bu millet yol bilmezdi!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Köyde kanalizasyon ve köy içi parke taşı yapılarını gördü.
Peki,
şimdi bütün bunları alalım. Bakın, bu saydıklarımız, AK PARTİ’yle köylünün
gördüklerini alalım, geri çıkaralım, bir de AK PARTİ’yi çıkaralım, geriye ne
kalır? Siz, açlık ve yoksulluk kalır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) - Şimdi soracağım sana ne kalıyor.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Şimdi, bu gerginliğinizin sebebini aslında, sayın
milletvekilleri, bu gerginliğinizin sebebini bir şekilde aslında anlamak mümkün.
Her gün her gün bir tane gensoru vererek Meclisi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS
KILIÇ (Devamla) - …tıkamaya yönelik hareketler halk tarafından takdir edilen
bir davranış değil.
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
gensorularla Meclisi tıkamak aslında halkımızın size, efendim çok da destek
verdiği bir durum olmadığını bilmenizi isterim.
Şimdi,
gerginlik şundan bence. Sayın Başbakanımız çıktı dedi ki: “Arkadaşlar, 2023
vizyonumuz tamam. Şimdi bir de 2071.” Şimdi, arkadaşların telaşı şundan: Ya,
bizden geçti, torunları da kurtaramayacağız! (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sen mikrofonu ilk defa
gördün herhâlde, sen mikrofonu ilk defa gördün.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Telaş ve gerginliğiniz
ondan. Her gün, yoksa, gereksiz, anlamsız ve kendinizin de inanmadığı bir
gensoruyla karşımıza gelip Meclisi işgal etmeye hakkınız olmadığını
düşünüyorum.
BÜLENT
BELEN (Tekirdağ) - Kapatın Meclisi o zaman!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Evet, gensoru sahibi Sayın Ensar Öğüt ve arkadaşları… Tarım
ve hayvancılığı en iyi bilenlerden birisi olarak ben, halka hizmeti Hakk’a
hizmet olarak bilen AK PARTİ Grubu ve tarım ve hayvancılıktan sadece Meclise
ineği, öküzü ve tezeği getirirken edinilmiş bilgiye sahip olmuş olan sizlerin
bu gensorunuzu desteklemiyoruz. Tarım Bakanının arkasında olduğumuzu ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
GÖKHAN GÜNAYDIN
(Ankara) – Sayın Başkan…
Gruba
ciddiyetsizlik söylemi… 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Günaydın. (CHP sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın’ın,
Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; biraz evvel
bu kürsüyü terk eden Sayın Yunus Kılıç “Tarım ve hayvancılığı en iyi
bilenlerden biriyim.” dedi. Birisinin kendi hakkında böyle bir nitelemede
bulunması gerçekten takdire şayandır. Biz böyle şeyler söyleyemeyiz kendimize,
biz öğrenmeye çalışıyoruz. Ama şunu söyleyeyim: Yunus Kılıç’ın yirmi dakikada
yaptığı konuşmayı düzeltmek için yüz yirmi dakikaya ihtiyaç var. Bu kadar açık
söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Ben
sırayla söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez saman ithal ediliyor.
Bunu kuraklıkla açıklayamazsınız çünkü Türkiye, tarihi boyunca sürekli
kuraklıklarla karşı karşıya kalmıştır.
1980’de
50 milyon koyun vardı, bugün 22 milyon koyun var. 1980’de 16 milyon sığır
vardı, bugün 12 milyon sığır var; 19 milyon keçi vardı, 6,5 milyon keçi var.
Ben
soruyorum: Hayvan sayısı azalmış, nüfus artmış. O hâlde, niye saman ithal
ediyorsunuz?
MEHMET
ERDOĞAN (Gaziantep) – 2001’de hayvan sayısı kaçtı? Onu söyle bakalım.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Devamla) - Duyun, duyun.
Öğrenmek
isteyen arkadaşlar için söylüyorum: Çünkü Türkiye son on yılda 25 milyon dönümü
işlemekten vazgeçti. Bunun da 15 milyonu buğdaydır, arpadır. Sebebi ne? Çünkü
2002 yılında 1 kilo buğday 30 kuruştu, 1 litre mazot 1 liraydı. 3,5 kiloya 1
litre mazot alabilirdi adam. Şimdi buğday 60 kuruş, mazot 4 lira 30 kuruş.
Şimdi 1 litre mazot almak için 7 kilo buğday satması gerekiyor. Senin buğday
çiftçisine yaptığın budur. AKP, buğday çiftçisini iflas ettiren sensin.
Çiftçiyi
destekliyormuş. Ben sana rakam vereyim: 7 milyar lira toplamda çiftçiye destek
veriyorsunuz. Çiftçi 3,5 milyar litre
tarımda mazot kullanıyor ve her litre mazotta 2,5 lira vergi alıyorsunuz.
Çarpıp bölersen, yalnızca mazottan aldığınız vergi 8 milyar lira. Çiftçinin sağ
cebinden 8 milyar lira alıyorsunuz, sol cebine 7 milyar lira vermiş gibi
yapıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Devamla) - Çiftçiyi iflas ettirerek bir yere varamazsınız. Bir de
çıkıp burada “Tarımı, çiftçiyi bu kadar
biliyorum.” diye, bu kadar yalanı peş peşe söyleyebilmek, pes yani. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Günaydın.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan…
BAŞKAN -
Buyurunuz Sayın Çirkin.
Ne için
efendim?
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Sayın Başkanım, AKP’li konuşmacı benim, Türkiye’deki
hayvan sayısı ile ilgili, besi hayvanı sayısı ile ilgili bir sözümü çarpıtarak
cevap vermiştir. O konuya açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Çirkin.(MHP sıralarından alkışlar)
2.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in,
Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Değerli Sözcüsü gerçekten burada çok gayret etti,
gayret etmek zorundaydı çünkü ülkeyi, ülkenin hayvancılığını on yıldır
getirdikleri nokta ancak bu şekilde savunulabilirdi ama elbette ki yapacak bir
şeyi yok.
