TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

101'inci Birleşim

2 Mayıs 2012 Çarşamba

                                                                                                            

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca’nın, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası'na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Gazi Yerleşkesi'ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, yeni teşvik sistemi ve Konya'daki yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, toplumlarda sanatın yaşatılması ve sanatçının desteklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2/B nedeniyle İstanbul'un bazı ilçelerindeki taşınmazların rayiç bedellerinin halkı ve yüksek sesle bağıran pazarcılara ceza kesilmesinin esnafı mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü ile 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edilişinin 40'ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ne ilişkin açıklaması

5.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman'da çiftçilerin sulama sorunlarına ilişkin açıklaması

6.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ne ilişkin açıklaması

7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Millî Eğitim Bakanlığının Okul Sütü Projesi kapsamında dağıttığı sütlerden dolayı yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin açıklaması

8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana'nın Kozan ilçesine giden bir düğün minibüsünün Seyhan Irmağı'na düşmesine ilişkin açıklaması

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yeni teşvik sisteminin gıda, tarım ve hizmet sektörünü kapsamadığına, bu nedenle Kütahya dâhil birçok Anadolu ilinin zarar göreceğine ve Simav’da yaşanan depreme ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Millî Eğitim Bakanlığının Okul Sütü Projesi kapsamında dağıttığı sütlerden dolayı yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin açıklaması

11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ne ilişkin açıklaması

12.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Aydın’da portakal üreticilerinin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup üst düzey rütbelilere verilen maaş zammının astsubaylara ve uzman çavuşlara verilmediğine ve Mersin Tekmen’de tarım ürünlerinin tarlada heba olduğuna ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 21 milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/263)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türkiye'de tükenmekte olan su ürünleri sektörünün, yok olan su ürünlerinin ve okullardan mezun olup da iş bulamayan su ürünleri mühendislerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/264)

 

B) Tezkereler

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere 23-29 Mart 2012 tarihlerinde Güney Kore ve İran'a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/847)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, 15/1/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının kamuoyunda "faili meçhul cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/5/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 18/4/2012 tarihinde Adana Milletvekili Ümit Özgümüş ve arkadaşlarının 5 Nisan 2012 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan yeni teşvik paketi konusunda vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/5/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/236, 237, 238, 239) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

 

 IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

3.- Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Zeytinbağı beldesinin adının Tirilye olarak değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4044) Ek cevap

 2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2003-2012 yıllarında TBMM Başkanları ile bunlara eşlik eden milletvekilleri ve bürokratların yurtdışı seyahatlerine ilişkin sorusu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/5347)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Esenyurt’taki bir inşaat şantiyesinde meydana gelen iş kazasına ve iş kazalarına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5470)

4.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, engelli istihdamına ve engellilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5505)

5.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’in işsizlik sorununa ve kalıcı istihdam amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5507)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Gediz’deki Yunuslar Belediyesinde bir araç satışında usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/5530)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav depreminden etkilenen vatandaşların vergi ve prim borçlarının ertelenmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/5545)

8.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, K1 yetki belgesi ücretlerine,

K1 yetki belgesi alma şartlarının değiştirilmesine,

K1 yetki belgesinin iptalinin yol açtığı sorunların giderilmesine,

İlişkin soruları ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5571), (7/5572), (7/5573)

9.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, PTT Genel Müdürlüğü tarafından alınan araçların il ve ilçelere dağılımına ilişkin sorusu ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5574)

10.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Bakanlığın eşya ve yük taşımacılığında çıkardığı mesleki yeterlilik belgelerinin kullanımına ilişkin sorusu ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5581)

11.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, bazı illerde düzenlenmesi planlanan alışveriş festivallerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/5584)

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/5632)

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, madencilik sektöründe istihdam edilenlere, sektörün sorunlarına ve denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/5636)

14.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, 2/B arazilerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5681)

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/5709)

16.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, FİSKOBİRLİK’e sağlanan Devlet desteğinin durdurulmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/5729)

17.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir-Çanakkale bölgesindeki çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/5772)

18.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 6111 sayılı Kanun’la borçlarını yeniden yapılandıran kişilerden bu borçlarını ödeyemeyenlerin borçlarının yeniden yapılandırılıp yapılandırılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/5832)

19.- Gaziantep Milletvekili Edip Semih Yalçın’ın, Gaziantep’te doğal gaz dağıtımını üstlenen bir firmayla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5940)

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, maden teknikeri unvanının Maden Kanunu ile ilgili yönetmelikte yer almamasından kaynaklanan mağduriyete ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5941)

21.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kandıra’da eskiyen elektrik trafolarının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5943)

22.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, 2002’den bu güne benzin fiyatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5944)

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Uluslararası Manisa Mesir Festivali’ne ayrılan ödeneğin artırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5971)

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, egzoz emisyon denetimlerinin sıklaştırılmasına ve LNG otobüsler alınmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6086)

25.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Körfez’deki kötü koku nedeniyle yaşanan mağduriyete ve yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6087)

26.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Çorlu’da bir katı atık bertaraf tesisi kurulacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6088)

27.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Dereköy’de kurulması planlanan maden işletmesinin çevreye vereceği zarara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6089)

28.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, İran’dan ve Libya’dan yapılan petrol ithalatına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6091)

29.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, enerji ve petrol fiyatlarındaki artışa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6092)

30.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, İran ve Libya’dan petrol ithalat politikasındaki değişikliğe ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6093)

31.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, elektrik ve doğalgaza yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6094)

32.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Habur Gümrük Kapısında personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/6120)

 

 

 

 

 

2 Mayıs 2012 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası münasebetiyle söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca’ya aittir.

Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca’nın, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası'na ilişkin gündem dışı konuşması

 

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1890 yılından bu yana tüm dünyada emek ve dayanışmanın günü olarak kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı ülkemizde de büyük bir coşkuyla kutlandı. Dün gerçekleşen kutlamalar yasaklardan arınmış, esnafın ve çalışanların kabusu olmaktan çıkmış, gerçek bir bayram niteliğindeydi. Bizler de bu vesileyle işçilerimizin bayramını bir kez daha kutluyoruz.

Başkentte, İstanbul Taksim Meydanı’nda, Bursa’da, Diyarbakır’da ve ülke genelinde halkımızın özlediği kavgasız 1 Mayısın coşkuyla kutlanmasını sağlayan, bunun için yasa çıkartan, 1 Mayısı resmî tatil ilan eden, kutlamalara uzun yıllardan sonra bakan ve genel başkan düzeyinde katılımlar sağlayarak, hepsinden ötesi 1 Mayısı bir demokrasi şöleni hâline getiren başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Hükûmetimize ve yüce Meclisimize teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Dün, Türkiye, AK PARTİ İktidarı döneminde her alanda sağlanan aydınlanmanın 1 Mayıs için de sağlanmış olmasının haklı kıvancını yaşamıştır. Tarihin acı hatıraları üzerine bir sünger daha çekilmiştir.

Farklı kültürleri, inançları, ırkları, dilleri, aslından uzaklaştırmadan bir arada yaşatmış Anadolu insanı bu medeni vasfını hâlâ devam ettirdiğini dosta düşmana göstermiştir. Bu noktada pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu coğrafya, kadim kültürlerin nesilden nesile aktarılmasıyla dünyanın kültür merkezlerinden biri hâline gelmiş ve o kültürlerin damıtılarak geleceğe aktarılması neticesinde elde edilen sevgi ve barış medeniyetinin en büyük temsilcisi olmuştur.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, Hatibi dinlemek istiyoruz, gürültüden duyamıyoruz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, uğultudan Hatibi duyamıyoruz. Lütfen…

SALİH KOCA (Devamla) - Bu ev sahipliğinin manevi temsilcilerden birisi de Eskişehir’in Sarıköy’ünden çıkan Yunus Emre’dir. Saf ve duru bir ifadeyle İslam’ın ahlak anlayışını anlatan Yunus, sevginin ve barışın şairidir.

Yunus, sevgi ve barış söylemiyle yaşadığı dönemin ağır şartları altında bunalan bir halkın sesi olmuş ve yok olmak üzere olan bir ahlak anlayışını tekrar yeşertmiştir. Bu anlamda Yunus’un sevgi felsefesi kutsal bir nitelik taşır.

Yunus’un sevgi terkibi, İslam membasından sulanmış, tasavvuf imbiğinden geçmiş, ilim ateşinde dem bulmuş, şiirsel bir anlatım ile tatlandırılmıştır. Böylece her yüzyıla hitap eden evrensel bir mesaj hâlini almıştır.

Yunus'un şiirleriyle gönüllerde oluşturduğu huzur iklimi, bu felsefenin, hayatın her alanında etkili olması gerektiğini bizlere gösteriyor. Bu nedenle Yunus felsefesinin nesillerimize ders olarak anlatılması, geleceğimizin sağlıklı bir şekilde inşa edilmesi açısından da önemlidir.

Tüm çağlara hitap eden Yunus “Biz kimseye kin tutmayız, kamu alem birdir bize” dizesi ile eşitlik ilkesini; “Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü” dizesi ile tevazuyu ve hoşgörüyü; “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” dizesi ile de kardeşliği ve barışı anlatmıştır.

Bugün Türkiye'nin "Medeniyetler ittifakı" tezi ile Dünya barışına sağladığı katkının ana prensibini Yunus 13’üncü Yüzyılda şöyle ifade etmiştir: “Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan/ Halka müderris olsa, hakikate asidir.”

Bugün, 22 ülkede Türk dilini, kültürünü ve sanatını, kısaca Türkiye’mizi tanıtmak amacıyla bilgilendirme ve eğitim çalışmaları yapan vakfın ismi Yunus Emre olarak seçilmiştir. Yunus Emre isminin seçilmesi Türkiye’nin dış politikasının sevgi ve barış eksenli olduğunun da bir işaretidir.

Eskişehir’de Valiliğimiz öncülüğünde bu anlamda önemli aktiviteler yürütülmektedir. Mayıs ayının ilk haftasını Uluslararası Eskişehir Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası olarak kutluyoruz. Bu yıl da 6 Mayısa kadar aynı kutlamalara devam edeceğiz.

"Barış ve sevgi"nin sözcüsü olan Yunus Emre Haftası’na tüm Eskişehirlileri ve Yunus dostlarını davet ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koca.

Gündem dışı ikinci söz Gazi Yerleşkesi hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Aylin Nazlıaka’ya aittir.

Buyurun Sayın Nazlıaka. (CHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Gazi Yerleşkesi'ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün 1 Mayıs İşçi Bayramı’ydı. Bu vesileyle tüm emekçilerimizin bayramını bir kez daha kutluyor ve Türkiye'de emeğin hak ettiği yere ulaşacağı günleri umut ediyorum.

Bu arada, kürsüye bir fidanla birlikte çıktım. Önümüzde önemli bir gün daha var, 6 Mayıs. Dolayısıyla, 6 Mayısta kaybettiğimiz 3 fidanımızı da buradan anmak istiyorum. “Adaletsizce ve haksızca darağacına gönderilen 3 fidanımıza yani Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a da buradan selam olsun.” diyorum arkadaşlar. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar) 

Ben, Gazi Yerleşkesi’yle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Size Gazi Yerleşkesi’yle ilgili olarak yaşamış olduklarımızı kısaca anlatmaya çalışacağım. Gazi Yerleşkesi, bildiğiniz gibi Ankara’nın akciğeri, ormancılığın da kültürel hafızasıdır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yeşil bir başkent hayalinin de gerçekleşmiş olduğu kısıtlı bir arazidir Gazi Yerleşkesi. Aynı zamanda burası Atatürk’ün bize mirasıdır, vasiyetnamesinde yer alan bir yerdir.

Maalesef Gazi Yerleşkesi seçimlerden kısa bir süre sonra, 1’inci derece doğal ve tarihî sit alanı olmaktan çıkartılıp 3’üncü derece sit alanına yani her türlü yapılaşmaya açık olan bir sit alanına dönüştürülmüştür. Ben, bunun üzerine derhâl Sayın Bakana, Sayın Veysel Eroğlu’na bir soru önergesi verdim ve buranın Başbakanlık Konutu yapılmasına yönelik bazı şeyler duyduğumuzu, bunun doğru olup olmadığını sordum fakat Sayın Bakan o dönemde böyle bir iş ve işlem yapılmadığını ifade etti. Bu cevapla ikna olmadım, onun üzerine Plan ve Bütçe görüşmelerine katıldım kasım ayında, aynı soruyu tekrar sordum Sayın Bakana. Sayın Bakan benzer bir yanıt verdi ve arkasından da “Benim sözüm senettir.” dedi. Şimdi ben Sayın Bakanın sözünün senet olduğuna ve bu senedin de karşılıksız olmadığına inanmak istiyorum değerli arkadaşlar.

Ancak, bunun hemen akabinde, medyada yine Gazi Yerleşkesi’yle ilgili haberler ayyuka çıkınca kendisine bir önerge daha verdim. Bu kez daha detaylı bir önergeydi; yedi soru sordum, maalesef yedi soruya sadece bir cümleyle, geçiştirerek cevap vermişti ve ne cevap verdiğinin de pek anlaşılabilir olduğunu söylemek mümkün değil. Bunun üzerine bir basın toplantısı yaptık ve bu basın toplantısını yaptığımız günün sabahında Gazi Yerleşkesi’ne gittik, Orman Genel Müdürlüğünün arazisinin içerisine iki tane fidan ektik. Maalesef çok hazin bir olaya şahit olduk; biz oradan ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra bizim diktiğimiz fidanların büyük bir hınçla yerinden koparılmış olduğuna şahit olduk. Yani bir ormancının ormana ihanet ettiğine ve sözde ormancıların fidana nasıl saldırdığına hep birlikte tanıklık etmiş olduk maalesef. Bütün bunlar yetmedi, bunun akabinde, 27 Nisan 2012 tarihinde, yani geçtiğimiz cuma günü Gazi Yerleşkesi’nin kentsel dönüşüm alanına dâhil edildiği bilgisini aldık. Buradan da, zaten burada daha öncesinde de duyduğumuz, aldığımız duyumlardaki gibi, Gazi Yerleşkesi’nin Başbakanlık konutuna dönüştürüleceğiyle ilgili bilgiyi bir nevi teyit etmiş olduk.

Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, geçmişine saygı duymayan, geleceğe değil ranta yatırım yapan zihniyet öyle anlaşılıyor ki buraya bir ak konut yapacak, bunu anlamış bulunuyoruz. Ancak şu konuyu belki açığa kavuşturmak lazım: Bugüne kadar biz bu konuyu dile getirirken hep buranın Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası olduğunu söylüyorduk. Sanıyorum sizler yanlış anladınız. Mirasyediler olarak siz orayı, bölüşülebilir, paylaşılabilir, ranta dönüştürülebilir bir arazi olarak anladınız. Onun için, bir de size sizin anlayacağınız dilde anlatmaya çalışayım:

Değerli milletvekilleri, burası miras değildir, burası bir emanettir ve Sayın Bakan, emanete hıyanet olmaz. Bunu bir kez daha sizlere hatırlatmak istiyorum ve diyorum ki: Sayın Bakan sanıyorum buradan ayrıldı. Sayın Bakana aslında bir fidan hediye etmek istiyordum. Bu fidanı, aslında bir nevi özgürlüğü tattırmak istediğimiz çınar fidanını Gazi Yerleşkesi’ne dikmesini talep edecektim ama kendisi ayrıldığı için sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nazlıaka.

Gündem dışı üçüncü söz, yeni teşvik sistemi ve Konya’daki yatırımlar hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı.

 

3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, yeni teşvik sistemi ve Konya'daki yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

 

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni teşvik sistemi ve Konya’daki yatırımlar hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yeni açıklanan teşvik sisteminde 2009 yılında uygulamaya konulan sistemin ana çatısının önemli ölçüde korunduğu, bazı ilaveler ve uygulanan desteklerin süreleri, oranları gibi konularda değişikliklerin yapıldığı görülmektedir. Buna göre, bölgesel teşviklerin illerin gelişmişlik sıralamasına göre altı bölgede verilmesi öngörülmüş, yeni olarak, hangi ilde yapılırsa yapılsın, yüksek destek verilecek öncelikli yatırımlar ve stratejik yatırımlar belirlenmiştir.

Mevcut dört bölgeli teşvik sisteminde üçüncü bölgede yer alan Konya’ya, altı bölgeli yeni sistemde ikinci bölgede yer verildiği açıklanmıştır. Hükûmet, Konya’yı kâğıt üzerinde ikinci bölgeye sıçratmıştır. Hâlbuki Konya nüfus bakımından daha önce 4’üncü büyük ilimiz iken, AKP döneminde 7’nciliğe kadar gerilemiştir. 100’ün üzerinde beldesinin nüfusu 2 binin altına düştüğünden köye dönüştürülmesi öngörülmüş, 28 ilçesinin birçoğu mahrumiyet yeri hâline gelmiş durumdadır. Soruyorum: İkinci bölgeyi tercih ettiğine göre, Konya hızlı gelişerek mi kan kaybediyor? 2004 yılında yürürlüğe konulan 5084 sayılı Kanun’la yıllarca büyük mağduriyet yaşayan Konya’yı yeni teşvik sistemi yine mağdur edecek, 2009 yılında elde ettiği kazanımları da elinden alınacaktır. Bu sistem “Bölgesel teşvik kapsamında Konya’ya yatırım gelmesin.” demekle eş değer niteliktedir. Bu sistem Konyalı girişimcilerin bile çevre illere yatırım yapmasına yol açacaktır.

Ekonomi Bakanı “300 kilometre hızla gitmesi gereken Konya, 120 kilometre hızla gidiyor.” demişti. Bu sistemde AKP Hükûmeti Konya’ya 50 kilometre hız tahdidi getirmiş olmuyor mu? Bir KOBİ merkezi olan ve düzenli sanayi altyapısıyla farklı sektörlerde yatırımcıya birçok avantaj sağlayan Konya’nın hızını kesen AKP Hükûmetinin uygulamaları değil midir? Zaten sivil havaalanı, dış çevre yolu, şehir içi çağdaş ulaşım, otoyol, KOP Eylem Planı gibi kamu hizmet ve yatırımlarından beklentisi bir türlü karşılanmayan Konya’ya şimdi de özel sektör yatırımlarına takoz olacak bir sistem uygulamaya konulmaktadır.

Konya’da turizm yatırımları da engellenmektedir. AKP Hükûmetince 20 ilde 28 adet kültür ve turizm koruma ve geliştirme bölgesi belirlenmesine karşın bu iller arasında Konya bulunmamaktadır. Dolayısıyla, turizm yatırımlarında yeni sisteme göre verilecek beşinci bölge teşviklerinden mahrum bırakılmaktadır. Konya’da kültür ve turizm yönünden önem taşıyan hiçbir yer bulamamak Konya’ya hakarettir, en başta da Hazreti Mevlânâ’ya saygısızlıktır. Bugün, Mevlânâ Müzesi en fazla ziyaretçisi bulunan yerler arasındadır. Konya’nın başta kent merkezi olmak üzere, turizm yönünden önem arz eden yöreleri kültür ve turizm koruma ve geliştirme bölgesi ilan edilmeli ve böylelikle beşinci bölge desteklerinden yararlanacak turizm yatırımlarının gelmesi sağlanmalıdır. Bölgesel teşvik sisteminde en azından mevcut konumunu muhafaza edecek şekilde Konya’nın üçüncü bölgede yer alması sağlanmalıdır. Zira, illerin altı ayrı bölgede sınıflandırılmasına dayanak yapılan Kalkınma Bakanlığının illerin ve bölgelerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması araştırması çalışması hâlâ yayınlanmamıştır. Bu çalışmayı niye yayınlamıyorsunuz? Neyi gizliyorsunuz? İllerin kişi başına millî gelirleri belirlenmiş midir? Güncel millî gelir düzeyleri belli olmadan illerin sosyoekonomik gelişmişliğinin belirlenmesi ne kadar sağlıklı olur? Bu çalışma tümüyle yeni bir araştırmaya dayanmamaktadır. Zaten, bir önceki 2003 çalışmasının üzerine bazı ilaveler yapılarak yenilendiği açıklanmıştır ancak 2003 çalışmasına göre illerin gelişmişlik sıralamasında Konya 26’ncı sırada olup gelişmişlik derecesine göre belirlenen beş gruptan üçüncü grupta yer almıştır. O hâlde, Konya hangi değişkenler açısından bir sıçrama yapmıştır ki şimdi altı bölgeden ikinci bölgede yer almıştır? Konya’ya yapılan haksızlık mutlaka giderilmelidir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla birer dakika söz vereceğim.

Birinci sırada Sayın Korkmaz.

Buyurun Sayın Korkmaz.

