Dilek AKARSU Normal 26011 2 0 2013-02-26T12:04:00Z 2013-02-26T12:04:00Z 18 28168 160562 1338 376 188354 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 24                                                                 YASAMA YILI: 3

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 31

8’inci Birleşim

12 Ekim 2012 Cuma

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 20 milletvekilinin, ülkemizde balıkçılık ve su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/370)

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 26 milletvekilinin, Tekirdağ Çorlu'da kurulması planlanan katı atık bertaraf tesisinin çevreye olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/371)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, ceza infaz kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)

 

B) Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Menderes Türel’in, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/63)

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun yıl dönümüne ilişkin açıklaması

V.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328 ve 328’e 1 inci Ek)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un, Sakarya ve Düzce'de depremzedelerin prefabrik evlerinden atıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/8601)

2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Bakanlığın Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’ne aykırı olarak kitap-cd bastırdığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/9182)

3.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Eskişehir ve Konya yolunun kesiştiği yerde devam eden bir inşaat projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9391)

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, peyzaj mimarlarının iş bulma konusundaki sıkıntılarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9399)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Yalova’da Hacı Mehmet Ovası’nın imar planında değişiklik yapılarak bölgeye yeni konutlar yapılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/9400)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak on bir oturum yaptı.

Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümüne,

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Borçlar Kanunu’nun 584’üncü maddesi ile getirilen “eşin rızası” konusunda ortaya çıkan ve yaşanan sorunlara,

Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, Batı uygarlığının kutsal değerlerle imtihanına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının ve yaşadıkları olumsuzlukların (10/367),

Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki seracılığın, yaş sebze-meyve ve kesme çiçek üreticilerinin üretim, pazarlama, ihracat ve sigorta sorunlarının (10/368),

Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 22 milletvekilinin, pamuk tarımı ve pamuk üreticilerinin sorunlarının (10/369),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948, 975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 17/10/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/1007) Genel Kurulun bilgisine sunuldu ve Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açılacağı bildirildi. Ancak siyasi parti grup önerileri görüşmelerinin Başbakanlık tezkeresi görüşmelerinden önce yapılması gerektiğine ilişkin MHP ve BDP Gruplarının itirazı üzerine verilen aradan sonra siyasi parti grup önerilerinin görüşmelerine başlandı.

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, Genel Kurul çalışmalarına ara vererek grup başkan vekilleriyle yaptığı toplantıya Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilini davet etmediğine, görüşmelere bu şekilde başlamanın mümkün olmadığına ve grup başkan vekilleriyle ikinci bir toplantı yapılması gerektiğine,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Kuzey Irak’a asker gönderme izninin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresi işleme alınmışken daha sonra siyasi parti grup önerilerinin işleme alınmasının doğru olmadığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Siyasi parti grup önerileri ve Kuzey Irak’a asker gönderme izninin uzatılmasıyla ilgili Başbakanlık tezkeresinin işlem sırasına ilişkin usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın yaptığı işlemin İç Tüzük’e ve usule uygun olduğu açıklandı.

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

BDP Grubunun, 29/6/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde yaşadıkları sorunların ve çözüm yollarının araştırılması (1269 sıra no.lu) amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 11/10/2012 günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/201) esas numaralı MHP’li belediyelere yönelik baskı ve yıldırma politikası izlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/226) esas numaralı muhtarların sosyal ve ekonomik sorunlarının araştırılması,

Amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin, 11/10/2012 günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010 ve 05/10/2011 tarihli 929, 948, 975 ve 1005 Sayılı Kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 17/10/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi (3/1007) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın AK PARTİ Grup Başkanına ve Dışişleri Bakanına,

İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın şahsına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emrullah İşler’in Cumhuriyet Halk Partisine,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin AK PARTİ Grup Başkanına,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma Partisine,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın Cumhuriyet Halk Partisine,

Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın şahsına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının (1/567) (S. Sayısı: 197) görüşmelerine devam edilerek ikinci bölüm üzerindeki görüşmeleri tamamlandı.

Alınan karar gereğince, 12 Ekim 2012 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere 02.05’te birleşime son verildi.

 

                                                             Sadık YAKUT

                                                             Başkan Vekili

 

        Mustafa HAMARAT                   Özlem YEMİŞÇİ                            Tanju ÖZCAN

                    Ordu                                     Tekirdağ                                          Bolu

                Kâtip Üye                                Kâtip Üye                                     Kâtip Üye

 

                            Bayram ÖZÇELİK                           Muhammet Rıza YALÇINKAYA

                                     Burdur                                                         Bartın

                                   Kâtip Üye                                                   Kâtip Üye
II.- GELEN KâĞITLAR

NO: 10

12 Ekim 2012 Cuma

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Meteoroloji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/694) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Mektupların ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/695) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)

 

Teklif

1.- İstanbul Milletvekilleri Erdoğan Toprak ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu 'nun;  Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/895) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.10.2012)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak ve 20 Milletvekilinin, balıkçılık ve su ürünleri sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/370) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2011)

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 26 Milletvekilinin, Tekirdağ Çorlu'da kurulması planlanan katı atık bertaraf tesisinin çevreye olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/371) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 Milletvekilinin, ceza infaz kurumları personelinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2011)

 

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

 

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlıkta, son beş yıl içerisinde müşavir kadrosuna atanan personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7099)

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Türk ilaç sanayiinde fiyatlandırmada yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7100)

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Bakanlık tarafından kullanılan Kronik Hastalıklar Takip Programı ile diğer programlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7101)

4.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, trafik kazalarında yaşanan can kayıplarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7102)

5.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, ALS hastalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7103)

6.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Tuzluca’ya bağlı bir köydeki sağlık ocağının personel ve tadilat sorununa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7104)

7.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Erzurum ve ilçelerinde görevli sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7105)

8.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, İstanbul ve ilçelerinde görevli sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7106)

9.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Eskişehir il ve ilçelerindeki kamuya ait sağlık kurum ve kuruluşlarında görevli sağlık personeli sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7107)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, okullarda uygulanmaya başlanan Okul Sütü Projesine ve sütten zehirlenen öğrencilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7108)

11.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’de hastanelerin laboratuvar işlerinin ihale edilerek taşeron şirketlerce yerine getirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7110)

12.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, sağlık hizmetlerinde çalışanların mesai saatlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7111)

13.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, lösemi hastalarının tedavisinde kullanılan ilaçlarda yaşanan sıkıntılara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7251)

14.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 663 sayılı KHK ile Bakanlığa verilen kişisel verilerin paylaşılması yetkisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7252)

15.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, okul sütü nedeniyle yaşanan zehirlenmelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7253)

16.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Suriyeli sığınmacılar için kurulan konteyner kamptaki polikliniğe ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7254)

17.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Düzce’nin bazı ilçelerinde kanalizasyon arıtma tesisi bulunmaması nedeniyle oluşabilecek sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7255)

18.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis-Hizan’da ambulans ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7256)

19.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hemşirelerin özlük haklarına ve hemşire istihdamına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7257)

20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütler nedeniyle zehirlenmeler meydana geldiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7258)

21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite hastaneleriyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7259)

22.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, İnegöl Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7260)

23.- Samsun Milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan’ın, okul sütü nedeniyle yaşanan zehirlenmelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7261)

12 Ekim 2012 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 20 milletvekilinin, ülkemizde balıkçılık ve su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/370)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizdeki Balıkçılık ve Su Ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını arz ve talep ederiz. 07.12.2011

1) D. Ali Torlak                               (İstanbul)

2) Oktay Vural                                 (İzmir)

3) Seyfettin Yılmaz                          (Adana)

4) Oktay Öztürk                               (Erzurum)

5) Lütfü Türkkan                             (Kocaeli)

6) Yusuf Halaçoğlu                         (Kayseri)

7) Ali Uzunırmak                             (Aydın

8) Sadir Durmaz                              (Yozgat)

9) Muharrem Varlı                           (Adana)

10) Ali Öz                                        (Mersin)

11) Emin Çınar                                (Kastamonu)

12) Özcan Yeniçeri                          (Ankara)

13) Mesut Dedeoğlu                        (Kahramanmaraş)

14) Ruhsar Demirel                         (Eskişehir)

15) Ali Halaman                              (Adana)

16) Yıldırım Tuğrul Türkeş             (Ankara)

17) Bahattin Şeker                           (Bilecik)

18) Mehmet Erdoğan                       (Muğla)

19) Koray Aydın                             (Trabzon)

20) Hasan Hüseyin Türkoğlu          (Osmaniye)

21) Celal Adan                                 (İstanbul)

Gerekçe:

Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada konumunda olan Türkiye'nin 8.333 km’lik kıyı şeridi ve 177.714 km uzunluğunda nehirleri bulunmaktadır. Deniz ve iç su kaynaklarımızın toplam yüzey alanı 25 milyon hektardır. Bu rakam nerdeyse Türkiye'deki toplam tarım alanlarına yakındır. Bu nedenle balıkçılık kaynaklarının etkin kullanımı büyük önem taşımaktadır.

Diğer yandan balıkçılık sektörü 50 bin kişiye doğrudan istihdam sağlamaktadır. Ancak, balıkçılık sektörünün GSYH’ye sağladığı katkı yüzde 0,4 oranındadır.

Ekonomik değeri 100 tanesinde bulunmakla beraber, Karadeniz'de 247, Marmara Denizi'nde 200, Ege Denizi'nde 300 ve Akdeniz'de 500 civarında balık türüne rastlanmaktadır.

Diğer taraftan doğal stokların giderek azalması, dünya çapında hızla artan nüfusun protein ihtiyacının karşılanmasında kültür balıkçılığının önemini artırmıştır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütüne göre su ürünleri yetiştiricilik sektörü son on yıl içerisinde yılda ortalama yüzde 6,6 oranında büyüyerek, dünya çapında en çok gelişen gıda üretim sektörü olmuştur.

Hâlihazırda, küresel su ürünleri üretiminin yüzde 37'si yetiştiricilikle sağlanmakta olup, uzun vadede yetiştiricilik sektörünün üretim bakımından avcılık sektörünü geçmesi beklenmektedir. Yetiştiricilikte Çin, toplam üretimin yüzde 62'sini sağlamakta olup, açık farkla lider durumdadır. Çin'i; Hindistan, Vietnam, Endonezya, Tayland, Bangladeş ve Norveç izlemektedir. Türkiye'nin küresel yetiştiricilikteki payı ise yüzde 0,29 seviyesindedir.

Büyük bir ihracat potansiyeli bulunmasına rağmen, zaman zaman iç tüketimi dahi karşılamada balıkçılık sektörünün yaşadığı sorunlar; sektörde destek, teşvik ve bilinçli avlanma ve pazarlama konularında yeni politikaların hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Çünkü, dünyanın bir çok ülkesinde su ürünleri sektörü hızla mesafe alırken, Türkiye'de belirgin bir ulusal politika üretilememiş, herhangi bir vizyon ve planlaması olmayan bir çok sorunlarla uğraşan sektör haline getirilmiştir.

Ayrıca, balıkçılık sektörünün en büyük hedefi, avlanmanın doğru zamanda ve doğru türler ile yapılması, ekolojik sistemi ve dengeyi bozmadan gerçekleştirilmesi gerekirken, plansız, kuralsız, denetimsiz ve bilinçsiz avlanma ile kültür balıkçılığında yaşanan sorunlar kaynakların hızla tükenmesine yol açmaktadır.

Diğer yandan kültür balıkçılığımızda soğuk zincirin bozulmaması ve bir sorunla karşılaşılmaması için bir takım önleyici kararların uygulanması gerekliliği açıktır.

Avrupa Birliği standartlarında olmayan ve soğutma sistemi bulunmayan vasıtalarla nakliyesine izin verilmemesi gibi bazı tedbir ve önlemlerin alınması gerekmektedir. Ülkemizde hâlihazırda kurulu bulunan ve/veya kurulacak olan balık çiftliklerinin, AB normlarına uygun olarak tesis ettirilmesi ve denetlenmesi ile tüm su ürünlerini kapsayacak biçimde genişletilmesi ve ihracat desteğinin sağlanması sektör için büyük önem arz etmektedir.

Balıkçılık ve su ürünleri sektörü üretimde, yetiştirmede, kalite ve satışlarda birçok önemli sıkıntılar yaşamaktadır.

Balık fiyatlarındaki istikrarsızlıklar, balık toptancı hallerinin AB standartlarında olmaması, balıkçı barınaklarının oldukça fazla olan alt yapı eksiklikleri, denizlerimiz ve diğer su kaynaklarımızın verimli kullanılmaması gibi nedenlerle balık üretimi ve tüketiminde birçok sorunlar yaşanmaktadır.

Su ürünleri sektörünün sorunlarının çözümü için öncelikle devlet ve özel sektör iş birliğinin sağlanması gerekliliği açıktır. Su ürünleri fakülteleri bilgi ve teknoloji üreten kurumlar hâline getirilmelidir.

Balıkçılık sektörünün korunması, su ürünleri kooperatiflerinin geliştirilmesi, trol avcılığının denetlenmesi konusunda mevzuatın geliştirilmesi, balık hallerinin ve komisyoncuların vergi ve kredilerinin yeni esaslara bağlanması gerekmektedir.

Bu nedenlerle, balıkçılık ve su ürünleri sektörünün sorunlarının çözümü konusunda bir Meclis araştırması açılarak, sektörle ilgili sorunların incelenmesi, çözümüne yönelik politika ve önlemlerin en kısa sürede hayata geçirilmesi gerekmektedir.

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü ve 26 milletvekilinin, Tekirdağ Çorlu'da kurulması planlanan katı atık bertaraf tesisinin çevreye olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/371)

                                                                                                                        10/12/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Tekirdağ İli, Çorlu İlçesi, Karatepe Mevkiinde Çorlu şehir merkezine 1.5 km mesafede tarım alanları olan Buğday-Ayçiçeği tarlaları içinde Katı Atık Bertaraf tesisi kurulması planlanmaktadır. Türkiye'nin en büyük "Katı Atık Bertaraf Tesisi" olacağı belirtilen projeye tehlikeli olması ve insan sağlığını ciddi olarak tehdit etmesi ve çevreye olası zararlarından dolayı başta Çorlu halkı, bilim adamları, çevre kuruluşları yaptıkları araştırmalar ve ortaya koydukları raporlar neticesinde kurulacak olan bu tehlikeli atık tesisine karşı çıkmaktadırlar.

Tarımsal niteliği korunması gereken bir araziye inşa edilecek bu tesisin, kapasitesinin neredeyse bütün Türkiye'nin tehlikeli atıklarının Çorlu'ya dolayısıyla Trakya'ya taşınmasına yol açacağı görülmektedir. Tesis için ayrıntılı inceleme yapılmaması, bölgenin demografik yapısının ve deprem kuşağı üzerinde yer almasının yaratacağı sonuçlar dikkate alınmadan, tesisin şehir merkezine bu derecede yakın mesafede ve 1. Derece tarım arazilerinin içinde bir yere kurulacak olması, Çorlu için büyük bir tehlike arz etmektedir. Tesisi yapacak firmanın kayıtlarda tarla olarak geçen birinci sınıf tarım arazisi olarak belirtilen 160 dönümlük araziyi 49 yıllığına hazineden kiraladığı söylenmektedir. Devreye girdikten sonra kapasitesi yıllık 850.000 tona ulaşması planlanan tesis Çorlu'da yaşanacak bir felakete merkez olacaktır.

Dolayısıyla bu kapasitede bir tesis sebebiyle, zaten çevre kirliliği tehdidi altında olan Çorlu'ya tonlarca atığı getiren yüzlerce kamyonun yarattığı trafik sorunu, görüntü kirliliği sonucunda tam bir çevre katliamı yaşanacak ayrıca insan sağlığını da olumsuz etkileyecektir. Verimli tarım arazisi olarak geçen bu bölgede inşa edilecek tesis çevredeki toprağın kirlenmesine ve dolayısıyla tarım ve hayvancılığın bitmesine de neden olacaktır.

Tüm bu sebeplerle Çorlu Belediye Meclisinin aldığı karar ile Karatepe bölgesinde yapılacak olan katı atık bertaraf tesisi için verilen imar izni iptal edilmiştir. Ancak başta bu tesisi yapacak olan firma olmak üzere bazı yetkili kurum ve kuruluşlar böyle bir tesisin yapılmasında ısrar etmektedirler. Bu ısrarlarını da bilimsel anlayıştan uzak, çelişkili ve doğrulanmaya muhtaç bir ÇED raporuna dayandırmaktadırlar.

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu'nun 13. Maddesi tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını düzenlemektedir. Bu kapsamda bölge için EPDK tarafından verilen elektrik üretim ruhsatı ve izni zamanın Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından bütün tehlikeli atıklarda dahil, biyodizel üretimi, tehlikeli varil yıkama ve daha birçok elektrik üretiminin dışındaki faaliyeti kapsar bir alana bürünmüştür. Ve ne yazık ki ruhsat dışı faaliyetler Bakanlık tarafından 29.06.2010 tarihinde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu verilmiş ve onaylanmıştır.

Tüm bu nedenlerle ÇED raporunun tüm detayları ile hangi ölçütler değerlendirilerek verildiğinin araştırılması, şirkete E.P.D.K. tarafından verilen üretim izninin ve yine diğer ilgili kurum ve Bakanlıklar tarafından verilen izinlerin ve raporların detaylı olarak araştırılması ve böyle bir tesisin bölgeye olası olumsuz etkisinin araştırılması için Anayasanın 98, içtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını saygıyla arz ederiz.

1) Emre Köprülü                                   (Tekirdağ)

2) Mustafa Serdar Soydan                    (Çanakkale)

3) Bihlun Tamaylıgil                             (İstanbul)

4) Faik Öztrak                                       (Tekirdağ)

5) Kemal Değirmendereli                      (Edirne)

6) Melda Onur                                      (İstanbul)

7) Fatma Nur Serter                              (İstanbul)

8) Tolga Çandar                                    (Muğla)

9) Salih Fırat                                         (Adıyaman)

10) Mehmet Hilal Kaplan                     (Kocaeli)

11) Osman Kaptan                                (Antalya)

12) Ahmet İhsan Kalkavan                   (Samsun)

13) Hülya Güven                                  (İzmir)

14) Aykut Erdoğdu                               (İstanbul)

15) Mehmet Şeker                                (Gaziantep)

16) Ali Serindağ                                   (Gaziantep)

17) Mehmet Siyam Kesimoğlu             (Kırklareli)

18) Ömer Süha Aldan                           (Muğla)

19) Turgut Dibek                                  (Kırklareli)

20) Namık Havutça                               (Balıkesir)

21) İlhan Demiröz                                 (Bursa)

22) Bülent Tezcan                                 (Aydın)

23) Sakine Öz                                       (Manisa)

24) Erdal Aksünger                              (İzmir)

25) Ramazan Kerim Özkan                   (Burdur)

26) Ali Sarıbaş                                      (Çanakkale)

27) Hurşit Güneş                                  (Kocaeli)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, ceza infaz kurumları ve tutukevleri personelinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Ceza ve İnfaz kurumları ve tutukevleri çalışanları Adalet Bakanlığı bünyesinde en fazla çalışan grubu oluşturmaktadır. Bakanlığın bünyesinde en fazla çalışan personel olduğu hâlde hiç mesai ücreti almamaktadır. Birçok cezaevinde çalışma süreleri haftalık 40, aylık 240 saattir. Cezaevlerinde resmî ve dinî bayramlarda açık görüş yapıldığından dolayı ceza ve infaz kurumları ve tutukevi çalışanları hiçbir bayramı aileleri ile geçirememektedir. Bakanlık bünyesinde bu personel için hiçbir çalışma yapılmamaktadır.

Ceza ve İnfaz kurumları ve tutukevleri çalışanları, yaptıkları görev bakımdan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik sınıfında olmaları gerekirken, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi idari hizmetler sınıfında yer almaktadır. Bu durum cezaevi personelinin fazla mesai ücreti alamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle, gecesini gündüzüne katan, resmî tatil, bayram dinlemeden çalışan cezaevi personeli kamuda en düşük maaş alan sınıflardan birini oluşturmaktadır.

Emniyet ve güvenlik sınıfında sayılmayan cezaevi personelinin, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu düzenlenmesinde güvenlik ve asayiş hizmeti gören bir sınıf olarak kabul edilerek sendika kurma ve bir sendikaya üye olma hakkı kısıtlanmıştır. Cezaevi personelinin özlük hakları açısından sendika kurma, bir sendikaya katılma hakkı olan 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi idari hizmetler sınıfında yer almasına karşın, 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda emniyet ve güvenlik sınıfında kabul edilerek sendika kurma ve bir sendikaya üye olma hakları da ellerinden alınmaktadır.

5510 Sayılı Sosyal Güvenlik Yasasının 40. maddesinde iş riski ve güvenliği dikkate alınarak bazı meslekler için fiilî hizmet süre zammı öngörülürken, yine ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri personeli kapsam dışı bırakılmıştır.

Tutuklu ve hükümlüler ile sürekli olarak bire bir ilişki içerisinde olan ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri personeli psikolojik açıdan da diğer meslek gruplarına göre daha fazla yıpranmaktadır.

Bu nedenlerle, ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri personellerinin sorunlarının tespiti, ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

2) Bülent Tezcan                           (Aydın)

3) İhsan Özkes                              (İstanbul)

4) Aylin Nazlıaka                          (Ankara)

5) Doğan Şafak                             (Niğde)

6) Osman Aydın                           (Aydın)

7) Hasan Akgöl                            (Hatay)

8) Haluk Eyidoğan                        (İstanbul)

9) Muharrem Işık                          (Erzincan)

10) Ömer Suha Aldan                   (Muğla)

11) Namık Havutça                       (Balıkesir)

12) İlhan Demiröz                         (Bursa)

13) Mustafa Serdar Soydan          (Çanakkale)

14) Sakine Öz                               (Manisa)

15) Erdal Aksünger                      (İzmir)

16) Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

17) Ali Sarıbaş                              (Çanakkale)

18) Hurşit Güneş                          (Kocaeli)

19) Mahmut Tanal                        (İstanbul)

20) Rahmi Aşkın Türeli                (İzmir)

21) Ali Demirçalı                          (Adana)

22) Mehmet Ali Ediboğlu             (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyonlardan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Antalya Milletvekili Menderes Türel’in, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/63)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Partimizin 4. Olağan Kongresinde MKYK Üyesi olarak seçilmiş ve Sayın Genel Başkanımız tarafından Genel Başkan Yardımcısı olarak görevlendirilmiş bulunmaktayım.

Genel Merkez’deki görevimin yoğunluğu nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeliğinden istifa ediyorum. 11.10.2012

                                                                                                            Menderes Türel

                                                                                                                  Antalya

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın Hamzaçebi, söz talebiniz var, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 13 Ekim Ankara’nın başkent oluşunun yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yarın 13 Ekim 2012. 13 Ekim tarihi “cumhuriyetin kilometre taşı” olarak isimlendirebileceğimiz tarihlerden birisidir. Tıpkı 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos gibi, 29 Ekime giden süreçte 13 Ekim tarihi de büyük önem taşımaktadır. 13 Ekim 1923 tarihinde, Ankara, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından başkent ilan edilmiştir. İsmet İnönü ve 4 arkadaşı tarafından verilen önerge Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilan edilecek olan cumhuriyetin başkenti Ankara olarak belirlenmiştir.

