DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 31
8’inci Birleşim
12 Ekim 2012 Cuma
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 20 milletvekilinin, ülkemizde balıkçılık ve su
ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/370)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü ve 26 milletvekilinin, Tekirdağ Çorlu'da kurulması
planlanan katı atık bertaraf tesisinin çevreye olan etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/371)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, ceza infaz kurumları ve
tutukevleri personelinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)
B) Önergeler
1.- Antalya
Milletvekili Menderes Türel’in, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa
ettiğine ilişkin önergesi (4/63)
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
V.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış
politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına ve
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneş’in, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve
Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Cumhuriyet
Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli
ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328 ve
328’e 1 inci Ek)
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç'un, Sakarya ve Düzce'de depremzedelerin prefabrik
evlerinden atıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/8601)
2.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Bakanlığın Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’ne
aykırı olarak kitap-cd bastırdığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/9182)
3.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Eskişehir ve Konya yolunun kesiştiği yerde
devam eden bir inşaat projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9391)
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, peyzaj mimarlarının iş bulma konusundaki
sıkıntılarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/9399)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Yalova’da Hacı Mehmet Ovası’nın imar
planında değişiklik yapılarak bölgeye yeni konutlar yapılmasına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9400)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.00’te açılarak on bir oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeş, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümüne,
İstanbul Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, Borçlar Kanunu’nun 584’üncü maddesi ile getirilen “eşin
rızası” konusunda ortaya çıkan ve yaşanan sorunlara,
Ardahan Milletvekili Orhan
Atalay, Batı uygarlığının kutsal değerlerle imtihanına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça ve 23 milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının ve
yaşadıkları olumsuzlukların (10/367),
Antalya Milletvekili Osman
Kaptan ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki seracılığın, yaş sebze-meyve ve kesme
çiçek üreticilerinin üretim, pazarlama, ihracat ve sigorta sorunlarının
(10/368),
Manisa Milletvekili Erkan
Akçay ve 22 milletvekilinin, pamuk tarımı ve pamuk üreticilerinin sorunlarının
(10/369),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın
PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 08/10/2008,
06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948, 975 ve 1005 Sayılı
Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi
uyarınca 17/10/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1007) Genel Kurulun bilgisine sunuldu ve Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açılacağı
bildirildi. Ancak siyasi parti grup önerileri görüşmelerinin Başbakanlık
tezkeresi görüşmelerinden önce yapılması gerektiğine ilişkin MHP ve BDP
Gruplarının itirazı üzerine verilen aradan sonra siyasi parti grup önerilerinin
görüşmelerine başlandı.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Genel Kurul
çalışmalarına ara vererek grup başkan vekilleriyle yaptığı toplantıya
Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilini davet etmediğine, görüşmelere bu
şekilde başlamanın mümkün olmadığına ve grup başkan vekilleriyle ikinci bir
toplantı yapılması gerektiğine,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Kuzey Irak’a asker gönderme izninin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık
tezkeresi işleme alınmışken daha sonra siyasi parti grup önerilerinin işleme
alınmasının doğru olmadığına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Siyasi parti grup önerileri
ve Kuzey Irak’a asker gönderme izninin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık
tezkeresinin işlem sırasına ilişkin usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın yaptığı
işlemin İç Tüzük’e ve usule uygun olduğu açıklandı.
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın şahsına sataşması nedeniyle bir
konuşma yaptı.
BDP Grubunun, 29/6/2012
tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının kadın tutuklu ve
hükümlülerin cezaevlerinde yaşadıkları sorunların ve çözüm yollarının
araştırılması (1269 sıra no.lu) amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 11/10/2012
günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
MHP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/201) esas numaralı MHP’li belediyelere
yönelik baskı ve yıldırma politikası izlendiği iddiasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
CHP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/226) esas numaralı muhtarların sosyal ve
ekonomik sorunlarının araştırılması,
Amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin, 11/10/2012
günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın
PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 08/10/2008,
06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948, 975 ve 1005 Sayılı
Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi
uyarınca 17/10/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi (3/1007) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın AK PARTİ Grup Başkanına ve Dışişleri Bakanına,
İzmir Milletvekili Aytun
Çıray, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in Cumhuriyet Halk
Partisine,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin AK PARTİ Grup
Başkanına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma Partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem
İnce, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına,
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının
(1/567) (S. Sayısı: 197) görüşmelerine devam edilerek ikinci bölüm üzerindeki
görüşmeleri tamamlandı.
Alınan karar gereğince, 12
Ekim 2012 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere 02.05’te birleşime son
verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Mustafa
HAMARAT Özlem YEMİŞÇİ Tanju ÖZCAN
Ordu Tekirdağ Bolu
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
Bayram
ÖZÇELİK Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
Burdur Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
NO: 10
12 Ekim 2012 Cuma
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Meteoroloji Alanında
İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı (1/694) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Bilimsel ve
Teknolojik İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Mektupların ve Anlaşmada
Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı (1/695) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)
Teklif
1.- İstanbul Milletvekilleri
Erdoğan Toprak ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu 'nun; Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/895) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak ve 20 Milletvekilinin, balıkçılık ve su ürünleri sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/370) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2011)
2.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü ve 26 Milletvekilinin, Tekirdağ Çorlu'da kurulması planlanan katı
atık bertaraf tesisinin çevreye olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/371) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)
3.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, ceza infaz kurumları personelinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/12/2011)
Süresi İçinde
Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Bakanlıkta, son beş yıl içerisinde müşavir kadrosuna atanan
personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7099)
2.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Türk ilaç sanayiinde fiyatlandırmada yaşanan sorunlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7100)
3.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, Bakanlık tarafından kullanılan Kronik Hastalıklar Takip Programı ile
diğer programlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7101)
4.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, trafik kazalarında yaşanan can kayıplarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7102)
5.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın, ALS hastalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7103)
6.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın, Tuzluca’ya bağlı bir köydeki sağlık ocağının personel ve tadilat
sorununa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7104)
7.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Erzurum ve ilçelerinde görevli sağlık personeline ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7105)
8.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, İstanbul ve ilçelerinde görevli sağlık personeline ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7106)
9.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Eskişehir il ve ilçelerindeki kamuya ait sağlık kurum ve
kuruluşlarında görevli sağlık personeli sayısına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7107)
10.- İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu’nun, okullarda uygulanmaya başlanan Okul Sütü Projesine ve
sütten zehirlenen öğrencilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7108)
11.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’de hastanelerin laboratuvar işlerinin ihale edilerek
taşeron şirketlerce yerine getirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7110)
12.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, sağlık hizmetlerinde çalışanların mesai saatlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7111)
13.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, lösemi hastalarının tedavisinde kullanılan ilaçlarda yaşanan
sıkıntılara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7251)
14.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 663 sayılı KHK ile Bakanlığa verilen kişisel
verilerin paylaşılması yetkisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7252)
15.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, okul sütü nedeniyle yaşanan zehirlenmelere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7253)
16.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Suriyeli sığınmacılar için kurulan konteyner kamptaki
polikliniğe ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7254)
17.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, Düzce’nin bazı ilçelerinde kanalizasyon arıtma tesisi
bulunmaması nedeniyle oluşabilecek sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7255)
18.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis-Hizan’da ambulans ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7256)
19.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, hemşirelerin özlük haklarına ve hemşire istihdamına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7257)
20.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütler nedeniyle
zehirlenmeler meydana geldiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7258)
21.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, üniversite hastaneleriyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7259)
22.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, İnegöl Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7260)
23.- Samsun Milletvekili
Ahmet İhsan Kalkavan’ın, okul sütü nedeniyle yaşanan zehirlenmelere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7261)
12 Ekim 2012 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 8’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 20 milletvekilinin,
ülkemizde balıkçılık ve su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/370)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki Balıkçılık ve Su
Ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını arz ve
talep ederiz. 07.12.2011
1) D. Ali
Torlak (İstanbul)
2) Oktay
Vural (İzmir)
3)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
4) Oktay
Öztürk (Erzurum)
5) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
6) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
7) Ali
Uzunırmak (Aydın
8) Sadir
Durmaz (Yozgat)
9)
Muharrem Varlı (Adana)
10) Ali
Öz (Mersin)
11) Emin
Çınar (Kastamonu)
12) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
13) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14)
Ruhsar Demirel (Eskişehir)
15) Ali
Halaman (Adana)
16)
Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
17)
Bahattin Şeker (Bilecik)
18)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
19) Koray
Aydın (Trabzon)
20) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
21) Celal
Adan (İstanbul)
Gerekçe:
Üç tarafı denizlerle çevrili
bir yarımada konumunda olan Türkiye'nin 8.333 km’lik kıyı şeridi ve 177.714 km
uzunluğunda nehirleri bulunmaktadır. Deniz ve iç su kaynaklarımızın toplam
yüzey alanı 25 milyon hektardır. Bu rakam nerdeyse Türkiye'deki toplam tarım
alanlarına yakındır. Bu nedenle balıkçılık kaynaklarının etkin kullanımı büyük
önem taşımaktadır.
Diğer yandan balıkçılık
sektörü 50 bin kişiye doğrudan istihdam sağlamaktadır. Ancak, balıkçılık
sektörünün GSYH’ye sağladığı katkı yüzde 0,4 oranındadır.
Ekonomik değeri 100 tanesinde
bulunmakla beraber, Karadeniz'de 247, Marmara Denizi'nde 200, Ege Denizi'nde
300 ve Akdeniz'de 500 civarında balık türüne rastlanmaktadır.
Diğer taraftan doğal
stokların giderek azalması, dünya çapında hızla artan nüfusun protein
ihtiyacının karşılanmasında kültür balıkçılığının önemini artırmıştır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütüne göre su ürünleri yetiştiricilik
sektörü son on yıl içerisinde yılda ortalama yüzde 6,6 oranında büyüyerek,
dünya çapında en çok gelişen gıda üretim sektörü olmuştur.
Hâlihazırda, küresel su
ürünleri üretiminin yüzde 37'si yetiştiricilikle sağlanmakta olup, uzun vadede
yetiştiricilik sektörünün üretim bakımından avcılık sektörünü geçmesi
beklenmektedir. Yetiştiricilikte Çin, toplam üretimin yüzde 62'sini sağlamakta
olup, açık farkla lider durumdadır. Çin'i; Hindistan, Vietnam, Endonezya,
Tayland, Bangladeş ve Norveç izlemektedir. Türkiye'nin küresel
yetiştiricilikteki payı ise yüzde 0,29 seviyesindedir.
Büyük bir ihracat potansiyeli
bulunmasına rağmen, zaman zaman iç tüketimi dahi karşılamada balıkçılık
sektörünün yaşadığı sorunlar; sektörde destek, teşvik ve bilinçli avlanma ve
pazarlama konularında yeni politikaların hayata geçirilmesini zorunlu
kılmaktadır.
Çünkü, dünyanın bir çok
ülkesinde su ürünleri sektörü hızla mesafe alırken, Türkiye'de belirgin bir
ulusal politika üretilememiş, herhangi bir vizyon ve planlaması olmayan bir çok
sorunlarla uğraşan sektör haline getirilmiştir.
Ayrıca, balıkçılık sektörünün
en büyük hedefi, avlanmanın doğru zamanda ve doğru türler ile yapılması,
ekolojik sistemi ve dengeyi bozmadan gerçekleştirilmesi gerekirken, plansız,
kuralsız, denetimsiz ve bilinçsiz avlanma ile kültür balıkçılığında yaşanan
sorunlar kaynakların hızla tükenmesine yol açmaktadır.
Diğer yandan kültür
balıkçılığımızda soğuk zincirin bozulmaması ve bir sorunla karşılaşılmaması
için bir takım önleyici kararların uygulanması gerekliliği açıktır.
Avrupa Birliği
standartlarında olmayan ve soğutma sistemi bulunmayan vasıtalarla nakliyesine
izin verilmemesi gibi bazı tedbir ve önlemlerin alınması gerekmektedir.
Ülkemizde hâlihazırda kurulu bulunan ve/veya kurulacak olan balık
çiftliklerinin, AB normlarına uygun olarak tesis ettirilmesi ve denetlenmesi
ile tüm su ürünlerini kapsayacak biçimde genişletilmesi ve ihracat desteğinin
sağlanması sektör için büyük önem arz etmektedir.
Balıkçılık ve su ürünleri
sektörü üretimde, yetiştirmede, kalite ve satışlarda birçok önemli sıkıntılar
yaşamaktadır.
Balık fiyatlarındaki
istikrarsızlıklar, balık toptancı hallerinin AB standartlarında olmaması,
balıkçı barınaklarının oldukça fazla olan alt yapı eksiklikleri, denizlerimiz
ve diğer su kaynaklarımızın verimli kullanılmaması gibi nedenlerle balık
üretimi ve tüketiminde birçok sorunlar yaşanmaktadır.
Su ürünleri sektörünün
sorunlarının çözümü için öncelikle devlet ve özel sektör iş birliğinin
sağlanması gerekliliği açıktır. Su ürünleri fakülteleri bilgi ve teknoloji
üreten kurumlar hâline getirilmelidir.
Balıkçılık sektörünün
korunması, su ürünleri kooperatiflerinin geliştirilmesi, trol avcılığının
denetlenmesi konusunda mevzuatın geliştirilmesi, balık hallerinin ve
komisyoncuların vergi ve kredilerinin yeni esaslara bağlanması gerekmektedir.
Bu nedenlerle, balıkçılık ve
su ürünleri sektörünün sorunlarının çözümü konusunda bir Meclis araştırması
açılarak, sektörle ilgili sorunların incelenmesi, çözümüne yönelik politika ve
önlemlerin en kısa sürede hayata geçirilmesi gerekmektedir.
2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 26 milletvekilinin, Tekirdağ
Çorlu'da kurulması planlanan katı atık bertaraf tesisinin çevreye olan
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/371)
10/12/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Tekirdağ İli, Çorlu İlçesi,
Karatepe Mevkiinde Çorlu şehir merkezine 1.5 km mesafede tarım alanları olan
Buğday-Ayçiçeği tarlaları içinde Katı Atık Bertaraf tesisi kurulması
planlanmaktadır. Türkiye'nin en büyük "Katı Atık Bertaraf Tesisi"
olacağı belirtilen projeye tehlikeli olması ve insan sağlığını ciddi olarak
tehdit etmesi ve çevreye olası zararlarından dolayı başta Çorlu halkı, bilim
adamları, çevre kuruluşları yaptıkları araştırmalar ve ortaya koydukları
raporlar neticesinde kurulacak olan bu tehlikeli atık tesisine karşı
çıkmaktadırlar.
Tarımsal niteliği korunması
gereken bir araziye inşa edilecek bu tesisin, kapasitesinin neredeyse bütün
Türkiye'nin tehlikeli atıklarının Çorlu'ya dolayısıyla Trakya'ya taşınmasına
yol açacağı görülmektedir. Tesis için ayrıntılı inceleme yapılmaması, bölgenin
demografik yapısının ve deprem kuşağı üzerinde yer almasının yaratacağı
sonuçlar dikkate alınmadan, tesisin şehir merkezine bu derecede yakın mesafede
ve 1. Derece tarım arazilerinin içinde bir yere kurulacak olması, Çorlu için
büyük bir tehlike arz etmektedir. Tesisi yapacak firmanın kayıtlarda tarla
olarak geçen birinci sınıf tarım arazisi olarak belirtilen 160 dönümlük araziyi
49 yıllığına hazineden kiraladığı söylenmektedir. Devreye girdikten sonra
kapasitesi yıllık 850.000 tona ulaşması planlanan tesis Çorlu'da yaşanacak bir
felakete merkez olacaktır.
Dolayısıyla bu kapasitede bir
tesis sebebiyle, zaten çevre kirliliği tehdidi altında olan Çorlu'ya tonlarca
atığı getiren yüzlerce kamyonun yarattığı trafik sorunu, görüntü kirliliği
sonucunda tam bir çevre katliamı yaşanacak ayrıca insan sağlığını da olumsuz
etkileyecektir. Verimli tarım arazisi olarak geçen bu bölgede inşa edilecek
tesis çevredeki toprağın kirlenmesine ve dolayısıyla tarım ve hayvancılığın
bitmesine de neden olacaktır.
Tüm bu sebeplerle Çorlu
Belediye Meclisinin aldığı karar ile Karatepe bölgesinde yapılacak olan katı
atık bertaraf tesisi için verilen imar izni iptal edilmiştir. Ancak başta bu
tesisi yapacak olan firma olmak üzere bazı yetkili kurum ve kuruluşlar böyle
bir tesisin yapılmasında ısrar etmektedirler. Bu ısrarlarını da bilimsel
anlayıştan uzak, çelişkili ve doğrulanmaya muhtaç bir ÇED raporuna
dayandırmaktadırlar.
5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanım Kanunu'nun 13. Maddesi tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını
düzenlemektedir. Bu kapsamda bölge için EPDK tarafından verilen elektrik üretim
ruhsatı ve izni zamanın Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından bütün tehlikeli
atıklarda dahil, biyodizel üretimi, tehlikeli varil yıkama ve daha birçok
elektrik üretiminin dışındaki faaliyeti kapsar bir alana bürünmüştür. Ve ne
yazık ki ruhsat dışı faaliyetler Bakanlık tarafından 29.06.2010 tarihinde
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu verilmiş ve onaylanmıştır.
Tüm bu nedenlerle ÇED
raporunun tüm detayları ile hangi ölçütler değerlendirilerek verildiğinin
araştırılması, şirkete E.P.D.K. tarafından verilen üretim izninin ve yine diğer
ilgili kurum ve Bakanlıklar tarafından verilen izinlerin ve raporların detaylı
olarak araştırılması ve böyle bir tesisin bölgeye olası olumsuz etkisinin
araştırılması için Anayasanın 98, içtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını saygıyla arz ederiz.
1) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
2)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
3) Bihlun
Tamaylıgil (İstanbul)
4) Faik
Öztrak (Tekirdağ)
5) Kemal
Değirmendereli (Edirne)
6) Melda
Onur (İstanbul)
7) Fatma
Nur Serter (İstanbul)
8) Tolga
Çandar (Muğla)
9) Salih
Fırat (Adıyaman)
10)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
11) Osman
Kaptan (Antalya)
12) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
13) Hülya
Güven (İzmir)
14) Aykut
Erdoğdu (İstanbul)
15)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
16) Ali Serindağ
(Gaziantep)
17)
Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
18) Ömer
Süha Aldan (Muğla)
19)
Turgut Dibek (Kırklareli)
20) Namık
Havutça (Balıkesir)
21) İlhan
Demiröz (Bursa)
22)
Bülent Tezcan (Aydın)
23)
Sakine Öz (Manisa)
24) Erdal
Aksünger (İzmir)
25)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
26) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
27)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, ceza
infaz kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/372)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Ceza ve İnfaz kurumları ve
tutukevleri çalışanları Adalet Bakanlığı bünyesinde en fazla çalışan grubu
oluşturmaktadır. Bakanlığın bünyesinde en fazla çalışan personel olduğu hâlde
hiç mesai ücreti almamaktadır. Birçok cezaevinde çalışma süreleri haftalık 40,
aylık 240 saattir. Cezaevlerinde resmî ve dinî bayramlarda açık görüş
yapıldığından dolayı ceza ve infaz kurumları ve tutukevi çalışanları hiçbir
bayramı aileleri ile geçirememektedir. Bakanlık bünyesinde bu personel için
hiçbir çalışma yapılmamaktadır.
Ceza ve İnfaz kurumları ve
tutukevleri çalışanları, yaptıkları görev bakımdan kolluk kuvvetleri gibi
emniyet ve güvenlik sınıfında olmaları gerekirken, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'na tabi idari hizmetler sınıfında yer almaktadır. Bu durum cezaevi
personelinin fazla mesai ücreti alamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle,
gecesini gündüzüne katan, resmî tatil, bayram dinlemeden çalışan cezaevi
personeli kamuda en düşük maaş alan sınıflardan birini oluşturmaktadır.
Emniyet ve güvenlik sınıfında
sayılmayan cezaevi personelinin, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanunu düzenlenmesinde güvenlik ve asayiş hizmeti gören bir sınıf olarak kabul
edilerek sendika kurma ve bir sendikaya üye olma hakkı kısıtlanmıştır. Cezaevi
personelinin özlük hakları açısından sendika kurma, bir sendikaya katılma hakkı
olan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi idari hizmetler sınıfında yer almasına
karşın, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda emniyet ve güvenlik
sınıfında kabul edilerek sendika kurma ve bir sendikaya üye olma hakları da
ellerinden alınmaktadır.
5510 Sayılı Sosyal Güvenlik
Yasasının 40. maddesinde iş riski ve güvenliği dikkate alınarak bazı meslekler
için fiilî hizmet süre zammı öngörülürken, yine ceza ve infaz kurumları ve
tutukevleri personeli kapsam dışı bırakılmıştır.
Tutuklu ve hükümlüler ile
sürekli olarak bire bir ilişki içerisinde olan ceza ve infaz kurumları ve
tutukevleri personeli psikolojik açıdan da diğer meslek gruplarına göre daha
fazla yıpranmaktadır.
Bu nedenlerle, ceza ve infaz
kurumları ve tutukevleri personellerinin sorunlarının tespiti, ortaya
çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün
104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Turgut
Dibek (Kırklareli)
2) Bülent
Tezcan (Aydın)
3) İhsan
Özkes (İstanbul)
4) Aylin
Nazlıaka (Ankara)
5) Doğan
Şafak (Niğde)
6) Osman
Aydın (Aydın)
7) Hasan
Akgöl (Hatay)
8) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
9)
Muharrem Işık (Erzincan)
10) Ömer
Suha Aldan (Muğla)
11) Namık
Havutça (Balıkesir)
12) İlhan
Demiröz (Bursa)
13)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
14)
Sakine Öz (Manisa)
15) Erdal
Aksünger (İzmir)
16)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
18)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
19)
Mahmut Tanal (İstanbul)
20) Rahmi
Aşkın Türeli (İzmir)
21) Ali
Demirçalı (Adana)
22)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Komisyonlardan istifa
tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Antalya Milletvekili Menderes Türel’in, Plan ve Bütçe Komisyonu
üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/63)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Partimizin 4. Olağan
Kongresinde MKYK Üyesi olarak seçilmiş ve Sayın Genel Başkanımız tarafından
Genel Başkan Yardımcısı olarak görevlendirilmiş bulunmaktayım.
Genel Merkez’deki görevimin
yoğunluğu nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeliğinden istifa ediyorum.
11.10.2012
Menderes
Türel
Antalya
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın Hamzaçebi, söz talebiniz
var, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 13 Ekim Ankara’nın
başkent oluşunun yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yarın 13 Ekim 2012. 13 Ekim
tarihi “cumhuriyetin kilometre taşı” olarak isimlendirebileceğimiz tarihlerden
birisidir. Tıpkı 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos gibi, 29 Ekime giden süreçte 13
Ekim tarihi de büyük önem taşımaktadır. 13 Ekim 1923 tarihinde, Ankara, Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından başkent ilan edilmiştir. İsmet İnönü ve 4
arkadaşı tarafından verilen önerge Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
kabul edilmiş ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilan edilecek olan cumhuriyetin
başkenti Ankara olarak belirlenmiştir.
Bu güzel cumhuriyeti kuran,
onun başkentini Ankara olarak belirleyen cumhuriyetin kadrolarını, Büyük Önder
Atatürk’ü şükranla anıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına kendilerine saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündemin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Kocaeli
Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış
politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/13) esas
numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
V.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte
olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve Genel Kurulun 4/10/2012 tarihli 4’üncü Birleşimde okunduğu için
tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir
üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya Bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge
sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Osman Korutürk, İstanbul
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş,
Ankara Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür, Van
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hurşit Güneş, Kocaeli
Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili ve
Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.