Sayın
Konuşmacı benim “hayvan sayısının neden artmadığı” noktasındaki soruma, bu
değerlendirmeme yönelik olarak “Türkiye’deki çiftçi sayısının azaldığını” ifade
etti. Evet, doğru yani biz de zaten bunu ifade etmek istiyoruz. Peki, bu çiftçi
sayısı niye azalır, bunlar fabrika mı açıyor, bunlar memur mu oluyor, bunlar
kuyumcu dükkânı mı açıyor? Bunlar iflas ediyor ve işletmelerini kapatıyor,
çiftçiliği bırakıyor yani bu noktada…
Ayrıca,
öyle bir savundu ki hayvancılık yapan, ailesinin yanına gittiğinde ne cevap
verecek ve onun değerli ailesi Sayın Milletvekiline neler söyleyecek onu da
merak ediyoruz. Yani Sayın Bakanımız Mehdi Eker Bey Sayın Milletvekilinden çok
daha vicdanlı, ölümü gördük sıtmaya razı olduk.
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın Çirkin.
Buyurunuz
Demiröz.
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, grup önerisini, Yunus Bey, ciddiyetsizlikle şey
yaptı, cevap vermek istiyorum. Grup önerisine -öneri sahibi olarak- Yunus Bey
“ciddiyetsizle hazırlanmış bir öneri” dedi, ona cevap vermek istiyorum müsaade
edersiniz. Gensoruya, düzeltiyorum.
BAŞKAN –
Siz önerge sahibi olarak…
Buyurunuz
Sayın Demiröz. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Kars
Milletvekili Yunus Kılıç’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yunus
Bey, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyesi. Sayın Bakanı koruyabilir,
kollayabilir ama konuşmalarını kendilerine bir akademisyen olmaları nedeniyle
de yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum.
Söylediklerimizin
neresi ciddiyetsizlik? 2,5 milyar hektar tarım alanı azalmadı mı? Tarım en
istikrarsız sektör hâline gelmedi mi? Büyüme hızı yüzde 2,2 iken büyüme oranı
ekonomik olarak 4,6 değil midir? Çiftçilerin büyük bir bölümü enflasyona
yenilmedi mi Yunus Bey? Türkiye artık tarımda net ithalatçı olmadı mı? Ama siz
bizi dinlememişsiniz.
Ben şöyle
dedim yazımda: “Türkiye meyve ve sebzede net ihracatçı, yağlı tohumlarda ise
net ithalatçıdır. Tarım ürünleri dış ticaret açığı 2,3 milyar dolardır.”
Son on
yılda buğday ve mısıra 5,5 milyar dolar ithalattan dolayı para ödedik mi
ödemedik mi? Bu mu ciddiyetsizlik? Pamuk ithalatında yıllık 1,5 milyar dolar
para ödüyor muyuz Yunus Bey? Yağlı tohum türevlerinde yıllık ithalat 2,5 milyar
doları aşmadı mı? Ayrıca, Tekel, Köy Hizmetleri, bu kurumlar kapatılmadı mı?
Bugün de yeni gelen yasayla il özel idareleri kapatılıyor. 3 milyon hektarlık
bir alanda toplulaştırmayı öne çıkarıyorsunuz. Geride yapılacak 13 milyon
hektarlık bir alan var ama kamu kurumu kalmadı Yunus Bey. Bu mudur önergenin
ciddiyetsizliği?
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Sayın Başkanım, benim, gensorunun altında imzam var.
Ciddiyetsizlikle suçlandım, söz istiyorum sataşmadan.
BAŞKAN –
Teklif sahibi olarak cevap verdi efendim. Böyle bir şey yapamayız. Lütfen…
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Efendim, benim de imzam var ama, bizleri de kastetti.
BAŞKAN –
Önerge sahibi olarak konuşan Sayın Demiröz buna cevap verdi.
YUNUS
KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Kılıç.
YUNUS
KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan, konuşmacılar benim yalan söylediğimi ifade ederek
sataşmada bulundular. Ben onların yalan söylediklerini ifade etmedim. Ben de
yalan söylemediğimi ifade etmek istiyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – İfade edildi zaten efendim.
BAŞKAN –
Evet, ama yani…
OKTAY
VURAL – Efendim, söyledi.
BAŞKAN –
Lütfen yeniden sataşmaya mahal vermeyiniz. Böyle sonsuza kadar gideriz, olmaz
yani.
Buyurunuz
Sayın Kılıç.
4.- Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın, Ankara
Milletvekili Gökhan Günaydın, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün şahsına sataşmaları nedeniyle konuşması
YUNUS
KILIÇ (Kars) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben
aslında kimseye “Yalan söylüyorsunuz.” demedim, asıl siz bana “Yalan
söylüyorsunuz.” dediniz. Ben rakamları, sadece rakamları anlattım arkadaşlar.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Hangi rakamı, hangi rakamı?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Rakamlar yalan söylüyorsa bu benim kabahatim değil, bunlar Devlet
İstatistik Kurumunun rakamları.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hükûmetin rakamları, Hükûmetin!
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Biz de bilim adamıyız, aldığımız bilgileri doğru vermek
yükümlülüğündeyiz.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Rakamı söyle de onu söyleyeyim.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Biz hiçbir zaman bu ülkede ithalat yapılmıyor falan
iddiasında değiliz ama yani mantıklı ve makul olan, azıcık muhasebeden anlayan,
arkadaşlar, altına bakar ya. Ne kadar ithal etmişiz, ne kadar ihraç etmişiz?
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Ver rakamı da bakalım işte, ver rakamı.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Türkiye’de tarım ve hayvancılık ürünlerinde yıllık
ihracatımız yaklaşık 16,5 milyar dolar…
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İthalat ne kadar?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – …tarımda ithalatımız 12,5 milyar dolardır, 4 milyar fazlamız
vardır.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Gıda dâhil mi, hariç mi? Onu da mı bilmiyorsun?
