TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                118’inci Birleşim

                                                                                            12 Haziran 2012 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, şair Abdurrahim Karakoç’un vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, tutuklu milletvekillerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yerel yönetimlerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Çocuk İşçilikle Mücadele Günü’ne ve Türkiye’deki çocuk işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 10/6/2012 tarihli Taraf gazetesinin PKK ile barış sağlanırsa Güneydoğu’da görev yapan güvenlik görevlilerinin savaş suçlusu olarak yargılanacağı iddialarına Hükûmetin açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, tutuklu milletvekillerine ve Sosyal Güvenlik Kurumunun bazı hastaların ömür boyu kullanması gereken ilaçları vermemesine ilişkin açıklaması

4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, Manisa ilinin Alaşehir ilçesi Alkan köyü ve Piyadeler kasabası arasındaki jeotermal sondaj çalışmaları sırasında oluşan patlamalar nedeniyle çiftçilerin kayıplarının karşılanacağına ve Manisa’nın yer altı zenginliklerine ilişkin açıklaması

5.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, 10 Haziran 2012 tarihinde Ölüdeniz açıklarında meydana gelen depreme ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Türkiye'de yaşanan trafik kazalarına ve ülke çapında bir ulaşım master planı oluşturulması ve çok yönlü bir eylem planı uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

8.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Karabük ilinin Yenice ilçesi Karşıyaka Mahallesi’nde yapılan 2/B Yasası uygulamasıyla orman köylülerinin mağdur edildiğine ve tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma ve yurt sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312)

 

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in, Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyeva’nın vaki davetine icabetle 12-14 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkmenistan’a ve 14-16 Haziran 2012 tarihleri arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TURKPA) 3’üncü Genel Kuruluna katılmak üzere Kırgızistan’a ziyaretlerde bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/890)

 

C) Önergeler

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/50) esas numaralı Karayolları Trafik Kanunu, Gümrük Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/52)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, doğal afet yönetim politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, 20/10/2012 tarihinde ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak çiftçimizin üretim sıkıntılarının giderilmesi, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 18/1/2012 tarihinde Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve arkadaşlarının uzun tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin incelenmesi ve adil yargılanma sürecinin işleyip işlemediğinin tespit edilmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 12 Haziran 2012 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; 271, 276 ve 277 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6488)

2.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli’nin, 2002-2012 yılları arasında ithal edilen kömür ve petrole ödenen döviz miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6606)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/6789)

4.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, 657 sayılı Kanun kapsamında 4/C statüsünde çalışan personele ve bu personelin memur kadrolarına atanmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/6846)

5.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik dağıtım sisteminde oluşan kayıp-kaçak oranına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6990)

6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik dağıtım şirketlerinin kayıp-kaçak hedef öngörülerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6992)

7.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Enerji Verimliliği Kanunu kapsamında yapılan çalışmalara ve bu çalışmaların sonucuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6993)

8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, enerji kimlik belgesi ve enerji verimliliği danışmanlık şirketlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6999)

9.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, enerji talebindeki dışa bağımlılığın azaltılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7000)

10.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, doğal gaz santrali lisansı verilme şartlarına ve enerjide dışa bağımlılığa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7001)

11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkça yürütülen yolsuzlukla mücadele stratejisine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7002)

12.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu’da tasarruf gerekçesiyle aydınlatma lambalarının söküldüğü iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7311)

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkerelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/7343)

14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, koruma altında bulunan çocukların bağlı kurum ve kuruluşlarda istihdamına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/7459)

15.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 2011 yılında bazı illerin ihracat miktarına ve ihracat yapılan ülkelere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/7460)

16.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, enerji projeleri ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Danıştay Başkanı ile görüşmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7463)

17.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, yüksek gerilim hatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7579)

18.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Irak’ın ithal mallarına uygulayacağı denetim ve sertifika zorunluluğunun ihracatımıza etkilerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/7617)

                                 12 Haziran 2012 Salı

                                    BİRİNCİ OTURUM

                                  Açılma Saati: 15.03

                   BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

                                            ---0---

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşimini açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakikalık süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                                    Kapanma Saati: 15.06

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

 

                                           III.- Y O K L A M A

 

BAŞKAN - Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, şair Abdurrahim Karakoç’un vefatı münasebetiyle söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ’a aittir.

Buyurun Sayın Özdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, şair Abdurrahim Karakoç’un vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

 

 

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük şair Abdurrahim Karakoç’un vefatı nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli büyüğüm, ağabeyim, bir dönem birlikte siyaset de yaptığım, Anadolu’nun kavruk yüzü, delikanlısı Abdurrahim Karakoç’u ebedî âleme uğurlamanın hüznünü yaşıyoruz. Yaşayan en büyük halk ozanımızı ve taşlama ustasını kaybettik. Türkiye’de üç kuşak onun şiiriyle büyümüştür, pek çok Anadolu köyü şiirle onun “Hasan’a Mektuplar” adlı kitabı vasıtasıyla tanışmıştır. Vefatının ardından çoğunlukla Mihriban şiiri üzerinden anıldı Abdurrahim Karakoç. Yazdığı bu şiir, sağcısıyla solcusuyla, Alevi’siyle Sünni’siyle herkesin ruhuna işledi. Bu şiirinde:

“Yâr deyince, kalem elden düşüyor.

Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor.

Lambada titreyen alev üşüyor.

Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.” diyordu.

İnsan merak ediyor, bundan daha güzel nasıl yazılabilirdi aşk. Böyle damıtılmış mısralar ancak aşk damlayan yürekten çıkar. Ancak Karakoç sadece bir şiire sıkışacak ve sınırlanacak bir şahsiyet değildi, Anadolu toprağı gibi kara kuruydu ama tam bir koç yiğitti. Bütün hayatını İslamiyet’le şereflenmiş bu toprağın insanına adadı, bu halkın sesi oldu.

Değerli milletvekilleri, Abdurrahim Karakoç, isyandı, başkaldırıydı, çığlıktı, ağıttı, gözyaşıydı, sevgiydi ve aşktı. Hayatında hiç adam satmadı, hiçbir yoldaşını yarı yolda bırakmadı. Hiç kimsenin yüzüne karşı söylemediğini gıyabında konuşmadı. Güzellikler ve yiğitlikler ilkeleri oldu. Hiç ikbal peşinde koşmadı. Bütün hayatı cedelle ve mücadeleyle geçti. Gayrimillî hiçbir fikre, ideolojiye ve düşünceye prim vermedi. Kitabında yalakalık, ikiyüzlülük yazmadı hiç. Hayatı boyunca inandığı değerleri yaşadı ve anlattı. Düşüncelerini korkmadan, cesurca dile getirdi. Dayatmacı ve zorbalara en ağır lisanla meydan okudu. Herkesin sindirildiği bir dönemde şiirleri destan oldu, mesajları bayraktı kara günlerde. Hayatının hiçbir döneminde eksen kayması yaşamadı. Bir alperen edasıyla yazdı, konuştu, söyledi. Bazen bağrı yanık sessiz bir çölü, bazen kafasının tası atmış bir kasırgayı, bazen mülayim bir dervişin edasını gördük şiirlerinde. Karakoç bir yandan Karacaoğlan ve Yunus, öbür yandan Köroğlu’ydu, Dadaloğlu’ydu ama en çok da kendisiydi. Hem gönül insanı hem de

“Ben milletim uğruna adamışım kendimi,

Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir.

Zulüm Azrail olsa da hep Hakk’ı tutacağım,

Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.” diyebilecek kadar gözü kara, dertli ve vicdanlı bir dava adamıydı.

O, Türk’ün kültür değerlerine coşku ve heyecan veren yiğit bir adamdı. Onun, sevdasıyla, acısıyla, hüznüyle, ince ince eleştirisiyle, sisteme öfkesiyle, yolsuzluklara, ahlaksızlıklara isyanıyla bir Anadolu yüreği vardı. O, politik duruşu olan, aydın kimliğiyle bir toplumsal mücadele içinde yer alan bir sanatçıydı aynı zamanda. Milliyetçiydi, milleti bu topraklar üzerinde ortak bir tarihi paylaşan insanların kültür değerlerinin hamuru içinde yoğrularak bir olmalarının ürünü olarak gören bir milliyetçiydi. Çileli ve dertli biriydi, milletinin derdini kendine dert edinenlerdendi. Zalimlere yakın duran, zulmü alkışlayanlardan biri değildi Karakoç. Dikbaşlı değildi ama başı dik biriydi. O mütevazıydı. Müminleri kardeş bilen, yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven bir halk adamıydı.

Değerli milletvekilleri, hiciv, taşlama, sıradan zekâların yapacağı bir şey değildir. Hiciv için keskin bir zekâya, kıvrak bir dile ve geniş bir kelime hazinesine sahip olmak gerekir; rahmetli Abdurrahim Karakoç’ta bunların hepsi vardı.

Şimdi birer dörtlüğünü okuyacağım İsyanlı Sükût, Hâkim Bey, Doktor Bey gibi şiirleri elitist bürokrasiyi, bürokratik oligarşiyi korkusuzca eleştiren ama daha çok acıtan ve sarsan şiirlerdir. Bu tür şiirleri masum Anadolu halkının birer öfke patlamasıdır.

“Gitmişti makama arzuhâl için, / “Bey” dedi, yutkundu, eğdi başını. /

Bir azar yedi ki oldu o biçim, / “Şey” dedi, yutkundu, eğdi başını.”

“Gene tehir etme üç ay öteye, / Bu dava dedemden kaldı Hâkim Bey, /

Otuz yıl da babam düştü ardına, / Siz sağ olun, o da öldü Hâkim Bey.”

“Memur gelir, karşılarsın köşeden, / Zengin gelir, kırılırsın neşeden,

Öte kaçma bizim garip Eşe’den, / Bakıp boynundaki kire Doktor Bey.”

Bu dünyadan gidişini kendi mısralarıyla şöyle ifade etmişti: “Uyuz öküzlerin adam güttüğü, / Çarpık bir dünyada yaşadı gitti. / Çoğunun putlara secde ettiği, / Dünyayı dünyada boşadı gitti.”

Abdurrahim Karakoç hayatı boyunca çok yargılandı yazdıklarından ötürü ama hiç avukat tutmadı. Mahkeme kapılarında hep şu niyazla içeriye girdi: “Allah’ım milletim için yazdıysam beni beraat ettir ama kendim için yazdıysam bana ceza verdir.” Hayatı boyunca ceza almadı. Bir kez mahkemede ceza aldı, o da Yargıtaydan bozuldu.

Kendisine rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdağ.

Gündem dışı ikinci söz, tutuklu milletvekilleri hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’ya aittir.

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, tutuklu milletvekillerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz perşembe günü, Manisa Milletvekili Özgür Özel’le birlikte, bu Parlamentonun parmaklıklar arkasındaki 8 milletvekilinden birini, Mustafa Balbay’ı ziyaret ettik. Şimdi burada, Türkiye, hatta dünya parlamenter tarihinde bir ilki hep beraber yaşayacağız. Halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekili, mensubu bulunduğu Meclise parmaklıklar arkasından seslenecek. Ben de, bu tarihî ama hepimiz açısından utanç verici bu konuşmanın sesi olacağım.

“Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Döneminin vücut bulmasını sağlayan 12 Haziran seçimlerinin yıl dönümü nedeniyle Silivri’den söz almış bulunuyorum. Ülkemizin zaman zaman içinden geçtiği olağanüstü dönemlerden birini daha yaşıyoruz. Şu anda oturduğunuz koltuklarda 8 eksik var. Bir yıldır o koltuklar boş. Bir okulda sınıftaki öğrencilerden birkaçı sürekli gelmiyorsa, onlarla geçmişte sorun yaşamış arkadaşları bile telaşlanır, nedenini öğrenmeye çalışırlar. Hele de onların okula gelmesini sağlamak için kendilerinin yapabileceği bir şey varsa bir an bile durmazlar. Ülke yönetiminin kalbi olan Parlamentonun eksiklerini gidermek sizin sorumluluğunuz değilse kimindir? Sizden hiçbir şekilde kişisel talepte bulunmuyorum, sadece elinizi oylama düğmesine koyup bu sorunun yanıtını vermenizi bekliyorum. Oylamadan çıkacak sonuç kabulümdür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisin kendisine iş edindiği konulardan birinin Türkiye’nin yakın geçmişindeki bütün karanlık noktaları araştırmak olduğunu görüyorum. Geçmişteki hukuksuzluklar, faili meçhul karanlık olaylar elbette ki araştırılmalı, ancak bugünü de unutmamanızı dilerim. Silivri’de görülmekte olan davalarla ilgili hepinizin kafasında belli bir yargı var. Gerçek şudur diye başlayıp zamanınızı almayacağım, Silivri davalarının ne kadar süreceğini sizin çalışmanızdan bir benzetmeyle anlatacağım.

Düşünün ki elli maddelik bir yasayı görüşüyorsunuz, her maddeyi oyladığınızda iki yeni madde daha ekleniyor. Böyle bir görüşmeyi ne zaman tamamlarsınız? İşte, Silivri davaları bu mantıkla devam ediyor. Üst üste yığılan iddianamelerin içeriği ise insanların düşüncelerinin, mesleklerinin, sosyal yaşamlarının suç sayıldığı bir hukuksuzluk zincirinden ibaret. Bu tabloya bakıp hukuk işliyor diyebilir misiniz? Sık sık Meclis gündemine de gelen yakın tarihimizdeki siyasi davalardan hangisi için hukuki diyebilirsiniz? Dün Yassıada varsa bugün Silivri var, dün sıkıyönetim mahkemeleri varsa bugün özel yetkili mahkemeler var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçimler demokrasinin en önemli unsurudur ancak bir seçimin gerçekte demokratik olabilmesi için halkın iradesinin eksiksiz Parlamentoya yansıması gerekir. Bugün, dünyanın her ülkesinde seçim vardır ama her ülkede demokrasi yoktur. Demokrasinin kalitesi iktidar partisinin aldığı oy oranıyla ölçülemez. Bugün en çok tartıştığımız Suriye’de Devlet Başkanı Esad’ı o koltukta tutan gücün halktan aldığı oy oranının yüzde 90’ın üzerinde olduğunu anımsatmak isterim. Mısır’ın devrik Başkanı Hüsnü Mübarek üst üste beş seçimden yine yüzde 90’lık seçim başarısıyla çıkmıştı.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Ayıp… Ayıp…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Demokrasilerde bir siyasetçi, kendisi gibi düşünenlerin verdiği destek kadar değil, kendisi gibi düşünmeyenlerin duyduğu saygı kadar büyüktür. Bu yapıdaki siyasetçilerle Meclisin ortak paydalarının artacağına ve iç barışın sağlamlaşacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, partim Cumhuriyet Halk Partisinin İzmir ikinci bölgede aday göstermesiyle her 2 seçmenden 1’inin oyunu alarak milletvekilli seçildim. Yargı onayladı, sizler de onaylayıp özlük haklarımı verdiniz. Ancak gelinen noktada beni demir parmaklıkların arkasında bırakan mevcut durumu kabullenerek siz bana şunu söylüyorsunuz: ‘Hiçbir faaliyete katılmadan maaşını al.’ Bu, benim ahlaken kabul edebileceğim bir durum değil.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Maaşını almasın.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Silivri’de beni en çok meşgul eden konulardan biri bu. Siyaset bir takım oyunuysa siz bana ‘Sen ilk 11’in içinde sahadasın ama topa dokunmak yasak.’ diyorsunuz. Ben Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı yönettiği, adım adım modern Türkiye'nin temellerini attığı bu Mecliste halkı temsil etme görevini yerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hapisteki bir milletvekilinin mektubunu okuyor, arka taraftan laf atıyor. Ahlakla uyuşuyor mu bu?

VELİ AĞBABA (Devamla) - …getirmek istiyorum. Özgürlükte yeri geldikçe dile getirdiğim, yazdığım ‘En kötü Meclis bile kapalı bir Meclisten iyidir.’ sözünü huzurunuzda bir kez daha vurguluyor, daha güzel bir Türkiye için Meclis zemininde her şeyi özgürce konuşacağımız günlerin özlemiyle hepinize saygılar sunuyorum.

CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay” (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.

Gündem dışı üçüncü söz, yerel yönetimlerin sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yerel yönetimlerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri öncelikle ve de öncelikle, özellikle de Adana milletvekilleri, değerli arkadaşlar; yirmi yedi aydan bu yana Adana Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilen Sayın Aytaç Durak’a yapılanı bir zulüm olarak değerlendirip değerlendirmediğinizi size sormak istiyorum, vicdanlarınıza bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, 28/3/2010 tarihinden bu yana Adana halkının oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanını soruşturmanın selameti için bu gerekçe gösterilerek, açığa alan İçişleri Bakanı, Aytaç Durak’ı -açılan 13 mahkemenin 7 tanesinde beraat etmiş olmasına rağmen- hâlâ görevine iade etmemiştir. Bu zulümdür değerli arkadaşlar. Bu kişi, tam beş dönemdir Adana halkının oylarıyla Adana’ya hizmet etmektedir. Aytaç Durak, soy ismiyle müsemma Adana’da bilinen, tanınan bir ailenin Adana’ya hizmet eden bir vatan evladıdır. Hangi sebeple yani beş yıl da size büyükşehir belediye başkanlığı yaptı. Değerli Adalet ve Kalkınma Partisinin Adana milletvekilleri, Aytaç Durak’ın AKP Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde yaptığı işlemlerden dolayı bugün görevden alınmasını nasıl içinize sindiriyorsunuz? Sizi Adana halkına şikâyet ediyorum. Hangi hakla, Adana’nın ortaya koyduğu, Adana’da yaşayan insanların ortaya koyduğu iradeyi gasbediyorsunuz? Bunu kabullenebilmek mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisinden seçilmiş olmasını cezalandırmak size yakışmıyor. Bu, kindarlık olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk devletiyse bu, hukuk değil; bu, Adana halkının cezalandırılmasıdır. Bu sebeple, yirmi yedi aydan bu yana açık bir hak ihlali olan, açık bir millî irade gaspı olan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak’ı ne zaman göreve iade edeceksiniz?

Değerli arkadaşlar, Aytaç Durak çok önemsiz birtakım iddia ve ithamlarla mahkemeye veriliyor. Açın İnternet ortamında, sorun İnternette, onun hakkında açılan davaları göreceksiniz: Ya dava düşüyor ya da beraat ediyor. Otuz altı yılla çete kurmaktan itham altında tuttuğunuz Aytaç Durak hâkimin kararıyla davası düşürülerek beraat ettiriliyor. E, daha neyi bekliyorsunuz bu insanı göreve iade etmekte? Dolayısıyla, Aytaç Durak’a yaptığınız Adana halkına zulümdür, bu size yakışmamaktadır. Adaletin yerine gelmesini talep ediyorum, temenni ediyorum.

Bir başka şey: Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı 24/4/2012 tarihinde 11085 sayılı bir Genelge yayınladı. Bu genelgeyle belediye başkanlarının, belde belediyelerinin tüm hizmetlerine el koydular. Anayasa’ya aykırı, hukuka aykırı muhtemel bir kanun düzenlemesini gerekçe göstererek belde belediyelerinin tüm işlemlerini durdurdunuz, hepsini valiliğin onayına bıraktınız. Türkiye bir hukuk devletiyse hukukta bunun yeri neresidir? Çok açıktan resmen hukuku ihlal ediyorsunuz. Bunu  da dikkatlerinize sunuyorum.

Bir başka şey: Özellikle İstanbul’da yaşanan bir sorun var. Değerli arkadaşlar, televizyonlarda izliyorsunuz, sürekli konut projeleri reklamlarıyla karşılaşıyorsunuz ama dünkü banker faciası gibi İstanbul’da şimdi bu konut faciası yaşanıyor. Emsal aşımı sorunu diye bir sorunla mustarip binlerce insan dün Türkiye Büyük Millet Meclisindeydi. Paralarını yatırmışlar, müteahhit şartlara uymadığı için konutlarını veremiyor ve yeniden bir toplumsal sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunları çözmek iktidarın görevidir, AKP’nin görevidir. Bunları dikkatinize sunmak üzere söz aldım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

İlk 10 kişiye, 60’ıncı maddeye göre, söz vereceğim.

Sayın Tüzel…

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Çocuk İşçilikle Mücadele Günü’ne ve Türkiye’deki çocuk işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugünü, ILO, Çocuk İşçilikle Mücadele Günü olarak ilan etmiştir. Türkiye’de 1 milyon çocuk okul sıralarında eğitim görmesi, kişisel ve toplumsal gelişimi için huzurlu bir ortamda yetişmesi gerekirken sokakta, atölyede, tarlada çalışmaktadır. Çocuk işçilikle mücadele etmek üzere broşürler hazırlayan Bakanlık, trajikomik şekilde “On altı yaşından küçük işçiler günde en çok sekiz saat çalıştırılabilir.” diye yazan yasa ve yönetmelikten bihaber gibi propaganda yapmaktadır. Yetmemiş, şimdi, İşçi Sağlığı Güvenliği Yasası’nda on altı yaşındakilerin ağır ve tehlikeli işlerde çalışması yasağı kaldırılmaktadır. Eğitim yasası ise meslek edindirme adına çocuk bedenleri kapitalizmin acımasız sömürü koşullarına göndermenin yolunu açmıştır. Çocuk ve genç emeğine her vesileyle gözünü dikmiş sermayenin siyasetçileri çocukların öfkesinden kurtulamayacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…

 

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 10/6/2012 tarihli Taraf gazetesinin PKK ile barış sağlanırsa Güneydoğu’da görev yapan güvenlik görevlilerinin savaş suçlusu olarak yargılanacağı iddialarına Hükûmetin açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

MİT Müsteşarı, Başbakanın talimatıyla, Oslo’da PKK’lılarla yapılan görüşmeler sırasında isim vererek “Şikâyet edebileceğiniz şu adam PKK’ya düşmandır diyeceğiniz Vali ve Emniyet Müdürü var mı?” diye sormuştu. PKK’ya özgürlük alanı açıldığından söz etmiş, bir noktaya kadar da PKK’yı tolere ettiğini söylemişti. Bu sözler, iktidarın bölgeyi PKK’ya dost bürokratlarla doldurduğu anlamına gelmektedir.

10 Haziran 2012 tarihli Taraf gazetesinde Emre Uslu konuyla ilgili yeni bir iddia daha dile getirdi. O da Oslo’da varılan mutabakat konularından birisinin de PKK ile barış anlaşması sağlanırsa Güneydoğu’da görev yapan güvenlik görevlileri savaş suçlusu olarak yargılanacağı hususudur. Başbakan ve Hükûmet zan altındadır. Hükûmet derhâl konuyla ilgili açıklama yapmalıdır, aksi takdirde iddiaları kabul etmiş sayılacaktır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Fırat…

 

3.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, tutuklu milletvekillerine ve Sosyal Güvenlik Kurumunun bazı hastaların ömür boyu kullanması gereken ilaçları vermemesine ilişkin açıklaması

 

 

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 12 Haziran, seçimler yapılalı üç yüz altmış beş gün geçti. Ancak ne yazık ki milletin iradesiyle seçilen 8 tane milletvekilimiz hâlâ cezaevlerinde tutuklu. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi için büyük bir ayıptır, bunun tez elden çözülmesi gerekiyor diye düşünüyorum.

Diğer bir konu -gazetelerde okuduk- Sosyal Güvenlik Kurumu, bazı hastaların ömür boyu kullanması gereken ilaçları artık veremeyeceğini, zekâ testi yapacağını, eğer IQ’ları 60’ın altında ise bu insanlara bu ilacı vermeyeceğini söylüyor yani çocuklarımızı ve hastaları kaderiyle baş başa bırakıyor. Bunun düzeltilmesi gerekiyor diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yurttaş…

 

4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, Manisa ilinin Alaşehir ilçesi Alkan köyü ve Piyadeler kasabası arasındaki jeotermal sondaj çalışmaları sırasında oluşan patlamalar nedeniyle çiftçilerin kayıplarının karşılanacağına ve Manisa’nın yer altı zenginliklerine ilişkin açıklaması

 

 

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Manisa ilimiz Alaşehir ilçesi Alkan köyü ve Piyadeler kasabası arasındaki jeotermal sondaj çalışmaları sırasında toprakta oluşan patlamaları yerinde görüp bilgi almak üzere bölgede bulundum. MTA Bölge Müdürlüğü ve şirket yetkililerinden aldığımız bilgiye göre, 50-60 dekarlık bağlık bir arazide maddi kayıplar oluşmuştur. Çiftçilerimizin kayıpları tamamen karşılanacaktır. Yapılan incelemelerde, içme suyuyla ilgili olarak herhangi bir karışımın olmadığı anlaşılmıştır. Jeotermal açıdan zengin bir bölge olan Manisa’mızın yer altı zenginliklerini yeryüzüne çıkarıp elektrik enerjisi üretiminde, seracılıkta, konut ısıtmada ve jeotermal sağlık turizminde kullanacağız. Türkiye’nin en sıcak suyu olan 287 derece sıcaklığındaki su bu bölgede çıkarılmıştır. Bu su 52 milyon dolara ihale edilmiştir. 15 milyon Türk lirası Manisa’mızın Özel İdare emrine verilmiştir. Bu köylerimizin mamur olması için kullanılacaktır. MTA ve özel sektör yeni kuyular ve sondajlar açmaya devam etmektedir.

Şehzadeler şehri Manisa’mızı tarım, sanayi, inanç ve jeotermal turizm merkezi yapacağız. Bir yıl önce AK PARTİ’ye yüzde 50 oy veren ve üçüncü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

 

5.- Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, 10 Haziran 2012 tarihinde Ölüdeniz açıklarında meydana gelen depreme ilişkin açıklaması

 

 

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Pazar günü Ölüdeniz açıklarında meydana gelen depremden etkilenen bütün hemşehrilerimize ve bölgemize geçmiş olsun diyorum. Allah’a şükür depremde can kaybı olmaması bizi en çok mutlu eden şeydir. Böylesine felaketlerden de memleketimizi koruması için yüce Mevla’ya niyaz ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…

 

6.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Türkiye'de yaşanan trafik kazalarına ve ülke çapında bir ulaşım master planı oluşturulması ve çok yönlü bir eylem planı uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünyada her yıl meydana gelen trafik kazası kaynaklı 50 milyondan fazla yaralanmanın ve 1 milyon 300 bin ölümün önlenebilir halk sağlığı sorunu olduğunu kabul ederek, kazaların sonuçlarını küresel halk sağlığı sorunu ilan etmiştir. Kayıtlara göre 2011 yılında Türkiye’de toplam 2.582 vatandaşımız trafik kazalarında hayatını kaybetmiş, 194 bin 149 kişi de yaralanmıştır. Bu rakamlara göre Türkiye genelinde meydana gelen trafik kazalarında günde yaklaşık 8 kişi yollarda hayatını kaybederken yaklaşık 540 kişi de yaralanıyor. Bugün tek bir otobüs kazasında 7 ölü, 38 yaralı vardır. Bolu-Ankara yolunda yolcu otobüsü yanmıştır, 50 yolcu son anda kurtulmuştur. Bugünkü diğer trafik kazalarından bahsetmiyorum.

Türkiye’de trafik endüstriyel afet sınıfa girmiştir. Bu durum ülke çapında acilen bir lastik tekerlekli ulaşım master planı oluşturulmasını ve çok yönlü bir eylem planı uygulamasını gerektirmektedir. Kara yolundan toplu ve raylı ulaşım ağırlıklı bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

 

7.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 12 Haziran 2012, Sayın Milletvekilimiz Mustafa Balbay’ın tutuklu kaldığı, tutsak kaldığı 1.195 gün geçti bugün, hücredeki 471’inci günü ve milletvekili seçilmesinden itibaren de 367’nci günü. Mustafa Balbay’la beraber, onunla birlikte 8 milletvekili daha tutuklu. Böylesine bir günde, yani bu Meclis Başkanlığı ve bu Meclis tutuklu milletvekillerinin sorunlarına çözüm bulmayacaksa herkes oturduğu koltuğu bir kez daha sorgulamalı. Böylesi bir utanç içinde dünyaya karşı da bunun hesabını veremeden ve bu tutuklu milletvekillerinin çocuklarına, ailelerine bu hesabı veremeden burada oturmak kendimiz açısından sorgulanması gereken bir olay diye düşünüyorum. Ayrıca, bu milletvekillerimizle ilgili şu gün şu sorun çözümlenecek, bugün bu sorun çözümlenecek. Bülent Arınç bir farklı şey söylüyor, Cemil Çiçek bir farklı şey söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

 

8.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

 

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 24’üncü Dönem milletvekillerinin seçilişlerinin yıl dönümü, herkesi kutluyorum, başarılar diliyorum bundan sonrasıyla ilgili olarak. Ancak bugünde tüm milletvekillerimizden özellikle rica ediyorum, herkes lütfen elini vicdanına koysun ve empati yapsın; eğer milletvekili seçilmiş olsaydınız suçlu olmanız durumunda, içeride tutulmanız durumunda nasıl hissederdiniz, hiçbir suçunuz olmaması durumunda neler duyardınız, nasıl hissederdiniz? Lütfen bugün herkes empati yapsın, bu arkadaşlarımızın sıkıntılarını, ruhi durumlarını anlamaya çalışsın, çoluk çocuklarını düşünsün. Ayrıca, millî egemenliğin neden yerine gelmediğini, getirilmediğini cumhuriyet tarihinde ilk defa olarak, düşünsün, anlamaya çalışsın.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan...

 

9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Tutuklu milletvekillerinin 1’inci yılı doldu. Eğer özel yetkili mahkemeler milletin iradesinin üstündeyse, Meclisin iradesinin üstündeyse ben buna isyan ediyorum ve 8 milletvekilinin hâlâ tutuklu olması, bir yılını doldurması Meclisin ayıbıdır, bütün partilerin ayıbıdır, bu ayıp millî iradeye saygının tecelli etmemesinin de aynı zamanda ayıbıdır. Bunun bir an önce giderilmesi ve milletvekillerinin özgür olarak Mecliste görevlerinin başına dönmesi gerekiyor. Özel yetkili mahkemeler ya Meclisin üstündedir ya Meclis onların üstündedir, bunun artık kararının verilmesi gerekiyor diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

 

10.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Karabük ilinin Yenice ilçesi Karşıyaka Mahallesi’nde yapılan 2/B Yasası uygulamasıyla orman köylülerinin mağdur edildiğine ve tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması

 

 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Karabük ili, Yenice ilçesi, Karşıyaka Mahallesi’nde yapılan 2/B Yasası uygulamasıyla orman ve 2/B sınırları, arazi tespitleri alelacele yapılarak usulsüz ve hukuksuz uygulamalarla orman köylüsü mağdur edilmiştir. Aynı tapu kökünde yapılaşma olan taraf orman kapsamında sayılmış, yapılaşma olmayan taraf 2/B kapsamına alınmıştır. Aile büyüklükleri hesap edildiğinde 532 orman köylüsü mağdur olacaktır. Alanın yeniden gözden geçirilmesini rica ediyorum.

Ayrıca, millî iradenin bir yıl tutuklu olmasını burada tekrar protesto ediyorum, Meclisin önlem alması gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma ve yurt sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Üniversite öğrencilerinin barınma ve yurt sorunlarının araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi" amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz. 17.11.2011

1) Alim Işık                                    (Kütahya)

2) Oktay Vural                                (İzmir)

3) Mehmet Şandır                           (Mersin)

4) Ali Halaman                               (Adana)

5) Emin Çınar                                (Kastamonu)

6) Lütfü Türkkan                             (Kocaeli)

7) S. Nevzat Korkmaz                     (Isparta)

8) Seyfettin Yılmaz                         (Adana)

9) Hasan Hüseyin Türkoğlu             (Osmaniye)

10) Celal Adan                               (İstanbul)

11) Ali Uzunırmak                          (Aydın)

12) Enver Erdem                            (Elâzığ)

13) Yusuf Halaçoğlu                       (Kayseri)

14) Kemalettin Yılmaz                    (Afyonkarahisar)

15) Bülent Belen                            (Tekirdağ)

16) Necati Özensoy                        (Bursa)

17) Adnan Şefik Çirkin                   (Hatay)

18) Mesut Dedeoğlu                       (Kahramanmaraş)

19) Mehmet Erdoğan                      (Muğla)

20) Sinan Oğan                              (Iğdır)

21) Özcan Yeniçeri                         (Ankara)

22) Ali Öz                                      (Mersin)

23) Oktay Öztürk                            (Erzurum)

Gerekçe:

Ülkemizde gerek yeni açılan, gerekse yıllardır eğitim-öğretimin sürdürüldüğü üniversitelerde ne yazık ki her yıl giderek artan yurt sorunu gerçeği bulunmaktadır. Bu sorun iktidar veya muhalefete ait tüm Milletvekilleri tarafından yakından bilinmektedir. Her yıl üniversiteler açıldığında, özellikle ilk bir aylık dönemde Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurtlarına yerleşemeyen öğrencilerimiz ya da velileri tarafından bu yurtlara yerleşme talepleri tüm milletvekillerini en çok meşgul eden konuların başında yer almaktadır.

Devlet yurtlarında kontenjan yetersizliği nedeniyle barınma imkânı bulamayan öğrenciler, ülkemizin değişik il ve ilçelerinde ya yüksek ücretlerle özel yurtlara kayıt yaptırmakta ya da sağlıksız ev koşullarında öğrenimlerini sürdürmek zorunda kalmaktadırlar.

Ülke genelinde her öğretim yılında öğrenciler ve aileleri tarafından yaşanan bu önemli sorunun, ülkemizi 9 yılı aşkın bir süredir tek başına yöneten AKP hükümetleri döneminde yeterince dikkate alınmadığı dikkat çekmektedir. Ocak 2003 ile Aralık 2010 arasında YURTKUR tarafından işletilen yurtlarda yatak kapasitesinin yaklaşık %31 oranında artmasına karşın aynı tarihler arasında yükseköğretim örgün eğitimde öğrenim gören öğrencilerin sayısının yaklaşık %71 oranında artması, yükseköğretimde yaşanan yurt ve barınma sıkıntının en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Aralık-2010 tarihi itibari ile YURTKUR'a bağlı yurtlardaki yatak kapasitesi 246 bin dolayında iken 2010-2011 döneminde yüksek öğrenime devam eden öğrenci sayısı ise 2 milyon 100 bin dolayına çıkmıştır. Ayrıca üniversitelerde her yıl arttırılan kontenjanlara karşın yurt kapasitelerindeki artış sınırlı kalmaktadır.

Devlet yurtlarının yatak kapasitelerinin yetersizliği ve başka bir imkân da bulamadığı için birçok gencimizin üniversiteye kayıt yaptırmaktan vazgeçerek memleketine geri dönmek zorunda kaldığı, kayıt yaptıran ve mevcut yurtlarda barınma şansı bulan birçok öğrencimizin ise bodrum katlarında kaldığı, birçok yurtta bir yatakta iki öğrencinin yattığı, hatta odalarda karyola aralarına, yerlere bile ek yatak atıldığı iddiaları kamuoyunda ciddi endişelere yol açmaktadır.

Öğrencilerin yurt ve barınma sorununun en aza indirilmesi için kurulan Kredi Yurtlar Kurumuna ait mevzuatta bazı kişilere imtiyaz sağlanmış olması uygulamada birçok sorunun yaşanmasına yol açmaktadır. Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürü'ne tanınan %5'lik öğrenci kontenjanının bir anlamı olmadığı gibi nasıl kullanıldığı da bilinmemektedir. Her yıl çok sayıda milletvekili Genel Müdüre tanınan kontenjandan yararlanmak amacıyla bir bürokrata minnet etmek zorunda bırakılmaktadır. Bu uygulama köklü devlet anlayışımızla hiç bağdaşmamaktadır. Diğer yandan, maddi durumu iyi olmamasına rağmen Kredi Yurtlar Kurumunun yurtlarına yerleşemeyen binlerce öğrenci dururken Genel Müdür kontenjanlarının hatırlı ailelerin çocukları için kullanıldığı iddiaları da kamu vicdanını derinden yaralamaktadır. Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olan bu özel kontenjan uygulamasından vazgeçilmesi, öğrencilerin daha adil bir şekilde yurt imkânlarından yararlanmasına katkıda bulunacaktır.

Van'ın Erciş ilçesinde meydana gelen depremde ağır hasar gören ve tehlike arz eden YURTKUR Van Bölge Erciş öğrenci yurdunun yıkılması da ülke genelindeki yurt binalarının depreme dayanıklılık açısından incelenmesini zorunlu kılmıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, üniversite öğrencilerinin barınma ve yurt sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekli görülmektedir.

 

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, şoför esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Şoför esnafının sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.

1) Mesut Dedeoğlu                             (Kahramanmaraş)

2) Ali Öz                                            (Mersin)

3) Oktay Vural                                    (İzmir)

4) Hasan Hüseyin Türkoğlu                 (Osmaniye)

5) Alim Işık                                        (Kütahya)

6) Kemalettin Yılmaz                          (Afyonkarahisar)

7) Özcan Yeniçeri                               (Ankara)

8) Enver Erdem                                  (Elâzığ)

9) Süleyman Nevzat Korkmaz              (Isparta)

10) Reşat Doğru                                 (Tokat)

11) Sinan Oğan                                  (Iğdır)

12) Yusuf Halaçoğlu                           (Kayseri)

13) Mustafa Kalaycı                           (Konya)

14) Lütfü Türkkan                               (Kocaeli)

15) Mehmet Şandır                             (Mersin)

16) Muharrem Varlı                            (Adana)

17) Oktay Öztürk                                (Erzurum)

18) Seyfettin Yılmaz                           (Adana)

19) Necati Özensoy                            (Bursa)

20) Celal Adan                                   (İstanbul)

21) Ali Uzunırmak                              (Aydın)

Gerekçe:

Şoförlük mesleği artan sorunlar karşısında her geçen gün zorlaşmaktadır. Uzun yolları saatlerce direksiyon sallayarak, bin bir güçlükle aşan şoför esnafı, bürokrasiden kaynaklanan sorunları bir türlü aşamamaktan yakınmaktadır.

Şoför esnafının en önemli sorunlarının başında pahalı akaryakıt fiyatları ve yüksek vergi oranları gelmektedir. Vergi ve yüksek akaryakıt fiyatları karşısında kazançları düşen şoför esnafı, ailelerine ekmek götürmekte zorlanır hâle gelmişlerdir.

4925 Sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği kapsamında şoför esnafını ilgilendiren 41 farklı yetki belgesi bulunmaktadır. Yetki belge sayısı arttıkça, şoför esnafının maddi yükü de artmaktadır. Söz konusu kanun ve yönetmelik uygulamaları şoför esnafı üzerinde baskı oluşturmaktadır. Özellikle K1 yetki belgesi almak durumunda olan kamyoncu esnafı ile D4 yetki belgesi kapsamında taşımacılık yapan esnaf kesiminin sorunları artmıştır.

Karayolu Taşıma Yönetmeliği kapsamında şoför esnafımızın alması gereken Yetki Belgelerinin, meslek odalarından alınması ve SRC belgelerinin eğitimi ve muafiyet ölçütlerinin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) işbirliği ile yapılmaması da yine şoför esnafını olumsuz yönde etkilemektedir.

Yapılan çalışmalar, taksici esnafının belediye sınırları ve mücavir alanı dışına götürmüş olduğu yolcusunu aynı şekilde geri almasını engellemektedir. Taksici esnafı bu sorunun çözümüne yönelik çalışma yapılmasını beklemektedir.

A1 yetki belgeleri ile yapılan tarifesiz taşımaların haksız rekabete neden olduğu söylenmektedir. Bu belge ile yapılan taşımacılığın haksız rekabete neden olup olmadığı da araştırma konusu hâline gelmiştir.

Şoför esnafı sürekli artan akaryakıt fiyatları karşısında büyük sıkıntı yaşamaktadır. Vergi indirimli akaryakıt, hava yolu ve deniz yolu taşımacılığına büyük avantaj sağlamaktadır. Avantajlı akaryakıt kullanamayan karayolu taşımacılığı yapan şoför esnafı bu konuda da sıkıntı çekmektedir. Karayolu taşımacılığı yapan şoför esnafı da tıpkı hava ve deniz yolu taşımacılığında olduğu gibi Özel Tüketim Vergisi (ÖTV)'siz akaryakıt kullanmak istemektedir.

Bu nedenle, şoför esnafının sorunlarının araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması için Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması uygun olacaktır.

 

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kanuni takibe düşen kredilerin araştırılarak, takibe düşen KOBİ ve vatandaşlara yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.

1) Mesut Dedeoğlu                                                   (Kahramanmaraş)

2) Oktay Vural                                                          (İzmir)

3) Alim Işık                                                              (Kütahya)

4) Mehmet Şandır                                                     (Mersin)

5) Ali Öz                                                                  (Mersin)

6) Özcan Yeniçeri                                                     (Ankara)

7) Reşat Doğru                                                         (Tokat)

8) S. Nevzat Korkmaz                                               (Isparta)

9) Kemalettin Yılmaz                                                (Afyonkarahisar)

10) Ali Uzunırmak                                                    (Aydın)

11) Mustafa Kalaycı                                                 (Konya)

12) Sinan Oğan                                                        (Iğdır)

13) Celal Adan                                                         (İstanbul)

14) Seyfettin Yılmaz                                                 (Adana)

15) Necati Özensoy                                                  (Bursa)

16) Oktay Öztürk                                                      (Erzurum)

17) Lütfü Türkkan                                                     (Kocaeli)

18) Muharrem Varlı                                                  (Adana)

19) Enver Erdem                                                      (Elâzığ)

20) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                     (Osmaniye)

21) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

Gerekçe:

Ülkemizde hemen hemen her alanda ekonomik kriz yaşanmaktadır. Kriz en küçük esnafı bile etkilemektedir. Artık esnaf, vergi ve sigorta borcunu ödemekte zorlanmaktadır. Birçok alanda göz göre göre üretim düşmekte ve istihdam sağlanamamaktadır. Tarım ve hayvancılık alanında yaşanan sıkıntılar sanayi kesimini de olumsuz yönde etkilemektedir.

İşsizlik hâlen ülkemizde, en önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Ödenemeyen kredi ve kredi kartı borçları da artmaktadır. Ekonominin bel kemiği durumundaki binlerce Küçük ve Orta Boy İşletme (KOBİ) kredileri, takibe düşmektedir.

Kriz, toplumsal alanda en büyük etkiyi yine işsizlik konusunda göstermeye devam etmektedir. Binlerce vatandaşımız hâlen işini ve aşını kaybetmeye devam etmektedir. İşsiz vatandaşlarımıza her geçen gün yeni işsizler eklenmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Temmuz 2011'de yaptığı açıklamaya göre, Türkiye'de genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 18.3 olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamlarla, ülkemiz işsizlik oranı konusunda, dünya sıralamasındaki üst sıralardaki yerini korumuştur.

 

Ocak-Eylül 2011 döneminde kapanan şirket sayısı yüzde 17.03 oranında artarken, küçük esnaf kesiminde de gelir vergisi faal mükellef sayısı son bir yıl içinde 13 bin 147 azalmıştır. Kapanan şirket sayısı ve küçük esnaf kesiminde yaşanan sıkıntı, üretimi ve istihdamı da olumsuz yönde etkilemektedir.

İşçi, memur, emekli ve çalışanların düşen alım gücü evde mutfaklara çarşı ve pazarda da ticarete olumsuz yönde yansımaktadır. Çarşı ve pazar esnafındaki durgunluk, senetlerin protesto ve çeklerin de karşılıksız çıkmasına neden olmaktadır. 2011 yılının Eylül ayında, yaklaşık 3 milyar 463 milyon tutarındaki senet vadesinde ödenemediği için protesto olmuştur. Yine Eylül ayı içinde, protesto olan senet sayısı 671 bin 789'a çıkmıştır. Nisan ayı içinde karşılıksız çıkan çek sayısı da 181 bin 963 olarak gerçekleşmiştir. Bu yıl da binlerce, ekonominin bel kemiği durumundaki Küçük ve Orta Boy İşletme (KOBİ), kredi borcunu ödeyememiş ve takibe düşmüştür. Her 100 TL'lik KOBİ kredisinin 2.90 TL'si takibe düşmüştür.

Büyük umutlarla bankalardan çekilen taşıt, konut ve ihtiyaç kredileri de takibe düşmüştür. Binlerce vatandaşımızın kira öder gibi konut sahibi olma hayali iyi yönetilemeyen ekonomiye kurban gitmiştir. Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre, Nisan-Haziran 2011 döneminde takibe alınan kredilerin yüzde 41'i konut, yüzde 31’i ihtiyaç ve yüzde 14'ü de taşıt kredileri oluşturmuştur.

Bu nedenle, kanuni takibe düşen krediler ile ilgili araştırma yapılarak, KOBİ ve vatandaşlara yönelik gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in, Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyeva’nın vaki davetine icabetle 12-14 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkmenistan’a ve 14-16 Haziran 2012 tarihleri arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TURKPA) 3’üncü Genel Kuruluna katılmak üzere Kırgızistan’a ziyaretlerde bulunmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/890)

 

                                                07.06.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 6. ve 9. maddeleri uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in, Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyeva’nın vaki davetine icabetle 12-14 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkmenistan’a ve 14-16 Haziran 2012 tarihleri arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) 3. Genel Kurulu’na katılmak üzere Kırgızistan’a ziyaretlerde bulunması hususları Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                     Cemil Çiçek

                                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                         Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, doğal afet yönetim politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

                                                                               12.06.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 12.06.2012 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Pervin Buldan

                                                                                Iğdır Milletvekili

                                                                               Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 204 üncü sırasında yer alan 10/221 Doğal afet yönetim politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 12.06.2012 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Ağrı Milletvekili Sayın Halil Aksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Aksoy.

HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milletvekili seçimlerinden bu yana bir yıl geçti ancak 8 tane milletvekili yani halkın demokratik iradesi 8 milletvekili üzerinden hâlâ buraya taşınamadı. Doğrusu bu durumu çok olağan kabul etmek mümkün değil. Esas itibarıyla Parlamentonun bu anlamdaki rolünü oynaması gerekiyordu, bugüne kadar henüz ne Parlamento ne de Meclis Başkanlığı bu rolünü oynayamamıştır. Umarım yakın bir gelecekte bu olumsuzluk ortadan kaldırılır.

Öte yandan, son birkaç gün içerisinde mahkemelerden çıkan birçok karar göz önüne alındığında en çarpıcı olanlardan birisi de Milletvekilimiz Sayın Aysel Tuğluk’a Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu on dört yıl yedi aylık ağır cezadır. Doğrusunu isterseniz, konuşmaktan başka hiçbir şey yapmayan, şiddete veyahut da şiddeti çağrıştıran herhangi bir çabası olmayan, sadece görüş ve düşüncelerini şu veyahut da bu mekânda ifade eden bir Milletvekilinin böylesi bir uygulamayla karşılaşmış olmasını kabul etmek ve bir hukuk devletinde buna “Evet.” demek mümkün değil. Bu anlamıyla, öyle anlaşılıyor ki, artık hukuk, adalet bir zulüm hâlini almaya başlamıştır. Bunu birçok yerde de görmek mümkündür.

Keza,  birkaç gün önce, biliyorsunuz Ağrı’da bir sel felaketi yaşandı, sel felaketinde bir insanımız yaşamını yitirdi. Aynı gün, şimşek çakması sonucunda da yine başka bir insanımız da bir başka yerde yaşamını yitirdi. Hemen arkasından, sel felaketinin olumsuzluklarını ortadan kaldırabilmek için yerel belediye son derece yoğun bir çalışma başlattı. Ne var ki aynı gün sabaha doğru, içinde Belediye Başkan Vekili de olmak kaydıyla, on beş kişi gözaltına alındı ve dolayısıyla, Doğubeyazıt’ta yaşanan bu felaket karşısında yaralı halka yardım etmek isteyen insanlarımız çalışmalardan alıkonuldu. Dolayısıyla da insanlarımızın mağduriyeti daha da büyüyerek devam etmektedir.

Zaten on gün önce 29 Mayıs günü de Doğubeyazıt’ta tekrar bir gözaltı olayı yaşanmıştı, 19 kişi gözaltına alınmıştı; arkasından, bu 19 kişiden 17’si tutuklandı. Bunlardan birisi parti meclis üyemizdi ve bu parti meclis üyemiz tutuklama hâkimi tarafından serbest bırakılmış olmasına rağmen, yıldırım hızıyla yapılan bir itiraz sonucu yarım saat sonra tekrar tutuklandı.

Anlatmak istediğim şudur: Son on gün içerisinde Doğubeyazıt ve Ağrı’da 40’ın üzerinde insan tutuklanmış bulunmaktadır. Özel yetkili mahkemeler tarafından gerçekleştirilen bu tutuklamaların hukuki hiçbir yanı yoktur.

Açıkça söylemek gerekirse, bu arkadaşlarımızın tutuklanmasına neden olan şey şudur: Barış ve Demokrasi Partisinin normal olarak tüzüğünden kaynaklı yapmış olduğu bütün toplantılar, değerlendirme toplantıları, milletvekilleriyle yapılan sohbetler, bunların hepsi ortam dinlemesi şeklinde dinlenmiş ve buradan bazı sorular çıkarılmak suretiyle bu toplantılar doğrudan doğruya gizli örgüt toplantısı şeklinde telakki edilmiştir.

Bir siyasi partinin, Parlamentoda temsil edilen bir siyasi partinin, ortam dinlemesi yoluyla suçlanması ve toplantılarının yasa dışı kabul edilmesi doğrusu büyük bir ayıptır. Bu, bir hukuki şey olmaktan çok, bir talimatla yerine getirilen bir davranış olarak kabul edilmelidir. Esas itibarıyla bu, hukukun ve adaletin yeniden bir zulme dönüştüğünün de işaretidir.

Keza sadece Doğubeyazıt’ta değil, birçok yerde benzer operasyonlarla yaptıkları sade ve sadece tüzükten kaynaklı toplantılarını yapmak olan insanlar ve siyasetçiler siyasetten koparılarak cezaevlerine doldurulmuştur.

Esas itibarıyla söylenmesi gereken şudur: Doğubeyazıt’ta veya Van’da yaşanan bu afetler incelenmeden, araştırılmadan, bunların üzerine gidilmeden, bu afetlerde çabaları olan, halkın sıkıntılarına ortak olmak isteyen insanların gözaltına alınması, tutuklanması kabul edilemez.

Peki, nedeni nedir? Nedeni biraz şudur: Doğubeyazıt gibi, Van gibi yerler, birileri aracılığıyla yerel yönetimlerinin ele geçirilmesi şeklinde bir çabanın da ürünüdür. Doğrusu, ahlaki olarak buyurun, seçim yapalım, kim kazanırsa alsın, götürsün ama normal olması gereken bu iken, ahlak dışı yollarla, hilelerle, desiselerle insanlarımızın tutuklanması ve belediyelerin çalışamaz hâle getirilmesi suretiyle eğer belediyeleri elinize geçirmeyi düşünüyorsanız bunu çok beklersiniz. Siz, Paris’in belediyesini ne zaman alabilirseniz; siz, Londra’nın belediyesini ne zaman alabilirseniz veya New York’un belediyesini ne zaman alabilirseniz, siz Doğubeyazıt ve Van gibi yerlerin de belediyesini o zaman alabilirsiniz. Tavsiyem: Normal, ahlaki yollarla buyurun, yarışalım. Ahlak dışı yollarla, hukuk dışı yollarla insanlarımızın sosyal yaşamdan ve çalışmalarından koparılması kabul edilemez. Keza, buralarda çok ciddi depremler yaşandı, Van’da iki tane ciddi deprem yaşandı. Henüz Van’ın yaraları sarılmış değil.

Ege Bölgesi’nde de bölgenin ciddi bir deprem bölgesi olmaklığı nedeniyle depremler yaşanıyor. Ama bununla ilgili olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesinin gereğinin yerine getirilmesi gerekir. Doğrusunu isterseniz, ülkemiz bu gerçekle yaşamak zorundadır. Eğer bu gerçekle yaşamak zorunda isek, öyleyse, buna karşı ciddi, bilimsel tedbirler almamız gerekir. Bu tedbirleri alırken, çabaları olan insanları bu çabalardan koparmak, halkın yanında olmasına izin vermemek gibi bir durum ise kabul edilemez.

Öte yandan, Doğubeyazıt çok ciddi bir hasar gördü, yetmiş üç tane ev oturulamaz hâlde. Bu yetmiş üç tane evin aynı zamanda bütün eşyaları da hasar gördü. Sadece öyle olmadı, aynı zamanda büyük ölçüde yiyecek ve içecekleri de zarar gördü. Bunun telafi edilebilmesi için yapılabilecek şeyler vardır, şüphesiz bunları o insanlarımızdan esirgememek gerekir. Ama her şeyden önce şuna inanıyorum ki Doğu Beyazıt halkını ve başka yerlerdeki insanlarımızı yalnızlığa sevk eden bu anlayış, bu duruş karşısında Doğu Beyazıt halkı ya da Van halkı kendi yaralarını kendisi çözebilecek bir durumdadır ve bu nedenle de insanlarımıza yardım elini uzatacaklarına hiçbir şüphem yoktur.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Doğal afetlere karşı tedbirler almak, geliştirmek gerekir ama bu doğal afetlerin zararlarının en aza indirgenebilmesi için yapılan bu çalışmaların yanında afetin en büyüğü olan siyasal afetlerle de insanlarımızın üzerine gidilmesi ve siyasi soykırımın sürdürülmesi kabul edilemez. Umarım, bunlar da göz önüne alınmak suretiyle doğal afetlerle ilgili olarak tedbirlerin alınması için Meclis tutum takınır ve gereğini yapar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralardan alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksoy.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Şahin.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyoruz çünkü Meclisimizin gündemi çok yoğun, Meclisimizin bir an önce kendi gündeminde olan yasama faaliyetlerine geçmesi ve milletimizin bizden beklediği, kendi hayatlarını kolaylaştıracak yasama düzenlemelerinin yapılmasıdır. Bu hafta gündemde görüşülecek olan ve 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı var gündemimizde. Ayrıca, yine, 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı var. Yine, inşallah, perşembe gününe kadar bitiremezsek gündemimizi, çalışma saatlerimizi yeniden düzenleyerek cuma günü de çalışarak 277 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı vardır. Milletimiz bizden bir an önce, kendi yaşamlarını kolaylaştıracak kanuni düzenlemeler beklemektedir.

Bu minvalde, Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisine katılmadığımızı belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Haluk Eyidoğan.

Buyurunuz Sayın Eyidoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal afetlerin araştırılmasıyla ilgili, Barış ve Demokrasi Partisinin araştırma önergesiyle ilgili görüş ileteceğim Cumhuriyet Halk Partisi adına.

Biliyorsunuz, bugün, benim gibi ilk kez milletvekili seçilip bu yüce Mecliste milletvekili olarak görev yapanların birinci yıl dönümü, senei-devriyesi. Millî irade bizi buraya milletvekili olarak gönderdi görevimizi yapmamız için. Ancak, millî iradenin milletvekili olarak seçtiği 8 milletvekili var ki onlar millî iradenin tutsak edildiği durumu yansıtıyorlar. Sayın Balbay bin yüz doksan beş gününü doldurdu hapiste, Haberal keza öyle.

Bakın, bu hapisteki milletvekilleri konusu uluslararası bir konu. Sayın Haberal’ın arkadaşları yüzlerce mektup yazıyorlar kendisine. Müsaade ederseniz bir tanesini okuyayım:

“Sevgili Profesör Haberal, Türk siyasi sisteminin elinde maruz kaldığınız uygunsuz muamele nedeniyle son derece üzgünüz. -Bunun gibi birçok var meslektaşlarından.- Serbest bırakılıncaya kadar size elimizden gelen her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.

                                                                               Prof. Dr. Ron Shapiro

                                                                               Pittsburgh Üniversitesi”

Dünya Organ Nakli Derneği Başkan Yardımcısı, Böbrek, Pankreas ve Adacık Nakli Direktörü, enstitüde çalışan bir profesör böyle yazmış. Bunun gibi birçok değerli meslektaşı acı dolu, trajedi dolu ifadeler kullanarak böyle mektuplar yazıyorlar ve desteklerini ifade ediyorlar. Buradan sizlere duyuruyorum.

Bilindiği gibi, ülkemiz, yüzde 46’sı birinci derece, yüzde 70’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi. Tabii, yalnız deprem değil, ülkede kayıplara neden olan başka doğal afetler de var; heyelanlar, sel, çığ, toprak kayması ve bunun gibi.

1980-2009 yılları arasında 40’a yakın hasar yapıcı deprem yaşadık. 21 bin vatandaşımız öldü, 6-7 milyon arasında kişi doğrudan ve dolaylı olarak depremlerden etkilendi. 25 milyar dolar ekonomik kaybımız var. Yılda ortalama 600 kişi depremden ölüyor. 700 milyon dolar da depremlerden dolayı yıllık ekonomik kaybımız var ve büyük depremlerde ekonomik kayıplarımız gayrisafi millî hasılada yüzde 10’u geçiyor ve toplam ekonomik kayıp, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, 20-25 milyar dolar.

Şimdi, biz afet deyince aslında, genellikle deprem ağırlıklı olmak üzere doğal afetler geliyor aklımıza ama sanayileşen, kalkınmaya çalışan, gelişmeye çalışan bu ülkede ve dünyada da yeri olan endüstriyel afetler var. Dolayısıyla afetleri hem doğal hem de endüstriyel afetler olarak algılamamız lazım, öyle çalışmamız lazım, geliştireceğimiz strateji ve eylem planlarının, doğal afetlerin yanı sıra, endüstrileşme açısından doğal endüstriyel afetler olarak da ele alınması lazım.

Bakınız, Avrupada ve dünyada afetlerle kayıplar açısından, insan kayıpları açısından karşılaştırdığımızda, milyon kişide risk oranı olarak İtalya’da 175 kişi, Türkiye’de 345 kişi, Avrupa’da 76, Japonya’da 9 kişi, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1’den küçük. Dolayısıyla 17’nci büyük ekonomi diye lanse edilen, ilan edilen Türkiye’nin doğal ve endüstriyel afetler açısından kayıplarının behemehâl düşürülmesi için bilimsel, stratejik planlar ve eylem planları yürütmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, hem büyük ekonomi olma iddiasında olacaksınız hem de dünyada afetlerden en çok insan ve ekonomik kayba uğrayan ülke sınıfında olacaksınız. Bu bir tezattır, buna da dikkatlerinizi çekmek istiyorum, saygılarımla.

“Ülke alanının yüzde 70’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi” dedik. Nüfusu 1 milyondan fazla on bir kentimiz birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde ve bunlar sürekli göç alıyor. Yani deprem tehlikesi aynı kalsa bile bu on bir kentimizin nüfusu 1 milyondan fazla, sürekli afet riski artan iller şeklinde.

Keza endüstri öyle, enerji tesisleri öyle.

66 havaalanından 27 tanesi birinci derece deprem bölgesinde, 23 tanesi ikinci derece deprem bölgesinde.

Elektrik dağıtım, hava gazı üretim, dağıtım, doğal gaz, LPG istasyonları, bunların birçoğu deprem açısından tehlikeli bölgelerde.

Peki, biz bu tehlikeli alanlardaki riskleri nasıl azaltacağız? Biliyorsunuz, afet risklerinin azaltılması için üç evreyi ele almak ve bu konuda ödevlerimizi yerine getirmek zorundayız yani afet öncesi, anı ve sonrası. Her üçünde de, gerek Van depreminde gerek Simav depreminde veya ondan önce Kocaeli depreminde gördüğümüz gibi, öncesi hazırlık, anı ve müdahale ve sonrasındaki çalışmalarda ciddi eksikliklerimiz var. Deprem anında zaten bir kaos yaşıyoruz; çadır mı olacak, konteyner mi olacak, kalıcı konutlar nereye yapılacak gibi. Bu konu oldukça derin.

Vaktimiz sınırlı olduğu için ben biraz daha akademik olan bir konuya hemen değinmek istiyorum. Bakınız, yıllardır söyledik büyük depremlerden sonra oluşan artçı depremlerin çok dikkatli analizi gerekir diye. Bunun için 2,3 milyon dolar para harcandı AFAD tarafından ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından ortaklaşa bir sistem kuruldu: DEPAR. Ne yapılacaktı? Büyük depremlerden sonra bölgeye gidilip artçı depremler araştırılacaktı. Simav’da ve Van’da bu sistemi kullanıp artçı depremleri izleyemedik ve izleyemiyoruz artık. Neden? Kurumlar arası işlerlik yok, ilgisizlik var ve bu yatırım heba oldu.

Ayrıca, AYBİS Projesi var, Afet Yönetim Bilgi İşlem Sistemi. Dünya Bankasından kredi alındı, yazılım var ama kullanılamıyor. Fizibilite projesi raporu yok ve o zaman DPT projeyi dondurmuştu. Bu AYBİS, Afet Yönetim Bilgi Sistemi ne olacak?

Şimdi, Türkiye’de deprem zararlarını, riskleri azaltmanın birçok faktörü var. Bir bütüncül yaklaşımla bunları ele almamız lazım. Risk ve afet politikası, yönetmeliklerin uygulanması, göç baskısı, plansız yerleşmeler ve belediyelerin felç olması, herkesin yapı üretmesi, kurumsallaşamamış müteahhitlik, denetim sistemindeki kara delikler, profesyonel mühendislik sisteminin bu ülkede yerleşememesi, malzeme ve işçilikteki ciddi sorunlar, yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarındaki belirsizlikler, yapı denetiminde ve bu işlerle meşgul olanların mali sorumluluk, mesleki sorumluluk sigortasının olmaması, mevcut yapı denetim sisteminde sigorta sisteminin ve profesyonel mühendislik sisteminin entegre olmaması, eğitim ve politik müdahaleler, yerel yönetimlere politik müdahaleler ve en önemlisi afet yönetim stratejisi ve eylem planlarındaki sürdürülebilirlik eksikliği.

Değerli milletvekilleri, bir ülkede deprem, diğer doğal afetler ve endüstriyel risklerin azaltılması için, biraz önce saydığım bütün bu unsurların bütüncül bir yaklaşımla ele alınması, yeni inşaat, yeni bina yaparak olaya yalnız inşaat olarak, kentsel dönüşüm olarak bakmak değil, kentsel dönüşümün diğer sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarını da ele almak gerekiyor.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eyidoğan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Daha bir konuşma var, o zaman isteriz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Olsun, hazırlıklı olsunlar. Arkadaşlara kıyağımız olsun.

BAŞKAN  - Tamam.

Karar yeter sayısı…

Bağırayım mı? Söyleyeyim mi yani? Bilgi olarak söyleyeyim mi diyorum, gelsinler?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neyse, daha oylamıyoruz, acele etmeyin!

BAŞKAN – Aleyhinde son söz, İzmir Milletvekili Sayın Ali Aşlık’ta.

Buyurun Sayın Aşlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ AŞLIK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; BDP’nin önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Türkiye'nin önemli gündemleri var, Meclisimizin de önemli gündemleri var. Biz, AK PARTİ Grubu olarak bu öneri aleyhinde oy kullanacağız çünkü Meclisin gündemini Meclis kapanıncaya kadar tamamlamamız gerekiyor. Dolayısıyla, millet bizi buraya yasa çıkarmak için gönderdi. Bu yasaları da gününde, saatinde çıkarmak ve milletimizin beklentilerine cevap vermek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Aleyhte oy kullanacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 16.28

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

                                                 -----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

2.- MHP Grubunun, 20/10/2012 tarihinde ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak çiftçimizin üretim sıkıntılarının giderilmesi, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

                                                                                                      12/06/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 12.06.2012 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                 Mehmet Şandır

                                                                                                                                        Mersin

                                                                                                                          MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

20 Ekim 2011 tarihinde 485 sayı ile TBMM Başkanlığına verdiğimiz, "Ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin, içinde bulunduğu sorunların araştırılarak, çiftçimizin üretim sıkıntılarının giderilmesine, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla" verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin 12.06.2012 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’da. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Halaman.