Bu güzel cumhuriyeti kuran, onun başkentini Ankara olarak belirleyen cumhuriyetin kadrolarını, Büyük Önder Atatürk’ü şükranla anıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına kendilerine saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/13) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

V.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13)

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 4/10/2012 tarihli 4’üncü Birleşimde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya Bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Osman Korutürk, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür, Van Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hurşit Güneş, Kocaeli Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili ve Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.

Şimdi ilk söz, önerge sahibi olarak İstanbul Milletvekili Osman Korutürk’e aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’yla ilgili olarak, altı aydan daha kısa bir süre içinde partimiz ikinci defa bir gensoru önergesi vermek zorunda kalmıştır. Ben de altı aydan daha kısa bir süre içinde tekrar Sayın Dışişleri Bakanı hakkındaki bu gensoruda gensoru sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Bundan üzüntü duyduğumu söylemem lazım.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Türk dış politikasını yöneten bakanlardan hiçbiri hakkında altı aydan daha az bir süre içerisinde iki gensoru önergesi yüce Meclise takdim edilmemişti. Bunu da burada görmüş olduk.

Türkiye'nin dış politikası çok sıkışık bir noktaya geldi. Türk dış politikası tam bir çıkmazın içine girdi ama Suriye’yle ilgili politikamız bu çıkmazı tamamen daralttı ve içinden çıkılmaz bir hâle getirdi.

Geçtiğimiz hafta burada Suriye’yle ilgili olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi için bir tezkere görüşmesi yapıldı ve bu tezkere görüşmesi kapalı oturumda icra edildi. Gizli şeyler söyleneceğini bekledik. NATO’nun dahli nedir bu işe, NATO üzerinde niye bu kadar ısrar ediyoruz? Bir planlamamız mı var, onu bir noktada devreye mi sokmak istiyoruz yoksa başka bir amacımız mı var? Bunlar bize anlatılacaktır diye düşündük, bunların hiçbirisi konuşulmadı. Gazete bilgilerini aşmayan birtakım bilgilerle o kapalı oturumu geçtik.

Şimdi, arkadaşlar, bu NATO konusu gerçekten ilginç bir konu. Biz Suriye’den çok daha üstün olduğumuzu her fırsatta söylüyoruz; caydırıcılık bakımından, Suriye karşısında bir harekâta girişecek olursak “Suriye’ye şu kadar saatte gireriz, bu kadar saatte gireriz.” şeklinde milletvekili arkadaşlarımız televizyon ekranlarından zaman ölçümleri yapıyorlar, saat veriyorlar. Hakikaten kendi gücümüze Hükûmet inanıyor mu, inanmıyor mu, NATO’yu niye bu kadar istiyoruz?

NATO’ya çağrıda bulunduğumuz zaman onu bir tehdit karşısında istişareleri öngören 4’üncü maddeyle ilgili olarak çağırıyoruz ama saldırı karşısındaki 5’inci maddeyi NATO’yu çağırmak için kullanmıyoruz. NATO ve Birleşmiş Milletlerde Sayın Bakanın yaptığı görüşmelerden edindiğimiz izlenime göre, diğer Batılı müttefiklerimiz, diğer dostlarımız bu konuya fazla dâhil olmak istiyor gibi gözükmüyorlar, bize ciddi bir yeşil ışık yakmıyorlar, hatta elimizi tutmaya çalışıyorlar, “Yavaş olun.” diyorlar. Görülen şey bu ama aslında gerçek bu mu acaba?

NATO Genel Sekreterinin geçtiğimiz günlerde bir açıklaması oldu. NATO Genel Sekreteri o açıklamada dedi ki: “Türkiye’yi desteklemek için planlarımız hazırdır.” Konuyu çok yakından bilmeyenler, teknik teferruatını tanımayanlar için belki bu çok çarpıcı, vurucu bir beyan olabilir, NATO birden “Hazırız, planlarımız hazır.” diyor. Aslında planların hazır olması malumun ilanı, çünkü NATO’nun müttefik savunma konsepti çerçevesinde her ülke için, yirmi sekiz ülke için ayrı ayrı, İngilizcesine “Contingency Planı” denilen bizim Türkçe “İhtimaliyat Planı” dediğimiz planları hazırdır ve hazır olmak mecburiyetindedir. Bir saldırı vukuunda, bu saldırının uluslararası hukuki meşruiyete uygun olması ve Birleşmiş Milletler Yasası’nın 51’inci maddesi uyarınca ülkeye meşru müdafaa tanıyacak nitelikte bulunması hâlinde, NATO Konseyi, 5’inci madde çerçevesinde, ülkelere destek, yardım ve takviyede bulunmak mükellefiyetindedir. Hepimiz biliyoruz, daha önce bunları konuştuk. Bu şimdiye kadar bir defa işletilmiştir. İkiz Kulelerin vurulmasından sonra, 12 Eylül 2001 tarihinde 5’inci madde işletildi, daha önce ve daha sonra bunun işletilmesi yok ama bu konsept, küçük ülkelere güvence vermek ve NATO’nun ittifakını, birliğini sağlamak için kullanılmış ve kullanılmakta olan bir konsepttir ve “kolektif savunma görevi” denen NATO’nun temel göreviyle ilgilidir.

Şimdi, Rasmussen’in eğer bahsettiği, “Türkiye’ye destek vermeye hazırız.” dediği ve “Planlarımız elimizde.” dediği planlar bu 5’inci madde uyarınca ise bütün arkadaşlarımın bir şeyi çok iyi bilmesi lazım. NATO’nun gene temel ilkelerine göre, NATO’nun Türkiye’ye yapacağı takviye Türkiye'nin sınırları içerisinde olmak zorundadır yani bu şu demek oluyor: NATO eğer 5’inci madde çerçevesinde Türkiye’ye bir takviyede bulunacaksa o takviye kuvvetleri Türk kuvvetleriyle beraber Türk sınırları dışında, Suriye içerisinde harekâta girmek durumunda değil, Türkiye içerisinde takviye yapmak durumunda. Şimdi, o zaman başka bir soru geliyor. Acaba Rasmussen’in bahsettiği destek, söylediği destek 5’inci madde çerçevesinde değil de Lizbon toplantısından sonra yeni belirlenen, yeni yüzyılda güvenlik konseptiyle altı çizilen yeni meydan okumalara hazır olma ve buna göre yapılanma konseptine mi ait? Eğer böyleyse, o takdirde, NATO’nun Türkiye’ye destek sağlamak için değil fakat yeni meydan okuma için, yeni meydan okuma olarak niteleyeceği bir duruma karşı Suriye’de bir harekâta girmek için planlarından bahsediyor olabilir ki bu o zaman akla başka bir şey getiriyor: Acaba NATO müttefiklerimiz şu anda isteksiz gibi gözükürken aslında istekliler mi? Belli bir zaman aşımını, mesela Amerikan Başkanlık seçimlerini bekleyip ondan sonra oraya girmek için Türkiye’nin bir hareketini mi bekliyorlar veya Türkiye’yi böyle bir harekete mi yöneltiyorlar? Eğer böyleyse, o zaman durum çok vahim bir durumdur. O zaman biz NATO’nun kendi planlarına kendimizi kullanarak ve kendimizi öne sürerek, bize destek veriliyormuş veya bize takviye yapılıyormuş gibi gösterip bize olmayan takviyelerle NATO’nun kapı açıcılığını yapmış oluruz. Bu bilinçli bir tercih midir, bilinçsiz bir tercih midir onu bilmiyorum ama eğer böyle bir tercih varsa, bu Yüce Divanlık bir tercihtir ve eğer böyle bir tercih bilinçsiz yapılıyorsa, o bilinçle yapılmasından daha da vahimdir.

Bunlar hakkında biz bilgi edinmek istiyorduk geçen defa edinemedik. Onun için bizim önergemizde “Politikaların ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ve yasama organıyla halktan gizlendiği” şeklinde bir gerekçe yer aldı. Bu gizleme doğru bir şey değil. Bu konularda kapalı toplantıda -ama gerçek kapalı toplantıda- bilgi almaktan memnun oluruz.

Ayrıca demin de söylediğim gibi, Türkiye kötü bir noktaya doğru gidiyor dış politikada ve bu dış politikanın artık yeni baştan bir düşünülmesi lazım. Oturup bu dış politikayı değiştirmek lazım. Nasıl değiştirmek lazım? Açık söyleyeyim, 180 derece bir dönüş yapmak lazım. Uygulanan bir politikadan 180 derece dönüş yapmanın iktidar için, Hükûmet için çok büyük bir siyasi sıkıntı doğuracağının bilincindeyim tabii ama bunun misali vardır ve yolu vardır, o yol da bu gensoru önergesiyle bizim açtığımız yoldur. O yol, kendi şahsına saygı duyduğumuz, şahsi olarak kendisiyle hiçbir alıp veremediğimiz olmayan, bilakis aksi olan fakat çok başarısız dış politikalar yürüten Dışişleri Bakanının değiştirilmesidir.

Bunun misali Türkiye’de vardır. Sizler, 1920’lerden, 30’lardan, 40’lardan verilen örnekleri, alınan örnekleri seviyorsunuz bunu görüyorum, arkadaşlarımız zaman zaman oralardan örnekler alıp bize dokundurmaya çalışıyorlar. Yine oradan bir örnek bulabilirsiniz. Haziran 1944’te Türkiye, izlemekte olduğu tarafsızlık politikasını o zamanki çok parlak Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’nu değiştirerek değiştirmiş ve onun sonucunda da San Fransisco Konferansı’na ve Birleşmiş Milletlerin kurucu üyeliğinde kendisine yol açmıştı.

Değerli arkadaşlar, bu gensoru önergesini ciddiye alın. Bakın, İstanbul Boğaz Köprüsü’ne gidiyormuş gibi düşünün kendinizi. O köprüye giderken köprüye yaklaştığınız bir noktada sağ tarafınızda bir tabela görüyorsunuz: “Köprüden önceki son çıkış.” Köprüden önceki son çıkıştayız arkadaşlar. O çıkışa saparsanız, memleketimiz şimdiye kadar olduğu gibi, dün 90’ıncı yılını kutladığı Mudanya Anlaşması’ndan bu yana yaşadığı barışın içerisinde yaşamaya devam eder, sapmazsanız köprüyü geçer gidersiniz, orada sizlerin, bizlerin, hepimizin başımıza ne gelir bilinmez.

Bunlara dikkatinizi çekmek istiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği gensoru önergesiyle alakalı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor, konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yüksek malumlarınız olduğu üzere, içeride ve dışarıda Türkiye'nin karışmasını arzulayanlar var. Dış siyasette yaşadığımız sıkıntılardan istifade ederek Türkiye'nin iç düzenini yıkmaya ve tahrip etmeye yönelik birtakım karanlık faaliyetlerin kurgulandığını biliyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi siyasetçi siyaseti üslubundan daima kendini uzak tutmuş, taşıdığı millî sorumluluk duygusuna asla sırtını dönmemiştir. Bu sebepten dolayı da partimiz gerçeklerle yüzleşmekten hiçbir dönem ürkmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, bugüne dek, Hükûmetin yürüttüğü politikaya ilişkin en can yakıcı tahlilleri yapmış ve duruşundan bir zerre dahi taviz vermemiştir. Söz konusu millî menfaatlerimiz olduğunda ise particilik oynamamıştır, öncelikli olarak ülkemizi düşünmüştür. Partimiz, dışarıya hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerini -her ne kadar tasvip etmese de- şikâyet etmemiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla herkesin tanıklık ettiği üzere, yüce Meclis uyumlu çalışamamakta, devlet kurumları ise düzgün bir şekilde işletilememektedir. Böylesine buhranlı bir ortamda partimiz, kaos peşinde koşanlara izin veremez, rıza gösteremez. Suriye’yle yaşanan sürtüşme sürecinde özellikle güvenlik kuruluşlarımızın arkalarında ciddi ve güçlü bir siyasi iradenin varlığını hissetmeleri fevkalade hayatidir. Bu bağlamda, partimiz, verilen gensoru önergesinin aleyhinde tavır almaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Fakat bakın, bu kısmı önemlidir. Sayın Davutoğlu’nun, azami bir dikkatle söyleyeceklerimize kulak vereceğine eminim. Gidişat hiç iyi değil. Sayın Davutoğlu inisiyatifinde geliştirilen AKP dış politikası sebebiyle, Türkiye, artık ABD Başkanının beyzbol sopasıyla uyarı yaptığı, İsrail’in hiçbir surette dikkate almadığı, Rusya ve İran’ın muntazam aralıklarla açık biçimde vurmakla tehdit ettiği, Irak’ın nota verdiği, Suriye’nin uçağını düşürdüğü ve egemenliğine tecavüz ettiği, AB ülkelerinin ise gitgide soğuk ve mesafeli yaklaştıkları bir ülke hâline getirilmiştir. Dikkatinizi mutlaka çekmiştir, saydığım ülkeler ve topluluklar ya komşularımızdır veya geleneksel planda stratejik ortaklarımız, müttefiklerimiz olarak bildiğimiz devletlerdir. Sayın Davutoğlu’nun komşularla sıfır sorun hayaliyle iştaha gelmiş, nostaljik ve emperyal ihtiraslarının dış dünya gerçekliklerinin soğuk kayalıklarına nasıl tosladığını, hangi evrelerden geçerek millî menfaatlerimize zarar verdiğini herkes bilmektedir.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihine baktığımızda, az önce Sayın Korutürk de bir atıfta bulundu -bu dönemde pek moda bu tarihten örnek vermek- size çok kısa bir şey arz edeceğim.

Sayın Davutoğlu, cumhuriyet tarihinde ikinci uzun dönem görev yapan şahsiyettir. 1925-1938 arası kesintisiz biçimde on üç buçuk yıl Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Tevfik Rüştü Aras hariç, hiçbir şahsiyet, Türk dış politikasının belirlenmesi ve uygulanmasında, Sayın Davutoğlu kadar uzun süreli ve kesintisiz bir imkân ve etkinliğe sahip olmamıştır.

Şimdi, bu noktada Atatürk dönemi Türk dış politikasının on üç buçuk yılını oluşturan Tevfik Rüştü Aras sürecine bakıldığında, komşularla sıfır sorun politikasının Sayın Davutoğlu’nun icadı olmadığı ve o dönemde başarıyla uygulanarak hayata geçirildiği görülecektir.

Nitekim, komşularımızla o dönemde ilişkilerimizi sayarsak, yeni kurulmuş bir cumhuriyet ve tüm maddi imkânsızlıklara rağmen, Yunanistan’la Lozan’dan arta kalan mübadele ve patrik meselesi çözüme kavuşturulmuş ve diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir.

1926-1930 yıllarında dostluk, iyi komşuluk anlaşmaları imzalandı.

Bulgaristan’la 1925 yılında dostluk anlaşması yapıldı.

Ege’de On İki Adalar üzerinden komşumuz olan İtalya’yla 1928 yılında dostluk anlaşması imzalandı.

Sovyetler Birliğiyle 1925-1929’da imzalanan anlaşma ve protokollerle dostluk ve tarafsızlık ilişkileri başlatıldı, ekonomik, ticari ilişkiler geliştirildi.

1926’da mandater komşumuz İngiltere ve Irak’la Musul sorunu çözüme kavuşturuldu.

Keza 1926’da mandater Fransa’yla ve Suriye’yle dostluk ve iyi komşuluk anlaşmaları imzalandı.

1936 yılında Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle, ülkemizin İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinden egemenliği yeniden sağlandı.

Hatay’ın ana vatan topraklarına katılması için 1936’da hız verilen diplomatik girişimler sonuç verdi, 1938’de Türk-Fransız anlaşması ve ardından bağımsızlık, sancak Hatay Devleti kuruldu, bir yıl sonra da devlet Türkiye’ye katılma kararı aldı.

Türkiye, 1934’te Yunanistan, Yugoslavya, Romanya’yla Balkan Paktı’nı, 37’de de Irak, İran ve Afganistan ile Sadabat Paktı’nı, Doğu Paktı’nı kurdu.

AKP Hükûmeti ve onun Dışişleri Bakanı, bugün, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde iki yıl süreyle geçici üye olabilmek için milyarlarca dolar harcayıp olmadık devletlerin önünde eğilirken, Ulu Önder Atatürk’ün önderliğinde izlenen onurlu dış politika sayesinde Türkiye’nin o dönemin Birleşmiş Milletlerine üyelik için davet edilmiş olduğunu, diğer bir ifadeyle hiçbir resmî başvuru olmaksızın 1932’de Milletler Cemiyetine davetini kabul ederek üye olduğumuzu hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde, cumhuriyet tarihinde ikinci bir şahsiyet bu denli uzun süre Türk dış politikasında hizmet fırsatı buldu. Sayın Davutoğlu ilk altı buçuk yılında dış politika yapımcısı ve yönlendiricisi, son üç buçuk yılda ise ilave olarak dış politika karar vericisi konumunda oldu.

Komşularımızla bu dönemde ilişkilerimizi şimdi de tek tek sayalım: Yunanistan bir yandan boğuştuğu ekonomik krize rağmen, Ege’de bulunan üç adamızı sessiz bir şekilde ele geçirdi, kendi bayrağını dikti ve hatta fetih sembolü olarak Yunan Cumhurbaşkanı bu adalara ziyarette bulundu. Her üç adanın da Lozan Anlaşması’na göre hukuki statüsünün tartışmalı olduğu bizim Dışişlerince ifade edilmesine karşın, bağımsız kaynaklar ve bilim adamları böyle olmadığını söylüyor. Yunan tarafı da adaların kendilerine ait olduğunu ileri sürmekte ve hâlen işgali sürdürmektedir. Bir yanda “vatanın bir karış toprağını dahi veremeyiz” ülküsüyle yanan Türk milleti ve Türkiye, diğer yanda vatan toprağını âdeta gümüş tepsi içerisinde yabancıya sunan bir AKP dış politikası. Bunun adı gaflet değilse nedir?

Rusya, Türk mallarını taşıyan tırlara dönüşte Rus malı taşıma şartı getirdi. Özbekistan, Türk mallarına tahdit uyguluyor. 1639’da Kasrı Şirin’den bu yana sınırımızı muhafaza ettiğimiz komşumuz İran vize uygulamaya başladı ve ilişkimiz her geçen gün daha da geriliyor, Hava Kuvvetleri Komutanı, ısrarla, Türkiye’yi vuracağını döne döne söylüyor. Suriye sınırının kapanması nedeniyle ihracat navlun maliyetleri 3’e katlandı. Arap ülkelerine ihracat hemen hemen durma noktasına geldi. İki gün önce yaşanan uçak krizi münasebetiyle, bu kış doğal gazı ya yeterince alamayacağız veya bu yaptığımız bize doğal gaz zammı olarak geriye dönecek.

Türkiye’de bulunan, Suriye’den gelen mülteciler bugün itibarıyla 105 bini bulmuştur. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği yıl sonuna kadar bu rakamın 300 bine kadar yükselebileceğini öngörmektedir. Sırf bu insanların iaşe ve ibatesi yıllık 1 milyar doların üzerinde millî bütçeye yük getirmektedir.

Şimdi sormak istiyorum: Sayın Davutoğlu, takip ettiğiniz bu yanlış politikaların, Türk insanına ve Türkiye Cumhuriyeti devletine neye mal olduğunu hiç düşünüyor musunuz? Bu maceracı politikayı Türk milletinin dışında kimsenin finanse etmediğini biliyoruz. Sayın Başbakanın tabiriyle, garip gurebanın sırtına gereksiz yere yüklediğiniz bu yükün vebalini hiç düşündünüz mü? IMF’ye 5 milyar dolar vermek ile matah bir iş yaptığını düşünenler olabilir. Bu hamlenin sembolikliğinin verdiği hazla tatmin olanlar da hiç şüphesiz ki bulunmaktadır. Özgür Suriye Ordusuna sağlanan lojistik desteğin maliyetini bir kenara koyuyor, ondan hiç bahsetmiyorum bile. Hükûmet bunu insanlık namına yaptığını söylüyor, eyvallah. Madem iktidarın iddia ettiği gibi bir insanlık meselesidir bu, o hâlde, uluslararası toplum nerededir, Birleşmiş Milletler nerededir, NATO nerededir, Avrupa Birliği nerededir, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, hatta Katar nerededir?

Soruyorum, benim insanım Suriyeli mülteciden daha mı az insan? Sıradan Türk aileleri emek vererek, alın teri dökerek, çoğu zaman zor şartlarda çalışarak kazandıklarını ek vergilerle, uçuk zamlarla bu uğurda eritmek zorunda mıdır? Sayın Davutoğlu, gerçek harp dışarıda, sokakta her gün yaşanmaktadır. İnsanımız, her gün karın tokluğuna, hayatta kalabilmek, ailesine ekmek götürebilmek adına zaten harbe girmektedir. Dolayısıyla, bir de bu yüklere kesinlikle ihtiyacımız yok. Resmettiğimiz bu kahır örgüsüyle yüzleşebiliyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihimiz boyunca hep kaçındığımız “Orta Doğu’nun bataklığına saplanmama” politikamızdan çıkılmıştır ve o bataklığa öyle bir sokuluyoruz ki, başımız belaya girmeden çıkmak için, halk deyimiyle âdeta “deveye hendek atlatmak” gerekecektir. Irak’ın kuzeyindeki Kürt Yönetimi devletleşme yolunda hızla ilerliyor, biz sadece bakıyoruz. Hani orada ortaya çıkabilecek yeni siyasi varlık ve oluşumlar bir dönemler savaş nedeni sayılacaktı? Bugün, bu oluşumu, bırakınız savaş sebebi saymayı, liderleriyle sarmaş dolaş şekilde parti genel kongrelerinize çağırıp “Türkiye seninle gurur duyuyor.” nidaları yükseltiyorsunuz. Hani Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyorduk? Merkezî Irak Devleti Yönetimi ile ilişkilerimiz giderek bozuluyor. Sayın Davutoğlu’nun Kerkük ve Erbil ziyaretleri Irak Merkezî Yönetimi yok sayılarak yapıldı. Ne hazin bir tablodur ki, bugün Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini hiçe sayan uygulamaları karşısında mücadele eden, bu tür girişimlere tepki gösterip engellemeye çalışan güç Türkiye değil, Merkezî Irak Hükûmetidir. Siyasi iktidar, bölgede kurulacak bir yeni devlete çanak tutmakta ve bu süreçte, bu devletin olabilmesi için âdeta can havliyle çalışmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi kuruluşundan bu yana, 43 yıllık mevcudiyeti içerisinde, Türk milletinin insani ve millî değerlerine uyumlu bir çizgide bulunmuş ve kamuoyu nezdin de oluşan millî refleksleri daima siyasi tercihlerinin kılavuzu tayin etmiştir. Tahmin edebileceğiniz üzere söz konusu vizyon, dış politikayla münasebetli görüş ve kanaatlerimizde de bakidir. Biz daima zamanın ruhuna, şartlarına ve beklentilerine göre hareket ettik ve inanıyoruz ki, bu doğrultuda insanımızın vicdani ölçüleriyle çelişen, devletimize ve milletimize ihanet eden hiçbir teşebbüsün içerisinde yer almadık.