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, toplumlarda sanatın yaşatılması ve sanatçının desteklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İnsanları eşrefi mahlukat yapan ruhsal ihtiyaçları vardır. Sanat yüzyıllardır bu ihtiyaçları gideren kurumlardan birisidir. Toplumdan estetik değerleri kaldırdığınız zaman tatsız tuzsuz bir insan yığınıyla karşılaşırsınız. Bu yüzden toplumlarda sanatı yaşatmak lazım. Elbette, bunu idrak etmek için de devlet adamı olmak lazım. Sanatçı sıra dışı insandır. Bu yönüdür onu üretken kılan. Atatürk boşuna dememiş “Başbakan da olabilirsiniz ama sanatçı asla.” diye. Dolayısıyla, sanata meydan okumak sıradan insanların işi olamaz.

Diğer yandan, sanata aktarılan para Sayın Başbakanın babasının parası değildir.

Mürebbiyeliğe gelince: On yıldır insanların gözüne sokarcasına parmağını sallayıp tehdit eden, hakaret eden, her gün bir şekilde toplumu geren bizzat Başbakanın kendisidir. Sayın Başbakanın meddahlığını yaptığı orta oyunları biliriz. Senaryolarını Batı emperyalizminin yazdığı birçok filmde de esas oğlan olarak seyrettik! Yani iyi tanırız Sayın Erdoğan’ı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İnşallah her platformda sanatçıları istismar eden, Sayın Erdoğan’a methiyeler düzen bir kısım sanatçılar da iyi tanımıştır diyoruz.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Sayın Tanal…

 

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2/B nedeniyle İstanbul'un bazı ilçelerindeki taşınmazların rayiç bedellerinin halkı ve yüksek sesle bağıran pazarcılara ceza kesilmesinin esnafı mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Sultanbeyli ilçesi, Şile, Üsküdar, Pendik, Tuzla ilçelerinde 2/B nedeniyle yapılan taşınmazların rayiç bedelleri yoksul olan halkımızı mağdur etmektedir, bu anlamda yeni bir çalışmanın yapılmasını Hükûmete öneriyorum.

İkincisi: Pazarcı esnafımız pazara giden vatandaşın okuma yazması olmadığı için, okuma yazma bilmeyen vatandaşların ürün fiyatlarını öğrenebilmesi için yüksek sesle çağırdığında esnafa ceza kesilmektedir. Esnaf bu konuda mağdurdur, bu uygulamadan vazgeçilmesini talep ediyorum.

Üçüncüsü: Yine, pazar saat 19.00’da kapanıyor, bu anlamda hem vatandaş  mağdur hem de esnaf mağdur. Bu uygulamadan da vazgeçilmesini talep ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

 BAŞKAN –  Teşekkürler.

Sayın Öğüt…

 

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü ile 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edilişinin 40'ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dün Türkiye'nin her yerinde 100 binlerin katılımıyla kutlandı. İşçi ve emekçilerimizle birlikte omuz omuza yürüdük. 1977 yılında 37 kişinin hayatını kaybettiği kanlı olaylardan sonra Taksim Meydanı’nda 3’üncü kez yapılan kutlamalarda anlamlı mesajlar verildi. Kutlamanın ana talebi 77’de öldürülen 37 kişinin katillerinin bulunmasıydı.

Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca önümüzdeki pazar, 6 Mayıs günü 68 kuşağı önderlerinden Deniz Gezmiş ve Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişinin 40’ıncı yıl dönümü olacak. O idam sadece 12 Mart faşist darbesinin değil tüm karşı çıkmalara rağmen Meclisin de eseri olmuştur. 3 gencin idam kararı TBMM sıralarında oturan Adalet Partililerin “3’e 3, bizden 3 gitti, sizden de 3 gidecek.” bağrışmaları arasında 11 Mart 72 tarihinde onaylanmıştır. Meclisin bu kararını tekrar gözden geçirerek bu gençlerin iadeyi itibarlarının verilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Teşekkürler Sayın Öğüt.

Sayın Şandır…

 

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ne ilişkin açıklaması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü, tüm çalışanlarımızın, işçilerimizin, memurlarımızın yani ekmeğini emeğiyle kazanan tüm insanlarımızın bu güzel bayramını ve onların emeklilerinin bayramını yürekten kutluyoruz. Onlara sağlık diliyoruz, huzur diliyoruz, daha yüksek düzeyde refah diliyoruz ve onların iş güvenliği, işçi güvenliği yasasının da bir an önce çıkmasını talep ediyoruz.

Tüm çalışanlarımıza bu bayram dolayısıyla saygılar, sevgiler sunuyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Fırat…

 

5.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman'da çiftçilerin sulama sorunlarına ilişkin açıklaması

 

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1 Mayıs Emek Bayramı’nı kutluyorum, tüm emekçi kardeşlerime saygılar sunuyorum.

Ayrıca, yıllardır hükûmetler Adıyaman’da sulama projelerini bitiremediler. Çiftçi kardeşlerimiz kendi imkânlarıyla sondaj kuyuları açtılar, bu sondaj kuyularından tarlalarını sulamaya başladılar ancak elektrik ücretlerini ödeyemediklerinden dolayı şu an Adıyaman’da yaklaşık 400-500 kişi tarlasını sulayamıyor. Yaklaşık 300-400 bin dönüm arazi kuraklıkla karşı karşıya. Hükûmetin, özellikle çiftçilerin tarımsal sulamada kullandığı elektriğe bir çare bulması gerekiyor, sübvansiyonda bulunması gerekiyor. Aksi takdirde çiftçilerimiz aç ve sefalet içindedirler.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çelik…

 

6.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ne ilişkin açıklaması

 

DEMİR ÇELİK (Muş)- Teşekkürler Sayın Başkanım.

Dün 1 Mayıs Uluslararası İşçi ve Emekçilerin Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’ydü. Taksim Meydanı’nda yüz binlerin, kimliği, dili, dini, ırkı, mezhebi fark etmeksizin “insanım” diyen, adalet, eşitlik, özgürlük arayışı içerisinde olan milyonların, omuz omuza, birlikte ortak vatanda nasıl yaşanacağının bizatihi tanıklığına şahitlik ettik.

Umuyor ve diliyorum, onların açtığı yol bize ufuk tutacaktır ve ortak demokratik vatanda kimliklerin, kültürlerin özgürleştirildiği demokratik cumhuriyeti birlikte inşa ederiz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

Sayın Sakık…

 

7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Millî Eğitim Bakanlığının Okul Sütü Projesi kapsamında dağıttığı sütlerden dolayı yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin açıklaması

 

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Bugün Millî Eğitim Bakanlığımızın bir süt kampanyası vardı. Dakika bir gol bir! Hemen, Diyarbakır’da, Edirne’de ve Sivas’ta çocuklarımız sütten zehirlendi ve oradaki yetkililerin açıklaması daha da perişan bir hâldeydi, çocukların psikolojisinden kaynaklı bir zehirlenme olduğunu söylüyorlar. Aslında o yetkililerin psikolojilerini bir an önce kendilerinin gözden geçirmesi gerekir ve bir an önce de o ihaleyi alan firmalarla ilgili gerçekten yetkili kurulların bir soruşturma başlatmaları gerektiğini düşünüyorum.

İkincisi, dün dünyanın dört bir tarafında 1 Mayıs kutlamaları vardı. Gerçekten, halklara dokunmadan nasıl 1 Mayısın kutlandığını dün, iktidarın yetkililerinin ve polislerin bir ders konusu olarak alması gerektiğini düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Muş) - Çünkü İstanbul’da milyonlarca insan “… …”(*) diyordu.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

Sayın Halaman…

 

8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana'nın Kozan ilçesine giden bir düğün minibüsünün Seyhan Irmağı'na düşmesine ilişkin açıklaması

 

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Adana’nın Kozan ilçesine giderken bir düğün minibüsünde bulunan 5 kişi -Saimbeyli ilçesi Himmetli köyünden- Seyhan Irmağı’na düşerek boğuldu. Ben Himmetli köyüne “Allah rahmet eylesin.” diyorum.

Kazanın sebebiyeti kara yollarından kaynaklanıyor. Ulaştırma Bakanlığımızın bu konuyla ilgilenmesini rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halaman.

Sayın Işık…

 

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yeni teşvik sisteminin gıda, tarım ve hizmet sektörünü kapsamadığına, bu nedenle Kütahya dâhil birçok Anadolu ilinin zarar göreceğine ve Simav’da yaşanan depreme ilişkin açıklaması

 

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Hükûmetin âdeta bir mucize gibi kamuoyunun gündemine sunduğu yeni teşvik sistemi, maalesef, gıda, tarım ve hizmetler sektörünü kapsamamaktadır. Bu nedenle, Kütahya dâhil birçok Anadolu ili bu teşvik sisteminden âdeta zarar görecektir.

Diğer taraftan, Kütahya ili daha önceki mevcut sistemde 4 bölgenin 3’üncü bölgesinde yer alırken yani yüzde 75’lik dilimdeyken yeni sistemde 6 bölgenin 4’üncü bölgesine itilmiştir yani yüzde 65’lik dilime kaydırılmıştır. Bu haksızlığın giderilmesi ve Kütahya ilinin en az 5’inci bölgeye alınmasını buradan talep ediyorum.

Bir diğer konu, son günlerde Simav’da yaşanan depremler devam etmektedir. Dün yaptığım ziyaretlerde, Simav Şenköy beldesi, Söğüt köyü ve İnlice köyü sakinleri Hükûmetin ilgisizliğine âdeta feryat etmektedirler. Buradan ilgilileri bir kez daha göreve davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Kütahya) - Orada bir feryat vardır, orada bir can kaybı vardır, bunun duyulmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Varlı…

 

10.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Millî Eğitim Bakanlığının Okul Sütü Projesi kapsamında dağıttığı sütlerden dolayı yaşanan zehirlenme olaylarına ilişkin açıklaması

 

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmetin süt üreticilerini desteklemek gayesiyle başlattığı okullara süt verme kampanyasında süt üreticileri hiçbir kazanç elde edemedikleri gibi -yem maliyetinin, diğer girdi ve maliyetlerin altında ezilerek- süt fiyatları da beklenenin çok altında olmasına rağmen, bu işi alan, ihaleyi alan firmalar çok yüklü miktarda para kazanmalarına rağmen, acaba tarihi geçmiş süt mü veya paketleme esnasında yapılan bir hata mı, bugün Türkiye'nin değişik illerinde okullardaki çocukların zehirlendiğiyle ilgili haberler var. Adana’da da bu tip haberler var, Adana’da da hastaneye müracaat eden çocuklarımız var. Hükûmetin bunu yeniden gözden geçirmesi, ihaleyi alan firmalarla ilgili gerekli işlemi başlatması lazım.

Süt üreticileri eğer desteklenmek isteniyorsa yem girdilerinin, diğer maliyetlerin düşürülmesi süt üreticilerine destek verecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Aydın...

 

11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ne ilişkin açıklaması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü yurdumuzda büyük bir sağduyu ve sükûnet içerisinde kutlandı. 1977’leri, kanlı, çatışmalı, baskıcı devlet anlayışının kendini gösterdiği 1 Mayıslar tarihine bakarsak bugünün değerini daha iyi anlarız diye düşünüyorum. Geçmişteki bütün olumsuzlukların, üzücü olayların aksine, bayram tadında, huzur ve dayanışma içinde kutlanması demokrasimizin aldığı mesafeyi göstermesi bakımından da önemlidir. Tüm bunları AK PARTİ Hükûmetiyle birlikte ülkemizin normalleşmesi, demokratikleşmesinden ayrı değerlendiremeyiz. İşçinin refah seviyesi arttığı gibi, demokrasimiz ve siyaset kurumu güçlenmiştir.

2009 yılında 1 Mayısı resmî tatil ilan eden bu yüce Meclis ve AK PARTİ’dir. 1935’te 1 Mayıs resmî tatil ilan edilmiş ancak 1981’de darbeciler tarafından kaldırılmıştır. AK PARTİ, bu ülkede darbelerin izlerini silmek, ülkemizi tüm kurum ve yapısıyla birlikte demokratik, modern dünya devletleri içerisinde üst sıralara taşımak için çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

Sayın Tezcan...

 

12.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Aydın’da portakal üreticilerinin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması

 

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, portakal üreticisi çok zor durumda. Özellikle Aydın’ın Kuyucak ilçesinde 3 bin ton portakal üreticinin elinde kaldı, pazar bulamıyor. Suriye krizi nedeniyle ihracatın durması portakal üreticisini perişan hâle düşürdü. Şu anda alımlar durdu, 3 bin ton portakalı satamayan çiftçiler, belki de yakında, Allah muhafaza, intihar etmekle karşı karşıya kalacaklar. Onun için, Tarım Bakanlığını ve Hükûmeti bu portakalın alınması ve değerlendirilmesi konusunda acilen önlem almaya çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tezcan.

Sayın Öz…

 

13.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup üst düzey rütbelilere verilen maaş zammının astsubaylara ve uzman çavuşlara verilmediğine ve Mersin Tekmen’de tarım ürünlerinin tarlada heba olduğuna ilişkin açıklaması

 

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Nisan ayında Bakanlar Kurulundan çıkan bir kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup üst düzey rütbelilere verilen maaş zammı sessiz sedasız astsubaylara ve uzman çavuşlara verilmedi. Bu konuda özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu alt kademesindekilerin ciddi rahatsızlığı var. Maliye Bakanının ve Millî Savunma Bakanının bu konuya bir an önce önlem alması gerekmekte, onlar da ciddi beklenti içerisindeler.

Bir diğer sıkıntı da özellikle seçim bölgem olan Mersin’den sık sık gelen bir telefon “Tekmen bölgesinde bugünlerde salatalığı 100 kuruşa, patlıcanı 1 TL’ye bile satamıyoruz.” diyorlar. Özellikle tarım çalışanlarının, bu işçilerin emeklerinin karşılığını alamadan tarlada heba olan ürünlerine bir çözüm bulmak gerektiği kanaatindeyim. Hükûmeti duyarlı olmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öz.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, hayvancılık sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/262)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde hayvancılık sektörünün sorunlarının giderek artması nedeniyle, hayvancılıkta sağlıklı, istikrarlı ve uzun vadeli politikaların izlenmesi, canlı hayvan yetiştiricilerinin problemlerinin çözüme kavuşturulması, sorunların araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin ortaya konması için, Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Türkiye ekonomisinin en önemli sacayaklarından birini hayvancılık oluşturmaktadır. Ülkemizde pek çok aile, iklim ve arazi şartlarına uygun olarak küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği sayesinde geçimini sağlamaktadır.

Ancak, son dönemlerde hayvan sayısındaki düşüş göz önüne alındığında, hayvan üreticilerini zor bir sürecin beklediği görülmektedir. Kanatlı sayısını hariç tutarsak bütün çiftlik hayvan sayılarında 1980 yılından itibaren çok keskin bir azalmanın meydana geldiğini görüyoruz. İnsan nüfusumuz sürekli artarken, sığır sayısı yaklaşık 16 milyondan 11 milyona, koyun sayısı 48 milyondan 24 milyona, keçi sayısı 15 milyondan 5 milyona ve manda sayısı 1 milyondan 80 binlere kadar inmiştir. Bu rakamlar bizlere hayvancılıkla ilgili acil önlemler alınması gerektiğini göstermektedir.

Oysaki, FAO rakamlarına bakıldığında Türkiye'de yaşanan bu durumun aksine dünyadaki sığır, manda, keçi sayıları her geçen yıl artmakta, yalnızca koyun sayıları sabit kalma eğilimi göstermektedir.

Rakamlardan da anlaşıldığı üzere, özellikle izlenen yanlış politikalar yüzünden ülkemizde hayvancılık daha da zor bir dönemece girmiş bulunmaktadır. Son dönemdeki ithal hayvanlar yoluyla arzın karşılanması politikası bu işin tuzu biberi olmuş, hayvansal üretim büyük oranda azalmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu verileri 2011 yılı Ağustos ayı kırmızı et üretimi toplamının bir önceki yılın aynı ayına göre % 18 oranında azaldığını göstermektedir. Bu rakamlar bize ülkemizin hayvan yetiştiriciliği konusunda oldukça kötü bir noktaya gelindiğini göstermesi açısından kayda değerdir.

Hayvansal ürünler gibi stratejik öneme sahip ürünlerde piyasada bir istikrarın olmayışı, yetiştiricinin maliyetlerini karşılayacak fiyat istikrarına sahip olmaması en büyük sorunlardan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Hayvancılıkta desteklerin zamanında verilmemesi ve verilen desteklerin azalması, destek mekanizmasındaki farklılıklar, kontrolsüz hayvan ve hayvansal ürün ithalatları, yem fiyatlarındaki artışlar gibi nedenlerle yetiştirici hayvancılıktan uzaklaştırılmıştır. Bölgeye uygun yetiştirme sistemlerinin belirlenmemesi, mera varlığının azalması, doğal kaynaklardan yeterince faydalanmama ve çevre koşullarının iyileştirilmemesi, kurbanlık hayvanlarla ilgili yerli üreticilerin gözetilmesini sağlayacak tedbirlerin alınmaması da Türkiye'de hayvancılığın belli başlı sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hayvancılıkta bu politikasızlık 2007-2008 yıllarında da süt fiyatlarının aşırı düşmesini beraberinde getirmiş ve yetiştirici, damızlık hayvanını kesime göndermek zorunda kalmıştır. Bu müdahale edilemeyen süreç de, bugünkü durumun önemli nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ülkemizde hayvancılık sektörünün sorunlarının giderek artması nedeniyle, hayvancılıkta sağlıklı, istikrarlı ve uzun vadeli politikaların izlenmesi, canlı hayvan yetiştiricilerinin problemlerinin çözüme kavuşturulması, sorunların araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin ortaya konması için, Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Oktay Vural                                                          (İzmir)

2) Münir Kutluata                                                      (Sakarya)

3) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

4) Mustafa Erdem                                                     (Ankara)

5) Alim Işık                                                              (Kütahya)

6) Kemalettin Yılmaz                                                (Afyonkarahisar)

7) Oktay Öztürk                                                        (Erzurum)

8) Enver Erdem                                                        (Elazığ)

9) Bülent Belen                                                        (Tekirdağ)

10) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                     (Osmaniye)

11) Mehmet Erdoğan                                                 (Muğla)

12) Ahmet Duran Bulut                                              (Balıkesir)

13) Emin Çınar                                                         (Kastamonu)

14) Mesut Dedeoğlu                                                  (Kahramanmaraş)

15) Özcan Yeniçeri                                                   (Ankara)

16) Zühal Topcu                                                       (Ankara)

17) Sadir Durmaz                                                     (Yozgat)

18) Koray Aydın                                                        (Trabzon)

19) Murat Başesgioğlu                                              (İstanbul)

20) Celal Adan                                                         (İstanbul)

21) Edip Semih Yalçın                                              (Gaziantep)

22) Bahattin Şeker                                                    (Bilecik)

 

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 21 milletvekilinin, kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/263)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

Gerekçe:

Taşımacılık faaliyeti, insanlık tarihi kadar eski, teknolojik gelişmelere bağlı olarak şekillenen, sosyal, kültürel ve ekonomik yönü olan bir olgudur.

1950’li yılların başlarında karayolları yatırımlarına verilen siyasi destekle, karayolları taşımacılığı ön plana çıkarak önem kazanmış, bu gelişme ise sektörde daha örgütlü olmayı düzenli ve sistemli çalışma düzenini gerekli kılmıştır.

Karayolları taşımacılık sektörümüz 1970'li yıllardan itibaren hızla gelişme göstermiş ve bugün Avrupa'nın en fazla kamyon TIR sayısına sahip olan ülke konumuna getirmiştir. Bugün kamyon sayımız 750 bine ulaşırken, ülkemizde yurt içi eşya taşımacılığının yüzde 92'si karayolu ile gerçekleşmektedir.

Günümüzde hemen hemen her sektörde yaşanan ekonomik sıkıntılar yoksulluk ve işsizliği artırmış, bu olumsuz gelişmelerden en fazla etkilenen kesimlerden biri de kamyoncu esnaf olmuştur.

Yurt içi ve yurt dışı karayolu taşımacılığı yapan firmalarımız bile yüksek girdi fiyatları ve akaryakıt fiyatları ile baş edemez durumda iken, bireysel kamyonculuk ise bitme noktasındadır.

Nakliyeci-kamyoncu esnaf yıkıcı bir rekabet ortamında çoğu kez düşük ücretle hatta mazot parasına taşıma yapma zorunda kalmaktadır. Mazot fiyatlarındaki büyük artışlar, nakliye fiyatına bile yansıtılamamaktadır.

Gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi, egzoz pulu, yeni araçlarda ÖTV, geçici vergi gibi bir çok vergi çeşidi ile boğuşan ve Bağ-Kur primini ödeyemeyen kamyoncu esnafına, K1, C2, SCR gibi yetki belgelerinin ücretlerinin çok yüksek olması ayrı bir  maliyet getirmektedir.

Yurt içi taşımacılık yapan bireysel kamyoncuya yapılan uygulamalar ile yurt dışı çıkışı olan ya da deniz yoluyla taşımacılık yapanlar arasındaki uygulamalar da bir biriyle çelişmektedir. Bu kadar olumsuz çalışma şartlarına dayanamayan kamyoncu esnafı bir bir tükenmektedir.

Kamyoncu esnafının vergi ve sigorta primlerinin yeniden ele alınması, kilometre başına fiyat hesabı getirilmesi, nakliye ücretlerine tonaj ve kilometre hesabını baz alarak standart bir ölçü belirlenmesi ve kayıt dışılığın önlenmesi adına çıkarılan denetimlere etkin bir şekilde devam edilmesi gibi bir çok haklı talebinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca taşıt pulu taksit sayısının artırılması, birikmiş vergi borçlarının yeniden yapılandırılması, kamyoncu esnafına nefes aldıracaktır.

Yukarıda sayılan gerekçelerle Kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının çözümü için alınacak tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

1) Ali Halaman                                                         (Adana)

2) Oktay Vural                                                          (İzmir)

3) Bülent Belen                                                        (Tekirdağ)

4) Mustafa Kalaycı                                                    (Konya)

5) Lütfü Türkkan                                                       (Kocaeli)

6) S. Nevzat Korkmaz                                               (Isparta)

7) Alim Işık                                                              (Kütahya)

8) Necati Özensoy                                                    (Bursa)

9) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir)

10) Oktay Öztürk                                                       (Erzurum)

11) Durmuş Ali Torlak                                               (İstanbul)

12) Sinan Oğan                                                        (Iğdır)

13) Mehmet Günal                                                    (Antalya)

14) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                     (Osmaniye)

15) Reşat Doğru                                                       (Tokat)

16) Ahmet Duran Bulut                                              (Balıkesir)

17) Edip Semih Yalçın                                              (Gaziantep)

18) Kemalettin Yılmaz                                               (Afyonkarahisar)

19) Sadir Durmaz                                                     (Yozgat)

20) Seyfettin Yılmaz                                                 (Adana)

21) Emin Haluk Ayhan                                              (Denizli)

22) Adnan Şefik Çirkin                                              (Hatay)

 

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türkiye'de tükenmekte olan su ürünleri sektörünün, yok olan su ürünlerinin ve okullardan mezun olup da iş bulamayan su ürünleri mühendislerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/264)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de her geçen gün tükenmekte olan su ürünleri sektörünün yok olan su ürünlerinin ve okullardan mezun olup da iş bulamayan, su ürünleri mühendislerinin sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirler konusunda, Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Bilindiği üzere balık ve diğer su ürünlerinin insan beslenmesinde büyük önemi ve rolü bulunmaktadır. Özellikle balık eti, içermiş olduğu proteinin biyolojik değerinin yüksek olması nedeniyle vazgeçilmez bir besindir. Balık eti, aynı zamanda proteininden en çok faydalanılan besin türüdür. İnsan vücudu bu proteinin yüzde 93'ünden faydalanır. Bu oran kırmızı etlerde ve diğer beyaz etlerde çok düşüktür. Nesillerin sağlıklı beslenmesinde balık ve su ürünlerinin tedarik edilmesi insan sağlığı açısından elzemdir.

Ülkemizde kırmızı et fiyatlarındaki sert dalgalanmalar, kanatlı etinde meydana gelen hastalıklar nedeniyle yurttaşların sağlıklı beslenmesinde başvurdukları en önemli kaynaklardan birisi de balık ve su ürünleridir. Gelişmiş ülkelerde beslenmenin vazgeçilmezi olarak görülen balık ve su ürünlerinin kesintisiz tedariki için devlet tarafından destekleniyor olması konunun önemini göstermesi açısından çarpıcıdır.

Yarım ada olan ülkemiz; sahip olduğu denizel alan, doğal ve baraj gölleri ile akarsuları ile balıkçılık ve su ürünleri açısından önemli potansiyele sahip olup bu potansiyelin değerlendirilmesi için ülkemizde bugüne kadar 20'nin üstünde su ürünleri fakültesi ve 20 civarında su ürünleri meslek yüksek okulu açılmıştır. Bu fakülte ve meslek yüksek okullarının önemli bir bölümü sektörün gelişimine paralel olarak 90'lı yıllarda açılmıştır. Aynı zamanda bir çoğu Ziraat Fakülteleri bünyesinde kurulmuş ya da zootekni bölümünden doğmuştur.

Dünya ticaretine yön veren ülkemizin de taraf olduğu Dünya Ticaret Örgütü'nde de durum farklı değildir. Balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği ticaretini ve devlet desteklerini düzenleyen kurallar tarım ve hayvancılıktan ayrı olarak ele alınmaktadır.

Teknolojinin de gelişmesiyle, su ürünleri mühendisleri balık hastalıkları ve gıda işleme alanlarında oldukça kaliteli ve nitelikli eğitim almak fırsatını yakalamışlardır. Özellikle hastalıklar konusunda balık ve su ürünleri odaklı olarak çalışarak veteriner hekimlerden çok daha iyi noktada oldukları kuşku götürmez bir gerçektir. Oysa Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile diğer devlet kurum ve kuruluşlarında su ürünleri mühendislerinin çalışması gereken alanlarda veteriner hekim, ziraat mühendisi ve gıda mühendislerinin çalıştırıldıkları üzüntüyle gözlenmektedir.

Bu vesile ile altını tekrar çizerek vurgulamak isterim ki, su ürünleri mühendislerinin Bakanlık bünyesinde görevlendirilmesi Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü'nün taşra teşkilatlarında Balıkçılık ve Su Ürünleri Şubelerinin açılmasına bağlıdır. Şubelerin açılması için ise farklı meslek dallarına verilmiş olan yetkilerin bilimsel kanıtları ışığı altında tekrar su ürünleri mühendislerine iadesi ile olacaktır.

Tüm bu gerekçeler göz önüne alınarak araştırma önergemiz hazırlanmıştır.

1) Reşat Doğru                                                         (Tokat)

2) Oktay Vural                                                          (İzmir)

3) Mehmet Şandır                                                     (Mersin)

4) Murat Başesgioğlu                                                (İstanbul)

5) Sümer Oral                                                          (Manisa)

6) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                       (Osmaniye)

7) Sinan Oğan                                                          (Iğdır)

8) Ali Öz                                                                  (Mersin)

9) Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

10) Celal Adan                                                         (İstanbul)

11) Muharrem Varlı                                                   (Adana)

12) Özcan Yeniçeri                                                   (Ankara)

13) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

14) Ali Uzunırmak                                                     (Aydın)

15) Kemalettin Yılmaz                                               (Afyonkarahisar)

16) Sadir Durmaz                                                     (Yozgat)

17) Koray Aydın                                                        (Trabzon)

18) Mustafa Erdem                                                   (Ankara)

19) Emin Çınar                                                         (Kastamonu)

20) D. Ali Torlak                                                       (İstanbul)

21) Yıldırım Tuğrul Türkeş                                         (Ankara)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

B) Tezkereler

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere 23-29 Mart 2012 tarihlerinde Güney Kore ve İran'a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/847)

 

20/04/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Nükleer Güvenlik Zirvesine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, 23-29 Mart 2012 tarihlerinde Güney Kore ve İran'a yaptığım resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                             Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                       Başbakan

Liste

Ömer Çelik                           Adana Milletvekili

Yalçın Akdoğan                    Ankara Milletvekili

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, 15/1/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının kamuoyunda "faili meçhul cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/5/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

02.05.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 02.05.2012 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                    Pervin Buldan

                                                                                                                            Iğdır

                                                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

15 Ocak 2012 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından verilen (448 sıra nolu), Kamuoyunda "Faili Meçhul Cinayetler" olarak bilinen cinayetlerin araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 02.05.2012 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisi üzerinde, lehte olmak suretiyle, Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili; Rıza Türmen, İzmir Milletvekili; aleyhinde, Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili; Adem Tatlı, Giresun Milletvekili söz istemişlerdir.

Şimdi, Sayın Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.

Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında geçen dönem de Parlamentoda görev yaptığımız sırada bu konuya ilişkin sürekli araştırma önergelerimizi gündeme getirmemize rağmen, ne yazık ki, AKP Hükûmetinin bu konudaki duyarsızlığı ortada, verdiğimiz her araştırma önergesi AKP Grubu tarafından ne yazık ki reddediliyor. Bu dönem tekrar bu konudaki ısrarımızı, bu konudaki en azından duyarlılığımızı sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak adına ve beklenilen çözüm önerilerini gündeme getirmek açısından tekrar, bu dönem, faili meçhul cinayetlerle ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergelerini gündeme getirmek ve bu konudaki duyarlılığı sağlamak adına bir kez daha söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, değerli arkadaşlar, faili meçhul cinayetlerin, kayıpların ve yargısız infazların bir an önce araştırılması ve sorumluların yargılanması Türkiye'nin aslında en önemli meselelerinden bir tanesi ve ne yazık ki bu mesele çok fazla gündemde olmasa bile Barış ve Demokrasi Partisi olarak biz bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu her zaman yerine getirmek adına bir kez daha bugün Genel Kurulda bu konuyu gündeme aldık.

Değerli arkadaşlar, çok büyük acıların yaşandığı bir dönemden bahsediyoruz, 1990’lı yıllar, 1995’e kadar olan dönem yani o konsept içerisinde Türkiye’de binlerce insan yaşamını yitirdi, kaybedildi ve hâlâ kendisinden haber alınamayan binlerce insanımız var. Dolayısıyla bu konunun bir an önce AKP Grubu tarafından da gündeme alınması ve araştırma komisyonunun bir an önce kurulması talebimiz var. Şimdiye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuda üç tane komisyon kurulmuş, biri Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu, biri Susurluk Komisyonu, bir diğeri de Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu ama ne yazık ki bu komisyonlar belli bir süre çalışmışlar ama belli bir süreden sonra da bir tıkanıklık yaşanmış ve bu komisyonlar işlevsiz hâle gelmiş ama çok bir şey kaybettiğimizi düşünmüyorum, en azından şimdi bile bu konuyu gündemimize alıp bir araştırma komisyonu kurabilirsek dışarıda beklentisi olan binlerce insanın en azından vicdanının rahatlaması açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Tabii ki dışarıda insanların, faili meçhul cinayete kurban giden insanların yakınları, yine kaybedilen insanların yakınları, yargısız infazlarda yaşamını yitiren insanların yakınlarının bir beklentileri var ve bunların bir talepleri de var.

Geçtiğimiz dönem, Başbakanın İstanbul’da kayıp yakınlarıyla yapmış olduğu bir toplantı vardı. Bu toplantıda, kayıp yakınları taleplerini Sayın Başbakana iletmişlerdi. Ben, bu talepleri, buradan bir kez daha sizlere hatırlatmak isterim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde özel bir yasayla gözaltında kayıpları araştırmak için bağımsız bir komisyonun kurulması, yine insanlığa karşı işlenen suçlara dair devlet sırrı olarak saklanan belge ve bilgilerin kamuoyuna açıklanması, kaybedilen kişilerin ailelerine gerçeği öğrenme hakkını tanıyan Birleşmiş Milletlerin Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’nin derhâl imzalanması ve yürürlüğe konulması, gözaltında kayıp ve faili meçhul bırakılmış cinayetlerin Türkiye Ceza Kanunu’nda “İnsanlığa karşı suçlar” başlığı altında düzenlenmesi, bu suçların yargılanmasında devlet sırrı ve zaman aşımı savunmasına yer verilmemesini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması, yine gözaltında kayıplara dair soruşturma dosyalarının yeniden açılması ve etkili soruşturma yapılmasının önündeki engellerin kaldırılması, gözaltında kayıp ailelerinin kimlik tespitine yarayan genetik bilgilerin depolandığı, ücretsiz hizmet veren bağımsız bir merkezin oluşturulması, adli tıp ve mezarlıklar müdürlükleri kayıtlarında kimliği belirsiz olarak gösterilen cesetlere ilişkin bilgilerin ilgili kurumlara, savcılıklara, başvuran ailelere ve kamuoyuna açıklanması, toplu mezarlar ve ölüm kuyularının açılması ve incelenmesi sırasında bugüne kadar uygulanan ve delillerin karartılmasına yol açan ilkel yöntemlerin terk edilerek Birleşmiş Milletlerin Minnesota Protokolü çerçevesinde bilimsel esaslara uygun inceleme ve delil toplanması için eğitim ve ekipman sağlanması, toplu mezarların bağımsız uzmanlarca oluşturulan komisyonlarca açılması, kayıplar ve faili meçhul cinayetler gerçeğiyle yüzleşilebilmesi için kayıp yakınları ve insan hakları örgütleri ile diyalog başlatılması gibi, çok makul ve demokratik talepler var ve bu taleplerin bir an önce dikkate alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Biz her seferinde buraya, Genel Kurula bu konuyu getiriyoruz ama ne yazık ki AKP Hükûmeti, AKP Grubu her seferinde bu konuyu reddediyor.

Mehmet Ağar olayına değinmeden geçemeyeceğim tabii ki. Özellikle “Ben devlet adına bin operasyon yaptım.” diyen Mehmet Ağar şu anda Aydın Yenipazar Cezaevinde ve özel olarak hazırlanmış bir cezaevine konuldu. Çete oluşturmaktan beş yıl ceza aldı ama bunun sadece iki yılını cezaevinde geçirecek.

Şunu ifade etmek isterim: Tabii ki Mehmet Ağar kendisi de ifade ediyor, “Ben devlet adına bin operasyon yaptım.” diyor ve bin operasyonun içerisinde Türkiye’de yaşanan bu 17 bine yakın faili meçhul cinayetten belki bin tanesi var ama Mehmet Ağar’ın cezasının bu olmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Tabii bununla birlikte, Tansu Çiller’in bugün hâlâ yargılanmamış olmasını, Türkiye'nin aslında demokratik gelişimine bir darbe olarak görmek gerekiyor çünkü Tansu Çiller’in de bir dönemin karanlık olaylarında parmağı olduğu ve Kürt iş adamlarının katledilmesi konusunda açıklama yaptığı, “PKK’ye yardım eden Kürt iş adamlarının listesi elimizde, bunlardan hesap soracağız.” demesiyle birlikte Türkiye’de özellikle iş adamlarına yönelik faili meçhul cinayetlerin başladığı da bir gerçek. Dolayısıyla, bu insanların en azından yargı önüne çıkarılması, yargılanması ve gerekli cezalara çarptırılması konusunun mutlaka gündeme alınması gerektiğini ifade ediyorum.

Bu vesileyle, vermiş olduğumuz araştırma önergesinin bütün grupların oylarıyla kabul edileceği ümidini taşıyarak Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat.

Buyurun Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; BDP Grubunun faili meçhullerle ilgili önergesinin gündemin ön sıralarına alınarak görüşülmesine ilişkin verdiği öneri aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu konu daha önce defaatle gündeme geldi geçen dönem, bu dönemde de en az 3-4 defa geldi ve biz orada esasen faili meçhul cinayetlerin, karanlıkta kalmış olayların, hepsinin aydınlatılmasının yanında olduğumuzu, zaten uygulamalarımızın da bu yönde olduğunu defaatle ifade ettik. Ve yine o konuşmalar da dikkatle incelendiği takdirde görülecektir ki bizim bu konudaki temel farklılığımızın yöntem noktasında olduğunu söylemiştik. Yani biz, “Karanlıkta kalmış faili meçhullerin üzerine gitmeyelim, bunları araştırmayalım. Bunların yaptığı yanına kâr kalsın.” anlayışını kesinlikle reddettiğimizi ifade etmiştik.

Dolayısıyla, bugün de durduğumuz nokta aynı noktadır. Orada savunduğumuz tezi burada da tekrarlamak isterim. İç Tüzük’ümüze göre “İnsan Hakları Komisyonu” adı altında kurulmuş insan hakları ihlallerini incelemekle görevli bir ihtisas komisyonumuz var ve bu komisyonda bütün siyasi partilerimizin temsilcileri var. Bu komisyon, önüne gelen, gerek ihbar gerekse şikâyet yoluyla gelen somut vakaları derinleştirerek alt komisyonları marifetiyle inceleyip olayların üzerine gidebilmekte ve gerçekten bunlardan bir kısmından çok önemli sonuçlar almaktadır.

Şimdi, ülkede, Sabahattin Ali’den bugüne kadar 70’li yıllarda, işte, profesörlerin, Abdi İpekçi, gazeteci yazarların 80’li yıllarda, 90’lı yıllar, özellikle 90-93 arası bu tür karanlık olayların yoğunlaştığını artık yüce Meclis çok iyi biliyor ve bunların temel olarak gerekçelerinin aslında siyasi iktidarı, huzuru yıpratmak için, yok etmek için bir kaotik ortam veya bir kısım darbelere meşruiyet zemini oluşturmak için bir kısım karanlık ellerin bu tetikleri çektirdiğini, karanlık olayları yaşattığını o zaman da söylemiştik.

Şimdi, değerli arkadaşlar, önergede dile getirilen birkaç somut olay var, onlara kısaca temas etmek istiyorum: Şemdinli olayından bahsediliyor önergede ve bu olayın üzerine gidilmediğini, gerek yasama gerekse yargı tarafından olayın küllendirildiği noktasında bir itham var. Sanırım, şimdi söyleyeceğim veriler Meclisin İnternet sitesinde de var. Burada bir eksiklik olabilir çünkü önerge eski tarihli. Benim şu anda, son bir saat içerisinde yaptığım araştırmada elde ettiğim, Komisyonumuzun… Şemdinli olayı 2005 yılında cereyan ettikten sonra tabii, konu basının ve Türk toplumunun, toplumumuzun gündemine girmesiyle birlikte yargı anında olaya müdahale etti, bunu hepimiz biliyoruz. Bu yargının olaya el atmasına paralel olarak da İnsan Hakları Komisyonumuz bir alt komisyon kurdu. O komisyonun Hakkâri Şemdinli inceleme raporu şu anda elimde, Meclisin İnternet sitesinde var. Bu basit, oraya giderek mülki makamları, olaya karışmış failleri, Hakkâri Şemdinli’deki seçilmiş belediye başkanlarımızı, idari yetkilileri yani orada bu olaya ışık tutabilecek bilgisi kim varsa bunlarla ilgili bir ön inceleme yaptı. Ancak bu esnada, 2005 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Anavatan Partisi Grubu ve bizim grubumuz adına (10/322, 323 ve 324) numaralı araştırma önergeleri verilmek suretiyle bu Şemdinli olayının özel olarak araştırma komisyonu marifetiyle de araştırılması gerekliliği ifade edilince Meclis bu komisyonun kurulmasına karar veriyor ve bu alt  komisyon, İnsan Hakları bünyesindeki alt komisyonda bu komisyon kurulduğu için, doğal olarak “Bu daha derinlemesine inceleme yapacaktır.” diyerek görevi bırakıyor.

Şimdi, önergede, bu komisyon raporunun kamuoyuna açıklanmadığı, kamuoyundan gizlendiği iddia ediliyor.

Değerli milletvekilleri, 22’nci Dönem (10/322, 323, 324) sıra sayılı Hakkâri merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde meydana gelen olayların araştırılması amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunu hazırlıyor. Bu komisyon 23 Kasım 2005’te kuruluyor. Üç ay görev yapıyor. Fakat o dönemde, seçim öncesi bu komisyon raporu Meclis Başkanlığımıza tevdi edildikten sonra Genel Kurulun gündemine getirilmesi ve doğal olarak Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi gerekiyor. Ancak komisyonun yaptığı çalışma neticesi hazırlamış olduğu bu rapor Meclis Başkanlığına tevdi edilmekle birlikte o dönem seçimlerin araya girmesi neticesinde, tıpkı kanunlarda olduğu gibi, dönemi bittikten sonra kadük hâle geldiği için, o komisyon raporu maalesef yüce Genel Kurulda müzakereye açılamıyor. Ama şu anda Meclisimizin “tbmm.gov.tr.” sitesinde komisyon raporları bölümüne girildiği vakit bu 700 sayfalık rapora ulaşılma imkânı olduğu… Yani bunu niçin söyledim? Gerek yasama gerekse buradaki komisyonlarımızın yaptığı faaliyetler neticesi elde etmiş olduğu veriler can acıtıcı, can yakıcı olsa da bunları kamuoyundan gizleme gibi bir niyeti yok. Bunlar şeffaf biçimde, demokratik bir toplum olmanın gereği olarak kamuoyunun bilgilerine sunuluyor. Şimdi, bu rapor şu anda İnternet sitemizde var.