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Ben sözlerime başlarken, “morg bekçiliği” ve “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” demeye devam edeceğiz. Bugün Çukurca’da, Şırnak’ta Allah’ın rahmetine kavuşan şehitlerimize Allah rahmet eylesin diyerek sözüme başlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılması ve çiftçilerimizin üretim sıkıntılarının giderilmesi, üretim ürünlerinin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik sorunların araştırılması için Meclis Başkanlığına vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergemiz hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Tarım şu anda dünyada en stratejik meslek gruplarından biri hâline gelmiştir. Bir tarım ülkesi olan Türkiye için Orta Doğu ve Avrupa’ya yönelik stratejik bir noktada olan ülkemiz için bir başka stratejik önem olarak değerlendirilmesi gerektiği gayet açık ve net ortadadır.

Adana ilimizde ova kesiminde başlayan buğday hasadı diğer kesimlere doğru genişleyerek sürmektedir. Adana ili, ülke buğday üretiminin yaklaşık yüzde 6’sı gibi önemli bir miktarını tek başına karşılamaktadır. İlimiz, buğday üretim miktarı bakımından taşıdığı bu önem yanında belki ondan da önemlisi ülkemizde buğday hasadının ilk yapıldığı bölge olması nedeniyle piyasaya yön vermesi, fiyat oluşumuna başlangıç oluşturması gibi önemli bir işlev görmektedir.

Adana Ticaret Borsası yeni ürünü veya tüccar piyasasında 600-620 yani 60 kuruş, 62 kuruş dolaylarında. Toprak Mahsulleri de yeni hasat dönemi nedeniyle fiyat konusunda tam bir sessizliğe bürünmüş olup fiyatlarla ilgili net bir açıklama yapmamıştır. Çukurova’da hasat başlamasına rağmen Toprak Mahsulleri Ofisi ve Hükûmet tarafından nasıl bir politika izleneceği hâlâ bilinmezliğini korurken sessizliği devam etmektedir. Buğday taban fiyatı bir an önce açıklanmalı ve milyonlarca çiftçi ailesinin gelirini doğrudan etkileyen buğday fiyatları serbest piyasanın insafına terk edilmemelidir. Tarım Bakanlığı “Buğday fiyatını Arjantin borsası bilir.” diyor. O zaman Ankara’nın Polatlı Borsası ne işe yarar? O zaman Polatlı Borsası niye var?

Geçmiş dönemle ilgili, buğday fiyatları, pamuk fiyatlarıyla ilgili karşılaştırmaları buralarda zaman zaman yaptık. Yani 2002’de 3 kilo buğday ile 1 litre mazot alan çiftçi, 2012’de 7 kilogram buğday ile 1 litre mazot alıyor. 2002’de 15 litre süt ile 1 torba yem alan besici 2012’de 55 litre süt ile 1 torba yem alıyor. Yine 2002’de 33 kilogram ayçiçeği ile 1 büyük tüp alan köylü kardeşim, bugün 60 kilogram ayçiçeği ile 1 büyük tüp alabilmektedir.

Ülkemizde tarımla uğraşan buğday, pamuk, patates, zeytinyağı üreticilerimizde büyük sıkıntı vardır. Bugün itibarıyla bunların hepsinin sorunları yığınla ortada bulunmakta ve Hükûmetin aldığı tedbirler bu sorunlarla ilgili netice vermemektedir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarımın sorunlarını sürekli dile getirdiğimizde, Hükûmet yetkilileri, iktidar partisinin yöneticileri çıkıp tarıma verilen desteklerden bahsetmekte ve bunların arttığını ifade etmektedir. Ama ortada olan bir gerçek var ki tarımın sorunları olduğu gibi yerinde durmaktadır.

Şimdi, ben, geçmiş dönemde, 57’nci Hükûmet döneminde tarımla ilgili yapmış olduklarımızı çok anlatmayacağım ama bu fiyatın oluşumuyla ilgili, pazar fiyatlarının oluşumuyla ilgili “Daha çok Arjantin borsası bilir.” demekten ziyade, zaman zaman Türkiye’nin içerisinde ticaret yapan, üretim yapan, alım yapan, fabrikası olan, dolayısıyla borsaların bilebileceğini söyleyerek Toprak Mahsulleri Ofisini gündeme getirip, her ay geri dönüşümlü fiyat açıklayarak yani çiftçinin hasat dönemini hep koruma kollama içerisinde olduk.

Şimdi, sayın milletvekilleri, buğdayla ilgili aynı sorunları söylerken beraber, yine İç Anadolu’muzun tarımdaki en büyük sorunu, patates üreticileri, soğan üreticilerinin sorunlarıdır. Dolayısıyla bu insanlar altı aydır evlerine para götüremiyorlar çünkü dondan çok zarar gördüler, özellikle Niğde ve Nevşehir’deki patatesçiler, çünkü bunların ürettikleri ürünlerin yüzde 60’ı tarlalarında kaldı, maliyetlerinde satamadılar, zaman zaman almış oldukları kredilerin dönüşümünü sağlayamadıkları için hacizle karşı karşıyalar, hacizle karşı karşıya olurken beraberinde jandarmayla da karşı karşıya geliyorlar. Dolayısıyla bunları, sorunları, problemleri anlatacak çok siyasi de bulamıyorlar.

Yine, benzer sorunlardan bir tanesinin bu hayvancılık sektöründe yaşandığı bir gerçektir. Bakın, 1980’lerin başında Türkiye’de 16 milyon tane hayvan varken bugün bunun sayısı 10 milyona düştü. Şimdi, son zamanlarda bu üreticilerimizin maliyetlerindeki artışlardan dolayı -bu Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfa’da- bakın, Suriye’yle ilgili sorun derken beraber oralardan kaçak kuzu geliyor. Bu kuzuları o bölgelerde çok düşük fiyatla nasıl getiriyorlar, kaçak mı getiriyorlar? Nasıl getiriyorlarsa sınırlar kontrol edilmediğinden dolayı çok düşük fiyatlara satılıyor, o bölgelerdeki hayvancılık dibe vuruyor. Dolayısıyla iktidar milletvekillerini, yöneticilerimizi bunlara bir çözüm olması noktasında uyarmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubu olarak görev addediyoruz.

Yine, bu yukarıda deminden bu tarafa söylediğimiz sorunlarla ilgili, ben bu hafta sonunda… Konya’nın Kulu ilçesi var, genelde Konya’nın Kulu ilçesi tarımla iştigal eden insanların oturduğu yerleşim alanları. Ben -AKP milletvekili arkadaşımız da vardı- bir kurultay, bir şenlik yaptıkları için kurultaylarına, şenliklerine hemşehri olarak katıldım. O bölgelerdeki çiftçi arkadaşlarla konuştuğumuzda iklim şartlarıyla ilgili çiftçilik olduğu için, iklim şartları da iyi gitmediği için bak, oralara daha biçerdöverler, makineler daha girmedi, Adana’dan çıkıp oralara gidecekler. Dolayısıyla Konyalı iktidar milletvekillerine söylüyorum. Bu çiftçilerin bu taban fiyat dediğimiz, Toprak Mahsulleri Ofisi dediğimiz, borsa dediğimiz, kendi işleri için her yere gidenler, bu çiftçiler için de Başbakana gitsinler, bakanlara gitsinler, dolayısıyla bu buğdayı Arjantin’e teslim etmesinler, dolayısıyla Polatlı Borsasına teslim etsinler.

Ben bunları söylerken hepinize saygı, sevgilerimi sunuyor, iyi günler diliyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaman.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Kars Milletvekili Sayın Yunus Kılıç’a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUNUS KILIÇ (Kars) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin tarım ve hayvancılıktaki bu kötü gidişle alakalı kendilerine göre iddiaları aslında Meclisimizin bugününe ait bir gündem değil. Sürekli, ellerinde yazılı bir metin var, bunu sıkıştıkça Meclisimizin gündemine getirerek Meclisimizin çalışmasına engel olma gayretlerinden birisi olarak değerlendiriyoruz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Elimizde olmayan yazıyla mı getireceğiz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yani, bu, denetim mekanizmasına nasıl baktığını gösteriyor. Muhalefete böyle şey söylenir mi ya?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bizim, saygıdeğer milletvekilleri, tabii, bir konuda fikir ortaya atarken değerlere, bilimsel değerlere bakarak konuşmakta fayda var.

ALİ ÖZ (Mersin) – Fikrini söylersin ama böyle bir itham olur mu?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık ya! Aydın adam olarak kürsüye çıkıyorsun, aydın adam olarak muhalefete bakışına bak!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın milletvekilleri lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık ya, yazık!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir de hocasın!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – “Aydın adam” diyorsanız dinleyeceksiniz, siz de aydınlanacaksınız, siz de aydınlanacaksınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir de sen üniversitede ne öğrettin, merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

YUNUS KILIÇ (Devamla) – “Aydın adam” diyorsanız dinleyip aydınlanacaksınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne öğrettin sen üniversitede? Yazık ya!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kars’ın hayvan üreticisi rahat mı, dinliyor seni?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Efendim, şimdi, bizim ülkemizde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne var ülkemizde, bir söyle!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Yazdıkları metinden kendilerinin bile haberi yok!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen ne yapıyorsun? Ezberlemiş oraya çıkıp konuşuyorsun!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – 1980 yılının sorumluluklarını, 2001 yılında kurulmuş olan AK PARTİ’ye yıkma gayreti içerisinde düzenlemiş oldukları ellerinde bir metin var…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sütten çıkmış ak kaşıksınız siz, sizin sorumluluğunuz yok hiç!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – On senedir ülkeyi yönetiyorsunuz, hâlâ geçmişi karalıyorsunuz!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – …ve 2007 yılıyla alakalı bir iddiaları var, diyorlar ki: “2007 yılında kuraklığın ve iklimin olumsuz şartlarından etkilenen tarım ve hayvancılık sektörü, AK PARTİ’nin kötü tarım politikaları yüzünden bu hâle gelmiştir.”

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne kadar zayıf ve âcizsiniz, yazık! Ne yaptığınızı anlatın, ne yaptığınızı!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Arkadaşlar, tarım ve hayvancılık, doğaya, iklimin kötü şartlarına oldukça açık bir alandır. Burada, Allah’ın takdiridir, fakat şuna bakmak lazımdır. Dokuz yıllık iktidarımız içerisinde tarım sektörü, 2007 hariç -ki o da kuraklığın olumsuz etkisinin bir sebebidir- sekiz yıl üst üste büyümüştür, bu AK PARTİ dönemine has bir özelliktir, bunu özellikle bilmenizi isteriz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ali Bey’in rakamlarını bir açıkla bakalım!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Sayın Halaman’ın bir iddiası var, diyor ki: “2001’den önce Türkiye'de 16 milyon sığır varlığımız vardı, daha sonra bu 10 milyona düştü.” Hayır, tutup da bu ülkenin hayvanlarını kendi eliyle tek tek saymadıktan sonra böyle bir bilgisinin olmuş olması söz konusu olamaz, çünkü biz bilim adamları onlara böyle bir veri vermedik.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye? Bilim adamı olarak bu veriyi üretmek senin görevin değil mi?

ALİ ÖZ (Mersin) – İktidarın…

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen… Sayın Öz, lütfen…

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Efendim, Türkiye'de ilk tarım sayımında 12,4 milyon hayvan varlığımız var idi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Görevini nasıl yerine getirmediğini anlatıyorsun!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – …ve şu anda, bizim tekrar tarımdaki hayvan sayısı, varlığımız 12 milyona -şükürler olsun- ulaşıyor…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu ithalatı kim yaptı?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen ne zaman saydın?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – AK PARTİ 2001 yılında iktidarı devraldığı zaman hayvan sayımız 9 milyona kadar düşmüştü, bunun yüzde 85’i de verimsiz ırklardan oluşuyordu, şu anda Türkiye'de hayvan varlığımız, sığır varlığımız 12 milyona çıkmıştır…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hocam, bunları sen ne zaman saydın?

YUNUS KILIÇ (Devamla) –  …ve kültür ırkı hayvan varlığımız da bunun içerisinde yüzde 40’lık bir orana ulaşmıştır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Eline bir kâğıt verilmiş onu okuyor ya!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Tabii ki 1980’den bu tarafa baktığınız zaman, dünyada tarımdaki ve hayvancılıktaki hayvan sayılarındaki artışı göz ardı etmemiz mümkün değil. Biz iktidarı devraldığımızda, ki, şükürler olsun ki sizin elinizde daha fazla kalmadan devralmışız yoksa sıfıra inecekti bu rakamlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayvan sayısı artıyor da ithalat niye yapıyorsunuz?

YUNUS KILIÇ (Devamla) -  9 milyon olarak almış olduğumuz hayvan varlık sayısının yüzde 40’ını kültür ırkı hayvan varlığı noktasına getirerek, bugün 12 milyona çıkarmış bulunuyoruz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Amerikacılar sizi! Obamacılar sizi!

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, birtakım iddialarda bulunurken rakamlarla konuşacaksınız. Bu ülkedeki insanların aklını, zihnini bilgi sahibi olmadan bulandırmaya hakkımız yok.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Hocam, şu rakamları bir sen ver bakalım.

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Bakın, bu ülkede 6,5 kilo kırmızı et tüketiliyordu 2001 yılında AK PARTİ iktidar olduğu zaman,

 S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kürsüye çıkıp yuvarlayıp yuvarlayıp rakam veriyorsun.

YUNUS KILIÇ (Devamla) - …bugün 10,5 kilo kırmızı et tüketiliyor. Bu ülkede sizin elinizden hûkümeti devraldığımız zaman…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) -  Ne eti tüketiyor vatandaş, ne eti? Angus eti mi tüketiyor?

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Hayvanlarımız bile sizin elinizde süt vermiyordu ya.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kurbanlık bile ithal edildi bu ülkede.

YUNUS KILIÇ (Devamla) - 1.700 kiloydu sizin bu ülkede iktidar olduğunuz dönemlerde bir ineğin verdiği süt…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – On sene geçti, on.

YUNUS KILIÇ (Devamla) - …bugün 2.800-3.000 kilo civarında.

Sizin zamanınızda bir sığırdan alınan karkas miktarı 170 kiloydu…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Angusu getirdiniz, Müslüman’ı gâvur etine mahkûm ettiniz!

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, lütfen…

YUNUS KILIÇ (Devamla) - …bugün 230 kilo civarındadır bir hayvandan alınan et miktarı.

Saygıdeğer milletvekilleri, baktığınız zaman, örneğin balıkçılıkta iddianız var: “Üretim düştü.” Türkiye dünyada balıkçılık üretimini en iyi, en yüksek seviyede üreten üçüncü ülke konumunda.

Tarımdaki diğer alanlara baktığınız zaman, evet doğrudur, özellikle kırmızı et noktasında bir sıkıntısı var bu ülkenin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye ithalat yapıyorsunuz? Onu anlat Yunus Bey.

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Biz bu ülkenin insanının, çocuklarının, gençlerinin, yaşlılarının daha çok hayvansal protein tüketmesini arzu ediyoruz.

Medeni ülkelerde, bakın, insanların protein ihtiyaçlarının yüzde 70’i hayvansal ürünlerden karşılanırken bizim ülkemizde bu oran sadece yüzde 30’lar civarındadır. Biz, ülkemizin hayvansal proteini daha çok üretmesini istiyoruz fakat biz aldığımızda bu ülkenin değerleri buydu arkadaşlar. Bunu yükseltmeye çalışıyoruz. Önce durumu doğru tespit etmezseniz çözümleriniz sağlıklı olmaz. Beklentilerinizi yapabileceklerinize göre ayarlayacaksınız, koyacaksınız ki elde ettikleriniz sizi de, ülkemizi de tatmin etsin.

Şükürler olsun ki, ülkemiz bu sıkıntıları belirledi, şu anda kırmızı et meselesini halletmek üzere…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İthalat yapıyorsunuz!

YUNUS KILIÇ (Devamla) - …bu ülkede ilk defa, bakın ilk defa, doğrudan gelir desteği kaldırıldı, artık, ürüne destek veriliyor.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Hem “Mesele yok.” diyorsunuz, hem de meseleyi halletmek üzere “Onu yapıyoruz, bunu yapıyoruz…”

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Yani parayı alıp da köylü, üretimini yapmadan bunu cebine koymuyor; üretiyor ve ondan sonra karşılığını alıyor. Bu ne yaptı biliyor musunuz?

MUHARREM VARLI (Adana) – Kırmızı etle bunun ne alakası var ya?

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Yem bitkileri üretimimizi 25 milyon tondan 37 milyon tona çıkardı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Kırmızı etle ne alakası var?

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Yani, bizim ihtiyacımız olan yem üretiminin yaklaşık yüzde 75’ini karşılayacak hâle geldi. Amacımız, ülkemizde, 2023 vizyonumuz bu…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sizin vizyonunuz kararmış, kararmış!

YUNUS KILIÇ (Devamla) -  Amacımız, ülkemizde sulanabilir, ekonomik olarak sulanabilir tarım arazilerimizin tamamını sulamak, üretebileceğimiz kadar, en az 50 milyon ton, 15 milyona çıkarmayı düşündüğümüz kendi hayvan sayımızın tamamını besleyecek kadar olan 50 milyon ton kaba yemi, üretimimizin tamamını, kendi ülkemiz içerisinden karşılamak ve ondan sonra bunu entansif hayvancılığa dönüştürerek ihtiyacımız olan, en az, medeni ülkelerde olduğu kadar, 20 kiloya yakın seviyelerde kırmızı et tüketimini kişi başı olarak ülkemiz insanına sağlamak. Amacımız budur, 2023 vizyonumuz budur.

Bakın, sizin döneminizdeyken köylü nüfusunun millî gelirden aldığı pay, kişi başı, sadece bin dolardı arkadaşlar. Bakın, bunlar artık Afganistan, Tacikistan seviyeleri. Şu anda AK PARTİ sayesinde bu rakam 3.500-3.600 doların üzerine çıktı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Kim alıyor, kim?

YUNUS KILIÇ (Devamla) -  …ve bizim hedefimiz, vizyonumuz şudur: Bu ülkenin –bu, Sayın Başbakanımızın da talimatıdır, arzusudur, isteğidir- batısında ne varsa, doğusunda da, kuzeyinde de, güneyinde de o olacak. Benim köylüm de bu ülkede millî gelirden payına düşeni alacak.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Demirel’den kopya çekmeyi bırak!

YUNUS KILIÇ (Devamla) - 2023 vizyonumuz, köylümüzün millî gelir seviyesini 10 bin dolarlar seviyesine çıkarmaktır. Bakın, şu anda ülkenin seviyesi budur. Biz köylü nüfusunun… Dünyanın her tarafında olduğu gibi, kırsal kesim…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Düşürmeye çalışıyorsunuz!

YUNUS KILIÇ (Devamla) - …ekonomik gelişmelerden en az pay alan kesimdir. Bizim iddiamız, köylümüzün de 10 bin dolar gelir seviyesine ulaştırılmasıdır.

Süt verimine baktığınız zaman, 8,5 milyon tondan aldığımız süt üretimini 13,5 milyon tona çıkardık. Süt üreticimizin dalgalanmalardan etkilenmemesi için, gelir kaybına uğramaması için, işletmelerini kapatmamaları için, bakın çok güzel bir proje başlattık, Okul Sütü Projesi başlattık.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bozuk süt o, bozuk, bozuk!

ALİ ÖZ (Mersin) – “Okul sütü” değil, bozuk süt!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Ben Tarım Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanlığına, Sayın Başbakanımıza çok teşekkür ediyorum. Hatta mümkünse bunun “yaşlı sütü”, “asker sütü”, “yurt sütü” şeklinde de devam ettirilmesi, çiftçimizin desteklenmesi açısından son derece önemli bir projedir.

Fakat saygıdeğer milletvekilleri, biliyorsunuz, bundan da, hiç rahatsız olunmaması gereken bu güzel olaydan en büyük sesler, en büyük sıkıntılar Meclisten geldi.

Güneydoğu’dan beni arayan bir yaşlı amcamız bana aynen şöyle söyledi: “Arkadaşlar, çok güzel bir proje yapıldı.” dedi, benim de bu konuyla alakamı bildiği için olsa gerek. “Kim bununla alakalı çıkıp olumsuz şekilde bağırıyorsa...” Bakın: “Kim bununla alakalı olumsuz propaganda yapıyorsa bizim çoluğumuzun çocuğumuzun rızkına göz dikenler onlardır.” dedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bizim derdimiz üreticiyi desteklemek; inşallah, bu vizyonumuzun gereği olarak yem bitkisini üretebilirsek…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Hangi üreticiyi destekliyorsunuz? Afrika’daki Angus üreticilerini mi?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bakın, ziraat fakültesi hocaları var, bunun altına imza atanlardan bir tanesi. Arkadaşlar, Türkiye’de ot meselesi halledilmeden et meselesinin halledilmesi mümkün değildir. Meselemiz şu anda hayvancılığın gıda güvenliğini temin etmek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bakın, hayvancılıkta gıda güvenliğini ilk defa bu Mecliste biz dile getirdik. Hayvancılığımız iyi yoldadır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ayı da siz keşfettiniz zaten!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Muhteremler, azıcık susarsanız Sayın Şandır’ı dinleyeceğim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Hatip, hem konuşan Sayın Milletvekilimizi ilzam edecek hem de Grubumuzu ilzam edecek, geçmiş dönemleri de suçlayan beyanlarda bulundu.

BAŞKAN – Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli arkadaşlar, öncelikle, Sayın Hocanın, talihsizlik… Tabii, yani buraya çıkıp da geçmişi suçlayarak, konuşan milletvekilini Meclisin gündemini doldurmakla suçlayarak konuşma yapılmaz Hocam; doğru değil, o zaman birileri kalkar size cevap verir.

Değerli arkadaşlar, biz milletin gündemini burada konuşuyoruz, iktidarın gündemi başka olabilir ama milletin gündemini de konuşmak lazım. Sayın Hocam, sizi Karslılar da dinliyor. Ben de gittim Kars’a, o çayırlıklar bomboş. Biraz vatandaşın yüzüne bakacaksınız ama vatandaşı ikna edebilirsin de Allah’ı ikna etmek, ona anlatabilmek mümkün değil; onu ikna edemezsin. Kars insanı perişan, hayvancılık ölmüş.

Şimdi, ben kendi bölgemden size söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, Mersin’de 1 kilogram kayısı 14 kuruş, 14 kuruş… Alan da yok, soran da yok, toplayan da yok, yere dökülüyor. Hani büyüttüğünüz çiftçi?

SONER AKSOY (Kütahya) – Burada 14 lira, 14.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Aksoy, gene görevinizi yapıyorsunuz laf atarak.

Şimdi, ben size şunu söyleyeyim: Yüreğiniz yetiyorsa çıkın çiftçinin arasına gidin, gelin güneye: Sebzecilik perişan, meyvecilik perişan, hayvancılık perişan. Ve bir şey hatırlatayım size beyler: On yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, hangi mazerete sığınıyorsunuz? Madem bu kadar iyisiniz niye et ithal ediyorsunuz? Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu millet, yabancının ürettiği koyunla kurbanlarını kesti. Bu size tarihte ve bugün de yeterince bir utanç meselesidir. Kurbanlık ilk defa sizin döneminizde ithal edildi. Kalkıp burada MHP’yi, geçmişi suçlayarak, bizi suçlayarak bu milleti aldatmanız artık mümkün değil Yunus Hoca.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gidip Karslılara anlatın.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hocam vekil olmadan önce sizin gibi konuşuyordu ama ne çare ki vekil şimdi, ne yapsın?

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, 20/10/2012 tarihinde ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak çiftçimizin üretim sıkıntılarının giderilmesi, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde Bursa Milletvekili Sayın İlhan Demiröz.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Parlamentoda yıl dönümünü kutlayan ilk milletvekili olarak benimle beraber savcılığa müracaat eden, il seçim kurulundan, Yüksek Seçim Kurulundan onay alan ama aramızda olmayan Sayın Balbay’a ve Sayın Haberal’a selam göndererek sözlerime başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Sayın Hocamı dinledim, dinlerken “Acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum, beraber çalıştığımız Tarım Komisyonu üyesi arkadaşım değil mi?” diye düşünmek mecburiyetinde kaldım. Sizler öğretim üyesisiniz, bizim, burada bütün muhalefet partilerinin ortaya koyduğu rakamların hepsi yine Tarım Bakanlığının, Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarıdır. Şunun altını açık ve net olarak çizerek söylemek istiyorum: Hiçbir dönemde tarım, devlet eliyle bu şekilde çökertilmemişti, ilk defa sizin iktidarınız döneminde tarım, devlet eliyle çökertilmiştir. Nasıl çökertildiğini hemen tek tek sırayla beraber söyleyelim.

Değerli arkadaşlar, Ankara’nın yüzölçümü kadar, 2,5 milyon hektarlık tarım alanından bu çiftçilerimiz uzaklaşmıştır. Yine, 2 milyona yakın yurttaşımız çiftçiliği bırakarak terk etmiştir. Hangi zamanda yapmıştır? Bu dönemde yapmıştır. Hâlbuki istihdama yüzde 25, yurt içi hasılaya da yüzde 9 katkı veren bir sektördür burası, doyuran ve barındıran bir sektördür.

Sayın Hocam büyümeyle ilgili rakamlar söylüyor ama bunu söylerken şunu da söylemesi lazım: Gayrisafi yurt içi hasıladaki oranın altında kalmıştır maalesef tarımdaki büyüme. Sizin döneminizdeki toplam ortalama büyüme yüzde 1,7’dir. Hâlbuki ekonomik olarak ortaya koyduğunuz rakamlar yüzde 4,8 civarındadır.

Hayvancılıkla ilgili rakamların arttığını ifade ediyorsunuz. O zaman ben şunu sormak durumundayım: 2010 yılında ithal hayvanlara izin verdiniz ve hayvan ithal etmeye başladınız. 1 milyon 600 bin koyun ithal ettiniz, 600 bin sığır ithal ettiniz, 157 bin ton karkas et ithal ettiniz değerli arkadaşlar. O zaman yani bunları söylerken… Zaten sağ olsun Tarım Bakanı hiç ortada yok. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanını, ben, şahsen komisyonda da görmüyorum, Mecliste de görmüyorum; hangi konularla veya nerede, ne iş yaptığını da bildiğim yok. Çiftçinin bu kadar sıkıntısı var, buğdaycı perişan, eken zeytini perişan, meyvesi perişan, kayısısı perişan; bir tane ürün söyleyin.

Değerli arkadaşım, buraya çıkarak, burada, yüce Meclisin huzurunda bazı ifadeleri kullanırken dikkatli ve ona göre kullanmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Hemen şunu da söyleyeyim -evet, bunları söylüyorsunuz- Tarım Kanunu’nu çıkardınız 2006 yılında. Dediniz ki kanunda: “Gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az olmamak üzere çiftçiye destek vereceğiz.” 2007 yılından 2011 yılına kadar, siz, çiftçiye 20 milyar civarında borçlusunuz. Bu borcunuzu ödemeniz gerekir ama hiçbir zaman Sayın Bakan bu konularla uğraşmıyor. “Destek veriyoruz.” dediniz. Mesela hemen söyleyebilirsiniz “Hayvancılığa da destek verdik.” diye. Arkadaşlar, ithal ettiğiniz hayvanlara verdiğiniz, ödediğiniz para 2 milyar dolar ama destek olarak verdiğiniz miktar 1,7 milyar dolar; bu, sizin rakamlarınız. Ben, bu rakamları, Tarım Bakanlığının ve Türkiye İstatistik Kurumunun rakamlarına göre ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, tarıma destek verilmediğini bir de şu konuyla açıklayarak ondan sonra bölgemizle ilgili konulara gelmek istiyorum. Her konuda “tarıma destek veriyoruz” diyorsunuz ama ben şöyle iddia ediyorum: Bu Hükûmet tarıma destek vermiyor, tarıma destek olarak verdiğini, bu taraftan verdiğini diğer taraftan alıyor. Nasıl aldığını şöyle söyleyelim: Bugün mazot 4 lira. Mazotun rafineriden çıkışı ve petrol istasyonlarında, tabancalarda olan bütün fiyatlar dâhil, 1,5 lira. 2,5 lira KDV ve ÖTV. Arkadaşlar, Yunus Bey, tarımcıların kullandığı mazot miktarı 3,5 milyar litre. Siz bu rakamla çarptığınız zaman 9 milyar eder. Hâlbuki 2011’de bütçeye koyduğunuz tarıma destek 7 milyar. Yani bu taraftan 7 milyar verirken, mazottan KDV ve ÖTV’yle bunları maalesef alıyorsunuz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tarımcıların sorunu, sıkıntıları had safhada. Benim bölgem Bursa. Karacabey’de, Kemalpaşa’da istediğiniz çiftçiye şu anda açın sıkıntılarını sorun. Hepsinin icra takiplerinde, hepsinin sıkıntılar içerisinde olduğunu ifade etmek istiyorum.

Ayrıca bir konuya daha gelmek istiyorum. Tarım Bakanlığının ne iş yaptığını da henüz öğrenmiş değilim. Nedeni derseniz, -burada değerli Bursalı milletvekili arkadaşlarım da var, onları da bu konunun içine çekmek anlamında söylüyorum- Yenişehir’de 18 Mayıs Cuma günü 13 köyde dolu yağdı. Bu köylerin isimleri bizde var, isteyen arkadaşlara veririz. Yüzde 85’in üzerinde zarar var. Bunu biz tespit etmedik, bu zararı tarım il müdürlüğü tespit etti.

İstekleri şu; diyorlar ki: “Bizim sadece ve sadece Ziraat Bankası, Halk Bankası, Tarım Kredi borçlarımızın faizleri, devlet tarafından ödenerek ertelensin.”

Yine aynı durum İnegöl’de var arkadaşlar. 7 Haziran Perşembe günü Edebey, Cerrah, Çeltikçi, Yenice’de 10 bin dönümün üzerindeki meyve bahçelerinde yüzde 85 zarar var. Ben bu köyleri gezdim. Ben bu köylerin de hepsini tek tek gördüğüm için buradan bunları ifade ediyorum ama gelin, görün ki bizim bu kadar ifadelerimize rağmen, Tarım Bakanının, bu konuya, Bursa’ya hiç bakmayacağını… Buradaki kredilerin faizlerinin ödenmeyeceğini, ertelenmeyeceğini bu yüce Meclisin huzurunda söylüyorum. İnanın ki yanılırsam çıkar Sayın Bakana da teşekkür ederim. Yeter ki Yenişehirli ve İnegöllü çiftçilerimizin bu sıkıntısını alsın.

Bununla ilgili örneği yaşadığım için söylüyorum arkadaşlar. Kasım 2011’de zeytinlerde, gece gündüz ısı farkından dolayı yüzde 85 kalite farkı ortaya çıktı ve kilo kaybı oldu. Biz tarımda siyaset gözetmeksizin tüm Bursalı milletvekili arkadaşlarımızla, ziraat odalarıyla defaatle toplanmamıza rağmen, defaatle Bakanla görüşmemize rağmen, zeytin üreticisine maalesef Tarım Bakanı hiç sıcak bakmadı, hiçbir konuda yardımcı olmadı. Burada, bunu söylerken komisyondaki arkadaşlarımı tenzih ediyorum. Tarım Komisyonu Başkanı olmak üzere diğer arkadaşlarımız elinden gelen çabaları gösterdiler ama… “Ama”sı şu: Sayın Tarım Bakanının çiftçiye bakışı bu şekilde. Tarımın çökmesi lazım, bizim ithal ederek gerekli ortamları sağlamamız lazım. Neden? Sizin döneminizde 20 milyon ton buğday ithal ettik, 6 milyar TL döviz ödedik. Biz bu alanları boşaltmasaydık, biz bunları yapamaz mıydık, biz bunları ödeyemez miydik?

Son bir konu da yine Bursa’dan, arkadaşlarımın, milletvekillerimin de dikkatini çekmek üzere: Orhaneli Başköy köyümüz var. Burada mermer ocakları var ve sularının İl Özel İdaresi tarafından, içilmez olduğu tespit edilmiş. Lütfen arkadaşlar, bu konuda yardımcı olun. Henüz hiçbir işlem yapılmıyor, oradaki mermer ocakları, Başköy’de, Kabulbaba’da aynı şekilde devam ediyor. Bu konuda gerekenlerin yapılması gerektiğini söylüyorum.

Ve son olarak da, İstanbul-Orhangazi-Gemlik otoyoluna “Ben çevreciyim.” diyen, çevreyi seven tüm arkadaşlarımızı davet ediyorum, 36 bin adet zeytinin nasıl kesildiğini, lütfen, gelin hep beraber görelim.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demiröz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz, Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun’a aittir.

Buyurun Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubu önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Sizleri, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, 2002 yılında nüfusumuzun yüzde 35’i civarında çalışan sayısına sahip olan tarım sektörü şu anda yüzde 25’ine hitap ediyor. Dolayısıyla yüzde 25 nüfusa hitap eden bir sektörde dertlerin, sıkıntıların olmamasını iddia etmek mümkün değil. Tarım alanında da doğal olarak bu sıkıntıları bazı noktalarda yaşıyoruz ama geldiğimiz noktayı da tespit etmek lazım. Yani gene, geçmişteki bütün hükûmetlerin, cumhuriyetin kurulduğu andan bu yana gelen bütün hükûmetlerin yapmış olduğu hizmetleri inkâr etmemiz mümkün değil, taş üstüne taş koyanın, muhakkak, karşılığını aldığını söyleyebiliriz ama bir de tespit yapmak lazım yani “2002’de neydi, şu anda ne?” diye başarıyı ortaya koymak için.

2002’de OECD raporlarına göre dünyada 11’inci sıradaydık tarım üretimine göre ve 23 milyar dolar bir hasıla elde ediyorduk, şu anda ise 7’nci sıradayız 2011 rakamlarına göre ve 62 milyar dolar hasıla elde ediyoruz. Alan aynı alan, tarımsal alan aynı alan, çalışan sayısında yüzde 10’luk bir düşüş var ama hasılamız yaklaşık 3 kat artmış durumda. Bunu Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatı bir başarı öyküsü olarak da raporlarında düzeltiyor. Desteklemeler, faiz uygulamaları, krediler… Yüzde 69’lardan yüzde 5’lere düşen faiz uygulamaları, kredilerde yüzde 62 olan ödenme oranı şu an yüzde 98,8’lere çıkmış durumda; dolayısıyla, bu gelişmeleri de inkâr etmek mümkün değil.

Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tarım alanındaki ilk kanun bildiğiniz gibi 2006 yılında çıktı ve 2006 yılından bu yana kadar da on dört tane tarımla ilgili veya sektörle alakalı kanun bu Genel Kuruldan, bu salondan, bu Meclisten geçti.

Hollanda -hep bizim çocukluğumuzda tarımsal anlamda örnek gösterilen bir ülke- 12 milyar dolar hasıla elde ederken, biraz önce de dediğim gibi, Türkiye'miz şu anda 62 milyar dolarlık hasılaya ulaşmış durumda.

Buğday ithalatından bahsetti Değerli Milletvekili ama ihracattan bahsetmedi. İthalat yaparken karşılığında yapmış olduğumuz buğday ihracatını da söylemek lazım. Sadece 2010 yılında 2,6 milyon ton ithalat yaparken, karşılığında 4,7 milyon ton buğdayı da ihraç ettik. Bu rakamları düzeltmek mümkün.

Sayın Şandır “Cumhuriyet tarihinde ilk defa ithalat yapıldı.” dedi ama ilk ithalat 1925 yılında oldu, hayvan ithalatı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Kurbanlık”,  hayvan değil, “Kurbanlık ithal edildi.” dedi, hayvan değil.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) - Aynı şekilde 1935’te oldu, 1986-96 arasında 1 milyon 432 bin kasaplık hayvan ithal edildi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayvan değil, kurbanlık, kurbanlık.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – 91-95 arasında SHP döneminde damızlık hayvan ithalatları oldu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Amuda kalkıp yürüyorsun herhâlde, lafı başka yerden anlıyorsun.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Bunları da göz ardı etmemek lazım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Canlı hayvan değil, kurbanlık. Bu millet ilk defa sayenizde kurbanlık Angus da kesti.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bütün bunlar sektörde yaşanan sıkıntıları -gübre fiyatlarında olsun, diğer sıkıntıları- tabii ki örtmüyor. Bunları gidermek de toplam başarıdan geçiyor, ülkenin elde ettiği başarılardan geçiyor.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yanlış bilgilendiriyor Sayın Başkan, canlı hayvan değil, “Kurbanlık ilk defa ithal edilmiştir.” dedi.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Dolayısıyla, tarım alanındaki, Hükûmetin çalışmaları, bu başarılı çalışmaları önümüzdeki günlerde de devam edecektir. Şu anda bildiğiniz gibi haziran sonuna yetiştirmemiz gereken gündemimizde çok önemli kanunlar var. Ben, bu vesileyle, bu kanunların bir an önce çıkmasının daha önemli olduğunu düşünerek önerinin aleyhinde olduğumuzu belirtir, sizleri ve Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercoşkun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yetersayısı arayacağım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

3.- CHP Grubunun, 18/1/2012 tarihinde Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve arkadaşlarının uzun tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin incelenmesi ve adil yargılanma sürecinin işleyip işlemediğinin tespit edilmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 12/06/2012 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Emine Ülker Tarhan

       Ankara

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve arkadaşları tarafından, 18/01/2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Uzun tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin incelenmesi ve adil yargılanma sürecinin işleyip işlemediğinin tespit edilmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (210 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 12/06/2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Nedret Akova’ya aittir.

Buyurun Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, demokrasimizin tutuklu olmasının üzerinden bir yıl geçmiş oluyor. Milletvekillerimiz bir senedir tutuklu, milletin iradesi bir senedir tutuklu. Milletvekillerimizin hâlen tutuklu olmaları, demokratik hukuk devletinde kabul edilmez bir durumdur. Bu, ülkemiz gerçekten demokrasiyle yönetilseydi asla yaşanacak bir durum olmazdı. Tutuklu vekillerin durumuyla ilgili yetkililerin “Bu durum yanlıştır, düzeltilmesi gerekir.” diye yaptıkları açıklamalar timsah gözyaşlarıdır. Eğer gerçekten bir çözüm isteseler, nasıl MİT Müsteşarını soruşturmadan kaçırmak için bir günde yasal düzenleme yapıldıysa, demokrasinin tutukluluğunun engellenmesi için de aynı şey bir günde yapılabilir.

Demokrasi ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, herkese eşit fırsatların sunulduğu bir Türkiye özlemimize rağmen, yargının bağımlı, hukukun taraflı olduğu hususunda çok ciddi sorunlar yaşamaktayız.

Deniz Feneri davasından üç aydır tutuklu bulunan sanıkların, “uzun tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesi” gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılma kararı, çok daha uzun süredir tutuklu bulunan sanıklara uygulanmamaktadır. Yargıda yaşanan çifte standardı anlamak ve içimize sindirmek mümkün değildir. Bu çifte standart, yargının bağımlı ve taraflı olduğunu, uzun tutukluluk süreleriyle, sonuçta serbest kalacak sanıklara hukuk dışı ceza uygulaması gerçekleştirildiğini göstermektedir. Kamuoyu vicdanı da bu konuda ciddi yara almaktadır.

Milletvekillerimiz, aydınlarımız, gazetecilerimiz, akademisyenlerimiz, polislerimiz ve askerlerimizin özgürlükleri, muğlak suçlamalar ile yeterli delil olmaksızın ellerinden alınmaktadır. Üstelik, delil toplandı ve “delilleri sanıkların karartabileceği” ifadesiyle sanıkların tutuksuz yargılanmalarına izin verilmemektedir. Yeterli delil toplanmadan sanıkların tutuklu yargılanmasına nasıl karar verildiği ise anlaşılamamaktadır. Delillerin yeterliliğine göre sanıkların tutuklanıp tutuklanmayacaklarına karar verilmesi gerekirken sanıkların suçları belirtilmeden, savunmaları dahi alınmadan tutuklanmaları, sanıkların lehine olan delillerin iddianamede yer almaması ve tutukluluk hâllerinin devamı yönünde sürekli karar alınması, bireylerin Anayasa ve yasalarca korunan adil yargılanma hakkını ortadan kaldırmaktadır.

Sanıkların tutukluluk hâlinin devamı veya salıverilmesi, yargı mensubunun objektif takdirine bağlıdır. Sanıkların neden tutuklu olduklarının, dosyadaki maddi delillerle birlikte, vicdanların da kabul edeceği şekilde izah edilmesi gereklidir. Mutlaka “tutukluluğun devamı”, “tahliyenin reddi” kararlarının da gerekçeli olması ve gerekçenin de açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

Yargı mensubunun objektif kriterlere göre değil de subjektif kriterlere göre takdir yetkisini kullanması, adil yargılanma hakkıyla bağdaşmamaktadır. Üstelik tutukluluk kararı veren yargı mensuplarının daha üst görevlere getirilmesi, tutukluluğu sona erdiren yargı mensuplarının da tenzili rütbeyle cezalandırılması yargının siyasallaştığı inancını doğrular nitelikte çok olumsuz gelişmelerdir.

Kıymetli milletvekilleri, kanuna açıkça aykırı olmasına rağmen özel hayatın gizliliğini ihlal edecek şekilde iddianamelerin hazırlanması, sanıkların aylarca, yıllarca tutuklu kalmasına yol açan hataların “sehven” denilerek geçiştirilmesi ve sorumlular hakkında bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmaması, belirli davalarda savcılar hakkında yapılan şikâyetlerin hemen işleme konulması ancak belirli davalarda yapılan şikâyetler için ise hiçbir işlem yapılmaması, soruşturmaların gizliliğine rağmen, savcılık soruşturmalarında sanık ve avukatlardan belge ve bilgi gizlenmesine rağmen bu konuların belirli medya gruplarında yayınlanması, Adli Tıp ve TÜBİTAK’ta bilirkişi heyetlerine yapılan müdahaleler, adil yargılanma sürecinin işlemediğini göstermektedir.

Önleyici bir koruma tedbiri olan tutuklama kararının uzun tutukluluk süreleriyle ceza yaptırımına dönüştüğü de görülmektedir. Bireylerin en temel haklarından olan adil yargılanma hakları açıkça ihlal edilmektedir. Kamuoyunu ilgilendiren önemli davalarda gözlemlenen uzun tutukluluk süreleri, yargının siyasallaştığı ve adil yargılanma sürecinin işlemediği hususunda akıllarda soru işareti yaratmakta ve toplumun devlete inancını, yargıya inancını da sarsmaktadır.

Yargı sistemine güven ve kişinin haklarının korunacağı inancı toplumların kaos ortamına sürüklenmesini engeller. Bu bağlamda, uzun tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşecek şekilde kullanılması toplumun -açık söylüyorum- yargıya olan güvenini de zedelemektedir. Eğer kişiler adil ve tarafsız yargılanmanın önemini ancak başlarına bir şey geldiği zaman hatırlıyorsa, hukukun genelliği, sürekliliği, nesnelliği ilkelerinin işlemediğini göstermektedir.

Milletvekili olarak 8 kişinin tutukluluğunun bugün 1’inci yıl dönümüdür. Bu durum, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihinde çok önemli bir kara lekedir. Milletin sesi Mecliste yoktur sevgili milletvekilleri, değerli milletvekilleri. Demokrasimiz üzerindeki bu ayıbın temizlenmesi için çalışılması gerekirken bu sorun görmezlikten gelinmektedir. Tutuklu milletvekillerimizin tutukluluğunun sona erdirilmesi ve Mecliste göreve başlamaları için bütün tarafların hiç şüpheye düşmeden anlaşması ve çaba göstermesi gerekliliktir. Demokrasimizin var olabilmesi için bugün tutuklu vekiller hakkında yaptığımız son konuşma olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, hepiniz çok iyi bu fotoğrafı görüyorsunuz. Önce gazeteciler susturularak, tüm muhalif TV kanallarının yöneticileri bir bir hapsedilip diğerlerine gözdağı verilerek kendi iktidarlarını korumaya alanlar, sonra yargı eliyle toplumu terörize ederek sivil toplumu ve üniversiteleri susturdular. Yeni bir koruma kalkanı yaratıldı. Kendi yargıları ile iyice güçlendiler. Yasa değişiklikleri ile kendi bürokrasilerini de koruma altına aldıktan sonra koruma halkalarını gün gün genişlettiler. Cezaevindeki hastalara rapor verenleri bile cezaevine atan, hasta odalarında baskın ve aramalar yapan bir zihniyetin, birilerinin kini susuncaya kadar ve intikamı, Adalet Bakanlığının yönetimindeki özel yetkili mahkemeler ve infaz evleri adaletin değil, iftiraların, tuzakların, sahte belgelerin ve komploların merkezi hâline gelmişken, artık yavaş yavaş koca bir morga dönmektedir. Bunu da hepimiz maalesef üzülerek günbegün izlemekteyiz.

Taammüden ölüme neden olan sahte dava kurgulayıcıları, tutuklayanlar devlet eliyle korumaya alınmış, tazminattan dahi muaf tutulmuştur. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamaların sona ermesi için daha kaç kişinin ölmesi ya da isim isim kimlerin ölmesi bekleniyor? Biz bugün belki bilinenleri tekrar ediyoruz ama bir araya geldiğimiz her yerde, asıl önemli olan bence, bir kez daha aydınların, gazetecilerin ve halkın temsilcilerinin hürriyetlerini tehdit eden, demokrasiyi hapseden bu adaletsizliğe isyan hakkımızı kullanmalıyız. Bize söylemeyi, yazmayı, düşünmeyi yasaklayan, kendisi gibi düşünmeyen herkesi de iyi hâlli birer mahkûma dönüştürmeye çalışanları bir kez daha teşhir etmek için bunu sık sık yapmalıyız.

Bu nedenle, verdiğim soru önergemin kabulünü diliyorum. Saygılarımla. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akova.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri’ye aittir.

Buyurun Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, lehte ve aleyhte kavramları çok birbirine karışık. Dolayısıyla bir milletvekili içeride, tutuklu, zindanda bulunan bir partinin herhâlde “Çok iyi oluyor.” demeyeceğini herkesin bilmesi gerekiyor ve konuşmamı da bunun üzerine oturtacağımı herkesin bilmesi lazım.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Herkes burada değil!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani sizin oturduğunuz o sıralarda bulunan 8 tane milletvekili şu anda hapishanededir ve tutukludur. Bitmek tükenmek bilmeyen duruşmalar, iddialar, ithamlar, bu çerçeve içerisinde sürdürülen bir tutukluluk hâli âdeta kangrene dönüşmüş durumdadır. Tutuklu milletvekillerinin bir özelliği var, tamamı muhalefet partilerine ait milletvekilleridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in ifadesiyle, tutuklu milletvekilleri sorunu da giderek bir pehlivan tefrikasına dönüşmüş bulunmaktadır. Hemen başından söyleyelim ki egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir ve egemenlik hakkını ve hukukunu bu millet, milletvekilleri aracılığıyla kullanır. Egemenlik, kayıtlı, şartlı özel yetkili mahkemelerin değildir; herkesin yerini bu noktada iyi tayin etmesi lazım, “demokrasi” derken de demokrasiyi bu temel üzerine oturtarak düşünmek ve algılamak lazım. Şimdi, yargı bugün, resmen yasamayı bloke etmiş durumdadır. Bu kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, bugünkü tutuklu milletvekilleri hukuki değil toplumsal bir sorun hâline gelmiştir. İktidar, tutuklu milletvekilleri konusunda demokrasi adına çok kötü bir sınav vermiştir. Başbakan Erdoğan ve AKP, tutuklu milletvekilleri konusunu kan davası konusuna dönüştürmüştür. Başbakanın açıklamalarından sonra, tutuklu milletvekilleri mahkemenin değil, Adalet ve Kalkınma Partisinin tutuklu milletvekilleri hâline dönüşmüştür. Bilindiği gibi, tutuklu milletvekilleriyle ilgili olarak Başbakan Erdoğan “Sorun AKP’nin değil.” demişti. E, tabii, doğru demişti çünkü AKP’nin olsaydı çoktan çözülür, bir hâl yoluna bağlanırdı bu iş. O bakımdan da çok doğru bir şey söyledi, bu sorun muhalefete ait. Muhalefetin kolu kanadı kırılmalı, eli kolu bağlanmalı, mümkün olduğu kadar zayıf bir konumda ve durumda tutulmalıdır. Hazır bahane de var, bu bahanenin üzerinden hareket ederek hadise yürütülmelidir. Kaldı ki Sayın Başbakan “sır küpüm” dediği bürokrat Hakan Fidan’ı savcının soruşturmasına üç gün kala onun elinden almış, yasayı buradan geçirmiş ve bu çerçeve içerisinde de aynı yasa dört saat içerisinde Sayın Cumhurbaşkanının da onayından geçmiştir. Bu, çok ciddi bir çelişkiyi gösteriyor. Atanmışlar için bu denli aceleci ve tavizsiz davrananların seçilmişler için “Elimizden bir şey gelmez.” demesi hiç de inandırıcı değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek, tutuklu 8 milletvekilinin durumu için “Tribünlere oynamayalım, çözelim.” demişti. Başbakan Yardımcısı Sayın Bozdağ da “Vekillerin tutuklanması diye bir şey değil, tutukluların vekil seçilmesi gibi bir şey var.” demişti. Zannediyorum, bundan beş sene sonra, on sene sonra, bu sözden utanacaktır, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Milletvekilinin tutuklu, şu veya bu biçimde içeride olması savunulamaz, hele hele demokrasi adına savunulamaz. Bunların tabii, istisnaları olabilir ama şu anda, 1 tane, 2 tane, 3 tane, 5 tane değil, 8 tane milletvekili içeride var, dolayısıyla, ciddi bir fenomenle karşı karşıyayız, olağanüstü bir durum vardır, çözümü de olağanüstü olacaktır. 100 çeşit çözümü var, çözümsüzlüğünü 101 çeşit üretip bunu içeriden çıkarmamak ve bunları hâlâ orada tutmak, dışarıdan yargılanmalarını sağlamamak, son derece büyük bir sorumsuzluk örneği olarak, vefasızlık örneği olarak, şurada yan yana oturmanız gereken insanların dostluğundan ve insanlığından uzak bir hâlde bulunmak demektir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, AKP, kendisini ilgilendiren konularda şahsa özel yasalar çıkarmaktan hiç çekinmiyor. Söz gelimi, biraz önce de söylediğim gibi, Hakan Fidan’a özgü, üç gün içinde bir yasa çıkarabiliyor; ucu AKP’ye dokunacak olan Deniz Feneri davasında yapay gerekçeler yaratarak yargıçları görevden alıyor, aldığı da yetmiyor, bir de yargılatıyor; Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili olarak Anayasa’yı yasayla değiştirerek şahsa özel düzenleme geçirtebiliyor; sorun tutuklu milletvekili olunca değişikliğin farklı ve olumsuz sonuçlarından bahsedilerek konu kapatılıyor. İçeride tutuklu olan 1 ya da 2 milletvekili değil, biraz önce de dediğim gibi, 8 tane milletvekili var ve dolayısıyla bu milletvekillerinin içeride tutulmaması için, bir bürokrata gösterdiğiniz ihtimamı onlardan da esirgememeniz gerekirdi. Hatta, bugün bir defa daha bir çözüm önerisi getireyim, algılamayacaksınız ama tarihe kayıt düşmek için söylüyorum: Bir defaya mahsus bir yasa tasarısı getirirsiniz ve bu meseleyi çözersiniz, biter gider. Ve dolayısıyla da bunu yapmayacaksınız, onu çok iyi biliyorum ama hık etseniz de mık etseniz de, kem etseniz de küm etseniz de o insanlar bir gün o dört duvar arasından, zindandan çıkacaktır. Ondan sonra onların yüzüne nasıl bakacaksınız, ben de çok merak ediyorum.

AKP’nin, tutuklu milletvekilleri konusunda ilgisiz ve sorumsuz bir davranış içine girerken kendi yandaşlarının durumuna çok duyarlı olduğunu da biraz önce söyledik. Oslo süreciyle ilgili olarak, özel yetkili mahkemenin yürüttüğü soruşturmayı durdurmak için ne cansiparane mücadele verdiğinize biz burada şahit olduk. Kendi sorunlarıyla ilgili olduğunda hukuk, yasa ve Anayasa diye bir şey tanımayanlar, muhalefete ilişkin hukuki bir sorun ortaya çıktığında işi mahkemeye havale ediyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin İstanbul Milletvekili kahraman Engin Alan’ın Başbakan Erdoğan’la kişisel bir sorunu vardır. Sayın Başbakanın bir toplantıya saatlerce gecikmesinin sonucunda Engin Alan ayağa kalkmamıştır ve Sayın Başbakanın önünde diz çökmemiştir ve zindanda tutulma sebebinin de dolaylı bir biçimde bunun olduğunu Sayın Başbakan kendi ağzıyla itiraf etmiştir.

Zindanda tuttuğunuz Engin Alan’ın size bir de mesajı var, o mesajı buradan okumak istiyorum: “Ben anamdan milletvekili olarak doğmadım. Benim en büyük gurur kaynağım Türk olmaktır. Onun onurunu dışarıda da yaşadım, hapiste de yaşıyorum. Benim için ülkem ve milletimin hayatiyetinden önemli başka bir şey olamaz, gerisi teferruattır. Bu benim yaşam sebebimdir. Bu uğurda ödenecek her türlü bedeli de ödemeye hazırım. Bu bedel ölene kadar Silivri’de kalmaksa ona da hazırım. Ancak sözümün arkasındayım. Eğer sonum Silivri’de olacaksa buradan yatarak değil, cezaevinin kapısının önünde tabutumun kapağına tekmeyi vurup ayakta dimdik çıkacağım. Beni bekleyin.”

Hukuk devleti Türkiye’de iktidarın hukukuna dönüşmüş bulunmaktadır. Sorun budur, gerisi de bu senaryoya uygun bir hikâyenin üretilmesinden ibaret bir süreçtir. AKP istiyor diye milletvekilleri içeride tutulamayacaktır. Haklı olmanın da bir zamanı vardır, o zaman gelecektir. Demokrasi er ya da geç zindanları ve zulmü yenecektir.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.

Buyurun Sayın Tan. (BDP sıralarından alkışlar)

ALTAN TAN (Diyarbakır)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; benden önceki arkadaşlarım da bugün birkaç kez dile getirdiler, bugün 12 Haziran ve 2011’den bugüne, 2012/12 Haziran tarihi itibariyle, genel seçimlerden bu yana bir yılımızı tamamlamış bulunmaktayız. Fakat ne yazık ki bu Parlamentoda olması gereken 8 milletvekili arkadaşımız aramızda değil. Bu konuyu bir yıl boyunca defalarca konuştuk ama maalesef bir yol bulamadık. İktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Sayın Genel Başkanı, her ne hikmetse -biraz önce özel sebeplerden de bahsedildi- bu konuda ısrarlı tutumunu, hatta tutumu bir yana bırakalım, inadını sürdürmekte devam ediyor. Nasıl çözülecek? Hak, hukuk, adalet, dünyadaki kriterler, Türkiye’deki teamüller, geçmişteki uygulamalar, bunların hepsini defalarca dile getirdik sevgili arkadaşlar. Ancak, her seferinde, Nasrettin Hoca’nın tabiriyle ipe un serildi, “Yargıya müdahale edilemez.” denildi, “Mevcut kanunlara, Anayasa’ya göre bu iş böyle.” denildi, denildi, denildi, denildi, hâlen de deniliyor.

Sevgili arkadaşlar, bu Meclis, yer gök oynamasına rağmen, Şike Yasası’nı, hem de iki sefer, bu sıralarda oylayarak geçirdi. Yine aynı şekilde, MİT Müsteşarının sorguya çağrılmasıyla ilgili bir hadise yaşandı, yine hep beraber gördük, çok kısa bir zamanda, yine Türkiye’deki teamülleri de zorlayarak, hatta aşarak, çiğneyerek yine bir kanun çıkarıldı ve aynı şekilde bu iş de iktidarın kendi istediği doğrultuda halledildi.

Şunu söylemek istiyorum: Bu konuşulanların hepsinin bir kıymeti harbiyesi yok, gerekçelerin bir kıymeti harbiyesi yok. Eğer vicdanlar harekete geçse ve bu sorun çözülmek istense biz bunu çok kısa bir zamanda, belki bir gecede, iki gecede çözüp bu arkadaşlarımızı kendi aramıza tekrar getirebiliriz.

Peki, ne olacak yani nereye kadar gidecek bu? Bir yandan yeni anayasa çalışmaları var, bir yandan AKP ile CHP’nin görüşmeleri var, bir yandan üçüncü ve dördüncü yargı paketleri var. Eğer siyaset bir çözüm arıyorsa, eğer gerçekten samimi olarak bir yumuşama hedefleniyorsa, ve bu yumuşamadan sonra da tam bir demokratikleşme hedefleniyorsa işte yine bir meşhur atasözümüz var, o hâlde “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” Yani bu işleri düzeltmeye giderken bir yandan da elimizde âdeta balyozla bir züccaciye dükkânına giren insan misali her tarafı kırıp dökmenin, tansiyonu bu kadar yükseltmenin, germenin ne faydası var? Doğrusu, bunu da anlamakta zorlanıyoruz.

8 arkadaşımızın yanında bir de sevgili arkadaşımız, kardeşimiz Hatip Dicle’nin sorunu var. Değerli arkadaşlar, bu Meclis, maalesef bunu içine sindirebildi, maalesef. 78 bin oy aldı bu arkadaşımız Diyarbakır’da, bağımsız olarak. Bu 78 bin oy, 78 bin Diyarbakırlının iradesi nereye gitti, kim bunu çöpe attı, bu çöpü kim kaldırdı, soran yok ve bundan daha büyük bir siyasi cinayet işlendi, bu arkadaşımızın milletvekilliği bir başka kişiye verildi.

Bakınız, Sayın Hatip Dicle’nin, sevgili kardeşimizin, arkadaşımızın milletvekili olma hakkının iptal edilmesi başka bir mesele; doğrudur, yanlıştır, tartışılır. Hatip Dicle’nin milletvekilliği iptal edildi. Bize göre, çok yanlış, asla kabul edilemez bir şey ama iptal ettiniz.

Peki, iptal ettiğiniz bu milletvekilliğini nasıl götürüp bir başkasına verdiniz? E, efendim, Seçim Kurulu bunu bana verdi. Göz göre göre benim cebimden bir şey yere düşüyor, zorla hatta alınıyor, çalınıyor cebimden ve yine bütün kamuoyunun önünde çıkarılıp size veriliyor.

Sevgili arkadaşlar, bütün dünya hukuklarına göre, yerde bile bir şey bulsanız, bizim Sevgili Sırrı Süreyya Önder’in tabiriyle, kaldırıp “Bu kimindir?” diye sorma mecburiyetiniz var. Siz de hiçbir şey olmamış gibi, hemen cebellezi, cebe indirdiniz ve bu konuda da hiçbir rahatsızlık duyulmadı.

Bakın, tekrar söylüyorum: Sevgili Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin iptal edilmesi ayrı bir mesele, ama iptal edilen bir şeyi bir başkasına verme kimin hakkı, kimin yetkisi, bu Meclis bunu bile düzeltememiştir ve hiçbir şey olmamış gibi bunu içine sindiren bir zat da gelip bu sıralarda oturmaya devam etmektedir. Hırsızın elini cebinizde yakalıyorsunuz, tutuyorsunuz, çekiyorsunuz, diyor ki: “Bana nezaketsizlik yaptın, niye hırsız diyorsun?” Eli cebinizin içinde yani o şekilde yakalıyorsunuz. Bunlar söylendiği vakit de maalesef, bir de, işte hem suçlu hem güçlülüğün getirdiği bir aymazlıkla, arsızlıkla bir de şikâyetler serdediliyor.

Son hafta içerisinde yine Türkiye’de çözüm, yeni anayasa, diyalog çalışmaları devam ederken, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ziyaret edilirken -dün ve bugün bu ziyaretler gerçekleştirildi Anayasa Uzlaşma Komisyonu tarafından- bir yandan da tam aynı günlerde Van’da korkunç bir operasyon meydana getiriliyor. Bundan önce cezaevine giren Iğdır, Şırnak, Kızıltepe, Silopi, İdil, Batman, Diyarbakır Kayapınar -yani bu listeyi uzatabiliriz- onlarca arkadaşımız, yüzlerce arkadaşımız cezaevinde ve büyük bir deprem ve vurgun yemiş Van’ın Belediye Başkanı da cezaevine konuluyor. Peki, bu gidişat nereye gidecek, ne olacak? Yani Sayın Başbakan “Van’ı, Diyarbakır’ı, Mardin’i istiyorum.” diyordu; nasıl alacak, ne şekilde alacak; böyle mi alacak, tankla, topla, gazla, panzerle mi alacak? Bu ülke kimin ülkesi? Bu şehirler kimin şehri? Sevgili arkadaşlar, tansiyon düşürülsün diye ümitlerimiz, beklentilerimiz, çabalarımız devam ederken, sürerken bunlar maalesef, barışın üzerine benzin dökme, mazot dökme gibi hareketlerdir, hadiselerdir.

46 tıp fakültesi öğrencisi Ankara’nın göbeğinde gözaltına alınıyor, bunlardan 13 tanesi tutuklanıyor. Şimdi bunları söylerken belki dinlemiyorsunuz bile, çoğu başka şeylerle ilgileniyor arkadaşların, dikkat ediyorum. Bu gençlerden birkaç tanesi son sınıfta ve son imtihanlarına giriyorlardı, bu seneyi kaybettiler, haberiniz var mı? Dereceyle Hacettepe’ye giren bir öğrenci terörist olur mu sizin tabirinizle? 46 tane Kürt tıp fakültesi öğrencisinin bugün hayatlarıyla oynandı, haberiniz var mı? Bir annenin gözyaşlarını ve beddualarını Ankara Adliyesinin önünde keşke işitseydiniz, mazlumun ahı indirir şahı. Bütün bugünlerin de sonucu nasıl bitecek, ne olacak, bunu da hep beraber göreceğiz.

AKP-CHP görüşmelerine gelince, bir “Kürt sorunu” deniliyor, bir “terör sorunu” deniliyor. Sevgili arkadaşlar, bu isimleri doğru düzgün kullanma mecburiyeti vardır ve bugün Sayın Başbakan çıkıyor diyor ki: “MHP görüşmezse, CHP’nin teklifini BDP de reddederse biz de ikimiz yolumuza devam edebiliriz.” Peki, siz BDP’ye bir çağrıda bulundunuz mu? BDP’nin böyle bir reddi var mı? Ama, BDP bu sıralardan onlarca sefer, yüzlerce sefer şunu dedi ki: “Bu işler müzakereyle olur, konuşmayla olur, Mecliste olur, burada olur, diyalogla olur, Meclisin içinde ve dışında hakikatleri araştırma komisyonuyla olur, akil adamlarla, akil insanlarla olur.” Bunları defalarca söyledi ama BDP tabii ki -bugüne kadar, “Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır’dan geçer.” dedi bir Başbakan; bir başkası “Bask modelini tartışalım.” dedi, arkasından binlerce faili meçhul geldi; bir öbürü “Kürt realitesini tanıyoruz.” dedi, kıyametler koptu, on binlerce insan öldü ondan sonra- bütün bu süreci dikkatli bir şekilde, temkinli bir şekilde, sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi şeklinde takip edecektir, böyle takip ediyor ama onlarca sefer, yüzlerce sefer deklare etti, her türlü çözümün, müzakerenin, diyaloğun da tarafıdır, BDP’siz bir çözüm de, BDP’nin temsil ettiği Meclis içinde ve dışındaki çevrelerin müdahil olmadığı şekilde bir çözüm de asla mümkün değildir, asla…

Son olarak da Kürtçe seçmeli dersle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Bu huydan vazgeçmek lazım; mecbur kaldığın zaman, zorlandığın vakit, mümkün olduğu kadar Kürtlere az hak ver, bu hakkı elinden geldiği kadar çok geç ver, çok geç verdiğin bu hakkın içini boşalt, Kürtçe tabirle “…”(X), çürüt ve haram et. Buna da izin vermeyeceğiz.

Saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’un.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili tartışmalar uzun zamandır kamuoyunu meşgul etmektedir. Tutuklama, başlı başına bir ceza olmayıp zorunlu hâllerde başvurulması gerekli istisnai nitelikte bir ön tedbirdir. Kanunumuz da tutuklamayı istisnai nitelikte başvurulması gerekli bir ön tedbir olarak düşünmüş, bu nedenle tutuklama yoluna gidilmesi kesin kriterlere bağlanmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun 102’nci maddesine baktığımızda, ağır ceza mahkemesinde görülen davalarda tutukluluğun üst sınırı iki yıldır, ağır cezalık olmayanlarda bir yıldır ama istisna hükümleriyle, bir yıl olan bir buçuk yıla, iki yıl olan da beş yıla çıkabilmektedir. 250 ve devamı maddeler devreye girdiğinde ise üst sınır on yıla kadar çıkabilmektedir. Alt sınırı yedi yıl ve daha yüksek olan davalarda 2004 yılına kadar bu sınırlama da yoktu. 2004 yılında yapılan değişiklikle birlikte üst sınır getirilmiş oldu, ilk kez 2004’te, bu da AK PARTİ İktidarında getirildi.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’deki cezaevlerinde bulunanların tutukluluk ve hükümlülük oranlarına baktığımızda, 2000 yılında tutuklu ve hükümlü sayısı hemen hemen birbirine eşitti. 2001 yılında tutuklu sayısı hükümlü sayısını geçmiştir. 2006 yılında cezaevinde bulunanların yüzde 37,5’u hükümlü, kalan yüzde 62,5’u tutuklu ve hükmen tutukludur. Bugün gelinen noktaya baktığımızda, yargının hızlandırılmasıyla ilgili alınan tedbirler sayesinde tutuklu sayısı hükümlü sayısının altına düşmüştür. Bugün cezaevinde bulunanların yüzde 28’i tutuklu, yüzde 72’si hükümlüdür. Son yıllardaki pozitif gelişmeye baktığımızda, cezaevlerindeki tutuklu oranları listesinde Türkiye yüzde 28,1’le birçok gelişmiş ülkenin önünde yer almaktadır. Cezaevlerindeki tutukluluk oranında yüzde 41’le İsviçre başı çekerken, onu sırasıyla yüzde 40,6’yla Hollanda, yüzde 37’yle Kanada, yüzde 35,8’le İsrail, yüzde 35’le Belçika, yüzde 34’le Danimarka, yüzde 31,2’yle Yunanistan ve yüzde 29,4’le Macaristan takip etmektedir. Dünyadaki tutukluluk oranı en düşük ülke sıralamasında ise yüzde 15,3’le Almanya 1’inci sırada yer almaktadır. Almanya’yı sırasıyla İngiltere, İspanya, ABD, Avustralya, Fransa, İsveç, Norveç ve yüzde 28,1’le Türkiye takip etmektedir. Buna göre Türkiye dünyada tutuklu sayısı en az olan ülkeler arasında 9’uncu sırada yer almaktadır.

Ceza davalarındaki tutuklu sayısına baktığımızda da Türkiye'de hâlen tutuklu bulunanların yüzde 75’i en fazla bir yıl, yüzde 21’i ise en fazla bir-üç yıl arasında cezaevlerinde yatmaktadır. Yani bir-üç yıl arasında tutuklu kalanların oranı, tüm tutukluların yüzde 96’sını oluşturmaktadır. 2011 sonu itibarıyla tutuklu sayısı 36 bin iken, bu sayı cezaevinde bulunanların yüzde 28’ine tekabül etmektedir.

Tüm ceza yargılamalarına bakıldığında ise, Türkiye'de yıllık ortalama 3 milyon ceza davası işlem görmektedir ve bu dosyalarda 36.417 kişi tutuklu hâlde yargılanmaktadır. Bu verilere göre, tüm ceza davalarında tutukluluk oranı yüzde 1,28 düzeyindedir.

Görüldüğü üzere, tutuklu sayısındaki oranlar bakımından gelişmiş ülkelere göre daha iyi noktadayız. Ülkemizde asıl sorun tutukluluk sürelerinin uzunluğu değil, bazı davalarda uzun süren yargılama nedeniyle tutukluluk süresinin de uzamasından kaynaklanmaktadır. Asıl mesele tutukluluk süreleriyle oynamak değil, yargıyı hızlandırmaktır. İş yükünün fazla olması nedeniyle uzun süren davaların zaman aşımı nedeniyle sona ermesi ve tahliyelere karar verilmesinin -Hizbullah davası örneğinde olduğu gibi- kamuoyunda nasıl bir infial uyandırdığını hepimiz gördük. Hûkümetimizin de, Parlamentomuzun da yapmaya çalıştığı, yargılamanın hızlandırılmasına yönelik tedbirler alarak davaları kısa sürede sonuçlandırmak ve dolayısıyla, tutuklu sürelerini aşağıya çekmektir.

Yargının hızlandırılmasına yönelik yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmiş olması, Yargıtay ve Danıştaydaki daire ve üye sayılarının artırılması, hâkim ve savcı sayısında yüzde 34 oranında artış sağlanması, Adalet personelinin yüzde 78 oranında artması, yeni adalet saraylarının yapılması ve teknolojinin son imkânlarının yargının hizmetine verilmesi sayesinde bugün yargı eskiye oranla daha hızlı işlemekte ve tutuklu sayısı buna paralel olarak azalmaktadır.

Avrupa Konseyi Adaletin Etkinliği Komisyonunun yayımladığı rapora göre, hâkim ve savcı sayısı yönünden Avrupa ülkeleri arasında en çok artış sağlayan 5’inci ülkeyiz. Küresel krize rağmen adalet bütçesinde kısıntıya gitmeyen birkaç ülkeden biriyiz. Bilgi işlem donanımı yönünden  yüzde 100’lük oranı yakalayan 7 ülkeden birisiyiz. Adli yardım için ayrılan ödenek bakımından 7’nci ülkeyiz. İlk derece mahkemeleri arasında da en çok artış sağlayan 2’nci ülkeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tutuklu milletvekilleri sorunu sürekli gündemde tutulmaktadır. Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bahsedilen milletvekilleri seçilmeden önce tutuklu idiler, milletvekili seçildikten sonra tutuklanmadılar. Milletvekili seçilmenin tahliye sebebi olması yönünde bir düzenleme şu anda dünya hukuk literatüründe yok, varsa gösterin.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Başka mazeretiniz yok mu? Başka mazeret bildirin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yasamadan, hatta Hükûmetten milletvekillerinin tahliye edilmesi yönünde bir çalışma yapması beklenmektedir.

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sabıkasız belgesini niye verdiniz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) -  Bunun hukuki bir tarafının olmadığı kanaatindeyim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ceza aldılar mı, ceza? Kaç sene kalacaklar daha ceza almadan?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Anayasa’nın yargı yetkisiyle ilgili 9’uncu maddesine ve mahkemelerin bağımsızlığıyla ilgili 138’inci maddesine de aykırı olduğu kanaatindeyim. O zaman “Suç vasfı ne olursa olsun, dosyadaki delilleri de dikkate almadan milletvekili seçilmek tahliye sebebidir.” şeklindeki bir hükmün mevzuatımıza işlenmesi mümkün olamayacağına göre, bu tartışmalar da, bu eleştiriler de yersizdir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Dosyalarda delil yok. Ne var? Hikâye var, masal var!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bugün, “Ergenekon”, “Balyoz” adıyla bilinen davalarda iki yüzün üzerinde duruşma gerçekleştirilmiştir. Bu davaların bir bölümü karar aşamasına gelmiş…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Hani yargıyı hızlandırmıştınız?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …ancak sanık avukatlarının duruşmaları protesto etmeleri ve İstanbul Barosunun da avukat atamaması nedeniyle gecikmeler devam etmektedir. Yargılama uzun sürdükçe tutukluluk hâlleri de uzamaktadır. Bu davalarda yargının işleyişine tüm tarafların yardımcı olması ve bir an önce karar verilmesi, tutukluluk hâlinin sona ermesi açısından önemlidir.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Şimdi sorumlular avukatlar oldu!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Avukatları hapsedin, avukatları! Sorumlular avukatlar oldu değil mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının gerçekleştirdiği soruşturmaları AK PARTİ’yle, Hükûmetle ilişkilendirmek, adil yargılanmayı etkilemeye yönelik beyanlarda bulunmak, yargının yıpratılmasına yönelik açıklamalar yapmak, kapsam itibarıyla çok geniş ve çok ciddi suçlamalar ihtiva eden, binlerce sayfa delilden ve yüzlerce sanıktan oluşan bu davalarda gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan yargı mensuplarımıza da büyük bir haksızlıktır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hırsızlık, milletvekillerinden bahsediyorsun! 78 bin oy ne oldu?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Tutukluluk süreleri üzerinden yapılan tartışmaların, özellikle kamuoyunda, darbe teşebbüslerinin yargılandığı davaları eleştirmek için yapıldığını görmekteyiz. Bu davalarla ilgili eleştiriler yapılırken davaların kapsamı, suç vasıfları, binlerce sayfadan oluşan deliller göz ardı edilip yargılamayı yapan mahkemeler kıyasıya eleştirilmektedir.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Aynı Deniz Feneri, öyle mi? Aynı Deniz Feneri, aynı Deniz Feneri, öyle mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Tutuklu milletvekilleri ve bazı gazetecilerin Hükûmeti eleştirdiği için cezaevinde olduklarını söylemek, asıl meseleyi karartmak ve çarpıtmaktan başka bir şey değildir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – MİT Müsteşarını nasıl kurtardınız?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Hükûmeti eleştirebilirsiniz, AK PARTİ’yi de eleştirebilirsiniz buna kimse müdahale edemez. Eğer siz, Hükûmeti eleştirmenin ötesine geçerek “Bu iş sandıkla falan olmayacak, şiddet lazım, kaos çıkarılmalı. Bunlar artık normal yoldan gitmez, başka yolları denemek lazım. Orduyu bu işin içerisine dâhil etmek lazım.” diyorsanız…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Hasta mısınız? Ne biçim laflar ediyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) -  …orada özgürlük değil, orada özgürlük ve demokrasi düşmanlığı vardır…

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – MİT Yasası’nda niye yargıya müdahale ettiniz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …millî iradeye tuzak kurmak vardır, ülkemizi kaosa sürükleyerek geçmişte yaşadığımız karanlık tabloları yine millete yaşatmanın hazırlığı vardır, işte yargının el koyduğu da budur. Yargıyı, savcıları, hâkimleri rahat bırakmak gerekir.

Cumhuriyet Halk Partisi, 2001 yılında hazırlamış olduğu raporu hatırlamalıdır; bu raporla büyük ölçüde örtüşen, milletimizin onayıyla değişen bugünkü yargı yapısının tam tersi bir tutum içerisine girerek eleştirmekten vazgeçmelidir.

Kuvvetler ayrılığı ilkesini unutarak, yargı bağımsızlığı ilkesini unutarak bu araştırma önergesini vermenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle önergenin aleyhinde oy kullanacağımı belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok, sundum. Sundum kardeşim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, sunmadan ayağa kalktı, siz görmediniz.

BAŞKAN – Sundum, baktım ben size isteyecek misiniz diye, ağır ağır şey yaptınız.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 12 Haziran 2012 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; 271, 276 ve 277 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

12/6/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 12.06.2012 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                            Ahmet Aydın

                                                              Adıyaman

                                                        AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 276 ve 277 sıra sayılı kanun tasarılarının 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının sırasıyla 3 ve 4 üncü sıralarına, yine bu kısımda bulunan 271, 98, 255, 129, 134, 245 ve 250 sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu kısmın sırasıyla 2, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

12 Haziran 2012 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve bu birleşiminde 276 sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

13 Haziran 2012 Çarşamba günkü birleşiminde 277 sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

14 Haziran 2012 Perşembe günkü birleşiminde 129 sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Bu işlerin görüşmelerinin 14 Haziran 2012 Perşembe günkü birleşimde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun; haftalık çalışma günlerinin dışında 15 Haziran 2012 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve bu birleşimde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 129 sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar;

çalışmalarını sürdürmesi,

271, 276 ve 277 sıra sayılı kanun tasarılarının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;

önerilmiştir.

 

 

271 Sıra Sayılı

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

(1/612)

 

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

 

1. BÖLÜM

1 ila 25 inci maddeler

 

25

 

2. BÖLÜM

26 ila 50 nci maddeler

 

25

 

3. BÖLÜM

51 ila 71 inci maddeler

(Geçici 1 ve 2 nci maddeler dahil)

23

 

TOPLAM MADDE SAYISI

73

 

 

 

 

276 Sıra Sayılı

Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı

(1/626)

 

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

 

1. BÖLÜM

1 ila 23 üncü maddeler

23

 

2. BÖLÜM

24 ila 37 nci maddeler

(Çerçeve 35 inci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları ile geçici 1 inci madde dahil)

17

 

TOPLAM MADDE SAYISI

40

 

 

 

 

277 Sıra Sayılı

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı (1/605)

 

 

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

 

 

1. BÖLÜM

1 ila 23 üncü maddeler

23

 

 

2. BÖLÜM

24 ila 40 ıncı maddeler

(Çerçeve 32 nci maddenin a, b ve c bentleri ile Geçici 1-8 inci maddeler dahil)

27

 

 

TOPLAM MADDE SAYISI

50

 

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal’a aittir.

Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu olarak bugün talep ettiğimiz Danışma Kurulu önerimizle, bazı kanun tasarılarını gündemin ön sıralarına alıyor, Genel Kurulun bugünkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyip, “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesini talep ediyoruz, çalışma saatlerini ise günlük programın tamamlanmasına kadar uzatmayı amaçlıyoruz.

Öncelikle yasama yılının sonuna yaklaşmakta olduğumuz bugünlerde yasama yılı dolmadan bazı kanun tasarılarının öncelikle yasalaşmasını arzuluyoruz. Bunlardan biri bugün görüşmeyi arzuladığımız Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısı’dır ki, bu tasarıyla, İstanbul’u uluslararası finans merkezi hâline getirme, yurt içi tasarrufları artırma ve finansman araçlarını çeşitlendirme hedefleri doğrultusunda bireysel emeklilik ve sigortacılık sistemine ilişkin değişikliklere gidilmekte, Hazine Müsteşarlığı tarafından kira sertifikaları ihracına imkân sağlanmakta ve ülkemizde bireysel katılım sermayesi sistemi oluşturulmasına ilişkin esaslar düzenlenmektedir.

Öncelikle yasalaşmasını arzu ettiğimiz bir başka kanun tasarısı olan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nı ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 13 Haziran 2012 Çarşamba günkü yani yarınki birleşiminde görüşmeyi düşünüyoruz. Bu tasarı ise gerçek ve tüzel kişilerin idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetlerini, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak üzere Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu ile görev ve çalışma usullerini düzenleyecek önemi haiz bir kanun tasarısıdır.

Üçüncü olarak, yasalaşmasını arzuladığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı’dır. Bu tasarıyı da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 14 Haziran 2012 Perşembe günkü birleşiminde görüşmeyi arzulamaktayız. Bu tasarı ile de çalışma hayatını yakından etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar, uygulamada karşılaşılan sorunlar, koruyucu ve önleyici hizmetlerden bütün çalışanların yararlanmasını sağlamak, uygulamaların kalite yönetim sistemi benzeri sürekli iyileştirme felsefesinin yerleştirilmesiyle daha da iyileştirilmesi ve Avrupa Birliğiyle Uluslararası Çalışma Örgütü normlarına uyum sağlama zorunluluğundan dolayı mevcut İş Kanunu’ndan bağımsız çalışanların tümünü kapsayan, önleyici ve koruyucu tedbirleri içeren ve gelişmiş ülke örneklerindeki mevzuat metinleriyle uyumlu düzenlemelerin hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım kanun tasarılarını bu hafta yasalaştırmayı amaçlamaktayız. Haftalık çalışma günlerinde görüşmelerin tamamlanmaması hâlinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, haftalık çalışma günlerinin dışında 15 Haziran 2012 Cuma günü de toplanarak bu üç tasarının görüşmelerinin tamamlanmasını yine amaçlıyoruz.

Bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yasalaştırmayı düşündüğümüz bu üç tasarı da madde sayısı itibarıyla çok maddeli olduğundan, bu tasarıları temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşüyoruz. Bu nedenle, grup önerimize desteklerinizi bekler, hepinize saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, Selma Irmak, Şırnak Milletvekili; Faysal Sarıyıldız, Şırnak Milletvekili; İbrahim Ayhan, Şanlıurfa Milletvekili; Kemal Aktaş, Van Milletvekili; Gülser Yıldırım, Mardin Milletvekili; Hatip Dicle, Diyarbakır Milletvekili; Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Engin Alan, resmen Yüksek Seçim Kurulu kararına göre bu Meclisin üyeleridir. Bu Meclisin 550 milletvekilinin 8 üyesidir. Tutukludurlar. Henüz haklarında bir karar verilmedi. Hem de çok uzun süredir tutukludurlar ve çok uzun süre özel yetkili mahkemeler tarafından tutuklular, olağanüstü mahkemeler tarafından tutuklular, siyasi mahkemeler tarafından tutuklular, hukukun ve adaletin olmadığı mahkemeler tarafından tutuklular ve tarihte hiçbir zaman aklanmayan olağanüstü yargı tarafından tutuklular. Özel mahkemeler, özel polisler, özel savcılar, özel yasalar ve özel yetkili mahkemeler her zaman, her daim düzeni korumuştur!

Bu özel yetkili mahkemeler, bu Meclisin üzerinde midir arkadaşlar? Özel yetkili mahkemeler yargıyı temsil edebilir mi? Biraz elinizi vicdanınıza koyun. Bir senedir bu Meclis 8 milletvekili eksik toplanıyor, eksik! Farkında mısınız? Yani üç muhalefet partisinden diye. Ben çoğunluğum, ben çoğunluksam burada hukukum, ben çoğunluksam kanunum, ben çoğunluksam Allah’ın kelamı mıyım diyeceksiniz? Hiç mi sizde vicdan yok, insanlık yok, hukuk yok? Hiç mi sizde milletin iradesine saygı yok? Üç tane grup… Meclis Başkanı çağırdı üç tane parti grubunu, oturduk, konuştuk, kanun teklifinde anlaştık. Hem de Başbakan Meclis Başkanıyla görüştükten sonra ve üstelik Meclis Başkanıyla Başbakan görüştükten sonra üç partinin grup başkan vekillerini çağırdı. Dediler ki: “Anlaşamaz bunlar.” Oysaki anlaşılmayacak bir şey yoktu. Burada bir adaletsizlik vardı, burada bir hukuksuzluk vardı. Üç seneden fazla tutuklu kalan milletvekilleri vardı burada. Ceza adaletinde adaletin geri dönüşü olabilir mi? Özgürlüklerde geri dönüşü olabilir mi? Milletin iradesinin tecelli ettiği 12 Hazirandan bu yana bir senedir, bu Mecliste milletin oylarından aldıkları yetkiyi kullanamıyorlar. Bu Meclis “Ama bir Hakan Fidan etmiyor 8 milletvekili.” diyor. Ya sizin memurunuz, sizin Fidan’ınız çok kıymetli, 8 milletvekili bir Fidan etmiyor, değil mi? Etmiyor, değil mi? Çok kıymetli, değil mi? Memurunuz çok kıymetli, değil mi? Memurunuz milletin iradesinin üstünde, değil mi? Çok kıymetli! Şike çok kıymetli! Görevi kötüye kullanma suçlarının, yüz kızartıcı suçların hepsinin kanunlarını çıkardınız birer birer burada; hepsini de sonradan terfi ettirip bürokraside en üst düzey görevlere getirdiniz, bunların hepsinin yasalarını çıkardınız. O zaman hukuk vardı, o zaman adalet vardı. Peki şimdi ne? Gündem getiriyorsunuz, sabaha kadar çalışma. Sabaha kadar çalışma. Yetmiyor. Önergenizde gücünüz var ya, AK PARTİ çoğunluk ya, diktasınız ya, her şeyi yapabilirsiniz ya, bir gün kırk sekiz saattir diye bir kanun teklifi verin. Varsınız işte, çoğunluğunuz var. Kırk sekiz saate çıkarın, bitmez bu yasalar, bitmez.

Bakın, Anayasa 83/2 14’üncü madde istisnası. Hukukçu olan, hukuk nosyonu olan sıradan bir insan bile Anayasa’nın 14’üncü maddesinde son fıkra değişikliğinin 2001 yılında yapıldığını bilir. Bakın, 2001. 14’üncü madde son fıkra: “Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.” 2001… Bugün 2012, on bir senedir bu kanun çıktı mı Meclisten? Çıkmadı. Çıkmayan kanuna göre milletvekili tutuklu olabilir mi? Belirlenen suç yok. 83’ün ikinci fıkra istisnası için kanun çıkmamış, çıkmayan kanuna göre Meclisin üyelerinin 8 tanesi tam bir sene bir gündür içeride tutuklu. Sonra, çıkacak burada hatipler konuşma yapacak. Ee? “Bizden önce tutukluydu.” Sanki bu Mecliste bunun öncesi yaşanmadı. Bölükbaşı tutuklu değil miydi milletvekili olurken? Sebahat Tuncel tutuklu değil miydi milletvekili olurken? Birisi yakın zamandan birisi eski zamandan. Peki, bir sene içinde… Elinizi vicdanınıza koyun. Elinizi vicdanınıza koyun. Bir senedir… Yargı kararı tamam, tutuklama tamam; peki, idari tasarruf mudur? Yok. Peki, cezaevi infazı nedir, idari tasarruf değil mi? Evet. 5275 sayılı Yasa’ya göre Meclis Başkanı Adalet Bakanına “8 milletvekilimi getir…” Bakın, İç Tüzük’e göre ant içme burada kürsüde yapılır. “Benim, seçilen 8 milletvekilimi izinli olarak iki günlüğüne buraya istiyorum, gelsin, yemin içsinler.” diyebilirdi. Bir senedir niye demiyor? İçerideki tutuklu milletvekili soru önergesi veremez miydi, araştırma önergesi veremez miydi? Bakanlıklara yazı yazamaz mıydı? Tutukluyken, kelepçeliyken bile iktidarınızı denetleyemez miydi? Siz bir senedir niye engellediniz bunu? Meclis Başkanı…

SONER AKSOY (Kütahya) – Bağırma, bağırma!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Konuşma lan!

SONER AKSOY (Kütahya) – Bağırma öyle!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Terbiyesiz herif!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Düzgün konuş!

BAŞKAN –Sayın Kaplan, lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Milletin iradesine saygısızlık edeceksin…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen… Sayın Kaplan lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – …zaten senin huyun bu!

SONER AKSOY (Kütahya) – Bağırma, bağırma!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu milletvekilleri tutuklu kaldığı sürece…

SONER AKSOY (Kütahya) – Kulaklarım şişti, bağırma!

BAŞKAN – Sayın Aksoy, siz de lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) - …bağıracağım da kafana da kakıla kakıla vuracağım, biliyor musun. Terbiyesizlik etme oradan!

SONER AKSOY (Kütahya) – Adam gibi konuş!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen Genel Kurula hitap edin.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Senin arkadaşların tutukluyken nasıl rahat edebilirsin, saygısız!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen Genel Kurula hitap edin.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Saygısız! Senin tutuklu milletvekillerin varken, 8 arkadaşın, sen nasıl böyle terbiyesizlik edip konuşabilirsin? Utanma!

SONER AKSOY (Kütahya) – Bağırmadan, adam gibi konuş!

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Vicdan yok, vicdan sende! Sende vicdan yok! Vicdansız adam!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada, bakın, açık söylüyorum: Sizin gibi şikeye, hırsıza, Hakan Fidan’a, MİT’e yasa çıkarmasını biliyorsunuz ama milletin iradesine saygılı olmasını bilmiyorsunuz. Bu milletvekilleri çıkmadığı sürece burada, bu milletvekilleri tutuklu olduğu sürece burada bu Meclis kilitlenecektir, kilitleyeceğiz bundan sonra. Ya bu milletvekilleri çıkacak ya bu milletvekilleri için hukuk işleyecek ya bu milletvekilleri için adalet işleyecek ya da bu Meclisi kilitleyeceğiz, kilitleyeceğiz arkadaşlar! Bunu hesabınıza yazın, bunu defterinize yazın, bunu vicdanınıza yazın, bunu kitabınıza yazın! Siz her şey değilsiniz, her şey değilsiniz! Tahammül edeceksiniz. Biz konuştukça haklı olduğumuz için bağırırız, haklı olduğumuz için bağırırız, siz de susarsınız. Bunun ötesi yok. 8 milletvekili için ne yapsak azdır burada.

Sizin Başbakanınız, sizin Başbakan yardımcılarınız milletvekilleri için kalkıyor ne diyor? Ne diyor? “Hukuka müdahale ediyorsunuz…” Özel yetkili mahkemelere sığınıyorsunuz, olağanüstü yargıya sığınıyorsunuz, adaletsizliğe sığınıyorsunuz. Yüreğiniz varsa, vicdanınız varsa, bir parti bir partiyle fikirle yarışır fikir; bir parti bir partiyle sandıkla yarışır sandık; bir parti bir partiyle seçimde yarışır seçimde. Siz haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, zorbalık, susturma, tutuklama, operasyonla siyaset yapıyorsunuz. Bunun neresi ahlaki? Neresi ahlaki bana söyler misiniz? 8 milletvekili tutukluyken bizim burada oturmamız bizim için züldür zül. Bir sene sabır yeter!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir sene sabrettik yeter! Yeter, yeter, yeter, yeter, yeter! Yeter Allah’ım ya! Ne bu iş yani? Vicdan yok mu sizlerde? (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Meclis kürsüsü sinir krizi geçireceğimiz yer değil. Eğer fikirse…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Fikirdir.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – …fikirlerimizi sükûnetle ifade edebiliriz. Bizim bir milletvekilimiz…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sen git milletvekiline sahip çık önce.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – … bu tarzdan rahatsızlık duyduğu için “Sesini yükseltme” diye uyardı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O hep yapıyor, beş senedir aynı şeyleri yapıyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ama bunun karşılığı “Terbiyesiz.” demek değildir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Beş senedir aynı şeyleri yapıyor senin o Vekilin.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bunun karşılığı “Vicdansızlık.” demek değildir. Dolayısıyla Hatibi özür dilemeye davet ediyorum.

Burası sesimizi yükselterek, bağırarak, burada öfke gösterisi yaparak haklı olacağımız yer değildir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerektiği zaman haklılık budur işte.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Burada fikirlerimizi, düşüncelerimizi ifade ederiz, biz de onlara karşı çıkar, bir adap içerisinde konuşuruz. Meclisin bir teamülü vardır, bir adabı vardır. Her seferinde bardaklara saldırmanın neresi edeplidir efendim? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Adap, önce bu sıradaki milletvekillerine saygıdan geçer Sayın Başkan. Adap, tutuklu milletvekillerine de bağırmayı alışkanlık yapan iktidar anlayışı değildir.

SONER AKSOY (Kütahya) – Otur yerine, otur!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Adap, milletin iradesine saygıdır. Adap, demokrasi...

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sakin ol, sakin! Sakin sakin konuş!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir senedir bu hukuksuzluğu sürdürme değildir.

BAŞKAN – Şimdi, çok değerli grup başkan vekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum, sizi de arkaya çay içmeye davet ediyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 18.24

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde konuşmak üzere Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’da.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, burada kullanılan kelimelerin, cümlelerin bu millete, bu sokağa yansımasını dikkate almak gerekiyor. Fikirlerimizi en sert biçimde ifade edelim ama bu kürsüye yakışır bir tavır içerisinde ve yakışır cümlelerle söyleyelim. Ben daha önceki konuşmaları bir talihsizlik olarak görüyorum, sahipleri tarafından da düzeltileceğini ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, her defasında konuştuğumuz gibi, Hükûmetin gündemini iktidar partisi grubunun değerli yöneticileri her hafta önümüze getiriyorlar. İstesek de istemesek de ona bağlı çalışıyoruz. Bu bir usul, kural, hak, bir şey söylemiyorum ama şunu yadırgıyorum değerli arkadaşlar: Yani iktidar grubunun bir hak olarak, bir usul olarak, Hükûmetin önceliklerine göre Meclisin çalışma gündemini belirlemeye hakkı var ancak muhalefetin de milletin gündemini buraya getirmek gibi bir hakkı var. Bunu yadırgamamak lazım. Bunu, böyle, zaman çalmak, Meclisi çalıştırmamak gibi nitelemek yakışıksız oluyor, doğru olmaz.

Bakın, bugün Meclisimizin Genel Kurulunun ilk günü. Uzlaşma temin edilemediği için, muhalefet partileri, buraya, üç tane araştırma önergesinin gündeme alınması teklifi getirdiler. Biz kendi partimiz olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarımın içerisinde bulunduğu durumu yani çiftçinin, üreticinin sorunlarını konuşalım, dertlerini konuşalım, Hükûmete duyuralım ve bu zorluklar içerisinde boğuşan çiftçimize sahip çıkalım amacıyla böyle bir önerge getirdik ama iktidar partisi grubundan bir sayın milletvekili çıktı, bizi, Meclisi çalıştırmamakla suçladı; bu doğru değil.

Ben hepinizin takdirine sunuyorum: Yani Türk çiftçisi zorda, darda değil mi değerli arkadaşlar? Rakamlara bakın, bankalardaki kredilerin durumuna bakın. Her şeyden önce şuna bakın: Yani ülkeyi on yıldır yönetiyorsunuz ve bugün hâlâ sorunlar konuşuluyorsa, bunu geçmişin rakamlarıyla mukayese ederek kendinizi tatmin etmeye hakkınız yok.

Sabahleyin beni erkenden -buradan söylüyorum- Mersin’in Mut ilçesinin Göksu beldesinden bir vatandaşımız aradı, diyor ki: “Kırk ton kayısıyı hale götürdüm, 14 kuruş verdiler.” 14 kuruş değerli arkadaşlar… İnanınız ki o kayısının üretilmesi için o çiftçi, kilosunda en az belki 50 kuruş, belki 1 lira masraf yaptı. 14 kuruş… “Toplama parasını karşılamıyor.” diyor. Kim veriyor bunu? Meyve suyu üreticisi fabrikalar.

Çiftçi zor durumda, dişiyle tırnağıyla ürettiği, çoluk çocuğuyla ürettiği ürünle karnını doyuramıyor, borcunu ödeyemiyor, bunu konuşmamız gerekmiyor mu?

Hasat mevsimi başladı bizim güneyde, daha henüz Ofis piyasaya girmedi. Ben iddia ediyorum, Mersin Limanı’nda, İskenderun Limanı’nda dışarıdan ithal edilen buğdaylarla dolu gemiler de var. Çiftçinin ürettiği buğday para etmiyor. Ofis, piyasaya girmeyince tüccar girmiyor, almıyor. Gözümüzün önünde Türk tarımı eriyor, üretim eriyor; artık, üretmiyor vatandaşımız. Nasıl üretsin? Ürettiği her üründe zarar ediyor. Ne kadar çok ekerse o kadar çok zarar ediyor. Şimdi bu sorunları burada konuşmamız gerekmiyor mu? Milliyetçi Hareket Partisi olarak ve muhalefet partileri olarak bunu yapıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hükmi şahsiyetine söylüyorum: Tutuklu milletvekilleri meselesi Türkiye’ye yakışmıyor. Ne olursa olsun, milletin iradesini temsil eden insanların bugün demir parmaklıklar arkasında bir yıldan bu yana kalmaları ve buna Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, iktidar grubu olarak bir gerekçeyle… Sayın Yılmaz Tunç burada kapsamlı bir konuşma yaptı ama sonucu halletmiyor, sonuçta 8 milletvekili demir parmaklıkların arkasında, Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki amir hüküm orada durmasına rağmen. Yani milletvekilini tutuklayamazsınız, sorgulayamazsınız, suçu varsa dönem sonuna bırakırsınız. İstisnaya sığınarak esası yok sayıyoruz. Bunu konuşmamız gerekmiyor mu değerli arkadaşlar? Bu, muhalefet partilerinin sorunu değil ki; bu, Türkiye'nin sorunu; bu, Türk demokrasisinin sorunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorunu. Yakışıyor mu yani 8 milletvekili… Arkalarında en az 1 milyona yakın seçmen var. Bu insanlar henüz daha mahkemenin hüküm koymadığı… Yani yarın bu insanlar beraat ederse ne yapacağız, nasıl helallik dileyeceğiz bu insanlardan? Dolayısıyla, milletin gündemini tartışmak konusunda muhalefet partilerinin ortaya koyduğu bu iradeyi, siz, bu Meclisi çalıştırmamak olarak nitelendiremezsiniz.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Buradan teklif edelim. Şu anda televizyon yayında, millet bizi izliyor. Kendi partim adına da söylüyorum, ümit ediyorum, muhalefet partileri adına da söylüyorum: Evet, toplumun, insanımızın sorunlarını çözmek için hukuk kuralım. Gelin, kanun çıkaralım. Bunun için çalışalım. Saat 10.00’da başlayalım. Niye saat 15.00’te başlıyoruz? Niye saat 14.00’te başlıyoruz?

Değerli milletvekilleri, bunu millete nasıl anlatacaksınız? Gelin, çalışalım. Saat 10.00’da başlayalım ama lütfen, şu “Bitimine kadar.” usulünden vazgeçin ya! İnanınız ki ben, ona isyanımdan dolayı bugün grup önerisi verdim, yoksa vermeyecektik. Hatta Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Hanımefendi’ye de söyledim. Yani 23.00’e kadar çalışalım. Saat 10.00’da başlayalım, 23.00’e kadar çalışalım. Hiç itiraz etmiyoruz ama bu “Bitimine kadar.” ne ya? Bu angarya ne? Yani bizim çalışma sürelerimiz grup başkan vekillerinin insafına mı kaldı? Yoruluyoruz arkadaşlar. Yani şimdi kalkıp da muhalefet partilerini grup önerisi verdikleri için Meclisi çalıştırmamak ithamıyla suçlamak hak değil, doğru değil. Biz sizi millete şikâyet ediyoruz. Gelin çalışalım. Saat 10.00’da başlayalım. Sayın bakanlar buraya gelsin, milletvekilleri bakanlıkları gezeceklerine, burada sayın bakanlarla görüşsünler ama inat ediyorsunuz işte, “Saat 14.00, bitimine kadar.” Hangi saatte bitecek? Hangi saatte biterse, sayın grup başkan vekillerinin insafına kaldı. Vazgeçelim bundan. Biz bugün teklif ettik, dün teklif ettim ben Sayın Grup Başkan Vekiline. Bu “Bitimine kadar usulünü koymayın, biz de grup önerisi vermeyelim.” ama getirdiler “Bitimine kadar.”

Şimdi, size söylüyorum. Bakın, bu saatten sonra 73 maddelik bir kanun görüşeceğiz. Bizim bu işle görevli arkadaşımızın 70’e yakın önergesi var; varın hesaplayın, 3 parti, 70’e yakın önerge, 70 madde, 3 bölüm. Nasıl bitecek arkadaşlar? Ne faydası var bunun? Ne anlamı var? İş mi yapmak istiyoruz, yoksa birbirimizle kafa mı buluyoruz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Dayatma, dayatma!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Gelin uzlaşalım. Şu işler çıkacaksa, bakın, benim talebimle, reddedemezler. Tatile kadar hangi kanunların çıkarılmasını istiyorsanız, bir liste yapın bize getirin, biz de kendimizi ona göre programlayalım. Yirmi bir kanunluk bir liste getirdiler. Eyvallah, çalışalım ama ben inanıyorum ki sayın bakanlar geç kalmış olmanın aceleciliğiyle bu listeyi bozacaklar, biraz önce bir sayın bakandan bu yönde bir talep geldi. Gene itiraz etmiyorum, 1 Temmuzda tatile gitmeyelim, 18 Temmuza kadar çalışalım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak -muhalefet partileri adına da söylüyorum- çalışmaktan kaçmıyoruz, kaldı ki milletin sorunlarına çözüm üretelim ama buradan kalkıp da böyle, bir dayatma anlayışıyla bunu kabul edemeyiz değerli arkadaşlar, bunun faydası yok. Bir dayatmayla “Bitime kadar, benim istediğim saate kadar çalışacaksın.” dayatmasına boyun bükmeyiz ve sizi millete şikâyet ediyorum, böyle kanun da çıkartamazsınız, böyle çözüm de üretemezsiniz.

Dolayısıyla, ben, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirmiş olduğu bu grup önerisinin çok doğru, faydalı, akıllıca veya işte Meclisi çalıştırır kabiliyette olmadığı kanaatiyle, lehte söz almış olmama rağmen, aleyhte oy vereceğimi ifade ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Meclisin 8 milletvekili tutuklu kaldığı sürece bunu konuşacağız, bunu tartışacağız, gerileceğiz ve sertlikler olacak, iktidardan bize söz atmalar olacak, bizden cevaplar olacak ve istemediğimiz sözcükler de olacak. Bunların da doğru olmadığını düşünüyorum. Bütün arkadaşları bu 8 milletvekili konusunda biraz daha duyarlı olmaya, hele hele mağdur olan üç muhalefet partisi karşısında iktidar partisinin de biraz daha bu konuda vicdanlı ve sabırlı olması gerektiğini düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum, sizleri de üzdükse ayrıca özür diliyoruz Sayın Başkanım.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Kaplan, sözlerinizi geri alır mısınız? İstirham ediyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Mahir Ünal, arkadaş, güzel açıkladım, çok net. Israr etmeyin.

BAŞKAN – Sözlerini geri aldı kabul ediyoruz. Tutanaklara ben geçirtiyorum şimdi.

 

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 12 Haziran 2012 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; 271, 276 ve 277 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’a aittir.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

AKP’nin önerisine baktığımız zaman, kırk sekiz saat geçmeden Genel Kurula bu tasarının getirilmesi, Tüzük’ümüzün 52’nci maddesi uyarınca, Hükûmet veya esas komisyon tarafından gerekçeli olarak Genel Kurulda istenebilir yani öne alınması için:

1) Ya Hükûmetin bu tasarıyı gerekçe göstermesi lazım.

2) Komisyonun gerekçe göstermesi lazım.

Bunlar olmadan, AKP Grubunun, tek başına, kırk sekiz saat geçmeden bu tasarıyı Genel Kurula getirmesi Tüzük’ün 52’nci maddesine aykırıdır, bunu Meclise sunmak istedim; bu bir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin sorunu demokrasi sorunudur. Demokrasinin sorunu da nedir? Eşitlik sorunudur, adalet sorunudur, özgürlük sorunudur. Bu sorunlara baktığımız zaman, 12 Haziran 2011 tarihinde Türkiye’de yapılan genel seçimde bizler gibi, şu anda cezaevinde bulunan 8 tutuklu milletvekili bulunmakta. Şimdi, tabii, bu sorun nereden kaynaklanıyor, neden kaynaklanıyor? Bunlar, muhalif oldukları için şu anda cezaevinde. Aynı şekilde, Filistin’de seçim olduğu zaman basın mensupları Başbakana sorarlar: “Filistin’de Hamas örgütünden seçilen milletvekilleri cezaevindedir, buna ne dersiniz?” derler. “Filistin halkının isteklerine saygı göstermeyen, saygısızlıktır.” der. Gerçekten, Türk halkının iradesine saygı göstermeyen bir kurum, saygısızlıkla karşı karşıyayız. Bu anlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sloganı bugüne kadar yerine gelmiş değil.

Şimdi, evet, Anayasa’nın 138’inci maddesi uyarınca bunu mahkemeye havale etmek dürüstlük değil. Neden dürüstlük değil? Elimde bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı var değerli arkadaşlar. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2009/4-453, karar 2009/553. Karar şu: İdari yargı kararlarının uygulanmaması. Uygulamayan kim? Başbakan, bakan ve belediye başkanı. Hani yargı kararlarını biz tatbik edecektik? Hani yargı kararlarına saygılı olacaktık? Yani bizzat yargı kararlarını uygulamayan Başbakan ve Başbakan, bakın, nasıl uygulamamış bu yargı kararlarını: “Nişasta fabrikası kurulmasına ilişkin Başbakanlık Planlama Kurulunun kararını uygulamayan Başbakan, belediye başkanı, bakan şahsen sorumludur.” diyor. Manevi tazminatla ilgili yine aynı şekilde, “Yargı kararlarının yerine getirilmeyerek anayasal düzene karşı inanç ve güvenin sarsılması nedeniyle, yargı kararlarını uygulamayan Başbakan, belediye başkanı ve bakan doğan zararlardan şahsen sorumludur.” deniliyor. Aynı zamanda, neresi bu? Bu Bursa’daki Cargill fabrikası değerli arkadaşlar. “Ruhsatsız hâle gelen fabrikanın Başbakanın onayıyla işletilmeye devam ettirilmesi, nişasta fabrikası kurulmasına ilişkin Başbakanlık Planlama Kurulu kararını ve İl Mahalli Çevre Kurulu kararını uygulamayan Başbakan ve yetkililer şahsen sorumludur.” Tarihi ne zaman? 25 Kasım 2009 tarihi. Yani yargı kararlarına gerçekten saygı göstermeyen Başbakan ve Hükûmetin ta kendisi mahkeme kararıyla tescillenmiş durumda.

Kanunlar niçin yapılır? Kanunlar genel olur, eşit olur; özel kanun olmaz, şahsa özgü kanun olmaz. 2002 seçimlerinde İstanbul 1’inci Bölgede milletvekili adayı olan Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan o dönem Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi kararıyla mahkûm edilmiş idi yani milletvekili seçilemiyor idi. Peki, ne oldu? Nasıl bu engel kaldırıldı? Çünkü Anayasa değişikliğiyle… Kendi partisi iktidarda olacak ama Genel Başkanı seçilemeyecek; bu, demokrasi açısından, Cumhuriyet Halk Partisi açısından gerçekten kabul edilecek bir durum değildi. Demokrasinin gereği nedir? Eğer bir siyasal parti iktidara gelmişse -olması gereken- onun genel başkanının da önündeki siyasal engellerin kalkması lazım, kaldırılması lazım; kaldırılmıyorsa bu demokrasi ayıbıdır. Bu demokrasi ayıbını kaldıran da kimdi? Cumhuriyet Halk Partisi o dönem bu öneriyi getirdi ve o dönem için Sayın Başbakanın ve sizlerin Genel Başkanınız için istediklerinizi, lütfen şu anda tutuklu bulunan 8 milletvekiline de istemek lazım. Bunun yolu yordamı nedir? Meclis Başkanı hep şunu söyledi: Meclis Başkanı “Ben bu işe karışamam” diyor ve sizler efendim “Anayasal engel var” deniliyor. Bunun Anayasal engeli vesairesi yok değerli arkadaşlar.

Biraz önce kürsüde konuşan hatiplerden Sebahat Tuncel örneği ortada ve ayrıca gerekçelerine ben geleceğim, eğer çok bir sıkıntı oluyorsa, Şike Yasası kadar önemli değil mi? MİT Yasası kadar önemli değil mi? İngiliz viski firmalarının aflarıyla ilgili, af getirdiniz, kanuni düzenleme yaptınız, onun kadar önemli değil mi? Ne yapılabilirdi? Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 108’inci maddesinin son fıkrasına “Soruşturması ve kovuşturması devam edenler milletvekili seçildiğinde serbest bırakılır.” Tek cümlelik bir olaydı, ama ne yapıldı? Maalesef bu konuda herhangi bir yaklaşım gösterilmedi, millî irade bugüne kadar ayaklar altına alındı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu mahkemelerle ilgili soruna geldiğimiz zaman, mahkemelerle ilgili sorun çok önemli. Neden önemli? Bir, bu mahkemelere gelen, tayin edilen hâkim ve savcılarla ilgili, Bilgi Edinme Kanunu uyarınca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir dilekçe verdim. Dilekçe aynen şu: “Özel yetkili hâkim ve savcıların ihtisası var mıdır? Hâlen görevde olan özel yetkili hâkim ve savcılar bu göreve atanmadan önce, asliye hukuk hâkimi, sulh hukuk hâkimi, aile hâkimi, kadastro mahkemesi gibi mahkemelerde görev yapmış mıdır? Görev yapıp da bu özel yetkili mahkemelere atanan yargıç veya savcı var mıdır?”

Sayın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun cevabı çok enteresan değerli arkadaşlar. Hani nasıl bir kulak, burun, boğaz şikâyetimiz varsa biz göz doktoruna gidemiyorsak, eğer bizim bir göz rahatsızlığımız varsa kalp doktoruna gidemiyorsak, aynı şekilde kadastro hâkiminin özel yetkili mahkemeye tayin edilmemesi lazım, aile hukuku hâkiminin özel yetkili ağır cezaya tayin edilmemesi lazım. Bunların  kuruluş felsefesi, gerekçesi neydi? “Efendim, bunlar ihtisas mahkemesi.” denilirdi. Cevap aynen şu: “Özel mahkemelerde görevli hâkimlerin tümü bu mahkemelerde görev yapmaya yeterlidir.” diyor. Yani, bunlar daha önce bazıları kadastro hâkimliğinden gelmiş olabilir, aile hâkimliğinden gelmiş olabilir. “Özel hukuk hâkimi, hukuk hâkimi veya ceza hâkimi şeklinde bir ayırım da yok.” deniliyor. Yani bu ne demek? Bunlar ihtisas mahkemesi değil değerli arkadaşlar. Özel yetkili mahkemeler dönem itibarıyla niçin kurulurlar? Bunlar siyasi amaçla, öç alma amacıyla kurulur, siyasi bir dönemin hesaplaşması amacıyla kurulur. Şu andaki özel yetkili mahkemelerin kuruluş felsefesi maalesef bu amaçla kurulmuştur.

Ve gelelim milletvekiliyle ilgili herkesin sığındığı hadise, efendim, Anayasa’nın 83’üncü maddesi. Anayasa’nın 83’üncü maddesinin zamanı rasyonel kullanma adına hemen açılımına geçeceğim ben.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 83’üncü maddedeki dokunulmazlığın istisnası nedir? “Bir, suç ağır cezalık olacak. İki, suçüstü hâli olacak.” diyor. Suçüstü hâli çok önemli. Suçüstü hâli ne demek? Ben burada kürsüde konuşurken herhangi bir arkadaşımın gelip bana yumruk, tekme, tokat vesaire girmesi demek veya silahıyla bana bir kurşun sıkması demek. Bu suçüstü hâlidir yani suç iki sene öncesi, beş sene öncesi işlenmişse buna suçüstü hâli biz diyemeyiz. İki, seçimlerden önce soruşturmanın  başlamış olması gerekir, doğru. Burada seçimlerden önce başlamış ancak suçüstü hâli yok, bu iddianamelerin tamamında  suç işleme tarihi de yazılmamış.

Geliyoruz 14’üncü maddeye: 14’üncü maddede “Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması.” diyor. Peki, bu ülkede darbe yapmak bir temel hak ve özgürlük mü? Temel hak ve özgürlük değil. Peki, temel hak ve özgürlük arasında sayılmayan bir hususun “Bizim Anayasa’nın 14’üncü maddesine giriyor.” demesi maalesef hatalı bir yorumdur, hatalı bir anlayıştır. Bununla ilgili ne yapıldı? Bununla ilgili, Meclis Başkanlığına dilekçe verdik, bir karma komisyonun kurulması gerekir. Karma komisyon nedeniyle… Bu tutuklu milletvekillerinin… Anayasa’nın 83’üncü maddesi uyarınca, suçüstü hâli olmadığı için bunlar tutuklanamaz. Ancak şunu biz tasvip etmiyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) - Yani bunlar yargılansınlar, suç işlemişlerse cezaevinde yatsınlar ancak mahkûmiyet kararı kesinleştikten sonra çekebilsinler. Ama Anayasa’nın 83’üncü maddesi gerçekleşmemiştir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/50) esas numaralı Karayolları Trafik Kanunu, Gümrük Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/52)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/50 Esas Numaralı Kanun Teklifim 45 gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Ensar Öğüt

                                                                                                                                       Ardahan

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım…

Yalnız, Sayın Başkan, bu Meclis ne işe yarıyor? Ben, bugün böyle çok tereddütlü bir şekilde izledim. Bir kısım arkadaşlar sandalyesini ters çevirerek arkadaki arkadaşla sohbet ediyor. Yani burası sohbet edilecek yerse veya özel konular konuşulacaksa bizim burada, kürsüde çıkıp anlatmamızın bir anlamı yok. Demek ki burayı, Türkiye’yi bir kişi yönetiyor, o ne emrediyorsa, el kaldır, indir, bitti!

Yahu, kardeşim, milletvekilisiniz, biz şimdi burada bir kanun teklifi vermişiz veya arkadaşlarımız bir konuyu söylüyor yani bunu dinleyin, not alın ve ona göre de kanaatinizi çıkın söyleyin veya parmağınızı ona göre kaldırın. Şimdi Sayın Bakanlar burada.

İkinci bir husus: Rica ediyorum, bu Meclisin şu anda saat tam 7’de… Bakın arkadaşımız hâlen daha koltuğunu çevirmiş orada konuşuyor, Sayın Başkan siz de ikaz etmiyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz konuşmanızı yapın.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Nedir yani koltuğunu çevirmiş sohbet ediyor. Ben şimdi burada o zaman protesto ediyorum, konuşmuyorum kardeşim. Ne diye bu Meclis… Bu kürsüye saygı duyun ya! Şimdi şu vaziyete bakın. Değerli arkadaşlar bakın, buranın bir saygınlığı var. Lütfen… Siz de burada kürsüde konuşurken ben de orada koltuğu çevirip konuşursam bu, kürsüye saygısızlıktır, bana değil. Lütfen bunun herkes şeyine varsın, grup başkan vekilleri de uyarsın.

Şimdi bakın değerli arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim. Ben bir kanun teklifi verdim, şimdi daha söylemedim ama. Saat 19.00’da TRT’yi kapattılar. Meclis Başkanıyla TRT Genel Müdürü arasındaki anlaşmayla milletin sesi küt diye kesildi. Hani siz “demokrasi, milletin sesi” diyordunuz, “kayıtsız şartsız milletin egemenliği” diyordunuz. Kardeşim böyle bir şey olabilir mi ya! Şimdi bir milletvekilinin veya bir Büyük Millet Meclisinin, Türkiye’yi temsil eden insanların sesinin kesilmesini siz içinize sindiriyor musunuz arkadaşlar? Bunu kabul etmiyorum. Sayın bakanlar, rica ediyorum Sayın Başbakana da arz edin bunu ya. Böyle bir şey olabilir mi ya! Yani milletin sesi kesildi. Ya ben şimdi burada konuşsam ne olacak konuşmasam ne olacak! Tutanaklara geçecek, efendim bilmem ne olacak. Arkadaşlar, ben niçin kanun teklifi vermişim, beni vatandaş bilecek. Siz ne konuşuyorsunuz, sizi vatandaş görecek. Bunu sayın grup başkan vekillerinden, bakanlardan rica ediyorum, AK PARTİ milletvekillerinden rica ediyorum. Bakın bunu lütfen grubunuzda değerlendirin ve düzeltin. Böyle bir şey olamaz ya! İlk defa cumhuriyet tarihinde böyle bir şey olabiliyor. Yani ne olur, Meclis açıldığı saatten itibaren dinlense bir şey mi olur arkadaşlar?

Benim vermiş olduğum kanun teklifi şuydu arkadaşlar: Sakat kalan, engelli olan gazilerin yurt dışından getireceği arabalara ÖTV alınmamasıydı. Gazilerimize, şehitlerimize saygılıysak lütfen ben sizden rica ediyorum, bu kanun teklifi… Özetle konuşuyorum, yurt dışından gelen araçlarda, sakat kalan, engelli olan gazilerden ÖTV alınıyor, bu ÖTV alınmasın bir defaya mahsus olmak üzere de olsa. Gaziler kendilerine özel araba getirtiyorlar biliyorsunuz yani normal bizim kullandığımız araba gibi değil, -sol bacağı gitmiş, sağ bacağı gitmiş, eliyle kullanıyor, bilmem ne yapıyor- bu özel bir araç olduğu için bu araçlardan da özel tüketim vergisi alınıyor. Yani gazilere saygımız bu mu arkadaşlar? O anlamda ben istirham ediyorum, bu kanun teklifini verdim. Bundan sonra Haydar Akar arkadaşımız da konuşacak. AK PARTİ’lileri şimdi göreceğiz, gazilere, şehitlere saygılılar mı, saygısızlar mı? Ben bu oylamada göreceğim şimdi sizi.

Ben başka bir şey demiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Ensar Bey bahsetti, televizyon yayınlarının 7’de kesilmesi ve milletvekilinin sesinin halk tarafından duyulmaması ve bunun engellenmesi gerçekten ıstırap verici bir durum. Biraz evvel KİT Komisyonunda TRT’yi görüşüyorduk, TRT, müthiş reklam filmi koymuş, bize bir sunum yaptı, “Şu yayını şu kadar artırdık, bu yayını bu kadar artırdık.” ama milletvekilinin sesinin kısılması konusuna gelince onu o filmine koymamış, “Milletvekillerinin sesini de böyle kıstık.” demiyor. Gerçekten 7’ye kadar burada Türkiye'nin problemleri konuşuluyor ama mutlaka kanunlar da akşam 7’den sonra geliyor. Bu kanun tekliflerinin halk tarafından dinlenmesi, bilinmesi çok önemli diye düşünüyorum.

Şimdi, Ensar Bey gerçekten çok güzel bir kanun teklifi vermiş, bu kanun teklifini eksik bulabilirsiniz ama bu kanun teklifini burada görüşmeyi başarabilirsek bu kanun teklifinin eksiklikleri giderilebilir diye düşünüyorum.

Binlerce şehit verdik arkadaşlar, binlerce gazi verdik. Bu ülkede Kasım 2002’den Aralık 2011 tarihine kadar 11.734 terör eyleminde 788 güvenlik görevlisi şehit oldu ve yine aynı tarihler arasında 4.487 güvenlik görevlisi yaralandı. Biliyor musunuz Habur açılımından sonra Kasım 2009 ile Aralık 2011 yılları arasında meydana gelen 885 olayda da 208 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 473 güvenlik görevlisi de yaralanmıştı.

Peki, bu kadar şehit veriyoruz, bunca güvenlik görevlimiz gazi oluyor. Gazi olmanın anlamını biliyorsunuz, mutlaka en az bir uzvunu kaybetmiş olmasından geçiyor. Anayasa'nın 61’inci maddesi de bize şunu söylüyor: Anayasa’nın “Sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler” başlığı altındaki 61’inci maddesi “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.” hükmünü getiriyor.

Peki, sevgili arkadaşlar, biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, canlarını bu ülkeye feda eden güvenlik görevlilerine ya da uzuvlarını bu ülke için kaybeden güvenlik görevlilerine ne yapıyoruz? Veya siz on yıllık iktidar döneminizde ne yaptınız? Bunu sorgulamak lazım.

Bunu sorgulamadan önce sizinle paylaşmak istediğim bir yazı var. Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Yunanistan’da gaziler için neler yapılıyor? Yavuz Donat’ın yıllar önce “Mor Kalpli Adam” başlıklı müthiş yazısından bir bukle: “Geçen hafta Amerika’dayken bir otomobilin plakası dikkatimi çekti. Plakada damga, mühür, madalya gibi bir şey vardı. Sürücü otomobilini park etti. Park yerindekiler ona saygıyla, sevgiyle, tebessümle bakıyorlardı. Kimi de gidiyor madalyalı adamın elini sıkıyordu. Yanımızdakilere sorduk: ‘Bu adam kim? Bu madalya neyin nesi?’ dedik. Dediler ki: ‘Bu bir gazi.’ Yakasında da Purple Heart, Türkçesi Mor Kalp. Askerlik görevini yaparken yaralananlara verilen madalya. Polis Mor Kalpli adama selam duruyor, lokantadaki garson Mor Kalpli adama en iyi masayı gösteriyor, bazı müşteriler de Mor Kalpli adamın yanına yaklaşıp ‘Siz bizim için savaştınız, teşekkürler.’ diyor. Resim çektirenler bile var. Amerika’da beyaz, siyah, kadın, erkek, zengin, fakir herkes eşit ama Mor Kalpli adam üstün insan, ayrıcalıklı. Onun sahip olduğu ayrıcalığa Amerikalı parlamenter bile sahip değil.”

Bunu Yavuz Donat Amerika’dan izlenimlerinde anlatıyor. Peki, Türkiye'de durum nasıl? Türkiye'de durum şu arkadaşlar: Sosyal yardımlaşma dernekleri, sosyal vakıflar tarafından gazilerimizin ihtiyaçları giderilmeye çalışılıyor bizim gibi az gelişmiş ülkelerde.

Peki, Amerika ne yapmış? Gazi Bakanlığı kurmuş. Amerika ne yapmış? 60 milyar dolar gaziler için bütçe ayırmış. Amerika ne yapmış? Gazilerin ihtiyacı olan, kaybettikleri uzuvlarının yerine geçebilecek metotlar geliştirmiş, protezler geliştirmiş ve gazilere sunmuş.

Peki, biz ne yapıyoruz? Bunların hiçbirini yapmıyoruz. Bunları yapmadığımız gibi sadece gazileri ve şehitlerimizi unutmuyoruz Türkiye’de, onlara saygı göstermediğimiz gibi Astsubay Abdullah Söpçeler ve Uzman Çavuş Zihni Koç 330 gündür terör örgütünün elinde, Kaymakam Kenan Erenoğlu 300 gündür, Polis Memuru Nadir Özgen 270 gündür terör örgütünün elinde.

Ben burada Millî Savunma Bakanına bu soruyu sorduğumda Millî Savunma Bakanı bu soruya cevap vermedi, Tarım ve Hayvancılık Bakanı soruya cevap vermeye çalıştı bir şeyler yapıyoruz diye.

Ülkesinde kendi bedenini siper etmiş insanları bu kadar yok sayan bir hükûmet, on yıllık Hükûmetiniz döneminde hiçbir şey yapılmadığı gibi yine de böyle bir kanun teklifi getiren Ensar Bey’in bu kanun teklifinin burada desteklenmesi ve gerekenlerin yapılması gerektiğini söylüyor, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.12

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

İkinci sıraya alınan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

 

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (x)

 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 271 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısının geneli üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, böyle bir önemli kanun tasarısını sadece birkaç arkadaşıma karşı konuşuyor olmaktan dolayı hicap duyuyorum. Yani bu Meclisin çalışma şekline, yasamanın önemine, yapılan önergelere, hiçbirisine değinmiyorum, durum kendisini gösteriyor. Bu kadar önem verdiğiniz -yani içerisinde çok büyük hedefler konulan- alt komisyonda saatlerce tartıştığımız, üst komisyona yeniden gelen, düzeltmeler yapılan ama bir sürü de eksikliklerin olduğu bir kanun tasarısını görüşeceğiz. Amacına birçok şey koydunuz. “İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf açığının kapanması” gibi, finansal araçların çeşitlendirilmesi falan filan bir sürü her şey içinde olan yine bir torba kanun geldi. Maalesef, şu anda bu yapacağımız çalışma ilgili kesimlerin de, kamuoyunun da bilgisi dışında olacak. Böyle bir çalışma usulü…

Bakıyorum şimdi: Gündemin içindeki ön sayfaya baktım, son dönemde doğru dürüst bir Danışma Kurulu kararı gelmemiş, hep grup önerileri var. Böyle bir çalışma usulü, böyle bir dayatma olur mu ya? Yani bir defa oturup burada grup başkan vekilleri toplanamıyor mu? Bakıyorum, dört tane, beş tane hepsinde de “grup önerisi”, “grup önerisi” yazıyor. Ta aldığımız karar Ekim 2011’de kalmış, çalışma usulüne ilişkin. Böyle bir konu tartışılırken ne kamuoyunun ne de milletvekillerinin şu anda bilgisi ve ilgisi yok. Bu, hiç doğru bir şey değil. Bu hususu, hem Hükûmet yetkililerine -Sayın Bakan burada- hem grup başkan vekillerine yeniden iletiyorum. Bu kadar önemli, temel kanun yaptığınız yetmiş bir maddelik bir kanun, umut bağladığınız “tasarruf açıklarını azaltacak” diye baktığınız kanun ama maalesef, böyle bir ortamda, böyle bir oturumda konuşmak zorunda kalıyoruz. Meclis bazı şeylere esir olmamalı ama Meclis dayatmaların da olduğu bir yer olmamalı. Öncelikli olanlar belirlenerek görüşülecek kanunları burada, muhalefetin de görüşünü alarak, demokrasi içerisinde tartışabilir olmanız gerekiyor.

Şimdi, burada kanunun geneli itibarıyla, çıkması gereken, aciliyeti olan hususlar var, eksik olan hususlar var, içinde eleştirdiğimiz maddeler var. Bazıları dikkate alındı, bazıları alınmadı, bazı talepler görüşüldü, bazıları Genel Kurula kaldı; bilmiyorum onlarla ilgili bir çalışma iktidar grubundan gelecek mi, gelmeyecek mi. Ama çok büyük amaçlar konulmuş. Alt komisyon oturdu, çalıştı, üst komisyon toplanırken arkadaşlarımız geldiler, ellerinde bir tane daha birleştirme önergesiyle, 20 maddelik hem de yani öyle bir iki tane değil… Aciliyetten ne geldiyse, birileri koşa koşa gelip bir şey ekliyor.

Geçen gün size iki tane sıra sayısı gösterdim, burada başka bir bakanımız vardı, ikisinde de finansal kiralamayla ilgili madde duruyor. Hazineden sorumlu Sayın Bakanım burada. Hem grev kanununun içerisinde vardı o günkü görüştüğümüz -onun için “grev” diyorum, işçilere yasaklama olduğu için, başka maddeler de vardı ama, hava yolları, bilmem neyle ilgili- öbür taraftan aynı madde finansal kiralamanın içinde de var. Arkadaşlara söyledim “Ya bu çıkmazsa.” dediler. O zaman “Sayın Bakanım, çıkmayacaksa bizi niye komisyonda, alt komisyonda finansal kiralamayla ilgili yordunuz?” diye Sayın Yıldırım’a sordum. “Çıktığı zaman kadük olacak, geçersiz olacak.” diyorlar. Niye çıkıyor, on beş, yirmi günlüğüne mi çıkıyor böyle bir kanun? Yani bir acelecilik, bir organizasyonsuzluk var. Bunların Bakanlar Kurulunda da, burada Kanunlar Kararlarda da, grup başkan vekilleri tarafından da dikkate alınması lazım, aciliyet varsa o zaman oturup bir bakın. Son saniyede alt komisyon kurulmuş, iki tane teklifin birleştirildiği bir şeye o gün komisyona geldiğinde 20 maddelik bir teklif gelirse ve bunun yarısı da Plan ve Bütçe Komisyonunu doğrudan ilgilendirmeyen hususlarsa o zaman burada bir eksiklik var demektir, siz istediğiniz kadar koordinasyon kurulu toplayın.