Demokrasinin uzun soluklu yaşayışı ancak yayıldığı ülkedeki insanların ellerindedir ve sadece onların mücadeleleriyle beslenir. Dolayısıyla, demokrasi iddiası çevresinde iki noktaya azami dikkat gösterilmesi zaruridir.

Birincisi, kendi millî egemenliğinizi müdafaa ve muhafaza etmekle yükümlüsünüz.

İkinci ise, karşınızda muhatap aldığınız devletin millî egemenliğine ve dolayısıyla toprak bütünlüğüne hürmetkâr davranmanız gerekir.

Dış politika, gelişmiş devletlerde genel hatlarıyla tekdir, bütüncüldür. Dış politika bir devlet politikasıdır ve asla bir partinin kendine has siyasal programına terk edilemez. Zira unutmayın ki artık günümüz dünyasında dış politikadaki hamlelerin iç düzene de  ciddi etkileri bulunmaktadır. Son iki senedir, artarak katlanan terör illetinin aldığı seyir apaçık ortadadır.

Çok kıymetli Dışişleri Bakanım, zannediyorum ki ilk başlarda Suriye’yi sadece Suriye olarak gördün, böyle bir yanılgıya kapıldın. Oysa hiç kuşkunuz olmasın, Suriye, Orta Doğu’daki “Pandora’nın kutusudur.” içinden neler çıkar, neler… Bir bakmışsınız ki Suriye’den Rusya çıkmış, İran çıkmış, Lübnan çıkmış, Çin Halk Cumhuriyeti çıkmış, PKK ve türevleri çıkmış, farklı mezhepsel duyarlılıklar çıkmış ve bir bakmışsınız ki siz, Türkiye olarak bir anda cereyan eden hengâmenin, karışıklığın, kaosun girdabında, yalnızsınız, bir başınızasınız. 

Değerli milletvekilleri, biz, Sayın Davutoğlu’nu birçok defa ısrarla, inatla uyardık “Yapmayın, fazla müdahil oluyorsunuz, geri çekilin, terörü azdıracaksınız, içimizdeki kışkırtmacı birtakım hücreleri uyandıracaksınız, dış politikamızın güdümlü olmasına müsaade etmeyin.” dedik fakat üzülerek görüyoruz ki şimdiye dek hiçbirisi fayda etmedi.

Şimdi, bu çerçevede Sayın Davutoğlu’na sormak istiyorum: Komşu bir ülkeye devlet başkanı atamak sizin yetki alanınızda mıdır? Suriye’de rejim kendi halkıyla çatışırken Baas rejiminin kurucularından, hatta fikir babası sayılabilecek olan ve Baba Esad’ın yani Hafız El Esad’ın Dışişleri Bakanı olan Faruk El Şara’yı devlet başkanı olarak önerirken aklınızdan ne geçiyordu Allah aşkına? Burada, bu Parlamentoda bir partiyi Baasçı diye suçlarken başka bir Baas kurucusunu Suriye’nin başına getirmekle ne umuyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, biz her ayrıntıyı not edip takip ediyoruz. AKP Kongresinde tam iki gün öncesine denk gelen Türk F-16’larının Kandil’i bombalama emrinin verdiği sükûnetle güle oynaya o zatı kongrenize çağırıp şereflendirmekle kimseyi kandıramazsınız. Bu milletin tahlil ve idrak kabiliyetini fazla küçümsüyorsunuz. 19’uncu yüzyıldan kalma “Pan” siyasetiyle ırkçılık yapan, mikromilliyetçilik yapan, ülkemizde de azınlık ırkçılığını onaylayan ve teşvik eden bir sözde yapının başını nasıl müttefikimiz yapabildiniz, aklımız almıyor doğrusu. On senelik AKP İktidarının ve Sayın Dışişleri Bakanının ütopik dış politika tasavvurunun neticesinde Türkiye’de, öz vatanımızda artık “Türk’üm.” demek ayıp oldu, tabulaştı. Aynı şekilde, insanımızın dinî inançları, felsefesi, mezhepsel bağlılıkları sorgulanır oldu, alenen sorgulanır oldu.

Değerli milletvekilleri, iktidarın ilk döneminde, hatırlanacağı üzere, Avrupa Birliği meselesi bir öncelik şeklinde değerlendiriliyordu. Oysa artık esamisi okunmuyor. Katıldığı her programda, kaynağı belirsiz bir kibirle “Oğlum bak git.” demekten başka hiçbir işe yaramayan bir Bakan var kabinede. Sayın Davutoğlu zaten hiç oralı değil. Geleneksel millî meselemiz olan Kıbrıs deseniz, çoktan rafa kaldırılmış, AKP’nin önümüzdeki yıllarda küresel güçlerin iktidar mücadelesine tanıklık edecek Orta Asya coğrafyasını tamamıyla yok sayması, TİKA’nin bu bölgedeki faaliyetlerinin aksaması ve hatta durma noktasına gelmesi devletimizin stratejik menfaatlerine derinden aykırılık teşkil etmektedir. Türk dünyası, bugün kendisini Türkiye tarafından yüzüstü bırakılmış hissetmektedir. Keza, Irak’taki ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz için de durum aynıdır ve geçerlidir. Nereden nereye geldik.

Evet, ben sözlerimi burada bağlayarak yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.

BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Değerli Başkan, Sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin özelde Suriye, genelde de yanlış politikalar nedeniyle Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında vermiş olduğu gensoru hakkında BDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Ankara’ya indirilen Suriye uçağında, Sayın Hükûmet yetkililerinin ve Sayın Davutoğlu’nun dile getirdiği uluslararası hukuka aykırı yükün içeriğini basına, kamuoyuna açıklamasını beklediğimizi, -Türkiye kamuoyu olarak da; bizler de milletvekili olarak -gerçekten o sivil uçakta, yolcu uçağında askerî malzemelerin taşınıp taşınmadığını bilmek istiyoruz; bu bizim en doğal hakkımız.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin içinde bulunduğu sürecin ne kadar hassas olduğunu ve uygulanan politikaların ne kadar tehlikeli olduğunu sıralamaya çalışmak yerine, Türkiye ve Orta Doğu coğrafyasının bu istikrarsızlıktan nasıl kurtulabileceği üzerine odaklanmanın daha yararlı, daha hayırlı olacağını düşünüyorum.

AKP, burada sayısal üstünlüğüne güvendiğinden dolayı ne kadar eleştirirsek eleştirelim, hatalarını ne kadar açığa çıkarırsak çıkaralım yine kendi bildiğini okumaya devam edecektir. Bu görüşüm, ne yazık ki, önceki gensoru görüşmelerindeki tecrübelerimizle de sabittir. Bu nedenle, tarihe düşürülmesi gereken notlar açısından, az önce bahsettiğim çözüm odaklı yaklaşımla konuşmamı sürdüreceğim.

Biliyorsunuz ki bir sorunu çözmek için önce o sorunu teşhis etmek, bazı saptamalarda bulunmak gerekiyor. Ben de bu bağlamda, öncelikle bazı tespitlerimi sizlerle, yüce Meclisle paylaşmak istiyorum.

Birincisi, Orta Doğu’daki istikrarsızlık bölgesel bir sorun niteliğini çoktan aşmış durumdadır. Küresel aktörler taraflarını seçmişlerdir, cepheler artık nettir, olan Orta Doğu’nun mazlum halklarına olmaktadır. Kimilerince bölgesel, kimilerince mezhepler arası bir savaş tehlikesi kendini her zamankinden daha fazla hissettirmektedir. Dış aktörlerin gözüyle ve onların uzun ve erimli çıkarları doğrultusunda Orta Doğu şekillendiriliyor. Libya’da da ya da Mısır’da da görüldüğü gibi istikrarsızlık bir sonuç vermemiş; Orta Doğu halklarına, bu ülkelerin halklarına demokrasi getirmemiştir. Şimdi ise görüyoruz ki dünya genelinde “Arap Baharı” denilen başkaldırı hareketinin dış müdahaleler nedeniyle nasıl meşruiyet sorunu taşımaya başladığı ve nasıl tartışılmaya başlandığı ortadadır. Özellikle Libya’da Amerika Birleşik Devletleri’nin büyükelçiliğine karşı ve büyükelçisine karşı yapılan saldırı bunun en acı örneğidir.

Değerli milletvekilleri, Suriye’de binlerce insan vahşice katlediliyor ve bu trajedi şiddetlenerek devam ediyor. Suriye bir iç şiddet ve iç savaş sarmalının içine sürüklenmiş durumda. Böylesi bir durumda hiç kimse Suriye’yi dillendirirken bir Arap baharından söz edemez. Bu kadar şiddet, Türkiye dâhil olmak üzere, hiçbir Orta Doğu ülkesine barışı, istikrarı getirmez. Artık Suriye ve Orta Doğu da bir şiddet ve savaş sarmalının içine düşmüştür. Türkiye ise, izlediği sorunlu dış politikalar neticesinde, bu sarmalın içine giderek daha hızlı bir şekilde sürüklenmektedir.

Peki, konumuz olan Suriye nasıl bir duruma geldi? Nasıl oldu da Suriye’de bütün bu olup bitenler yaşanıyor? Ülkedeki Aleviler, Ermeniler, Asuriler, Sünniler, Kürtler ve Dürziler ve daha birçok azınlık bir arada yaşayabilme zeminini artık neredeyse kaybetmiş durumda. Bu durumda Suriye’nin toprak bütünlüğünün nasıl savunulacağını sormak elbette ki bizim görevimiz, bunu yanıtlamak da dış politikayı yürüten Sayın Davutoğlu’nun görevidir.

Ülkelerinde Mısır’dan, Suudi Arabistan’dan ve diğer yabancı ülkelerden gelen paralı askerler Esed rejimine ve destekçilerine karşı savaşıyor, kelle uçuruyor ve akla gelmeyecek insanlık suçları işliyorlar. Bunu biz söylemiyoruz elbette, bunu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi ve diğer uluslararası insan hakları örgütleri dile getiriyor, raporlarında açıkça dile getiriyorlar. Bu vahşetin, Suriye’de karşılıklı yaşanan vahşetin her gün hepimiz tanığıyız. Bu, elbette ki bize acı veriyor.

Artık sosyal medya gibi enformasyon araçları, bu vahşet sahnelerini tarihin derin denizlerinde unutmaya terk etmiyor. İnsanlığın belleği, insanlığın vicdanı açıktır ve bu yaşananlara karşıdır. Dolayısıyla, Suriye’deki insanlık ayıbının ve ortaya çıkan yıkımın tek sorumlusunun Esed rejiminin olamayacağı şimdiden açıktır. Değerli arkadaşlar, Suriye’deki gerçekleri, siyasi aktörleri ve eylemleri bir bütün olarak değerlendirmeliyiz, bir bütün olarak değerlendirmezsek eksiklik yapmış oluruz. Bu bağlamda, kimse Suriye Ulusal Konseyini ve ona bağlı Özgür Suriye Ordusunu “demokrasinin neferleri” ya da “özgürlük savaşçıları” diye tanımlayamaz, nitelendiremez. Onlar da bu işlenen ağır insan hakları ihlallerinin vebalini taşıyorlar. Biliyoruz ki temel haklar ve daha fazla özgürlük için Esed rejimine karşı mücadele eden Suriyeliler var, Suriye halkları var. Onların demokrasi ve özgürlük mücadelesini buradan saygıyla selamlıyoruz.

İşte bakın, Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar, Dürziler ve hatta sosyalist ve sosyal demokrat Sünni Araplar, Suriye Ulusal Konseyi ve Özgür Suriye Ordusuyla iplerini koparmış durumdalar, çünkü onlar bu süreçten dışlandılar, ne Batı ne de Türkiye onları dikkate almadı, hesaba katmadı. Bu ayrımcı dış politika, Esed sonrası Suriye’de bu kesimleri açıkça yeni Suriye’nin yeni kurbanları ve mağdurlarına dönüştürmeye adaydır; Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve halkların eşit, özgür, demokratik bir Suriye talebine hizmet etmez. Alevileri, Kürtleri, Dürzileri, Asuri ve Ermenilerle birlikte diğer azınlıkları yok sayan ve dışlayan Suriye Ulusal Konseyine ve onu destekleyen Türkiye'nin böyle bu muhalif oluşumuna kimse “kapsayıcı” ya da “demokratik” diyebilir mi? Sadece Sünni Arapların çıkarlarını dikkate alan ve Suriye’nin sosyolojik yapısı ile uyuşmayan köktenci politikaları temsil eden bir Suriye Ulusal Konseyi nasıl desteklenebilir? Ama Türkiye, Mısır, Katar ve Suudi Arabistan’ı açıkça destekliyor. Neden? Mezhepsel hassasiyetlerden dolayı mı? Türkiye dış politikası, AKP hassasiyetlerini gözeterek yani Sünni mezhebinin aksine, giderek Orta Doğu politikalarını şekillendirerek mi destekleyecek? Açıktır ki AKP Hükûmeti, dış politikasını da iç politikadaki gibi merkeziyetçi ve tekçi bir eksene oturtmaya çalışmaktadır. Muhalefet gücü olan Suriye Ulusal Konseyinin sadece Sünni Arapları temsil ettiği bilinmiyormuş gibi kurulup kurulmayacağı belli olmayan yeni Suriye’nin vitrinindeki iktidar olarak kabul ediliyor olması tam bir faciadır. Bu hataya en başta AKP Hükûmeti düşüyor. Eleştirdiğimiz, AKP’nin bu ayrımcı tutumu ve dış politikasıdır.

Değerli milletvekilleri, her hâlükârda Türkiye sınırının güneyinde yeni bir statü oluşacak; Kürtler, Aleviler ve diğer halklardan oluşan demokratik Suriye komşumuz olmaya devam edecek, eğer biz Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor ve düşünüyorsak. AKP Hükûmeti, Kürtsüz ve Alevisiz bir Suriye mi istiyor? AKP Hükûmetinin hayalindeki Orta Doğu’da ne Kürtlere ne gayrimüslimlere ne gayrisünnilere yer yoktur. Burada açıkça belirtmek isterim ki, AKP Hükûmeti Orta Doğu’yu ne tarihsel ne sosyolojik ne de ideolojik temelde okuyabilmektedir. Orta Doğu’da Kürtleri bir bütünsellik içinde değerlendirmeyen, Orta Doğu coğrafyasının en kadim halklarından biri olan Kürtlerin İran’da, Irak’ta, Suriye’de ve özellikle Türkiye’de göz ardı edilmeyecek siyasi bir aktör hâline getirdiğini artık hepimiz biliyoruz, bunu akıllardan çıkarmamamız gerekiyor.

40 milyonluk Kürt halkının varlığını Orta Doğu denkleminde göz ardı eden bir dış politika, yanlış bir dış politikadır. Bu nedenle istikrar ve barış için Kürtlerin hesaba katılmadığı hiçbir projenin ayakta kalmayacağını şimdiden belirtmek isteriz, buna Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi dâhil olmak üzere. Aynı şekilde Orta Doğu’nun en önemli toplumsal ve siyasal halklarından birini oluşturan Alevi-Şii gerçekliği de dikkate alınmalıdır. Hiçbir dış politika ve barış projesi bunu dikkate almadan başarıya ulaşmaz. Suriye’nin çoğulculuğu dikkate alınmadan yeni demokratik bir Suriye kurulamaz.

Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Özellikle vurgulamak gerekir ki, Suriye hangi toplumsal fay hatlarını taşıyorsa Türkiye de aynı fay hatlarına sahiptir. Bir Rus atasözü vardır. “Evi camdan olan başkasının evine taş atmaz.” Bu sözü, Dışişleri Bakanımız, bir ülkeye demokrasi dersi vermeye kalktığında acaba kaç devlet adamından, kaç diplomattan duymuştur? Söz gelimi, Çeçenya veya Uygur Türkleri meselesinde, muhakkak, hem Rusya’dan hem Çin’den bu sözü duymuştur. Bunun ne anlama geldiğini de hem Sayın Bakan hem de biz çok iyi bilmekteyiz. Özcesi “Sen önce kendi evine bak, sen önce kendi içine bak.” demektir bu.

Değerli arkadaşlar, nitekim uygulanan bu yanlış politikalar nedeniyle ne Çeçenya ne Uygur Türklerinin durumu AKP’nin dış politikasında, AKP’nin politikalarında yer almamaktadır. Maalesef, Kıbrıs meselesinden bu yana Türkiye dış politikasında soydaşlık ya da dindaşlık temelinde sorunlara müdahil olmak gibi bir alışkanlık gelişiyor. Bu temeller üzerinde gelişen dış politikanın başarıya ulaşma şansı bizce hiç yoktur.

Değerli arkadaşlar, buradan açıkça ifade etmek gerekiyor: Türkiye’deki Kürtler, Suriye’deki Kürtlerin kazanımlarını kendi kazanımları, Suriye halkının özgür demokratik kazanımı olarak görmektedir. Bunun karşısında, AKP Hükûmeti bir nevi tehdit ya da kayıp olarak görüyorsa biz, bunu Türkiye dış politikasının yanlışlığını vurgulamak üzere, somut bir örnek olarak dile getirmek istiyoruz. Türkiye dış politikası sadece Sünni Arapların dış politikasını kollayarak başarıya ulaşamaz, bunun üzerine kurgulanamaz. Camdan bir eve sahip olan Türkiye'nin tehditkâr tavrından ne Kürtler ne de Şiiler çekinmektedir, bunu da açıkça söylemektedirler. Nitekim, İran Genelkurmay Başkanının tehdidini hepimiz çok iyi biliyoruz: “Sıra Suriye’den sonra Türkiye’ye gelecektir.” tehdidini boş bir laf olarak görmemek gerekir.

Değerli arkadaşlar, ancak AKP Hükûmeti, medyayı ajitasyon ve propaganda merkezi gibi kullanarak Suriye krizini kontrol etmeye, onu yönetmeye çalışmaktadır; ilginçtir ki Türkiye kamuoyundaki Suriye krizi algısından haberi yoktur ama artık, dünyada “Arap Baharı kışa döndü.” fikrinin hâkim olduğunu hepimiz biliyoruz ama Türkiye’de hâlen, Suriye’nin, Özgür Suriye Ordusunca demokratikleşebileceği hesabı yapılıyor. Aslında, söylem bu ama AKP Hükûmeti bu söylemle, Suriye’deki rejimin kendi dünya görüşüne benzemesi hesabı içindedir. Sadece Selefilere ve Müslüman Kardeşlere dayanan bir dış politika, Suriye politikası elbette ki iflas edecektir.

Şimdi görüyoruz ki evdeki hesap çarşıya uymuyor, bu nedenle de kestirmeden NATO’yu göreve çağırıyor ama görüyoruz ki AKP’nin argümanlarına NATO bile sıcak bakmıyor. NATO müdahaleye sıcak bakmayınca da tezkere bir caydırıcılık, bir kurtarıcı işlev görmek üzere -savaş tezkeresi- çıkıyor. Öte yandan, BM Güvenlik Konseyinde Çin ve Rusya’nın tutumunu çok iyi biliyoruz. Rusya ve Çin’in, BM Güvenlik Konseyinde Suriye’ye doğrudan uluslararası bir güç kullanımına karşı pozisyon aldığını hepimiz çok iyi biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, anlaşılıyor ki, ABD Hükûmeti seçimlere kadar pasif bir dış politika izlemeye devam edecektir. Seçimler sonrasında bu tutumun ne olacağını hiç kimse kestirememektedir. Avrupa Birliği ise az önce bahsettiğim nedenlerden dolayı, Özgür Suriye Ordusuna ve temsil ettikleri siyasi akıma sıcak bakmamaktadır. Hele hele, bu yıl Nobel Barış Ödülü’nü de alan Avrupa Birliğinin Suriye konusunda aktif ve Nobel Barış Ödülü’nün ruhuna aykırı bir tutum almasını beklemek saflık olur. Sadece “Esed gitmeli.” deniliyor. Giderek daha az dillendirilen bu söylem, artık, bir dayatma değil, temenni söylemi hâline gelmiştir. Nitekim, Dışişleri Bakanımızın Esed sonrası rejime lider seçmesi, lider tayin etmesi de bu politikanın iflası anlamına gelir.

En başta Suriye’ye karşı esen sert rüzgârlar giderek zayıflıyor. Şimdi ise Batı dünyası bu işin hamallığından kaçınarak Türkiye’yi bu ateşe atma çabası içerisinde. Türkiye de Mısır, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerle bu işi üstlenmiş görünüyor.

Değerli arkadaşlar, mülteci kamplarında Esed rejimini devirme planları yapılıyor, komuta kademesi buralarda şekillendiriliyor. Açıkça söylemek gerekir ki, AKP Hükûmeti tam anlamıyla ateşle oynuyor. Bu tür müdahaleler, en başta Birleşmiş Milletlerin mültecilerin korunmasına ilişkin sözleşmelerine ve diğer bütün uluslararası hukuka aykırı bir durumdur, aykırı bir tutumdur. Ayrıca, kardeş kanının akıtılmasının vebalini de biz üstümüze alamayız.

Suriye krizindeki hatalı politikalar nedeniyle gündemimize gelen bu gensoru, aslında sadece Sayın Ahmet Davutoğlu’na karşı değil, Hükûmetin yanlış dış politikalarını mahkûm etmek için gündeme gelmiştir. Şu anda Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun içine düştüğü kaotik durumdan Sayın Erdoğan ve Hükûmeti sorumludur elbette. “Osmanlı rüyası” adı altında Türkiye’nin sürüklendiği yol, yol değildir. Türkiye’yi giderek içinden çıkılmaz bir çözümsüzlük batağına saplayacaktır. Şu anda, sıfırı tüketmiş bir sıfır sorun politikası var önümüzde. Doğal olarak, demokrasilerde bu yanlış politikaların hesabı verilmelidir. Sayın Davutoğlu’nun bu gerçekler karşısında Meclis çatısı altında hesap vermesi ve yanlış politikalardan vazgeçmesi hem Türkiye hem Orta Doğu halkları için ve hem de Sayın Davutoğlu için en hayırlısı olacaktır ama Türkiye için yürütülen bu dış politika için deniz bitmiş, “stratejik derinlik” yaklaşımı artık, karaya vurmuştur. Gerçek bütün çıplaklığıyla ortadadır. Bir kez daha, artık, kral çıplak .

Değerli arkadaşlar, sözlerime burada son vermeden önce, kürsüden, AKP Hükûmetini, daha geniş bir pencereden, özellikle Orta Doğu dünyasına bakmaya, dünyadaki gelişmeleri değerlendirmeye davet ediyorum. Orta Doğu’yu daha geniş bir vizyonla, daha gerçekçi yaklaşımlarla değerlendirmesini temenni ediyoruz.