Gelelim olayın bir başka boyutuna. Şimdi, bugüne kadar devlet içerisinde durumdan vazife çıkartan bir kısım kamu görevlilerinin iç ve dış bağlantılarla bu karanlık olaylara imza attığını, bu tetiği sıktığını veya sıktırdığını artık herkes biliyor ama sadece bu yönüyle faili meçhulleri tanımlamanın ve sadece bu devletin içerisindeki bir kısım karanlık kişilerin bu işleri işlemesinin  sanki bütün devlet mekanizmasını suçlu gibi algılamaya yol açacak bir tezin de yanlış olduğunu ifade etmek isterim. Suçlu kim ise, hangi kurumda olduğuna bakılmaksızın -bu, yargıda da olabilir; siyaset kurumunda da olabilir, askeriyede de olabilir, poliste de olabilir- velhasıl hangi kesimin içerisinde olursa olsun bireylerin işlediği suçların, onların temsil ettiği kurumlara mal edilmesi de yanlıştır.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Devlet adına yapılıyor Sayın Kubat.

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Faili meçhullerin devlet adına yapılmasını iddia edenlerin elbette savunacağı bir koz olabilir.

LEYLA ZANA (Diyarbakır) – Döneme ilişkin devletin konseptiydi. Nasıl bireylere…

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Tabii bu savunma mekanizması refleksiyle ben bunu devlet… Çünkü “Terörle mücadele ediyorum.” diyor, “ben devletimi korumak için” diyor ama…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Devlet politikası hâline geldi 90-95  yıllarında.

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Şöyle bakmak lazım değerli milletvekilleri: Yani devlet, bir insana “Sen şu bombayı al, şu tüfeği al, şu silahı al, git işte şunları, yargı bunların hakkından gelemiyor, sen bunların hakkından gel.” diyebilir mi? Yani bu…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Devletin en üst mekanizmalarında görev yapan insanlar, Başbakandan tutun emniyet genel müdürüne kadar Sayın Kubat. Biraz gerçekleri görün lütfen.

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Diyelim ki denilse bile böyle bir şey, zaten yargı derhâl bunların üzerine gidiyor. Bakın, siyaset kurumu 700 sayfa rapor hazırlamış. Bunun içerisinde sizlerin de gözlemcileri var. Yani bu olayları aydınlatma niyetiyle bu işlemler yapılıyor.

Şimdi, İnsan Hakları Komisyonumuzun, terörden kaynaklanan yaşam hakkının ihlallerini araştırmak amacıyla kurduğu bir alt komisyon var. Bu komisyona bireysel başvurular geliyor ve bunun üzerine olayların üzerine gidiliyor. Mesela Yeşil kod Mahmut Yıldırım’ın, faili meçhullerle ilgili, özellikle Güneydoğu’da bilinen, maruf, komisyona bir başvuru var ve bu komisyon derhâl gerekli araştırmaları, incelemeleri yaptıktan sonra Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulundu ve söz konusu şahısla ilgili ilk defa yakalama kararı çıktı. Yani bu da komisyonumuzun marifetiyle oldu. Yine Kemal Burkay’ın, İbrahim Güçlü’nün komisyona gelerek, Güneydoğu’da ve yurt dışında bir kısım insanların terör örgütü tarafından faili meçhul şekilde infaz edildiğine dair -alt komisyon raporlarında sizlerin de üyelerinin olduğu bu komisyonda- beyanları üzerine Komisyon bunları kayıtlarının altına aldı, Diyarbakır ve Ankara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Geçmişle yüzleşmeye hazırız; devlet de, örgüt de, halk da herkes… Yeter ki “Evet.” deyin, herkes ne yapıyorsa çıksın ortaya.

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika süre…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kubat.

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) – Peki. Söz uzun.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi önergenin lehinde Sayın Rıza Türmen, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Türmen. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hocam, şu mahkeme kararlarından tek tek say da biraz hukukçular da feyzalsın.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, faili meçhuller Türkiye'nin kanayan bir yarasıdır. Faili meçhullere baktığımız zaman sadece 1990-2011 yılları arasında 1.901 faili meçhul cinayet vardır ortada. Faili meçhullerin bu kadar çok olmasının yanında bir de tabii çok geniş bir mağdur ailesi topluluğu vardır. Bu kaybolan kişilerin aileleri yaşamaktadır ve bu kişiler büyük bir güvensizlik, büyük bir korku ve belirsizlik içinde yaşamaktadırlar. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bunlara bir mesaj vermek, olumlu bir mesaj vermek zorundayız. “İnsan Hakları Komisyonu var, İnsan Hakları Komisyonu baksın.” deniyor. Bu aynı şey değildir efendim, İnsan Hakları Komisyonu şimdiye kadar hiçbir şey yapmamıştır bu konuda, kamuoyuna hiçbir mesaj verememiştir. Zaten bu faili meçhuller, diğer insan hakları ihlallerinden daha başka özellikler taşıyan, başka türlü bir soruşturma tekniğine ihtiyaç gösteren olaylardır. “İnsan Hakları Komisyonu vardır.” diye bunu geçiştirmek aslında faili meçhul cinayetleri göz ardı etmekten başka bir şey değildir.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 7 tane önerge verdik Meclis araştırması açılsın diye. Bunlardan 1 tanesi geçen döneme ait, 6 tanesi bu döneme aittir. Bu önergelerin, bu Meclis araştırması komisyonu açılması önergelerinin hepsi AKP oylarıyla reddedilmiştir.

Faili meçhullerin Türkiye’ye verdiği zararları görmek istiyorsanız bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına bakmak yeterlidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında bu konuda Türkiye aleyhine alınmış pek çok sayıda ihlal kararı vardır. Türkiye bu konuda devlet olarak kendi üstüne düşeni yerine getirmediği için çok sayıda, büyük miktarlarda tazminat ödemiştir ve bunu ödemeye devam etmektedir. Tabii, faili meçhullerin üstüne gitmediğimiz için, faili meçhulleri sadece 1990’ların başındaki bir olay, geçmişe ait bir olay olarak görmek de yanlış olur. Üstüne gidilmediği için bugün de faili meçhuller devam etmiştir. İşte, en son örneği Hrant Dink olayıdır.

Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına baktığınızda faili meçhullerle ilgili bazı önemli ipuçları görürsünüz. Bizim yapacağımız soruşturmayı da bu bakımdan yürütmek gerekir. Bir kere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde eğer devletin sorumluluğunu iddia ediyorsanız, devlet tarafından öldürüldüğünü iddia ediyorsanız bunu somut delillerle göstermek zorundasınız ama faili meçhuller bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu kararını değiştirmiştir. Eğer devlet denetiminde uzun süre kalmış bir kişi varsa ve bu kişiden hiçbir haber alınamıyorsa uzun süre, burada karine bu kişinin devlet tarafından öldürüldüğüdür. Bunun tersini ispat etme yükümlülüğü devlete düşmektedir. Devlet kendi denetiminde -gözaltında ya da tutukluyken- kaybolan bu kişinin kendisi tarafından öldürülmediğini gayet somut delillerle kanıtlamak zorundadır.

Devletin bir başka yükümlülüğü şudur: Devlet, faili meçhul karşısında etkili bir soruşturma yürütmek zorundadır. Etkili bir soruşturma, hemen başlatılan, derhâl başlatılan ve her türlü incelemeyi kapsayan, tanık dinlemeyi, kroki çizmeyi, balistik muayeneyi, otopsi raporlarını, barut izlerini, her türlü şeyi kapsayan bir soruşturmadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine verdiği kararların pek çoğu Türkiye'nin etkili bir soruşturma yürütmemesinden kaynaklanmıştır. Türkiye böyle bir soruşturma yürütmediği için, soruşturma dosyaları genellikle boş kaldığı için orada mahkûmiyet kararı çıkmıştır. Yani burada kimin öldürüldüğü de önemli değildir, kim öldürülürse öldürülsün fakat devletin yükümlülüğü bunu aydınlatmayı, bu kişileri yargı önüne çıkarmayı amaçlayan, oraya yönelik bir soruşturmanın yürütülmesidir. Oysa, Türkiye’deki uygulama tam tersinedir, etkili soruşturma yürütülmemiştir, üstelik devlet kol kanat germiştir, faili meçhul cinayetler halının altına süpürülmüştür. Bu nedenle, işte, bugün mağdur ailelerin ıstırabı çok büyük boyutlarda devam etmektedir. Bu nedenle bugün hâlâ bu konu canlı olarak yaşamaktadır. Geçmişe ait bir cinayet değil, hâlâ canlı olarak yaşayan bir olayla karşı karşıyayız.

Devletin bir başka yükümlülüğü, faili meçhullerle ilgili, bu gibi olaylarla ilgili zaman aşımına meydan vermemektir. Zaman aşımına meydan vermemek için devlet otoriteleri, yargıçları, güvenlik otoriteleri her türlü özeni, her türlü dikkati göstermek zorundadırlar. Bizde ise tam tersi olmaktadır; devlet zaman aşımına uğramayı önlemeyi değil, zaman aşımına uğramayı teşvik etmektedir, bunun için yol açmaktadır. Yani ya efendim görevliler bir türlü yargı önüne çıkarılamamaktadır ya da yargılanacak bulunamamaktadır ya da bulunsa bile yargı öylesine uzun sürmektedir ki cezadan kurtulmaktadır. Tabii, devletin bu tür tutumu faili meçhulleri de teşvik etmiştir. Yani bilinmektedir ki, devlet memuru bir suç işlediği takdirde bu suçu ceza almadan atlatabilecektir. Bu bilincin yerleşmesi, bu anlayışın yerleşmesi devlet otoritesi bakımından, insan hakları bakımından çok büyük bir yanlıştır, çok büyük bir gedik açmaktadır Türkiye’nin insan hakları profilinde.

Bundan sonra ne yapmak lazım? Bundan sonra yapılacak şeyler bellidir, bir araştırma komisyonu kurulması lazım. Bu araştırma komisyonu, Meclisin İnsan Hakları Komisyonundan farklı çalışacak, teker teker bütün faili meçhulleri dinleyecek, teker teker bunların üstüne gidecek, bu olayların neden ortaya çıkarılmadığını, bu olayların altında ne yattığını ortaya çıkaracak tarafsız bir komisyon olmalıdır. Bu komisyonun nasıl kurulacağı konusu ayrı bir çalışma konusudur, bunu da görüşebiliriz, bu konuda da inceleme yapabiliriz, bunun için bir ön çalışma yapabiliriz ama böyle bir komisyona ihtiyaç vardır. Böyle bir komisyonu İnsan Hakları Komisyonu var diye elinizin tersiyle bir tarafa itmek insan hakları karşısında büyük bir duyarsızlık göstermektir. Eğer insan hakları konusunda bir duyarlılık varsa, eğer her şey siyasetten ibaret değilse Türkiye’de, eğer Anayasa’nızda “Türkiye, insan haklarına saygılı bir devlettir.” diyorsanız bu faili meçhul cinayetlerin üstüne gitmek zorundasınız, bunun için bir komisyon kurmak zorundasınız.

Türkiye başka neler yapabilir? Türkiye, örneğin, Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi’ne taraf olabilir. Türkiye bu sözleşmeye taraf olmamıştır. Niye taraf olmamıştır? Belli değildir ya da bellidir. Bu gibi sözleşmelere taraf olursanız çünkü, birtakım yükümlülükler üstlenirsiniz, faili meçhuller konusunda daha başka türlü bir tutum almak zorunda kalırsınız, o yüzden taraf olmamaktadır. Onun yanında, Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsüne taraf olmalıdır. Türkiye niçin bütün dünyanın, bütün Avrupa’nın taraf olduğu Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsüne taraf olmamaktadır? Bunun hiçbir izahı yoktur. Bunun yanında, tabii, mutlaka zaman aşımının bu gibi olaylarda uygulanmamasını sağlaması gerekir Türkiye'nin. Bunun için bir kanun değişikliğiyle bu gibi olaylarda zaman aşımına yer olmadığının kabul edilmesi çok yararlı olacaktır.

Faili meçhul cinayetler bakımından şöyle bir durum daha vardır: Bunun mağdurları soruşturmanın etkisiz olduğunu öğrendiklerinden altı ay içinde her zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilirler. Ne zaman öğrenmişlerse savcıya bir dilekçe verip, savcıdan “Hiçbir şey olmuyor.” diye cevap aldıktan sonra altı ay içinde her zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeleri imkânı vardır. Onun için cinayetlerin, faili meçhullerin geçmişte kalmış olması bugün hâlâ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolunun tamamen kapandığı anlamına gelmez ama önemli olan şudur: Türkiye, insan hakları konusunda, bu Meclisimiz insan hakları konusunda duyarlı bir Meclisse, eğer siyasi partilerimiz bu konuda bir endişe taşıyorsa, bir kaygı taşıyorsa böyle bir araştırma komisyonunun kurulmasına mutlaka ihtiyaç vardır.

Bütün bu nedenlerle, Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği Meclis araştırması yolundaki önergeyi desteklemekteyiz.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Türmen.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son konuşmacı Adem Tatlı, AK PARTİ Grubu Giresun Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADEM TATLI (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün kutladığımız 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Bugün, Tapu Kanunu’nda ve Kadastro Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısını görüşeceğimizden BDP grup önerisine katılamayacağımızı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Karar yeter sayısı istiyorum Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tatlı.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önergesini kabul edenler…  Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.14

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunmamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

2.- CHP Grubunun, 18/4/2012 tarihinde Adana Milletvekili Ümit Özgümüş ve arkadaşlarının 5 Nisan 2012 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan yeni teşvik paketi konusunda vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/5/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

                                                                                          02.05.2012

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunda; 02.05.2012 Çarşamba günü (Bugün) oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                    Emine Ülker Tarhan

                                                                                             Ankara

                                                                                     Grup Başkanvekili

Öneri:

Adana Milletvekili Ümit Özgümüş ve arkadaşları tarafından, 18.04.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "5 Nisan 2012 tarihinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan "Yeni Teşvik Paketi" konusunda verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (382 sıra nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 02.05.2012 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde dört arkadaş söz istemişler. Lehinde olmak suretiyle Ümit Özgümüş, Kenan Tanrıkulu; aleyhinde Lütfi Elvan, Demir Çelik.

Şimdi, lehte olmak suretiyle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ümit Özgümüş, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Özgümüş. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Son elli yıl içerisinde Türkiye’de onlarca teşvik yasası çıkarıldı. Bugüne kadar çıkarılan teşvik yasalarının tamamı yanlıştı. Çünkü teşvik yasalarına bakarsanız, bir önceki teşvik yasasında yarım kalan tesislerin, yarım kalan işletmelerin tamamlanması maddesi vardır. Bu süreç içerisinde hep toptancı teşvikler verildi. Yani zaman zaman kalkınmada öncelikli yöre teşviki gibi teşvikler verildi, bölgesel teşvik verildi ama orada nelerin yapılacağı belirtilmedi. Ya da zaman zaman sektörel teşvikler verildi ama o sektörlerin, uygun olan sektörlerin hangi bölgede yapılacağı belirtilmediği için bugüne kadar yapılan teşvikler, uygulamaya konulan teşvikler ne yazık ki amacına ulaşamadı.

2004 yılında AKP Hükûmetinin çıkardığı 5084 sayılı Teşvik Yasası cumhuriyet tarihinin en kötü, en amaçsız ve en fazla kaynak israf eden, komşu iller arasında haksız rekabet yaratan, bir tarafta istihdamı biraz artırırken komşu ilde işsizlik yaratan bir teşvik yasasıydı ve bugüne kadar hâlâ daha yaraları ne yazık ki sarılamadı. Çünkü teşvik verilen komşu illerde doğrudan maliyet unsuru teşvikler verildiği için o ilde yeni yatırım yapılırken, aynı konuda, bitişik ildeki sanayi tesisleri ne yazık ki battı, iflas etti.

Şimdi, bir süre önce, 2012 yılında bütün bu hatalardan arınmış yeni bir teşvik yasasının çıkacağı ve bunun hazırlıklarının yapıldığı söylendi. Gerçeği söylemek gerekirse umutlandık çünkü daha önce 5084 sayılı teşvik yasasında bu kadar ağır hasar, ondan sonra çıkan 2008’de uygulamaya konulan teşvik yasasının da amacına ulaşmamasından dolayı bu teşvik yasasının daha doğru, daha verimli, daha üretken olacağını bekliyorduk. Süre uzadıkça 2012’nin ocak ayında açıklanacak, olmadı martta açıklanacak, olmadı nisanda Sayın Başbakan açıklayacak. Dedik ki: “Herhâlde eksikleri tamamlanıyor.” Ama son açıklanan teşvik uygulaması da ne yazık ki hayal kırıklığı yarattı. Bir önceki teşvik yasasının biraz makyajlanmış, biraz boyanmış, biraz şekli değiştirilmiş hâlinden farklı değil. Birkaç tane yenilik getirmişler, birkaç tane değişiklik getirmişler. Daha önceki teşvik yasası dört bölgeye ayrılmışken, yeni uygulamada altı bölgeye çıkarılmış. Bir de yeni olarak stratejik ve büyük yatırımlar teşviki var ki bu doğru. Ama bunun yanında yine hayati yanlış var, hayati yanlış şu: Bu teşviklerde -daha önceki dönemde çok söyledik- doğrudan komşu iller arasında haksız bir rekabet yaratacak, maliyeti etkileyecek, maliyet unsuru teşvikler verilmesin; arazi, arsa verilsin, binanın masraflarının bir kısmı sübvanse edilsin; yatırım indirimi getirilsin ki getirilmiş; katma değer vergisi istisnası getirilsin ama doğrudan maliyeti etkileyen teşvikler verdiğiniz zaman komşu iller arasında haksız rekabet yaratırsınız dedik ve bu teşvik yasasında da ne yazık ki yine aynı şekilde doğrudan maliyeti ilgilendiren, etkileyen teşvikler getirildi.

Değerli arkadaşlar, şimdi daha önce bölge sınıflamasından il sınıflamasına çıktığı söyleniyor bu teşvik yasasında. Neye göre yapılmış? Ekonomi Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan açıklıyor, diyor ki: “TÜİK, 61 kriteri ortaya koyan sosyoekonomik gelişmişlik kriterine göre il sınıflaması yaptı.” Peki, nerede bu sosyoekonomik gelişmişlik kriterleri? Nerede bu sıralama? Kriterler ne ve bunu neye göre yaptınız? Neden açıklanmaz bugüne kadar? Hiçbir yerde yok. Bakın, 61 kriterin içerisinde sosyoekonomik gelişmişlik kriterinin temel direği olması gereken iki tane konu var: Bir tanesi, illere göre gayrisafi yurt içi hasıla rakamları; iki illere göre kişi başı yurt içi hasıla rakamları. Bunlar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından en son 2003 yılında yayınlandı. 2003 yılından sonra bu konuda, illerin gayrisafi yurt içi hasıla ve kişi başı gayrisafi yurt içi hasıla rakamları konusunda hiçbir açıklama, hiçbir bilgi ve hiçbir çalışma yok.

“Acaba bunlar yapılıyor da biz mi bilmiyoruz.” dedik. Kalkınma Bakanımızdan sorduk, TÜİK’in bağlı olduğu Bakanımızdan, dedik ki: “2002-2011 yılları arasında iller itibarıyla gayrisafi yurt içi hasıla rakamları nedir?” Dedik ki: “Aynı dönem içerisinde iller itibarıyla kişi başı gayrisafi yurt içi hasıla rakamları nedir ve yine bunlar kadar önemli olan, bir kentin teşvikini de belirleyecek, kalkınma stratejisini de belirleyecek iller itibarıyla iktisadi faaliyet kollarına göre rakamlar nedir?”

Değerli arkadaşlar, 2012 yılında 184 milyon lira bütçesi olan TÜİK adına Bakanın verdiği cevabı, bizim soru önergemize verdiği cevabı okuyorum: “İl bazında gayrisafi yurt içi hasıla, il bazında kişi başı gayrisafi yurt içi hasıla ve il bazında iktisadi faaliyet kollarına göre gayrisafi yurt içi hasıla rakamları bulunmamaktadır.”

Koca TÜİK, iller itibarıyla gayrisafi yurt içi hasılayı ve kişi başı gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarını hesaplayamıyor. İnternetten bakabilirsiniz, ayrıntılı hikâye var orada, yeterli kaynak bulamamış. 184 milyon lira bütçesiyle Türkiye ekonomisinin gelişmesinin, stratejinin, teşvikin temeli olması gereken TÜİK, ne yazık ki bu rakamları yayınlayamıyor.