Şimdi, burada birçok şey var ama son girdiğimiz on beş, yirmi günlük süre içerisinde değerli arkadaşlar, çok daha fazlasını göreceğiz bunun. Kimin elinde bir isteği varsa bunu teklif diye ya da “Tasarının ucuna ekleyelim.” diye gelecek. Bu şartlarda da bunları doğru şekilde çıkarma şansımız yok. “Bitime kadar…” Nasıl bitecek? Üç bölüm, 73 madde; sadece okunmasının kaç saat alacağını siz biliyorsunuz yani böyle bir şey… Tamam, çabuk çıkaralım; tamam, bakalım ama onun yolu, oturup bunlar üzerindeki uzlaşmaları tamamlamak, alt komisyonda, Komisyonda verilen sözler üzerinde çalışmak, ortak olanları bir an önce koymak. “Yaptık.” diyeceksiniz ama yaptığımız eksik. Arkadaşların talepleri vardı, eksik; bazıları düzeldi, bazıları duruyor. Bunun için söylemiyorum, genel olarak söylüyorum.

Peki, şimdi, içeriğine baktığımız zaman… Hadi usul hakkındakileri geçtik, artık onlara alıştık. Kendi aramızda en azından bazı şeyleri çözebiliyor olmamız lazım. Esasa ilişkin itirazlarımız başka ama usuldekileri çözüyor olmamız lazım. Böyle bir çalışma şeyini de koyup yetişebileceği şekilde yapmamız lazım.

Şimdi, büyük bir şekilde söylemişiz işte: “İstanbul finans merkezinin güçlendirilmesi.” Bakıyorum, burayla ilgili, fiziki şartlarla ilgili bir madde var mı? Yok. Bir iki tane enstrüman var içerisinde, o da aşağıda finansal araçların çeşitlendirilmesiyle ilgili kısımda var. Ama doğru, ama yanlış, söyleyeceğim şimdi maddelerini ama en önemli şey, bireysel emeklilik sistemi, adından anlayacağınız gibi, tasarruf açığının azaltılması demişsiniz. Efendim, 100 liralık bir şey olursa 25’ini devlet verecek. Daha önce Komisyonda da söyledim, değerli arkadaşlar, önce o 75 lirayı vatandaş bulacak ki siz de üzerine 25 lira koyun. Peki, vatandaş bu 25 lirayı almak için nasıl 75 lira koyacak? Yani bizim söylediğimiz şey… Derslerde başlıyoruz çocuklara, birinci ders makro iktisatta “tasarruf=yatırım” yani yazıyoruz gelir fonksiyonunu. Tasarruf, gelirin bir fonksiyonu. Benim gelirim artmadan nasıl olacak da ben buraya tasarruf için para ayıracağım, siz de bana para vereceksiniz? Böyle, tasarruf açığını kapatmak… Tamam, lazım mı? Evet. Teşvik edilmesi lazım mı? Evet. Yeterli mi? Hayır, içinde eksik olanları da var, geçişler de var ama bu, tasarruf açığını azaltmaya yetecek bir önlem değil. Öncelikle geliri artırmadan, yüzde 12’lere düşmüş olan tasarruf oranını artırma şansımız yok. Niye yok? Bakıyorum şimdi vatandaşın borçlarına: Tüketici kredileri ve kredi kartı 235,5 milyar TL. 2002 yılında kaçmış biliyor musunuz? 6,5 milyarcık. Katını ben söylemiyorum, 235-6,5.

Peki, borç-gelir oranı neymiş? “Oranlamayla da ver Hocam.” diyorlar bazen yani hep yapıyorsunuz ya. Borcun gelire oranı 2002’de yüzde 7,5’muş yani yüzde 7,5’u kadar borçlanıyorlarmış şimdi yüzde 44,7. Yani 100 liranın 44,5 lirası borçla harcanıyor. Bu, çok vahim bir durum. Onu şunun için söylüyorum değerli arkadaşlar: Böyle bir durumda ödenmeyen kredi kartı borcunu, kredi borcunu toplandığınız zaman, yine, 2002’de sadece 278 milyon iken şimdi 7,3 milyar olmuş mayıs itibarıyla.

Şimdi, vatandaş bu borç batağındayken dar gelirli vatandaştan kim yapacak bireysel emeklilik sistemine yatırımı? Belli bir düzeyde olanlar onu zaten satın alabiliyor, teşviksiz de alıyor. Orta gelirin altında olan dar gelirli, ücretli vatandaşlar, bir yerden eğer yoksa, çocukları için bir şeyler yaparsa yapacak. Bu borç batağında olan milyonlarca insanın nasıl yapmasını bekleyeceğiz? 100 liralık yatırımı yapacak, biz de 25 lirasını vereceğiz. Dolayısıyla bu amacı, böyle, hemen bir tek bireysel emeklilik teşvikiyle tasarrufu falan da artırmamız maalesef mümkün değil.

Şimdi, tabii, çok ayrıntısına girmiyorum, burada önceki sisteme göre de birtakım mahzurları var, yüzde 60’a düşürüyor. Şirketleri destekliyor ama bireylerle ilgili önceki sistemden neredeyse geriye giden kısımları var bazı gelir grupları açısından baktığınız zaman. Maddelere geçince ayrıntılı konuşuruz, bölümlerde arkadaşlarımız da değinir ama yüzde 60’ını veriyoruz. On yıl sonra çıkarsa… Ancak 56 yaşına gelirse miydi Vedat Bey, 56 idi değil mi? 56 yaşından sonra çıkarsa tamamını veriyoruz, 55 yaşında çıktıysa yüzde 40’ını şirketlere hibe ediyoruz.

Bir taraftan bakıyoruz, şimdi… Yani, sistem daha çok şirketlerin yanında yer almış oluyor belli gelir düzeyleri açısından ve yaş grubu açısından baktığımız zaman.

Diğer bir eleştirdiğimiz husus var burada: Örneğin, 25’inci maddede “Fonların yabancı para cinsinden alım satımı.” diyor. Bir taraftan Türk parasına itibar kazandıracağız diye uğraşıyoruz, bir taraftan Sayın Başbakan, yanlış bilgilendirmelerle ya da bilerek, Türk lirasının itibarını değerli TL’ye bağlayarak veya “Türk lirasının sembolü uluslararası oldu.” diyerek söylerken biz “Yabancı parayla fon alım satımı yapalım.” diyoruz. Aynı maddenin içerisinde madde var Sayın Bakanım. Diyor ki: “Üç tür fon kurabilirsiniz, birisi yabancı para cinsinden.” Siz Hükûmetin üyesi olarak yabancı para cinsinden bu alım satımın yapılmasına taraf mısınız, değil misiniz? Veya bu yapılırsa TL’nin itibarı olur mu, olmaz mı? Biz bir taraftan “Türk lirasının değer kazanmasının ötesinde, uluslararası para birimi olması lazım, rekabet edebilir bir kur sistemi olması lazım; bunlar olmadan sizin kurunuzun bir anlamı olmaz, uluslararası ödeme aracı olmadan TL’nin simgesi bir şey olmaz.” diyoruz; buna destek olacak yerde siz geliyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bu fonların yabancı para cinsinden alım satımı…” Var zaten, yabancı para cinsinden bir sürü enstrüman var. Fonun bir tanesini de yabancı para cinsinden yapabiliyorsunuz, salahiyet vermiş. Bu madde doğru değil, Türk lirasının itibarı açısından doğru değildir diye düşünüyorum.

Diğer bir husus, 31’inci maddede -yeni şeyde yanlış hatırlamıyorsam- yap-işlet-devret, yap-kirala-devretle ilgili hususlar var. Tamam, “Stratejik yatırımlarda önemli, büyük yatırımlarda finansmanı kolaylaştırsın.” dediniz, biz de “Tamam.” dedik. Şimdi de “Katma bütçelilerin dışındaki diğer kuruluşları da alalım.” Tamam. “Hastaneler yapılacak, onlarla ilgili de istisna…” “Efendim, okullar yapılacak…” Geldik. Daha biz gelmeden, siz, komisyonda “Bu 500 milyonu 100 milyona çekelim.” dediniz. “Niye?” dedik. “Efendim, 500 milyonluk eğitim yatırımı yok.” O zaman niye koyuyorsun buraya kardeşim eğitim yatırımını? 100 milyonsa yapsın, onun finansmanını da bulsun. Artı, bunun dışında diğer yöntemlerle bir sürü yapılan okul, hastane var. Şimdi, vatandaş yapıyor. Okulu kimler yapıyor? Sadece kiralayacak mıyız? Özel, vatandaşlar yapmıyor mu? Yapıyor. Kurumlar yapmıyor mu? Yapıyor. Onlara niye aynı istisnayı tanımıyoruz? Burada bir adaletsizlik olmayacak mı? Sadece kiralama yöntemiyle yapanlara mı bu hakkı tanıyacağız? Bu adaletsizliği nasıl gidereceğiz? Veriyorsak o zaman eğitim yatırımlarına, hepsine aynı istisnayı veya muafiyeti tanımamız lazım. Vatandaş okul yapmak istiyor, ona bir sürü, bin bir türlü şey çıkarıyoruz. Arsayı da veriyor, on sene, yirmi sene bekliyor, “Lanet olsun.” deyip kızıp gidiyor. Elimizde okul yapmak isteyen adamlar varken bunun işini kolaylaştırmıyoruz, biz bunu kiralayalım, alalım diye burada birtakım şeylere giriyoruz. Bunlar zorlama formüllerdir. Onunla uğraşacağınıza, 4+4+4’te bu kadar ısrar etmeseydik, bu kadar milyarlarca TL’yi de yeni derslik veya okul yapacağız diye harcamamış olacaktık, bunların üzerinden bu eğitim harcamalarını ve okullarımızı yapmış olacaktık, örnek olarak söylüyorum. Dolayısıyla burada diğer kanunlara göre, yani 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK dışındaki kanunlara göre yapılanlara da aynı hakların tanınması gerekiyor.

Diğer bir madde, 32’nci madde, Sayın Bakan burada, Hazineyi doğrudan ilgilendiren kira sertifikası ihracı. Burada “Efendim, çeşitlendirme istiyoruz.” dediler, evet, tamam; faizsiz bir enstrüman olarak Körfez ülkelerine hitap edebilir, tamam. Cari açığı nasıl kapatacağız diye düşünürken doğru bir formül olabilir, yani içeriğini tartışırız ama amaca yönelik olarak böyle bir enstrüman çıkarılması düşünülmüş, güzel. Şimdi, maddenin sonuna doğru, bakıyoruz -3 defa konuştuk, arkadaşlarla da tekrar tartıştık, Sayın Müsteşara da, Sayın Bakana da söyledik burada- diyor ki: “Bu maddenin birinci fıkrasındaki iş ve işlemler ile -yani kira sertifikası ihracına ilişkin işlemler ile- Devlet iç borcu, Devlet dış borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler...” Söyledim, düzeltmediniz. Burada tekrar söylüyorum, Sayın Bakan burada: Sayın Bakanım, 3 defa bu hususlarla ilgili, size kanun tasarıları üzerinden Hazinenin buradaki görev ve fonksiyonlarına ilişkin şeyi tekrar hatırlatacağım. Siz bu kanunla, bütün iç borç, dış borç ve nakit yönetimine ilişkin hiçbir işlemi Kamu İhale Kanunu’na sokmayacaksınız. Efendim, dedi ki Sayın Müsteşar: “Onlarla ilgili zaten iç borç, dış borç vardı, biz de şimdi nakit yönetimini koyduk.” Ben size okudum. Şimdi, Kamu İhale Kanunu’nun 3/C maddesinde yazan yerde, (c) maddesinde açık bir şekilde bu yazılmış, öyle hemen “…her türlü iş ve işlem...” demiyor. Tanımlamış, neler olacağını söylemiş ve hizmetleri de sınırlandırmış. Hiç öyle sizin söylediğiniz gibi dış borç, iç borçla ilgili geniş bir yetkiyi 3/C maddesi vermiyor. Yani burada yapmanız gereken şey –ilgili önergeyi de vereceğiz- “sadece bu işe ilişkin iş ve işlemler” demek, diğerleri zaten var. Bu şartlarda eğer bunu yaparsanız Kamu İhale Kurumu mevzuatının etrafından bütün işlemlerle ilgili dolanmış olacakınız. Örnek de verdim sizlere, örneğin dedim ki: Bir dış borç veri tabanı oluşturacaksınız, bir sektörel hizmet satın almak istiyorsunuz bir bilişim firmasından. Bu, dış borçla ilgili mi? Evet. Peki, bu, dış borçla ilgili işlemi nasıl alacaksınız? Kamu İhale Kurumuna danışmadan veya ihale mevzuatına tabi değilseniz istediğiniz şirketten alacaksınız. Peki, bunun bir aciliyeti var mı? Yok. Veya başka bir şey söyleyeyim: Hazine tahvil ihracı yapıyor, roadshow yapıyor gidiyor. Bir organizasyon firmasından hizmet satın alacaksınız; bunun ne aciliyeti var, ne alakası var Sayın Bakan? Yapıyorsunuz, yurt dışına çıkacaksınız, bu organizasyon için bir firmadan hizmet satın alıyorsunuz. Dış borçla ilgili mi? Evet. Peki, bunu niye normal ihale mevzuatına tabi olmadan alıyorsunuz, ne alakası var? Buradaki amaç eğer bu iş ve işlemlerse evet, kira sertifikasına ait iş ve işlemler istisnaya tabi olsun, değilse buna gerek yok.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir husus, burada eğer her şeyin ekine böyle koyacaksanız -size defalarca söyledim- bu Kamu İhale Kurumunu kapatın, “Kamu İhale Kanunu da yürürlükten kalkmıştır.” deyin, bizi de yormayın. Her kanunun ekinde artık… Bir de bunlar asli kanun üzerinde yapılır arkadaşlar. Yani delik deşik oldu, kovaya döndü. Yani neresinde… Üzerine işleseniz föy-volanlar almaz. Eskiden, biliyorsunuz, böyle, söküp söküp arasına mevzuat ekliyorduk şeylerin. Yani nereye koyacağımızı şaşırdık. Arıyoruz, başka kanunların içerisinde Kamu İhale Kanunu’na ilişkin istisnalar, muafiyetler var. Kapatalım burayı, siz de rahat rahat istediğiniz ihaleyi istediğiniz yere verin. Her şeyin ekinde geliyor. Kim, ne iş yaparsa yapsın istisnasız hemen sayıyorlar “2880 küsur ve Kamu İhale Kanunu’ndan ve Devlet İhale Kanunu’ndan muaftır.” Bunun kolayı, kaldıralım bence. Vallahi, yani bizi de burada her seferinde o maddeyi tartışmak zorunda bırakmayın, buradan bu işi kurtaralım.

Değerli arkadaşlar, burada hakikaten tartışılacak çok şey var ama az önce de size söyledim, yani bu saatte, bu katılımla ve hiç kimsenin izlemediği bir ortamda bunları söyleyip söyleyip… Sayın Bakana da defalarca söyledik, Sayın Müsteşara da söyledik ama maalesef duruyor. Bu hususta, ayrıca, sigorta şirketlerinin ve eksperlerinin de talepleri vardı. Sayın Alt Komisyon Başkanımız bakıyor oradan “Üst komisyonda bakarız” dedik ama son anda gelen önergelere baktım, onların içerisinde yok.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Bir tane var.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yok yani onların söylediği gibi bir düzenleme yer almamış çünkü bir havuz sistemi içerisinde tesadüfi şekilde, eksperleri de koruyacak şekilde ve haksızlığı önleyerek rekabeti sağlayacak şekilde bir düzenleme yapılması isteniyordu. Oradan çıkan en son şeylere baktım, bir ara katılamadığım için, en son önergelere ve metne baktığım zaman zaten metinde gözüküyor. İnşallah, burada bizim de önergemiz var, doğru şekilde bunların dikkate alınması gerekiyor.

Tabii, bütün bu hususlara baktığımız zaman, yine, usulüyle ilgili de esasıyla ilgili de çalışma yöntemi ve saatiyle ilgili de sakat ve eksik olan bir kanunu burada görüşüyoruz. İnşallah, bütün bu eksikliklerine rağmen, burada vereceğimiz önergelerle de biraz daha işe yarar hâle gelir ama böyle, torbalarla, çorbalarla değil, esasa ilişkin kanunlarla bunu çözmemiz lazım. Yapısal sorunları çözebilecek yapısal reformlar içeren şeyler öncelikle getirelim, son haftalarda böyle lüzumsuz birçok kanun teklifi, tasarısıyla da eline alan koşup gelmesin. Sayın grup başkan vekillerine ve Sayın Bakana Hükûmet adına buradan istirham ediyorum ve yetişen, acil olan, yapısal olan önlemleri bir an önce alalım, diğerlerini de kusura bakmasınlar, öbür sezonu beklesinler diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bu söylediklerimi dikkate alacağınız umuduyla saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çelik.

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin 271 sıra sayılı bireysel emeklilik kanununa ilişkin düşüncelerini paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emeklilik insanın sosyal haklarından biridir. Dolayısıyla da fiziksel aktiviteden olduğu kadar ruhsal aktiviteden de mahrum kalan ya da geriye düşen insanın, bir başkasına ihtiyaç duymadan -bu birey olur, kurum olur, kuruluş olur, devlet olur- yaşamının geri kalanını insani yaşam endeksine uygun bir şekilde sürdürebilmesinin koşulları anlamına gelir. İnsani endeksten anlaşılan da kişinin, topluluğun, halkın ruhsal, bedensel, sosyal ve siyasal ihtiyaçlarının karşılandığı iyi hâli anlamında yorumlanmalıdır. Bu açıdan baktığımızda, yapılmak istenen, getirilmek istenen bireysel emeklilik kanun değişikliğinin toplumun ihtiyacı olmaktan çok, bir kısım palyatif çözümlerle başta finans kurumlarının, sonrasında sigorta şirketlerinin işini kolaylayan, onlara çıkar sağlayan bir amacı güttüğü hemen görülebilir. Hâlbuki kanun ve yasa toplumun ihtiyacını karşılamaya dönük olmalıdır; toplumun temel ihtiyaçlarını gideren, kolaylaştıran, devlet karşısında onu güvence altına alan nitelikte ve içerikte olmalıdır. Ama bir yanıyla bireysel emeklilikle yapılmak istenene karşın Türkiye fotoğrafını bir kez daha huzurlarınıza sunduğumuzda şu paradoksları, açmazları hep birlikte görmüş olacağız.

Bugün ülkemizde asgari ücretin 701 lira olduğu, ülkemizde yüzde 15’ler civarında işsizliğin hüküm sürdüğü, ülkemizde keza 25 milyon civarında yoksulluk sınırıyla haşır neşir olan bir kitlenin varlığı, onların bu temel ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir kısım değişikliklerin, yasaların ve kanun değişikliğinin Meclis tarafından gerçekleştirilmesi bekleniyorken, yani istihdam, üretim, yatırım eksenli bir kısım çalışmaları devreye koymamız, buna dair çalışmaları yürütmemiz gerekirken; tüketime dayalı, tüketim üzerine yapılanları teşvik edici bir kısım kanun değişiklikleri toplumun önünü açacak nitelikte ve özellikte olmaktan uzaktır.

Türkiye, yeri geldiğinde 16’ncı ekonomik güç olarak övündüğümüz, ama insani yaşam endeksi itibarıyla da 92’nci sırada olduğumuz paradoksunu, çelişkisini gideremediğimizde; yani ekonomik gelişmişliğin toplum tarafından adil ve eşitçe bölüşülmediği, bu ekonomik gücün bir kısım iktidar odaklarınca paylaşıldığı, bölüşüldüğü bir noktada toplumun yüzde 98’inin bu olanak ve imkânlardan mahrum kaldığı bir ülkede adaletin tesis edilemeyeceği, özgürlüğün, eşitliğin sağlanamayacağı, bundan da kaynaklı siyasal ve sosyal travmaların yaşanacağı muhakkaktır. İşte tam da sorun burada. Bize düşen, bu siyasal ve sosyal travmayı tedavi etmektir, buna uygun toplumsal ihtiyaçları karşılayacak kanun değişikliklerine ön açmaktır, yol açmaktır ama bireysel emeklilik kanun değişikliğinde yapılmak istenen, bunun ötesinde çok daha farklı alanlara, şirketlere, kurumlara, olanakları olanlara peşkeş çekmeye dönük bir işlemden öteye gitmeyecektir.

Düşününüz ki, mayıs ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 1.034 lira olduğu, buna karşın asgari ücretin 701 lira olduğu ülkede asgari ücreti kaldırmak, değilse de açlık sınırını aşan, yoksulluk sınırını aşan bir noktada çalışanları emeklerinin karşılığı olanla onore etmek, onurlandırmak yönlü bir çalışma yapılması gerekirken, 12 milyon civarında sosyal güvenlikten mahrum, geçmişte yeşil kartlı olan 9 milyon insanla birlikte bunların sosyal güvenceye tabi tutulup istihdam ve üretim olanaklarından yararlanması beklenirken, buna dair bir kısım çalışmaları devreye koymamız gerekirken biz, geliri olmayanın, yatırımdan mahrum olanın bireysel emeklilikten yararlanması gibi bir anlayışı topluma dayatmış olacağız. Toplum bir şekliyle yüzde 25’in devlet tarafından karşılanacağı teşvikine bağlı kalarak da bu işe bulaştığında bugün yaşanan ekonomik ve sosyal travmanın bir benzerini gelecekte, hak etmeyen vatandaşlarımıza yaşatmış olacağız.

Bakın, metropol kentlerimizin yanında yöresinde, merkezinde, periferisinde, birçok yerde çok katlı devasa cazibe merkezleri, alışveriş merkezleri oluşturuluyor. Yoksulların, emekçilerin bu kredi kartı alışkanlıklarına bağlı olarak ticarette kullanmaya başladıklarından bu yana kredi kartlarından kaynaklı hukuksal, siyasal ve sosyal noktada yaşanmışın bireysel emekliliklerde de yaşanması muhtemeldir. Mayıs ayı verilerine göre 7,5 milyar civarındaki bu takibe tutulan kredi kartı alacaklarının nedenini sorgulamadığımızda, ona dair tedbirlere başvurmadığımız hâlde bireysel emekliliklerle bizim yapmak istediğimiz, sorunun üstüne sorun eklemekten öteye gitmeyecektir. Bu açıdan da bireysel emeklilik sadece ve tek başına cari açığı gideren özellikte ve amaçta olmamalıdır. Türkiye'nin dış ticaret borcunun 500 milyar dolar, bütçe açığının 100 milyar dolar olduğu üzerinden bina etmeye çalıştığımız yol arayışları hiçbirimize fayda etmez. Biz, öncelikle dış ticaret açığı ile bütçe açığının kaynaklarını, nedenlerini sorgulayıp onları giderecek tarzda işin hukuksal ve siyasal çözümlerini  bulamadığımızda yani silaha, yüksek teknolojik ithalata dayalı var olan ticari anlayışı gideremediğimiz takdirde yani yatırım eksenli, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayacak olan ekonomik girdileri, tarım, hayvancılık ve benzeri sektörleri harekete geçirip canlandırmadığımız takdirde, yapılmak istenenin günü kurtarmaktan öte bir anlamı, özelliği de olmayacaktır.

O açıdan, cari açığı kapatmak, emekçinin, yoksulun omzuna yıkılacak, terk edilecek bir anlayış değildir, kabul edilebilinir bir özelliği de yoktur, bu etik ve ahlaki de değildir. Takdir edersiniz ki toplumun orta sınıf üstü olan ya da gelir kaynakları ortalamanın üstünde olan kesimin böylesi bir günceli, gündemi yoktur. Bireysel emeklilik, sosyal güvenden mahrum ve yoksun olan yoksul halkların, emekçilerin sorunudur. Yoksul halkların ve emekçilerin gelirini artıramadığınızda, yükseltemediğinizde, bir kısım teşviklerle elinde avucunda biriktirdiğini finans kurumlarına kaptırmanın yolunu açarsak, bu hepimizin günahı olur; bu hepimizin yarın, öbür gün vebali altında kalabileceğimiz bir sorunu, bilerek olmasa bile, niyetimizden bağımsız, biz isteyerek olmasa bile toplumu bir şekliyle cezalandırmış olacağız.

O açıdan, toplum eksenli ve toplum esaslı bir kanun değişikliği, yasa değişikliği her şeyden ve herkesten çok Meclisin görevidir. Meclis, küçük dar grupları, kişileri, kuruluşları kurtarmak, onları ikame eden, onların mali kaynaklarını çoğaltan olmamalı. Meclis, aksine iktidar odaklarına, egemenlere, finans kurum ve kuruluşlarına karşı bireyi, toplumu, halkları, emekçileri güvence altına alan, onların özgürlüklerini çoğaltan bir nitelikte, özellikte ve anlayışta olmalıdır.

Biz, o anlamıyla, sosyal devlet olmanın, hukuk devleti olmanın  kriteri olan insan hak ve özgürlüklerine dayalı, bireysel hak ve özgürlüklerin esas alındığı bir anlayış sosyal devletin vazgeçilmezidir. Bu çerçevede de her şeyden önce insanın ruhsal, bedensel, sosyal ve siyasal iyi hâli olan sağlığın sürdürülebilinir, eşit, nitelikli, erişilebilinir ve parasız olması temel argümanken bunların ötesinde bir noktada insanları mevcut var olan olanaksızlıklarına rağmen cendereye almak, kuşatmak, iradesizleştirmek hukuk devleti değil otoriter, monarşik devletlerin işidir. Biz bu açıdan Barış ve Demokrasi Partisi olarak otoriterizme, her türlü totaliter rejime karşın demokrasi var olacaksa demokrasi muhalefetiyle olmalıdır. Demokrasi farklı siyasal düşüncelerin kendisini özgürce ifade edebildiği, toplumla buluşturabildiği, ilişkilenebildiği bir çerçevede olmalıdır. Biz bu benzeri önemli kanunları tartıştığımız bu Mecliste bu alanların halka kapalı oluyor olması, düşüncemizin halkımız ve toplum tarafından paylaşılmasına fırsat verilmiyor olması demokrasiyle bağdaşmaz. Bu olsa olsa her şeye rağmen halkın ve toplumun gözünden uzak ve ırak bir noktada “Ben yaptım, ben bilirim.” anlayışının topluma, halka dayatılmasıdır, devredilmesidir. Bu açıdan da hukuki değil. İnsani, hukuki ve etik olmayan bu anlayışların günümüz demokrasisinin katılımcı özelliğiyle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Biz doğrudan demokrasiyi tartıştığımız günümüz dünyasında katılımcılığı hiçleştiren, katılımcılığın sivil toplum örgütüne dayalı ilişkisini es geçen, dikkate almayanı bir yana bırakmışız, Mecliste de katılımcılığı hiçleştiren, dikkate almayan bir algı ve anlayıştan çoğunluk demokrasisine dayalı bir ilişkiyi var etmeye çalışıyoruz. Bu, ne ülkemize ne ülkemiz halklarına, inançlarına ve kültürlerine ne de geleceğine katkı değildir, aksine kaybettirendir, yitirendir. Bu ve benzeri yanlışlıklardan dönmek noktasındaki erdemlilik herkesten ve her siyasi partiden çok iktidarın görevidir çünkü tarih karşısında tarihin devinimi ve değişimi ruhuna denk düşen bir adım atmamak, onun tersi uygulamalara yol açmak, biz muhalefetin şu anda muktedir olmayışımızdan kaynaklı, iktidarın muktedirliğinden kaynaklanan bir sorundur. O açıdan da iktidar ve onun yürütmesi Bakanlar Kurulu, herkesten ve her siyasal düşünceden farklı olarak demokrasinin bu niteliklerine uygun bir ilişkiyi var etmek, geliştirmek durumundadırlar. Bu açıdan da soruna yaklaştığımızda bireysel emeklilik, toplumumuzun temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak nitelikte, uluslararası tekel ve tröstler başta olmak üzere, finans kurum ve kuruluşlarının, başta da sigortacılık sektörü olmak üzere, bir kısım uluslararası ilişkileri canlandırmaya, var etmeye dayalı bir anlayışın gereği olarak gündemimize gelmiştir. Bunu doğru bulmadığımızı ifade ediyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Haluk Ahmet Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Gümüş.

CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın üyeler;  Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde konuşuyorum.

Sayın üyeler, gördüğünüz gibi tasarının adının dahi anlaşılması çok zordur, kolay değildir; kanun tasarıları karmaşık ve zor anlaşılır yapısını devam ettirmektedir.

Sayın üyeler, alışkın olduğumuz gibi Hükûmet tarafından, yine birbiriyle bağlantısız ve bağlantı durumu tartışmalı konular kanun taslağı olarak önümüze getirilmiştir. Dolayısıyla, bu tasarı, diğer birçoğu gibi bir bütünlük arz etmekten uzaktır. Kanun tasarısı metni ise yazım şekli açısından eklektik bir yapıdadır.

Tasarıda, hiçbir sistematik olmaksızın bireysel emeklilik sistemi, tarım sigortaları, kira sertifikaları, bireysel katılım yatırımcıları konularındaki kanun ve kanun hükmündeki kararname maddeleri değişiklikleri ile birbiri içine geçmiş konulara karışık bir sırayla yer verilmiştir. Bireysel emeklilik sistemi ile ilgili maddelerin arasında ilgisiz şekilde diğer konulara ilişkin maddelerin yer alması, kanun yazım tekniği açısından uygun görüntü arz etmemektedir. Torba yasaların maddelerinin dahi belirli bir mantıki sıra takip etmesi beklenirdi ama bu konularda ya belli bir ciddiyetsizliğe ya da “Ben yaptım oldu”ya rastlıyoruz.

Ele alınan konulardan İstanbul’un bir finans merkezi hâline getirilmesi, bireysel emeklilik sisteminin tasarrufları daha yüksek oranda destekler hâle getirmek için yapılan düzenlemeler, gerçekte geç kalmış düzenlemelerdir.

Türkiye ekonomisi, birçok konuda olduğu gibi, tasarruflar konusunda OECD ortalamalarının ve bireysel sigortalar konusunda da dünya ortalamalarının altındadır; üstelik tasarruflarda gerilemeler yaşanmaktadır. Türkiye'de tasarrufların gayrisafi millî harcanabilir gelire oranı 2002’de 18,6 iken 2011 yılında bu oran 13,3’e düşmüştür. Hükûmet birçok iddia ile ortaya çıkarken hedeflerini nasıl gerçekleştirebilecektir? Tasarruflar gelişmiş ülkelerde yüzde 30’lar civarında dolaşırken, Türkiye bu oranın yarısının dahi altında bir oranda tasarruf yeteneğine sahip bir tablo ile hangi hedefi tutturabilecektir? Bu manzara Türkiye ekonomisi için ve hatta, yakın geleceğe dair endişeleri artırmaktadır. Önümüze gelen tasarıda yurt içi tasarruf açığının kapatılması için temel mekanizma, bireysel emeklilik sistemi olarak düşünülmektedir ancak bazı olumlu gelişmelere rağmen tasarı içeriğinde sıkıntı yaratabilecek konular vardır.

Mevcut durumda sigorta ve emeklilik şirketleriyle yapılan sözleşmeler, sigortalının kendisine, eşine ve küçük çocuklarına ait ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve eğitim gibi bireysel sigorta poliçeleri vesaire için bizzat mükellef tarafından ödenen primler ve bireysel katkı payları vergi matrahından indirilebilmekteydi. Tasarının getirdiği durum ise şudur: Bireysel emeklilik için daha farklı bir sistem önerilerek sisteme katılımda devlet katkı payı verilmesi yoluna gidilmektedir. Böylelikle, bireysel emeklilik kapsamında yapılan prim ödemeleri için vergi matrahından indirim yolu terk edilmektedir ancak bu uygulamanın da sakıncaları ve eksiklikleri vardır. Mevcut sistemde vergi avantajları kısa vadede devreye girerken ve mükellef avantajı hızla hissederken, bugün getirilmek istenen sistemde mükellef, yıllarca sürebilecek devlet katkısının tamamını alabilmek için otuz yıl dahi beklemek zorunda kalabilecektir.

Getirilmek istenen  şartlar hem yeni handikapları ve hem de on yılda birkaç kez krize girebilen bir ülkede sisteme güveni etkileyebilecektir, bireysel emeklilik sistemine.

Tasarıda katkı payı istisnasının görüntüde yükseltildiği görülmektedir. Bize göre, istisna limitinin çalışanlar ve iş verenler için ayrı ayrı, ücretin yüzde 15’i olarak belirlenmesi gerekliydi.

Kanunun 3’üncü maddesinde işveren kurumların bireysel katılımcılar adına bireysel emeklilik sistemine yapabileceği katkı payı ödemelerinde indirim konusunu yapılabilecek tutar ücretin yüzde 5’inden yüzde 15’ine yükseltilirken kanunun 4’üncü maddesinde bireysel katılımcılar için bu tutar yüzde 10’dan yüzde 15’e yükseltilmektedir. Görüntüde indirim yapılabilecek limitin yükseltildiği izlenimi verilmesine karşın, kanunun 3’üncü maddesinde bireysel katkı payı ve işveren katkısı toplamının yüzde 15 limitini aşamayacağı hükmü dolayısıyla hâlihazırdaki sistemden daha yüksek bir limit getirilmiş olmamaktadır. Zira hâlihazırda çalışanlar ücretin yüzde 10’una, işveren kurumlar, ayrıca, ücretin yüzde 5'ine kadar istisna  tutulabilen katkı payı ödemesi yapabilmektedirler.

Kanunun gerekçesinde belirtildiği gibi, eğer yurt içi tasarruf açığının gerçekten kapatılması isteniyorsa kanunun 3’üncü maddesinde sınırlayıcı hükmün kaldırılıp hem bireysel katılımcıların hem de işverenlerin, ücretin yüzde 15'ine kadarki bireysel emeklilik katkı paylarının ayrı ayrı istisna kapsamına alınması düşünülmesi gerekliydi.

“Bireysel emeklilik sistemi hesaplarına artık devlet de katkı yapacak." diye adlandırılan yaklaşım aslında yurt içi tasarrufları daha kabarık gösterecek bir makyaja benzemektedir. Kanun tasarısıyla mevcut katılımcıların sahip olduğu nakit vergi teşviki kaldırılıp birçok tasarruf sahibinin gerçekte tabi olduğu vergi diliminin altında –yüzde 25 düzeyindeki- bir vergi oranıyla, ileride ödenmek üzere sanal bir hesaba alacak kaydedilmektedir. Bu yöntem ilave teşvik ya da daha iyi bir gelişme değil, aslında mevcut duruma göre aleyhte bir uygulamadır.

Kendini, zorunlu tasarruf, konut edindirme, işsizlik sigortası gibi çeşitli düzenlemelerle sistem tarafından göz alıcı vaatlerle âdeta aldatılmış hisseden ve bu durumu fark eden vatandaşlarımız için oyunun kurallarının tekrar Hükûmet tarafından değiştirilme riski olan sanal hesaplar yöntemi gerçekçi ve tasarrufları ciddi olarak destekleyici bir model değildir. Yapılması gerekenler, tasarruf sahipleri için şüphe uyandırabilecek vaatlerde bulunmak değil, hâlihazırdaki sistemin vergi istisnasını artırmak olarak düşünülebilir.

Herhangi bir gelir elde etmeyen kesimlerin mevcut sistemde vergi avantajına sahip olmadıkları savı ise doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü gelir sahibi olmayan kişinin kendisine ait olmayan bir geliri tasarruf etmesi diye bir şey mümkün değildir. Geliri her kim elde etmekte ise daha yüksek oranda tasarruf etmesi için ona vergisel teşvik uygulanmalıdır.

Mevcut bireysel emeklilik düzenlemelerindeki yıllık asgari ücret düzeyi limiti kanun tasarısında da korunmaktadır. Hâlbuki, ülkemizde tasarruf kabiliyetine sahip kesimlerin gelir düzeyinin asgari ücretle arasında bir korelasyon, bir ilişki kalmamıştır. Bireysel emeklilik tasarrufu için bir mihenk noktası aranıyorsa kişi başı millî gelir asgari ücretten daha mantıklı bir alternatif teşkil etmektedir. Sistemde getirilmek istenen vergi teşviki herkese aynı oranda olmamalıdır. Bugün itibarıyla ülkemizde sigortasızlık gerçeği ya da az sigortalanma gerçeği ya da bu oranın düşük oluşu göz önünde tutularak, en azından önümüzdeki on-on beş yıllık süreç içerisinde yaşlı çalışanlara gençlerden, orta yaşlılardan da, daha yüksek vergi istisnası yapılmalıdır veya bu istisna sisteme yeni giren gençlerle sadece yaşlılara özel olarak yapılmalıdır. Bu şu nedenle önemlidir: Ülkemiz insanlarının ilk gençlik yıllarında temel ihtiyaçlarını giderirken tasarruf yapmadığı, izleyen yıllarda çocukların zorunlu eğitimiyle, konut sahibi olmaya yoğunlaştıkları ve ancak kırk beş-elli yaşlarından sonra tasarrufa yöneldikleri ve bu dönemlerde gelirlerinin yükseldiği göz önünde tutulmalıdır.

Bireysel emeklilik sisteminde diğer bir risk, sisteme katılanların finansal bilgisi ve dâhil oldukları sistem hakkında bilginin pazarlama argümanları ile sınırlı olabilmesidir. Yani bireysel emeklilik sistemine giren kişilerin satın aldıkları ürünlerle ilgili bilgileri sınırlıdır. Örneğin, topluma bireysel emeklilik sistemi olarak pazarlanan ürünler gerçekte bireysel tasarruf araçlarıdır. Emeklilik burada aldatıcı bir kavramdır. Burada, bence, emeklilik tanımı algı yanlışlığına yol açmaktadır. Bizim gibi sık kriz yaşayan ekonomiler için bu tür ürünlerde emeklilik tanımı kullanılmamalıdır. Emeklilik, sigorta ve garanti unsurunu içermesi gereken bir kavramdır. Oysa bu sistemde böyle bir garanti unsuru tamamen eksiktir ve milyonlarca insan kendinin gerçekten emekli olduğunu sanmaktadır. Biz devlet olarak bu işin böyle olmadığını, gelişmiş ülkelerdeki gibi ekonominin sunduğu bir garanti sisteminin olmadığını topluma iyi bir şekilde anlatmakla ya da her şeyi yeniden düzenlemekle yükümlüyüz.

Size birçok bireysel emeklilik sistemi ürününde yaşanacak ekonomik krizler ve olağanüstü şartlarda ortaya çıkabilecek enflasyon oranları karşısında ürünü alanın yatırdığı anaparanın dahi korunamadığını söylemek isterim. Hatta çoğu durumda bu tür ürünler enflasyona karşı tamamen korumasız durumdadır. Türkiye için krizlerden etkilenmeyecek, enflasyona karşı korunabilen ve devlet garantisinin yüksek olduğu yeni bir bireysel emeklilik sistemi üretilebilir veya mevcut sistem bu yönde geliştirilebilir. Bu tür çalışmalar acilen başlatılmalıdır.

Bugün için sistem, içine girdikten sonra düşük riskli, orta riskli ve yüksek riskli yatırım fonları arasında yapılacak seçimle bir tasarruf portföyü oluşturmak, finans dışında bir alanda yükseköğrenim görmüş kişiler için bile zorluk arz etmektedir, yani yükseköğrenim görmüş kişiler dahi aldıkları ürünlerle ilgili analiz yapma yeteneğine çok yakın değildirler, çoğunluğu olarak. Özel yetenek gerektirir.

Mevcut veya tasarıyla getirilmek istenen yeni hâlde yüksek gelir hedeflerken enflasyonun altında bir getiriyle karşılaşmak ve birkaç yanlış karar neticesinde anaparanın da altında birikim düzeyine gerilemek muhtemeldir ve bunların geçmişte yaşandığı, bazı ürünlerde görüldüğü bilinmektedir. Bunu önlemek için, şimdiden özellikle anapara korumalı garantili emeklilik fonlarını çoğaltmalı, sisteme girenlerin bu fonlara yöneltilmesi sağlanmalıdır ya da mecbur edilmelidir. Mecbur edilmelidir çünkü biz 2,5 milyon kişiden bahsediyoruz arkadaşlar. Ümit arayan ve 100 lirası dahi hayatında çok önemli olan 2,5 milyon kişiden bahsediyoruz. Bunların 450 bini çıkarken dahi haksız bir şekilde bunların paraları devlet tarafından vergi altında alınmıştır. Birazdan o konuya geleceğiz. Sayın Vahit Başkanım da iyi biliyor, gülümsüyor.

Diğer bir konu ise bireysel emeklilik sistemindeki tasarrufların artırılması için gereksiz masraf yaratan noter onayları dahi kaldırılırken 21’inci maddede Sermaye Piyasası Kurulunun, diğer yatırım fonlarıyla yeknesaklık sağlayabilmek için emeklilik fonu net varlığı üzerinden yüz binde 5 düzeyinde kayıt izni parası alması başlı başına bir çelişkidir.

Bireysel emeklilik sistemi tasarruflarını teşvik etmek istiyorsak öncelikle kamu kurumlarının bu tasarruflar üzerinde yükünü azaltmakla işe başlamalıyız. 2001 yılında emeklilik varlıklarının çok sıkı mali denetimi ve gözetimi altında tutulacağı vaatleriyle kurulan bireysel emeklilik sisteminde on yıl sonra gelinen nokta, kanun tasarısının 23’üncü ve 24’üncü maddeleriyle emeklilik şirketleri üzerindeki denetimin hafifletilmesi olmuştur. Emeklilik şirketlerini diğer sigorta şirketleri ve bankalarla aynı periyotlarla denetlemek, bir gün emeklilik şirketlerinde de sigorta şirketleri ve bankalardaki zafiyetlerle karşılaşılması ihtimalini beraberinde getirme riski taşımaktadır. İnsanların en uzun vadeli ve dolayısıyla en değerli yatırımları olan emeklilik tasarrufları konusunda kamuoyu nezdinde oluşabilecek en küçük bir güvensizlik, yurt içi tasarrufları artırmayı hedefleyen bu tasarının gayesinin tam aksi yönünde bir etki yaratabilir.

Burada, bu kanun tasarısının Plan Bütçe Komisyonundan alt komisyona gönderilmesi kararını destekleyen tüm milletvekillerine ve alt komisyonda verimli çalışmaları destekleyen alt komisyon Başkanına kişisel olarak teşekkür etmek isterim. Çünkü bu tasarıdaki düzenleme ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 75’inci maddesinde tanımlanan “menkul sermaye iradı” açıklığa kavuşturularak mevcut durumda anapara dâhil gerçekleşen stopaj düzenleme sonrası sadece getiri üzerinden gerçekleşecektir. Ancak hâlen bireysel emeklilik sistemine girmiş olduğu hâlde sistemden ayrılan ve ödemiş olduğu katkı payları getirileri üzerinden vergilendirilen katılımcılar mevcuttur. Bunların sayısı 450 bindir. Bu sistemdeki kazazedeler sistemden ayrıldıkları takdirde, getirileri dâhil anaparaları üzerinden vergilendiriliyordu. Plan Bütçe Komisyonunda tarafımdan konunun gündeme getirilmesi, iktidar partisi ve MHP milletvekillerinin katkıları ile bu durum tasarıya yeni madde eklentisiyle geçmişe yönelik olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu yolla mahkemeler 450 bin kişinin davasından kurtulurken adaletsiz vergi kesintisine uğrayan vatandaşlar tekrar haklarına kavuşacaklardır, paralarını geri alabileceklerdir. Vatandaşlar teker teker mahkemeye başvurarak haklarına kavuşmaktaydılar, ancak 450 bin kişinin mahkeme sürecinin yaratabileceği zaman ve maddi israfı düşünürsek yapılan düzenlemenin aciliyeti, gerekliliği daha iyi anlaşılacaktır. Bu konuda Plan ve Bütçe Komisyonunun ve alt komisyon üyelerinin aldıkları kararları olumlu buluyoruz.

Gündemdeki tasarının ilk hâli, gündeme gelen tasarının ilk hâli -bu son söylediklerim iyiydi ama bundan sonra biraz acılı devam ediyor-  58 madde idi. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu hâlde gelmişti komisyona. Bu hükümler alt komisyonda ele alınmışken devam eden Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları sırasında tasarıya alt komisyon çalışmaları sonrası  13 madde daha eklenmiştir. Tüm itirazlara rağmen, alt komisyon çalışmaları sonrasında eklenen bu maddeler oylanmış ve komisyondan geçirilmiştir.

Mevcut tasarı ve yasalarla hiçbir ilişiği bulunmayan bu yeni hükümlerin eklenmesi aşamasından sonra soruyoruz: Bu nasıl bir anlayıştır? Bu nasıl bir yasal düzenleme yoludur? Bu nasıl bir saygı biçimidir? Tartışılmayan bu maddeler, Plan ve Bütçe Komisyonundan nasıl geçirilebilir? Hatırlatıyoruz: Düzen ve adalet herkes için lazımdır.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gümüş.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Vedat Demiröz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Demiröz.

AK PARTİ GRUBU ADINA VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış  bulunuyorum. 

Bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri esnasında gerek iktidar partili milletvekili arkadaşlarımın gerekse muhalefetteki milletvekili arkadaşlarımın bu kanuna yaptıkları katkı ve pozitif desteklerinden dolayı huzurlarınızda hepsine teşekkürlerimi bildiriyorum.

271 sıra sayılı Kanun  Tasarısı aşağıdaki konuları kapsamaktadır:

Tasarıda temel olarak, İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi hâline getirilmesi, yurt içi tasarruflarının artırılması ve finansman imkânlarının çeşitlendirilmesi hedeflenmektedir. Ülkemizde yurt içi tasarruflarının artırılması gerektiğini her zaman dile getiriyoruz.

Şimdi, tasarruf ve yatırım dengesine bir bakalım. Bugün tasarrufların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 13-14 civarındadır, yatırımların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ise yüzde 22 civarındadır. Aradaki yüzde 8’lik fark ise cari açık demektir.

Getirilen yasa tasarısının ikinci bir konusu: Bireysel emeklilik sisteminden faydalanma oranlarının yükseltilmesi, vatandaşların daha etkin şekilde tasarrufa teşvik edilmesi ve sistemin uygulama süresince karşılaşılan sorunların çözülmesi amacıyla bireysel emeklilik sisteminde değişiklikler öngörülmektedir. Bireysel emeklilik priminin bugün itibarıyla gayrisafi millî hasılaya oranı OECD ülkelerinde yüzde 8, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 2,2; Türkiye’de ise yüzde 1,3’tür. Bunun nedenlerine bakınca karşımıza, kamu sosyal güvenlik sisteminin genişliği, sigortaya verilen paranın karşılığında tazminat alınmaması hâlinde bunun boşa gitmiş para olarak değerlendirilmesi algısı çıkmaktadır.

Kamu sosyal güvenlik sistemi 1980 öncesinde ve 1990 sonrasında iki defa yapılan köklü düzenlemelerle maalesef oy uğruna feda edilmiş, âdeta omurgası kırılmıştır. Erken emeklilik ile genç bir emekli kitlesi oluşmuş ve tatmin etmeyen bir emekli maaşı nedeniyle ikinci bir iş arama ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu, hem gelirin azlığı hem de erken yaşta emeklilikten kaynaklanmıştır. Gelişmiş ülkelerde 3,8 kişinin ödediği primlerle bir emekliye maaş ödenirken maalesef ülkemizde 1,8 kişinin verdiği primlerle ancak biz emekliye maaş ödemekteyiz.

İşte, bu nedenle bireysel emeklilik sistemini topluma tanıtma zamanı gelmiştir. Bu nasıl yapılmalı? Sigorta ile tanışmamış kitlelere ulaşılmalı, sigortanın ihtiyaç olduğunu anlatmalı, reklam çalışmalarına başlamalı, bilinç ve algı eksikliğinin ortadan kaldırılması sağlanmalı, sigorta sektörünün kârımıza veya gelirimize ortak değil, sadece bizim risklerimize ortak olduğu bilincinin yayılması gerekmektedir.

Mevcut teşvik sisteminin yapısına gelince; katkı payı ödeme aşamasında ödenen katkı payları belli limitler dâhilinde vergi matrahından indirilebilmektedir. Gelir vergisi oranına göre yüzde 15 ila 35 arasında teşvik sağlanmaktadır. İndirilebilecek katkı payları, brüt maaşın yüzde 10’unu ve brüt asgari ücretin yıllık tutarını aşamamaktadır. Yatırım aşamasında değer artışları ve yatırım gelirleri vergiden muaftır. Birikimlerin ödenmesi aşamasında ise vergi indiriminden yararlanıp yararlanılmadığına bakılmaksızın çıkış yapan herkes için anapara artı getiri üzerinden değişen oranlarda gelir vergisi kesintisi yapılmaktadır.

Uygulamadaki sorunlara gelince; faydalanma oranları düşüktür. Hâlen katılımcıların ancak yaklaşık yüzde 35’i katkı paylarını gelir vergisi matrahından indirebilmektedirler. Bazı işverenler bilgi yetersizliğinden, bazıları ise operasyon yükü doğurduğundan dolayı çalışanlarının vergi teşvik işlemlerini yapamamaktadırlar. Sağlanan teşvik tüketime gitmektedir. Vergi matrahından indirim nedeniyle oluşan fark, doğrudan maaş bordrosuna veya serbest meslek erbabının gelirine yansımaktadır. Gelire yansıyan teşvik tüketime yönlendirildiğinden, sisteme girdikten bir süre sonra teşvikin farkındalığı kaybolmaktadır. Vergi teşviki kamu tarafından peşin olarak verilmektedir. Vergi matrahı indiriminden yararlanmayan katılımcılar sistemden ayrılma esnasında anapara ve getirisi üzerinden vergilendirme yapıldığı için çifte vergilendirme yapılabilmektedir.

Hukuki ihtilaflar mevcuttur. Anapara üzerinden stopaj kesilmesi son dönemde katılımcılar tarafından yoğun bir şekilde dava konusu edilmektedir. Mahkemeler katılımcılar lehine karar vermektedir.

Bireysel emeklilikte vergi matrahından indirim teşviki yerine doğrudan devlet katkı sistemi getirilmektedir. Devlet katkı sisteminde katılımcı, katkı payını katılımcı bireysel emeklilik sistemi hesabına yatırmakta ve bireysel emeklilik sistemi katkı payı bilgisini Emeklilik Gözetim Merkezine bildirmekte, Emeklilik Gözetim Merkezi de devlet katkısı hesabını yaparak kamunun devlet katkısı yapmasını sağlamakta ve yüzde 25’lik devlet katkısı alt hesabına yatırılmaktadır.

Katkı payı ödemeleri vergi matrahından indirilmeyecektir. Bunun yerine, katılımcının ödediği katkı payının yüzde 25’i oranında devlet katkısı, katılımcının devlet katkısı sistemi alt hesabına ödenecektir. Bir katılımcıya ödenebilecek azami devlet katkısı tutarı yıllık brüt asgari ücretin yüzde 25’i ile sınırlıdır. 1 Temmuzdan itibaren bu rakamın 940 lira 50 kuruş olduğunu düşünürsek yıllık 11 bin küsur lira demektir ve bunun devlet katkısı da yıllık 2.900 lira civarındadır.

Mevcut sistemde olduğu gibi emeklilik yatırım fonları ve devlet katkısı üzerinden vergilendirme yapılmayacaktır, sadece getiri üzerinden vergilendirme yapılacaktır. Devlet katkısına sistemde uzun süre kalmayı özendirecek şekilde kademeli olarak hak kazanılacaktır. Devlet katkıları ve getirilerine üçüncü yıldan itibaren ayrılanlara yüzde 15, altıncı yıldan sonrası için yüzde 35, onuncu yıldan sonrasına yüzde 60 ve emeklilikte yüzde 100’üne hak kazanılacaktır.

Sisteme kurumsal bazlı katılımların teşviki amacıyla işverenler tarafından ödenen katkı payları ve şahıs sigortaları kapsamında ödenen primlerden vergi matrahından indirim konusu yapılabilecek toplam tutar brüt ücretin yüzde 10’undan 15’ine çıkartılmaktadır. İşveren katkılı sözleşmelerde azami hak ediş süresi beş yıldan yedi yıla çıkarılmaktadır. Emeklilik yatırım fonlarında kıymetli madenler ile diğer alternatif finansal araçlara yatırım yapılabilmesine olanak sağlanmaktadır. Vakıf, sandık ve ticari şirketlerdeki emekliliğe yönelik birikimlerin bireysel emeklilik sistemine aktarımına olanak sağlayan düzenlemenin süresi 31/12/2015 tarihine kadar uzatılmakta ve vergisel uygulamalara ilişkin hususlar açıklığa kavuşturulmaktadır.

Fon iç tüzüğünün notere onaylattırılması zorunluluğu kaldırılarak işlem maliyetleri azaltılmaktadır. Emeklilik yatırım fonları için Sermaye Piyasası Kurulunun tahsil ettiği kayda alma ücretine ilişkin düzenleme menkul kıymet yatırım fonlarıyla paralel hâle getirilmektedir. Emeklilik yatırım fonlarının denetim maliyetleri azaltılmaktadır. Katılımcıların, sınırlı hâllerde, birikimlerinin bir kısmını emeklilik hakkı kazanmadan sistemden alabilmesine olanak sağlanmaktadır. Bireysel emeklilik aracısının işlemiş olduğu fiilin ağırlığına göre lisans iptalinin yanı sıra, satış yetkisinin geçici olarak durdurulmasına da olanak sağlanmaktadır.

Tasarının diğer bir bölümünde sigortacılık sektöründe faaliyet gösteren şirketlerde mali bünyenin güçlendirilmesi ve daha etkin bir risk yönetiminin sağlanması amacıyla söz konusu sektörün çalışma usul ve esaslarını düzenleyen mevzuatta değişiklikler öngörülmektedir. Bununla birlikte, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğinin emeklilik şirketlerini de bünyesine katarak yeniden yapılandırılması ve güvence hesabının görev ve fonksiyonlarının yeniden düzenlenmesi amaçlanmaktadır.

Bugün 17 milyon nüfuslu Hollanda’nın sigorta sektörünün sağladığı sigortacılık primi 110 milyar dolar iken 75 milyon nüfuslu ülkemizin sigortacılıkta sağladığı prim sadece ve sadece 8 milyar dolardır. En kısa zamanda prim miktarının en az 6-7 kat artırılması gerekmektedir. Şu anda 15 emeklilik şirketi bu konuda faaliyet göstermekte ve 2 tane daha ilave gelmiştir. Şu anda, 2 milyon 794 bin 542 katılımcı mevcuttur ve son yıl olarak, bu yüzde geçen yıla göre yüzde 6 artmıştır. 1 Haziran itibarıyla katılımcıların toplam fon tutarı 16 milyar 458 milyon liradır, geçen yıla göre artışımız yüzde 15’tir. Kişi başına düşen fon bedeli 5 milyon 5 bin 900 liradır. Sistem 28 Mart 2001’de kanunlaşmıştı ve iki yıl sonra devreye girdiğinden, yeni emeklilik olmakta ve şu ana kadar sadece 4.743 kişi emekli veya toplu para almış bulunmaktadır. Emekli olan katılımcıların ortalama birikimi 43.600 liradır, emeklilerin yüzde 75’i ise 17.800 lira üzerinden emeklilik ödemesi almıştır.

Mali bünyeyi güçlendirecek ve risk yönetimini etkin kılacak düzenlemeler yapılmaktadır sektör üzerinde. Özellikle kriz dönemlerinde şirketlerin likidite durumuna göre hızlı karar alınabilmesini teminen, Müsteşarlığa şirketin mali durumu ve ekonomik koşullarını dikkate alarak teminatları yüzde 50 oranında artırma ve azaltma yetkisi tanınmaktadır.

Şirketler için tasfiye ve iflas hâlinde kullanılmak üzere özel teminat uygulaması getirilmektedir. Mali bünye zafiyeti içerisinde bulunan şirketlerin portföyünün idaresinin Güvence Hesabına devri imkânı getirilmektedir.

Müsteşarlığın sigortacılıkla ilgili uluslararası mesleki kuruluşlara üyeliği ile bilgi paylaşımına ilişkin hususlar düzenlenmektedir.

Kimlik ve adres paylaşım sistemi, bankaların yanı sıra sigorta şirketi ile Güvence Hesabının da kullanımına açılmaktadır.

Güvence Hesabının görev ve fonksiyonları, tanıtımı, zorunlu sigorta denetimi ve eğitim merkezine katkıyı da içerecek biçimde yeniden tanımlanmaktadır.

Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi yapısı güçlendirilmek suretiyle yeniden düzenlenmektedir.

Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği yapısı içerisinde emeklilik şirketlerine de yer verilerek birlik yapısı yeniden oluşturulmakta ve adı “Türkiye sigorta, reasürans ve emeklilik şirketleri birliği” şeklinde değiştirilmektedir.

Diğer düzenlemelere gelince: Destek hizmetleri tanımlanarak kanun kapsamına alınmaktadır. Uygulamada tereddüt oluşturan bazı tanımlar açıklığa kavuşturulmaktadır. Sigorta primlerinin ülke içerisinde kalması ve birikim oluşturması amacıyla yurt içinden veya uluslararası piyasalardan sigorta ve reasürans teminatı bulunmayan risklerin teminat altına alınabilmesine yönelik düzenleme getirilmektedir. Uygulamada, işlenen fiile göre ağır olduğu düşünülen cezalarda indirime gidilmektedir.

Bir başka husus da: Türkiye’de henüz mevzuatta düzenlenmemiş ve kurumsallaşmamış olan bireysel katılım sermaye sisteminin oluşturulması ve bireysel katılım yatırımcılarına birtakım teşvik unsurları sunularak erken aşama ve teknoloji odaklı işletmelerin finansman kaynağına erişiminin kolaylaştırılması amaçlanmaktadır. Bireysel katılım yatırımcısı, bireysel varlığını, tecrübe ve birikimini başlangıç veya gelişim aşamasındaki girişimlere aktaran kişileri; bireysel katılım sermayesi ise bireysel katılım yatırımcısının şirketlere aktardığı sermayeyi ifade etmektedir. Tasarıda yer alan düzenleme ile finansmana erişim sıkıntısı çeken erken aşama şirketler için yeni bir finansal enstrüman oluşturulması, bu piyasada belli bir davranış kültürünün ve etik kuralların hâkim kılınması ve profesyonelliğin artırılması, bireysel katılım sermayesinin kurumsallaştırılarak girişimcilerin güven duyacağı bir finans piyasası hâline getirilmesi, devlet destekleri ile bireysel katılım sermayesi yatırımlarının cazip hâle getirilmesi hedeflenmektedir.

Tasarıyla, 2017 yılı sonuna kadar uygulanmak üzere Hazine Müsteşarlığından lisans alan bireysel katılım yatırımcılarının anonim şirketlere ortak olurken koydukları sermayenin yüzde 75’inin bireysel katılım yatırımcılarına yatırım indirimi olarak yıllık beyannamelerinde konu, kazanç ve iratlardan indirilmesi öngörülmektedir. TÜBİTAK tarafından belirlenen programlar kapsamında, son beş yıl içinde projesi desteklenmiş kurumlara iştirak sağlayan bireysel katılım yatırımcıları için bu oran yüzde 100 olarak uygulanacaktır. Hisse senetlerinin elden çıkarılmasıyla elde edilen sermaye kazançları, gelir vergisinden ve tevkifattan müstesna tutulmaktadır. Vergi indiriminden yararlanabilmek için aşağıdaki koşullar aranacaktır:

Kanunda ve tebliğde öngörülen kriterlerin yerine getirilmesi.

İktisap edilen hisse senetlerinin en az iki tam gün süreyle elde tutulması.

Vergi matrahından indirilebilecek yıllık tutarın yıllık bazda 1 milyon lirayı aşmaması.

Tasarıda getirilen bir yenilik ise dış finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve alternatif finansman kaynaklarına imkân tanınması suretiyle mali istikrara katkı sağlanması amacıyla Hazine Müsteşarlığı tarafından kira sertifikaları ihraç edilmesine imkân tanınmaktadır. İlk kira sertifikası ihracı, 1990 yılında Shell Şirketi tarafından gerçekleştirilmiştir. Kira sertifikaları hızla büyüyen bir piyasadır. 2012 yılında global piyasalarda ihraç edilmiş olan kira sertifikalarının toplam hacmi 170 milyar dolardır. Malezya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Katar, Bahreyn ve Kuveyt, bu piyasada başlıca ihraççı ülkelerdir. Bu ülkelerin dışında, Batılı devlet ve şirketler de bu piyasada ihraç gerçekleştirmişlerdir. İngiltere ve Fransa, kira sertifikası ihracı için yasal düzenlemeler yapmaktadır.

Türkiye'nin bu piyasada yer alması, dış finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi açısından önem arz etmektedir. Hazine tarafından gerçekleştirilecek bir kira sertifikası ihracı, ülkemizdeki özel sektör şirketleri açısından bir gösterge niteliği taşıyacak olup bu piyasanın derinleşmesine katkı sağlayacaktır. İstanbul, uluslararası bir finans merkezi olması açısından değerlendirildiğinde, ülkemizdeki kira sertifikası piyasasının derinleşmesi olumlu bir gelişme olacaktır.

Standart bir kira sertifikası ihraç mekanizmasında en az üç taraf bulunmaktadır: Birinci taraf, borçlanıcı; ikincisi, yatırımcılar; üçüncüsü, varlık kiralama şirketleri. Borçlanıcı, öncelikle varlık kiralama şirketi oluşturacaktır. Varlıklar, varlık kiralama şirketine ileri bir tarihte belirli bir fiyattan geri alınmak üzere satılacak, aynı anda bu varlıklar, varlık kiralama şirketinden geri kiralanacaktır. Varlık kiralama şirketleri, bu varlıkların kira bedelleri üzerinde eşit pay sahipliğini içeren senetleri yatırımcılara ihraç edecek, gerekli fonu toplayacak ve borçlanıcıya, varlığının satış bedeli olarak verecektir. Borçlanıcı belirli periyotlarla kira bedellerini varlık kiralama şirketine ödeyecek, varlık kiralama şirketi de elinde kira sertifikası bulunanlara bu bedelleri iletecek ve böylece nakit akımı sağlanmış olacaktır. Vade sonunda borçlanıcı, varlıkları varlık kiralama şirketinden geri alacak, anapara kira sertifikası sahiplerine dağıtılacaktır.

Tarım sigortalarıyla ilgili uygulamada etkinliğin artırılması amacıyla, Tarım Sigortaları Havuzunun tüzel kişiliği haiz olduğunun belirtilmesi suretiyle kurumsal kimliğinin açıklığa kavuşturulması hedeflenmekte ve Havuzun yönetim kurulu tarafından uygun görülmesi ve risk yönetimi bakımından şartların gerekli olması hâlinde sigorta şirketleriyle müştereken de teminat verilebilmesine imkân tanınmaktadır.

Söz konusu alanlarda yapılan düzenlemelere paralel olarak çeşitli vergi kanunlarında ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de değişiklik yapılması öngörülmektedir.

Son olarak, iki geçici madde ilave edilmektedir. Birisi Sayın Milletvekili Arkadaşımın dediği, eski stopajlarla, kesintilerle ilgili. Anapara üzerinden yapılan kesintiler, bir yıl içinde müracaat edildiği takdirde, kesintiyi yapan sigorta şirketinden, vergi dairesine müracaat edilmek kaydıyla, geri alınabilecektir. Bu da aşağı yukarı 450 bin kişiyi ilgilendirmekte ve 260 veya 280 milyon civarındadır.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demiröz.