Şimdi ilk söz, önerge sahibi
olarak İstanbul Milletvekili Osman Korutürk’e aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN TANEY KORUTÜRK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanı Sayın
Ahmet Davutoğlu’yla ilgili olarak, altı aydan daha kısa bir süre içinde
partimiz ikinci defa bir gensoru önergesi vermek zorunda kalmıştır. Ben de altı
aydan daha kısa bir süre içinde tekrar Sayın Dışişleri Bakanı hakkındaki bu
gensoruda gensoru sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Bundan üzüntü
duyduğumu söylemem lazım.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
Türk dış politikasını yöneten bakanlardan hiçbiri hakkında altı aydan daha az
bir süre içerisinde iki gensoru önergesi yüce Meclise takdim edilmemişti. Bunu
da burada görmüş olduk.
Türkiye'nin dış politikası
çok sıkışık bir noktaya geldi. Türk dış politikası tam bir çıkmazın içine girdi
ama Suriye’yle ilgili politikamız bu çıkmazı tamamen daralttı ve içinden
çıkılmaz bir hâle getirdi.
Geçtiğimiz hafta burada
Suriye’yle ilgili olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi
için bir tezkere görüşmesi yapıldı ve bu tezkere görüşmesi kapalı oturumda icra
edildi. Gizli şeyler söyleneceğini bekledik. NATO’nun dahli nedir bu işe, NATO
üzerinde niye bu kadar ısrar ediyoruz? Bir planlamamız mı var, onu bir noktada
devreye mi sokmak istiyoruz yoksa başka bir amacımız mı var? Bunlar bize
anlatılacaktır diye düşündük, bunların hiçbirisi konuşulmadı. Gazete
bilgilerini aşmayan birtakım bilgilerle o kapalı oturumu geçtik.
Şimdi, arkadaşlar, bu NATO
konusu gerçekten ilginç bir konu. Biz Suriye’den çok daha üstün olduğumuzu her fırsatta
söylüyoruz; caydırıcılık bakımından, Suriye karşısında bir harekâta girişecek
olursak “Suriye’ye şu kadar saatte gireriz, bu kadar saatte gireriz.” şeklinde
milletvekili arkadaşlarımız televizyon ekranlarından zaman ölçümleri
yapıyorlar, saat veriyorlar. Hakikaten kendi gücümüze Hükûmet inanıyor mu,
inanmıyor mu, NATO’yu niye bu kadar istiyoruz?
NATO’ya çağrıda bulunduğumuz
zaman onu bir tehdit karşısında istişareleri öngören 4’üncü maddeyle ilgili
olarak çağırıyoruz ama saldırı karşısındaki 5’inci maddeyi NATO’yu çağırmak
için kullanmıyoruz. NATO ve Birleşmiş Milletlerde Sayın Bakanın yaptığı
görüşmelerden edindiğimiz izlenime göre, diğer Batılı müttefiklerimiz, diğer
dostlarımız bu konuya fazla dâhil olmak istiyor gibi gözükmüyorlar, bize ciddi
bir yeşil ışık yakmıyorlar, hatta elimizi tutmaya çalışıyorlar, “Yavaş olun.”
diyorlar. Görülen şey bu ama aslında gerçek bu mu acaba?
NATO Genel Sekreterinin
geçtiğimiz günlerde bir açıklaması oldu. NATO Genel Sekreteri o açıklamada dedi
ki: “Türkiye’yi desteklemek için planlarımız hazırdır.” Konuyu çok yakından
bilmeyenler, teknik teferruatını tanımayanlar için belki bu çok çarpıcı, vurucu
bir beyan olabilir, NATO birden “Hazırız, planlarımız hazır.” diyor. Aslında
planların hazır olması malumun ilanı, çünkü NATO’nun müttefik savunma konsepti
çerçevesinde her ülke için, yirmi sekiz ülke için ayrı ayrı, İngilizcesine
“Contingency Planı” denilen bizim Türkçe “İhtimaliyat Planı” dediğimiz planları
hazırdır ve hazır olmak mecburiyetindedir. Bir saldırı vukuunda, bu saldırının
uluslararası hukuki meşruiyete uygun olması ve Birleşmiş Milletler Yasası’nın
51’inci maddesi uyarınca ülkeye meşru müdafaa tanıyacak nitelikte bulunması
hâlinde, NATO Konseyi, 5’inci madde çerçevesinde, ülkelere destek, yardım ve
takviyede bulunmak mükellefiyetindedir. Hepimiz biliyoruz, daha önce bunları
konuştuk. Bu şimdiye kadar bir defa işletilmiştir. İkiz Kulelerin vurulmasından
sonra, 12 Eylül 2001 tarihinde 5’inci madde işletildi, daha önce ve daha sonra
bunun işletilmesi yok ama bu konsept, küçük ülkelere güvence vermek ve NATO’nun
ittifakını, birliğini sağlamak için kullanılmış ve kullanılmakta olan bir
konsepttir ve “kolektif savunma görevi” denen NATO’nun temel göreviyle
ilgilidir.
Şimdi, Rasmussen’in eğer
bahsettiği, “Türkiye’ye destek vermeye hazırız.” dediği ve “Planlarımız
elimizde.” dediği planlar bu 5’inci madde uyarınca ise bütün arkadaşlarımın bir
şeyi çok iyi bilmesi lazım. NATO’nun gene temel ilkelerine göre, NATO’nun
Türkiye’ye yapacağı takviye Türkiye'nin sınırları içerisinde olmak zorundadır
yani bu şu demek oluyor: NATO eğer 5’inci madde çerçevesinde Türkiye’ye bir
takviyede bulunacaksa o takviye kuvvetleri Türk kuvvetleriyle beraber Türk
sınırları dışında, Suriye içerisinde harekâta girmek durumunda değil, Türkiye içerisinde
takviye yapmak durumunda. Şimdi, o zaman başka bir soru geliyor. Acaba
Rasmussen’in bahsettiği destek, söylediği destek 5’inci madde çerçevesinde
değil de Lizbon toplantısından sonra yeni belirlenen, yeni yüzyılda güvenlik
konseptiyle altı çizilen yeni meydan okumalara hazır olma ve buna göre
yapılanma konseptine mi ait? Eğer böyleyse, o takdirde, NATO’nun Türkiye’ye
destek sağlamak için değil fakat yeni meydan okuma için, yeni meydan okuma
olarak niteleyeceği bir duruma karşı Suriye’de bir harekâta girmek için
planlarından bahsediyor olabilir ki bu o zaman akla başka bir şey getiriyor:
Acaba NATO müttefiklerimiz şu anda isteksiz gibi gözükürken aslında istekliler
mi? Belli bir zaman aşımını, mesela Amerikan Başkanlık seçimlerini bekleyip
ondan sonra oraya girmek için Türkiye’nin bir hareketini mi bekliyorlar veya
Türkiye’yi böyle bir harekete mi yöneltiyorlar? Eğer böyleyse, o zaman durum
çok vahim bir durumdur. O zaman biz NATO’nun kendi planlarına kendimizi
kullanarak ve kendimizi öne sürerek, bize destek veriliyormuş veya bize takviye
yapılıyormuş gibi gösterip bize olmayan takviyelerle NATO’nun kapı açıcılığını
yapmış oluruz. Bu bilinçli bir tercih midir, bilinçsiz bir tercih midir onu
bilmiyorum ama eğer böyle bir tercih varsa, bu Yüce Divanlık bir tercihtir ve
eğer böyle bir tercih bilinçsiz yapılıyorsa, o bilinçle yapılmasından daha da
vahimdir.
Bunlar hakkında biz bilgi
edinmek istiyorduk geçen defa edinemedik. Onun için bizim önergemizde
“Politikaların ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ve yasama organıyla halktan
gizlendiği” şeklinde bir gerekçe yer aldı. Bu gizleme doğru bir şey değil. Bu
konularda kapalı toplantıda -ama gerçek kapalı toplantıda- bilgi almaktan
memnun oluruz.
Ayrıca demin de söylediğim
gibi, Türkiye kötü bir noktaya doğru gidiyor dış politikada ve bu dış
politikanın artık yeni baştan bir düşünülmesi lazım. Oturup bu dış politikayı
değiştirmek lazım. Nasıl değiştirmek lazım? Açık söyleyeyim, 180 derece bir
dönüş yapmak lazım. Uygulanan bir politikadan 180 derece dönüş yapmanın iktidar
için, Hükûmet için çok büyük bir siyasi sıkıntı doğuracağının bilincindeyim
tabii ama bunun misali vardır ve yolu vardır, o yol da bu gensoru önergesiyle
bizim açtığımız yoldur. O yol, kendi şahsına saygı duyduğumuz, şahsi olarak
kendisiyle hiçbir alıp veremediğimiz olmayan, bilakis aksi olan fakat çok
başarısız dış politikalar yürüten Dışişleri Bakanının değiştirilmesidir.
Bunun misali Türkiye’de
vardır. Sizler, 1920’lerden, 30’lardan, 40’lardan verilen örnekleri, alınan
örnekleri seviyorsunuz bunu görüyorum, arkadaşlarımız zaman zaman oralardan
örnekler alıp bize dokundurmaya çalışıyorlar. Yine oradan bir örnek
bulabilirsiniz. Haziran 1944’te Türkiye, izlemekte olduğu tarafsızlık
politikasını o zamanki çok parlak Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’nu
değiştirerek değiştirmiş ve onun sonucunda da San Fransisco Konferansı’na ve
Birleşmiş Milletlerin kurucu üyeliğinde kendisine yol açmıştı.
Değerli arkadaşlar, bu
gensoru önergesini ciddiye alın. Bakın, İstanbul Boğaz Köprüsü’ne gidiyormuş
gibi düşünün kendinizi. O köprüye giderken köprüye yaklaştığınız bir noktada
sağ tarafınızda bir tabela görüyorsunuz: “Köprüden önceki son çıkış.” Köprüden
önceki son çıkıştayız arkadaşlar. O çıkışa saparsanız, memleketimiz şimdiye
kadar olduğu gibi, dün 90’ıncı yılını kutladığı Mudanya Anlaşması’ndan bu yana
yaşadığı barışın içerisinde yaşamaya devam eder, sapmazsanız köprüyü geçer
gidersiniz, orada sizlerin, bizlerin, hepimizin başımıza ne gelir bilinmez.
Bunlara dikkatinizi çekmek
istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu hakkında Türkiye Büyük Millet
Meclisine verdiği gensoru önergesiyle alakalı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyor, konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yüksek malumlarınız olduğu üzere, içeride ve dışarıda Türkiye'nin karışmasını
arzulayanlar var. Dış siyasette yaşadığımız sıkıntılardan istifade ederek
Türkiye'nin iç düzenini yıkmaya ve tahrip etmeye yönelik birtakım karanlık
faaliyetlerin kurgulandığını biliyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi
siyasetçi siyaseti üslubundan daima kendini uzak tutmuş, taşıdığı millî
sorumluluk duygusuna asla sırtını dönmemiştir. Bu sebepten dolayı da partimiz
gerçeklerle yüzleşmekten hiçbir dönem ürkmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi,
bugüne dek, Hükûmetin yürüttüğü politikaya ilişkin en can yakıcı tahlilleri
yapmış ve duruşundan bir zerre dahi taviz vermemiştir. Söz konusu millî
menfaatlerimiz olduğunda ise particilik oynamamıştır, öncelikli olarak ülkemizi
düşünmüştür. Partimiz, dışarıya hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerini
-her ne kadar tasvip etmese de- şikâyet etmemiştir.
Değerli milletvekilleri,
bugün itibarıyla herkesin tanıklık ettiği üzere, yüce Meclis uyumlu
çalışamamakta, devlet kurumları ise düzgün bir şekilde işletilememektedir.
Böylesine buhranlı bir ortamda partimiz, kaos peşinde koşanlara izin veremez,
rıza gösteremez. Suriye’yle yaşanan sürtüşme sürecinde özellikle güvenlik
kuruluşlarımızın arkalarında ciddi ve güçlü bir siyasi iradenin varlığını
hissetmeleri fevkalade hayatidir. Bu bağlamda, partimiz, verilen gensoru
önergesinin aleyhinde tavır almaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Fakat
bakın, bu kısmı önemlidir. Sayın Davutoğlu’nun, azami bir dikkatle söyleyeceklerimize
kulak vereceğine eminim. Gidişat hiç iyi değil. Sayın Davutoğlu inisiyatifinde
geliştirilen AKP dış politikası sebebiyle, Türkiye, artık ABD Başkanının
beyzbol sopasıyla uyarı yaptığı, İsrail’in hiçbir surette dikkate almadığı,
Rusya ve İran’ın muntazam aralıklarla açık biçimde vurmakla tehdit ettiği,
Irak’ın nota verdiği, Suriye’nin uçağını düşürdüğü ve egemenliğine tecavüz
ettiği, AB ülkelerinin ise gitgide soğuk ve mesafeli yaklaştıkları bir ülke
hâline getirilmiştir. Dikkatinizi mutlaka çekmiştir, saydığım ülkeler ve
topluluklar ya komşularımızdır veya geleneksel planda stratejik ortaklarımız,
müttefiklerimiz olarak bildiğimiz devletlerdir. Sayın Davutoğlu’nun komşularla
sıfır sorun hayaliyle iştaha gelmiş, nostaljik ve emperyal ihtiraslarının dış
dünya gerçekliklerinin soğuk kayalıklarına nasıl tosladığını, hangi evrelerden
geçerek millî menfaatlerimize zarar verdiğini herkes bilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyet tarihine baktığımızda, az önce Sayın Korutürk de bir atıfta bulundu
-bu dönemde pek moda bu tarihten örnek vermek- size çok kısa bir şey arz
edeceğim.
Sayın Davutoğlu, cumhuriyet
tarihinde ikinci uzun dönem görev yapan şahsiyettir. 1925-1938 arası kesintisiz
biçimde on üç buçuk yıl Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Tevfik Rüştü Aras
hariç, hiçbir şahsiyet, Türk dış politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında,
Sayın Davutoğlu kadar uzun süreli ve kesintisiz bir imkân ve etkinliğe sahip
olmamıştır.
Şimdi, bu noktada Atatürk
dönemi Türk dış politikasının on üç buçuk yılını oluşturan Tevfik Rüştü Aras
sürecine bakıldığında, komşularla sıfır sorun politikasının Sayın Davutoğlu’nun
icadı olmadığı ve o dönemde başarıyla uygulanarak hayata geçirildiği
görülecektir.
Nitekim, komşularımızla o
dönemde ilişkilerimizi sayarsak, yeni kurulmuş bir cumhuriyet ve tüm maddi
imkânsızlıklara rağmen, Yunanistan’la Lozan’dan arta kalan mübadele ve patrik
meselesi çözüme kavuşturulmuş ve diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir.
1926-1930 yıllarında dostluk,
iyi komşuluk anlaşmaları imzalandı.
Bulgaristan’la 1925 yılında
dostluk anlaşması yapıldı.
Ege’de On İki Adalar
üzerinden komşumuz olan İtalya’yla 1928 yılında dostluk anlaşması imzalandı.
Sovyetler Birliğiyle
1925-1929’da imzalanan anlaşma ve protokollerle dostluk ve tarafsızlık
ilişkileri başlatıldı, ekonomik, ticari ilişkiler geliştirildi.
1926’da mandater komşumuz
İngiltere ve Irak’la Musul sorunu çözüme kavuşturuldu.
Keza 1926’da mandater
Fransa’yla ve Suriye’yle dostluk ve iyi komşuluk anlaşmaları imzalandı.
1936 yılında Montrö Boğazlar
Sözleşmesi’yle, ülkemizin İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinden egemenliği
yeniden sağlandı.
Hatay’ın ana vatan
topraklarına katılması için 1936’da hız verilen diplomatik girişimler sonuç
verdi, 1938’de Türk-Fransız anlaşması ve ardından bağımsızlık, sancak Hatay
Devleti kuruldu, bir yıl sonra da devlet Türkiye’ye katılma kararı aldı.
Türkiye, 1934’te Yunanistan,
Yugoslavya, Romanya’yla Balkan Paktı’nı, 37’de de Irak, İran ve Afganistan ile
Sadabat Paktı’nı, Doğu Paktı’nı kurdu.
AKP Hükûmeti ve onun
Dışişleri Bakanı, bugün, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde iki yıl
süreyle geçici üye olabilmek için milyarlarca dolar harcayıp olmadık
devletlerin önünde eğilirken, Ulu Önder Atatürk’ün önderliğinde izlenen onurlu
dış politika sayesinde Türkiye’nin o dönemin Birleşmiş Milletlerine üyelik için
davet edilmiş olduğunu, diğer bir ifadeyle hiçbir resmî başvuru olmaksızın
1932’de Milletler Cemiyetine davetini kabul ederek üye olduğumuzu hatırlatmak
isterim.
Değerli milletvekilleri,
21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde, cumhuriyet tarihinde ikinci bir şahsiyet bu
denli uzun süre Türk dış politikasında hizmet fırsatı buldu. Sayın Davutoğlu
ilk altı buçuk yılında dış politika yapımcısı ve yönlendiricisi, son üç buçuk
yılda ise ilave olarak dış politika karar vericisi konumunda oldu.
Komşularımızla bu dönemde
ilişkilerimizi şimdi de tek tek sayalım: Yunanistan bir yandan boğuştuğu
ekonomik krize rağmen, Ege’de bulunan üç adamızı sessiz bir şekilde ele
geçirdi, kendi bayrağını dikti ve hatta fetih sembolü olarak Yunan
Cumhurbaşkanı bu adalara ziyarette bulundu. Her üç adanın da Lozan Anlaşması’na
göre hukuki statüsünün tartışmalı olduğu bizim Dışişlerince ifade edilmesine
karşın, bağımsız kaynaklar ve bilim adamları böyle olmadığını söylüyor. Yunan
tarafı da adaların kendilerine ait olduğunu ileri sürmekte ve hâlen işgali
sürdürmektedir. Bir yanda “vatanın bir karış toprağını dahi veremeyiz”
ülküsüyle yanan Türk milleti ve Türkiye, diğer yanda vatan toprağını âdeta
gümüş tepsi içerisinde yabancıya sunan bir AKP dış politikası. Bunun adı gaflet
değilse nedir?
Rusya, Türk mallarını taşıyan
tırlara dönüşte Rus malı taşıma şartı getirdi. Özbekistan, Türk mallarına
tahdit uyguluyor. 1639’da Kasrı Şirin’den bu yana sınırımızı muhafaza ettiğimiz
komşumuz İran vize uygulamaya başladı ve ilişkimiz her geçen gün daha da
geriliyor, Hava Kuvvetleri Komutanı, ısrarla, Türkiye’yi vuracağını döne döne
söylüyor. Suriye sınırının kapanması nedeniyle ihracat navlun maliyetleri 3’e
katlandı. Arap ülkelerine ihracat hemen hemen durma noktasına geldi. İki gün
önce yaşanan uçak krizi münasebetiyle, bu kış doğal gazı ya yeterince
alamayacağız veya bu yaptığımız bize doğal gaz zammı olarak geriye dönecek.
Türkiye’de bulunan,
Suriye’den gelen mülteciler bugün itibarıyla 105 bini bulmuştur. Birleşmiş
Milletler Yüksek Komiserliği yıl sonuna kadar bu rakamın 300 bine kadar
yükselebileceğini öngörmektedir. Sırf bu insanların iaşe ve ibatesi yıllık 1
milyar doların üzerinde millî bütçeye yük getirmektedir.
Şimdi sormak istiyorum: Sayın
Davutoğlu, takip ettiğiniz bu yanlış politikaların, Türk insanına ve Türkiye
Cumhuriyeti devletine neye mal olduğunu hiç düşünüyor musunuz? Bu maceracı
politikayı Türk milletinin dışında kimsenin finanse etmediğini biliyoruz. Sayın
Başbakanın tabiriyle, garip gurebanın sırtına gereksiz yere yüklediğiniz bu
yükün vebalini hiç düşündünüz mü? IMF’ye 5 milyar dolar vermek ile matah bir iş
yaptığını düşünenler olabilir. Bu hamlenin sembolikliğinin verdiği hazla tatmin
olanlar da hiç şüphesiz ki bulunmaktadır. Özgür Suriye Ordusuna sağlanan
lojistik desteğin maliyetini bir kenara koyuyor, ondan hiç bahsetmiyorum bile.
Hükûmet bunu insanlık namına yaptığını söylüyor, eyvallah. Madem iktidarın
iddia ettiği gibi bir insanlık meselesidir bu, o hâlde, uluslararası toplum
nerededir, Birleşmiş Milletler nerededir, NATO nerededir, Avrupa Birliği
nerededir, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, hatta Katar nerededir?
Soruyorum, benim insanım
Suriyeli mülteciden daha mı az insan? Sıradan Türk aileleri emek vererek, alın
teri dökerek, çoğu zaman zor şartlarda çalışarak kazandıklarını ek vergilerle,
uçuk zamlarla bu uğurda eritmek zorunda mıdır? Sayın Davutoğlu, gerçek harp
dışarıda, sokakta her gün yaşanmaktadır. İnsanımız, her gün karın tokluğuna,
hayatta kalabilmek, ailesine ekmek götürebilmek adına zaten harbe girmektedir.
Dolayısıyla, bir de bu yüklere kesinlikle ihtiyacımız yok. Resmettiğimiz bu
kahır örgüsüyle yüzleşebiliyor musunuz?
Değerli milletvekilleri,
cumhuriyet tarihimiz boyunca hep kaçındığımız “Orta Doğu’nun bataklığına
saplanmama” politikamızdan çıkılmıştır ve o bataklığa öyle bir sokuluyoruz ki,
başımız belaya girmeden çıkmak için, halk deyimiyle âdeta “deveye hendek
atlatmak” gerekecektir. Irak’ın kuzeyindeki Kürt Yönetimi devletleşme yolunda
hızla ilerliyor, biz sadece bakıyoruz. Hani orada ortaya çıkabilecek yeni
siyasi varlık ve oluşumlar bir dönemler savaş nedeni sayılacaktı? Bugün, bu
oluşumu, bırakınız savaş sebebi saymayı, liderleriyle sarmaş dolaş şekilde
parti genel kongrelerinize çağırıp “Türkiye seninle gurur duyuyor.” nidaları
yükseltiyorsunuz. Hani Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyorduk? Merkezî Irak
Devleti Yönetimi ile ilişkilerimiz giderek bozuluyor. Sayın Davutoğlu’nun
Kerkük ve Erbil ziyaretleri Irak Merkezî Yönetimi yok sayılarak yapıldı. Ne
hazin bir tablodur ki, bugün Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin
Irak’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hiçe sayan uygulamaları karşısında
mücadele eden, bu tür girişimlere tepki gösterip engellemeye çalışan güç
Türkiye değil, Merkezî Irak Hükûmetidir. Siyasi iktidar, bölgede kurulacak bir
yeni devlete çanak tutmakta ve bu süreçte, bu devletin olabilmesi için âdeta
can havliyle çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi kuruluşundan bu yana, 43 yıllık mevcudiyeti içerisinde,
Türk milletinin insani ve millî değerlerine uyumlu bir çizgide bulunmuş ve
kamuoyu nezdin de oluşan millî refleksleri daima siyasi tercihlerinin kılavuzu
tayin etmiştir. Tahmin edebileceğiniz üzere söz konusu vizyon, dış politikayla
münasebetli görüş ve kanaatlerimizde de bakidir. Biz daima zamanın ruhuna,
şartlarına ve beklentilerine göre hareket ettik ve inanıyoruz ki, bu doğrultuda
insanımızın vicdani ölçüleriyle çelişen, devletimize ve milletimize ihanet eden
hiçbir teşebbüsün içerisinde yer almadık.
Demokrasinin uzun soluklu
yaşayışı ancak yayıldığı ülkedeki insanların ellerindedir ve sadece onların
mücadeleleriyle beslenir. Dolayısıyla, demokrasi iddiası çevresinde iki noktaya
azami dikkat gösterilmesi zaruridir.
Birincisi, kendi millî egemenliğinizi
müdafaa ve muhafaza etmekle yükümlüsünüz.
