TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                               119’uncu Birleşim

                                                                                      13 Haziran 2012 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Türk futbolunun geleceğine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman’da toplumsal barışın önemine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitimde millîlik sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, hayvancılıkla ilgili sorunlara ilişkin açıklaması

2.- Amasya Milletvekili Ramis Topal’ın, Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yazılışının 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin zor durumda olduğuna ve Hükûmetin çiftçiyi koruyan politikalar üretmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da Özbucak Fabrikasının iflasından dolayı mağdur olan vatandaşlara yardım noktasında duyarlı olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Karabük ilinin çevre sorunlarının ulaştığı boyutlara ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, tutuklu milletvekillerine ve özel görevli mahkemelerin kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin yol açtığı mağduriyetlerin hâlâ giderilmediğine ve Hükûmetin tedbir alması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Toprak Bayramı’nın kutlanmasına yönelik bir çalışma başlattığına ilişkin açıklaması

9.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığının her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit ettiğine ve Artvin ili ve ilçelerinde kene vakalarında artış olmasının halkta endişe yarattığına ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, hava sıcaklıklarının arttığı bugünlerde orman yangınları konusunda dikkatli olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler hakkında disiplin cezaları verildiğine, okuldan atıldıklarına ve Hükûmetin bu mağduriyetleri gidermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, kendisinin yanlış bilgi verdiğini ileri sürmesine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesindeki üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy'un üyeliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/891)

 

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, ülkemizde sigara kaçakçılığının nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/313)

2.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 31 milletvekilinin, AB İlerleme Raporu ve diğer temel belgeler ışığında acil reform yapılması gereken alanların tespiti ile bu reformların çerçevelerinin belirlenmesi, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/314)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271)

3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276)

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna’nın, GDO’lu ürünlere ve olumsuz etkilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/6669)

2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, yüksek vergi oranları nedeniyle ceviz ithalatında yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/6675)

3.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, on numaralı yağ olarak adlandırılan yağların ithalatı, satışı ve denetimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/6840)

4.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Nizip’teki bir barajda meydana gelen patlamaya ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6883)

5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, FİSKOBİRLİK’ten çıkarılan işçilerin mağduriyetine ve fındık üreticilerinin FİSKOBİRLİK’ten olan alacaklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/6909)

6.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Bakırköy’de içerisinde Selanik Evi ve Atatürk heykelinin bulunduğu bir arsanın satıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6922)

7.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütlerle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/6926)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlıkta, son beş yıl içerisinde müşavir kadrosuna atanan personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6971)

9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Aliağa’da doğanın ve halk sağlığının korunması için yapılacak çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6976)

10.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, belediyelerin alt yapı çalışmalarının desteklenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7173)

11.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, Turizm Öncelikli Yöre Belediyeleri listesine ve bu listede yer alan belediyelere gerçekleştirilen yardımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7177)

12.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Malkara Tekkeköy ve Kozyörük’teki dere ve baraj sularındaki kirliliğe ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7180)

13.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Yugoslavya tarafından Türk vatandaşlarına ait mülklerin millileştirilmesi sonucu ödenen tazminata ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7227)

14.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, engellilerin vergi indirimli araç alımlarında uygulanan kıstaslara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7231)

15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Tapu Kadastro Müdürlüğü içinde yer alan bir banka veznesinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7289)

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, sera ısıtmasında kullanılan jeotermal atık suların yol açtığı çevre kirliliğine ve bunun önlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7366)

17.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’ın, Taşköprü Tapu ve Kadastro Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7367)

18.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli-Körfez ilçesindeki taş ocaklarının yol açtığı çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7447)

19.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Çanakkale Bölgesel Katı Atık Yönetimi Projesi kapsamında kullanılan araçlardan motorlu taşıtlar vergisi tahsiline ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı  (7/7502)

20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hayvanların ormanlık alanlardan yararlanması ile ilgili yönetmelik çıkarılmamasından kaynaklanan mağduriyete ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7519)

21.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Okul Sütü Bilim Kurulunun değerlendirme raporuna,

- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’ın, kene ısırması vakalarına,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/7581), (7/7582)

22.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, gelir uzmanlığı özel sınavına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7598)

                             13 Haziran 2012 Çarşamba

                                    BİRİNCİ OTURUM

                                  Açılma Saati: 14.04

                   BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

        KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mustafa HAMARAT (Ordu)

                                            ---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşimini açıyorum.

 

                                              Ill.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türk futbolunun geleceği hakkında söz isteyen Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan’a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Türk futbolunun geleceğine ilişkin gündem dışı konuşması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Tarih 3 Temmuz 2011. Bir emniyet operasyonu ile elli iki yıllık Türkiye futbol liglerinde taşlar yerinden oynamıştır. Özel yetkili bir cumhuriyet savcısının talimatıyla, her operasyonda olduğu gibi sabaha karşı aralarında Fenerbahçe Başkanının, Beşiktaş yönetici ve Teknik Direktörünün ve Trabzonsporlu yöneticilerin de bulunduğu çok sayıda insan gözaltına alınmış ve akabinde bazıları da tutuklanmıştır.

Özel yetkili mahkeme ve savcılıklarda âdet hâline gelen hukuksuzluklar burada da yaşanmış, sanıklar dokuz ay gibi uzun bir süre hâkim karşısına çıkarılmadan bekletilmiştir.

Sonraki süreçte ise dokuz ay mahkemeye çıkarılmadan bekletilen sanıklar, jet hızıyla yargılanmaya başlanmış, hatta savcı tarafından savunmanın ileri sürdüğü tevsii tahkikat talepleri bile dikkate alınmaksızın apar topar esas hakkında mütalaa dahi verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, burada sorulması gereken çok sayıda soru bulunmaktadır. Bir, iddianame incelendiği vakit teknik takibin aylar önce başladığı, ligin de 22 Mayıs 2011'de sonuçlandığı bellidir. Bu durumda operasyona başlamak için neden 3 Temmuz 2011 tarihi beklenmiştir?

Soruşturmayı yürüten savcıların operasyona başlamak için bu kadar beklemelerinin altında 12 Haziran 2011 seçimlerinin olmasının ne ölçüde etkisi bulunmaktadır?

İlk gözaltılar olduğunda emniyet müdürlüğünün İnternet sitesinde "Süper Lig ve Bank Asya 1’inci ligindeki on dokuz maçta şike ve teşvik faaliyetlerinin gerçekleştiği tespit edilmiş ve delillendirilmiştir." denilmesi, yargısız infaz değil midir? Bunu yapan emniyet mensupları hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?

Emniyetin basın açıklamasındaki on dokuz maç, neden iddianamede on üç maça düşürülmüştür? İddianamede çok sayıda takımın adı geçer iken, hatta bazı takımların yönetici ve teknik adamları dahi tutuklu iken neden sadece Fenerbahçe Avrupa’dan men edilmiştir?

Üstelik Şampiyonlar Liginden men edilen Fenerbahçe'nin yerine, yine yöneticileri aynı dosyanın sanığı iken, neden Şampiyonlar Ligine Trabzonspor katılmıştır?

Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Liginden men edilmesi ve yerine Trabzonspor'un gönderilmesi Türkiye Futbol Federasyonunun mu, yoksa UEFA'nın mı kararıdır? Hükûmetin bu kararın alınması aşamasında bilgisi olmuş mudur?

Bir Beşiktaş ve Boluspor taraftarı olarak soruyorum: Fenerbahçe'ye açık açık haksızlık yapılmasının sebebi nedir? Davanın birçok sanığı mevcut iken, dava neden sayın Aziz Yıldırım işin odağına konularak yürütülmektedir? Aziz Yıldırım kendisini açıkça aklayan deliller ve Etik Kurulu ve Tahkim Kurulunun kararları olmasına karşın, neden kamuoyu önünde suçlu ve karanlık bir adam olarak lanse edilmeye çalışılıyor?

Değerli milletvekilleri, Aziz Yıldırım savunmasında, süreç ile ilgili olarak, başlarına gelenlerin Fenerbahçelileri Atatürkçü yoldan çevirme gayreti olduğunu söylemektedir. Sizce Aziz Yıldırım'ı böyle bir düşünceye sevk eden etkenler nelerdir?

Kamuoyunda “cemaat” olarak adlandırılan bir grubun Fenerbahçe yönetimini ele geçirmek istemesinin sebebi nedir? Fenerbahçe yönetimini ele geçirerek kim, neyi amaçlamaktadır? Kendisi de Fenerbahçe kongre üyesi olan Başbakan, Fenerbahçe üzerine oynanan oyunlara neden "dur" dememektedir? Sayın Başbakan gerçek mi, yoksa çakma mı Fenerbahçe taraftarıdır? Daha önce devleti kuşatma adına devletin kritik kurumlarını ele geçirmek için uğraşan Sayın Başbakan, bugün Fenerbahçe'nin birileri tarafından ele geçirilmesine göz mü yummaktadır?

Türkiye Futbol Federasyonu yetkilileri, Başbakan ve Hükûmet yetkilileri olarak "şike yapıldığının kabulü" anlamına gelecek şekilde, birkaç yıl Avrupa kupalarından men edilmeyi göze almış şekildeki beyanlarınızın Türk futboluna ne ölçüde zarar verdiğinin farkında mısınız?

Değerli milletvekilleri, beni bu süreçte ayrıca üzen bir durumu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bundan yaklaşık yirmi dört yıl önce, 1988 yılında, hatırlarsınız, Galatasaray Neuchatel Xamax’ı İstanbul’da 5-0 yenerek turu geçmişti. Arkasından, masa başında Galatasaray’ın galibiyetini geri almak istediler. Burada Türkiye tek yürek oldu ve aralarında eski Fenerbahçe Kulüp Başkanı Ali Şen’in de bulunduğu bir komite Galatasaray’ın haklarını söke söke geri aldı. Ancak aradan geçen yıllarda maalesef Türkiye'de bazı şeyler değişti, “zorda olana sahip çıkma” anlayışı “Düşene bir tekme de ben atayım.” anlayışına dönüştü. Ben bir sporsever olarak bunu kabul etmiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Gündem dışı ikinci söz, Adıyaman’da toplumsal barışın önemi hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Metiner’e aittir.

Buyurun Sayın Metiner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman’da toplumsal barışın önemine ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta Adıyaman ilimizde bir olay yaşandı. “Adıyaman” deyince hemen belirteyim ki, Adıyaman toplumsal barışın ve huzurun şehridir. Aslında olay değil, olağan bir durumdu ama medyaya “olay” diye yansıyınca üstünde konuşmak zorunlu oldu.

Neydi o olay? Şu: Adıyaman Üniversitemizin mezuniyet töreni vardı. Orada, Üniversitenin 2’ncisi, kendi bölümünün de 1’incisi olan başörtülü bir vatandaşımıza ilimizin Garnizon Komutanı diplomasını verdi. “Peki, ne var bunda?” diye soracaksınız. Soru da, sorun da burada zaten. Başı açık bir yurttaşımız için yapılmayan bir haber nasıl oluyor da başı örtülü bir vatandaşımız söz konusu olduğunda olay gibi takdim edilebiliyor? Soruyorum. Diplomayı veren TSK mensubu bir komutan olmasaydı belki sadece baş örtüsü boyutuyla bu olay gündeme gelmiş olacaktı. Nitekim, başka illerde ve üniversitelerde bu sorun yaşandı. Baş örtülü vatandaşlarımızın mezuniyet törenlerine katılımları bile engellendi ama TSK mensubu bir komutan olunca, olayın başka mecralara çekilmesini kendi adıma doğru bulmuyorum çünkü bu çerçevede oluşturulan algının toplumsal barış adına sorun teşkil ettiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, iki açıdan bunu sorunlu görüyorum: Bir, demokrasilerde normal, olağan olan bir hadisenin takdir ve tebrike şayan görülmesini; iki, bu hadiseden hareketle laikliğin ihlal edildiği iddiasını. Her iki sorunlu bakış açısından da artık yakamızı kurtarmamız gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, demokrasi hür ve eşit vatandaşları olan bir rejimin adıdır, laiklik ise farklı yaşam tarzlarının kendilerini özgürce ifade edebildiği bir toplumsal barış düzeninin adıdır. Eğer bir ülkede ayrıcalıklı haklara sahip yurttaşlar varsa orada demokrasiden söz edilemez çünkü demokrasi eşitsizliği kabul etmez. O yüzden diyorum ki: Artık, başı açık-başı kapalı vatandaşlarımız arasında var olan eşitsizlik hâlinin her alanda ortadan kaldırılması konusunda her birimiz çaba sarf etmeliyiz. Bunun, demokrasinin ve laikliğin gereği normal bir davranış olduğunu da artık teslim etmeliyiz.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bugün, yüce Meclisimizde bir tek başörtülü vatandaşımız yok. Niye? Sizce, bu, apaçık bir eşitsizlik değil midir? Yani demokrasiye ve demokratik temsil sistemine aykırı bir durum değil midir?

Bakınız arkadaşlar, bu durum aynı zamanda bir kısım kadınlarımızın seçilme hakkının da gaspı anlamına geliyor. Bunu artık içimize sindiremediğimizi göstermemiz gerekiyor, aksi takdirde demokrat olamayız diyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye düne nazaran iyi noktada, giderek demokrasimiz derinleşiyor, kökleşiyor. Türkiye giderek her alanda normalleşiyor, olağanlaşıyor, var olan eşitsizlikler bir bir kaldırılıyor. Hepimizin bu sürece anlamlı ve ilkesel katkılar sunması gerekiyor. İlkemiz şu olmalı diyorum: Kendimiz için ne istiyorsak başkaları için de onu istemeliyiz, ne bir eksik ne bir fazla.

Adıyaman’daki bu olayın, hepimizi bu anlayış temelinde yeniden düşünmeye sevk etmesi dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.

Gündem dışı üçüncü söz, millî eğitimde millîlik sorunu hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri’ye aittir.

Buyurun Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitimde millîlik sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî eğitimde millîlik sorunu üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî, millete ait olan demektir. Millîlik ise milletin tarihi, coğrafyası, varlık ve beka çabasını ifade eder. Milletin varlığını ve bekasını savunarak gelişmesi ve güçlenmesini istemek, temel ve ortak değerleri belirleyici olarak görmek millîliktir.

Dünyanın her yerindeki eğitim yakından uzağa, somuttan soyuta ve millîden evrensele doğru gider. Millî değer ve tarih şuuru taşımayan eğitim sistemleri kime hizmet ettiğini bilmeyen nesiller yetiştirir. Sağlıklı, dengeli ve güçlü bir toplum, dinî, millî ve tarihî bilinç sahibi bireyleri yetiştiren bir eğitim sisteminden çıkar. Millîlik bilinçtir; ait olunan milletin, sahip olunan tarihin, taşınan kültürün, dönülen kıblenin farkında olma bilincidir.

Adının başında “millîlik” kavramı bulunan Eğitim Bakanlığının son zamanlardaki uygulamalarıyla millîlikten giderek uzaklaştığı gözlenmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı eğitimin devasa sorunlarıyla uğraşacağı yerde, millî değer, simge ve değerlerle uğraşmayı kendisine iş edinmiştir. Millî Eğitim Bakanlığına hâkim olan zihniyet "Ne mutlu Türk’üm diyene!" sözünden rahatsızlık duymaktadır. “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.”la başlayan Andımız’ın söylenmesini tartışmaya açmıştır. "Ey, Türk gençliği" ile başlayan Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nin tartışılmasıyla meşgul olmaktadır.

Son olarak, millî bayramların kutlanış biçiminden rahatsız olan Millî Eğitim Bakanlığı, millî bayramların nasıl kutlanacağına yönelik bir yönetmelik çıkararak bayramları etnografik ve folklorik bir malzemeye indirgemeye çalışmıştır. Darüşşafaka Tüzüğü’nden “Türk ve Müslüman olmak” şartı kaldırılmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığının son marifeti ise Türk edebiyatı kitaplarında yer alan, Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiirinin “Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım / Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.” mısralarını çıkarmasıdır.

Şair, “Sana düşman bakan hain gözler için abideler dikeyim/Seni yok sayarak ülkeyi işgal eden düşmana kucak açayım” mı deseydi milli eğitimin amacına veya listesinde tutunabilmek için, müfredatında tutunabilmek için?

Bu zihniyet, tasavvuftan bihaber olarak "enelhak" dedi diye Hallacı Mansur’un derisini yüzen zihniyettir.

Yakında İstiklal Marşı’ndaki "Kahraman ırkıma bir gül" ya da "Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal" mısralarını da ırkçılık içeriyor diye Bayrak şiirindeki gibi çıkarmaya kalkarlarsa şaşmayınız.

Bu gayrimillî zihniyet var ya "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır." şiirini de ölüm ve kan içeriyor diye yasaklamaya kalkarsa onu da bir kenara bırakmayınız.

Sanattan, mecazdan, teşbihi beliğden, mecazı mürselden, kinayeden habersiz bir zihniyetin Millî Eğitim Bakanlığına egemen olduğu anlaşılıyor.

Hukukçular bile “Kanun lafzı ve ruhuyla meridir.” derler. Millî Eğitim Bakanlığı sözlere kendi düşük profilindeki sığ algısını yükleyerek şiiri cezalandırıyor.

Son gelişmelerle millî eğitimde Türkiye'ye özgü bir masonik zihniyetin giderek egemenliğini artırdığı gözlenmektedir.

Bu ülkede milliyet özürlüler var, göğsünü gere gere Türk milletinden olduğunu söyleyemeyenler var, tarih özürlüler var, cahilce kendi tarihinize yönelik suçlamalar yapanlar var.

Devlet özürlüler var, tepesinde bulunduğu devleti savunacak yerde katil ilan edenler var.

Bağımsızlık özürlü olanlar var, bağımsız ve özgür olmanın, daha doğrusu adam olmanın önemini kaybettiğini savunanlar var.

Kısacası, bu ülkede var oğlu varlar var.

Şimdi, buna bir de bayrak özürlüler eklenmiş bulunmaktadır.

Şiirden, şairden habersizler, milliyetten, bayraktan nasipsizler için değil, Bayrak şairi Arif Nihat Asya için bayrak getirdim. Onun Bayrak şiirini bayrakla sansürsüz okuyacağım:

(Sayın Hatip, çıkardığı Türk Bayrağı’nı kürsüde açtı)

Onun Bayrak şiirini bayrakla sansürsüz okuyacağım: (MHP sıralarından alkışlar)

“Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

 

Sana benim gözümle bakmayanın

mezarını kazacağım.

Seni selamlamadan uçan kuşun

yuvasını bozacağım.

 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder,

Gölgende bana da, bana da yer ver!

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar,

Yurda ay yıldızlı bayrağın ışığı yeter…”

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sen aç bayrağı, aç!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,

Kızıllığınla ısındık,

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,

Gölgene sığındık…”

AHMET YENİ (Samsun) – Konuşmanıza bayrağı alet etmeyin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı…”

AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Barışın güvercini, savaşın kartalı…”

MUHARREM VARLI (Adana) – Niye rahatsız oldun!

AHMET YENİ (Samsun) – Bayrağı alet etmeyin konuşmanıza; o, bizim Türk Bayrağı!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Yüksek yerlerde açan çiçeğim…”

ALİM IŞIK (Kütahya) – Aç bayrağı, aç!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Senin altında doğdum,

Senin dibinde öleceğim.”

ALİM IŞIK (Kütahya) – Aç bayrağı aç, görsün!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Milletin bayrağına millet sahip çıksın, siz de sahip çıkın! [MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bu bayrak hepimizin bayrağı! Sizi kınıyoruz!

AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin bayrağı! Bağırmayın!

MUHARREM VARLI (Adana) – Ahmet’in gözüne sok, Ahmet’in! Onun gözüne sok! Gözüne, gözüne!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Sizi kınıyorum. O zaman, siz de çıkın, niye çıkardığınızı açıklayın oradan! Çıkın, niçin çıkardığınızı açıklayın!

AHMET YENİ (Samsun)- Alet etmeyin bayrağı!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bayrağı çıkarıyorsunuz! İzin vermeyeceğiz! Bunu bilin!

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, tamam…

AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin!

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen her şeyi alet ediyorsun! Lanet olsun sana be!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Niye her şeye karışıyorsun! Konuşma!

AHMET YENİ (Samsun) – Türk milletinin bayrağı!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bizim de bayrağımız! Konuşma! Ne konuşuyorsun!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Milletin bayrağına millet sahip çıksın! Konuşmaya hakkınız yok sizin!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Niye rahatsız oluyorsunuz!

MUHARREM VARLI (Adana) – Al gözüne sok!

AHMET YENİ (Samsun) – Bayrak yine bayrak! Bütün milletin bayrağı!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu Millî Eğitim Bakanına bir hesap sorma hakkınız yok mu sizin?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu Millî Eğitim Bakanına söyleyeceksin!

AHMET YENİ (Samsun) – Millî Eğitim Bakanı bizim bakanımız!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sizin Bakanınızın bir emsali var mı!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 60’ıncı maddeye göre 10 arkadaşımıza söz vereceğim.

Sayın Özkan…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, hayvancılıkla ilgili sorunlara ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Günümüzde hayvancıya verilen destekler âdeta üreticiye köstek olmuştur. Anadolu’da söndürülemeyen şap hastalığı kol gezmektedir. Bugün itibarıyla hayvan pazarları ülke genelinde kapalıdır. Borçlar, taksitler ödenemiyor, Meclisin dikkatini çekiyorum. Bakanlık piyasa değeri 3,5-4 bin lira olan damızlık düvelerin ihale bedellerini 6.700-7.000 lira arasında adrese dayalı yapmaktadır. Köylüyü bu miktar üzerinden borçlandırmaktadır. Bu konunun Bakanlar Kurulunda değerlendirilmesini rica ediyorum. Durum çok vahimdir. Sayın Başbakanı ve yardımcılarını göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Topal…

2.- Amasya Milletvekili Ramis Topal’ın, Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yazılışının 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

RAMİS TOPAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

12 Haziran, Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yazılışının 93’üncü yıl dönümüydü.

“Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul’daki Hükûmet üzerine aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır.” diyerek yola çıkan Ulu Önder Atatürk Erzurum ve Sivas kongrelerini yaptı. Bu kurtuluş mücadelesi verilmeseydi, bugün kutsal çatının altında bulunamayacaktık, bizler camilerde ve cemevlerinde ibadetlerimizi yapamayacaktık, çocuklarımız eğitim göremeyecek ve dinimizi öğrenemeyecekti, ülkemizin toprakları kim bilir kimlerin işgali altında bulunacaktı. Bugünün kıymetini bilelim ve geçmişimize sahip çıkalım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin zor durumda olduğuna ve Hükûmetin çiftçiyi koruyan politikalar üretmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enflasyonun yüzde 11 olduğu söylenir, konuşulurken, geçen yıla göre gübre fiyatları yüzde 25 artmışken, mazot fiyatları yüzde 25 artmışken, buna karşılık buğday fiyatları yüzde 10 düşmüştür, pamuk fiyatları yüzde 50’ye yaklaşık bir oranda düşmüştür, hayvan fiyatları geçen yıla oranla yüzde 50’ye yakın oranda düşmüştür. Hâlâ çiftçinin iyi olduğunu, çiftçinin para kazandığını iddia edenler acaba bu ülkede yaşamıyorlar mı? Yoksa biz mi bu ülkede yaşamıyoruz? Acaba uzaydaki insanlarla mı bunlar muhabbet ediyorlar? Pamukta, pamuk ekim alanları tamamen bitmek üzere, tamamen dışa bağımlı bir hâle geleceğiz. Lütfen, Hükûmet bunu dikkate alsın, biraz daha, böyle, çiftçiyi, üreten insanı koruyan politikalar üretsinler.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Halaman…

4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da Özbucak Fabrikasının iflasından dolayı mağdur olan vatandaşlara yardım noktasında duyarlı olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Siyasetin şöyle bir sorumluluğu var: Kendi alanının içerisinde varsa bir problem, onu Türkiye Büyük Millet Meclisinde sorma, araştırma gibi bir görevi var. Ben de bundan dolayı… Adana ilinde uzun süre mücadele eden Özbucak Fabrikası vardı. Bu Özbucak Fabrikası’nda beş sene, on sene, otuz senedir çalışan 700 insan vardı. Bu Özbucak Fabrikası 2009 yılında iflas ettiğini söyleyerek 700 insanı kapının önüne bıraktı, dolayısıyla bunların maaşlarını ve tazminatlarını ödemedi. Dolayısıyla kamu adına da borçlu oldukları için, kamu bu firmanın, bu Özbucakların malına el koydu, davalık oldu, konu oldu. Siyasetçilerin, bu konuda bu haklarını alamayan, dolayısıyla iflastan dolayı mağdur olan insanlara yardımcı olma noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve siyasetçilerin duyarlı olmasını istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Karabük ilinin çevre sorunlarının ulaştığı boyutlara ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Karabük ilinin çevre sorunlarının ulaştığı boyutları dile getirmek istiyorum.

Karabük ilinin çöplerinin döküldüğü Aşağıkızılcaören (Asit) köyünde çevre felaketi yaşanmaktadır. Çöpler korumasız bir şekilde karıştırılmakta, tıbbi atıklar bazen bu alana atılmaktadır. Planlanan yeni katı atık dönüşüm alanı heyelan bölgesinde yer almaktadır, yeri bir an önce değiştirilmelidir. Belediyenin kanalizasyon şebekesindeki kırılmalar sonucu kanal suları köy içine veya Soğanlı Çayı’na akmaktadır. 300 metre ilerideki çimento fabrikasının filtreleri yeteri kadar kontrol edilmemektedir. Sonuçta, maalesef, 90 haneli köyde 50’den fazla 25-40 yaş arası kanserden ölüm vakası olmuştur, 9 beyin tümörü vardır ve şu anda 4 kişi hastanede yatmaktadır. Karabük ilinin ulaşmış olduğu bu çevre felaketinin bir an önce gündeme getirilmesini rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüzel…

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, tutuklu milletvekillerine ve özel görevli mahkemelerin kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, seçimlerin üzerinden geçen bir yıl sonra halkın iradesinin Mecliste temsiline, tutuklu vekillere ve özel görevli mahkemelere değinmek istiyorum.

Seçilmiş 8 vekil hâlen bırakılmış değil. Bu vekillerin tutuklu kalıyor oluşlarının tek sorumlusu kendilerine muhalif olan ve siyasetini onaylamayanları “terörün arka bahçesi” diye nitelendiren bir hükûmet anlayışıdır. İşte bu anlayış, Kürtlerin taleplerini terör kapsamında nitelendirmiş ve yeni strateji ilan ederek özel görevli mahkemeleri terörle mücadele eden kurumlara dönüştürmüştür. Özel hukuk, özel yargı ve usulle, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek gibi bir gariplikle Milletvekili Aysel Tuğluk’a on dört yıl yedi ay ceza verilebilmektedir. Soruna “Kürt sorunu” demeyip “terör sorunu” demek, binlerce gözaltı ve tutuklu ile talepkâr halkı, siyasetçisini sindirmek sonucunu doğurmaktadır. Dileğim, Başbakana teklif götüren CHP’nin de bunu görebilmesidir. Bir kıyım makinesine dönmüş özel görevli mahkemeleri kaldırmayan Hükûmet ve Meclis iradesi, demokrasi ve halk temsiliyetinden söz edemez.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin yol açtığı mağduriyetlerin hâlâ giderilmediğine ve Hükûmetin tedbir alması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin yol açtığı mağduriyetler aradan geçen bir yıla rağmen çözülememiştir. Aynı şekilde, bugün saat 09.40 civarında meydana gelen 4,3 şiddetindeki depremin sonucunda, Simavlı hak sahipleri AFAD’a isyanlarını bildirmişlerdir. Temmuz 2011 tarihinde 3+1 ve bir bodrumdan oluşan ev sözü verilmiş olmasına rağmen ihale iptal edilmiş, bu insanlar sokakta bırakılmıştır. Köylerde ve beldelerde ağır hasar nedeniyle evleri yıkılan vatandaşlarımız mağdurdur, isyandadır, sokaktadır. Bugün sosyal patlamanın eşiğine gelmiş bu olayın tedbirini alma konusunda Hükûmeti, inşallah son kez olması kaydıyla, bir kez daha uyarıyorum ve bu insanların feryadına kulak vermeye çağırıyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Demiröz…

8.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Toprak Bayramı’nın kutlanmasına yönelik bir çalışma başlattığına ilişkin açıklaması

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun kabul edildiği 11 Haziran 1945 tarihinden sonra, 11 Haziranı takip eden pazar günü, her yıl Toprak Bayramı olarak kutlanmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Toprak Bayramı’nın kutlanmasına yönelik bir çalışma başlatmıştır. Ben de şunu sormak istiyorum: Acaba, Sayın Bakan 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nu dikkate alarak mı bu çalıştayı başlatmaktadır? Ayrıca yine, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’daki değişikliği mi, yoksa Kentsel Dönüşüm Yasası’ndaki ilgili maddeler üzerinde mi bir çalıştay yapacaktır?

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

9.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığının her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit ettiğine ve Artvin ili ve ilçelerinde kene vakalarında artış olmasının halkta endişe yarattığına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit etmekte ve neticesinde ölümle sonuçlanan üzücü durumlar meydana gelmektedir. Kene ısırması sonucu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı teşhisi konulan vatandaşlarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde, Artvin’in Ardanuç ilçesi İncilli köyünde yaşayan vatandaşımız kene ısırması sonucu Erzurum Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesine sevk edilerek tedavi altına alınmış ve ne yazık ki hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle, Artvin vilayeti ve ilçelerinde rastlanan kene vakası sonuçlarında artış meydana gelmesi nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımızın olması, bölgede hayvancılık ve tarımla uğraşan halkımızda endişe yaratmıştır. Konuyla ilgili bakanlıklar nezdinde bölgede halkı bilgilendirmek için gerekli çalışmaların yapılmasını ve üzücü sonuçların ortadan kaldırılması için Hükûmetin gerekli tedbirlerini almasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

10.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, hava sıcaklıklarının arttığı bugünlerde orman yangınları konusunda dikkatli olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de özellikle hava sıcaklıklarının arttığı bugünlerde orman yangınlarına dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, Türkiye ormanlarının büyük çoğunluğu yangına birinci derecede ve ikinci derecede hassas ormanlar. Orman yangınları çevresel bir felaket ve geleceğimiz açısından çok tehlike arz eden işler. Fakat buradan Bakanı bir kez daha uyarmak istiyorum: Yangın mevsimine girilen bu sezonda hâlâ Orman ve Su İşleri Bakanlığı tayinlerle uğraşıyor. Özellikle yangına hassas bölge müdürlüklerinde, işletme müdürlüklerinde personel tedirgin ve tayin gündemde. Orman yangınlarıyla mücadele etmesi gereken bir Bakanlık, bir Orman Genel Müdürlüğü, Gazi yerleşkesi hâlâ taşınmayla meşgul, kimin nereye gideceğiyle meşgul. İnşallah… Bütün imkânlara rağmen, araç gereçlere rağmen, yangınları söndüren en önemli unsur insan unsurudur. İnsan unsurunun yok edildiği bir yerde bu işlerde ciddi sıkıntı yaşanır. Ben bu yeni yangın sezonunda orman işçisinden memuruna, mühendisine kadar tüm yangınla mücadele edenlere “Allah yardımcıları olsun.” diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler hakkında disiplin cezaları verildiğine, okuldan atıldıklarına ve Hükûmetin bu mağduriyetleri gidermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, YÖK gizli yönetmeliği gereği, hâlâ, üniversitelerde okuyan öğrenciler üç ayda bir raporlanıyor, Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler hakkında disiplin cezaları veriliyor ve okuldan atılıyorlar. Hükûmeti bu seçmeli ders konusunda samimiyet testinde görüyoruz. Bugün binlerce öğrencinin okuldan atılması, disiplin cezası alması bu nedenle, gerekçeleri de ortadan kalkmıştır. Hükûmetin bunları dikkate alarak bu mağduriyetleri gidermesi gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesindeki üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy'un üyeliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/891)

                                                                               11 Haziran 2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi'ndeki üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy'un üyeliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. Maddesinin (a) fıkrası uyarınca Genel Kurul'un bilgisine sunulur.

                                                                                                        Cemil Çiçek

                                                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                           Başkanı

BAŞKAN –  Bilgilerinize sunulmuştur

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, ülkemizde sigara kaçakçılığının nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/313)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Ülkemizde sigara kaçakçılığının nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz. 17.11.2011

1)        Alim Işık                                (Kütahya)

2)        Oktay Vural                            (İzmir)

3)        Mehmet Şandır (Mersin)

4)        Ali Halaman                           (Adana)

5)        Lütfü Türkkan (Kocaeli)

6)        Hasan Hüseyin Türkoğlu         (Osmaniye)

7)        Ali Öz                                    (Mersin)

8)        Celal Adan                             (İstanbul)

9)        Seyfettin Yılmaz                     (Adana)

10)      Kemalettin Yılmaz                   (Afyonkarahisar)

11)      Enver Erdem                          (Elazığ)

12)      Necati Özensoy                      (Bursa)

13)      Mustafa Dedeoğlu                   (Kahramanmaraş)

14)      Yusuf Halaçoğlu                     (Kayseri)

15)      Bülent Belen                          (Tekirdağ)

16)      Mehmet Erdoğan                     (Muğla)

17)      Sinan Oğan                             (Iğdır)

18)      Özcan Yeniçeri (Ankara)

19)      Oktay Öztürk                           (Erzurum)

20)      Adnan Şefik Çirkin                  (Hatay)

21)      Emin Çınar                             (Kastamonu)

22)      Süleyman Nevzat Korkmaz      (Isparta)

23)      Ali Uzunırmak  (Aydın)

Gerekçe:

Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığının 2010 yılı raporunda, ekonomiye büyük darbe vuran sigara ve içki kaçakçılığına dikkat çekilerek, terör örgütünün önemli kazançları arasında gösterilen sigara kaçakçılığının son yıllarda ciddi oranda arttığı vurgulanmıştır. Anılan raporda, kurulan uluslararası şebekenin bağlantılarına yönelik operasyonlarla yakalanan kaçak sigara miktarlarında son yıllarda önemli derecede artışlar olduğu belirtilmiştir. Büyük bir kısmının Irak, İran ve Suriye'den temin edilen kaçak sigaraların Van, Ağrı ve Artvin üzerinden Türkiye'ye girdiği kaydedilen raporda, dağıtım ağının da Hakkâri, Şırnak, Mardin, Hatay ve Şanlıurfa üzerinden gerçekleştiği belirtilmiştir.

2008 ve 2009 yıllarında yaklaşık 10 milyon paket kaçak sigara yakalanırken, 2010 yılında ele geçirilen miktarın 43,5 milyon pakete ulaşması işin boyutunu ve ciddiyetini göstermekle birlikte, 2011 yılında yapılan son zamların da etkisiyle sigara kaçakçılığının çok daha yüksek miktarlara ulaşacağı tahmin edilmektedir. En çok kaçak sigara ele geçirilen iller sıralamasında Van, Şanlıurfa ve İstanbul illeri ilk üç sırada yer alırken, yapılan operasyonlarda 15 bin dolayında kişinin de gözaltına alındığı belirtilmektedir.

Kaçak sigaradan, hem Türk ekonomisinin hem de devlete vergisini ödeyen esnafın zarar gördüğü bilinmektedir. Sigaradaki vergi artışı sektördeki kaçağı büyük oranda artırırken, 2010 yılında %15 oranında düşen sigara satışlarına karşılık kaçak sigaranın %400 oranında artması konunun ne denli önem arz ettiğinin bir göstergesidir. Kaçak sigara oranının batıdaki illerimizde %10 ila %20 arasında değişmesine karşın, doğu ve güneydoğu illerimizde bu oranın %60 ila %80 arasında değişmesi, konunun bir başka boyutunu da ortaya koymaktadır.

Ankara Ticaret Odası tarafından hazırlanan "Kaçak Ekonomisi" isimli raporda; "Türkiye'ye her yıl 25 bin ton kaçak sigara girdiği, başka bir ifadeyle ülkemizdeki her 6 sigaradan birinin kaçak olduğu ve sigara kaçakçılığından dolayı devletin her yıl 2,5 milyar dolar vergi kaybına uğradığı” belirtilmektedir. Anılan raporda, Türkiye'ye en çok kaçak sigaranın Irak'tan sokulduğu, Kuzey Irak'ta, Dohuk ve Süleymaniye'de kurulu fabrikalarda üretilen kaçak sigaranın büyük miktarlarda ülkemize girdiği yerlerin ise serbest bölgelerin olduğu yerler olduğu ve suç örgütlerinin her konteynerde 1 milyon dolar net para kazandıkları da belirtmektedir. Ayrıca,  yurt dışından gelen her yolcunun beraberinde vergiden muaf olarak bir karton sigara getirebildiği, fakat pratikte bunun üç karton olarak uygulandığı, Gürbulak sınır kapısından bunun için her gün iki bin kişinin İran'a gidip geldiği ve beraberinde 6 bin karton sigarayla döndüğü, İran'dan 15 TL'ye satın alınan bir karton sigaranın aynı gün Türkiye'de 40 TL 'ye satıldığı da vurgulanmaktadır.

Türkiye'deki bazı firmalarca ihraç edilmiş gibi gösterilen sigaraların; gerçek dışı kaşe ve mühürlerle çıkış beyannamesi tanzim edilerek, hiç gümrük muamelesine tabi tutulmadan, ülke içinde doğrudan satıldığı, gerçek gümrük çıkış beyannamesi düzenlenmiş, sigara yüklü konteynerlerin, mührünün gece kırılarak açıldığı, içindeki sigaraların boşaltılıp, paçavra, tuvalet kağıdı doldurulan ya da boş bırakılan konteynerlerin mühür taklit edilerek kapatıldığı, bu şekilde sigara yüklü sanılan konteynerlerin ihraç edildiği iddialarının yanında, yurtdışına usulüne uygun olarak ihraç edilen sigaraların, gümrük muamelesine tabi tutulmadan aynı konteynerlerle Türkiye'ye sokulduğu iddiaları da araştırılmaya değer olan ciddi iddialardır.

Sigara kaçakçılığının; silah ya da uyuşturucu kaçakçılığına göre daha risksiz ve daha kolay olması, gerek maliyetinin az getirisinin daha fazla, gerekse mevcut kanunlara göre cezasının yok denecek kadar az olması kaçak ve sahte sigaraya olan ilgiyi artırmaktadır. Konu giderek bir millî güvenlik meselesi haline gelmiş durumdadır. Bir yandan devlet her yıl 2,5 milyar dolar dolayında vergi kaybına uğramakta, bir yandan da terör örgütü PKK bu yöntemle ciddi lojistik destek sağlamaktadır. Güvenlik birimlerinin hazırladığı istihbarat raporlarında, Türkiye pazarına sokulan sahte sigaranın Kuzey Irak'ta kurulan sigara fabrikalarında üretildiği, ülkeye sokulması ve dağıtılmasında ise PKK'nın aktif rol oynadığı belirtilmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, "ülkemizde sigara kaçakçılığının nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekli görülmektedir.

2.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 31 milletvekilinin, AB İlerleme Raporu ve diğer temel belgeler ışığında acil reform yapılması gereken alanların tespiti ile bu reformların çerçevelerinin belirlenmesi, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/314)

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

31 Ekim 1959 tarihinde yapılmış bulunan başvuru ile başlayan Avrupa Birliği ile ortaklık sürecinde 1963 yılında Ankara Anlaşması, 1970 yılında Katma Protokol imzalanmış, Helsinki'de 1999 yılında yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesinde tam üyeliğe adaylığımızın kabulüyle yeni bir aşama kaydetmiştir. 8 Mart 2001 tarihinde ilk katılım ortaklığı belgesi AB Konseyi tarafından onaylanmış, 17 Aralık 2004 tarihinde alınan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi kararı gereği de 3 Ekim 2005 tarihinde AB'ye tam üyelik sürecimiz başlamıştır.

Geçen altı yılda beklenen gelişmeler katedilememiş, tam üyelik hedefine ulaşmak için müzakerelerde kapatılması gereken 33 başlıktan, ancak bir tanesi kapatılabilmiş, nitekim 12 Ekim 2011 tarihinde açıklanan AB İlerleme Raporu'nda da siyasi alanda birçok eksikliğin olduğu saptanmış; bu eksikliklerin tespiti ve giderilmesi ile ülkemizde yaşayan insanların hak ettikleri demokrasi ve yaşam standartlarına kavuşturulması için gereken reformların ise güçlü bir şekilde uygulamaya geçemediği endişeleri ortaya çıkmıştır.

Bilindiği üzere, Türkiye ile aynı tarihlerde tam üyelik müzakerelerine başlayan ve 2013 yılında tam üye olarak birliğe kabul edilecek olan Hırvatistan'da süreci izlemesi, eksikliklerin takibi, reform gereken alanlarda partiler arası müzakerelerin götürülmesi ve ulusal bir dayanışma ruhu içerisinde, ülkenin ortak kaderini etkileyecek somut adımların atılması için AB ile Müzakereleri İzleme Komisyonu kurulmuştur. Söz konusu komisyonun başkanlığını muhalefet partisinin üstlendiği Hırvatistan'da, ulus olarak ortaya konulan çabalarla hedefe ulaşılmıştır.

Bir anlamda geçici süreyle de olsa "Türkiye'nin AB ile Müzakereleri İzleme Komisyonu" görevini de üstlenecek bir araştırma komisyonu kurulmasında büyük fayda bulunmaktadır. Böylece, iktidarın gözünden kaçırdığı veya ihmal ettiği alanların net biçimde ifade edilerek somut önerilerin yaşama geçirilmesi olanağı elde edilecektir.