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Peki, bu yüksek göstermelerinin sebebi nedir? Örneğin,
efendim, kauçuk, kösele, deri, elyaf, bunlar tarım ürünü olarak giriyorlar,
işlendikten sonra sanayi ürünü olarak çıkıyorlar. Arkadaşlar, bunların toplam
değeri 5 milyar dolar civarındadır.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – O hikâye eskidi, eskidi o hikâye.
YUNUS
KILIÇ (Devamla) – Bunu tarıma koyamazsınız yani girerken ayrı, çıkarken ayrı
olur mu? Bunları düştükten sonra yıllık, tarımın, 4 milyar dolar fazlası vardır
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Yanlış rakamlar.
BAŞKAN –
Sayın Susam, sisteme girmişsiniz siz de. Ne için?
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakana, hakkında verilen gensoruyla ilgili olarak
açıklama yaparken, birkaç önerimiz var, onları da söyleyip açıklama yapmasını
rica edeceğim.
BAŞKAN –
Peki, buyurunuz, bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in hakkında verilen gensoru
önergesiyle ilgili açıklamasını yaparken dile getirmesini istediği bazı konulara
ilişkin açıklaması
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakan, zeytinyağı fiyatları çok düşük. Zeytinyağının
ülke içinde tüketimini artırmak için bir kamu spotu yapmayı düşünür müsünüz? Bu
konuda beklentiler nedir, ne yapmayı düşünüyorsunuz?
İki:
Çıkan teşvikleri köylü çok bilgili olmadığı için büyük işletmeler alıyor. Bu
konuda köylünün teşviklerden yararlanması için bir kooperatifleşme ve teşvik
sisteminde destek yapabilir misiniz?
Üç: Büyük
hayvan işletmeleri, örneğin Ata, pazara hazırken, parası varken hayvan
üretiminden, besicilikten vazgeçti. Bu konuda ne diyorsunuz?
Dört:
Köylüler aldıkları kredilerin faizlerini ancak ödeyebiliyorlar.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, gensoruyu görüşüyoruz, sözlü soru
yapmıyoruz.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Faizlerini anaparayla birlikte ödeyebilmeleri için yeniden
bir yapılandırma yapabilir misiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sözlü soru yapmaya başladınız efendim.
BAŞKAN –
Sayın Bahçekapılı, ne dediğinizi anlamadım.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, şunu söyledim: Biz şu anda bir gensoru
görüşmekteyiz, sözlü soru yapmamaktayız. Bunu hatırlatmak istedim sadece.
BAŞKAN –
Biliyorum Sayın Bahçekapılı.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O zaman gereğini yapın.
BAŞKAN –
Ama Sayın Milletvekilimiz bir kısa açıklamada bulunacağını söyledi.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Açıklama değil, soru soruyor.
BAŞKAN –
Onu bilemeyiz efendim.
Şimdi,
Hükûmet adına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker.
Buyurunuz
Sayın Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 28
milletvekilinin, uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık politikaları ile çiftçi
ve üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini yerine getirmediği
iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/14) (Devam)
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ana muhalefet partisi
milletvekilleri tarafından hakkımda verilen gensoruyla ilgili görüşme esnasında
sorulan sorulara, dile getirilen hususlara ve iddialara cevap vermeye
çalışacağım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef bir CHP klasiğiyle daha karşı
karşıyayız. Uzunca bir zamandır gerçekten… Hani muhalefet olarak, tamam, bir
meseleyi, ufuk açıcı bir şeyi söylersiniz, bir yanlış varsa sağlam delillerle
bunu dile getirirsiniz. Gensoru da elbette ki anayasal bir haktır, İç Tüzük’ün
tanıdığı bir haktır, onu da saygıyla karşılıyoruz. Geçen sene, 2011’in başında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu benimle ilgili bir gensoru daha vermişti. Bu, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun bana verdiği ikinci gensoru ama isterdim ki...
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Tarımı da bitiren adam hakkında gensoru vermeyelim mi?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ona millet karar
veriyor, millet. Millet, tarımı kimin eliyle yürüteceğine karar veriyor.
Muhalefeti kimin eliyle sürdüreceğine de millet karar veriyor.
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Başka cevabınız yok Sayın Bakan.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Onun için, geçen senekilerden
de... O da elimde, gensoru metni elimde geçen seneki. Şimdi okursam vaktinizi
alacağım. Aralarında bir fark yok, aynı teraneler, aynı hikâyeler...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Okuyun da görelim Sayın Bakan.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – ... ve hiçbirisi
gerçeğe dayanmıyor. Şimdi...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, okuyun da öğrenelim.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Okuyacağım bak, bak
okuyacağım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Okuyun.
GIDA, TARIM
VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dinlemesini bilirseniz...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Okuyun, önergeleri okuyun.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Okumasını
öğrenmemişsiniz ama dinlemesi öğrenirseniz çok şey öğrenirsiniz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iddiayı okuyorum...
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Çok zekisiniz Sayın Bakan, çok zekisiniz!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İddiayı okuyorum.
İddia diyor ki: “On yıllık Hükûmetinizde hayvancılık bitme noktasına geldi. Son
on yılda nüfus yüzde 25 artarken, -dikkat buyurun- son on yılda nüfus yüzde 25
artarken- hayvan mevcudu aynı oranda azaldı, ıslah çalışmaları yetersiz kaldı.”
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yukarıda Allah var, Necatibey Caddesi’nde TÜİK var. Oraya
kadar gidemiyorsanız TÜİK’in bir web sitesi var, oraya girersiniz, Türkiye'nin
nüfusu son on yılda ne kadar arttı, Türkiye'nin hayvan sayısı ne kadar arttı
onu burada öğrenirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Hayvan ithal ediyorsunuz Sayın Bakan. Hayvan varsa, yetiyorsa
niye ithal ediyorsunuz?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yani, bunu, şimdi
kalkıp da böyle gayriciddi ibarelerle –ciddiyetsiz demiyorum, gayriciddi
diyorum- bunları buralarda...
GÜRKUT
ACAR (Antalya) – Ayıp ediyorsun!