İkinci ise, karşınızda
muhatap aldığınız devletin millî egemenliğine ve dolayısıyla toprak bütünlüğüne
hürmetkâr davranmanız gerekir.
Dış politika, gelişmiş
devletlerde genel hatlarıyla tekdir, bütüncüldür. Dış politika bir devlet
politikasıdır ve asla bir partinin kendine has siyasal programına terk
edilemez. Zira unutmayın ki artık günümüz dünyasında dış politikadaki
hamlelerin iç düzene de ciddi etkileri
bulunmaktadır. Son iki senedir, artarak katlanan terör illetinin aldığı seyir
apaçık ortadadır.
Çok kıymetli Dışişleri
Bakanım, zannediyorum ki ilk başlarda Suriye’yi sadece Suriye olarak gördün,
böyle bir yanılgıya kapıldın. Oysa hiç kuşkunuz olmasın, Suriye, Orta Doğu’daki
“Pandora’nın kutusudur.” içinden neler çıkar, neler… Bir bakmışsınız ki
Suriye’den Rusya çıkmış, İran çıkmış, Lübnan çıkmış, Çin Halk Cumhuriyeti
çıkmış, PKK ve türevleri çıkmış, farklı mezhepsel duyarlılıklar çıkmış ve bir
bakmışsınız ki siz, Türkiye olarak bir anda cereyan eden hengâmenin,
karışıklığın, kaosun girdabında, yalnızsınız, bir başınızasınız.
Değerli milletvekilleri, biz,
Sayın Davutoğlu’nu birçok defa ısrarla, inatla uyardık “Yapmayın, fazla müdahil
oluyorsunuz, geri çekilin, terörü azdıracaksınız, içimizdeki kışkırtmacı
birtakım hücreleri uyandıracaksınız, dış politikamızın güdümlü olmasına müsaade
etmeyin.” dedik fakat üzülerek görüyoruz ki şimdiye dek hiçbirisi fayda etmedi.
Şimdi, bu çerçevede Sayın
Davutoğlu’na sormak istiyorum: Komşu bir ülkeye devlet başkanı atamak sizin
yetki alanınızda mıdır? Suriye’de rejim kendi halkıyla çatışırken Baas
rejiminin kurucularından, hatta fikir babası sayılabilecek olan ve Baba Esad’ın
yani Hafız El Esad’ın Dışişleri Bakanı olan Faruk El Şara’yı devlet başkanı
olarak önerirken aklınızdan ne geçiyordu Allah aşkına? Burada, bu Parlamentoda
bir partiyi Baasçı diye suçlarken başka bir Baas kurucusunu Suriye’nin başına
getirmekle ne umuyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, biz
her ayrıntıyı not edip takip ediyoruz. AKP Kongresinde tam iki gün öncesine
denk gelen Türk F-16’larının Kandil’i bombalama emrinin verdiği sükûnetle güle
oynaya o zatı kongrenize çağırıp şereflendirmekle kimseyi kandıramazsınız. Bu
milletin tahlil ve idrak kabiliyetini fazla küçümsüyorsunuz. 19’uncu yüzyıldan kalma
“Pan” siyasetiyle ırkçılık yapan, mikromilliyetçilik yapan, ülkemizde de
azınlık ırkçılığını onaylayan ve teşvik eden bir sözde yapının başını nasıl
müttefikimiz yapabildiniz, aklımız almıyor doğrusu. On senelik AKP İktidarının
ve Sayın Dışişleri Bakanının ütopik dış politika tasavvurunun neticesinde
Türkiye’de, öz vatanımızda artık “Türk’üm.” demek ayıp oldu, tabulaştı. Aynı
şekilde, insanımızın dinî inançları, felsefesi, mezhepsel bağlılıkları
sorgulanır oldu, alenen sorgulanır oldu.
Değerli milletvekilleri,
iktidarın ilk döneminde, hatırlanacağı üzere, Avrupa Birliği meselesi bir
öncelik şeklinde değerlendiriliyordu. Oysa artık esamisi okunmuyor. Katıldığı
her programda, kaynağı belirsiz bir kibirle “Oğlum bak git.” demekten başka
hiçbir işe yaramayan bir Bakan var kabinede. Sayın Davutoğlu zaten hiç oralı
değil. Geleneksel millî meselemiz olan Kıbrıs deseniz, çoktan rafa kaldırılmış,
AKP’nin önümüzdeki yıllarda küresel güçlerin iktidar mücadelesine tanıklık
edecek Orta Asya coğrafyasını tamamıyla yok sayması, TİKA’nin bu bölgedeki
faaliyetlerinin aksaması ve hatta durma noktasına gelmesi devletimizin
stratejik menfaatlerine derinden aykırılık teşkil etmektedir. Türk dünyası,
bugün kendisini Türkiye tarafından yüzüstü bırakılmış hissetmektedir. Keza, Irak’taki
ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz için de durum aynıdır ve geçerlidir.
Nereden nereye geldik.
Evet, ben sözlerimi burada
bağlayarak yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR
(Van) – Değerli Başkan, Sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
özelde Suriye, genelde de yanlış politikalar nedeniyle Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet
Davutoğlu hakkında vermiş olduğu gensoru hakkında BDP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce,
Ankara’ya indirilen Suriye uçağında, Sayın Hükûmet yetkililerinin ve Sayın
Davutoğlu’nun dile getirdiği uluslararası hukuka aykırı yükün içeriğini basına,
kamuoyuna açıklamasını beklediğimizi, -Türkiye kamuoyu olarak da; bizler de
milletvekili olarak -gerçekten o sivil uçakta, yolcu uçağında askerî
malzemelerin taşınıp taşınmadığını bilmek istiyoruz; bu bizim en doğal
hakkımız.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin içinde bulunduğu sürecin ne kadar hassas olduğunu ve uygulanan
politikaların ne kadar tehlikeli olduğunu sıralamaya çalışmak yerine, Türkiye
ve Orta Doğu coğrafyasının bu istikrarsızlıktan nasıl kurtulabileceği üzerine
odaklanmanın daha yararlı, daha hayırlı olacağını düşünüyorum.
AKP, burada sayısal
üstünlüğüne güvendiğinden dolayı ne kadar eleştirirsek eleştirelim, hatalarını
ne kadar açığa çıkarırsak çıkaralım yine kendi bildiğini okumaya devam edecektir.
Bu görüşüm, ne yazık ki, önceki gensoru görüşmelerindeki tecrübelerimizle de
sabittir. Bu nedenle, tarihe düşürülmesi gereken notlar açısından, az önce
bahsettiğim çözüm odaklı yaklaşımla konuşmamı sürdüreceğim.
Biliyorsunuz ki bir sorunu
çözmek için önce o sorunu teşhis etmek, bazı saptamalarda bulunmak gerekiyor.
Ben de bu bağlamda, öncelikle bazı tespitlerimi sizlerle, yüce Meclisle
paylaşmak istiyorum.
Birincisi, Orta Doğu’daki
istikrarsızlık bölgesel bir sorun niteliğini çoktan aşmış durumdadır. Küresel
aktörler taraflarını seçmişlerdir, cepheler artık nettir, olan Orta Doğu’nun
mazlum halklarına olmaktadır. Kimilerince bölgesel, kimilerince mezhepler arası
bir savaş tehlikesi kendini her zamankinden daha fazla hissettirmektedir. Dış
aktörlerin gözüyle ve onların uzun ve erimli çıkarları doğrultusunda Orta Doğu
şekillendiriliyor. Libya’da da ya da Mısır’da da görüldüğü gibi istikrarsızlık
bir sonuç vermemiş; Orta Doğu halklarına, bu ülkelerin halklarına demokrasi
getirmemiştir. Şimdi ise görüyoruz ki dünya genelinde “Arap Baharı” denilen
başkaldırı hareketinin dış müdahaleler nedeniyle nasıl meşruiyet sorunu
taşımaya başladığı ve nasıl tartışılmaya başlandığı ortadadır. Özellikle
Libya’da Amerika Birleşik Devletleri’nin büyükelçiliğine karşı ve büyükelçisine
karşı yapılan saldırı bunun en acı örneğidir.
Değerli milletvekilleri,
Suriye’de binlerce insan vahşice katlediliyor ve bu trajedi şiddetlenerek devam
ediyor. Suriye bir iç şiddet ve iç savaş sarmalının içine sürüklenmiş durumda.
Böylesi bir durumda hiç kimse Suriye’yi dillendirirken bir Arap baharından söz
edemez. Bu kadar şiddet, Türkiye dâhil olmak üzere, hiçbir Orta Doğu ülkesine
barışı, istikrarı getirmez. Artık Suriye ve Orta Doğu da bir şiddet ve savaş
sarmalının içine düşmüştür. Türkiye ise, izlediği sorunlu dış politikalar
neticesinde, bu sarmalın içine giderek daha hızlı bir şekilde sürüklenmektedir.
Peki, konumuz olan Suriye
nasıl bir duruma geldi? Nasıl oldu da Suriye’de bütün bu olup bitenler
yaşanıyor? Ülkedeki Aleviler, Ermeniler, Asuriler, Sünniler, Kürtler ve
Dürziler ve daha birçok azınlık bir arada yaşayabilme zeminini artık neredeyse
kaybetmiş durumda. Bu durumda Suriye’nin toprak bütünlüğünün nasıl
savunulacağını sormak elbette ki bizim görevimiz, bunu yanıtlamak da dış politikayı
yürüten Sayın Davutoğlu’nun görevidir.
Ülkelerinde Mısır’dan, Suudi
Arabistan’dan ve diğer yabancı ülkelerden gelen paralı askerler Esed rejimine
ve destekçilerine karşı savaşıyor, kelle uçuruyor ve akla gelmeyecek insanlık
suçları işliyorlar. Bunu biz söylemiyoruz elbette, bunu Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Komitesi ve diğer uluslararası insan hakları örgütleri dile
getiriyor, raporlarında açıkça dile getiriyorlar. Bu vahşetin, Suriye’de
karşılıklı yaşanan vahşetin her gün hepimiz tanığıyız. Bu, elbette ki bize acı
veriyor.
Artık sosyal medya gibi
enformasyon araçları, bu vahşet sahnelerini tarihin derin denizlerinde unutmaya
terk etmiyor. İnsanlığın belleği, insanlığın vicdanı açıktır ve bu yaşananlara
karşıdır. Dolayısıyla, Suriye’deki insanlık ayıbının ve ortaya çıkan yıkımın
tek sorumlusunun Esed rejiminin olamayacağı şimdiden açıktır. Değerli
arkadaşlar, Suriye’deki gerçekleri, siyasi aktörleri ve eylemleri bir bütün
olarak değerlendirmeliyiz, bir bütün olarak değerlendirmezsek eksiklik yapmış
oluruz. Bu bağlamda, kimse Suriye Ulusal Konseyini ve ona bağlı Özgür Suriye
Ordusunu “demokrasinin neferleri” ya da “özgürlük savaşçıları” diye
tanımlayamaz, nitelendiremez. Onlar da bu işlenen ağır insan hakları
ihlallerinin vebalini taşıyorlar. Biliyoruz ki temel haklar ve daha fazla
özgürlük için Esed rejimine karşı mücadele eden Suriyeliler var, Suriye
halkları var. Onların demokrasi ve özgürlük mücadelesini buradan saygıyla
selamlıyoruz.
İşte bakın, Aleviler,
Kürtler, Hristiyanlar, Dürziler ve hatta sosyalist ve sosyal demokrat Sünni
Araplar, Suriye Ulusal Konseyi ve Özgür Suriye Ordusuyla iplerini koparmış
durumdalar, çünkü onlar bu süreçten dışlandılar, ne Batı ne de Türkiye onları
dikkate almadı, hesaba katmadı. Bu ayrımcı dış politika, Esed sonrası Suriye’de
bu kesimleri açıkça yeni Suriye’nin yeni kurbanları ve mağdurlarına
dönüştürmeye adaydır; Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve halkların eşit, özgür,
demokratik bir Suriye talebine hizmet etmez. Alevileri, Kürtleri, Dürzileri,
Asuri ve Ermenilerle birlikte diğer azınlıkları yok sayan ve dışlayan Suriye
Ulusal Konseyine ve onu destekleyen Türkiye'nin böyle bu muhalif oluşumuna
kimse “kapsayıcı” ya da “demokratik” diyebilir mi? Sadece Sünni Arapların
çıkarlarını dikkate alan ve Suriye’nin sosyolojik yapısı ile uyuşmayan köktenci
politikaları temsil eden bir Suriye Ulusal Konseyi nasıl desteklenebilir? Ama
Türkiye, Mısır, Katar ve Suudi Arabistan’ı açıkça destekliyor. Neden? Mezhepsel
hassasiyetlerden dolayı mı? Türkiye dış politikası, AKP hassasiyetlerini
gözeterek yani Sünni mezhebinin aksine, giderek Orta Doğu politikalarını
şekillendirerek mi destekleyecek? Açıktır ki AKP Hükûmeti, dış politikasını da
iç politikadaki gibi merkeziyetçi ve tekçi bir eksene oturtmaya çalışmaktadır.
Muhalefet gücü olan Suriye Ulusal Konseyinin sadece Sünni Arapları temsil
ettiği bilinmiyormuş gibi kurulup kurulmayacağı belli olmayan yeni Suriye’nin
vitrinindeki iktidar olarak kabul ediliyor olması tam bir faciadır. Bu hataya
en başta AKP Hükûmeti düşüyor. Eleştirdiğimiz, AKP’nin bu ayrımcı tutumu ve dış
politikasıdır.
Değerli milletvekilleri, her
hâlükârda Türkiye sınırının güneyinde yeni bir statü oluşacak; Kürtler,
Aleviler ve diğer halklardan oluşan demokratik Suriye komşumuz olmaya devam
edecek, eğer biz Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor ve düşünüyorsak. AKP
Hükûmeti, Kürtsüz ve Alevisiz bir Suriye mi istiyor? AKP Hükûmetinin
hayalindeki Orta Doğu’da ne Kürtlere ne gayrimüslimlere ne gayrisünnilere yer
yoktur. Burada açıkça belirtmek isterim ki, AKP Hükûmeti Orta Doğu’yu ne
tarihsel ne sosyolojik ne de ideolojik temelde okuyabilmektedir. Orta Doğu’da
Kürtleri bir bütünsellik içinde değerlendirmeyen, Orta Doğu coğrafyasının en
kadim halklarından biri olan Kürtlerin İran’da, Irak’ta, Suriye’de ve özellikle
Türkiye’de göz ardı edilmeyecek siyasi bir aktör hâline getirdiğini artık
hepimiz biliyoruz, bunu akıllardan çıkarmamamız gerekiyor.
40 milyonluk Kürt halkının
varlığını Orta Doğu denkleminde göz ardı eden bir dış politika, yanlış bir dış
politikadır. Bu nedenle istikrar ve barış için Kürtlerin hesaba katılmadığı
hiçbir projenin ayakta kalmayacağını şimdiden belirtmek isteriz, buna Amerika
Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi dâhil olmak üzere. Aynı şekilde
Orta Doğu’nun en önemli toplumsal ve siyasal halklarından birini oluşturan
Alevi-Şii gerçekliği de dikkate alınmalıdır. Hiçbir dış politika ve barış
projesi bunu dikkate almadan başarıya ulaşmaz. Suriye’nin çoğulculuğu dikkate
alınmadan yeni demokratik bir Suriye kurulamaz.
Bu durum Türkiye için de
geçerlidir. Özellikle vurgulamak gerekir ki, Suriye hangi toplumsal fay
hatlarını taşıyorsa Türkiye de aynı fay hatlarına sahiptir. Bir Rus atasözü
vardır. “Evi camdan olan başkasının evine taş atmaz.” Bu sözü, Dışişleri
Bakanımız, bir ülkeye demokrasi dersi vermeye kalktığında acaba kaç devlet
adamından, kaç diplomattan duymuştur? Söz gelimi, Çeçenya veya Uygur Türkleri
meselesinde, muhakkak, hem Rusya’dan hem Çin’den bu sözü duymuştur. Bunun ne
anlama geldiğini de hem Sayın Bakan hem de biz çok iyi bilmekteyiz. Özcesi “Sen
önce kendi evine bak, sen önce kendi içine bak.” demektir bu.
Değerli arkadaşlar, nitekim
uygulanan bu yanlış politikalar nedeniyle ne Çeçenya ne Uygur Türklerinin
durumu AKP’nin dış politikasında, AKP’nin politikalarında yer almamaktadır.
Maalesef, Kıbrıs meselesinden bu yana Türkiye dış politikasında soydaşlık ya da
dindaşlık temelinde sorunlara müdahil olmak gibi bir alışkanlık gelişiyor. Bu
temeller üzerinde gelişen dış politikanın başarıya ulaşma şansı bizce hiç
yoktur.
Değerli arkadaşlar, buradan
açıkça ifade etmek gerekiyor: Türkiye’deki Kürtler, Suriye’deki Kürtlerin
kazanımlarını kendi kazanımları, Suriye halkının özgür demokratik kazanımı
olarak görmektedir. Bunun karşısında, AKP Hükûmeti bir nevi tehdit ya da kayıp
olarak görüyorsa biz, bunu Türkiye dış politikasının yanlışlığını vurgulamak
üzere, somut bir örnek olarak dile getirmek istiyoruz. Türkiye dış politikası
sadece Sünni Arapların dış politikasını kollayarak başarıya ulaşamaz, bunun
üzerine kurgulanamaz. Camdan bir eve sahip olan Türkiye'nin tehditkâr tavrından
ne Kürtler ne de Şiiler çekinmektedir, bunu da açıkça söylemektedirler.
Nitekim, İran Genelkurmay Başkanının tehdidini hepimiz çok iyi biliyoruz: “Sıra
Suriye’den sonra Türkiye’ye gelecektir.” tehdidini boş bir laf olarak görmemek
gerekir.
Değerli arkadaşlar, ancak AKP
Hükûmeti, medyayı ajitasyon ve propaganda merkezi gibi kullanarak Suriye
krizini kontrol etmeye, onu yönetmeye çalışmaktadır; ilginçtir ki Türkiye
kamuoyundaki Suriye krizi algısından haberi yoktur ama artık, dünyada “Arap
Baharı kışa döndü.” fikrinin hâkim olduğunu hepimiz biliyoruz ama Türkiye’de
hâlen, Suriye’nin, Özgür Suriye Ordusunca demokratikleşebileceği hesabı
yapılıyor. Aslında, söylem bu ama AKP Hükûmeti bu söylemle, Suriye’deki rejimin
kendi dünya görüşüne benzemesi hesabı içindedir. Sadece Selefilere ve Müslüman
Kardeşlere dayanan bir dış politika, Suriye politikası elbette ki iflas
edecektir.
Şimdi görüyoruz ki evdeki
hesap çarşıya uymuyor, bu nedenle de kestirmeden NATO’yu göreve çağırıyor ama
görüyoruz ki AKP’nin argümanlarına NATO bile sıcak bakmıyor. NATO müdahaleye
sıcak bakmayınca da tezkere bir caydırıcılık, bir kurtarıcı işlev görmek üzere
-savaş tezkeresi- çıkıyor. Öte yandan, BM Güvenlik Konseyinde Çin ve Rusya’nın
tutumunu çok iyi biliyoruz. Rusya ve Çin’in, BM Güvenlik Konseyinde Suriye’ye
doğrudan uluslararası bir güç kullanımına karşı pozisyon aldığını hepimiz çok
iyi biliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
anlaşılıyor ki, ABD Hükûmeti seçimlere kadar pasif bir dış politika izlemeye
devam edecektir. Seçimler sonrasında bu tutumun ne olacağını hiç kimse
kestirememektedir. Avrupa Birliği ise az önce bahsettiğim nedenlerden dolayı,
Özgür Suriye Ordusuna ve temsil ettikleri siyasi akıma sıcak bakmamaktadır.
Hele hele, bu yıl Nobel Barış Ödülü’nü de alan Avrupa Birliğinin Suriye
konusunda aktif ve Nobel Barış Ödülü’nün ruhuna aykırı bir tutum almasını
beklemek saflık olur. Sadece “Esed gitmeli.” deniliyor. Giderek daha az
dillendirilen bu söylem, artık, bir dayatma değil, temenni söylemi hâline
gelmiştir. Nitekim, Dışişleri Bakanımızın Esed sonrası rejime lider seçmesi,
lider tayin etmesi de bu politikanın iflası anlamına gelir.
En başta Suriye’ye karşı esen
sert rüzgârlar giderek zayıflıyor. Şimdi ise Batı dünyası bu işin hamallığından
kaçınarak Türkiye’yi bu ateşe atma çabası içerisinde. Türkiye de Mısır, Suudi
Arabistan ve Katar gibi devletlerle bu işi üstlenmiş görünüyor.
Değerli arkadaşlar, mülteci
kamplarında Esed rejimini devirme planları yapılıyor, komuta kademesi buralarda
şekillendiriliyor. Açıkça söylemek gerekir ki, AKP Hükûmeti tam anlamıyla
ateşle oynuyor. Bu tür müdahaleler, en başta Birleşmiş Milletlerin mültecilerin
korunmasına ilişkin sözleşmelerine ve diğer bütün uluslararası hukuka aykırı
bir durumdur, aykırı bir tutumdur. Ayrıca, kardeş kanının akıtılmasının
vebalini de biz üstümüze alamayız.
Suriye krizindeki hatalı
politikalar nedeniyle gündemimize gelen bu gensoru, aslında sadece Sayın Ahmet
Davutoğlu’na karşı değil, Hükûmetin yanlış dış politikalarını mahkûm etmek için
gündeme gelmiştir. Şu anda Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun içine düştüğü kaotik
durumdan Sayın Erdoğan ve Hükûmeti sorumludur elbette. “Osmanlı rüyası” adı
altında Türkiye’nin sürüklendiği yol, yol değildir. Türkiye’yi giderek içinden
çıkılmaz bir çözümsüzlük batağına saplayacaktır. Şu anda, sıfırı tüketmiş bir
sıfır sorun politikası var önümüzde. Doğal olarak, demokrasilerde bu yanlış
politikaların hesabı verilmelidir. Sayın Davutoğlu’nun bu gerçekler karşısında
Meclis çatısı altında hesap vermesi ve yanlış politikalardan vazgeçmesi hem
Türkiye hem Orta Doğu halkları için ve hem de Sayın Davutoğlu için en hayırlısı
olacaktır ama Türkiye için yürütülen bu dış politika için deniz bitmiş,
“stratejik derinlik” yaklaşımı artık, karaya vurmuştur. Gerçek bütün
çıplaklığıyla ortadadır. Bir kez daha, artık, kral çıplak .
Değerli arkadaşlar, sözlerime
burada son vermeden önce, kürsüden, AKP Hükûmetini, daha geniş bir pencereden,
özellikle Orta Doğu dünyasına bakmaya, dünyadaki gelişmeleri değerlendirmeye
davet ediyorum. Orta Doğu’yu daha geniş bir vizyonla, daha gerçekçi
yaklaşımlarla değerlendirmesini temenni ediyoruz.
Bizler muhalefet olarak
elbette ki bu konudaki görüşlerimizi, eleştirilerimizi dile getireceğiz. Buna
uyup uymamak, dikkate alıp almamak AKP’nin görevidir, AKP’nin elindedir. AKP de
bu tarihsel görevini göz ardı etmemeli, muhalefetin eleştirilerini elinin
tersiyle kenara atmamalıdır.
Değerli arkadaşlar, Orta
Doğu’yu daha geniş bir vizyon ile ele almanızı ve bu bağlamda, tarihsel mirasın
ortak parçası olan halkların eşitlik ve özgürlük taleplerine uygun düşecek bir
şekilde ve Orta Doğu’da barışı, kardeşliği tesis etmek üzere dış politikanızı
bir kez daha gözden geçirmeye, yanlıştan dönmeye davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Hurşit Güneş, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HURŞİT GÜNEŞ
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa’nın 98 ve
99’uncu maddeleri ve İç Tüzük’ün 106’ncı maddesi gereğince Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında verilen gensoru hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum.