Bizler muhalefet olarak elbette ki bu konudaki görüşlerimizi, eleştirilerimizi dile getireceğiz. Buna uyup uymamak, dikkate alıp almamak AKP’nin görevidir, AKP’nin elindedir. AKP de bu tarihsel görevini göz ardı etmemeli, muhalefetin eleştirilerini elinin tersiyle kenara atmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, Orta Doğu’yu daha geniş bir vizyon ile ele almanızı ve bu bağlamda, tarihsel mirasın ortak parçası olan halkların eşitlik ve özgürlük taleplerine uygun düşecek bir şekilde ve Orta Doğu’da barışı, kardeşliği tesis etmek üzere dış politikanızı bir kez daha gözden geçirmeye, yanlıştan dönmeye davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hurşit Güneş, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anayasa’nın 98 ve 99’uncu maddeleri ve İç Tüzük’ün 106’ncı maddesi gereğince Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında verilen gensoru hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum.

Biliyorum, bugün cuma, Meclis Televizyonu kapalı. Dolayısıyla, halkımız bizi doğrudan ve naklen izleyemeyecek.

ADNAN YILMAZ (Erzurum) – İzliyorlar.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Naklen izleyemeyecek.

Gensoruyu da bir cuma akşamı böylesi bir saatte getirdiniz fakat bir şey daha söyleyeyim: Tezkereyi de bir kapalı oturumda getirdiniz, tezkerede de vatandaşlarımız içeride ne konuşulduğunu naklen izleyemedi. Yani bu Suriye politikası bir muamma biçimde, halka ne kadar yansıtılırsa o kadar öğrenilir bir hâle geldi. Demek ki Suriye’de halktan gizlememiz gereken bazı temel gerçekler var.

Değerli arkadaşlar, 25 Ağustosta bir panelde konuşmacı olarak Hatay’daydım. Hatay’a gittim, Hataylı yurttaşlar bana dediler ki: “Burada çok büyük bir gerginlik var.” Hatay’da vatandaşlara sorduk, dedik ki: “Nedir sıkıntınız?”, dediler ki: “Burada, ‘sığınmacı’ adı altında kol gezen birtakım askerî üniformalı kişiler var ve bunlar kamplarda yaşıyor, giriyor, çıkıyor. Biz bundan çok rahatsızız.” Ne yaparsınız? Milletvekilisiniz, beraberimizdeki milletvekili arkadaşlarla beraber dedik ki: “Gidelim, şu sığınma kamplarına bakalım neye benziyormuş bunlar?” Valiyi aradık, yetkilileri aradık, Cumhuriyet Halk Partisi genel merkezi aracılığıyla AFAD’ı, acil durum ve afet işleriyle ilgili daireyi aradık, Ankara’dan resmî bir yazıyla izin istedik, izin çıktı, Yayladağı ve Apaydın’la ilgili istemiştik, izin çıktı. Ben yolda giderken Apaydın’ı tercih ettim. Beraberimdeki heyetle beraber Apaydın’a gideceğiz fakat daha önce “Hocam, çok memnun oluruz, gidin, orada çocuklarla, kadınlarla görüşün, kampların yerini, durumu görün.” diyen AFAD Başkanı birdenbire yolda “Aman Hocam” dedi “Apaydın’a gidemezsiniz. Cıs! Orası yasaklı yer, oradan içeri asla…” Nasıl olur, dedim; ben milletvekiliyim, beraberimde milletvekilleri var. İzin verdiniz, resmî yazıyla müracaat ettik. “Hayır, asla giremezsiniz. Apaydın’ın kapısından sizi çevirirler.” dediler. Biz, Apaydın’a gittik ama kapıdan dönerken bir basın toplantısı yaptık, içeri giremediğimizi halka açıkladık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, milletvekilisiniz, Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde bir yere giremiyorsunuz. Yabancı bir yer değil, Türkiye’nin. Sayın Hurşit Güneş -yani ben- ve Sayın Süleyman Çelebi -burada oturuyor- içeri alınmadık. Neden alınmadık? Yani şimdi bunu Meclis Başkanının merak etmesi gerekir değil mi? Sayın Cemil Çiçek “Benim iki milletvekilim niye içeri alınmadı?” diye sorması gerekir. Meclis Başkanı tutuklu vekiller konusunda biçare, anladığım kadarıyla bu konuda da biçare ama sürekli bu biçare hâlde giderseniz sonunda Davutoğlu gibi olursunuz “ne çare” onu da söyleyeyim.

Değerli arkadaşlar, bu kamp daha sonra Meclis İnsan Hakları Komisyonuna açıldı. Meclis İnsan Hakları Komisyonu giderken Cumhuriyet Halk Partililer katılmadılar. Dedik ki: “Siz orayı temizleyeceksiniz ve daha sonra gidip o kampı göreceksiniz ve temiz de bir rapor çıkaracaksınız.” Ve gerçekten de öyle oldu. Meclis İnsan Hakları Komisyonu gitti, evvelsi gün katıldığım gibi, “tertemizdir” diye bir rapor çıkarttı. Ben o Komisyona, açıklamanın yani raporun açıklaması günü gittim. Sayın Ayhan Sefer Üstün de oradaydı, açıklayan da oradaydı fakat duyduğum şey karşısında hayrete düştüm. Ben zannediyordum ki o kampta Özgür Suriye Ordusu Komutanı Riyad El Esad artık gitmiştir. Hayır, oradaymış ve görüşmüşler. Sormuş… Ayhan Sefer Üstün sormamış, MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya sormuş. “Sen Özgür Suriye Ordusu Komutanı mısın?” demiş. Tercüman, kaşlarıyla “Hayır de!” demiş. “Yahu senin kaşların niye böyle kalkıyor?” demiş. “Benim tikim var.” demişler. “Değiştirtelim sizi, bu tercüman değişsin.”demişler. Tercüman değişmiş. Ben, hayretler içinde kalınca “Orada mıydı?” dedim. “Sizin o çok sık bahsettiğiniz Malik El Kürdi de oradaydı.” dedi. Bu, tam bir kepazelik! Tam bir kepazelik!

Şimdi, ısrarla soruyorum: Eğer o kamp diğer kamplardan farksız olsaydı bizi niye sokmadığınızı açıklayamazdınız değil mi? Şimdi, tekrarla soruyorum: O kampa niye biz, Sayın Süleyman Çelebi ve ben alınmadık ve beraberindeki heyet alınmadık ve İnsan Hakları Komisyonu alındı? Bunu açıklamak gerekiyor. Ne fark vardı? Bizimle ilgili bir farklılık mı vardı?

Şimdi Sayın Bakan ve yetkililer diyor ki: “E, canım, bu kampa biz Suriye’nin resmî ordusundan kaçan resmî subayları koyduk.” “Oradan ayrıldılar, onları koyduk.” diyor. Ya, dünya alem biliyor ki Özgür Suriye Ordusunun ana omurgası zaten Esad’ın ordusundan kaçanlardan veya tepki duyanlardan oluşuyor. Tabii, katılan diğer El Kaide elemanları ve diğer elemanlar var, kuşkusuz ama ana omurga bunlardan oluşuyor. Kim kimi aldatıyor?

Bu kamp sınıra 3 kilometre arkadaşlar, gümrüğe ise 8 kilometre. Bu kampın dışında, şu resmini gördüğünüz Abu Hüseyin Niami, ben ve Süleyman Çelebi’yi kıtır kıtır doğrayacağını naklen televizyonlara söyledi. Ben Cemil Çiçek yerinde olsaydım “Benim milletvekillerimi hangi Suriye kıtır kıtır doğruyormuş!” diye bir soruşturma açardım, sorardım. Dışişleri Bakanının yerinde olsaydım, İçişleri Bakanının yerinde olsaydım sorardım.

AHMET İHSAN KALKAVAN (Samsun) – Mesleği kasap mıymış onun?

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Eğer bu Parlamentoda 550 milletvekilinden birisinin başına böyle bir şey gelseydi, bütün Cumhuriyet Halk Partili yetkililer bunun hesabını sorardı. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Amma densizlik yahu!

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Şimdi, bir karışıklık var anladığım kadarıyla. Anlaşılan bu “Baas’çı” lafı öylesine bir yerleşmiş ki, biz Cumhuriyet Halk Partilileri Baas’çı diye, o silah verdikleri Suriyeli muhaliflere “Gidin, bu Baasçıları kıtır kıtır doğrayın.” dedikleri için bizi de kıtır kıtır doğratacaklardı. Esef duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, Apaydın’ın neler olduğunu dünya âlem aylarca yazdı. Şimdi, Sayın Bakan bir akademisyen. Burada diplomatlar da oturuyor, hepsinin yabancı dili var. Türkiye’den örnek vermeyeceğim.

Bakınız, 24 Şubat 2012, Almanya’nın saygın gazetesi Der Spiegel Apaydın’dan bahsediyor.

28 Şubat 2012, The National, Riyad El Esad’ın Apaydın’da olduğunu yazıyor.

23 Mayıs 2012 The Independent yine Apaydın’dan bahsediyor.

21 Haziran 2012, Amerika’nın saygın gazetesi New York Times Türk cemseleri ile CIA ajanlarının sınıra tanksavar tesliminde bulunduklarını yazıyor.

22 Haziran 2012, The Guardian’ın muhabiri İdlib’den John Densky bildiriyor, diyor ki: “Ben şahidim, ay başında, evet ay başında 50 kutu tüfek Reyhanlı’dan teslim edildi Müslüman Kardeşlere.” Bunları dünya âlem yazıyor.

2 Temmuz 2012’de The New York Times tekrardan Apaydın’ın komuta merkezi olduğunu yazıyor. Özgür Suriye Ordusunun resmî web sitesinde merkez olarak Hatay yazıyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Allah Allah! Öyle bir şey olur mu ya?

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Daria Aslamova isimli Komsomolska Pravda muhabiri, Fatma kod adıyla “Özgür Suriye Ordusu mensubuyum.” diyor, içeri giriyor, Malik El Kürdi’yle mülakat yapıyor, Hurşit Güneş ve Süleyman Çelebi giremiyor. Hâle bakın.

15 Ağustos 2012, Le Monde yeniden Apaydın’dan bahsediyor. Yahu bu Apaydın’ı dünya alem biliyor, Türkiye bilmiyor, böyle bir şey olur mu?

Değerli arkadaşlar, samimiyetle bir şey soracağım: Apaydın patlamadan önce, Apaydın’ın ne olduğunu biliyor muydunuz? Bu, ileri demokrasi dediğimiz düzende yani vesayetlerin kalktığı bu demokraside, Apaydın’ın ne olduğunu Türk basını yazabiliyor muydu? Parlamentoya gelip yetkililer size Apaydın konusunda bilgi verdiler mi? Hayır.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli)- Başka konuda da bilgi verilmedi.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan Apaydın’ın ne olduğunu bilmiyor olabilir, hakikaten bilmiyor olabilir, bilgisi olmayabilir. O zaman gaflet içinde, gereğini yapsın. Yok eğer Sayın Bakan Apaydın’da ne olduğunu biliyor ve size açıklamıyorsa o zaman da bir başka yanlışla karşı karşıyayız demektir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar biliyorlar.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Her iki hâlde de, biraz önce Sayın Korutürk’ün söylediği gibi, köprüden son çıkış için bir çıkış fırsatı vardır, onu değerlendirmek gerekir.

Değerli arkadaşlar, dün size, 550 milletvekiline de birer disket dağıttım. O diskette, Riyad El Esad’la, Apaydın kampında 20 dakika süren bir söyleşi var. Söyleşinin bir kısmı İstanbul’da devam ediyor, yetkililerle görüşmeye gitmiş. Sadece o görüntü yok, başka görüntüler de var. Bakın, o filmden bir görüntü: Riyad El Esad Apaydın’da, arkasında Türk Bayrağı ve Irak Bayrağı, o kampın içinde.

MUSA ÇAM (İzmir) – Bakana da göster Sayın Güneş, Bakana da göster.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Bakın, telefonla -o konuşmada, o filmde gözüküyor- Halep’te bir çatışmayı koordine ediyor.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Bakana göster, Bakana.

MUSA ÇAM (İzmir) – Onun gözleri görmez, görmez.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Riyad, El Esad, arkasında Türk polisinin koruması altında, Türkiye’de.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Riyad Esad mı, Esed mi?

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Arkadaşlar, çok net söyleyeyim, Apaydın karanlık bir yerdir ama ne yazık ki bizim dış politikamızın yüz karası olmuştur.  Apaydın’ı dünya âlem yazdı: “Özgür Suriye Ordusunun komuta merkezidir.” Ortaya çıkınca ne yaptınız? “Efendim, 1995 tarihli bir yönetmelik var, başka bir ülkeden çıkan subaylar bizim ülkemizde barınabilir.” dediniz. Doğru mu? Bu geçerli mi? Ya, bu çok ayıp bir şey, tam bir zırva. Çünkü o 1995 tarihli yönetmelik, bugünkü koşullarla hiçbir alakası yok. Türkiye'nin sığınmacı mevzuatı -biliyorsunuz- sıkıntılı bir mevzuat, biz doğudan gelenleri kabul etmiyoruz. Asker olanı kabul etmemiz için ancak bizim dışında durduğumuz iki ülkenin çatışma hâlinde olması gerekir. Sonradan bunu deyince, dediniz ki: “Efendim, Suriye ile İsrail çatışma hâlinde, onun için Suriye mensuplarını kabul ediyoruz, Suriye askerlerini.” Daha beter zırva bir durum.

Şimdi, Anayasa’nın 92’nci maddesi açık arkadaşlar. Anayasa’nın 92’nci maddesi diyor ki: Başka bir ülkenin askerini ülkemize sokmanız için bu büyük yüce Meclisten izin almanız gerekiyor. Aldınız mı? Hayır, almadınız. Peki, nasıl kabul ettiniz? Eğer kabul ettiyseniz, işte Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının söylediği “Yüce Divanlık” dediği suç budur. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü siz, izin almadan, yabancı askerleri getirdiniz, Türkiye’de Apaydın Kampı’na soktunuz. 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kürecik için aldılar mı? Kürecik için de almadılar.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Şimdi, ne o düzmece İnsan Hakları Komisyonu raporu ne de sizin bu uydurmaca yönetmelikler sizi bu anayasal suçtan kurtarmayacak.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Hükûmet diyor ki: “Biz Esad’ı çok ikaz ettik, demokrasi yolunda adımlar at dedik, dinlemedi.” Onun üzerine ne yaptınız? Muhalifleri silahlandırdınız, El-Kaide’yi destekleyen Katar ile Selefileri destekleyen Suudi Arabistan’la beraber o silahların sevkine göz yumdunuz. Ya, ne zannediyorsunuz? Demokrasi gelecek diye mi yapılıyor bu? Yani Katar’la Suudi Arabistan keser döner sap döner günün birisinde bize de demokrasi gelir diye mi Özgür Suriye Ordusunu silahlandırıyor? Bunun mantıklı bir tarafı var mı?

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet bir komşusunun iç işini veya onunla ilişkisini başka bir ülkenin telkinleriyle yani ulusal güvenliğiyle ilgili değil, ulusal çıkarlarına göre değil, ona göre tasarlıyor.

Bakın, önceki gün Joe Biden bir açık oturumda ne dedi biliyor musunuz? Suriye ile Türkiye… “Biz bir eldivenle el gibiyiz.” dedi. El herhâlde Amerika Birleşik Devletleri, eldiven de Türkiye. Eldiven kirlenecek, el temiz kalacak, var mı öyle şey? Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet başka bir ülkenin iç işine karışıyor, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet başka bir ülkenin içini karıştırıyor ve cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet başka ülkelerin medyasında o ülkenin içine, o ülkeye doğru silah sevk etmekle ilgili eleştiriliyor. Türk Ceza Kanunu’nun net 304 ve 306’ncı maddeleri: “Başka bir devleti savaşa teşvik veya yabancı devlet aleyhine silah toplama, asker toplama…”

Değerli milletvekilleri, biz bunları söylediğimizde bize “Baas’çı mısın?” diyorlar. Ya, şimdi, bu açıkçası laubalilik; ya, bunu ciddiyetle bağdaştırmanız mümkün değil.

Baas rejimi -geçenlerde Korutürk de söyledi- Arap milliyetçiliği demek ama onun ötesinde bir şey daha var Baas milliyetçiliğiyle, Baas’la ilgili. Mesela üniversiteler orada baskı altındadır, medya yandaştır, kimse aleyhe bir şey söyleyemez, aleyhte olan milletvekilleri varsa içeri tıkılır, dışarı çıkarılmaz. Yani orada büyük bir zulüm ve baskı vardır. Yani bana öyle geliyor ki Suriye uzun süredir bir büyük Silivri.

Şimdi, en büyük Baas’çı bana kalırsa Davutoğlu çıktı. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü Türkiye’de hiç kimse “Baas rejiminden bir başkası yeniden gelsin, devlet başkanı olsun.” demedi ama Sayın Davutoğlu dedi. Gerçi onun bir farkı var; yani o da Baas’çı, hem de baba Esad’dan beri Baas’çı, büyük bir zulüm uygulayan Baas’çı ama onun bir farkı var. Birazdan gelsin, kendisi söylesin, onun, Esad’la Faruk El Şara’nın ne farkı var, gelsin bu kürsüde söylesin.

Türk dış politikası laik temellere göre yapılır. (CHP sıralarından alkışlar) Laiklik, sadece bir ülkenin devletinin yönetimine dinin ya da mezhebin karışmaması değildir, aynı zamanda dış politikaya da karışmamasıdır. Bir Dışişleri Bakanı, asla ve asla başka bir ülkenin içindeki mezhep saikiyle konuşmaz. Ben, bundan büyük bir üzünç duydum açıkçası. Aleviler ve Sünniler, biz kardeşiz, aynı ağacın dallarıyız. Niye birbirlerine vurdurtalım onları Suriye’de?

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 14 Ağustosta sizi toplantıya çağırdık, elinizin tersiyle reddettiniz. Ulusumuza karşı bir sorumluluğumuzu, halka karşı bir sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Sizi doğru yöne sevk etmeye çalışıyoruz. Bir büyük bataklıktan Hükûmeti kurtarmaya çalışıyoruz. Kimi ülkeler size “Yahu, ileride burası sizin için büyük bir imkân olabilir.” diyebilirler, sakın kanmayın. Eğer bu vaziyette giderse Suriye, sonunda Irak gibi parçalanacak ve Türkiye için büyük bir dezavantaj, istikrarsızlık unsuru hâline gelecek. Buradan derhâl çıkmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, Apaydın, Suriye politikasının çıbanbaşıdır, yanlışın göstergesidir. Sonunda ne oldu? Masum ve sivil yurttaşlarımızın başına bomba düşmeye başladı.

Değerli milletvekilleri, bunun üzerine ne yaptı Hükûmet? NATO’yu devreye sokmak istedi, değil mi? NATO’yu devreye sokarken ne diye soktu? İhtiyacım var sana diye. Yahu, biz, büyük bir ülkeyiz. Hani lider ülkeydik, Orta Doğu’da NATO’ya ihtiyacımız olmayacaktı? İki mermiyle mi biz gidip NATO’yu rica edeceğiz. Nihayetinde Suriye…

Peki, gittik NATO’ya. Ne dedik? Anlaşmanın 5’inci maddesi için çağırmadık, 4’üncü maddesi için çağırdık, “Saldırı var.” diyemedik, “Tehdit var.” dedik. Rapora ne yazdılar, bildirgeye? “Tehlike” yazdılar. NATO’da bile onu beceremedik.

Şimdi, ben, Sayın Davutoğlu’ndan rica edeceğim. Gelsin, burada söylesin, rica ediyorum. Irak’la ilişkilerimizin, Haşimi’nin buraya gelmesi ve alkışlanması sonrası daha da düzeldiğini açıklasın. Radarı Malatya’ya koymamızdan sonra İran’la ilişkimizin daha da bir güven kazandığını gelsin, anlatsın. Bütün bunları gelsin, anlatsın Sayın Davutoğlu.

“Zihninizin ruhunuzla buluşabileceği bir ortamda, aralıksız tefekkür ve muhasebe yapmak istediğinizi” belirtiyorsunuz. Size göre, 19’uncu yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk, tarihten gelen organik yapıları dağıtarak suni karşıtlıklarla hepimizi ayrıştırıyor. Bu fikrinizi bir daha muhasebeye sokun. Çünkü siz böyle düşünüp ülkemizin komşularıyla sorunlarını sıfır düzeyine çekeceğim derken onu savaşın eşiğine getirirseniz, o koltukta oturamaz, bu ulusu yurt dışında temsil edemezsiniz.(CHP sıralarından alkışlar) Eğer bu Meclis gereğini yapmazsa siz de onurunuzla yapın.

Değerli milletvekilleri, ben bir iktisat profesörüyüm. 1994 ve 1995 yılında bir iktisat profesörü ekonominin dümeni başındayken Türkiye’yi bir mali krize soktuğu için büyük üzüntü duymuştum çünkü ben bir profesörüm. Şimdi de dış politikanın dümeninin başında bir profesör, bir uluslararası ilişkiler profesörü var. Şimdi o, Türkiye’yi bir dış politika, bir diplomatik riske, uçuruma sürükledi, yine aynı üzüntü ve mahcubiyet içindeyim. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, İdlip’te, Halep’te, Şam’da, Humus’ta çatışmaların sonunda ölen gerek Esad’ın uçaklarıyla ölen masumlar gerekse bu çatışmacıların, cihat yapıyorum diyen çatışmacıların nidalarıyla öldürülen masum yavrular eğer buna biz son vermezsek bizi hayır dualarıyla anmayacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Güneş konuşmasında…

BAŞKAN – Sözleriniz anlaşılmıyor Sayın Çelebi.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Efendim, 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

Sayın Güneş konuşmasında benim de ismimi zikrederek, kıtır kıtır doğranmamızla ilgili…

BAŞKAN – Sayın Güneş, öyle mi?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Evet. Öyle dedi efendim, onun için de söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Güneş sizinle ilgili?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Şunu söyledi, dedi ki: “İki milletvekili olarak oraya gittik Çelebi’yle beraber.” “Kıtır kıtır sizi doğrayacağız…” Doğranmamız gerektiğini ifade eden beyanda bulundu, oradaki vatandaşların...

BAŞKAN – Sataşma değil ki bu Sayın Güneş’in size karşı.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Onun için de konuşma talebim var.

BAŞKAN -  Söz konusu değil Sayın Çelebi. Sataşma değil yani Sayın Güneş’in ifadesi size karşı bir sataşma değil.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır, sataşmanın ta kendisi efendim. Rica ediyorum...

BAŞKAN - Hayır, Sayın Çelebi. Lütfen…

Teşekkür ediyorum, konu anlaşıldı.

AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili. (AK PARTI sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık birkaç ay önce yine bu kürsüde aynı konuları tartışmıştık. Yine Cumhuriyet Halk Partisinin bir Sayın Bakanımız hakkında gensoru önergesi vardı. Enine boyuna bu konuları konuştuk. Değişik siyasi partilerin değişik tutumları oldu, eleştiriler oldu, oylama oldu. Aradan çok kısa bir zaman geçti, baktık, yine Meclise bir gensoru önergesi gelmiş. İşin doğrusu ben önce buna inanamadım, bir şaka olduğunu düşündüm. Netice itibarıyla, tabii ki bir, İç Tüzük’e göre demokratik haktır, buna saygı duyuyoruz ama değerli arkadaşlar, dış politika ciddiyet ister. Özellikle ülkemizin etrafında bir taraftan terör belası bir taraftan Suriye’deki gelişmeler ve tüm bölgedeki dinamiklere baktığımız zaman özellikle böylesine hassas bir dönemde Cumhuriyet Halk Partisinin yine Meclis gündemine getirdiği bu gensoru ne Türkiye’nin ciddiyetiyle ne bu Parlamentonun ciddiyetiyle ne de Türk dış politikasının ciddiyetiyle bağdaşır.