Peki, yayınlayamazsa o zaman illerin sınıflamasını neye göre yapıyorsunuz? Tamamıyla subjektif. Yukarıda iki kişi oturuyor, Başbakan, Ekonomi Bakanı, kalkınmadan sorumlu Bakan oturup illeri sınıflandırıyorlar.

Bakın, düne kadar, bu teşvik uygulaması açıklanıncaya kadar Adana ve Mersin aynı bölgede, gerek teşvikte gerek kalkınma ajansında aynı bölgede. Bu uygulama ortaya çıktığında Adana ikinci bölgede kalıyor, Mersin üçüncü bölgede.

Sayın Ekonomi Bakanına sorduk: “Acaba Mersin’in üçüncü bölge olması sizin oradan milletvekili seçilmenizin sonucu mu? Yoksa başka kriterler varsa bunları da ortaya koyun.” diye.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, burada asıl önemli olan hata, iller itibarıyla yapılan hatalar ya da iller itibarıyla sakatlıklar şunlar: Şimdi şurada teşvik haritası var. Bakın, Adana ve Kayseri 2’nci bölgede. Hemen Adana ve Kayseri’ye komşu olan Osmaniye, Kahramanmaraş, Niğde, Aksaray, Kayseri’nin kuzeyindeki Yozgat 5’inci bölgede. Mevzuat şunu söylüyor, yeni teşvik uygulaması: “Eğer bir bölgede yapacağınız yatırımı organize sanayi bölgesinde yaparsanız bir alt bölgenin teşviklerinden yararlanırsınız.” Yani saydığım iller, Osmaniye, Kahramanmaraş, Niğde, Aksaray, Yozgat gibi illerde yapılacak olan yatırımlar eğer organize sanayi bölgesinde yapılacaksa 6’ncı bölgenin teşvikinden yararlanacak. Yani Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Hakkâri ile aynı teşviklerden yararlanacak! Yabancı veya yerli herhangi bir yatırımcının geldiğini düşünün. Burada 6’ncı bölgenin teşvikleri varken, Çankırı’da varken, Yozgat’ta, Aksaray, Niğde, Maraş, Osmaniye’de varken kalkıp da yatırımını Şırnak’a, Siirt’e, Hakkâri’ye yapar mı? Böyle bir mantıksızlık olur mu? Böyle ezberci bir teşvik anlayışı olur mu?

Başka bir şey daha var: Adana’nın Ceyhan ilçesi var, tekstil konusunda çok ileri gitmiş, büyük fabrikaları olan bir bölge ilçemiz. Şimdi, hemen 20 kilometre içerisindeki Osmaniye, organize sanayi bölgesinde yapılacak olan yatırımlarda 6’ncı bölgenin teşviklerinden yararlanacak. Bu, şu anlama geliyor: 1 tek işçinin üzerindeki teşvik 6’ncı bölgede 400 lira civarında, 401 lira. Demek ki 200 kişi çalıştıran 20 kilometre mesafedeki iki firma arasındaki maliyet farkı, devletin oradaki firmaların cebine koyduğu rakam 80 bin lira. Böyle olunca oralarda yeni istihdam belki yaratılabilir ama yaratıldığı istihdam kadar da Adana gibi, Kayseri gibi, Konya gibi, Isparta gibi illerde yeni işsizliğe yol açar. Teşvik uygulaması Bakanlar Kurulundan geçmeden önce bütün bunların hepsinin araştırılması gerekir, ortaya konması gerekir ve bunların yanlışlarından dönülmesi gerekir. Bugünkü araştırma önergesini özellikle onun için verdik. Bu siyasi bir araştırma önergesi değil, tamamıyla ekonomik ve kaynaklarımızı doğru kullanma adına verdiğimiz bir teşvik.

Ne olması gerekir? Ne olması gerektiği konusunda -zamanım kalmadı ama- kalkınma ajanslarıyla ilgili bir araştırma önergesi daha verdik, o, gündeme geldiği zaman ne olması gerektiğini somut biçimde ortaya koyacağız ama eğer bu araştırma önergesini kabul ederseniz, o zaman geçmiş teşviklerin hataları ortaya çıkar, çok daha verimli bir araştırma ortaya çıkar.

Bu hangi ilde neyin, hangi konuların destekleneceği konusunda Sayın Çağlayan dört-beş gün önce gazetenin birisine demeç verdi, dedi ki: “Bunları belirleyeceğiz.” Teşvikin uygulama tarihi 1/1/2012. Nisan ayında Sayın Bakan diyor ki: “Hangi ilde hangi yatırımı teşvik edeceğimizi belirleyeceğiz.” Yani Avrupalıların söylediği gibi: “Türkler önce ateş eder, ondan sonra nişan alır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgümüş.

Süreniz doldu efendim.

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Gelin bu önergeyi kabul edelim, hatalarımızdan dönelim.

Tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, aleyhinde olmak üzere, Karaman Milletvekili Sayın Lütfi Elvan.

Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşvik sistemi, sadece bizim hükûmetlerimiz döneminde başlatılan bir sistem değil, geçmişten beri tüm hükûmetler döneminde uygulanan bir yöntem. Aynı zamanda, dünyaya baktığımızda, gelişmiş birçok ülkede bu tür mekanizmaların uygulandığını görüyoruz.

Peki, kullanılan enstrümanlar nelerdir, bunlara baktığımızda da ya kamu alacaklarından vazgeçeceksiniz ya da kamu kaynağı vereceksiniz. İki tür yöntem kullanılıyor ve dünyanın neresine giderseniz gidin kullanılan yöntemler, enstrümanlar hemen hemen benzer enstrümanlardır. Ancak dünyadaki uygulamalara baktığımızda teşvik sistemlerinin dünyada çok başarılı olmadığını görüyoruz. Birçok ülkede teşvik sistemleri uygulanmasına rağmen oldukça başarısız sonuçlar verdiğini görüyoruz. Bunlardan bir tanesi, örnek: İtalya’da iki bölge arasında çok ciddi gelişmişlik farkı var, bu bölgelerden birini İtalya geliştirmek istiyor, çok önemli yatırımlar, destekler sağlıyor özellikle kamu yatırımları açısından ve bir süre sonra o dikilen fabrikalar, o yapılan fabrikalar atıl duruma geliyor ve literatürde buna “çöldeki katedraller” diyorlar. Buna benzer birçok uygulama geçmişte de oldu, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne verilen AK PARTİ iktidarları öncesi birçok destek maalesef gerçekleşemedi.

Teşvik sistemini başarılı kılan, anlamlı kılan en önemli unsur entegre bir yaklaşımla sorunun üzerine gitmektir. Nedir bu entegre bir yaklaşım? Sadece vergisel desteklerle, birtakım hibe destekleriyle veyahut kredilerde yapılan birtakım indirimlerle siz teşvik sistemini başarılı kılamazsınız. Teşvik sisteminin başarılı olabilmesi için eğitimden sağlığa, insan altyapısından ulaşım hizmetlerine kadar birçok alanda entegre bir yaklaşım benimsemek durumundasınız. İşte, Türkiye’de de AK PARTİ hükûmetleri döneminde tamamlayıcı, entegre bir yaklaşım benimsenmiştir. Bir taraftan altyapı yatırımları güçlendirilmeye çalışılmış, diğer taraftan eğitime, özellikle insan kaynaklarının geliştirilmesine ağırlık verilmiş ve diğer taraftan da teşvik sistemi uygulanmaya çalışılmıştır.

Şimdi, AK PARTİ öncesi iktidarların teşvik sistemine yaklaşımına baktığımızda işte bu entegre yaklaşımın sergilenmediğini görüyoruz. Sadece vergisel birtakım indirimlerle, yatırım yeri tahsisiyle bir bölgeye, bir ile yatırım çekmeniz mümkün değildir değerli arkadaşlar, önce insan kaynaklarını geliştirmek zorundasınız. Peki, biz ne yaptık? Aktif iş gücü programları başlattık. KOSGEB bünyesinde onlarca program ortaya koyduk ve bu programlarla o işletmelerin altyapısını güçlendirecek olan insan kaynağını daha verimli kılacak olan yatırımlara girdik, desteklere girdik.

Diğer taraftan, SODES gibi, Sosyal Destek Programı gibi, kalkınma ajansları gibi, bizatihi yerelden koordine edilen uygulamaları ortaya koyduk ve bununla beraber, yine kırsal kalkınma alanında, ARGE destekleri alanında, eğitim alanında birçok yeni destek mekanizmaları oluşturduk. İşte, bu mekanizmaların tamamlayıcısı olarak da bu teşvik sistemini sunduk. Eğer biz bugüne kadar başarılı isek, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ihracat oranını yüzde 1’den yüzde 5,1’e yükseltmiş isek ve Anadolu’daki birçok ilimizin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyini önemli ölçüde yukarı çekmiş isek, bu yaklaşıma borçluyuz diye düşünüyorum.

Şimdi, bazı eleştiriler geldi, bunlara cevap vermek istiyorum müsaade ederseniz. Bunlardan bir tanesi: “Bu illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması neye göre belirlendi? Efendim, 2003 yılında illerin sosyoekonomik sınıflandırması, sıralaması belirlendi ve bu amaçla 58 ayrı değişken kullanıldı, ama bugünkü yöntem neden böyle, neden bölge bazında değil, neden il bazında?”

Değerli arkadaşlar, en son yapılan çalışma, yine bildiğiniz gibi 2003 yılındaki illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması araştırmasıydı, ama 2011 yılında başlayan ve bu yıl tamamlanan güncellemeyle, illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması yeniden belirlenmiştir; burada da 61 farklı sosyoekonomik değişken kullanılmıştır.

Burada gayrisafi yurt içi hasıladan ve bunun bilinmediğinden bahsedildi, özellikle illerin gelişmişlik düzeyleri açısından gayrisafi yurt içi hasılanın önemli olduğu zikredildi.

Değerli arkadaşlar, bakın, size bir şey söyleyeyim. Bir bilim adamımız şunu söylüyor, özellikle gelişmişlik üzerinde çalışan bir bilim adamımız diyor ki: “Ben bir ülkenin gelişmişlik düzeyine bakarken sadece gayrisafi yurt içi hasılasına bakmam. Benim bakmış olduğum konu, bakılması gereken konu, o ülkedeki insan kaynaklarının ne kadar gelişmiş olduğudur.” Dolayısıyla, biz gelişmişlik düzeyine bakarken hem ekonomik göstergelere bakacağız hem sosyal göstergelere bakacağız hem demografik göstergelere bakacağız ve bir bütün olarak sistemi değerlendireceğiz. İşte illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamalarını belirlerken biz bunu yaptık, 61 ayrı değişken kullandık. Bu değişkenlere baktığımızda, bu değişkenler arasında istihdam göstergelerimiz var, rekabetçi ve yenilikçi kapasite göstergelerimiz var, mali göstergelerimiz var, demografik göstergelerimiz var, eğitim göstergelerimiz var, sağlık göstergelerimiz var, özellikle ulaşım açısından önem taşıyan erişebilirlik göstergelerimiz var, IT teknolojilerinin de ne kadar geliştiğini düşündüğünüzde bu tür göstergelerin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bir diğer unsur yaşam kalitesi. Yaşam kalitesi alanında da önemli göstergeler yine illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması çalışmasına dâhil edilmiştir.

Bu sıralama belirlenirken hiçbir zaman hiçbir şekilde herhangi bir ile ayrıcalık tanınmamıştır değerli arkadaşlar. Sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması çalışmasında çıkan sonuç neyse altı ayrı bölgeye ayrılmış ve bu bölgelere göre de bir destek sistemi, destek mekanizması geliştirilmiştir.

Kullanılan verilere baktığımızda da, ağırlıklı olarak 2009 ve 2010 yılı verileri kullanılmıştır. Sadece birkaç gösterge için ise 2008 ve 2011 yılı verileri kullanılmıştır.

Devlet Planlama Teşkilatının eskiden beri devam eden bir geleneği var, illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması çalışmasını yaptıktan sonra bunu bir kitap hâline getiriyor. Bakın, şu görmüş olduğunuz kitapçık, 2003 yılı illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasını detaylarıyla ortaya koyan ve illeri ayrı ayrı, bölgeleri ayrı ayrı analiz eden bir çalışma. Şu anda Kalkınma Bakanlığımız bu çalışmaları yürütüyor yani illerin elbette sosyoekonomik gelişmişlik sıralaması belirlendi ama bunun bir kitapçık hâline getirilmesi ve düzgün, düzenli bir şekilde illerin, bölgelerin yapılarının ortaya konulması bu kitapçıkla sağlanacaktır.

Diğer bir eleştiri “Efendim, neden bölge değil de il?”

Şimdi, değerli arkadaşlar, size şunu soruyorum: Kayseri, Sivas, Yozgat, bizim “Düzey 2” dediğimiz bölge kapsamında yer alan üç ilimiz. Yozgat’ın sosyoekonomik gelişmişlik düzeyiyle Kayseri’nin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi bir mi? Elbette bir değil. Biz Yozgat’a, Sivas’a Kayseri’den daha fazla destek vermek zorundayız. Biz adaletli olmak zorundayız.

Evet, Osmaniye örneği de öyle. Eğer Osmaniye 5’inci bölgede ise, Osmaniye ilimiz sosyoekonomik gelişmişlik açısından istenilen düzeyde değil. Biz, bu bölgelerimizin gelişmesini, kalkınmasını istiyoruz, bölgeler arası gelişmişlik farklarımızın azalmasını istiyoruz. Yine biz, belirli sektörlerde rekabet gücümüzün artmasını istiyoruz.

Yine, ithal ettiğimiz birçok ürünün Türkiye’de, kendi ülkemizde üretilmesi yönünde desteklerin verilmesini istiyoruz. İşte, yapılan düzenleme bundan ibarettir.

Biz, eğer gelişmiş bir ille gelişmişlik düzeyi daha düşük olan bir ili yan yana koyarsak, geri kalmış ile destek sağlamak mümkün mü? Biz kalkınacaksak hep beraber kalkınacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Efendim, A ilimiz kalkınsın, B ilimiz kalkınmasın; böyle bir şey söz konusu olamaz.

Ben hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elvan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde son konuşmacı, aleyhte olmak suretiyle, Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.

Buyurun.

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin yeni teşvik paketine ilişkin araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ekonomi, bir toplumun olmazsa olmazı noktasında toplumun kendisini üretebilmesi, sürdürebilmesi için önemli bir kriterdir. Bu yönüyle teşvikler de tarih boyunca sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi coğrafyamızda da Osmanlıdan beri uygulanmıştır, uygulanacaktır da. Cumhuriyet hükûmetleri tarafından onlarca kez teşvik paketleriyle ülkenin kalkınmışlığını hızlandırma yönlü bir kısım girişimler, amacına uygun düzeyde yapılmadığından kaynaklı olarak kaynakların heba edilmesine, öngörülen amaçtan uzaklaşmasına da neden olmuştur.

Bir teşvikte öngörülen, beklenen temel kriterler şunlar olmalıdır diye düşünüyoruz:

1) Yatırımı ve istihdamı öngörmeli, teşvik etmeli.

2) Uluslararası rekabeti geliştirici nitelikte olmalı.

3) Yoksulluğu, işsizliği giderecek nitelikte ve özellikte olmalı.

4) Bölgeler ve iller arası gelişmişlik farkını gideren, onların gayrisafi millî hasılası dâhil olmak üzere insani yaşam endeksini niteliksel olarak değiştiren, dönüştüren boyutta olmalıdır.

Ancak, getirilmek istenen yeni teşvik yasasını bu kriterler nezdinde incelemek istediğimizde bunlardan çok uzak, günümüz demokrasisinin katılımcı özelliğini es geçen, Bakanlığın ilgili bürokratlarının masa üstü çalışmalarına dayalı bir çalışmanın ürünü ve eseri olarak görmek mümkün.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son on yılda AKP Hükûmeti tarafından bu ve benzeri çalışmalar, her seferinde bir oldubittiye getirildiği için uygulanan uygulama yanlışlıkları neticesinde öz eleştiri vererek, toplumun temel eleştirilerini dikkate alarak yeniyi uygulamayı hedefleyeceğine, yazboz tahtasına dönüştürülen bir pratiğe dönüşüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, özellikle birçok alanda olduğu gibi ekonomik teşviklerin uygulandığı “Doğu, Güneydoğu Anadolu” olarak adlandırılan Kürt coğrafyasında geçmiş teşviklerin nelere mal olduğunu, neleri değiştirip dönüştürdüğünü görmek noktasında da gerçekten bir kısım talihsiz örneklere şahit gelmek mümkün. Birçok ilimizde geçmiş hükûmetler tarafından verilen teşvikler amacına uygun kullanılmadığından, binaları iskelet fakat teşvikten yararlanan sermayedarların, ilgili teşviklerini Türkiye'nin metropollerinde, batı yakasında yeni üretim alanlarına dönüştürdüğü gibi bir gerçekle yüzleşmeniz mümkündür.

Siz, birkaç yıl öncesinde “kalkınma ajansları” adı altında birkaç ili yan yana getirip illerin gelişmişlik düzeyinin birbirine yakın olma kriterini esas alarak bir kalkınmayı önünüze koymuştunuz. Bugün, kalkınma ajansları üzerinden beklenmesi gereken verimliliği almamış olacaksınız ki ondan vazgeçmiş, illeri esas alan, illere indirgenen bir teşvik yasasıyla illeri esas almaya çalışıyorsunuz. Burada da yine unuttuğunuz bir gerçeklik, bir realite var: İllerin sadece gayrisafi millî hasıladan aldığı paydan ya da kişi başına düşen millî gelirdeki paydan hareketle gelişmişlik düzeyi ele alınamaz; gelişmişlik düzeyini belirleyen sosyoekonomik, tarihsel, kültürel birikimleriyle beraber ele alındığında ancak anlamlı ve değerli olur. Siz, o ilde, o bölgede yaşayan insanların yaşam endeksini niteliksel olarak değiştiremeyecekseniz, değer katamayacaksanız, yeniden üretebilmek adına onu bir şekliyle destekleyecek bir politikadan yoksunsanız, sadece geçmiş hükûmetlerde olduğuna benzer, hükûmete yakın olan, yerel ve taşradaki ayağı pozisyonunda olan siyasal aktörlerin faydalanmasına dönük bir teşvikle, ancak bireyin, küçük bir odağın ve kesimin zenginleşmesine, buna karşın toplumun yoksullaşmasına, kaybetmesine neden olacaksınız. Hâlbuki, teşvikte esas olan, insanların satın alabilme gücünü yükseltmektir, onları mutlu etmektir, zengin etmektir ama söz konusu olan teşvik bunlardan uzak. Çünkü yapılmak istenen ya da en azından kamuoyuna duyurulmak istenen, bu niteliklerden uzak yeni bir Çin endüstriyel sanayisini bu bölgelerde yaratmaktır. Buradan da örgütsüz, sendikasız, emek yoksunu bölge insanlarını, halklarını düşük ücretlerle kölevari çalıştırmaktır. İnsanları, yatırım adına toplumun ve sistemin olanaklarını onlara sunacaksınız, onların yarattığı fabrikalarda, atölyelerde çalıştırmak durumunda kaldığınız ya da çalışmak zorunda kalan insanları ise asgari ücrete mahkûm kılacaksınız, sendikasız bırakacaksınız, örgütlü toplum olmanın gereği olarak hak ve taleplerinin elde edilmesi mücadelesinden de alıkoyacaksınız. Bu doğru değil. Bu yapılmak istenen, otoriter zihniyetin kendisine yakın olanı desteklediği, güç verdiği, katkı verdiği, kendisi dışındakini de hiçleştirip yok saydığı bir anlayışın, bir zihniyetin ürünüdür ki doksan yıldır duyduğumuz bu rahatsızlığın çözümü, her seferinde, iktidar partisinden muhalefet partisine, herkesin çıkıp “Vesayet rejiminden kurtulalım.” dediği, tekçi, katı merkeziyetçi, otoriter devlet zihniyeti yerine demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplumu yaratmaktan geçer. Buna dair bir duyarlılık olması gerekirken, buna dönük bir çalışma esas alınması gerekirken uluslararası neoliberal ekonomik politikaların ülkemizde ulaşamadığı bölgelerde ve yerellerde hidroelektrik santrallerinde yaptığımız gibi, nükleer santrallerde yapmaya çalıştığımız gibi ya da birçok bölgede temelini atıp bir şekliyle üretim ve istihdamdan yararlanacağı vaadinde bulunduğumuz ama bölgeyi de, ili de, o bölge ve ilde yaşayan insanları da kalkındıramadığımız geçmiş örnek pratiklerimizin benzeri bir yaklaşımla bu sorunun üstesinden gelemeyiz.