Bütün bu gerekçelerle; 6 yılda gelinen aşama göz önüne alındığında, AB ile tam üyelik sürecinin izlenmesi, bu zamana kadar hangi alanlarda ve hangi sebeplerle sürecin durma noktasına geldiğinin belirlenmesi, AB İlerleme Raporu ve diğer temel belgeler ışığında acil reform yapılması gereken alanların tespiti ile bu reformların çerçevelerinin belirlenmesi, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanılan sorunların tespiti ile bu sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün, 104 ve 105. Maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Umut Oran                                         (İstanbul)

2) Veli Ağbaba                                       (Malatya)

3) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                       (İstanbul)

4) Aylin Nazlıaka                                   (Ankara)

5) Erdal Aksünger                                  (İzmir)

6) Hurşit Güneş                                     (Kocaeli)

7) Rahmi Aşkın Türeli                             (İzmir)

8) Engin Altay                                        (Sinop)

9) Tanju Özcan                                      (Bolu)

10) Dilek Akagün Yılmaz                        (Uşak)

11) Faik Tunay                                       (İstanbul)

12) Malik Ecder Özdemir                        (Sivas)

13) Adnan Keskin                                   (Denizli)

14) Melda Onur                                      (İstanbul)

15) Ahmet Toptaş                                   (Afyonkarahisar)

16) İdris Yıldız                                       (Ordu)

17) Haluk Eyidoğan                                (İstanbul)

18) Ali Demirçalı                                   (Adana)

19) İzzet Çetin                                       (Ankara)

20) Levent Gök                                      (Ankara)

21) Uğur Bayraktutan                             (Artvin)

22) Binnaz Toprak                                  (İstanbul)

23) Mehmet Volkan Canalioğlu               (Trabzon)

24) Erdoğan Toprak                               (İstanbul)

25) Aytuğ Atıcı                                       (Mersin)

26) Ali İhsan Köktürk                              (Zonguldak)

27) Mahmut Tanal                                  (İstanbul)

28) Turgut Dibek                                    (Kırklareli)

29) Osman Taney Korutürk                     (İstanbul)

30) Ali Rıza Öztürk                                 (Mersin)

31) Rıza Türmen                                    (İzmir)

32) Osman Faruk Loğoğlu                                         (Adana)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla alınması gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz. 17/11/2011

  1) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                       (İzmir)

  2) Mehmet Şandır                                                   (Mersin)

  3) Oktay Vural                                                        (İzmir)

  4) Enver Erdem                                                      (Elâzığ)

  5) Lütfü Türkkan                                                     (Kocaeli)

  6) Celal Adan                                                         (İstanbul)

  7) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

  8) Özcan Yeniçeri                                                   (Ankara)

  9) S. Nevzat Korkmaz                                             (Isparta)

10) Alim Işık                                                            (Kütahya)

11) Mehmet Günal                                                    (Antalya)

12) Ali Halaman                                                       (Adana)

13) Faruk Bal                                                           (Konya)

14) Mesut Dedeoğlu                                                  (Kahramanmaraş)

15) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                     (Osmaniye)

16) Seyfettin Yılmaz                                                 (Adana)

17) Ali Uzunırmak                                                     (Aydın)

18) Sinan Oğan                                                        (Iğdır)

19) Bülent Belen                                                      (Tekirdağ)

20) Necati Özensoy                                                  (Bursa)

21) Adnan Şefik Çirkin                                              (Hatay)

22) Oktay Öztürk                                                       (Erzurum)

 Gerekçe:

Türk sanayi sektörümüzün, ekonomik ve sosyal kalkınmadaki lokomotif görevini daima savunmaktayız. Bu yüzden Organize Sanayi Bölgesi (OSB) konusunun; başta Hükümetin, sonra da toplumun tüm kesimlerince öneminin kavranması ve buna bir millî mesele olarak yaklaşılması gerektiğine inanmaktayız.

Ülkemizde yaklaşık 40 yıllık geçmişi olan Organize Sanayi Bölgelerimizin yasal düzenleme eksiklikleri 57'nci Hükümet döneminde 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile giderilmiştir.

Bu kanun ile hedeflenen; sanayimizin düzenli bölgelerde yerleştirilmesi, kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmalarını sağlamak, düzenli ve yeterli bir altyapıyla üretim yapılmasını temin etmek, imalat sanayisini belli bir plân dâhilinde toplamaktı.

Ancak geldiğimiz noktada 2003 yılından bu yana, OSB'lerimizin birçok sorunu hâlen mevcut iktidar tarafından çözümlenmemiştir.

Bugün OSB'lerimiz; Maliye Bakanlığının vergi baskısı, yetersiz teşvik, yüksek enerji girdi fiyatları, ulaşım, üretim inşaat oranlarındaki düzensizlik gibi birçok çözüm bekleyen sorunlarla baş başadır.

Oysa OSB'lerimiz ülkemizin gözbebeği olup, ekonomimizin de can damarlarından biridir.

Bu yüzden Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla alınması gereken önlemlerin araştırılması için Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

 

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) ---- (X)

BAŞKAN – Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm, geçici 1 ve 2’nci maddeler dâhil, 51 ila 71’inci maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Sarı.

CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) -  Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün gece geç saatlere kadar yorucu bir çalışma yaptık. Orada birtakım değerlendirmelerde bulunmuştuk. Üçüncü bölüme ilişkin daha teknik düzeyde bazı değerlendirmeler yapma fırsatımız olmadı tabii, daha çok Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştuk.

Şimdi, üçüncü bölümün geneli üzerinde söz almışken üçüncü bölümün içeriğine ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Daha önceki konuşmamda da belirttiğim üzere, son zamanlarda yurt içi tasarruf oranlarının artırılmasına ilişkin ardı ardına düzenlemeler önümüze geliyor. Dolayısıyla, bu, bir boyutuyla olumludur çünkü gerçekten Türkiye ekonomisinin yapısal sorunu ve yapısal problemi yurt içi tasarruf oranlarının düşük olmasıdır. Düşük olan yurt içi tasarruf oranları da ciddi anlamda cari işlemler açığı yaratmaktadır. Bu, Türkiye ekonomisinin yumuşak karnıdır ve dolayısıyla, Türkiye ekonomisini sağlıklı bir patikaya ulaştırabilmek için mutlaka yurt içi tasarrufların yükseltilmesi gerekmektedir ancak bu, aynı zamanda bir itiraftır çünkü yurt içi tasarrufların düşük oluşu ve dip yapışı AKP hükûmetleri döneminde olmuştur. Yaklaşık on yıllık bir hükûmet dönemi içerisinde yurt içi tasarrufların millî gelire oranı yüzde 18’lerden yüzde 13’lere düşmüştür ve bu, Türkiye'nin tarihsel olarak en düşük yurt içi tasarruf oranlarını ifade eder. 1970’li yıllarda, 1980’li yıllarda, ve 1990’lı yıllarda yurt içi tasarruf oranlarımız bunun çok çok daha üstündedir. Dolayısıyla, aslında AKP hükûmetlerinin getirmiş olduğu, yaratmış olduğu ve AKP hükûmetlerinin uyguladığı ekonomik politikaların derinleştirmiş olduğu bir sorunla karşı karşıyayız. Ardı ardına yurt içi tasarruf oranlarına ilişkin, onların artırılmasına ilişkin getirilen önerilerin itiraf boyutu da tamamen bununla ilgilidir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisi yüzde 7 civarında bir büyüme potansiyeline sahip olabilir, doğru politikalar uygulanırsa eğer. Ancak bunun için yurt içi yatırım oranlarının yükseltilmesi gerekir. Ancak yurt içi yatırım oranları yükseltilirken de bunların yeni kırılganlık yaratmayacak bir biçimde

yurt dışı tasarruflarla değil, yurt içi tasarruflarla finanse edilmesi gerekir. Bunun en önemli ayaklarından biri de hiç kuşku yok ki kurumsal tasarruflardır. Kurumsal tasarruflar çok önemli bir noktada duruyor. Yasanın içeriğine baktığınız zaman, bu konuyla ilgili, kurumsal tasarrufların artırılmasına ilişkin olarak dört tane temel alanın tespit edildiğini görüyoruz. Bunlardan birisi sigortacılık, diğeri BES, bir diğeri kira sertifikası ve en son da bireysel katılım sermayesi yani “iş melekleri” olarak anılan kısımlar.

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Bu kadar önemli ve yurt içi tasarrufları artırmaya yönelik kanunsal düzenlemelerin yine bir torba yasayla önümüze getiriliyor oluşunu baştan eleştirmek isterim. Biz Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları yaparken ilk aşamada elli sekiz madde olan bu tasarıya daha sonra on üç tane madde eklenmiş ve sürekli olarak Genel Kurulda da verilen önergelerle içeriğine sürekli birtakım eklemeler yapıldığını görüyoruz.  Dolayısıyla daha bütüncül yaklaşılması gereken, bölük pörçük değil de daha analitik yaklaşılması gereken bu konunun, yine, bir torba yasa çerçevesi içerisinde kurban edildiğini görüyoruz.

İkincisi, çalışmalarımız esnasında, özellikle kira sertifikası konusundaki düşüncelerimizi olgunlaştırmaya çalışırken kamu bürokrasisinin bu konuyla ilgili kısımlarından ciddi anlamda bilgi alamadığımızı üzülerek söylemek isterim. Gerek Hazine Hukuk Müşavirliğinin gerekse Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğünün bu konuyla ilgili, özellikle kira sertifikasıyla ilgili hukuki altyapıya ilişkin düşüncelerinin ne olduğunu, defalarca talep etmiş olduğumuz hâlde, şu an itibarıyla bile, bu yasa Genel Kuruldan geçecekken bile henüz elimize ulaşmış değil. Dolayısıyla ilgili kurumların bu konuda ne düşündüğünü bilmek istiyoruz, öğrenmek istiyoruz ve öğrenemediğimizi söylemek istiyorum. Özellikle Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanına bu konuyla ilgili teessüflerimizi de iletmek istiyoruz.

Yasanın, kurumsal yatırımları kurumsal tasarrufların artırılması için öngördüğü çerçeve içinde, sigortacılıkla ilgili olarak bir genel değerlendirme yapacak olursak şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de yaklaşık 16 milyar liralık bir sigorta primi üretimi var ve bunun millî gelire oranı çok düşük, yüzde 2’ler civarında, hatta yüzde 2’lerin altında. Kişi başına prim üretimi de 116 dolar ve bu prim üretimiyle Türkiye dünyada 64’üncü ülke. Bu, aynı zamanda bir avantaj. Yani sigortacılık elbette bir kültürdür ve tek başına ekonomik düzenlemelerle, ulaşmak istediğimiz sonuçlara ulaşamayız, daha genel bir çerçevede bakmak gerekir. Ancak bunun bir avantaj olduğunu da görüyorum çünkü burada bakir bir alan var, dolayısıyla doğru düzenlemelerle burada ciddi bir ivme kazanmak mümkün olabilir. Ancak bu getirilen düzenlemenin, yani yurt içi tasarrufların sigorta boyutunun artırılmasına ilişkin getirilen düzenlemelerin sigortacılık sektöründe ne kadar bir tasarruf artışına neden olacağı ya da ne kadar bir kurumsal tasarrufa katkı yapacağına ilişkin yapmış olduğumuz sorgulamalarda bize verilen bilgiler, önümüzdeki üç yılda bunun sigorta prim üretiminin sadece 1 ya da 2 milyar dolarlık artışa neden olacağıdır, hatta ilgili bürokratlar “Hiç artış olmayabilir.” de demişlerdir. Dolayısıyla sigorta ayağına ilişkin bu düzenlemenin yurt içi tasarruflarda ciddi bir artışa neden olacağını değerlendirmiyoruz.

Bu tasarının en can alıcı kısmı BES’le ilgili olan kısmıdır. BES’ler… Bireysel Emeklilik Sistemi’nde fon büyüklüğünün çok hızlı arttığını biliyoruz, 16 milyarın üzerine çıkmıştır ve 2,8 milyon katılımcı vardır. Özellikle burada yapılan, eksiklerine rağmen yapılan bazı düzenlemelerin olumlu olduğunu belirtmek gerekir. Önümüzdeki on yılda bunun millî gelire oranını yüzde 4’e çıkaracak bir alanımız söz konusudur, bundan sonra bu alana ilişkin teşviklerin, değerlendirmelerin ve bütüncül yasaların devam etmesi gerektiğine inanıyorum.

En fazla eleştirdiğimiz nokta, bu yasada ve kurumsal tasarruflar boyutuyla ilgili olarak, kira sertifikasına ilişkin getirilen düzenlemedir. Esasen, bu, hukuk sistemimizde yer alan sukuku icaranın farklı bir şekilde yansıtılmasıdır, yasanın içine alınmasıdır ve bununla ilgili düzenleme yapılırken bize söylenen şey, araç ve yatırımcı tabanı çeşitlendirildiğinden borçlanma maliyetinin 0,40 ya da 0,50 baz puan düşürülebileceğidir. Ancak son derece karmaşık olan ve hukuki altyapısına ilişkin tereddütlerimizin olduğu bu yasanın nasıl oluyor da borçlanma maliyetini düşürebildiğini çok olarak anlayabilmiş değiliz. Çok karışık ve bürokratik bir işlem maliyetinin söz konusu olduğu açıktır. Bu konuyla ilgili hukuki altyapıya ilişkin de bir zafiyetin olduğu açıktır. Öte yandan, bu şekilde ne kadar bir fon büyüklüğünün ya da yurt içi tasarruflara ne kadarlık bir katkının olacağına ilişkin yapmış olduğumuz sorgulamalarda elde ettiğimiz şey de şudur: Sadece 1 ya da 2 milyar dolarlık bir yatırımın Türkiye’ye gelebileceğini bu sistem üzerinden öngörüyoruz. Yaklaşık 5-6 milyar liralık eurobond ihracımız var bizim Hazine Müsteşarlığımız olarak yılda. Bunun küçük bir kısmının da buradan sağlanacağını değerlendiriyoruz. Dolayısıyla bu konuyla ilgili olarak da yurt içi tasarruflara bu yasa üzerinden ciddi miktarda bir katkı gelmeyecektir.

Son olarak, “bireysel katılım sermayesi” ya da “iş melekleri” olarak denilen sistem de zaten sistemde var olan bir şeyin hukuki boyuta taşınmasından ibarettir, hukuki altyapısının oluşturulmasından ibarettir. Burada çok büyük bir alandan söz etmiyoruz, yaklaşık 170-200 milyon liralık bir yatırım alanından bahsediyoruz.

Sonuç itibarıyla, Türkiye ekonomisinin en önemli problemi cari işlemler açığıdır ve bu yapısal sorun yurt içi tasarrufların artırılmasıyla ilişkilidir. Yurt içi tasarrufların artırılmasının da daha böyle palyatif öneriler yerine, biraz daha genel ve biraz daha sisteme ve üretim yapısına ve Türkiye'nin 24 Ocak kararlarından beri kurgulaya geldiği üretim yapısına ve bunun ekonomik anlayışına radikal müdahalelerle ancak mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Bu tasarının bireysel yatırım üzerindeki etkisinin, daha doğrusu yurt içi tasarruflar üzerindeki etkisinin sınırlı kalacağını değerlendiriyoruz, daha genel, daha bütüncül yasalarla yurt içi tasarrufların artırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

Herkese saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün sabah saat 4’e kadar süren çalışmanın arkasından kalan üçüncü bölüme devam ediyoruz. Tabii, geneli üzerine yaptığım konuşmada belirtmiştim, burada olmayan arkadaşlar varsa onlara da hatırlatma olsun, böyle bir çalışma düzeniyle, böyle bir kanun yapma düzeniyle, yasamaya tahakkümle bu düzenlemeleri buradan usuletle geçirmemiz mümkün değil. Yani ucundan veya kıyısından tam olmasa da bazı sorunlara çözüm arayan bir torba kanun getiriyorsunuz. Tabii, gönül istiyor ki bunlara bakılsın, üzerinde uzlaşılsın, belli noktalarda eksikleri olsa da uzlaşmayla geçecek kanunlar olsun. Esası itibarıyla da alt komisyonda, komisyonda önemli çalışmalar yaptık, bazı eksiklikler giderildi. Her ne kadar bazı eksiklikler varsa da bazen usul esasın önüne geçiyor değerli arkadaşlar. Böyle bir ortamda sağlıklı bir şekilde kanun yapmak mümkün mü Sayın Bakanım? Sabaha kadar bu şartlarda… Şimdi, ilgili bakan yok. Yani anlıyoruz ki onun işi var diye aceleyle bitirelim diye gitmişler. Sayın Bayraktar burada. Hükûmetin bütün bakanları değerlidir ama konunun muhatabı… Az sonra arkadaşlarımız soru soracaklar, Sayın Bakan da diyecek ki:”Ben yazılı olarak vereyim, ben onlara vâkıf değilim”. Niye? Çünkü sabaha kadar Sayın Bakan nöbette değildi, bugün nöbetçi olarak gelmiş. Ya biz ne yapacağız? Yani buradaki milletvekili arkadaşlarımız muhalefet sıralarında yine duruyorlar, akşam da söyledim, iktidar sıralarının da böyle önemli bir kanun görüşülürken boş olmasını anlayamıyorum. Yani buraya çok büyük hedefler koymuşsunuz. “İstanbul Finans Merkezini güçlendirelim.” Güzel. İstanbul Finans Merkeziyle ilgili bir şey var mı? 2 tane finansal enstrüman dışında bir şey yok. “İki: Tasarruf açığını azaltalım.” Bireysel emeklilik sistemine verdiğiniz teşvikin dışında bir şey var mı? O da yok. O da, nasıl vereceğimiz belli değil.

SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Günal…

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani “Belli değil.” derken, sistemi belli de yani nasıl alacakları belli değil demek istiyorum Sadık Bey. Belli değil. Şimdi, size akşam bazı şeyler söyledim ama duymayan arkadaşlarımız olabilir, vatandaşın buna katılacak hâli yok demek istiyorum. Yani şöyle…

SADIK BADAK (Antalya) – O siyaset… O başka bir şey…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siyaset değil. Şimdi, kim alacak? Dediniz ki: “Efendim, 100 lira verene biz de 25 lirasına katkıda bulunacağız.” Güzel. Peki, bu 100 liranın 75 lirasını vatandaş nereden bulacak da verecek? Yani tasarrufu teşvik ederken bunun bir gelirin fonksiyonu olduğunu biz üniversite 1’de talebelere öğretiyoruz. Biz de öyle öğrendik. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Peki, gelirin artışında o kadar olmazsa, hele hele dar gelirli vatandaşlar, orta düzeydeki vatandaşlarınkinde bir artış olmazsa ne yapacağız? Kim o 75 lirayı bulacak da biz üzerine 25 daha koyacağız? Şimdi, tamam, siz diyorsunuz ki: “Var.” Ben şimdi 2 tane rakam vereyim size. Vatandaşların borç durumuna bakalım. Bakalım, bu vatandaşlar hakikaten bu bireysel teşvikten, emeklilikten yararlanabilecekler mi?

Tüketici kredileri ve kredi kartı borcu vatandaşın 235,5 milyar olmuş. Yani şimdi diyeceksiniz ki: “Ne güzel, borç artıyor.” Geleceğine ilişkin bir oran da vereceğim şimdi size. 2002 yılında bu rakam sadece 6,5 milyar TL imiş; 235,5 şu anda. Nereden nereye… Diyor ya Sayın Başbakan. Diyorsunuz ki: “Hocam, bir de oranları ver. Bu mutlak rakamlardır, değişiyor sıkça.” Oranlara bakıyoruz. Borç gelir oranı 2002 yılında yüzde 7,5; 2012’de yüzde 44,7. Yani borcu, gelirinin yüzde 44,7’sini borçlanarak harcıyor. Şimdi, bunu yapan kişi kredi kartı borçlarında geriye ödeyememede artışın ne kadar olduğunu biliyor musunuz ödenemeyen kredi ve kredi kartları? 2002 yılında sadece 278 milyonken şimdi 7,3 milyar TL ödenemeyen kredi ve kredi kartları. Peki, şimdi, kredi borcunu, kredi kartı borcunu dahi ödeyemeyen ve ne olur ne olmaz diye BDDK’nın nakit çekme yasağı koyduğu milyonlarca insan varken, şimdi biz diyoruz ki: “Bundan istenen sonucu alacağız.” Nasıl alacağız?  Ha, bu gerekli mi? Evet. Pozitif mi? Evet. Ama sadece bireysel emekliliğe belli şekilde teşvik vererek bizim tasarruf açığını artırmamız mümkün değil ki. Giderlerimizden kısacağız, aldığımız lüks arabalardan taviz vereceğiz, diğer alanlarda da yapabileceğimiz tasarrufu önce Hükûmet olarak ve kamu kurumları olarak yapacağız, vatandaşa da diyeceğiz ki: “Bakın, biz devlet olarak, Hükûmet olarak belli konularda tasarrufu çoğalttık; siz de harcamalarınıza dikkat edin.” Şimdi, bu şartlarda bu 75 lirayı vatandaş bulamayacaksa buradan beklediğimiz etki demek ki olmayacak.

Şunu söylüyoruz: Her yapılan kanun tasarısında, Başbakanlığın Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği gereği bir etki analizi yapılması lazım. Defalarca söylüyoruz. Arkadaşlarımız, bize bazı rakamları verdiler. “Bunları dağıtın.” dedik ama değerli bürokratlarımız onu nedense söylediler bir kısmını. Onu da böyle alt komisyonda utanarak, sıkılarak, sanki gizli bilgi veriyorlarmış gibi, yani ısrarlarımız üzerine söylüyorlar. Dün Sayın Kuşoğlu burada kendisi de ifade etti, ben bir tane rapor istedim, mütalaa istedim hâlâ gelmedi diye. “Şimdi, bunun bütçeye yükü ne olacak?” diyoruz. Diyor ki arkadaşlar: “Ya o kadar olmayacak.” Niye? “Daha önce vergi istisnası vardı. Buradan da bunu vereceğiz.” Ya biz onu sormuyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonu olarak yaptığımız bir bütçe var. “Bütçe disiplini” diyorsunuz. Eğer bunu bu şekliyle uygularsak, kanun yürürlüğe girdikten sonra, 2012 yılında -2013-2014, Orta Vadeli Program yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Orta Vadeli Mali Plan yapıyor muyuz? Onu da yapıyoruz- bunu ne kadar deleceğiz, bunu nereden bulacağız, karşılığını nereden, hangi gelirlerle sağlayacağız diye bilmemiz gerekiyor. Şimdi, bunların hiçbirisini yapmadan doğrudan alelacele getirirseniz, sonrasında da Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği gün, alt komisyonda o kadar tartışıp birleştirdikten sonra teklifle “20 maddelik bir kanun teklifini gündeme alıp birleştirelim.” derseniz o zaman bu yasamaya saygısızlık oluyor, Plan ve Bütçe Komisyonuna saygısızlık oluyor.

Niye alt komisyon kuruyoruz değerli arkadaşlar? Alt komisyon teknik inceleme gerektiren tasarı ve teklifler için biraz daha detaylı araştırma için kuruluyor. Alt komisyonda birleştirmişiz, üst komisyona gelmişiz, karşımıza 20 maddelik bir torba. Şimdi, bu sefer biz bunu engelleyen pozisyona düşmüş oluyoruz. Arkadaşlarla oturduk, konuştuk, bir kısmını çıkardılar ama bunun yolu yordamı böyle olmaz. Varsa bir şey -defalarca belirttik- yapısal önlem alacaksanız gelip muhalefeti bilgilendirin. Acil olanlarda, biz

Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışına sahibiz değerli arkadaşlar. Geleceksiniz, şunlar şunlar acildir, bunların çıkması gerekiyor… Ama şimdi içine bakıyoruz, acil olmayan bir sürü şey var. Yani Plan Bütçe Komisyonuna gelen, içinden çıkardığımız iki tane maddeyi söyleyeyim. Sağ olsun arkadaşlar çağırdılar, Komisyon Başkanımız da diğer partilerden Komisyon üyesi arkadaşlarımız da. İlk iki maddesi Adalet Komisyonuyla ilgili. Torba da tamam, bu kadar da torba olmaz ki yani. Bu bir kanun yapma anlayışı, onu anlatmaya çalışıyorum. İki tanesi seçimlerle ilgili. Hadi birisi cezayla ilgiliydi, onu çıkaralım, öbürü kalsın. Şimdi, öbürüne bakıyoruz, tamamıyla hukuki konu, bizim uzmanlık alanımız değil ki. Onun için bunların derli toplu gelmesi lazım. Bunların bir kısmı gerekli olmakla beraber içinde hiç aciliyeti olmayan bazı şeyler bekliyor.

Daha önce de söyledim, yapısal reformlar için gerekli olan kanunlar var. Burada geçen hafta Turist Rehberliği Kanunu çıkardınız Sayın Bakanım. Turizm çerçeve yasası on yıldır bekliyor, o hâlâ duruyor. Biz -Sayın Badak burada bana söylüyor ama- rehberliği çözmüşüz, öbür tarafta seyahat acenteleri bir yerde, tur operatörleri bir yerde, otelciler bir yerde. Biz hâlâ bekliyoruz ki, eksik olsun, zararı yok; taslak nasılsa onu çıkaralım, ona da razıyız. Yani mevcut hâliyle çıkaralım, ben hemen okey vereceğim, eksiklerine razıyım ama yok, kanunumuz yok.

Bu sefer de diyoruz ki: “Teşvik ediyoruz.” Neyini teşvik ediyorsunuz, o teşvikten nasıl yararlanacağız? Yani buraya koymuşuz: “Hastane yapanları, eğitim tesisleri yapanları teşvik edelim.” E, aradan iki gün geçmeden arkadaşlar geliyor, diyor ki: “Bunu 100 milyona düşürelim, 1 milyarlık eğitim tesisi yok.” E, o zaman oraya niye koyuyoruz? Veya öbür tarafta, özel sektörün yaptığı, vatandaşların yaptığı okulları, eğitim tesislerini aynı istisnalardan niye yararlandırmıyoruz? Bir adaletsizlik olmuyor mu? Şimdi aynı şeyi koyuyoruz. “Stratejik yatırım” diyorlar. Antalya için defalarca söyledim, Sadık Bey de biliyor. Efendim, stratejik yatırımlar… Bakıyorum, “500 milyonun üstünde olursa ben oradan KDV vereceğim size, geri iade vereceğim.” diyor. 500 milyonun üstünde kaç tane turizm yatırımı var? Veya turizme verdiğiniz zaman öbür tarafta bunu yapma şansınız yok ki.

“Bunların hepsini derli toplu yapısal önlemleri öne alarak yapmamız lazım, eksiklikleri de gidermemiz lazım.” diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.

Buyurun Sayın Çelik.

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan bireysel emeklilikle ilgili grubumuzun düşüncelerini paylaşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorun yapısaldır, tarihseldir, yaşanan kapitalizmin tarihsel ve yapısal olan krizinin küresel zincirin halkalarına yansımasıdır. Sorunu bu ölçekte görmeme ısrarı -bize- zamanı olduğu kadar ülke kaynaklarının da amacına uygun kullanılmamasına, heba edilmesine de yol açacak bir yaklaşımdır. Yapısal ve tarihsel olan bu sorunu gidermek için, her şeyden önce, siyasal erk olan, siyasal odak olan yasama organının bu sorunun çözümüne dair perspektif sahibi olması, ön açıcı olması, toplumu aydınlatan nitelikte olması gerekiyordu. O açıdan da, küresel sorunun, ülkemiz halklarına, vatandaşlarına yansımasını bertaraf etmek, gidermek, riskini -yani sosyal ve siyasal travmasını- azaltmak istiyorsak, öncelikle istihdam ve üretime dayalı, yatırım eksenli bir ekonomik anlayışı, bir ekonomik zihniyeti hayata geçirmekten başka çıkar yol yok. Siz ki yüksek teknolojiye dayalı, silahlanma endeksli, ithalata dayalı bir ekonomik ilişkiyi var eder, bu çerçevede de, tarımı, hayvancılığı bitiren, tarım ve hayvancılık olan bir ülke bu potansiyellerini amacına uygun kullanma yetisi ve becerisinden alıkonulursa, ithalat eksenli, üretimden koparılmış ve tüketim toplumu hâline getirilen bir ülkede, cari açığın giderilmesi başta olmak üzere, dış ticaret açığını, bütçe açığını kapatabilmeniz, giderebilmeniz, toplum ve halk lehine çözüm projelerini geliştirebilmeniz mümkün değildir. Üretmeyen, ürettiğini adil ve hakça bölüşemeyen bir toplum, sürekli ithalat ve tüketim üzerine kendisini var eden bir toplumsal ilişki, çökmeye, siyasal ve sosyal travmalarıyla kendisini yeniden üretememe kadersizliğiyle, talihsizliğiyle karşı karşıya bırakmış olursunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ölçekte bir siyasal yaklaşımın yanı sıra bireysel ve kişisel noktada herkesin yarınına dair bir kısım sosyal güvencelere kendisini, ailesini tabi tutuyor olması anlaşılırdır. Bir yanıyla bireyin bu yönlü tasarrufları, öbür yanıyla yurt içi tasarruflarının birikimi, değerlendirilmesi, cari açığın kapanmasının yollarından biridir. Bugün Türkiye yurt içi tasarrufları yüzde 12’lere indirgenmiş bir ülke olarak bu cari açığın kapanmasının önüne geçemediği gibi, her gün makasın da genişlemesine yol açıyordur ama unutmayınız ki ileri demokrasiyle yönetilen gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 30’lardaysa; bir, üretime dayalı bir sistem vardır; iki, üretimden gelen gelirin adilane bir paylaşımı vardır; üç, bu paylaşım, ortalama kişi başına gayrisafi millî hasıladan yansıyan rakam 35 bin dolarların üstündedir. Ülkemizde gayrisafi millî hasılanın henüz 10 binler civarında olduğu, Muş, Ardahan, Kars, Bitlis başta olmak üzere ülke illerinin birçoğunda bu oranın 2 binin altında olduğu bir ülkede bireysel emekliliğe dayalı tasarrufu halktan ve toplumdan beklemek, onların mevcut var olan realitesini görmemektir, dalga geçmektir, hakir görmektir. Kaldı ki ülkemizde yüzde 15’ler civarında işsizliğin olduğu, bu yüzde 15’lik rakamın 15 milyona tekabül eden bir rakamla karşı karşıya olduğu, nüfusumuzun 25 milyonunun yoksulluk sınırıyla geçinme durumu ve kaygısıyla karşı karşıya olduğu realitesini dikkate almadan, tüketim toplumu noktasında toplumu her gün alışveriş merkezlerine, yüksek ve dolaylı vergilerle her gün tüketime sevk ettiğimiz ve oradan kaynaklı vergisel, icrai işlemlerin yoğunca yaşandığı, mayıs ayı verilerine göre kredi kartlarından kaynaklı yaklaşık 7,5 milyar civarında takibe alınmış alacakların tahsil edilemediği unutulduğunda, göz ardı edildiğinde yapılmak istenenin çok da makul, anlaşılabilir bir özelliğinin olmadığı kendiliğinden açığa çıkacaktır.

Öncelikle cari açık kapatılmak isteniyorsa, makas daraltılmak isteniyorsa yapılması gereken halkın ve bireyin gelirini artırmak, gelir kaynaklarını çoğaltmaktır. Artırılmış gelirler üzerinden kişinin kendi tasarrufu olduğu kadar, bireysel ve ailesel tasarrufu olduğu kadar, ülkesel ve toplumsal noktadaki tasarruflarına da hak ve özgürlük tanımış olursunuz. Ama asgari ücretin 701 lira olduğu, buna karşılık açlık sınırının 1.034 lira olduğu ülkemizde bu açmazı, bu çelişkiyi gideremediğimizde, zenginlikleri topluma yansıtıp onlar üzerinden gerekli sonuca varma çabasını harekete geçirmediğimizde, yapılmak istenen sadece ve sadece küresel sermayeye, onun finans kurumlarına, küresel boyuttaki sigorta şirketlerinin ülkedeki taşeronlarına ülke kaynaklarını, toplum kaynaklarını peşkeş çekmiş oluruz; onları zenginleştirir, onları büyütmüş oluruz. Buna karşın, bireyi de, halkı da, toplumu da küçültmüş oluruz.

Bu görev Meclisin değildir, bu görev halktan aldığını halka vermek göreviyle yükümlü olan yasama organının görevi değil; bu görev, olsa olsa, şirketin görevidir, şirketlerin görevidir, kurumların ve kuruluşların görevidir. Bu açıdan, bireysel emekliliğe dair bu anlayış otoriter zihniyetin tezahürüdür, yansımasıdır. Toplumu hiçleştiren, toplum dinamiklerini ve toplumun kaygılarını dikkate almadan çözüm projesi olarak sunulanın, aslında günü kurtarmaya, palyatif çözümlerle toplumun gündemini değiştirmeye dönük bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım demokratik değildir, insani değildir, ahlaki değildir.

Sorun, işsizliği, yoksulluğu, sefaleti aşma, giderme sorunudur. Sorun, tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye’yi tarıma ve hayvancılığa dayalı üretim, istihdam kaynaklarını, yatırımlarını geliştirme, büyütme sorunudur ve ancak o noktada insanlar, emeğiyle, çabası ve faaliyetiyle ürettiğini paylaşabilme, ortaklaşabilme olanağına sahip olmuş olabilir. Onun üzerinden, bireysel ve toplumsal tasarruflarını, hak olarak kendisine verileni biçimlendirebilir, şekillendirebilir. Ötesi, merkezîleşmiş, devletçi, hiyerarşik, iktidarcı yapıların, halk adına, toplum adına birikimlerine birilerinin aracılığı üzerinden el koymaktır. Ötesi, toplumun temel dinamiklerini sürece katmadan, katılımcı demokrasinin gereği olan, bu işten fayda gören ya da zarar görecek olanların kararlaşma süreçlerine dâhil edilmeden, onlara rağmen onların iradesini kırmaya dönük bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım da, “Egemenlik kayıtsız, şartsızdır.” ibaresini her gün hissederek söylediğimiz Meclisin görevi de, sorumluluğu da değildir; bu ancak ve ancak -demin söylediğim şekliyle- monarşik devletlerin otoriter devlet zihniyetinin yansımasıdır. Bu yansıma, demokratik hukuk devletinin, insan hak ve hürriyetlerine dayalı bir hukuk devletinin görevi değildir, onun yasama organının görevi değildir diyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Şahıslar adına ilk söz, Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak’a aittir.

Buyurun Sayın Badak.

SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, tasarının bu bölümünde bireysel emeklilik sisteminde düzenlemeler yapılmakta. Önceki bölümlerde kira sertifikaları, zorunlu sigorta düzenlemeleri ve bireysel katılım sermayesi yasal altyapıları hazırlanmaktadır. Önemi sebebiyle bir iki dakika bireysel katılım sermayesine temas etmek istiyorum.

Gelişmiş ülkelerde uzun yıllardır kullanılmakta olan bireysel katılım sermayesinin özellikle işletmelerimize finansman açısından yeni bir soluk getireceğine inanıyorum. Bireysel katılım sermayesi, Batı’daki adıyla “risk sermayesi”yle kurulan yeni işletmelerin başarılarını artırmak için rehberlik anlamında işletmelerimize yönetim danışmanlığı verecek meslek kolu oluşturulması üzerinde durulmasını öneriyorum. Ülkemizde kurmakta olduğumuz bu müessesenin bu gibi yeni ilave unsurlarla da desteklenerek daha faydalı hâle getirilebileceğine inanıyorum.

Ülkemizin ekonomik ve sosyal yapısının gelişmesi ve derinleşmesiyle yeni meslek dalları ihtiyacı da ortaya çıkıyor. 1980’li yıllarda yaşanan gelişmelerin ardından, mali müşavirlik yasayla önemli bir meslek dalına dönüştü. Yine 90’lı yılların ardından, sigortacılık sertifikalandırılarak günümüzde staj ve tescil zorunluluğu olan bir meslek hâline geldi. 2000’li yılların başından itibaren tarım sektöründe başlayan modernleşmeyle, tarım danışmanlığı mesleği sektördeki yerini aldı. Yine aynı dönemde yapılan düzenlemeyle, fuarcılık TOBB bünyesinde mesleki standart ve belgeye dayandırılarak kayıtlı bir meslek hâline geldi. Geçen hafta, yüce Mecliste kabul edilen yasayla, sistemimize hukuki anlaşmazlıklarda mahkeme öncesi çözüm için bir nevi ara buluculuk mesleği kazandırıldı.

İşletmelerimizin yönetimine rehberlik hizmetleri vererek, başarılarını sürdürebilir hâle getirecek mesleki düzenlemeleri yapmalıyız. Ülkemizin imalat ve hizmet sektörlerinde 1 milyona varan özel işletmesi ve dünya pazarlarında rekabet eden 50 firması bulunuyor. 2023 yılında gayrisafi millî hasılayı 2 trilyon dolara ve dünya pazarlarında 100 bin firmayla ihracatımızı 500 milyar dolara yükseltme hedefindeyiz. Bu açıdan, sertifikayla edinilmiş yönetim danışmanlığının kayıtlı bir meslek hâline getirilerek ekonomimiz içerisinde yerini almasının zamanının geldiğini düşünmekteyim.

Değerli milletvekilleri, bireysel emeklilik, ülkemizde yapısı itibarıyla emeklilik döneminde tamamlayıcı bir gelir unsurudur hem birey hem devlet açısından, aynı zamanda da bir tasarruf aracıdır. Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR gibi zorunlu sigortalardan emekli olunduğunda bireyin uğradığı yüzde 40 ile 60 aralığındaki gelir kaybı bireysel emeklilik gibi unsurlarla telafi edilmektedir. Cumhuriyetimiz ilan edilmeden 1921 yılında kurulan ilk sosyal güvenlik kurumu Zonguldak Amele Birliği, sonradan 506 sayılı Yasa çıkınca biriktirme ve yardımlaşma sandığına dönüştürülerek tamamlayıcı bir sigorta olmuştur.

Bireysel emeklilik fonları kullanılabilir yurt içi tasarruflar açısından da önem taşımaktadır. Bazı ülkelerde bireysel emeklilik fonlarının millî gelire oranları şöyledir: Hollanda’da millî gelire oranı yüzde 134,9; İzlanda’da yüzde 123,9; İngiltere’de 86,6; Japonya’da 25,2; ülkemizde ise bu oran sadece yüzde 2,3’tür. Görüşmekte olduğumuz yeni düzenlemeyle bireysel emeklilik fonlarının artırılması hedeflenmektedir. Bu yasayla, devlet katkı sistemi uygulandığında on yıllık süreçte fon büyüklüğünün 115 milyar liraya, katılımcı sayısının da 11 milyon kişiye ulaşması öngörülmektedir.

Zamanım çok kısaldı. Sayın Günal’ın buradaki bazı ifadelerine katılmadığımı belirtmek isterim. Mesela, “Üç yıllık Orta Vadeli Program’ı nasıl etkileyecek buradaki yüzde 25 destek?” diyor oysa kendisi de çok iyi bilir ki, bu sisteme yeni girecekler için söz konusu bu destek. Dolayısıyla, ilk üç yılı hiçbir şekilde etkilemeyeceğini sizler de bilirsiniz.

Ülkemizde bireysel emeklilik sistemine yasayla sağlanacak teşvik toplamının maliyetini de ifade etmek istiyorum. Net kamu maliyet hesaplaması çerçevesinde reel olarak on yıllık süreçte millî gelirin binde 4’ü oranında bir maliyet getirmesi öngörülmektedir.

Yasanın ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Badak.

İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çam.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 271 sıra sayılı bireysel emeklilikle ilgili şahsen söz almış bulunuyorum.

Şimdi, bu bireysel emeklilikle ilgili konuyla ilgili sizi kısa bir geriye götürmek istiyorum. 1980’li yıllarda ülkemizde bir banker faciası yaşandı. Onun hemen arkasından da hayat sigortası faciası yaşandı. Hemen onun arkasından fonlar faciası yaşandı. Şimdi, son olarak da “bireysel emeklilik” adı altında Türkiye yeni bir soygun düzenine götürülüyor ve vatandaşımızın biriktirmiş olduğu bu tasarrufların birtakım insanlara kaynak olarak aktarılacağını, peşkeş çekileceğini söylemek istiyorum.

Bakın arkadaşlar, banker facialarını yaşadık, bu ülkede insanlar, birikimlerini götürdüler, üç kuruş daha fazla para alsınlar, hayatlarını sürdürsünler diye götürüp yatırdılar. Ne oldu? Battı. 1983-1984 yıllarında hayat sigortası çıkardılar, insanlar hayat sigortası yaptılar…

SADIK BADAK (Antalya) – Hayat sigortası değil, bu başka bir şey.

MUSA ÇAM (Devamla) – Örnek veriyorum Hocam. Siz söylediniz ama sizin söylediğiniz gibi Türkiye öyle güllük gülistanlık değil. Bakın, 1985 yılında, vatandaş diyor ki “Köyümüze gelen sigortacılar ‘Sizi emekli edeceğiz.’ deyip hayat sigortalarına tabi tuttular.” diyor. “Ben on beş yıl sürekli prim ödedikten sonra emekli olup aylığı almayı beklerken hayat sigortasından gönderilen mektupta ‘Size göndereceğimiz para posta parasını karşılayamadığı için paranızı gelin buradan alın.’ diyorlar.” Bir başkası…

SADIK BADAK (Antalya) – Bağlantısı ne?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – İkisini karıştırmayın.

MUSA ÇAM (Devamla) – Bağlantıyı yapacağım şimdi.

Bir başka hikâye: “1985 yılında, çalıştığım Nevşehir Merkez Sağlık Ocağına 3 hayat sigortacısı geldi ve dediler ki ‘Ayda bin lira ödeyin, on bir yıl sonra size 500 bin lira vereceğiz.’ O günlerde ayda 52 bin lira ücretim vardı ve 500 bin lira da iyi paraydı. Gerçekten dediklerini yaptılar, 1997 yılında 500 bin lira verdiler ama o parayla bir paket yabancı sigara alabildim.” diyor arkadaşlar. Bunlar, yaşanan olaylar.

Şimdi, “bireysel emeklilik” diyorsunuz, değil arkadaşlar bu; bu tamamen, bir nevi yatırım danışmanlığıdır. Şimdi, ben akşam Ali Babacan’a sordum, Sayın Bakana dedim ki: “Sizin bu 15 tane şirketle ilgili bireysel emeklilik talebiniz oldu mu? Var mı?” Söylemedi, dedi ki: “Özel bu.”

Şimdi, arkadaşlar, Sayın Bakan kırk beş yaşında, bireysel emekliliğe girdiğinde elli altı yaşına kadar prim ödeyecek, on bir yıl prim ödeyecek. On bir yıl sonra, prim ödedi, ne kadar? 20 milyar. 20 milyar da bunun şeyi var, faizi diyelim, oldu 40 milyar. Şirket diyecek ki: “Ey Ali Babacan, ya 40 milyarı bir defada sana vereyim veyahut da iki defada vereyim veyahut da her ay ayda 2 bin lira, 2 bin lira sana yirmi ayda ödeyeyim.” Peki, bu bireysel emeklilik midir arkadaşlar? Değildir. SSK gibi, BAĞ-KUR gibi, Emekli Sandığı gibi midir? Değildir. O zaman bireysel emeklilik değil; bu, tasarrufların, vatandaşın tasarruflarının bir aracı kurum vasıtasıyla değerlendirilmesi, faizlendirilmesi, nemalandırılması ve ondan sonra geri ödenmesidir arkadaşlar. Bu bir soygundur, bu bir talandır.

Eğer, mademki devlet burada bir katkı yapacak ise o zaman, neden Sosyal Sigortalara katkı yapılmıyor, neden Emekli Sandığına yapılmıyor, neden BAĞ-KUR’a yapılmıyor da şimdi “bireysel emeklilik” adı altında buraya kaynak aktarılıyor? Bu, tekrar İstanbul’un finans merkezi yapılması amacıyla oluşturulan, Türkiye’de yeni sermaye gruplarına, yeni insanlara kaynak aktarmadır. Bu doğru bir iş değildir. Bu, Türkiye’yi yeni banker facialarına ve hayat sigortası facialarına götürecektir. Bunun altını özellikle çizmek istiyoruz.