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Çok mu ciddi Sayın Bakan?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – ...gensorunun iddiası
hâline getirmek hakikaten muhalefet açısından içine düşülen durumu...
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Rakamları Tarım Bakanlığının İnternet sitesinden aldık Sayın
Bakan.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – ...göstermesi
bakımından sadece trajikomik değil hazin bir durumdur, hazin.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakın, 2002 yılında Türkiye'nin nüfusu 66 milyon, 2011
yılında 74.7 milyon. Artış yüzde 13, hani yüzde 25’ti? Değil.
Gelelim
hayvan sayısına. Şimdi, burada biraz önce söylendi -hakikaten teessüf ediyorum-
bakın, 1980 söyleniyor. Herkes bilir ki, bu işin uzmanı olanlar bilir ki
Türkiye’de ilk hayvan sayımı TÜİK tarafından 1984’te yapıldı. Niye 1984
rakamını değil de 1980’i söylüyorsunuz? Demek ki burada bir iyi niyet yok.
Demek ki siz bilgiyi de saklıyorsunuz, göz ardı ediyorsunuz, görmezden
geliyorsunuz ama milletin bu konuda bilgisi var, kimin doğru yaptığını da,
kimin yanlış yaptığını da iyi biliyor ve günü geldiğinde de kararını buna göre
veriyor.
Değerli
kardeşlerim, bakın, 1984 yılında Türkiye’nin büyükbaş hayvan varlığı -ilk
sayım- 12 milyon 900 bin baş, küçükbaş hayvan varlığı da 53 milyon. Bunları
bilerek konuşacağız, öyle, ezbere… Hani, muhalefet de bu kadar ucuz olmamalı!
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Teessüf ederim! Niye?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Onun da bir
ciddiyetle yapılması lazım ki biz de istifade edelim. Biz de ona bakalım,
gerektiği zamanlarda kendimizi gözden geçirelim ve biz de doğru politikalar
konusunda biraz daha titiz olalım, gerçekte biraz daha gayret edelim.
Şimdi, yüzde
24 azalmış 2002’ye kadar hayvan sayısı. 1984-2002 arasında 12,9 milyondan 9,8
milyona düşmüş. Benim Hükûmetim geldiğinde Türkiye’de sığır varlığı 9,8 milyon.
Küçükbaş hayvan sayısı yaklaşık yüzde 40 azalmış.
2002-2011
arasını söylüyorum şimdi: Ben nereden devraldım? 9,8. Büyükbaş sayısı yüzde
27,5 arttı arkadaşlar, yüzde 27,5. 9,8 milyon, oldu 12,5 milyon. Keçi sayısı
yüzde 7,3 arttı; 6,7 milyondan 7,3 milyona çıktı. Toplam küçükbaş sayısı 31,9
milyondan 32,3 milyon başa çıktı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – 31,9’dan 32’ye mi çıkmış? Bravo!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, bu mu bitmek
arkadaşlar? Hayvancılığın bitmesi bu mu? Hayvan sayısının yüzde 25 azalması bu
mu? Bu TÜİK’in web sayfasında var, açın orayı bakın, okuyun. Hadi, Necatibey
Caddesi’ne kadar gidemiyorsunuz, ona bakın.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Ne 31’den 32’ye çıkmış?
İLHAN
DEMİROZ (Bursa) – Onun için mi kurban ithal ediyoruz?
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O başka bir şey, ona
geleceğim sen merak etme.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bitti denilen hayvancılık sektörü, süt üretimi bizim
iktidarımız döneminde yüzde 79,1 arttı, yüzde 79,1. Nereden nereye geldi? 8,4
milyon tondan, 15,1 milyon tona çıktı süt. Biten hayvancılık bu kadar süt verimini
yüzde 79 artırır mı?
Et
üretimi, yüzde 84,7; 421 bin tondan 777 bin tona çıktı. Sığır başına, inek
başına süt verimi yüzde 70 arttı. 1.750 litreden 2.899 litreye çıktı hayvan
başına. Sığırda ortalama et verimi yüzde 36,4 arttı, 184 kilogramdan 251
kilograma çıktı. Hayvansal hasıla yani Türkiye’nin çiftçisinin hayvancılık
faaliyetinden elde ettiği hasıla 5.9 milyar dolardan 18,5 milyar dolara çıktı.
Şimdi, yüzde 214 buranın artışı.
Değerli
arkadaşlar, süt ve süt ürünleri tüketimi 2002’de 122 kilogram, 2011’de 201
kilogram, 80 kilogramlık bir artış var tüketimde kişi başına yıllık.
Et, et
ürünleri tüketimi 6,1 kilogramdan 2011’de 10,4 kilograma çıktı. Bu da bu
konudaki gelinen nokta.
“Islah
çalışmaları yetersiz, hayvancılık bitti.” deniyor. Gensorunun bir maddesi bu.
Değerli
arkadaşlar, yine, konu uzmanları bilir ki ıslah çalışmasının en önemli unsuru,
en önemli aracı suni tohumlamadır. Ben devraldığımda, benim Hükûmetim,
Türkiye’de 624 bin hayvana yılda suni tohumlama yapılıyordu, sadece bu. 5 milyon
civarında yapılması gerekiyorken, tohumlanacakken, 624 bin, sayı bu. Ne
yapmışız biz? Bunu 2011 yılında 3,2 milyona çıkarmışız değerli arkadaşlar ve
yüzde 420’lik bir artış var. Büyükbaşta kültür ırkına dönüştürme yani verimi
yüksek ırka dönüştürme miktarı 1,8 milyondan 4,8 milyona çıkmış, 3 milyon yeni
kültür ırkı sığır sürüye, Türkiye’deki hayvan popülasyonuna ilave edilmiş, bu
kadar artış var.
Şimdi,
bir şey daha söyleyeyim. “Bitti.” denilen hayvancılıkta ortalama işletme
büyüklüğünü söylüyorum: Türkiye’de, bizim Hükûmetimiz iş başına geldiğinde,
içinde 50’den fazla büyükbaş hayvan bulunan çiftlik sayısı bütün Türkiye’de
4.300’dü. Bütün Türkiye’de 4.300 tane 50 baş üstü işletme vardı yani orta ve
büyük işletme diyoruz biz bunlara.