Bu açıdan, evet, Türkiye, dünyanın 16’ncı ekonomik gelişmişlik durumu ve olanağını yakalamışken ama insani yaşam endeksi itibarıyla 92’nci sıradayken bu paradoksu, bu makas aralığını gideren, daraltan, toplum lehine, toplumu zenginleştiren enine boyuna bir ekonomik politika olmazsa olmazdı. Yapılması gereken, yüzde 15’ler civarındaki işsizlik rakamını geriye çeken, insanların açlık sınırı olan 970 rakamlarının çok altındaki asgari ücreti yükseltip onları iş ve olanak sahibi yapmaya dönük bir yatırım ve istihdam çalışması öngörülmesi gerekirken, yoksulluk sınırı olan 3.500 civarındaki rakamdan yoksun olan 25 milyon insanımızın açlık, yoksulluk sorununu gidermeye dönük bir teşvik yasası anlamlıydı, değerliydi. Ancak Hükûmet, her şeyde olduğu gibi bu temel talepleri es geçen, dikkate almayan, kendine özgü, kendisiyle ilgili olan kısmını esasına almıştır. Bu açıdan da buradan dönülmesi gerektiğini düşünüyor, Cumhuriyet Halk Partisinin buna dönük verdiği araştırma önergesi nezdinde, cumhuriyet tarihi boyunca verilen tüm teşvik yasalarının ya da teşvik kanunlarının neleri getirip götürdüğünün araştırılması önergesini desteklediğimizi belirtiyor, bu konuda desteklerinize muhtaç olduğumuzu ifade ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Teşvik sistemleri, fiziki kaynaklar, insan gücü, teknolojinin etkin ve verimli kullanılmasını hem özendirmek hem de çoğaltmak için kullanılırlar ve bunu yaparken de ülke gerçeklerini, ülkenin içinde bulunduğu potansiyeli ve kaynakları da iyi değerlendirmek ve gözetlemek zorundadır. Ancak Türkiye, 1980 sonrasında çok değişik teşvik sistemleri uygulayagelmiştir ama bunlardan 2002 sonrasındaki teşviklere toptan baktığımız zaman, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin bu, dördüncü teşvik paketidir.

İlginç olan şudur: Bütün diğer paketlerde olduğu gibi bu pakette de bölgesel farklılıkların giderileceği ve yatırımların özendirileceği, teşvik edileceği belirtilmektedir. Bütün bunlara rağmen, bundan önceki diğer üç pakette de olduğu gibi, maalesef bölgesel dengesizliklerin yeterince giderilemediğini de görüyoruz. Bu dört teşvik paketinin uygulamasına -bugünkünü de koyarsak- baktığımız zaman, çoğunlukla Marmara Bölgesi’nin, daha sonra Akdeniz Bölgesi’nin, sonra İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nin yatırımlardan ve katma değerden büyük ölçüde pay aldığını görürüz.

Değerli arkadaşlar, bu paketin dört bileşeni vardır, kendi içinde bir amaç fonksiyonu vardır ve temel hedefleri vardır ancak iktisadi politika yönünden baktığımız zaman, iktisadi politika araçlarıyla bu amaç fonksiyonunun ve hedeflerin birbiriyle uyumlu ve çakışır vaziyette olması gerekir ancak bu pakette iktisadi politika araçları yönünden bunun sağlanamadığını görüyoruz.

Yeni teşvik paketini diğerinden farklı kılan, altı bölgeye ayrılmış olması -diğerlerinde dört bölgeydi ve daha öncekiler il sistemindeydi- ve ayrıca bir de “stratejik yatırım” diye yeni bir unsurun katılmaya çalışıldığını görüyoruz ancak bu altı bölgeye şöyle pratikte baktığımız zaman değerli milletvekilleri, aslında Ankara’nın batısından itibaren, yukarıdan yani kuzeyden Muğla’ya kadar olan -İstanbul, Kocaeli dâhil, Bursa dâhil, İzmir dâhil- bir bölge olduğunu görürüz. Bunlar 8 tane ildir; diğer 73 ilimiz de “diğer bölge” diye tabir edeceğimiz bölge hâline gelmiştir bu teşvik paketiyle.

Böyle baktığımız zaman, zaten bu birinci grupta saydığımız bölgeler ticari kredilerin yüzde 80’ini, katma değerin yüzde 50’sini, nüfusun yüzde 40’ını içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla, teşvik paketi zaten kendi içerisinde bölgesel bir ayrıştırma yapmıştır ki bunu nasıl kapatacağını, bu bölgesel farklılıkların nasıl giderileceğini de bu paketin içerisinde maalesef gene göremiyoruz. Eğer bu teşvik paketi, bu bizim ayırdığımız tarzda, birinci bölge gibi diğer bölgeleri yapacaksa, bunu bir şekilde paketin içerisindeki araçlarda da söylemeliydi, kendi içerisinde belirtmesi gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, bir de bir stratejik kavram var. Bu stratejik kavram, aslında, ekonomi açısından baktığımız zaman, çokça da ortaya konulup aydınlatılmamış bir kavramdır. Ne stratejiktir, neye göre stratejiktir? Bu konunun aslında hem üreticiler hem tüketici hem de ekonomi bilimi açısından ortaya konması gerekirdi, neyin stratejik olduğu. Döviz kazandırıcı, verimli, etkin bir yatırım stratejik bir yatırım mıdır? Öyleyse bu yatırımlar nasıl projelendirilecektir ve neye göre tespit edilecektir? Bu paketin içerisinde, maalesef, buna dair envanterleri ve bilgi birikimini de göremiyoruz. Mesela ben size bir stratejik yatırım söyleyeyim 57’nci Hükûmet döneminden: 2000 yılında Ford yatırımı, Ford’un Türkiye’ye gelip araba üretmesi için yapılan yatırım bir stratejik yatırımdır ve doğru bir yatırımdır. O günden bugüne kadar bu ayarda, yani Türkiye yeni bir Ford fabrikası kuracak bir yatırımı maalesef ne teşvik etmiştir ne de kurabilmiştir.

Şimdi, bu teşviklerin bir de fayda-maliyet hesaplarının olması lazım. Şimdi, buna baktığımız zaman, burada da hangi metodun kullanıldığını, hangi sistemden bu fayda-maliyet analizinin çıkarıldığını da göremiyoruz değerli milletvekilleri. Bu konuyla ilgili en yakın açıklamayı Sayın Maliye Bakanı yapmış. Maliye Bakanı diyor ki, tam olarak da söyleyemiyor: “Bu paketin genel olarak tutarı 2 milyar lira. Ancak birtakım gelen farklı yerlerden gelirlerle 1,5-1,6 milyara kadar düşebilir.” “2012 yılına hiçbir yükü yok.” diyor, 2013 yılından itibaren bunun bir yük getireceğini söylüyor ama bununla ilgili olarak yani bu altı bölgede illerin neye göre tespit edildiğine dair, 61 değişkenin ne olduğuna dair de bir bilgi yok. Evet, doğru, eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatı -şimdi mevta oldu, Kalkınma Bakanlığına dönüştü- o kurum bunları yapıyordu ama o kurumdan sonra Kalkınma Bakanlığının bürokratları bu 61 kriteri neye göre tespit etti, bu henüz kamuoyuyla paylaşılmış bir unsur da değil değerli milletvekilleri.

Bu paketin belki de en önemli eksikliklerinden biri, yıllarca, göz bebeğimiz gibi, sanayileşmede teşvik ettiğimiz ve gene, 2000 yılında kanununu çıkarttığımız organize sanayi bölgeleridir değerli milletvekilleri. Bakın, bu teşvik sistemi de maalesef OSB’lerdeki yatırımları yeterince teşvik edememektedir. OSB’lerdeki yatırımların, bir önceki teşvik bölgesi sisteminden ziyade, azami teşvikten yararlanması gerekirdi. Bir örnek vereyim: Kendi ilim İzmir, hemen yirmi beş dakika mesafede Manisa iliyle ciddi bir şekilde sıkıntı içerisindedir ve yatırımcı neye göre tespit edip neye göre yatırımını yapacağı noktasında da mütereddit kalmaktadır. Dolayısıyla OSB’lere yönelik stratejik anlamda destekler bu paketin içerisinde yer almamaktadır. Lojistik maliyetlerini düşürücü ayrıntılar var mıdır? Yoktur. Bilim ve teknoloji açısından yeni bir girişim getirilmiş midir? Maalesef getirilmemiştir. Finans sisteminin derinleşmesi finansa ulaşım noktasında yeni bir unsur vermekte midir? Vermemektedir.

Yeni paket ithal ikameci bir anlayış sergiliyor. Bizim iktisat eğitimimize başladığımız zaman, dünyanın terk ettiği ama Türkiye’de moda olan bir yaklaşımdı bu ithal ikameci yaklaşım. Baktığınız zaman, ithalata önem verilen sektörlerin Türkiye’de yapılanması ve teşvik edilmesine yönelik bir yaklaşım tarzı. Peki, birden fazla, birbirine benzeyen ve aynı bölgede yatırım yapma isteği çıkarsa bu projeler nasıl tespit edilecektir ve neye göre seçilecektir? Bu da, maalesef, bu paketin içerisinde bulunmamaktadır. Yani proje seçimi kamuya açık, şeffaf ve hesap verebilir olmak zorundadır.

Açıklanmasının üstünden neredeyse bir ay geçmiştir ama ne Resmî Gazete’de ayrıntılar yayımlanmıştır ne de konuyla ilgili bakanların açıklamaları birbirini tutmaktadır. Bir bakan açıklamasına göre bu teşviklerin başlangıcını geçen seneye götürmektedir, bir başkası bu senenin başına götürmektedir ama galiba bu konuda en son sözü Sayın Başbakan söyleyecektir. Dolayısıyla konuyla ilgili hazırlanan ne bürokrat ne teknokrat ne de ekonomi yönetimindeki kişiler doğru bir bilgiyle kamuoyuna açıklama yapmaktadırlar.

Bu teşvik paketiyle ilgili çok beklentiler var değerli milletvekilleri. Cari açığı azaltacağına, döviz kurunu düzelteceğine, kamu kesimi finansman dengesini düzelteceğine dair birtakım açıklamalar var. Bunlar o kadar iyi niyetli açıklamalar ki sadece niyet belirtmekten öteye gitmemektedirler çünkü bunun içerisinde hiçbir somut açıklama, bilgi ve belge maalesef yoktur. Bölgesel teşvik farklılıkları giderilecekse bu nasıl olacaktır, göçler tersine nasıl döndürülecektir, bunlar ne şekilde olacaktır, bununla ilgili maalesef hiçbir bilgi yoktur.

Önce sanayi envanterinin düzgün çıkarılması gerekir. Sanayi envanteriniz sizi sanayi stratejisine götürecektir, sanayi politikanız olacaktır, o da bir büyüme stratejisini getirecektir. Bu teşvik sisteminde -Türkiye’de olmayan bir şey- Türkiye’nin ekonomik büyüme stratejisi de yoktur. Dolayısıyla bunların faturasını vatandaşımızın ödeyeceğini düşünüyoruz ve bu teşviklerin tamamı ya hazineye gelecek olan vergilerden yahut da yeniden salınacak olan vergilerden sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini desteklediğimizi belirtir, hepinize tekrar saygılarımızı sunarız. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

3.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Danışma Kurulu’nun 02.05.2012 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                                   Ahmet Aydın

                                                                                                                                     Adıyaman

                                                                                                                      AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 228 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3’üncü sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

2 Mayıs 2012 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde saat 23.00’e kadar;

3 Mayıs 2012 Perşembe günkü birleşiminde ise 155 sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

3 Mayıs 2012 Perşembe günkü birleşiminde, gece 24.00’te günlük programın tamamlanamaması hâlinde, günlük programın tamamlanmasına kadar,

çalışmalara devam edilmesi

önerilmiştir.”

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak suretiyle, Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinize hayırlı günler diliyorum.

Özellikle dün kutladığımız 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın Türk ekonomisine büyük değer üreten ve ihracatımızın, millî gelirimizin artırılmasında çok büyük emekleri olan tüm işçilere hayırlı uğurlu olmasını dileyerek, sağlıklı, kazasız belasız iş günleri geçirmelerini yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

AK PARTİ grup önerimizin, çalışma saatlerimizi ve programımızı düzenleyen, bu akşam saat 23.00’e kadar, yarın da 228 ve 155 sıra sayılı kanunların bitimine kadar çalışmamızın lehinde olduğumuzu belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

İkinci konuşmacı, aleyhinde olmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Şandır.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hüseyin Şahin kadar kısa konuşmak gerekiyor çünkü çok alkış aldı, örnek alınması gerekir.

Ben de Grup Başkan Vekiline takılıyorum yani bu milletin önüne iş koyun, böyle boş işlerle meşgul etmeyin milleti ki millet çalışsın. Şu Genel Kurulumuzun hâline bakın.

Değerli arkadaşlar, işte her hafta başı yaşadığımızı bu hafta hafta ortasında yaşıyoruz; yeniden gündem belirliyoruz, yeniden çalışma süreleri belirliyoruz; yine gündemde sıralar atlatılıyor, arkadakiler öne çekiliyor. Dolayısıyla, kendi değerimize, kendi ciddiyetimize kendi elimizle darbe vuruyoruz ama takdir iktidar partisinin, ihtiyaç böyle. “Hükûmetin takdirinden sual sorulmaz.” diye bir beyan vardır. Dolayısıyla, bugün böyle. Yarın hangi kanunu getirecekleri belli değil, yarın da bir Danışma Kurulu gelebilir. “Gelmeyecek.” diyor Sayın Aydın ama hiç belli olmaz, yarın bir yerlerden bir şeyler söylerler, nöbetçi Grup Başkan Vekili olarak buraya bir başka konu getirebilirsiniz. Yadırgamıyoruz, takdir sizin, karar sizin. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, milletin, halkımızın beklediği sorunların çözümü için hukuk kurma görevlisi olan bu Mecliste ciddiyetle, samimiyetle ve mümkün olabilen en büyük gayretle çalışmayı her zaman ifade ediyoruz, her zaman da çalışacağımızı söylüyoruz ve sizi, gerçekten ülkenin ve milletin gündemini tartışmaya davet ediyoruz. Burada Hükûmetin gündemindeki kanunları tartışıyoruz, aslında milletin gündemindeki kanunları tartışmamız lazım.

Değerli milletvekilleri, işin şakası bir yana, bakın, bugün önünüze getirilen kanun, Tapu Kanunu. Bizim halkımızla, milletimizle, ülkemizle hiç ilgisi yok. Yabancıların Türkiye'den arazi satın almalarına dayalı bir kanunu getiriyorsunuz burada. Bu, milletin gündemi değil, milletin umurunda değil. Milletin gündeminde çok önemli konular var. Her gün koridorlarda sorunlarını anlatmak için çırpınan insanlarla karşılaşıyoruz.

Bugün iki heyet geldi bana; sizlere de gitmiştir. Bakın, bu atanamayan öğretmenler meselesini, bütün konuşmamıza rağmen, istiskal ediyorsunuz, dikkate almıyorsunuz. Hatta Sayın Bakan “Mecbur muyuz sizi atamaya?” diye beyanlarda bulunuyor. Ama sayıları 100 bini, 150 bini, 200 bini geçen atanamayan öğretmenler… Okutmuşsunuz. Okumuş olmanın güvenciyle kendisine bir dünya kurmanın hazırlığını yapmış bu insanları öğretmen olarak bile atamıyorsunuz.

Bugün yine bir başka şey: Her sene mayıs ayında yapılan müracaatları bu sene, böyle, hızlıca nisan ayına aldınız. Bu devlet memuru olma sınavının süresini geçirenler Meclis koridorlarını dolduruyor. Yani “Şunu, bu süreyi biraz daha uzatın, neticede biz de müracaat edelim, ekmeğimizi kazanalım, sınava girelim, kazanırsak biz de memur olalım.” diye uğraşan insanlar var, siyaset kurumu, özellikle iktidar partisi çözüm üretmek sorumlusu olarak bunu dikkate almıyor.

Bir başka şey: Değerli arkadaşlar, yine anlamakta zorlanıyorum, bu üçüncü yargı paketiyle Meclis komisyonlarına gelen İcra İflas Kanunu’ndaki değişikliği Allah aşkına niye bekletiyorsunuz? Yani insanların evinin, eşyasının haczedilmesini önleyen, bizim de teklifimizin olduğu, Hükûmetin de teklifinin olduğu bir kanun Adalet Komisyonunda bekliyor. Niye bekletiyorsunuz? Yani bu bir yanlışsa bu yanlışı düzeltmek noktasında bu Meclis bir çözüm üretmek mecburiyetinde değil mi? Ama onu getirmiyorsunuz, yabancıların ülkemizden toprak satın almasını burada kanunlaştırıyorsunuz. Sizi milletime şikâyet ediyorum, sizi Allah’a şikâyet ediyorum. Bu değil buranın görevi, buranın görevi bu milletin sorunlarına hukuk çözümü üretmek ama görüyorsunuz işte, saat kaç oldu, hâlâ biz ne gündeme geçebiliyoruz ne de milletin gündemini tartışabiliyoruz.

Bir başka şey: “Bu tutuklu milletvekillerinin sorunu benim değildir.” diyen Sayın Başbakanı insafa davet ediyorum. Bu sorun Türkiye’nin sorunu, bu sorun demokrasinin sorunu. Milletin iradesi bugün tutuklu, haklarında daha hüküm yok, suçlu olup olmadıkları belli değil ama bu insanları “Kaçacaklar.”, “Delilleri karartacaklar.” gibi gülünç bir iddiayla içeride tutuyorsunuz. Çözüm? Gelin beraber üretelim. Bu sorun Meclisin sorunu, gelin birlikte üretelim.

“Efendim, teklif getirin.” Getirdik teklifi, gelin bunu konuşalım, milletin gündemi bu.

Değerli arkadaşlar, bir başka şey: Şiddet bugün toplumda çok hâkim bir unsur hâline geldi; kadın şiddet görüyor, öğretmen şiddet görüyor, sağlık çalışanları şiddet görüyor ve her gün televizyonları kaplıyor.

Bakın, çok acı bir şey söyleyeyim: Biz bu sağlık çalışanlarına şiddetin sebep ve sonuçlarının incelenmesi için ocak ayında bir Meclis araştırması önergesi verdik ve buraya gündeme getirdik, “Gündeme alınsın, üzerinde görüşülsün.” dedik. Reddettiniz, reddettiniz arkadaş. Gaziantep’te bir doktor öldürüldü, sonra kendiniz de aynı araştırma önergesini verdiniz, burada bir komisyon kurduk. Yani bu milletin önceliklerini, milletin ihtiyaçlarını belirlemek acziyet midir? Niye belirlenemiyor? Bunu muhalefet partisi söyleyince, doğruyu muhalefet söyleyince, doğru, doğru olmaktan mı çıkıyor? Şimdi, geldiniz, bu komisyonun kurulmasına karar verdiniz. Toplum şiddetin altında kıvranıyor, öğretmen şiddet görüyor, kamu çalışanı şiddet görüyor. Dün bayramını kutladık ama hâlâ bir iş güvenliği yasasını, işçinin can güvenliği yasasını getiremedik buraya.

Arkadaşlar, dolayısıyla ben tekrar söylüyorum: Milletin gündemini tartışmak mecburiyetindeyiz, milletin gündemine öncelik vermek mecburiyetindeyiz. Hükûmetin gündemine saygı duyuyorum ama bu Hükûmet bu milletin hükûmeti, dolayısıyla bu milletin gündemini buraya getirmesi lazım. Ama her hafta başı bir bakıyoruz ki bir yerlerden bir talep geliyor; komisyonların gündemi değişiyor, Genel Kurulun gündemi değişiyor ve burası, böyle, çocuk oyuncağı gibi, gayriciddi… Yani bir yeri küçümsemek, birilerini ilzam etmek için söylemiyorum ama bize yakışmaz bir tavır içerisindeyiz.

Bu sebeple bir başka işe daha dokunmam gerekiyor: Taşeron işçileri. Sayın Bakanın ifadesiyle söylüyorum: “Zulüm sistemi” diyor, zulüm, yani bu taşeron işçilerine uygulanan muamele zulüm uygulaması. Özel güvenlik görevlilerinin can güvenlikleri tehlikede ama uygulanan muamele zulüm. Dolayısıyla, bunları düzenlemek, bunlarla ilgili hukuku kurmak buranın görevi; getirin, bunları yapalım diyoruz.