Ve toplumu aldatıyorsunuz, kandırıyorsunuz, “bireysel emeklilik” diyorsunuz. Yani bunun, bir defada, iki defada ödenecek olan ücretin emeklilikle ne ilgisi var? İnsanlar yirmi yıl, yirmi beş yıl prim ödüyorlar, çalışıyorlar -ama BAĞ-KUR’dan, ama SSK’dan, ama Emekli Sandığından- primlerini ödüyorlar, günleri doldukları zaman da emekli oluyorlar. Yıllarca o insanlar emekli aylıklarıyla hayatlarını sürdürüyorlar. Vefat ettiklerinde de geride kalan dul eşine veyahut da yetim çocuğuna maaş bağlanıyor. Peki, bu “bireysel emeklilik” dediğiniz sistemde böyle bir olay var mıdır? Böyle bir şey yok arkadaşlar. Paranı ödedin, işin bitti arkadaşlar. Peki, neresi bunun emeklilik? Ha götürmüşsünüz X bankasına yatırmışsınız veyahut da bonoya yatırmışsınız veyahut da tahvile yatırmışsınız veyahut da faize yatırmışsınız veyahut da borsaya yatırmışsınız... Zamanı gelince nemalanıyor, alıyorsunuz paranızı, devreden çıkıyorsunuz. Bunun adı “bireysel emeklilik” değildir, bu yeni bir soygun düzenidir. Kapitalizm işte budur.

Bu olaylar 1980’li yıllarda Şili’de ve Güney Amerika’da diktatörlerin yaşadığı ülkelerde, faşizmin olduğu ülkelerde bunlar denendi, yapıldı ve iflas etti. Şimdi, iflas eden bir sistemi siz tekrar buraya getiriyorsunuz ve burada uygulamaya çalışıyorsunuz. Bu, doğru bir sistem değildir. İnsanlarımızın tasarruflarıyla oynayıp birtakım insanlara kaynak aktaracaksınız ve “İstanbul’u finans merkezi yapacağız” diye kendi yandaşlarınıza kaynak aktaracaksınız. Bu, doğru değildir ve bunun yeni facialara neden olacağını söylüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1- Sayın Bakan, hâlen asgari ücret karşılığında bireysel emeklilik için ödenecek prim tutarı ne kadardır? Devlet, önümüzdeki orta vadede bu ödeme planını nasıl yapmıştır, ne kadar yük getirecektir?

2- Özel sigorta şirketlerinin kesinti miktarlarını iade etmede nasıl bir düzenleme söz konusudur? Ayrılmak isteyen vatandaş, yatırdığı paranın tamamını istediği zaman, ayrılacağı zaman geri alabilecek midir? Yoksa şimdiye kadar olduğu gibi yine vatandaş üzerinden, rant kaynağı olarak, bu şirketler geçimlerini devam ettirmeyi sürdürecekler midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, İstanbul’da konut projelerinde “emsal aşımı” diye bir sorun yaşanıyor. Yani üç emsal, altı emsale, hatta dokuz emsale çıkarılarak, iskân alınamayacak, oturma izni alınamayacak birtakım konut projeleri vatandaşlar arasında soruna dönüşüyor, çünkü toplanan paralar karşılığında vadedilen daireler verilemiyor. Bu sorun basına yansıdı. Bu sorunu yaşayan vatandaşlarımız bir iki gündür Türkiye Büyük Millet Meclisinde grupları ziyaret ediyorlar. Özellikle bazı belediyeler bu noktada gereken denetimi yapmadıkları için, reklamlardan izlediğimiz bu konut projeleri yeni bir banker faciasına doğru evrilmektedir. Bundan haberiniz var mı, bir tedbiriniz olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüzel…

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Bakana enerjiyle ilgili bir konuyu arz etmek istiyorum: “Enerji açığını kapatmak” diye diye ülkenin bütün derelerine HES lisansları verildi. Bunların getirisinin, değil enerji üretimi, çevreyi kurutmak ve özellikle de suları ticari piyasaya açmak olduğunu çok iyi biliyoruz. Çevre etki değerlendirme uygulamalarının yapılmadığı, dolayısıyla da halkın görüşünün, düşüncesinin alınmadığı yerlerde halka rağmen, halkın direnişine rağmen bu uygulamalar yapılmakta. En son Trabzon Solaklı Vadisinde yine deresine sahip çıkan bu insanlardan çoğu kadın 20’yi aşkın kişi gözaltına alındı. Ülkede 2 bini aştığı söylenen bu hidroelektrik santral uygulamalarına ne zaman son vereceksiniz Sayın Bakan?

BAŞKAN –  Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Saygıdeğer Başkan.

Saygıdeğer Bakanım, şimdi biz tabii burada insanların bireysel emeklilik yasasını konuşuyoruz ama Iğdır’da insanların bireysel yaşam hakları tehdit altında. Nasıl tehdit altında? Sizin Bakanlığınıza bağlı, Iğdır’da yapılmış olan HES var. Bütün vatandaşlarımızın, bırakınız emekli olmayı, yaşamını idame ettirecekleri tek geçim kaynakları tarım arazileridir ama maalesef bu -HES’lere biz zamanında karşı çıkmadık, çok da pişmanız onu da ifade ediyorum- Karakurt ve Kağızman’daki HES’ler vatandaşa su vermiyor. Eğer şimdi bu vatandaşlarımız su bulup tarlasını sulayamazlarsa Sayın Bakan, bu vatandaşlarımız ne yiyip ne içecek? Biz burada tabii, emekliliği konuşalım, o vatandaşların oradaki tek derdi, HES’lerin su vermediği vatandaşlarımızın, tarlasını sulaması.

Lütfen bu işe çözüm bulunuz.

BAŞKAN –  Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum: Birinci sorum -dün Bakana yöneltmiştik ama cevap alamamıştım onu tekrarlamak istiyorum- Türkiye’de bireysel emeklilik sisteminin işletme maliyetleri, yüzde 2,3 oranıyla dünyadaki en yüksek oranlardan birine sahiptir. Bu oran bütün gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde yüzde 0,5’lerin altındadır. Bu durum da doğal olarak kişilerin bireysel emeklilikten elde ettikleri getiriyi aşağıya çekmektedir. Bu konuda hangi tür önlemleri almayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum da: Bütün literatürde de yapılan çalışmalarda kadınlarda iş gücüne katılım oranlarının ve doğal olarak da istihdam oranlarının düşük olmasının hane halkı tasarruflarını ve böylece de özel tasarrufları düşürdüğü bilinmektedir.

Diğer taraftan da Sayın Başbakanın, biliyorsunuz, bu 3 çocuk politikası var, arkadan da ondan sonra kürtaj karşıtı politikası da gündeme geldi. Doğal olarak, eğer Sayın Başbakanın bu dediklerini uygulayacak olursak kadınlar iş gücü piyasasından gittikçe daha çok çekilecekler. Bir taraftan bireysel emekliliği artırmak, teşvik etmek istiyorsunuz, bir taraftan da bu politikalar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, daha önceden de konuşmuştuk, Artvin Cerattepe’de yürütülmekte olan maden faaliyetiyle ilgili kaygılarımı söylemiştim, bu ihalenin kimin tarafından alınacağını söylemiştim. Sizler başka bir firmanın alacağından yola çıkarak benim yanıldığımı söylediniz. Önümüzdeki günlerde bunun hangi firma tarafından alındığını hep beraber gözlemleyeceğiz. Bu ihalenin bir paket ihale olduğunu ileri sürmüştüm.

Şunu ifade etmek istiyorum: Ayın 19’unda Artvin’de ÇED toplantısı yapılıyor. Bir kere daha ifade ediyorum, Artvin’in bütün sivil toplum örgütleri, bütün siyasi partiler birleştiler, Artvin’de o madeni çıkartmayacağız.

Durumu bilgilerinize arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; soru soran ve tavsiyede bulunan arkadaşlarıma peşinen teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Tabii, emeklilik şirketi sisteminden ayrılmak isteyenlerden nasıl bir kesinti yapılacağıyla alakalı bir soru soruldu. Emeklilik şirketleri yatırımına yönlendirilen birikimler üzerinden fon yönetim gideri kesintisi yapılmakta ve ayrılmak isteyen katılımcılardan da ayrıca bir kesinti yapılmamaktadır. Sadece çıkışta, getiri üzerinden stopaj kesintisi yapılmaktadır.

“Bireysel emeklilik için ödenecek prim ne kadardır?” diye sorulmuştu. Sistemin ilk yıl 700 milyon TL civarında bir devlet katkısı maliyeti oluşturacağı öngörülmektedir.

“Asgari ücret kadar katkı payı ödeyen katılımcının devlet katkı sistemi ödemesi nasıl olacaktır?” diye bir soru sorulmuştu. Asgari ücret kadar katkı payı ödenmesi durumunda söz konusu tutarın ¼’ü kadar bir devlet katkısı katılımcının bireysel devlet katkı sistemi içerisinde bireysel emeklilik hesabına ödenecektir.

Diğer bir konu, “Bireysel emeklilik sistemi içerisinde sistem ödemeleri için devlete gelecek yük ne kadardır?” denmişti, benzer bir soru. Millî gelirin binde 4’ü düzeyinde bir maliyet beklenmekte, ancak büyüme rakamlarına göre de bu değişiklik gösterebilecektir.

Enerji sektörüyle alakalı bir kısım sorular sorulmuştu. Bizim 2 bin adede yakın HES’in uygulamalarına ne zaman son vereceğimizi sordu milletvekili arkadaşımız. Biz bu uygulamalara son vermeyi düşünmüyoruz değerli arkadaşlar. Tabii ki ÇED’e uygunluk kısmı son derece önemli. Bizim çevre ve yeşille ve etrafla olan ilgimizi enerji sektöründe tabii ki olumlu manada sürdüreceğiz. Çevreye saygılı bir şekilde bu yatırımları yapmamız lazım. Eğer bugünkü toplantımızın konu başlığı “doğal gaz ithalatı” olsaydı, “petrol ithalatı” olsaydı, HES’lere destek vereceğinizi sözlerinizden biliyor idim ve bundan emindim. O yüzden bizim Türkiye’nin bütününe bakmamız lazım. Bizim yerli kaynakları kullanabiliyor olmamız lazım, yenilenebilir kaynakları kullanabiliyor olmamız lazım.

Bugün, sabahleyin, Gölbaşı’nda Gazi Üniversitesi Teknokentle beraber gerçekleştirdiğimiz bir kömür yatırımı vardı. Bu kömürden biz gaz elde etmeye çalışıyoruz. Sentetik gaz dediğimiz, metan gazları dediğimiz, Amerikalılarla beraber yürüttüğümüz bir çalışma var. Şimdi, biz, düşük kalorili, zaman zaman spektleri çevre şartlarına uygun olmayan konularda çevrenin lehine uygulamaları orada geliştirmeye gayret ediyoruz. Bunları kamuoyuna açtık ve inşallah, pilot tesisleri ticari tesisler hâline dönüştürmeye gayret ediyoruz.

Aynı şeyi HES’ler için söylüyorum, bu, Iğdır için de geçerli. Tabii ki oradaki vatandaşımıza rağmen, halkımıza rağmen biz herhangi bir işlem, uygulama yapmıyoruz. Herhangi bir projenin ister nehir tipi santraller olsun isterse rezervuarlı HES’ler olsun, bunların her birisiyle alakalı mutlaka ama mutlaka su payı vardır, enerji katkı payı vardır. Bunların oranı önceden belirlenmiştir ve Devlet Su İşlerinde….

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Bakanım, lütfen kontrollerinizi yapınız, vatandaş tarlasını sulayamıyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -Bunların Devlet Su İşlerinde oranları tek tek belirlenmiş durumda. Eğer vatandaşlarımızın o su katkı payıyla alakalı dikkate almamız gereken konular varsa Devlet Su İşleri, Su ve Orman Bakanlığı bünyesinde bunların işletmeciliğini yapıyor. Ben bunlarda özellikle notumu aldım, Iğdır’la alakalı o iki tane projede, Karakurt HES’te ve Kağızman’daki projelerde notumu aldım, ben bunları arkadaşlarıma ileteceğim. Bunlar elektrik üretim santralleri hâline gelinceye kadar su yönetimini Su ve Orman Bakanlığımız yaptığı için Devlet Su İşleri nezdinde bunları dile getireceğim, aynı zamanda Sayın Bakanıma da bunu aktaracağım.

Değerli arkadaşlar, şunda bir kere mutabık kalmamız lazım: Biz yerli kaynaklarımızı kullanmazsak, ithal kaynaklarımıza önem verirsek bu Enerji Bakanlığını yapmak çok daha kolay, çayınızı kahvenizi içiyorsunuz, telefonun başına geçiyorsunuz, doğal gazın siparişini veriyorsunuz, o da geliyor ve siz de bunu kullanıyorsunuz ama sonuç bizim istemediğimiz şekilde cari açığa olumsuz katkı koyan rakamlara ulaşıyor. Bizim amacımız nedir? Bütün bunları ülkenin kaynaklarından üretebilmektir.

Şimdi, tarım bu ülkenin zenginliğidir, tabiat varlıkları bu ülkenin zenginliğidir, kültür varlıkları bu ülkenin zenginliğidir, turizm bu ülkenin zenginliğidir ama müsaade ederseniz yer altı zenginlikleri de bu ülkenin zenginliği. Bizim yerli kaynaklarımızın her birini kullanabiliyor olmamız lazım.

Şimdi, kömür çevreye zarar veriyor diye karşı çıkıyorlar. Bütün kalkınmasını tamamlayan ülkeler, kalkınmasını tamamlayıncaya kadar kömürü kulandılar. Gidin bakın Almanya’nın göbeğinde Ruhr havzasında şu anda her taraf kömür santralı fışkırıyor. Niçin bunu onlar yaptığında sıkıntı olmuyor da biz yaptığımızda sıkıntı oluyor? Bir nehir üzerinde on dört tane santral olan ülke var, gelişmiş olan ülke var, niye onların balığına bir şey olmuyor da, tarımına bir şey olmuyor da bizimkine oluyor? Bakın, Loire Nehri var, bin kilometredir Fransa’da ve dünya mirasına alınmıştır, koruma alanına alınmıştır, üzerinde yedi tane nükleer santral var ama balık da tutuluyor, tarım da yapılıyor, ihracatını da yapıyor.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Orada kontrol var, biz de kontrol yok. Kafasına göre suyu kesiyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Değerli arkadaşlar, ben o görüşe katılıyorum, sizin bu görüşünüze katılıyorum. Kontrolü tabii ki yapmamız lazım, bunlar layüsel değil, herkes istediğini yapacak değil. Evet, kamu da kontrol görevini yapmak durumdadır ve bütün arkadaşlarımızda bu denetimle alakalı görevlerini devam ettirmektedirler.

“Sistem emekliliğine yönelik bir tasarruf planı sunulmakta, bireysel emeklilik sistemi değildir.” diye sorulduğunda “belirlenmiş katkı esası” adı verilen bu tür sistemler yurt dışında da son yıllarda büyük oranda ağırlık kazanmaya başlamıştır. Son olarak da sistem zorunluluğa değil, gönüllülüğe dayalı olarak da devam etmektedir.

“Bireysel emeklilik sistemindeki fonlar özel sektöre, bazı kesimlere peşkeş çekiliyor.” iddiası dile getirildi. Tabii ki, birleşik, özellikle emeklilik sistemiyle alakalı, bireysel emeklilik sistemiyle alakalı fonlar Takasbank’ta katılımcı adına açılan hesaplarda saklanmaktadır. Bu kapsamda fonlarda bulunan paralar kişilere ait varlıklar olarak saklanmaktadır. Fonlar hiçbir şekilde şirket bilançolarına dâhil edilmemektedir, şirketler yatırıma yönlendirme ve hesabın yönetimine aracılık yapmaktadırlar. Bu nedenle şirket iflas etse de fonlar güvence altında tutulmaktadır.

Diğer bir konu da “Bireysel emeklilik sisteminde kesintiler yüksek. Bu konuda önlem alınıyor mu?” diye soruldu. Bu tasarının yasalaşmasıyla beraber kesintiler konusunda ikincil mevzuat da ele alınarak yeniden düzenlenecektir. Kesinti tabanlarının daha da ineceğini arkadaşlarımız beyan etmektedirler.

Sayın Şandır’ın sorusuyla alakalı, “Özellikle bu konutlardaki alakalı yapılanmalar banker facialarına döner mi?”  dendi. Çevre Bakanımız da buradalar, biraz sonraki oturumda kendisi de bulunacaklar, daha detaylı bilgi verirler. Özellikle konut projelerindeki emsal aşımlarıyla alakalı hususlar, tabii ki, bunlar o şehrin dizaynında, mimarisinde önemli katkılar koyacaktır.

Arz ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde 51’de iki önerge vardır, bir önerge daha geldi.

Şimdi, yeni bir önerge geldiğinden, onun çoğaltılması lazım geldiğinden birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.45

                                     İKİNCİ OTURUM

                                  Açılma Saati: 16.03

                   BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

  KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

                                            ---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, 51’inci madde üzerinde üç önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde, önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 51. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Özgür Özel                             Müslim Sarı                             Kazım Kurt

                 Manisa                                  İstanbul                                 Eskişehir

          Süleyman Çelebi                         Musa Çam                              Salih Fırat

                İstanbul                                    İzmir                                   Adıyaman

Diğer önerge sahipleri:

               Erol Dora                              Demir Çelik                         A. Levent Tüzel

                 Mardin                                      Muş                                     İstanbul

            Hasip Kaplan                            Sırrı Sakık

                 Şırnak                                      Muş

Diğer önerge sahipleri:

            Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                     Kemalettin Yılmaz

                 Antalya                                   Mersin                              Afyonkarahisar

                Alim Işık                           Nevzat Korkmaz

                Kütahya                                  Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tüzel, buyurun.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Hükûmet dur durak bilmiyor. Sınıf egemenliği böyle bir şey olsa gerek. Bu yasayla birlikte şimdi de emeklilik ve vergi düzenlemelerinde getirilen birtakım düzenlemelerle liberalizasyon ve sermaye saldırganlığında yeni bir hamle yapılmakta yani bir kez daha emek ve alın teri hırsızlığı, sermaye gruplarının daha bir zenginleştirilmesi devam etmekte, emeklilik hakkı sosyal güvenlik kapsamından ve devlet güvencesinden çıkartılarak ticari bir alana, piyasanın işlem alanına terk edilmektedir. Kamusal emeklilik yerini özel emeklilik sistemine bırakmaktadır. Gerekçe ise, finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi. Peki, nasıl olacak? İşçi birikimleriyle olacak. “Finansman erişiminde sıkıntı yaşayan girişimciler -yani, adıyla, sermaye sınıfı-için yeni bir finansal araç ve sistemi; daha iyi işletilmek üzere, katılımcıların doğrudan devlet katkısı yöntemiyle etkin teşviki.” denmekte. Yani, devlet, bireysel emekliliği teşvik etmek için, özellikle kendi kasasından, hazine kaynağından bir kısmını karşılayacak. Bu teşviki hayat ve sağlık sigortasında da göreceğiz.

Bütün dertleri sigorta şirketlerine kaynak aktarmak olan yasa hazırlayıcılar, milyonlarca emekçinin hâlen sigortalı olmayışları konusunda hiç parmaklarını kımıldatmamakta. Bugünün sermaye devleti ve Hükûmetinin anlayışına göre, emeklilik, büyük bir yük ve kambur durumundadır; giderek ortadan kaldırmak, emeklilik maaşlarından kurtulmak, hiç olmadıysa düşürmek en büyük hedefleridir. Şimdi, bunu “tamamlayıcı” diyerek benimsetmekte ama giderek sistemin ana unsuru, ana sisteme dönüştürmek arzusundadırlar. Her zaman olduğu gibi, fikir babaları, feyzaldıkları yer, bir kez daha, Amerika Birleşik Devletleri’dir ama bu küçük Amerika olma arzusu bakalım nerede patlak verecek? Krizle boğuştuğu hepimizin gözleri önünde. Amerika’da milyonlarca emekli, aç, açıkta ve sokakta yaşamaktadır.

Değerli milletvekilleri, işçi, emekçinin emeklilik primleri sermayenin emrine tahsis edilmektedir bu yasa tasarısıyla ve devlet eliyle de vurgun yapılmaktadır. “Hep bana, hep bana.” diyen sermayenin gözü doymayacaktır. Bu yasada da getirilen, Kamu İhale Kanunu’nun delinerek muafiyet, istisnalar ve şimdiye kadar olan bütün yasalarda görülen kiralık işçi, kuralsızlık, örgütsüzlük, ucuz işçilik, grev yasakçılığı ve bu grev yasakçılığının devamını getireceğini açıklayan bakanlar ve bunların haberleri. Emek, işçi düşmanlığı ve zengin sınıfı seviciliği bu noktaya kadar gelmiştir ve şimdi, yine Bakanın ağzında, kıdem tazminatının da kaldırılma hazırlığı içerisinde olduğunu hep birlikte izliyoruz ve görüyoruz.

Değerli halkımız, özellikle sözüm sizlere. Öyle bir oyun oynanmaktadır ki bu hazırlanan yasayla birlikte, devletin piyasaya borçlarına karşı garantili bir fon oluşturulmaktadır; hesapsa borç vadesini uzatma, borç açığını kapatmaktır. “Bunu kim sağlayacak?” derseniz, tabii ki her zaman olduğu gibi işçi sınıfı ve emekçiler ama işçinin parası, daha doğrusu katkısı üzerinde zerrece söz hakkı yoktur. Özel sigorta şirketleri ve devlet arasında geçen pazarlıkla bu birikim ve katkı onlar eliyle bir kazanca dönüşecek ama bireysel emekliliğe geçen işçi ise kaybedecektir. Sonuçsa bir yıkımdır; işçinin emeklilik birikimleri, gelecek hayalleri kurduğu bu tasarrufu borsanın işlem hacmi içerisinde ve spekülasyon ortamında eriyip gidecek, onun insafına terk edilecektir. Halkımız, emekçiler bilmelidir ki bu durum geçici de değildir, bu yerleştikçe kamusal emeklilik devreden çıkacak ve tarih olacaktır, kıdem tazminatında yapmak istedikleri gibi. Bu özelleştirme oyununa gelmeyelim, emeklilik hakkımızı savunalım; halkımızın bilmesi gereken ve onlara sözümüz budur. Bu yasada getirilen eğitim ve sağlık tesislerinin kamuya kiraya verilmesinde de KDV istinası getirilmesi yine aynı özelleştirme hamlesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - “Bu hakkı biz de gasbettirmeyelim.” diyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.

Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan, size de teşekkürler arkadaşlar.

Mehmet Günal yorulmaz, merak etmeyin, daha yeni başladık. Bakalım, siz ne kadar dayanacaksınız? Değerli arkadaşlar, biz dörde kadar duranlardanız. Bilmiyorum, arkadaşların bazıları yeni geldiği için biraz daha enerjik görünüyorlar. Onların da bugün ne kadar dayanacağını göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, bu ve bundan sonraki maddelerde aslında birkaç önergemizin dışında önerge vermemeyi düşünüyorduk. Dün de buna bağlı kaldık. Ama öyle bir noktaya geliyoruz ki burada bir yasamayı fazla umursamama, “Biz yaptık, oldu.” mantığı var. Burada, bizim üniversitede öğrendiğimiz birinci şey, anayasa hukukunda “kuvvetler ayrılığı” diye hocalarımız bize öğretirdi; yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız olması, ayrı olmasıydı. Şimdi, yani yasamanın zaten bir anlamını bırakmadınız. Geçtiğimiz dönemde KHK ile hepsini yaptık, şimdi bütün onları düzelteceğiz diye uğraşıyoruz. Zaten yetkimiz gasbedilmiş. Kısmi olan yetkileri burada, Komisyonda kullanıyoruz.

Az önce de söyledim. Alt komisyon kuruyoruz, bütün arkadaşları çağırıyoruz, sonra yeniden geliyoruz, “Efendim, ya bunu bitirmemiz lazım.” Nasıl olur? Şimdi salı günü 15.00’te başlayan, grupların olduğu bir günde üç bölüm ve 73 maddeden oluşan bir kanunu Sayın Bakanın programına göre sıkıştırmak zorunda mısınız arkadaşlar? Değerli grup başkan vekilleri, yani o zaman başka bir güne koyun canım Sayın Bakanın işi varsa. Sabah dört buçuğa kadar işte bitmiyor. Normal şartlarda belli bir anlayış göstermemize rağmen bitmiyor. O zaman ne yapacağız? Bizim bundan sonraki maddelerde, 2 tanesi hariç, hepsinde uzun gerekçemiz okunacak. Neden? Nedenini söyleyeyim.

İşte, muhalefete yaptığınız baskıdan dolayı akşam yedide televizyonu kapatıyorsunuz. Burada birtakım grup önerileri tartışmalarından sonra asıl kanuna geçiyoruz. Bakın, bütün içerisine koyduğumuz şeyler, kanun görüşmeleri televizyon kapandıktan sonra başlıyor. Peki, ne oldu bizim söylediklerimiz, tartıştıklarımız? Siz zaten ilgilenmiyorsunuz ama en azından kamuoyunun neyin konuşulduğunu, neyin tartışıldığını bilmesi gerekiyor. Şimdi, bakıyoruz, yine aynı şekilde tartışmalar devam ediyor, “Bunu bitirelim.” Grup başkan vekilleri soruyor, “Tamam.” diyoruz; sonra bakıyoruz, başka bir şey geliyor. Dolayısıyla bundan sonraki önergelerde okunacak olan gerekçemiz kanun tasarısına esas muhalefet nedenlerimizden oluşuyor. Bunun kamuoyunca bilinmesini, muhalefet üzerindeki baskının kırılabilmesi için ve görüşlerimizin kamuoyuna duyurulabilmesi için bunların paylaşılmasını sağlayacağız. Bundan sonrakilerde konuşmayacağım. Baştan bunu sizlerle ve milletimizle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlar, bu önerileri dikkate alınız. Bakın, bu Komisyondan çok zor kanunlar geçirdik -geçen dönemden burada olan arkadaşlarımız var-  ve onların birçoğu böyle alelacele gelmişti. Plan ve Bütçe Komisyonu kanunlar kararlar genel müdürlüğüne döndü. Doğru dürüst tasarı gelmiyor. Tasarı tasarı değil, çoğu teklif olarak geliyor. Süzgeçten geçmiyor. İlgili kuruluşlara gitmiyor. Öyle olunca burada yaptığımız şeyleri de aceleyle yapabildiğimiz kadar ve sizin o andaki anlayışınıza kalmış bir şekilde değiştirebildiğimizi değiştiriyoruz. Sonrasında burada bir şeyler söylüyoruz, en azından eksik olan taraflarını tamamlamak için öneriler getiriyoruz, önergeler veriyoruz; kısmen, böyle çok fazla zülfüyâre dokunmayacak olanların dışında dikkate alınmıyoruz.

Mesele sadece önerge de değil. “Gelin, Milliyetçi Hareket Partisiyle bunu istişare ettiğiniz zaman biz her zaman Türk milletinin çıkarından yanayız.” dedik. Biz, önce partim değil, önce ülkem, sonra partim, sonra ben diyen bir anlayışa sahibiz. Ülke ve millet önce gelir. Gelin, bakın, bizim beyannamemiz “2023’e Doğru Yükselen Ülke Türkiye”ydi, sizin de sonradan her ne kadar taklit de olsa benimsemiş olmanızdan dolayı mutluyuz. Türkiye’nin 2023 yılında lider ülke olabilmesi için bu yapısal önlemleri alalım diye günlerdir söylüyorum.

Şimdi, bakıyorum haziran ayında görüşmek istediğiniz kanunlara. Şimdi, bir sürü bekleyen sorun var. Niye onları getirmiyorsunuz? Gündeme gelmemiş, sıra sayısı almış, bekleyenler var. Bir an önce acil olanlara bakalım, onları da getirip bize önceden sunun, beraberce çıkması gerekenleri, eksik de olsa, eksiği de söyleriz, tamamlanması gereken yere önerimizi yaparız, yine dinlemeyip çıkarıyorsanız çıkarın ama gündeme getirin. Az önce turizm çerçeve kanununda söylediğim gibi, senelerdir soruyoruz, maalesef gelmedi.

Şimdi, o programları da, bu yasamayı dikkate almak zorundasınız. Şimdi Sayın Müsteşar da yok. Sayın Bakan diyor ki: “Toplantısı varmış.” O zaman soruyorum: Niye salı gününe koyuyorsunuz? Gitsinler gelsinler, öyle koyalım, öbür hafta çıkaralım; zaten bekledi bekleyeceği kadar. Alt komisyonda da, sonrasında da bekledi mi? Bekledi.

Onun için tekrar söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi her zaman milletin ve ülkenin çıkarlarını öne alıp uzlaştığımız zamanda sizlere destek olmaya hazır diyor,

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Sayın Çam, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Konuşmalarımızı tabii beş dakika olunca yetiştiremedik. Sayın Bakan bize yanıt veriyor, diyor ki… Tabii ki konusuyla ilgili değil. Sayın Ali Babacan’ın burada olması gerekirken Enerji Bakanımızla muhatap oluyoruz. Tabii ki ister istemez de bize yanındaki Bakanlık yetkililerinin vermiş olduğu yanıtlarla cevap veriyor.

Şimdi, Sayın Bakan, burada bir kez daha söylemek istiyorum. Türkiye’de sosyal güvenlik kurumlarının sıkıntılarından kaynaklanarak, Hükûmetin, son on yılda, gerek SSK’ya gerek BAĞ-KUR’a gerekse Emekli Sandığına olan desteklerini kısıtladı ve sınırladı. Bu nedenle Sosyal Sigortalar Kurumu, işçilerin, emekçilerin alın teriyle kurmuş oldukları Sosyal Sigortalar Kurumu, devletin hiçbir katkısı olmamasına rağmen yıllarca ayakta kaldı. Ama enflasyonun çok yüksek olduğu dönemlerde insanlar kişisel servetlerini, paralarını, kaynaklarını yüzde 120’lerle bankalara yatırırken Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynakları yüzde 10’la, yüzde 20’yle, yüzde 30’la sermayeye ucuz kredi olarak verildi ve bilinçli, sistemli olarak Sosyal Güvenlik Kurumu, SSK çökertildi ve sonra da “Sosyal Güvenlik Kurumu” adı altında birleştirildi. Şimdi getirilen bu bireysel emeklilikte, bir kez daha söylüyorum, diyorum ki: Sayın Ali Babacan kırk beş yaşında, elli altı yaşına kadar prim ödeyecek, emekli olduğunda da parasını bir defada veyahut da iki defada alacak. Şimdi, bireysel emeklilik şirketleri diyor ki: “Benim, altmış yedi yaşına kadar prim ödeyebilmem için ödediği primleri çok iyi hesaplamam ve aydan aya ne kadar ödeyeceğimi bilmem gerekiyor. Ama eğer bu vatandaş altmış yedi yaşından sonra yaşar ise ben zarar ederim, iflas ederim, batarım.” Dolayısıyla emeklilik yaşının doksan beşe çıkartılması için hazineden talepleri var ve istekleri var arkadaşlar. Türkiye’de, yaş ortalamasının altmış yedi olduğu ülkemizde doksan beş yaşına kadar bir insanın yaşama şansı var mıdır arkadaşlar, mümkün müdür bu? Ama bireysel emeklilik şirketleri, şimdi, hazinenin kapısında ve diyorlar ki: “Emeklilik yaşı doksan beşe kadar çıkartılsın.” “Çünkü, eğer, altmış yedi yaşından sonra bu vatandaş yaşarsa, hayatını devam ettirirse ben ona emekli maaşı ödeyemem, batarım.” diyor ve bu nedenle de büyük bir sıkıntı yaşanıyor.

Biz de diyoruz ki: “Bu bireysel emeklilik Amerika’da, Şili’de, Arjantin’de, Güney Amerika’da uygulandı ve iflas etti, battı. Şimdi diyorsunuz ki: “Bunun garantisi var.” Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2000’li yıllarda Amerika’nın en büyük şirketi Enron’a yatırılan para günlük 80 liraydı arkadaşlar, 80 liralık tahvillerdi ama yaşanan ekonomik sıkıntılardan, krizden dolayı bir gecede 0,20 kuruşa düştü ve tüm emeklilik sistemleri, fonları battı. Ne oldu? Devletin üzerine kaldı. Bizim ülkemizde de nasıl bankalar battı, bankerler battı, fonlar battı; bunun maliyeti vatandaşın üzerine kaldı, maliyeti vatandaşlar olarak bizler ödedik, işçiler ödedi, emekçiler ödedi; şimdi tekrar bununla birlikte, bireysel emeklilik sistemiyle tekrar Türkiye bir kaosa doğru götürülüyor. Biz burada tarihe bir not düşüyoruz, diyoruz ki: “Araba devrilmeden önce tedbirini alın, bu yanlıştır, yanlış işlemdir.” Sayın Bakan da dâhil olmak üzere bireysel emekliliğe ait olup olmadığını burada bize söyleyemedi.

Geçtiğimiz günlerde Sayın Enerji Bakanımızın katıldığı… Karadeniz Ereğli’de, Zonguldak’taki Amele Birliği’nin sandığı var. 1920’lerde kurulmuş arkadaşlar. 1920’lerden beri devam eden Amele Birliği Sandığına işveren de yüzde 1 oranında pay veriyor. Geçtiğimiz iki hafta önce Plan Bütçe Komisyonuna getirilen teklifle birlikte bu binde 5’e düşürüldü. Her geçen gün, kazanılmış olan haklarımız, işçilerin, emekçilerin, yoksulların kazanmış oldukları haklar ellerinden bir bir alınıyor ve götürülüyor. Şimdi, önümüzdeki günlerde ulusal istihdam paketi gelecek, ulusal istihdam paketiyle birlikte kıdem tazminatı kaldırılacak, esnek çalışma biçimi getirilecek, bölgesel asgari ücretler getirilecek ve işçilerin yüzyıllardır kazanmış oldukları hakları elinden alınacak ve yok edilecek. Her kürsüye çıktığınızda… Mademki Türkiye dünyanın en büyük 16 ekonomisinden 1 tanesi, Avrupa’nın 6’ncı ekonomisinden biridir, o zaman 10 milyon emeklinin intibak yasasını adamca, güzel ve doğru bir şekilde yapıp emeklilerin insanca hayatlarını sürdürecekleri bir emekli maaşını burada tespit edelim. Ama ne yaptınız? Getirdiniz, sadece 10 milyon emekliden 1 milyon 800 bin emeklinin ücretlerindeki yapılan yanlış hesaplamadan dolayı bir düzeltme yaptınız. Oldu mu bu? İntibak yasası mı oldu? Hayır olmadı. Ama 10 milyon emekli yine kulakları bizde ve Mecliste bekliyorlar arkadaşlar. Getirelim, 10 milyon emeklinin insanca yaşayacakları bir emekli maaşını tespit edelim, bu bireysel emeklilikten vazgeçelim diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam. 

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 52 üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım, Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 52. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     

              Kazım Kurt                             Özgür Özel                             Müslim Sarı

               Eskişehir                                 Manisa                                   İstanbul

              İdris Yıldız                             Gürkut Acar                             Musa Çam

                   Ordu                                    Antalya                                    İzmir

          Süleyman Çelebi                         Salih Fırat

                İstanbul                                Adıyaman

Diğer önergenin imza sahipleri:

            Mehmet Günal                        Mehmet Şandır                            Alim Işık

                 Antalya                                   Mersin                                   Kütahya

         Kemalettin Yılmaz                    Nevzat Korkmaz

           Afyonkarahisar                             Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.

BAŞKAN – Sayın Çam’ı konuşturayım, ondan sonra gerekçeyi okutsam olur mu Sayın Şandır?

Buyurun Sayın Çam.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Burada bir kez daha altını çiziyoruz ve söylüyoruz: Muhalefet partisi olarak bizim görevimiz sizlere doğruyu söylemek, doğru yolu göstermek ama siz yanlış yapmakta ısrar ediyorsunuz, fakirden alıp zengine aktarmak istiyorsunuz, yoksuldan alıp zengine aktarmak istiyorsunuz ve İstanbul’u bir finans merkezi yaparak işçilerin, emekçilerin alın terlerini birtakım insanlara kaynak olarak aktarmak istiyorsunuz. Bu sizin tercihiniz. Yanlış olduğunu söylüyoruz ve önümüzdeki on yıl içerisinde büyük bir kriz yaşanacağını da göreceksiniz. Bunu temenni etmiyorum, istemiyoruz, arzulamıyoruz ama görünen köye kılavuz gerekmiyor arkadaşlar. Böyle bir kriz yaşanacak ve bu nedenle, bu uyarı görevimizi yapmayı biz tarihî bir görev olarak görüyoruz ve bir kez daha şunun altını çizmek istiyoruz: Bu yanlıştan vazgeçin, muhalefet partisi olarak bizim vermiş olduğumuz önergeleri de lütfen, orada “Katılmıyoruz.”, “Katılmıyoruz.” diyerek reddetmeyin. Bizim de mutlaka bildiğimiz ve düşündüğümüz… Size, Hükûmete katkımız olsun diye de bu görüşleri ve önerileri getiriyoruz.

Bakın arkadaşlar, dün 12 Hazirandı, seçilmemizin üzerinden tam bir yıl geçti. Bir yıl geçmiş olmasına rağmen 8 milletvekili arkadaşımız tutuklu. Doğru mudur? Değildir. Mademki halkın iradesiyle seçilmiş olan o insanlar mazbatalarını aldılar, Yüksek Seçim Kurulu tarafından onaylandı, onların görev yapması gereken yer burasıdır ve burada olmaları gerekiyor ama ne yazık ki 8 milletvekili arkadaşımız orada.

Şimdi, bu konuyla ilgili Meclis Başkanı birtakım çalışmalar yaptı, en son AKP Grubu bu konuyla ilgili çalışma yaptı ve konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin işi olması gerekir iken AKP Genel Merkezine taşındı. Sonunda -okuduk gazetelerden- Grup Başkan Vekili Sayın Mahir Bey dedi ki: “Biz bir kamuoyu araştırması yaptık. Kamuoyu araştırmasının sonucunda da bu işe bulaşmamamız gerektiği söylendi ve bu iş bizim işimiz değil.”

Bakın arkadaşlar, matematikçiye sormuşlar, demişler ki “2x2 kaç yapar?”, çok net: “4.” demiş. İstatistikçiye sormuşlar, demişler ki “2x2 kaç yapar?”,“3 ile 5 arasında bir rakam.” demiş. Kamuoyu araştırmacısına sormuşlar, demişler ki “2x2 kaç yapar?” “Kaç istiyorsun?” demiş, böyle yapmış.

Yani, siz parayı basarsınız, istediğiniz sonucu alabilirsiniz, istediğiniz sonucu çıkartabilirsiniz ama halkın oyuyla seçilmiş olan milletvekillerinin kaderini bir kamuoyu araştırması şirketine bırakmanın ne akılla ne vicdanla ne siyasi gelenekle hiçbir ilişkisi yoktur, bu doğru değildir arkadaşlar. Bundan şiddetle kurtulmanız gerekiyor ve 8 milletvekili arkadaşımızın yasama görevini burada yapabilmesi için, burada hepimizin el ele verip o arkadaşlarımızın burada olmasını sağlamamız gerekiyor.

Türk Hava Yolları… Geçtiğimiz hafta bir torba kanun getirdiniz, bir gecede getirdiniz. Burada, Türk Hava Yollarında çalışan işçilerin, emekçilerin on sekiz aydır devam eden toplu sözleşme görüşmelerini bir gecede bir kanun teklifiyle grev yasağı içerisine aldınız. İnsanlar anayasal haklarını kullanmak istiyorlar yani bizlerin milletvekili olarak birtakım özlük haklarımız varsa ve bu haklara el uzatıldığında nasıl tepki koyuyor isek ve karşı çıkıyor isek, o zaman burada çalışan işçi arkadaşlarımızın da ellerinde bulunan bu anayasal hakkın ellerinden alınmasına sessiz kalmaları mümkün değildir. TÜRK-İŞ Genel Başkanı, TÜRK-İŞ yönetimi sessiz kalabilir, AKP’nin arka bahçesi olabilir ama işçiler, emekçiler işlerine, aşlarına, ekmeklerine, geleceklerine sahip çıkmak için bir günlük iş bıraktılar. Bunun sonucunda 305 işçi işten atıldı ve mücadeleleri devam ediyor.

Bugün Türk Hava Yolları yönetimi toplandı, Atatürk Havaalanı Güvenlik Komisyonu toplandı ve işçi arkadaşlarımızın orada direnmesini kırmak için bir karar aldı, diyor ki: “Burada kimse toplanamaz.” 2911’e göre insanların orada toplanma hakları vardır, orada kalma hakları vardır ama özel olarak Havaalanı Güvenlik Komisyonu toplanıyor ve işçi arkadaşlarımızın orada bulunmasını yasaklıyor. Belki de biraz sonra orada polisli bir müdahaleyle karşı karşıya kalacağız.

Hani sizler referanduma giderken “Türkiye daha özgür ülke olacak, daha çağdaş bir ülke olacak, daha modern bir ülke olacak, konuşan Türkiye olacak.” diyordunuz? Her geçen gün daha fazla yasak getiriyorsunuz, daha fazla imkân ve olanakları elimizden alıyorsunuz arkadaşlar.

Bugün Yüksel Caddesi’nde parasız eğitim için mücadele veren insanlara biber gazı sıkılıyor şu anda ve orada öğrenciler parasız eğitim için mücadele verirken polisler kendilerine saldırıyor ve onları gözaltına alıyor.

Şimdi, arkadaşlar, sizin on yılda geldiğiniz noktada biber gazından başka, hayat pahalılığından başka, işsizlikten başka çok fazla bir şey yok. Bunun da altını çizmek istiyoruz ama bunu da her seferinde buraya geldiğinizde “Biz yüzde 49 oy aldık, herkes bize kayıtsız şartsız biat edecek…” Bu tıpkı Almanya faşizminde olduğu gibi, Hitler’in danışmanı Goebbels’in söylediği gibi, “Artık rakamların hiçbir önemi yok, biz devletin efendisiyiz, biz ne dersek o olur…” Bu doğru değildir arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeleri…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam, arayacağım.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.32

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki iki önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na 53. maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini maddelerin bu doğrultuda teselsül ettirilmesi hususunu arz ve teklif ederiz.

              Oktay Vural                          Mehmet Şandır                            Alim Işık

                  İzmir                                     Mersin                                   Kütahya

          Mustafa Kalaycı                       Mehmet Günal                          Erkan Akçay

                  Konya                                   Antalya                                   Manisa

         Emin Haluk Ayhan

                 Denizli

“Madde 54: 5684 sayılı sigortacılık kanununun 22. Maddesine yirminci fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

(20) Müsteşarlıkça münhasıran tespit edilen sigorta branşlarında ise sigorta eksperi; ondokuzuncu ve yirminci fıkra hükümleri uygulanmaksızın sigortacı veya sigorta ettiren ya da sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler tarafından Müsteşarlıkça belirlenecek usul ve esaslar doğrultusunda, sigorta eksperinin almış olduğu eğitimler de dikkate alınarak, elektronik ortamda tesadüfi olarak tayin edilir. Bu durumda, ekspertiz ücreti İcra Komitesi ile Birliğin görüşü alınarak Müsteşarlık tarafından belirlenen ücret tarifesi uyarınca sigortacı tarafından ödenir."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, salt çoğunlukla bu önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Davet etmiyor ki Sayın Başkanım, çağırsa belki gelir oylamaya.