Şahısları adına ilk söz, Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 271 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, her zaman olduğu gibi, bu kanunda da, AKP’nin torba kanun tasarısı hastalığı devam etmektedir. Bireysel emeklilik sistemi gibi çok önemli bir kanun, bir kanun tasarısı olarak buraya getirilip bunun üzerinde konuşulmak yerine, ilgisi olan olmayan bir sürü konu torbanın içerisine doldurulmuş, bugün burada milletin kafası karıştırılmaktadır. Bugün bu çatı altında bizim yaptığımız çalışmaları seyredenlerin de, takip edenlerin de bunları anlaması imkânsız hâle getirilmektedir.

Bu torbanın içerisinde bireysel emeklilikle alakası olmayan en önemli konu da Kamu İhale Kanunu’ndaki değişikliklerdir. Kamu İhale Kanunu’nda, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana elli civarında doğrudan, yirmi civarında dolaylı değişiklik yapılmıştır. Her yapılacak ihaleye göre istisnai bir hüküm Kamu İhale Kanunu’na ilave edilmektedir. Şimdi, arkadaşlar, işte, bunun örneklerini daha geçen yaşadık. Eğitim Kanunu’na ekledik istisnai hüküm, Ulaştırma Bakanlığı Kanunu’na ekledik istisnai hüküm, şimdi yine bir sürü istisnai hükümler getiriliyor.

Benim teklifim: Bu Kamu İhale Kanunu’nu AKP’li belediyeler ve Hükûmet tarafından tamamen istisna hâline getirelim, sadece muhalefet belediyelerinin uygulayacağı bir duruma dönüşsün. Yoksa her gün bu kanunlarla oynanıp durulmaz. Kanunlar iktidarların oyuncağı değildir. Kanunlar, günün ihtiyaçlarına göre ortaya çıkan gelişmelere, toplumdaki yeni ihtiyaçlara göre Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılır ve icra ekibi tarafından uygulanır.

Şimdi, hukuk nizamıyla bu kadar oynarsanız, on senede bir kanunu yetmiş defa değiştirirseniz, o zaman bundan sonra herkes kendi ihtiyacına göre, kendi kafasına, keyfine göre yeni değişiklikler beklentisine kapılır. O zaman herkes, madem her gün değişiyor, on senede yetmiş kere değiştiyse bundan sonra yedi yüz kere daha değiştirilebilir havasına bürünür. Bir kere, bu hastalıktan vazgeçmek lazım. Kanunları mümkün olduğu kadar uzun ömürlü yapmak lazım. Kanunları uzun ömürlü yapmak için bunun üzerinde çalışmak ve bütün kanun tasarılarını tek başına, torba kanun olmadan getirmek lazım.

Şimdi, bu kanun tasarısındaki en önemli hedef: İktidar “İstanbul’u bir finans kenti yapmak iddiasındayız.” diyor. Şimdi bunun için dünyaya bir bakmak lazım yani “ben İstanbul’u finans kenti yapacağım” demekle İstanbul finans kenti olacak mı, olmayacak mı?

Şimdi, gelişmiş ülkelerde sigorta şirketlerinin bankaları var, bizde ise bankaların sigorta şirketleri var. Bu kanun, Türkiye’deki çarpık yapıyı, bugüne kadar kurulamamış, yerine oturtulamamış olan bireysel emeklilik yapısındaki çarpıklıkları ortadan kaldırmaya yetecek mi arkadaşlar? Buna siz inanıyor musunuz? Bu kanun yeteri kadar çalışıldı mı? Bu kanun paydaşlar tarafından yeteri kadar sorgulandı, tartışıldı mı? Bununla ilgili bir kamuoyu oluşturuldu mu? Yok. “Biz nasıl istersek bunu o şekilde istediğimiz gibi çıkarırız, Kamu İhale Kanunu’nda olduğu gibi gerekirse yetmiş defa daha değiştiririz” ama bu, Türk ekonomisine, Türk sigortacılık sistemine istikrar getirmez.

Gelişmiş ülkelerdeki tasarruf eğilimine bir bakalım: Gelişmiş ülkelerdeki tasarruf eğilimi yüzde 30’lar civarında ama AKP iktidara geldiğinde, 2002 yılında, Türkiye’de yüzde 18’in üzerindeki tasarruf eğilimi şimdi yüzde 12’lere düşmüş. Niye düşmüş bu tasarruf eğilimi? Kendi kendine düşmüyor herhâlde bu. Bunun sebepleri var. Bunun sebeplerini oturup düşünmek lazım. En başta iktidar diyor ki: “2011 yılında ekonomi yüzde 8,5 büyüdü.”

Şimdi, önce buna bir bakalım. Bu, gerçek bir büyüme mi, yoksa sanal bir büyüme mi? Gerçek bir büyüme ise cumhuriyet tarihinin rekor kıran cari açığını neyle izah edeceksiniz? Gerçek bir büyüme ise hem vatandaşların hem kamunun rekor borçlanmasını neyle izah edeceksiniz? Sadece kira sertifikaları ihraç ederek ekonomiyi nasıl ayakta tutacaksınız, cari açığı nasıl kapatacaksınız? Ekonomiyi, üreten bir sisteme kavuşturmadığınız müddetçe bu yapıyı düzeltemezsiniz.

Her ay işte TÜİK, rakamları açıklıyor, “İhracatımız şu kadar arttı.” diyor ama “İhracatımız bu kadar arttı.” dendiğinde, bu kürsüden 1 Ekimde Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: “Her 1 dolarlık ihracatın 82 senti ithalata dayalı.” Siz, bu ithalatı düşürecek hangi yapısal değişikliği getirdiniz bu memlekete?

Şimdi, yine bugünkü gazetelerde içinde bulunduğumuz konuyu tartışmakla ilgili özel bir haber daha vardı: Emeklilerin borçlanma eğilimi son bir yılda yüzde 424 artmış, geçen yıla göre bu yıl emekliler bankalardan yüzde 424 daha fazla tüketici kredisi almışlar.

Şimdi, bu emekliler niye bu kadar kredi kullanma ihtiyacı duyuyorlar? Acaba insanlar emekli olduktan sonra fabrikatör olmaya falan mı soyunuyorlar, yoksa iş bulamadıkları, çoluğunu çocuğunu, torununu torbasını beslemek için, onların maaşı olmadığı için kredi çekemediklerinden, kendi emekli maaşlarını ortaya koyarak bir borçlanma yöntemine mi gitmektedirler?

Şimdi, tabii ki en önemli sorun gelir dağılımı. Siz devletin imkânlarını memura, işçiye, esnafa, emekliye, dula, yetime hakkaniyetli bir şekilde taksim etmezseniz insanlar nasıl tasarruf edecekler?

Şimdi, siz fakire fukaraya sadaka verir gibi yüzde 3, yüzde 4 zam vereceksiniz ama zenginlerin ve yandaşlarınızın millî gelirden aldığı pay sürekli artacak. Bu artış tabii ki tasarruf eğilimini, zenginlerin gelirinin artması… Toplumun yüzde 90’ı gelirin yüzde 10’unu paylaşacak, toplumun yüzde 10’u gelirin yüzde 90’ını paylaşacak! Bu adaletsiz yapıda tabii ki fakirin fukaranın bırakın tasarruf etmeyi, karnını doyurması bile sorun hâline geliyor. Bugün toplumda artık kamu sektöründe de eleman alımı hemen hemen bitti. Dolayısıyla birçok insan… Kamunun birçok ihtiyacı da taşeron işçiler üzerinden gideriliyor. İşte özel güvenlik, özel şirketler onlara 700 lira veriyor, kamudaki taşeron işçilere 700 lira veriyor. 700 lira maaş alan bir insanın tasarruf yapması, 700 lira maaş alan bir insanın bireysel emeklilik sistemine girmesi… Siz diyorsunuz ki: “Efendim vatandaş bireysel emeklilik sistemine dâhil olacak, buraya para yatıracak, biz de ona onun yatırdığına göre orantılı olarak destek vereceğiz.” Şimdi bir kere, bu insanlar karnını doyuramazken buralara nasıl para aktaracaklar? Nasıl bireysel emeklilik sistemine para koyacaklar? Dolayısıyla sizin dediğiniz bu tasarruf sistemi olmadığı müddetçe de İstanbul’un bir finans kenti olması ancak bir AKP hayali olur arkadaşlar, böyle bir şey gerçekleşmez. 

Şimdi, zenginler için zaten BES diye bir sorun yok. Zenginin malı var, mülkü var yani bireysel emeklilik sistemine zengin, girmiş ya da girmemiş önemli değil. Önemli olan, devletin sağlıktaki ileriye doğru yükünün azalması için, devletin sosyal güvenlikteki yükünün azalması için bireysel emeklilik sisteminin kitlelere yayılması. Kitlelere yayılması için de kitlelerin, fakirin, dulun, yetimin, memurun, esnafın, köylünün bu sisteme para yatıracak hâle gelmesi lazım. Her gün seçim bölgelerimizde köy, kent dolaşıyoruz, sizler de dolaşıyorsunuz. Allah aşkına memur, işçi, asgari ücretli, köylü bu sisteme nereden, nasıl para aktaracak? Siz buradan ne kadar para bekliyorsunuz, bir hedefiniz var mı arkadaşlar? Çünkü tasarının gerekçesinde hedefle ilgili hiçbir metin yok maalesef. Bu şartlarda ancak siz bireysel emeklilik sistemini bir sistem olarak değil ancak hayal olarak kurabilirsiniz.

Ben bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Şahısları adına son söz, Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç’a aittir.

Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, gene akşamın bu geç saatlerinde önemli bir konuyu tartışıyoruz. Konuşan arkadaşlarımızı ne milletvekillerimiz dinliyor ne Sayın Bakanımız dinliyor çünkü sonuç belli, sayı belli, çıkacak sonuç belli; ne konuşursak konuşalım buradan alınan sonuca göre, sayı üstünlüğüne göre bir sonuç çıkacaktır.

Temel amacı ne bu yasanın? Yurt içi tasarruflarını artırma. Kimin yasasıyla birleştirilmiş? Sayın Ayaydın’ın yasasıyla birleştirilmiş. Peki, neden gerek görülmüş böyle bir yasaya? Çünkü deniz bitmiş. Biliyorsunuz, Sayın Bakanlığın bu konudaki görevi şöyle: Sayın Bakanlık eğer gerçekten sıkışıyorsa, milletten elde edilecek gelirlerde bir sıkışma varsa, oturuyorlar “Nasıl bir yöntem bulsak acaba, nasıl bir yol izlesek de vatandaşın neresinden biraz daha bir şey kopartabilsek.” anlayışıyla hareket ediliyor çünkü Türkiye'nin gelirleri böyle.  Gelir vergileri nereden elde ediliyor? Sadece gerçekten dürüst, ücretli kesimden, ödemesinden kaçmayan, ülkesine, vatanına, milletine hizmet etmek isteyen kesimden, onların gelirlerinden elde ediliyor, yoksa öyle gerçekten sistemin koruduğu, Hükûmetin koruduğu yüksek gelir elde eden kesimlerden bu vergi elde edilmiyor. Ne oluyor  böyle zamanlarda? Vatandaş teşvik edilmiş. Televizyonlarda çok güzel şeyler anlatılıyor. Diyorlar ki: “Bak, yeni bir buzdolabı çıktı, alabilirsin.” Neyle alabilirsin? “Kredi kartın var.” deniliyor, “kredi kartınla alabilirsin.” Nasıl alabilirsin? “Taksitle alabilirsin.”

Vatandaş rahat; çocuğu da istiyor, televizyonda da görüyor: “Yiyeceği, içeceği her şeyi alabilirsin. Serbest piyasa ekonomisi var. Bak, kimler neyi alabiliyorsa sen de bunlara sahip olabilirsin.” deniliyor. Burada bir engelleme geliyor mu vatandaşa? “Ya, dur bak, senin gelirin bu kadar, hele bir dur bakalım, yarın öbür gün bunun altından nasıl kalkabilirsin?” deniliyor mu? Vatandaş gözetiliyor mu? Yok canım, gözetilen başka taraf, gözetilenler başkaları. Ne oluyor? Diyorlar ki: “Alabildiğin kadar al. Otomobil mi almak istiyorsun? Al. Ne almak istiyorsun? Dolap mı almak istiyorsun? Al. Ne almak istiyorsan al.” Ne oldu? O da bitti. Neden? Vatandaşın geleceği ipotek altına alındı, onlar da bitti.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Biz gayet rahatız. Biz, vatandaşa buradan bakarken -milletvekilleri olarak evet güvencelerimiz var, belli bir gelirimiz var- muhalefet burada elinden gelen gayreti gösteriyor ama bin lira kazanan, asgari geçimin altında olan vatandaşın, kredi kartıyla geleceğini de ipotek altına alan vatandaşın geleceğiyle ilgili bir şeyler konuşulacak, kimsenin umurunda değil, kimse dinlemiyor.

Zaten hesaplar yapılmış, kitaplar yapılmış. Konu nereye gelmiş? Bireysel emekliliğe gelmiş. “Acaba oradan da nasıl elde edebiliriz? Nasıl vatandaşın oradaki kanını da emebiliriz?” zihniyetiyle hareket ediliyor. O zaman ne oluyor? O zaman, bazı milletvekilleri harıl harıl konuşmacıyı dinlerken, konuşmacının gözünün içine bakarken, diğerleri ise “Nasıl olsa bizim söz hakkımız yok, bizim ifade edecek bir şeyimiz yok. Bizim adımıza bir kişi konuşuyor, bir kişi karar alıyor, o ne derse biz de onu yerine getireceğiz.” deyip sohbet ediyorlar. Türkiye'nin gerçeği bu. Onun için, bugün bireysel emeklilik gelecek Türkiye'nin gündemine, yarın başka bir şey gelecek. Bakanlığa ait bürokratlar burada oturacaklar, gelecekler hatipler burada konuşacaklar, bizler elimizden gelen gayreti göstereceğiz, basın hiç yazmayacak, hiç bahsetmeyecek, televizyonlar kapalı… Ne olacak? Kararları alacak, yürüyecek; intiharlar devam edecek, çocuklar ölecek, insanlar ölecek burada alınan kararlarla. Kimin umurunda? Kimsenin umurunda değil.

Çok merak ediyorum Sayın Bakan, Avrupa’da, vergi gelirlerini artırdığı için ağlayan Sayın Bayan Bakanı hiç aklınıza getirdiniz mi? Siz gerçekten, vatandaşa yüklediğiniz bir vergi yüküyle ilgili yüreğinizde derin bir sızı hissettiniz mi? “Bu vatandaş bu dolaylı vergilerle ve bizim koyduğumuz vergi adaletsizliğiyle yaşayamıyor, intihar ediyor, çoluğuna çocuğuna bakamıyor, bir anne, bir baba çocuğunu doyuramıyor diye intihar ediyor.” diye hiç gözlerinizden bir damla yaş aktı mı?

Bakın, beni dinliyor mu? (CHP sıralarından “Hayır” sesleri.) Dinliyor mu arkadaşlar, hiç sesimi duyuyor mu?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Duymuyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ölen çocukların, ağlayan annelerin, intihar eden insanların mezarlardan yükselen sesini Sayın Bakan duyuyor mu?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Duymuyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Duymuyor çünkü duymaya ihtiyacı yok çünkü buna ihtiyacı yok. (CHP sıralarından alkışlar) Onun duymak istediği tek bir şey var: “Biz, hangi yollarla, bizi ayakta tutanlara dokunmayıp vatandaşın sırtından varlığımızı nasıl yürüteceğiz?” Başka duymak istediği herhangi bir şey yok.

Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisini, dışarıda vatandaşımız, gerçekten kendisi için mücadele edilen bir alan olarak görüyorsa kocaman bir yalan! İnsanların ve muhalefetin sesi bu dört duvar arasında kalıyor, basın konuşturulmuyor, muhalefet konuşturulmuyor, AKP’li vekiller konuşturulmuyor, AKP’li bakanlar konuşturulmuyor; konuşan sadece bir tek kişi var: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı” diye diktatör bir yönetim konuşuyor (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) ve bunun yükü işte bireysel emeklilikle, bunun yükü ölen insanlarla, bunun yükü şehit düşen insanlarla, bunun yükü intihar eden insanlarla ödeniyor bu ülkede. O yüzden, o yüzde 50’ye arkasını, sırtını dayayıp da diktatörce yönetimini, vatandaşın geleceğini yok ederek sağlayanlar bir gün bunun hesabını vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Gördünüz mü nasıl canlandılar? Gördünüz mü? Ne oldu? Damarlarına dokunuldu. (CHP sıralarından alkışlar) Neden canlandılar, bak? Nasıl bakıyorlar, görüyor musunuz?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hakaret ediyorsun!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Nasıl dinliyorlar, görüyor musunuz? Dinleyecekler çünkü damarlarına dokunuluyor, çünkü onlar da biliyorlar ki onların bir hükmü yok.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Aynaya bak, aynaya!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Hüküm sadece bir tek kişiye ait. Sadece bir tek kişi konuşabilir. Onlar sadece bir tek kişinin yönettiği bir ülkenin milletvekili olarak bu kürsülerde, bu koltuklarda oturuyorlar.

O yüzden değerli arkadaşlarım, muhalefete mensup değerli arkadaşlarım; burada yapacağınız konuşmaların hiçbir hükmü yoktur. Sayın Bakanın burada oturuyor olması, bunları dinliyor anlamına gelmiyor. Sayın bürokratların burada oluyor olması, Türkiye’ye “Muhalefeti de dinleyeceğiz. Doğru bildiği bir şey olursa bunu da alalım kayıtlarımıza.” anlamına gelmiyor. Sadece şu anlama geliyor: “Biz görüntüyü kurtaracağız, bildiğimizi yapacağız.” diyen bir Başbakanın emrini yerine getiriyorlar. Başka hiçbir şey yoktur.

Uyandırdığım için özür dilerim, uyumaya devam edebilirsiniz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kes!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hadi be!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan aklının kendi gerçekliğini kaybettiği zaman ortaya koyduğu ürüne “evham” diyoruz. Şimdi, insan konuşmaya başladığı anda kendi zihin içeriğini, kendi dünyasını, kendi algısını, kendi gördüklerini paylaşır. Şimdi Sayın Milletvekilinin konuştukları bizi hiçbir şekilde rahatsız etmiyor çünkü kötü söz, sahibine aittir ama eğer diktatörlükten bahsedeceksek, isterseniz bu bahse hiç girmeyelim.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Girelim… Girelim…

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Dolayısıyla, sizlerin ifade etmesiyle, sizlerin, bu, benim ağzıma bile almak istemediğim ve her seferinde yüzde 50’nin şahsında tecelli eden millî iradeye dönük hazımsızlığınızı burada her seferinde ifade etmeniz… Üstelik 12 Haziranın yıl dönümünde, bu hazımsızlığınızı, o gün, ilk gün Stockholm sendromuyla bunu ifade etmiş, bu halka hakaret etmiştiniz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Vatandaşı bununla kandıramazsın!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bugün bu halkın millî iradesine, ortaya koyduğu demokrasiye ve bu sürece, “diktatörlük” gibi hiç de hoş olmayan…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Çoğunluk diktatörlüğü de var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen de söylediğine inanmıyorsun Mahir ya!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …ve kendi gördüğünüz yerden konuşarak ve maalesef, kendinizi görerek ifade etmenizi esefle karşılıyorum. Çünkü gecenin bu saatinde ihtiyaç duymadığımız tek şey gerilim. Maalesef Sayın Milletvekilim, nereden geldiniz, hangi duygu hâliyle, hangi ruh hâliyle geldiniz, bilmiyorum ama sizin ifade ettiğiniz şeyler buraya ait şeyler değil ve bu ülkeye ait şeyler değil.

Dolayısıyla, sizi düşüncelerinizle baş başa bırakıyorum, takdiri de bu aziz millete bırakıyorum. İyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Takdiri Başbakana bırak!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Efendim, Sayın Konuşmacı “Hangi ruh hâliyle nereden geldiniz?” derken gönderme yapmıştır. Müsaade ederseniz söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

 

3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sizin olmadığınız yerden geldim, halkın arasından. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin “yüzde 50” dediğiniz ağlayan esnafın arasından geldim. Dükkânı kapatılıp da intihar eden bir babanın cenazesinden geldim. Sizin hiç anlayamayacağınız, az önce, bir telefon aldım. Aldığım telefonda bir iş adamının tüm yaptıkları dürüst çalışmalara rağmen intihar ettiğinin haberi veriliyordu. Dün Trabzon’da bir annenin intihar eden ruh hâliyle bu kürsüye çıktım.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Eyvah!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Bunların hiçbirisi…

Görüyor musunuz “Eyvah, eyvah!” diyen hâlini?

OKTAY VURAL (İzmir) – Dalga geçiyorlar.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Ölen anneyle ilgili hâlini görüyor musunuz? Bakın yüzüne. Bakın. Görüyor musunuz? Ölen anneden bahsederken AKP milletvekilinin “Eyvah, eyvah!” hâliyle…

Sayın Vekilim, benim hiç kimseye…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sizin ne yapmaya çalıştığınızı anlıyorum fakat bu ülkede…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ben karşılıklı konuşmuyorum. Buraya gelirsiniz.

Benim hiç kimseye hakaret etmek gibi bir niyetim yok. Ben sadece şunu ifade ediyorum…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu ülkenin seçilmiş Başbakanına “diktatör” diyemezsiniz!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletin sesini duyurmak için buradayım! O ruh hâliyle geliyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu ülkenin demokrasisine hakaret edemezsiniz!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Senin buna karşı söyleyecek bir sözün varsa çık kürsüye söyle. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Geri al sözünü o zaman!

BAŞKAN – Sayın Ünal, buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biz 2002’de bu ülkeye geldiğimizde nasıl bir ülke aldığımızı çok iyi biliyoruz. Dünyanın her yerinde…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Daha önce neredeydiniz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Nereden geldiniz?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Nereden geldin?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Dünyanın her yerinde bu tür sorunlar…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Geldiğiniz zaman ne yaptınız?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hangi ruh hâliyle geldiniz?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …bu tür sorunlar olabilir. Bu tür sorunlar olabilir fakat siyaset yapmak… Siyaset kurumu çözüm kurumudur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kim hazırladı o şartları?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Siz toplumun içindeki…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kim yolladı sizi?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …toplumun içindeki bazı meseleleri alıp bunları toplumun tamamına mal ederek sanki toplumda âdeta bir cinnet hâli varmış…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Evet var!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …insanlar toplu hâlde intihar ediyorlarmış, Türkiye’de esnaf, memur son derece zor durumdaymış gibi bir fotoğraf oluşturacaksınız, sonra da siyasetinizi bu fotoğrafın üstüne inşa edeceksiniz… Seçimlerden önce bunu yaptınız ve seçimlerden önce yaptığınız şeye cevabı millet verdi.

Dolayısıyla, sizin milletin içinden geldiğinizi ve o yaralı annenin, o acıyı çeken insanların acısını paylaşmanızı anlayabilirim, bu anlaşılabilir bir şeydir. Bunu da paylaşırım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz sizin milletvekilinizin alay etmesini anlayamıyoruz!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bu acıyı biz de yaşıyoruz. Bu ülkenin derdiyle dertlenmiş, kimsesizlerin kimsesi olmuş bir partinin temsilcisi olarak buradan konuşuyorum ama siz kalkıp bir mesele üzerinden sanki Türkiye tamamıyla, sözünü ettiğiniz o karanlık duruma gömülmüş gibi bir fotoğraf oluşturup bunun üzerinden de iktidar partisini mahkûm edemezsiniz. Evet, bu Mecliste bu ülkenin bütün sorunları konuşulur ve bu sorun buraya getirilir, tartışılır ama bunun tartışma şekli bu değildir. Sanki bu ülkede insanlar intihara sürükleniyormuş gibi bir hava oluşturmaya hakkınız yok. Bu ülkenin durumu ortadadır, bu ülkenin gerçekliği ve şartları da ortadadır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                             Kapanma Saati: 22.00

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)

 

BAŞKAN - Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan, siz de hatırlayacaksınızdır, son üç ay içinde sürekli olarak hazinenin gelirlerini artıracak kanunlar çıkartıyoruz. Bu kapsamda 2/B Yasası’nı çıkarttık, yabancıya mülk satışını çıkarttık, kamu alacaklarını yeniden yapılandırdık, ayrıca bedelli askerlik çıkartıldı. Şimdi de, işte, bireysel katılım sermayesi sistemi getirilerek gene bir gelir imkânı yaratılıyor, ayrıca kira sertifikaları ihracı için de Hazineye yetki veriyorsunuz.

Sayın Bakan, bir şeyler mi oluyor? Hazinenin bir nakit sıkıntısı mı var? Ekonomide bir risk ihtimali mi var?

Bu kapsamda bir hususu da sormak gerekiyor: Özellikle İstanbul’da, bu konut projelerinde, yeni bir banker faciası yaşanacağı iddiaları var. Bu konuda size ulaşan bilgiler var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayı üstünlüğü kişileri hikmet sahibi yapar mı?

İki: Suriye’den ülkemize yerleşenlere aylık 300-400 TL ödenmek üzere banka kredi kartı verilmiş midir? Verilmişse bu ödemeler hangi kalemlerden ödenmektedir?

Pırlanta hangi vergilerden muaftır? Muaf ise ekmekten, sudan, ilaçtan vergi alındığı hâlde pırlantada neden vergi alınmamaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâlen kamu ve özel sektör borçlarıyla ferdî krediler ve kredi kartları borçları dikkate alındığında, kişi başına düşen toplam borç yükü ne kadardır? 2002 yılıyla bu iki rakamı karşılaştırabilir misiniz?

İki: Hâlen bireysel emeklilik imkânı sağlayan şirketlerin sayısı ve bugüne kadar bu şirketlerden yararlanmak üzere başvuran vatandaşlarımızın miktarı ne kadardır? Bu kanundan neyi amaçlıyorsunuz? Hedefiniz ne kadar insanımızı bireysel emeklilikten yararlandırmaktır? Açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, 2004’ten bu tarafa emekli maaşından yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi kesilmekte. “İş yaparsa, gelir vergisine tabi olursa, kurumlar vergisine tabi olursa” deniyor. İş yapandan gelir veya kurumlar vergisi alınmasına rağmen emekli maaşından, karşılık gösterilmeden, yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi kesilmesi doğru mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum: 1990’lı yıllarda yüzde 23’ler seviyesinde olan yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki payı AKP döneminde, yani 2003-2011 döneminde ortalama yüzde 15’lere düşmüştür. Bu durumun nedeni sizce nedir? Bu sonucun elde edilmesinde uyguladığınız maliye ve para politikalarının etkili olduğunu düşünmüyor musunuz?

İkinci sorum: 2002-2011 yılları arasında hane halkı borçlarının hane halkı gelirleri içindeki payının çok hızlı bir biçimde yükselmesinin, 10 kattan fazla artmasının ve yüzde 52’ye tırmanmasının nedenleri sizce nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba… Yok.

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu kira sertifikalarından, sukûku icaradan ne kadar zaman içerisinde, ne kadar gelir bekliyorsunuz? Hangi gayrimenkulleri ilk olarak bu varlık kiralama şirketine devretmeyi düşünüyorsunuz, satmayı düşünüyorsunuz? Gazetelerde bunlarla ilgili birçok haber çıkıyor. Bunların ne kadarı doğru, onları öğrenmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ayhan…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana aracılığınızla bir soru sormak istiyorum: Sayın Bakan, mali kural konusunda ne düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Türk milletine bir açıklama yapma borcunuz yok mu? Niye bizlere Komisyonda doğruyu söylemediniz? Türkiye Büyük Millet Meclisine doğruyu söylememek sizce makul bir davranış biçimi midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bireysel emeklilik sisteminde şu anda kaç kişi var ve bu yasayı çıkardıktan sonra kaç kişi olacağını hedefliyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, geçen, İstanbul’daki forumda Sayın Başbakan “Dün alan eldik, bugün veren el olduk.” diye bazı terimler kullanarak IMF’ye olan borcun ödendiğini ve dolayısıyla veren el olduğumuzu artık ifade ettiler. IMF’ye olan borcumuz düşmüş olabilir ama Türkiye'nin 2002’deki 220 milyar dolar borcunun bugün 540 milyar doların üstünde olduğu söyleniyor. Hiç Bakanlar Kurulu toplantılarında Sayın Başbakana hâlen daha borcumuzun yükseldiğini, borç aldığımızı, veren el olmadığımızı uyarmıyor musunuz?

İki: Amerika Birleşik Devletleri’nde -sizin de olduğunuz- Sayın Bush zamanında bir at pazarlığı oldu. Bunlar sizin döneminizde yaşandı. Hep geçmişteki ekonomik krizleri, alan eli, veren eli… Bunları hiç aklınıza getirmiyor musunuz bazı konuları konuşurken? Bunları merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Borsada oynayanların vergi limiti var mıdır? Yoksa, borsada oynayıp gelir elde edenler vergiden muaf tutulmakta mıdır?

İkinci sorum: Citibank’ın vergi borcu hiç affedildi mi? Affedildiyse, ne kadar vergi borcu ve hangi tarihte affedilmiştir?

Üçüncü sorum: Faiz geliri vergiden muaf mıdır? Kaç TL’ye kadar faiz geliri olanlar vergi vermemektedir?

Dördüncü sorum: Finans kurumları mahkeme yargı harçlarından muaf mıdır? Muafsa, işçi iş yerinden atıldığı için harç ödemek zorunda kalıyorsa finans kurumları neden yargıda dava açarken mahkeme harcı ödememektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, sigorta şirketlerinin mülkiyetinin ne kadarı yabancı yatırımcıların eline geçti?

İkinci sorum: Cari açığın finansmanında kaynağı belli olmayan bir miktar para olduğu söyleniyor. Sizce bu kaynak nedir ve bu miktar ne kadardır?

Bir başka şey: Sayın Bakan, asgari ücretle çalışanlar, taşeron işçileri ve özel güvenlik çalışanlarının yani ucuz bedellerle çalıştırılan emeğin 2002 ile bugünkü arasındaki farkla ilgili bir belirleme yaptınız mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bireysel emeklilik sisteminin, bununla ilgili yaptığımız değişikliğin özünde şu var: Vatandaşlarımız sisteme ne kadar para yatırırlarsa, kendi gelecekleri için, emeklilikten sonra yararlanabilmeleri için ne kadarlık bir tasarrufta bulunurlarsa, aslında, devlet onun yüzde 25’i kadar yanına bir katkı payı koyuyor yeni sistemle beraber. Dolayısıyla bu, gelir sağlayacak yani kamuya gelir sağlayacak bir düzenleme değil, hatta bütçeye bir miktar yükü olan bir düzenleme. Bireysel emeklilik sistemi o şekilde çalışıyor.

Şu andaki şekli: Gelir vergisinden indirimler şeklinde bir devlet desteği var idi. Şimdi, gelir vergisinden indirimler yapmıyoruz bu yeni düzenlemeyle beraber, herkes ne kadar tasarruf ediyorsa onun yanına bir devlet katkısı beraberinde getirmiş oluyoruz.

Kira sertifikaları da, yine, bir bütçe geliri değil, bir borçlanma enstrümanı yani bizim 2/B gibi ya da eski vergi alacaklarımızın tahsilatı, borçların yeniden yapılandırılması gibi bütçeye gelir olarak kaydettiğimiz bir rakam değil, bir borçlanma enstrümanı. Yani bütçenin gelir gideri içerisinde görünmeyen bir enstrüman cinsi.

Tabii, bütçemizin giderleri artıyor her sene. Giderlerine paralel bir şekilde gelir artırıcı tedbirlerimizin de olması gerekiyor ama aslında bizim bu paketimizde, bugün görüştüğümüz pakette bütçeye gelir olarak ilave bir imkân sağlayacak herhangi bir düzenlememiz söz konusu değil.

Konutla alakalı, hem konut fiyatlarına hem de yapılan konut miktarına baktığımızda, bugün için herhangi bir risk görmüyoruz ama yakından değerlendiriyoruz.

Şu var ki, Türkiye’de özellikle bireysel krediler, artık, bundan önceki gibi yani 2011 yılı gibi hızlı artmıyor. Bireysel kredilerdeki artış hızındaki yavaşlamaya paralel… Artış var ama düşük hızla artıyor. Konut yapımında da, konut ihtiyacında da bir miktar geçen seneki hızın altında bir hız beklememiz bu sene için normal. Orada, böyle kontrolsüz bir büyüme, kontrolsüz bir arz fazlası bugün için tespit etmiş değiliz ama ileride olduğunda da kuşkusuz çok sayıda enstrüman, çok sayıda tedbir bunu önlemeye yönelik var.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Tutanaklara geçiyor ama ha!

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi, şöyle bir baktığımızda, pırlanta vergileriyle ilgili özel bir soru vardı. Orada, biliyorsunuz, yüzde 20 özel tüketim vergisi alınmakta şu anda. Başkaca, herhangi bir vergiden muafiyet de söz konusu değil.

Vatandaşlarımızın borçluluğuyla alakalı bir soru vardı. Şu anda hane halkının bankalarımıza borcu millî gelirimizin yaklaşık yüzde 18’i! Bu, dünya ölçülerine göre baktığımızda oldukça düşük ama bu yüzde 18’e çok hızlı vardık, çok hızlı arttı rakamlar. Dolayısıyla, bizim zaten 2010 sonundan itibaren, 2011 ortasında almış olduğumuz tedbirler bu kredi artış hızı üzerinde bir miktar kontrol sağlayabilmekte; bunu da şu anda zaten sağlamış durumdayız. Avrupa’da pek çok ülkede yüzde 60-70-80 gibi oranlar söz konusu. Avrupa Birliği ortalamasına bakacak olursak, hane halkının bankalara borcu şu anda yüzde 66; oysa Türkiye’de şu anda oranımız yüzde 18 civarında -yaklaşık söylüyorum- bu, tabii, her ay ufak tefek değişiklikler gösterebiliyor.

Bireysel emeklilik sistemimizdeki toplam kişi sayısı 2 milyon 800 bin şu anda -yuvarlak söylüyorum- ve şu ana kadar toplanan fon miktarı da, 16-17 milyar TL civarında bir fon şu anda birikmiş durumda. Bu yeni uygulamayla beraber sistemin daha da yaygınlaşacağını bekliyoruz. Biz şimdiye kadar ne kişi sayısı olarak ne toplanan fon miktarı olarak herhangi bir hedef ilan etmedik ama sektörün, özellikle bireysel emeklilik firmalarının bu yeni yasal düzenlemeyle beraber beklentisi çok çok yüksek. Çünkü şu anda sadece maaşı olanlar, maaş alanlar, gelir vergisi ödeyenler devlet desteğinden yararlanırken, ev hanımları başta olmak üzere, herhangi bir geliri olmayıp sadece bir kenara tasarruf koymak isteyenler de artık bu yeni sistemden, devlet katkısı sisteminden istifade edebilecekler.

Emekli maaşlarından kesintiler sadece çalışanlar için geçerli biliyorsunuz. Emekli olduktan sonra eğer çalışıyorsa ve ilave bir maaş alıyorsa o ilave maaşıyla bağlantılı bir kesinti söz konusu. O da yine sistemin özellikle daha sıhhatli işlemesi açısından bir zorunluluk olarak sadece Türkiye’de değil pek çok ülkede de uygulanan bir yöntem.

Yurt içi tasarruf oranlarımıza baktığımızda “Niye düştü?” diye bir soru vardı. Biliyorsunuz, yurt içi tasarrufların pek çok sebebi var, yapısal bazı sebepleri var, kültürel sebepleri var ama şöyle bir baktığımızda, örneğin yurt içi tasarruf oranının çok yüksek olduğu Çin’de –ki yüzde 50 civarındadır tasarruf oranı- bir emeklilik sistemi yok, yani emekli maaşı diye bir kavram yok. Dolayısıyla Çin’de yaşayanlar, Çin vatandaşları yaşadıkları dönem boyunca dişinden, tırnağından artırdıklarını bir kenara koyuyorlar yaşlanınca, emekli olunca kullanabilmek üzere. Dolayısıyla bizdeki, devletin sağladığı bir emeklilik sistemi, emeklilik güvencesi ve yine vatandaşlarımızın geleceğe güvenle bakışı, genel makroekonomik dengelerle ilgili tüketici güveninin yüksekliği iç tüketimin artmasını ama bunun yanında da tasarruf oranlarımızın düşmesini beraberinde getirmiş oldu. Şimdi, bir yeniden dengeleme sürecine girmiş durumdayız. Bu aldığımız tedbirlerle ve -bugünkü düzenleme belki bunun bir parçası ama- bunun daha ötesindeki tedbirlerle yavaş yavaş tasarruf oranlarımızın yükselmesini bekliyoruz.

Kira sertifikalarıyla ilgili de yine biz herhangi bir hedef açıklamadık. Hazinemizin bu seneki finansman programına baktığımızda kira sertifikalarıyla ilgili herhangi bir rakam öngörülmemiş durumda. Düzenleme yapılıp uygulama başladıktan sonra, piyasa şartlarına göre, içeriden ve dışarıdan gelecek talebe göre bunun miktarı ve hangi varlıklar üzerine kurulacağı belirlenecek. Bugün için herhangi bir gayrimenkul ya da gayrimenkul olmayan türden bir varlık belirlenmiş değil. Yasal düzenlemeden sonra, dediğim gibi, piyasa şartlarına göre, içeriden ve dışarıdan gelen talebe göre bu uyarlamalar yapılacak.

Sayın Başbakanımızın söylemiş olduğu “Alan el iken, veren el olduk.” ifadesi çok isabetlidir ki bu, en son, OECD’nin geçen ay yayımladığı ve tüm ülkelerin dış yardımlarıyla ilgili raporda da çok çok açık, belli. Tüm OECD ülkeleri içerisinde Türkiye, 2011 yılı içerisinde dış yardımını en çok artıran ülke oldu, yüzde 38’lik bir artışımız var ve geçen sene, resmî dış yardımlarımız 1 milyar 300 milyon doları buldu. Özellikle ekonomik krizin yoğun olduğu bir dönemde Türkiye'nin dışarıya yardım eden ülkeler listesinde olması hem de bu yardımları en hızlı artıran ülke oluşu OECD ülkeleri içerisinde, gerçekten dünyanın dikkatini çok çekiyor.

“Kamu borcu artıyor.” deniyor. Biz bunu on yıldır hep söylüyoruz. Ben on yıldır söylediğimizi tekrar edeceğim: Millî gelire oran olarak bizim kamu borcumuz 2002 yılına göre düşmüş durumda. 2002 yılında bu oranımız yüzde 74’tü, geçen seneyi biz yüzde 39,4’le kapattık millî gelire oran olarak.

Öte yandan, vergilerle ilgili sorular vardı. Faiz gelirleri üzerinden yüzde 15 gelir vergisi alınmakta. Bankaların icra başvurusu sırasında harç istisnası geçtiğimiz hafta yasalaşan tasarı ile ortadan kalkmış oldu. Hazine bonosu faizlerinden yüzde 10 stopaj gelir vergisi alınmakta. Kurumlar ayrıca bütün kazançlarının üzerinden yüzde 20 kurumlar vergisi ödemekte.

Sigorta şirketlerindeki yabancı payı sorulmuştu. Prim toplama açısından baktığımızda, prim toplama açısından şu anda uluslararası sermayeli kuruluşların prim toplamadaki payı yüzde 53, yerli sermayeli kuruluşlarımızın da yüzde 47.

Asgari ücretteki gelişmeler: 2002’den 2012’ye kadar -bunu yine her ay aslında biz duyuruyoruz- asgari ücretin reel satın alma gücü oldukça artmış durumda. Şu anda yanımda tablolar yok ama pek çok ürün bazında mukayese ettiğimizde asgari ücretin satın alım gücü bugüne kadar yükseldi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, yanlış, asgari ücretle çalışanların sayısındaki mukayeseyi istiyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Asgari ücretle çalışanların sayısını biz aslında tam olarak bilemiyoruz, sadece elimizdeki veri, Sosyal Güvenlik Kurumunda kayıtlı olup Sosyal Güvenlik Kurumuna prim ödeyen vatandaşlarımız bazında.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bundan maksadım şu: Emeğimizi ucuz mu satıyoruz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Biliyorsunuz, piyasada şu var maalesef: Yani asgari ücretin üzerinde maaş alıp vergi ve primi düşük ödemek için asgari ücretten kaydedilme çok çok yaygın piyasada. Dolayısıyla, gerçek anlamda asgari ücret alan vatandaşlarımızın sayısı bizim resmî kayıtlarımızda yok ama TÜİK vatandaşlarımız için bir hane halkı gelir araştırması yapıyor ve bu hane halkı gelir araştırmasına göre baktığımızda da 2002’den bu yana hane halkımızın ortalama geliri reel bazda ciddi oranda artmış durumda ve Türkiye’de gelir dağılımı düzeliyor, zenginle fakir arasındaki uçurum daralıyor. Bu yine OECD’nin aralık ayında yayınladığı raporda da belli. Tüm OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımı en hızlı düzelen ülkeyi Türkiye gösteriyor ki, pek çok OECD ülkelerinde gelir dağılımı bozulurken, Türkiye gelir dağılımı düzelen az sayıda ülkeler içerisinde ama o ülkelerin de, yine listenin başında. Dolayısıyla, hane halkı gelir anketi bizim TÜİK’in, EUROSTAT standartlarında yapılmakta ve o araştırmanın sonuçları da aynen OECD raporlarına alınmakta çünkü araştırmanın kalitesi ve metodu uluslararası standartlarda yapılmakta.

Sanırım, bu tur için sorulara… Aslında birkaç tane de kürsüden konu vardı. İki dakikamız daha var, müsaade ederseniz, kürsüden bazı konular vardı, onlara da hemen kısa kısa cevap vereyim.

“Vergi teşvikinden ve devlet katkısından yararlanma limitleri düşük.” diye bir ifade oldu ve yine bir başka çelişen ifade “Sadece zenginler mi faydalanacak?” gibi bir ifade vardı yine değerli konuşmacılar arasında. Şimdi bu, biliyorsunuz bizim devlet katkı payı aslında asgari ücretle sınırlı yani devletin bir kişiye yüzde 25 olarak verebileceği katkı, bir yıllık toplam asgari ücretin yüzde 25’iyle sınırlı. Bu aslında tam tersine yani gelir seviyesi yüksek tabakaya değil, gelir seviyesi daha düşük tabakanın geleceği için, emekliliği için daha geniş imkânlara sahip olabilmesini sağlayacak bir uygulama. Aksi hâlde her kenara 100 lira koyana 25 lira da devlet katkısı demiyoruz, devlet katkısının üst sınırı var, o da yıllık asgari ücretin yüzde 25’iyle sınırlandırılmış durumda.

Şimdi “Fonlar şirketlere peşkeş çekilmektedir.” gibi bir ifade yine kullanıldı. Hâlbuki burada bireysel emeklilik şirketleri sadece aracılık işlevi görüyor. Bu rakamlar, şu andaki bireysel emeklilik sisteminde toplanan fonlar, Takasbank’ta katılımcı adına açılan hesaplarda saklanıyor. Bu bireysel emeklilik şirketlerinden herhangi bir tanesi, hani Allah göstermesin, zor duruma düştü, beceremedi, iflas etti, bu durumda dahi bireysel emeklilikte kenara ayrılan rakamlar Takasbank’ta ve asıl hesap sahibi adına saklandığı için orada önemli bir güvence söz konusu.

“Toplumun ihtiyaçlarını karşılamak yerine finans ve sigorta şirketlerinin ihtiyaçlarını karşılama.” gibi bir yine soru var, buna da sanırım cevap vermiş oldum. Bunun amacı, vatandaşlarımızın emeklilik sonrası için devletin sağladığı emeklilik imkânlarına ilave olarak bir gelir, bir tasarruf kenara koyabilmesi ve bunun da devlet tarafından teşvik edilmesi; sistemin özü bu.

Yine “Dar gelir grubundaki kimseler teşvik edilmemektedir.” Sayın Günal’ın sorusu. Buna da cevap verdim, tam tersine, daha çok dar gelirlilerin istifade edeceği bir sistem aslında sunmuş oluyoruz.

“On yıl dolmadan sistemden ayrılma durumunda kalanlar devlet katkısının yüzde 60’ına hak kazanıp daha sonra kalanı şirketlere kalacak.” Bu doğru değil, şirketlere kalmıyor o hak, o hazineye tekrar dönüyor. Yani sistemde uzun süre kalmayıp zamanından önce çıkanların devlet katkısı belli oranlarda tekrar hazineye dönüyor, o şirketlere kalmıyor. Tekrar bütçe geliri olarak onlar yazılmış olacak.

Sanırım soruların hepsini tamamladım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 25’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Kazım Kurt.

Buyurun Sayın Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 271 sıra sayılı bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemiyle ilgili görüşülmekte olan tasarının birinci bölümünde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün öncelikle 12 Haziran ve 12 Haziran 2011 seçimlerinden bir yıl geçti. Bu bir yıllık süre içerisinde pek çok yasa yaptık, pek çok uygulama yaptık ve bunların tamamı sermayeyi, kapitali korumak ve kollamak adına oldu. Ancak yapamadığımız, gündeme dahi sokamadığımız bir nokta var. O da “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazılı bir Mecliste millî egemenliği, millî iradeyi oluşturan seçim sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde yansımasını, temsil edilmesini sağlayamadık. O nedenle, aslında bir yıllık milletvekilliğimiz süresi içerisinde ezikliğimizi, burukluğumuzu her daim hissettik ve bunu kendimizce savunmaya çalıştık ama ne yazık ki sizlere bunu anlatamadık. Özellikle ileri demokrasi uygulamasının, özellikle çağdaş ve uygar bir toplumda yaşayan ve millî iradeyi tecelli ettirecek seçim sonuçlarının buraya yansıması konusunda neden ısrarla geri durdunuz, beri durdunuz, bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Cumhurbaşkanı şikâyetçi, Başbakan şikâyetçi, bakanlar şikâyetçi, milletvekilleri şikâyetçi, ama 12 Haziranda seçilen 8 milletvekili hâlâ tutuklu. Özel yetkili mahkemelerden de şikâyetçiyiz, özel yetkili mahkemelerin yanlış olduğunu da çok net biçimde söylüyorsunuz ama yine de bu konuda iki ileri atmak da maalesef mümkün olmadı, mümkün olmayacak.

Bu eziklikle, bu buruklukla Türkiye Büyük Millet Meclisi dört yıllık süreyi tamamlayamaz. Türkiye’de millî irade gerçekten seçimle tecelli ediyor ise, hiçbir engeli olmadığı için Türk milleti tarafından seçilen 8 milletvekilinin Türk milleti adına karar verdiğini iddia edenlerce tutuklu bırakılmasının izah edilebilir bir tarafı yoktur. Bu ayıbı, bu eksikliği bir an önce düzeltmek ve bunu düzeltmek için hepimizin birlikte adım atması gerekmekte. Bu adımı muhalefet attı, hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının çağrısı üzerine yapılan görüşmelerle attı, ama maalesef ve ne yazık ki, ileri demokrasinin temsilcisi olduğunu iddia eden Adalet ve Kalkınma Partisinin Başbakanı bu adımın atılmasına çelme taktı, engel oldu ve milletvekillerimizin tutukluluğunun devamı sadece ve sadece Başbakanın iradesiyle gerçekleşmektedir. Bunun düzelmesi ve bunun yeniden özgür bir biçimde yasama görevlerine dönmesinin sağlanmasını gerçekleştirmek durumundayız. Sermayeye, kapitale, finans kapitale gösterdiğimiz ilgiyi biraz da demokratik bir seçim sonucunda seçilen milletvekillerine göstermek durumunda olduğumuz gibi.

Değerli arkadaşlarım, bu bir yıllık süre içerisinde gerçekten yapılan yasalara baktığınız zaman emeği koruyan yok, üretimi koruyan yok, üretimi teşvik eden yok ama yoksul, geçim standartlarının altında neredeyse açlık sınırındaki insanların bile “bireysel emeklilik” adı altında  üç kuruşunu dahi almanın ve onu sermaye birikiminde kullanmanın hesaplarını yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz? Teşvikle, destekle, ileri açılımlar getirmekle. Burada asgari ücreti artıralım dediğimiz zaman artırmıyoruz. Memura  zam verelim, maaşını ayarlayalım; artırmıyoruz ama bireysel emekliliği teşvik etmek için devletin katılım payını getiriyoruz. Bu primlerin yüzde 25’ini devlet ödeyecek. Şimdi, bu ne lahana ne perhiz. Böyle bir yaklaşım, böyle bir açılım olur mu? Memurlarımızın toplu sözleşme yapmak üzere oturdukları masada yarım puanlık bir ücret artışının “Ekonomiyi allak bullak ediyor.” dediğiniz bir ortamda bireysel emeklilikte 2 milyon 800 bin kişinin priminin bir bölümünü devlet üstlenir ve bundan sonraki dönemde kaç kişiyle bu işi yapacağınızı da hesaplamamışsınız, bilmiyorsunuz. Kaç kişinin daha primini devlet o bir yerlere yatıracak da oradan finans, kapital nemalanacak? Bunun hesabını yapmadan, bunun değerlendirmesini yapmadan bir yasayı getirip, hem de bir gecede 70 maddelik bir yasayı bitirelim diye bir dayatmayla milletvekillerini zora sokmanın insan haklarıyla da bağdaşır bir tarafı olmadığı çok net biçimde ortada.

Bunu yapan, bunu değerlendiren Hükûmetiniz, Meclisimiz şunu değerlendirmeli: Sosyal sigortalar emekliliğinin yaşını altmış beşe çıkarıyorsunuz ama bireysel emeklilik yaşını elli altı bırakıyorsunuz. Böyle bir ortamda bireysel emekliliği teşvik eden bu sistem, korkarım, sosyal sigortaları, sosyal bir emekliliği ikinci plana bırakacak tedbirleri, yasaları da zamanla getirecektir.

Böyle bir yaklaşımı eğer bu Meclise iki yıl sonra getirecek olursanız, beş yıl sonra getirecek olursanız gerçekten Türkiye’de, biraz önce arkadaşlarımızın söylediği o baskıcı dikta rejimini, yüzde 50’yle, yüzde 60’la, 70’le, her neyse, seçilmeyi engelleme şansı olmaz. Yüzde 70 de oy alsanız demokrasiye saygı göstereceksiniz, size oy  vermeyen yüzde 30’un haklarını korumak da demokrasinin içinde olacak.

Eğer bu değerlendirmeyi yapmadan “Biz yüzde 50 oy aldık, canımız ne istiyorsa onu yaparız.” derseniz o zaman bu Meclisi çalıştırmaya gerek yok, bu Meclisin görev yapmasını istemeye de gerek yok. Bu Mecliste altı saatte 70 maddelik bir yasayı tartışalım, sağlıklı bir sonuç çıkaralım ve bunun sonunda da demokrasiyi işletmiş oluruz diye bir yargı taşıyor iseniz bunu değiştiriniz, böyle bir mantık olmaz. 70 maddelik bir yasayı bir gecede çıkarma şansımız yoktur. Bunu tekrar gözden geçiriniz, tekrar değerlendiriniz ama yapılan işlerde üretimi, çalışanı, emeğin hakkını korumayı unutmayınız.

Ürün mevsimi geldi. Şu anda Türkiye’de köylünün satacağı ürünün kaç lira olacağını hiç kimse bilmiyor. Belki de bu piyasada bu kadar önemli işleri yapıyoruz görüntüsü içerisinde tabanda yoksul ve yokluk çeken insanlarımızı düşündüğünüzü gösterecek bazı formülleri geliştirmeniz lazım, onu da değerlendirmeye tabi tutmadan yeni bazı icatlarla işte yatırım melekleriyle, İslami tahvillerle, varlık kiralama şirketleriyle sermayeye yeni kapılar, yeni oluklar açmanın yolunu bulan bir yasanın, bir tasarının bu Mecliste kabul edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kalaycı.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu tasarıyla yurt içi tasarrufları artırma ve finansman araçlarını çeşitlendirme gerekçesiyle bireysel emeklilik ve sigortacılık sistemine ilişkin değişikliklere gidilmektedir. AKP İktidarının bugüne kadar uyguladığı ekonomi politikasında üretim perspektifi yoktur. AKP üretim yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, istihdam yerine işsizliği, rekabet yerine tekelleşmeyi, tasarruf yerine borçlanmayı teşvik etmiştir. Sürdürülebilir büyümenin en önemli yapı taşlarından biri olan tasarrufların düzeyi AKP İktidarı döneminde sürekli olarak düşmüştür. Bu nedenle ülkemizde dış tasarruflara bağımlı bir yapı oluşmuştur. Cari açık 2011 yılında 77,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Ülkemizde 2002 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın sadece binde 3’ü oranında olan cari açık, 2011 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 10’una ulaşmıştır. 2012 yılının ilk dört aylık döneminde cari açıkta bir azalma olmakla birlikte cari açığın finansmanında daha da bozulma olduğu görülmektedir. Ayrıca, cari açığın faturası vatandaşa çıkarılmaktadır. “Yunanistan’ın durumuna düşeriz.” korkusu da verilerek bir taraftan insafsızca yüksek vergi zamları yapılmış, bir taraftan da asgari ücretliye, memura, emekliye düşük maaş zamları verilmiştir; maaş farkları da -6’ncı aydayız- hâlâ ödenmemiştir.

AKP Hükûmetinin uyguladığı politikalar sonucu sıcak para yoluyla ülkemiz küresel soyguna maruz bırakılmıştır. Hâlen 110 milyar dolar civarındaki “sıcak para” diye anılan kısa vadeli yabancı sermaye ülkemizde yıllardır çok yüksek kazanç elde etmiştir. Bu yolla Türkiye ekonomisinden dışarıya rekor boyutta bir kaynak transferi yapılmıştır. Üretim ekonomisi için yapısal çözüm tedbirlerinin uygulamaya konulması ve cari açığa karşı önlemler alınması yönünde Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaptığımız uyarıları hiç dikkate almayan AKP hükûmetleri, tasarruf açığını kapatma konusuyla bu yıla kadar ilgilenmemiştir. Cari açığın oluşturduğu tehdit son dönemde Hükûmet tarafından geç de olsa nihayet kabul edilmiştir. Hükûmetin benimsediği ithalata dayalı büyüme stratejisinin iflas ettiği ve bunun ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri nihayet anlaşılmıştır.

Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan beş ay önce katıldığı bir toplantıda “Bizim geçen sene yatırımlarımız millî gelirimizin yüzde 22’si, tasarruflarımızın sadece yüzde 12’si, aradaki fark yüzde 10 cari açık yani cumhuriyet tarihimizin en düşük tasarruf oranını 2011’de gördük. İşte buna dikkat etmemiz gerekiyor.” diyerek gerçekleri ikrar etmek zorunda kalmıştır.

AKP Hükûmeti, tasarruflardaki artışı, gelir artışlarından ziyade tüketimi kısarak sağlamayı hedeflemektedir. Hükûmet, vatandaşın tasarruf etmesini istemekte ve buna yönelik bazı teşvikler uygulamaya koymaktadır.

Bugünkü asgari ücret ile, bugünkü maaşlar ile, bugünkü emekli aylıkları ile çalışanların ve emeklilerin zorunlu ihtiyaçlarını asgari düzeyde bile olsa karşılaması mümkün değildir. 700 liralık asgari ücretin emekli aylığının neresinden tasarruf edilecek? Ürünü para etmeyen, gübre alamadığından tarlasına gübre atamayan çiftçi hangi gelirinden tasarruf edecek? Hayatın güçlüklerine direnen esnafımız iş yeri kirasını, sosyal güvenlik primini dahi ödemekte güçlük çekerken nasıl tasarruf edecek? Vatandaşın geliri geçimini sağlamaya yetmiyorsa nasıl tasarruf edecek? Bir taraftan “Domates, salatalığı eğer sekiz ay taksitle kredi kartıyla almaya başladıysak buna dikkat etmemiz lazım.” diyorsunuz, bir taraftan da vatandaştan tasarruf etmelerini istiyorsunuz. Vatandaşın imkânı olsa günlük tüketim ürününü niye taksitle alsın?

Sayın Başbakan da kredi kartı mağdurlarına “Cebindeki kadar harca kardeşim.” diyor. Güzel bir uyarı ama vatandaşın cebinde para mı var? Sayın Başbakan değil miydi “Bizden bir yılda bir şey beklemeyin ama üç yılın sonunda cebiniz dolacak.” diyen. Bir yıl değil, üç yıl değil, dile kolay tam dokuz buçuk yıl geçti. Soruyorum: Vatandaşın cebi doldu mu? Vatandaşlarımızın cebi dolmadı ama kredi kartı limitleri doldu, kredi limitleri doldu, gırtlağına kadar borç doldu.

Değerli milletvekilleri, aylık geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. Banka kredilerine ve kredi kartlarına yüklenen vatandaşlarımızın borcu katlanarak artmaktadır. Gelecek yıllardaki gelirlerini şimdiden tüketen vatandaşlarımızın geleceği ipotek altına alınmıştır.

Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre nüfusun yaklaşık üçte 2’si ciddi finansman sıkıntısıyla karşı karşıya bulunmaktadır. 19 Aralık 2011 tarihinde açıklanan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre maddi yoksunluk oranı 2009 yılında yüzde 63, 2010 yılında ise yüzde 63,5 olarak hesaplanmıştır. İşte, AKP’nin dokuz buçuk yıllık icraatının özeti. Resmî verilere göre vatandaşlarımızın yaklaşık üçte 2’si maddi yoksunluk içinde, vatandaşımız borç batağında. Nüfusun yüzde 61,4’ünün konut borcunun dışında taksit ödemesi ve borçları bulunmaktadır. Nüfusun yüzde 87,5’i evden uzakta bir haftalık tatili, yüzde 65,7’si beklenmedik harcamalarını, yüzde 81,7’si yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını ekonomik nedenlerle karşılayamamaktadır. Hane halkı tüketim harcamalarının büyük bir kısmını kredilerle finanse ederken hane halkı yükümlülüklerinin millî gelire oranı da hızla artmıştır.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının finansal istikrar raporlarına göre 2002 yılında 143,8 milyar lira olan toplam hane halkı harcanabilir geliri, 2011 yılında 487,2 milyar liraya yükselmiştir. Buna karşılık 2002 yılında 6,7 milyar lira olan hane halkı yükümlülüğü, 2011 yılında 251,9 milyar liraya ulaşmıştır. 2002 yılında 2,5 milyar lira olan hane halkı faiz ödemeleri de 2011 yılında 23,1 milyar liraya ulaşmıştır. Dolayısıyla, AKP İktidarı boyunca vatandaşın geliri yaklaşık 3,4 kat artarken borçları 38 kat artmıştır, faiz ödemeleri de 9 kat artmıştır. Bu borçların içinde konut, taşıt, ihtiyaç kredisi ve kredi kartı borçları bulunmaktadır. 2002 yılında yüzde 4,7 olan hane halkı yükümlülüğünün hane halkı harcanabilir gelire oranı 2011 yılında yüzde 51,7 oranına ulaşmıştır. Biraz önce Sayın Bakan sorulara cevap verirken hane halkı borcunun millî gelire oranının yüzde 18 olduğunu söylüyor, başka ülkelerde yüzde 60, yüzde 70 olanların olduğunu söylüyor. Doğrudur ancak, burada bir nüans var, o da diğer ülkelerde ağırlıklı uzun vadeli krediler, konut kredileri yer almakta iken bizde yoğunluk kısa vadeli kredilerde, tüketici ve ihtiyaç kredilerindedir.

Son yıllarda emeklilerin kredi kullanımında da patlama yaşanmaktadır. 2007 yılında altmış altı yaş üzerinde kredi kullanan kişi sayısı 95 bin iken bu sayı 2011 yılına gelindiğinde yaklaşık yüzde 424 artışla 502 bine yükselmiştir. Aynı dönem içinde, altmış altı yaş ve üzeri yaş grubunun kullandığı kredi miktarı ise 604 milyon liradan yüzde 632 artışla 4 milyar 428 milyon liraya yükselmiştir.

Ekonomik sıkıntılardan dolayı dar ve sabit gelirliler başta olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. AKP Hükûmeti vatandaşta tasarruf edecek hâl bırakmamıştır.

Tasarının hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Şahıslar adına, Yozgat Milletvekili Sayın Ertuğrul Soysal, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetimizin ana hedefi, 2023 yılında İstanbul'un dünyanın en büyük finans merkezlerinden biri arasına girmesini sağlamaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için Hükûmetimiz tarafından ele alınan konulardan biri de bireysel emeklilik  sistemidir. 1 Haziran  2012 tarihi itibarı ile sistemde fon büyüklüğü 16.459 milyon TL, katılımcı sayısı ise 2 milyon 794 bin 500 kişiye kadar ulaşmıştır. Kısa zamanda büyük gelişme göstermesine rağmen, ülkemizin genç nüfusu düşünüldüğünde bu sistemin gelişme potansiyelinin büyük olduğunu rahatça görebiliriz.

Kanun değişiklikleri ile bireysel emeklilik sisteminin yaygınlaştırılmasını ve tabana yayılmasını amaçlıyoruz aslında. Sistemin yaygınlaşması ise, yurt içi tasarrufların artırılması hedefine hizmet edecektir. Yurt içi tasarrufların artması ile finansman vadeleri uzayacak ve finansman imkânları çeşitlendirilecektir. Finansal istikrarın devamı ve uzayan vadelerle Türkiye, yatırımcılar açısından daha cazip bir hâle gelecektir.

Bireysel emeklilik sisteminde yapılan en önemli değişiklik aslında kamu teşviki uygulamasındadır. Bireysel emeklilik sisteminde hâlihazırda katılımcıların sisteme katılımını teşvik etmek üzere vergi teşvikleri sunulmaktadır. Buna göre, katılımcılar tarafından ödenen katkı paylarının vergi matrahından belli limitler dâhilinde indirilmesine olanak sağlanmakta, yatırım aşamasında vergilendirme yapılmamakta ve sistemden ayrılma esnasında sistemde bulunulan süreye bağlı olarak vergi tevkifatı yapılmaktadır.

Ev hanımları gibi tasarruf kabiliyeti olmakla birlikte vergi mükellefi olmayan veya gerek teşviklerin yeterince bilinmemesi gerekse de operasyonel zorluklar sebebiyle vergi mükellefi olmasına rağmen ödediği katkı payını matrahtan indiremeyen katılımcıların oranının yaklaşık yüzde 65 olduğu görülmektedir. Buna bir de sistemden ayrılmalar esnasında anapara dâhil toplam para üzerinden yapılan gelir vergisi kesintisi de eklendiğinde bireysel emeklilik sistemindeki teşvik yapısının değiştirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Bu kapsamda, tasarı ile bireysel emeklilik sisteminin teşvik yapısının hem daha geniş kitleler tarafından kullanılabilmesi hem de gelir durumundan bağımsız olarak daha adil bir şekilde sağlanmasına yönelik düzenlemeler getirilmektedir. Hem kamu teşvikinden daha fazla kişinin yararlanmasını sağlayarak daha geniş kitlelere bu avantajı sunmak hem de herkese eşit olarak avantajdan yararlanma imkânı getirmek amacıyla tasarı ile hâlihazırda uygulanan teşvik sistemini tamamen değiştiriyoruz.

Tasarıyla getirilen yeni teşvik sisteminde vergiden indirim şeklindeki avantaj yerine devlet katkısı uygulaması geliyor. Böylece gelir vergisi mükellefi olsun olmasın herkesin yararlanabileceği bir sisteme geçilmiş olacaktır.

Bu kapsamda, katılımcılar tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarının yüzde 25’i devlet katkısı olarak alt bireysel hesaplara ödenecektir. Ancak bunun için bir üst sınır olacak, bir yıl içinde alınabilecek devlet katkısı tutarı, brüt asgari ücretin yıllık tutarının yüzde 25’i ile sınırlı olacaktır.