Biliyorum, bugün cuma, Meclis
Televizyonu kapalı. Dolayısıyla, halkımız bizi doğrudan ve naklen
izleyemeyecek.
ADNAN YILMAZ (Erzurum) –
İzliyorlar.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Naklen izleyemeyecek.
Gensoruyu da bir cuma akşamı
böylesi bir saatte getirdiniz fakat bir şey daha söyleyeyim: Tezkereyi de bir
kapalı oturumda getirdiniz, tezkerede de vatandaşlarımız içeride ne
konuşulduğunu naklen izleyemedi. Yani bu Suriye politikası bir muamma biçimde,
halka ne kadar yansıtılırsa o kadar öğrenilir bir hâle geldi. Demek ki
Suriye’de halktan gizlememiz gereken bazı temel gerçekler var.
Değerli arkadaşlar, 25
Ağustosta bir panelde konuşmacı olarak Hatay’daydım. Hatay’a gittim, Hataylı
yurttaşlar bana dediler ki: “Burada çok büyük bir gerginlik var.” Hatay’da
vatandaşlara sorduk, dedik ki: “Nedir sıkıntınız?”, dediler ki: “Burada,
‘sığınmacı’ adı altında kol gezen birtakım askerî üniformalı kişiler var ve
bunlar kamplarda yaşıyor, giriyor, çıkıyor. Biz bundan çok rahatsızız.” Ne
yaparsınız? Milletvekilisiniz, beraberimizdeki milletvekili arkadaşlarla beraber
dedik ki: “Gidelim, şu sığınma kamplarına bakalım neye benziyormuş bunlar?”
Valiyi aradık, yetkilileri aradık, Cumhuriyet Halk Partisi genel merkezi
aracılığıyla AFAD’ı, acil durum ve afet işleriyle ilgili daireyi aradık,
Ankara’dan resmî bir yazıyla izin istedik, izin çıktı, Yayladağı ve Apaydın’la
ilgili istemiştik, izin çıktı. Ben yolda giderken Apaydın’ı tercih ettim.
Beraberimdeki heyetle beraber Apaydın’a gideceğiz fakat daha önce “Hocam, çok
memnun oluruz, gidin, orada çocuklarla, kadınlarla görüşün, kampların yerini,
durumu görün.” diyen AFAD Başkanı birdenbire yolda “Aman Hocam” dedi “Apaydın’a
gidemezsiniz. Cıs! Orası yasaklı yer, oradan içeri asla…” Nasıl olur, dedim;
ben milletvekiliyim, beraberimde milletvekilleri var. İzin verdiniz, resmî yazıyla
müracaat ettik. “Hayır, asla giremezsiniz. Apaydın’ın kapısından sizi
çevirirler.” dediler. Biz, Apaydın’a gittik ama kapıdan dönerken bir basın
toplantısı yaptık, içeri giremediğimizi halka açıkladık.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
milletvekilisiniz, Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde bir yere
giremiyorsunuz. Yabancı bir yer değil, Türkiye’nin. Sayın Hurşit Güneş -yani
ben- ve Sayın Süleyman Çelebi -burada oturuyor- içeri alınmadık. Neden
alınmadık? Yani şimdi bunu Meclis Başkanının merak etmesi gerekir değil mi?
Sayın Cemil Çiçek “Benim iki milletvekilim niye içeri alınmadı?” diye sorması
gerekir. Meclis Başkanı tutuklu vekiller konusunda biçare, anladığım kadarıyla
bu konuda da biçare ama sürekli bu biçare hâlde giderseniz sonunda Davutoğlu
gibi olursunuz “ne çare” onu da söyleyeyim.
Değerli arkadaşlar, bu kamp
daha sonra Meclis İnsan Hakları Komisyonuna açıldı. Meclis İnsan Hakları
Komisyonu giderken Cumhuriyet Halk Partililer katılmadılar. Dedik ki: “Siz
orayı temizleyeceksiniz ve daha sonra gidip o kampı göreceksiniz ve temiz de
bir rapor çıkaracaksınız.” Ve gerçekten de öyle oldu. Meclis İnsan Hakları
Komisyonu gitti, evvelsi gün katıldığım gibi, “tertemizdir” diye bir rapor
çıkarttı. Ben o Komisyona, açıklamanın yani raporun açıklaması günü gittim.
Sayın Ayhan Sefer Üstün de oradaydı, açıklayan da oradaydı fakat duyduğum şey
karşısında hayrete düştüm. Ben zannediyordum ki o kampta Özgür Suriye Ordusu
Komutanı Riyad El Esad artık gitmiştir. Hayır, oradaymış ve görüşmüşler.
Sormuş… Ayhan Sefer Üstün sormamış, MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya
sormuş. “Sen Özgür Suriye Ordusu Komutanı mısın?” demiş. Tercüman, kaşlarıyla
“Hayır de!” demiş. “Yahu senin kaşların niye böyle kalkıyor?” demiş. “Benim
tikim var.” demişler. “Değiştirtelim sizi, bu tercüman değişsin.”demişler.
Tercüman değişmiş. Ben, hayretler içinde kalınca “Orada mıydı?” dedim. “Sizin o
çok sık bahsettiğiniz Malik El Kürdi de oradaydı.” dedi. Bu, tam bir kepazelik!
Tam bir kepazelik!
Şimdi, ısrarla soruyorum:
Eğer o kamp diğer kamplardan farksız olsaydı bizi niye sokmadığınızı
açıklayamazdınız değil mi? Şimdi, tekrarla soruyorum: O kampa niye biz, Sayın
Süleyman Çelebi ve ben alınmadık ve beraberindeki heyet alınmadık ve İnsan
Hakları Komisyonu alındı? Bunu açıklamak gerekiyor. Ne fark vardı? Bizimle
ilgili bir farklılık mı vardı?
Şimdi Sayın Bakan ve
yetkililer diyor ki: “E, canım, bu kampa biz Suriye’nin resmî ordusundan kaçan
resmî subayları koyduk.” “Oradan ayrıldılar, onları koyduk.” diyor. Ya, dünya
alem biliyor ki Özgür Suriye Ordusunun ana omurgası zaten Esad’ın ordusundan
kaçanlardan veya tepki duyanlardan oluşuyor. Tabii, katılan diğer El Kaide
elemanları ve diğer elemanlar var, kuşkusuz ama ana omurga bunlardan oluşuyor.
Kim kimi aldatıyor?
Bu kamp sınıra 3 kilometre
arkadaşlar, gümrüğe ise 8 kilometre. Bu kampın dışında, şu resmini gördüğünüz
Abu Hüseyin Niami, ben ve Süleyman Çelebi’yi kıtır kıtır doğrayacağını naklen
televizyonlara söyledi. Ben Cemil Çiçek yerinde olsaydım “Benim
milletvekillerimi hangi Suriye kıtır kıtır doğruyormuş!” diye bir soruşturma
açardım, sorardım. Dışişleri Bakanının yerinde olsaydım, İçişleri Bakanının
yerinde olsaydım sorardım.
AHMET İHSAN KALKAVAN (Samsun)
– Mesleği kasap mıymış onun?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Eğer
bu Parlamentoda 550 milletvekilinden birisinin başına böyle bir şey gelseydi,
bütün Cumhuriyet Halk Partili yetkililer bunun hesabını sorardı. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Amma densizlik yahu!
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Şimdi, bir karışıklık var anladığım kadarıyla. Anlaşılan bu “Baas’çı” lafı
öylesine bir yerleşmiş ki, biz Cumhuriyet Halk Partilileri Baas’çı diye, o
silah verdikleri Suriyeli muhaliflere “Gidin, bu Baasçıları kıtır kıtır
doğrayın.” dedikleri için bizi de kıtır kıtır doğratacaklardı. Esef duyuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Apaydın’ın neler olduğunu dünya âlem aylarca yazdı. Şimdi, Sayın Bakan bir
akademisyen. Burada diplomatlar da oturuyor, hepsinin yabancı dili var.
Türkiye’den örnek vermeyeceğim.
Bakınız, 24 Şubat 2012,
Almanya’nın saygın gazetesi Der Spiegel Apaydın’dan bahsediyor.
28 Şubat 2012, The National,
Riyad El Esad’ın Apaydın’da olduğunu yazıyor.
23 Mayıs 2012 The Independent
yine Apaydın’dan bahsediyor.
21 Haziran 2012, Amerika’nın
saygın gazetesi New York Times Türk cemseleri ile CIA ajanlarının sınıra
tanksavar tesliminde bulunduklarını yazıyor.
22 Haziran 2012, The
Guardian’ın muhabiri İdlib’den John Densky bildiriyor, diyor ki: “Ben şahidim,
ay başında, evet ay başında 50 kutu tüfek Reyhanlı’dan teslim edildi Müslüman
Kardeşlere.” Bunları dünya âlem yazıyor.
2 Temmuz 2012’de The New York
Times tekrardan Apaydın’ın komuta merkezi olduğunu yazıyor. Özgür Suriye
Ordusunun resmî web sitesinde merkez olarak Hatay yazıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Allah
Allah! Öyle bir şey olur mu ya?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Daria Aslamova isimli Komsomolska Pravda muhabiri, Fatma kod adıyla “Özgür
Suriye Ordusu mensubuyum.” diyor, içeri giriyor, Malik El Kürdi’yle mülakat
yapıyor, Hurşit Güneş ve Süleyman Çelebi giremiyor. Hâle bakın.
15 Ağustos 2012, Le Monde
yeniden Apaydın’dan bahsediyor. Yahu bu Apaydın’ı dünya alem biliyor, Türkiye
bilmiyor, böyle bir şey olur mu?
Değerli arkadaşlar,
samimiyetle bir şey soracağım: Apaydın patlamadan önce, Apaydın’ın ne olduğunu
biliyor muydunuz? Bu, ileri demokrasi dediğimiz düzende yani vesayetlerin
kalktığı bu demokraside, Apaydın’ın ne olduğunu Türk basını yazabiliyor muydu?
Parlamentoya gelip yetkililer size Apaydın konusunda bilgi verdiler mi? Hayır.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)-
Başka konuda da bilgi verilmedi.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Şimdi, Sayın Bakan Apaydın’ın ne olduğunu bilmiyor olabilir, hakikaten bilmiyor
olabilir, bilgisi olmayabilir. O zaman gaflet içinde, gereğini yapsın. Yok eğer
Sayın Bakan Apaydın’da ne olduğunu biliyor ve size açıklamıyorsa o zaman da bir
başka yanlışla karşı karşıyayız demektir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar
biliyorlar.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Her
iki hâlde de, biraz önce Sayın Korutürk’ün söylediği gibi, köprüden son çıkış
için bir çıkış fırsatı vardır, onu değerlendirmek gerekir.
Değerli arkadaşlar, dün size,
550 milletvekiline de birer disket dağıttım. O diskette, Riyad El Esad’la,
Apaydın kampında 20 dakika süren bir söyleşi var. Söyleşinin bir kısmı
İstanbul’da devam ediyor, yetkililerle görüşmeye gitmiş. Sadece o görüntü yok,
başka görüntüler de var. Bakın, o filmden bir görüntü: Riyad El Esad
Apaydın’da, arkasında Türk Bayrağı ve Irak Bayrağı, o kampın içinde.
MUSA ÇAM (İzmir) – Bakana da
göster Sayın Güneş, Bakana da göster.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Bakın, telefonla -o konuşmada, o filmde gözüküyor- Halep’te bir çatışmayı
koordine ediyor.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Bakana göster, Bakana.
MUSA ÇAM (İzmir) – Onun
gözleri görmez, görmez.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Riyad, El Esad, arkasında Türk polisinin koruması altında, Türkiye’de.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) -
Riyad Esad mı, Esed mi?
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Arkadaşlar, çok net söyleyeyim, Apaydın karanlık bir yerdir ama ne yazık ki
bizim dış politikamızın yüz karası olmuştur.
Apaydın’ı dünya âlem yazdı: “Özgür Suriye Ordusunun komuta merkezidir.”
Ortaya çıkınca ne yaptınız? “Efendim, 1995 tarihli bir yönetmelik var, başka
bir ülkeden çıkan subaylar bizim ülkemizde barınabilir.” dediniz. Doğru mu? Bu
geçerli mi? Ya, bu çok ayıp bir şey, tam bir zırva. Çünkü o 1995 tarihli
yönetmelik, bugünkü koşullarla hiçbir alakası yok. Türkiye'nin sığınmacı
mevzuatı -biliyorsunuz- sıkıntılı bir mevzuat, biz doğudan gelenleri kabul
etmiyoruz. Asker olanı kabul etmemiz için ancak bizim dışında durduğumuz iki
ülkenin çatışma hâlinde olması gerekir. Sonradan bunu deyince, dediniz ki:
“Efendim, Suriye ile İsrail çatışma hâlinde, onun için Suriye mensuplarını
kabul ediyoruz, Suriye askerlerini.” Daha beter zırva bir durum.
Şimdi, Anayasa’nın 92’nci
maddesi açık arkadaşlar. Anayasa’nın 92’nci maddesi diyor ki: Başka bir ülkenin
askerini ülkemize sokmanız için bu büyük yüce Meclisten izin almanız gerekiyor.
Aldınız mı? Hayır, almadınız. Peki, nasıl kabul ettiniz? Eğer kabul ettiyseniz,
işte Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının söylediği “Yüce Divanlık” dediği
suç budur. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü siz, izin almadan, yabancı
askerleri getirdiniz, Türkiye’de Apaydın Kampı’na soktunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Kürecik için aldılar mı? Kürecik için de almadılar.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Şimdi, ne o düzmece İnsan Hakları Komisyonu raporu ne de sizin bu uydurmaca
yönetmelikler sizi bu anayasal suçtan kurtarmayacak.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Hükûmet diyor ki: “Biz Esad’ı çok ikaz ettik, demokrasi
yolunda adımlar at dedik, dinlemedi.” Onun üzerine ne yaptınız? Muhalifleri
silahlandırdınız, El-Kaide’yi destekleyen Katar ile Selefileri destekleyen
Suudi Arabistan’la beraber o silahların sevkine göz yumdunuz. Ya, ne
zannediyorsunuz? Demokrasi gelecek diye mi yapılıyor bu? Yani Katar’la Suudi
Arabistan keser döner sap döner günün birisinde bize de demokrasi gelir diye mi
Özgür Suriye Ordusunu silahlandırıyor? Bunun mantıklı bir tarafı var mı?
Değerli arkadaşlar,
cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet bir komşusunun iç işini veya onunla
ilişkisini başka bir ülkenin telkinleriyle yani ulusal güvenliğiyle ilgili
değil, ulusal çıkarlarına göre değil, ona göre tasarlıyor.
Bakın, önceki gün Joe Biden
bir açık oturumda ne dedi biliyor musunuz? Suriye ile Türkiye… “Biz bir
eldivenle el gibiyiz.” dedi. El herhâlde Amerika Birleşik Devletleri, eldiven
de Türkiye. Eldiven kirlenecek, el temiz kalacak, var mı öyle şey? Cumhuriyet
tarihinde ilk defa bir hükûmet başka bir ülkenin iç işine karışıyor, cumhuriyet
tarihinde ilk defa bir hükûmet başka bir ülkenin içini karıştırıyor ve
cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet başka ülkelerin medyasında o ülkenin
içine, o ülkeye doğru silah sevk etmekle ilgili eleştiriliyor. Türk Ceza
Kanunu’nun net 304 ve 306’ncı maddeleri: “Başka bir devleti savaşa teşvik veya
yabancı devlet aleyhine silah toplama, asker toplama…”
Değerli milletvekilleri, biz
bunları söylediğimizde bize “Baas’çı mısın?” diyorlar. Ya, şimdi, bu açıkçası
laubalilik; ya, bunu ciddiyetle bağdaştırmanız mümkün değil.
Baas rejimi -geçenlerde
Korutürk de söyledi- Arap milliyetçiliği demek ama onun ötesinde bir şey daha
var Baas milliyetçiliğiyle, Baas’la ilgili. Mesela üniversiteler orada baskı
altındadır, medya yandaştır, kimse aleyhe bir şey söyleyemez, aleyhte olan
milletvekilleri varsa içeri tıkılır, dışarı çıkarılmaz. Yani orada büyük bir
zulüm ve baskı vardır. Yani bana öyle geliyor ki Suriye uzun süredir bir büyük
Silivri.
Şimdi, en büyük Baas’çı bana
kalırsa Davutoğlu çıktı. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü Türkiye’de hiç kimse
“Baas rejiminden bir başkası yeniden gelsin, devlet başkanı olsun.” demedi ama
Sayın Davutoğlu dedi. Gerçi onun bir farkı var; yani o da Baas’çı, hem de baba
Esad’dan beri Baas’çı, büyük bir zulüm uygulayan Baas’çı ama onun bir farkı
var. Birazdan gelsin, kendisi söylesin, onun, Esad’la Faruk El Şara’nın ne
farkı var, gelsin bu kürsüde söylesin.
Türk dış politikası laik
temellere göre yapılır. (CHP sıralarından alkışlar) Laiklik, sadece bir ülkenin
devletinin yönetimine dinin ya da mezhebin karışmaması değildir, aynı zamanda
dış politikaya da karışmamasıdır. Bir Dışişleri Bakanı, asla ve asla başka bir
ülkenin içindeki mezhep saikiyle konuşmaz. Ben, bundan büyük bir üzünç duydum
açıkçası. Aleviler ve Sünniler, biz kardeşiz, aynı ağacın dallarıyız. Niye
birbirlerine vurdurtalım onları Suriye’de?
Değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak 14 Ağustosta sizi toplantıya çağırdık, elinizin
tersiyle reddettiniz. Ulusumuza karşı bir sorumluluğumuzu, halka karşı bir
sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Sizi doğru yöne sevk etmeye
çalışıyoruz. Bir büyük bataklıktan Hükûmeti kurtarmaya çalışıyoruz. Kimi
ülkeler size “Yahu, ileride burası sizin için büyük bir imkân olabilir.”
diyebilirler, sakın kanmayın. Eğer bu vaziyette giderse Suriye, sonunda Irak
gibi parçalanacak ve Türkiye için büyük bir dezavantaj, istikrarsızlık unsuru
hâline gelecek. Buradan derhâl çıkmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, Apaydın,
Suriye politikasının çıbanbaşıdır, yanlışın göstergesidir. Sonunda ne oldu?
Masum ve sivil yurttaşlarımızın başına bomba düşmeye başladı.
Değerli milletvekilleri,
bunun üzerine ne yaptı Hükûmet? NATO’yu devreye sokmak istedi, değil mi?
NATO’yu devreye sokarken ne diye soktu? İhtiyacım var sana diye. Yahu, biz,
büyük bir ülkeyiz. Hani lider ülkeydik, Orta Doğu’da NATO’ya ihtiyacımız
olmayacaktı? İki mermiyle mi biz gidip NATO’yu rica edeceğiz. Nihayetinde
Suriye…
Peki, gittik NATO’ya. Ne
dedik? Anlaşmanın 5’inci maddesi için çağırmadık, 4’üncü maddesi için çağırdık,
“Saldırı var.” diyemedik, “Tehdit var.” dedik. Rapora ne yazdılar, bildirgeye?
“Tehlike” yazdılar. NATO’da bile onu beceremedik.
Şimdi, ben, Sayın
Davutoğlu’ndan rica edeceğim. Gelsin, burada söylesin, rica ediyorum. Irak’la
ilişkilerimizin, Haşimi’nin buraya gelmesi ve alkışlanması sonrası daha da düzeldiğini
açıklasın. Radarı Malatya’ya koymamızdan sonra İran’la ilişkimizin daha da bir
güven kazandığını gelsin, anlatsın. Bütün bunları gelsin, anlatsın Sayın
Davutoğlu.
“Zihninizin ruhunuzla
buluşabileceği bir ortamda, aralıksız tefekkür ve muhasebe yapmak istediğinizi”
belirtiyorsunuz. Size göre, 19’uncu yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk, tarihten
gelen organik yapıları dağıtarak suni karşıtlıklarla hepimizi ayrıştırıyor. Bu
fikrinizi bir daha muhasebeye sokun. Çünkü siz böyle düşünüp ülkemizin komşularıyla
sorunlarını sıfır düzeyine çekeceğim derken onu savaşın eşiğine getirirseniz, o
koltukta oturamaz, bu ulusu yurt dışında temsil edemezsiniz.(CHP sıralarından
alkışlar) Eğer bu Meclis gereğini yapmazsa siz de onurunuzla yapın.
Değerli milletvekilleri, ben
bir iktisat profesörüyüm. 1994 ve 1995 yılında bir iktisat profesörü ekonominin
dümeni başındayken Türkiye’yi bir mali krize soktuğu için büyük üzüntü
duymuştum çünkü ben bir profesörüm. Şimdi de dış politikanın dümeninin başında
bir profesör, bir uluslararası ilişkiler profesörü var. Şimdi o, Türkiye’yi bir
dış politika, bir diplomatik riske, uçuruma sürükledi, yine aynı üzüntü ve
mahcubiyet içindeyim. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, İdlip’te,
Halep’te, Şam’da, Humus’ta çatışmaların sonunda ölen gerek Esad’ın uçaklarıyla
ölen masumlar gerekse bu çatışmacıların, cihat yapıyorum diyen çatışmacıların
nidalarıyla öldürülen masum yavrular eğer buna biz son vermezsek bizi hayır
dualarıyla anmayacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Sayın Güneş konuşmasında…
BAŞKAN – Sözleriniz
anlaşılmıyor Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Efendim, 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
Sayın Güneş konuşmasında
benim de ismimi zikrederek, kıtır kıtır doğranmamızla ilgili…
BAŞKAN – Sayın Güneş, öyle
mi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) -
Evet. Öyle dedi efendim, onun için de söz istiyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi Sayın
Güneş sizinle ilgili?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Şunu
söyledi, dedi ki: “İki milletvekili olarak oraya gittik Çelebi’yle beraber.”
“Kıtır kıtır sizi doğrayacağız…” Doğranmamız gerektiğini ifade eden beyanda
bulundu, oradaki vatandaşların...
BAŞKAN – Sataşma değil ki bu
Sayın Güneş’in size karşı.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) -
Onun için de konuşma talebim var.
BAŞKAN - Söz konusu değil Sayın Çelebi. Sataşma değil
yani Sayın Güneş’in ifadesi size karşı bir sataşma değil.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Hayır, sataşmanın ta kendisi efendim. Rica ediyorum...
BAŞKAN - Hayır, Sayın Çelebi.
Lütfen…
Teşekkür ediyorum, konu
anlaşıldı.
AK PARTİ Grubu adına söz
isteyen Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili. (AK PARTI sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT
ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık birkaç ay önce yine
bu kürsüde aynı konuları tartışmıştık. Yine Cumhuriyet Halk Partisinin bir
Sayın Bakanımız hakkında gensoru önergesi vardı. Enine boyuna bu konuları
konuştuk. Değişik siyasi partilerin değişik tutumları oldu, eleştiriler oldu,
oylama oldu. Aradan çok kısa bir zaman geçti, baktık, yine Meclise bir gensoru
önergesi gelmiş. İşin doğrusu ben önce buna inanamadım, bir şaka olduğunu
düşündüm. Netice itibarıyla, tabii ki bir, İç Tüzük’e göre demokratik haktır,
buna saygı duyuyoruz ama değerli arkadaşlar, dış politika ciddiyet ister.
Özellikle ülkemizin etrafında bir taraftan terör belası bir taraftan
Suriye’deki gelişmeler ve tüm bölgedeki dinamiklere baktığımız zaman özellikle
böylesine hassas bir dönemde Cumhuriyet Halk Partisinin yine Meclis gündemine
getirdiği bu gensoru ne Türkiye’nin ciddiyetiyle ne bu Parlamentonun
ciddiyetiyle ne de Türk dış politikasının ciddiyetiyle bağdaşır.