BAŞKAN – Kendi aranızda halledin.

Bugün kesinlikle hiçbir grup arasındaki münazara ve de mutluluğun, polemiğin, ne varsa adı üstünde hiçbirine karışmıyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Makam bunu gerektiriyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, hiçbirine karışmıyorum, uzlaştırmaya bile çalışmayacağım, ona göre.

Sayın Komisyon katılmadığına göre önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Madde 54’te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

            Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 54. maddesinin (23) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                          Oktay Vural                          Mehmet Şandır

                 Antalya                                    İzmir                                     Mersin

             Erkan Akçay                              Alim Işık                          Emin Haluk Ayhan

                 Manisa                                  Kütahya                                  Denizli

23) Birliğin bu madde uyarınca aldığı karar ve tedbirlere zamanında ve tam olarak uymayan üyeler hakkında Yönetim Kurulunca beşbin Türk Lirasından yirmibin Türk Lirasına kadar idari para cezası uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, az önce eklenmesini talep ettiğimiz fıkra metninde, daha önce belirtmiş olduğum Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin Sigorta İcra Komitesinin ve sigorta eksperlerinin yani sektör temsilcilerinin bir talebiydi.

Sayın Başkanım, çok gürültü var.

Bu, sektörün bir talebiydi, yukarıda alt komisyonda da görüşmüştük ve burada da bir uzlaşma arayışı vardı ancak bürokrat arkadaşlarımız bize sigortacılıkla ilgili daha köklü bir kanun tasarısı üzerinde çalışıldığını, orada çözüleceğini söylediler. Burada haklı gerekçeleri vardı arkadaşların çünkü eksperlerin tarafsız ve bağımsız olması gerekiyor ki sigortalının da hakkını koruyabilsinler. Onun için, aslında bu, dikkate alınması gereken bir önerge. Tabii, kendileri aynı zamanda eksperlerin tesadüfi olarak bunların niteliklerini dikkate alarak bir standarda ulaştırıldıktan sonra tesadüfi olarak bir havuzdan atanmasını…

Sayın Başkanım, çok gürültü var, ben söylediğimi kendim dahi anlamıyorum, arkadaşlar yoklama için gelmiş galiba.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlarsak güzel olacak.

Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, havuzdan zarar görmeden, bütün tarafları kapsayan yani sigortalıyı da, sigortacıyı da, sigortalananı da, eksperleri de rahat ettirecek bir öneriydi çünkü standartları belirlenerek, havuzdan tesadüfi olarak atama yapılacaktı. Maalesef, bunu kabul etmediniz. Nedeni de az önce arkadaşlarımız dedi, güzel, daha köklü bir şey yapılacaksa…

Ama ben size bir hatırlatmada bulunacağım. Önceki haftalarda size göstermiştim buradan, iki tane sıra sayısı. Değerli arkadaşlarımız baktılar, ilgili grup başkan vekilleri de buradaydı, Sayın Bakan yoktu ama Komisyondan arkadaşlarımız vardı. Bir tarafta, bizim yukarıda, Komisyonda görüştüğümüz, finansal kuruluşlarla ilgili yani finansal kiralama, leasing, factoring, finansman şirketleriyle ilgili kanunun 2’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hükmün aynısını, hani şu meşhur Havayolları grevini yasakladığınız kanun teklifinin içine 4’üncü madde olarak koymuştunuz. Onu sorduğum zaman da Sayın Bakan ve Komisyon üyesi arkadaşım demişti ki: “Hocam, bu finansal kiralama kanunu bu dönem çıkmayabilir.” “Ee?” “Onun için biz bunu koyalım, zaten çıkınca yürürlükten kalkmış olacak.” “Kaç günlüğüne?”, “Şimdi çıkarırsak bir aylığına kalmış olacak.” E, peki, orada hava yolu şirketlerine bu kıyağı geçerken sigortacılarınki niye, şimdi çıkacak mı? “Finansal kiralama çıkmayacak.” diyorlar, öbürü geçti. E, sizin sigortacılık kanunu ne zaman gelecek? Çıkmaz ayın 15’inde. E, peki, bu sistem böyle çalışmaya devam edecek mi? Edecek. Onun için, lütfen bunlara bakalım, tekrar gelecekse, bir eksik varsa orada tamamlarsınız. Ama bu, sigortacılığın esasını teşkil ediyor; eksperlerin atanması, sigortalının ve şirketin de mağdur olmaması, nitelikli şekilde eksperlerin belli standarda kavuşturulması. Tamam, sonra bunların eğitimini, yönetmeliğini, hepsini çıkarırsınız, o standartlara ulaştırırsınız ama en azından şimdiden sistemi kurmaya başlarız diye bu önergeyi vermiştik, kabul edilmedi.

Bu, sonraki önergemizde de 50 bin liralık cezanın sınırının 20 bin liraya düşürülmesini teklif ediyoruz çünkü bir sürü cezalar geldi. Diğer sektörlerdekine de paralel olsun diye, diğer aracı kurumlarla da,  finansal kuruluşlarla da paralel olsun diye bir talebimiz var; dikkate alacağınızı umuyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 54’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 55’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 55. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                       Nevzat Korkmaz                           Alim Işık

                 Antalya                                   Isparta                                   Kütahya

           Mehmet Şandır                     Kemalettin Yılmaz

                 Mersin                             Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılamıyoruz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 10O'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler gözardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN –  Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati : 17.01

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

                                            ---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 55’inci maddesi üzerinde verilen Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Karar yeter sayısı vardır.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

56’ncı maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin  56. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Günal             Alim Işık             Kemalettin Yılmaz

      Antalya                 Kütahya                  Afyonkarahisar

 

Nevzat Korkmaz          Mehmet Şandır

  Isparta                         Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Günal…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığın azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak,  KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

57’nci maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 57. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                            Alim Işık                          Kemalettin Yılmaz

                 Antalya                                  Kütahya                             Afyonkarahisar

          Nevzat Korkmaz                       Mehmet Şandır

                 Isparta                                   Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında

gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

58’inci maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 58. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                            Alim Işık                           Nevzat Korkmaz

                 Antalya                                  Kütahya                                   Isparta

           Mehmet Şandır                     Kemalettin Yılmaz

                 Mersin                             Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayar mısınız arkadaşlar?

Kâtip üyeler aralarında anlaşamadılar.

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 59’da da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 59. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                            Alim Işık                          Kemalettin Yılmaz

                 Antalya                                  Kütahya                             Afyonkarahisar

          Nevzat Korkmaz                       Mehmet Şandır

                 Isparta                                   Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığın azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 60’ta iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:

T. B. M Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı yasa tasarı/teklifinin 60. maddesinde geçen “sırları” ibaresinin “açıklanması itibarını sarsacak bilgileri” biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.

             Kamer Genç                             Arif Bulut                             M. Ali Susam

                 Tunceli                                   Antalya                                    İzmir

      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  R. Kerim Özkan

                İstanbul                                  Burdur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergemizi doğru dürüst okumadı Sayın Başkan. Okuma yazma bilmiyor mu?

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 60. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Günal                            Alim Işık                           Nevzat Korkmaz

                 Antalya                                  Kütahya                                   Isparta

           Mehmet Şandır                     Kemalettin Yılmaz

                 Mersin                             Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Ne yapayım Sayın Şandır?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergem var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çok özür dilerim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Divan Kâtibi beni okumak istemiyor.

BAŞKAN – Şimdi yeniden okuyacak, özür dilerim, sehven yanlış yaptık.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

 

 

T. B. M Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı yasa tasarı/teklifinin 60. maddesinde geçen “sırları” ibaresinin “açıklanması itibarını sarsacak bilgileri” biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.

                                              Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN– Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Meclisin AKP Grubunun içine düştüğü acizliği ve acınacak hâli görüyorsunuz, Hükûmet sıraları bomboş, getiriyorlar “Bir günde yetmiş maddelik kanunu çıkaracağız.” diyorlar, ikide bir karar yeter sayısı bulunamıyor…

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – CHP sıralarında kaç kişi var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Meclisin itibarını sıfıra indiriyorlar, kamuoyu bizi seyrediyor. Böyle bir şey olmaz arkadaşlar! Böyle bir gayriciddi grup da olmaz böyle Meclisin karşısına çıkmaya yüzü olmayan bir hükûmet de olmaz ama size yakışıyor tabii bu, sizin için önemli değil çünkü siz belirli değerleri kaybetmişsiniz çünkü belirli değeri kaybetmeyenler bu duruma düşmezler. O bakımdan, bunlar çok önemli şeyler.

Sayın Başkan, ben, tabii, KİT Komisyonu üyesiyim, bu “sırlar” kelimesi AKP’nin can simidi oluyor. Âdeta her şeye sırlar diye, can simidi diye sarılıyorlar.

KİT Komisyonunda bankaların hesaplarını inceliyoruz. Bir kişiye 2 katrilyon 700 trilyon liralık kredi vermişler arkadaşlar. Diyoruz ki: “Bu kim, bunu açıklar mısınız?” Hemen KİT Komisyonu Başkanı diyor ki: “Bu banka sırrı.” Hâlbuki banka sırlarıyla ilgili kanunun 73’üncü maddesi diyor ki: “Bu bilgilerin yetkili olmayan kişilere açıklanması…” Bakın, o birisine 2 katrilyon 800 trilyon vermişler. Biliyorsunuz, Tayyip Bey kendi damadının başında bulunduğu bir şirkete bir bankadan 375 milyon dolarlık bir kredi aldı, o, o verdiği kredi sıralamasında 13’üncüydü. Yani 2 katrilyon 800 trilyondan bahsediyorum, daha o ne kadar… Yani birçok kredi verilmiştir, bunları açıklayın… “Yok.” diyorlar.

Şimdi, AKP’nin tek güvencesi, işte, kanunlara, sırlara saklanarak kendi icraatlarını, yapılan suistimalleri gizlemek. Böyle bir şey olur mu? Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin KİT Komisyonuna hangi bankadan kime, ne kredi verdiğinizi ve bu krediyi alan kişinin ismini söylemeyeceksiniz!

Bana bir mektup geldi. Diyor ki mektupta: “Falanca bankadaki genel müdür yardımcısı falanca kişiye kredi verdi. O krediden sonra o banka genel müdür yardımcısı o şirkete transfer oldu yüksek bir ücretle. Ondan sonra da bu genel müdür buraya gelince tekrar buraya getirdi.” Banka müdürüne soruyorum: “Şu falanca kişiye kredi verdiniz mi?” Hemen Komisyon Başkanı müdahale ediyor, diyor ki: “Efendim, o banka sırrı.” Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?

Bu arada Komisyonla ilgili bir şey söyleyeyim. Bugün biz KİT Komisyonunda TEDAŞ’ın hesaplarını inceliyorduk, maalesef, AKP Mecliste yaptığı gayriciddiyeti orada, Komisyonda da gösterdi. Biz muhalefet partili milletvekilleri oradayken, 21 kişilik AKP KİT Komisyonu üyesinden 12 kişi gelemedi, ondan sonra da biz bugün Komisyonun maalesef çalışmasını yapmadık.

Değerli milletvekilleri, gerçekten bu milleti, bu Meclisi bu duruma düşürmek bu memlekete, bu Meclise yapılan en büyük kötülük. Şimdi, yapabileceğimiz şeyleri yapalım. Maymuna bir şeftali getirmişler vermişler. Şeftaliyi yutmadan önce arkasına götürmüş. “Niye götürüyorsun o şeftaliyi arkana?” demişler. “Vallahi, geçen gün çekirdeğini çıkaramadığım bir şeftaliyi yuttum da şimdi çekirdeğini çıkarıp çıkaramayacağımı denemek istiyorum.” Demiş. Yani çekirdeğini çıkaramayacağınız şeftaliyi yutmayın!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen öyle mi yapıyorsun, sen de ölçüyor musun?

KAMER GENÇ (Devamla) – İnsanların belli bir gücü var. Dolayısıyla yani bu güçlerini bu şekilde kullanmak…

Tabii, sizin arkanızda bir de Anayasa Mahkemesi var. Şimdi, İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre komisyonlar kendilerine havale edilen işler dışında işlerle uğraşamaz, bu çok açık bir şey. Meclis Başkanlığı görevini yapmıyor, burada Meclisi yöneten arkadaşlarımız maalesef yapmıyor ama Anayasa Mahkemesi hiç yapmıyor. Bakın, şurada 28 Ağustosta Cumhurbaşkanlığı seçimi var, Anayasa Mahkemesi hâlâ kararını vermiyor. Ama Tayyip Bey bir ihtimale karşı hemen bunun propagandasına çıkmış, devletin bütün olanaklarını kullanıyor, stadyumlar tutuyor, propagandasını yapıyor ama bunun karşılığında eğer bir iptal çıkarsa, tabii, onu da gizlemeye çalışıyor.

Bu nasıl Anayasa Mahkemesi? Geçen gün burada müzakere edilmemiş bir kanunu götürdük, diyor ki: “Usulsüzlük yoktur.” Yani tabii ki kurumlar yok olunca siyasi gücü elinde tutan kişiler devleti bütün kurumlarıyla, her yönüyle yok etmeye, tahrip etmeye cesaret ederler ama bunun da size kalacağını zannetmiyorum çünkü -Anayasa Mahkemesi- bizim zamanımızda yine bir kanun çıkaracağız, onları da feshedeceğiz.

 Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

 

III. – YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yoklama yapılmasını talep ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.

Sayın Tarhan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Moroğlu, Sayın Acar, Sayın Üstündağ, Sayın Çam, Sayın Genç, Sayın Öner, Sayın Küçük, Sayın Çelebi, Sayın Türmen, Sayın Özkan, Sayın Dibek, Sayın Susam, Sayın Tayan, Sayın Toprak, Sayın Korutürk, Sayın Kaleli, Sayın Tanal, Sayın Bayraktutan.

İki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

(BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

61’inci maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 61’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Mustafa Moroğlu                         Kazım Kurt

                İstanbul                                    İzmir                                   Eskişehir

           Erdal Aksünger                         Ali Serindağ

                  İzmir                                  Gaziantep

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Madde 62’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 62. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Kazım Kurt                             Ali Serindağ

                İstanbul                                 Eskişehir                               Gaziantep

          Mustafa Moroğlu                      Erdal Aksünger

                  İzmir                                      İzmir

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının teme! amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, 63’üncü maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 63. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Mustafa Moroğlu                         Kazım Kurt

                İstanbul                                    İzmir                                   Eskişehir

             Ali Serindağ                         Erdal Aksünger

               Gaziantep                                  İzmir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığın azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 64’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 64. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Kazım Kurt                             Ali Serindağ

                İstanbul                                 Eskişehir                               Gaziantep

          Mustafa Moroğlu                         Gürkut Acar

                  İzmir                                    Antalya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)–  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) –Katılmıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe….

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 10O'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu sterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 65’te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 65’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Mustafa Moroğlu                         Gürkut Acar                            Ali Serindağ

                  İzmir                                    Antalya                                 Gaziantep

              Kazım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu

               Eskişehir                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ  (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, gerekçe mi okutayım?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin % 35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından, 2- ikramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

 

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 66’da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 66. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu                          Kazım Kurt                             Ali Serindağ

                İstanbul                                 Eskişehir                               Gaziantep

             Gürkut Acar                         Mustafa Moroğlu                                

                 Antalya                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

 

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz.

Gerekçe:

Kanun Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.

Kanun Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman lak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi istisnasından, 2- ikramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf açığın azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.

Tasan ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.

Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 67’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 68’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 69’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici Madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici Madde 2’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini, ikinci fıkrasında yer alan “Kanunun yürürlüğe” ifadelerinin “fıkranın yürürlüğe” olarak değiştirilmesini ve “üç yıl sistemde kalmak koşuluyla” ibaresinden sonra gelmek üzere “üç yılın sonunda” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Mahir Ünal                      Mehmet Doğan Kubat                    Ramazan Can

          Kahramanmaraş                            İstanbul                                 Kırıkkale

             Yusuf Başer                          Nihat Zeybekci                   Mehmet Emin Dindar

                 Yozgat                                   Denizli                                    Şırnak

         Abdurrahim Akdağ                 Sevde Bayazıt Kaçar                Pelin Gündeş Bakır

                 Mardin                             Kahramanmaraş                            Kayseri

        Safiye Seymenoğlu

                Trabzon

"(1) 29/5/2012 tarihi itibarıyla bireysel emeklilik sisteminde olup bu fıkranın yürürlük tarihinden itibaren iki yıl içinde bir emeklilik sözleşmesini birikimlerini alarak sonlandıran katılımcıların, 31/12/2014 tarihine kadar bireysel emeklilik sistemine ödeyeceği katkı payları için Devlet katkısı ödenmez."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılıyoruz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut sistemdeki katılımcıların sistemden ayrılarak birikimlerini aldıktan sonra bu paraları tekrar sisteme yönlendirmek suretiyle Devlet katkısı uygulamasında bir suistimale yol açmalarının engellenmesi amaçlanmış ve maddeye ilişkin hükümlerin yürürlüğüne netlik kazandırılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş önerge çerçevesinde geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 70’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 70 inci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Mahir Ünal                      Mehmet Doğan Kubat                    Ramazan Can

          Kahramanmaraş                            İstanbul                                 Kırıkkale

          Tülin Erkal Kara                         Tülay Bakır                      Sevde Bayazıt Kaçar

                  Bursa                                   Samsun                            Kahramanmaraş

        Safiye Seymenoğlu                   H. Hami Yıldırım                        İlhan İşbilen

                Trabzon                                   Burdur                                     İzmir

          Muhyettin Aksak

                Erzurum

"Madde 70- Bu Kanunun;

a) 2 nci, 4 üncü, 5 inci ve 8 inci maddeleri, 16 ila 29 uncu maddeleri, geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrası 1/1/2013 tarihinde,

b) 3 üncü, 6 nci, 7 nci ve 9 uncu maddeleri ile geçici 1 inci maddesi yayımı tarihinden iki ay sonra,

c) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4632 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi uyarınca bireysel emeklilik sistemine yapılacak aktarımların Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla başlayabilmesine imkân tanınmaktadır. Ayrıca, Geçici 2 nci maddenin birinci fıkrasının Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi sağlanarak Devlet katkısı sistemine ilişkin suiistimallerin engellenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş önerge çerçevesi içinde 70’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 71’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üçüncü bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

İç Tüzük 86’ya göre, fikrini belirtmek, oyunun rengini belirtmek üzere, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Aleyhte olmak üzere…

KAMER GENÇ (Tunceli) -  Zaten bunların hiçbir şeyinin lehinde değilim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karşımıza bir torba kanun geliyor, kanunun başı ne diyor: “Bireysel Emeklilik  Kanunu.” 1’inci maddede onu başlıyor. 1’inci maddesi Telgraf Kanunu’ndan bahsediyor, posta, telgraftan bahsediyor, 2’nci maddesi veraset vergisinden bahsediyor, 3’üncü maddesi 193 sayılı Kanun’dan bahsediyor.

İçinizde hiç mi hukukçu yok, hukuk bilen yok? Yani evvela Bireysel Emeklilik Kanun Tasarısı dediğiniz zaman, 1’inci, 2’nci ve 3’üncü maddesinde bireysel emeklilikten bahsedin de ondan sonra öteki torba kanunları getirin.

Değerli milletvekilleri, AKP bu devleti her yönüyle çökertiyor.

Bakın, geçen hafta burada… Burada da bir sürü, yine gelir vergisinden muaf, KDV’den muaf kanunlar getiriyor. Geçenlerde burada yine bir önerge verildi: “İbadet yerlerine yapılan yardımların -tümü ama- tümü gelir vergisi matrahından yani 193 sayılı Kanun’un 89’uncu maddesine göre gelir vergisi matrahından düşürülür.” Yine, “gelir vergisi beyannamesinde aynı maddeye göre Kur'an kurslarına yapılan bağışların tümü düşülür.”

Arkadaşlar, bakın, bu kanun… Ben onu da söyledim, yani burada da çok böyle gelir vergisi beyannamesinden indirilenler var. Şimdi, ne olacak? Hristiyan vatandaşlarımız, beyan edecekleri kazançlarından adam devlete vergi vereceğine, gidecek, ondan sonra, kendisi kilisesine, havrasına bağışta bulunacak, orada onu tahminen yapacak. Sünni vatandaşlarımız ne yapacak? İşte Tayyip Bey diyor ya “Çamlıca tepelerine işte ‘Tayyip Erdoğan camisi’” diye, 15 bin metrekarelik bir cami yapacak ve dolayısıyla gidecek bütün holding sahiplerine diyecek ki: “Vergiyi devlete vereceğinize, gelin şu camiye bağışta bulunun.” Alevi vatandaşlarımızın cemevleri ibadet yeri kabul edilmediği için Alevi vatandaşlarımızın da verdiği vergiler Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül’ün dış seyahatlerindeki uçaklarda kullanılacak. Biliyorsunuz, Tayyip Bey’le Abdullah Bey’in canları sıkıldığı zaman hemen bir uçağa atlıyorlar, yurt dışına gidiyorlar, dostlarını da alıp yanlarına. Bir uçak yurt dışı seyahati arkadaşlar, 500 bin dolarla 1 milyon dolardır, defalarca bunu burada söyledim ama bu paralar da örtülü ödenekten ödeniyor. Ama Türkiye’de, tabii, denetim yok, hukuk yok, hak yok, dolayısıyla olmayınca da işte arkasında da sizin gibi her şeye parmak kaldıran bir milletvekili -”milletvekili” demek, doğru mu, yanlış mı onu bilmiyorum- kitle var. Dolayısıyla… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ayıp, ayıp! Yuh olsun sana, yuh!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, zaten doğruyu… “Milletvekili” demek vatanını, milleti düşünen kişi demektir.

BAŞKAN – Sayın Genç…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Utanmaz herif! Utanmaz adamsın sen! Utanmaz adamsın sen!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – “Milletvekili” demek Tayyip Erdoğan’ın kusurlarını, ayıplarını örten kişi demek değildir. Burada gördük… Yani bu memlekette “yargı” diye bir şey kaldı mı? Kalmadı. Niye? Sizin sayenizde kalmadı. Bir MİT müsteşarını savcı ifadeye çağırıyor, siz getiriyorsunuz, burada diyorsunuz ki: “Tayyip Erdoğan’ın talimat verdiği kişilerin işlediği suçları siz suçlu olarak yargılayamazsınız.” Bu, dünyanın neresinde var? Bu, dünyanın bir yerinde var mı? Dolayısıyla, “Efendim, Tayyip Erdoğan’ın oğlu herhangi bir ticari faaliyette bulunursa bu ticari faaliyet vergiden müstesnadır.” E, bu neyle oluyor? Sizin parmaklarınızla oluyor. Böyle bir şey dünyanın bir yerinde var mı? Yani bir İktidar grubu, kendi liderinin her işlemine karşı, her dediğine karşı bu kadar sorumsuzca davranır ve istediği kararı alır mı? Bu, dünyanın hiçbir devletinde yok, hiçbir Parlamentosunda, hiçbir insan vicdanı taşıyan insanların başvuracakları bir yönetim tarzı değildir, bir davranış tarzı değildir. Bizim burada canımız niye yanıyor? Diyoruz ki: Bakın, bu memlekette denetimi kaldırdınız, yargı kalktı, Türk Silahlı Kuvvetleri feshedildi. Ya, bir memlekette 167 tane silahlı kuvvet mensubu bir saat içinde tutuklanılan bir memleket var mı? Bir memlekette, genelkurmay başkanı “silahlı terör örgütü başkanıdır.” diye tutuklanan bir memleket var mı? Ha, suçlusu varsa bunu üç ay içinde, beş ay içinde yargılayın, cezasını verin. Ama, şimdi, o insanları hem bütün çoluk çoğuyla hem bir orduyu, bu kadar onuruyla oynamak, onları sırayla içeriye atmak olur mu?

28 Şubat… 28 Şubat’ta sizin Abdullah Gül de orada Bakanlar Kurulu üyesi değil miydi? 28 Şubat nedir? Diyor ki: Laiklik kurallarını uygulayın. Yani şeriatı getirmeyi… Yani “İslam” demiyorum, şeriat demek İslam demek değildir. Diyor ki: Efendim, laikliği uygulayın, irticaya karşı işlenen suçları suç sayan, irticaya karşı yapılan mücadeleyi suç sayan bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - …zihniyetle bir demokrasi olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böyle bir şey olur mu? Dolayısıyla yani, evet, 28 Şubat’ta içeri alınacak kişiler varsa, orada, işte, siz Bakanlar Kurulu, niye onları da içeri almıyorsunuz? Devletin hiçbir yerinde… Bakın, siz laikliği suç sayıyorsunuz, irticayla mücadele…

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Yerine, yerine!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dur bakalım, daha zaman…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

Onun için karşısındayım efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Oy sayısı

:

268

 

 

Kabul

:

215

 

 

Ret

 

Çekimser

:

48

                          5(x)

 

 

 

Kâtip Üye

Bayram Özçelik

Burdur

Kâtip Üye

Muhammet Bilal Macit

İstanbul”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olsun.

Sayın Bakanın bir teşekkür konuşması vardır.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kanun tasarısının kanunlaşmasında iktidarıyla muhalefetiyle konulan katkılar için özellikle Hükûmetimiz adına teşekkür ediyorum.

Tabii ki tasarıda genel itibarıyla Sigortacılık Kanunu’nda, bireysel emeklilik sisteminde ve kira sertifikalarında hem yeni tahsisler hem de yeni iyileştirmeler yapılmıştır ve yine sigortacılık ve bireysel emeklilik sistemi, gelişmiş ülkelerde hem ekonomik kayıpların telafisi hem de ekonomik hayatın devamı açısından ve iç tasarrufların artırılması açısından son derece önemlidir. Özellikle bu tür düzenlemeler, ülkemizin değişen ve yaşamakta olduğumuz ekonomik dönüşümün katkısı açısından önemli artılar sağlayacaktır. Bunlar, aynı zamanda, ekonomimizin sorunlarından birisi olan cari açık sorununa da inşallah olumlu yönde katkı sağlayacaktır.

Ben, katkı koyan bütün arkadaşlarımıza Hükûmetimiz adına teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 18.43

                                    BEŞİNCİ OTURUM

                                  Açılma Saati: 19.48

                   BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

  KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

                                            ---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine devam edeceğiz.

3’üncü sırada yer alan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

 

3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 276 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biz, temel olarak bu kanuna karşı değiliz yani idarenin eylem ve işlemlerini insan hakları anlamında denetleyecek bir kamu denetçiliği kurumunun faydalı olduğunu düşünmekteyiz. Vatandaşların hak ve özgürlüklerinin yönetime karşı korunması, güvence altına alınması hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Asıl olan denetim, yargısal denetimdir. Bu Kamu Denetçiliği Kurumu yargısal denetimin yerini alan bir kurum olmayıp yargıya yardımcı olan, yargıya gitmeden bazı sorunların daha seri, daha basit şekilde çözülmesini amaçlayan bir kurum olarak düşünülmekte ve uygulanmaktadır. Burada asıl önemli olan, kamu denetçisinin, Batı’daki ismiyle ombudsmanın Parlamento adına vatandaşların şikâyetlerini dinleyen, denetleyen, idarenin reform yapmasının yolunu açan bir sistem olarak ortaya çıkmasıdır. Yönetenler ile yönetilenler arasında bir nevi ara bulucu olan kamu denetçisi Parlamento tarafından atanacaktır, gücünü Parlamentodan alacaktır ancak Parlamentoya karşı dahi bağımsız bir yapısı olduğu takdirde sağlıklı işlemekte ve sonuç alınmaktadır. Bu kurum Avrupa Birliği tarafından da önemsenmekte ve bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğinin uluslararası anlamda Avrupa Birliği ülkelerine ilişkin bir ombudsmanı mevcuttur. Türkiye’ye de, 2010 yılı İlerleme Raporu’nda kamu denetçiliği kurumunun kurulması konusunda çaba gösterilmesi yolunda tavsiyelerde bulunulmuştur. Yine Avrupa Konseyi tarafından onay ve imzaya açılan 173 sayılı Yolsuzlukla Mücadele Ceza Yasası Sözleşmesi’nde de yolsuzluğa karşı kamu denetçiliği kurulması tavsiye edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin hazırladığı tasarıya baktığımızda, Avrupa Birliğinin kamu denetçiliği üzerine tavsiyelerinin yüzeysel olarak ele alındığı görülecektir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak kamu denetçiliği kurumunun ülkemiz için faydalı olacağına inanmakla birlikte, Hükûmetin tasarısının ülkemizin gerçekleriyle örtüşmediğini, daha iyi, daha sağlıklı bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu düşünmekteyiz.

Dünyadaki örnekleri incelediğimizde tek bir kamu denetçiliğinden, ombudsmanlıktan bahsedilmemektedir. Bu kurum, her ülkenin kendi koşullarına, nüfus yapısına, sosyoekonomik eğitim durumuna göre farklılıklar arz etmektedir. Kamu denetçiliği genelde yönetsel yargının, idari yargının olmadığı ülkelerde sağlıklı işlemektedir. Yönetsel yargının güçlü olduğu ülkemizde kurulacak bu kamu denetçiliği kurumunun hassasiyetle, dikkatle ele alınıp ona göre düzenlenmesi gerekmektedir. Ülkemizin eğitim, sosyokültürel yapısı, nüfusu göz önüne alındığında bu tasarıyla getirilen bir kamu başdenetçisi ve 5 kamu denetçisinin ülkemizin sorunlarını, kamu denetçiliğinden beklenen faydayı göstermeyeceğini düşünmekteyiz. Bu nedenle, biz özellikle askerî, güvenlik, cezaevi, kadın ve çocuk hakları, ayrımcılıkla mücadele, çalışma ve iş hayatı, çevre, üniversiteler, sağlık, yerel yönetimler, kamu kaynaklarının kullanımı ve yolsuzlukla mücadele alanlarında ihtisaslaşan kamu denetçilerinin olmasını öneriyoruz.

Alt komisyon çalışmaları sırasında aile ve sosyal işlerden sorumlu bakan yardımcımız da gelerek özellikle çocuk hakları konusunda bir ombudsmanlık, kamu denetçisi gerektiğini ifade etti; biz de ihtisaslaşma kamu denetçiliğini savunduğumuz için destek verdik ancak ne yazık ki, Hükûmet yetkilileri, daha doğrusu iktidar partisi yetkilileri bu öneriye karşı çıktılar.

Kamu denetçiliğinin etkin ve verimli çalışabilmesi için zorunlu unsurlardan en önemlisi de bağımsızlıktır. Parlamento dâhil hiçbir kişi ve kurumun kamu denetçisinin kararlarını etkileyememesi için atama ve görevden almasının özel bir usule bağlanması, mutlaka nitelikli çoğunlukla atanması gerekir diye düşünüyoruz. Böyle olduğu takdirde, kamu denetçisi olarak atanacak kişi ya da kişilerin kendisini yürütme organından bağımsız hissedebilmesi sağlanacak ve nitelikli çoğunluk hâlinde iktidar dışı siyasi partilerin de kamu denetçisinin atanmasında söz sahibi olması ve aynı zamanda kamu denetçisi tamamen Parlamentodan gücünü alan bir konuma yükselecektir. Her ne kadar 2010 Anayasa değişikliğinin 74’üncü maddesinde, kamu denetçisinin, ilk iki oylamada üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğuyla, üçüncü oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğunun aranacağı, üçüncü oylamada da salt çoğunluk sağlanamazsa dördüncü oylama yapılacağı ve bu oylamada en fazla oy alan kişinin seçileceği belirtilmişse de yeni anayasa yapım sürecinde bu maddenin yeniden ele alınıp düzenleneceği ve bu düzenlemede mutlaka kamu başdenetçisinin seçiminde nitelikli çoğunluk şartının aranması gerektiği kanaatindeyiz. Bu nedenle de bu yönde değişiklik önergesi hazırladık, umarım sizlerin oylarıyla kabul edilir ve önümüzdeki süreçte Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına da bu şekilde biz ışık tutmuş oluruz.

Değerli arkadaşlar, genel olarak Hükûmetin sunduğu tasarıda oluşturulan temel yapı yetersiz görüldüğü için daha verimli ve etkin işleyecek, bağımsız ve tarafsız bir kamu denetçiliği önermekteyiz. Bunun için, maddeler bazında olaya baktığımızda, 3, 4 ve 6’ncı maddeye, ihtisaslaşma, uzmanlaşma kamu denetçiliği oluşması gerektiği nedeniyle biz karşı çıkmaktayız. Yine, en önemli maddelerden 5’inci maddede özel bir düzenleme yapılmalı ve diyoruz ki: “İdari dava yoluna başvuru hakkı tanınmalıdır kamu denetçisine, ombudsmana.” Yani kamu denetçisi, özellikle düzenleyici idari işlemlere karşı idari yargıda iptal davası açabilmelidir. Vatandaşların başvurusu üzerine gördüğü aksaklıkların dava yoluyla düzeltilmesi gerekiyorsa bir nevi kamu avukatlığı gibi, vatandaşlar adına idari yargıda dava açma yetkisi tanınmalıdır diye düşünüyoruz.

Burada, aynı maddenin yani 5’inci maddenin 2’nci fıkrasının (c) bendinde, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar denetim dışında tutulmaktadır. Değerli arkadaşlar, özellikle infaza ilişkin kararlar yargı yetkisi kapsamında değerlendirilip denetim dışında tutulursa, cezaevlerinde cezaevi idare kurullarının verdiği, disiplin kurullarının verdiği kararlar ve bunun üzerine, itiraz üzerine infaz hâkiminin verdiği kararlar, bu denetimin dışında tutulduğu anda kamu denetçiliği sakat doğmuş olacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle, cezaevlerindeki cezaevi disiplin kurullarının verdiği kararlara karşı itiraz üzerine infaz hâkiminin verdiği kararların da mutlaka kamu denetçiliğinin denetimine açılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Yine, değerli milletvekilleri, 5’inci maddenin 2’nci fıkrasının (ç) bendinde,  Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri denetim dışındadır. Nedir buradaki “askerî faaliyet”? Bu kavram çok muğlaktır. Alt komisyona gelen Genelkurmay ve Millî Savunma Bakanlığı yetkilileri, prensip olarak, özel ihtisaslaşan bir askerî ombudsmana karşı çıkmamışlardır. Ancak, kendi ifadeleriyle, eğitim, manevra, tatbikat, nöbet gibi hizmetler askerî nitelikte hizmetlerdir ve bunların, kamu denetçisinin denetimine açılması hâlinde ciddi anlamda disiplin sorunları çıkacağını kendileri ifade etmişlerdir. Biz diyoruz ki: Bu yüce Meclis adına, emir-komuta zincirinden bağımsız, Türk Silahlı Kuvvetlerinde insan hakları ihlallerinin, çalışma koşullarının ve kötü muameleyle ilgili şikâyetlerin incelenip mağduriyetlerin giderilmesi ve hak ihlallerinin tekrarlanmasının önlenerek Türk Silahlı Kuvvetlere halk nezdinde daha fazla itibar kazandırmak için mutlaka askerî faaliyetlerin de kamu denetçisinin denetimine açık olması gerekmektedir.

Yine, tasarının 10’uncu maddesinde yapılan düzenlemeyle, kamu denetçisi olacak kişilerin hukuk eğitimi alması zorunluluğu öngörülmemektedir. Hâlbuki bütün dünyada, özellikle bu kurumun iyi işlediği İskandinav ülkelerinde, İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerde kamu denetçisi olacak kişinin iyi bir hukukçu olması zorunludur. Çünkü insan hakları kavramından anlayabilmek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını takip edip anlayabilmek, buna göre insan hakkı ihlali var mı, yok mu; bunu denetleyecek kamu denetçisinin mutlaka iyi bir hukuk eğitimi alması, hukuk fakültesi veya programlarında hukuk derslerine yeterince yer veren sosyal bilimler fakültelerinden mezun olması zorunludur diye düşünüyoruz.

Bir başka nokta değerli arkadaşlar, tasarının 11’inci maddesindeki yapılan düzenlemedir. Burada mutlaka nitelikli çoğunluk aranmalı diyoruz. Yani, Genel Kurulun, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğuyla seçilmelidir. Tasarıdaki düzenlemeyle, iktidara sahip tek parti ya da koalisyon dönemindeki koalisyonun büyük ortağı, kamu denetçisinin seçiminde söz sahibi olacaktır. Bu durumda kamu denetçisinin iktidara karşı bağımsız olduğundan bahsedilemez. Bu durumda aslında kamu denetçiliği kurumu olmayacak, bir nevi teftiş kurulu olacak. Zaten şu anda her kurumun teftiş kurulu vardır, Başbakanlığa bağlı teftiş kurulu vardır. Artık, Meclis adına bir kamu denetçisi değil, iktidara bağlı bir nevi hükûmet adına denetleme yapacak bir teftiş kurulu şeklinde doğacaktır. Bu nedenle, 11’inci maddenin yeniden düzenlenerek, mutlaka nitelikli çoğunluk şartının maddeye eklenmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, tasarının 14’üncü maddesinde, kamu denetçisi ve başdenetçilerin görev süresi dört yıl olarak belirlenmiştir. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev süresiyle aynıdır. Bizim önerdiğimiz nitelikli çoğunlukla seçim zorunlu olursa bu, doğru bir yaklaşımdır; ancak eğer nitelikli çoğunlukla seçilmemişse kamu denetçisi, yani iktidar partisinin, büyük partinin oylarıyla seçilmişse, biz diyoruz ki, Meclisin görev süresi sona erdiğinde kamu denetçisinin de görev süresi sona ersin ve dolayısıyla yeni oluşacak Meclis aritmetiği kendisi adına denetim yapacak kamu denetçisini yeniden seçsin şeklinde, 14’üncü maddede, bir düzenlemenin yapılması zorunludur diye düşünüyoruz.

Yine, 15’inci maddede, görevden almayla ilgili hususlar net değildir. İlerleyen süreçte, kamu denetçisi, başdenetçi ve denetçinin niteliklerini kaybettiği ileri sürüldüğü zaman, bu ihtilaf doğduğunda görevden alma söz konusu olacak. Bu durumda da yine üye tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oyuyla kamu denetçisinin görevine son verilmelidir. Çünkü hukukta bir kural vardır: Paralellik, hangi usulle bir işlem tesis etmişseniz yine aynı usulle bunun geri alınması gerekir diye düşünmekteyiz.

17’nci maddede çok önemli bir husus, 4’üncü fıkra, burada deniliyor ki: “Kamu denetçisine başvurulmadan önce mutlaka idari başvuru yollarının tüketilmesi gerekmektedir.” Arkadaşlar, bu olduğu zaman özellikle kamu denetçisi acilen el konulması gereken olaylarda bu yetkisini kullanamayacak ve olaya müdahale etme gecikecek, birçok delil zamanında toplanamayacak. Dolayısıyla öngörülen sonuç da ne yazık ki alınmamış olacaktır.

Yine, tasarının 18’inci maddesinde, kamu denetçisine, bugün suç soruşturmasıyla görevli cumhuriyet savcısına verilmeyen yetki, hatta bizim adımıza denetim yapacak kamu denetçisine, bu Meclisteki milletvekillerine tanınmayan bir yetki tanınmaktadır. Devlet sırrı niteliğindeki belgeleri inceleme yetkisi tanınmaktadır.

Devlet sırrı konusunda -biliyorsunuz- şu anda Adalet Komisyonunda bir çalışma vardır. Devlet sırrına kim karar verecek? Sayın Başbakan, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanından oluşan bir kurul “Bu, devlet sırrıdır.” diyecek. Efendim, biz bakamayacağız, cumhuriyet savcısı bakamayacak ama kamu denetçisi inceleyecek. Biz diyoruz ki: Burada eğer devlet sırrı olarak bildirilen bir bilgi ve belgenin incelenmesi zorunluysa o takdirde komisyona bildirilsin, komisyon, gerekiyorsa Genel Kurulun onayına sunsun ve Genel Kurulun onayıyla ancak devlet  sırrı incelenebilsin şeklinde bir itirazımız var.

Yine, 20’nci maddede, bu kamu denetçisinin altı ay süreyle denetim yapacağı ve altı ay sürede denetimi tamamlayıp rapor yazacağı söylenmektedir fakat altı ay süre geçtikten sonra yani biterse ne olacak? O konuda bir boşluk vardır. Biz diyoruz ki altı ayda bitirsin, altı ayda bitiremiyorsa artık bu konuda bir daha rapor yazmasın çünkü konu yargıya intikal edecektir, yargıyı da etkilemek, yargıyı da manipüle etmek anlamına gelecek şekilde bir açıklama yapması, yargı yetkisine de müdahale olacaktır. O nedenle “Mutlaka altı aylık süre içerisinde bitirilmesi zorunludur.” şeklinde bir bağlayıcı hüküm koymayı öneriyoruz.

Tasarının 22’nci maddesinde, bu kurumun hazırladığı raporların Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi düzenlenmektedir ancak “Buraya gelmeden önce komisyon kendi görüşünü ekleyerek gönderir.” diyor. Komisyondan kasıt, İnsan Haklarını İnceleme ve Dilekçe Komisyonu. Önce bu kurumun raporunu kendisi inceleyecek, kendi görüşünü de, yorumunu da katarak Genel Kurula sunacak. Meclis adına denetim yapan kamu denetçisinin bu raporunun bizzat komisyon aracılığıyla yine olsun ancak komisyon herhangi bir görüş ve yorum yapmadan Genel Kurulun gündemine gelmesi ve Genel Kurulda da bir ay içinde görüşülerek hükme bağlanması doğru bir yaklaşımdır. Aksi takdirde Genel Kurulun gündemine gelecek efendim, işte sıra sayısı almıştır, belki de bir sonraki yılın raporu açıklanacak ama bu kamu denetçisi raporu, Genel Kurulda bir yıl geçse bile görüşülmemiş olacaktır. Bu nedenle, komisyona gönderilen raporların on beş gün içinde komisyondan çıkarılarak Genel Kurula indirilmesi ve Genel Kurulda bir ay içinde görüşülüp karara bağlanmasını önermekteyiz.

Değerli arkadaşlar, tasarının 24’üncü maddesinin (2)’nci fıkrası ve geçici 1’inci maddesinin (4)’üncü fıkrası yeni oluşacak Kamu Denetçiliği Kurumunda başka kurumlardan görevlendirme yetkisi tanımaktadır başdenetçiye. Bu da keyfîliğe yol açacağı için bunun da çıkarılmasını önermekteyiz.

Evet, kamu denetçiliği birçok ülkede başarıyla uygulanan bir sistemdir. Hükûmetçe hazırlanan bu kanun tasarısında bizim önerdiğimiz değişiklikler yapıldığı takdirde kurumun işleyişindeki aksaklıklar giderilmiş olacak ve gerçekten insan haklarına dayalı bir devlet olma yolunda kamu denetçiliği önemli görevler yapacaktır diye düşünüyoruz ancak mutlaka ama mutlaka Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetlerinin, cezaevlerindeki uygulamaların kamu denetçisinin denetim alanına alınması gerekiyor.