Bugün değerli dostlar, içinde bulunduğumuz şu coğrafi jeopolitik konumda ve tarihî bağlantılarımız, misyonumuz çerçevesinde ve de bizden beklentiler doğrultusunda Türkiye’nin çok güçlü, çok dinamik, proaktif; edilgen değil, etken bir dış politika izlemesi gerekiyor. (CHP sıralarından gürültüler) Elbette bunun şartları var. Bunlardan bir tanesi, değerli arkadaşlar, öncelikle ülkede siyasi istikrarın olması gerekiyor. Çok şükür, on yıldır Türkiye’de siyasi istikrar var, milletimizin desteğiyle AK PARTİ İktidarı var, siyasi istikrar var ülkede.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Belli, belli!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bu da yetmez, güçlü bir ekonomiye sahip olmanız gerekiyor ve son on yıldaki ekonomik büyüme bugün dünyada tüm ülkelerin hayranlığını kazanmış ve âdeta imrenilen bir ülke hâline geldik.  (CHP sıralarından gürültüler)

Onun dışında, değerli arkadaşlar, elbette güçlü bir demokrasiye sahip olmanız gerekiyor, bunun için de güçlü bir de muhalefetin olması gerekiyor, tabii ki sosyal yapınızın da güçlü olması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, tabii ki böyle bir zamanda, böyle bir zamanda güçlü bir dış politika izleyebilmeniz için, bu ülkede güçlü bir liderliğe sahip olmanız gerekiyor ve güçlü bir vizyonunuz olması gerekiyor.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Avrupa Birliği raporunu okudunuz mu?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Çok şükür, bugün, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan sayesinde, artık, Türkiye’de, güçlü bir liderlik vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye’de, bugün, bu güçlü liderliğin hangi boyutlara gittiğini görüyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tek adam liderliği, doğru.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Haklısınız, kıskanabilirsiniz. En sonki AK PARTİ kongresinde gelen tüm siyasi liderler Recep Tayyip Erdoğan’ın, sadece Türkiye'nin lideri olmadığını…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Schröder’den başka kim geldi Allah aşkına ya!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …artık kendilerinin de, bölgenin de lideri olduğunu söylediler, bundan rahatsız olabilirsiniz, bundan doğal bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – El Kaide’nin lideri, teröristlerin lideri; bunlar mı dünya liderleri?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Schröder’den başka hiç kimse gelmedi, o da Gazprom’un CEO’su olarak geldi.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Barzani geldi sadece. Maliki geldi mi? 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – …Hükûmetimiz, Başbakanımız liderliğindeki Hükûmetimiz, burada oturan arkadaşlarımız ve de bu dış politikayı son yıllarda, gece gündüz, yatmadan, uyumadan -gazetecilere sorun- uçaklarda uyuyarak dünyanın her bir yerini dolaşarak aktif bir şekilde yürüten bir Bakanımız var. Biz, bunlarla -arkadaşlarımızla- gurur duyuyoruz tabii ki.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Uyusun efendim, uyusun bir an evvel!

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Türkiye’de ne yaptınız, Türkiye’de?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunlar da yetmez yalnız. Ülke öyle hassas dönemlerden geçebilir ki o dönemlerde birlik beraberlik gerekir, yani iktidarla muhalefetin birlik, beraberlik içinde hareket etmesi gerekir. Örneğin terör konusu: Bu konuda birlik, beraberliğe ihtiyacımız var hep birlikte. Terörle mücadelede de, diğer konuların çözümünde de birlik, beraberliğe ihtiyacımız var.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Diyarbakır Emniyet Müdürüyle beraber mi!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Aynı şekilde Suriye konusunda, değerli arkadaşlar, Suriye konusunda da hepimizin farklı görüşleri olabilir ama birlik beraberliğe ihtiyacımız var. Ben bu konuda özellikle Milliyetçi Hareket Partisine çok teşekkür ediyorum, Grubum adıma ve şahım adına. Farklı görüşlerde olabiliriz, elbette farklı bir siyasi parti, dış politika görüşlerimiz de farklı olabilir, uygulamalarda da farklılık olabilir ve burada çıkıp medeni bir şekilde eleştirilerini de yapıyorlar ama gerek Suriye ile ilgili tezkerede gerekse bugün Sayın Bakanımızla ilgili olan gensoruda da açık bir şekilde o birlik beraberlik mesajını veriyorlar, kendilerine çok teşekkür ediyoruz.

Peki, Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu ne bu süreçte değerli arkadaşlar? Cumhuriyet Halk Partisinin tutumuna baktığımız zaman, içeride sürekli engellemeye çalışma; terörle mücadele etmek istiyoruz, engellemeye çalışıyorlar. Bugün Suriye’ye karşı ülkemizi savunmaya kalkıyoruz, engellemeye çalışıyorlar.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Oslo’da kim görüştü PKK’yla? Siz görüştünüz. Ayıp ayıp!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bugün, maalesef Cumhuriyet Halk Partisi sorumsuz bir şekilde bu ülkeyi yıpratmaya ve zayıflamaya çalışıyor değerli arkadaşlarım. (AKP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Biz ulusal çıkarları savunuyoruz, emperyalist çıkarları değil.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Hele hele, biraz önce söylediğim gibi, dünyanın hayranlığını, takdirini kazanmış, ülkemizin her alanındaki başarısının yanında maalesef Cumhuriyet Halk Partisi, bu başarıları gölgelemeyi bir tarafa bırakın, ülkeyi zayıflatmak için gece gündüz çalışıyorlar.

Peki, Cumhuriyet Halk Partisinin içerideki bu tutumunun yanında dışarıdaki tutumuna bir bakalım değerli arkadaşlar.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sen Avrupa’da yaşıyorsun, Türkiye’de yaşamıyorsun.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Evet, Avrupa’da yaşıyorum ve örneklerini size vereceğim burada.

Peki, Cumhuriyet Halk Partisinin dışarıdaki tutumu ne değerli arkadaşlar söyleyeyim size: Sürekli Türkiye’yi şikâyet, sürekli Türkiye’yi karalama ve dışarıda da sürekli Türkiye’nin itibarını zedelemek için gece gündüz çaba sarf ediyorlar.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Onu siz yapıyorsunuz. Yazıklar olsun size!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Örnek vereceğim: Avrupa Birliğine yazdıkları mektuplara bakın değerli arkadaşlar, aynı şekilde, gerek oradaki temsilcileri, gerekse buradan giden heyetlerin Avrupa Birliği nezdindeki Türkiye’yi karalama çalışmaları apaçık ortadadır, mektuplarda apaçık ortadadır değerli arkadaşlar.

Peki değerli arkadaşlar, son günlerde gündeme gelen, sürekli gündeme gelen Sosyalist Enternasyonal davası var, bir deklarasyon var. İzin verirseniz buna da gelmek istiyorum.

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Barzani’yi söyle. Barzani’yi kim alkışladı?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi, Sosyalist Enternasyonaldeki, değişik ülkelerdeki sosyalist partilerden, sosyal demokrat partilerden arkadaşlarım bana söylediler ki “Oraya giden Misyon da, Heyet de aynı şekilde Türkiye’yi karalamak için ellerinden geleni yaptılar.”

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Ayıp, ayıp! (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Peki, bunu yaparken deklarasyon konusundaki tutumları ne oldu değerli arkadaşlar? Biliyorsunuz deklarasyonda iki tane hassas konu var; bir tanesi Suriye konusu, bir tanesi de PKK konusu.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Oslo’da biz görüşmedik, siz görüştünüz.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi, PKK’nın, terör örgütünün, Filistin’de haklarını savunan Filistin Kurtuluş Örgütü gibi gösterilmesine Cumhuriyet Halk Partisinin sesi çıktı mı değerli arkadaşlar? Buna engel olabildiler mi? Olamadılar.

Peki, diğer taraftan, bugün de konuşuyorlar; sürekli Suriye, Suriye, Suriye konusunda konuştuklarına bakın.

Peki, Suriye konusundaki, Sosyalist Enternasyonaldeki o deklarasyondaki paragraf ne diyor? AK PARTİ’nin söylemiyle, Sayın Bakanımızın, Sayın Başbakanımızın söylemleriyle tamamen örtüşen bir paragraf. Peki, bunu niye engellemediniz? Buna niye sessiz kaldınız?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Engellemediğimizi nereden biliyorsun?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, peki, bunun sebebi ne olabilir? Bunun sebeplerini sizinle paylaşmak istiyorum, olasılıkları paylaşmak istiyorum, alternatifleri.

Bir; Cumhuriyet Halk Partisi Heyeti Sosyalist Enternasyonale yaranmak isteyebilir. Neden? Çünkü uzun zaman Sosyalist Enternasyonal dedi ki: “Cumhuriyet Halk Partisi gerçek sosyal demokrat değildir; sözde, çakma sosyal demokrat.” demiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Ya sana ne Sosyalist Enternasyonalden?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ve Ankara’ya gelen heyetleri, Ankara’ya gelen heyetler ve Avrupa Konseyinde ve diğer platformlarda bize şunu söylediler: “Böyle giderlerse bunları atacağız.” ve AK PARTİ’yi de kendilerine üye olmak için resmen davet etmişlerdir. Peki, bu birinci olasılık.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –  Bu doğru değil.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – İkinci olasılık ne olabilir? Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sosyalist Enternasyonalde Başkan Yardımcısı seçildi; yani yaklaşık 35 tane başkan yardımcısından 1 tanesi seçildi. O zaman ikinci olasılık; Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını orada Sosyalist Enternasyonalde Başkan Yardımcısı yapabilmek için Cumhuriyet Halk Partisi bu deklarasyondaki bu iki maddede sessiz kaldı.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) –Ya sana ne Sosyalist Enternasyonalden? Sen El Kaide’yi anlat, El Kaide’yi!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Peki, üçüncü olasılık ne olabilir değerli arkadaşlar?

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – O silahları kim verdi Sayın Bakan?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Üçüncü olasılık da şudur: Cumhuriyet Halk Partisi, o deklarasyondaki gerek PKK konusunda, terör konusunda, gerekse Suriye konusundaki o paragraflara katılıyor, o yüzden sessiz kaldı değerli arkadaşlar. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye’deki ve dışarıdaki ikili standart politikalarının da bir göstergesidir.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Bütün bölgeyi karıştırdınız, yazıklar olsun size! 

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, benim temennim son olasılıktır, o son olasılık da Cumhuriyet Halk Partisinin delegasyonunda çok değerli emekli büyükelçilerimiz var, dil bilen arkadaşlarımız var, hepsine de saygım var, o heyet bu deklarasyonu ya okumadı ya atladı ya uyudu, benim temennim budur.

Yalnız, şu konuda bizi kandırmasınlar: Bu tür deklarasyonların taslağı önceden gruplara, delegasyonlara dağıtılır. Ondan sonra “Bu konudaki düşüncelerinizi bize aktarın.” denir ve nihai gününde bu deklarasyon kabul edilir. Ben temenni ederim bu çünkü toplum bunu da tolere eder çünkü biliyor ki Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisinin bu milletimiz için çalışmadığını, tembel olduğunu, gece gündüz uyuduğunu bilir. O nedenle zaten uzun yıllardır Cumhuriyet Halk Partisine iktidarı vermemişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN ÖREN (Manisa) – Biraz evvel demedin mi “Gece gündüz dışarıda çalışıyorlar.” diye?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Peki, değerli arkadaşlar, on yıldır Avrupa Konseyindeyiz.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sen Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu okudun mu Mevlüt Bey? AKP’ye ne diyor?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Avrupa Konseyindeki şu anda Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu ne? Değerli arkadaşlar, her platformda Türkiye’yi şikâyet etmek; komisyonlarda, siyasi partilerde, raportörle beraber yaptıkları çalışmalarda Türkiye’yi şikâyet ediyorlar değerli arkadaşlar.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – İnsan Hakları Mahkemesine davaları kim açtı?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ve oradaki ilgili ilgisiz her raporun taslağına değerli arkadaşlar, Türkiye aleyhinde değişiklik önergesi veren arkadaşlarımız var maalesef, maalesef değerli arkadaşlar ve en son cuma günü Türkiye’yi Belarus’la aynı konuma sokan bir önergelerini AK PARTİ’li arkadaşlarımızın yoğun çalışmaları sayesinde çok şükür değerli arkadaşlar o tasarıdan çıkardık.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bir tarihe geri dönmek istiyorum, dört yıl öncesine. Sayın Şandır çok iyi hatırlar, MHP’li arkadaşlarımız, Sayın Türkeş de çok iyi hatırlar.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Bizi her şeye şahit yapma!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Biliyorsunuz, 2007 seçimlerinden sonra 2008 yılında değerli arkadaşlar, halkın yüzde 47’sinin oyunu almış AK PARTİ’ye karşı bir kapatılma davası açıldı ve bu kapatılma davası sürecinde içeriden “İyi ki bu memlekette yargıçlar var.” deyip elini ovuşturan arkadaşlar vardı; tabii ki, buna karşı görüş belirtenler var, Avrupa Konseyinden de bu konuda endişe duyduğunu belirten bir deklarasyon. Bu deklarasyon yayınlandığı zaman değerli arkadaşlar -21 milletvekilinin imzasıyla- o zaman çıkarılan bir söylenti neticesinde “AK PARTİ’liler istedi.” diye, heyet başkanı da ben olduğum için bize karşı ciddi bir hakaret kampanyası, en üstten, Cumhuriyet Halk Partisinin en üst seviyesinden diğer arkadaşlara kadar; küfürler, hatta bunu vatana ihanete kadar götüren açıklamalar ve buna benzer birçok suçlamalar. Aynı şekilde bunlara destek veren gazeteler de bunları köşelerinde yazdı, Ertuğrul Özkök’e kadar.

Peki, değerli arkadaşlar, dört sene sonra ben size başka bir deklarasyondan bahsedeceğim. Bu deklarasyon da Meclise giremeyen 7 tane milletvekili hakkında daha ağır cümlelerle, özellikle bir ilk cümlesi var ki “En ağır şekilde telin ederiz.” ya da “Kınarız.” anlamına gelen bir kelimeyle başlayan bir deklarasyon ve 2008’deki deklarasyonla içeriği aşağı yukarı aynı olan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin maddeleri ya da mahkemenin kararlarını hatırlatan bir sözleşme. Ve değerli arkadaşlar, bu deklarasyonu Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız hazırladı. Ve değerli arkadaşlarımız, bu deklarasyona ilk imzayı atan arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinden burada bulunan çok değerli arkadaşlarımız. Birinci sırada Sayın Bilgehan var, ikinci sırada Sayın Baykal var ve parti sözcüsü Haluk Koç var ve 30 tane milletvekili, Avusturya’dan, Fransa’dan ve değişik ülkelerden kendi gruplarından veya Türkiye karşıtı olan milletvekillerinden imza aldılar değerli arkadaşlar.

Peki, ben şimdi şunu sormak istiyorum: Madem bunda siz haklısınız, bunda hiçbir şey yok, dört sene önce bize niye saldırdınız? Madem dört sene önce bize saldırdınız, peki bugün aynısını, hatta kendiniz imza atarak… Farz et ki dört sene önce haklısınız -Tuğrul Türkeş de bizi o zaman eleştirmişti, Oktay Vural da eleştirmişti, hatta bir televizyon programında tartışmıştık Oktay Vural Bey’le. Şimdi onlara da sesleniyorum- dört sene önce bizi eleştirmiştiniz, şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı buna ne diyeceksiniz?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Evet diyeceğiz.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bizim de bir arkadaşımız var, o yüzden sessiz mi kalalım diyeceksiniz yoksa aynı tepkiyi gösterebilecek misiniz?

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (İstanbul) – Siz para verdiniz.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu neyin göstergesidir biliyor musunuz? Biz Avrupa’da bugüne kadar hep şundan şikâyet ettik: İkili standarttan ve ikiyüzlü siyasetten, çifte standarttan. Ama maalesef bu Cumhuriyet Halk Partisinin ikiyüzlü ve çifte standart içinde olduğunun en büyük göstergesi ve belgesidir değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, biz eskiden, on yıldır Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası örgütlerde kimle mücadele ederdik biliyor musunuz?

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Apaydın’a gel Apaydın’a!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ermenistan’la, değerli arkadaşlar, Rum kesimiyle ve Yunanistan, Fransa gibi Türkiye’nin karşısında olan… Size çok samimi söylüyorum, bugün o ülkelerden Türkiye’ye karşı bir tazyik göremiyoruz. Maalesef bugün Avrupa Konseyinde de, diğer ülkelerde de, diğer platformlarda da, uluslararası örgütlerde de artık Cumhuriyet Halk Partisiyle uğraşıyoruz; Türkiye’yi şikâyetlerinden, Türkiye’yi karalamalarından ve Türkiye’yi küçük düşürme hareketlerinden. Yazıklar olsun size! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sana yazıklar olsun, sana!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dört senedir ağlayacak bugünü mü buldun? Yazıklar olsun sana!

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yazıklar olsun!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hakkını yemeyelim arkadaşların yalnız. Bir konuda Ermenilerle, Fransızlarla iş birliği yaptılar. Biliyorsunuz 2010 yılında, 2009’da ilk defa Avrupa Konseyinde bir Türk, bir Müslüman Başkan seçiliyordu. Cumhuriyet Halk Partisiyle Ermeniler ve Fransızlar engellemeye çalıştılar değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte bunların milliyetçiliği bu. Atatürk milliyetçiliği bu mu?

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Siz Ermenilerle iş birliği yaptınız.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Oylamalarda var, oylamalarda var. Belgelerle konuşuyorum, yalan söylemiyorum ben.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Apaydın’a gelsene sen, Suriye’ye gelsene.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi size soruyorum: Bu nasıl muhalefet? Böyle muhalefet olur mu? Böyle hassas zamanlarda 9 tane vatandaşımızı katleden İsrail’i haklı göstermeye çalışan bir muhalefet olur mu?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O zaman siz İsrail’e ne yaptınız?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bugün 30 binden fazla insanı katleden Suriye rejimini destekleyen bir muhalefet olur mu? Olur mu değerli arkadaşlar?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – En fazla savunma sanayi harcaması yapan sizsiniz.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bakınız, sabahtan beri arkadaşlar söylediler; Apaydın Barınma Merkezi.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sebep olanları kongrenize çağırıyorsunuz.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Apaydın Barınma Merkezindeki… Değerli arkadaşlar, bugün bir çocuk bile Google’a girdiği zaman, zumladığı zaman, değerli arkadaşlar yakınlaştırdığı zaman, Apaydın Kampı’nda neler olduğunu, neler bittiğini…

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Evlatlarımızın katillerine sahip çıkanları kongrenize çağırdınız.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Tabii doğruları söyleyince böyle hoplarlar, zıplarlar. Doğaldır değerli arkadaşlar, mazur görmek lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Apaydın Kampı’nda neler olup bittiğini Google’dan bile görebilirsiniz bugün. Ama ben ona da şunu söylemek isterim: Apaydın Kampı’ndaki insanların yüzde 75’i kadın ve çocuklardır. Hatta, eğitim de veriliyor çocuklara, kadınlara da kurslar veriliyor. Geri kalanlar değerli arkadaşlar, tabii ki ordudan kaçanlar var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İsrail’e siz ne yaptınız, onu da anlatır mısınız Sayın Çavuşoğlu?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ordudan kaçan insanlar nerede barınacak? Ordudan kaçan insan Suriye’de kalabilir mi? Onların yakınları orada kalabilir mi?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) -  İhale verdiniz ondan sonra.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Tabii ki biz bunlara sahip çıkacağız, tabii ki sahip çıkacağız.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Orada eğitimi kendi verdiklerini söylediler.

MUSA ÇAM (İzmir) – Amerika taşeronluğuna hayır!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bu kaçan insanlar asker değil, bunlar ordudan kaçmış. Yaptığımız şey uluslararası hukuka da uygundur, CHP’nin anlamadığı bir şekilde insanidir de aynı şekilde. Dolayısıyla biz onlara sahip çıkmak zorundayız değerli arkadaşlar. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Suriye’deki kan elinize yüzünüze bulaşmıştır. Vebal altındasınız.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii ki Sayın Bakanımız da kendisiyle ilgili iddialara söz verecektir, zaman da azaldı. Ben geçen seferde de söyledim, biz Sayın Bakanımızı size yedirmeyiz, hiçbir bakanımızı yedirmeyiz. Kusura bakmayın, açık konuşuyoruz, halkın anlayacağı tabirle konuşuyoruz, diplomatik bir tabirle de konuşmuyoruz. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar) Böyle boş önergelerle gelmeyin. Biz size geçen sefer de demiştik ki: “Acemice hazırladığınız bir gensoru var.”

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Yazıklar olsun!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, Allah için, başında bu gensoru üzerinde biraz çalışmışsınız, Suriye konusunda eklemeler var ama aşağıya doğru baktığınız zaman gerekçede değerli arkadaşlar yine CHP’nin tembelliği; geçenki gensorudan kes yapıştır yapmışlar, aynısını koymuşlar oraya. İşte, sizin çalışmanız… “Acemi.” diyoruz, kızıyorsunuz. İşte, burada, söylüyoruz.

Değerli arkadaşlar, böyle bir muhalefetten ne beklenebilir, ne beklersiniz?

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Yahu, milletvekilleriyle, bu kadar insanla alay ediyorsun. Yazıklar olsun sana!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bir şey bekliyoruz böylesine muhalefetten. Böylesine muhalefet bizim için iyidir ama ülke için kötüdür. Ama bizim bu muhalefetten bir beklentimiz var.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Böyle şey olur mu yahu? Alay ediyor.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Biz çalışıyoruz, siz gölge etmeyin yeter.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan…

HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önce kendi aranızda bir sıraya girin de ona göre söz vereyim isterseniz.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar… Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Köktürk, Grup Başkan Vekiliniz söz istiyor, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Arkadaşlar, bana izin verir misiniz.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Kürsüdeki konuşmacı, konuşmasının başından sonuna kadar saygısız ve hakaretamiz bir üslupla Grubumuza çok ağır sataşmalarda bulunmuştur, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

Yalnız, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yirmi dakika dinlediniz, şimdi bizi uyarıyorsunuz. Dün akşam “temiz üslup” diyordunuz.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin Dışişleri Bakanı adayları görücüye çıktı. Birkaç gün önce burada Volkan Bozkır’ı izledik. (CHP sıralarından alkışlar) Bugün de Mevlüt Çavuşoğlu’nu izledik. Umarım, bu yağ kokan konuşmasıyla Sayın Başbakanın dikkatini çekerler, kendileri Dışişleri Bakanı koltuğuna otururlar.