Değerli
kardeşlerim, 2012 yılında Türkiye’de bu 27.865, 27.865. Bu ne demek? 24 bin
yeni işletme, büyük işletme. Demek ki insanlar Türkiye’de daha çok hayvancılık
yapıyor, işletmeleri büyütüyor ve bu büyük işletmelerle de daha verimli bir
ürün elde ediliyor.
Bir
hususu daha söylüyorum. Yine, profesyonel hayvancılığın önemli unsurlarından,
faaliyetlerinden birisi şu, ölçüsü: Eğer hayvanlar soy kütüğü ve ön soy
kütüğüne kayıtlıysa yani kültür ırkı, yüksek verimli “pedigrili” diyoruz biz
buna, kaydı var, soy kütüğü var. Bunların oranı ne kadardı biliyor musunuz?
Türkiye’de 943 bindi, şu anda 6,5 milyona çıkmış. Türkiye'nin 6,5 milyon sığır
varlığı şu anda soy kütüğüne ve ön soy kütüğüne kayıtlı. Yani bir de
profesyonelleşme var ve bu yönde ciddi bir gelişme var. Peki, nasıl oldu bu?
Değerli
kardeşlerim, Türkiye’de, biz iktidarı devraldığımızda…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Meclise konuşuyorsun, kardeşler meclisine konuşmuyorsun.
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Devamla) – … devlet 1 milyar 868 milyon lira bütün tarıma kredi veriyor,
1 milyar 868 milyon. Bunun içerisinde hayvancılığa ayrılan pay bunun sadece
yüzde 4,4’ü ve bu da 83 milyon liraya tekabül ediyordu. Yani, bizden önceki
hükûmetler Türkiye’nin hayvancılığına sadece desteklerin yüzde 4,4’ünü layık
görüyordu ve o kadar veriyordu.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Demek ki desteğe ihtiyacı yokmuş Sayın Bakan.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Devamla) – Bu da 83 milyondu. Bakın benim Hükûmetim 2011 yılında toplam 7
milyar 100 milyon lira destek vermiş tarıma. Bunun geçen sene 1 milyar 727
milyonunu sadece biz hayvancılığa vermişiz. Geçen sene bu oran yüzde 24,3’tü;
2012’deki oranı yüzde 28. Toplam tarım desteklerinin yüzde 28’ini biz
hayvancılığa veriyoruz. Şimdi, yüzde 4 nerede, yüzde 28 nerede? Yani, kim
hayvancılığa önem vermiş, kim daha çok destek vermiş, kim bunu daha çok
büyütmüş, daha çok geliştirmiş?
Değerli
arkadaşlar, bir hususu daha söyleyeyim. Yetmedi, biz hayvancılık için faizsiz
kredi uygulaması başlattık, sadece hayvancılık sektörü için. 2012 Eylül sonuna
kadar Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından Türkiye’de 172
bin çiftçiye -dikkat buyurun- 172 bin çiftçiye 6,6 milyar -yani eski parayla
6,6 katrilyon- faizsiz hayvancılık kredisi verildi. Bunun besicilikle ilgili
olanının süresi 2 yıl, damızlık hayvancılıkla ilgili olanının süresi ise 7 yıl.
Bu da yine bizim Hükûmetimizin verdiği desteği göstermesi bakımından anlamlı.
Şimdi
değerli kardeşlerim, ikide birde diyorlar ki “İşte siz hayvan ithal ettiniz,
hayvan ithal ettiniz.” Şimdi, sıkı durun. Demin bir arkadaşımız burada 1937’den
falan bahsetti. Şimdi kardeşlerim, bu ülkeye ilk defa sığır ithalatı 1925’te
yapıldı, 1925. İki, 1935’te bir daha yapıldı,1935’te. Bunları da bileceğiz. Yani
sığır ithalatı sanki bizim zamanımızda yapılmış gibi bir gayri, çok gayriciddi…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Saman yapıldı mı? Samana gel samana Sayın Bakan!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ha, işinize gelmiyor
değil mi? İşinize gelmiyor doğruları söyleyince. Öğrenmek de işinize gelmiyor.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Samana gel!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Oradayım, orada, sen
merak etme.
Şimdi,
değerli kardeşlerim, 1986-1996 yılları arasında 133 bin 385 ton kemiksiz et, 98
bin 940 ton karkas et, toplamda 232 bin ton et ithal edildi. Ayrıca, 1 milyon…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – O dönemin bakanları şimdi sizde milletvekili.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İşinize gelmiyor
değil mi?
1 milyon
432 bin baş kasaplık hayvan ithal edildi. Ayrıca, 267 bin baş da damızlık ithal
edildi daha önceden. Yani bunlar öteden beri Türkiye’de, taa 1925’te başlayan,
zaman zaman, mesela hastalıklar çıktığında durdurulan ama onun dışında devam
eden bir süreç yani bizim başlattığımız bir şey değil.
Şimdi,
değerli kardeşlerim, burayı istismar etmeyin. Bakın, bir gün bilmiyorum
umudunuz var mı iktidar olmaya ama…
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Bakan, yakışmıyor.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …yani eğer bu tabii
iddiaları ortaya atıyorsanız, yok demektir. Şimdi, bunu bileceksiniz ki bir gün
bunlar, yani şu tarafa gelip oturursanız lazım olur.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, samanın 13 lira olduğu yerde, sütün 50 kuruş
olduğu yerde hiç konuşmaya hakkınız yok, hiç ama. Ben olsam utanırım o kürsüye
çıkmaya bu durumda.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Size geleceğim,
geleceğim.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Bize gelin ama bu lafları iyi yazın bir tarafa.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Geleceğim size. Sizin
de yaptıklarınız Türk tarımıyla ilgili, bak elimde, onları göstereceğim, oraya
geleceğim, sabredin.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Süt 50 kuruş, yem…
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, kardeşlerim,
değerli arkadaşlar; biz Türkiye’nin tarihinde ilk defa Trakya Bölgesi’ni şap
hastalığından ari hâle getirdik, bunu biz yaptık. Bunu bizden önce, ne
cumhuriyet tarihinde ne daha önce hiçbir hükûmet yapmadı. Bu çok önemli. Neden?