Yine özellikle çocuk ve kadın hakları, ayrımcılıkla mücadele, kamu kaynaklarının kullanımı ve yolsuzluk konusunda da ihtisaslaşan bir kamu denetçisi olmalıdır.

Bunlar yapıldığı takdirde ve bu denetçi bu yüce Meclisin üçte 2 çoğunluğuyla seçildiği takdirde gücünü Meclisten alan idari ve ekonomik açıdan bağımsız, idareyi yani idareden kasıt Hükûmet ve Hükûmete bağlı tüm kuruluşları, taşradaki kuruluşları da denetleyen, dolayısıyla insan hakları ihlallerinin önlenmesinde ve reformların yapılmasında başarılı olacağını düşünmekteyiz ancak Hükûmetin getirdiği tasarı bu hâliyle sadece Avrupa Birliğine işte “Bizim de bir kamu denetçiliği kurumumuz var.” şeklinde desinler diye yapılacak bir düzenleme olacaktır. Umarım verdiğimiz değişiklik önergeleri kabul görür ve sağlıklı bir kurum olarak kamu denetçiliği kurumu ülkemize kazandırılmış olur.

Bu duygularla hepinizi en içten dileklerimle yeniden saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgündüz.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.  (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın geneli üzerinde konuşmak üzere BDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kamu yönetimi alanında dünya ölçeğinde bir yandan köklü değişim ve dönüşümler yaşanırken diğer yandan yöneten ve yönetilenler arasındaki eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Bu nedenledir ki özellikle kamu hizmetlerinin örgütlenmesi kapsamında hizmetten yararlananların haklarının korunması ve geliştirilmesinin önemi her geçen gün artmaktadır. Kamu yönetimi açısından halkı devlet karşısında daha fazla koruma çabası giderek yoğunlaşmaktadır. Bu çabalar ve devlet işleyişinde iyi yönetimin etkin kılınması isteği, kamu denetçiliği ya da diğer adıyla ombudsmanlık kurumunun dünya çapında yaygınlık kazanmasına yol açmaktadır.

Kamu denetçiliğini, bireyleri idarenin yaptığı hak ihlallerinden, gücün kötüye kullanımından, hatalı kararlardan ve kötü yönetimden korumak, idarenin işleyişinde daha fazla şeffaflık sağlamak ve kamu çalışanlarından daha fazla hesap sorulabilmesini amaçlayan bir kurum olarak tanımlayabiliriz. Bu kurumun yetkilerinden çok, toplumun üzerinde yarattığı etki ve saygınlığı önemlidir fakat genel oluşmuş bazı yetkilerinden bahsedebiliriz. Öncelikle araştırma yetkisi önemlidir. İdareyi eleştirme yetkisi, kurumun kurucu görevi durumundadır. Düzeltici önlemler önerme, temel görevlerinden biri olarak görülebilir. Verilerini kamuoyuna duyurma, ombudsmanlık kurumunun halkla bağ kurmasını sağlayan yetkilerinden bir diğeridir. Kamu denetçiliği, ülkelere göre farklı yetki ve görevler yüklense bile, esasta bu çerçeve üzerinden kurumsallaşmaktadır:

Kamu denetçiliğinin iki yüz yılı aşkın tarihsel evriminden ortaya birçok farklı uygulama yöntemleri çıkmıştır. Özellikle uzmanlaşmaya dayalı, farklılaşan ombudsmanlık çeşitleri vardır. Bu yöntemle ayrışan ombudsmanlıklar daha işlevsel olabilmektedirler. Bu bağlamda beş tür ombudsmanlıktan bahsedebiliriz.

İlki, tasarıyla düzenlendiği şekilde “genel amaçlı ombudsmanlıklar” olarak ifade edilebilir. Bu türde belli bir alan sınırlaması olmaksızın görev yapan kamu denetçileri söz konusudur.

“Özel amaçlı ombudsmanlıklar” şeklinde ifade edeceğimiz ikinci tür de tekil alan üzerine odaklanan kamu denetçiliği tarzıdır. İdarenin farklı çalışma alanlarına yönelik farklı kurumsallaşmaya gidilmektedir; polis, cezaevi ombudsmanlıkları gibi. Ayrıca sadece toplumun bazı kesimlerine yönelik özel amaçlı kamu denetçiliği olabilmektedir. Çocuk, kadın ve yaşlılara yönelik ombudsmanlık bizim de önerilerimiz arasında yer almaktadır.

Yine “ulusal” ya da “uluslararası ombudsmanlık” söz konusu olabilmektedir.

Giderek yaygınlaşan ve aslında önemli de olan başka bir tür ise “insan hakları ombudsmanlığı”dır.

Son olarak da “özel sektör ombudsmanlığı” şeklinde yapılanma da söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, kamu denetçiliğinin üstlendiği işlevler açısından da şu temel hususları belirtebiliriz:

Yurttaşlar her zaman haklarının varlığından veya bunların ihlal edildiğinden haberdar olmayabilirler. Demokratik devletlerin temel işlevlerinden biri, vatandaşlarına hakları ve bunların korunmasına yönelik mekanizmaları öğretmektir. Kamu Denetçiliği Kurumu, bu işlevi görmesi açısından da önemlidir.

İdarenin sadece idari yargı bağlamında denetim altında olduğunu düşünmesi, özellikle tutum ve davranışlarda evrensel hukuka aykırı davranma potansiyelini artırmaktadır. Hâlbuki oluşacak bu mekanizma ile idarenin gerek işlem ve eylemleri gerekse de davranışlarının kamu vicdanı rolü oynayacak kamu denetçiliği tarafından incelendiği bilinirse caydırıcılığı da söz konusu olacaktır. Tabii ki bunun için kurumun saygınlığı ve etkinliğinin de yüksek olması gerekmektedir.

Caydırıcılık etkisine paralel olarak kamu yönetimini iyileştirici işlevi de söz konusu olabilmektedir. İdare, iyi yönetim ilkesi doğrultusunda kendisini gözden geçirmek durumundadır.

İdari yargıya katkı sağlama işlevi, aynı zamanda idari yargının daha etkin hâle gelmesini de sağlamaktadır. İdari yargıya başvurma yetkisi söz konusu olursa, bu durum idari yargıya daha fazla katkı sağlayacağını ortaya koyacaktır.

Ve son olarak yönetimi şeffaflaştırmak gibi bir işlevi söz konusudur ki, bu, bizler açısından en önemli olan hususlardan birini ortaya koymaktadır. Kamu denetçiliğinin olmazsa olmaz fonksiyonu olan araştırma ve verilerini kamuoyuna duyurma görevleri, yönetimin işleyişinin saydamlaşmasına da yol açacaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ise kamu denetçiliği biriminin kurulmasına dair çabalar daha eskiye gitmekle birlikte, özellikle Avrupa Birliğine katılım sürecinde yoğunluk kazanmıştır. Bugün devletin etkinlik alanı giderek genişlemekte, kamu yönetimi disiplini giderek karmaşıklaşmaktadır.

Vatandaşlarımızın idarenin işlem, eylem ve tutumundan kaynaklı problemlerinin düzeltilmesi için koruyucu mekanizmaların oluşturulması çok önemlidir. Toplumsal vicdanı temsil edecek ve idarenin sadece eylem ve işlemlerini değil, tutum ve davranışlarını, sadece hukuksal zeminde değil, aynı zamanda hakkaniyet ölçülerine göre de değerlendirecek böyle bir kurumun ülkemize önemli katkılar sunacağı açıktır.

Kamu Denetçiliği Kurumu idari yargının alternatifi değil, onu tamamlayan bir kurum olmalıdır. Kamu denetçiliği bugün modern ve demokratik idarelerin yaşama geçirdiği ve insan hakları açısından gerekli gördüğü bir kurumdur.

Tasarı ise idareyi evrensel hukuk ilkelerine ve iç hukuka uygun hareket etmeye yönlendirmekten uzaktır. Bu tasarıyla, daha çok, etkisi ve görev alanı sınırlı, işlevsiz bir kurum öngörülmektedir. Bu biçimiyle örgütlenen bir kurumun etkisinin kâğıt üzerinde kalacağı açıktır. Uzmanlaşmayı temel almayan bu kurum ciddi bir etki yaratmayacaktır. Uzmanlaşmanın sadece pratiğe bırakılarak öngörülmesi ciddi bir eksikliktir. Toplumsal problemlerin derinlemesine ele alınması ve sağlıklı bir şekilde çalışma yapılması ancak uzmanlaşmayla olur. İsveç gibi, bu kurumun ilk ortaya çıktığı ülkede kamu denetçiliği, uzmanlaşma temelinde hayat bulmaktadır. Keza İngiltere ve Almanya’da da kamu denetçiliği pratiği bu şekildedir.

Tasarı hazırlanırken de AKP’nin her zaman yaptığı gibi özensiz yaklaşılmış ve bu konuda kafa yoran, yoğunlaşan, fikir ortaya koyan sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmamıştır. Dahası görüşüne başvurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının “uzmanlığa dayalı kamu denetçiliği” önerisi de ciddiye alınmamıştır. Bu tarz her çalışmada, her tasarı gündeme geldiğinde, Genel Kurul gündemine geldiğinde hâkim olan bir tarzdır. Bağımsızlığı ve tarafsızlığı mutlak anlamda sağlanmamış bir Kamu Denetçiliği Kurumunun göstermelik olacağı kesindir. Bu tasarıda da bu noktalar ciddi bir biçimde vurgulanmamış, maddelerle düzenlenmemiştir.

Tasarının genel gerekçe kısmında Anayasa’nın 125’inci maddesi değerlendirilerek idarenin denetiminin daha etkin yapılması zorunluluğu belirtilmiştir. 125’inci maddede idarenin her türlü eylem ve işleminin hukuka uygun olması zorunluluğu belirtilmişse de etkinliği tartışmaya açılmıştır. Bu gerekçe idarenin hukuka uygun hareket etmemekteki ısrarının da bir ifadesi olarak görülmelidir. Bu şekilde bir sorunsallaştırma, idareyi hukuka uygun hareket etmemeye götüren nedenlerin araştırılmasını da zorunlu kılmaktadır. Ancak tasarının gerekçe kısmında bu nedenlere dair bir açıklama getirilmemiştir.

Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın en önemli eksikliği ise TSK’nın sırf askerî nitelikteki faaliyetlerinin kurumun görev alanı dışına bırakılmasıdır. Kamu vicdanı misyonu yüklenecek bir kurumun, TSK’nın bazı faaliyetlerini görev alanı dışında görmesi, kurumun kendi saygınlığını baştan yitirmesine yol açacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin hangi faaliyetlerinin, kurumun görev alanı dışında bırakıldığı da belirsizdir. Bu durum, Türkiye siyasal alanında iddia edilen değişimlerin ne denli yüzeysel olduğunu göstermektedir.

İktidar partisi, duble yol açılışından parti kongrelerine her fırsatta siyaset üzerindeki askerî vesayeti kaldırdığını iddia etmekte, bununla övünmektedir. Oysa iş, kanunlarla yapılacak değişikliklere geldiğinde, her seferinde olduğu gibi bu vesayeti yeniden, yeniden üretmektedir. TSK’ya ayrılan bütçenin denetlenmesinde de bu zihniyeti görmüştük, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nda da bu durumu tekrar görüyoruz.

İdarenin dışında tarafsız ve bağımsız olması gereken kamu denetçiliğine baştan hukuki olmayan sınırlar çizilmek istenmektedir. Dünyada benzerine zor rastlanılan bir şekilde, bir idari birimin bazı faaliyetleri kamu denetçiliğinin görev alanı dışında bırakılmaktadır. TSK’nın diğer idari birimlerden farklı olmadığı, sanırım iktidar partisinin temsilcileri tarafından da iyi bilinmektedir. Peki, neden? Tasarı hazırlanırken, alt komisyon, TSK’nın ve Savunma Bakanlığının yetkililerinden görüş almıştır. Bu görüşlerde sıralanan nedenleri ele alırsak, öncelikle idari yargıda yaşanan sıkıntıların askerî yargıda yaşanmadığı belirtilmektedir. Bu yorumun nesnellikle hiçbir ilgisi yoktur. Doğrusu askerî yargıda dava açan herhangi bir mağdurun, bu konuda Komisyonumuza görüşlerini açıklamasını bizler de arzu ederdik. Tahmin etmek ise çok zor değildir.

Ayrıca, askeriyenin kendi mekanizması içinde pek çok sorunun kısa sürede çözüldüğü ifade edilmektedir. Bu mekanizma içerisinde sorunların kısa sürede çözüldüğü muhtemelen doğrudur, fakat sorunların nasıl çözüldüğü konusunda, sanırım zorunlu askerlik yapmış her vatandaşımızın olumlu olmayan deneyimleri de söz konusudur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine birçok dava açılmış ve bu davalar çoğu zaman mağdurlar lehine sonuçlanmıştır. Örneğin Hasan Çalışkan isimli vatandaşımızın davası. Dava, vatandaşımızın askerlik hizmeti sırasında gerçekleşen ölümünün ardından başlamıştır. Soruşturmalara göre yetkililer, vatandaşın, silahıyla kendine ateş ederek intihar ettiğine karar vermiştir. Mahkeme, öncelikle, titiz olmayan bir araştırma sonucu ulaşılan bir kararın varlığını dikkate alarak ikna edici bir soruşturmanın yürütülmediğini kaydetmiştir ve aslında Hasan Çalışkan’ı öldüren merminin isabet ettiği yeri tespit etmek, önceden mühürlenen, öldürülen kişiye ait giysi parçalarının ortadan kaybolması dolayısıyla mümkün değildir. Ayrıca, soruşturmayı yürüten yetkililer, uzman raporlarındaki çelişkilere tepki göstermemişlerdir. Mahkeme, öldüren merminin nereden geldiğinin kesin olarak tespitini engelleyen böyle bir idari ihmalin varlığını göz önünde bulundurarak mağdura manevi ve maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Bu konu niye önemlidir? Çünkü bugün ülkemizde azımsanmayacak oranda kışlalarda gerçekleşen şüpheli asker ölümleri vardır ve takdir edersiniz ki, bunların çok az sayıda olanı dolayısıyla mağdurlar, aileleri yargıya başvurabilmektedir.

Yine, yargıda iki farklı düzen olması ülkemizde yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Askerî yargının, Şemdinli'de halkı bombalayan “iyi çocukları” sivil mahkemenin otuz dokuz yıl ceza vermiş olmasına rağmen tahliye etmesi hâlâ hafızalardadır.

Durum böyleyken, kamu vicdanı misyonu yüklenecek bir kurumun Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı faaliyetlerini görev alanı dışında görmesi nasıl mümkün olabilir? Ayrıca “Bu faaliyetler hangileridir?” sorusunun cevabı da muğlâktır. İfade edilen şudur: “Askeriyenin işleyişinden kaynaklanan atış, manevra, tatbikat, eğitim, nöbet gibi disiplini tesis etmede yararlanılan ve diğer idari kurumlarda benzerlerinin olmadığı faaliyetler.” “Diğer idari kurumlarda benzeri olmayan faaliyetler” nasıl somut bir ölçüt olarak kullanılabilir? Uludere katliamı, sırf askerî nitelikten kaynaklı faaliyet olarak görülüp kamu denetçiliğinin görev alanı dışında mı görülecektir? Ne de olsa diğer idari kurumlar buna benzer bir eylem gerçekleştirememektedirler. Toplum vicdanını bu denli kanatan bunun gibi bir olayı incelemeyecekse kamu denetçiliğinin kurulmasına ne gerek vardır? Sadece tek tek sayılan eğitim, atış, nöbet gibi faaliyetler esnasında hak ihlaline uğrayan binlerce insan varken kamu denetçiliği bunu da görevi dışında görecekse kamu vicdanı hâline nasıl gelecektir? TSK'nın sürekli kurumlar ötesi özelliklerinin vurgulanmasının, bahsettiğimiz militer zihniyetten başka açıklaması yoktur.

Kamu denetçiliği, kuşkusuz, saygınlığını ve etkisini yetkilerinden değil, halk nezdinde yarattığı moral güçten alır, idari işlemleri iptal etmez, idareyi tazminat ödemeye mahkûm edemez ve idareye herhangi bir konuda emir veremez. Dolayısıyla kamu denetçiliğinin kararlarını yerine getirmemek, idareyi ve kamu görevlilerini hukuksal ve cezai sorumlulukla karşı karşıya bırakmayacaktır. Bu durum, evrensel açıdan kabul görmüş bir durumdur, fakat bu, kurumsal düzeyde kamu denetçiliği kurumunun idari yargıya başvurmasını engellememelidir.

Ayrıca, dünya örneklerini incelediğimiz zaman bu alanda gelişmiş ülkelerde benzer kurumların meclislerinden çıkan yasalara karşı anayasaya aykırılık davaları dahi açabilme haklarının bulunduğunu görmekteyiz. İdari yargıya kamu denetçiliği tarafından yapılacak başvuru, vatandaşların mağduriyetlerini gidermek açısından yeni bir fırsat da doğuracaktır. Bu durum, kurumun etkinliğini de artıracaktır, çünkü bu görev ve yetki, kurumun ciddiyetini ön plana çıkaracaktır. Ciddiyete ve saygınlığa sahip olmayacaksa bu kurumun ne anlamı olacaktır? Halkımız gönül rahatlığıyla bu kuruma başvuramayacaksa yani etkinliğinden emin olamayacaksa bu kurumun ne anlamı olacaktır?

Yargısal kararların kamu denetçiliğinin alanının dışında görülmesi genel kabul gören bir yaklaşımdır. Fakat infaz esnasında verilen disiplin cezalarının bu kapsam dışında tutulduğu açıkça belirtilmelidir. İdarenin özellikle kamuoyunun gözünden uzak alanlarda daha rahat, hukuka aykırı hareket ettiği tartışma götürmez bir gerçektir. Bu alanların başında ise cezaevleri gelmektedir. Hükümlü ve tutuklulara yönelik disiplin cezalarının, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar kapsamında değerlendirilmesi, kamu denetçiliği kurumunun görev alanı üzerinde çok ciddi olumsuz etki yaratabilecek bir sonuç doğuracaktır.

Mahkemelerin aldığı her karar yargı erkinin kullanılmasına ilişkin değildir. Nitekim disiplin cezalarının değerlendirilmesi yargılama fonksiyonuna girmez. Tutuklu ve hükümlülere verilen disiplin cezalarının üst itiraz mercisi, bilindiği üzere, ağır ceza mahkemeleridir. Buralarda cezaların kesinleşmesi, yargısal bir işlem olduğu anlamına gelmemelidir. Disiplin cezalarının özü itibarıyla idari bir işlem olduğu da açıktır. Bu nedenle, yargısal değil, idari kararlar kapsamında ele alınmalı ve bu durum açıkça belirtilmelidir. Bu alanın da Kamu Denetçiliği Kurumunun alanına girdiği yoruma yer bırakılmaksızın ifade edilmelidir.

Batman M Tipi Cezaevinde Sultan Şarman bana göndermiş olduğu bir faks dolayısıyla hücre cezasına çarptırıldı. Bu faksta, cezaevindeki bir genç kızımızın cezaevi dışında çalışan, cezaevine bir görev dolayısıyla gelen bir vatandaşla girmiş olduğu cinsel münasebet dolayısıyla kamu görevlilerinin ihmalinin söz konusu olduğu açıktır. Ancak, bu nedenle bana göndermiş olduğu faks dolayısıyla kendisine verilen bir idari ceza söz konusudur, hücre cezası. Buna karşı itirazı tabii ki ağır ceza mahkemesi denetleyecektir, yargılama konusu olacaktır ve biz, bu vesileyle, bu alana kamu denetçisinin giremeyeceğini ifade ediyoruz. Hâlbuki, en ciddi alanlar cezaevleridir, tabii ki kışlalardır. Bu alanlarda öncelikle kamu denetçisinin bir faaliyetinin söz konusu olması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu alanda verilen disiplin cezalarına dair görüş ve öneri bildirmesinin kurumun toplumsal vicdan açısından önemini arttıracağı ortadadır. Aksi takdirde, kurum amacına ulaşmada sorun yaşayacaktır. Eğer en çok hak ihlalinin yaşandığı yerlerin başında gelen cezaevlerindeki disiplin cezaları, kurumun görev alanı dışında bırakılacaksa, bu kurumun istenilen rolü nasıl oynayabileceği konusu tartışmalıdır.

Kanun tasarısında önemli gördüğümüz diğer eksiklik de başdenetçi ve denetçilerin adaylık durumuyla ilgilidir. 1 başdenetçi ve 5 denetçinin görev alacağı kurumda adaylık usulünün pozitif ayrımcılık kapsamında düzenlenmesi, kadınların da kamu kurum ve kuruluşlarında daha fazla görev almalarına olanak verecektir. Kamu Denetçiliği Kurumu gibi önemli toplumsal misyonu olan bir kurumda kadınların azımsanmayacak bir sayıda yer alması önemlidir. Kadınların varlığı, kurumun işleyişine de olumlu etkide bulunacaktır.

Ülkemizde kadın istihdamının çok düşük olduğu açıktır. Özellikle siyaset alanındaki ve yine, bürokrasideki kadın oranının ne kadar düşük olduğu tartışmasızdır. Örneğin, yargı içinde kadınların yer alma oranları: Türkiye genelindeki 12.024 hâkim ve savcının yüzde 75,7'si erkeklerden, yüzde 24,3'ü de -2011 verilerine göre- kadınlardan oluşmaktadır. Bu nedenle, yasal düzenlemelerde kadınların lehinde hükümler yer alması gerekmektedir. Anayasa'nın 10’uncu maddesi bu tür uygulamaların temel dayanağı olmaktadır. Komisyon görüşmelerinde bu düzenlemeyi öngören değişiklik önergesi tarafımızca verilmiş ancak kabul görmemiştir. Gerçi Sayın Başkanımız Burhan Kuzu şöyle bir temenniyle oylamaya soktu: “İstiyoruz ki 3’ü de kadın olsun, önerilen 3 aday da kadın olsun.” Bu vesileyle oyladı ama kendisi oy vermedi. Bunu da belirtmek istiyorum.

Kadın lehine yapılacak her değişiklik engellenmektedir fakat aynı zamanda kadınların sorunlarıyla en fazla kendi partilerinin ilgili olduğunu iddia etmektedirler. En azından bu iddiadan vazgeçmeleri gerekmektedir. Her zamanki gibi, iddiaları sadece lafta kalmakta somut adım olarak ise hiçbir şey yapmamaktadırlar.

Kamu Denetçiliği Kurumu, mevcut hâliyle, göstermelik bir kurum olmanın ötesine geçemeyecektir. AKP, her zamanki gibi, önemli durumlarda topu taca atmaktadır. Bu kurumu sadece “Kurdum.” diyebilmek için gündeme getirmektedir; yoksa, AKP’nin, kamu denetçiliğinin asıl misyonuyla bir ilgisi söz konusu değildir. Kaldı ki, asıl misyonu, biz, bu denetçilik kurumunun varlığının söz konusu olduğu, İsveç’te kuruluşundan bu yana söz konusu olduğu iki yüz yılı aşkın zaman dilimini görmezden gelemeyiz. Bugün, uzmanlaşmanın tüm dünyanın gündeminde olduğu bir süreçte, bizlerin 1 başdenetçi, 5 denetçiye görev vererek bu kurumu kurumsallaştırmamızın kurumun kuruluşunun amacına hizmet etmediği de açıktır.

Tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akat.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bize ombudsman olarak gelen, Batı rüzgârı ile hukukumuzu bir açıdan etkileyen ama özü itibarıyla bize ait olan Kamu Denetçiliği Kurumu kanununu ben biraz farklı açıdan değerlendirerek sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Osmanlı medeniyetinin yönetilen ile yöneten arasındaki ilişkinin hak, hukuk ve hakkaniyet ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmesi ve hakkın yenmemesi için bünyesi içerisinde oluşturmuş olduğu bir kurum, Batılı ülkelerden İsveç Kralının, esaret döneminde ya da Osmanlıya sığınması döneminde incelemesi, öğrenmesi, faydalı bulması neticesinde Avrupa hukukuna taşınmış, burada üç yüz yıl kadar Avrupa ülkelerinin hukukunda dolaştıktan sonra, 1997 yılında aslına rücu ederek kendi topraklarına dönmüş bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu tarihî süreç içerisinde “ombudsman” diye tanımlanan, “kamu denetçiliği” diye tanımlanan kanunun ya da müessesenin hukukumuzdaki yerini ben sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yönetilenler ile yönetenler arasında mutlaka her dönemde ve her zaman sorun olur. Bu sorunun yok olduğunu varsaymak… İnsanlığın yaşadığı süreç içerisinde -sorunsuz gibi- ilke, yasa ve kurallara ihtiyaç duyduğu bir alanda sorunsuzluk mümkün değildir, mutlaka olacaktır. İşte, bunu hukuk devletleri üç ayrı açıdan incelemiştir: Birincisi, yasama gücünün etkisini, gücünü sınırlayacak bir anayasa mahkemesi oluşturmuştur; ikincisi, iktidar gücünün hukuka aykırı iş ve işlemlerini denetlemek üzere idari mekanizmalar oluşmuştur; üçüncüsü, bireylerin kendi aralarındaki hukuku sorunları ve idarenin hukuk kavramı içerisindeki vatandaşla sorunlarını irdelemek üzere de genel mahkemeler kurulmuştur. Bu, gücün hukukla denetlenmesi anlamını taşımaktadır ve aslında, hukukun üstünlüğü dediğimiz, hukuk devleti dediğimiz kavramlara işte bu nedenle ulaşmaktayız. Burada, bizim, bu kanun tasarısıyla üzerinde durmamız gereken husus, “gücün sınırlandırılması” kavramıdır. Gücün sınırlandırılmasını hukuk devletinde yargı yoluyla gerçekleştiren demokratik ülkeler aynı zamanda denge mekanizmalarıyla da gücünü sınırlamak suretiyle o, üstünlere değil, hukuka üstünlük sağlayan bir düzene geçmiş bulunmaktadır. İşte, “kamu denetçiliği” kavramı, bununla sağlanamayan, bununla temin edilemeyen alanlarda vatandaşın devletin gücüne, kudretine karşı korunabilmesi ve devletin de “Ben yanlış yaptım, pardon.” diyebileceği, vatandaşını yargıya sürüklemeden, mahkemeler önünde gezdirmeden ona iş ve işlemlerinde yanlış yaptığını kabul ettirebilecek bir yol ve yöntem. Bu anlamı itibarıyla, modern hukuk sistemlerinde ombudsman artık yargı sistemi kadar itibarlıdır, yargı sistemi kadar değerlidir. Şimdi, bu değerine ve önemine mütenasip bir kanun yapmamız lazım. Mademki bunun aslı bizde, mademki bunun esası bizim medeniyetimizde, kültürümüzde var, o zaman bu medeniyet ve kültürün ortaya koyduğu “adalet”, “hak”, “hukuk”, “hakkaniyet” gibi kavramları gerçekleştirerek vatandaşının devlet karşısındaki sorunlarında devleti “Ben yanlış yaptım.” diyebilecek bir noktaya sürüklememiz gerekmektedir. İşte, bu kanunun en önemli özelliği bu olması gerekirken en önemli zayıf noktası da budur.

Değerli arkadaşlarım, kanunun adı üzerinde, “Kamu Denetçiliği.” Bu denetimi kamu denetçisi kimin adına yapacak?  Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapacak. Kimin için yapacak? Vatandaşın hakkını, hukukunu aramak için yapacak. Neye karşı? Genel idare hizmetlerindeki vatandaşa sunulan hizmetlerden vaki şikâyetleri incelemek üzere genel idare makamlarını denetleyecek. Başka? Yerel yönetimleri denetleyecek. Başka? Devletin gücünün ve sermayesinin olduğu her kurum ve kuruluşu denetleyecek. Eğer bu böyle ise denetim mekanizması demokratik ülkelerde muhalefete tanınmış bir haktır, “iktidarın kendi kendini denetlemesi” diye bir kavram olamaz. Zaten öyle bir denetleme var ise, bu genel idare içerisinde ya da mahallî idareler içerisinde zaten vardır. İç denetim, dış denetim, teftiş kurulları vesaire, bunların hepsi denetimdir. İdare kendi kendini denetleyecekse böyle denetlemesi lazım. Oysa, vatandaş adına milletin iradesiyle teşkil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetiminde ve gözetiminde bir kamu denetçisi yaratıyor isek, o zaman muhalefetin de sesinin ve nefesinin içinde olduğu bir kanun olması lazım. Muhalefetin dışlandığı, muhalefetin hesaba katılmadığı bir kamu denetiminin adı, kamu denetimi değil, iktidarın işlerinin aklandığı yeni bir kadro, yeni bir müessese, yeni bir atanacak makamlara kadro ihdası anlamına gelir.

Şimdi, bu kanuna baktığımızda, birinci ana özden yanlış budur değerli arkadaşlarım. Buna göre, kamu denetçisi, başdenetçisi ve denetçi için “Karma Komisyon” diye nitelediğimiz Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun müşterek toplantısı sonunda belirlenecek 3 aday Genel Kurula sunuluyor. Nasıl belirlenecek bu? Oradaki milletvekillerinin oy çokluğuyla. Buradaki milletvekillerinin oy çokluğu, iktidar partisinin oy çokluğu demektir. O zaman muhalefet ağzıyla kuş tutsa, önerdiği hiçbir aday itibar görmeyecektir. O zaman iktidar partisinin önerdiği 3 tane aday buraya gelecektir, göstermelik bir Anayasa hükmünün uygulanması ile önce beşte 3 çoğunluk, olmadığı takdirde bir daha beşte 3 çoğunluk, o da olmazsa salt çoğunluk, o da olmazsa gelenlerin bir fazla oyuyla Kamu Denetçiliği başdenetçisi seçilmiş olacaktır, denetçiler de bu şekilde seçilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir seçimin doğal sonucu, iktidar partisinin istediği kişiyi denetçi yapmasıdır, istediği kişiyi başdenetçi yapmasıdır. İktidar partisinin istediği kişinin denetçi ve başdenetçi yapılmasının anlamı, kamu denetiminin yapılmaması demektir. Çünkü ilerleyen maddelerde görüyoruz, ilerleyen maddelerde -değerli milletvekilleri, buraya dikkat edin- kanun öyle özel bir şekilde dizayn edilmiştir ki başdenetçi iki defa seçilebilir. İki defa seçilirse ikinci defa seçimi de başdenetçi kafasına koyacaktır. İkinci defa hangi iradeyle seçilecektir? Eldeki kanuna göre, iktidar partisinin oy çoğunluğuyla seçilecektir. O zaman, başdenetçi ve denetçiler iktidarın zülfüyârine dokunan konulara elini atabilir mi? Yani denetim görevini yapabilir mi? Hayır, yapamaz. Varsayalım ki seçilemedi, seçilemediği takdirde başdenetçi ve denetçi bir kamu görevine atanacaktır. Bu atamayı kim yapacaktır? İdare makamları yapacaktır. İdare makamı kimdir? Kendisini denetçi ve başdenetçiliğe seçen ve ikinci defa da seçmeyen siyasi iradedir. Dolayısıyla, burada, başdenetçinin eğer seçilemezse, denetçinin eğer seçilemezse geleceğini kamu yönetiminde riske atmamak için yine iktidarın zülfüyârine dokunan konulara ilişmemesi doğal bir sonuçtur.

Değerli arkadaşlarım, üçüncü olarak, başdenetçi ve denetçilerin seçimiyle ilgili olmak üzere kriterler konulmamıştır. Başdenetçi ve denetçilerin ehil insan olması lazım, akil insan olması lazım, liyakatli insan olması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin vatandaşın hâlinden anlaması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin devletin işleyişini bilmesi lazım ve bu kapsam içerisinde, adına denetim yaptıkları şikâyetçi vatandaşın hâlini anladığı gibi, vatandaşına hizmet eden devletinin de hâlini anlayarak aradaki hakkaniyete, hukuka aykırı durumu bertaraf edebilecek, akil bir yolu sunabilmesi lazım. Hâl böyle iken bu ehliyet, liyakat, akil adam özelliklerini ortaya koyan vasıflar bu kanunda bulunmamaktadır. Bulunmadığı içindir ki çoktan seçim iktidara bir kolaylık sağlamaktadır ve dolayısıyla çoktan seçimi sağlayacak özellikleri yazılmamış, kriterleri belirlenmemiş seçimle herkesin içerisinde birini başdenetçi yapma hakkına sahiptir, işte bu hakkı da istediği siyasi hedefler doğrultusunda iktidar partisi kullanabilir.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer sorun başdenetçi ve denetçilerle ilgili, tarafsızlıklarını ve bağımsızlıklarını ortadan kaldıran emeklilikleriyle ilgilidir. Başdenetçi ve denetçi eğer emekli olabilecek bir yaşa göre seçilmemiş ise, bu takdirde, denetçi olarak ve başdenetçi olarak yapacağı hizmetleri, emeklilik hakkını iktisap edene kadar bağımsız ve tarafsız olabilme özelliğini koruyamayacak durumdadır. İşte, biz bütün bunları bertaraf edebilmek amacıyla kapsamlı bir çalışma yaptık. Yaptığımız kapsamlı çalışma, adaletli, ölçülü, iktidar partisinin gücüne, muhalefet partilerinin gücüne uygun bir şekilde Kamu Denetçiliği Kurumunu yeniden dizayn etmektir. Bu dizayna göre, bir Kamu Denetçiliği Kurumunda muhalefetin de denetim mekanizmasına iştirakinin sağlanabilmesi için gerek komisyonda gerek Genel Kurulda nitelikli bir çoğunlukla seçilmesi ve iktidar partisinin istediği adamı seçebilecek labirent yollardan vazgeçilmesi; bir öneri olarak da RTÜK üyelerinin seçiminde olduğu gibi, siyasi parti gruplarına denetçilerden belirli oranda kontenjan tanınması. Bu, muhalefetin denetime ortak edilmesi şeklindeki görüşlerden bir tanesidir. Komisyon ve Genel Kurulda nitelikli çoğunluk aranmasına ilişkin ayrıntılı önergemizi vereceğiz, o zaman onun yeri geldiğinde ifade ederim.

Diğer taraftan, denetçi ve başdenetçilerin iktidara karşı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayabilmek için akil adam, ehliyetli, liyakatli kişi özelliklerine uygun bir seçim yapabilmek için, bunların yaş haddinin yukarıya çıkarılması lazım. Yani başdenetçi için elli beş, denetçiler için elli dediğimiz takdirde ve geçmişteki yirmi yıllık kamu hizmetini de ilave ettiğimiz zaman başdenetçi ve denetçi birinci dönem görevlerini ifa ettikten sonra emeklilik çağına gelmiş insanlar olacaktır. Eğer bir sorunla karşı karşıya kalıp emekli olamayacak durumda iseler, bu takdirde bu devletin 5 tane vatandaşına denetçi ve başdenetçi görevini vererek itibarlı bir hizmet sunduğu kişilere emekli olabileceği tarihe kadar maaş ödeyecek kadar parası vardır. Dolayısıyla onları tekrar iktidarın atama işlemine, kamuda görev vermek için kadro arayışına mahkûm ve muhtaç etmememiz gerekir. İkinci bir defa oylama ile denetçi ve başdenetçilerin iktidarın siyasi kulislerinde oy çokluğunu sağlayabilmek için el pençe divan durmasına imkân sağlamamamız lazım. Çünkü bu kişiler vatandaşın en kıymetli hukuku olan hakkaniyete, hakka ve adalete ulaşabilmek için çaba göstereceklerdir. Bu mukaddes ve mübarek kavramlar için çaba gösteren insanların kendilerini seçtirebilmek için siyasi parti gruplarının kapısında dolanması onların yaptığı işlerle mütenasip bir davranış olmaz, hele hele kamu adına denetimi yaparken vatandaşın hukukunu sağlama gibi bir önemli görev ile bağdaşmaz.

Değerli arkadaşlarım, bir dördüncü husus: Bu kanun başdenetçiye her türlü görevi ve yetkiyi veriyor, her işi başdenetçi yapar. Altındaki denetçiler de başdenetçinin verdiği, -yaptığı iş bölümüne göre- her türlü işi yapar. Her türlü yetkiyi veriyor ve bu kanun, dünyada emsali görülmeyen bir üstün insan, Superman gibi, yani elinde sihirli değnek olan tılsımlı bir adam yaratıyor, her işi yapan bir adam. Böyle bir adam yok, Cenabıallah öyle birini yaratmamış. Yaratmamış da bu kanunla böyle bir yaratığa niye böyle bir görev veriyoruz? Türkiye -80 milyona yaklaştı nüfusu- güneydoğusundaki Hakkâri ile kuzeydoğusundaki Kırklareli, doğusundaki Iğdır’ı, Kars’ı ile güneyindeki Muğla’sı, İzmir’i, Orta Anadolu’su itibarıyla diğer ombudsman uygulayan ülkelerden çok daha büyük bir coğrafyaya, çok daha farklı bir demografik yapıya, bunların tabii sonucu olarak çok farklı, derin ve geniş sorunlara sahiptir. Bütün bu sorunları çözebilecek, başarabilecek bir denetçi nasıl olur, bir başdenetçi nasıl olur? Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunun düşünülebilmesini ben akla ziyan görüyorum.

O zaman, bizim kültür ve medeniyetimizde çok değer verdiğimiz bir müessese vardır; meşveret, istişare. Bundan biz niye vazgeçiyoruz? Denetçileri bir kurul hâline getirelim, bunun adına “denetim kurulu” veya “denetçiler kurulu” densin. Buradaki sorunlar denetçiler kurulunda karşılıklı görüşülsün, müzakere edilsin, ortak akıl çıkarılsın, kolektif bir iradeye dönüşsün kamu idaresinin denetimi.

Bireysel olarak 5 denetçi, 1 başdenetçinin kendi akıllarına ve dünyaya bakış açısına göre yaptığı denetim kendine göre doğru olabilir, bir başka kişinin bakış açısına göre de yanlış olabilir. Dolayısıyla bireyselliği esas alan bu denetim sistemi yarın karşımıza boğuşacağımız temel bir sorun çıkaracaktır, o da denetçilerin birbirleri aleyhine ya da birbirleriyle çelişen denetim kararlarının telifi. Burası Yargıtay değil ki içtihadı birleştirelim. Böyle bir durum da söz konusu olmayacak. O zaman vatandaşa bir yerde bir denetçi “Sen haklısın ey vatandaş, devlet yanlış yapmıştır.” diye bir hüküm verecek, diğer yerde de başka bir denetçi “Yok, devlet doğru yapmıştır, vatandaşın şikâyeti yanlıştır.” diyecek. Hangisi doğru?

Değerli arkadaşlarım, gelin, akıllı hareket edelim.  Biz, bütün bunları, siyasi bir sonuç almak için değil, hakka, hukuka, adalete, hakkaniyete hizmet için söylüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, işte bu kapsam içerisinde kolektif iradeyi temin edebilmek için -başdenetçinin elbette ki iradesi olsun, elbette ki yönetim yetkisi olsun, elbette ki kurumu temsil yetkisi olsun ancak- Kamu Denetçiliği Kurumu belirli bir süzgeçten geçebilecek şekilde, başdenetçinin de hizmetlerini kolaylaştırabilecek şekilde bir denetçiler kurulu ihdas etmek suretiyle yapılabilecek yanlışları engelleyebilecek, süzgeçten geçirebilecek bir organı teşkil edelim.

Değerli arkadaşlarım, burada bir başka konu –çok konu var da- da şu: Denetimler yapılıyor, yapıldı. Yılda bir defa rapor yazıyor denetçiler. Başdenetçi bireysel  olarak yazıyor, yazdı. Kamuoyunun nasıl bilgisi olacak bundan? Bilgisi olabilmesi için yayınlanması lazım. Yayınlanması hâlinde ne olur? Vatandaş, devlet iyi yapmışsa “Devletim iyi yapıyor.” diye devletine güvenir, eğer “Vatandaş haklıdır, devlet yanlış yapmıştır.” diye bir sonuç çıkarsa devlet kurumları “Ben bir daha bu yanlışı yapmayayım.” diye kendine çekidüzen verir, vatandaş da devlet yanlış yapmışsa bile “Benim hakkımı koruyan bir müessese var, kamu denetim kurumu, bu kurum benim hakkımı korumuştur.” diye devletine, milletine güven duyar, pozitif bir hava oluşur. Bunu nasıl sağlayacağız? Denetim sonuçlarının yayınlanmasıyla. Bu kanunda yayınlama yok. O zaman ne olacak? Kendisi çalacak denetçi, başdenetçi, kendisi oynayacak. Kime ne faydası olacak? Vatandaşa yaptığın iş doğrudur veya yanlıştır, devlete yanlış veya doğru yaptın diye iki satır yazı. Bunun anlamı, yönetilen ile yöneten arasında ilişkileri pozitif hâle getirip hakka, hukuka, adalete, hakkaniyete uygun hâle getirebilecek bir mekanizmayı kendi elimizle yok ediyoruz demektir. Niçin yapıyoruz bunu? Bu kadar lüks sahibi değiliz diyor,  ilerleyen süreçte önergelerimizle düşüncelerimizi ayrıntılı olarak paylayacağımızı düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, yeni kuracağımız bu kurumun Türkiye’miz için, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Uzun yıllardır konuşmakta olduğumuz, yaklaşık on beş yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmen gündeminde olan, 2000 senesinde bir tasarı olarak Meclise sevk edilip kadük kalan, daha sonraki iki dönemde de yine Meclise tasarı olarak sevk edilen ama gerek Cumhurbaşkanının vetosu gerek Anayasa Mahkemesinin iptal kararları neticesi bugüne kadar çıkarmaya muvaffak olamadığımız bir kanun tasarısını konuşuyoruz.

Biraz önce de ifade edildi. Kökleri bu topraklarda olan, bir süre Avrupa seyahatine, dünya seyahatine çıktıktan sonra tekrar doğduğu yere geri dönmeye çalışan bir müesseseyi konuşuyoruz. Bu müessese, şu anda da farklı versiyonlarıyla, geleneksel anlamda esasında ülkemizde cari olan bir kurum. Yani mahkemeye gitmeden, akil kişiler tarafından çözüleceğine inandığımız sorunları nasıl ki o kişilere götürüyoruz, onların vermiş oldukları önerileri, tavsiyeleri dinleyip sulh oluyorsak, bu onun daha büyük bir şekli, daha resmî bir şekli. Daha ülke çapında, bütün ülke sathında görev yapacak olan bir kurumdan söz ediyoruz. Bu anlamda, bizim bu kuruma yabancı olmadığımızı düşünüyorum. Çağdaş versiyonuyla bu müesseseyi tekrar kabul ediyoruz.

Çağdaş versiyonu dediğimiz, dünya bu zaman zarfı içerisinde çok mesafe katetti, insan hakları dediğimiz zaman farklı şeyler artık anlaşılıyor. Demokratikleşme, çağdaşlaşma, dünyanın kabul ettiği birçok müşterek değerle ilgili olarak, hak, hukuk, adalet kavramlarıyla ilgili olarak bu müessese görev yapacak.