Bugün değerli dostlar, içinde
bulunduğumuz şu coğrafi jeopolitik konumda ve tarihî bağlantılarımız,
misyonumuz çerçevesinde ve de bizden beklentiler doğrultusunda Türkiye’nin çok
güçlü, çok dinamik, proaktif; edilgen değil, etken bir dış politika izlemesi
gerekiyor. (CHP sıralarından gürültüler) Elbette bunun şartları var. Bunlardan
bir tanesi, değerli arkadaşlar, öncelikle ülkede siyasi istikrarın olması
gerekiyor. Çok şükür, on yıldır Türkiye’de siyasi istikrar var, milletimizin
desteğiyle AK PARTİ İktidarı var, siyasi istikrar var ülkede.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Belli, belli!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Bu da yetmez, güçlü bir ekonomiye sahip olmanız gerekiyor ve son on yıldaki
ekonomik büyüme bugün dünyada tüm ülkelerin hayranlığını kazanmış ve âdeta
imrenilen bir ülke hâline geldik. (CHP
sıralarından gürültüler)
Onun dışında, değerli
arkadaşlar, elbette güçlü bir demokrasiye sahip olmanız gerekiyor, bunun için
de güçlü bir de muhalefetin olması gerekiyor, tabii ki sosyal yapınızın da
güçlü olması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, tabii ki
böyle bir zamanda, böyle bir zamanda güçlü bir dış politika izleyebilmeniz
için, bu ülkede güçlü bir liderliğe sahip olmanız gerekiyor ve güçlü bir
vizyonunuz olması gerekiyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Avrupa Birliği raporunu okudunuz mu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Çok şükür, bugün, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan sayesinde, artık,
Türkiye’de, güçlü bir liderlik vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye’de, bugün, bu güçlü liderliğin hangi boyutlara gittiğini görüyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tek
adam liderliği, doğru.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Haklısınız, kıskanabilirsiniz. En sonki AK PARTİ kongresinde gelen tüm siyasi
liderler Recep Tayyip Erdoğan’ın, sadece Türkiye'nin lideri olmadığını…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Schröder’den başka kim geldi Allah aşkına ya!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
…artık kendilerinin de, bölgenin de lideri olduğunu söylediler, bundan rahatsız
olabilirsiniz, bundan doğal bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – El
Kaide’nin lideri, teröristlerin lideri; bunlar mı dünya liderleri?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Schröder’den başka hiç kimse gelmedi, o da Gazprom’un CEO’su olarak geldi.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) -
Barzani geldi sadece. Maliki geldi mi?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
…Hükûmetimiz, Başbakanımız liderliğindeki Hükûmetimiz, burada oturan
arkadaşlarımız ve de bu dış politikayı son yıllarda, gece gündüz, yatmadan,
uyumadan -gazetecilere sorun- uçaklarda uyuyarak dünyanın her bir yerini
dolaşarak aktif bir şekilde yürüten bir Bakanımız var. Biz, bunlarla
-arkadaşlarımızla- gurur duyuyoruz tabii ki.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Uyusun efendim, uyusun bir an evvel!
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Türkiye’de ne yaptınız, Türkiye’de?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bunlar da yetmez yalnız. Ülke öyle hassas dönemlerden
geçebilir ki o dönemlerde birlik beraberlik gerekir, yani iktidarla muhalefetin
birlik, beraberlik içinde hareket etmesi gerekir. Örneğin terör konusu: Bu
konuda birlik, beraberliğe ihtiyacımız var hep birlikte. Terörle mücadelede de,
diğer konuların çözümünde de birlik, beraberliğe ihtiyacımız var.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Diyarbakır Emniyet Müdürüyle beraber mi!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Aynı şekilde Suriye konusunda, değerli arkadaşlar, Suriye konusunda da
hepimizin farklı görüşleri olabilir ama birlik beraberliğe ihtiyacımız var. Ben
bu konuda özellikle Milliyetçi Hareket Partisine çok teşekkür ediyorum, Grubum
adıma ve şahım adına. Farklı görüşlerde olabiliriz, elbette farklı bir siyasi
parti, dış politika görüşlerimiz de farklı olabilir, uygulamalarda da farklılık
olabilir ve burada çıkıp medeni bir şekilde eleştirilerini de yapıyorlar ama
gerek Suriye ile ilgili tezkerede gerekse bugün Sayın Bakanımızla ilgili olan
gensoruda da açık bir şekilde o birlik beraberlik mesajını veriyorlar,
kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Peki, Cumhuriyet Halk Partisinin
tutumu ne bu süreçte değerli arkadaşlar? Cumhuriyet Halk Partisinin tutumuna
baktığımız zaman, içeride sürekli engellemeye çalışma; terörle mücadele etmek
istiyoruz, engellemeye çalışıyorlar. Bugün Suriye’ye karşı ülkemizi savunmaya
kalkıyoruz, engellemeye çalışıyorlar.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Oslo’da kim görüştü PKK’yla? Siz görüştünüz. Ayıp ayıp!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Bugün, maalesef Cumhuriyet Halk Partisi sorumsuz bir şekilde bu ülkeyi
yıpratmaya ve zayıflamaya çalışıyor değerli arkadaşlarım. (AKP sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Biz
ulusal çıkarları savunuyoruz, emperyalist çıkarları değil.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Hele hele, biraz önce söylediğim gibi, dünyanın hayranlığını, takdirini
kazanmış, ülkemizin her alanındaki başarısının yanında maalesef Cumhuriyet Halk
Partisi, bu başarıları gölgelemeyi bir tarafa bırakın, ülkeyi zayıflatmak için
gece gündüz çalışıyorlar.
Peki, Cumhuriyet Halk
Partisinin içerideki bu tutumunun yanında dışarıdaki tutumuna bir bakalım değerli
arkadaşlar.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sen
Avrupa’da yaşıyorsun, Türkiye’de yaşamıyorsun.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Evet, Avrupa’da yaşıyorum ve örneklerini size vereceğim burada.
Peki, Cumhuriyet Halk
Partisinin dışarıdaki tutumu ne değerli arkadaşlar söyleyeyim size: Sürekli
Türkiye’yi şikâyet, sürekli Türkiye’yi karalama ve dışarıda da sürekli
Türkiye’nin itibarını zedelemek için gece gündüz çaba sarf ediyorlar.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Onu
siz yapıyorsunuz. Yazıklar olsun size!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Örnek vereceğim: Avrupa Birliğine yazdıkları mektuplara bakın değerli
arkadaşlar, aynı şekilde, gerek oradaki temsilcileri, gerekse buradan giden
heyetlerin Avrupa Birliği nezdindeki Türkiye’yi karalama çalışmaları apaçık
ortadadır, mektuplarda apaçık ortadadır değerli arkadaşlar.
Peki değerli arkadaşlar, son
günlerde gündeme gelen, sürekli gündeme gelen Sosyalist Enternasyonal davası
var, bir deklarasyon var. İzin verirseniz buna da gelmek istiyorum.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) –
Barzani’yi söyle. Barzani’yi kim alkışladı?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Şimdi, Sosyalist Enternasyonaldeki, değişik ülkelerdeki sosyalist partilerden,
sosyal demokrat partilerden arkadaşlarım bana söylediler ki “Oraya giden Misyon
da, Heyet de aynı şekilde Türkiye’yi karalamak için ellerinden geleni
yaptılar.”
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Ayıp, ayıp! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Peki, bunu yaparken deklarasyon konusundaki tutumları ne oldu değerli
arkadaşlar? Biliyorsunuz deklarasyonda iki tane hassas konu var; bir tanesi
Suriye konusu, bir tanesi de PKK konusu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Oslo’da biz görüşmedik, siz görüştünüz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Şimdi, PKK’nın, terör örgütünün, Filistin’de haklarını savunan Filistin
Kurtuluş Örgütü gibi gösterilmesine Cumhuriyet Halk Partisinin sesi çıktı mı
değerli arkadaşlar? Buna engel olabildiler mi? Olamadılar.
Peki, diğer taraftan, bugün
de konuşuyorlar; sürekli Suriye, Suriye, Suriye konusunda konuştuklarına bakın.
Peki, Suriye konusundaki,
Sosyalist Enternasyonaldeki o deklarasyondaki paragraf ne diyor? AK PARTİ’nin
söylemiyle, Sayın Bakanımızın, Sayın Başbakanımızın söylemleriyle tamamen
örtüşen bir paragraf. Peki, bunu niye engellemediniz? Buna niye sessiz
kaldınız?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Engellemediğimizi nereden biliyorsun?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, peki, bunun sebebi ne olabilir? Bunun sebeplerini sizinle
paylaşmak istiyorum, olasılıkları paylaşmak istiyorum, alternatifleri.
Bir; Cumhuriyet Halk Partisi
Heyeti Sosyalist Enternasyonale yaranmak isteyebilir. Neden? Çünkü uzun zaman
Sosyalist Enternasyonal dedi ki: “Cumhuriyet Halk Partisi gerçek sosyal
demokrat değildir; sözde, çakma sosyal demokrat.” demiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Ya
sana ne Sosyalist Enternasyonalden?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Ve Ankara’ya gelen heyetleri, Ankara’ya gelen heyetler ve Avrupa Konseyinde ve
diğer platformlarda bize şunu söylediler: “Böyle giderlerse bunları atacağız.”
ve AK PARTİ’yi de kendilerine üye olmak için resmen davet etmişlerdir. Peki, bu
birinci olasılık.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)
– Bu doğru değil.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
İkinci olasılık ne olabilir? Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Sosyalist Enternasyonalde Başkan Yardımcısı seçildi; yani yaklaşık 35
tane başkan yardımcısından 1 tanesi seçildi. O zaman ikinci olasılık;
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını orada Sosyalist Enternasyonalde Başkan
Yardımcısı yapabilmek için Cumhuriyet Halk Partisi bu deklarasyondaki bu iki
maddede sessiz kaldı.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –Ya
sana ne Sosyalist Enternasyonalden? Sen El Kaide’yi anlat, El Kaide’yi!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Peki, üçüncü olasılık ne olabilir değerli arkadaşlar?
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – O
silahları kim verdi Sayın Bakan?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Üçüncü olasılık da şudur: Cumhuriyet Halk Partisi, o deklarasyondaki gerek PKK
konusunda, terör konusunda, gerekse Suriye konusundaki o paragraflara
katılıyor, o yüzden sessiz kaldı değerli arkadaşlar. Dolayısıyla Cumhuriyet
Halk Partisinin Türkiye’deki ve dışarıdaki ikili standart politikalarının da
bir göstergesidir.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Bütün bölgeyi karıştırdınız, yazıklar olsun size!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, benim temennim son olasılıktır, o son olasılık da
Cumhuriyet Halk Partisinin delegasyonunda çok değerli emekli büyükelçilerimiz
var, dil bilen arkadaşlarımız var, hepsine de saygım var, o heyet bu
deklarasyonu ya okumadı ya atladı ya uyudu, benim temennim budur.
Yalnız, şu konuda bizi
kandırmasınlar: Bu tür deklarasyonların taslağı önceden gruplara,
delegasyonlara dağıtılır. Ondan sonra “Bu konudaki düşüncelerinizi bize
aktarın.” denir ve nihai gününde bu deklarasyon kabul edilir. Ben temenni
ederim bu çünkü toplum bunu da tolere eder çünkü biliyor ki Türkiye’de
Cumhuriyet Halk Partisinin bu milletimiz için çalışmadığını, tembel olduğunu,
gece gündüz uyuduğunu bilir. O nedenle zaten uzun yıllardır Cumhuriyet Halk
Partisine iktidarı vermemişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Biraz
evvel demedin mi “Gece gündüz dışarıda çalışıyorlar.” diye?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Peki, değerli arkadaşlar, on yıldır Avrupa Konseyindeyiz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Sen Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu okudun mu Mevlüt Bey? AKP’ye ne diyor?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Avrupa Konseyindeki şu anda Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu ne? Değerli
arkadaşlar, her platformda Türkiye’yi şikâyet etmek; komisyonlarda, siyasi
partilerde, raportörle beraber yaptıkları çalışmalarda Türkiye’yi şikâyet
ediyorlar değerli arkadaşlar.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
İnsan Hakları Mahkemesine davaları kim açtı?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Ve oradaki ilgili ilgisiz her raporun taslağına değerli arkadaşlar, Türkiye
aleyhinde değişiklik önergesi veren arkadaşlarımız var maalesef, maalesef
değerli arkadaşlar ve en son cuma günü Türkiye’yi Belarus’la aynı konuma sokan
bir önergelerini AK PARTİ’li arkadaşlarımızın yoğun çalışmaları sayesinde çok
şükür değerli arkadaşlar o tasarıdan çıkardık.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, bir tarihe geri dönmek istiyorum, dört yıl öncesine. Sayın Şandır çok
iyi hatırlar, MHP’li arkadaşlarımız, Sayın Türkeş de çok iyi hatırlar.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Bizi her şeye şahit yapma!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Biliyorsunuz, 2007 seçimlerinden sonra 2008 yılında değerli arkadaşlar, halkın
yüzde 47’sinin oyunu almış AK PARTİ’ye karşı bir kapatılma davası açıldı ve bu
kapatılma davası sürecinde içeriden “İyi ki bu memlekette yargıçlar var.” deyip
elini ovuşturan arkadaşlar vardı; tabii ki, buna karşı görüş belirtenler var,
Avrupa Konseyinden de bu konuda endişe duyduğunu belirten bir deklarasyon. Bu
deklarasyon yayınlandığı zaman değerli arkadaşlar -21 milletvekilinin
imzasıyla- o zaman çıkarılan bir söylenti neticesinde “AK PARTİ’liler istedi.”
diye, heyet başkanı da ben olduğum için bize karşı ciddi bir hakaret
kampanyası, en üstten, Cumhuriyet Halk Partisinin en üst seviyesinden diğer
arkadaşlara kadar; küfürler, hatta bunu vatana ihanete kadar götüren
açıklamalar ve buna benzer birçok suçlamalar. Aynı şekilde bunlara destek veren
gazeteler de bunları köşelerinde yazdı, Ertuğrul Özkök’e kadar.
Peki, değerli arkadaşlar,
dört sene sonra ben size başka bir deklarasyondan bahsedeceğim. Bu deklarasyon
da Meclise giremeyen 7 tane milletvekili hakkında daha ağır cümlelerle,
özellikle bir ilk cümlesi var ki “En ağır şekilde telin ederiz.” ya da
“Kınarız.” anlamına gelen bir kelimeyle başlayan bir deklarasyon ve 2008’deki
deklarasyonla içeriği aşağı yukarı aynı olan, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin maddeleri ya da mahkemenin kararlarını hatırlatan bir sözleşme.
Ve değerli arkadaşlar, bu deklarasyonu Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız
hazırladı. Ve değerli arkadaşlarımız, bu deklarasyona ilk imzayı atan
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinden burada bulunan çok değerli
arkadaşlarımız. Birinci sırada Sayın Bilgehan var, ikinci sırada Sayın Baykal
var ve parti sözcüsü Haluk Koç var ve 30 tane milletvekili, Avusturya’dan,
Fransa’dan ve değişik ülkelerden kendi gruplarından veya Türkiye karşıtı olan
milletvekillerinden imza aldılar değerli arkadaşlar.
Peki, ben şimdi şunu sormak
istiyorum: Madem bunda siz haklısınız, bunda hiçbir şey yok, dört sene önce
bize niye saldırdınız? Madem dört sene önce bize saldırdınız, peki bugün
aynısını, hatta kendiniz imza atarak… Farz et ki dört sene önce haklısınız
-Tuğrul Türkeş de bizi o zaman eleştirmişti, Oktay Vural da eleştirmişti, hatta
bir televizyon programında tartışmıştık Oktay Vural Bey’le. Şimdi onlara da
sesleniyorum- dört sene önce bizi eleştirmiştiniz, şimdi Cumhuriyet Halk
Partisinin yaptığı buna ne diyeceksiniz?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Evet
diyeceğiz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Bizim de bir arkadaşımız var, o yüzden sessiz mi kalalım diyeceksiniz yoksa
aynı tepkiyi gösterebilecek misiniz?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(İstanbul) – Siz para verdiniz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bu neyin göstergesidir biliyor musunuz? Biz Avrupa’da
bugüne kadar hep şundan şikâyet ettik: İkili standarttan ve ikiyüzlü
siyasetten, çifte standarttan. Ama maalesef bu Cumhuriyet Halk Partisinin
ikiyüzlü ve çifte standart içinde olduğunun en büyük göstergesi ve belgesidir
değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, biz
eskiden, on yıldır Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası örgütlerde kimle
mücadele ederdik biliyor musunuz?
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Apaydın’a gel Apaydın’a!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Ermenistan’la, değerli arkadaşlar, Rum kesimiyle ve Yunanistan, Fransa gibi
Türkiye’nin karşısında olan… Size çok samimi söylüyorum, bugün o ülkelerden
Türkiye’ye karşı bir tazyik göremiyoruz. Maalesef bugün Avrupa Konseyinde de,
diğer ülkelerde de, diğer platformlarda da, uluslararası örgütlerde de artık
Cumhuriyet Halk Partisiyle uğraşıyoruz; Türkiye’yi şikâyetlerinden, Türkiye’yi
karalamalarından ve Türkiye’yi küçük düşürme hareketlerinden. Yazıklar olsun
size! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Sana yazıklar olsun, sana!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dört
senedir ağlayacak bugünü mü buldun? Yazıklar olsun sana!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Yazıklar olsun!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, hakkını yemeyelim arkadaşların yalnız. Bir konuda
Ermenilerle, Fransızlarla iş birliği yaptılar. Biliyorsunuz 2010 yılında,
2009’da ilk defa Avrupa Konseyinde bir Türk, bir Müslüman Başkan seçiliyordu.
Cumhuriyet Halk Partisiyle Ermeniler ve Fransızlar engellemeye çalıştılar
değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte bunların
milliyetçiliği bu. Atatürk milliyetçiliği bu mu?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Siz Ermenilerle iş birliği yaptınız.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Oylamalarda var, oylamalarda var. Belgelerle konuşuyorum, yalan söylemiyorum
ben.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Apaydın’a gelsene sen, Suriye’ye gelsene.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, şimdi size soruyorum: Bu nasıl muhalefet? Böyle muhalefet
olur mu? Böyle hassas zamanlarda 9 tane vatandaşımızı katleden İsrail’i haklı
göstermeye çalışan bir muhalefet olur mu?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O
zaman siz İsrail’e ne yaptınız?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Bugün 30 binden fazla insanı katleden Suriye rejimini destekleyen bir muhalefet
olur mu? Olur mu değerli arkadaşlar?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – En
fazla savunma sanayi harcaması yapan sizsiniz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Bakınız, sabahtan beri arkadaşlar söylediler; Apaydın Barınma Merkezi.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Sebep olanları kongrenize çağırıyorsunuz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Apaydın Barınma Merkezindeki… Değerli arkadaşlar, bugün bir çocuk bile Google’a
girdiği zaman, zumladığı zaman, değerli arkadaşlar yakınlaştırdığı zaman,
Apaydın Kampı’nda neler olduğunu, neler bittiğini…
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA
(Bartın) – Evlatlarımızın katillerine sahip çıkanları kongrenize çağırdınız.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Tabii doğruları söyleyince böyle hoplarlar, zıplarlar. Doğaldır değerli
arkadaşlar, mazur görmek lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Apaydın Kampı’nda neler olup
bittiğini Google’dan bile görebilirsiniz bugün. Ama ben ona da şunu söylemek
isterim: Apaydın Kampı’ndaki insanların yüzde 75’i kadın ve çocuklardır. Hatta,
eğitim de veriliyor çocuklara, kadınlara da kurslar veriliyor. Geri kalanlar değerli
arkadaşlar, tabii ki ordudan kaçanlar var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
İsrail’e siz ne yaptınız, onu da anlatır mısınız Sayın Çavuşoğlu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Ordudan kaçan insanlar nerede barınacak? Ordudan kaçan insan Suriye’de
kalabilir mi? Onların yakınları orada kalabilir mi?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
- İhale verdiniz ondan sonra.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Tabii ki biz bunlara sahip çıkacağız, tabii ki sahip çıkacağız.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Orada eğitimi kendi verdiklerini söylediler.
MUSA ÇAM (İzmir) – Amerika
taşeronluğuna hayır!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Bu kaçan insanlar asker değil, bunlar ordudan kaçmış. Yaptığımız şey
uluslararası hukuka da uygundur, CHP’nin anlamadığı bir şekilde insanidir de
aynı şekilde. Dolayısıyla biz onlara sahip çıkmak zorundayız değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Suriye’deki kan elinize yüzünüze bulaşmıştır. Vebal altındasınız.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, tabii ki Sayın Bakanımız da kendisiyle ilgili iddialara söz
verecektir, zaman da azaldı. Ben geçen seferde de söyledim, biz Sayın
Bakanımızı size yedirmeyiz, hiçbir bakanımızı yedirmeyiz. Kusura bakmayın, açık
konuşuyoruz, halkın anlayacağı tabirle konuşuyoruz, diplomatik bir tabirle de
konuşmuyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Böyle boş önergelerle gelmeyin. Biz size geçen sefer de demiştik ki:
“Acemice hazırladığınız bir gensoru var.”
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Yazıklar olsun!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, Allah için, başında bu gensoru üzerinde biraz çalışmışsınız, Suriye
konusunda eklemeler var ama aşağıya doğru baktığınız zaman gerekçede değerli
arkadaşlar yine CHP’nin tembelliği; geçenki gensorudan kes yapıştır yapmışlar,
aynısını koymuşlar oraya. İşte, sizin çalışmanız… “Acemi.” diyoruz,
kızıyorsunuz. İşte, burada, söylüyoruz.
Değerli arkadaşlar, böyle bir
muhalefetten ne beklenebilir, ne beklersiniz?
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Yahu, milletvekilleriyle, bu kadar insanla alay ediyorsun. Yazıklar olsun sana!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Bir şey bekliyoruz böylesine muhalefetten. Böylesine muhalefet bizim için
iyidir ama ülke için kötüdür. Ama bizim bu muhalefetten bir beklentimiz var.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Böyle şey olur mu yahu? Alay ediyor.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Biz çalışıyoruz, siz gölge etmeyin yeter.
Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkanım…
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Sayın Başkan…
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın
Başkan…
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Önce kendi aranızda
bir sıraya girin de ona göre söz vereyim isterseniz.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
(AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Bir saniye
arkadaşlar… Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Köktürk, Grup Başkan
Vekiliniz söz istiyor, lütfen…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Arkadaşlar, bana izin verir misiniz.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Kürsüdeki konuşmacı, konuşmasının başından sonuna kadar saygısız
ve hakaretamiz bir üslupla Grubumuza çok ağır sataşmalarda bulunmuştur, söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun, sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
Yalnız, lütfen yeni bir sataşmaya
mahal vermeyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, yirmi dakika dinlediniz, şimdi bizi uyarıyorsunuz. Dün akşam “temiz
üslup” diyordunuz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Antalya Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin Dışişleri Bakanı
adayları görücüye çıktı. Birkaç gün önce burada Volkan Bozkır’ı izledik. (CHP
sıralarından alkışlar) Bugün de Mevlüt Çavuşoğlu’nu izledik. Umarım, bu yağ
kokan konuşmasıyla Sayın Başbakanın dikkatini çekerler, kendileri Dışişleri
Bakanı koltuğuna otururlar.
Sayın Çavuşoğlu’nun
konuşmasını dinlememiz çok iyi oldu. Biz bugüne kadar kendisinin Türkiye’yi
yurt dışında temsil ettiğini, başarıyla temsil ettiğini düşünüyorduk; meğer
olağanüstü partizan bir kişiymiş, dış politikayla ilgisi olmayan, gerçekleri
saptıran bir kişiliği gördük biraz önce. Konumuz, Apaydın Kampı, Suriye’nin
Özgür Suriye Ordusu Türkiye’ye konuşlanmış; bununla ilgili tek kelime etmeyen
bir Çavuşoğlu vardı burada.
Bir cümlesine katılıyorum,
“Dış politika ciddiyet ister.” dedi. Evet, dış politika ciddiyet ister.
“NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedikten bir hafta sonra, NATO’nun üyesi olduğu
Türkiye'nin silahlı kuvvetlerinin Libya’ya gitmesi için buraya tezkere getirmez
ciddi dış politika adamları. (CHP sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Bir
hafta değil, üç gün, üç!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Dış politika ciddiyet ister. “PKK’yla Oslo’da görüştüğümüzü
söyleyen alçaktır, şerefsizdir.” diyen bir Sayın Başbakan, daha sonra, başkası
için yönelttiği bu sıfatların muhatabı olmaz. Dış politika ciddiyet ister. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) –
Çavuşoğlu’na cevap verin, Çavuşoğlu’na.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Dış politika ciddiyet ister, evet. Hazreti Peygamber hakkındaki
karikatür krizi nedeniyle “Rasmussen NATO Genel Sekreteri olamaz.” deyip ertesi
gün Rasmussen’e oy veren bir Türkiye olamaz; dış politika ciddiyet ister. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sen
Çavuşoğlu’na cevap ver!
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Gazze’de Mavi Marmara olayında 9 kişi öldü, “Türkiye büyüklük
gösterdi, oraya müdahale etmedi.” diyor Sayın Başbakan; dış politika ciddiyet
ister.
Türkiye çuval olayında Irak’a
müdahale edemedi; dış politika ciddiyet ister.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Sayın Başkan, grubumuza bu kadar ağır sataşmada bulunuldu, bana iki
dakika süre verdiniz.
BAŞKAN – Biliyorum ama Sayın
Hamzaçebi, 4 kişi sırada var grubunuzda yani.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Ama bakın, daha önceki uygulamalarınızda, siz, geçen hafta, daha bu
hafta burada üç dakika süreler verdiniz.
BAŞKAN – E, buyurun bir
dakika daha veriyorum Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başbakan. (Gülüşmeler) Sayın Başkan… Dilerim
Başbakan da olursunuz, daha iyi yapacağınızdan eminim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Evet, dış politika ciddiyet
ister; bir diktatörün elinden barış ödülü aldıktan sonra o diktatörün
katledilmesine göz yumulmaz. Dış politika dürüstlük ister. Elinden ödül
aldınız, daha sonra Kaddafi’yi sattınız; dış politika ciddiyet ister.
Dış politika ciddiyet ister;
Suriye’yle ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapıp, Esad’la Bodrum’da tatil
yapıp, ertesi gün, Washington ve Brüksel istiyor diye Özgür Suriye Ordusunu
Türkiye'de konuşlandırıp Suriye’deki Esad rejiminin karşısına geçilmez. Dış
politika ciddiyet ister.
Bana “Türk dış politikasını 1
kelimeyle özetleyin.” derseniz “İyi.” derim ama “2 kelime” derseniz “İyi
değil.” derim. Yunanistan’da birisine sormuşlar: “Ekonomiyi 1 kelimeyle
özetleyin.” “İyi.” demiş. “Ya, nasıl olur, bu kadar iyi olabilir mi, dökülüyor
ekonomi.” “E, ‘1 kelime’ dediniz, ‘2 kelime’ derseniz ‘İyi değil.’ derim.” Dış
politikanız bu durumda. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – İsterseniz bir
değişik partiden verelim, ondan sonra…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Sayın Başkanım, biraz önce konuşan Grup Başkan Vekili…
BAŞKAN – Bir oturun lütfen,
daha devam edilecek sizle ilgili, onun için sonuçta vereceğiz yani.
Buyurun Sayın Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Efendim, Sayın Çavuşoğlu konuşmasında beni şahit göstererek
söylemediğim şeyleri söyledi.
BAŞKAN – Sayın Türkeş, lütfen
yeni bir sataşmaya mahal vermeden, buyurun.
Üç dakika süre veriyorum.
2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Antalya Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin Sayın Çavuşoğlu,
konuşmasında 2008’de AKP’nin kapatılma sürecinde kendi yaptıklarını ve o
yaptıklarının eleştirilmesi ile şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin tutuklu
milletvekilleriyle ilgili girişimini birbiriyle mukayese ederek kendilerinin
yaptığının da benzeri iş olduğunu ifade etti.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Söylenti dedim.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Devamla) – Ben beş yıldır Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk
Delegasyonunun bir üyesiyim. O dönemde -Sayın Çavuşoğlu tabii ki burada ifade
ve ikrar edemeyecektir ama- fevkalade özel ilişkiler… Buradaki kapatılma
davasının değişik dillere tercüme edilmiş nüshaları oradaki parlamenterlere
dağıtıldı, onların bir kısmının çocukları İstanbul’da bazı şirketlerde işe
alındı, hediyeler alındı, maçlara götürüldü. (CHP sıralarından “Oo!” sesleri,
gürültüler) Biz orada o dönem nelerin yapıldığını biliyoruz. Yani aslında Sayın
Çavuşoğlu’nun “Tuğrul Türkeş şahittir.” dediği doğru, ben şahidim, bu dönemde
gerçi bu son oturuma gitmedim ama ben Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşların
bu tip maharetlerinin olduğunu bugüne kadar görmedim. Bunları arz etmek istedim,
bir. (CHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
İşte burada Sayın Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Devamla) – O evrakların hepsi bende var Mevlüt Bey, sadece burada değil,
odamda ama getiririm, istediğin zaman konuşuruz.
İki: Bu gensoru noktasında da
bizim Cumhuriyet Halk Partisi gensorusuna destek vermeyişimizi sakın ha yanlış
anlamayın, az önce de söylediğim gibi, biz burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve
bunun arkasındaki siyasi yapıyı ve Türk devletinin kurumlarının elini güçlendirmek
adına buna şimdi destek vermiyoruz, yoksa yaptığınız ve söylediğiniz siyasetin
hiçbir tarafını da benimsemiyoruz, hoşumuza da gitmiyor.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Koç, size nasıl
sataşıldı? Buyurun. Ne söyledi Sayın Çavuşoğlu?
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın
Çavuşoğlu, ismimi belirterek Avrupa Konseyindeki CHP’nin çalışmalarıyla ilgili
çarpıtmada bulundu. Açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, ne dedi işte?
İsminizi belirtti, ne dedi?
HALUK KOÇ (Samsun) – Efendim,
tutanaklarda var. İsmimi zikrederek söyledi.
BAŞKAN – Ama ifade etmeniz
gerekir tutanaklara geçmesi için. Ne söyledi işte isminizi belirterek? Onu
soruyorum Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye düşmanlarıyla iş birliği yaptığını…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç,
üç dakika süre veriyorum.
3.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu’nun şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, çok üzüntülü
olduğumu ifade edeyim. Sayın Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisinde iki yıl Başkanlık yaptı ve şimdi birtakım ithamlarda bulundu.
Rahmetli annem o zaman hastaydı, gidemedim fakat bütün komisyonlarda, Sayın
Çavuşoğlu’nun başkan olması için imza toplayan bir Cumhuriyet Halk Partisi
Milletvekiliyim ve kendisi de bana, kürsüden -seçildikten sonra- teşekkür
konuşması yaparken ismimi zikrederek teşekkür etti.
Değerli arkadaşlarım, yani
hafızayı biraz şaşırıyorsunuz onun için hatırlatmak istiyorum. Tabii, üzgünüm,
şu açıdan üzgünüm: Bu üç dönem sizi çok sıkmaya başladı değerli arkadaşlarım.
Keşke bu Tüzük’ü bu şekilde yapmasaydınız. Bunların temelinde bu yatıyor. Yani
milletvekilliği dışında başka bir siyasi pozisyon elde etmek için atraksiyonlar
başlıyor ve siyaseten şu ana kadar çizdiği çizginin dışında birtakım
davranışlar ortaya çıkıyor. Sayın Çavuşoğlu’na bunu hiç -kendisi arkadaşımdır-
yakıştıramadım. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, Türkiye'nin ulusal çıkarları
dışında, hiçbir şekilde Avrupa Konseyinin hiçbir noktasında bir eylem ve
davranışta bulunmamıştır; dün de, bugün de. (CHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Bu ne?
HALUK KOÇ (Devamla) – Şimdi,
tutuklu milletvekillerine gelince, imzaları Gülsün Hanım ve ben topladım ve
“Türkiye düşmanı.” diye ifade ettiği kişiler, Sayın Çavuşoğlu’nun Antalya’ya
özel davet ederek ağırladığı kişilerdir. Ağırladığı kişilerdir özel otellerde.
(CHP sıralarından “Ooo” sesleri)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Ben Fransızları hiç ağırlamadım.
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın
Çavuşoğlu Avrupa Konseyinde lobiciliği çok iyi öğrenmiş. Eğer siyaseten başka
bir pozisyon elde edemezsen Mevlüt Kardeşim, bak, belli ülkelerin, deneyiminle,
siyasi lobiciliğini yapabilirsin. Bu çok ağır bir ithamdır; sözlerinin üzerine
bunu söylemek zorunda kaldım.
Denetim Komisyonunda Türkiye
Raporu görüşülüyor. Evet, İngilizce bilmeyen bir Fransız senatör, sosyalist
senatör Türkiye Raportörü. Çok daha rahat anlaşabiliyoruz kendisiyle. İktidar
grubundan Sayın Memecan Denetim Komisyonunda, muhalefet grubundan da ben.
Kapalı toplantı orası, dışarıya bilgi verilmiyor.
Benim söylediğim şudur: Ülkem
hakkında eleştirilerde bulunmak zorundayım ama bunlar, demokrasinin evrensel
kurallar içerisinde Türkiye’de gelişmesine katkıda bulunacağına inandığım için
yaptığım eleştirilerdir.
Ne söyleyecektim Sayın
Çavuşoğlu? “Milletvekilleri haksız yere tutuklu değiller.” mi diyecektim? Yargı
bağımsızlığının içinin boşaldığını söylemeyecek miydi? Türkiye’de hapiste öğrencilerin
olduğunu söylemeyecek miydim? Tutuklu gazetecilerin olduğunu söylemeyecek
miydim? Yargının, tek başına bir iktidardaki kişinin egemenliği altına
girdiğini söylemeyecek miydim?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) – Dört
başı mamur, bütün kurumlarıyla çalışan bir demokrasi olduğunu mu söyleyecektim?
(CHP sıralarından alkışlar) Bunlar Türkiye’ye ihanet değildir.
Bakın, dört sene önce AKP’ye
dönük hiçbir eleştiri yoktu Avrupa Birliğinde... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ama bugün samimi dost
ülkeler…
BAŞKAN – Sayın Koç, teşekkür
ediyorum.
HALUK KOÇ (Devamla) - …herkes
AKP’nin getirdiği demokrasi noktasını Avrupa’da sorguluyor ve Sayın
Çavuşoğlu’na bir Alman parlamenterin sözünü söylüyorum…
BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen…
HALUK KOÇ (Devamla) – …”Eski
bir Parlamento Başkanına yakışmayan konuşmalar yapıyorsunuz.” demiş.
Yakışmadı Sayın Çavuşoğlu!
(CHP sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Sayın Başkan…
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güneş.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan hatip, konuşmasında bir “hokkabaz”
kelimesini kullandı. “Apaydın konusunda hokkabaz.” dedi. Bu konuda açıklama
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güneş;
sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
4.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan hatip, konuşmasında Apaydın konusunu dile
getirmem, getirmem, Apaydın karanlığını aydınlatmaya çalışmam nedeniyle, beni
Apaydın konusunda hokkabazlık yapmakla suçladı, doğru mu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Ben öyle bir şey söylemedim.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) –
Doğru mu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Hayır yalan. Öyle bir şey demedim.
HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – O
zaman gelip burada bunun doğru olmadığını söylersiniz çünkü ben halkı
aydınlatmaya çalışıyorum.
Nitekim, halkı aydınlatmamız
sonucunda Türkiye'nin yüzde 56’sı, Apaydın’da silahlı eğitim verildiğini
düşünüyor ve Türkiye'nin üçte 2’si, Hükûmetin Suriye politikasını
desteklemiyor. Eğer hâl böyleyse bu Hükûmetin oturup aklını başına alıp, başta
Sayın Bakanın, “Bu politikayı nasıl değiştiririm?” diye düşünmesi gerekir. Yok
eğer bu politika değişmiyorsa o Bakanı değiştirmek gerekir. O sorumluluk da
bize düşmüştür, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bir gensoru verdik.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Çavuşoğlu.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Sayın Başkanım, daha önceki konuşmacılar, konuşmalarında çok ağır ithamlarda
bulundular, özellikle Sayın Haluk Koç…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne dedi
ya, ne dedi?
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri…
Sayın Çavuşoğlu, her bir
konuşmacı için mi üç dakika istiyorsunuz, yoksa 1 defa mı üç dakika vereceğim?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir üç dakika yeter
mi, yoksa her bir konuşmacı için mi üç dakika istiyorsunuz?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Dört çarpı üç, on iki dakika istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, üç dakika
süre veriyorum.
5.- Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, Samsun
Milletvekili Haluk Koç ve Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) –
Sayın Başkanım, şimdi ben açıkça burada Cumhuriyet Halk Partisine bir soru
sordum. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) – Antalya’da
kimleri ağırladın?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Şimdi, ben bir soru sordum, onun cevabını vermediler. Ben dedim ki: Bugün
Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı doğruysa deklarasyon konusunda, dört sene
önce Cumhuriyet Halk Partisi âdeta bizi idama götürmek için bu kadar niye
eleştirdi ve saldırdı? Bunun cevabını versin dedim. Bunun cevabını verebildiniz
mi? Üstelik, o zamanki deklarasyonda…(CHP sıralarından gürültüler)
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Bu
ne! Bunlardan dolayı, bunlardan dolayı! (Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş,
elindeki fotoğrafları gösterdi)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
O zamanki deklarasyonda, değerli arkadaşlar, hiçbir AK PARTİ’linin imzası yok
ama bugünkü deklarasyonda Cumhuriyet Halk Partililerin, değerli arkadaşlar,
imzası var. (CHP sıralarından gürültüler)
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Buraya bak, buraya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bak,
gösteriyor, bak!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Şimdi bunun cevabını… Sayın Türkeş de diyor ki: “O arkadaşlar yapmaz, iyi çocuklar.”
Sayın Türkeş, al belgeyi oku,
ondan sonra, lütfen, sizin de görüşünüzü almak istiyorum bu konuda.
BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu,
lütfen… Sataşmalara cevap verin lütfen.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Ben sadece Sayın Türkeş’e söyledim Sayın Başkanım.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Haluk Bey’in söylediklerine cevap vermek istiyorum. Haluk Bey diyor ki…
(Hurşit Güneş elindeki
fotoğrafları arkasına dönerek gösterdi)
BAŞKAN – Sayın Güneş, lütfen…
Sayın Güneş…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
“Siz Antalya’da Avrupa Konseyinden insanları ağırladınız.” diyor. Biz Avrupa
Konseyinden insanları Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Antalya’da niye
ağırladık?
1) Komisyonları davet ettik.
2) Siyasi parti
toplantılarını yaptık, değişik komisyonlar.
3) Dönem Başkanlığımda bir günlük
mini genel kurul yaptık…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Çavuşoğlu, bu kafayla gidersen askere, alamazsın tezkere!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
…ve de değerli arkadaşlar, birçok milletvekili Antalya’ya geldi…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onu
açıkla!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
…ve bunların hepsini, ayrım yapmaksızın, sosyalist grup, muhafazakâr grup,
ondan sonra, aşırı sol, Hristiyan demokrat, tüm milletvekillerini ağırladık;
Ankara’da da ağırladık, İstanbul’da da ağırladık. Bunun neresi suç? Neresi suç
Sayın Türkeş? Sizin söylediğiniz “İstanbul’da falanın çocuklarına iş verdi, şu
oldu, hediye…” Bunların hepsi yalan. Siz sadece, “lokum verdiler” diye bizi
şikâyet ettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunlar doğru değil. Varsa
ispatı gösterin Sayın Türkeş belgelerle, ben belgelerle konuşuyorum. Buraya
gelip yalan söylemek kolay. Belgeyle konuşun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen
yalancısın! Yalancı sensin!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Sizin söyledikleriniz yalan Sayın Türkeş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Sayın Koç dedi ki…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Antalya’da kimleri ağırladınız?
BAŞKAN – Sayın Akar…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Söyledim kimi ağırladığımı, dinleyin! (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)Hepsini ağırladık.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Seni Dışişleri Bakanı yapmayacak! Sen bu zilleti hak ettin.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Diyor ki Sayın Türkeş: “Sen, işin bitince, işte, ülkeler için yardım edersin.”
ve biraz önce söylediği Alman beni niye eleştirdi biliyor musunuz değerli
arkadaşlar?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Boyundan büyük laflar ettin ve bu zilleti hak ettin Mevlüt!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Ben, Avrupa Konseyinde Azerbaycan lehine konuşma yaptığım için eleştirdi. Sayın
Türkeş, Sayın Koç’un örnek verdiği budur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Senin
bugün mevlidin okundu arkadaş!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Ben on yıldır Türkiye için de çalıştım, Azerbaycan için de çalıştım, Kıbrıs
için de çalıştım, diğer Türki cumhuriyetler için de çalıştım, Filistin için de
çalıştım. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu
kadar perişan olabilir bir insan! Biz de sana saygı duyuyorduk ya, saygı
duyuyorduk!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Yine çalışacağım, siyasetçi olmasam da çalışacağım, hep çalışacağım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çavuşoğlu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hadi,
hadi, otur!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Yalana devam etme!
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte
olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
(Devam)
BAŞKAN – Şimdi, Hükûmet adına
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu adına,
aleyhimde verilen gensoru vesilesiyle huzurlarınızda bulunuyorum.
Her gensoru, her eleştiri,
her özel oturum bizim için yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi dış politikamız
konusunda bilgilendirmek için bir fırsattır. 6 Hazirandaki geçen gensoru
vesilesiyle dış politikamızın genel ilkeleri ve küresel alanda ulaştığımız
seviyeyi sizlerle paylaşmıştım. Bu gensoru vesilesiyle de, gensorunun temel
konusu olan, ana teması olan komşularımızla ilişkiler konusunu ele alacağım.
Aslında böyle bir gensoru
verildiğinde bekledim ki, on yıldır takip edilen komşularımızla ilişkiler
konusunda muhalefet sözcüleri alternatif bir paradigma getirsinler, “Böyle
değil de şöyle olmalı.” desinler ya da bütüncül bir yaklaşım sergilesinler.
Birçoğu, vaktini bile doldurmadan, bir kısmı da sadece basında daha önce
onlarca kez yer almış resimleri göstererek aslında komşularımızla ilişkiler
konusunda söyleyecekleri hiçbir şey olmadığını, sadece güncel bazı konuları
istismar ettiklerini ortaya koydular.
Ayrıca, eğer bir Dışişleri
Bakanı hakkında altı ay içinde ikinci kez gensoru veriliyorsa, bu, o Dışişleri
Bakanı için değil, dış politikayı böylesine iç siyasete bulaştıran ve millî
birliği böylesine zedeleyen partiler için bir utanç vesilesidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi gelin, kısaca, birçok
kez paylaştığım için bir kez daha komşularımızla ilişkiler konusunu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Komşularımızla ilişkilerle ilgili son on yıl içinde büyük
bir paradigma değişimi yaşadık, bu doğrudur, bu paradigmanın arkasındayız.
“Komşularımızla sıfır sorun” derken, “Maksimum entegrasyon” derken, “Her türlü
üst düzey siyasi diyalog” derken yeni bir dönem başlattık. Dört esas üzerine bu
yeni dönemi inşa ettik.
Birincisi, en üst düzey
siyasi ilişkiler. Bakınız, 2004 yılına kadar başta Rusya olmak üzere birçok
komşu ülkenin devlet ve hükûmet başkanı Türkiye’ye hiç gelmemişti tarih
boyunca. Önce, geldiler daha sık görüşmeler başladı. Şimdi ise bir sene içinde
en az dört-beş kez görüşme yapılıyor. Sadece Rusya için söylüyorum, son bir yıl
içinde gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerek Sayın Başbakanımız, Sayın Putin ve
Sayın Medvedev’le en az 6-7 kez görüştüler, belki de telefonlarla birlikte 10’u
aşmıştır. Bütün komşularımızla ilişkiler bu düzeyde.
Bu yetmedi. Bakanlık görevini
almamla birlikte, yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyleri başlattık yani
2 liderin eş başkanlığında, Sayın Başbakanımız ve muhatabı olan yürütme
başkanının eş başkanlığında ortak kabine toplantıları; bütün komşularımızla
bunu ihdas ettik, üç sene içinde, Rusya’yla, Ukrayna’yla, Irak’la, Suriye’yle,
Yunanistan’la, Bulgaristan’la, Mısır’la, Libya’yla, Kazakistan’la,
Azerbaycan’la. Geçen ay Azerbaycan ve Ukrayna’yla yaptık, bu ay, dün
Kazakistan’la yaptık, önümüzdeki ay Mısır’la yapıyoruz, aralık ayında Rusya’yla
yapıyoruz, ocak ayında da Yunanistan’la yapıyoruz. Bu ilişkileri, hem şahsi
ilişkiler düzeyinde hem de kurumsallaşmış şekilde sürdüreceğiz.
İkinci ilke, karşılıklı saygı
esasları içinde, sınırlara saygı, milletlere saygı esasları içinde kültürel ve
sosyal etkileşimi artırmak.
Bakınız, bir Dışişleri Bakanı
olarak şu ana kadar yaptığım bütün komşu ziyaretlerinde hiçbir zaman ihmal
etmediğim bir şey var, o da bizimle kültürel bağlarla bağlı olan yakın
bölgelerimizdeki tarihdaşlarımızla buluşmak. Yunanistan’a gittim Batı Trakya’yı
ziyaret ettim; Bulgaristan’a gittim Filibe’yi ve Kırcaali’yi ziyaret ettim;
Romanya’ya gittim Köstence’yi ziyaret ettim; Moldova’ya gittim Gökoğuz diyarını
ziyaret ettim.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Kampa
gel, kampa.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - Azerbaycan’a gittim Nahçivan’ı ziyaret ettim; Rusya’ya
gittim Kazan’ı ziyaret ettim; Irak’a gittim Musul’u, Erbil’i, Kerkük’ü ayırt
etmeksizin ziyaret ettim; Suriye’ye gittim Halep’i ziyaret ettim. Niçin biliyor
musunuz? Çünkü bütün o hükûmetler bize güveniyordu. Daha önceki dönemlerde bir
tehdit algısı gibi görülen ortak kültürel paydadaki akraba topluluklarını, o
ülkelerle bir dostluk köprüsü hâline getirdik. Bundan sonra da ziyaret
edeceğiz.
Bakın, iki gün önce Yunanistan’daydım.
Batı Trakya’dan gelen soydaşlarımızla görüştükten sonra Farinos semtindeki
Türkiye’den göç eden Rumlarla da hasret giderdik ve onların o güzel Türkçeyle
bana “Sayın Bakanım” demelerinden onur duydum. Burada, biz hiçbir zaman din,
mezhep, etnisite ayrımı yapmıyoruz. Bu topraklara aidiyet hisseden kim varsa,
dünyanın hangi köşesindeyse onları kendi insanımız kabul ediyoruz, kendi
diasporamız kabul ediyoruz, düşman kabul etmiyoruz. Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisindeki bir toplantıda -bir tuzak gibi- bir Ermeni üye şöyle bir soru
sordu, Ermenistan’la ilişkiler konusunda. Dedim ki: “Biz çevremizde sadece iki
tip ülke görürüz.” Beklediler ki dost ve düşman. “Dostlar ve potansiyel dostlar
yani gelecekteki dostlarımız.” Biz düşman telakkisini ortadan kaldırmaya
kararlıyız.
Üçüncü önemli temel: Bu da,
Türkiye’nin komşularıyla tam bir ekonomik entegrasyon içine girmesidir. Çok
istatistik verebilirim fakat vaktimiz dar sadece bir tablo göstereceğim.