Ayrıca, dış politikadaki gelişmeler gerçekten dehşet verici. Geçen hafta Sayın Bakanın buradaki beyan veya bilgi verme gayreti maalesef burayı azarlama noktasına geldi ve ne bilgilendik ne bir ortak akıl üretmek imkânımız oldu. Ama dış politika, iç politikayı belirleyen bir temel faktör olarak bu Meclisin gündemine maalesef gelmiyor ve konuşmuyoruz.

Dolayısıyla, takdir sizin, hangi gündemi istiyorsanız onu konuşalım. Zaten, Sayın Aydın, kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz. Muhalefet varmış ne anlam, yokmuş ne anlam! Dolayısıyla, gündeminiz size hayırlı olsun.

Biz her şeye rağmen, bu anlayışınıza ret oyu vereceğiz, aleyhte bir oy vereceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehte olmak suretiyle, Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biz bugün gündemi getirmeden önce yine çok değerli muhalefet partilerinin grup başkan vekilleriyle de görüştük “Bugün şöyle bir gündemi görüşeceğiz.” diye, kendilerinin de bilgileri var.

Öncelikle ben şunu ifade etmek isterim ki: Tabii, bu Parlamento hakikaten yüce bir parlamento ve milletin bütün sorunlarının çözüm mercisi, çözüm yeridir. Biz de bu bilinçle hareket ederek, milletin tüm sorunlarını burada çözmek adına gündeme getiriyoruz ve gündemde de hep birlikte çalışarak yasal düzenlemeleri yapıyoruz.

Dolayısıyla, küçümsememek lazım değerli arkadaşlar. Gerçekten, milletin gündeminde olan ne ise AK PARTİ’nin gündeminde olan da odur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yabancılara toprak satışı mı şu anda gündem?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bizim gündemimiz milletimizin gündemi, bizim rotamız milletin rotası. Biz, milletin hedef gösterdiği noktalarda, sorunların olduğu hususlarda çözüm ne ise o çözümü burada da yasalaştırmak suretiyle yerine getiriyoruz.

Tabii, çok değerli Grup Başkan Vekili arkadaşımız birtakım hususlardan bahsetti. Birçoğunu aslında çözdük, birçoğunu da çözmeye gayret ediyoruz. Bakın, komisyon gündemleri dolu. Adalet Komisyonundan bahsetti. Şu anda Adalet Komisyonu bir taraftan görüşüyor, başka komisyonlar görüşüyor, burada Genel Kurul çalışıyor ve biz hem komisyonlarımızı hem de bu yüce Meclisi yine milletin kendisine, emrine amade ettik ve bu millet adına hem komisyondaki arkadaşlarımız hem burada çalışan milletvekili arkadaşlarımız gece gündüz demeden çalışmaya devam ediyorlar.

 Bu manada da biz, tabii, çalışma saatleri bu hafta 20.00’de bitiyordu, “Yetmez.” dedik. Niye “Yetmez.” dedik? “Bu sorunları çözmek adına daha çok çalışalım.” diyoruz. Dolayısıyla, “Bugün 23.00’e kadar çalışalım, yarın gündemimizdeki kanunları bitirene kadar çalışalım.” dedik ve bu manada da değerli arkadaşlar, çalışma sürelerini de artırıyoruz çünkü, zira, dün 1 Mayıs nedeniyle resmî tatildi ve Meclisi çalıştıramadık. Ben, bu vesileyle, tekrardan tüm işçi, emekçi, çalışan kardeşlerimizin bayramını tebrik ediyorum. İnşallah, daha iyi çalışma şartları içerisinde olması adına, onların da gündemindeki hususları çözmek adına, yine bu Parlamento hareket edecektir, hareket etmeye de devam ediyor.

Tabii, İcra ve İflas Yasası’ndan bahsedildi. Bugün, şu anda, Adalet Komisyonunda, alt komisyonda görüşülmeye devam eden çok ciddi bir yargı paketi var. Bir taraftan demokratikleşme adına çok esaslı düzenlemeler getiriyor, bir taraftan da hep şikâyet ettiğimiz, yargının hızlı çalışamaması olayı noktasında ciddi çözümler getiriyor. Yargıyı daha hızlandırmak adına, demokratik manada çok esaslı düzenlemelerin olduğu bir yargı paketi ve bu paket, geçici maddelerle birlikte yaklaşık 100 maddeyi bulabilecek olan bir paket ve burada sadece İcra ve İflas yok, ceza mevzuatında esaslı değişiklikler getiriyor, yine aynı şekilde, idari yargıda esaslı değişiklikler getiriyor. Çok çeşitli kanunlarda birden esaslı değişiklikler getiriyor ve çok geniş kapsamlı bir paket ve dolayısıyla, bir kısmını ayırıp görüşmek mümkün olmuyor. Dolayısıyla, bu paketi, demokratik olan bu paketi, yargıyı hızlandıracak olan bu paketi, bir bütün olarak inşallah önümüzdeki günlerde Adalet Komisyonundan geçtikten sonra, en kısa zamanda yine Genel Kurulda huzurlarınıza getireceğiz. Hem yargımızın daha hızlı çalışması, daha güçlü bir şekilde çalışması ve daha demokratik bir Türkiye açısından da çok esaslı değişiklikler olacak.

Yine, komisyonlarımızda, diğer komisyonlarımızda da bekleyen birçok önemli husus var. Onlar da çalışılıyor, onlar da komisyon aşamasını bitirdikten sonra burada, Genel Kurulda hep birlikte çalışacağız.

Değerli arkadaşlar, tabii ki dedik ya bizim sorunumuz milletin sorunu, milletin sorunu neyse bizim sorunumuz aynı sorundur ve milletin gündeminde olan hususları burada el birliğiyle çözmek durumundayız. Bakın, bugün –tabii, kısmen bahsetti- Tapu ve Kadastro Kanunu’nda bir değişiklik öngören bir yasa tasarısını görüşeceğiz. Bu yasa tasarısını 23.00’e kadar bitirebilir isek bitecek, olmadı yarın. Yarın, en nihayetinde, o kanunla birlikte, Eskişehir’in 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti yapılması hakkında bir kanun tasarısı var ki bunda da yine muhalefet partileriyle de bir uzlaşı var, bu konuda da bir sorun yok.

Tapu Kanunu’yla alakalı olarak da sanki ülke toprakları peşkeş çekiliyormuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor, bu çok yanlış bir algıdır. Bakın, değerli arkadaşlar, 1934’ten 2006’ya kadar -ta 34’te başlamış- yabancı uyruklu kişilerin Türkiye’de mülk edinmesiyle ilgili zaten mevcut düzenleme var; böyle bir şey var, yeni icat etmiyoruz bunu. 1934’ten 2006’ya kadar 30 hektara kadar var ve 30 hektardan sonra da hükûmetin izniyle limitsiz bir şekilde artırabiliyorsunuz; 60, 70, 80.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Anayasa Mahkemesi iptal etmiş ama.

AHMET AYDIN (Devamla) – 2006’ya kadar böyle, 2006’da 2,5 hektara düşürüyoruz. Şimdi, tabii ki ülke menfaatlerinin gerektirdiği hususlarda, yine aynı şekilde, burada esaslı değişiklikler öngören birtakım hususlar getiriyoruz ki bunu da Bakanlar Kuruluyla sınırlıyoruz, artık limitsiz de olmayacak.

Yine, yabancı uyruklu, yabancı sermayeli tüzel kişilerle alakalı düzenlemeler var. Anayasa Mahkememizin iptal ettiği bir hususu yeniden burada düzenliyoruz. Birçok hususu burada düzenleyeceğiz ve tapu sicilinin de düzenli tutulması adına, yine, mirasçılık belgesi verilmesiyle ilgili esaslı değişiklikler var.

Aynı şekilde, Eskişehir gerçekten hepimiz için önemli olan bir kültür sanat şehridir aynı zamanda ve Eskişehir ilimizin 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti yapılmasını arzu ediyoruz, bu önemli bir şeydir. Tüm Eskişehirlilere de şimdiden hayırlı olsun diyorum, tebrik ediyorum, gerçekten çok önemli bir husus. Eskişehir’imiz adına da güzel bir kanun tasarısını, üzerinde uzlaştığımız bu tasarıyı da hep birlikte inşallah geçireceğiz.

Değerli arkadaşlar, şundan emin olun: Milletin sorunu ne ise AK PARTİ’nin sorunu odur. Milletin gündemi ne ise bizim gündemimiz odur. Rotamız milletin rotasıdır. Başkaları başka yerleri rota edinebilir ama biz milletin rotasından, milletin çizmiş olduğu istikametten şaşmadık, şaşmayacağız.

Tekrar, grup önerimizin lehinde olduğumu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerinde, aleyhte olmak suretiyle, Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça.

Buyurun Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Grubum adına hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın AKP Sözcüsü arkadaşım “Biz milletin gündeminde olan konuları gündeme getiriyoruz.” diyor ama biz aynı düşüncede değiliz. Türkiye'nin gündeminde yabancılara mülk satışıyla ilgili halkımızın bir talebi yok. Şu anda Türk halkının talebi, dün 1 Mayısta İstanbul’da, Ankara’da alanlarda toplumu ayrıştırmaya yönelik izlediğiniz, ücretlilerin, memurların, çalışanların haklarını gasbeden politikalarınıza karşı bir talep var; halkımızın talebi bu.

Bakın, 12 Eylül 1980’de Türkiye'nin nüfusu 42 milyon, sendikalı işçi sayımız 5 milyon 700 bin. Türkiye'nin nüfusu, 2012, 72 milyon, sendikalı işçi sayımız sadece 560 bin değerli AKP’li arkadaşlarım. Türkiye sizin politikalarınızla, o şikâyet ettiğiniz, 12 Eylül ürünü dediğiniz Anayasa’yla ilgili hangi… Darbe anayasasını şikâyet ediyorsunuz ama onun meyvelerinden yemeye de devam ediyorsunuz. Türk halkının gündeminde bunlar var.

Bakın, Türk halkının gündeminde işsizlik var, Türk halkının gündeminde yoksulluk var. Öğretmenlerin gündeminde, yoksulluk sınırın altında, açlık sınırında alınan ücretler var. Atanamayan öğretmenlerimiz intihar ediyor yollarda, her gün bunun şeyleri var. Bu ıstırabı duyuyor musunuz değerli arkadaşlar?

Türkiye'nin gündeminde, yabancılara mülk satışı aklının kenarından bile geçmiyor. Siz hangi milletin gündeminden bahsediyorsunuz? Sizin gündeminiz şu: Plan Bütçe Komisyonunda görüşülürken burada ifade ettik, sizin gündeminizde şu anda Türkiye'nin rekor düzeydeki -cumhuriyet tarihinin rekoru- 300 milyar dolar cari açığı var. Sizin derdiniz, Maliye Bakanının derdi cari açığı kapatmak. Siz hangi gündemden bahsediyorsunuz?

Çiftçiler dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor. Az önce çeltik üreticileri Gönen’den arıyor, geçen yıl DSİ’nin kanallarından kullandıkları su dönüm başına 27,5 lira, şu anda DSİ’nin belirlediği rakam 130 Türk lirası.

Değerli arkadaşlarım, siz hangi gündemden bahsediyorsunuz? Köylü bitti, perişan. Tarım Bakanımız kalkmış, dünyanın bir başka yerinde ucuz mısır arıyor, ucuz çeltik arıyor, ucuz buğday arıyor. Ya, sen bu ülkenin Tarım Bakanı mısın, sen dışarıdan ithalat bakanı mısın, sen kimsin? Böyle bir politika olur mu? Köylü bitmiş, perişan vaziyette, çeltik üreticisi tarlasına gidecek mazotu koyamıyor traktörüne, traktörünü satıyor, haczedilmiş -az önce arkadaşımız rakamları verdi- perişan hâle gelmiş, sen gelmişsin bize yabancılara mülk satışının milletin gündemi olduğunu söylüyorsun. Sen kimi kandırıyorsun? Burada milleti kandıramazsın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Milleti kimse kandıramaz.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Yabancılara mülk satışı büyük sermayenin size dayattığı bir dayatmadır. Siz hangi milletin gündeminden bahsediyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Dayatıyorlar size, işte 300 milyar dolar açığınız var, onu dayatıyorlar size. Siz kimi kandırıyorsunuz?

Bakın değerli arkadaşlarım, AKP lideri, sık sık ve zaman zaman, Sayın Tayyip Erdoğan, CHP’yi ve CHP dönemlerini karalıyor, karalarken de şu ifadeleri kullanıyor: “CHP’nin tek parti diktatörlüğünde ne yapıldı Allah aşkına?” diyor. “CHP’ye soruyorum, yahu senin bu memlekete dikili bir ağacın var mı? Bu cibilliyetsiz partinin bu ülkeye hiçbir katkısı olmamıştır.” diyor. “CHP İktidarında şu ülkede bir taş üstüne taş konuldu mu?” diyor. “Biz bu CHP’nin cemaziyelevvelini de biliriz, hiçbir eserleri, emekleri yoktur.” diyor. Hatta bazen de hakarete varan bir çizgide “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.” diyor ve bize atfen, CHP’ye atfen, kamuoyunun önünde bize bunları söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, buradan CHP’nin büyük kurucusu, bu ülkenin kurucusu, ulusal bağımsızlık mücadelemizin önderi, eşsiz kahraman Atatürk döneminde ve o İnönü döneminde eğer bu ülkeye çakılan çiviler olmasaydı şu anda Türkiye, Anadolu falan yerinde olmazdı. Siz hangi çividen bahsediyorsunuz?

Bakın, hemen sayayım, bir çırpıda: CHP döneminde, Atatürk ve İnönü döneminde… 1923 ve 1950 arasını biz, Cumhuriyet Halk Partisi yönetmiş. Hani o AKP’li sözcü arkadaşlarımız ikide birde “Saltanat kalktı ama saltanatçı anlayış devam etti.” falan diyor ve bizi de Suriye’deki Baas Partisiyle ilişkilendiriyor. Şimdi, dünyanın hangi diktatör ülkesinde, 1950 yılında, serbest, eşit ve özgür seçimlerle kendi iktidarını bir başka iktidara devreden bir diktatör var mı dünyada? Böyle bir diktatörlük var mı arkadaşlar?

Yaptıklarına gelince: Eğer AKP’nin bugün sata sata bitiremediği ne varsa Türkiye’de biz yaptık, Cumhuriyet Halk Partisi yaptı. 1950’ye kadar bu ülkeyi biz yönettik. 1950’den sonra da sadece sosyal demokratlar, elli yıllık, 1950’den çok partili sisteme geçtikten sonra elli yıllık süreçte Türkiye’yi az böyle, kenarından köşesinden iki ya da iki buçuk yıl yönettik biz. Eğer bugün Türkiye’de demokrasi eksik ve aksaksa, eğer Türkiye’nin ekonomisi 19 defa IMF’ye teslim edildiyse, bu ülkede 40 bin yurttaşımızı Türk-Kürt çatışmalarında kaybettiysek, bu ülkede demokrasi en ağır darbeleri yediyse bunda CHP’nin hiçbir sorumluluğu yok. Bu ülkeyi 1950’den beri siz ve sizin gibi, sizin anlayışınızda insanlar yönetti. Uğur Mumcu sizin döneminizde öldürüldü, Ahmet Taner Kışlalı o dönemde öldürüldü. Hangi demokrasiden bahsediyorsunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) - İnanıyor musun söylediklerine?

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) - Bakın yaptıklarına, bu dönemde siyaseten yaptıklarımızı söylemiyorum, ekonomik olarak söylüyorum: 1924, Devlet Demiryolları kuruldu; 1924, Türkiye İş Bankası kuruldu; 1924, Türkiye Cumhuriyeti ilk madenî parayı çıkardı; 1925, Adana Mensucat Fabrikası kuruldu; 1925, ilk cumhuriyet altını basıldı; 1925, şeker fabrikaları kuruldu; 1926, Eskişehir Uçak Bakım Fabrikası kuruldu; 1928, Anadolu Demiryolu Şirketi kuruldu; 1928, Ankara Çimento Fabrikası açıldı; 1928, Malatya Elektrik Santrali açıldı; 1929, Haydarpaşa Limanı alındı; Paşabahçe Fabrikası kuruldu; 1931, Tekel Genel Müdürlüğü kuruldu; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu; Devlet Sanayi Odası, İzmir Rıhtım, Eskişehir Şeker, Sümerbank, Hava Yolları, Halk Bankası, Selüloz Fabrikası, Etibank, Türkiye şeker fabrikaları, İzmir kâğıt fabrikaları, SEKA, Ziraat Bankası, yani ne varsa, o kadar çok ki listeler çok, sayamıyorum.

Bakın, bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nde Cumhuriyet Halk Partisi İktidarı döneminde yapıldı. Biz, o Büyük Atatürk’ün ve İnönü’nün bize bıraktığı bu onurlu, şerefli defterle övünüyoruz, gurur duyuyoruz ve her platformda “İyi ki varsınız.” diyoruz. Bizim mirasımız bu, sizin mirasınız. Sizleri de bizim gibi görüyoruz aslında, siz de hepimiz aynı ülkenin, aynı büyük çınarın kolları ve dallarıyız ama bu ülkeyi...

Sayın Başbakan soruyor: “Siz kimsiniz?” diyor. Biz buyuz işte arkadaşlar. Siz kimsiniz peki, kimin mirasçısı? Millî görüşün sahibi Erbakan’ın çocukları ne yapıyor şu anda? O, gizli kasalarına giren, mercimek davasından giren paranın mahkemeleşmesini yapıyor. Biz ne yapıyoruz? Biz, Büyük Atatürk’ün miras olarak bıraktığı mirası halkımızın onuru ve onurlu sayfalarında göğsümüzde altın bir madalya olarak taşıyoruz ve taşımaya da devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Siz de taşıyın.

AKP’li arkadaşlara tavsiyemiz: Yabancılara mülk satışı, toprak satışı Türk halkının gündeminde yok değerli arkadaşlar.

Bakın, biz bu ülkede hepimiz aynı sosyal sınıfların insanlarıyız. Hepimiz köylerimizden çiftçi çocuğu, sığırtmaç çocuğu bu ülkede, bu ülkenin onurlu Parlamentosunda onurla görev yapıyorsak Büyük Atatürk ve İnönü sayesinde, ulusal kurtuluş mücadelemizin, cumhuriyetimizin o değerli insanları sayesinde, bize bıraktıkları siyasal miras sayesinde yapıyoruz. Aksi hâlde -burada ne Mehmet Metiner arkadaşım- hiçbirimiz bu Parlamentonun sıralarında olamazdık. Eğer Türkiye’de eksik de olsa, aksak da olsa 56 İslam ülkesi arasında demokrasiyi yaşayan tek bir ülke olarak varsak Büyük Önder’imiz sayesinde ve demokrasiyi buraya taşıyanlar sayesindedir. O nedenle biz diyoruz ki: Yabancılara toprak satışını, bu yasayı çıkarmayın. Gelin, vatan namustur, toprak namustur, bu ülkenin oluk oluk kan akıtarak Sakarya’da, Dumlupınar’da, Çanakkale’de, her tarafta, Sevr haritasını yırtarak, Lozan’la ulusal bağımsızlık mücadelesiyle onurlu Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir insan olarak, hepimiz bunun mirasçıları olarak gelin, bu yasayı geri çekin, halkın gündemine dönelim.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.                              

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/236, 237, 238, 239) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

 

BAŞKAN – Ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/236, 237, 238, 239) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım.

Adı Soyadı                                                                                                                                            Seçim Çevresi

AK Parti (10)

Mehmet Naci Bostancı                                                                                                                        Amasya

İdris Şahin                                                                                                                                             Çankırı

Cengiz Yavilioğlu                                                                                                                                 Erzurum

Nimet Baş                                                                                                                                              İstanbul            

Feyzullah Kıyıklık                                                                                                                                 İstanbul

Mustafa Şentop                                                                                                                                    İstanbul

Şirin Ünal                                                                                                                                               İstanbul

Yaşar Karayel                                                                                                                                       Kayseri

İdris Bal                                                                                                                                                  Kütahya

Selçuk Özdağ                                                                                                                                       Manisa

 

CHP(4)

Ahmet Toptaş                                                                                                                                       Afyonkarahisar

Mehmet Şeker                                                                                                                                      Gaziantep

Süleyman Çelebi                                                                                                                                 İstanbul

Ali Rıza Öztürk                                                                                                                                      Mersin

 

MHP (2)

Özcan Yeniçeri                                                                                                                                     Ankara

Atila Kaya                                                                                                                                              İstanbul

 

BDP (1)

Sırrı Süreyya Önder                                                                                                                             İstanbul

 

BAŞKAN – Listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 

Şimdi, Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 2/5/2012 Çarşamba günü yani bugün saat 18.00’de Ana Bina 2 no.lu kapı girişi, B 1’inci kat, 475 no.lu salonda toplanarak Başkan,  Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum. Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

3.- Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228) (x)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 228 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.