Bireysel emeklilik sisteminin temel amacı, kişilerin emeklilik dönemindeki gelir seviyesini artırmaktır. Sonuçta sistem uzun vadeli bir sistem. Sistemde kalışı teşvik etmek de temel amaçtır. Bu doğrultuda, katılımcı adına ödenen devlet katkılarına da kademeli hak ediş uygulamaları getirilmektedir.

Kanun tasarısına göre, devlet katkı payına ilk üç yıl boyunca dokunmak mümkün olmayacaktır. 3’üncü yılın sonunda yüzde 15’lik bir bölümüne, 6’ncı yılın sonunda yüzde 35’lik, 10’uncu yılda da yüzde 60’lık bir bölümüne hak kazanmak mümkün olacaktır. Kişiler, bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkını elde ettiklerinde, devlet katkısı ve getirilerin tümüne erişme imkânına sahip olacaklardır.

Tüm bu değişikliklerle bireysel emeklilik sistemine daha az geliri olan veya bugüne kadar vergi avantajından faydalanma imkânı olmayan kişilerin de dâhil edilerek herkesin eşit oranda avantajdan yararlandığı bir sisteme geçilmesi, böylece sistemin tabana yayılması planlanmıştır ve bu şekilde de inşallah kanun tasarısı buradan çıkacaktır.

Ben, bu vesileyle, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.

Son söz, İzmir Milletvekili Sayın Aşkın Türeli’ye aittir.

Buyurun Sayın Türeli. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinin ciddi yapısal problemleri vardır ve bu yapısal problemler AKP iktidarları döneminde ağırlaşmıştır. Bunun en önemlilerinden bir tanesi yurt içi tasarrufların düşüklüğüdür. Yurt içi tasarruflar önemli midir bir ekonomi için? Önemlidir. Önemi de şuradan kaynaklanmaktadır: Bir ekonominin büyüyebilmesi için, gelişebilmesi için yatırım yapma ihtiyacı vardır. Bu yatırımların sağlanabileceği temel kaynak da tasarruflardır ama eğer yurt içindeki tasarruflar, yani sizin ürettiğiniz, kamu ve özel sektörün ürettiği, yarattığı tasarruflar yatırımları karşılamakta yetersizse o zaman ne olur? Dışarıdan tasarruf alırsınız, dış tasarruf ithal edersiniz, yani başka bir deyişle cari işlemler açığı verirsiniz.

Şimdi, Türkiye’nin yurt içi tasarrufları diğer ülkelerle karşılaştırıldığında düşük. Bunu biliyoruz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde hepsinde yüzde 30’lar civarında fakat ilginç olan, zamansal olarak da yurt içi tasarrufların düşmesi. Değerli arkadaşlar, bakın, 1990’lı yıllarda -ki içinde 1994 krizi ve 1999’daki ekonomideki daralma da var- Türkiye ekonomisinin yurt içi tasarruflarının millî gelir içindeki payı yüzde 23’tür. AKP döneminde, 2003-2011 döneminde ise yüzde 15’e düşmüştür. Bu da şu demektir: 1990’lı yıllarda hiç cari açık vermeyen Türkiye ekonomisi, AKP döneminde çok yüksek cari işlemler açığı vermeye başlamıştır ve sizin de bildiğiniz gibi, 2011 yılında cari işlemler açığının millî gelir içindeki payı yüzde 10’a düşmüştür değerli arkadaşlar. Bakın, 2002 yılında cari işlemler açığının miktarı 1 milyar doların altında değerli arkadaşlar, 0,6 milyar dolar ama 2011 yılında 77 milyar dolara çıkmıştır. Tabii bu, bu açıdan baktığımızda çok üzücü bir tabloya işaret ediyor.

Tabii yurt içi tasarruflara kamu-özel ayrımında bakmamız lazım oradan bir sonuç çıkarabilmek için. O açıdan da baktığımızda şunu görüyoruz: AKP döneminde kamu kesimi açıkları daralıyor yani kamu tasarruf yatırım açığı daralıyor fakat özel kesim çok hızlı bir biçimde açık vermeye başlıyor ve kamu kesimindeki iyileşmeyle özel kesimdeki kötüleşmeyi kıyasladığımızda özel kesimdeki kötüleşme kamu kesimindeki iyileşmenin çok üstünde. Bunun sonucunda da ekonominin yurt içi tasarrufları düşüyor.

Bakın değerli arkadaşlar, 2002 yılında özel tasarrufların millî gelir içindeki payı yüzde 24; 2011 dönemindeyse yüzde 10’lara düşmüş. Tabii, bu şunu gösteriyor: Demek ki kamu düzelirken özel kesim bozuluyor. O zaman yalnızca kamu kesimi disiplinine, mali disipline odaklanan politikaların Türkiye'de başarılı olma şansı yok değerli arkadaşlar, artık bu politikaları değiştirmek gerekiyor. Sayın Bakan, hâlâ eski politikalarla, maliye politikasıyla, para politikasıyla bir yere gitmek mümkün mü? Mümkün değil tabii ki. Ve onun sonucunda da Türkiye ekonomisinin yaşadığı temel problem üçüz açıktır değerli arkadaşlar, yani AKP döneminde hem kamu kesimi açık vermektedir hem özel kesim açık vermektedir hem de dış açık yani cari işlemler açığı verilmektedir. Bunu bir yere kaydedelim. Tabii, dünyanın hiçbir yerinde yok bu üçüz açık. Aslında literatürde ikiz açık var, üçüz açık yok ama başka türlü de açıklamak mümkün değil; o açıdan da Türkiye literatüre girmiştir, sizleri tebrik ediyorum.

Tabii, tasarrufların artmasında bireysel emeklilik sisteminin zayıflığı önemli, o açıdan da bu önümüze gelen kanun tasarısını memnuniyetle karşılıyoruz ama bunun dışında uygulanan makroekonomik politikaların bunda rolü yok mudur? Uyguladığınız para politikasıyla, enflasyon hedeflemesine odaklanan ve yalnızca fiyat istikrarını sağlamaya çalışan politikalarla bugün gelinen nokta Türkiye ekonomisini yüksek cari açıkların kucağına bırakmıştır ve giren sermaye hareketleri, Türkiye'ye giren, hızlı bir biçimde giren sermaye Türk lirasını değerli hâle getirmiştir, değerli Türk lirası ithalatı patlatmıştır ve yüksek cari işlemler açığı verilmiştir.

Burada şunu düşünmek gerekir -tabii zamanımız az- onu vurgulayalım: Dış tasarruf ile özel tasarruflar arasında zıt yönlü bir ilişki vardır. Buradaki yanlışlık, yalnızca tasarrufları artırarak daha yüksek tasarruflarla yatırım açığını karşılamak değil, yatırımlardan tasarrufa giden ilişkiyi de ciddi biçimde göz önüne almak gerektiğidir yani yalnızca tasarruftan yatırıma giden ilişki yoktur. Yatırımları artırarak, onun sonucunda da millî geliri artırarak ve tasarrufları artırarak Türkiye ekonomisinin dengelerini sağlamanın mümkün olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türeli.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Işık… Sayın Işık yok mu? 

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, cari açıkla ilgili, cari işlemler açığıyla ilgili tehlikenin büyüklüğünü siz de takdir ediyorsunuz. Fakat, cari işlemler açığının karşılanmasında belirlenemeyen, kaynağı belirlenemeyen bir miktar paranın olduğu da belli. Şimdi, bunu, egemenliğimiz açısından, dış politikamız açısından, bağımsızlığımız açısından bir tehlike görüp görmediğinizi sormak istiyorum.

İkinci sorum: Biliyorsunuz, güneyde hasat mevsimi başladı. Buğday üreticisi şu anda perişan, niye? Çünkü Toprak Mahsulleri Ofisi piyasaya girmedi. Ne zaman girecek? Destek fiyatı açıklayacak mı? Alım yapacak mı? Bu sizin kararınız, bu bir siyasi karar. Toprak Mahsulleri Ofisinin yöneticilerinin değil, sizlerin kararı gerekiyor, çiftçi malını satamıyor, piyasa dönmüyor. Dolayısıyla, ne zaman piyasaya girecek ve fiyatı açıklayacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İzmir’de faaliyete geçen Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası dünyada en hızlı büyüyen vadeli işlem borsalarından biridir. 2005 yılında 3 milyar lira işlem hacmine sahip iken 2011 itibarıyla 431 milyar liraya çıkmıştır ve yedi yılda yaklaşık 144 kat büyümüştür. İstanbul’un Finans Merkezi Yapılması Projesi kapsamında, Vadeli İşlemler Opsiyon Borsasının önce İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının çatısı altına alınacağı, sonra İstanbul Altın Borsası, Vadeli İşlemler Opsiyon Borsası ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının “İstanbul Borsası” adı altında birleştirileceği yönündeki iddialar kamuoyuna yansımıştır ve bu çalışmaların Sayın Babacan’ın projesi olduğu söylenmektedir. Kamuoyunda yer alan bu iddialar doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu bireysel emeklilik sisteminde sisteme aynı oranda katkıda bulunan bir üyenin mevcut durumda gelir vergisiyle olan yükü nedir, bu tasarının kanunlaşmasından sonra ne olacaktır? Asgari ücretin altında ve asgari ücretin üstünde olan katkılar dikkate alınarak -iki türlü hesaplamayı soruyorum- ne çıkıyor, nasıl bir faklılık var, hesaplattınız mı acaba?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki soru yöneltmek istiyorum:

Birinci soru: Kamu tasarrufları ile özel tasarruflar arasındaki zıt yönlü ilişkiyi gösteren Ricardo Denklik Kuramı’nın Türkiye ekonomisi için geçerli olduğunu düşünüyor musunuz? Teknik bir soru oldu ama, bürokratlarınız da burada.

İkinci sorum: Türkiye’de bireysel emeklilik sisteminin işletme maliyetleri yüzde 2,3 oranı ile dünyadaki en yüksek oranlardan biridir. Bu oran gelişmiş ülkelerde yüzde 5’in altında. Bu rakamlar Dünya Bankası ve Kalkınma Bakanlığının ortaklaşa yaptığı bir çalışmanın sonuçlarıdır. Bu durum tabii, kişilerin, bireylerin bireysel emeklilikten elde ettikleri getiriyi de düşürmektedir. Bu durumun nedenleri nelerdir sizce? Bu maliyetleri aşağıya çekmek için ne tür önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz…

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma bir sorum vardı.

Gıda işletmelerinin kayıt ve onay işlemlerine dair 17 Aralık 2011 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik uyarınca, gıda üretimi yapan işletmeler ve satışa sunan bakkal, lokanta, kahvehane, market gibi işletmelerden 50 lira kayıt belgesi bedeli alınmaktadır. Bunun boşalan hazineye gelir getirmek için mi veya ne amaçla alındığı veyahut da bu alınan bedelin geriye ne amaçla kullanılacağı hakkında düşüncelerinin ne olduğunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle cari açığın finansman tarafına baktığımızda, yani ödemeler dengesinin tümüne baktığımızda, bizim “net hata noksan” diye ifade ettiğimiz rakam, nisan ayında yıllıklandırılmış olarak şu anda 12,3 milyar dolar; ocak-nisan döneminde yani ilk dört ayda da 2,9 milyar dolar. Tabii, bunun adı üstünde, net hata noksan yani şöyle hesap ediliyor: Türkiye’ye kayıt altında giren döviz, Türkiye’den kayıt altında çıkan dövize bakıyoruz, bir de dönem sonu-dönem başı eldeki stok dövize bakıyoruz, aradaki farktan da bu net hata noksanı buluyoruz. Tabii, bunun çok farklı kaynakları olabilir. Bu, kayıt altına girmeden Türkiye’ye giren sermaye olabilir ya da ihracat yapıyoruzdur ama yaptığımız ihracatta belki çifte faturalama vardır, ithalatta çifte faturalama olabilir. Dolayısıyla, resmî döviz giriş-çıkış kayıtlarıyla dönem sonu-dönem başı stok arasındaki farka baktığımızda bu rakam olarak ortaya çıkıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir tehlike, tehdit değil midir Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Yani bugüne kadar genelde şöyle yürüdü bu iş: Ekonomide işlerin iyi gittiği dönemde, Türkiye’ye fonların aktığı dönemde bu da hep artı seyretti ama Türkiye’den fon çıkışlarının olduğu dönemde bu da eksi seyretti yani genelde döviz girişi varken Türkiye’ye -ki çoğu zaman bunu yaşıyoruz- bu rakam da artı seyrediyor ama döviz çıkışının olduğu zaman, Türkiye'nin hani dışarıya sermaye kaybettiği dönemlerde -kısa kısa bu son on yılda yaşadık- bu da eksiye dönüyor. Dolayısıyla, asıl ana akımların daha küçük boyutlu bir gölgesi olarak belki ifade etmek mümkün ama zaten nereden geldiğini, ne olduğunu tam bilsek adı “net hata noksan” olmaz, istatistiklerde bir yere kuşkusuz girer.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve VOBAŞ’la ilgili soruya gelince: Biliyorsunuz, bizim 2023 yılı için hedefimiz, İstanbul’un dünyanın en önemli on finans merkezinden birisi hâline gelmesi ve bunu sağlamak için Ankara’daki SPK olsun, BDDK olsun, kamu bankalarımız olsun, bütün bunların İstanbul’a taşınmasıyla ilgili süreci zaten başlatmış durumdayız ve yasal düzenlemeleri de yapmış durumdayız. Şu anda İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olsun, VOBAŞ olsun, altın borsası olsun, yine yeni kurulmakta olan ürün borsası olsun, kurulacak olan enerji borsası olsun, bütün bunların nasıl bir yapıda olması gerektiği, bunların birbirleriyle ilişkisinin ne olması gerektiği, üzerinde çalıştığımız bir konu ama henüz nihai kararları vermedik. Ancak, İstanbul’da farklı piyasaları bünyesinde toplayan bir İstanbul borsası, hani, bu işin büyük bir süpermarketi gibi düşüneceğiniz, bütün dünyaya Türk finans piyasasının açıldığı bir kapı olarak düşünebileceğimiz bir yapı fikri yavaş yavaş oluşuyor ama kurumlarımızın arasındaki ilişki şekilleri henüz belirlenmiş değil.

Diğer bir konu: “Bu kamu tasarruflarının artma durumunda özel tasarrufların düşmesi Türkiye örneği için geçerli midir?” Yani bir ölçüye kadar geçerlidir diyebiliriz çünkü kamu tasarrufu arttığı zaman ülkede -Türkiye için en azından- güven ortamı daha sağlamlaşıyor, kamu tasarrufları arttığı zaman borç sürdürülebilirliğiyle ilgili endişeler ortadan kalkıyor ve bu, aynı zamanda kamunun borçlanma ihtiyacının azaldığını bize gösteriyor. Dolayısıyla, böyle dönemlerde özel tasarrufların düştüğü ve özel tüketim harcamalarının güven ortamıyla beraber artış eğilimine girdiği arasında zayıf da olsa bir ilişki biz de gözlemliyoruz ama bire bir o kuralı sağlayacak, denkleştirecek bir konu da söz konusu değil.

Şimdi, eski sistemle yeni sistemi mukayese ettiğimiz zaman, -bireysel emeklilik açısından söylüyorum- vergi dilimlerine göre vatandaşlarımız şu anda peşin bir vergi indirimi alıyor ve bunu maaşında gelir olarak görüyor, ki bu, hangi vergi dilimindeyse o vergi dilimine bağlı olarak yüzde 15 ile 27 arasında sağladıkları bir avantaj oluyor. Öte yandan yeni sisteme baktığımızda, vergi dilimine bağlı olmadan bir yüzde 25’lik devlet katkısı söz konusu.

Yine, bu söylediğim düşük, orta gelir grubuydu, yüksek gelir grubuna baktığımızda ise, onlar yüzde 35’lik dilime girdiği için yüzde 35’e kadar bir vergi indirimi almaları şu anda söz konusu. Hâlbuki yeni sistemde gelirden bağımsız olarak herkes yüzde 25’e tabi olacak. Dolayısıyla, biz, ortalamada düşük gelirlilere daha çok avantaj sağlayan bir sisteme geçmiş oluyoruz bu yeni bireysel emeklilik sistemiyle beraber.

Bu arada, tabii, şu andaki sistemden yani şu andaki vergi avantajlarından yararlanan kişi sayısı, işte, bu, yaklaşık 2 milyon küsur kişi içerisinde yaklaşık yüzde 35 civarında yani bireysel emeklilik sistemine katılan vatandaşlarımızın sadece yüzde 35’i bu vergi indirimlerinden yararlanabiliyor; yüzde 65’lik kısmı hiçbir devlet katkısından yararlanamıyor. Bu yüzde 25 devreye girince tümü aynı şartlarda yararlanmış olacak.

Biraz önce arkadaşlarımız Toprak Mahsulleri Ofisini aradılar çünkü Tarım Bakanlığımızın takip ettiği bir konu. Piyasayı Tarım Bakanlığımız yakından takip etmekte ve çok yakın bir zamanda bir fiyat açıklaması da Tarım Bakanlığımızın kararı ve TMO’yla beraber yapılacak. Bu biraz önce TMO Genel Müdürlüğünden aldığımız not.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde 1’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

                    Mahir Ünal                                 Mehmet Doğan Kubat                                 Şuay Alpay

                 Kahramanmaraş                                        İstanbul                                               Elâzığ

                Mücahit Fındıklı                                   Selçuk Özdağ                                     Vural Kavuncu

                      Malatya                                              Manisa                                              Kütahya

                Nureddin Nebati                                Aydın Bıyıklıoğlu                                     Şirin Ünal

                      İstanbul                                             Trabzon                                              İstanbul

                                                                          Murat Göktürk

                                                                              Nevşehir

“Madde 1- 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun ek 37 nci maddesinin; birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiş, mevcut üçüncü fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri yürürlükten kaldırılmış, mevcut beşinci fıkrasında yer alan "lisans" ibaresi "yetkilendirme" şeklinde ve mevcut altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Kurum tarafından hava taşıtlarında GSM ve/veya IMT-2000/UMTS standartlarında veya bu standartlar temel alınarak geliştirilen standartlar çerçevesinde kurulacak ve işletilecek şebekeler üzerinden mobil elektronik haberleşme hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmeciler, söz konusu hizmet kapsamındaki aylık brüt satışlarının %15'ini Hazine pay olarak öderler.

Kurum tarafından sayısı sınırlandırılarak, ulusal çapta, kamuya açık mobil elektronik haberleşme hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmecilerin şebekeleri üzerinden elektronik haberleşme hizmeti sunan diğer işletmecilerin ve Kurum tarafından hava taşıtlarında mobil elektronik haberleşme hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmecilerin Hazine payını eksik ödediğinin veya hiç ödemediğinin tespit edilmesi halinde, bu durumun işletmeciye tebliğini müteakip, Hazine payının ödenmemiş kısmı ile birlikte bu tutara eksik ödeme tarihinden itibaren 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre, ödeneceği tarihe kadar tahakkuk ettirilecek gecikme zammı oranı kadar faizi işletmeci tarafından iki ay içinde ödenir. Ödemenin süresinde yapılmaması halinde, söz konusu işletmecilerin yetkilendirmesi bir ay içinde Kurum tarafından iptal edilir ve ödenmeyen tutarlar, Hazine Müsteşarlığının ilgili vergi dairesine yapacağı başvuru üzerine, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilir."

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

Gerekçe:

406 sayılı Kanun'a, Kurum tarafından sayısı sınırlandırılmaksızın hava taşıtlarında mobil elektronik haberleşme hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmecilerden Hazine payı alınmasını teminen (c) bendi olarak eklenen hüküm, yanlış anlaşılmalara sebebiyet verilmemesini teminen, ikinci fıkra olarak değiştirilmiş ve sonraki fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bu önerge ne getiriyor anlamadık. Bu kanun alt komisyonda konuşuldu, üst komisyonda konuşuldu; aynı Hükûmet, aynı grup, aynı Bakan.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, ifadeyi netleştiriyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - O zaman aklınıza gelmedi sayın bürokratlar. Burada önergeyle bu kanuna niye ilave yapıyorsunuz arkadaş ya gecenin bu saatinde?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sadece ifadeyi netleştiriyor Sayın Başkan. Yanlış anlamalar söz konusu. Başka bir şey yok, sadece düzeltme.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne ilgisi var kardeşim ya!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye izahatta bulunmuyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne ilgisi var ya! Ne ilgisi var ya!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İfade çok net bu şekilde…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biraz saygı lütfen ya muhalefete.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfen Sayın Başkanım… Bakın, iktidar grubunun on üç tane veya yedi sekiz tane önergesi var. Olur mu böyle şey ya! Yani bunu alt komisyonda konuştuk, üst komisyonda bu kanun görüşüldü. Şimdi, buraya gelip de son dakikada önerge vermenin anlamı ne? Geri çekin o zaman kanunu Komisyona, bizim Komisyon üyesi arkadaşlarımız meseleyi incelesinler. Kanun mu çıkartıyoruz? Yani o zaman kanun hükmünde kararnameyle yönetin Türkiye’yi. Böyle bir şey olmaz ya!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, gerekiyorsa bir ara verelim, arkadaşlara tam net olarak ne getirdiğini anlatalım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Biz bunu anlamadık, kalkın anlatın.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, öyle herhangi bir yanlışlık yok burada.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Allah aşkına ya!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu teknik bir gereklilik, o çerçevede düzeltme yapıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, bu teknik gerekçeniz bu kanun komisyonda görüşülürken yok muydu Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, Sayın Başkanım, bir ara verelim, gerekirse bilgilendirelim arkadaşları.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arkadaşları bilgilendirin, ondan sonra getirin kanunu kardeşim. Olmaz gecenin bu saatinde.

Ara verin Sayın Başkan.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Büyük nezaketsizlik!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tamam, Sayın Başkanım, ara verelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yedi-sekiz tane önerge getiriyorsunuz. Yani nedir bunun anlamı ya?

BAŞKAN – Tamam, ara veriyoruz da yani herkes döndürüp bana niye bağırıyor onu anlayamadım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfen, sizin kendi grubunuza da haksızlık bu kardeşim ya!

BAŞKAN – Peki, birleşime on beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini de arka tarafa rica ediyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 23.21

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Tasarının 1’inci maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – İşte, geç kaldınız. Önce bir bakıyorum ben hani ”Karar yeter sayısı ister misiniz?” diyerek.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi söyleyebilirsiniz, madde 2’yi oylayacağım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı isteniyor, onu arayacağım.

Madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 23.48

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 4’te bir redaksiyon talebi vardır Komisyonun.

Sayın Komisyon, buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Çerçeve 4’üncü maddeyle değiştirilmesi öngörülen 193 sayılı Kanun’un 40’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (9) numaralı bendinde sehven yer alan  “belirlemeye yetkilidir” ibaresinin 193 sayılı Kanun’un diğer maddeleriyle bütünlük sağlanması amacıyla “yeniden belirlemeye yetkilidir” şeklinde redaksiyona tabi tutularak düzeltilmesi gerekmektedir.

Bilgilerinize sunarım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu redaksiyon olmaz efendim, önergeyle olur. Yani bu redaksiyona girer mi? İstedikleri şekilde değişiklik yapıyorlar. Bu redaksiyon olur mu efendim? Bu önergeyle olur.

BAŞKAN – Komisyon, açıklayabilir misiniz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Efendim, burada bir açıklık getiriyoruz. Aslında “belirlemeye yetkilidir”de sehven açıkçası bu zımnen ifade edilmiş durumda ama açıklık getirilmesi yönünden “yeniden” ifadesinin konulmasının uygun olduğunu düşünüyoruz.

BAŞKAN – Redakte edilmiş hâlde madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergeyle yapılması gereken şeyde redaksiyon yapamazsınız. Lütfen… Yani bu Komisyon veyahut bunlar bu Meclisi oyuncak hâline getiriyorlar.

Lütfen… Orada Başkanlık makamında oturuyorsunuz, önergeyle yapılması gereken düzeltmeyi redaksiyonla yapamazsınız. Aynı değişik şeyler geliyor efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, 5’inci maddede aynı konu “yeniden belirleme” olarak geçmiş. Burada “yeniden” kelimesi yok. Dolayısıyla yeni bir anlam yüklemek değil, bir eksiklik var. Onu Komisyonun düzeltme hakkı var. Sayın Genç’in bu itirazı çok da yerinde değil.

BAŞKAN – Zaten “teknik bir terim” olarak açıkladılar, özel bir değişiklik olmadığını söylediler.

Madde 4 kabul edilmiştir.

Madde 5’te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın çerçeve 5 inci maddesinde "Türkiye'de kâin ve" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 12.06.2012

                   Kazım Kurt                                    Bülent Kuşoğlu                                Haluk Eyidoğan

                    Eskişehir                                            Ankara                                             İstanbul

                Aydın Ayaydın                                   Engin Özkoç                                      Aşkın Türeli

                     İstanbul                                            Sakarya                                               İzmir

           Haluk Ahmet Gümüş

                     Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE  KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Sayın Kurt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 5’inci madde üzerine bir önerge verdik, bununla ilgili söz almış bulunuyorum.

Burada esas amacımız, aslında bu işlerin tartışılması ama komisyonda 40 küsur maddeyle geldi, 70 maddeye çıktı. Orada, alt komisyonda tartışıldı, komisyonda tartışıldı, iyi kötü bir tablo ortaya çıktı. Şu anda yeni ilavelerle, gecenin saat 12’sinden sonra değerlendirme şansımız bile olmadan pek çok değişikliği ortaya koyuyorsunuz. Meclisin çalışma yöntemi bu mudur? Böyle midir? İnsanlar neyi oyladığını bilmeden, neyi kararlaştırdığını bilmeden parmak kaldırmak zorunda mıdır, bunu bir tartışmamız lazım. Yani evet, birtakım şeyler yapılması gerekir ama bu acelenin sebebi nedir, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Ve biraz önce oyladığınız maddede neyi oyladığınızı ben size soruyorum: Ne değişikliği yapıldı? Ne değişikliği yapıldı yani bir anlatın. Hanginiz anladı? Ya bırakın şimdi, böyle değil. Doğru bir yasa yapacaksak tartışalım, konuşalım, bizi ikna edin ya da çıkarın bizi kendi kendinize yapın. Böyle bir çalışma yöntemi yok.

Şimdi, bu maddedeki sigorta şirketinin Türkiye’de olması gerekir, Türkiye’deki şirketin olması gerekir. Türkiye’dekilere mademki Türk sermayesinin birikimini sağlayacağız, mademki Türkiye’de sermaye birikimine katkıda bulunmak için bir yasa yapıyoruz o zaman burada yabancı şirketler olmasın, sadece Türk şirketleri, Türkiye’deki şirketler olsun. Niçin böyle bir aceleyle parmak kaldırıp geçiyorsunuz? Tamam üstünlüğünüz var, sayısal çoğunluğunuz var, burada değerlendirmemizi bu yöntemle yapalım. Bizim arkadaşlarımız bir açıklama istediği zaman bu açıklamayı yapın. Yani niçin böyle bir yasa yapıyoruz, böyle bir yasa yapma gereği duyuyoruz? Gece 12’den sonraki değişiklikleri özellikle, sayın başkanlar, yani bunu biraz daha tartışarak getirmekte yarar olduğunu, bizi de aydınlatmanız gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye’deki hukuk sisteminin temelini değiştiriyoruz, Türkiye’deki uygulamaları başlatacak bir yasa yapıyoruz ve hiçbirimizin bilgisi yok, hiçbirimizin haberi yok. Böyle bir yaklaşımla bu işi nereye kadar götürebiliriz? Eğer insanların şu andaki konuşmasına bile tahammül ederek dinlemeyecek isek, konuşmaları olgunlukla karşılayamayacak isek o zaman burada bunu tartışmanın çok doğru olmadığı ortadadır.

Bugün bu yasada çok fazla ısrar etmeyin, biraz daha aydınlatın, biraz daha açıklayın. Şimdi ara verildi, 1-2 arkadaşımıza anlattınız ama diğer arkadaşlarımız… Hiç değilse önergeyi veren burada çıksın gerekçesini anlatsın, biz de ona göre neye parmak kaldıracağımızı, neye evet ya da hayır diyeceğimizi bilelim. Muhalefetin varlığını kabul edip muhalefetin bilgilendirilmesini sağlayacak bir çalışma yöntemi aslında Meclis İç Tüzüğü’nde var. Meclis İç Tüzüğü’ne uygun hareket edersek, çalışırsak çok daha farklı bu işleri yaparız Sayın Başkanım. Eğer burada ısrarla… Çünkü komisyondaki çalışmalarda da böyle oluyor. Parmak çoğunluğuyla bu işi halledecekseniz devam edin ama burada yanlış yapılıyor, bu yanlışı Türk insanına anlatmak bizim görevimiz. Basın yansıtır, yansıtmaz; değerlendirir, değerlendirmez, o başka bir şey ama biz bunu anlatacağız, siz de bizi dinleyeceksiniz kusura bakmayın yani konuşuyor diye sinirlenmeyin. O nedenle bu önergeye bu hâliyle destek verelim eğer gerçekten Türkiye'de Türk sermayesini, birikimini istiyor iseniz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, Sayın Kurt, Sayın Türeli, Sayın Sarı, Sayın Kuşoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Genç, Sayın Tanal, Sayın Özel, Sayın Fırat, Sayın Çelebi, Sayın Çam, Sayın Özgündüz, Sayın Acar, Sayın Öz, Sayın Toprak, Sayın Canalioğlu, Sayın Demir, Sayın Koç, Sayın Korutürk.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir de ad okunmak suretiyle şu yoklamayı yapın. Biz milletvekillerini tanımıyoruz. Lütfen, bir de o yolu deneyin efendim, ad okunmak suretiyle yoklama yapın. Çünkü millet tanımıyor milletvekillerini, gerçekten isimlerini bilmiyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tabii, tanımamızda da yarar var yani.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük de buna elverişli. Ad okunmak suretiyle yoklama yapın efendim. Hep öyle yapıyorduk.

BAŞKAN – Nasıl?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ad okunarak…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabii, adınızı bilmiyoruz kardeşim, sıfatınızı bilmiyoruz, öğrenelim ya.

BAŞKAN – Hayır canım, yani “İsimleri tam olarak okuyun.” diyor Sayın Genç. Dolayısıyla, bir dahaki sefere tam olarak okurum yani ön isim ve soy isim bir arada.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ad okunmak suretiyle yapın efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Ad okunarak yoklama yapılsın.” diyor.

BAŞKAN – Sizi mi? (AK PARTİ ve CHP sıralarından “Evet” sesleri)

Hayır canım, ben buradakilerini anladım. Hani “Milletvekillerinin tanınması için 20 kişiyi tek tek yani ön isimle okuyum.” dedi zannettim. Yani ben bir Karadeniz geliniyim, dolayısıyla on ikiden sonra hafif problemim oldu demek ki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)

 

BAŞKAN – Sayın Kazım Kurt ve arkadaşlarının verdiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6’da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 6 ncı maddesinde bulunan “on yıldan” ve “on yıl” ibarelerinin “beş yıldan” ve “beş yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 12.06.2012

                           

                    Kazım Kurt                                  Haluk Ahmet Gümüş                               Bülent Kuşoğlu

                      Eskişehir                                            Balıkesir                                              Ankara

              Rahmi Aşkın Türeli                                  Engin Özkoç                                     Haluk Eyidoğan

                         İzmir                                                Sakarya                                              İstanbul

             Aydın Ağan Ayaydın                                 Gürkut Acar

                       İstanbul                                              Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Acar. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 6’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada yapmak istediğimiz değişiklik, “on yıldan” ve “on yıl” ibarelerinin “beş yıldan” ve “beş yıl” olarak değiştirilmesidir. Bunun gerekçesi çok açıktır. Bireysel emeklilik sigortasının daha cazip hâle gelebilmesi ve katılımcıların daha özgür hareket edebilmelerini sağlamak amaçlanmaktadır, amacımız budur. Bu amaç çok açıktır. Bunun yanında, bugün bizim seçilişimizin 1’inci yıl dönümü olduğu için de bu konuyla ilgili görüşlerimi bu fırsattan yararlanarak sizlere ulaştırmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün Silivri’deydim. Silivri’de Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Tuncay Özkan’ı ziyaret ettim. 2 tane milletvekilimizin mesajlarını size iletmeyi bir görev biliyorum. Değerli arkadaşlarım, Mehmet Haberal bana bir belge verdi. Bu belgeyi sizlerin bilgisine sunmayı da bir görev sayıyorum. Bakınız, bu tarih 24 Nisan 2000 bu belgede. “Basına ve Kamuoyuna Duyuru” başlığında. “Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit’in beni Cumhurbaşkanı adaylığı için düşünülen isimlerden biri olarak görmesi benim için bir onurdur.” diyor Mehmet Haberal. “Ülkemin demokrasisinin geleceği ve bu konudaki düşünce ve inançlarım Cumhurbaşkanının Parlamento içinden çıkmasının en uygun durum olacağı yönündedir. İnanıyorum ki Parlamento kendi içinden bir adayın seçimi konusunda iradesini gösterecek ve ülkemiz yeni Cumhurbaşkanına kavuşacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyururum. Profesör Doktor Mehmet Haberal.” Kabul etseydi Cumhurbaşkanımız olacak bir insanı biz yıllardan beri cezaevinde tutuyoruz değerli arkadaşlarım.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Niye kabul etmedi, niye? Niyesini de söyle.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Ayrıca size şunları da iletmek istiyorum değerli arkadaşlar: Bakınız, bir yıl oldu, millî iradeyi yere düşürmüyorsunuz ama bir yıldan beri millî iradeye en büyük haksızlığı siz yapıyorsunuz. Bu mesele halledilebilecek bir meseleydi ama bilerek halletmediniz.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 83’üncü maddesi var. 83’üncü maddesi yasama dokunulmazlığını öneriyor ama bunun istisnasını koymuş. İkinci fıkrada diyor ki: “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır -istisna koymuş- ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.”

Değerli arkadaşlarım, burada sadece ikinci fıkrada 14’üncü maddesindeki durumlar “tutuklama hariç” iki kelimesini oraya koyduğumuz zaman bu milletvekilleri için istisnanın istisnası bir durum yaratacaktı ve şöyle olacaktı: “Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar tutuklama hariç bu hükmün dışındadır.” deseydi o zaman milletvekilleri tutuksuz yargılanabilecekti. Bu kadar basit bir değişikliği uygun görmedik. Ama Türkiye’de biz –bir hukukçu olarak söylüyorum buradan- hukukun temellerini yok ettik.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, hukuk devleti ilkesi tarafınızdan ağır şekilde tahrip edilmiştir. Artık Türkiye’de geçerli olan hukuk sistemi AKP’nin hukuk sistemidir ve AKP hukukudur. Bu hukuk şöyle işliyor: Yargı AKP’li birine mi dokunacak. Önce, Başbakan izin vermez. Bu yeterli olursa, sorun yok ama yetmezse  soruşturmayı yürüten savcılar görevden alınır. Deniz Feneri davasında gördük. Savcıların görevden alınması yeterliyse sorun yok. Deniz Feneri davasında bu aşama yeterli oldu. Savcılar değişti, suçun niteliği değişti; nitelikli dolandırıcılık oldu, özel belgede tahrifat oldu.

Değerli arkadaşlarım, eğer savcıların görevden alınması yetmezse ne olur? İşte, bunu da MİT yasasında gördük ve “Suça karışmış MİT’çileri sorgulayacağız.” deyince baktılar ki savcıların görevden alınması yetmiyor, kanun çıkarıldı. AKP’nin Cumhurbaşkanı da dört saatte bunu onayladı. Cumhurbaşkanı aslında Türkiye’de hukukun bittiğini, AKP hukukunun oluştuğunu onayladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 6’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 11. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Başkan (Guvernör) Yardımcıları hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık, finans, mühendislik, kamu yönetimi, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, iktisadi ve idari bilimler ile istatistik alanlarından birinde "veya İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde" lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi ve deneyime sahip ve meslekleri ile ilgili olarak en az on yıl çalışmış kişiler arasından Başkan (Guvernör)ın önerisi üzerine müşterek kararla beş yıl süre ile atanırlar."

                  Oktay Vural                                    Mehmet Günal                                 Mehmet Şandır

                        İzmir                                               Antalya                                              Mersin

                     Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı

                     Kütahya                                             Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Yanlış anlamaları önlemek için bu ilave gerekli görülmüştür. İktisadi ve İdari Bilimler bir alan değil, fakülte adıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 13’te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Mahir Ünal                               Mehmet Doğan Kubat                           Mücahit Fındıklı

              Kahramanmaraş                                     İstanbul                                            Malatya

                   Şuay Alpay                                   Türkan Dağoğlu                               Muzaffer Yurttaş

                       Elâzığ                                              İstanbul                                             Manisa

              Hakan Çavuşoğlu                               Vural Kavuncu                              A. Kutalmış Türkeş

                       Bursa                                              Kütahya                                            İstanbul

                 Aydın Şengül                                 Muammer Güler                                Osman Kahveci

                        İzmir                                               Mardin                                             Karabük

"MADDE 13- 3065 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 30- 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca üyelerine veya çalışanlarına emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık, tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu veya sair ticaret şirketleri nezdinde 16/4/2012 tarihi itibarıyla mevcut bulunan emeklilik taahhüt planları kapsamındaki yurt içi ya da yurt dışındaki birikimler ve taahhütlere ilişkin tutarların (plan esaslarına göre aktarım tarihine kadar mutad yapılan ödemeler nedeniyle oluşanlar dahil) kısmen veya tamamen bireysel emeklilik sistemine aktarılması amacıyla taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallinde satışı dahil) devir ve teslimi 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmak üzere katma değer vergisinden müstesnadır. Bu istisna, aktarılan tutarla orantılı olarak uygulanır.

Maliye Bakanlığı, bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe

4632 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi uyarınca yapılacak aktarımlarda KDV istisnasının sağlanacağı taahhüt ve birikimlere ilişkin hususa açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15’te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Mahir Ünal                               Mehmet Doğan Kubat                             Ramazan Can

              Kahramanmaraş                                     İstanbul                                            Kırıkkale

                  Yusuf Başer                                   Nihat Zeybekci                             Sevde Bayazıt Kaçar

                      Yozgat                                              Denizli                                      Kahramanmaraş

               Muhyettin Aksak                                  Orhan Atalay                                 Aydın Bıyıklıoğlu

                     Erzurum                                           Ardahan                                            Trabzon

“MADDE 15- 15/11/200 tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun" ibaresi "9/12/1994 tarihli ve 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun" şeklinde değiştirilmiş; ikinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle ilave edilmiş, ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.

"4046 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (ı) bendi, 17 nci maddesinin B bendinin son cümlesi, 37 nci maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendi bu bankalar hakkında uygulanmaz.”

3. Bankalardaki kamu paylarının satış işlemleri tamamlanıncaya kadar, bu hisseler Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca Bankaların bağlı bulunduğu Bakan tarafından idare ve temsil edilir."

BAŞKAN – Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu önergede bir hata var efendim. Evvela bu, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin üçüncü fıkrasına, dördüncü fıkrasına aykırı. Şöyle efendim, bakın: 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Kanunu’nun 2’nci maddesinde “4059” ibaresi yok, 1’inci fıkrasında var. Yani aslında bu önergenin işleme girmemesi lazım, orada Komisyon çoğunluğunun olması lazım ama burada getirilen metinde de yanlışlık var. Yani 4603 sayılı Türkiye Ziraat Bankası, Halk Bankasıyla ilgili Kanun’un 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasında “4059” ibaresi geçiyor, 2’nci fıkrasında geçmiyor. Yani burada birtakım önergeler veriliyor ama nasıl… Birileri bunlara getiriyor, veriyor, bunlar da okumadan getirip burada imzalıyorlar. Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, bu, 4603 sayılı Kanun’la ilgili bir değişiklik ve orada o atıf yapılıyor. Bahsedilen maddeyle ilgili bir değişiklik yapmadığı için herhangi bir sıkıntı yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anladım da Sayın Başkanım, açın, 4603’ün 2’nci fıkrasını okuyun bakalım.

BAŞKAN – Sizi dinledim de Sayın Canikli’yi de müsaade ederseniz dinleyeyim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, burada 4603 sayılı Kanun’da değişiklik yapılıyor, atıf yapılan 4059’la ilgili herhangi bir düzenleme yapılmıyor, o sadece atıf yapıyor oraya. Dolayısıyla, atıf yapılan kanun ya da madde olduğu için, değişiklik yapılmadığı için bu anlamda İç Tüzük’e bir aykırılık teşkil etmiyor Sayın Başkanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, ben diyorum ki: 4603 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan “4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı” 2’nci fıkrada yer almıyor, 1’inci fıkrada yer alıyor. Bakın Kanun açık, orijinalinden bakın efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, sadece isim değişikliği oldu. Efendim, isim değişiklikleri oldu biliyorsunuz, o değişiklik çerçevesinde bir atıf yapıyor, hepsi budur yapılanların.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olur mu yahu? Olmayan şeyi orada değiştiriyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, diyor ki, bakın: “4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ibaresi…”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet o birinci fıkrada, ikinci fıkrada değil, aç maddeyi bak, 2’nci maddenin birinci fıkrasında geçiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “4059 sayılı Hazine Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un…” şekil değiştirmesi yapıyor efendim, başka bir şey yok burada Sayın Başkanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, sen “ikinci fıkra” diyorsun kardeşim. Hayır, 2’nci maddede geçmiyor, o 2’nci maddenin birinci fıkrasında geçiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, aynı isim daha önce değiştirildiği için o değişiklik çerçevesinde burada güncelliyor o ismi, başka bir şey yok burada Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, bakın, kanuna bakın da ondan sonra… Senin burada yazdığın “4603 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin bir numaralı fıkrasında geçen” diyorsun, bu da ayrı, başka bir kanun.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, şu anda 4603 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde değişiklik yapıyoruz. Birinci fıkrasına baktığımızda, yani 4603 sayılı Kanun’un birinci fıkrasına baktığımızda 4059 sayılı Kanun’da değişiklik yapıyor. Dolayısıyla, bizim önergemizin ilk bölümünde de 4059 sayılı Kanun’un bu bölümüyle ilgili bir değişiklik yapıyoruz. İkinci fıkrasında ise 4046 sayılı Kanun yer alıyor, Kanun’la ilgili bir ifade yer alıyor ikinci fıkrasında ise. Dolayısıyla, bu önergenin ikinci fıkrasında da 4046 sayılı Kanun’un bu fıkrasına yönelik bir düzenleme yapıyoruz. Dolayısıyla, bunda herhangi bir yanlışlık söz konusu değildir efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu, ayrı bir önerge olduğu için komisyon çoğunluğunun olması lazım efendim, yani bu değişiklik metinde yok.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, madde ihdası yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Madde ihdası olmadığından…

Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4603 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında, Bankaların (bağlı ortaklık ve iştiraklerindeki payları dâhil) etkin, verimli ve özerk bir şekilde çalışmalarının sağlanması amacıyla yeniden yapılandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar ile mevcut yönetim düzenlemelerinde 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun dikkate alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda, madde metninin birinci fıkrasına uygun olarak, kamu paylarının tamamının satış işlemleri tamamlanana kadar bu payların Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca temsil ve idaresinin kamu bankalarının bağlı olduğu Bakana ait olacağı hüküm altına alınmıştır.

Bankaların özelleştirme programına alınması hâlinde, kamu bankalarının bağlı olduğu Bakana verilen temsil ve idare yetkisi yalnızca yönetsel yetki olacak, kamu paylarının mülkiyeti Özelleştirme İdaresi Başkanlığında kalacak ve bu paylara tekabül eden temettü tutarları da Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ödenecektir.

Ancak, bu yetkinin bankaların bağlı bulunduğu Bakan tarafından kullanılması sırasında özelleştirme kapsam ve programına alınan bankaların pay sahipliği yetkisi Özelleştirme İdaresi Başkanlığında kalmaya devam edeceğinden, bankaların bağlı bulunduğu Bakan ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı arasında bankalar üzerinde birtakım yetkilerin kullanılması açısından karmaşa ortaya çıkabilecektir.

Bu karmaşanın giderilebilmesini teminen özelleştirme kapsam ve programına alınan bankaların 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun bazı maddelerinden istisna tutulmaları önerilmektedir.

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Olur, hayhay.

Sayın Tarhan, Sayın Sarı, Sayın Kuşoğlu, Sayın Türeli, Sayın Kurt, Sayın Öğüt, Sayın Özel, Sayın Fırat, Sayın Genç, Sayın Tanal, Sayın Acar, Sayın Çelebi, Sayın Çam, Sayın Yıldız, Sayın Öz, Sayın Moroğlu, Sayın Korutürk, Sayın Koç, Sayın Canalioğlu, Sayın Toprak.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)

 

BAŞKAN – Sayın Mahir Ünal ve arkadaşlarının verdiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 16’da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın çerçeve 16 ncı maddesinde “veyahut bir istihdam ilişkisine dayalı olarak” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 12/06/2012

 

Kazım Kurt                Bülent Kuşoğlu            Haluk Ahmet Gümüş      Aydın Ayaydın

  Eskişehir                       Ankara                                          Balıkesir                                     İstanbul

Rahmi Aşkın Türeli                  Haluk Eyidoğan       Engin Özkoç

      İzmir                                       İstanbul                Sakarya

                           

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kurt, buyurunuz.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 16’ncı maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım.

Burada amacımız şu: Maddede -uzunca bir cümle- “…veyahut bir istihdam ilişkisine dayalı olarak yapılan bireysel emeklilik sözleşmesi…” şeklinde bir tanımlama var. Bu, şu açıdan beni endişelendiriyor: İleride zorunlu sosyal sigortaları değil de bireysel emekliliği teşvik eden ve devletin sosyal tarafını bir tarafa bırakan bir sistem gelebilir. Niyet bu mudur? Gerekçede böyle bir şey anlaşılmıyor ama bunu okumamız lazım.

Eğer bu madde böyle geçerse, önümüzdeki yıllarda, önümüzdeki zamanlarda “Bırak sosyal sigortaları, yaptırmayıverelim, biz, iş yerinde sizi, 50 kişiyi bireysel emeklilik sigortası kapsamı içerisine aldıralım ve bu hâliyle çalıştırmaya devam edelim.” diye yeni bir çalışma sistemi doğacak.

Bu sistem, insanlara zaten toplu sözleşme, grev, sendika, örgütlenme yasakları içerisinde bir çalışma yaşamı ortamında bir de böyle bir sistem geldiği zaman iş güvencesi, sosyal güvence tamamıyla ortadan kalkar. Bunun sonunda belki de ciddi anlamda bir sıkıntı, bir kölelik düzeni ortaya çıkacak. Gelin, hiç değilse bu cümleyi, bu yapıyı bu maddeden çıkaralım. Zaten maddenin devamında insanların bir grup hâlinde bireysel emeklilik sözleşmesi yapma ya da bu şirketlerle pazarlık etme imkânı ve şansı var ama bunu bir istihdam ilişkisi içerisinde gerçekleştirdiğimiz zaman korkarım kötü sonuçlar doğacak, kötü sıkıntılar çıkacak ve belki de siz bunu tekrar değiştirmek zorunda kalacaksınız. Çünkü yaptığımız yasalara baktığımız zaman, en çok değiştirdiğimiz yasalar en yeni yapılan yasalar. Şu son on yıl içerisinde yapmış olduğunuz yasaları değiştiriyoruz sürekli. Niye? Eksik kalmış, yanlış olmuş, uygulamaya uymamış.

Şimdi, uymak zorunda olduğumuz bir mevzuat hazırlama usul ve esasları hakkında yönetmelik var. Buna uygun hareket edilmediği için zaten bu sıkıntılar çıkıyor ve şimdi, yeni önergelerle, yeni birtakım taleplerle hem Komisyon hem Hükûmet, belki de milletvekili arkadaşlarımız farkında bile olmadan yeni bir yasa maddesi yapıyoruz. Kamer Bey’in söylediği çok net. Yanlışları dinlemeden, bu yanlışlar üzerinde yorum ve değerlendirme yapmadan günü geçirmeye çalışıyoruz; oysa bu taslak ve tasarılar hazırlanırken bu işleri gerçekleştireceksiniz. Soracaksınız: Hazine ne düşünüyor? Bakanlık ne düşünüyor? Diğer kurumlar ne düşünüyor? Bu geldiği zaman neyle karşılaşacağız? Hangi sonucu elde edeceğiz? Bunları değerlendikten sonra tasarı ortaya çıkacak. Ama ne yazık ki “Biz nasıl olsa çözeriz.” mantığıyla hareket edilince, işte, gecenin on ikisinde yeni yeni önerilerle gelerek farkında olmadan yanlışları yapmaya devam ediyoruz.

Bu maddedeki öneriyi tekrar dinlemenizi, değerlendirmenizi ve desteklemenizi diliyorum çünkü istihdam ilişkisine dayalı bir bireysel emeklilik gerçekleştirilmesi Türkiye’de çok yanlış mecralara kayacak, çok yanlış sonuçlar doğuracaktır. Bu değerlendirmeyi yaparsanız Türk işçisi, çalışanı size müteşekkir kalacaktır.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 18’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 19’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 20’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 21’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 22’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 23’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 24’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 25’te iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 25 inci maddesi ile 4632 sayılı Kanunun 17 nci maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

               Nurettin Canikli                                 Ramazan Can                                     Recep Özel

                     Giresun                                            Kırıkkale                                             Isparta

          Durdu Mehmet Kastal                          Kemalettin Aydın

                    Osmaniye                                       Gümüşhane

"Bu kapsamda yapılacak izin başvurularının değerlendirilmesinde Müsteşarlığın ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının görüşü alınır."

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 25. maddesinin son fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Oktay Vural                                    Mehmet Günal                                 Mehmet Şandır

                        İzmir                                               Antalya                                              Mersin

                     Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı

                     Kütahya                                             Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu önergemizde buradaki son fıkranın madde metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz çünkü maddenin gerekçesinde “Yabancı paraya endeksli olduğu hâlde TL cinsinden gerçekleşen işlemlerden dolayı operasyonel zorlukların önüne geçilmesi ve TL’ye itibar kazandırmak amacıyla” diyor. Şimdi, TL’ye itibar kazandırmak için TL cinsinden işlemleri teşvik etmek lazım, yabancı para cinsinden alım satımı değil.

Tabii, burada aynı zamanda, madde içerisinde “para ve sermaye piyasası araçlarından, kıymetli madenlerden veya kurul tarafından belirlenen diğer yatırım araçlarından oluşan” diye üç ayrı fon kurma izni veriyor. Bunlardan bir tanesi zaten yabancı para cinsinden olabiliyor. Dolayısıyla, fon payının da yabancı para cinsinden alım satımının doğru olmadığını, TL’ye itibar kazandırmak için bunun gerekli olmadığını düşünüyoruz. Onun için -az önce de bahsettiğim gibi- uluslararası bir para olması, satın alma gücünün olması, rekabet gücünün olması gerekir diye düşünüyoruz.

Bu duygularla bu maddenin bu kısmının metinden çıkarılmasını teklif ettik. Önerilerimizin desteklenmesini bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 25 inci maddesi ile 4632 sayılı Kanunun 17 nci maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

"Bu kapsamda yapılacak izin başvurularının değerlendirilmesinde Müsteşarlığın ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının görüşü alınır."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:

Gerekçe:

Yabancı para cinsinden yapılacak fon katılma paylarının alım ve satım işlemlerine ilişkin izin başvurularının değerlendirilmesinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Hazine Müsteşarlığının da görüşünün alınması hüküm altına alınarak kambiyo rejimi açısından oluşabilecek sakıncaların ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 25’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 26 ila 50’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.

Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, toplamında -otuz, on beş de öyle- kırk beş dakikanız var, sonrasında burada bekliyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sıra sayısı 271 olan, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum, ikinci bölümle ilgili olarak. Hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, ekonomi birey ve toplumla ilgili her türlü faaliyeti kavrar, kapsar. Ekonominin ölçülmesi çok zordur, neredeyse imkânsızdır. Çünkü milyonlarca çok değişken faaliyet vardır ekonomi içerisinde, ekonomik faaliyetler içerisinde; bunların çok çeşitli sebepleri vardır. Bunların tümünün kavranması, yönetilmesi aşağı yukarı imkânsızdır. Ekonomi bilimi ya da disiplini belli modeller çerçevesinde, belli modeller yaparak bunları kavramaya çalışır, ölçmeye çalışır, mukayeseler yaparak kavramaya çalışır.

Türkiye’de de bu konuyla ilgili olarak bazı çalışmalar yapıyoruz ama ekonomiyi kavrama konusunda, henüz, bizde kayıt dışı ekonominin de çok fazla olması nedeniyle yeterli durumda değiliz.

Bunu neden söyledim? Bugün gündeme gelen, daha doğrusu dün gündeme gelen, bugüne de taşan bu bireysel emeklilik sistemiyle ilgili olarak ekonomi ve sosyal hayatla ilgili çok önemli bir yere sahip olan tasarıyı değerlendiriyoruz hep birlikte. Bu çok önemli bir düzenleme ekonomik ve sosyal açıdan, o nedenle de üzerinde, bu saatte de olsa çok daha dikkatli olarak durmamız gerekir, konuşmamız, tartışmamız gerekir.

Biz, alt komisyonda bireysel emeklilikle ilgili olarak bir çalışma yaptık, sonra Komisyona getirdik. Bireysel emeklilikle ilgili bölümünü ilgili meslek kuruluşları ve bürokrasi hazırladı. Dolayısıyla teknik bir kanun olduğu için birçok açıdan iyi bir düzenleme oldu diyebiliriz. Özellikle ben zamanlama hatası olduğunu düşünüyorum konuyla ilgili olarak ama Komisyonda sadece bireysel emeklilik kısmıyla ilgili bir çalışma olduğunu düşünüyorum. İlave olarak getirilen maddeler olmasaydı çok daha güzel olacaktı, çok daha düzenli, çok daha anlaşılabilir, bugün de tartışırken hepimizin daha iyi kavrayacağı bir hukuki düzenleme olacaktı. Maalesef getirilen yirmiye yakın çeşitli, farklı kanunlarla ilgili maddeler nedeniyle, o da yirmiye yakın, konu kavranması zor bir hâle geldi, değerlendirilmesi zor bir hâle geldi maalesef.

Bireysel emeklilikle ilgili bir zamanlama sorunu var dedim, zamanla ilgili bir sıkıntı var dedim. Zamanla ilgili sıkıntı şu: Bireysel emeklilik… Biliyorsunuz, aslında kanun 2001 yılında çıktı, yürürlüğe girdi. On bir yıl içerisinde aşağı yukarı 16-17 milyar lira toplandı, 2 milyon 800 bin üyesi var sistemin. Çok başarılı olmadı, Avrupa’yla, gelişmiş ülkelerle kıyasladığımız zaman çok gerilerde olduğumuzu görüyoruz. Millî gelirle kıyasladığımız zaman yüzde 2,3’lük bir oranla OECD ülkeleri içerisinde de gerilerdeyiz bu açıdan. Çok başarılı olunamadı, bunun tekrar canlandırılması, düzenlenmesi gerekiyor.

Şimdi, bu dönemde yapılması bunun zamanlama açısından, timing açısından -futboldaki terimle- yanlış oluyor. Neden? Çünkü şimdiye kadar özellikle harcamaların bol olduğu bir dönem yaşadık, likidin bol olduğu bir dönem yaşadık, böyle bir düzenleme yapmadık. Şimdi, orta vadeli programda da özellikle açıklandığı üzere sıkıntılı bir döneme giriyoruz ekonomik açıdan. Geçen yılki büyüme hızının yarısını yakalamamız dahi zor. Böyle bir dönemde biz tasarrufları artırmaya yönelik bir tasarı üzerinde çalışıyoruz, tasarrufların artması gerektiğini söylüyoruz. Gerekçesinde de öyle diyor, çok iddialı bir gerekçesi var. İstanbul’un finans merkezi olması, tasarrufların artırılmasından bahsediyor.

Şimdi bu dönemde özellikle Bireysel Emeklilik Kanunu’ndaki  bu değişiklik tabii ki sıkıntılı bir dönem olduğu için tasarruflarda artış getirmeyecek, sıkıntı yaratacak.

Ben biraz önce Sayın Bakana sordum: Bireysel Emeklilik Kanunu’nun mevcut şekliyle bu düzenlemeden sonra yürürlüğe girmesi hâlindeki arasında ne kadar fark olacak? Şöyle bir şey düşünün: 500 liralık her ay tasarruf yapıyorsanız, bireysel emeklilik sistemine girmişseniz çok düşük bir miktar söz konusu olacak. Birisinde zaten vergi dilimleri değişiyor ama aşağı yukarı 500 liralık kısımla ilgili olarak 40-50 liralık bir fark en fazla söz konusu olabilecek. Bunun için kimsenin sisteme dâhil olması, bu kadar tasarrufta bulunması söz konusu olamaz. Yani bundan sonrasıyla ilgili olarak on yılda, on bir yılda sisteme dâhil olmuş 2 milyon 800 bin kişi var Türkiye’de düşünebiliyor musunuz? Bundan sonra bu ayda 50 lira yüzünden, bu rakamın 2 misline çıkması mümkün müdür? Değil. 2 misline çıksa dahi -çok düşük bir rakamdan bahsediyoruz- yani bu 5 milyona, 6 milyona çıksa dahi hedeflenen rakama ulaşmamış olacak. Hâlbuki bizim bu dönemde tasarruflarımız dibe vurduğu için çok daha fazla tasarrufa ihtiyacımız var. Çok daha fazla bu konuyla ilgili teşvik yapılması gerekirdi, teşvik düzenlenmesi gerekirdi. Dolayısıyla gerekçedeki o iddialı kısım, iddialı ibarelerin çok bir anlamı kalmamış oluyor maalesef.

Mayıs ayı içerisinde Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporu açıklandı biliyorsunuz. Finansal İstikrar Raporu’nda önemli ibareler var. Bunlardan bir tanesi de 26’ncı sayfada geçiyor hatırladığım kadarıyla, Türkiye’deki hane halkı tüketiminin arttığını ve tüketim içerisinde özellikle borç payının arttığını söylüyor. Yıl sonu itibarıyla, 2010 sonu itibarıyla, her 100 liralık harcama içerisinde 51,7 lira borç var yani hane halkının yaptığı her 100 liralık harcamanın 51,7 lirası borç. Diyor ki: “Bu, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, Avrupa’yla kıyaslandığında düşüktür.” Düşük belki Avrupa’yla kıyaslandığında ama bu son on sene içerisinde çok artmış. Belki seri olarak farklı ama 2002 yılında bu rakamın biz 4,7 olduğunu biliyoruz yani 2002 yılındaki 100 liralık harcamada 4,7 lira borç varken, şimdi, 2011 sonunda 51 lira, 52 lira borç var. Bu çok büyük, hızlı bir değişim, çok büyük bir artış, çok tehlikeli bir artış. Dolayısıyla bunun önünün alınması lazım. Bunun önünün alınması için bireysel emeklilik sistemi çok önemli bir mekanizmaydı ama maalesef ondan yeterince yararlanamıyoruz, yararlanamayacağız bu şartlar altında da, amacına ulaşmamış olacak; böyle bir sıkıntısı var. Bunu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. 

Bir de, biraz önce de tartıştık, mevcut şekliyle Bireysel Emeklilik Kanunu önemliydi, bir bütün olarak getirilebilirdi. Baştan yine diğer kanunlar söz konusuydu, ona yakın başka kanun da söz konusuydu; Merkez Bankası, Halk Bankası, Elektrik Kurumuyla ilgili düzenlemeler de içeriyordu ama daha sonra getirilen on beş maddeyle çok karışık hâle getirildi. Dolayısıyla işin içinden çıkılması zor bir durum söz konusu oldu. Halbuki daha net bir düzenleme yapılabilirdi.

Yine, kanunun 31’inci maddesinde, daha önce eleştirdiğim yap-işlet-devlet ya da yap-işlet-kiralayla ilgili bir düzenleme vardı. Orada hazine garantisi getiriliyordu. Yine ona benzer bir düzenleme yapılıyor. S&P not düşürmüştü, tekrar not düşürebilir bakın. Tekrar uyarıyorum, o zaman da söylemiştik, not düştü, tekrar not düşebilir.

Diğer taraftan, bu varlık kiralama şirketiyle ilgili de eleştirim olacak; onunla ilgili bir önergemiz var, ondan sonra bu eleştirilerimi de yapacağım.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kuşoğlu.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan yorulduk, artık tatil etseniz.

BAŞKAN – Öyle bir imkânım olsa çoktan Binnaz Hanım ama öyle bir hakkım, hukukum yok. Ama benim böyle bir hakkım, hukukum yok keşke olsaydı. Şu anda hiç yani… Neyse…

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akçay.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci bölüm üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut  düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabiyse yatırdığı primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi dilimindeyse primin yüzde 35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması ise yüzde 25’tir. Yeni düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken üst gelir grubuna dezavantaj getirmektedir. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken, bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.

Yürürlükteki uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25’i gelir vergisi istisnasına tabi tutulduktan sonra kalan yüzde 75’i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi, emekli olmadan devlet katkısına hak kazanamadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca, yeni sistemde kişi, üç yıla kadar devlet katkısının yüzde 15’ine, on yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca da yüzde 100’üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde on yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; bir, gelir vergisi istisnasından; iki, ikramiye üzerindeki yüzde 25’lik gelir vergisi istisnasından; üç, devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem kişilerin değil daha çok sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeler içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ı tekrar kişiye iade edilirken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, daha çok sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.

Tasarının 31’inci maddesinde, hâlihazırda 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunu kapsamında gerçekleştirilen yatırım ve hizmetler için sözleşmelerin süresinden önce feshedilerek tesislerin ilgili kamu idaresi tarafından devralınması hâlinde söz konusu yatırımlar için sağlanan dış kredinin Hazine Müsteşarlığı tarafından üstlenilmesi uygulaması sağlık ve eğitim yatırımlarına da getirilmektedir.

Tasarının gerekçesinde, ülkemiz için hayati öneme sahip büyük ölçekli projelerin ihale edilmesi ve projeyi alan firmalara proje kapsamında inşaata yönelik olarak yapılan mal ve hizmet teslimleri ile bu kapsamdaki sağlık ve eğitim tesislerinin kamuya kiraya verilmesinin KDV istisnası kapsamına alınmasıyla, görevli şirket tarafından ödenen finansman yükünün azaltılmasının veya yap-işlet-devret modeline işlerlik kazandırılmasının amaçlandığı ifade edilmektedir.

Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizin enerji, baraj, sulama, otoyol, demir yolu, deniz ve havalimanı gibi kalkınmada stratejik öneme sahip büyük ölçekli yatırımların teşvikine ve yatırım maliyetlerinin düşürülmesine yönelik düzenlemelere ilke olarak olumlu baktığımızı ifade etmek istiyorum.

Ancak katma değer vergisi istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması doğru değildir. Ayrıca 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılması düşünülen yatırımların, kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin herhangi bir hesabın yapılmadığı, diğer bir deyimle de düzenleme etki analizinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Yine bilindiği üzere, bu 3996 ve 3359 sayılı kanunlarda sayılan işler başka usullerle de yaptırılmaktadır. Örneğin baraj, otoyol, enerji, hastane gibi yatırımlar genel bütçe kapsamında ve yap-işlet-devret modeli dışındaki yöntemlerle de yaptırılmaktadır. Hastaneler Sağlık Bakanlığı tarafından genel bütçe kapsamında inşa edildiği gibi üniversiteler tarafından da inşa edilmektedir. Özel sektör de hastane inşa etmektedir. Eğer bu düzenlemenin maksadı büyük ve önemli yatırımları teşvik etmek ve finansman yükünü azaltmak ise KDV istisnasının bütün büyük yatırımları kapsamasının daha uygun olacağı kanaatindeyiz.