Nedeni şu: Çünkü bu hastalık ekonomik kayba sebebiyet veren bir hastalık.
Bununla mücadele etmek gerekiyor ve biz Trakya’dan başlamak suretiyle
Türkiye'nin diğer bölgelerini şaptan ari hâle getirme çalışmaları yaptık ve
Dünya Sağlık Teşkilatından bu belgeyi almamız üç senelik bir çalışmaydı. Üç
sene sonunda biz bu belgeyi aldık. Şimdi ben size soruyorum, elinizi
vicdanınıza koyun: Türkiye'nin millî menfaatlerinin gerektirdiği hastalıkla
mücadele konusunda atılan bir adımın ve haklı bir projenin uygulaması sonucunda
eğer biz tutar da Trakya’ya kontrolsüz bir şekilde hayvan geçirirsek ve bu
hayvanlar orada mikrop taşır, şap taşır, Türkiye'nin üç yıllık, dört yıllık
emeğini zayi ederse bu sizin vicdanınıza sığar mı? Ben size bunu soruyorum.
Eğer “Evet, vicdanımıza sığar.” derseniz benim diyeceğim bir şey yok. Ama
aramızda bir fark var.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili şunu yapıyor: Biz bu tedbirleri
alırken, yani kontrol tedbirlerini alırken bu sene içerisinde tutuyor gidiyor
orada görevini yapmakta olan bir veteriner hekimi darbetmek suretiyle görevine
engel olmaya çalışıyor ve şu anda mahkemede tabii dava açılmış yargılanıyor.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Yalan, yalan söylüyorsun.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunu da burada
söylemem lazım. Bizim aramızdaki fark bu.
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) - Yakışır, yakışır!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bizim aramızdaki fark
bu. Ben, bir veteriner hekime görevinin başındayken saldıranları kınıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Veteriner hekim meslek icra ediyor. Ha doktor
dövmüşsünüz ha veteriner hekim dövmüşsünüz, bir fark yok. Buna dikkat edeceğiz.
Mahkemede hesabını hukuk karşısında vereceğiz, eğer bir yanlış yapmışsak onu
vereceğiz, siz de bunu vereceksiniz.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Sen önce kendi hesabını ver. Diyarbakır’da yolsuzluğa karışan
hangi akraban var senin? Diyarbakır’da yolsuzluğa karışan akrabalarını söyle!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli kardeşlerim,
bu sene aldığımız tedbirler sayesinde hayvan sayısının vardığı düzey bakımından
artık Trakya’da da ithalata gerek kalmadı, artık Trakya’da da gerek kalmadı,
dolayısıyla bu sene Trakya’ya da getirmiyoruz. Şimdi, daha önce getirdik de ne
kadar getirdik? Bunu da bilelim, onu da bilginize sunmak istiyorum. Yani
Türkiye’de 600 bin büyükbaş hayvan kesilir, 2-2,5 milyon küçükbaş hayvan
kesilir. Trakya’ya getirilen kurbanlık hayvan sayısı 16 bin değerli arkadaşlar.
O da piyasa regülasyonu açısından.
MAHMUT
TANAL (İstanbul ) – Siz sadece Trakya’nın Bakanı değilsiniz, tüm Türkiye’nin
Bakanısınız.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Başka da bir şeyi
yok, başka da bir gerekçesi yok, başka bir miktar da değil. Yani dönüp dolaşıp
işte “Hayvan ithal ettiniz.” falan denilen şey bu. Bunlar doğru değil.
Değerli
kardeşlerim, bakın, veteriner hekimim üç gün rapor almış, elimde raporu yani
darptan dolayı üç gün iş göremez raporu almış, bu da elimde. Hukuk karşısında
ilgililer bunun hesabını verecek. Bir veteriner hekimi görevi başında darbetmek
ne demektir, hukuk onun şeyini görecek.
Bir
hususu daha ifade etmek istiyorum: Bizim ithalat yaptığımız bütün hayvanların
ihaleleri herkese açık olmuştur. Şimdi, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili, bu önergenin sahibi burada, bu ihale salonunda, Et ve Balık
Kurumunun hayvan ithalatını yaptığı salonda çekilen fotoğrafı! Çıkışta da demiş
ki: “3 tane CHP milletvekilinin huzurunda ihale yapıldı.” Açık, şeffaf… Çıkışta
da soruyor gazeteciler: “Efendim, ihalenin usulünde, üslubunda herhangi bir
problem yok, bir şey yok.” diyor. Şimdi, burada “Efendim, işte şöyle oldu,
böyle oldu.” deniyor.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Ama anlaşma yaptılar, anlaşma!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunların hepsi gerçek
dışı iddialardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Kaç tane ihaleyi o firmaya verdiniz? Sayın Bakan, açıkla, kaç
tane ihaleyi o Hijazi firmasına verdiniz? Lütfen, onu da bir açıkla.
BAŞKAN –
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Bu ihalelerin ne kadarını Hijazi firması aldı? Lütfen bir
açıklama yapın.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunların hepsi burada
açık ve hukuka uygun olarak yapıldı. Biz bunların…
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Hayır, Bakansınız, yüzde kaçı açık, onu söyleyin, ihalelerin
yüzde kaçını Hijazi firması aldı? Ayıptır!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O zaman madem
öyleydi, niye gidip itiraz etmediniz? Niye KİK’e itiraz etmediniz? Mademki
orada gözlerinizin önünde oldu, neden bunu yapmadınız? Yapsaydınız!
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye’nin tarım sektörü büyüyor. Dünyanın şu
anda yedinci büyük tarım ekonomisi, Avrupa’nın birinci tarım ekonomisi oldu.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Büyüklere masallar!