Sayın Çavuşoğlu’nun konuşmasını dinlememiz çok iyi oldu. Biz bugüne kadar kendisinin Türkiye’yi yurt dışında temsil ettiğini, başarıyla temsil ettiğini düşünüyorduk; meğer olağanüstü partizan bir kişiymiş, dış politikayla ilgisi olmayan, gerçekleri saptıran bir kişiliği gördük biraz önce. Konumuz, Apaydın Kampı, Suriye’nin Özgür Suriye Ordusu Türkiye’ye konuşlanmış; bununla ilgili tek kelime etmeyen bir Çavuşoğlu vardı burada.

Bir cümlesine katılıyorum, “Dış politika ciddiyet ister.” dedi. Evet, dış politika ciddiyet ister. “NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedikten bir hafta sonra, NATO’nun üyesi olduğu Türkiye'nin silahlı kuvvetlerinin Libya’ya gitmesi için buraya tezkere getirmez ciddi dış politika adamları. (CHP sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Bir hafta değil, üç gün, üç!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Dış politika ciddiyet ister. “PKK’yla Oslo’da görüştüğümüzü söyleyen alçaktır, şerefsizdir.” diyen bir Sayın Başbakan, daha sonra, başkası için yönelttiği bu sıfatların muhatabı olmaz. Dış politika ciddiyet ister. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Çavuşoğlu’na cevap verin, Çavuşoğlu’na.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Dış politika ciddiyet ister, evet. Hazreti Peygamber hakkındaki karikatür krizi nedeniyle “Rasmussen NATO Genel Sekreteri olamaz.” deyip ertesi gün Rasmussen’e oy veren bir Türkiye olamaz; dış politika ciddiyet ister. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sen Çavuşoğlu’na cevap ver!

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Gazze’de Mavi Marmara olayında 9 kişi öldü, “Türkiye büyüklük gösterdi, oraya müdahale etmedi.” diyor Sayın Başbakan; dış politika ciddiyet ister.

Türkiye çuval olayında Irak’a müdahale edemedi; dış politika ciddiyet ister.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, grubumuza bu kadar ağır sataşmada bulunuldu, bana iki dakika süre verdiniz.

BAŞKAN – Biliyorum ama Sayın Hamzaçebi, 4 kişi sırada var grubunuzda yani.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama bakın, daha önceki uygulamalarınızda, siz, geçen hafta, daha bu hafta burada üç dakika süreler verdiniz.

BAŞKAN – E, buyurun bir dakika daha veriyorum  Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başbakan. (Gülüşmeler) Sayın Başkan… Dilerim Başbakan da olursunuz, daha iyi yapacağınızdan eminim. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, dış politika ciddiyet ister; bir diktatörün elinden barış ödülü aldıktan sonra o diktatörün katledilmesine göz yumulmaz. Dış politika dürüstlük ister. Elinden ödül aldınız, daha sonra Kaddafi’yi sattınız; dış politika ciddiyet ister.

Dış politika ciddiyet ister; Suriye’yle ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapıp, Esad’la Bodrum’da tatil yapıp, ertesi gün, Washington ve Brüksel istiyor diye Özgür Suriye Ordusunu Türkiye'de konuşlandırıp Suriye’deki Esad rejiminin karşısına geçilmez. Dış politika ciddiyet ister.

Bana “Türk dış politikasını 1 kelimeyle özetleyin.” derseniz “İyi.” derim ama “2 kelime” derseniz “İyi değil.” derim. Yunanistan’da birisine sormuşlar: “Ekonomiyi 1 kelimeyle özetleyin.” “İyi.” demiş. “Ya, nasıl olur, bu kadar iyi olabilir mi, dökülüyor ekonomi.” “E, ‘1 kelime’ dediniz, ‘2 kelime’ derseniz ‘İyi değil.’ derim.” Dış politikanız bu durumda. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İsterseniz bir değişik partiden verelim, ondan sonra…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkanım, biraz önce konuşan Grup Başkan Vekili…

BAŞKAN – Bir oturun lütfen, daha devam edilecek sizle ilgili, onun için sonuçta vereceğiz yani.

Buyurun Sayın Türkeş.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Efendim, Sayın Çavuşoğlu konuşmasında beni şahit göstererek söylemediğim şeyleri söyledi.

BAŞKAN – Sayın Türkeş, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden, buyurun.

Üç dakika süre veriyorum.

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin Sayın Çavuşoğlu, konuşmasında 2008’de AKP’nin kapatılma sürecinde kendi yaptıklarını ve o yaptıklarının eleştirilmesi ile şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin tutuklu milletvekilleriyle ilgili girişimini birbiriyle mukayese ederek kendilerinin yaptığının da benzeri iş olduğunu ifade etti.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Söylenti dedim.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Ben beş yıldır Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Delegasyonunun bir üyesiyim. O dönemde -Sayın Çavuşoğlu tabii ki burada ifade ve ikrar edemeyecektir ama- fevkalade özel ilişkiler… Buradaki kapatılma davasının değişik dillere tercüme edilmiş nüshaları oradaki parlamenterlere dağıtıldı, onların bir kısmının çocukları İstanbul’da bazı şirketlerde işe alındı, hediyeler alındı, maçlara götürüldü. (CHP sıralarından “Oo!” sesleri, gürültüler) Biz orada o dönem nelerin yapıldığını biliyoruz. Yani aslında Sayın Çavuşoğlu’nun “Tuğrul Türkeş şahittir.” dediği doğru, ben şahidim, bu dönemde gerçi bu son oturuma gitmedim ama ben Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşların bu tip maharetlerinin olduğunu bugüne kadar görmedim. Bunları arz etmek istedim, bir. (CHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – İşte burada Sayın Türkeş.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – O evrakların hepsi bende var Mevlüt Bey, sadece burada değil, odamda ama getiririm, istediğin zaman konuşuruz.

İki: Bu gensoru noktasında da bizim Cumhuriyet Halk Partisi gensorusuna destek vermeyişimizi sakın ha yanlış anlamayın, az önce de söylediğim gibi, biz burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve bunun arkasındaki siyasi yapıyı ve Türk devletinin kurumlarının elini güçlendirmek adına buna şimdi destek vermiyoruz, yoksa yaptığınız ve söylediğiniz siyasetin hiçbir tarafını da benimsemiyoruz, hoşumuza da gitmiyor.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Koç, size nasıl sataşıldı? Buyurun. Ne söyledi Sayın Çavuşoğlu? 

HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Çavuşoğlu, ismimi belirterek Avrupa Konseyindeki CHP’nin çalışmalarıyla ilgili çarpıtmada bulundu. Açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, ne dedi işte? İsminizi belirtti, ne dedi?

HALUK KOÇ (Samsun) – Efendim, tutanaklarda var. İsmimi zikrederek söyledi.

BAŞKAN – Ama ifade etmeniz gerekir tutanaklara geçmesi için. Ne söyledi işte isminizi belirterek? Onu soruyorum Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) – Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye düşmanlarıyla iş birliği yaptığını…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç, üç dakika süre veriyorum.

3.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, çok üzüntülü olduğumu ifade edeyim. Sayın Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde iki yıl Başkanlık yaptı ve şimdi birtakım ithamlarda bulundu. Rahmetli annem o zaman hastaydı, gidemedim fakat bütün komisyonlarda, Sayın Çavuşoğlu’nun başkan olması için imza toplayan bir Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekiliyim ve kendisi de bana, kürsüden -seçildikten sonra- teşekkür konuşması yaparken ismimi zikrederek teşekkür etti.

Değerli arkadaşlarım, yani hafızayı biraz şaşırıyorsunuz onun için hatırlatmak istiyorum. Tabii, üzgünüm, şu açıdan üzgünüm: Bu üç dönem sizi çok sıkmaya başladı değerli arkadaşlarım. Keşke bu Tüzük’ü bu şekilde yapmasaydınız. Bunların temelinde bu yatıyor. Yani milletvekilliği dışında başka bir siyasi pozisyon elde etmek için atraksiyonlar başlıyor ve siyaseten şu ana kadar çizdiği çizginin dışında birtakım davranışlar ortaya çıkıyor. Sayın Çavuşoğlu’na bunu hiç -kendisi arkadaşımdır- yakıştıramadım. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, Türkiye'nin ulusal çıkarları dışında, hiçbir şekilde Avrupa Konseyinin hiçbir noktasında bir eylem ve davranışta bulunmamıştır; dün de, bugün de. (CHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Bu ne?

HALUK KOÇ (Devamla) – Şimdi, tutuklu milletvekillerine gelince, imzaları Gülsün Hanım ve ben topladım ve “Türkiye düşmanı.” diye ifade ettiği kişiler, Sayın Çavuşoğlu’nun Antalya’ya özel davet ederek ağırladığı kişilerdir. Ağırladığı kişilerdir özel otellerde. (CHP sıralarından “Ooo” sesleri)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Ben Fransızları hiç ağırlamadım.

HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Çavuşoğlu Avrupa Konseyinde lobiciliği çok iyi öğrenmiş. Eğer siyaseten başka bir pozisyon elde edemezsen Mevlüt Kardeşim, bak, belli ülkelerin, deneyiminle, siyasi lobiciliğini yapabilirsin. Bu çok ağır bir ithamdır; sözlerinin üzerine bunu söylemek zorunda kaldım.

Denetim Komisyonunda Türkiye Raporu görüşülüyor. Evet, İngilizce bilmeyen bir Fransız senatör, sosyalist senatör Türkiye Raportörü. Çok daha rahat anlaşabiliyoruz kendisiyle. İktidar grubundan Sayın Memecan Denetim Komisyonunda, muhalefet grubundan da ben. Kapalı toplantı orası, dışarıya bilgi verilmiyor.

Benim söylediğim şudur: Ülkem hakkında eleştirilerde bulunmak zorundayım ama bunlar, demokrasinin evrensel kurallar içerisinde Türkiye’de gelişmesine katkıda bulunacağına inandığım için yaptığım eleştirilerdir.

Ne söyleyecektim Sayın Çavuşoğlu? “Milletvekilleri haksız yere tutuklu değiller.” mi diyecektim? Yargı bağımsızlığının içinin boşaldığını söylemeyecek miydi? Türkiye’de hapiste öğrencilerin olduğunu söylemeyecek miydim? Tutuklu gazetecilerin olduğunu söylemeyecek miydim? Yargının, tek başına bir iktidardaki kişinin egemenliği altına girdiğini söylemeyecek miydim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) – Dört başı mamur, bütün kurumlarıyla çalışan bir demokrasi olduğunu mu söyleyecektim? (CHP sıralarından alkışlar) Bunlar Türkiye’ye ihanet değildir.

Bakın, dört sene önce AKP’ye dönük hiçbir eleştiri yoktu Avrupa Birliğinde... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Ama bugün samimi dost ülkeler…

BAŞKAN – Sayın Koç, teşekkür ediyorum.

HALUK KOÇ (Devamla) - …herkes AKP’nin getirdiği demokrasi noktasını Avrupa’da sorguluyor ve Sayın Çavuşoğlu’na bir Alman parlamenterin sözünü söylüyorum…

BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen…

HALUK KOÇ (Devamla) – …”Eski bir Parlamento Başkanına yakışmayan konuşmalar yapıyorsunuz.” demiş.

Yakışmadı Sayın Çavuşoğlu! (CHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan…

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güneş.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan hatip, konuşmasında bir “hokkabaz” kelimesini kullandı. “Apaydın konusunda hokkabaz.” dedi. Bu konuda açıklama istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güneş; sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

4.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan hatip, konuşmasında Apaydın konusunu dile getirmem, getirmem, Apaydın karanlığını aydınlatmaya çalışmam nedeniyle, beni Apaydın konusunda hokkabazlık yapmakla suçladı, doğru mu?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Ben öyle bir şey söylemedim.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – Doğru mu?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Hayır yalan. Öyle bir şey demedim.

HURŞİT GÜNEŞ (Devamla) – O zaman gelip burada bunun doğru olmadığını söylersiniz çünkü ben halkı aydınlatmaya çalışıyorum.

Nitekim, halkı aydınlatmamız sonucunda Türkiye'nin yüzde 56’sı, Apaydın’da silahlı eğitim verildiğini düşünüyor ve Türkiye'nin üçte 2’si, Hükûmetin Suriye politikasını desteklemiyor. Eğer hâl böyleyse bu Hükûmetin oturup aklını başına alıp, başta Sayın Bakanın, “Bu politikayı nasıl değiştiririm?” diye düşünmesi gerekir. Yok eğer bu politika değişmiyorsa o Bakanı değiştirmek gerekir. O sorumluluk da bize düşmüştür, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bir gensoru verdik.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çavuşoğlu.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkanım, daha önceki konuşmacılar, konuşmalarında çok ağır ithamlarda bulundular, özellikle Sayın Haluk Koç…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne dedi ya, ne dedi?

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…

Sayın Çavuşoğlu, her bir konuşmacı için mi üç dakika istiyorsunuz, yoksa 1 defa mı üç dakika vereceğim?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir üç dakika yeter mi, yoksa her bir konuşmacı için mi üç dakika istiyorsunuz?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Dört çarpı üç, on iki dakika istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, üç dakika süre veriyorum.

5.- Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkanım, şimdi ben açıkça burada Cumhuriyet Halk Partisine bir soru sordum. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSA ÇAM (İzmir) – Antalya’da kimleri ağırladın?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi, ben bir soru sordum, onun cevabını vermediler. Ben dedim ki: Bugün Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı doğruysa deklarasyon konusunda, dört sene önce Cumhuriyet Halk Partisi âdeta bizi idama götürmek için bu kadar niye eleştirdi ve saldırdı? Bunun cevabını versin dedim. Bunun cevabını verebildiniz mi? Üstelik, o zamanki deklarasyonda…(CHP sıralarından gürültüler)

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Bu ne! Bunlardan dolayı, bunlardan dolayı! (Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş, elindeki fotoğrafları gösterdi)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – O zamanki deklarasyonda, değerli arkadaşlar, hiçbir AK PARTİ’linin imzası yok ama bugünkü deklarasyonda Cumhuriyet Halk Partililerin, değerli arkadaşlar, imzası var. (CHP sıralarından gürültüler)

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Buraya bak, buraya!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bak, gösteriyor, bak!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi bunun cevabını… Sayın Türkeş de diyor ki: “O arkadaşlar yapmaz, iyi çocuklar.”

Sayın Türkeş, al belgeyi oku, ondan sonra, lütfen, sizin de görüşünüzü almak istiyorum bu konuda.

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu, lütfen… Sataşmalara cevap verin lütfen.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ben sadece Sayın Türkeş’e söyledim Sayın Başkanım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Haluk Bey’in söylediklerine cevap vermek istiyorum. Haluk Bey diyor ki…

(Hurşit Güneş elindeki fotoğrafları arkasına dönerek gösterdi)

BAŞKAN – Sayın Güneş, lütfen… Sayın Güneş…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – “Siz Antalya’da Avrupa Konseyinden insanları ağırladınız.” diyor. Biz Avrupa Konseyinden insanları Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Antalya’da niye ağırladık?

1) Komisyonları davet ettik.

2) Siyasi parti toplantılarını yaptık, değişik komisyonlar.

3) Dönem Başkanlığımda bir günlük mini genel kurul yaptık…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Çavuşoğlu, bu kafayla gidersen askere, alamazsın tezkere!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – …ve de değerli arkadaşlar, birçok milletvekili Antalya’ya geldi…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onu açıkla!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …ve bunların hepsini, ayrım yapmaksızın, sosyalist grup, muhafazakâr grup, ondan sonra, aşırı sol, Hristiyan demokrat, tüm milletvekillerini ağırladık; Ankara’da da ağırladık, İstanbul’da da ağırladık. Bunun neresi suç? Neresi suç Sayın Türkeş? Sizin söylediğiniz “İstanbul’da falanın çocuklarına iş verdi, şu oldu, hediye…” Bunların hepsi yalan. Siz sadece, “lokum verdiler” diye bizi şikâyet ettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunlar doğru değil. Varsa ispatı gösterin Sayın Türkeş belgelerle, ben belgelerle konuşuyorum. Buraya gelip yalan söylemek kolay. Belgeyle konuşun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen yalancısın! Yalancı sensin!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sizin söyledikleriniz yalan Sayın Türkeş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Koç dedi ki…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Antalya’da kimleri ağırladınız?

BAŞKAN – Sayın Akar…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Söyledim kimi ağırladığımı, dinleyin! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)Hepsini ağırladık.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Seni Dışişleri Bakanı yapmayacak! Sen bu zilleti hak ettin.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Diyor ki Sayın Türkeş: “Sen, işin bitince, işte, ülkeler için yardım edersin.” ve biraz önce söylediği Alman beni niye eleştirdi biliyor musunuz değerli arkadaşlar?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Boyundan büyük laflar ettin ve bu zilleti hak ettin Mevlüt!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ben, Avrupa Konseyinde Azerbaycan lehine konuşma yaptığım için eleştirdi. Sayın Türkeş, Sayın Koç’un örnek verdiği budur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Senin bugün mevlidin okundu arkadaş!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ben on yıldır Türkiye için de çalıştım, Azerbaycan için de çalıştım, Kıbrıs için de çalıştım, diğer Türki cumhuriyetler için de çalıştım, Filistin için de çalıştım. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu kadar perişan olabilir bir insan! Biz de sana saygı duyuyorduk ya, saygı duyuyorduk!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Yine çalışacağım, siyasetçi olmasam da çalışacağım, hep çalışacağım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çavuşoğlu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hadi, hadi, otur!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yalana devam etme!

V.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu adına, aleyhimde verilen gensoru vesilesiyle huzurlarınızda bulunuyorum.

Her gensoru, her eleştiri, her özel oturum bizim için yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi dış politikamız konusunda bilgilendirmek için bir fırsattır. 6 Hazirandaki geçen gensoru vesilesiyle dış politikamızın genel ilkeleri ve küresel alanda ulaştığımız seviyeyi sizlerle paylaşmıştım. Bu gensoru vesilesiyle de, gensorunun temel konusu olan, ana teması olan komşularımızla ilişkiler konusunu ele alacağım.

Aslında böyle bir gensoru verildiğinde bekledim ki, on yıldır takip edilen komşularımızla ilişkiler konusunda muhalefet sözcüleri alternatif bir paradigma getirsinler, “Böyle değil de şöyle olmalı.” desinler ya da bütüncül bir yaklaşım sergilesinler. Birçoğu, vaktini bile doldurmadan, bir kısmı da sadece basında daha önce onlarca kez yer almış resimleri göstererek aslında komşularımızla ilişkiler konusunda söyleyecekleri hiçbir şey olmadığını, sadece güncel bazı konuları istismar ettiklerini ortaya koydular.

Ayrıca, eğer bir Dışişleri Bakanı hakkında altı ay içinde ikinci kez gensoru veriliyorsa, bu, o Dışişleri Bakanı için değil, dış politikayı böylesine iç siyasete bulaştıran ve millî birliği böylesine zedeleyen partiler için bir utanç vesilesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi gelin, kısaca, birçok kez paylaştığım için bir kez daha komşularımızla ilişkiler konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Komşularımızla ilişkilerle ilgili son on yıl içinde büyük bir paradigma değişimi yaşadık, bu doğrudur, bu paradigmanın arkasındayız. “Komşularımızla sıfır sorun” derken, “Maksimum entegrasyon” derken, “Her türlü üst düzey siyasi diyalog” derken yeni bir dönem başlattık. Dört esas üzerine bu yeni dönemi inşa ettik.

Birincisi, en üst düzey siyasi ilişkiler. Bakınız, 2004 yılına kadar başta Rusya olmak üzere birçok komşu ülkenin devlet ve hükûmet başkanı Türkiye’ye hiç gelmemişti tarih boyunca. Önce, geldiler daha sık görüşmeler başladı. Şimdi ise bir sene içinde en az dört-beş kez görüşme yapılıyor. Sadece Rusya için söylüyorum, son bir yıl içinde gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerek Sayın Başbakanımız, Sayın Putin ve Sayın Medvedev’le en az 6-7 kez görüştüler, belki de telefonlarla birlikte 10’u aşmıştır. Bütün komşularımızla ilişkiler bu düzeyde.

Bu yetmedi. Bakanlık görevini almamla birlikte, yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyleri başlattık yani 2 liderin eş başkanlığında, Sayın Başbakanımız ve muhatabı olan yürütme başkanının eş başkanlığında ortak kabine toplantıları; bütün komşularımızla bunu ihdas ettik, üç sene içinde, Rusya’yla, Ukrayna’yla, Irak’la, Suriye’yle, Yunanistan’la, Bulgaristan’la, Mısır’la, Libya’yla, Kazakistan’la, Azerbaycan’la. Geçen ay Azerbaycan ve Ukrayna’yla yaptık, bu ay, dün Kazakistan’la yaptık, önümüzdeki ay Mısır’la yapıyoruz, aralık ayında Rusya’yla yapıyoruz, ocak ayında da Yunanistan’la yapıyoruz. Bu ilişkileri, hem şahsi ilişkiler düzeyinde hem de kurumsallaşmış şekilde sürdüreceğiz.

İkinci ilke, karşılıklı saygı esasları içinde, sınırlara saygı, milletlere saygı esasları içinde kültürel ve sosyal etkileşimi artırmak.

Bakınız, bir Dışişleri Bakanı olarak şu ana kadar yaptığım bütün komşu ziyaretlerinde hiçbir zaman ihmal etmediğim bir şey var, o da bizimle kültürel bağlarla bağlı olan yakın bölgelerimizdeki tarihdaşlarımızla buluşmak. Yunanistan’a gittim Batı Trakya’yı ziyaret ettim; Bulgaristan’a gittim Filibe’yi ve Kırcaali’yi ziyaret ettim; Romanya’ya gittim Köstence’yi ziyaret ettim; Moldova’ya gittim Gökoğuz diyarını ziyaret ettim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kampa gel, kampa. 

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Azerbaycan’a gittim Nahçivan’ı ziyaret ettim; Rusya’ya gittim Kazan’ı ziyaret ettim; Irak’a gittim Musul’u, Erbil’i, Kerkük’ü ayırt etmeksizin ziyaret ettim; Suriye’ye gittim Halep’i ziyaret ettim. Niçin biliyor musunuz? Çünkü bütün o hükûmetler bize güveniyordu. Daha önceki dönemlerde bir tehdit algısı gibi görülen ortak kültürel paydadaki akraba topluluklarını, o ülkelerle bir dostluk köprüsü hâline getirdik. Bundan sonra da ziyaret edeceğiz.

Bakın, iki gün önce Yunanistan’daydım. Batı Trakya’dan gelen soydaşlarımızla görüştükten sonra Farinos semtindeki Türkiye’den göç eden Rumlarla da hasret giderdik ve onların o güzel Türkçeyle bana “Sayın Bakanım” demelerinden onur duydum. Burada, biz hiçbir zaman din, mezhep, etnisite ayrımı yapmıyoruz. Bu topraklara aidiyet hisseden kim varsa, dünyanın hangi köşesindeyse onları kendi insanımız kabul ediyoruz, kendi diasporamız kabul ediyoruz, düşman kabul etmiyoruz. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisindeki bir toplantıda -bir tuzak gibi- bir Ermeni üye şöyle bir soru sordu, Ermenistan’la ilişkiler konusunda. Dedim ki: “Biz çevremizde sadece iki tip ülke görürüz.” Beklediler ki dost ve düşman. “Dostlar ve potansiyel dostlar yani gelecekteki dostlarımız.” Biz düşman telakkisini ortadan kaldırmaya kararlıyız.