Bakınız, şu, komşu ülkelerle ticaret hacimlerimiz. Şu kırmızı gördüğünüz
cüceler, 2002 yılına ait, şu gördükleriniz ise 2011 yılına ait. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, Rusya’yla, “sıkıntı
var” denilen Rusya’yla 5 milyar dolardan 30 milyar dolara, 6 misli artmışız.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) –
Rusya’yla açık ne kadar?.. Riski de artmış.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - İran’la 10 misli artmış. Her bir ülkeyle en az 5, en
fazla 10-15 misli artmış. İran’la bu sene ticaretimiz 25 milyar doları bulacak,
“Kriz var.” dediğiniz İran’la 25 milyar dolar! 2002’de ise sadece 1.2 miyar
dolardı.
İşte, getirdiğimiz fark bu.
Eğer bir grup ülkeyle sizin ticaretiniz artıyorsa bu, şu demektir: Savaş
ihtimaliniz minimize ediliyor, çatışma ihtimali azalıyor, dostluk halkalarınız
genişliyor dolayısıyla bunu genişletmeye kararlıyız.
Yine, komşu ülkeler
etrafında, bölgesel vizyonumuzla ilgili dördüncü prensip –bu, gerçekleşecek
bugün veya yarın ama mutlaka gerçekleşecek- o da şudur: İnsanların, malların,
sermayenin ve fikirlerin serbestçe dolaştığı, komşu ülkeler arasında sınırlara
saygı gösterildiği ama bu sınırların bir duvar gibi değil, bir komşu kapısı
gibi her an açık olduğu, esnediği, önemsizleştiği, anlamsızlaştığı bütüncül bir
bölge oluşturmak istiyoruz. Balkanlar’da da bunu istiyoruz, Kafkaslar ve Orta
Asya’da da, Orta Doğu’da da. Onun için Balkanlar’da bu sene “Balkan Savaşı’ndan
ebedi Balkan barışına” dedik. Türk Konseyini kurduk. Türkiye-Bosna
Hersek-Hırvatistan, Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan,
Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, Türkiye-Azerbaycan-İran gibi üçlü mekanizmaları
oluşturduk. Başta komşu ülkeler olmak üzere bütün çevre ülkelerle vizeleri
kaldırdık.
Bizim hayalimiz, evet,
iddiamız da bu, bir gün gelecek, İstanbul’dan kalkan birisi, herhangi bir
vizeye muhatap olmadan Saraybosna’ya kadar gidecek. İstanbul’dan kalkan birisi,
Yemen’e, Fas’a kadar gidecek. İstanbul’dan kalkan birisi, Kafkasya Hazar
üzerinden Altaylar’a kadar gidecek.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yani Batı’da sadece Saraybosna’ya mı gidecek Sayın Bakan?
Avrupa’ya gidemeyecek mi? Sadece Saraybosna mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Rüyamız, idealimiz bu ve bunu gerçekleştireceğiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, CHP’nin eleştirilerine
gelince, bu, bizim komşuluk politikamızın paradigması.
Bakınız, yeni bir paradigma
inşa edildiğinde yeni bir zihniyet inşa edersiniz. Biz o zihniyeti inşa ettik,
biz o zihniyeti yaygınlaştırdık, bütün dünyada bilinir kıldık, ancak bazen
münferit ve konjonktürel olaylar, bu paradigmalar üzerine meydan okumalar
getirebilir, ama hiçbir zaman paradigmayı sarsamaz, aksine güçlendirir.
Nitekim, Arap Baharı
sonrasında, tabii, bu paradigmayla ilgili yeni unsurlar çıktı, riskler de
çıktı, avantajlar da çıktı. Nitekim, bugün, Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da,
Fas’ta Türkiye'nin önüne yepyeni ufuklar açıldı; bu, büyük bir avantajdır.
Baştan da biliyorduk Suriye’de riskler oluşabileceğini. Suriye’nin oluşturduğu
riskleri de bu paradigma içinde çözmeye kararlıyız, ama Suriye krizinin
sorumlusu ne Türkiye'dir ne de demokratik hakları için sokağa çıkmış olan
Suriyeli kardeşlerimizdir.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Sensin Sayın Bakan, sensin!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Suriye krizinin sorumlusu, önce keskin nişancılarla,
yetmediği zaman toplarla, tanklarla, o da yetmediğinde helikopterlerle,
uçaklarla kendi halkını bombalayan zalim Esad rejimidir.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – 10
bin Suriye askeri öldü, 10 bin! Yazıklar olsun size!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – O resimleri gösteriyorsunuz. Her gün televizyonlarda
gösterilen…
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Kardeş kardeşi öldürüyor! Kardeş kanı akıyor! Yazıklar olsun size!
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz,
lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – …Hama’yı, Humus’u, Halep’i unutmayın.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – 10
bin Suriye askeri öldü!
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz,
lütfen oturun yerinize.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – CHP, ne kadar bu katliamın failini örtmeye çalışırsa
çalışsın ve ne kadar bu katliamlardan sorumlu olan Beşar Esad’ı temizlemeye
kalkarsa kalksın, Türkiye'yi suçlamaya kalkarsa kalksın, tarih de, insanlık
vicdanı da, en önemlisi aziz milletimiz ve kardeş Suriye halkı da şahittir ki
Türkiye, bu konuda elinden gelen her şeyi yapmıştır.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Halk
inanmıyor, biliyor musun! Sayın Bakan, sizin seçmeniniz de inanmıyor!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Şimdi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye’yi
kınayan tasarıya 120 ülke “evet” oyu verdi, 12 ülke “hayır” oyu verdi. Kimin
yanındasınız, hangi uluslararası toplumun, vicdanın yanındasınız?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Türkiye, Türkiye.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - 120 ülke bizim gibi düşünüyor, 12 ülke Beşar Esad’la
sizin gibi.
Şimdi şuna geleceğim:
Demokrasilerde eleştiri, en doğal haktır. Her konu, her politika
eleştirilebilir, hiçbir istisnası yok, ancak milleti temsil makamında olan
siyasetçilerin, bu hakkı, ilkeli ve ahlaki sorumlulukla kullanması gerekir. Bu
açıdan dış politika eleştirisinde ben her zaman üç unsuru ararım: Bir, üslupta
ve muhtevada ahlaki seviye; iki, dürüstlük ve iç tutarlılık; üç, bu aziz
millete ve bu büyük ülkeye aidiyet hissinin, her kaygının üzerinde tutulması.
Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP’nin eleştirilerini gelin şimdi, bu üç kriter
açısından değerlendirelim, soğukkanlı bir şekilde değerlendirelim.
Sayın Kılıçdaroğlu, birçok
kere bendenize ve daha önce de Sayın Başbakanımıza hakaretlerde bulundu,
küfürde bulundu.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Yakışıyor ona!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - Sayın Başbakanımız mahkemeye verdi, birçok kez de mahkûm
ettirdi.
Şimdi, ben, burada,
bazılarıyla da akademik ve kültürel hayatta birlikte olduğum çok değerli CHP’li
milletvekili dostlarıma hitap etmek istiyorum, ahlak ve irfan sahibi CHP
kitlesine hitap etmek istiyorum: Bakınız, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun
bir ifadesini, gazetecilere açık bir ifadesini, bir küfrü, açık söylüyorum,
argo bir küfrü gazeteler sansürleyerek vermek zorunda kaldılar. Şimdi, bu, ilk
defa yapılan bir şey değil, sürekli tekrar ediyor. Ben bu hakaretlere cevap vermeyi
zül addederim, çünkü ecdat ve özlü deyişler cevabı vermiş: “Bir insanda olmazsa
edep/Neylesin ona medrese, mektep… /Velhasıl illa edep, illa edep, illa edep.”
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Genel Başkana “edep” demek yakıştı mı Sayın Bakan? Genel Başkan hakkında böyle
konuşmak size yakışıyor mu? Edepten bahsediyorsunuz!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’na bu anlamda cevap
vermeyeceğim ama hukuki haklarımı mahfuz tutuyorum.
Dün, son derece marjinal bir
gazetede bir CHP milletvekilinin Esad’la boy boy resmi vardı. O gazeteyi ben
bir iftira dolayısıyla mahkemeye verdim…
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – O,
benim Sayın Bakan, benim.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - …1 Türk lirasına mahkûm ettim, sembolik olsun diye.
Basına bunu uygulayacağım ama Kılıçdaroğlu’na en yüksek cezayla gideceğim.
Niçin biliyor musunuz? Beşar Esad’ın bombası altında ölen Suriyeli şehitlerin
yetimlerine bunları bağışlamak için. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
Bakın, dinleyin, dinleyin.
Biz sizi dinledik, siz de dinleyeceksiniz. Ben burada hakaret etmiyorum,
dinleyeceksiniz! Aylardır bu hakaretlere sabrediyorum, dinleyeceksiniz,
dinleyeceksiniz!
MUSA ÇAM (İzmir) – Tokalaşma,
çak çak yapma!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Eleştiride ikinci kriter, dürüstlük ve iç tutarlılık.
Şimdi, geçen günlerde, bir
televizyon programında Sayın Kılıçdaroğlu, bir başka televizyon kanalında,
TRT’de benim yaptığım bir röportaja atfen “Sayın Bakan, Faruk Şara’nın Sünni
olduğu için ülke başına gelmesini istiyor.” dedi.
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Hangi gerekçeyle istiyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Onun üzerine Dışişleri Bakanlığındaki arkadaşlarım bütün
deşifreyi çıkardılar ve bir not gönderdiler programın yapımcısına “Sayın Bakan
o programda Sünnilikten hiç bahsetmedi.” diye Faruk Şara için. Bu yapımcı,
Kılıçdaroğlu’na bunu söyledi. “Yok, gizli oturumda söyledi.” dedi.
Şimdi, bakın, insani ahlak
gereği, yalan söylememek lazım, devlet ahlakı gereği de gizli oturumu gizli
tutmak lazım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Senin milletvekilin basına beyanat verdi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Ama gizli oturumla da ilgili yalan söyledi, çünkü ben
gizli oturumda Faruk Şara’nın adını dahi anmadım. Bugün gittiğinde de şunu
söyledi: “Biz onu zaten tanıyoruz.” Kafasındaki Davutoğlu’yla kavga ediyor,
gerçek Davutoğlu’yla değil. Gerçek Davutoğlu’yla, gerçek Erdoğan’la kavga
ettiğinde çok âciz kalacağını görüyor çünkü. Zihnindekiyle kavga ediyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bunu söyledikten sonra bir tek şeyi kabul
etti, doğru söyledi “Stratejik Derinlik’i okumadım.” dedi. Okumadığı şeyi
tenkit ediyor.
Ne güzel söylemiş Mehmet
Akif: “Şark’a bakmaz, Garp’ı bilmez, görgüden yok vâyesi/ Bir kızarmaz yüz,
yaşarmaz göz bütün sermayesi.”
Ne kızaracak yüz var ne bu
facialar karşısında ne bu insanlık trajedisi karşısında bir damla gözyaşı
dökecek bir vicdan var bunlarda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, üçüncü kritere
geliyorum. Yani, üçüncü kriter, bu milletin ağzıyla konuşmak, bu milletin…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, doğru söylemiyorsun. O kitabın adını öyle söylemedi, doğru
söylemiyorsun. Sen bile doğru söylemiyorsun. Doğru söyle, doğru. Adını bile
doğru söylemiyorsun.
BAŞKAN – Sayın Akar… Sayın
Akar…Sayın Akar, lütfen, Sayın Hatibi dinleyelim.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Çıkar cevap verirsin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru
söylemiyorsun!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Üçüncü kriter, bu millete ve bu ülkeye aidiyet hissetmeyi
her türlü şeyin üstünde tutmak.
Şimdi bakın, Şam’da Beşar
Esad ne söylüyorsa Ankara’da Kılıçdaroğlu aynısını söylüyor. Şam’da ”Bu,
sokakta yürüyenler terörist!” diyor Beşar Esad, Kılıçdaroğlu da burada aynısını
söylüyor. Şam’da Esad “Bunun sorumlusu Türkiye’dir.” diyor, burada da
Kılıçdaroğlu böyle söylüyor.
MUSA ÇAM (İzmir) – Barack
Obama ne diyorsa siz de onu söylüyorsunuz! Amerika ne diyorsa siz de onu
söylüyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, yalan söylüyorsun, doğru söylemiyorsun!
BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Kendi ülkesini şikâyet etmeye alışmış ve bunu politika
benimsemiş olanlar, bu ülkeye bir şey vadedemezler.
Bakın, bir resim daha
göstereceğim, bir tablo daha göstereceğim, siz resim gösteriyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, sen kitabında ne yazdın Suriye hakkında onu söyle, kitabında ne yazdın
2002’de? Yazdığın kitaptakileri söyle, Amerika hakkında ne yazdın 2002’de?
Onları söyle!
BAŞKAN – Sayın Akar…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Bakın, şu resim bir ibret göstergesidir. “Acilciler”
adıyla bilinen ve Esad tarafından beslenen marjinal bir grubun desteklediği, örgütlediği
törenlerde Hatay davasının yılmaz savunucusu Gazi Mustafa Kemal ile orada,
Hatay’da “İşgal ordusu, defol!” diyen o grupların örgütlediği şeyle aynı
resimler gösteriliyor.
MUSA ÇAM (İzmir) – ABD
taşeronluğuna hayır Davutoğlu! Orta Doğu’da savaşa hayır!
BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – (…) (x) “Ruhumuzla, kanımızla sana fedayız ya Esad!”
diyen grubun içinde, o grubun içinde CHP İl Teşkilatı…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Bunu izah eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın Özgündüz…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – …CHP İl Başkanı vardı. Bu, utanç verici bir şeydir, utanç
verici bir şeydir.
Şimdi, CHP Sözcüsü… (CHP sıralarından gürültüler)
Oturun, oturun, oturun!
Burası miting meydanı değil, otur, otur, otur!
MUSA ÇAM (İzmir) – Orta
Doğu’da ABD taşeronluğuna hayır!
BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen
oturur musunuz yerinize!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – CHP Sözcüsü Apaydın Kampı’ndan bahsetti. Bakın, yine
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan Suriye Bağımsız
Araştırma Komisyonu oraya gitti. Yüce Meclisimizin İnsan Hakları Komisyonu
gitti; onların raporunun itibarı yok, CHP sözcüsü için bazı provokatif yabancı
basının itibarı var. Bunların bu Meclise saygısı da bu kadar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Washington Post, Le Monde yazıyor Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Apaydın’la ilgili gerekli sözleri Sayın Çavuşoğlu söyledi
ama bir şey daha söyleyeyim: Apaydın Kampı 130 dönüm bir alan, 90 dönümünde
çadır var, 1.385 çadır, 40 dönüm idari yer, malzeme, idari binaların bulunduğu
yer. 3.357 kişi yaşıyor, bunun 843’ü kız çocuğu, 902’si erkek çocuğu, 818
erkek, 794 kadın, çocuk. Bu yoğunlukta bir kampta silah eğitimi verilebilir mi?
Sapan taşı atsanız birine çarpar. Ayrıca Google Earth’e girse, Sayın
Çavuşoğlu’nun dediği gibi bunların böyle olmadığını görürlerdi. Mesele, bir
zihniyet ve ahlak meselesidir, arkadaşlar. Bugün herkes bir sınavla karşı
karşıya, herkes safını belirleyecek. Akçakale’ye top mermisi düşerken safını
belirleyen MHP’ye, Milliyetçi Hareket Partisine teşekkür ediyoruz. Türkiye’nin
yanında saf tuttu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, Akçakale’ye top
mermisi düşüp iki anne, üç yavru şehit edildiğinde Beşar Esad’la saf tutanları
da tarih affetmeyecek!
MUSA ÇAM (İzmir) – Barıştan
yana mısınız, savaştan mı?
(İzmir Milletvekili Musa Çam,
elindeki “ABD Taşeronluğuna ve Savaşa Hayır” yazılı afişi göstermeye devam
etti.)
(x) Bu bölümde
Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen,
böyle bir usul var mı? Sayın Çam, isterseniz Kızılay Meydanı’na çıkın, o
afişle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen, Sayın Çam.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Sözü olmayanlar, kendi sürelerini bile doldurmaz, böyle
pankart taşırlar.
BAŞKAN – Yeri burası değil
ki…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Şimdi, biz hiçbir zaman Sayın Kılıçdaroğlu’na onun
üslubuyla cevap vermeyeceğiz. Ne güzel
söylemiş, büyükler büyüğü, ulular ulusu
Şeyh Edebali’nin üslubuyla cevap vereceğiz. “Hakaret ve küfür ona, haya ve edep
bize/ Yalan ve iftira ona/ Hakikat ve dürüstlük bize/Zalimin yanında olmak ona/
Mazluma gönlünü ve kapısını açmak bize.” Türkiye’yi dünya’ya şikâyet etmek ona,
nerede ve hangi şartlarda olursa olsun, bu aziz milleti, bu büyük ülkeyi
savunmak bize yakışır! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her yerde bu onurlu
bayrağı dalgalandırmanın gururunu taşıyan bir Dışişleri Bakanıyım.
Uyumayacağız ve ilk talimatım
-buradaki Sayın Uzman Korutürk de bilir- görevi aldığımda Büyükelçimize ilk
talimatım şu oldu: “Bana gerekçeyle gelmeyeceksiniz. Yirmi dört saat
yetmiyorsa, yirmi beş saat; yedi gün yetmiyorsa sekizinci gün; otuz bir gün
yetmiyorsa otuz ikinci günü bulacaksınız.” Bu ülke, mazeret kabul etmez. Bu
büyük geleneği ebediyete kadar taşıyacağız.
Biz, her zaman –altını
çizerek söylüyorum- kıt zekânın değil, aklın, ahlakın, irfanın, erdemin,
hikmetin, adaletin, vicdanın, insanlık onurunun ve millî şuur ve bilincin sözcüsü
olduk, olmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
“Nerede?” sesleri, gürültüler) CHP’den ve Kılıçdaroğlu’ndan takdir
beklemiyoruz. Biz, bu yolda nihai kararı ve takdiri sadece yüce Allah’tan ve
aziz milletten bekleriz, başka hiçbir mevkiden değil.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) – ABD
taşeronluğuna hayır!
(İzmir Milletvekili Musa Çam,
elindeki “ABD Taşeronluğuna ve Savaşa Hayır” yazılı afişi göstermeye devam
etti)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) – ABD
taşeronluğuna hayır!
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep)
– Boynuna as, boynuna!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Bakan, konuşmasında, Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’na, hem de Cumhuriyet Halk Partisine sataşmada bulunmuştur
efendim. Söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Hamzaçebi, sataşma nedeniyle.
Üç dakika süre veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Sayın
Dışişleri Bakanını dinledim ama gensoru konusuyla ilgili olarak tek bir cümle
işitmedim ağzından. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Konumuz, muhalif Suriye
ordusu kuvvetlerinin, Hatay’daki Apaydın Kampı’nda Anayasa’nın 92’nci maddesine
aykırı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi izni olmaksızın konuşlandırılması
değil mi?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Evet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Muhalif Suriye ordusu komutanının ve askerlerinin orada bulunması
değil midir?
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) –
Evet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Anayasa’nın 92’nci maddesine göre açık aykırılık vardır, bu bir
Yüce Divan sebebidir. Gün gelecek, tarih bu işin sorumlularının Yüce Divanda
hesap verdiğini görecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Nasıl şimdi 12 Eylül 80
darbesini gerçekleştirenler mahkemelere gidiyor, oralarda yargılanıyor ise, bir
gün, Apaydın Kampı’nın sorumluları mahkemede hesap verecektir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RIFAT SAİT (İzmir) –
Sandıktan çıkamayacaksınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
- Evet, biz, Sayın Kılıçdaroğlu olsun Cumhuriyet Halk Partisi olsun, Sayın
Davutoğlu’nun cumhuriyet tarihinin en başarısız Dışişleri Bakanı olduğuna
inanıyoruz. Bunda, Sayın Davutoğlu’nun herhangi bir kabahati yok “Vermeyince
mabut, neylesin Sultan Mahmut.” Konu bu, yani elinden gelmiyor. Heves ediyor
ama maalesef, yetişemiyor, yapamıyor. O nedenle buraya sizin Dışişleri Bakanı
adaylarınız çıktı, “Ben varım.” diyor. Sayın Davutoğlu, o konuşmacıları iyi
izleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan bir örnek verdi, Sayın Bakanın bu örneği, 90’lı yıllardaki bir
makalesini bana hatırlattı, bu Parlamentoda onu konuşmuştuk, tekrar ona
dönmeyeceğim ama Türk Cumhuriyeti’ni Batı medeniyetine kuyruk olarak gören bir
anlayıştı. Onun değerlendirmesini o günlerde yapmıştık. Türkiye’nin hedefi,
tarihsel olarak Batı dedik ama bugün Sayın Bakan bir şey söylüyor. “Batı’da gün
gelecek vizesiz olarak Saraybosna’ya gideceğiz.” diyor, “Doğu’da da gün gelecek
vizesiz olarak Yemen’e gideceğiz.” Yani, İslam dünyasının lideri olan bir
Türkiye’yi hedefleyen bir Dışişleri Bakanı, daha doğrusu Sünni İslam
dünyasının… Şiiler yok, Aleviler yok mezhep esaslı bir dış politika güden bir
Sayın Dışişleri Bakanı var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Bakan, şuna bir cevap
vermenizi isterim: Mavi Marmara olayıyla ilgili olarak Sayın Başbakan o zaman
dedi ki: “Aslında bu, bir savaş sebebiydi ama biz, Türkiye’nin büyüklüğüne
yakışır bir şekilde büyüklük gösterdik, müdahale etmedik, asker göndermedik
oraya.” Yani, Türkçesi, “Amerika bize izin vermedi, korktuk, bir şey
yapamadık.” Siz, şahsiyetli dış politikanın Bakanı olarak, bu konuda bir yorum
yapamıyor musunuz? Bir şey diyemiyor musunuz?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Siz
ne konuştunuz siz? İsrail’e destek verdiniz!
AHMET YENİ (Samsun) – Hadi
oradan be! Böyle bir şey diyen oldu mu?
RIFAT SAİT (İzmir) – Bütün
dünya, başarısını söylüyor!
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri... Sayın milletvekilleri lütfen...
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşması sırasında, “Akçakale’deki saldırıya tavır
almayıp hesap soranlar, Esad yanlılarıdır.” diye bir ithamda bulundu ve Barış
ve Demokrasi Partisini….
BAŞKAN – Partinizi mi
kastetti Sayın Baluken?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –Evet,
evet. Onunla ilgili bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN – İsminizi zikretti mi
Sayın Baluken?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Tezkerede oy kullanmayanları işaret etti, AKP’nin getirdiği savaş politikasına
karşı oy kullananları suçladı. Barış ve Demokrasi Partisi de o yönde oy kullandı.
Dolayısıyla biz de itham altında kaldık. O yönde açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Baluken.
7.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Sayın Bakanın burada
belirtmiş olduğu tanımlamaya katılmak mümkün değil. Akçakale’deki saldırı
olduğu anda hemen Meclis Genel Kurulunda o katliamı kınayan, o katliamın sebebi
olarak da maalesef Türkiye’yi Suriye’yle bir savaş pozisyonuna getiren AKP
politikalarını dışlayan bir dille burada onu ifade etmiştik. Sayın Bakan onu
herhâlde takip edemediği için Akçakale’deki saldırıyı kınamadığımızı belirtti.
Bu doğru bir bilgi değildir.
Diğer taraftan, getirdiğiniz
bütün savaş politikalarına onay vermemizi beklemeniz demokratik bir tutum
değildir. Hiçbir zaman savaş politikalarının arkasında durup da bir rejimin
yanlısı ya da karşıtı olma gibi bir değerlendirmeyi yapamazsınız. Biz, başından
beri, Esad katliamlar yaparken, 2004’te de katliamlar yaparken Esad’a karşı saf
tutmuş, yüzlerce etkinlik düzenlemiş, basın açıklaması yapmış, miting yapmış
bir siyasi partiyiz.