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ve AK PARTİ sayesinde
oldu, AK PARTİ Hükûmeti sayesinde. Avrupa’da bir numarayız, dünyada yedi
numarayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 63 milyar dolara yakın…
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) - İflas eden çiftçi sayısında dünya rekoru sizde.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunu ben söylemiyorum,
OECD’nin raporu söylüyor; bunu ben söylemiyorum, Birleşmiş Milletler Gıda,
Tarım Teşkilatının “Başarıya Giden Yollar” kitabı söylüyor. Bakın, burada,
yayımlanmış. Bunları alın okuyun. Türkiye’yi kim tarımda büyüttü, kim
hayvancılıkta büyüttü, kim de Türkiye’de hayvancılığa ve hastalıklarla mücadele
edenlere zarar vermeye kalkıyor, bunu milletimiz biliyor.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Ah biraz da sen okusan Sayın Bakan! Biraz da sen okusan
keşke!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye'nin tarım
politikasıyla ilgili bir sorunu yok ama bu ülkenin bir muhalefet sorunu var. O
sorunu millet biliyor ve gereğini yapar.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Sen iktidar sorununa bak, başka bir şeye bakma! Sen iktidar
sorununa bak! Sen hayvana bak, başka bir şeye bakma!
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Tarımla uğraş, başka şeyle uğraşma!
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, tabii milletvekilleri olarak biz, tarımın içinde
bulunduğu durumu anlattık ama biraz önce telefonlarımıza çiftçilerimiz,
köylülerimiz anlatıyor “Keşke bize söz hakkı verseniz. Bunlar doğru değil.
Öldük, bittik.” diyor ve şunu da ekliyorlar: “Özellikle bir konuşmacı
köylülerin tuvaleti bilmediğini, yolu bilmediğini söylüyor. Bize hakaret etmiştir,
biz tuvalet de biliriz, yol da biliriz. Önce milletin ne olduğunu öğrensin o
sayın milletvekili! Yoksa gelsin, ben ona anlatayım ne olduğunu.” Dolayısıyla,
köylüleri hakir gören bu davranışınızdan dolayı, bu ifadelerinizden dolayı
kınıyorum sizi. Bunu ifade etmemi söylediler. Ben de bu vesileyle köylülere
yapılan sataşmayı bu şekilde düzeltiyorum, aynen iade ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Vural. Kayda geçmiştir.
Buyurunuz
Sayın Tarhan.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, Hatip, Sayın Bakan grubumuza
sataşmıştır. O yüzden söz istiyorum.
BAŞKAN –
Gruba…
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Grubumuza sataşma var Sayın Başkan.
İsterseniz
hatırlatayım: Ana muhalefetin ucuzluğundan söz etti Sayın Bakan.
BAŞKAN –
Buyurunuz efendim.
Yeni sataşmaya
mahal vermeyiniz, lütfen.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Anayasal bir denetim yolu olan ve demokrasinin gereği
olan bir yöntemi Sayın Bakan şöyle izah etti: “Bir CHP klasiği”, “gayriciddi”
dedi ve ana muhalefetin ucuzluğundan söz etti. Böyle küçümseyen, tarımdan ve
hayvanlardan sorumlu Sayın Bakan, demokrasiyle, anayasal denetimle ilgili bilgi
düzeyini de açıkça ortaya koydu. Bir de “Her şeye halk karar verir.” gibi böyle
bir şeyler mırıldandı ama ne söylediğini ben anlayamadım. Anayasa değişikliği
konusunda yaşadığınız travma sonucu referandumdan kaçtığınızı unutmayalım,
bununla ilgili beyanlarınızı unutmayalım. Bize, referandumdan kaçanlar halk
goygoyculuğu hiç yapmasınlar Sayın Bakan; bu bir, bu birincisi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sorulan
hiçbir soruya ciddi bir yanıt vermeyip polemikten öteye geçmediniz. Hiçbirisi
tatmin edici değildi yanıtlarınızın ve gayriciddiyet, ciddiyet, ucuzluk
konusunda bizimle hiçbir tartışmaya girmemenizi öneriyorum. Çünkü kendi
düşürülen uçağının peşine düşme ciddiyetini göstermeyen, çuval olayında,
Marmara olayında…
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) – Ne alakası var ya!
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) – Sizin çok hassas olduğunuz bir olay, o yüzden
söylüyorum.
…gerekli
ciddiyeti göstermeyen ancak, ancak…
HÜSEYİN
FİLİZ (Çankırı) – Konuya gel, konuya! Ne alakası var!
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Devamla) - Dinlerseniz anlayacaksınız.
…sağda
solda gördüğü her uçan cismi indirme gösterisi ve ciddiyetsizliği ile göz
boyamaya çalışan bir zihniyetin ahfadı bize ciddiyet öğretemez; bu da iki.
Ciddiyet öğretmeye kalktığında hakikaten komik kaçıyor, komik! (CHP sıralarından
alkışlar)
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) – Gensoruyla ne alakası var ya!
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Tarhan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan ifade ederken “Bekleyin, size
geleceğim.” dedi. Ben bekledim Sayın Bakan gelmedi ama geldiğinde benim ifade
etmek istediğim şeyler vardı. Müsaade ederseniz söylemek istiyorum.
BAŞKAN –
Gelmediği için ifade edemezsiniz efendim. Bir şey söylemedi, lütfen…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Olur mu efendim? Direkt şahsımıza karşı…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, “Muhalefet sorunu var.” demek suretiyle sataşmada
bulunmuştur dolayısıyla söz istiyorum.
BAŞKAN –
Ama sizinle ilgili hiçbir şey söylemedi.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz muhalefet partisi değil miyiz efendim? Bu bir sataşma
değil midir?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sorunun iktidar sorunu, bakan sorunu olduğunu ifade edeceğiz.
Teşhisi yapacağız efendim, doktorların teşhisini ileteceğiz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Evet, müsaade ederseniz konuşmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Türkkan.