Peki, basit bir dille anlatmak gerekirse bu kurum nasıl işleyecek? Vatandaşlarımız gerek yazılı gerek İnternet vasıtasıyla kamu idaresinden, yani güçlü olan kamu idaresinden şikâyetçi oldukları zaman bu şikâyetlerini, ya doğrudan doğruya bu kuruma ya illerde ve ilçelerde kaymakamlıklar, valilikler vasıtasıyla bildirecekler. Bu kurum bu şikâyetleri aldıktan sonra ilgili kurumlardan bilgi toplayacak, gerektiği zaman tanık dinleyecek, gerektiği zaman bilirkişi dinleyecek ama bu kanunda kendisine biçilen süre, altı ay kadar bir zaman zarfı içerisinde kararını verecek. Bu karara biz “öneri” diyoruz, yani idareye önerilerde bulunacak. “Sizin idarecilerinizden biri veya bir kısmı şu, şu, şu konularda yanlış yapmıştır, doğrusu böyledir.” diyecek, o önerileri idareye sunacak. İdare de bir ay içerisinde bu öneriye karşı bir cevap verecek, bir karşılık verecek, buna uyup uymadığına dair bir cevap verecek. Bunun neticesinde ne olacak peki? Bunun neticesinde olacak olan şey şu: Yani, bir yaptırım gücü yok, bu kanunda bir yaptırım gücü öngörülmemiş fakat seçeceğimiz kişinin, özellikle başdenetçinin karizması, saygınlığı, kişiliği, otoritesi, bilgi birikimi, onun oluşturduğu bu saygınlık ve arkasına almış olacağı halk desteği, kamuoyu desteği, medya desteğiyle beraber o işin, o önerinin kendilerinin dediği doğrultuda kamu idaresi tarafından kabul edilmesini sağlamaya çalışacak, yani bir nevi kamuoyu baskısıyla bu işi yapmaya çalışacak.

Ben örneklerini verirken genellikle şu örneği veriyorum: Özellikle AK PARTİ hükûmetlerine kadar, bildiğiniz gibi, bir Millî Güvenlik Kurulumuz vardı. Şu anda da var, yapısı değiştirildi, daha sivilleştirildi. Bir tarihte, yine 1982 Anayasası’nda bu Kurulun tavsiyelerde bulunduğu söylenir, yani Millî Güvenlik Kurulu Bakanlar Kuruluna, idareye, yürütmeye tavsiyelerde bulunur fakat bunlar ne menem tavsiyelerdir ki, bu tavsiyeler emir gibi kabul edilir ve onlar uygulanır. İşte, biz, doğrusunu istersen, halkın avukatlığını yapacak, halkın adına, zayıf olan, güçsüz olan halkın adına iş yapacak olan bu kişinin

önerilerinin tıpkı bu bahsetmiş olduğumuz Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararları gibi olmasını arzuluyoruz ve bekliyoruz. Bunun için de bütün kamuoyu olarak, bütün Parlamento olarak bu müesseseye destek olmamız gerektiğine inanıyorum.

Tabii ki çok sayıda denetleme işi yapan kuruluş var; Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde denetim görevi yapan 3 tane komisyon var, hatta 4 tane yeni kurulanla beraber, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Dilekçe Komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu, KİT Komisyonu gibi komisyonlarımız var. Efendim, Başbakanlık Teftiş Kurulu var, Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulu var, insan hakları kurulları var, Etik Kurulu var, say sayabildiğin kadar. Bütün bunlar arasında bu kurum iş yapacak mı? Bana göre yapacak, yeter ki biz buna inanalım, buna destek verelim. Çağdaş bir devlette olması gereken, bugün dünyanın yaklaşık 100’den fazla devletinin kabul etmiş olduğu, bir kısım örneklerinin de çok başarılı olarak yürüdüğü, -özellikle İskandinav ülkelerinde- bu kurumu memleketimize kazandırmamız lazım, sağlıklı bir şekilde kazandırmamız lazım.

Demin de ifade ettim, bunun serencamı çok eski. Beş yıllık kalkınma planlarında bunlar, sürekli böyle bir müessesenin kurulması öngörülmüştü. Daha sonra Avrupa Birliği müktesebatı nedeniyle her yıl neredeyse, Türkiye’ye bir hatırlatma olarak sürekli bu müessesenin kurulması öngörülmektedir. Biz de nihayet, muhtemelen, temenni ediyoruz ve bekliyoruz ki Cumhurbaşkanından iade edilmeyecek, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeyecek çünkü biz 2010 senesinde, bildiğiniz gibi, yapmış olduğumuz 74’üncü maddedeki değişikliğe artık bunu yazmak zorunda kaldık. Neye rağmen? Burhan Kuzu gibi bir büyük hukukçunun “Bu müessese kabul edildiği zaman Anayasa’ya aykırı olmaz.” görüşüne rağmen,

Mecliste olmayan birçok diğer anayasa hukukçumuzun bu gibi görüşlerine rağmen ne yazık ki o günkü Anayasa Mahkememizin kazuistik yaklaşımı nedeniyle, “Her şeyi Anayasa’ya yazmanız gerekir.” anlayışı nedeniyle biz bugün bu müesseseyi bayağı bir gecikmeli olarak kabul etmek zorundayız ama anayasal temeli olduğu için artık iade olmayacağını, bu müessesenin hukuk hayatımıza kazandırılacağını düşünüyoruz.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Burhan Kuzu yargıç mı? Mahkemeler adına karar mı veriyor Burhan Kuzu?

YAHYA AKMAN (Devamla) – Peki, bu müessesenin ne gibi getirileri olacak? Şu getirisi olacak: Malumunuz, özellikle ağırlıklı olarak idari yargı alanına giren konularla ilgili, insanlarımız daha pratik, daha kolay, daha erken zamanda çözülebilecek bir merci istiyorlar. İşte, bu merci kamu denetçiliği olacak. Yani işte, dilekçe, dilekçeye cevap, bir daha dilekçe, bir daha cevap şeklinde “replik-düplik” diye hukukta tabir edilen bu gibi dilekçelerin zaman alması, mahkemelerin iş yükü, efendime söyleyeyim, mahkemelerin delil toplama tarzlarındaki farklılıklar vesaireler birçok nedenle, bunun yargıdan daha hızlı işleyebilecek bir müessese olduğuna inandığımız için, aynı zamanda bu müessesenin yargı yükünü hafifleteceğine de bir taraftan inanıyoruz.

Tabii, değerli arkadaşlar, bu müesseseyle ilgili altını çizmem gereken iki üç nokta var, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye'deki bizim hukuk hayatımıza ilk defa kazandırılmış olan bir tanımdan bahsetmek istiyorum. İdarenin eylem ve işlemleri Anayasa gereği zaten yargı denetimi altında, ama biz bu sefer, geçen dönemki tasarıya Mecliste eklediğimiz bir ibareyle dedik ki “İdarenin, tabii ki idarecinin yaptığı tutum ve davranışların da denetim altına alınması lazım.”

Buna nereden ihtiyaç duyuldu? Çünkü çoğu zaman idarenin formel anlamdaki işlem ve eylemlerinin hukuka aykırı olmadığını, ama vatandaşın da çok yüksek miktarda eziyet çektiğine, idarenin işleyişinden sıkıntı çektiğine şahit oluyorsunuz.

Örnek vermek gerekirse, ben de hukukçuyum, birçok hukukçu arkadaşım bilir ki mahkemelerimiz, hâkimlerimiz duruşma günü belirlerler ve mübaşir tarafından kapıya bir liste asılır. O gün 30-40 tane duruşma vardır, tamamı için saat 09.00 yazar. Peki, o avukat arkadaşların, o taraf olan davacı, davalı kişilerin başka bir işi gücü yok mu? Yani saat dokuzdan bazen akşam beşlere, altılara kadar veya daha ilerleyen saatlere kadar duruşma saatinin ne olduğunu öngöremiyorsun.

Peki, bu bir yargısal faaliyet mi? Bunu şikâyet ettiğiniz zaman herhangi bir kanunda bu tadat edilmemiş, takdiri bir konu. İşte, bu konu kamu denetçiliğinin görev alanına girecek olan bir konu.

Vatandaşımız mahkemeye gitti, mahkemeye gittiği zaman hâkim azarlamalarda bulundu, davacıya, davalıya, avukata azarlamalarda bulundu. Bu küfür ve hakaret mahiyetinde bir şey değil, ama fiilen onu demoralize eden, hatta zaman zaman ihsası rey anlamına gelebilecek nitelikteki tutum ve davranışlarda bulundu. Bu bir yargısal karar mıdır? Hayır. Bugün, işte bu çağdaş versiyonunda sadece yargısal kararları, yargının kararlarını, yargısal anlamdaki kararları istisna ediyoruz, bu tip tutum ve davranışlar hangi müessese, hangi kurum, kuruluştaki kişiler tarafından yapılırsa, icra edilirse, bunu kamu denetçisinin görev alanı içerisine koyuyoruz.

Diğer bir misali şöyle verebilirim: Bugün, sırf askerî işlerle ilgili arkadaşlarımız eleştirilerde bulundu. Bana göre, örneğin, bir komutanın taburun önünde bir ere veya erbaşa hakaretvari nitelikte, onu aşağılayıcı nitelikte bir davranış içerisinde bulunması, hiçbir şekilde sırf askerî nitelikteki bir faaliyet ve eylem değildir ve bu, kamu denetçisinin görev alanına girebilecek bir konudur.

Değerli arkadaşlar, sistemle ilgili çok şey söylendi, çok uzun uzadıya anlatabiliriz. Bizim kabul ettiğimiz sistem parlamenter ombudsmanlık, “Parlamentoya bağlı” diye ifade ettiğimiz ama sadece bütçesi açısından Parlamentoya bağlı, çalışması açısından, diğer konular açısından tamamen bütün yargı, yasama ve yürütmeye karşı bağımsız çalışabilecek bir müessese kuruyoruz. Niye parlamenter ombudsman? Bazı ülkelerde cumhurbaşkanı atıyor, bakanlar kurulu atıyor, değişik örnekler de var. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisini, halkın iradesinin temsil edildiği burayı siyasetin en üst mercisi kabul ediyoruz, müspet anlamda siyasetten bahsediyorum. Arkadaşlarımız neredeyse Kurumun seçimlerinin Mecliste yapılmasını âdeta bu Kurumun siyasallaşacağına gerekçe olarak burada ifade ettiler. Bu, doğru bir anlayış değil yani Meclisten daha üst bir merci yok. Bunun Meclis tarafından seçilmesi, hem de nitelikli bir çoğunlukla öncelikli olmak kaydıyla seçilmesi doğru bir sistemdir. Bu eleştiriye burada aynı zamanda cevap vermek istiyorum. Bunun başka türlü bir alternatifi yok. Arkadaşlarımız “İllaki nitelikli çoğunlukla seçilsin.” dedi. Nitelikli çoğunlukla seçtiğiniz zaman arkadaşlar, Meclisin üçte 2 çoğunluğunu aradığınız zaman, 12 Eylül öncesinin darbe gerekçesi dahi olan Cumhurbaşkanı seçememe gibi bir durumu Meclisin her zaman için yaşayabilmesi mümkündür. O açıdan, Cumhurbaşkanlığı en üst makam olduğu hâlde, ona dahi kademeli bir şekilde önce üçte 2 çoğunluk, ikinci defa üçte 2, daha sonra salt çoğunluk sistemini getirdiğimize göre kamu denetçiliğinde de bunu getirmemiz doğrudur ve gereklidir.

Değerli arkadaşlar, tabii, biz, bu Kurumu görüşürken Komisyonda bazı güzel eklemelerde bulunduk, ben kısaca onlara değinmek istiyorum:

Bunlardan bir tanesi: 10’uncu maddede yapmış olduğumuz değişiklikle tercihen hukuk, siyasal, iktisat ve benzeri şekilde hukuk eğitimine ağırlık veren yüksekokullardan mezun olan kişilerin tercihen denetçi ve başdenetçi olması hükmünü getirdik.

11’inci maddede, özellikle karma komisyonda seçilecek olan denetçilerle ilgili bir belirsizlik vardı, onu düzelttik. Yani oraya müracaat eden kişilerle ilgili bir alt komisyon kurulması, bunun adayları 3’e indirip sonra karma komisyonda bunun teke indirilmesi şeklinde bir düzenleme yaptık.

Yine 14’üncü maddede -muhalefetteki arkadaşlarımızın itirazını biz de haklı görmek suretiyle- kamudan gelmeyen denetçi ve başdenetçinin görevi sona erdikten sonra kendisine azami üç aylık bir maaş bağlanması meselesiyle ilgili bir hüküm vardı, Hükûmetin tasarısından biz bunu da çıkardık.

17’nci maddede önemli bazı değişiklikler yaptık, o da neydi? Başvuran kişinin talep etmesi hâlinde kimliğinin gizli tutulması; bu tip bir denetim yapacak olan bir kurum açısından bu çok önemli.

Yine yabancıların pasaport numarasıyla buraya başvurabilmesi ve yine telafisi güç ve imkânsız bazı durumlarda, idari başvuru yollarının tüketilmemesi hâlinde de bu Kurumun bu tip başvuruları ele alabilmesinin imkânını verdik.

22’nci maddede de Meclisteki ve Komisyondaki gönderilecek olan raporların yani bu başdenetçilik… Biliyorsunuz, o “Altı aylık süre içerisinde cevaplandırır. Kurum kendisine bir ay içerisinde cevap verir.” dedikten sonra, aynı zamanda bu Kurumun başındaki başdenetçi istediği zaman, istediği şekilde kamuoyuyla bazı görüşmüş olduğu konuları ara raporlar olarak paylaşabileceği gibi, senede 1 defa Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde kurulmuş olan Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonuna o yıl içerisinde kendisine gelen başvurularla ilgili olarak bir rapor sunacak, bu komisyon da bu raporu özetlemek suretiyle, kendi kanaatini de eklemek suretiyle Genel Kurula getirecek. Biz bu komisyon görüşmelerini azami iki ayla sınırlandırdık, ivedilikle de bu konunun Genel Kurulda görüşülmesi, bunun kamuoyuyla paylaşılması… Çünkü bu başdenetçinin, başdenetçilik müessesesinin esas gücünü kamuoyundan aldığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığının, halktan aldığının altını çizdiğimize göre, bunun bu şekilde Meclisle bir irtibatının da sağlanması elzemdi, gerekliydi, o irtibat kuruldu.

İhtisas ombudsmanlıklarıyla ilgili burada görüşmeler yapıldı. Dünya çapında ihtisas ombudsmanlığını benimseyen ülkeler var, bizimki farklı bir sistemdi. Biz, başdenetçinin çıkaracağı yönetmelikle diğer 5 denetçiye görev sahasını belirleme imkânı veriyorduk ama bugün, özellikle kadın milletvekillerimizin ısrarlı talebi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın talebi üzerine istisna bir fıkra eklemek suretiyle kadın ve çocuklarla ilgili bir denetçinin görev yapacağına dair bir önerge arkadaşlarımız verdiler. O istisnayı tanıdık ama genel anlamda bu görev paylaşımını başdenetçiye bırakmış durumdayız.

İdari dava yoluna başvurulabilmesini arkadaşlarımız ifade ettiler. Biz bunun doğru olmadığını düşündük.

Hâkimlerin vermiş olduğu infaz kararlarıyla ilgili de denetimin yapılmasını yani bunun denetim dâhilinde olmasını söylediler. Bu bir yargı kararı olduğuna göre, Anayasa’nın genel ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle buna da biz karşı çıktık.

Yemin metniyle ilgili itirazlar oldu. Arkadaşlar tasarıda görmüşlerdir, özellikle milletvekili yeminiyle ilgili yapılmış olan eleştirilerden sonra, denetim görevi yapacak olan bu müesseseye seçilecek olan başdenetçi ve denetçilerin çok sade, net ve bir cümlelik bir yemin metniyle yemin etmelerinin çok doğru, isabetli ve çağdaş bir şey olduğunu şahsen düşünüyorum.

Arkadaşlarımız bu nitelikli çoğunlukla Mecliste seçilmesini ifade ettikleri hâlde, bildiğiniz gibi, bu denetçilerin ve başdenetçinin görev süresi dört yıldır arkadaşlar. Dört yılın neticesinde bunlar yenilenecek ve bir kez daha ancak seçilebilecekler. Fakat arkadaşlarımız diyorlar ki: “Meclis dönemi bittiği zaman bunlar da yenilensin.” Bu, işte, aynı zamanda bu işin tamamen Meclise endekslenmesi anlamına gelir ki bu doğru bir şey olmaz. Yani bir denetim kurumuna seçilecek kişi dört yıl için seçilmişse dört yıl görev yapması doğrudur diye düşünüyorum.

“Altı ayda başvurunun sonuçlanmaması neticesinde bunun hükümsüz kalması.” gibi bir şey ifade ettiler. Ben buna Komisyonda da cevap verdim. Bu doğru bir yaklaşım değil değerli arkadaşlar çünkü öyle yaptığımız zaman burada başdenetçiliği sıkıştırmış gibi, onu zaman tahdidi altına sokmuş gibi oluyoruz ama aynı zamanda burada bir hak aramadan söz ediyoruz. Yani insanlar bir hak arama maksadıyla buraya başvurmuşlar ve bunun bir neticeye kavuşmasını istiyorlar. Tam da işlemler belli bir safhaya gelmişken “Altı ay bitti, o hâlde ben bundan sonra buna bakamam.” dediğiniz zaman o insanı mağdur etmiş olursunuz çünkü altı aydan sonra o kişinin eğer yargı alanına girebiliyorsa bu konu yargıya başvurma hakkı var ama, siz, hem orada altı ay oyalamış oluyorsunuz hem daha sonra yargıya bir nevi havale etmek suretiyle vatandaş aleyhine bir durum meydana getirmiş oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla ilgili Türkiye’de en fazla çalışmış olan kişilerden bir tanesiyim açık söylemek gerekirse. Ben burada bunu bir saat süreyle de anlatabilirim, iki saat süreyle de anlatabilirim ama çok hızlı bir şekilde bir özetleme yapmak suretiyle size bu müesseseyi arz etmeye, anlatmaya çalıştım. Muhalefete mensup arkadaşların bütün eleştirilerine cevap veremedim ama şunu ifade etmem gerekiyor ki bugün kabul ettiğimiz bu kamu denetçiliği müessesi çok çağdaş bir versiyondur, çok güzel bir versiyondur. Eğer bizler de buna destek olursak, manevi desteğimizi esirgemezsek, Parlamentonun desteğini arkasına almış olan, hele hele de nitelikli bir çoğunlukla seçildiği zaman almış olan başdenetçi bana göre birçok fakir fukaranın, garip gurebanın sesini yükseltemediği, hakkını arayamadığı bir noktada ona destek olacak olan bir mekanizma olarak karşımıza çıkar.

Memleketimiz için de, milletimiz için de ben bu müessesenin hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah, sağlam ayaklar üzerinde doğan bir müessese olacak. Dediğim gibi, seçilecek olan kişinin karizması, kişiliği, olgunluğu, eğitimi bu Kurumun ne kadar daha sağlıklı çalışacağının da önemli bir işareti olacak.

Ben, beni sabırla dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Tekrar bu Kurumun milletimiz, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını Cenabıallah’tan diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.

Şahıslar adına ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Mihrimah Belma Satır’da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Satır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kamu yönetiminin dünyada ve ülkemizdeki değişime ve gelişmelere paralel olarak yeniden yapılandırılması ihtiyacı her geçen gün artarak devam etmektedir. Bu nedenle, kamu hizmetleriyle ilgili devlet görevlerinin yeniden değerlendirilmesi ve halkın idareden kaynaklanan şikâyetlerini en aza indirecek bir yönetim anlayışının yerleştirilmesi kabul edilen bir gerçektir. Bu tespite dayanarak, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Kamu Hizmetlerinde Etkinliğin Artırılması Projesi gündeme alınmıştır. Yönetim-birey ilişkilerinde karşılaşılan uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde çözümü amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Yargının katı işleyiş kurallarına bağlı oluşu ve muhakemelerin uzun süre alması gerçeği karşısında, yönetimi yargı dışında da denetleyen ama yönetime de bağlı olmayan bir denetim sistemi ihtiyacı tespit edilmiştir. Bu nedenle, Avrupa Birliğinin kendi bünyesinde ve üye ülkelerin çoğunda da bulunan, halkın şikâyetleriyle ilgilenen bir kamu denetçisi, ombudsman sisteminin Türkiye’de kurulması öngörülmüştür. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda da yine kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması çerçevesinde, kamu yönetimi-vatandaş ilişkilerinde karşılaşılan uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde çözümü amacıyla, halkın şikâyetleriyle ilgili konularda yönetimi denetleyen ama yönetime bağlı olmayan bir kamu denetçisi sistemi kurulması öngörülmüş, bu çerçevede gerekli altyapının oluşturulmasına ve sistemin istisnasız tüm idari işlem ve eylemleri kapsamasına önem verileceği belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti’nde idari yargı sisteminin olmaması nedeniyle, halkın idareye yönelik şikâyetlerini incelemek üzere “Kadiul-kudât” adıyla özel görevli kadı, yani hâkim tayin edilmişti. Bu kişiler, padişah da dâhil, idarenin işlem, eylem ve tutum ve davranışlarına karşı halkın yaptığı başvuruları değerlendirerek etkin bir denetim sağlamışlardır. İsveç Kralı XII. Charles Osmanlı Devleti’nde bulunduğu 18’inci yüzyılın başlarında bu kurumu incelemiş ve ülkesine döndüğünde “ombudsman” adıyla oluşturmuştur, diğer Avrupa ülkeleri de bu uygulamadan esinlenerek ombudsman kurumunu kurmuşlardır.

Günümüzde bu kurum, aralarında Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya ve Hindistan’ın bulunduğu yüzü aşkın devlette ülke, bölge, kent veya sektör itibarıyla hizmet vermektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği bürokrasisi tarafından yapılacak yanlış uygulamalara karşı üye ülke vatandaşlarının haklarını korumak üzere ombudsman kurumunu oluşturmuştur.

İsveç dilinde “ombudsman” kelimesi “vekil”, “delege, “avukat” veya “başkaları adına hareket etmeye ve onların haklarını korumaya yetkili kılınmış kimse” anlamında kullanılmaktadır. Kurum olarak ombudsman, bugün, parlamento tarafından parlamento adına idareyi denetlemek için seçilmiş kimse veya kimseleri ifade etmektedir. “Ombudsman” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak “halk denetçisi”, “kamu denetçisi”, “kamu hakemi”, “ara bulucu”, “halk avukatı”, “yurttaş” sözcüğü gibi ifadeler kullanılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Bakanlığı temsilcileri tarafından 2008 Yılı Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı’nda siyasi kriterlerin yerine getirilmesi kapsamında işlevsel bir kamu denetçiliği kurumu kurulacağının ifade edildiği, yine Ulusal Program’ın 23’üncü fasıl “yargı ve temel haklar” bölümü altında kamu denetçiliği kurumu kurulması bir tedbir olarak “yargının verimliliği, etkinliği ve işlevselliğinin artırılması” başlığında yer aldığı ve bir öncelik olarak değerlendirildiği, ayrıca Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ilerleme raporlarında ombudsmanlık sisteminin bulunmayışının bir eksiklik olarak belirtildiği de dile getirilmiştir. Kamu denetçiliği kurumu hâlihazırda Avrupa Birliği ülkelerinin aralarında bulunduğu yüze yakın devlette ülke, bölge, kent veya sektör itibarıyla hizmet vermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iç hukukumuzda görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili yasal ve siyasi süreç şöyle işlemiştir: Daha önce hazırlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı 15 Haziran 2006 tarihli ve 5521 sayılı Kanun olarak kabul edilmiş ancak Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanması uygun bulunmayan 3, 4, 9, 11, 13, 15, 22, 26, 30, 33’üncü ve geçici 1’inci ve 41’inci maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü maddeleri uyarınca 1 Temmuz 2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geri gönderilmiştir. Söz konusu Kanun, 28/9/2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yeniden görüşülerek 5548 sayılı Kanun olarak aynen kabul edilmiş, 13/10/2006 tarihli 26318 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. Ancak yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi Kanun’un yürürlüğünü durdurmuş, Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulmasını öngören geçici 1’inci maddesinin yürürlüğünü durdurmuş ve 25/12/2008 tarihli kararıyla Kanun’un tümünü Anayasa’nın 6’ncı, 87’nci ve 123’üncü maddelerine aykırı görerek iptal etmiştir. Söz konusu karar, 4/4/2009 tarihli ve 127190 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen hususlar göz önüne alınarak 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 8’inci maddesiyle Anayasa’nın 74’üncü maddesinde değişiklik yapılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulacak Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması ve inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile kamu başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu Anayasa değişikliği, 12/9/2010 tarihinde yapılan halk oylamasında kabul edilmiş ve kesin sonuçlar 23/9/2010 tarihli 27708 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmasıyla yürürlüğe girmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluş, görev ve çalışma usullerine ilişkin ilkeler ile başdenetçi ve denetçilerin niteliklerine, seçimlerine, özlük haklarına ve Kurum personeline ilişkin hükümlere yer verilmektedir. Tarafsızlığı, bağımsızlığı, emir ve talimat almaması, her türlü bilgi ve belgeyi isteme yetkisinin bulunması gibi yerine getireceği görevler ve bu görevler dolayısıyla tanınan yetkiler dikkate alınarak Kurumun kamu tüzel kişiliğine sahip, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı ve özel bütçeli olması öngörülmektedir.

Kurumun Başdenetçilik ve Genel Sekreterlikten oluşacağı, Kurumda 1 başdenetçi ve 5 denetçiyle genel sekreter ve diğer personelin görev yapacağı belirtilmektedir.

Kurumun merkezinin Ankara’da olacağı kabul edilmekte olup, gelen iş yoğunluğuna veya işin özelliğine göre Kurumun uygun gördüğü yerlerde büro açabilmesi imkânı tanınmaktadır. 

Kurum, idarenin kötü, eksik veya yanlış işleyişiyle ilgili olarak yapılan şikâyetleri incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmakla görevlendirilmektedir. İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarının Kurumun görev alanına girmesi öngörülmektedir.

Kurumun inceleme ve değerlendirmeleri, insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden yapması gerekmektedir.

Kurumun bağımsızlığının, tarafsızlığının ve saygınlığının sağlanması amacıyla başdenetçi ve denetçilerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirmeleri için bağımsız hareket etmelerini sağlayacak düzenlemelere yer verilmektedir.

Bu kanunda, Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler ile resen imzaladığı kararlar ve emirler, yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetlerinin Kurumun görev alanı dışında olduğu belirtilmektedir.

Avrupa Birliği sürecinde ve ileri demokrasi hedefimizde çok önemli bir rol oynayacağını düşündüğüm bu kanunun milletimize hayırlı olmasını diler, heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Satır.

Sayın Bakan, önce siz mi konuşacaksınız, Komisyon Başkanı mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Komisyon Başkanımız konuşacak.

 BAŞKAN – Komisyon Başkanımız Sayın Burhan Kuzu… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Değerli Alt Komisyon Üyemiz ve Komisyon Üyemiz Yahya Akman’ın şahsımla alakalı övgü dolu tespit ve sözlerinden sonra konuşmak istemedim, “Kayıtlarda o kalsın, yeter.” dedim ama gene de duramadım, birkaç kelam etmek istedim. Teşekkür ediyorum, sağ olsun var olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Dersinizi aldı mı Hocam? Zamanında dersinizi aldı mı?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Nihayet kayıtlara geçti on senenin sonunda. Sağ olsun, teşekkür ediyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hocalığını yaptınız mıydı Sayın Hocam?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Ha yok, hiç ön görüşmem olmadı emin olun.

Değerli arkadaşlar, yeni bir kurum getiriyoruz. Aslında insan hakları alanında Türkiye’de çok sayıda kurum var. Belki bu Kurumun gelmiş olması yeni birtakım alanlarda çatışmaya sebep olur itirazları da yapılabiliyor, ama bu yolu seçen ülkeler de var. Yani sadece bir kurum değil, birçok kurumu aynı alanda getiren ülkeler de var. Doğrudur, uygulamada bu tür sorunlar da yaşanabilir ama biz o yolu seçmişiz, onu devam ettiriyoruz.

Pekâlâ biz “kamu denetçisi” diyoruz, başka ülkeler buna hangi adı vermiş? Baktığımız zaman, bu konuda “kamu denetçisi” ifadesi yanında “kamu hakemi”, “parlamento komiseri”, “gözlemci” ifadeleri var ve yine “parlamento komiseri” yanında Fransa’nın bulduğu “Ara bulucu” onu da 2008’de değiştirdiler, “haklar savunucusu” olarak isimlendiriyorlar. “ombudsman” olarak İsveç, daha çok kuzey ülkelerinde, “yurttaş koruyucusu” gibi Kanada’da uygulanan, söylenen bu anlamda sözler var. Sosyalist ülkeler, komünist model ülkelere baktığımız zaman savcılara bu işi bir nevi vermişler ve “procuratura” şeklinde bir ifade kullanıyorlar onlar da.

Peki, bu kurumun tarihteki bağı -gerçi burada anlatıldı, Sayın Bal da söyledi- bu, köken itibarıyla –Sayın Akman da belirtti- Osmanlı’dan doğma ve Divan-ı Mezâlim dediğimiz kurumun, aslında İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın, XII. Charles dediğimiz 1709-1714 yıllarında ülkemizde kalmış olması durumunda oradan esinlenerek İsveç’e gönderdiği bir kurumdur.

Bir doktora tezinde -ibret olsun diye söylüyorum değerli arkadaşlarıma- danışman olduğum bir doktora tezini vermiştim bir öğrencimize; bunun Osmanlı kökenli olduğunu yazdığı zaman Komisyondaki üyeler kıyameti koparmıştı değerli arkadaşlar. Dediler ki; “Osmanlı’nın başka işi yok ombudsmanlığı mı bulacak? Nerede öyle Osmanlı?” gibi küçümseyen bir ifadeyle ve o tezde, itiraz üzerine o metnin o bölümünü çıkarttırmak durumunda bıraktılar, “Aksi hâlde seni bırakırız” dediler. Sonunda basarken tekrar, “Bunu buraya yazacaksın” dedim.

Şimdi bakın, ondan sonra ben Türkiye’de ve yurt dışında 5 kez -Sayın Akman da bulundu çoğunda Dilekçe Komisyonu Başkanı olarak- bu toplantılarda bulundum yani milletlerarası ombudsman toplantılarında. İnanın hepsi oybirliğiyle bunun Osmanlı kökenli olduğunu yekvücut savundular ve -enteresan bir şeydi tabii- bilim adamında bu kadar kompleksi de kabullenmekte gerçekten zorlanıyorum.

Değerli arkadaşlar, ombudsmanlık kurumu dediğimiz bu kurum, kamu denetçiliği, genellikle küçük ülkelerde, nüfusu az, ülkenin toprak parçası çok fazla değil, yargı birliğini kabul etmiş ülkelerde daha çok işliyor. Bu açıdan baktığınızda ülkemiz ombudsmanlık kurumu bakımından çok uygun değil gibi gözüküyor ama Fransa örneğine baktığımız zaman Fransa modeli bize çok benziyor. Onlar bunu ara buluculuk olarak işletiyorlar. Zannediyorum ki ülkemizde de bu manada işler diye düşünüyoruz. Büyük ülkelerde var, Kanada’da da var, İngiltere’de de var, o manada biz örnek olarak sayabiliriz.

Bu konuda Avrupa Konseyi tavsiye kararı aldı, sene 1975. Dedi ki ülkelere, üye ülkelere, 48 ülkeye: “Ülkenizde böyle bir kurum kurun, insan hakları bakımından yararlıdır.” ve o çerçevede 130’a yakın ülkede bugün bu kurumun olduğunu söyleyebiliriz.

Peki, kurum nasıl harekete geçiyor dünyada? Bizim kabul ettiğimiz yöntemle şikâyet üzerine harekete geçiyor. Ama başka ülkelere baktığımız zaman şikâyetin yanında resen yani kurum yetkililerinin bizzat kendileri de doğrudan doğruya bu işe el koyabiliyorlar ama biz bunu çok benimsemedik, kaldı ki yaygın olan şikâyet üzerine çalışması.

“Ombudsmanın yapacağı iş ne?” diye baktığımız zaman “niçin kuruluyor?” bu bir yargı kurumu değil. Verdiği kararların aslında ikna dışında zorlamaya yönelik bir etkisi bulunmamaktadır, bağlayıcılığı yoktur, sadece taraflara, tespit eden, “durum budur.” diyen bir hakem konumundadır. Doğrudan doğruya bunu düzeltme gibi bir yetkisi de yoktur. Peki, o zaman sizin, hepimizin aklınıza elbette ki şu gelecektir: Doğrudan doğruya yönetimin verdiği karar değiştirilmediğine göre, karar da bağlayıcı olmadığına göre etkisi nerede? Etkisi işte bu Kurumun, değerli arkadaşlar, vermiş olduğu kararların kamuoyu önünde yayınlanmış olmasıdır. Bu yayınlama sonunda o kişinin, o kurumda bulunan kişinin kamuoyundaki –tırnak içinde söylüyorum- düşeceği o tablo, belki kötü durum idarenin başka kurumlarına ders olacaktır. Bu anlamda biz kurumu önemsiyoruz.

Tabii, başka faydası da var. Mesela nedir? Vereceği raporlar yıllık. Parlamento harekete geçirecektir, Parlamento eksiklikleri görecek, o alanda yeni yasal düzenlemeler yapmak durumunda kalacaktır.

Tabii hedef ne? Hedef şu: Uzun yargı sürecini kısa yoldan alabilir miyiz? Yargı, malum, ne kadar hızlı da olsa bir süreçtir, kolay olmuyor. Dolayısıyla acaba daha kısa yolla hak elde edebilir miyiz diye bunun gayreti içerisindeyiz, bütün hepimizin gayreti bu, Kurumun geliş sebebi bu ve dünya bu konuda özellikle 1982’de ciddi bir atak yaptı, sonra zaten kurumların arttığını görüyoruz. İtalya’da toplanan bir konseyde başlık şu: “İnsan haklarının korunma ve geliştirilmesinde yargı dışı araçlar: “Ombudsmanlık” Konunun başlığı bu ve uzun tartışmaların sonunda Avrupa Topluluğu ülkelerinin hepsinde bu kurum kurulsun diye ciddi bir hüküm kondu. Maastricht Anlaşması’na göre baktığımız zaman, 138’inci maddesinin (e) bendinde, böyle bir kurumun kurulması zorunlu olarak öngörüldü, 94 yılından beri de bu manada bir Avrupa ombudsmanı çalışmalarını sürdürmektedir. Peki, buraya kim müracaat ediyor? Ya kişinin kendisi ya da parlamenterlerden biri bir başvuruda bulunabiliyor.

Pekâlâ, ombudsmanlıkla alakalı ülkeler neleri ombudsmanın kapsamı alanında tutmuşlar ya da nasıl çalışma yöntemi var? Şimdi, bazılarında tek ombudsman, kişi bazında, bizim de tercih ettiğimiz ya da uyguladığımız, genel uygulama bu ama bazıları sektör bazında bu işi yapıyor. Mesela İngiltere’de baktığınız zaman, işte sağlık alanı, adliye alanı, yerel alanlar gibi değişik alanlarda bu konuda ombudsmanlar kurmuşlar. Bu, İngiltere’nin uyguladığı model. Fransa il bazında bu işi yapmış, her ilde bunları yapmış yani bu konunun çok değişik versiyonları var, uygulama bakımından.

Peki, ombudsman olacak kişide hangi yetenekleri arıyor ülkeler? Bunu da sayalım: “Bağımsız, tarafsız, dürüst, güvenilir, sır saklayabilen, kamu sorumluluğu sahibi olan kişiler.” diyor. Tabii bu kadar iyilik bir arada bulunur mu? Onu bulmaya çalışacağız, hepsi olmasa bile belli bir bölümünün elbette ki olmasını da zorlayacağız.

Görev alanı konusuna baktığımız zaman: Görev alanına burada değinildi. Görev alanında genellikle, değerli arkadaşlar, iki ülke önde gidiyor: İsveç ve Finlandiya, en eski ikisi, zaten bunların. Bu ikisi yargı alanları dâhil, tabii kararı demiyorum ama yargı alanlarının önemli bir bölümü dâhil, askerî alanın tamamı dâhil hepsini inceleme alanında tutmuş ama bunun dışındaki ülkelere baktığımız zaman yargı alanı ve askerî alanlar genelde bu denetimin dışında tutulmaktadır. Biz de bu manada yargı alanlarını dışında tuttuk, askerî alanı da sırf askerî alan olanları denetim dışında tuttuk, kalan bölüm denetim içinde sayılmış olacak. Tabii sırf askerî alanın ne olduğunu herhâlde ombudsmanlık kurumu kendisi ya da kişiler bunu belirleyecek.

Peki, hedef nedir diye baktığımız zaman -demin de söyledik- insan hakları konusunda daha iyileştirmek, kısa yoldan hakkı almak, elde etmek olarak belirtilmiş dünya ülkelerindeki durum.

Değerli arkadaşlar, bu kurum bizde esasen yeni çalışmaları başlamış bir kurum değil. Bilesiniz ki bu manada Anayasa Komisyonu -lütfen dikkatinizi buraya çekmek isterim- dördüncü kez bu tasarıyı komisyondan geçirdi, dördüncü kez. Birisi, ilk geçtiği zamanda, 2005 yılında, o yıllarda Anayasa Mahkemesine götürüldü, önce iade edildi Cumhurbaşkanımız tarafından, sonra tekrar geçirilip Anayasa Mahkemesine götürüldü. Anayasa Mahkemesi gerekçe olarak da -bence doğru olmayan bir gerekçe- Anayasa’da bu konunun yeteri kadar düzenlenmediğini, Meclisin yetkisi alanında böyle bir kurumu seçme yetkisinin olmadığını söylüyor. Hâlbuki bizim hep öğrendiğimiz, öğrettiğimiz şudur ki parlamento genel yetkilidir, ilk el yetkilidir, birinci elden yetkilidir, her konuda prensip olarak düzenleme yapabilir, yargı alanları hariç tabii ki. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin elbette bir kararına uymak durumundaydık ve biz hatırlarsanız 2010 yılında Anayasa’ya bunu koyduk. Peki, ne demektir, Anayasa’ya bunu yazdık? Bu bir uyum yasasıdır yani bu yasa mutlaka çıkması gereken bir yasa konumundadır, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Sonra, tabii, 26 Ocak 2011’de biz bu yasayı bir daha getirdik, getirdik ama bu sefer de seçime gidildi, kadük oldu. Doğrusu, bu yasadan dolayı Anayasa Komisyonu biraz da yorgun düştü. En son, bugün herhâlde bu yasayı, zannediyorum, hep beraber, inşallah çıkaracağız, bugün yarın, neyse.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bugün de yorulacağız, sabaha kadar yine.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Yok,  inşallah, o kadar olmaz herhâlde. Gruba da bakıyoruz bir taraftan.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Dünden yorgunuz, dünden.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) – Evet, şimdi, değerli arkadaşlar, çok konuşmayacağım, birkaç kelamla bitireceğim, vaktinizi almak istemiyorum fazla. Birkaç eleştiriye dikkat çekmek istiyorum.

Şimdi, deniyor ki seçimi konusunda, bu Meclisin başdenetçiyi seçmesi konusunda işte 2/3 çoğunluğu kabul edelim ya da 3/5, neyse, bir rakam. Belki bu ideal olarak doğru olabilir ama Sayın Akman da değindi, bu burayı tıkar. Kaldı ki o işin belki bir başka tarafı. Anayasa bunu düzenlemiş, bunu değiştirme şansımız yasayla zaten yok.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Anayasa’yı değiştiriyoruz ya Hocam.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - O zaman onu yaparız ama şu aşamada… Tabii, Ali Bey, doğru söylüyorsun ama eğer Anayasa’da bu konu değişirse, tabii onunla alakalı da bu düzenlemenin o bölümünü değiştiririz ama Anayasa’da 2/3, salt çoğunluk, en çok oy alan yani Meclis Başkanının seçimi gibi bir yöntemi benimsemiş. Biz bunun dışında şu anda bir seçim yöntemi zannediyorum kabul edemeyiz. “Zannediyorum”u hani arkadaşları kırmamak adına söylüyorum, yoksa olmayacağını kesin olarak söylüyorum da.

Şimdi, ikinci bir husus, görev alanlarının taksimi konusunda. Hakikaten bu konuda “sayalım” şeklinde bir önerge geldi. Yani bu hangi alanlarda çalışacak; sağlıktı, işte çevreydi, çocuk hakları, kadın hakları… “Bizde bunun sonu gelmez, bunlar yönetmeliklerde olsun.” filan dendi ama bu, kadın hakları ve çocuk hakları bakımından öneminden dolayı belki bu tekrar düşünülebilir, bunu da burada söylemiş olayım.

Devlet sırrına erişme konusunda bu kuruma bir öncelik verilmiş, belgeyi alamıyor ama gidip görme şeklinde bu da gene hak ve özgürlüğü sağlamada bir adım olarak gözüküyor.

RTÜK gibi bir seçim olabilir mi şeklinde, yani partilere dağıtabilir miyiz güçlerine göre? Belki olabilir ama Anayasa bunu öngörmemiş. Yasayla olabilir mi? Belki o da olabilir, ona da çok bir şey diyemiyorum ama bu kurumun niteliği bakımından bana çok doğru gelmiyor, yani işte “filan partiden seçilen denetçi 1, filandan gelen denetçi 2” gibi… Bunu öyle değil de, kendi aramızda bunu yapsak o da mümkündür. Yani o ayrı bir konu olur diye düşünüyorum, bu benim şahsi kanaatlerim.

Şimdi, tabii “5 denetçinin en az 1’i kadın olsun.” dendi, Ayla Akat Hanımefendi burada yok. Doğrudur, ben de “Evet, yani en az 1 de, hiç olmazsa en az 3 olsun.” dedim ve “En az 3 olması dileğiyle.” dedim ama ret oldu. Dileğim geçti raporlara. Bana “Oy kullanmadın.” diyor, arkadaşlarım bilirler, ben genellikle Başkan olarak çok nadir oy kullanırım, çok kritik oylamalarda ancak, onun dışında oy kullanmam. O yüzden, oy kullanmamış olmam buna karşı olduğum anlamına gelmez, onu da söylemiş olalım.