Üçüncü önemli temel: Bu da, Türkiye’nin komşularıyla tam bir ekonomik entegrasyon içine girmesidir. Çok istatistik verebilirim fakat vaktimiz dar sadece bir tablo göstereceğim. Bakınız, şu, komşu ülkelerle ticaret hacimlerimiz. Şu kırmızı gördüğünüz cüceler, 2002 yılına ait, şu gördükleriniz ise 2011 yılına ait. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, Rusya’yla, “sıkıntı var” denilen Rusya’yla 5 milyar dolardan 30 milyar dolara, 6 misli artmışız.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Rusya’yla açık ne kadar?.. Riski de artmış.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - İran’la 10 misli artmış. Her bir ülkeyle en az 5, en fazla 10-15 misli artmış. İran’la bu sene ticaretimiz 25 milyar doları bulacak, “Kriz var.” dediğiniz İran’la 25 milyar dolar! 2002’de ise sadece 1.2 miyar dolardı.

İşte, getirdiğimiz fark bu. Eğer bir grup ülkeyle sizin ticaretiniz artıyorsa bu, şu demektir: Savaş ihtimaliniz minimize ediliyor, çatışma ihtimali azalıyor, dostluk halkalarınız genişliyor dolayısıyla bunu genişletmeye kararlıyız.

Yine, komşu ülkeler etrafında, bölgesel vizyonumuzla ilgili dördüncü prensip –bu, gerçekleşecek bugün veya yarın ama mutlaka gerçekleşecek- o da şudur: İnsanların, malların, sermayenin ve fikirlerin serbestçe dolaştığı, komşu ülkeler arasında sınırlara saygı gösterildiği ama bu sınırların bir duvar gibi değil, bir komşu kapısı gibi her an açık olduğu, esnediği, önemsizleştiği, anlamsızlaştığı bütüncül bir bölge oluşturmak istiyoruz. Balkanlar’da da bunu istiyoruz, Kafkaslar ve Orta Asya’da da, Orta Doğu’da da. Onun için Balkanlar’da bu sene “Balkan Savaşı’ndan ebedi Balkan barışına” dedik. Türk Konseyini kurduk. Türkiye-Bosna Hersek-Hırvatistan, Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan, Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, Türkiye-Azerbaycan-İran gibi üçlü mekanizmaları oluşturduk. Başta komşu ülkeler olmak üzere bütün çevre ülkelerle vizeleri kaldırdık.

Bizim hayalimiz, evet, iddiamız da bu, bir gün gelecek, İstanbul’dan kalkan birisi, herhangi bir vizeye muhatap olmadan Saraybosna’ya kadar gidecek. İstanbul’dan kalkan birisi, Yemen’e, Fas’a kadar gidecek. İstanbul’dan kalkan birisi, Kafkasya Hazar üzerinden Altaylar’a kadar gidecek.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani Batı’da sadece Saraybosna’ya mı gidecek Sayın Bakan? Avrupa’ya gidemeyecek mi? Sadece Saraybosna mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Rüyamız, idealimiz bu ve bunu gerçekleştireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, CHP’nin eleştirilerine gelince, bu, bizim komşuluk politikamızın paradigması.

Bakınız, yeni bir paradigma inşa edildiğinde yeni bir zihniyet inşa edersiniz. Biz o zihniyeti inşa ettik, biz o zihniyeti yaygınlaştırdık, bütün dünyada bilinir kıldık, ancak bazen münferit ve konjonktürel olaylar, bu paradigmalar üzerine meydan okumalar getirebilir, ama hiçbir zaman paradigmayı sarsamaz, aksine güçlendirir.

Nitekim, Arap Baharı sonrasında, tabii, bu paradigmayla ilgili yeni unsurlar çıktı, riskler de çıktı, avantajlar da çıktı. Nitekim, bugün, Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da, Fas’ta Türkiye'nin önüne yepyeni ufuklar açıldı; bu, büyük bir avantajdır. Baştan da biliyorduk Suriye’de riskler oluşabileceğini. Suriye’nin oluşturduğu riskleri de bu paradigma içinde çözmeye kararlıyız, ama Suriye krizinin sorumlusu ne Türkiye'dir ne de demokratik hakları için sokağa çıkmış olan Suriyeli kardeşlerimizdir.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sensin Sayın Bakan, sensin!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Suriye krizinin sorumlusu, önce keskin nişancılarla, yetmediği zaman toplarla, tanklarla, o da yetmediğinde helikopterlerle, uçaklarla kendi halkını bombalayan zalim Esad rejimidir.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – 10 bin Suriye askeri öldü, 10 bin! Yazıklar olsun size!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – O resimleri gösteriyorsunuz. Her gün televizyonlarda gösterilen…

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Kardeş kardeşi öldürüyor! Kardeş kanı akıyor! Yazıklar olsun size!

BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, lütfen…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – …Hama’yı, Humus’u, Halep’i unutmayın.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – 10 bin Suriye askeri öldü!

BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, lütfen oturun yerinize.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – CHP, ne kadar bu katliamın failini örtmeye çalışırsa çalışsın ve ne kadar bu katliamlardan sorumlu olan Beşar Esad’ı temizlemeye kalkarsa kalksın, Türkiye'yi suçlamaya kalkarsa kalksın, tarih de, insanlık vicdanı da, en önemlisi aziz milletimiz ve kardeş Suriye halkı da şahittir ki Türkiye, bu konuda elinden gelen her şeyi yapmıştır.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Halk inanmıyor, biliyor musun! Sayın Bakan, sizin seçmeniniz de inanmıyor!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Şimdi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye’yi kınayan tasarıya 120 ülke “evet” oyu verdi, 12 ülke “hayır” oyu verdi. Kimin yanındasınız, hangi uluslararası toplumun, vicdanın yanındasınız?

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Türkiye, Türkiye.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - 120 ülke bizim gibi düşünüyor, 12 ülke Beşar Esad’la sizin gibi.

Şimdi şuna geleceğim: Demokrasilerde eleştiri, en doğal haktır. Her konu, her politika eleştirilebilir, hiçbir istisnası yok, ancak milleti temsil makamında olan siyasetçilerin, bu hakkı, ilkeli ve ahlaki sorumlulukla kullanması gerekir. Bu açıdan dış politika eleştirisinde ben her zaman üç unsuru ararım: Bir, üslupta ve muhtevada ahlaki seviye; iki, dürüstlük ve iç tutarlılık; üç, bu aziz millete ve bu büyük ülkeye aidiyet hissinin, her kaygının üzerinde tutulması. Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP’nin eleştirilerini gelin şimdi, bu üç kriter açısından değerlendirelim, soğukkanlı bir şekilde değerlendirelim.

Sayın Kılıçdaroğlu, birçok kere bendenize ve daha önce de Sayın Başbakanımıza hakaretlerde bulundu, küfürde bulundu.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Yakışıyor ona!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Sayın Başbakanımız mahkemeye verdi, birçok kez de mahkûm ettirdi.

Şimdi, ben, burada, bazılarıyla da akademik ve kültürel hayatta birlikte olduğum çok değerli CHP’li milletvekili dostlarıma hitap etmek istiyorum, ahlak ve irfan sahibi CHP kitlesine hitap etmek istiyorum: Bakınız, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bir ifadesini, gazetecilere açık bir ifadesini, bir küfrü, açık söylüyorum, argo bir küfrü gazeteler sansürleyerek vermek zorunda kaldılar. Şimdi, bu, ilk defa yapılan bir şey değil, sürekli tekrar ediyor. Ben bu hakaretlere cevap vermeyi zül addederim, çünkü ecdat ve özlü deyişler cevabı vermiş: “Bir insanda olmazsa edep/Neylesin ona medrese, mektep… /Velhasıl illa edep, illa edep, illa edep.” (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Genel Başkana “edep” demek yakıştı mı Sayın Bakan? Genel Başkan hakkında böyle konuşmak size yakışıyor mu? Edepten bahsediyorsunuz!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu’na bu anlamda cevap vermeyeceğim ama hukuki haklarımı mahfuz tutuyorum.

Dün, son derece marjinal bir gazetede bir CHP milletvekilinin Esad’la boy boy resmi vardı. O gazeteyi ben bir iftira dolayısıyla mahkemeye verdim…

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – O, benim Sayın Bakan, benim.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - …1 Türk lirasına mahkûm ettim, sembolik olsun diye. Basına bunu uygulayacağım ama Kılıçdaroğlu’na en yüksek cezayla gideceğim. Niçin biliyor musunuz? Beşar Esad’ın bombası altında ölen Suriyeli şehitlerin yetimlerine bunları bağışlamak için. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

Bakın, dinleyin, dinleyin. Biz sizi dinledik, siz de dinleyeceksiniz. Ben burada hakaret etmiyorum, dinleyeceksiniz! Aylardır bu hakaretlere sabrediyorum, dinleyeceksiniz, dinleyeceksiniz!

MUSA ÇAM (İzmir) – Tokalaşma, çak çak yapma!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Eleştiride ikinci kriter, dürüstlük ve iç tutarlılık.

Şimdi, geçen günlerde, bir televizyon programında Sayın Kılıçdaroğlu, bir başka televizyon kanalında, TRT’de benim yaptığım bir röportaja atfen “Sayın Bakan, Faruk Şara’nın Sünni olduğu için ülke başına gelmesini istiyor.” dedi.

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Hangi gerekçeyle istiyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Onun üzerine Dışişleri Bakanlığındaki arkadaşlarım bütün deşifreyi çıkardılar ve bir not gönderdiler programın yapımcısına “Sayın Bakan o programda Sünnilikten hiç bahsetmedi.” diye Faruk Şara için. Bu yapımcı, Kılıçdaroğlu’na bunu söyledi. “Yok, gizli oturumda söyledi.” dedi.

Şimdi, bakın, insani ahlak gereği, yalan söylememek lazım, devlet ahlakı gereği de gizli oturumu gizli tutmak lazım.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Senin milletvekilin basına beyanat verdi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ama gizli oturumla da ilgili yalan söyledi, çünkü ben gizli oturumda Faruk Şara’nın adını dahi anmadım. Bugün gittiğinde de şunu söyledi: “Biz onu zaten tanıyoruz.” Kafasındaki Davutoğlu’yla kavga ediyor, gerçek Davutoğlu’yla değil. Gerçek Davutoğlu’yla, gerçek Erdoğan’la kavga ettiğinde çok âciz kalacağını görüyor çünkü. Zihnindekiyle kavga ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bunu söyledikten sonra bir tek şeyi kabul etti, doğru söyledi “Stratejik Derinlik’i okumadım.” dedi. Okumadığı şeyi tenkit ediyor.

Ne güzel söylemiş Mehmet Akif: “Şark’a bakmaz, Garp’ı bilmez, görgüden yok vâyesi/ Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi.”

Ne kızaracak yüz var ne bu facialar karşısında ne bu insanlık trajedisi karşısında bir damla gözyaşı dökecek bir vicdan var bunlarda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakınız, üçüncü kritere geliyorum. Yani, üçüncü kriter, bu milletin ağzıyla konuşmak, bu milletin…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, doğru söylemiyorsun. O kitabın adını öyle söylemedi, doğru söylemiyorsun. Sen bile doğru söylemiyorsun. Doğru söyle, doğru. Adını bile doğru söylemiyorsun.

BAŞKAN – Sayın Akar… Sayın Akar…Sayın Akar, lütfen, Sayın Hatibi dinleyelim.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Çıkar cevap verirsin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylemiyorsun!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Üçüncü kriter, bu millete ve bu ülkeye aidiyet hissetmeyi her türlü şeyin üstünde tutmak.

Şimdi bakın, Şam’da Beşar Esad ne söylüyorsa Ankara’da Kılıçdaroğlu aynısını söylüyor. Şam’da ”Bu, sokakta yürüyenler terörist!” diyor Beşar Esad, Kılıçdaroğlu da burada aynısını söylüyor. Şam’da Esad “Bunun sorumlusu Türkiye’dir.” diyor, burada da Kılıçdaroğlu böyle söylüyor.

MUSA ÇAM (İzmir) – Barack Obama ne diyorsa siz de onu söylüyorsunuz! Amerika ne diyorsa siz de onu söylüyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, yalan söylüyorsun, doğru söylemiyorsun!

BAŞKAN – Sayın Akar, lütfen…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Kendi ülkesini şikâyet etmeye alışmış ve bunu politika benimsemiş olanlar, bu ülkeye bir şey vadedemezler.

Bakın, bir resim daha göstereceğim, bir tablo daha göstereceğim, siz resim gösteriyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, sen kitabında ne yazdın Suriye hakkında onu söyle, kitabında ne yazdın 2002’de? Yazdığın kitaptakileri söyle, Amerika hakkında ne yazdın 2002’de? Onları söyle!

BAŞKAN – Sayın Akar…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bakın, şu resim bir ibret göstergesidir. “Acilciler” adıyla bilinen ve Esad tarafından beslenen marjinal bir grubun desteklediği, örgütlediği törenlerde Hatay davasının yılmaz savunucusu Gazi Mustafa Kemal ile orada, Hatay’da “İşgal ordusu, defol!” diyen o grupların örgütlediği şeyle aynı resimler gösteriliyor.

MUSA ÇAM (İzmir) – ABD taşeronluğuna hayır Davutoğlu! Orta Doğu’da savaşa hayır!

BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – (…) (x) “Ruhumuzla, kanımızla sana fedayız ya Esad!” diyen grubun içinde, o grubun içinde CHP İl Teşkilatı…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Bunu izah eder misiniz?

BAŞKAN – Sayın Özgündüz…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – …CHP İl Başkanı vardı. Bu, utanç verici bir şeydir, utanç verici bir şeydir.

Şimdi, CHP Sözcüsü…   (CHP sıralarından gürültüler)

Oturun, oturun, oturun! Burası miting meydanı değil, otur, otur, otur!

MUSA ÇAM (İzmir) – Orta Doğu’da ABD taşeronluğuna hayır!

BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen oturur musunuz yerinize!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – CHP Sözcüsü Apaydın Kampı’ndan bahsetti. Bakın, yine Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından kurulan Suriye Bağımsız Araştırma Komisyonu oraya gitti. Yüce Meclisimizin İnsan Hakları Komisyonu gitti; onların raporunun itibarı yok, CHP sözcüsü için bazı provokatif yabancı basının itibarı var. Bunların bu Meclise saygısı da bu kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Washington Post, Le Monde yazıyor Sayın Bakan.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Apaydın’la ilgili gerekli sözleri Sayın Çavuşoğlu söyledi ama bir şey daha söyleyeyim: Apaydın Kampı 130 dönüm bir alan, 90 dönümünde çadır var, 1.385 çadır, 40 dönüm idari yer, malzeme, idari binaların bulunduğu yer. 3.357 kişi yaşıyor, bunun 843’ü kız çocuğu, 902’si erkek çocuğu, 818 erkek, 794 kadın, çocuk. Bu yoğunlukta bir kampta silah eğitimi verilebilir mi? Sapan taşı atsanız birine çarpar. Ayrıca Google Earth’e girse, Sayın Çavuşoğlu’nun dediği gibi bunların böyle olmadığını görürlerdi. Mesele, bir zihniyet ve ahlak meselesidir, arkadaşlar. Bugün herkes bir sınavla karşı karşıya, herkes safını belirleyecek. Akçakale’ye top mermisi düşerken safını belirleyen MHP’ye, Milliyetçi Hareket Partisine teşekkür ediyoruz. Türkiye’nin yanında saf tuttu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, Akçakale’ye top mermisi düşüp iki anne, üç yavru şehit edildiğinde Beşar Esad’la saf tutanları da tarih affetmeyecek!

MUSA ÇAM (İzmir) – Barıştan yana mısınız, savaştan mı?

(İzmir Milletvekili Musa Çam, elindeki “ABD Taşeronluğuna ve Savaşa Hayır” yazılı afişi göstermeye devam etti.)

                                

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

BAŞKAN – Sayın Çam, lütfen, böyle bir usul var mı? Sayın Çam, isterseniz Kızılay Meydanı’na çıkın, o afişle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Lütfen, Sayın Çam.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Sözü olmayanlar, kendi sürelerini bile doldurmaz, böyle pankart taşırlar.

BAŞKAN – Yeri burası değil ki…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Şimdi, biz hiçbir zaman Sayın Kılıçdaroğlu’na onun üslubuyla  cevap vermeyeceğiz. Ne güzel söylemiş, büyükler büyüğü,  ulular ulusu Şeyh Edebali’nin üslubuyla cevap vereceğiz. “Hakaret ve küfür ona, haya ve edep bize/ Yalan ve iftira ona/ Hakikat ve dürüstlük bize/Zalimin yanında olmak ona/ Mazluma gönlünü ve kapısını açmak bize.” Türkiye’yi dünya’ya şikâyet etmek ona, nerede ve hangi şartlarda olursa olsun, bu aziz milleti, bu büyük ülkeyi savunmak bize yakışır! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her yerde bu onurlu bayrağı dalgalandırmanın gururunu taşıyan bir Dışişleri Bakanıyım.

Uyumayacağız ve ilk talimatım -buradaki Sayın Uzman Korutürk de bilir- görevi aldığımda Büyükelçimize ilk talimatım şu oldu: “Bana gerekçeyle gelmeyeceksiniz. Yirmi dört saat yetmiyorsa, yirmi beş saat; yedi gün yetmiyorsa sekizinci gün; otuz bir gün yetmiyorsa otuz ikinci günü bulacaksınız.” Bu ülke, mazeret kabul etmez. Bu büyük geleneği ebediyete kadar taşıyacağız.

Biz, her zaman –altını çizerek söylüyorum- kıt zekânın değil, aklın, ahlakın, irfanın, erdemin, hikmetin, adaletin, vicdanın, insanlık onurunun ve millî şuur ve bilincin sözcüsü olduk, olmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından “Nerede?” sesleri, gürültüler) CHP’den ve Kılıçdaroğlu’ndan takdir beklemiyoruz. Biz, bu yolda nihai kararı ve takdiri sadece yüce Allah’tan ve aziz milletten bekleriz, başka hiçbir mevkiden değil.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MUSA ÇAM (İzmir) – ABD taşeronluğuna hayır!

(İzmir Milletvekili Musa Çam, elindeki “ABD Taşeronluğuna ve Savaşa Hayır” yazılı afişi göstermeye devam etti)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) – ABD taşeronluğuna hayır!

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Boynuna as, boynuna!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan, konuşmasında, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, hem de Cumhuriyet Halk Partisine sataşmada bulunmuştur efendim. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle.

Üç dakika süre veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanını dinledim ama gensoru konusuyla ilgili olarak tek bir cümle işitmedim ağzından. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Konumuz, muhalif Suriye ordusu kuvvetlerinin, Hatay’daki Apaydın Kampı’nda Anayasa’nın 92’nci maddesine aykırı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi izni olmaksızın konuşlandırılması değil mi?

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Evet.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Muhalif Suriye ordusu komutanının ve askerlerinin orada bulunması değil midir?

HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) – Evet.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Anayasa’nın 92’nci maddesine göre açık aykırılık vardır, bu bir Yüce Divan sebebidir. Gün gelecek, tarih bu işin sorumlularının Yüce Divanda hesap verdiğini görecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Nasıl şimdi 12 Eylül 80 darbesini gerçekleştirenler mahkemelere gidiyor, oralarda yargılanıyor ise, bir gün, Apaydın Kampı’nın sorumluları mahkemede hesap verecektir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RIFAT SAİT (İzmir) – Sandıktan çıkamayacaksınız.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Evet, biz, Sayın Kılıçdaroğlu olsun Cumhuriyet Halk Partisi olsun, Sayın Davutoğlu’nun cumhuriyet tarihinin en başarısız Dışişleri Bakanı olduğuna inanıyoruz. Bunda, Sayın Davutoğlu’nun herhangi bir kabahati yok “Vermeyince mabut, neylesin Sultan Mahmut.” Konu bu, yani elinden gelmiyor. Heves ediyor ama maalesef, yetişemiyor, yapamıyor. O nedenle buraya sizin Dışişleri Bakanı adaylarınız çıktı, “Ben varım.” diyor. Sayın Davutoğlu, o konuşmacıları iyi izleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan bir örnek verdi, Sayın Bakanın bu örneği, 90’lı yıllardaki bir makalesini bana hatırlattı, bu Parlamentoda onu konuşmuştuk, tekrar ona dönmeyeceğim ama Türk Cumhuriyeti’ni Batı medeniyetine kuyruk olarak gören bir anlayıştı. Onun değerlendirmesini o günlerde yapmıştık. Türkiye’nin hedefi, tarihsel olarak Batı dedik ama bugün Sayın Bakan bir şey söylüyor. “Batı’da gün gelecek vizesiz olarak Saraybosna’ya gideceğiz.” diyor, “Doğu’da da gün gelecek vizesiz olarak Yemen’e gideceğiz.” Yani, İslam dünyasının lideri olan bir Türkiye’yi hedefleyen bir Dışişleri Bakanı, daha doğrusu Sünni İslam dünyasının… Şiiler yok, Aleviler yok mezhep esaslı bir dış politika güden bir Sayın Dışişleri Bakanı var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Bakan, şuna bir cevap vermenizi isterim: Mavi Marmara olayıyla ilgili olarak Sayın Başbakan o zaman dedi ki: “Aslında bu, bir savaş sebebiydi ama biz, Türkiye’nin büyüklüğüne yakışır bir şekilde büyüklük gösterdik, müdahale etmedik, asker göndermedik oraya.” Yani, Türkçesi, “Amerika bize izin vermedi, korktuk, bir şey yapamadık.” Siz, şahsiyetli dış politikanın Bakanı olarak, bu konuda bir yorum yapamıyor musunuz? Bir şey diyemiyor musunuz?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Siz ne konuştunuz siz? İsrail’e destek verdiniz!

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan be! Böyle bir şey diyen oldu mu?

RIFAT SAİT (İzmir) – Bütün dünya, başarısını söylüyor!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri lütfen...

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşması sırasında, “Akçakale’deki saldırıya tavır almayıp hesap soranlar, Esad yanlılarıdır.” diye bir ithamda bulundu ve Barış ve Demokrasi Partisini….

BAŞKAN – Partinizi mi kastetti Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) –Evet, evet. Onunla ilgili bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – İsminizi zikretti mi Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tezkerede oy kullanmayanları işaret etti, AKP’nin getirdiği savaş politikasına karşı oy kullananları suçladı. Barış ve Demokrasi Partisi de o yönde oy kullandı. Dolayısıyla biz de itham altında kaldık. O yönde açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

7.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Bakanın burada belirtmiş olduğu tanımlamaya katılmak mümkün değil. Akçakale’deki saldırı olduğu anda hemen Meclis Genel Kurulunda o katliamı kınayan, o katliamın sebebi olarak da maalesef Türkiye’yi Suriye’yle bir savaş pozisyonuna getiren AKP politikalarını dışlayan bir dille burada onu ifade etmiştik. Sayın Bakan onu herhâlde takip edemediği için Akçakale’deki saldırıyı kınamadığımızı belirtti. Bu doğru bir bilgi değildir.