Yeni
sataşmaya mahal vermeyiniz.
6.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in MHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bu gensoru önergesi bizim
grubumuza ait bir gensoru önergesi değil ancak bir şeyi ifade etmek istiyorum.
Bizler iyi yapılan işleri hiçbir komplekse kapılmadan destekleriz, kötü yapılan
işleri de buradan gelir takır takır söyleriz.
Sayın
Bakanı biraz evvel bekledim, “Geleceğim.” dedi, “Size geleceğim.” dedi. Nasıl
geleceğini bilmiyorum ama neler söyleyeceğini bilmediğim için ben ona bir
şeyler söyleyeceğim ve bakın, sadece rakam vereceğim. 1 kilo süt 1 kilo yem
yapıyorsa bu ülkede hayvancılıktan bahsedemezsiniz. 1 kilo süt 0,90 kuruştur, 1
kilo yem 0,84 kuruştur. Burada kalkıp “Hayvancılık böyle ileri gitti, böyle
geri gitti.” derseniz bizi aldattığınızı zannedersiniz ama siz komik duruma
düşersiniz Sayın Bakan.
Diğer
taraftan, bakın, bu yıl kurban pazarına çıktınız mı hiç? Köyleri dolaştınız mı?
Kurban parası 10,5 lira olmuş, kilosu, canlı hayvan. Geçen sene ne kadardı bu?
11,5 lira. Ben kendim hayvancılık yapıyorum. Geçen sene samanı 4 liraya aldım, bu
sene 13 liraya aldım; aradaki fark 3 misli. Burada köylerden gelen arkadaşlarım
var. Fiyatlar konusunda herhangi bir egzajere yapıyorsam beni uyarsınlar
lütfen. 4 lira; 13 lira… Geçen sene kurban 11,5 lira; bu sene 10,5 lira. Niye
biliyor musunuz? İnsanlar elinde kalacak hayvanı besleyemeyecekler. Bunu
bildikleri için hayvanları ellerinden çıkarıyorlar.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bakan karaborsacılık yapıyor demek ki!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) - Sayın Bakan, bu gerçekler ışığında, bir kere çıkın, “Ben bu
işi yapamadım arkadaşlar.” deyin, af dileyin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkkan.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Öğüt, buyurunuz.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım, ihale yapıldığı zaman ben oradaydım. Bana
sataşma var, o bakımdan orayla ilgili bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN –
Buyurun.
Lütfen
sataşmaya mahal vermeyiniz.
7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ihaleye, ilk ben ve Ramazan Kerim
Özkan, bir arkadaşımız daha gittik.
GIDA,
TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Orhan Diren…
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Bakın, ihaleye -yani şu anda unuttum ama- yedi sekiz tane
firma katıldı, “Tamam” dediler, fiyatlar açıklandı, hepsi dışarı çıktı, mola
istediler. Mola aldıktan sonra beşi girmedi tahmin ediyorum, üçü girdi. Üçünden
de ikisi çekildi birine kaldı, Hijazi firması. Sayın Bakan, sen onların sözcüsü
müsün? Ben size söylüyorum, Hijazi firması bu ihalelerin yüzde kaçını aldı?
GÖKHAN
GÜNAYDIN (Ankara) – Ayıp ayıp!
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Lütfen, söylesene milletin kürsüsünden, çok ayıp bu.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Söyleyin, milletvekilleri öğrensin Sayın Bakan.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, burada çok ayıp ediliyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – AKP’li vekiller size güven duymuyor.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Bakana dedim ki: “İthalatı durdurdun! Ben sana tarih
verdim. Bir hafta önce 5 Ekimde, 10 Ekimde 10 bine yakın Mersin Limanı’ndan
hayvan geldi.” Geldi mi gelmedi mi söylesene erkeksen? Gel bunu söyle! Ayıptır,
bunu söyleme ya! (CHP sıralarından alkışlar) Nasıl “İthalat durdu.” diyorsun?
İthalat durmadı, devam ediyor. İsterseniz firmaların ismini de vereyim. Nimet,
Namet bugün hayvan getirdiler arkadaşlar, şu anda Mersin Limanı’nda. Ölüleri
seçiyorlar, ölüleri, hastalıklı hayvanları seçiyorlar, ondan sonra teslim
edilirken… Ben bugün konuştum, ayıptır!
Şimdi,
bakın, değerli arkadaşlar, Mehmet Şevket Eygi’yi tanırsınız değil mi? Mehmet
Şevket Eygi diyor ki: “Halkımıza domuz eti yedirenlere lanet olsun!” Türkiye’de
6 milyon kilogram kırmızı et, 3 milyon
kilogram da domuz eti tüketiliyor Sayın Bakan. Bakın, Yeni Şafak gazetesinde
Mustafa İslamoğlu yazıyor, diyor ki: “Seksene yakın domuz eti çiftliği var.”
Bunlar nerededir? Bu millete sen nasıl domuz eti yediriyorsun? Gel bunun
hesabını ver, ondan sonra konuş.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
VIII.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 28
milletvekilinin, uygulanan gıda, tarım ve hayvancılık politikaları ile çiftçi
ve üreticileri sıkıntıya sokarak görevinin gereklerini yerine getirmediği
iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/14) (Devam)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker
hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
YUNUS
KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz.
Tamamlandı
görüşmeler ama sataşma ben size yönelik duymadım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tamamlandı efendim artık.
BAŞKAN –
Onun için sözüme devam ettim Sayın Kılıç.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, görüşmeler tamamlandığı için oylamayı tamamlayın,
ondan sonra…
BAŞKAN –
Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Böylece,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 17 Ekim 2012 Çarşamba günü saat 14.00'te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.58
X.- KOMİSYONLAR BÜLTENİ
1.- 01/01/2012-30/06/2012 tarihleri arasında
komisyonlara gelen, komisyonlardan çıkan ve 30/06/2012 tarihinde komisyonlarda
bulunan kanun hükmünde kararnameler, tasarılar, teklifler ve tezkereler (x)
(x) Tutanağın sonuna eklidir.