Tasarının 32’nci maddesinde “kira sertifikası ihracı” düzenlenmektedir. “Bu maddedeki iş ve işlemler ile devlet iç borcu, devlet dış borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir.” hükmü yer almaktadır. Bu ibare, Hazine Müsteşarlığının bütün iş ve işlemlerinin Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarılmasına yol açabilecektir.

Kamu İhale Kanunu’nda istisnanın kapsamı çok net bir şekilde yazılırken burada “1’inci maddedeki kira sertifikasına ilişkin işlemler”in yanına “tüm iş ve işlemler”in eklenmesi, bu düzenlemenin sanki başka amaçlar taşıdığı izlenimini vermektedir.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu 4 Ocak 2002’de kabul edilmiştir ve bu Kanun’la, ihalelerde saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin, gizliliğin, kamu denetiminin, kaynakların verimli kullanımının sağlanması amaçlanmıştır. Kanun, Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu olmasının yanında, Dünya Ticaret Örgütü gibi üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşların normlarını da dikkate almıştır.

Kanunun 53’üncü maddesiyle de bu kanunla verilen görevleri yapmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz idari ve mali özerkliğe sahip Kamu İhale Kurumu oluşturulmuştur. Yani bu konuyu sadece Kamu İhale Kanunu olarak görmek doğru değildir, konuyu Kamu İhale Kurumuyla birlikte bir bütün olarak ele almakta fayda vardır.

Değerli milletvekilleri, özerk bütçeli Emekli Sandığının otelleri yok pahasına satılarak sosyal güvenliğin para kaynakları kurutulmuş, yük milletin sırtına “özel sigorta” masallarıyla maalesef yıkılmıştır. Aslında, satılan oteller devletin malı değil, Emekli Sandığının malıdır.

Sosyal Sigortalar Kurumunun  ilaç fabrikaları satılmış, ilaçlar özel sektörden daha pahalıya alınarak Sosyal Güvenlik Kurumunun açığı artmıştır. Sosyal devletin adı bile kalmamışken Hükûmet, bu kanun tasarısıyla, bireysel emeklilikte ödenen primlere devletin destek olacağını söylemektedir. Oysa asıl amaç sigorta sektörüne teşvik getirmektir ve buna yöneliktir. Hükûmet, sürekli ekonomik büyümeden söz etmektedir. Ancak, 5510 sayılı Yasa’nın 55’inci maddesi nedeniyle emekli aylıkları altışar aylık TÜFE artışına bağlandığı için emeklilere maalesef büyümeden bir pay verilmemektedir. Maliye Bakanı her konuşmasında “Emeklileri enflasyona ezdirmedik.” demektedir. Bugün, SGK verilerine göre, ülkemizdeki emeklilerin yüzde 75’i açlık sınırının altında maaş almaktadır. Buradan, elbette, Hükûmete sormak istiyoruz: Emeklileri daha nasıl ezdireceksiniz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuşmam vesilesiyle de bir konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Emeklilerin banka promosyon sorunu hâlen çözülmemiştir. Yine, Hükûmetin ilgili bakanları tarafından geçmiş yıllarda gündeme getirilmesine rağmen hâlen çözülmemiştir. Emekliler, Sosyal Güvenlik Kurumuna promosyon için başvurmuşlardır. Sosyal Güvenlik Kurumu yapılan bu başvuruya, bankalarla yapılan protokollerde promosyon maddesinin yer almadığı yönünde bir görüş bildirmiştir. Buradan yetkililere sormak istiyorum: Emeklilerin maaş promosyonu almasıyla ilgili bir düzenleme yapmayı ne zaman düşünüyorsunuz?

Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Şahıslar adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkerim Gök.

Sayın Gök, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de herkesi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Efendim, tabii ki ilerleyen bu saatte ne kadar dikkatlerimiz yoğunlaşmıştır bilemeyeceğim ama ben de özellikle burada yapılan konuşmalar çerçevesinde bir iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Burada bahsedilen konu, Türkiye ekonomisinin yurt içi tasarruflarının özellikle yetersiz olduğu noktasında hep görüşler dile getirilmiştir. İşte, biz de diyoruz ki, yapılan bu düzenleme birçok alanda getirdiği yeniliklerle beraber yurt içi tasarrufların gerçekten yıllardır akademisyenlerin dile getirdiği ve yetersiz olduğumuz noktasında zaten görüş birlikteliğimiz söz konusuydu. Onun için diyoruz ki, biz, bu düzenlemelerle özellikle yurt içi tasarrufların artırılacağını ve artırılan bu yurt içi tasarruflarla beraber elbette ki bu bağlamda da yatırımlar artacaktır.

Bir ekonominin temel girdisi olarak baktığımızda cari açık, fiyat istikrarı ve bütçe dengesi söz konusudur. Bütçe dengesi ve cari açık noktasında, fiyat istikrarı noktasında Türkiye ekonomisinin geldiği yeri negatif olarak sizler de belirttiğiniz gibi cari açıkta yeterli ve arzulanan yani kapatmada arzulanan noktada olmadığımızı bizler de kabul ediyoruz. Onun için, getirmiş olduğumuz bu kanun tasarısının bir manada yurt içi tasarrufları azaltma doğrultusunda önemli bir adım attığımızı belirtmek isterim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Artırma, artırma…

ABDULKERİM GÖK (Devamla) - Yani burada özellikle yurt içi tasarruflarla beraber geleceği peşinen… Eğer biz yurt içi tasarrufları artırırsak geleceği bir manada peşinen ipotek altına alan bu borçlanma noktasındaki negatif boyutumuzu da bir manada, kısmen de olsa azaltmış olacağız.

Bir diğer düzenlemede özellikle bireysel emeklilik noktasında getirdiğimiz kısa kısa başlıkları izah etmek istiyorum: Bireysel emeklilik sisteminde yeni bir sisteme geçilerek sistemde artık devlet katkı payı esası getirilmiştir. Şu ana kadar bireysel emeklilik sistemindeki temel teşvik unsuru vergilerdeki indirim şeklindeydi. Kısa adı “BES” olan bireysel emeklilik sistemi vatandaşlarımız ödeyecekleri vergiden belirli bir oranda indirim hakkı elde ediyorlardı ve böylece, net maaşlarında bir artış oluyor gibi yansıyordu. Fakat BES’teki insanların sadece yüzde 35’i bu sistemden yararlanıyor, yüzde 65’i hiçbir şekilde yararlanamıyor. Bu yeni oluşturduğumuz devlet katkı payı sistemiyle artık BES’e giren herkes, vergi mükellefi olsun olmasın herkes âdeta istifade edebilecek.

Bireysel emeklilik hesabına katılımcı para yatırdığı zaman bu yatırdığı miktarla ilgili bilgi Emeklilik Gözetim Merkezine bildirilecek, yani bilgi Emeklilik Gözetim Merkezi dediğimiz kısa adı EGM de bunu ilgili kamu kuruluşlarına bildirecek, ilgili kamu kuruluşu da devlet katkısını o vatandaşımızın hesabındaki bir devlet katkısı alt hesabına yatıracak.

Bir diğer özellikle düzenleme, geri ödemede sadece getiri üzerinden vergilendirme yapılabilecek. Birikimlerin geri ödenmesi aşamasında da önemli bir değişikliğe gidilmiş, vergilendirme sadece getiri üzerinden yapılacaktır.

Devlet katkısını sistemde uzun süre kalmayı özendirecek şekilde kademeli olarak geri çekiş hakkı verilecek olup burada amacın, sistemde daha çok kişinin olmasını sağlamaktır. Yeni sistemle devlet katkı payına ilk üç yıl boyunca dokunulmayacak, 3’üncü yılın sonunda yüzde 15’lik, 6’ncı yılın sonunda yüzde 35’lik, 10’uncu yılda yüzde 60’lık kısmın çekilebileceğini ve nihayet emeklilikte devlet katkı payının tamamına erişmenin mümkün olması sağlanmış olacaktır. Vatandaşın kendi yatırdığı para için ise herhangi bir sınırlama olmayacaktır.

Çalışmalar bireysel emeklilik şirketleri aracılığıyla yapılacak, her vatandaş kendi hesabındaki rakamı takip etme imkânına kavuşacaktır.

Sigortacılık alanıyla ilgili olarak Güvence Hesabının görev ve fonksiyonlarını zorunlu sigorta denetimi ve denetim merkezine katkıyı da içerecek biçimde yeniden bir tanımlanma söz konusu olacaktır.

Ayrıca, burada, birçok milletvekillerimiz ve bizlerin birçok yakınımızı, çoluk çocuğumuzu bireysel emeklilik sisteminden faydalanmaları noktasında mutlaka şu veya bu nedenle girişimleri olmuştur. İşte bugüne kadar karışıklık arz eden bireysel emeklilik sistemindeki karşılaştığımız problemleri de bu yapacağımız düzenlemelerle âdeta bir manada gidermiş olacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Parlamentoyu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Şimdi şahıslar adına, Ağrı Milletvekili Sayın Ekrem Çelebi, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

7 Haziran 2012 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Ağrı iline ve Patnos ilçemize yapmış oldukları ziyaretten dolayı zatıalilerine tüm Ağrılılar adına burada şükranlarımı sunuyorum.

Bu kanun tasarısı ile İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi hâline getirilmesi, yurt içi tasarrufların arttırılması, finansman imkânlarının çeşitlendirilmesi ve finansman vadelerinin uzatılması, girişimcinin desteklenmesi alanlarında önemli adımlar atılmaktadır. Bu çerçevede bireysel emeklilik sistemi, sigortacılık sektörü, Hazine Müsteşarlığı tarafından kira sertifikaları ihracı, bireysel katılım sermayesi sisteminin esaslarının oluşturulması, girişim sermayesinin desteklenmesi ve fonlama vadelerinin uzatılması konularında düzenlemeler yapılmaktadır.

Bu kanun ile elde edilecek faydaları kısaca özetlemek isterim. Kanun, birden fazla hususta düzenleme yapılmasına imkân sağlamaktadır. Bunlardan bireysel emeklilik sistemi ve sigortacılık kapsamında yapılan değişikliklerle,

1) Ulusal tasarruf seviyesi ve uzun vadeli fon arzının artırılarak cari açığın azaltılması,

2) İstanbul’un uluslararası finans merkezi olmasına katkıda bulunabilecek düzenlemelerin yapılması,

3) İşverenlerin bireysel emeklilik sistemine katılımının artırılması,

4) Kamu tarafından katılımcılara sunulan teşviklerin görünürlüğünün artırılması ve katılımcılar nezdinde daha basit ve anlaşılır hâle getirilmesiyle teşviklerin daha adil dağıtımının sağlanması,

5) Sistemdeki işlem maliyetlerinin azaltılması,

6) Yurt içinde veya uluslararası piyasalardan sigorta ve reasürans teminatı bulunmayan risklerin teminat altına alınabilmesinin sağlanması,

7) Güvence Hesabının görev ve fonksiyonlarının yeniden düzenlemesi ile zorunlu sigortaların yaygınlaştırılması,

8) Sektörün ihtiyaç duyduğu bilgi paylaşımının daha etkin biçimde gerçekleştirilmesi ve gözetiminin etkin kılınması,

9) Alternatif bir uyuşmazlık çözüm mekanizması öngören sigortacılıkta tahkim sisteminin işlerliğinin artırılabilmesi amaçlanmaktadır.

Yine bireysel emeklilik sistemi düzenlemeleri, düzenlemenin etkileri yani neler getiriyor burada:

Tasarıyla yurt içi tasarrufların artırılması hedeflenmektedir. Bu çerçevede, mevcut teşvik sisteminin devamı hâlinde bireysel emeklilik sisteminde oluşacak katılımcı sayısı ve fon büyüklüğüyle getirilmesi öngörülen devlet katkısı sistemi sonucunda söz konusu parametrelerde oluşabilecek durumlara ilişkin olarak on yıllık bir analiz yapılmıştır. Bu çalışmaların sonucuna göre, mevcut teşvik sisteminin devamı hâlinde on yıllık süre sonunda sistemde yaklaşık 5,5 milyon katılımcıya ulaşılabileceği öngörülmektedir. Bununla birlikte, devlet katkısı sistemine geçilmesi hâlinde ise bu sayının 2 katına kadar çıkabileceği öngörülmektedir. Yapılan analizler sistemde oluşabilecek fon büyüklüğü açısından da yukarıda belirtilen etkiye benzer sonuçlara işaret etmektedir. Buna göre, mevcut sistem devam ettiği takdirde bugünkü fiyatlarla ulaşılabilecek fon büyüklüğünün gayrisafi hasılanın yaklaşık olarak yüzde 4’ü kadar olabileceği, ancak devlet katkısı sisteminin getirilmesi hâlinde ulaşılabilecek fon büyüklüğünün yine bugünkü fiyatlarla söz konusu oranın ortalama olarak 2 katı düzeyinde gerçekleşeceği öngörülmektedir.

Yukarıda belirtilen tüm bu yetkiler, devlet katkısı sisteminin getirilmesi durumunda yurt içi tasarruflarının bireysel emeklilik sistemi yoluyla önemli ölçüde artırılabileceğini göstermektedir. Diğer taraftan, getirilmesi öngörülen devlet katkısı düzenlemesine ilişkin olarak fayda-maliyet analizi yapılmış ve mevcut sistem ile devlet katkısı sisteminde bin TL’lik yeni fon üretimi için katlanması gereken maliyetler hesaplanmıştır. Buna göre, ilk yıl için bin TL’lik fon üretimi maliyetleri dikkate alındığında, devlet katkısı sistemine ilişkin olarak katılımcı sayısının en yüksek düzeyde arttığı senaryoda dahi söz konusu fon üretim maliyetinin mevcut sistemin devamına oranla daha düşük olduğu görülmektedir. Bu kapsamda, getirilmesi öngörülen devlet katkı sisteminin fayda-maliyet dengesi göz önüne alındığında hemen her koşulda mevcut sistemden daha etkin bir teşvik sağlayacağı görülmektedir.

Bireysel katılım sermayesi düzenlemesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM ÇELEBİ (Devamla) – Bu vesileyle, herkese hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi, gerek İhlas Finans Kurumunun tasfiye sürecinde gerekse izinsiz halka arz yoluyla hisse senedi satışı yapan holdingler aracılığıyla birçok vatandaşımız mağdur edilmiştir, on yıldır bu mağduriyet devam etmekte. Bu konuda Hükûmetinizde şu ana kadar yapılan bir çalışma var mı? Tedbirler alındı mı? Bu insanların mağduriyetinin giderilmesi konusunda ne  yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Fırat…

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, iyi geceler, aynı zamanda iyi sabahlar diyeceğim.

Ben bir hekim olarak konuşuyorum. Tabii, öncelikle, samimi bir soru soracağım: Gerçekten, yasa yapıyoruz yani devleti, ülkemizi, vatandaşı ilgilendiren bireysel emeklilik üzerine, yaklaşık 2-3 milyon, 4 milyon insanın yararlanacağı bir yasa çıkaracağız. Ancak ne yazık ki şu an konuşulanların çoğu anlaşılamamakta, bazen “evet” veya “hayır” diyoruz ama neye evet, neye hayır dediğimizin farkında olamıyoruz. Dikkatimi çekti, siz de uyku hâlinde oldunuz bir ara. Yani ciddi bir yasa çıkarılacağı kanaatinde değilim. O yüzden, yasa yapılırken “bitimi” kelimesi biraz ucu açık bir kelime oluyor. Yani bir inşaat bile yapılırken belli bir gün verilir, belli bir ay verilir. Bir yasa çıkarılırken veya bir kanun çıkarılırken belli bir saat verilir, o saatte yapılacaklar yapılır.

O yüzden teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Çam…

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Bakan, 2001 yılından beri uygulanmakta olan bireysel emeklilikle ilgili on beş tane şirket var. Bu şirketlerden herhangi birinde poliçeniz var mıdır? Yani bu bireysel emeklilikten siz faydalanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarruf üzerine yapılan bütün çalışmalarda biliniyor ki genç bağımlılık oranı yüksek hanelerin tasarruf oranları düşüktür. Diğer bir ifadeyle, çocuk sayısı fazla olan ailelerin cari tüketim ihtiyaçları arttığı için tasarruf oranları düşmektedir.

Şimdi sormak istiyorum: Hane halkı tasarruflarını ve böylece özel tasarrufları artırmayı amaçlayan bir bireysel emeklilik tasarısı ile Başbakanın 3 çocuk politikası arasındaki çelişkiyi nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmet olarak soruyorum: Parasız eğitim isteyen gençler bizim gençlerimiz, bizim çocuklarımız aylardır hapisteler. Pankart açan öğrencilere sekiz buçuk yıl hapis cezası veriliyor. Üniversiteler üniversite değil, öğrenci öğütme makinesi hâline gelmiş durumda. Son iki yılda 7 bini aşkın öğrenciye disiplin cezası verildiği ve uygulandığı, bunun 5 bine yakınının okuldan uzaklaştırma cezası, son on yılda YURTKUR yurtlarında kalan 45.349 öğrencinin disiplin cezası almış olduğu söyleniyor. Parasını ödeyemediği için de 44.929 öğrenci yurtlardan atılmıştır. Bu öğrenci kıyımı nedir? Bunlar doğru mudur, bu rakamlar doğru mudur? Lütfen bunun cevabını bekliyorum.

BAŞKAN – Sayın Kurt.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bu koşullar altında sağlıklı bir yasama yapıldığına inanıyor musunuz? Ayrıca, bireysel emeklilik kapsamı içerisinde milletvekillerinin bu tür çalışmalarıyla ilgili bir kloz geliştirmeyi de düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarının 29’uncu maddesi devlet katkısından bahsediyor, tanımlıyor. Devlet katkısının önümüzdeki yıldan itibaren ne kadar olacağını öngörüyorsunuz? Bir projeksiyon yapıldı mı? Muhakkak yapılmış olması lazım. O projeksiyona göre ne kadarlık yıllara göre devlet katkısı söz konusu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çelebi…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Türk Hava Yollarında bir günlük bir protesto için, bir eylemlilik için 305 kişi işten atıldı. Şu anda vicdanen onların sigortası konusunda bir yaklaşım içerisinde olacak mısınız? Onların geleceğinin karartılmasını vicdanen hâlen seyretmeye devam edecek misiniz ve bunlarla ilgili, sigortada bireysel olarak hangi katkıyı vereceğinizi açıklayabilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi, ilaç firmalarının kamu tarafından alınan ilaçlarına bir üst limit konuldu ve buna “global bütçe” deniyor ve belli bir süredir uygulanıyor. Global bütçede bu seneki hedefle gerçekleşme rakamlarını alabilir miyiz? Bu senenin global bütçe anlaşmasının son senesi olduğunu biliyoruz. Yeni global bütçe görüşmelerine ilaç sanayisiyle başlandı mı? Bu sene yapılacak olan görüşmelere ilaç dağıtım kanallarını da dâhil etmeyi düşünüyor musunuz?

Eczacıların kendi üzerlerinde olmaması gereken ve sanayinin devlete aktarması gereken kamu kurum iskontolarını taşımadan dolayı zararları var. Bu zararların yeşil kartın da Sosyal Güvenlik Kurumuna devredilmesinden sonra eczaneler üzerinden alınacağına ve doğrudan tahsil edilebileceğine yönelik bir Hükûmet tasarrufu vardı. Bu hâlâ daha geçerli mi? Bu konuda çalışmalar sürüyor mu? Sürüyorsa, ne aşamada ve bu çalışmaların içine bütün paydaşları -Türk Eczacıları Birliğini, ilaç depolarını, ecza kooperatiflerini- katmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Fırat…

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Sosyal Güvenlik Kurumu, biliyorsunuz, mukopolisakkaridoz yani MPS hastalığından dolayı ömür boyu ilaç kullanması gereken hastalara bundan böyle ilaç verirken devletin IQ testi yaptırması gerektiğini ve bu IQ’nun 60’ın altında olduğu hastalara bu ilacın verilmeyeceğini belirtmiş.

Bu ilacın aylık gideri yaklaşık 100 liranın üstündedir. Vatandaşlarımız zaten geçim sıkıntısı çekiyor, bu parayı ömür boyu nasıl ödeyecekler? Bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bu holding yapılanmalarıyla ilgili, gerçekten, bir dönem vatandaşlarımızın çok ciddi mağduriyetlerinin yaşandığı bir dönem oldu. Bununla ilgili SPK bazı düzenlemeler yaptı ve şu anda bu konuda daha yakından bir denetleme devam ediyor. İleride tekrarını önlemeyle ilgili daha sıkı bir yasal düzenleme üzerinde şu anda yeni Sermaye Piyasası Kanunu’nda çalışılıyor.

Bu öğrencilerle ilgili, bazı yargı kararlarıyla ilgili sorular vardı. Tabii, ben tek tek hem bu yargı kararlarını hem de davaların konularını bilmiyorum, hangi maddeden, neden böyle bir cezayla karşılaştılar bilmiyorum dolayısıyla bu konuya belki ilgili bakanlarımızın cevap vermesinin daha uygun olacağını düşünüyorum.

Meclisin bu saatlerde çalışmasıyla ilgili, biliyorsunuz “bu yasanın bitimine kadar” diye bir karar var ve o karar çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışıyor. Yine, bu Meclisin aldığı bir karar bu çalışma saatleri dolayısıyla o çerçevede hep beraber devam ediyoruz.

Devlet katkısına gelince, biliyorsunuz, bu devlet katkısında eski uygulama ortadan kaldırılıp yeni uygulama başlıyor dolayısıyla bunun net etkisinin tam olarak tahmini şu anda zor olsa da gelecek senenin bütçesi hazırlanırken bununla ilgili daha detaylı bir tahmin çalışması yapılacak.

Türk Hava Yolları çalışanlarına gelince, biliyorsunuz, Türk Hava Yolları, artık, Türkiye’nin bugünkü ekonomisini dikkate aldığınızda gerçekten pek çok sektörü etkileyen ve tüm ekonominin olumsuz etkilenmesini beraberinde getirecek kadar önemli bir kuruluşumuz. Dolayısıyla, başka ülkelerde olduğu gibi, böyle kritik sektörlerde o sektörle ilgili ortaya çıkabilecek aksaklıkların baştan önlenmesi önemli.

Burada, doğrudur, bazı çalışanlarla ilgili Türk Hava Yollarının kararı olmuştur ama o işi yavaşlatma ve yüzlerce seferin iptali sonucunda belki binlerce, belki on binlerce vatandaşımızın da çok farklı şekilde mağduriyetleri söz konusu olmuştur. Dolayısıyla bu konudaki nihai kararı da Türk Hava Yolları yönetimi verecektir.

İlaçla ilgili, evet, bu yıl, global bütçenin, 2009 yılında yaptığımız anlaşmanın son uygulama yılı. Gelecek yılla ilgili, uygulamayla alakalı, sektörle bir görüşme trafiği başlatılacaktır ama henüz başlamamıştır.

Eczanelerle ilgili, biliyorsunuz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, zaten, sanırım 2015 ortasına kadar geçerli bir düzenleme yaptı. Eczacılarımızın da mutabakatıyla 2015 sonuna kadar çalışma esasları bütün detaylarıyla tespit edilmiş. Bu konuda, dolayısıyla, bununla ilgili yeni bir konu, yeni bir düzenleme artık söz konusu değil.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

MUSA ÇAM (İzmir) – Poliçeniz var mı Sayın Bakan? O soruma cevap verin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Bunu ben size ayrıca özel cevap vereyim.

BAŞKAN – Yazılı cevap verecekmiş ona.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Yazılı değil, özel cevap vereyim.

BAŞKAN – Pardon, özel cevap verecekmiş, sizin şahsınıza özel.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bizde de yapın Sayın Bakanım. “Yazılı” deseydiniz bir şey…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özel cevap olmaz, bunu öğrenmek istiyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Bunu aleni olarak açıklama mecburiyeti olduğunu hiç zannetmiyorum. Kişisel bilgi kapsamındadır dolayısıyla isteyene özel bilgi verebilirim.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yabancı yok burada Sayın Bakanım.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu saatte kimse izlemiyor zaten.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanım, biraz önce bahsettiğiniz konu eczanelerle Sosyal Güvenlik Kurumu arasındaki ilaç alım protokolüne dâhil bir husus; oysaki kamu kurum iskontosu ilaç sanayisinin devlete yaptığı bir iskonto. 2005 yılında SSK hastanelerinin devri ve devletin SSK’ya toplu alım sırasında almış olduğu yüksek iskontolar yerine yeni bir iskonto tanımlandı; adı da “kamu kurum iskontosu”ydu. Bu, eczanelerin yaptığı iskontodan farklı bir iskonto ama süreç içinde eczaneler kamu kurum iskontolarını depocu satış fiyatından alıp perakende satış fiyatı üzerinden verdikleri için bir taşıma zararı yapıyorlar. Bu konuda eczacılara verilmiş bir devlet sözü var; “Her şey elektronik ortama geçince bunu sizin üzerinizden alacağız.” diye. Bu devlet sözünün arkasında mısınız? 2015’i öteliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Çelebi…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan, Türk Hava Yollarından atılan işçilerle ilgili soru sordum ve net bir cevap alamadım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben cevap verdim ama Türk Hava Yolları için.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır. Yani bu verdiğiniz cevap oradaki insanların perişanlığını ortadan kaldırmıyor. Orada 305 tane nitelikli ve içlerinde yıllarca, on yıllarca çalışmış, emek harcamış insanlar işten atıldı ve bunlarla ilgili, onların geleceğinin karartılmaması için bu bireysel sigortadan yararlanacaklar mı? Bunu net cevap olarak sizden bir kez daha rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Bu eczanelerle ilgili “devlet sözü” dediniz. Herhâlde önce kim, ne zaman söz vermiş, hangi belgede yer alıyor, onun bir ortaya konulması lazım. Çalışma Bakanımız daha çok muhatap oluyor eczanelerle. Dolayısıyla “devlet sözü”nün anlamı bana göre devletin attığı imzadır. İmza var mıdır, yok mudur, ona bakmak lazım, yoksa şahsi ifadeler her zaman söz konusu olabilir ama Çalışma Bakanımızla görüşülmesi gereken bir konudur.

Türk Hava Yollarıyla ilgili soruya ben cevap verdim, belki o anda kaçırmış olabilirsiniz. Türk Hava Yollarındaki yüzlerce seferin iptali sebebiyle binlerce, hatta on binlerce vatandaşımız da mağdur oldu, onların çok ciddi zararları oldu, Türkiye'nin kayıpları oldu. Bu kayıpların da nasıl telafi edileceği ve kimler tarafından telafi edileceğinin de ayrıca konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla hele hele yasalara aykırı olarak ve böylesine kritik bir kurumda, ekonomimizin tümünü etkileyebilecek bir kurumda olabilecek gelişmelere de müsamaha göstermemiz ve bunu hoş karşılamamız da kesinlikle mümkün değildir ama dediğim gibi, nihai kararı Türk Hava Yolları verecektir. Dolayısıyla sadece çalışan kesimi değil ama onların çalışmasını aksatması sonucunda etkilenen on binlerce vatandaşımızı ve onların uğradığı kaybı, Türkiye'nin uğradığı kaybı da ayrıca hesap etmek gerekir.

Teşekkür ederim

BAŞKAN – Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan ben bir soru yöneltmiştim ama cevap alamadım. Bu bireysel emeklilik yasa tasarısı ile Başbakanın 3 çocuk politikası arasında çok ciddi bir çelişki var. Buna ilişkin düşüncenizi merak etmiştim.

Teşekkür ederim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Çelişkiyi açabilir misiniz.

BAŞKAN – Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanım, “devlet sözü”nden kasıt, devlet adamları tarafından verilen sözdür. Bizim, devlette görev yapan her türlü seçilmiş ve atanmış kişinin de  herhâlde adamlığı konusunda bir şüphemiz yoktur. Ayrıca, devlette çalışan bütün kadınların da aynı erdemde olduklarını değerlendiriyorum. Ama “İmza var mı?” diye sorunuzun cevabı: Kamu kurum iskontolarının taşıma zararının ortadan kaldırılmasıyla ilgili, şimdiki Sağlık Bakanımızın, şimdiki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın ve bir önceki Maliye Bakanımızın attıkları imzaları daha sonradan sizin telkininizle geri çektiklerini ve yirmi beş günlük bir ilaç krizi yaşandığını 2008’in Ağustosunda, hatırlatırım. O imzaları ve o imzalardan nasıl geri döndüklerini de dilerseniz size yazılı olarak bir kez daha sizin arşivinize kazandırmak üzere teslim edebilirim.

BAŞKAN – Sayın Fırat…

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bu MPS’li hastalarla ilgili IQ testi konusundaki değerlendirmenizi ve cevabınızı alamadım. Yani bu düzenleme bence yanlıştır. Bu konuda bir çalışma düşünüyor musunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkanım, bir daha tekrar etsin.

SALİH FIRAT (Adıyaman) – MPS’li hastalarda ilaç tedavisi…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Fırat…

“MPS” diye bir hastalık var -uzun bir açılımı var onun- onunla ilgili olarak ilaç veriminde –ben anladığımı söylüyorum- IQ testi yaptırılıyormuş, 60’ın altında olanlara da bu ilaç verilmiyormuş. “Bunun düzeltilmesi söz konusu olabilir mi?” diyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Veya IQ testi yaptırana IQ testi yaptırmayı düşünüyor musunuz bu düzenlemeyi getirirken?

BAŞKAN – Hayır, o, onu sormadı, olmaz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu da benden olsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Olmaz, sen sıranı savdın.

Zaten, şu anda bitti, Sayın Bakan artık yazılı cevap verebilir.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 01.29

 

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

271 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde 26’da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 26. md.sinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Kazım Kurt                                       Özgür Özel                                       Müslim Sarı

                    Eskişehir                                            Manisa                                             İstanbul

             Rahmi Aşkın Türeli                            Süleyman Çelebi

                        İzmir                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Müslim Sarı.

BAŞKAN – Sayın Sarı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesine ilişkin verdiğimiz önergede düşüncelerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Öncelikle bir tespit yapmak isterim: Son birkaç aydır ardı ardına birtakım yasalar geliyor Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine. Bu yasalarda bir “yurt içi tasarruf artışı” vurgusu var. Türkiye'nin en önemli problemine, en önemli ekonomik problemine ilişkin, cari açık sorununa ilişkin doğru bir tespitin yapıldığını görüyorum. Cari işlemler açığı en nihayetinde yurt içi tasarruf açığıdır, daha doğrusu, yurt içi tasarrufların seviyesinin yetersizliğini gösterir. Yurt içi tasarrufların seviyesinin yetersizliği en nihayetinde cari açık olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla, Hükûmetin Türkiye ekonomisinin en yapısal sorunu ve en yumuşak karınlarından biri olan cari işlemler açığı ve onun arkasındaki gerçeği nihayet on yıl sonra fark ediyor oluşunu da tebrik etmek istiyorum. Fakat, temel sorun bu iken ve bu sorunun çözümüne ilişkin birtakım yasalar gündeme getirilirken, ister istemez şu soruyu sormak gerekiyor: Bu problemi yaratan kim? Bu problem yapısal bir problem mi? Bu problem AKP’nin yarattığı bir problem mi? Bu problem konjonktürel bir problem mi? Biraz bunları tartışmak istiyorum.

Bir defa, Türkiye gibi ülkelerin yurt içi tasarruf açığının olması, daha doğrusu yatırım ile tasarruf arasında kurulacak ilişkide tasarrufların yatırımların altında seyrediyor oluşu yapısal bir durumdur. Fakat enteresan olanı ve ilginç olanı, yaklaşık on yıllık AKP hükûmetleri dönemi boyunca yurt içi tasarruf oranlarının sürekli bir biçimde aşağıya doğru düşüşüdür. Nitekim, 2002 yılında yurt içi tasarrufların millî gelire oranı yüzde 18,6 iken 2011 yılında bu oran yüzde 13,3’e kadar düşmüştür. Dolayısıyla yurt içi tasarrufların hacmi dip yapmıştır âdeta.

Şimdi, sanki bunlar AKP’nin ürettiği politikaların yarattığı sonuçlar değilmiş gibi, burada, yurt içi tasarruf hacmini nasıl yukarı çıkaracağımıza ilişkin yasalar getiriyoruz, kanun teklifleri getiriyoruz, kanun tekliflerini tartışıyoruz. Elbette ki bunun fark ediliyor olması önemlidir, ancak yurt içi tasarruf hacminin yükseltilmesi, yatırımlarla tasarruflar arasında kurulacak ilişkinin dengeli ve olması gereken bir ilişki olduğunun tespiti açısından bunun hangi politikaların sonucu olarak ortaya çıktığını ve bunun müsebbibinin ne olduğunu ve kimler olduğunu da teşhir etmek gerekir. Dolayısıyla bu, AKP’nin yaklaşık on yıldır uyguladığı ekonomik politikaların bize getirdiği noktadır ve bu getirdiği nokta, dünyanın miktar olarak en yüksek ikinci cari işlemler açığı veren ülke olmasıdır Türkiye’nin.

Nitekim 2011 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin verdiği cari işlemler açığı 77 milyar dolardır ve bu, Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en yüksek cari işlemler açığı olduğu anlamına gelir. Amerika Birleşik Devletleri’nin cari işlemler açığının yüksek olmasının onun için çok fazla bir önemi yok çünkü uluslararası ticarette kullanılan para, Amerika Birleşik Devletleri’nin kendi parasıdır. Dolayısıyla FED istediği kadar dolar basarak dış ticaret açığını ya da cari işlemler açığını finanse edebilir. Onun için cari işlemler açığını finanse etmek bir problem değildir ancak Türkiye gibi ülkeler için cari işlemler açığının finansmanı önemlidir çünkü en nihayetinde cari işlemler açığı döviz açığı demektir ve Merkez Bankası da döviz basmadığına göre, bu dövizin  bir yerden bulunuyor olması gerekir. Dolayısıyla cari işlemler açığının ulaştığı seviye çok önemli bir problemdir hiç finansmana girmeden, ama öyle anlaşılıyor ki bugün biz elliye yakın önerge vereceğiz nasıl olsa ve vaktimiz de bol, finansmanı da ayrıca tartışacağız. Ayrıca ekonominin diğer problemli alanlarını da bu gece sabaha kadar tartışacağız gibi görünüyor.

Cari işlemler açığıyla ilgili son bir not: Cari işlemler açığının millî gelire oranı olarak da Türkiye, kendisiyle karşılaştırılabilir ülkeler içerisinde Gürcistan’dan ve Beyaz Rusya’dan sonra en yüksek cari işlemler açığını veren ülke, bazı Afrika ülkelerini dışarıda tuttuğumuzda.

Şimdilik sözlerimi burada sona erdiriyorum, herkese saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 26’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 27’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 27. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Kazım Kurt                                         Özgür Özel                                        Müslim Sarı

                     Eskişehir                                             Manisa                                              İstanbul

                Süleyman Çelebi                               Rahmi Aşkın Türeli

                      İstanbul                                               İzmir

BAŞKAN –  Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Müslim Sarı…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarı.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bundan önceki konuşmada cari işlemler açığına ilişkin değerlendirmeleri belirli bir noktaya getirmiştik. Şimdi,  buradan devam edelim isterseniz.

“Cari işlemler açığı en nihayetinde döviz açığıdır.” dedik ve “Cari işlemler açığının ulaştığı seviye, bunun finansmanı kadar önemlidir.” dedik.

Şimdi, Hükûmetin şöyle bir yaklaşımı vardı geçmiş dönemlerde: Biz muhalefet olarak “Yahu, cari işlemler açığı çok hızlı bir şekilde artıyor, buna önlem almak gerekir.” dediğimizde, hep resmî çevreler bize şunu söylediler: “Biz cari işlemler açığından korkmuyoruz.” Niye korkmuyorsunuz? “Çünkü biz tüketmek için değil, üretmek için mal ve hizmet ithalatı yapıyoruz.” Nereden anlıyorsunuz? “Çünkü bizim ithalatımızın dörtte 3’ü ara malı.” Ara malı ne? “Başka mal ve hizmetler üretmek için kullanılan, kendisi de üretilmiş olan mallar. Dolayısıyla biz ara malını ithal edip, bunu üretim döngüsü içinden geçirip bir mamul madde elde edeceğiz ve elde ettiğimiz mamul maddenin bir kısmını da ihraç edeceğimiz için, ihracatımız ile ithalatımız arasındaki makas kapanacak, orta ve uzun vadede bizim dış ticaret açığımız kapanacak. O yüzden, biz, cari işlemler açığından korkmuyoruz.” diye bir masal dinletiyorlardı bize resmî çevreler.

Şimdi, bu bakış açısının altında aslında çok büyük bir itiraf var ve çok tehlikeli bir şey söylüyoruz. Söylediğimiz şey şu: Türkiye'nin üretim dinamikleri, aslında ithalat yapabilme kabiliyetlerine bağlanmıştır çünkü ithalat yapabildiğiniz sürece büyüyebiliyorsunuz. Ekonominin yumuşak karnı bu ve cari işlemler açığını tehlikeli noktaya getiren şey de bu. Şöyle bir ekonomik model düşünün: Üretim yapacaksınız, üretim yapmak için ihtiyaç duyduğunuz ara malı ithal ediyorsunuz. O hâlde üretiminiz ithalat yapabilme kabiliyetinize bağlı. İthal ettiğiniz ara malları üretim döngüsüne sokup bir mamul madde elde ediyorsunuz ama üzerine koyduğunuz yurt içi katma değer çok düşük olduğu için ihracatınız ithalatınızı kavrayamıyor ve yetişemiyor, sonuçta dış ticaret açığı vermeye başlıyorsunuz.

O hâlde denklem nasıl kuruluyor? Büyüyebilmek için dış ticaret açığı vermek zorunda olan bir ekonomik modeldir bu ve bu en nihayetinde cari işlemler açığına gidiyor. Dolayısıyla, büyüyebilmek için cari işlemler açığı vermek zorunda olduğunuz bir ekonomik modelle karşı karşıyasınız. Bu, benim bilebildiğim kadarıyla, dünyada hiçbir ülkede yok. Her ülke cari işlemler açığı verebilir ancak büyümek için cari işlemler açığı vermek zorunda olan başka bir ekonomik model yoktur dünyada.

Daha tehlikeli olan şey de şu: Cari işlemler açığını finanse edebilmek için borç yaratıcı kalemlerden ya da kısa vadeli kaynaklardan medet umuyorsunuz. O zaman bizim büyüyebilme dinamiklerimiz en nihayetinde yurt dışından borçlanabilme kabiliyetimize bağlanıyor ve bu borçlarımızın da çoğu kısa vadeli borçlar. O hâlde yine denklemi uzatacak olursak, büyüyebilmek için kısa vadeli fon girişlerine ve kısa vadeli kaynağa bağlı bir ekonomik model kuruyorsunuz. Böyle bir ekonomik modelin üzerine kapanan siyasetin de ne kadar kırılgan olduğunu ve ne kadar dışa bağımlı olduğunu ayrıca tartışmak istemiyorum.

 Cari işlemler açığı Türkiye ekonomisinin yumuşak karnıdır ve bu yumuşak karın onun büyüme modelinin sakatlığından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla biz bir büyüme modeli ya da cari işlemler açığı yaratmayan bir büyüme modeli tasavvur ediyorsak, o hâlde bizim 24 Ocak 1980 kararlarından beri kurgulayageldiğimiz büyüme modeline Türkiye’nin gerçeklerine uygun birtakım müdahaleler yapmaktan başka çaremiz yok. Yurt içi tasarrufları arttırmak istiyorsak ya da cari işlemler seviyesini bulunduğu noktadan aşağıya indirmeye çalışıyorsak böyle bir modeli Türkiye’nin önüne koymalıyız. İlginç olan nokta şudur: Bu, AKP hükûmetlerinin belirlediği ve keşfettiği bir büyüme modeli değildir ancak AKP hükûmetlerinin elinde derinleşen bir sorundur bu çünkü Türkiye ekonomisinin 1 birim büyüme başına düşen cari işlemler açığı sürekli artmaktadır. Bakın, Türkiye ekonomisi geçmiş dönemde de yüksek büyüme dönemleri yaşadı. Örneğin 2005-2007 arasında. 2005 ve 2007 arasında yüzde 7,1 büyüyen Türkiye ekonomisinin verdiği cari işlemler açığı daha sonraki yüksek büyümelerde verdiği cari işlemler açığından azdır. Dolayısıyla bu süreç sürekli derinleşmektedir ve Türkiye ekonomisinin büyümek için vermek zorunda olduğu cari işlemler açığı sürekli olarak büyümektedir. Bu sürdürülemez ve bu hızla sürdürülemez bir noktaya doğru gidiyor.

Ben sözlerime yine burada son veriyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 28’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 28. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Kazım Kurt                                         Özgür Özel                                        Müslim Sarı

                     Eskişehir                                             Manisa                                              İstanbul

                Süleyman Çelebi                               Rahmi Aşkın Türeli

                      İstanbul                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak? Sayın Sarı, siz mi?

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir film vardı hatırlar mısınız: “Mr. Smith Washington’da.”

Buyurun.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan!

BAŞKAN – O çok güzel bir filmdi.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Başkanım, beş saniyeyi düzeltir misiniz.

BAŞKAN – Hayhay, hemen düzeltirim, hiç merak etmeyin.

Sayın Özel, sakın benimle inatlaşmayın.

Yeniden açıyorum, buyurun.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde, hatırlarsanız…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Önergenden bahset de bilelim ne olduğunu.

MÜSLİM SARI (Devamla) – …Standard and Poor’s Türkiye'nin kredi görünümünü pozitiften durağana indirdi, çok da mahcup bir tavırla ve Sayın Başbakan çok sinirlendi, resmî çevreler çok sinirlendi, “Türkiye’yi nasıl kriz içinde olan ülkelere benzetirsiniz ve onunla aynı muameleye tabi tutarsınız?” dedi.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Sen de sevinmişsindir!

MÜSLİM SARI (Devamla) – Ve “Biz gerekirse kendi kredi derecelendirme kuruluşumuzu kendimiz kurarız.” dedi. Bilmiyorum bu raporu okudunuz mu? Aslında, Türkiye ekonomisinin en önemli beş tane kırılganlığından sadece bir tanesine vurgu yaparak ve bunu da son derece mahcup bir tavırla, not indirmeksizin, sadece görünümde yaptığı bir değişiklik sonrasında Sayın Başbakanın hiddetini gördük. Oysa Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarına baktığımız zaman Standart and Poor’s’un vurgusunun son derece mahcup olduğunu görürüz. Neden? Önümüzdeki patikaya bakacak olursak yani bu yıldan başlamak üzere 2012, 2013 ve 2014 dönemini işleyen ya da kapsayan önümüzdeki üç yıla ilişkin patikaya bakacak olursak, Türkiye ekonomisinin bazı alanlarda kırılganlıklarının çok derinleşeceğini göreceğiz. Bunu aslında Hükûmet Orta Vadeli Program’ında da resmen itiraf ediyor.

Bakın, bunlardan biri büyümedir. Önümüzdeki dönem büyüme oranlarının düşeceği bir patikayla karşı karşıya kalacağımız kesine yakındır. Geçmiş iki yıldaki yüksek büyümelerden sonra -ki Türkiye ekonomisinin tarihsel büyüme ortalaması yüzde 5’tir yani cumhuriyet kurulduğundan beri Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 5 civarında büyümüştür- aslına bakarsanız, AKP hükûmetleri dönemi boyunca da Türkiye'nin büyüme ortalaması yüzde 5,04’tür. Bu da bir algıdır yani AKP bu algıyı çok iyi yaratıyor ve yönetiyor sanki AKP hükûmetleri döneminde Türkiye çok yüksek büyümüş gibi, oysa böyle bir şey yok.

2012, 2013 ve 2014’te yüzde 4, 5, 5, ortalama yüzde 4,7 büyüyeceği varsayımı yapıyor Hükûmet. Bu varsayımın geçerli olduğunu kabul edersek, 2003’ten 2014’e kadar Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 5,04 büyüyecektir ve bu, Türkiye ekonomisinin tarihsel büyüme ortalamaları kadardır; ayrıksı bir hikâyesi yoktur Türkiye'nin. Aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerin büyüme ortalamaları Türkiye'nin büyüme ortalamalarının üzerindedir. Dolayısıyla, bu algıyı önce düzeltelim.

İkincisi: Büyüme oranları düşecek ve bu, Türkiye ekonomisinde ciddi bir kırılganlık yaratıyor; bunu görmek lazım. Her ne kadar Hükûmet buna “yumuşak düşüş” diyorsa da ve bu yılı yüzde 4-4,5 gibi bir büyümeyle bitireceğimizi öngörüyorsa da yapılan tahminler, Hükûmetin tahminlerinin aslında en iyimser tahminlerden biri olduğunu bize gösteriyor.

Diğer yabancı kuruluş raporlarına baktığımız zaman, uluslararası kuruluşlardan IMF’nin ve Dünya Bankasının rakamlarına baktığımız zaman, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3’ler civarında büyüyeceğini öngörüyor. Sıfıra yakın büyüme, hatta negatif büyüme öngörüsü yapan yabancı kuruluş raporları da var. Her ne olursa olsun, Türkiye'nin büyüme ortalamaları önümüzdeki üç yıl boyunca düşecek, bu kesin ve biz biliyoruz ki yüzde 5’in altındaki her büyüme Türkiye'de çok ciddi toplumsal sorunlar ve problemler yaratıyor. Bunların en başında geleni istihdam ve başka birtakım problemler, sosyal problemler. Ve bunun birtakım siyasal sonuçları ve siyasal bedelleri de olacak ve siyasal sonuçlar üzerinden de bir kırılganlığın Türkiye'nin önünde durduğu çok açık ve nettir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönem, büyüme oranlarında çok radikal düşmelerin olacağı bir dönemin karşımıza çıkacağını gösteriyor. Dünyada artık çok yüksek büyümelerin olmayacağı bir konjonktüre giriyoruz. 2000’li yıllardaki likidite bolluğunun yarattığı bir konjonktür dünyanın önünde yok. Dünyada artık çok yüksek büyümeler olmayacak önümüzdeki dönem. Dolayısıyla, kendisini dünyayla eklemlemiş ve dünyadaki likiditeye bağımlı, dışa doğru kanayan bir ekonomiye sahip olan Türkiye ekonomisinin de çok uzun dönem, çok yüksek büyüme oranlarını yakalayamayacağını öngörüyoruz. Bu büyüme oranlarının istihdam üzerinde çok ciddi etkilerinin de olacağını biliyoruz.

Şöyle bir hesap yapmış Hükûmet Orta Vadeli Program’da, demiş ki: “Biz önümüzdeki üç yılda yüzde 4,7 büyüyeceğiz, karşılığında 1 milyon 300 bin istihdam yaratacağız.”

Şimdi, bu rakamlar Türkiye ekonomisinin geçmiş performanslarıyla tutarlı değildir. Geçmişte, 2005 ve 2007 döneminde de -biraz önce söyledim- Türkiye ekonomisi… (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – On senedir bunları dinliyoruz, aynı şeyleri söylüyorsunuz.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Dinlemişsin ama öğrenememişsin!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

29’uncu maddede üç önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Kanun Tasarısının 29'uncu maddesiyle 4632 sayılı Kanuna eklenen ek 1'inci maddenin 2'nci fıkrasının,

“a bendindeki %15 ibaresinin %25,

b bendindeki %35 ibaresinin %50,

c bendindeki %60 ibaresinin %75,"

olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Mehmet Günal                                        Alim Işık                                     S. Nevzat Korkmaz

                      Antalya                                              Kütahya                                               Isparta

                Mustafa Kalaycı                                   Mehmet Şandır

                       Konya                                               Mersin

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 29 uncu maddesi ile 4632 sayılı Kanuna eklenen ek 1 inci maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

                    Mahir Ünal                                 Mehmet Doğan Kubat                                  İlyas Şeker

                 Kahramanmaraş                                        İstanbul                                              Kocaeli

                 Osman Boyraz                                  Muzaffer Yurttaş                                   İlknur Denizli

                      İstanbul                                              Manisa                                                İzmir

                  Osman Çakır                                    Tülin Erkal Kara                                  Osman Kahveci

                       Düzce                                                Bursa                                               Karabük

             Sebahattin Karakelle                               Mehmet Domaç                                                                          Erzincan                      İstanbul                                                  

               Hakan Çavuşoğlu                                   Aydın Şengül                                    İlhan Yerlikaya

                        Bursa                                                 İzmir                                                 Konya

“Devlet katkısı ve getirileri haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dahil edilemez.”

 

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı Kanun tasarısının çerçeve 29. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Kazım Kurt                                         Özgür Özel                                        Müslim Sarı

                     Eskişehir                                             Manisa                                              İstanbul

                Süleyman Çelebi                               Rahmi Aşkın Türeli                                          

                      İstanbul                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sarı, buyurunuz.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Buradan ayrılmadan önce, bir önceki maddeye ilişkin önergede istihdamla ilgili problemlerden bahsetmiştik ve demiştik ki: İstihdam hedefleri gerçekçi değil. Neye dayanarak söylüyorum? Şuna dayanarak söylüyorum: Geçmiş dönemde, 2005 ve 2007 döneminde yüzde 7,1 büyüyen Türkiye ekonomisi 1 milyon 106 bin istihdam yaratmış. Şimdi, siz, önümüzdeki üç yılda yüzde 4,7 ortalamayla büyüme varsayımı yapıyorsunuz ve 1 milyon 300 bin istihdam yaratma hedefini koyuyorsunuz ve sonuç olarak 2014 yılı işsizlik rakamını da yüzde 9,9 olarak tespit etmişsiniz. Bu 9,9 rakamına ulaşabilmek için 1 milyon 300 bin istihdam hedefini uydurmuşsunuz resmen sırf tek haneli rakamlarda gösterebilmek için işsizliği, “Üçüncü yılın sonunda işsizliği tek haneli rakamlara indirdim.” demek için ve psikolojik sınırın, yüzde 10 oranının altında tutmak için. Bunlar gerçekçi değildir. Türkiye ekonomisinin geçmiş dönem istihdam elastikiyetleriyle, büyümenin istihdam elastikiyetine ilişkin karşılaştırmalarıyla alakası yoktur.

Bakınız, bir şey daha söyleyeyim: Sizin hükûmetleriniz döneminde, çok yüksek büyümeyi iddia ettiğiniz dönemlerdeki işsizlik oranlarınızın ortalaması 1980’li ve 90’lı yılların işsizlik ortalamasının üzerindedir. 1980’li yıllarda -Özallı yıllardır, dışa açılma yıllarıdır- Türkiye ekonomisinin ortalama işsizlik oranı yüzde 8,2’dir. 1990’lı yıllar istikrarsız yıllardır. Hani istikrarla çok övünüyorsunuz ya, koalisyon hükûmetlerinin sürekli olarak istikrarsızlık yarattığı dönemde işsizlik oranları tek hanelidir. 2001 krizinde -cumhuriyet tarihinin en yüksek, en radikal krizlerinden biridir, en ağır krizlerinden biridir- işsizlik oranı yüzde 10’un biraz üzerindedir. Şimdi, siz çok yüksek büyüdüğünüzü iddia ediyorsunuz ya bütün bu dönem boyunca, işsizlik oranlarınız yine çift haneli rakamlara takılı kaldı. Üstelik, iş gücüne katılım oranının ve istihdam oranının 10 puan düştüğü bir patikada bunu yapamadınız, 10 puan. 1980’li yıllarda Türkiye’de istihdam oranı yüzde 55’tir, sizin Hükûmetiniz dönemi ortalaması yüzde 45. İş gücüne katılım oranı yüzde 58 iken sizin Hükûmetiniz döneminin ortalaması yüzde 47’dir. Yani giderek daralan bir havuz üzerinden -tırnak içinde- yüksek büyümenin olduğu bir dönemde işsizlik oranlarınız 80’li ve 90’lı yılların üstünde.

İstihdama ilişkin çok yapısal problemler var. Kayıt dışı istihdam neredeyse toplam istihdamın yarısı ya da yarıya yakını. En son rakamlar biraz düştü, yüzde 40’ların altına. Ancak hâlâ bu ülkede iş güvencesi olmadan çalışan çok geniş bir istihdam alanı var.

Ve kadın istihdamı… Sürekli olarak toplumsal yaşamın dışına çıkartılmaya çalışılan ve toplam iş gücü içindeki payı ya da iş gücüne katılım oranı yüzde 30’ların altında olan, üçte 1’in altında olan bir kadın istihdamı var Türkiye’de. Bu, çok acı ve kadının giderek toplumsal yaşamın içine girmesi gereken bir konjonktür söz konusuyken, böyle bir alan yaratmak söz konusuyken en az 3 tane çocuk vaadiyle kadınları yeniden evlere tıkıyorsunuz, yeniden istihdam piyasasının dışına itmeye çalışıyorsunuz. Önümüzdeki dönem kadınların iş gücüne katılım oranı yükselmeyecek, göreceksiniz ve OECD ortalamalarının çok altında olacak.

Türkiye ekonomisi çok ciddi şekilde istihdam yaratmak zorundadır. Bunun birçok önemli nedeni var. Bunlardan birincisi, kırdan kente göç olgusudur. Kırdan kente göç ettikçe, kırda iş talep etmeyen kesimler bu sosyal ve toplumsal transformasyon sonrasında iş talep eder hâle geleceklerdir. Kadınlar daha çok toplumsal yaşamın içine girmeleri gerektiği bir konjonktür içinde daha çok iş gücü talep edeceklerdir. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi 2,5 milyonun üzerindeki işsize ek olarak bu talepleri de karşılayabilecek iş gücü politikalarını inşa etmek zorundadır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İşte, on senedir yapıyor ya.

MÜSLİM SARI (Devamla) – Evet, yapıyor. İşte, anlatıyorum. Biraz önce de anlattım. Yaptığınız çok belli.

1980’lerin ve 90’ların işsizlik oranının üzerinde bir işsizlik oranı var bugün Türkiye’de.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kırsaldaki çalışan kaçtan kaça düşmüş, söyleyin.

MÜSLİM SARI (Devamla) – 1980’lerin, 90’ların ortalamalarının üzerinde. Bir daha söylüyorum anlayabilmeniz için: 1980’lerin ve 90’ların işsizlik oranının üzerinde bir işsizlik oranı var Türkiye’de. Bu çok açık ve net. Ve iş gücüne ilişkin istatistiklerde çok ciddi problemler var. İş gücüne katılmayan nüfus içinde, dolayısıyla işsizlik içinde değerlendirilemeyecek olan, çalışmaya hazır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLİM SARI (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısına tabii ki bakacağım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Özgür grup başkan vekilliğine hazırlanıyor.

BAŞKAN – Olabilir. Niye olmasın?

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 29 uncu maddesi ile 4632 sayılı Kanuna eklenen ek 1 inci maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

“Devlet katkısı ve getirileri haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dâhil edilemez.”

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4632 sayılı Kanunun 17 nci maddesindeki uygulamaya paralel olarak, Devlet katkısı ve getirilerinin haciz, rehin ve iflas masası konusu yapılamayacağı hüküm altına alınarak, Devlet katkılarına söz konusu nedenlerle bir sınırlama konmaması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Kanun Tasarısının 29'uncu maddesiyle 4632 sayılı Kanuna eklenen ek 1 'inci maddenin 2'nci fıkrasının,

“a bendindeki %15 ibaresinin %25,

b bendindeki %35 ibaresinin %50,

c bendindeki %60 ibaresinin %75,”

olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                   Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Katılımcıların bu getirilerden daha fazla faydalanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 29’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 30’da iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 30 uncu maddesi ile değiştirilen 4632 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Mahir Ünal                               Mehmet Doğan Kubat                                Suat Önal

              Kahramanmaraş                                     İstanbul                                           Osmaniye

                 Selçuk Özdağ                                  Osman Boyraz                                 Muammer Güler

                      Manisa                                             İstanbul                                             Mardin

                   İlyas Şeker                                   Muzaffer Yurttaş                                   Tülay Bakır

                      Kocaeli                                             Manisa                                             Samsun

                İlhan Yerlikaya                             Safiye Seymenoğlu

                       Konya                                             Trabzon

“Yetkili organlarınca karar alınması kaydıyla, üyelerine veya çalışanlarına emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık, tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu veya sair ticaret şirketleri nezdinde 16/4/2012 tarihi itibarıyla mevcut bulunan emeklilik taahhüt planları kapsamındaki yurt içi ya da yurt dışındaki birikimler ve taahhütlere ilişkin tutarlar (plan esaslarına göre aktarım tarihine kadar mutad yapılan ödemeler nedeniyle oluşanlar dahil), 31/12/2015 tarihine kadar kısmen veya tamamen bireysel emeklilik sistemine aktarılabilir. Belirlenmiş katkı esasına göre yürütülen emeklilik taahhüt planlarından yapılan aktarımlarda ilgili kuruluşun yetkili organlarınca karar alınması şartı aranmayabilir.”

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 30. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Kazım Kurt                                         Özgür Özel                                        Müslim Sarı

                     Eskişehir                                             Manisa                                              İstanbul

                Süleyman Çelebi                               Rahmi Aşkın Türeli

                      İstanbul                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sarı, buyurunuz.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu önergede de enflasyona ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama önerge ne diyor, onu da bir öğrenelim, oy vereceğiz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Rahatsız oluyorlar, yapma lütfen ya gece gece!

MÜSLİM SARI (Devamla) – Bildiğiniz üzere, 2000’lerin ortalarından itibaren, daha doğrusu 2001 yılındaki programdan itibaren enflasyon oranlarında ciddi düşmeler yaşanmaya başlandı ve en nihayetinde enflasyon tek haneli rakamlara kadar indi. Hatta, hatırlayınız, 2011 yılının ortalarında yüzde 3,9 oldu enflasyon oranı ve İngiltere gibi gelişmiş bir ülkenin bile altında enflasyon oranlarını gördü bu ülke. Dolayısıyla, enflasyonda birtakım fedakârlıkların sonucu olarak elde edilmiş bazı kazanımlar yaşadık. Ancak 2011 yılının ortalarından sonra durumun değiştiğini gördük. Yanlış uygulanan politikalar, Merkez Bankasının yarattığı kafa karışıklığı, yabancı yatırımcıya ne yaptığını anlatamayan bir Merkez Bankası ve uluslararası konjonktürde yaratılan, ortaya çıkan gelişmelerin de bir sonucu olarak enflasyon oranlarında yeniden yükselme yaşanmaya başlandı. 2011 yılında yüzde 5,5 olan enflasyon oranını neredeyse bunun 2 katıyla kapattık. Hedeften çok ciddi şekilde bir şaşma oldu.

Önümüzdeki döneme ilişkin olarak da enflasyon oranlarının, 2012 yılı için örneğin, yüzde 5 hedefine ulaşamayacağı neredeyse kesine yakın. Öyle ki, Merkez Bankası bile kendi enflasyon hedefine inanmıyor. Yüzde 5 enflasyon hedefini koymuş ancak tahminin yüzde 6,5 civarında olacağını söylüyor. Bir merkez bankası düşünün, “Ben yüzde 5 enflasyon hedefi koyuyorum ama gerçekleşmenin yüzde 6,5’ta olacağını söylüyorum.” diyor. Piyasa buna hiç inanmıyor, piyasanın beklentilerine baktığımız zaman, yüzde 8‘e yakın, en son beklenti anketinde yüzde 7,6’lık bir enflasyon beklentisinin olduğunu görüyoruz. Gerçekleşen enflasyona baktığımız zaman da, çift haneli rakamlardan yeniden tek haneli rakamlara doğru gerilediğini ve yüzde 8’in üzerinde bir enflasyonla karşılaştığımızı görüyoruz.

Şimdi, varılan bu noktada gerek piyasa beklentisi gerek Merkez Bankasının kendisi gerekse konjonktürel gelişmeler 2012 yılında yüzde 5’lik enflasyon hedefinin tutmayacağını neredeyse kesine yakın olarak bize söylüyor. Ancak Merkez Bankası, ısrarla ve inatla, yüzde 5’lik enflasyon hedefinde herhangi bir revizyon yapmayı uygun görmedi. Daha kredibl olmak istiyorsa Merkez Bankası, daha gerçekçi hedefler yapmış olmasının önemli olduğunu biz gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız görüşmelerde gerekse Merkez Bankasının politikaları konusunda bize vermiş olduğu brifingde kendilerine anlattık. Önümüzdeki dönem, uluslararası petrol fiyatlarının yüksek kalmaya devam edeceği bir konjonktürde olacağımız neredeyse kesine yakın. Bakınız, Orta Vadeli Program’da 2012 ve sonrasına ilişkin petrol fiyatı varsayımı 102 dolar civarındadır, varil başına. Oysa şu anda biz petrol fiyatının 120 doların üzerinde olduğunu biliyoruz ve jeopolitik gelişmeler bize petrol fiyatlarının da önümüzdeki dönem de bu seviyelerin altına düşmeyeceğini gösteriyor. Bunun yaratacağı dolaylı etkilerin, fiyatlar genel seviyesi üzerinde yaratacağı doğrudan ve dolaylı etkilerin etkisini daha sonra göreceğiz. Mali disiplinde ortaya çıkacak gevşeme -ki bunun sinyalleri var- bunun vergiler üzerinde ve özellikle zamlar biçiminde dolaylı vergiler üzerindeki etkilerini de düşündüğümüzde, önümüzdeki dönem fiyatlar genel seviyesinin yüksek kalmaya devam edeceği bir konjonktürle karşı karşıya kalacağımız kesin.

Bir başka şey: Cari işlemler açığında da beklenen kadar hızlı bir düşme yaşanmayacaktır. Şuradan biliyoruz: Bakınız, yüzde 8-9 civarında büyüyen bir ekonominin yarattığı cari işlemler açığı 77 milyar dolar, yüzde 4’lerde büyüyeceği var sayılan bir ekonominin yaratacağı cari işlemler açığının 60 milyar dolar civarında olacağını tahmin ediyoruz. Dolayısıyla, cari işlemler açığında 17 milyar dolarlık bir düşmeye karşılık katlandığımız fedakârlık neredeyse büyümeden yarı yarıya, yani büyümelerimiz yarı yarıya düşüyor ama -cari işlemler açığımız 60 milyar dolar civarında- cari işlemler açığımızda daha az bir düşme söz konusu oluyor.

Sonuç olarak, önümüzde şöyle bir patika var: Büyüme oranlarının düşeceği, fiyatlar genel seviyesinin yüksek kalmaya devam edeceği, cari işlemler açığında beklenen kadar hızlı düşüşün olmayacağı ve işsizlik oranlarının yeniden çift haneli rakamların üzerine doğru gideceği bir patika var.  Bunlar Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıkları.

Şimdilik sözlerime burada son veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 30 uncu maddesi ile değiştirilen 4632 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                           Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

“Yetkili organlarınca karar alınması kaydıyla, üyelerine veya çalışanlarına emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık, tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu veya sair ticaret şirketleri nezdinde 16/4/2012 tarihi itibarıyla mevcut bulunan emeklilik taahhüt planları kapsamındaki yurt içi ya da yurt dışındaki birikimler ve taahhütlere ilişkin tutarlar plan esaslarına göre aktarım tarihine kadar mutat yapılan ödemeler nedeniyle oluşanlar dahil, 31/12/2015 tarihine kadar kısmen veya tamamen bireysel emeklilik sistemine aktarılabilir. Belirlenmiş katkı esasına göre yürütülen emeklilik taahhüt planlarından yapılan aktarımlarda ilgili kuruluşun yetkili organlarınca karar alınması şartı aranmayabilir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4632 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi uyarınca aktarım konusu yapılabilecek birikim ve taahhütlere ilişkin hususa açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 31’de iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 31. maddesindeki “25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal                     Oktay Vural                         Erkan Akçay

   Antalya                                  İzmir                                         Manisa

Mehmet Şandır         Alim Işık             Mustafa Kalaycı               Emin Haluk Ayhan

   Mersin                    Kütahya                                       Konya                                             Denizli

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı tasarının 31’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

Haydar Akar                                                    Rahmi Aşkın Türeli                                  Tanju Özcan

  Kocaeli                                                                    İzmir                                                  Bolu

               Aydın Ayaydın                           Bülent Kuşoğlu            Müslim Sarı

                     İstanbul                                          Ankara                    İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sarı, buyurunuz.