Diğer taraftan, getirdiğiniz bütün savaş politikalarına onay vermemizi beklemeniz demokratik bir tutum değildir. Hiçbir zaman savaş politikalarının arkasında durup da bir rejimin yanlısı ya da karşıtı olma gibi bir değerlendirmeyi yapamazsınız. Biz, başından beri, Esad katliamlar yaparken, 2004’te de katliamlar yaparken Esad’a karşı saf tutmuş, yüzlerce etkinlik düzenlemiş, basın açıklaması yapmış, miting yapmış bir siyasi partiyiz.

Sayın Bakana sormak gerekir: 12 Mart 2004’te Kamışlı’da, Derika Hemko’da, Dırbesiye’de, Afrin’de, Kobani’de, Halep’te Esad güçleri 36 Kürt’ü katlederken, yüzlerce Kürt’ü kurşunlarla yaralarken, binlerce Kürt’ü gözaltına alırken siz Esad rejimine katliamcı dediniz mi? Herhangi bir kınama, rejimi bir şekilde bu politikasından vazgeçirecek herhangi bir tutum içerisine girdiniz mi?

Bugün gelinen aşamada, ülkenin içerisinde bulunduğu savaş politikalarıyla ilgili kaygı duyan ve ülkeyi bu yanlıştan dönmesi için uyaran bir Barış ve Demokrasi Partisi ve maalesef, savaş yörüngelerinde hızla tehlikeli sulara yelken açan bir iktidar pratiği vardır. Dolayısıyla, Barış ve Demokrasi Partisi hem geçmişte hem de bugün hiçbir zaman Esad yanlışı olmamıştır, Esad’ın yaptığı bütün katliamları kınamıştır.

Diğer taraftan, Sayın Bakanın özellikle açıklamalarından biz Suriye politikasıyla ilgili, Kürt politikasıyla ilgili hiçbir şey anlamadık. Burada daha çok ana muhalefet partisi lideri üzerinden yürütülen bir polemik oldu, büyük bir talihsizlik olarak görüyoruz.

Biz, Suriye’deki Kürtlerin kimliği, dili, statüsüyle ilgili dış politikamız ne düşünüyor, onu burada öğrenmek isterdik, ancak onun aynasının da içerideki Kürt politikası olduğunu belirtmek istiyoruz. “Ana dilde eğitim hak değildir.” diyen bir iktidar partisinden, Suriye’deki Kürtlerin kimliği ve statüsüyle ilgili sağlıklı bir dış politika beklemediğimizi de belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, söz talebiniz ne için?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Akif Hamzaçebi, ”Sünni dünyasına liderlik” diyerek imalı bir mezhepçilik iddiasında bulundu, onunla ilgili bir cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, kürsüden Sayın Bakan.

Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim, son konuşmacı olsun.

Üç dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

8.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, tekrar huzurunuzu işgal ettiğim için özür diliyorum ama son derece önemli bir konuyu vuzuha kavuşturmak gerekiyor.

Sayın Akif Hamzaçebi konuşmasında, benim “Saraybosna’ya kadar.” demem üzerine, Batı’ya dönük politikamızın bittiğini ve “Sünni dünyasının liderliği” gibi imalı bir mezhepçilik iddiasında bulundu. Ben bunu söylerken çevre bölgelerden bahsettiğim için “Saraybosna” dedim ama çok kısa zamanda, inşallah, Schengen konusundaki engelleri de kaldıracağız ve bütün Avrupa’yla da serbest vizeye geçeceğiz. Bu hedefimizi hiç terk etmedik, terk etmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sünni dünyası meselesine gelince, bunu sürekli kaşıyorsunuz, sürekli bunu provoke ediyorsunuz. Bizim Orta Doğu politikamızda ve hiçbir politikamızda, hiçbir zaman etnik ve mezhebî bir temel olmamıştır. Bizim karşı çıktığımız, otoriter, diktatöryel tavırlarına karşı çıktığımız Mübarek de Sünni’ydi, Kaddafi de Sünni’ydi, Saddam da Sünni’ydi, Bin Ali de Sünni’ydi. Karşı çıktık çünkü zulüm yapıyorlardı. Beşar Esad’a da mezhebi dolayısıyla değil, zulmü dolayısıyla karşı çıkıyoruz. Daha önce böyle bir ayrım gözetmediğimiz için, halkına zulmetmediği dönemde de ilişkilerimiz normaldi.

Ayrıca, şunu da ifade etmek isterim: Faruk Şara’yla ilgili o programda söylediğim şey başka yerlere çekilmemeli. Bana soru tevcih edildiğinde, “Bu geçiş süreci nasıl yaşanabilir?” dendiğinde “Sadece geçiş dönemiyle ilgili olarak, sistem içinde tecrübe sahibi birisi, halk nihai kararı verene kadar, eli kana bulaşmamışsa bir rol üstlenebilir...” Faruk Şara bu muhalefetini bize gelen bilgilerle hep gösterdiği için zikrettim, yoksa Faruk Şara’nın ne mezhebi önemlidir ne de geçmiş partisi ya da geleceğe dönük, hiçbir ülkenin idaresine de biz karışmayız, sadece geçiş dönemi Cenevre Mutabakatı’nı imzalamış bir taraf olarak... Zaten biz bunu Rusya’yla, Amerika’yla konuşuyoruz “Nasıl geçiş dönemi olacak? diye. Biz Cenevre Mutabakatı’na imza atmışız, oturup bunu konuşuyoruz “Kim bu geçiş dönemini sağlıklı yapabilir?” diye. Bu, kimseye verilen bir destek değil. Bizim için Suriye’de her Müslüman ve Hristiyan, her Sünni, Alevi, Dürzi, her Arap, Kürt, Türkmen, hepsi bizim için azizdir, hepsi bizim kardeşimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Hadi canım sen de! Biz de inanacağız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Biz, İran için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde “Hayır.” oyu verdiğimizde sizler o zaman o oyu “eksen kayması” diye tenkit etmiştiniz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – 18 milyar dolar gönderdi İran, 18 milyar dolar.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz, Sünni, Şii olmasına bakmaksızın, vicdanımızın dediğini, attığımız imzanın gereğini yaptık.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İran 18 milyar dolar gönderdi, IMF’yle anlaşma yapmak zorunda kalmadınız. Her şeyi biliyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Orada da gösterdik ki bizim dünyamızda Sünni, Şii, Müslüman, Hristiyan veya etnik ve mezhebî herhangi bir ayrım yok. Bizim dünyamızda sadece insanların kardeşliği, özellikle de Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslardaki dost ve kardeş toplulukların kardeşliği ve bir arada yaşaması esastır barış içinde; o barış sağlanana kadar da gece gündüz çalışacağız.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

V.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş ve 113 milletvekilinin, izlemekte olduğu dış politikanın tehlikeli ve gerçeklerden uzak olduğu, ulusal çıkarlarla bağdaşmadığı ve yasama organı ile halktan gizlendiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13) (Devam)

BAŞKAN - Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.37


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun ikinci görüşmelerine başlayacağız.

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328 ve 328’e 1 inci Ek)(x) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, teklifin birinci görüşmesi 10/10/2012 günü saat 00.37’de tamamlanmıştı.

Bilindiği gibi, Anayasa değişiklik tekliflerinin ikinci görüşmesinde teklifin tümü ve maddeleri üzerinde görüşme açılmamakta, yalnızca maddeler üzerinde verilmiş değişiklik önergeleri görüşülmekte, birinci görüşmede üzerinde değişiklik önergesi bulunmayan bir madde hakkında ikinci görüşmede önerge verilememektedir.

Teklifin birinci görüşmesinde 1 ve 2’nci maddeler üzerinde değişiklik önergesi verilmişti.

Şimdi, teklifin 1’inci maddesini okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 20- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli idareler genel seçiminde oy verme günü 2013 yılının Ekim ayının son pazar günüdür.

Birinci fıkra uyarınca yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası, sadece 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından uygulanmaz."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.56

                           

(x) 328 S. Sayılı Basmayazı 9/10/2012 tarihli 5’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(xx) 328’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

328 ve 328’e 1 inci ek sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

            Pervin Buldan                         Sebahat Tuncel                              İbrahim Binici

                    Iğdır                                      İstanbul                                        Şanlıurfa

             İdris Baluken                             Ayla Akat                             Sırrı Süreyya Önder

                  Bingöl                                     Batman                                         İstanbul

Değişiklik önergesi:

Madde 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"Geçici madde 20- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli idareler genel seçiminde oy verme günü 2013 yılının Mayıs ayının 26'sıdır.

Birinci fıkra uyarınca yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası, sadece 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından uygulanamaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.

AYLA AKAT (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle yine AKP İktidarının yasa ve Anayasa’da değişiklik yapma usulü üzerine bir değerlendirme şansımız oldu, bunu tekrar bu kürsüden ifade etme ihtiyacı duyuyoruz.

Söz konusu olan bir yasa değişikliği değil, bir Anayasa değişikliği ve hâlihazırda mevcut Anayasa’nın değişikliği için kurulmuş bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu var. O Uzlaşma Komisyonu kurulurken ortaya koymuş olduğunuz mantıktan çok uzak bir şekilde bir Anayasa değişikliği gündemiyle Türkiye’de tüm siyasi partileri içine katacağınız bir süreci geride bırakarak ya da böyle bir kaygıyı taşımadan, iktidar partisi olarak muhalefet partilerinden birini ziyaret edip sonuç alıp, diğerini de ziyaret edip sonuç bile almadan ve yine Barış ve Demokrasi Partisine karşı da siyaseten olmaması gereken bir tavır içerisine girip, hatta siyaseten, siyasi etik açısından da, bizim açımızdan da tartışmalı ve eleştiri konusu olan bir tavırla bu Anayasa değişiklik teklifini Parlamento gündemine getirmiş bulunmaktasınız.

Şu an Parlamento dışında bulunan siyasi partilere yapılan haksızlığı ya da o siyasi partilerin, şu an Parlamento içinde bulunan grupların, içinde bulunmuş oldukları yasama faaliyetinin nasıl dışında bırakıldıklarını daha önce tartışmıştık ama şu bir gerçektir: Şu an, AKP’nin hem yasa yapma usulü hem de Anayasa’da yapmış olduğu değişikliklerde izlemiş olduğu usul tartışmalıdır. Kaldı ki bugün, bu teklif dolayısıyla yapmış olduğumuz değerlendirmeler ve tartışmalar esasında Anayasa Uzlaşma Komisyonuna yaklaşımınızı da ortaya koymaktadır. Eğer orada bir uzlaşı kültürüyle bir masa etrafında toplanılıp tartışılması düşünülüyorsa -kaldı ki Türkiye’de üzerinde çok uzlaşılabilecek bir konudur seçimlerin erken bir tarihe alınması ya da ileri bir tarihe alınması- bu kaygıyı hiçbir şekilde gözetmeden, bugün yüzde 10’luk antidemokratik seçim barajına rağmen Parlamentoya girebilme şansını halkın vermiş olduğu destekle yakalamış Barış ve Demokrasi Partisini görmezden gelerek yine Parlamento gündeminde bir şekilde bu yasanın görüşmelerine başlanmış olmasını bizler eleştiriyoruz.

Diğer bir konu da: Biz, yasa teklifinin gerekçesine baktığımızda, seçmen açısından özgür bir ortamın telakki edildiği ifade ediliyor. Şimdi, eğer, seçimlerin eşit ve demokratik koşullarda yapılması isteniyorsa bu eşitliği sağlayabilmenin, bu demokratik ortamı sağlayabilmenin koşulları nedir? Mevcut yasalarda değişiklik yapabilmektedir. Şu an siz Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi kullanıyorsunuz. Anayasa yerel seçimler açısından erkene çekilme gibi bir durumu düzenlemiyor ama siz önce yasayı değiştiriyorsunuz, daha sonra da uyum yasaları çıkartırız ve süreci kendimiz yönetiriz, arzusu içerisindesiniz. Biz de diyoruz ki: Eğer seçimlerin eşit koşullarda yapılması isteniyorsa, eğer demokratik bir ortamda seçimlere gidilmek isteniyorsa bunun koşulları vardır, önce silahların sustuğu bir süreç örgütlenir. Onun dışında, Türkiye’de mevcut alt hukuk normları içerisinde, Seçim Yasası’nda, Siyasi Partiler Yasası’nda öncelikle ele almamız gereken düzenlemeler vardır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, Genel Kurulda her yerde kulis yapılıyor. Konuşmacıya saygı yani. Oturmaya davet edin, ya çıksınlar ya otursunlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var.

Buyurun Sayın Ata.

AYLA AKAT (Devamla) – Seçim yasalarında ve Siyasi Partiler Kanunu’nun ilgili maddelerinde önemle üzerinde durmamız gereken hükümler vardır. Mesela, yüzde 10’luk antidemokratik seçim barajı. Ne dönemin ürünü? 12 Eylül faşist darbesinin ürünü. Ne amaçla çıkarılmış? Tabii ki Kürtler Parlamentoda temsil edilmesin diye ya da Kürt sorununun çözümünden yana olan ve bunu projesi olarak ortaya koymuş, program tüzüğüne yedirmiş olan Kürtler gelip burada, Parlamentoda kendini temsil şansı bulamasın diye ama çok net bir şekilde 2007 seçimlerinden sonra ortaya çıktı ki halkın önünde baraj yok ve bu nedenle de şu an Parlamentoda bulunan siyasi parti grubumuza yönelik siz yine antidemokratik farklı uygulamalar içerisine giriyorsunuz. Gelin, bu yasaları değiştirelim; gelin, yine biz 2007 seçimlerinden önce, Parlamentoya girmeden hemen önce yapmış olduğunuz hazine yardımına dair düzenleme noktasında halka öz eleştiri verin. Yaptığınız düzenleme dolayısıyla halkın vergileriyle dolan hazineden bizim seçmenimize dair yapmış olduğunuz gasbı, hırsızlığı gelin, kamuoyuyla paylaşalım, hazine yardımı noktasında düzenlemeleri yerine getirelim.

Yine, yerel yönetimlere dair aktarılan paylar var. Birçok vekil defalarca kez ifade etti: “Bize oy verin, AKP’ye oy verin sizin belediyelerinizi besleyelim.” şeklinde. Bu noktada, BDP’li belediyelerin ortaya koymuş olduğu demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma temelindeki hizmet anlayışı, sizin bu anlayışınızı da, bu yaklaşımınızı da mahkûm etmiştir, halkın nezdinde.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.(BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Teklifin 1’inci maddesinin gizli oylamasına başlıyoruz.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar, Denizli dâhil ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar, İstanbul dâhil; Hükûmet sırasındaki Katip Üye ise İzmir'den başlayarak Mardin'e kadar, Mardin dâhil ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar, Zonguldak dâhil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterine işaretleyecektir. Milletvekilleri başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyelerden üç yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden çıkacak olan üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Sayın Katip Üyelerimizden bu hususlara dikkat etmelerini, milletvekillerinin de pul ve zarf aldıktan sonra adlarının ad defterine işaretlenmesine dikkat etmelerini istirham ediyorum.

Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 328 sıra sayılı kanun teklifinin 1’inci maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yerine Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yerine Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Oyunu kullanmayan sayın üye yoksa oy verme işlemini tamamlıyoruz.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır, lütfen kutuları kaldıralım.

(Oyların ayrımı yapıldı) 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin gizli oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı       :    442

Kabul                              :    365

Ret                                   :     64

Çekimser                         :      4

Boş                                  :      7

Geçersiz                          :      2

                                     Kâtip Üye                                          Kâtip Üye

                               Mustafa Hamarat                                   Tanju Özcan

                                         Ordu                                                  Bolu”

Madde kabul edilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde oylanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2. Maddesinde yer alan “sunulması halinde” ibaresinin “sunularak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                         Sebahat Tuncel                                 Ayla Akat

                    Iğdır                                      İstanbul                                         Batman

             İdris Baluken                          İbrahim Binici                               Sırrı S. Önder

                  Bingöl                                    Şanlıurfa                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerimize oturalım.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, AKP Hükûmeti Genel Kurulu çok çalıştırdığı için sanırım milletvekili arkadaşlarımız da “Bir an önce oy kullanıp gidelim.” diyor, hepsi ayakta bekliyor.

Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye yeni bir anayasa yapım sürecini yaşıyor ama biz, burada, Anayasa’nın bir maddesini değiştirmeye çalışıyoruz. Burada bile aslında yeni bir sürece, yeni bir anayasaya yaklaşım çok net olarak ifade ediliyor. Bu anayasa değişim nedeni “21’inci yüzyılda bu Anayasa’da temsil edilmeyenlerin de temsil edilmesi” olarak ifade edilebilir. Bu temsil edilemeyenlerden birisi de kadınlar.

Mevcut Anayasa’yı ifade etmek istersek, mevcut Anayasa Türk kimliğinden başka diğer kimlikleri yok sayan bir anayasa. Mevcut Anayasa biraz daha Sünni kimliğini ön plana çıkaran, aslında diğer inançlara çok alan açmayan bir anayasa. Yine, erkek bir anayasa çünkü erkekler tarafından düzenlenmiş. Dolayısıyla, bu süreci değerlendirirken “Kadınlar açısından buna nasıl bakılır?”ı tartışmak gerekir diye düşünüyorum. Hele hele yerel yönetimler üzerinden bir tartışma yürütürken bunun sadece…

Sayın Başkan, eğer milletvekili arkadaşlarımız biraz sessiz olursa…

BAŞKAN – Uyardım ama tekrar uyarayım: Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var. Lütfen, yerlerimize oturalım ve Sayın Hatibi dinleyelim.

Buyurun.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Yerel yönetimler seçimlerini değerlendirirken bunun seçim takviminin öne alınması meselesinden daha ciddi tartışılması gerektiği ortadadır. Dolayısıyla, bu yerel yönetimler tartışması yürütülürken hem gerçekten demokratik bir sistemin olması konusunda demokratik özerklik sisteminin tartışılması, yine, kadınların…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, yaptığınız uyarı dikkate alınmıyor, konuşmayı dinleyemiyoruz. Önemli bir konu konuşuluyor. Yani ya otursunlar ya terk etsinler Genel Kurul salonunu. Ayıptır yani.

BAŞKAN – E, buyurun, siz oturtun. Ne yapayım, iki defa uyardım ben.

AYLA AKAT (Batman) – Başkanım, uyarının gereğini yapmadılar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tuncel.

AYLA AKAT (Batman) – Ara verelim, salondakiler de dışarı çıksın.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Sayın milletvekillerim, yerel yönetimler seçimlerini değerlendirirken, ifade ettiğim gibi, kadınlar açısından da bunu değerlendirmek önemli.

Türkiye'nin durumuna baktığınızda aslında durum çok vahim. Kadınlar belediye başkanlığı oranında Türkiye genelinde sadece yüzde 0,8’i temsil ediyor. Belediye meclis üyeliğinde durum biraz daha iyi, yüzde 4,2 ama burada dikkatinizi çekmek isterim, bütün bu oranları yükselten de Barış ve Demokrasi Partisidir çünkü Barış ve Demokrasi Partisi yerel yönetimlerde kota uygulamaktadır. Köy muhtarlıklarında durum çok daha vahim; 0,2 durumunda. Türkiye genelinde 100 seçilmiş kişiden sadece 1 tanesi kadın. Dolayısıyla, aslında bir değişiklik yapılacaksa tam da bu noktadan bir değişiklik yapmak önemli diye düşünüyoruz. Hele hele buradaki kadın milletvekillerinin bu anayasa tartışmaları sırasında bunu değerlendirmeleri önemli.

Yine, bu yasa tartışmalarında bunun antidemokratik olduğu, yasanın bir bütün olarak değiştirilmesi gerektiği üzerinde biz görüş ve önerilerimizi ifade ettik. Bunlar ne kadar ifade ediliyor bilemiyorum buradaki milletvekilleri açısından ama bizleri bire bir ilgilendiren bir durum. Önümüzdeki dönem açısından da en azından Anayasa’da değişiklik yapılmasa da buradaki siyasi parti gruplarının kadınlara kota uygulaması, pozitif ayrımcılık uygulaması önemli. Bunun için de Anayasa yapım sürecinde özellikle, kotanın, pozitif ayrımcılığın bir hak olarak Anayasa’da düzenlenmesi grupların da keyfiyetini ortadan kaldıracaktır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, gerçekten önemli bir süreçten geçiyor Türkiye yani bir yandan değişim sancıları, bir yandan değişmemekte ısrar. Biraz önce bir gensoruyu görüştük, özellikle Orta Doğu ve Suriye meselesini. Aslında kendi ülkemizde de çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Biz hep savaşı dışarıdan arıyoruz, oysa kendi ülkemizde yaşanan savaş gerçeğini hiçbir zaman konuşma gereği duymadık ya da kendi sorunlarımızı çözme gereğini hiçbir zaman duymadık.

Farkında mısınız bilmiyorum, bu ülkenin cezaevlerinde otuz gündür, süresiz dönüşümsüz açlık grevi var yani insanlar bedenini ölüme yatırmış durumda iki talep için. Bu taleplerden birisi, çok sık ifade edilen ana dilinde savunma hakkı yani bugün mahkemeleri de tıkamış durumda olan bir nokta. Gerçi Başbakan buna cevap verdi, ana dilin bir hak olmadığını ifade etti. Anlaşılan, açlık grevindeki arkadaşlarımızı ölüme gönderme noktasında bir yaklaşım zaten var. Diğeri de Sayın Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesi konusunda. Bu iki talep Türkiye'de Kürt sorununu çözebilir. Kendi sorunumuzu çözebiliriz ama bu meseleler burada konuşulmuyor ne yazık ki. Başka ülkeleri çok rahat konuşabiliyoruz ama kendi ülkemizdeki sorunları konuşmuyoruz.

Ben bir kez daha, cezaevinde açlık grevinde olan arkadaşlarımızı selamlıyor, Meclisi de bu konuda sorumluluğa ve göreve davet ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddenin gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 328 ve 328’e 1’inci Ek sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yerine Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yerine Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır, lütfen kupaları kaldıralım.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin gizli oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı   :    440

Kabul                          :    380

Ret                              :      51

Çekimser                     :        2

Boş                             :        5

Geçersiz                      :        2

                               Kâtip Üye                                              Kâtip Üye

                             Tanju Özcan                                      Mustafa Hamarat

                                   Bolu                                                     Ordu”

Böylece 2’nci Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

328 ve 328’e 1’inci ek sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi teklifin tümünün gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

328 ve 328’e 1 Ek sayılı Kanun Teklifi’nin tümünün gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yerine Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın yerine Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Son defa soruyorum, davet ediyorum.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi oyların tasnifine geçeceğiz.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Teklif’in tümünün gizli oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı   :         440

Kabul                           :         360

Ret                               :           72

Çekimser                     :             4

Boş                              :             1

Geçersiz                       :             3

                                 Kâtip Üye                                                 Kâtip Üye

                               Tanju Özcan                                          Mustafa Hamarat

                                      Bolu                                                         Ordu”

(CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

Teklif kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 16 Ekim 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.24