Son bir konu da şu, bununla bitiriyorum Değerli Başkanım: Şimdi, kişi ya da kurul biçiminde çalışma meselesi. Dünya ülkelerinde kurul biçiminde çalışan da var, kişi olarak çalışan da var. Biz geçen yasama dönemindeki metni kurul biçiminde getirmiştik ama sonra yaptığımız, işte en son İstanbul’daki toplantıda şahıs olarak başdenetçi biçiminde oluşumların daha başarılı olduğu bize orada söylendi, incelemelerimizden de bu sonuca vardık fakat kurul biçiminde olmasına uygulamada bence bir engel yok. Niye yok? Diyelim ki 5 denetçiyle başdenetçinin oturup bir şeyi müzakere etmelerine hiçbir engel yok, karara bunu yansıtabilirler ama bunun belki resmî bir sıfatı olmaz, istişaren geldiğini karar yapmaya da yazmaya da engel değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükûmet adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yaşanan değişme ve gelişmeler kamu yönetiminin yeniden yapılanması ihtiyacını ve zorunluluğunu ortaya koymuştur. Yaşanan değişim ve gelişme karşısında kamu hizmetleriyle ilgili devletin görevlerinin yeniden değerlendirilmesi ve halkın şikâyetlerini en aza indirecek yönetim anlayışının yerleştirilmesi de bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu anlamda dünyanın pek çok ülkesinde kamu yönetimini halkın denetimine açan ve halkın denetimini devletin denetiminin yanında güçlendiren adımların atıldığını görüyoruz.

Biz de Türkiye’de bu anlamda kamu yönetiminde hizmet sunan herkesi halkın denetimine açmak adına ciddi adımlar attık. Hatırlarsanız, 2003 yılında Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülerek yasalaştı. Demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin kamudan bilgi edinmelerinin yolu açıldı ve bilgi talep edilen makamlara da belli süreler içerisinde bu bilgileri vermeleri yükümlülüğü getirildi ve buna dair de birtakım müeyyideler ortaya kondu. Ve bunun sonucu olarak pek çok vatandaşımız ilgili kamu kurumlarına müracaat etmek suretiyle, gerek kendileri hakkında gerekse ilgilendikleri konular hakkında sorular sordular, bilgiler aldılar ve bu bilgiler, pek çok hususun daha iyileştirilmesi konusunda kamu yönetiminin daha dikkatli olmasını sağladı. Örnek olsun diye söylüyorum, pek çok kamu görevlisiyle ilgili siciller dolduruluyor, sicil notlarının ne olduğunu insanlar bilmiyor ve bu notların neye göre verildiğini de bilmiyor, nasıl verildiğini de bilmiyor, bir bakıyorsunuz pek çok kişiyle ilgili iyi şeyler yazılırken, yine pek çok kişiyle ilgili de kötü şeyler yazılabiliyor, notlar verilebiliyor, bu da onun terfisinde ve başka alanlarda hizmetini sürdürmesinde belirleyici etkiye sahip oluyordu. Sonunda biz sicil notu verme hadisesini kaldırdık biliyorsunuz, bu çok yanlış bir uygulama diye, ama Bilgi Edinme Kanunu çıktığı zaman vardı bu, memurlar müracaat ettiler, sicil notlarını öğrendiler ve bunlarla ilgili konuları yargıya taşımanın yolu da zaten açık, onu da taşıdılar, pek çok imkânı elde ettiler. Subjektif yaklaşımların düzeltilmesine ve bu noktada, hukukun dışında ahlaki de olmayan birtakım değerlendirmelerin yapılmasının ortadan kalkmasına bu Bilgi Edinme Kanunu ne yaptı? Büyük bir yardım sağladı.

O açıdan önemli bir iyileştirme getirdi, ama bu Türkiye'de yetmedi. Onun için, hatırlarsanız bir başka adım daha attık, yargının denetimi bir yandan devam ediyor, idarenin her türlü eylem ve işlemleri açısından bir denetimi idare mahkemeleri yapıyor ve bu süreç devam ediyor fakat bütün yargıyı da bir başka açıdan, AİHM’in dışında Türkiye'de denetleme imkânı getiren bir başka adımı 2010 yılında attık ve Anayasa’nın 148’inci maddesinde yapılan değişiklikle, herkes Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. “Bireysel başvuru” dediğimiz yöntemi ilk defa Türkiye’de  hayata geçirdik ve 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren de müracaatlar kabul edilecektir. Bununla da ayrı bir denetim mekanizmasının Anayasa Mahkemesi tarafından işletilmesi ve denetimin bir başka boyutta güçlendirilmesinin bir başka adımını daha attık.

Bütün bu denetimi güçlendirici adımlar, yönetimde bulunan kişilerin ve yürütme görevinde de bulunan kişilerin daha fazla hukuka riayetlerini, Anayasa ve kanunların çizdiği sınırlar içerisinde hareketlerini, insan haklarını esas almalarını zorlayıcı ve bu noktada sınırın, çizginin dışına çıkmasını engelleyici fonksiyonlar icra edeceği de çok açıktır.

Bir başka husus, yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu anda gündemine gelmek üzere, Türkiye insan hakları kurumu kurulmasına ilişkin bir kanun tasarısı hazırlandı ve komisyonda da görüşmeleri, zannedersem, tamamlandı. Bu da bir başka açıdan yine bir denetim mekanizması getiriyor ve insan hakları kurumu bir başka açıdan idareyi denetleme imkânı elde edecektir.

Yine kolluk gözetim komisyonu kurulmasına ilişkin Hükûmetimizin çalışmaları devam ediyor. Bu da bütün bu denetimlerin dışında bir bağımsız kolluk gözetim komisyonu marifetiyle kolluk alanındaki şikâyetlerin ayrıca incelenmesi konusunda yeni bir imkânı, yeni bir denetim yolunu açmaktadır.

Ayrıca, ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurumu kurulmasına ilişkin çalışmalarımız da devam etmektedir, önümüzdeki zaman içerisinde bu konuyla ilgili tasarı da Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir.

Yine Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı şu anda Başbakanlıkta, bu tasarıya son şekli verilmek üzere, önümüzdeki günlerde hem komisyonda hem de Genel Kurulda görüşülerek yasalaşma imkânı bulacaktır.

Bütün bunların tamamı bireyi koruyan, bireyi güçlü olan devlet ve devlet gücünü kullananlar karşısında daha da güçlü hâle getiren mekanizmalardır. Bunlar, hem hukuk devletinin güçlenmesi açısından hem de demokrasimizin kökleşmesi açısından son derece önemli adımlardır.

İşte, bugün görüşmekte olduğumuz Kamu Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı da bu adımların bir başkasıdır. Bu anlamda da Türkiye’de yeni bir müesseseyi hayata geçiriyoruz bütün kurumları denetleyen ayrı bir yapı oluşturuyoruz. Bu, bağımsız bir yapı, tarafsız bir yapı; Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisine ilişkin işler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin işlemler ve sırf askerî nitelikteki işlemlerin dışında kalan ne varsa, bunların tamamını, başvuru hâlinde inceleyecek ve o konuda kararlar verecek bir mekanizma oluşturuyoruz. İdareyi bir başka açıdan denetime tabi tutan, vatandaşın elini güçlendiren, vatandaşı, idarenin karşısında, kapıların kapandığı anda yeni bir kapıyla buluşturan ve bundan sonra hiçbir kapının kapanmaması için de bu kapı, çok önemli bir görev ifa edecektir.

Bunun detaylarıyla ilgili pek çok arkadaşımız değerlendirmelerde bulundular, ben detaylarına girmek istemiyorum ama altını çizerek ifade etmek istediğim husus, hem kamu denetçiliği kurumunun hem bireysel başvurunun hem Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun hem ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonu kurulmasına ilişkin hususun hem insan hakları kurumu kurulması hem de bağımsız kolluk gözetim komisyonu kurulması hususlarının tamamı vatandaşlarımızın lehine, onları güçlendirici, idareyi de hukuka riayet konusunda daha fazla hassasiyete teşvik eden ve hukukun sınırları içerisinde kalmadığı zaman pek çok açıdan hukukun sınırlarına girmeye zorlayan ayrı ayrı mekanizmalardır.

Ben bu mekanizmaların hepsinin milletimizin yararına, ülkemizin faydasına olduğunu düşünüyorum. Onun için de buna katkı veren bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Kamu denetçiliği kurumu da bu anlamda önemli fonksiyonları ifa edecektir.

Birkaç eleştiriye sadece cevap vermek istiyorum çünkü pek çok değerlendirme yapıldı, cevaplar da verildi.

Bir tanesi şu: Kamu denetçiliği kurumu görevini yaparken bu görevine ilişkin konularla alakalı raporlar yayınlayacaktır. Yani ne yaptığını kimselerin bilmediği bir kurum değil bu, yaptığını rapor hâline getirecek, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacak ve bu rapor Resmî Gazete’de de yayınlanmak suretiyle Türkiye’de herkesin bilgisine sunulacaktır. Bir yönüyle de bu bir başka yaptırım olacaktır, eğer birtakım haksızlıklar, birtakım yanlışlıklar varsa onlar açısından da kamuoyunu bilgilendirme imkânı böylelikle ortaya çıkacak.

Bir başka konu: Bazı hususlarda açıklama yapma ihtiyacı duyarsa da raporun yayınlanmasını beklemeden de açıklama yapabilecektir. Önemli konular olduğunda, açıklama gereği duyduğunda da açıklamalarını yapma imkânı olacaktır. Bu da yine idare üzerinde bir baskı oluşturacak, hukukun içinde kalmasını –idarenin- teşvik edici, zorlayıcı bir mekanizma olacaktır.

Ben, bu vesileyle bu kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahıslar adına son söz, Eskişehir Milletvekili Sayın Süheyl Batum’da.

Buyurun Sayın Batum. (CHP sıralarından alkışlar)

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu denetçiliği kurumu üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Avrupa’nın birçok ülkesinde bu kurum değişik adlarla görev yapıyor, “ombudsman” diye yapıyor, -işte demin Sayın Burhan Kuzu da söyledi- “medyatör” adıyla, “ara bulucu” adıyla da yapıyor, “hakların koruyucusu” adıyla da, şimdi ona dönüştü, birçok adlarla görev yapıyor, bizde de “kamu denetçisi” Ne yapacak? Kamu adına idareyi denetleyecek.

Değerli arkadaşlar, daha önce iktidar partisinden konuşan arkadaşlar şu konuyu hiç açıklamadılar: Bu ombudsmanlar, ara bulucular, kamu denetçileri genel olarak iki amaca yönelik olarak denetim yapıyorlar. Şimdi, burada, Sevgili Mahmut Tanal’da bu konuda yazılmış tez de var. Ben de üniversitedeyken yüksek lisansta bu konu üzerine çalıştım. Birincisi şu: Temel hak ve özgürlükleri korumak amacıyla Meclis adına yürütmeyi, idareyi denetleyecek bir kurum. Ombudsman bu, temel hak ve özgürlükleri korumak amacıyla Meclis adına idareyi denetleyecek kurum. Ya da yine iktidar için ya da idarenin bir bölümü için tüm diğer idari kurumları denetleyecek bir kurum. Bu da vardı, Rusya’da “prokuratura” adıyla bir kurum vardı. Bizde de 12 Eylülden sonra darbeciler Devlet Denetleme Kurulunu kurdular.

Şimdi, bu ikisinin adları aynı da olabiliyor ama amaçlar farklı olduğu için kuruluşları, yetkileri de buna göre değişiyor. Amaç temel hak ve özgürlükleri korumak için Türkiye Büyük Millet Meclisi adına idareyi denetlemekse farklı bir şekilde kuruluyor, farklı yetkileri oluyor. Eğer amaç tersi ise yani iktidar adına idareyi denetlemekse farklı kuruluyor.

Sevgili arkadaşlar, Fransa’da bile -medyatör, ilk önce, cumhurbaşkanı adına denetim yapmak için kuruldu- cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu. 2008’de ne yaptılar? Dediler ki: “Artık bu atamayı parlamentodaki partiler tersine değiştirebilecekler.” “Koskoca cumhurbaşkanı bu, atayamaz mı?” demediler, “Parlamentodaki partilerin çoğunluğu bu atamayı geri çevirebilir.” dediler. Neden? “Prokuratura”yı ombudsman hâline dönüştürmekti, temel hak ve özgürlükleri.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bizde iki tür amaç için kullanılıyor bu tür kurumlar. Bir: Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını sağlamak için. Öbürü de idarenin keyfîliğine karşı, kötü işleyişine karşı savunma amacına yönelik olarak. Dikkat edin: İdarenin kötü işleyişine… Çok önemli. “İdarenin keyfîliği” diyorum. Peki, idarenin başında kim var? Yürütmenin bir parçası olan bakan var. Bakan nereye bağlı? Nereden çıkıyor? İktidar partisinin çoğunluğundan çıkıyor. Şimdi, iktidar partisinin çoğunluğundan çıkan bir bakanı denetlemek için o iktidar partisinin çoğunluğuna kamu denetçisi seçtiriyorsunuz, sonra buna diyorsunuz ki: “Biz ilerlemek için, denetimi yapmak için kamu denetçiliği kurduk.”

Sevgili arkadaşlar, doğruyu söylemiyorsunuz. Buradaki arkadaşlar için söylemiyorum; bunu hazırlayan sayın bakanlar için söylüyorum. Sevgili Burhan Kuzu da bunu bildiği için çok fazla, dikkat ederseniz, oraları böyle geçti çünkü Anayasa hukukçusu sonunda, tam diğerleri gibi yapamıyor. O yüzden, bunu böyle biraz “Haydi otur.” filan diye geçti. Biraz, konuşmasının bir bölümünü de Yahya arkadaşımıza teşekkür ederek geçirdi.

Şimdi, ortada bir gerçek var. Ne için yaptınız? Temel hak ve özgürlükleri korumak için. Kimi denetliyorsunuz? İdareyi. O zaman ne yapıyorsunuz? İdarenin başındaki bakanı denetliyorsunuz. Kime? Gene o çoğunluğun seçtiği adama veya kişiye.

Sevgili arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim: Yasama, yürütme ayrılığının olduğu bir ülkede, bir parlamenter sistemde bu tür kuruluşların ortak özellikleri var yani kamu denetçisi bir tek Türkiye’de kurulmuş filan değil. İşte, söylediler, değişik örnekleri var. Bu ortak özelliklerden en önemlisi, bağımsızlığı ve özerkliği. Bu nasıl olacak? Seçilmesinde, görevden alınmasında, güvencelerinde. Şimdi, maalesef, dediğim gibi bir alışkanlığınız var; bu, AKP çoğunluğunuz. Kimse kusura bakmasın sevgili arkadaşlar.

Şimdi, “seçilme” diyorsunuz. İşte kanun burada. Yahya arkadaşımız demin anlatırken ben korktum. “Ya, darbe filan olur. O yüzden çoğunluğa…” dedi. Ben şöyle düşünüyordum: “Darbe hiç olmasın diye Başbakana seçtiriverelim, tartışma olmasın.“ diyecek zannettim! “Parlamento seçerse kavga mavga çıkar, anlaşamazlar. Bu Parlamento o kadar kötüdür ki buradaki milletvekilleri bir kamu denetçisini bile seçemezler, o yüzden biz Sayın Başbakanımıza seçtirdik bunu.” demedi de Allah’tan, biraz yarıda bıraktı “Gene çoğunluk seçsin, idare etsin bu işi.” dedi. Şimdi, kimi seçiyorsunuz? Kamu denetçisini seçiyorsunuz. Sevgili arkadaşlar, neyi konuşuyoruz? Sayın Bakan, burada çok güzel, ilerleme, genişleme, neyse, ileri gitme filan anlattı. Şimdi, şurada oturan parlamenter olarak gerçekten “Ben mi uzayda yaşıyorum, yoksa Sayın Bakan mı başka bir yerde yaşıyor? Yoksa bizleri böyle kandırmaya mı çalışıyor?” diye gerçek anlamda merak ediyorum. Bakın bunu şöyle de söyleyebilir: ”Size ne! Size ne! Çoğunluk biziz, idareyi denetlemek için biz bir tane kurum kurduk, size ne!” Biz de deriz ki “Vallahi doğru söylüyor.” Ama gelip, burada “Biz ilerlemeleri sağlamak istiyoruz, temel hak ve özgürlükler…” filan diyerek bize masal anlatıyor, kimse kusura bakmasın.

Sevgili dostlarım, sevgili milletvekilleri, değerli milletvekilleri, “Görevden alma.” Öyle bir düzenlemişsiniz ki görevden almayı, arkadaşlarım da, Ali Bey de söyledi, şimdi söyleyecekler. 10’uncu maddede sayılan nitelikleri kaybettiği, yani Türk vatandaşı olmadığı filan ortaya çıktığı takdirde komisyon karar veriyor, iktidar çoğunluğu karar veriyor, “Dur bakalım, devam edebilir.” de diyebilir “Etmeyebilir.” de diyebilir ama kesin hüküm giyerse, sona eriyor sıfat bu kararın bildirilmesiyle. Düşünün, 10’uncu maddede sayılı nitelikleri taşımadığı anlaşılan birine, ortaya çıkan birine, komisyonun buna “Evet, bu o nitelikleri taşımıyor.” dediği birine, Komisyon karar verecek, acaba bunu başdenetçi olarak devam ettirelim mi, ettirmeyelim mi diye. Diyebilirsiniz ki “Canım böyle anlaşılır mı bu?” Burada diyorlar ki: “Komisyon karar verir.” bir fıkra sonra diyorlar ki: “Sona erer.” Şimdi, tarafsız, bağımsız, özerk kuruluştan bahsediyoruz. Çok da güzel yazmışlar  -Sayın Bakan başka türlü ne söyleyecekti?- “Tarafsızlık ilkesine uygun davranmak zorundadır.” Ya davranmazsa ne yapacağız? Bilmiyoruz ki. Neden? Amaç ilerlemek, ileri gitmek, demokrasi filan vardı ya, o yüzden.

Şimdi son olarak şu konuda şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, niteliklerinde -sevgili arkadaşımız Ali Özgündüz de açıkladı- “Tercihen hukuk, siyasal bilgiler mezunu olacak, işte, iktisadi, idari bilimler, işletme fakültelerinden birinden mezun olacak.” Tercihen. Siz hiç “tercihen” lafının geçtiği ve içi boş olmayan bir düzenleme gördünüz mü bugüne kadar? Hele Sayın Bakanın çoğunlukta olduğu bir anlayışta veya işleyişte “tercihen” dendiğinde siz onun içinin boş olmadığı ciddi bir düzenleme gördünüz mü? “Tercihen bu olur, tercih olmazsa da olmaz.” Kimi seçiyorsunuz? Kamu denetçisi. Ne yapıyorsunuz? Demin, Ali Özgündüz söyledi, devlet sırrını başkasına inceletmiyorsunuz, bu kişiye inceletiyorsunuz devlet sırrını ama nasıl? “Tercihen hukuk, siyasal filan olabilir, olmaya bilir de.” “Neden?”, “Tercih etmedik.”, “Tarafsız olur.”, “Ya olmazsa?”, “Aa, biz onu düşünemedik.”

Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu söylüyorum: Gerçekten biz “anayasa yapıyoruz” diye oturduk. Sevgili Burhan Kuzu burada. “Anayasa yapıyoruz” diye ortaya oturduğumuz günde bu kurumu getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Vallahi, en çok oyu alan seçilir. E, ne yapalım? Anayasa da böyleydi.” Yahya Bey de diyor ki: “Böyle koyduk yoksa darbe olurdu. Darbeyi önlemenin bir yoludur.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Batum.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Hayır, alakası yok.

BAŞKAN – Efendim?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Süheyl Hocamız anlamamış gibi izah ediyor. Ben bu konunun Parlamentonun…

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim konuşmam sırasındaki izahatlarım çok açık olmakla beraber, değerli anayasa hukukçusu Sayın Batum, benim sözlerimi farklı bir şekilde yorumladı veya öyle anlamak, anlatmak istedi.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Tercihen oldu!

YAHYA AKMAN (Devamla) - Biz, burada şunu amaçlıyoruz: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçtirilen Cumhurbaşkanı dâhil olmak üzere, Meclis Başkanı dâhil olmak üzere, RTÜK üyeleri, Sayıştay üyeleri, birçok seçim yaparız biz burada, bunların tamamında belli bazı nisaplar aranır. Bu nisabın en asgarisi karar yeter sayısı olmak kaydıyla olan seçimlerdir, en üst düzeyi üçte 2 çoğunluktur. Ben “1961 Anayasası’ndaki nisabı zorunlu kılan, özellikle Cumhurbaşkanı seçimindeki nisabı zorunlu kılan maddeye atıf yapmak suretiyle, şayet arkadaşlarımızın komisyonda izah ettiği gibi biz böyle bir zorunluluk getirirsek bu bir nevi onu seçtirmemek anlamına gelir. Hatta, bu o kadar krize neden olmuştu ki o gün darbenin bir gerekçesi olarak izah edildi.” diye ifade ettim. “Tabii ki biz burada Cumhurbaşkanı seçmiyoruz yani demokratik sistemin veya yasamanın, yürütmenin tıkaması anlamında bir şey ifade etmeyeceğim fakat madem bir müessese kuruyoruz, madem Anayasa’nın 74’üncü maddesine de daha önce bu nisapları zaten koymuşuz…”

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – O değişecek, 74’ü değiştiriyoruz.

YAHYA AKMAN (Devamla) – “…kıyas yoluyla denetçileri de o şekilde komisyona seçtirmemiz gerekir, bu doğru bir yoldur.” dedim. Aynı görüşü tekrar ifade ediyorum yani bunun tarafsızlığını göstermek adına illa belli nisaplar çerçevesinde seçtirmeyi zorunlu kılmamız diye bir şey söz konusu olamaz. Bu, sisteme aykırı bir durum olur.

BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hangi sisteme Sayın Akman?

YAHYA AKMAN (Devamla) - Onun tarafsızlığını izah etmek için bu tek başına yetmez ama ne olur, otururuz arkadaşlarla veya o günkü Meclis yönetimiyle, gerçekten herkesin üzerinde ittifak edebileceği bir kişi de belirlenebilir, buna bir mahzur yok fakat sistemin adını böyle koyamazsınız, doğrusu budur.

Bu açıklamayı yapma fırsatı verdiği için Sayın Başkana teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, bildiğiniz üzere, Adalet Bakanlığınca bazı ilçe adliyelerinin kapatılmasıyla ilgili çalışmalar sonuçlandırılmak üzeredir. Isparta’da kapatılacak ilçe adliyelerinin isimlerini öğrenmek istiyorum. Bu kapatmalar, hâlihazırda nüfusunu zaten hızla kaybeden bu ilçelerin tamamen söndürülmesi anlamına gelmeyecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarıda kamu denetçiliği uzman yardımcılığına atanacaklarda aranan şartlar içerisinde “otuz beş yaşını doldurmamış olma” şartı vardır. Acaba aynı şart diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanacak, alınacak devlet memurları için de esnetilebilir mi? Bazı kurumlarda otuz yaş, bazılarında otuz bir; değişiyor. Bunu da otuz beşe çıkarmak mümkün mü? Bu konuda bir çalışma yapılabilir mi?

İkinci soru da, hâlen idari mahkemelerin ortalama yıllık dosya yükü nedir? Bu tasarıyla acaba bu mahkeme yüklerinin ne kadarının azaltılması hedeflenmiştir? Açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu, hükûmetleriniz döneminde uygulamaya konulan özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin budanması ya da kaldırılması yönünde Sayın Başbakanın farklı açıklaması, Sayın Bülent Arınç’ın farklı açıklaması ve sizin farklı açıklamalarınız var. Bu farklı açıklamaların sebepleri nelerdir? Sekiz yıl sonra bu çelişkilerin yaşanmasında hangi olaylar etkili olmuştur? MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yargılanması talebi bu değişikliğin önemli sebeplerinden biri midir? Yoksa sırada bizim bilmediğimiz başkaları mı var?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, az önce bir soru soruldu, ilçelerdeki adliyelerin kapatılıp kapatılmayacağı meselesi. Şimdi, ben de Kayseri’yi merak ediyorum. Kayseri’de hangi ilçelerin adliyeleri kapatılacaktır?

BAŞKAN – Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bizim bürokratik sistemimizin kamu denetçiliği sisteminin uygulanmasına imkân vereceğine inanıyor musunuz? Meclisin denetim usullerinden birisi olan soru önergeleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı aracılığıyla ilgili bakanlığa milletvekilleri soru soruyorlar. Verilen cevaplar son derece lakayıt, gerçekleri yansıtmıyor, yetersiz ve anlamsız cevaplar. Bu cevapları her ne kadar sayın bakanlar imzalasa da bu cevapları hazırlayanların bürokratlar olduğu düşünüldüğü zaman, yarın bürokratların bu kamu denetçilerinin soracağı sorulara cevap vereceğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Muğla ilinde kaç ilçede adliye kapanacaktır? Adliyesiz ilçe nasıl olacaktır, bunu da merak ediyoruz.

Konuyla ilgili sormak istediğim bir konu da; siz iktidara geldiğinizden bu yana, 2002’den bu yana idari yargıdaki dava sayısı, idari yargının yükü kaç kat artmıştır? İdari yargının yükünün çok arttığını çok iyi biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Bu kadar çok artması sizin iktidarınızın vatandaşla ihtilaflı olduğu anlamına gelir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bizim infaz mevzuatına göre cezaevinde bulunan herhangi bir kişi inanç önderiyle görüşmek isterse bu görüşme sağlanır. Kocaeli F Tipi Cezaevinde bulunan Alevi bir yurttaşımız, inanç önderi olan dedeyle görüşmek istemiş. Savcı arkadaşımız bu talebi müftülüğe göndermiş. Müftü bey de, size bağlı olan Diyanet İşleri Başkanlığına göndermiş. Diyanet İşleri Başkanlığı da cevaben diyor ki: “dede yok elimde -tabiri caizse- istersen imam vereyim.” Sizce, bu Kamu Denetçiliği Yasası görüşülürken, bu olay bir insan hakkı ihlali midir ve size göre, sizin atayacağınız kamu denetçisi bu olayı bir insan hakkı ihlali olarak görecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben de öncelikle “Uşak ilçelerinde kapatılan adliye var mıdır?” diye sormak istiyorum.

Ayrıca bugün Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nı biz Adalet Komisyonunda görüştük. Orada, devlet sırrı niteliğinde olan belge ve bilgilerin, İdari Yargılama Usulü madde 20 uyarınca idare mahkemelerine gönderilmemesiyle ilgili bir düzenleme var ve devlet sırrı değerlendirme kurulunun aldığı kararlar idare mahkemelerine gönderilmeyecek ama bu tasarıda ise siz, denetçilere devlet sırrı niteliğindeki belgeleri inceleme hakkı vermişsiniz. Şimdi mahkemelere gönderilmeyen böylesine belgeler, mahkemelerin incelemesine açık bırakılmayan belgeler denetçiler tarafından irdelenebiliyorsa bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda paralel bir düzenleme yapılması gerekmiyor mu ya da mahkemelere de gönderilmesinin yolunu açmak asıl gerekmiyor mu? Çünkü biz mutlaka devlet sırrı değerlendirme kurulu tarafından verilen kararların yargı tarafından denetlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

BAŞKAN –  Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Saygıdeğer Başkan.

Saygıdeğer Bakan, şimdi tabii doğal olarak herhâlde kırpacağınız bu adliyeler arasında Iğdır’ın da ilçeleri var diye düşünüyorum çünkü birçok şeyi kırptınız, bir onlar kalmıştı, onu da herhâlde kırpmaya hazırlanıyorsunuz.

İkincisi de: Anayasa Komisyonumuzun Muhterem Başkanı bilgi verdi burada, değişik ülkelerdeki uygulamaları ve isimleri aktardı. Rusya’yla ilgili -daha önce Komisyonda da ifade etmiştim- verdiği bilgilerin doğruluğundan emin midir? Anayasa Komisyonu Başkanının Meclisi yanlış bilgilendirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞKAN –  Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Başbakanın örtülü ödenekten yapılan harcamaları kamu denetçisi tarafından kontrol edilebilecek mi?

Soru iki:  Türkiye Büyük Millet Meclisi dün saat üçte açıldı, sabah dörde kadar çalışmalar devam etti. Bugün ikide açıldı, kaça kadar devam edeceği belli değil. Peki, bu çalışma düzenini de kamu denetçisi kontrol edebilecek mi?

Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Bu soru benim için de önemli.

Sayın  Fırat…

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana bir sorum var: “Devlet güvenlik mahkemelerinin devamı olan özel yetkili mahkemelere Türkiye’de ihtiyaç bittiğinde belki kaldırılması düşünülebilir.” dendi. Bu özel yetkili mahkemelere ihtiyacın olup olmadığının kriterleri nelerdir? Ne zaman bu ihtiyaçlar bitecektir? Mahkeme ne zaman kaldırılacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir yandan idari yargının denetlemesini ortadan kaldıracak kanunlar kabul ediyorsunuz ve kesinleşmiş idari yargı kararının Bakanlar Kurulu kararıyla tam tersine işlemleri yapma yetkisini alıyorsunuz, bir yandan da bu kamu denetçiliğini getirerek idareyi denetleyecek yeni bir organ ihdas ediyorsunuz. Bu ikisi birbiriyle çelişmiyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Çınar…

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımdan ben de öğrenmek istiyorum: Kastamonu ili, Türkiye'nin en fazla ilçesine sahip 2’nci il. En son aldığımız haberlere göre de 5 tane ilçemizde aynı şekilde adli hizmetlerin kapatıldığı ifade edilmekte. Şimdi, gerekçe olarak da dosya sayısıyla alakalı konu gündeme getirildi. Şimdi, bizim bölgemizdeki ilçelerimizin köylerimizle bağlantısı çok ciddi manada –ulaşımı- zor. Bu insanlar en ufak bir adli hizmeti alabilmek için 100 kilometrelik bir yolu gitmek mecburiyetinde. Siz bunları bu insanlara reva görüyor musunuz? Bu ilçelerle alakalı, ileride dosya sayısı arttığı zaman, tekrardan adli hizmetler devam ettirilecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sorularımız aslında bitmeyecek bu konuyla ilgili.

Şimdi, Sayın Bakan, bu denetçilerin tanık dinlemesi ve bilirkişi incelemesine başvurabilmesine ilişkin bir hüküm var burada ama denetçilerin hukukçu olması dahi gerekmiyor, herhangi bir yüksekokul mezunu, üniversite mezunu olanlar da denetçi olabiliyor.

Şimdi, tanık dinleme usullerini, nasıl dinleneceğini bilmeyen, bu işin uzmanı olmayan insanların dinlediği tanıktan herhangi bir hayır gelir mi? Bu tanıkların yönlendirilmesi ya da gerçek anlamda ifadelerinin nasıl dinleneceği de belli değil. Taraflar hazır olacaklar mı, olmayacaklar mı? Tanıklar baskı altında ifade verirlerse ya da yönlendirilirse bunlar nasıl çözümlenecek? Bu şekilde, baştan savma bir şekilde hukukçu olmayan kişilere de tanık dinleme yetkisinin verilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması yetkisinin verilmesi doğru mudur sizce?

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bozdağ bunları bilmez de… Burhan Bey… Anayasa Profesörü o ya!

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; pek çok soru soruldu, zaman içerisinde cevap vermeye gayret edeceğim. Epey soru var. Tabii bunlardan en yoğun soru adliyelerle alakalı. Kapatılması düşünülen adliyeler var mı? Geçmişte de değişik zamanlarda adliyelerde kapatılma kararları alındığını biliyoruz. Şu anda Adalet Bakanlığında bu yönde bir çalışma yapıldığı da doğru. Sizin duyumlarınız muhtemeldir ki bu çalışmaya dayanıyor. Arkadaşlarımın verdiği bilgiye göre bu çalışma şu esaslarda yapılıyor: Adliyelerin iş durumu, ulaşım imkânları, coğrafi yapısı, nüfus durumu ve diğer başkaca kriterler var burada ama ana şeyler, bunlar çerçevesinde bir değerlendirme yapılıyor.

ENVER ERDEM (Elâzığ) - Sayın Bakanım, bugünkü kanunu kamu hizmetlerinden istifade eden vatandaşın sorunlarını azaltmak için çıkarıyorsunuz. Şimdi sizin yaptığınız uygulamayla vatandaşların sorunlarını arttırıyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şu anda… Müsaade ederseniz cevabı vereyim, tatmin olmazsanız o sizin bileceğiniz bir husus. Geçmişte de 148 tane, yanılmıyorsam, böyle bir adliyelerle alakalı bir kapanma oldu…

ENVER ERDEM (Elâzığ) - Yani kapanan adliyenin vatandaşları hizmetten nasıl istifade edecek?

 BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …ve başka hükûmetler zamanında da bu yönde kararlar alındı ve kapanmalar oldu ve bu kapanma kararları da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından alınmaktadır.

ENVER ERDEM (Elâzığ) - Vatandaşın sorunları nasıl çözülecek Sayın Bakanım, işte kapatıyorsunuz kolay da?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi bu konuyla ilgili çalışma netleşmediği için, sonuçlar ortaya çıkmadığı için hangi yerde hangi adliyeler kapanıyor buna dair benim elimde de bir bilgi olmadığı için…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, ihbar ediyorum, arkadaşların elinde o liste var.

ENVER ERDEM (Elâzığ) - Sayın Bakanım, vatandaş sorununu nasıl çözecek, nereye gidecek?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …değerli milletvekili arkadaşlarımızın “Bizim ilimizde hangi yer kapatılıyor?” şeklinde bir sorusuna cevap verme imkânımız yok ama iş ortalaması 500’den az olan, en uygun adli teşkilata uzaklığı 15 kilometrenin altında olan mahallenin, en uygun adli teşkilata uzaklığı 15 ilâ 40 kilometre arasında olan ve iş ortalaması 1.200’ün altında olup merkez nüfusu 10 bini, toplam nüfusu 30 bini geçmeyen mahallenin yakın adli teşkilatlarla birleştirilmesine ilişkin bir çalışma yapılıyor ama bunun kapsamına ilişkin benim detaylı bir bilgim yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uzak mesafeler var.

ENVER ERDEM (Elâzığ) – O mesafede vatandaş kamu hizmetinden nasıl istifade edecek?

 BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Onunla alakalı açıklama yapıldığı zaman hangi ilçeler kapsamda yer alacak, onlar orada açıklığa kavuşmuş olacaktır. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli muhteremler, siz kendi aranızda konuşurken sorular gidiyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Alim Işık’ın, “Kamu denetçiliği uzman yardımcılığı için otuz beş yaşla ilgili bir sınır var. Diğer memurluklar için bu da düşünülüyor mu?” Zaten Hükûmetimiz pek çok alanda yaşı otuz beşe çekti. Bundan sonra da diğer alanlarda da benzer yaklaşımı sürdürmeyi düşünüyoruz ve bu konuda yaşı yükseltmeye adım attık, pek çok adım, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz.

Tabii, idare mahkemelerindeki ortalama dosya sayısı -idare ve vergi mahkemesi- 2011 rakamı: Ocak 2011’e devrolan 168.658; son bir yılda gelen 269.407; son bir yılda gelen bozma 16.597; toplam 454.662 dosya. Son bir yılda ise 309.921 dosyanın karara çıktığını görüyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – 2002’de nedir Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şu anda elimdeki rakamlar geçmiş bütün yılları kapsayan rakamlar değil, 2011 yılına ilişkin rakamlar. Onu ifade etmek isterim.

Tabii, Seyfettin Yılmaz’ın özel yetkili mahkemelerle ilgili sorusu… Birtakım açıklamalar arasında bir çelişki olup olmadığını sordu. Açıklamalar arasında esasında bir çelişki yok. Sayın Başbakanımızın, hatırlarsanız, tam tarihini bilemiyorum ama bundan bir on-on beş gün önce İstanbul’da bu yönde bir çalışma yapıldığına dair bir açıklaması oldu. Benim de bir televizyon kanalında özel yetkili ağır ceza mahkemelerine ilişkin bir çalışma yürüdüğünü ve bu çalışmanın içerisinde kapsamın daraltılması, usule ilişkin birtakım düzenlemelerin yapılması ve tamamen kaldırılması hususu da dâhil olmak üzere bütün hususların değerlendirildiğini ve bu konuda bir çalışma yürüdüğünü ifade ettik. Sayın Bülent Arınç da pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada bu konuda Bakanlar Kuruluna Adalet Bakanı tarafından sunulan dördüncü yargı paketi içerisinde özel yetkili ağır ceza mahkemelerine ilişkin bir düzenleme bulunmadığını ifade etti. Bir gazetecinin sorusu üzerine de, “Böyle bir görüşme oldu mu, böyle bir şey var mı?” diye sorulması üzerine de “Şu anda taslakta böyle bir şey yok, böyle bir görüşmede olmadı.” dedi. Yani, bu özel yetkili ağır ceza mahkemelerine ilişkin bir görüşme Bakanlar Kurulunun son toplantısında yapılmadı. Sayın Bakanın sunduğu taslak içerisinde de 250 ve devamı maddelere ilişkin bir düzenleme yoktu. Sayın Arınç’ın açıklaması da bunu ifade eden bir açıklamaydı ama herkes kendine göre –gazeteler- bunu biraz yansıtınca yani çıkmasını, değişmesini istemeyenler başka türlü, başkaları başka türlü yaptı ama bu konuda Sayın Başbakanımızın da açıklaması var, hepimizin açıklaması var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, vatandaşın anlayacağı anlamda niye açıklama yapmıyorsunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu konuda devam eden bir çalışma var. Bu çalışma bittikten sonra bunun üzerinde bir müzakere yapılacak, bu müzakere sonucuna göre nasıl bir düzenleme yapılacağına karar verilecek, ondan sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır. Şu anda kamuoyunda şöyle yapılacak, böyle yapılacak şeklindeki değerlendirmeler bu çalışmayı yapanlardan alınan bilgilerden değil, büyük ölçüde tahminlere dayalı birtakım değerlendirmelerden kaynaklanıyor, onu özellikle ifade etmek isterim.

Bir başka arkadaşımız sordu, özel yetkili mahkemelerle ilgili… Gene konu aynı olduğu için… ona Sayın Fıratın DGM’lerle ve ÖGM’lerle alakalı bir sorusu oldu. Biz özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin Türkiye’de bir ihtiyaçtan doğduğunu söyledik. Doğrudur, bir ihtiyaçtan doğdu bu mahkemeler. Daha önce devlet güvenlik mahkemeleri adıyla kuruldu, ülkemizde faaliyette bulundu. Son yapılan düzenlemelerle devlet güvenlik mahkemeleri kaldırıldı. Bu kaldırılırken de birtakım değerlendirmeler yapıldı. Bu kalktı ama bunun gördüğü davalarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların diğer mahkemeler tarafından yapılması hâlinde ortaya ne gibi sorunlar çıkabilir, neler olabilir, buna dair değerlendirmeler yapıldıktan sonra özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kurulması yönünde bir karar alındı ve bir ihtiyaç olduğu değerlendirildi ve biz de her defasında özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin ihtiyaca müsteniden kurulmuş geçici bir mahkeme olduğunu ifade ettik. Yani bu mahkemelerin hukuk devletinin…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Kimleri susturuncaya kadar Sayın Bakan? Kimleri susturuncaya kadar geçici bir mahkemeydi bu? Kimleri susturuncaya kadar geçiciydi? Kimleri zindanlara atıncaya kadar geçerliydi? Geçerlilik ne demek? Nasıl hukukçusunuz siz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …olmazsa olmaz mahkemeleri olduğunu hiçbir zaman söylemedik ve bu mahkemelerin ihtiyaç ortadan kalktığı zaman da kalkacağını ifade ettik ama biz şunu da söyledik zaman zaman, onu da açıkça ifade ettik: Devam eden…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani AKP’nin emrinde olmayan bir özel mahkemeler mi ihtiyaçtan doğdu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –  …soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili kamuoyunda yapılan tartışmalar sırasında kendi görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık. Bu, mahkemeleri övdüğümüz, bu mahkemelerin hukuk devletinin gereği olduğunu ifade ettiğimiz anlamına gelmez, onu açıkça ifade ediyoruz.

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Yani Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti değil midir şu an?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ve bu mahkemelerle ilgili değerlendirmeler, çalışmalar bittikten sonra atılacak adıma ilişkin son karar verilecek ve kamuoyuyla da paylaşılacaktır. Şu anda basında bu konuda yer alan haberlerin tamamı basının kendi değerlendirmeleridir. Yoksa bu çalışmanın içinden elde edilmiş bilgiler değildir. Doğru olan tek şey vardır…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, fiilî durum var, fiilî durum, basının değerlendirmesi… Beş senedir içeride, iddianame yok yahu!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –  …o da bu konuda bir çalışmanın devam ettiğidir. Onun dışındaki bilgiler tamamıyla…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen hâlâ nasıl bunu söylüyorsun ya! Beş senedir içeride, adamın iddianamesi yok yahu! İnsanda biraz ar olur, edep olur yahu!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –  …gazetelerin haberiyle alakalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, tamamlayabilirsiniz.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hocam, tamam, siz benden sataşmadan söz istediniz, onu vereceğim.

Sayın Bakan, çok hızlıca tamamlarsanız, zamanınız doldu.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, benim soruma cevap verecekse tamamlasın.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kalan sorulara yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam, yazılı olarak cevap vereceksiniz.

Sayın Kuzu, buyurun.

Sayın Oğan’ın kendisine “Yanlış bilgilendirdi.” demesi üzerine Hocaya söz veriyorum, o da doğru bilgilendirecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, kendisinin yanlış bilgi verdiğini ileri sürmesine ilişkin açıklaması

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bizim kamu denetçiliği dediğimiz kurumun adına başka ülkelerde değişik isimler verildiğini söyledim, sosyalist ülkelerde de bunun adına “prokuratura”, yani savcı anlamına gelen bir isim olarak bu ismin verildiğini söyledim, Sayın Batum da bu ismi burada söyledi. Yani Sayın Oğan iki tane anayasa profesörü böyle dediğine göre, herhâlde buna artık inanmak lazım, öyle zannediyorum. Üç yüz yıldır bu kurum orada var, 97’de ismi değişti, “İnsan Hakları Komiseri” dendi ama prokuratura hâlâ duruyor orada. O bakımdan, İnternet’e girersen basit bilgiyi orada bulursun.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkanım, söz isteyebilir miyim?

BAŞKAN – İsteyemezsiniz, sizin şahsınıza yönelik ne hakaret ne taciz ne tahrik ne sataşma yok.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Düzeltme yapacağım. “İki tane profesör eğer doğrusunu biliyorsa siz yanlışını biliyorsunuz.” dedi…

BAŞKAN – Hayır, öyle demedi, yapmayın. Peki, o zaman Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Müsaade ederseniz doğrusunu söyleyeyim…

BAŞKAN – Olmaz, olmaz, sataşmadan söz veremem, artık o işi sulandırmak hâline döner.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Profesör olmakla doğrusu bilinmiyor efendim! Doğrusunu söyleyeyim…

BAŞKAN – Hayır, hayır, şimdi getirtirim o zaman tutanakları bakarım, size bir sataşma var, hakaret var, taciz var, tahrik var, tariz var, ha, ona göre veririm. Tamam mı?

Şimdi benim telaffuz edemediğim “turatura” diye bir durumla ilgili olarak düzelttiler, tamam. Yani iş sulanırsa kızarım ha!

 VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)

BAŞKAN – Evet, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Rıza Türmen.

Buyurun Sayın Türmen. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN (İzmir) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ombudsman kurumu yakında kurulmak üzere. İlke olarak, bunu olumlu bir gelişme olarak görüyoruz fakat tasarı bu hâliyle birçok problemi beraberinde getirmektedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, anlamıyoruz hatibi. Duymuyoruz efendim.