Sayın Özel, siz niye konuşmuyorsunuz? Merak ettiğim için sordum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben üçüncü kısımda konuşacağım.

BAŞKAN – Anladım, peki.

Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, Türkiye ekonomisi önünde gerçekten önemli kırılganlıklar var ve büyüme, istihdam, enflasyon ve cari işlemler açığıyla ilgili zor bir konjonktürle karşı karşıyayız.

Şimdi, böyle bir konjonktürde nasıl bir maliye politikası dizayn etmek gerekir ve Hükûmetin maliye politikasının bu konjonktürü gerçekten anlayan bir politika olup olmadığını tartışmak istiyorum burada.

Böyle bir konjonktürde aslında daha büyüme dostu bir maliye politikası dizayn etmek gerekirdi ancak Hükûmet bunu tercih etmedi. Ne yaptı? Şunu yapmaya çalıştı: Maliye politikasını daha da sıkılaştırarak Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu finansmanı elde edebilecek sinyaller vermeye çalıştı yabancı yatırımcılara ve şunu yapmaya çalıştı: Bir taraftan faiz dışı fazlayı genişletti, büyüttü, diğer yandan bütçe açığını daralttı ve şunu söyledi yabancı yatırımcıya: “Ey yabancı yatırımcı, Türkiye’ye para getirirsen eğer sermayeyi kediye yüklemezsin. Bizim bankacılık sistemimiz sağlam, bankalarımız batmıyor. Evet, çünkü biz çürük domatesleri 2001 yılında ayıkladık. Dolayısıyla bankacılık sisteminde BDDK kuruldu ve BDDK kurulduktan sonra da daha sağlam bir bankacılık sistemiyle karşı karşıya kaldık.

Ayrıca, maliye politikamız da sağlam. Borç stoklarımızın millî gelire oranı hızla azalıyor, yüzde 40’ların altına düştü. İşte 2014’e kadar da biz bunu yüzde 32’ye indireceğiz.

Dünyanın birçok ülkesinde borç krizi yaşanıyorken, gelişmiş ülkeler dâhil, bu ülkeler bile batıyorken, işte, Türkiye’nin ayrı, başka, ayrıksı bir hikâyesi var, Türkiye’de maliye politikası güçlü dolayısıyla bize kaynak getirmeye devam edin ve bu çarklar dönmeye devam etsin.”

Ne kadar paraya ihtiyacı var Türkiye’nin? Önümüzdeki bir yılda vadesi gelen dış borçların, kamu artı özel, toplamı 136 milyar dolar. Yani Türkiye önümüzdeki bir yılda 136 milyar dolar kaynak bulmak zorunda, borçların vadesi geliyor çünkü. Ya kendi cebinden çıkartıp ödeyecek ya da uluslararası küresel koşulların zorlandığı, zorlaştığı böyle bir ortamda yeniden borç bularak yani borçlarını “roll” ederek, yeniden borç bularak bu ödemelerini yapacak.

Ayrıca, önümüzdeki dönem 60 milyar civarında da bir cari işlemler açığı bekliyoruz ve bu cari işlemler açığını da finanse etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla hem vadesi gelen borçlar hem de cari işlemler açığını topladığımızda önümüzdeki bir yılda 200 milyar dolarlık kaynağa ihtiyacımız var. Bu kaynağı sağlamak elbette kolay değil ve bu kaynak, Türkiye ekonomisinin giderek yabancı kaynağa olan ihtiyacının ortaya çıkardığı boyutun gözükmesi açısından da son derece önemli. Böyle bir konjonktürde Hükûmet şunu yaptı: “Ben büyümeden fedakârlık yapıyorum. Yumuşak düşüyorum. Büyümelerimi yüzde 4’lere çekiyorum. Sıkı bir maliye politikası uyguluyorum ve uyguladığım bu maliye politikasıyla da yabancı yatırımcıya sinyal veriyorum. Ey yabancı yatırımcı: Benim kaynağa ihtiyacım var. Ben sağlamım. Benim ayrı, ayrıksı bir hikâyem var. Lütfen bana fon ve kaynak göndermeye devam edin.”

Şimdi, böyle bir maliye politikası kurgulandı önümüzdeki üç yıla ilişkin. Bu maliye politikası büyüme dostu olan bir maliye politikası değil; bu maliye politikası yatırım harcamalarının azaldığı bir maliye politikası. Gerçekten de bütçedeki yatırım harcamalarının reel olarak 2011’den 2012’ye geçerken düştüğünü görürüz. Merkezî yönetim kamu yatırım harcamalarının da yine geçen döneme göre sıfıra yakın, hatta negatif olduğunu görürüz. Bu, sosyal harcamaları daha az yapan bir bütçe demek; bu, yurt içi cari talebe kamudan gelecek katkının daha az olduğu bir bütçe demek. Bunu nereden anlıyoruz? Bunu mal ve hizmet alımları kaleminden alıyoruz. Mal ve hizmet alımları kalemi, reel olarak enflasyon karşısında, enflasyonu deflate ettiğimizde reel olarak düşüyor. Dolayısıyla yurt içi talebe bu yıldan başlamak üzere önümüzdeki birkaç yılda kamudan herhangi bir destek gelmeyecektir. Yatırım harcamaları düşecektir; bu, orta ve uzun vadede Türkiye'nin büyüme olanaklarının iğdiş edilmesi demektir.

Üstelik ilginç olan nokta şu: Bütün bunlara rağmen çatılmış olan bu maliye politikasında ve bunun üzerine kapanan mali disiplinde de birtakım zafiyetlerin ortaya çıktığına ilişkin işaretler var. Önümüzdeki geçmiş dört beş aylık bütçe performansını değerlendirdiğimizde, geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 64’lük bir bütçe açığının genişlediğini görüyoruz. Dolayısıyla bu övündüğümüz mali disiplin ve yabancı yatırımcıya vermeye çalıştığımız mali disiplin konusunda da sıkıntılı bir döneme giriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLİM SARI (Devamla) – Saygıyla selamlıyorum. [CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 31. maddesindeki “25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                            Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

Sayın Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ve bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun tekliflerinin 31’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi gecenin bu saatinde saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her yasama döneminin sonuna yaklaşıldığı zamanlarda olduğu gibi, bu yasama döneminin de sonunda yine bir torba kanunla karşı karşıyayız. Sözde bireysel emeklilikle ilgili bir kanun tasarısı ama birçok kanunun değiştirildiğini bu örnekte de gördüğümüz gibi, şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisini hiçe sayarak, millet iradesinin gereğinin dışında, kanun hükmünde kararnamelerle, 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de yer alan bir ibareyle en az 1 milyar TL olmak üzere, okul yani millî eğitim amaçlı yatırımlarda KDV yönünden istisna gündeme getiren bölüm de buraya eklenmiş oldu ancak bu önergeyle sağlık yatırımlarında amenna ama millî eğitimde minimum 1 milyar TL’lik bir yatırımın bir anlamı olmadığını, özellikle 4+4+4 uygulamasına hızla geçeceğimiz önümüzdeki dönemde bu kadar yatırımı bulmanın çok da kolay olmayacağını bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Dolayısıyla, bu önergede, millî eğitimle, Millî Eğitim Kanunu’yla ilgili bu bölümün çıkartılmasının daha mantıklı olacağını düşünüyoruz. Ayrıca, yap-kirala-devret modeliyle özel sektörde ve vatandaşlarımız tarafından yapılan birçok yatırıma haksızlık yapılmış olacak. Ya onları da buna dâhil edelim ya da sadece genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri tarafından yapılan bununla ilgili bölümü buradan çıkartalım diye düşünüyoruz. Umarım, Genel Kurul bu önergenin yerinde olduğuna karar verir ve desteğini esirgemez diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanlığının son dönemde okulları ve okullarda eğitim-öğretim gören öğrencilerimizi, ayrıca öğrencilerin velilerini bir kaos ortamı içerisine ittiğini hepimiz yaşamaya başladık. Şimdi, bazı okulları öğrenci sayısı az olduğu gerekçesiyle kapattı, taşımalı eğitim sistemiyle yüzlerce, binlerce okulu atıl bıraktı ve öğrenciyi ve velisini sıkıntı içerisinde birçok olayla muhatap etti. Şimdi, bu okulların bir kısmını geri devreye sokabilecek mi, o da beli değil. Bazı okulları, ilköğretim ve lise beraber eğitim gören okulları şimdi ayırmak zorunda. Bu genelgelerle birçok öğretmen, öğrenci velisi ve öğrenci gerçekten büyük bir sıkıntı içerisinde. 5’inci sınıfa hazırlık yapmış olan öğretmenler ikinci kademe dörde geçişte bire döndürüldü. Dolayısıyla, bunların yerleri değişecek. Tam bir kaos içerisindeki yaz dönemine giriyoruz. Dolayısıyla, bu kanun kapsamındaki söz konusu madde metninden önergemizde yer alan millî eğitimle ilgili düzenlemenin çıkartılması yerinde olacaktır.

Yeni sorunlar yaşatmaması için bu değişikliğe desteğinizi bekliyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 32’de iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 32. maddesindeki "Devlet iç borcu, Devlet dış borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Oktay Vural                                    Mehmet Günal                                    Erkan Akçay

                        İzmir                                               Antalya                                             Manisa

                Mehmet Şandır                                      Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı

                      Mersin                                             Kütahya                                              Konya

                                                                      Emin Haluk Ayhan

                                                                               Denizli

BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı tasarının 32’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

                           

                Bülent Kuşoğlu                                   Haydar Akar                                Rahmi Aşkın Türeli

                      Ankara                                             Kocaeli                                               İzmir

                  Tanju Özcan                                    Aydın Ayaydın

                        Bolu                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 32’nci maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum.

32’nci madde “Kira sertifikası ihracı” başlığını taşıyor. Bireysel emeklilikle ilgili bu tasarının dışında çok önemli bir madde, bu torba kanunda çok önemli bir madde. Türkiye’de ilk defa kira sertifikası ihracıyla ilgili bir müessese geliyor, Varlık Kiralama Şirketi kuruluyor bu tasarıyla. Yeni bir müessese bu, yeni bir düzenleme yapılıyor. Bunun da çok doğru dürüst yapılması lazım.

Alt komisyonda çalıştım ben, bu tasarının alt komisyondaki görüşmelerine katıldım üye olarak, sonra bununla ilgili olarak Komisyonda da çalışmalarımız oldu. Alt komisyonda, daha önce bu konu 2003 yılında gündeme geldiğinde Hazine Müsteşarlığı Hukuk Müşavirliği tarafından verilen bir görüş var, bu görüşün olduğunu biliyoruz. O görüşü ben değerli bürokratlarımızdan istedim, kendileri de bana söz verdiler. Hatta görüşmeler sırasında faksla bildirilecekti ama gelmedi. Daha sonra bize ulaştırılacaktı, o da olmadı. Komisyon çalışmaları sırasında gelmesini bekledik, yine gelmedi bir türlü. Bugün de Genel Kurulda görüşüyoruz. Buna tarafız, önemli olduğunu söylüyoruz, burası yüce Meclis, yasama organı, bizler bu konuyla seçilmiş, görevlendirilmiş insanlarız ve böyle bir görüşü elde edemiyoruz.

Bakın, her türlü çalışma yapılabilir, ama yönetimde bir yasallık ilkesi vardır, yönetimde yasallık ilkesi, muhakkak bu tür müesseselerin, yeni kurulan müesseselerin bir yasaya dayanmasını, o yasanın da altında bir altyapı olmasını emreder. Bunun altında bir altyapı yok, hukuki altyapı yok. Bakın, devletin gayrimenkulleri, taşınır taşınmaz malları, çok önemli malları bir varlık kiralama şirketine satılıyor. Bu, Türkiye’de ilk defa yapılıyor ama dünyada da var, ama dünyada bu, hukuki altyapısı çok iyi düzenlenerek yapılmış. Yani bizde, nitelikli muvazaa deniliyor buna, nitelikli muvazaa olur şekilde yapılmış maalesef. Bunun yapılmamasını savunmuyorum, böyle bir görüşümüz yok bizim, yapılsın. Bununla Türkiye’ye para geliyorsa gelsin, biz de bunu istiyoruz, ama bunun altyapısının doğru dürüst yapılması lazım. Biz böyle bir şey yapıyorsak, bu saatlerde çalışıyorsak, bunun altyapısı doğru dürüst olmalı. Sadece bunu istiyorum Sayın Bakan. Alt komisyonda, komisyonda ve burada, her görüşmede bunu ısrarla söyledik. Böyle bir görüşün gelmemesi mümkün müdür, gelmemesi doğru mudur? Bunu siz de savunamazsınız, sandığım kadarıyla sizin böyle bir şey söylemeniz mümkün değil ama, ha gelmemesinin sebebi, bunun altında bir olumsuz görüş var ise onu da bilemiyorum, o zaman o da doğru değil, bunu çıkarmamız da doğru değildir. Yanlış bir iş yapıyoruz demektir.

Bakın, taraflardan bir tanesi Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğüdür çünkü -devletin Millî Emlak Genel Müdürlüğü Maliye Bakanlığına bağlıdır- orası gayrimenkuller konusunda, devletin gayrimenkulleri konusunda yetkilidir. Oraya da sorulmamış, oradan da görüş alınmamış. Nereden görüş alındı? Bilmiyorum. Hazine Müsteşarlığı Hukuk Müşavirliği tarafından verilen görüş de yok ortada, bu dönemde de verilen bir görüş söz konusu değil. Peki, yönetimde yasallık ilkesi söz konusuysa, burası hukuk devleti ise neden böyle yapıyoruz? Neden verilen bir hukuki görüş ortada yok ya da o görüş ortada yoksa mevcut durumda neden bir hukuki görüş söz konusu değil? Bu bir yanlışlık değil midir? Bu, hukuki boşluk değil midir?  Bunu ciddiye almak gerekmez mi? Sonradan çok büyük sıkıntılar olacağına bizim şimdiden bu konuyu ciddiye almamız gerekir çok değerli milletvekilleri.

Kira sertifikaları -dediğim gibi- müessesesi, bu sukuku icara bütün dünyada vardır, evet ama altyapısı da vardır, o altyapıyı bizim de çok iyi kurmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Biraz daha ayrıntılı  bilgi verecektim ama sürem doldu.

Hepinize saygılar sunuyorum, dikkatinizi çekmek istedim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN –  Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                                                   Kapanma Saati : 02.47

 

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 02.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

32’nci madde üzerinde Sayın Bülent Kuşoğlu ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

271 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 32. maddesindeki "Devlet iç borcu, Devlet dış borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, sizlere de alkışlar için teşekkürler. Alkışlamayıp dinleyenlere de teşekkür edeceğim, dinlerlerse tabii.

Değerli arkadaşlar, bu maddede niye önerge verdik? Gerekçesine bakmadınız tabii. Sayın Kacır demin söylüyordu “Gerekçeye bak, gerekçeye bak” diye. Burada “İç borç, dış borç ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler.” ekleniyor ve arkadaşlarımız diyorlar ki: “Efendim -geneli üzerine konuşurken kısaca söylemiştim madde gelince söyleriz diye- zaten iç ve dış borç var, biz de nakit yönetimi ekliyoruz.” İki üç defa sordum buna ilişkin düzenlemeyi bize  söyleyin diye. Sonra Kamu İhale Kanunu’nun, 4734 sayılı İhale Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (c) bendine baktım. Burada altı yedi satırlık açıklama var yani öyle söylendiği gibi iç borç, dış borç demiyor ve hepsini tanımlıyor. “Uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış finansman ile yaptırılacak olan ve finansman anlaşmasında farklı ihale usul ve esaslarının uygulanacağı belirtilen mal veya hizmet alımları” diye bu kadar spesifik tanımlamış yani öyle hadi size dış borçla ilgili verelim gibi bir şey söylememiş. “Uluslararası sermaye piyasalarından yapılacak borçlanmalara ilişkin her türlü danışmanlık ve kredi derecelendirme hizmetleri” diyor, “danışmanlık ve kredi derecelendirme”, başka hizmetleri diyor mu? Demiyor veya burada da “Merkez Bankasının banknot ve kıymetli evrakla ilgili hükümleri” diye bu kadar spesifik yazmış. Peki, arkadaşlarımız ne diyor? “Bu madde kapsamındaki iş ve işlemler ile” dedikten sonra amacınız eğer kira sertifikası işlemlerini muaf tutmaksa bu başka bir şey ama siz “Devlet iç borcu, dış borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler derseniz -size buradan isterseniz Hazinenin görev ve yetkilerini okuyayım- yapacağı görev ve yetkilerin yarısından çoğunu o zaman kamu ihale mevzuatı dışında yapabilme yetkisi alıyorsunuz, bunu spesifik hâle getirin.” dedim, getirmediler.

Dolayısıyla, bunun sadece ve sadece bu madde kapsamında yapılan iş ve işlemleri kapsaması lazım. Bu nedenle bunun çıkarılması gerekiyor. Bu kadar geniş yetki verirseniz -Sayın Bakana yukarıda söylemiştim, güldü kendisi- siz bu yetkiyi böyle koyarsanız  Sayın Bakanım, sizler bugün çile çekiyoruz diye bakıyorsunuz ama o çileden sizi kurtarırız çünkü eğer bu yetki bu şekliyle geçerse ve Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında ben ekonomiden sorumlu bakan olursam, bu maddeyle, ben, hiçbir şekilde ne Kamu İhale Kurumuna ne Devlet Denetleme Kurumuna ne de hiçbir otoriteye hesap vermem ve o işlerin tamamını ihale mevzuatına uymadan yapabilirim. Yani bu kadar net söylüyorum, bu kadar geniş yetki, söyledim Sayın Bakana, kibar bir şekilde diyor ki: “Orada var.” Bakın, okudum, hepinize dağıtabilirim, Kamu İhale Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (c) bendine bakın, ne kadar spesifik bir yetki verdiğinizi görün, ondan sonra da şimdi tamamına “Efendim, zaten onu yapıyor...” Hazinenin iş ve işlemlerinin yarısından çoğu zaten bununla ilgili. Yapacağı tali işlemler de borç yönetimi, iç borç, dış borç, nakit yönetimi. Başka ne iş yapıyor Hazine? Dağıtayım buradan, görev ve yetkileri, elimde…

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Anlaştılar…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yok, ben söyledim kendilerine. Şimdi, buradan doğrudan maddeyle ve yetkiyle ilgili bilgilendirme yapıyorum, benden uyarması.

Bu yetkileri bu şekliyle alıyorsunuz, hani arada böyle “Ya hesap dönerse” diye birkaç gündür yazılan yazılar var ya, ekonomide de hesap döndüğü zaman bunlar yarın sizlerin aleyhine ve gelen bürokratların aleyhine dönecek, o zaman da uğraşacaksınız, “Gelin, bunu değiştirin.” diye bize yalvaracaksınız ama iş işten geçmiş olacak. Gelin, yol yakınken bunu… Eğer bu yetkiyi istiyorsanız birinci kısmında zaten var, nakit yönetimiyle ilgili istiyorsanız da aynen bu 3/C maddesinde olduğu gibi yapmak lazım, bir. İkincisi: Sayın Bakanım, yanlış yapıyorsunuz, bunun Kamu İhale Kanunu’nda, 4734’te yapılması gerekir yani o 3’üncü maddenin (c) bendine eklenmesi gerekiyor. Siz burada bunu işlemiyorsunuz. Onun için dedim: “Kamu İhale Kanunu’nu artık şeye çevirdik, nerede ne olduğu belli değil.” Şimdi o Kanun’a baktığım zaman ben nereden göreceğim? Kamu İhale Kanunu’na bu işlenmemiş olacak. Şimdi, bu Kanun’un 3’üncü maddesinin (c) bendinde bunlar yazıyor, dış finansmanla ilgili, diğerleri bizim torba kanunda var. Baktınız mı peki maddenin metnine? Öyle bir şey söylüyor mu? Yani “3/C maddesine eklenmiştir, değiştirilmiştir.” diyor mu? Demiyor. Bu madde kapsamındaki iş ve işlemler ile bütün iç, dış borç ve nakit yönetimi işlemlerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla)- …bunun Kamu İhale Kanunu’nda yapılması gerekiyor. Yanlıştan dönün diye sizi uyarıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 33’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı Kanun tasarısının çerçeve 33. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Kazım Kurt                          Salih Fırat                           Özgür Özel                                 Müslim Sarı

  Eskişehir                           Adıyaman                               Manisa                                       İstanbul

İdris Yıldız                                                  Gürkut Acar                                              Süleyman Çelebi

   Ordu                                                           Antalya                                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor musunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tabii günün bu saatinde dikkatle dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Bireysel emeklilik, tabii ki geleceğimizi garantiye almak için çıkarılan bir yasadır. Böyle, cümlesine baktığımız zaman hoşumuza gidiyor ancak insanların geleceğini garantiye alması için önce mevcut durumunu sağlama alması gerekiyor, mevcut durumda geçimini sağlaması gerekiyor. Ne yazık ki Türkiye'de şu an yurttaşlarımızın büyük bir kısmı açlık sınırında gelire sahiptir, yemeğe, aşa muhtaçtır. Yemeğe, aşa muhtaç olan insanların para biriktirip de bireysel emekliliğe yatıracak paraları olmayacağı kesindir.

Bakın, Türkiye'de 10 milyon civarında yeşil kartlı var. Yeşil kart almak için açlık sınırının altında bir gelirin olması gerekiyor. Demek ki Türkiye'de yaklaşık olarak 3 milyon civarında, 3 milyon aile yoksul ve geçinemiyor, açlık sınırında. Peki, biz, bunların bireysel emekliliğe ayıracakları parayı bunlardan tahsil edebilir miyiz? Hayır, edemeyiz. Ancak şu var: Ne zaman ki bir yasa teklifi geldiğinde “bitimi” ibaresi varsa, bilin ki onda yoksula, vatandaşa bir çıkar yok ama kapitalist düzene, yurt dışındaki ve yurt içindeki kapitalistlere bir çıkar var demektir. Bunda da onu bekliyoruz. Neyi bekliyoruz? Bu toplanacak olan para, büyük bir ihtimalle kapitalist düzene sermaye olacaktır, nakit para olacaktır ve bunu kullanacaktır. O yüzden, bu saatte ne konuşursak konuşalım, önergelerimiz olumlu da olsa “ret” diyeceğinizi biliyoruz ama dikkat çekmek istiyoruz.

Günün bu saatinde, Bakanımız dâhil, içimizden milletvekillerimiz dâhil çoğumuz uyukluyoruz, uyuyoruz. Yani neye karar verdiğimizi düşünme idrakimizi yitirmek durumunda kalıyoruz. İnsanlar düşünmeden, tahlil etmeden, beyin aktif olmadan bir olayı değerlendiremez; o yüzden, bu saatte de çıkarılan yasalar sakıncalıdır ve nitekim, zaman zaman, bakın şöyle yaşadık, şike yasasında yaşadık; üç ay sonra, dört ay sonra yeniden yasayı getirdiniz, “Bunu değiştirelim.” dediniz.

O yüzden, bir sağlıkçı olarak, bir hekim olarak diyorum ki: Bu yasalar insan beyninin, insan düşüncesinin aktif olduğu bir ortamda çıkarılmalıdır. Aksi takdirde neye evet, neye hayır dediğimizi bilmiyorsak o yasa sağlıklı olamaz.

Bakın, bugün bu yasayı bu kadar sıkıştıracağımıza, bu zamana sıkıştıracağımıza… Bir yıl önce, üç yüz altmış altı gün önce milletvekilliğini kazanan, halkın iradesiyle, milletin iradesiyle oy alan 8 milletvekili arkadaşımız cezaevlerinde tutuklu kalıyor. Eğer bugün bu saatte, onları çıkarmak için, onların aramıza gelmesini sağlamak için bir yasa teklifi vermiş olsaydınız, biz sizinle birlikte bu yasanın çıkması için çaba sarf ederdik ama bunu devre dışı bırakıyorsunuz çünkü bu, AKP’yi ve kapitalist sistemi ilgilendirmiyor. O yüzden, gündeme bunu aldınız.

Diğer taraftan, bakın, çiftçilerimiz tarlalarında ekinlerini biçtiler, tarlada ekini duruyor, satamıyorlar. Ürün taban fiyatları bile belli değil. Hükûmet, bu kadar sıkıntı varken bu kadar insanımız, çiftçimiz tarlada ürününü bekletirken bunu belirlemek için bir çaba göstermiyor ama vatandaşın cebinde 3-5 kuruş parası varsa “Bu parayı ben nasıl kapitalist sisteme kazandırırım.” diye yasa çıkarmaya çalışıyor. Öncelikle halkın sorunlarına çare bulalım arkadaşlar, kapitalist sisteme, zengine çalışmayalım.

Yine, bakın, Türkiye’de, özelikle Adıyaman bölgesinde, Bitlis’te, güneydoğuda tütün sorunu var. Tütün Yasası’yla ilgili bir yasa çıkaralım. Bakın, “sarmalık tütün” dediğimiz kıyılmış sarmalık tütün fabrikası kuralım diyoruz Adıyaman’da. Ancak, hesap kitap ediliyor, bunu piyasaya sattığımız zaman yaklaşık yüzde 80’i vergiye gidiyor. Biz diyoruz ki: Gelin, bir yasa düzenlemesi çıkaralım. Bari bu tütün imal edildiğinde, fabrikada işletildiğinde, kesildiğinde piyasaya sürüleceği zaman yüzde 10’larda, yüzde 20’lerde, makul düzeyde bir vergi olsun. En azından o çiftçilerimiz hayatlarını idame edebilsinler. Zaman zaman çoğu arkadaşımız tütünlerini yolda yakalatıyor, cezaya maruz kalıyorlar. Bizi arıyorlar ancak ne yazık ki o yasadan dolayı o tütünlerini kurtaramıyoruz. O yüzden, halkın  ihtiyacı olan yasaları gündeme getirelim, birlikte çıkaralım.

Teşekkür ederim, sağ olun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fırat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 34’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 34. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Kazım Kurt                                         Özgür Özel                                        Müslim Sarı

                     Eskişehir                                             Manisa                                              İstanbul

                Süleyman Çelebi                                     Salih Fırat                                                 

                      İstanbul                                            Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sarı, buyurun.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sabahın bu saatinde herkesi saygıyla selamlıyorum.

Yaratılan algılardan biri de, ekonomi politikalarına ilişkin, Türkiye’nin toplam borçluluğunun düştüğü biçimindedir. Gerçekten, baktığımız zaman, Maastricht kriterlerine esas teşkil eden borcun yani kamu borcu bölü gayrisafi millî hasılanın aşağılara doğru düştüğünü görüyoruz. 2001 krizinin hemen ertesinde yüzde 78 olan bu oran ve 80’lere yakın olan bu oran bugün yüzde 39’lara kadar inmiştir ve orta vadeli program çerçevesinde 2014 yılında yüzde 32’ye ineceği varsayılmaktadır.

Yalnız, ekonominin toplam borçluluğunun azaldığını aynı mantıkla söyleyemeyiz. Çünkü faiz dışı fazla politikaları sebebiyle kamu borcu azaltılmaktadır ancak ekonominin borç yaratma dinamiği devam etmektedir. Bir ülke yapısal olarak cari işlemler açığı verdiği sürece ve cari işlemler açığını da borç yaratıcı kalemlerle finanse ettiği sürece o ülkenin dış borçlarının millî hasılaya oranı düşmez. O hâlde, kamu borcunun, kamu dış borcunun millî hasılaya oranı düşerken ne olmaktadır da ekonominin borç yaratma dinamiğinin üzerine toplam borçluluğu kim finanse etmektedir, kim taşımaktadır? İşte, burada işin içine özel sektör giriyor. AKP hükûmetleri dönemi boyunca özel sektörün dış borçları neredeyse 8’e katlanmıştır. Ekonomiyi bir balon gibi düşünün. Faiz dışı fazla politikalarıyla kamu sektörünün borcunu sıktıkça, kamuyu sıktıkça balonun öbür tarafı şişmekte, ekonominin borç yaratma dinamiği devam ettiği için bu borcu özel sektör üstlenmektedir.

Özel sektör borçluluğunun bu kadar yüksek hâle gelmesi ekonomide bir başka kırılganlığı daha tetiklemektedir: Özel sektör döviz pozisyon açıkları. Bu genellikle çok fazla tartışılmayan ve üstü örtülen bir durumdur. 2001 krizinde biz döviz pozisyonu açıklarını bankacılık sektöründe çok ağır bir faturayla ödedik. Bankalar ne yapıyordu 2001’den önce? Yurt dışından döviz cinsinden borçlanıyorlardı ve gelip Hazineye TL cinsinden borç veriyorlardı. Varlıkları TL cinsindendi, yükümlülükleri döviz cinsindendi. Dolayısıyla, döviz pozisyon açığı içindeydiler. 2001 krizinden sonra döviz çok yukarılara çıktığı için bankacılık sektöründeki birçok banka bu döviz pozisyon açığı yüzünden battı ve biz bunun bedelini ödedik. Daha sonra BDDK kuruldu ve BDDK’nın kayıt sistemleri ve kayıtlamaları ve sınırlamalarıyla döviz pozisyon açıkları neredeyse sıfıra yakın hâle geldi. Ancak, bu kez reel sektörün döviz pozisyon açıkları ortaya çıkmıştır.

Bakınız, bugün reel sektörün döviz pozisyon açığı 126 milyar dolardır. Başka bir anlatımla, reel sektörün döviz cinsinden varlıkları döviz cinsinden yükümlüklerinden 126 milyar dolar azdır. Yani reel sektör büyük bir kur riskiyle karşı karşıyadır. Bu, reel sektörü uluslararası gelişmelere karşı, özellikle kur riskine karşı acayip derecede kırılgan hâle getirmektedir. Döviz fiyatları çok yukarılara çıktığında ve buralarda bir miktar kaldığında reel sektör firmalarının batma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı aşikârdır. Dolayısıyla, 2001 yılında kurulan ilişki ve onun üzerinden ortaya çıkan krizin bu kez ters bir biçimde ortaya çıkma ihtimali vardır. 2001 yılında önce bankalar battı döviz pozisyonu açığı yüzünden ve bu açık yüzünden kredi kanalları üzerinden reel sektöre sirayet etti bu durum. Şimdi ise önce doğrudan doğruya reel sektörün krize girmesi ihtimali vardır ve reel sektör krizinin yine kredi kanalı üzerinden bankacılık sektöründeki bilançoları bozma ihtimali vardır.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Türkiye’nin finansman ihtiyacı giderek artan ve cari işlemler açığından kaynaklanan bu finansman açığı ve bu finansman açığının borç yaratıcı kalemlerle karşılanıyor oluşu ve bunun da reel sektörle karşılanıyor oluşu ekonomide ciddi yeni bir kırılganlık yaratmaktadır ve bu kırılganlık, Türkiye ekonomisinin önünde, daha önceki konuşmalarımda belirttiğim kırılganlıklara ek olarak ortaya çıkan yeni, önemli, güçlü bir kırılganlık alanıdır. Ekonomi politikalarının bizi getirdiği sonuç budur.

Değerlendirmelerimi dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 35’te bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 35. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Kazım Kurt                                        Salih Fırat                                        Özgür Özel

                    Eskişehir                                         Adıyaman                                           Manisa

                  Müslim Sarı                                  Süleyman Çelebi                                  Gürkut Acar

                     İstanbul                                            İstanbul                                             Antalya

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Acar, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 35’inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Daha önceki sözlerim yarım kalmıştı. Biz bu hukuksal maddeleri tartışıyoruz, yasa yapıyoruz ama maalesef çalışma koşullarımız son derece kötüdür.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce arkadaşlarım söyledi. Böyle bir çalışma düzeni kabul edilemez, böyle bir çalışma düzeni sağlıklı bir düzen değildir. Bunu mutlaka değiştirmek zorundayız. Bu, aslında bütün milletvekillerini baskı altında tutarak, yalap şalap, işler iyice olgunlaşmadan, pişmeden ve maddeler için insanlar konsantre olmadan, yoğunlaşmadan yasaların geçmesine sebebiyet verecek bir baskıdır. Bakın, gecenin saat 3’ü 20 geçesinde biz burada kanun çıkartmaya çalışıyoruz. Yapmayın! Böyle bir çalışma düzeni olmaz. Dünyanın hiçbir parlamentosunda böyle bir şey olduğunu zannetmiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, AKP bizimle hiçbir konuda uzlaşmıyor. Uzlaşmıyorsunuz. Uzlaştığımız konuları da daima tersinden alıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bakın iki tane protokol imzaladınız. İki tane iyi niyet ortak tutanağı imzaladınız. Bunlardan bir tanesi, biliyorsunuz ki Cumhuriyet Halk Partisinin başlangıçta yemin etmeme olayıyla ilgili, yemin edilmesini temenni eden bir tutanaktı. O tutanakta imzalarınızı inkâr ettiniz ve dediniz ki: “Tükürdüğünü yaladılar.” Biz de dedik ki: “Siz buraya imza atmadınız mı yemin edin diye?”

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Nereye? Atmadık.

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Evet, evet, attınız. Sonra ne oldu? Sonra kendi imzanızı inkâr ettiniz ve “Tükürdüğünü yaladı.” dediniz.

Bakın, uzlaşmıyorsunuz. Bakınız, çoğunluk diktası diye bir şey vardır tarihte arkadaşlar. Hitler bu çoğunluk diktasının bir örneğidir. Siz burada çoğunluk diktası yarattınız, bütün kanunlarda bunu uyguluyorsunuz.

Sadece bu değil. Bakınız, tutuklu milletvekilleri için de bir ortak imza attınız. O insanlar bir yıldır milletvekili ama bir yıldır buraya ayak bastırmadınız; siz bastırmadınız, isteseniz yapardınız, yapmadınız. Bilerek yapıyorsunuz, imzalarınızı inkâr ediyorsunuz. Tarihe bir ders olsun, tarihe düşsün diye konuşuyorum burada. Değerli arkadaşlarım, yanlış yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz.

Bakın, kamunun vicdanı diye bir şey vardır, halkın vicdanı sızlıyor. Adalet diye bir şey kalmadı. Ben size söyleyeyim, ben dün görüştüm bu tutuklu milletvekilleriyle. Söyledikleri şudur: “Bu Silivri’de hukuk diye bir şey yoktur, adalet diye bir şey yoktur. Sadece ve sadece, bizi işlemediğimiz suçlar için şimdiden on yıllık bir cezanın karşılığı olacak kadar yatırdılar zaten.” Beş yıllık süre, Türkiye infaz sisteminde on yıllık bir cezaya denk geliyor. Bu insanlar örgüt üyesi olmakla suçlanıyorlar, en yüksek alacakları ceza on sene. Zaten bu beş yıl süreyi yattılar, şimdi tahliye edilmeleri lazım. Değerli arkadaşlarım, elinizi vicdanınıza koyun, böyle adalet olmaz, böyle yargılama olmaz. Bu memleketin ben otuz dokuz yıllık fiilen avukatlık yapmış bir insanı olarak söylüyorum size: Yanlış yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz.

Bakın, sadece bu değil. Siz, sizin işinize gelmeyen konuları söyledikleri zaman “Adil yargılamayı etkiliyor.” diyorsunuz. Bakın, adil yargılamayı etkilemek nasıl olur biliyor musunuz? Hakkında yakalama emri çıkarılmış adamlar için kanun çıkartırsanız o zaman işte bunu siz etkilemiş olursunuz. (AK PARTİ sıralarından “Bağırma!” sesleri)

Sadece bu değil değerli arkadaşlarım. Bakın, hukuku yerle bir ettiniz, Türkiye'de Anayasa’yı ve kuvvetler ayrılığı ilkesini yok ettiniz. Anayasa ne diyor arkadaşlar? Diyor ki: “İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açıktır.” ama bu sizi ilgilendirmiyor. Artık, özelleştirmeyle ilgili konularda mahkeme kararlarını, siz, Bakanlar Kurulu kararıyla değiştirecek yasa kabul ettiniz.

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Bağırma kardeşim, bağırma!

GÜRKUT ACAR (Devamla) – Evet, ben buradan bağırıyorum çünkü bütün Türkiye sesimi duysun gecenin bu vaktinde.

2/B yasasında ne yaptınız değerli arkadaşlarım? 2/B yasasında da vatandaşa dava açma yolunu kapattınız. Bakın, hükmü okuyorum size: “Hak sahiplerinden idarenin teklifini kabul etmeyenler doğrudan satış hakkından yararlanamazlar, başka talepte bulunamazlar, hak ve tazminat davası açamazlar, dava açamazlar.” diyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu gidiş iyi gidiş değildir, çoğunluk her şey demek değildir. Halkın, kamunun vicdanı vardır, sizi de vicdanınızı dinlemeye davet ediyorum.

Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi  oylarınıza sunuyorum…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Sundum ama… Gerçi var.

Maddeyi oylarınıza sundum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 36’da bir adet…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hiç bize bakmadınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hiçbir zaman bizim tarafa bakmadınız.

BAŞKAN – Hayır, sayı az, kabul etmeyen de olsa bir problem yok. Bundan sonra bakarım Sayın Tanal. Yani sizin de işiniz gücünüz bende eksik bulmak ha.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz sizi seviyoruz, saygı duyuyoruz da ondan.

BAŞKAN – Ben de sizi seviyorum, saygı gösteriyorum da biraz böyle birbirinizle olsun rica edeyim, boynum tutuldu zaten yani kaç olmuş? 3’ü 20 geçiyor. 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok efendim, saat 8 daha!..

BAŞKAN –Hayır, sizin için öyle olabilir.

Önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 36. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Özgür Özel                       Rahmi Aşkın Türeli                   Süleyman Çelebi

                 Manisa                                     İzmir                                    İstanbul

               Kazım Kurt                             Müslim Sarı

                Eskişehir                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kurt, buyurun.

Sayın Sarı, ben, sizi, hakikaten o filmdeki karakterle özdeşleştirmiştim ama olmadı.

Buyurun.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, 36’ncı maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, 5363 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinin değiştirilmesiyle ilgili bir madde. 5363 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi şöyle diyor: “Bu Kanun kapsamındaki tarım sigortası teminatları münhasıran havuz tarafından verilir.”

Değerli arkadaşlarım, bu tarım sigortasıyla ilgili değerlendirmeyi yapmadan önce, gerçekten sizin bölgeleriniz nasıldır, nedir bilmem ama, Eskişehir bir tarım şehridir, ciddi anlamda hububat eker ve üretir. 2011 yılında Eskişehir’de 440.171 ton buğday üretilmiş ve bu 440.171 ton buğdayın sadece 26 bin tonu Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından alınmış. Böylece, yüzde 5 civarındaki alımla piyasadan Toprak Mahsulleri Ofisi, dolayısıyla devlet çekilmiş. Çiftçi serbest piyasada tüccarın kucağına itilmiş. Bir ay sonra bizde ürün hasat edilecek. Ancak, buğdayı, arpayı kaça satacağımızı bilmiyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisi bu piyasaya müdahale edecek mi, etmeyecek mi; alım yapacak mı, yapmayacak mı; yüzde 5 mi alacak, yüzde 15 mi alacak? Bunları bilmek durumunda değil mi Türk çiftçisi? Siz halkın ve özellikle dar gelirlinin, yoksulun oyunu alırken bunlara, iyilikler getireceğinizi, iyi işler yapacağınızı söylüyorsunuz ancak şu anda yaptığınız yasayla gerçekten finans kapitali kollayan ve sermaye birikimini sağlamaya çalışan, sermayeyi güvenceye almaya çalışan yasal düzenlemeler getiriyorsunuz. Oysa, sabaha kadar çalışıp yasaları yapacak isek, gerçekten bu yoksulun, dar gelirlinin yararına olanları yapmamız lazım.

Düşünün, Eskişehir gibi gerçekten tarımın ve buğdayın kalbi pozisyonundaki bir ilde 440 bin ton üretilen buğdayın sadece 26 bin tonunun sizin müdahalenizle alındığını, geri kalan yüzde 95’i hiçbir dönemde tespit edilen fiyata satılmaz. Oysa benim bölgemde 30 Ağustos vadeli kredi alır çiftçi ve dolayısıyla elde ettiği ürünü 30 Ağustostan önce pazarda satıp paraya çevirir ki götürüp o vadeyi tamamlasın, borcunu ödesin. Aksi takdirde o borcunu ödemediği için ya icrayla karşı karşıya kalacak ya başka türlü baskılarla karşı karşıya kalacak. 30 Ağustostan önce bu işi gerçekleştirebilmesi için de ürünü biçer biçmez götürüp tüccara satacak. Tüccar kaça alıyor? Tüccar o mevsimde şimdiki aldığı fiyattan daha aşağıya alıyor. Dolayısıyla, öyle bir piyasa oluşturuldu, öyle bir pazar oluşturuldu ki çiftçi günden güne daha da eriyen bir ekonomiye sahip oldu. Traktör satışları arttı, evet. Belki çiftçilerimiz, tarım kesimindekilerimiz traktörlerini yeniliyor zannediyorsunuz. Oysa onlara “çizdirme” diyorlar. Traktörü çizdiriyor, yenisini alıyor, eskisinin parasıyla da borçlarını karşılıyor ve borcu öteliyor.

Böyle yaratılan bir sistem içerisinde siz şimdi “Tarım sigortalarının ortak bir havuzdan karşılanması gerekir.” şeklinde bir madde getiriyorsunuz ki yine oradaki şirketleri kolluyorsunuz, oradaki şirketlerin menfaatine bir yasa maddesi yapıyorsunuz. O nedenle “Bunu çıkaralım.” diyoruz ama bunun farkında mısınız, değil misiniz, biz halka ve çiftçilere şikâyete devam edeceğiz. Günün birinde anlatırız diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 37’de bir adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 37. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Kazım Kurt                                        Müslim Sarı                                     Süleyman Çelebi

                     Eskişehir                                            İstanbul                                              İstanbul

                                                   Salih Fırat                                         Özgür Özel

                                                   Adıyaman                                             Manisa

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sarı, buyurunuz.

MUAMMER GÜLER (Mardin) – Niçin çıkarılması gerektiği konusunda bilgi alabilir miyiz efendim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarı.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Komisyon niye katılmadığını anlatırsa biz de niye çıkarmamız gerektiğini anlatırız. Bütün önergeleri reddediyorlar ama nedenini söylemiyorlar değil mi? Aynı mantık.

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Verdiğin önergeyle ilgili konuş.

MÜSLİM SARI (Devamla) – Tekrar saygılar sunuyorum.

Bundan önceki konuşmalarımda Türkiye ekonomisinin yapısal kırılganlıklarını anlatmaya çalıştım ve önümüzdeki yol haritasını anlatmaya çalıştım. Gerçekten de zorlu bir döneme giriyoruz. Bu zorlu dönem tek başına dünyadaki konjonktürle açıklanamaz. Eğer dünyadaki konjonktürle açıklanıyor olsaydı Türkiye’deki gelişmelerin Türkiye’ye benzer diğer ülkelerdeki gelişmelerle aynı olması beklenirdi ama böyle olmuyor. Mesela, 2008 yılında Türkiye dünyadaki diğer gelişmekte olan ülkeler gibi küçüldü ama onlardan çok daha fazla ve çok daha sert bir biçimde küçüldü. O hâlde Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkelerden ayrıksı, kendine özgü bir hikâyesi var. İşte, bu, Türkiye ekonomisinin deminden beri anlatmaya çalıştığım yapısal sorunlarıyla ilgili ve önümüzdeki dönem bu yapısal sorunların derinleşerek devam edeceği bir patika var önümüzde. Bu patikayı görüp bu patikaya uygun politikalar üretmek Hükûmetin birincil görevidir diye düşünüyorum.

Elbette ki bu sorunların tamamı, tüm yönleriyle AKP hükûmetlerinin uyguladığı politikaların sonuçları da değil dolayısıyla AKP hükûmetlerine haksızlık etmek istemem. Aslında bu, 1980’lerden beri kurgulanagelen bir ekonomik anlayışın, bir bakış açısının, bir modelin sonuçları.

Bu modelin içinde üç tane temel kırılma yılı var. Bunlardan biri 24 Ocak kararlarıdır. 1980 yılında bu model inşa edilmiştir. İkincisi, 32 sayılı Karar’dır. 1989 yılında Türkiye'nin uluslararası finansa açılmasıdır. Üçüncüsü ise 2001 kriziyle beraber derinleşen bu IMF destekli istikrar programlarıdır ve bu dönem, üçüncü dönem AKP Hükûmetine denk düşüyor ve AKP hükûmetleri bu dönemde bu sorunları ağırlaştırarak devam ettirmiştir. Dolayısıyla yapılması gereken, Türkiye'nin bu yapısal problemlerini merkezine alan orta ve uzun vadeli bir program oluşturmaktır ve bu program üretim süreçlerine radikal müdahalelerden geçer. Çünkü 24 Ocak kararlarıyla beraber kurgulanagelen bu sistem, Türkiye'nin bütün potansiyelini gerçekleştirmesi ve bütün potansiyelinin ortaya çıkartılması açısından yetersiz kalmıştır. Türkiye'nin en fazla övündüğü ve övünmesi gereken bol insan gücü yeterince kullanılamamıştır. Türkiye toplam faktör verimliliğinden yeterince faydalanan bir ülke olmamıştır ve Türkiye’de tasarruf hacimleri, yurt içi tasarruf hacimleri sürekli düşmüştür, yatırım harcamaları da sürekli düşmüştür. Dolayısıyla, bütüncül bir biçimde, sadece ekonomi de değil; eğitimle, sosyal güvenlikle ve demokrasiyle yani bunun yönetim biçimine kadar kümülatif bir programı bütüncül bir biçimde ortaya koymak, orta ve uzun vadede Türkiye'nin gündemine taşımak gerekir.

Şimdi, bu programın kanımca üç tane temel hattı olmalı ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir programın olması gerektiğine inanıyoruz. Bu aynı zamanda bizim bütün bu sorunlara ve bütün bu ekonomik problemlere verdiğimiz cevap ve çözüm önerilerini de kendi içinde içeriyor. Bu aynı zamanda yapıcı çözüm ve alternatif üreten bir muhalefet anlayışının da bir uzantısı. Şimdi bunlardan birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum. Bizim bu ekonomik modele müdahalemiz ve bu ekonomik sorunların, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının çözümüne ilişkin önerdiğimiz üç ayaklı bir çerçeve var. Bir: Mikro çerçeve yani mikro politikalar alanı var; bu doğrudan doğruya üretim süreçlerine müdahale etmekle ilgilidir. İkincisi makro çerçevedir yani para ve maliye politikalarının bu mikro çerçeveye uygun bir biçimde yeniden dizayn edilmesidir ve üçüncüsü de bir sosyal koruma çerçevesidir. Bu sosyal koruma çerçevesi, bu topyekûn değişim ve dönüşüm sürecinin olası risklerini mümkün olduğu kadar azaltan ve bu sistemin meşruiyetini vicdanlarda, sosyal meşruiyetini toplumun her kesimine indiren ve sosyal dışlanmışlıkla mücadeleyi aktifleştiren bir sosyal koruma çerçevesidir. Bu çerçevenin her birine ilişkin detayları da bundan sonra anlatacağım. Sabrınız için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Şimdi arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Madde 38’de bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 38. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                   Kazım Kurt                                       Müslim Sarı                                  Süleyman Çelebi

                    Eskişehir                                           İstanbul                                            İstanbul

                   Özgür Özel                                        Salih Fırat                                    Mustafa Moroğlu

                      Manisa                                           Adıyaman                                             İzmir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Moroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında hepimizin hoşnut olmadığı bir durumla karşı karşıyayız ama sanırım, yurttaşlarımızı bireysel tasarrufa sevk etmek için çıkardığımız bir yasa konuşulurken, sigortayla ilgili değişik yasalar konuşulurken, hiç de zamanı tasarruflu kullanamayan bir Meclis olarak herhâlde tarihe geçecek bir davranış sergiliyoruz hep beraber ama bunun sorumluluğunu… Hiçbir zaman, “’Muhalefet’ diye bir milletvekili grubu var, muhalefet partileri var, onların da hakları var, hukukları var, birtakım önerileri var, onları dikkate alarak, komisyonlarda da dikkate alarak ve Mecliste de dikkate alarak en uygun, en iyi yasayı çıkarma arayışında olalım.” demeyen bir iktidar grubuyla karşı karşıya olduğumuz için aslında muhalefetin, yani bizlerin “Bir de muhalefet var, onu da görün, onu da tanıyın ve onun da haklarının olduğunu bilin.” diye bir direnişin sonucudur bu. Değilse biz de burada sabahlara kadar oturup bazı şeyleri tartışmaktan, daha çok zaman geçirmekten hoşnut değiliz. Onun için, ekonomi dersleri bitti, memleketin hâlleriyle ilgili sohbetimize devam etmek için herhâlde Müslim’den sonra nöbeti ben devralacağım burada bu yasa bitinceye kadar, bu yasa tasarıları bitinceye kadar.

Şimdi, bir taraftan sigortayla ilgili yasalar görüşülürken milletvekili arkadaşlarımızdan  bir kısmı soru önergeleriyle, birkaç arkadaşım da burada bakana soru sorarak bir gerçeği anlatmaya çalıştı. İzmir Bornova’da “Yarkın” diye hasta bir çocuk arkadaşımızın annesi, babası belki bu sabah İzmir’den Ankara’ya gelecek ve çocuklarının derdine çare arayacaklar. Sigortalı bir ailenin çocuğu Yarkın ve hastalığını tedavi ettirebilmesi için üç ayda 200 bin lira tutan bir ilacı almak zorunda. Sağlık Bakanlığının 2011’in Nisan ayında çıkardığı bir tebliğden ötürü bu ilacı alamıyor. Türkiye’deki bu hastalığa yakalanan çocuklarımızın sayısı çok fazla değil. Ama bu hastalığı tedavi için yapılacak ilacı alabilmek için bir tebliğ yayınlıyor Sağlık Bakanlığı ve diyor ki tebliğde: “Bu ilacı almak isteyen çocuklar yirmi dört ayla yetmiş iki ay arasında -neyse, yetmiş ikiye takıldı bu İktidarın bazı tebliğleri hep, çıkarken- bir zekâ testine tabi tutulsun ve eğer 60’ın üstünde ise -zekâ yaşı bu çocuğun- test 60’ın üstünde çıkarsa ‘Buna ilaç verilebilir.’ denilsin.”

Şimdi, böyle bir ülkede siz tasarruftan, bireysel tasarruftan, sigortadan, ne kadar neyi tartışırsanız tartışın; siz ne kadar “Bir an önce yasa bitse de sıcacık yataklarımıza girsek.” diye beklerseniz bekleyin; eğer bu annenin ve bu çocuğun acısını yaşama savaşına katkıda bulunmayı, 200 bin liralık bir ilacı buna çok görüyorsanız ve bunun için zekâ testi yapmayı uygun görüyorsanız sözün bittiği yerdeyiz demektir. Bunu bir biçimde düzeltmek hem bakanların hem bu Meclisin… Yani bunu aslında bu gecenin bu saatinde bir zaman kaybı olarak görmeyin. Yarın hep beraber, ulaşabildiğiniz her yere ulaşın çünkü iktidar sizsiniz ve bu tebliğin geri alınması için, sigortalı olmasa bile çocukların bu ilacı alabilmesinin yolunu açın. Hele hele tartışmaların yaşandığı, “Sakat doğarsa doğsun, ona devlet bakar.” diye bir yasayı çıkarmaya çalıştığınız bir dönemde, sakat doğan çocukların ve ilaca ihtiyacı olan çocukların yaşama şansını yok etmeyin. Belki bu sabaha kadar tuttuğumuz nöbetin böyle bir anlamı olur.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Özel, konuşturacağınız arkadaşlarınızın imzalarını alın buraya, epey bir kısmı imzasız konuştu Sayın Sarı’nın dışında. Onlara imza attırın. Sayın Moroğlu mesela, siz de imza atarsanız; Sayın Fırat, siz de imza atarsanız iyi olur.

Madde 39’da iki adet önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı yasa tasarı/teklifinin 39. maddesiyle değiştirilen 5411 sayılı kanunun üçüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

Cümle: Kişilerin isimlerinin açıklanması sır kapsamında sayılamaz.

                                                                                                                                     Kamer Genç

                                                                                                                                        Tunceli

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 39. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Özgür Özel                                        Müslim Sarı                                        Kazım Kurt

                       Manisa                                              İstanbul                                             Eskişehir

                Süleyman Çelebi                               Rahmi Aşkın Türeli                                  Gürkut Acar

                      İstanbul                                               İzmir                                                Antalya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Acar.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, deminki konuşmamı tamamlayamadım ama gerçekten herkesin bu saatte uykusu geldi, saat 4’e şu anda çeyrek var. O nedenle biraz yüksek sesle konuşmamı mazur görünüz ama bu sefer sakin konuşacağım hiç merak etmeyin.

Değerli arkadaşlarım, tabii dinleyenlere söylüyorum, dinlemeyenler için bir söyleyeceğim yok.

Şimdi değerli arkadaşlarım, bakın, 2/B Yasası Türkiye’de köylünün beklemekte olduğu bir yasaydı ve bu 2/B Yasası’yla ilgili dava yollarını vatandaşa kapattınız ve aynen şöyle söylediniz: “Hak sahiplerinden idarenin teklifini kabul etmeyenler doğrudan satış hakkından yararlanamazlar, başkaca talepte bulunamazlar, hak ve tazminat talep edemezler ve dava açamazlar.” Vatandaşın dava açma hakkını elinden aldınız. Oysa Anayasa ne diyor? Anayasa diyor ki; “İdarenin her çeşit eylem ve işlemi yargının denetimine tabidir.” Doğrudan Anayasa’ya aykırı bir iş yaptınız ve burada “İdare rayiç bedelleri takdir ederken yüksek mi takdir etti, düşük mü takdir etti?” bununla ilgili dava yolunu kapatarak anayasal bir suç işlediniz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız sadece bu değil, kendisi bir afet olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da ne diyor, 6’ncı maddenin 9’uncu fıkrasını okuyorum: “Bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemez.”

Değerli arkadaşlarım, eğer yasama Meclisiyle siz yargı organının bir yetkisini elinden alıyorsanız, yürütmeyi durdurma kararı yetkisini elinden alıyorsanız işte bu Anayasa’yı ihlal suçudur. Burada Anayasa ağır şekilde ihlal edilmiştir. Bugün çoğunluktasınız diye güvenmeyin, yarın azınlığa düşebilirsiniz, bunların hesabı sorulur. Bakın, sadece bu değil, bunlar son bir iki ayda Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan kanunlardır. Mahkeme yolu kapatılıyor. Kanunların yanı sıra bir de mahkemelerin başkanları konuşmaya başladı.

Bakınız, Enerji Bakanımız ne diyor: “Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Danıştay Başkanıyla görüştüm, artık enerji projelerine olumlu yaklaşacaklar.”

Değerli arkadaşlarım, yargıyı böylesine kim etkileyebilir? Siz kendi işinize gelmediği zaman, yargının bugün AKP’nin tasarrufları lehinde verdiği kararlar artmaya başladığında referandumdan bu yana, yargı AKP’nin denetimi altına girdiğinden bu yana eleştiren herkese “Yargıyı ihlal ediyorsunuz, etkiliyorsunuz yargıyı” diye eleştiriyorsunuz ama Sayın Bakanın kendisi yargıyı etkiliyor, “Görüştüm, artık enerji projelerine olumlu yaklaşacaklar.” diyor.

Değerli arkadaşlarım ve bir Danıştay Başkanı da çıkıyor diyor ki: “Artık, öyle ileri geri durdurma kararları verilmeyecek.”

Değerli arkadaşlarım, bu, yargının, yasamanın ve bir partinin nasıl denetimine alındığının en açık, bariz özelliğidir ve böyle bir sistem artık demokrasi değildir çünkü vatandaşların artık herhangi bir yargı yetkisi kalmamıştır.

Bakınız değerli arkadaşlarım, avukatlar  savunmaları nedeniyle yargılanıyorlar, haklarında dava açıldı. Savunma nedeniyle, savunma yaptın diye on altı celse, on altı oturuma katılmama cezası veriliyor. Savunma yaptın diye bir sanığa daha ana davası bitmeden yirmi iki yıl hapis cezası veriliyor.

Değerli arkadaşlarım, burada nereye gidiyor bu adalet sistemi? Buradaki yargı sistemi nereye gidiyor ve biz ne yapıyoruz? Lütfen bunları bir düşünmenizi rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, biraz önce arkadaşım söyledi... Neyse, zaman kalmadı…

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı yasa tasarı/teklifinin 39. maddesiyle değiştirilen 5411 sayılı kanunun üçüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

Cümle: Kişilerin isimlerinin açıklanması sır kapsamında sayılamaz.

                                                                                                                                     Kamer Genç

                                                                                                                                        Tunceli

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Özellikle bankalardan kredi alan kişilerin isimlerinin açıklanması sır olarak kabul edilmesi vurgulanmıştır.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

40’ıncı maddede bir adet önerge var, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 40. md sinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Kazım Kurt                Müslim Sarı          Süleyman Çelebi

    Eskişehir                   İstanbul                    İstanbul

   Salih Fırat                 Özgür Özel            Mustafa Moroğlu

  Adıyaman                     Manisa                        İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özgür Özel, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu gece tam bir yıl geçti üzerinden, bu Meclis toplanması gerektiği sayıdan 8 kişi eksik toplandı ve bir senedir yaptığımız kanunların, yaptığımız oylamaların ve bunların sonuçlarının aslında çok ciddi bir meşruiyet tartışması içinde olduğunu Türkiye’nin demokrasi tarihi yazacak. Şunu da yazacak: Üç tane muhalefet partisi var. Bu üç muhalefet partisinden tutuklu milletvekilleri var.

Dünya Sağlık Örgütünden temsilcilerin olduğu bir toplantıda, Sağlık Komisyonu Başkanımızın da bulunduğu bir yerde Türkiye’de hekim bağımsızlığı ve hekim örgütlerinin özerkliği konuşuluyordu. Orada yeri geldi söz aldım ve şunu söyledim: “Türkiye’de iktidar partisi dışındaki her partinin milletvekillerinin tutuklu olduğunu söylesem, 100’den fazla gazetecinin tutuklu olduğunu söylesem, binden fazla öğrencinin tutuklu olduğunu söylesem bunlara inanır mısınız?” Şöyle bir baktılar. “Bunların hepsi gerçek” dedim ve Sayın Cevdet Erdöl de oradaydı. Not tutmayı bıraktılar, kalemi koydular ve bizi artık bir başka gözle dinlemeye başladılar. Türkiye’nin dışarıdaki algısı bu, bu çatının altındaki gerçeğimiz bu. Geçmiş dönemdeki birtakım vesayetlerden şikâyet etmek elbette ki demokrasi arayışı içinde son derece meşrudur ama o vesayetin yerine başka bir vesayet kurmak ve yeni vesayetin eski vesayetten daha zalim bir noktaya gelmesi noktasında da vicdanların rahat olması herhâlde artık bu çatı altında mümkün değildir. Sayın Başbakan siyasi yasaklıyken, ona birileri “Muhtar bile olamaz” demişken bu Cumhuriyet Halk Partisi çıktı ve dedi ki: “Tek başına iktidar olmuş bir partinin lideri seçilemiyorsa burada bir sıkıntı var, bu sorunu el birliğiyle çözelim.” Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Başbakanın siyasete gelmesine, Başbakan olmasına ve Sayın Cumhurbaşkanının da daha sonra bu makama gelmesi noktasındaki, demokrasi noktasında yaptığı katkıyı maalesef üç dönem sonra ustalık döneminde sizler yapamadınız. Sayın Başbakan bu 8 tane milletvekilinin buraya gelmesi noktasında üzerine düşen demokrasi sınavını veremedi, bugün buradaki AKP Grubu da bunu veremedi. Bu sınavı vermek aslında hiç zor değildi. Bu konuda bir de imza attınız. İmzanız illa bu milletvekillerini dışarı çıkaracak manasında mıydı, o tartışmaya girmeyelim.

Sayın Canikli’nin attığı imzanın üzerinde şu yazıyor: “Bütün partiler tutuklu milletvekillerinin Meclise gelmesi ve Meclisin tam kadro çalışması noktasında gayret sarf edecekler.” Bunu sizin partinizden bir kişi yaptı, o da Cemil Çiçek, o da tarafsız olması gereken bir makamda. Siz şunun üzerine oynadınız: “Nasıl olsa bu muhalefet bu iş üzerinde anlaşamaz. Mümkün mü CHP’nin, BDP’nin ve MHP’nin aynı metin üzerinde anlaşması?” Ve bu beklentiyi satın aldınız ve bir kenara geçtiniz, deyim yerindeyse güya balkona çıktınız ama muhalefet bu ezberi bozdu, “Anlaşamaz.” dediğiniz muhalefet birbiriyle anlaştı ve sizin önünüze o tarihî sınavı getirdi. İşte orada o imzaya sahip çıkıp çıkmama noktasındaydınız. Gayret gösterecektiniz ya, ya toplantıya katılmadınız, “Önce bir anlaşsınlar gelsinler.” dediniz, onlar anlaştılar geldiler. MYK’lar, MKYK’lar toplandı, artısını, eksisini koydunuz, bir kantarda her şeyi tarttınız ve dediniz ki: “Bu kararı mahkemeler versin.” Yani o zaman attığınız imzanın gereğini yerine getirmediniz.

Şimdi, imza Türk toplumunda ne anlama gelir, ticarette ne demektir, etik açısından imzadan imtina etmenin, attığın imzanın arkasında durmamanın neler olduğunu söylesem burada karşılıklı cevap hakkı olur. Bunu yapmayacağım, bunu herkes kendi vicdanında tartsın, bir düşünsün ama bugün uçakta gelirken çok sevgili partinizin mensubu milletvekilleri aralarında konuşuyordu bizden de gizlemeden. İzmir’deki seçim iptal oldu ya, o seçimin iptal olma sebebini tartışıyorlardı ve şöyle bir şey oldu, bir tanesi diyor ki: “Ya, bile bile aday olmayacaktı. E üç gün önce açıkladı öbürü. Genel Merkez biliyordu bunun sakıncalı olduğunu ve ömrü boyunca siyasetten men olduğunu, yine de neden arkasında durdu?” Diğer arkadaş dedi ki: “Ya, Yargıtaya sormuşlar, Yargıtay ‘Bir sakınca yok.’ demiş.” Düşünebiliyor musunuz, İzmir İl Başkanınızın sabıkasından dolayı aday olup olamayacağını Yargıtaya sormuşsunuz, “Olabilir.” deyince de aday yapmışsınız kendisini. Bizimkiler Yüksek Seçim Kuruluna gittiler, başvuruda bulundular ve bu ülkenin en üst kurumu bu konuda dedi ki: “Bu kişiler aday olabilir.” Ama daha sonra da siz bir başka hukuku egemen kıldınız.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Özel, önergelerinizi çektiğiniz söylendi bana.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğrudur efendim.

BAŞKAN – Tamam.

Şimdi, sırasıyla oyluyorum:

41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

46’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

50’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylanması tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 03.57

 

 ON BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 04.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),  Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 118’inci Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.

271 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Haziran 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. İyi sabahlar.

                                                                               Kapanma Saati: 04.01

 

 

 



(X)  Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) 271 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.