Sayın Bakana sormak gerekir:
12 Mart 2004’te Kamışlı’da, Derika Hemko’da, Dırbesiye’de, Afrin’de, Kobani’de,
Halep’te Esad güçleri 36 Kürt’ü katlederken, yüzlerce Kürt’ü kurşunlarla
yaralarken, binlerce Kürt’ü gözaltına alırken siz Esad rejimine katliamcı
dediniz mi? Herhangi bir kınama, rejimi bir şekilde bu politikasından
vazgeçirecek herhangi bir tutum içerisine girdiniz mi?
Bugün gelinen aşamada,
ülkenin içerisinde bulunduğu savaş politikalarıyla ilgili kaygı duyan ve ülkeyi
bu yanlıştan dönmesi için uyaran bir Barış ve Demokrasi Partisi ve maalesef,
savaş yörüngelerinde hızla tehlikeli sulara yelken açan bir iktidar pratiği
vardır. Dolayısıyla, Barış ve Demokrasi Partisi hem geçmişte hem de bugün
hiçbir zaman Esad yanlışı olmamıştır, Esad’ın yaptığı bütün katliamları
kınamıştır.
Diğer taraftan, Sayın Bakanın
özellikle açıklamalarından biz Suriye politikasıyla ilgili, Kürt politikasıyla
ilgili hiçbir şey anlamadık. Burada daha çok ana muhalefet partisi lideri
üzerinden yürütülen bir polemik oldu, büyük bir talihsizlik olarak görüyoruz.
Biz, Suriye’deki Kürtlerin
kimliği, dili, statüsüyle ilgili dış politikamız ne düşünüyor, onu burada
öğrenmek isterdik, ancak onun aynasının da içerideki Kürt politikası olduğunu
belirtmek istiyoruz. “Ana dilde eğitim hak değildir.” diyen bir iktidar
partisinden, Suriye’deki Kürtlerin kimliği ve statüsüyle ilgili sağlıklı bir
dış politika beklemediğimizi de belirtmek istiyorum.
Hepinize saygılar sunarım.
(BDP sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan,
söz talebiniz ne için?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Akif Hamzaçebi, ”Sünni dünyasına
liderlik” diyerek imalı bir mezhepçilik iddiasında bulundu, onunla ilgili bir
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, kürsüden
Sayın Bakan.
Lütfen, yeni bir sataşmaya
mahal vermeyelim, son konuşmacı olsun.
Üç dakika süre veriyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
8.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, tekrar huzurunuzu işgal ettiğim için özür
diliyorum ama son derece önemli bir konuyu vuzuha kavuşturmak gerekiyor.
Sayın Akif Hamzaçebi
konuşmasında, benim “Saraybosna’ya kadar.” demem üzerine, Batı’ya dönük
politikamızın bittiğini ve “Sünni dünyasının liderliği” gibi imalı bir
mezhepçilik iddiasında bulundu. Ben bunu söylerken çevre bölgelerden
bahsettiğim için “Saraybosna” dedim ama çok kısa zamanda, inşallah, Schengen
konusundaki engelleri de kaldıracağız ve bütün Avrupa’yla da serbest vizeye
geçeceğiz. Bu hedefimizi hiç terk etmedik, terk etmeyeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sünni dünyası meselesine
gelince, bunu sürekli kaşıyorsunuz, sürekli bunu provoke ediyorsunuz. Bizim
Orta Doğu politikamızda ve hiçbir politikamızda, hiçbir zaman etnik ve mezhebî
bir temel olmamıştır. Bizim karşı çıktığımız, otoriter, diktatöryel tavırlarına
karşı çıktığımız Mübarek de Sünni’ydi, Kaddafi de Sünni’ydi, Saddam da
Sünni’ydi, Bin Ali de Sünni’ydi. Karşı çıktık çünkü zulüm yapıyorlardı. Beşar
Esad’a da mezhebi dolayısıyla değil, zulmü dolayısıyla karşı çıkıyoruz. Daha
önce böyle bir ayrım gözetmediğimiz için, halkına zulmetmediği dönemde de
ilişkilerimiz normaldi.
Ayrıca, şunu da ifade etmek
isterim: Faruk Şara’yla ilgili o programda söylediğim şey başka yerlere
çekilmemeli. Bana soru tevcih edildiğinde, “Bu geçiş süreci nasıl yaşanabilir?”
dendiğinde “Sadece geçiş dönemiyle ilgili olarak, sistem içinde tecrübe sahibi
birisi, halk nihai kararı verene kadar, eli kana bulaşmamışsa bir rol
üstlenebilir...” Faruk Şara bu muhalefetini bize gelen bilgilerle hep
gösterdiği için zikrettim, yoksa Faruk Şara’nın ne mezhebi önemlidir ne de
geçmiş partisi ya da geleceğe dönük, hiçbir ülkenin idaresine de biz
karışmayız, sadece geçiş dönemi Cenevre Mutabakatı’nı imzalamış bir taraf
olarak... Zaten biz bunu Rusya’yla, Amerika’yla konuşuyoruz “Nasıl geçiş dönemi
olacak? diye. Biz Cenevre Mutabakatı’na imza atmışız, oturup bunu konuşuyoruz
“Kim bu geçiş dönemini sağlıklı yapabilir?” diye. Bu, kimseye verilen bir
destek değil. Bizim için Suriye’de her Müslüman ve Hristiyan, her Sünni, Alevi,
Dürzi, her Arap, Kürt, Türkmen, hepsi bizim için azizdir, hepsi bizim
kardeşimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) -
Hadi canım sen de! Biz de inanacağız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) – Biz, İran için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde
“Hayır.” oyu verdiğimizde sizler o zaman o oyu “eksen kayması” diye tenkit
etmiştiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – 18
milyar dolar gönderdi İran, 18 milyar dolar.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz, Sünni, Şii olmasına bakmaksızın, vicdanımızın
dediğini, attığımız imzanın gereğini yaptık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
İran 18 milyar dolar gönderdi, IMF’yle anlaşma yapmak zorunda kalmadınız. Her
şeyi biliyoruz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET
DAVUTOĞLU (Devamla) - Orada da gösterdik ki bizim dünyamızda Sünni, Şii,
Müslüman, Hristiyan veya etnik ve mezhebî herhangi bir ayrım yok. Bizim
dünyamızda sadece insanların kardeşliği, özellikle de Orta Doğu, Balkanlar,
Kafkaslardaki dost ve kardeş toplulukların kardeşliği ve bir arada yaşaması
esastır barış içinde; o barış sağlanana kadar da gece gündüz çalışacağız.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte
olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla
bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)
(Devam)
BAŞKAN - Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme
alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.37
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 8’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Toplu
İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567)
(S. Sayısı: 197)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili
Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
ikinci görüşmelerine başlayacağız.
4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328 ve 328’e 1 inci Ek)(x) (xx)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet
yerinde.
Sayın milletvekilleri,
teklifin birinci görüşmesi 10/10/2012 günü saat 00.37’de tamamlanmıştı.
Bilindiği gibi, Anayasa
değişiklik tekliflerinin ikinci görüşmesinde teklifin tümü ve maddeleri
üzerinde görüşme açılmamakta, yalnızca maddeler üzerinde verilmiş değişiklik
önergeleri görüşülmekte, birinci görüşmede üzerinde değişiklik önergesi
bulunmayan bir madde hakkında ikinci görüşmede önerge verilememektedir.
Teklifin birinci görüşmesinde
1 ve 2’nci maddeler üzerinde değişiklik önergesi verilmişti.
Şimdi, teklifin 1’inci
maddesini okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 20- Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli idareler genel
seçiminde oy verme günü 2013 yılının Ekim ayının son pazar günüdür.
Birinci fıkra uyarınca
yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67 nci
maddesinin son fıkrası, sadece 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli
İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun
seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından uygulanmaz."
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.56
(x) 328 S.
Sayılı Basmayazı 9/10/2012 tarihli 5’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
(xx) 328’e 1
inci Ek S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
328 ve 328’e 1 inci ek sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Pervin Buldan Sebahat Tuncel İbrahim Binici
Iğdır İstanbul Şanlıurfa
İdris Baluken Ayla Akat Sırrı Süreyya Önder
Bingöl Batman İstanbul
Değişiklik önergesi:
Madde 1- 7/11/1982 tarihli ve
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici madde 20- Bu
Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli idareler genel seçiminde
oy verme günü 2013 yılının Mayıs ayının 26'sıdır.
Birinci fıkra uyarınca
yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67 nci
maddesinin son fıkrası, sadece 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli
İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun
seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından
uygulanamaz."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
vesileyle yine AKP İktidarının yasa ve Anayasa’da değişiklik yapma usulü
üzerine bir değerlendirme şansımız oldu, bunu tekrar bu kürsüden ifade etme
ihtiyacı duyuyoruz.
Söz konusu olan bir yasa
değişikliği değil, bir Anayasa değişikliği ve hâlihazırda mevcut Anayasa’nın
değişikliği için kurulmuş bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu var. O Uzlaşma
Komisyonu kurulurken ortaya koymuş olduğunuz mantıktan çok uzak bir şekilde bir
Anayasa değişikliği gündemiyle Türkiye’de tüm siyasi partileri içine
katacağınız bir süreci geride bırakarak ya da böyle bir kaygıyı taşımadan, iktidar
partisi olarak muhalefet partilerinden birini ziyaret edip sonuç alıp, diğerini
de ziyaret edip sonuç bile almadan ve yine Barış ve Demokrasi Partisine karşı
da siyaseten olmaması gereken bir tavır içerisine girip, hatta siyaseten,
siyasi etik açısından da, bizim açımızdan da tartışmalı ve eleştiri konusu olan
bir tavırla bu Anayasa değişiklik teklifini Parlamento gündemine getirmiş
bulunmaktasınız.
Şu an Parlamento dışında
bulunan siyasi partilere yapılan haksızlığı ya da o siyasi partilerin, şu an Parlamento
içinde bulunan grupların, içinde bulunmuş oldukları yasama faaliyetinin nasıl
dışında bırakıldıklarını daha önce tartışmıştık ama şu bir gerçektir: Şu an,
AKP’nin hem yasa yapma usulü hem de Anayasa’da yapmış olduğu değişikliklerde
izlemiş olduğu usul tartışmalıdır. Kaldı ki bugün, bu teklif dolayısıyla yapmış
olduğumuz değerlendirmeler ve tartışmalar esasında Anayasa Uzlaşma Komisyonuna
yaklaşımınızı da ortaya koymaktadır. Eğer orada bir uzlaşı kültürüyle bir masa
etrafında toplanılıp tartışılması düşünülüyorsa -kaldı ki Türkiye’de üzerinde
çok uzlaşılabilecek bir konudur seçimlerin erken bir tarihe alınması ya da
ileri bir tarihe alınması- bu kaygıyı hiçbir şekilde gözetmeden, bugün yüzde
10’luk antidemokratik seçim barajına rağmen Parlamentoya girebilme şansını
halkın vermiş olduğu destekle yakalamış Barış ve Demokrasi Partisini görmezden
gelerek yine Parlamento gündeminde bir şekilde bu yasanın görüşmelerine
başlanmış olmasını bizler eleştiriyoruz.
Diğer bir konu da: Biz, yasa
teklifinin gerekçesine baktığımızda, seçmen açısından özgür bir ortamın telakki
edildiği ifade ediliyor. Şimdi, eğer, seçimlerin eşit ve demokratik koşullarda
yapılması isteniyorsa bu eşitliği sağlayabilmenin, bu demokratik ortamı
sağlayabilmenin koşulları nedir? Mevcut yasalarda değişiklik yapabilmektedir.
Şu an siz Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi kullanıyorsunuz. Anayasa yerel
seçimler açısından erkene çekilme gibi bir durumu düzenlemiyor ama siz önce
yasayı değiştiriyorsunuz, daha sonra da uyum yasaları çıkartırız ve süreci
kendimiz yönetiriz, arzusu içerisindesiniz. Biz de diyoruz ki: Eğer seçimlerin
eşit koşullarda yapılması isteniyorsa, eğer demokratik bir ortamda seçimlere
gidilmek isteniyorsa bunun koşulları vardır, önce silahların sustuğu bir süreç
örgütlenir. Onun dışında, Türkiye’de mevcut alt hukuk normları içerisinde,
Seçim Yasası’nda, Siyasi Partiler Yasası’nda öncelikle ele almamız gereken
düzenlemeler vardır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, Genel Kurulda her yerde kulis yapılıyor. Konuşmacıya saygı yani.
Oturmaya davet edin, ya çıksınlar ya otursunlar.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var.
Buyurun Sayın Ata.
AYLA AKAT (Devamla) – Seçim
yasalarında ve Siyasi Partiler Kanunu’nun ilgili maddelerinde önemle üzerinde
durmamız gereken hükümler vardır. Mesela, yüzde 10’luk antidemokratik seçim
barajı. Ne dönemin ürünü? 12 Eylül faşist darbesinin ürünü. Ne amaçla
çıkarılmış? Tabii ki Kürtler Parlamentoda temsil edilmesin diye ya da Kürt
sorununun çözümünden yana olan ve bunu projesi olarak ortaya koymuş, program
tüzüğüne yedirmiş olan Kürtler gelip burada, Parlamentoda kendini temsil şansı
bulamasın diye ama çok net bir şekilde 2007 seçimlerinden sonra ortaya çıktı ki
halkın önünde baraj yok ve bu nedenle de şu an Parlamentoda bulunan siyasi
parti grubumuza yönelik siz yine antidemokratik farklı uygulamalar içerisine
giriyorsunuz. Gelin, bu yasaları değiştirelim; gelin, yine biz 2007
seçimlerinden önce, Parlamentoya girmeden hemen önce yapmış olduğunuz hazine
yardımına dair düzenleme noktasında halka öz eleştiri verin. Yaptığınız
düzenleme dolayısıyla halkın vergileriyle dolan hazineden bizim seçmenimize
dair yapmış olduğunuz gasbı, hırsızlığı gelin, kamuoyuyla paylaşalım, hazine
yardımı noktasında düzenlemeleri yerine getirelim.
Yine, yerel yönetimlere dair
aktarılan paylar var. Birçok vekil defalarca kez ifade etti: “Bize oy verin,
AKP’ye oy verin sizin belediyelerinizi besleyelim.” şeklinde. Bu noktada,
BDP’li belediyelerin ortaya koymuş olduğu demokratik, ekolojik, cinsiyet
özgürlükçü paradigma temelindeki hizmet anlayışı, sizin bu anlayışınızı da, bu
yaklaşımınızı da mahkûm etmiştir, halkın nezdinde.
Saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum.(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin 1’inci maddesinin
gizli oylamasına başlıyoruz.
Gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan Kâtip
Üyelerden, komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana'dan başlayarak Denizli'ye
kadar, Denizli dâhil ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar, İstanbul
dâhil; Hükûmet sırasındaki Katip Üye ise İzmir'den başlayarak Mardin'e kadar,
Mardin dâhil ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar, Zonguldak dâhil, adı
okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri kırmızı olmak üzere üç
yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad
defterine işaretleyecektir. Milletvekilleri başkanlık kürsüsünün sağında ve
solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin
bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere bu pullardan
beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade
etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyelerden üç yuvarlak pul ile
mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy
verme yerine girecek, oy kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak,
diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden
çıkacak olan üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne
konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve
zarf verilmeyecektir.
Sayın Katip Üyelerimizden bu
hususlara dikkat etmelerini, milletvekillerinin de pul ve zarf aldıktan sonra
adlarının ad defterine işaretlenmesine dikkat etmelerini istirham ediyorum.
Şimdi, gizli oylamaya Adana
ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 328 sıra sayılı kanun teklifinin 1’inci maddesinin gizli
oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yerine Millî Savunma Bakanı
İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yerine Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahin’in yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer vekâleten oy
kullanacaklardır.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
sayın üye var mı? Oyunu kullanmayan sayın üye yoksa oy verme işlemini
tamamlıyoruz.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır, lütfen kutuları kaldıralım.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin gizli oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 442
Kabul : 365
Ret : 64
Çekimser : 4
Boş : 7
Geçersiz : 2
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa Hamarat Tanju Özcan
Ordu Bolu”
Madde kabul edilmiştir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde oylanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2.
Maddesinde yer alan “sunulması halinde” ibaresinin “sunularak” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sebahat Tuncel Ayla Akat
Iğdır İstanbul Batman
İdris Baluken İbrahim Binici Sırrı S. Önder
Bingöl Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen yerlerimize oturalım.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) -
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, AKP Hükûmeti Genel
Kurulu çok çalıştırdığı için sanırım milletvekili arkadaşlarımız da “Bir an
önce oy kullanıp gidelim.” diyor, hepsi ayakta bekliyor.
Değerli milletvekilleri,
bugün Türkiye yeni bir anayasa yapım sürecini yaşıyor ama biz, burada,
Anayasa’nın bir maddesini değiştirmeye çalışıyoruz. Burada bile aslında yeni
bir sürece, yeni bir anayasaya yaklaşım çok net olarak ifade ediliyor. Bu
anayasa değişim nedeni “21’inci yüzyılda bu Anayasa’da temsil edilmeyenlerin de
temsil edilmesi” olarak ifade edilebilir. Bu temsil edilemeyenlerden birisi de
kadınlar.
Mevcut Anayasa’yı ifade etmek
istersek, mevcut Anayasa Türk kimliğinden başka diğer kimlikleri yok sayan bir
anayasa. Mevcut Anayasa biraz daha Sünni kimliğini ön plana çıkaran, aslında
diğer inançlara çok alan açmayan bir anayasa. Yine, erkek bir anayasa çünkü
erkekler tarafından düzenlenmiş. Dolayısıyla, bu süreci değerlendirirken
“Kadınlar açısından buna nasıl bakılır?”ı tartışmak gerekir diye düşünüyorum. Hele
hele yerel yönetimler üzerinden bir tartışma yürütürken bunun sadece…
Sayın Başkan, eğer
milletvekili arkadaşlarımız biraz sessiz olursa…
BAŞKAN – Uyardım ama tekrar
uyarayım: Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var. Lütfen,
yerlerimize oturalım ve Sayın Hatibi dinleyelim.
Buyurun.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Yerel yönetimler seçimlerini değerlendirirken bunun seçim takviminin öne
alınması meselesinden daha ciddi tartışılması gerektiği ortadadır. Dolayısıyla,
bu yerel yönetimler tartışması yürütülürken hem gerçekten demokratik bir
sistemin olması konusunda demokratik özerklik sisteminin tartışılması, yine,
kadınların…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, yaptığınız uyarı dikkate alınmıyor, konuşmayı dinleyemiyoruz.
Önemli bir konu konuşuluyor. Yani ya otursunlar ya terk etsinler Genel Kurul
salonunu. Ayıptır yani.
BAŞKAN – E, buyurun, siz
oturtun. Ne yapayım, iki defa uyardım ben.
AYLA AKAT (Batman) –
Başkanım, uyarının gereğini yapmadılar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Tuncel.
AYLA AKAT (Batman) – Ara
verelim, salondakiler de dışarı çıksın.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Sayın milletvekillerim, yerel yönetimler seçimlerini değerlendirirken, ifade
ettiğim gibi, kadınlar açısından da bunu değerlendirmek önemli.
Türkiye'nin durumuna
baktığınızda aslında durum çok vahim. Kadınlar belediye başkanlığı oranında
Türkiye genelinde sadece yüzde 0,8’i temsil ediyor. Belediye meclis üyeliğinde
durum biraz daha iyi, yüzde 4,2 ama burada dikkatinizi çekmek isterim, bütün bu
oranları yükselten de Barış ve Demokrasi Partisidir çünkü Barış ve Demokrasi
Partisi yerel yönetimlerde kota uygulamaktadır. Köy muhtarlıklarında durum çok
daha vahim; 0,2 durumunda. Türkiye genelinde 100 seçilmiş kişiden sadece 1
tanesi kadın. Dolayısıyla, aslında bir değişiklik yapılacaksa tam da bu
noktadan bir değişiklik yapmak önemli diye düşünüyoruz. Hele hele buradaki
kadın milletvekillerinin bu anayasa tartışmaları sırasında bunu
değerlendirmeleri önemli.
Yine, bu yasa tartışmalarında
bunun antidemokratik olduğu, yasanın bir bütün olarak değiştirilmesi gerektiği
üzerinde biz görüş ve önerilerimizi ifade ettik. Bunlar ne kadar ifade ediliyor
bilemiyorum buradaki milletvekilleri açısından ama bizleri bire bir
ilgilendiren bir durum. Önümüzdeki dönem açısından da en azından Anayasa’da
değişiklik yapılmasa da buradaki siyasi parti gruplarının kadınlara kota
uygulaması, pozitif ayrımcılık uygulaması önemli. Bunun için de Anayasa yapım
sürecinde özellikle, kotanın, pozitif ayrımcılığın bir hak olarak Anayasa’da
düzenlenmesi grupların da keyfiyetini ortadan kaldıracaktır diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri,
gerçekten önemli bir süreçten geçiyor Türkiye yani bir yandan değişim
sancıları, bir yandan değişmemekte ısrar. Biraz önce bir gensoruyu görüştük,
özellikle Orta Doğu ve Suriye meselesini. Aslında kendi ülkemizde de çok ciddi
sorunlar yaşanıyor. Biz hep savaşı dışarıdan arıyoruz, oysa kendi ülkemizde
yaşanan savaş gerçeğini hiçbir zaman konuşma gereği duymadık ya da kendi
sorunlarımızı çözme gereğini hiçbir zaman duymadık.
Farkında mısınız bilmiyorum,
bu ülkenin cezaevlerinde otuz gündür, süresiz dönüşümsüz açlık grevi var yani
insanlar bedenini ölüme yatırmış durumda iki talep için. Bu taleplerden birisi,
çok sık ifade edilen ana dilinde savunma hakkı yani bugün mahkemeleri de
tıkamış durumda olan bir nokta. Gerçi Başbakan buna cevap verdi, ana dilin bir
hak olmadığını ifade etti. Anlaşılan, açlık grevindeki arkadaşlarımızı ölüme
gönderme noktasında bir yaklaşım zaten var. Diğeri de Sayın Öcalan’ın
koşullarının düzeltilmesi konusunda. Bu iki talep Türkiye'de Kürt sorununu
çözebilir. Kendi sorunumuzu çözebiliriz ama bu meseleler burada konuşulmuyor ne
yazık ki. Başka ülkeleri çok rahat konuşabiliyoruz ama kendi ülkemizdeki
sorunları konuşmuyoruz.
Ben bir kez daha, cezaevinde
açlık grevinde olan arkadaşlarımızı selamlıyor, Meclisi de bu konuda
sorumluluğa ve göreve davet ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddenin gizli
oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 328 ve 328’e 1’inci Ek sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci
maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yerine Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yerine Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer,
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy kullanacaklardır.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
sayın üye var mı? Yok.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır, lütfen kupaları kaldıralım.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 2’nci maddesinin gizli oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 440
Kabul : 380
Ret : 51
Çekimser : 2
Boş : 5
Geçersiz : 2
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Tanju Özcan Mustafa
Hamarat
Bolu Ordu”
Böylece 2’nci Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
328 ve 328’e 1’inci ek sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi teklifin tümünün gizli
oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı?
328 ve 328’e 1 Ek sayılı
Kanun Teklifi’nin tümünün gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
yerine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın
yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın yerine Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç’ın yerine Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in yerine Millî Eğitim
Bakanı Ömer Dinçer, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın yerine Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy kullanacaklardır.
(Oyların toplanmasına devam
edildi)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan
sayın üye var mı? Son defa soruyorum, davet ediyorum.
Oy verme işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi oyların tasnifine
geçeceğiz.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında Teklif’in tümünün gizli oylama sonucunu açıklıyorum:
“Kullanılan
oy sayısı : 440
Kabul : 360
Ret : 72
Çekimser : 4
Boş : 1
Geçersiz : 3
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Tanju Özcan Mustafa
Hamarat
Bolu Ordu”
(CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
Teklif kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergeleri ile
diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 16 Ekim 2012 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.24