BAŞKAN – Vallahi, ben bu Meclisin gardiyanı değilim, bir; jandarma onbaşısı veya paşası da değilim, iki.

Şimdi, arkadaşları uyarabilirim. Evet, susun lütfen, gürültü yapmayın. Bu da tamam ama sandalye çevirdiler “Müdahale et.” dinlemiyorlar “Müdahale et.” Onu da yapamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclisin ses yansıması hatalı yani kürsüde konuşulanlar anlaşılmıyor. Bu Meclis nasıl bunu yapıyor? (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine” sesleri)

BAŞKAN – Ben onu bilemem.

Sayın Türmen, mikrofonunuzu açacağım, özel olarak kapadım zamanınız gitmesin diye. Sizden özür dilerim.

Buyurun Sayın Türmen.

RIZA TÜRMEN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ombudsman kurumunun kurulmasını biz ilke olarak olumlu karşılıyoruz fakat tasarı bu hâliyle birçok yönden problem yaratmaktadır. Bu problemlerin birincisi zamanlama yönündendir. Ortada bir anayasa yapım süreci var. Bu anayasa yapım sürecinde her maddeyle ilgili taraflar, dört siyasi parti kendi görüşlerini içeren tasarılar getirmekte, bu tasarılar incelenmekte ve bu tasarılar arasında bir ortak zemin bulunmaya çalışılmakta, bir uzlaşı bulunmaya çalışılmaktadır, çalışmalar bu şekilde yürümektedir. Yakında ombudsmanla ilgili, kamu denetçiliğiyle ilgili madde de gelecektir ve orada da dört siyasi parti kendi görüşlerini açıklayan tasarılar getireceklerdir. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu süreç devam ederken iktidarın tutup da ombudsmanla ilgili bir kanun getirmesini, bunu Meclise sunmasını anlamak mümkün değildir. Bu nasıl açıklanacak? Yani, bu sürece itimadı yok iktidarın, o nedenle, ayrı bir kanun mu çıkarıyor? Bu mudur açıklaması? Peki, bu kanun geçtikten sonra, ombudsman kanunlaştıktan sonra, bunun bu süreç üzerindeki, anayasa yapım süreci üzerindeki etkileri hiç mi hesaplanmıyor? Yani, bu sürece karşı olan güveni sarsan bir gelişme olduğunu iktidar görmüyor mu? Tabii ki, bu süreç devam ederken böyle bir kanun tasarısı getirilmesi bu süreç bakımından olumsuz etkiler doğurmuştur, doğuracaktır da. Elbette ki ön yargılara yol açacaktır tarafların getirecekleri tasarılar, teklifler bakımından. Bir kere bu, zaman bakımından, bu nedenle problemli.

Tasarının kendisine baktığımız zaman başka problemler taşıyor. Ombudsmanın etkili olabilmesi için bağımsız olması lazım ve çok saygıdeğer, toplumun bütün kesimleri tarafından kabul edilen, sayılan, sevilen birisi olması lazım; bu iki unsurun kendisinde bulunması lazım. Oysa bugünkü getirilen tasarıyla bu unsurlar eksik kalacaktır. Neden eksik kalacaktır? Bir kere, seçim yöntemi yüzünden yani iktidar partisi kendi çoğunluğuyla kendi istediği kamu denetçisini göreve getirecektir. Aynı şekilde, komisyonlardaki çoğunluğuyla da geri kalan denetçileri göreve getirecektir. Peki, o zaman, göreve bu şekilde gelen, iktidar partisinin oylarıyla gelen ombudsman gene aynı iktidar tarafından kurulan hükûmetin, idarenin tasarruflarını nasıl denetleyecektir? Bunun cevabı yoktur ortada.

Bu aynı zamanda Paris İlkeleri’ne aykırıdır. Paris İlkeleri şudur: “Devletler, ulusal insan hakları mekanizmalarını kurarken bu ulusal insan hakları mekanizmalarının bağımsız olmalarına ve çoğulculuk ilkesine uygun olmalarına riayet etmekle, buna uymakla yükümlüdürler.” Bu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında da kabul edilmiş olan, benimsenmiş olan ilkedir. Bu bağımsızlık ve çoğulculuk nasıl garanti edilecektir? İşte bu İnsan Hakları Kurumunun üyelerinin seçimleri bakımından, süreleri bakımından, görevden alınmaları bakımından bağımsız olmalarına dikkat edilecektir. Oysa bu tasarıda gerek seçim bakımından gerek görevden alınmaları bakımından gerek görev süreleri bakımından -çünkü ombudsmanın süresi de dört yıldır- bağımsızlık ilkelerine riayet edilmemiştir, bağımsız olarak görev görmeleri imkânı yoktur. Tabii, insan hakları bakımından bağımsızlık büsbütün bir önem taşımaktadır, devletten, idareden, yürütmeden bağımsızlık, çünkü insan hakları devlete karşı ileri sürülen haklardır, ancak devlete karşı yapılan şikâyetlerdir. Burada ombudsmanın yetkileri sayılırken “Kuruma gelen şikayetleri incelenecektir.” diyor. Bu şikâyetler kime karşı, kimden şikâyetlerdir bunlar? Bu şikâyetler yürütmeden şikâyetlerdir elbette. Ombudsman yürütmeye karşı ileri sürülen şikâyetleri inceleyecektir ama o ombudsman aynı zamanda aynı yürütmeyi çıkaran iktidar partisinin çoğunluğuyla göreve getirilmiş bir ombudsmandır. Bunu, bırakın ombudsmanın nasıl davranacağını, ne kadar tarafsız, bağımsız davranabileceğini, tamamen tarafsız, tamamen bağımsız davransa bile bu konuda, ombudsman hakkında bağımsızlığı, tarafsızlığı konusunda şüpheler olacaktır, tabii, ister istemez seçim dolayısıyla şüpheler doğacaktır. Bu şüpheleri ortadan kaldırmak… Yani objektif olarak bu ombudsmanın bağımsızlığı, tarafsızlığı kuşkulu olacaktır her zaman. Bu kadar kuşkulu olan bir kişinin bu görevi layıkıyla yerine getirmesi beklenemez. Peki, bunun çaresi var mıdır? Vardır elbette. Bunu birkaç tane yoldan düzeltmek mümkündür. Tabii, bu kanun tasarısında değişiklik yapılabilir. Seçim yöntemi değiştirilebilir, komisyonlardaki seçim yöntemi değiştirilebilir ya da şöyle de yapılabilir elbette: Hiçbir şeye dokunmadan idare, iktidar partisi, iktidar çoğunluğu danışarak, bir mutabakat sağlayarak kamu denetçisinin seçimini sağlayabilir. Bu mutabakatı komisyon düzeyinde yani üç aday gösterilecek olan komisyon düzeyinde yapabilir. Yani komisyonun göstereceği üç aday, danışmalarla, bütün Meclisin, Meclisteki bütün siyasi partilerin kabul edebileceği adaylar olabilir. Bunun için buradaki tasarıyı değiştirmek de gerekmez. Bu bir siyasi irade, bir siyasi niyet sorunudur. Eğer, siyasi iktidarın böyle bir uzlaşıyla bir ombudsmanı göreve getirmek gibi bir niyeti varsa, bu ombudsmanın etkili olarak çalışabilmesine imkân vermek gibi bir niyeti varsa o zaman pekâlâ bir danışman süreci başlatır. Siyasi partiler, dört siyasi parti kimler üzerinde, acaba hangi üç aday üzerinde anlaşabiliyor, bu uzlaşıyı sağlar ve ondan sonra bunların arasından seçim yapılır.

Ama yapmayacaktır siyasi iktidar bunu. Niye yapmayacaktır? Çünkü bu, siyasi iktidarın yönetim felsefesine aykırıdır. Siyasi iktidarın yönetim felsefesi, yönetim anlayışı gücün yoğunlaşmasına, gücün tek elde toplanmasına dayanmaktadır. Oysa, demokrasi gücün tek elde yoğunlaşmasına değil, gücün paylaşılmasına dayanır. Gücün paylaşılmasına dayandığı içindir ki kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Gücün paylaşılması demokrasiye sıkı sıkıya bağlı olduğu içindir ki kurumsal çoğulculuk çok önemlidir. Ancak kurumsal çoğulculuk sağlanırsa demokrasi olabilir. Yani iktidardan bağımsız kurumların olması gereklidir. Oysa bugün baktığınız zaman, Türkiye’de ne kadar kurum varsa, bilimsel kurumlardan tutun, bilim kurullarından tutun siyasi kurumlara kadar, ekonomik kurumlara kadar, teknik kurumlara kadar her türlü kurum siyasi iktidara bağlanmıştır. Böyle bir yönetim zihniyetine sahip olan siyasi iktidar ombudsmanı kendine bağlamayıp da ne yapacaktır? Tabii ki kendine bağlayacaktır. Bu kanun tasarısı bu yönetim zihniyetinin bir yansımasıdır, onun için siyasi iktidardan bekleyemeyiz. Böyle uzlaşıyla, dört parti arasında bir uzlaşı sağlayarak bir ombudsmanın seçilmesi ve bu ombudsmanın o zaman etkili bir rol oynayabilmesi mümkün olmayacaktır. Ancak bir zihniyet değişikliği gerekir ki, daha demokratik bir kültür gerekir ki, siyasi iktidar bu zihniyete sahip olmadığını birçok vesileyle ortaya koymuştur. Tabii, eğer ombudsman bu şekilde seçilmiş olsaydı, yani bağımsız, etkili, saygıdeğer bir ombudsman olacak olsaydı o zaman gönül isterdi ki bu ombudsman çok daha geniş yetkilere sahip olsun. Örneğin, İspanya’da sahip olduğu gibi, Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı olsun yani gerek kanunları iptal ettirmek bakımından gerek bireysel şikâyetler bakımından. Gönül isterdi ki, efendim, idare mahkemesinde dava açma hakkına sahip olsun. Yani bağımsız, tarafsız, etkili bir ombudsmanın yetkilerinin geniş olmasını tabii isterdik fakat bağımsız ve etkili olmayacak bir ombudsmanın yetkileri bana sorarsınız ne kadar dar olursa o kadar hayırlıdır. Bu ombudsman, aslında bu şekliyle bir hükûmet komiserinden başka bir rol ifa edemeyecektir. Bunu da üzüntüyle karşılıyoruz.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türmen.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu kürsüde çok defalar ifade ettik; önemli olan kanun hazırlamak değil, bu kanunu hangi yaklaşımla, hangi bakış açısıyla hazırladığınızdır. Doğal olarak, bu Mecliste hazırlanan bütün kanunlar kadın-erkek eşitliği dikkate alınmadan, toplumsal cinsiyet eşitliği dikkate alınmadan hazırlanan kanunlar oluyor. O açıdan, böylesi önem atfettiğimiz, herkesin sabahtan beri konuştuğu ve “Bu kanunu önemsiyoruz ve Türkiye’de kurulması gerekir.” dediği, sadece bugünün meselesi değil, 2004’te gündeme gelmiş, 2006’da yasalaşmış, daha sonra dönemin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş ki veto edilmesinin nedeni de bu kanun tasarısının yeteri düzeyde hazırlanmamış olmasıyla alakalı ve sivil toplum örgütlerinin, o dönem hukukçuların itirazı nedeniyle geri dönmüş bir yasa tasarısı. Yıl 2012, biz yine aynı konuyu gündeme alıyoruz “Dünyada bunun örnekleri var.” diyoruz, hatta Osmanlıya atıfta bulunup “Aslında ilk biz uygulamışız.” diyoruz ama 21’inci yüzyılda, hâlâ, bu kanun tasarısını hazırlarken, ciddi anlamda ne toplumsal cinsiyet eşitliği ne hukuk açısından bu denetimi gerçekten etkin sağlayabilecek bir yönetim anlayışıyla hazırlanmış bir kanun tasarısıyla karşı karşıya değiliz. Her zaman olduğu gibi, iktidar “Ben yaptım, oldu:” deyip genel olarak bir şey geliştiriyor. İktidarın şöyle bir özelliği var: Bu iyi şeyler açısından, hani toplumda daha reklam yapmak “Biz yaptık bunları.” demek açısından yapıyor ama içeriğe baktığımız zaman, çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Bu kanun tasarısı hazırlanırken temel ilkelerden birisi yurttaşı devlet karşısında korumak, bu önemli bir konu, bizim açımızdan önemli. Biz hep şunu söyledik: Devlet toplum üzerinde bir baskı ve zor aracıdır. Devlet kurumunun mutlaka demokratikleşmesi yani topluma hizmet eden bir kurum hâline getirilmesi gerekir. Devlet karşısında bireyi korumak, bireyin hak ve özgürlüklerini korumak en temel insan haklarından birisidir. Dolayısıyla bunu yapmak temel bir görevdir, bunu gerçekleştirelim ancak bunu gerçekleştirirken nasıl bir yaklaşım içerisinde gerçekleştiriyoruz, önemli. Bu konuda, mesela diyelim ki kamu denetçiliği meselesinde burada itiraz edilen konulardan birisi bu kurumun bağımsız olmadığı. Bütün gruplar da ifade etti, bu kurum nasıl oluşturulacak? İşte, iktidar kimdeyse, bugün AKP’dir, yarın yüzde 50 olacağınız nereden belli? Ama siz zannediyorsunuz ki “Biz yüzde 50 olacağız, bunun üzerinden tekrar yapacağız.” ama iktidara yetki veren bir yaklaşımla komisyon seçiliyor, iktidar kimse onun denetiminde. Bu kabul edilebilir bir nokta değil. Yani bu kurumun bağımsız olması geleceği açısından da önemli, denetim açısından da önemli.

Bizim açımızdan ikinci eleştiri konusu ve temel eleştiri konusu, bu konuda kadın-erkek eşitliğine dair bir yaklaşımın olmaması. Kadın örgütleri yıllardır bu konuda çalışıyor. Kadın meselesi üzerinden… Özellikle devlet aygıtının kendisi zaten cinsiyetçiliği ören bir noktada ve toplumsal cinsiyet eşitliğini ortadan kaldıran, iktidarı, hiyerarşiyi, tahakkümü her gün her gün yeniden üreten bir konumda. Dolayısıyla, bunun karşısında özellikle kadınların daha çok baskıya ve zora, ayrımcılığa maruz kaldığı bir yerde kadınlar lehine bir düzenlemenin yapılmaması kabul edilebilir değil.

Biraz önce Sayın Burhan Kuzu, Vekilimiz Ayla Hanım’ı eleştirirken dedi ki: “Bu konuda çocuklar ve kadınlar üzerinden bazı düzenlemeler yapılabilir.” Biz bunu en azından bir söz olarak ele alıyoruz. Gerçi Sayın Bakan böyle bir şey ifade etmedi ama en azından bu düzenlemeyi yapalım. Alanlara göre bir düzenleme gerçekleşirse buradan kısmen, bu tamamen çözmüş olmayacak ama çocuklar ve kadınlar açısından belki bir alanı çözmüş olacağız diye düşünüyorum. O açıdan, bizim değişiklik önergemiz var bu konuda. Bu konudaki değişiklik önergemizi umarız dikkate alır Hükûmet çünkü dikkate almadığında sadece muhalefet olarak önergemiz yeterli kalmıyor. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz.

Sayın milletvekilleri, kamu denetçiliği yasasının gerekçesinde de belirtildiği üzere, kamunun her türlü işlemlerine karşı kişi hakkını korumak için geliştirilmiş bir yargı öncesi mekanizma kurulmaya çalışılıyor. Bu nedenle de ulusal insan hakları kurumları içerisinde yer alması önemli. Bu kurumun oluşturulması o açıdan, uluslararası mekanizmalara göre de dikkate almak durumunda kaldığımız bir şey. Kaldı ki zaten kanunun gerekçesi de Avrupa Birliği uyum çerçevesinde ele alınmış durumda. Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılında kabul edilen Paris Prensipleri’ne uygunluğu önemlidir. Yani bu kanun teklifinin bir noktada Paris Prensipleri’ne uygun olması da gerekmektedir. Paris Prensipleri, insan hakları alanında çıkarılan tüm yasaların, oluşturulacak mekanizmaların mutlaka uyumlu hâle getirilmesi gereken ilkeleri içermesini istemektedir. Bu yasa tasarısıyla oluşturulmaya çalışılan insan haklarının geliştirilmesi ve korunması amacının sağlanması için Paris Prensipleri’ne uygunluğunun mutlaka sorgulanması gerekiyor. Yasa tasarısının en temelde eleştirilmesi gereken nokta, ilk maddede kurumun görevlerinin net bir şekilde belirlenmemiş olmasıyla alakalı. Özellikle 5’inci madde, bu yasa tasarısının 5’inci maddesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını adalet anlayışı içinde insan haklarına saygı, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak görevidir.” denilmektedir. İfadede “idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışları”yla neyin kastedildiği muğlaktır yani burada aslında daha net bir ifade kullanmak gerekiyor çünkü bu kurum, sonuçta yargı işlevini görmeyecek, sadece bir rapor hazırlayacak, rapor buradan gündeme getirilecek ama bu kurumun hazırladığı rapor oldukça önemli. Bu noktalara dikkat etmek gerekiyor.

Diğer bir konu, özellikle yine 5’inci maddede yer alıyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin -burada da eleştiri konusu oldu- bu kamu denetçiliği dışında tutulması. Biz yıllarca askerî vesayetten bahsettik, özellikle AKP Hükûmeti, askerî vesayete karşı mücadele ettiğini, bunu ortadan kaldırdığını, bunun demokrasinin genel bir yaklaşımı olduğunu hep ifade etti ama uygulamalara baktığınızda, yine de bu alanı özerk olarak korumakta, bu alana müdahaleye izin vermemektedir, bu alanda yaşanan sorunlara dair herhangi bir yaptırımı olmamaktadır. Bu da bir eleştiri konusudur yani şimdi böyle bir kurum kuracaksınız, bütün alanların denetlenmesini isteyeceksiniz ama Türk Silahlı Kuvvetlerini bu kapsam dışında tutacaksınız. Bu, kabul edilebilir bir yaklaşım değil.

Sayın milletvekilleri, bir kez daha şunu ifade etmek istiyoruz: Yönetim bir sanattır. Yönetimin nasıl olduğunu belirleyecek olan, onun temel ilkeleridir. Eğer siz demokratik bir yönetim sağlayamazsanız, demokrasiyi işletemezseniz, orada kaos ve kargaşa olur. Dolayısıyla, sadece yönetimi iktidar gücü olarak ele almak “Biz yaptık oldu, yeterli sayımız var.” yaklaşımıyla geliştirilecek hiçbir şeyin topluma hiçbir faydası yoktur, halklarımıza hiçbir faydası yoktur. Dünya bugün yönetimde demokrasiyi tartışıyor. “Daha demokratik işleyiş nasıl olabilir?”, “İş yerleri demokrasisi nasıl olabilir?” diyelim ki “Siyasette demokratik ilkeleri nasıl geliştirebileceğiz?” yaklaşımını mutlaka güçlü bir şekilde ele almak gerekiyor. O yüzden de bu yasa açısından da bu yön eksiktir, bir kez daha bunun altını çizmek istiyoruz.

Yine, kadın meselesi açısından, mutlaka bundan sonra çıkarılacak yasaların da kadın-erkek eşitliği meselesinde ele alınması gerekiyor.

Biraz önce Sayın Milletvekilimiz Rıza Türmen ifade etti aslında, anayasa yapım sürecinde de aslında alelacele, işte, bu yasaları çıkarmayı biz de doğrusu çok anlamlı bulmuyoruz. Aslında bir şekilde anlamlı buluyoruz, İktidarın yeni anayasa diye bir derdi olmadığı bir kez daha açığa çıkıyor. Aslında bir şekilde orada bir komisyon çalışıyor, zaman harcıyor, emek harcıyor ama burada başka bir şeyi yapıyor. Yani ikili bir hukuk var; bir yandan Türkiye’ye umut veriliyor, “Yeni bir anayasa yapılacak, demokrasimizi inşa ediyoruz.” diye ifade ediliyor, bir yandan da aslında burada başka bir hukuk işletilmeye çalışılıyor. Bu bile aslında burada ne yapılmak istendiğini çok net ifade ediyor.

Biz bir kez daha şunu ifade etmek istiyoruz: AKP Hükûmeti çok net olarak şunu söylesin: Yeni bir anayasa yapmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Yeni anayasa yapmak istiyorsak, o zaman, doğru düzgün anayasamızı yapalım, yasaları ona göre yapalım. Şimdi, biz yasalar yapacağız, anayasayı buna göre uyarlayacağız; bu kabul edilebilir bir yaklaşım değil, bu ciddi bir sorun.

Diğer bir konu: Gerçekten, bizim diyelim ki demokratik bir yönetimi sağlayabilmek için sorgulamamız gereken birkaç şey var. Mutlaka cinsiyetçilik, milliyetçilik, dincilik, bilimcilik insanlığın başına bela olan şeylerdir. Dolayısıyla, gerçekten cinsiyetçi olmayan, milliyetçi olmayan, diyelim ki dini siyasete alet etmeyen, bilimi tekelleştirmeyen bir yaklaşımla kanunlarımızı, yasalarımızı hazırlarsak ancak gerçekten Türkiye halklarına bir hizmet etmiş oluruz, aksi takdirde, kendi iktidarımızı güçlendirecek yeni mekanizmalar yaratmış oluruz. Yani devleti denetlemek açısından da başka bir mekanizma ya da kamu kurumlarını denetlemek için başka bir mekanizma kurduk. Burada yeni istihdam alanları yaratmanın ötesinde bir şeye gitmeyecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İdare ve insan ilişkileri insan odaklı birçok yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Doğal olarak bu süreç de yeni kurum ve kuralların oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. İdarenin iş ve işlemleri ile tutum ve davranışlarının hakkaniyet, adalet ve insan hakları çerçevesinde yargı dışında bazı mekanizmalarla denetlenmesi fikri birçok ülkede kabul görmüş ve uygulamaya geçirilmiştir. Ülkemizde de 97’de başlatılan çalışmalar, 2006 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir yasa çıkarılması ile sonuçlandırılmış, ancak yasanın Anayasa Mahkemesince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi, 2008’de de tümünün iptaliyle akim kalmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, kamu denetçiliği kurumu oluşturulmasının getireceği faydaları daha önceden beyan etmiştir. Ancak, komisyonlarda da ifade ettiğimiz gibi, bugünkü tasarıda ciddi noksanlıklar vardır ve bu mahzurlar giderilmeden çıkarılacak kanun hiçbir derde deva olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, ara buluculuk, kamu denetçiliği gibi arayışlar aslında bir gerçeği ortaya çıkarıyor, görmemek için kör olmak lazım; yargı tıkanmıştır. “Yargıda reform yapıyoruz” diye ortaya çıkan AKP, getirdiği değişikliklerle, bırakın hızlı, etkin ve adil bir yargı oluşturmayı, mevcudu da felç ederek insanlarımızın adaleti mumla aradığı bir noktaya gelmesine sebep olmuştur. Mahkeme kapılarında insanlar yine yığılmakta, yıllarca süren davalarda adalete erişememektedir.

Bildiğiniz üzere, özel yetkili mahkemeler tartışmasına, konu kendisine kadar gelip dayandığı için Başbakan da katılmıştır, kaldırılması ya da revize edilmesini söylemektedir. Bugüne kadar bu çarklar altında kimler ezilmiş, kimlerin özgürlükleri ve hakkı, hukuku ayaklar altına alınmıştır. Sayın Başbakan, hiçbir şey olmamış gibi kolay konuşmaktadır. Bu vebal AKP’nin omuzlarındadır, bundan kurtuluş yoktur. Bu insanlarla nasıl helalleşecek merak ediyorum. Bugün maalesef hâkim ve savcılar dahi siyasallaştırılan, kuşatılan yargıdan şikâyet etmektedirler. Adalete giden yolda hemen hemen hiçbir sorun çözülmemiş "yargı reformu" sloganları ile de yargının ele geçirilmesinin murat edildiği anlaşılmıştır. Bugün maalesef yargısal kurullarda "adrese teslim işler" yapıldığı, hukuk ve vicdani kanaatlerin bir tarafa bırakılarak, talimatlarla blok oylar kullanıldığı konuşulmaktadır.

AKP'nin ihtirasları neticesinde yargı çökmüştür. İnsanları artık canından bezdiren haksız uygulamalar ve gecikmeler için biraz da son moda ve fantezi çözümler aranmaktadır. Ancak vazgeçilmez altyapı olarak gördüğümüz yargı, siyasetin emrinde olduğu müddetçe ve bir çözüm üretilmediği sürece üstyapı olarak niteleyebileceğimiz kamu denetçiliği gibi çözümler asla derde derman olmayacaktır. Faydası olmaz mı? Elbette olabilir. Ancak bu, apandisiti patlamak üzere olan hastaya pansuman tedavisi önermekten farklı değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak komisyonlardaki müspet önerilerimiz dikkate alınmamıştır. Daha yasa çıkarken ölü doğmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kamu denetçiliği, tarihimizde de "Aksakallılık" şeklinde yer almış, toplumda epey bir çatışma ve gerginlik de böylece önlenmiştir. Bu görevi üstlenen kişiler, doğruluktan, adaletten şaşmamışlar, zorbalık karşısında Yaradan’a duyduğu sorumluluk ile hareket ettiği için önemli bir saygınlık ve itibar kazanmışlardır. Zaman zaman en üst otoriteye dahi "Mağrurlanma padişahım, senden de büyük Allah var." diyerek bağımsızlıklarını muhafaza etmişlerdir. Aynı ilke bugün de geçerli. Bu tür organlar, güce ve siyasi otoriteye karşı bağımsız durabildiği ölçüde başarılı olabilirler. Bugün görüştüğümüz tasarıda kurgulanan kamu denetçiliği bu açıdan büyük eksiklikler içermektedir. Kamu denetçiliğine verilen tüm görev ve yetkiler 1 başdenetçi ve 5 denetçinin şahsına tevdi edilmektedir. İstişare ve ortak akıl ihmal ve inkâr edilmektedir. Elbette dünyada bireysel ombudsmanlığın örnekleri yok değil ancak bu tür ombudsmanlığın yürürlükte olduğu yerlerdeki sosyal dokuyu anlamak, toplumun siyaset kurumuna ve aşırı politizasyon tehlikesine nasıl yaklaştığına iyi bakmak lazım.

AKP İktidarının her kuruma sahip olmak ve her alanı baskı altında tutmak gibi bir düşünceyle yönettiği ülkemizde, aşırı politizasyon ve partizanlığın bizzat AKP Hükûmetiyle yapıldığı bir toplumda her hâlde kişilerin bağımsız, bağlantısız ombudsman olarak görev yapabilmesi son derece zor olsa gerektir. Kurul olarak daha güçlü, daha enerjik bir ombudsmanlığı da AKP tercih etmemiştir.

Bu oluşumdan sonra yeni hak ihlalleri yaşanacak, çelişkili ve adaletsiz kararlar ortaya çıkacaktır. Denetçilerin seçimi tamamen Meclis çoğunluğunun takdirine ve hâkimiyetine bırakılmıştır. Biliyorsunuz iktidar, Meclis çoğunluğunun içerisinden çıkar yani devleti yönetecek siyasal çoğunluk, devletin iş ve işlemlerinin denetimini de yine kendisi yapacaktır. "Kendisi çalıp, kendisi oynamak." denmez de ne denir buna? Vatandaş kimi kime şikâyet edecektir? Devleti yönetenlerde aynı zihniyet, denetleyecek olanda aynı zihniyet. Bu, hiçbir demokratik ülkede kabul edilir bir şey değildir.

Denetim, özünde eleştirisel bir bakış açısını gerektirir. Sadece yapılanları değil, yapılmayanları, ihmal edilenleri de sorgulamayı gerektirir. Muhalefetsiz bir denetim anlayışı, oh ne âlâ! Sakın bunu başka ülkelerde falan anlatmayın. Kurduğunuz kurum, denetçilik falan değil, hûkümet noterliğidir.

Tüm bu kabuller, bu kurumun muhalefet tarafından oluşturulması gerçeğini ortaya çıkarıyor. Hiç olmazsa Mecliste ortaya çıkan millî irade ve oy dağılımı dikkate alınarak belki RTÜK gibi oluşturulması gerekiyor ve  mutlaka bağımsızlığını temin etmek üzere nitelikli çoğunlukla seçilmesi icap ediyor. Kurumun tespit ettiği noksanlıkları da objektif bir biçimde düzenli olarak kamuoyuyla paylaşması zarureti vardır.

Değerli milletvekilleri, kurumun sorumluluk ve yetki sahası iyi tespit edilmelidir. Yeni bir iş yaparken mevcudu karmaşaya ve kargaşaya itmek gibi bir tehlike mevcuttur. Bu bakımdan, görevleri ve yetkileri sağlam tanımlamalara dayanmalıdır. Sırf askerî nitelikteki faaliyetler yahut yargı yetkisinin ve yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar gibi yuvarlak tanımlamalar, belki ombudsmanın harekete geçmesi için bir kolaylık olarak düşünülebilir ama bu muğlaklığın kurumlar arasında yeni bir çatışma ve kaos ortaya çıkarabileceğini de unutmamalıyız. Artık Anayasa değişikliği ile "Cumhurbaşkanını halk seçsin" dedik. Halk seçtikten sonra cumhurbaşkanlığı 1982 Anayasası’ndaki cumhurbaşkanlığı gibi olmayacak halk da bir başka gözle değerlendirecek Çankaya'yı. Diyecek ki: "O bana söz verdi, taahhüt etti, ben de ona göre ona oy verdim, o hâlde hesap versin." Siyaseten sorumlu hâle gelecek.

Peki, siyasal açıdan sorumlu olan makam neden kamu adına denetlenmesin? O hâlde cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işler de ombudsman tarafından denetlenebilmelidir. Yabancıların ombudsmana başvurularında mütekabiliyet esası dikkate alınmalıdır. Biz bunu dedikçe "Efendim bizim düzenlememiz daha çağdaş" deyip hamasi cevaplar veriliyor.

Değerli Milletvekilleri, uluslararası ilişkilerde hamaset olmaz. Bu tür rezervler, sizin diğer ülkelerdeki vatandaşlarınızın hukukunun korunması ve kollanması açısından da önemlidir. Zamanı gelince kullanmak üzere bir taraflarda muhafaza etmekte bu tür yetkileri fayda vardır. Öte taraftan bu yaptığınız devletin savunma reflekslerinden birini ortadan kaldırmaktır çünkü hiç kimse sizin menfaatlerinizi sizden daha fazla düşünmez. Şayet bu düzenleme bu şuurdan yoksun bir şekilde hazırlanmış ise vahimdir. Bilerek hazırlanmış ise de en hafif tabirle devlet bilmezlik ve cehalettir.

Kamu denetçisinin kendisinden beklenen işlevini yerine getirebilmesinin yolu sistemde etkin olabilmesi ve kamuoyunca etkili algılanabilmesinden geçer. Yaptıklarının ciddiye alınmadığı ve sıradanlaştığı ombudsman bir müddet sonra itibarını da, etkinliğini de kaybedecektir. Bundan dolayı hazırladığı raporların komisyonca herhangi bir sansüre uğramadan doğrudan Genel Kurula havale edilmesi ve bir ay içinde de Genel Kurulda görüşülmesi lazımdır.

Sayıştayın aylarca, yıllarca AKP İktidarının hukuksuzluk ve yolsuzluklarını afişe eden raporlarının nasıl Mecliste bekletildiğini unutmuş değiliz. Asırlık Sayıştayı nasıl sıradanlaştırdığınızı biliyoruz. Bu düzenlemenizin iyi niyetli olabilmesi için lütfen uyarılarımıza dikkat buyurun.

Aksi takdirde bu düzenlemeyle hukuksuzluktan başı dönmüş ve öfkelenmiş milletin gazını almak ve AKP İktidarına giderayak zaman kazandırmak gibi düşüncelerle hareket ettiğiniz aleniyet kazanacaktır.

Değişiklik önerilerimizi sunacağız. İnşallah bu önerileri kabul eder, en işlevsel, hakikaten bir kamu denetçiliğini birlikte yaparız diyor, yüce meclisi  saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Şahıslar adına ilk söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal bir kurum getiriyoruz. Bu anayasal kurumun amacı, yargı faaliyetleri dışında vatandaşın kamu gücünü kullanan kişilere karşı tarafsız, hiçbir etki altında kalmayan, vicdanı, ruhu, bedeni, siyasi etki dışında kalan, gerçekten sağlıklı bir adalet duygusunun oluşması için vatandaşın kaybolan haklarının iadesi konusunda vatandaşa hizmet etmeyi ön plana çıkaran bir sistemi getiriyoruz.

Biraz önce burada konuşan Değerli Grup Sözümüz Sayın Rıza Bey dedi ki: “Ya, bir anayasa yapıyoruz. Bu anayasayı yaparken şimdi, eğer, hakikaten siz bir anayasanın yaptığı komisyona itibar ediyorsanız, bırakın da yani çok acelesi de yok bu işin. Dolayısıyla yeni bir ombudsman yani kamu başdenetçisi veya denetçisini getirmeyelim, bu anayasada bu kurala bağlansın.” Bana göre çok yerinde bir şey.

 Değerli arkadaşlarım, şimdi bu kamu denetçiliği meselesi burada tarif edilmiş. Yani getirilen kanun da çok taraflarıyla eksik. Mesela, diyor ki: “İdarenin eylem ve işlemlerini hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek.” Hukuk nedir? Hakkaniyete uygunluk ne demek? Hakkaniyete uygunluğun tarifini nereden buluyorsunuz? Kim tayin edecek? Ayrıca bu kamu başdenetçisi ve denetçileri, yani bizim Meclisin seçtiği başdenetçi ve denetçi, yani geniş olarak Cumhurbaşkanı yoluyla seçilmesi ve onun yanında da Sayıştay üyelerinin seçilmesiyle ilgili bir konu.

Şimdi, Cumhurbaşkanı, şu meşhur 367 konusunu şimdi burada Burhan Bey falan zaman zaman bunları çıkardılar, bunların bir amacı var arkadaşlar. Bakın, Cumhurbaşkanı devletin başıdır, devlet organlarının ahenkli çalışması için, birbirleriyle uyum içinde çalışması için çok yüce bir makamdır. Bu makama seçilen insanlara herkes tarafından itibar edilmesi lazım, herkes tarafından saygı duyulması lazım, dolayısıyla bu nitelikteki bir insanın seçilebilmesi için bütün partilerin, en azından Parlamentoda temsil edilen bütün partilerin, yani dörtte 3’ünün -bu kişi hakikaten bu nitelikte bir kişidir- bunun seçimine katkıda bulunması lazım. Bu kamu denetçisi de öyle, yani burada buna verdiğiniz görevin gereği olarak bunun da niteliği bu. Onun için anayasa koyucuları, anayasayı koyan kişiler diyor ki biz buraya seçerken bunları: “Çok büyük bir uzlaşma sağlayan bir kişinin bu makama getirilmesi lazım.” Eğer bu makama aday olan kişi hakikaten çok büyük bir uzlaşma sağlayacak nitelik ve kişilikte değilse, yani dörtte 3’ü nispetinde bunun seçimine Türkiye Büyük Millet Meclisi katılmıyorsa, o zaman o seçim Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminden düşer.

Burhan Bey, Anayasa’nın felsefesini, ilkesini bilen insanların bunu iyi kavraması lazım. Sayın Bekir Bozdağ, senin de bunları iyi anlaman lazım. Ama, hukuk felsefesini, anayasa felsefesini, hukukun genel ilkelerini tamamıyla kavramamış insanların bu güzellikleri sezmesi ve uygulaması mümkün değil. Onun için 367 meselesi ve Anayasa Mahkemesinin verdiği kararın özelliği bu. Bu kamu denetçiliğinde de böyle bir ilke alıyor, yani diyor ki, ben öyle bir adam seçeceğim ki tarafsız, bütün vatandaşlara karşı aynı gözle bakan, siyasi iktidarın emrinde olmayan, siyasi iktidardan vatandaşlara gelen tecavüzleri tarafsız bir gözle, tarafsız bir vicdanla savunan, ona karşı direnen bir kişiyi kamu denetçisi getireceğiz. Burada da dörtte 3 ilk şeyinde alıyor. Aslında burada da bunu şey etmek lazım. İlk seçimde dörtte 3 olarak bir Meclis bu kamu denetçiliği seçimine katılmamışsa bence onun, o seçimin artık Türkiye Büyük Millet Meclisinde düşmesi lazım, yeni bir tane denetçi getirmesi lazım. Daha bunlar uzun tartışılması gereken şeyler.

Değerli arkadaşlar, bence yani çok zamanımız da kısalıyor. Burada bence bu işi şu anda bırakmak lazım, yeni bir anayasaya hazırlanırken bunu hazırlayan, anayasayı hazırlayan arkadaşlara bırakıp… Kamu denetçiliği zaten  seçilecekse kimi seçeceğiz? AKP’nin paralelinde bir kişi seçeceğiz, Tayyip Bey’in emrinde bir kişi seçeceğiz. Bu kamu, böyle, Tayyip Bey’in emrinde zaten bütün kurumlar, mahkemesi de orada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – …Parlamentosu da orada. Gelin, böyle bir şeye de gerek yok. Parlamentoyu fuzuli işlerle meşgul ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Şahısları adına Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; bu beş dakika içerisinde anlatacaklarımı anlatamayacağım için sadece yarın ikinci beş dakikayı da kullanmak üzere ikiye böldüm.

Her şeyden önce şunu ifade edeyim: Daha henüz giriş bölümünde Osmanlı Devleti’nde idari yargı sisteminin olmamasından başlayayım. Burhan Bey anayasa hukukçusu olduğu için aslında bunu dinlemesini istirham ediyorum. Burhan Bey, Burhan Bey, biraz dinlemenizi istirham ediyorum.

“İdari yargı sisteminin Osmanlıda olmaması” diye başlanmış, öyle bir yani yanlış bir düşünceyle başlamaz. Osmanlılarda idari yargı sistemi var, kadıaskerlik var. İkincisi halkın idareye yönelik şikâyetlerini incelemek üzere Kadiul-kudât… Bu da yanlış, Kadiul-kudât Osmanlılarda yok, Abbasilerde var, Osmanlılarda Kadiul-kudât yerine Kadıaskerlik var. Yine siz, Dîvân-ı Mezâlimden söz ettiniz. Osmanlılarda DÎvân-ı Mezâlim yok. Yine Osmanlı öncesinde İslam dünyasında vardır, Dîvân-ı Mezâlim yerine Osmanlılarda Dîvân-ı Hümâyûn vardır. Dolayısıyla, öncelikle tabirler ve terimler üzerinde doğru bir karar veremediğiniz için kanunun da yanlış olduğunu düşünüyorum, çünkü -yarın anlatacağım- Osmanlılarda ombudsmanlık yerine geçen merci, kurum, bir defa doğrudan Dîvân-ı Hümâyûna bağlı mehayif müfettişleridir. Bunların kimlerden oluşacağını, nasıl görev yaptığını, atamasının nasıl olduğunu, görevi hangi şartlarda yerine getirdiğini yarın anlatmayı düşünüyorum ama şurasını söyleyeyim: Bakın, bir defa biz tutuyoruz, başka ülkelerden birtakım kurumları tekrar almaya kalkışıyoruz ama burada da ifade edilmiş, Osmanlı Devleti’nde buna benzer kurumlar var diye.

Evet, Osmanlılarda gerçekten dünyanın en iyi kurumları vardır. Şöyle ki, Osmanlılarda yabancıların da yaptıkları bir istatistik vardır. İmparatorluklarda “altın oran” denilen bir oran vardır. Bu “altın oran” denilen oran, adaletten sosyal meselelere kadar her konuda, yani bir devletin işlev olarak üstlendiği her konuda sıfırdan 100’e kadar çizilen çizgidir ve burada, o çizgiye en yakın yönetimi hangi devlet sergilemiştir, bununla ilgili bir çalışma yapılmıştır.

Bu çalışmada, Roma Devleti dâhil, altın oranı yakalayan en önemli devlet, tek devlet Osmanlı Devletidir ve dolayısıyla, Osmanlı Devleti’ndeki bu sistemlerin ne olduğunu bilmeden, rastgele ombudsmanlık vesaire adı altında kurumları almaya kalkışıyoruz.

Şunu özellikle belirteyim: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüm sırasında Osmanlı arşivinde araştırma yapan bütün yabancı bilim adamlarının hangi konularda araştırma yaptıklarını yıllara tabi olarak tespit ettim. Bu tespit içerisinde en fazla Osmanlı Devleti’nde, 1991 yılı itibarıyla, 21 ile 91 arasında en fazla araştırma yapan Amerika Birleşik Devletleri olmuş. 683 kişi gelmiş ve bu 683 kişi Osmanlı Devleti’nin idari yapısını araştırmış ve benim bu konuda bir kitabım var, “Osmanlı Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı” diye.

Şimdi, böylesine önemli bir devlet, siz mahallî idarelerle ilgili bir çalışma yapıyorsunuz, altı yüz yirmi dört seneden faydalanmıyorsunuz ama Amerika Birleşik Devletleri faydalanıyor. Hukuk sistemiyle ilgili siz faydalanmıyorsunuz, geliyor yabancılar faydalanıyor çünkü Osmanlı Devleti’nde mahkemelerde “şuhudül hal” adı altında mahkemeyi izleyen bir şahitler grubu var ama bu, bugün Türkiye’de yok.

Nitekim, bu türden araştırmalar son derece önemli. Mesela, oluşturduğunuz kamu denetçiliğindeki başkan ve üyelerin ve uzmanların kimlerden oluşacağı… Osmanlı Devleti bununla ilgili bir yasa çıkarmış ve bu yasa Teşrifat Kanunu adını taşıyor, hangi göreve kimlerin, hangi görevlerden sonra gelebileceğini belirlemiş. Daha Türkiye, Osmanlı Devleti’nin sistemine bile mümkün değil ulaşamamış.

Değerli arkadaşlar, şimdi “Osmanlı devletini yüceltiyor.” diyeceksiniz belki bazılarınız ama samimi söylüyorum, Osmanlı devletinin sistemini siz modernize ederek günümüze uygulayın; ki, Amerika uyguluyor bunu, az önce söyledim, yarın onun istatistiğini de getireyim isterseniz size. Dolayısıyla, bunu uygulamadan bir yere varamazsınız.

Son olarak da şunu söyleyeyim: Demirbaş Şarl, 1709 yılında Osmanlı Devleti’ne gelmiş, 1713’te gitmiş. Adamı göndermek istemiş, gitmemiş, her türlü masrafı Osmanlı Devleti’ne, bunun için Osmanlı Devleti ona “Demirbaş” ismini vermiş demirbaşa kaydettiği için.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 23.10

                                    ALTINCI OTURUM

                                  Açılma Saati: 23.13

                   BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

  KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

                                            ---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

276 sıra sayılı Kanun Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14 Haziran 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. İyi geceler.

                                                                               Kapanma Saati: 23.14

 

 

 

 



(X) 271 S. Sayılı Basmayazı 12/6/2012 tarihli 118’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 276 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.