 

Başta “Böyle bir kanuna kısa süre içerisinde neden ihtiyaç duyuldu?” bu soruyu Sayın Bakana sormakla başlayacağım konuşmama çünkü en son Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde 2008 yılı Temmuz ayında böyle bir düzenleme yapılmış ve o düzenlemenin ardından  yabancıların Türkiye’den mülk edinmesine dair yüz ölçümünün binde 5’yle sınırlanan hüküm ilçe merkezlerinde yüz ölçümün ve nazım imar planlarının yüzde 10’una çıkarılarak ciddi bir patlama yaşanmıştı.

Yabancılara mülk satışıyla ilgili 5 Mayıs 2009 tarihinde yine tarafımdan yapılan bir gündem dışı konuşmayla konunun vahameti yüce Meclisin bilgilerine sunulmuş ve onun ardından da zamanın Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Mustafa Demir tarafından yaptığım konuşmaya cevaben Hükûmet adına verilen değerlendirmelerden birkaç paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum. O gün yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi, yabancıların taşınmaz edinmesini sağlayan yasal düzenlemeleri kısaca özetleyerek, 1924 yılında 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87’nci maddesiyle yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köylerde taşınmaz edinmesinin yasaklandığını ifade etmiştim. 1934 yılında bugünkü anlamda taşınmaz edinmeyi sağlayan ilk düzenleme 2644 sayılı Tapu Kanunu’yla yabancıların en fazla 30 hektara kadar araziye sahip olabilmelerinin önü açılmış, 1984 ve 1986 yıllarında o günkü Anavatan İktidarı tarafından çıkarılan ve taşınmaz edinmede karşılıklılık ilkesini kaldıran kanunlar Anayasa Mahkemesinin ilgili kararlarıyla iptal edilmiştir yani ilk kez 84 ve 86 yıllarında karşılıklılık ilkesinin kaldırıldığı düzenleme Türkiye’nin gündemine o gün gelmiş ama Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeleri Anayasa’ya aykırı bulduğu ve karşılıklılık ilkesinin uluslararası hukukta zedelendiği göz önüne alınarak iptal edilmiştir.

Bundan sonra uzun süre bu konuyla ilgili bir değişiklik yapılmamış ama Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının 2002 yılı seçimlerinin arkasından tek başına Türkiye’yi yönetmeye başlamasıyla hemen yine benzer düzenleme kamuoyunun gündemine getirilmiş ve bu dönemde, 2003 yılında 4875 ve 4916 sayılı kanunlarla yabancı yatırımcılara ait gerçek ve tüzel kişilerin Türkiye’de taşınmaz edinmesi serbest bırakılmış, 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87’nci maddesiyle, Tapu Kanunu’nun en fazla 30 hektar sınırının yer aldığı 36’ncı maddesi yürürlükten kaldırılmış ama şükürler olsun ki, Anayasa Mahkemesi yine bu düzenlemeleri 2005 yılında iptal ederek bu tehlikenin önünü kapatmıştır.

2005 yılından bu yana yine bazı girişimlerde bulunulmuş ancak Anayasa Mahkemesi bir türlü aşılamamıştır.

Son olarak, 3 Temmuz 2008 tarih ve 5782 sayılı Kanun’la, yabancı uyruklu gerçek kişilerin merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümünün yüzde 10’una kadar kısmında taşınmaz edinebilmeleri ve tüzel kişiliğe sahip şirketlerin taşınmaz mülkiyeti edinebilmelerine imkân tanınmıştır. Bu düzenleme hâlen yürürlükteki düzenlemedir.

Şimdi, 2008 yılındaki bu düzenlemenin ardından, özellikle turizm bölgeleri başta olmak üzere ülkemizin kıyı kesimlerinde çok ciddi taşınmaz satışları yapılmış ve yapılan bu satışlar sonunda ülkemizin önemli bir bölümü yabancı gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetine geçirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, yine o dönem itibarıyla resmî dönemin Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak’ın konuya ilişkin önergelerimize verdiği yazılı cevaplardaki verileri dikkate alarak sizlerle bu satışların miktarını paylaşmak istiyorum. 31/3/2009 tarihi itibarıyla o güne kadar gerçekleşen toplam 44 milyon 479 bin 191 metrekarelik taşınmaz satışının yüzde 76’sı Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde gerçekleşmiş yani 2003-2009 döneminde gerçekleşmiştir. Her ne kadar cumhuriyet tarihinden beri yabancılara satışın mümkün olduğu ve 30 hektara kadar… Biraz önce de Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili tarafından bu kürsüde dile getirildiği gibi “Herkese açık oldu, daha sonra Hükûmetimiz döneminde bu 2,5 hektara düşürüldü, dolayısıyla şimdi eskisini yeni getiriyoruz.” gibi son derece mülayim gerekçelerle bu kanun sunulmaya çalışılsa da gerçekler göstermiştir ki Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde -2009 yılı itibarıyla söylüyorum- yapılan satışların yaklaşık yüzde 80’i o dönemlere rastlamaktadır, geriye kalan yüzde 20’si ondan önceki seksen dört yıllık cumhuriyet tarihine aittir, şimdi bu tespiti bir yapmamız lazım. Daha sonraki dönemde yani 2008 yılında yapılan satışların, düzenlemenin arkasından gerçekleşen satışlara bakıldığında, tasarıyla ilgili muhalefet şerhlerinde de yer aldığı gibi özellikle 2002-2011 -2012 hariçtir- yılları arasında yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılan toplam 136 milyon 527 bin 787 metrekarelik satış dikkate alındığında bugüne kadar yapılmış olan söz konusu satışların yüzde 90’a yakını Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde olmuştur. Bu konuyla ilgili dönemin bakanlarına ve bugünkü Maliye Bakanı da dâhil olmak üzere, “Yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılan satışlardan Türkiye Cumhuriyeti hazinesi ne kadar para elde etmiştir?” diye sorduğumuzda hiçbir cevap alınamamıştır değerli milletvekilleri. Bunu saklamakta ne hikmet vardır, bir türlü anlayamıyoruz.

Buradan soruyorum: Sayın Bakanım, son veriler nedir? Cumhuriyet tarihi boyunca yabancı gerçek ve tüzel kişilere satılmış tüm taşınmazların bugün tarihi itibarıyla yüce Meclise bilgilerini verirseniz çok memnun oluruz.

İkincisi: Maliye Bakanlığı bazı verileri size gönderiyor, diyor ki: “Bu konuda elde edilen gelirler, ilgili bakanlıktan ancak öğrenilebilir.” Şimdi size bir kez daha soruyorum: Bugüne kadar, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılan satışlardan Türkiye Cumhuriyeti devletinin hazinesine ne kadar para girmiştir? Bu paralar nerelerde harcanmıştır? Bu konuda yüce Meclisi bilgilendirmenizi özellikle istirham ediyorum.

Şimdi, bu kanuna neden ihtiyaç duyuldu? Geçmiş on yıllık dönemde elde edilen bu paralar demek ki yetmedi ki, şimdi, bu yüzde 10 yüz ölçümü sınırlaması kaldırılıyor. En önemlisi de mütekabiliyet esasına dayalı olan, bizim vatandaşlarımızın da başka ülkelerdeki taşınmaz edinimini sınırlayan bir düzenleme getiriliyor. Şimdi, siz, yabancıların Türkiye’de mülk edinmesiyle ilgili mevcut düzenlemeyi kaldırır, buradaki karşılıklılık ilkesini yok ederseniz artık cebine parayı koyan… Tarım arazisi, sit alanı, turizm alanı hiç fark etmiyor, “Bastır parayı al mülkü.” şekline dönüştürdüğünüz bu düzenlemeyle, bu ülkede yaşayan 75 milyonun hakkını birilerine satamazsınız.

Sayın Bakanım, mevcut Kanun’un, 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi, 2003 ve 2005 yılındaki değişikliklerden sonra, sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, yabancı uyruklu gerçek kişiler karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla toplam yüz ölçümü 2,5 hektarı geçemeyecek şekilde sınırlandırma getirmiştir. Şimdi, siz, getirilen bu tasarısıyla, “karşılıklı olmak” ilkesini ortadan kaldırıyorsunuz, 2,5 hektarı da 30 hektara kadar çıkarıyorsunuz, ayrıca Bakanlar Kuruluna da yetki veriyorsunuz, 60 hektara kadar yani 600 dönüme kadar, bir başka deyişle 600 bin metrekareye kadar bir kişiye Türkiye toprakları üzerinden mülk edinme hakkı veriyorsunuz. Bunun gerekçesini lütfen bize açıklayınız.

Şimdi, size hangi uluslararası güçler, şirketler, oluşumlar “Şu kıyı bölgelerinde yüzde 10 sınırına dayandık, mevcut Kanun’daki 2,5 hektar sınırı bize sıkıntılar çıkarıyor, yeni alanları bize satın.” diye talepte bulunduysa lütfen bunu açıklayınız. Böyle bir şeyi bu yüce Meclisin kabullenmesi mümkün değildir ama sizin geldiğiniz noktada size para lazım ve kısa sürede hemen kasaya girecek nakit para lazım, bunun için de en kolay yol hazır bekleyen yabancı müşterilerdir. Bu müşterilere “Buyurun toprağı alın, parayı bize verin, biz de şu cari açığı kapatalım, tarım alanı, sit alanı bizim için fark etmez, buyurun, hayırlı olsun.” diyecekseniz buna bu yüce Meclis geçit vermeyecektir. Milliyetçi Hareket Partisi bu konuda sonuna kadar bu düzenlemenin karşısındadır. Bize haklı gerekçeyi bu yüce Mecliste açıklamak zorundasınız. Neden bu sınırı deliyorsunuz, kendi Hükûmetiniz döneminde, 2008 yılında, o günkü itirazlarımıza rağmen getirdiğiniz bu düzenlemeyi şimdi dört yıl sonra tekrar niçin bu yüce Meclisin gündemine getirdiniz, bunu bize açıklamanız lazım.

Şimdi, o günkü Sayın Bakan -kendisinin şahsiyetine ve kişiliğine, devlet adamlığına saygım sonsuzdur- Mustafa Demir Bey, bizim konuyu bu şekilde gündeme getirmemizin ardından bazı açıklamalarda bulunmuş ve demiştir ki: “Biz, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde getirilen değişikliklerle ülkeyi başkalarına pazarlayan bir anlayışı kesinlikle kabul etmiyoruz. Yaptığımız düzenlemelerde şu esasları getirdik: Karşılıklı olmak ve yine kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülke genelinde edinebileceği taşınmaz miktarını 2,5 hektara düşürdük. İki: Yabancı uyruklu gerçek kişiler sadece imar planı olan yerlerde, konut ve iş yeri olarak ayrılan alanlarda taşınmaz mal edinebilmektedirler.” Yani imar planının dışında taşınmaz mal edinemiyorlar. Bunu Sayın Bakan söylüyor, bu düzenlemelerle, kendilerinin yaptığı düzenlemelerle bunu sağladığını söylüyor ama şimdi, aynı Bakanın bağlı bulunduğu partinin yeni Hükûmetinin yeni bakanları “Bakanlar Kuruluna yetki verin, biz bu yaptığımız değişiklikten duyduğumuz pişmanlığı ortadan kaldıralım.” diyorlar.

Bunun bir izahı var mı Sayın Bakan? Şimdi, aynı Hükûmetin Bakanı “Biz, bu düzenlemelerle Türkiye'de bazı şeyleri garanti altına aldık.” diyor. Saygı duyuyorum. En azından şimdiye kadar bazı şeylerin önüne geçilmiştir ama şimdi, siz, bu düzenlemeyle, Dışişleri Bakanının görüşüne dâhi gerek duymadan, Hükûmet tasarısı olarak gelen düzenlemede bir iki bakanlığın görüşüne dayanarak sınırsız mülk edinmeye imkân tanıyan düzenleme getiriyorsunuz. Komisyonda, iktidar partisine muhalefet partilerinin çok aşırı tepkisini dikkate alarak bu birkaç bakanlığı Bakanlar Kuruluna dönüştürüyorsunuz.

Değerli Bakanım, eğer siz bu ülkenin bir evladıysanız -inanıyorum, hassasiyetinize de güveniyorum- bu düzenlemeden vazgeçiniz. Böyle bir düzenlemeyi sizin vicdanınızın kabul etmesi mümkün değildir.

Şimdi, kişiler, sınırsız, 30 hektar kişi başına, 60 hektara kadar yani 600 dönüme kadar mülk edinebilecek. Orman ve göl arazileri dâhil olmak üzere yüz ölçümünün yüzde 10’una çıkarıyorsunuz. Bakınız, daha önceki Hükûmetiniz imar planının yüzde 10’uyla sınırlama getirirken, şimdi “toplam yüz ölçümünün yüzde 10’una kadar” diyerek, kapıda bekleyen, sınıra dayanmış, parayı cebine koymuş Türkiye’den toprak almak isteyen vatandaşlara, yabancı gerçek ve tüzel kişilere sınırsız kapı açıyorsunuz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.

Sayın Bakan yine devam ediyor: “Kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı ayni hak edinebiliyorlar.” diye övünüyor ama şimdi siz yaptığınız bu düzenlemelerle -36’ncı madde ve 35’inci maddedeki yeni düzenlemelerle- yabancı ortaklı şirketlerin yüzde 50’nin üzerindeki pay sahibi olanlarının tamamının, istenilir şekilde yine yukarıdaki sınırlamalar içerisinde olmak kaydıyla mülk edinmesine imkân tanıyorsunuz.

Ne çabuk değişti üç buçuk yılda bu fikriniz? Geçen dönem böyleydi, şimdi getirdiniz bunları, yeniden bu düzenlemeyle kamuoyunun gündemine getiriyorsunuz ve bunun gerçek amacını kamuoyundan gizliyorsunuz.

Devam ediyor: “Karşılıklılığın tespitinde hukuki ve fiilî durum esas alınır.” Yani ülkeler arasındaki karşılıklılık esasında hem hukuki hem de -o yetmez- fiilî durum esas alınır. “Bu ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının tanınmadığı ülke uyruklularına uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı hakların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınması esastır.” diyor Sayın Bakan, doğru söylüyor. Şimdi siz geliyorsunuz, karşılıklılık ilkesini ortadan kaldırıyorsunuz ve Türk vatandaşı olup da başka ülkelerde mülk edinme hakkına sahip olan insanlarımızın bu hakkını sınırlıyorsunuz.

Şimdi, İsrail sizin vatandaşınıza mülk edindiriyor mu? Edindirmiyor. Ama siz İsrail’e “Gel kardeşim, mayın yasasıyla veremediğimiz arazileri, bastır parayı şimdi al.” diyorsunuz. Kusura bakmayın, bunun anlamı budur. İsrail’de siz mülk edinemezken, herhangi bir sınır tanımadan mütekabiliyet esasıyla ortadan kaldırdıktan sonra İsrailli iş adamına, şirket sahibine, vatandaşına “Hayır, sen Türkiye’den mal satın alamazsın.” diyebilecek misiniz?

Şimdi, “Millî menfaatleri dikkate almak kaydıyla” diye bir madde koymuşsunuz. Ben size soruyorum: Şu anda Türkiye Hükûmetinin Suriye’yle olan savaş eşiğine gelmiş sebepler millî menfaati midir, değil midir? Size göre millî menfaat başka, Cumhuriyet Halk Partisine göre başka, Milliyetçi Hareket Partisine göre başka veya Barış ve Demokrasi Partisine göre başka olabilir. Bu sizin gerekçenizin kuvvetli olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla bu subjektiftir, bunun ortadan kaldırılması lazım.

Devam ediyor Sayın Bakan, özetle birçok konulara değinmiş ve “Buna göre, yabancı gerçek kişilerin taşınmaz edinimi, uygulama ve mevzi imar planı alanlarda konut ve iş yeri yapımına ayrılmış yerlerle sınırlandırılmış olduğundan tarımsal alanlarda taşınmaz edinmeleri mümkün değildir.” diyor Sayın Bakan Mustafa Demir. Doğru söylüyor ama şimdi Sayın Bakan Bayraktar diyor ki: “Bunları kaldıralım. Bunlar bizim önümüzü bağladı.” Yani imar planı, uygulama planı olan alanlarda konut ve iş yeriyle sınırlandırmayalım. Gelsin vatandaş, istediği gibi bar mı açacak, pavyon mu açacak, başka bir yerde mi kullanacak, gelsin alsın. Tarım alanına engel koymayalım. GAP alanlarını, bastırsın İsrail parayı, alsın. Dolayısıyla Suriye üzerindeki oyunlarla beraber biz böylece savaşta alamazsak, Amerika’nın bize verdiği görev gereği orada bu problemi çözemezsek mayınlı araziler dâhil olmak üzere Amerika ve İsrail bastırsın parayı, koridoru açsın, İran’a kadar ulaşsın, oradan da Çin’le olan problemini çözsün. Bunun Türkçesi bu Sayın Bakan.

Siz, vatan evladı olarak bu yüce Meclisin her milletvekili gibi bu konuya hassas bir insansınız. Ama böyle bir düzenlemeyi buraya getirmekle gerçekten bizim kafamızda bazı soru işaretleri uyandırmaya başladınız. Yabancıya olan mülk satışını yeniden düzenleyen bu kanun, açık söylüyorum, eğer bu Meclisten sizin zorlamanızla, Hükûmetin zorlamasıyla geçerse bu millete haksızlık yapılmış olur.

Bu duygu ve düşüncelerle tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve kanunun karşısında olduğumuzu açıkça belirtiyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

İkinci konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 228 sıra sayılı Yasa Tasarısı ve Teklifi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.

Tabii, bu yasaya baktığımız zaman, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği daha önceki bir yasa; geliyor, bugün bu yasa düzeltilecek, ona uygun bir yasa çıkartılacak ama tam tersi yapılıyor. Yani Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar ve hukuka uygun yeni bir yasa süreci yerine bu kararların iptali bir fırsat biliniyor, “Bu iptalden de bir şeyler çıkarabilir miyiz?” Yani yasayı uydurmak varken, uydurmak yerine, uydurukçu bir anlayışla “Daha çok nasıl kendi gündemimize, daha çok para, daha çok kendi politikamıza uygun bir yasa çıkarırız?” Buradaki olay bu.

Şimdi, yabancılara mülk satışı… Güzel. Yabancılar zaten bir ülkeye tankla topla giremedikleri zaman sermaye yoluyla giriyorlar. Sermaye yoluyla girerken kendi ülkelerinde ödemedikleri vergileri gittikleri ülkelerde daha düşük vergi olarak veriyorlar. Örneğin, bir Fransız, bir Alman firması kendi ülkesinde yüzde 50’nin altında bir vergiyle çalışamaz. Onun için, gelir merkezlerini İstanbul’da kurar. Hükûmetiniz de kalfalık döneminde yüzde 35 olan kurumlar vergisini yüzde 20’ye indirir çünkü sıcak paraya ihtiyaç vardır. Likidite denen olay cari açık için en ihtiyaç konu. Arkasından da o şirketler gelir, burada yüzde 20 vergiyle holdingler bankalara ortak olur, finans merkezlerine girer. Ondan sonra bir bakıyorsunuz bunlar farklı alanlara girmeye başlamışlar. Nasıl? Özelleştirme. Önce satımlar oradan, özelleştirme alanından. Sonra enerji alanından. Enerjiye de, özelleştirmeye de öyle girmiyorlar, devlet garantisi istiyorlar. Uyanıklar. Çünkü biliyorlar hükûmetlerin de ömürleri var yani ilelebet payidar olmuyorlar. Gidecek hükûmetler bir gün, yeni bir iktidar gelecek, bu yanlışlara “dur” diyecek. En az on beş, yirmi beş yıl devlet garantisi istiyorlar. Sonra yap-işlet-devret yasaları çıkıyor. Yap-işlet-devret yasalarıyla daha önce kırk dokuz yıllığına kiraya veriliyordu topraklar, bu sefer tescil, tapu, terkin, limanlar, akarsular, madenler, ormanlar, ülkenin en kıymetli yeri parası olana gidiyor.

Parası olanın dini imanı önemli değil, etnisitesi de önemli değil. Para denen olay parayla beraber her şeyi satın alabilir. Onun için, bu vatan uğrunda istediği kadar burada “vatan, millet, sakarya” edebiyatı yapın, bugüne kadar yapılan hep satmak üzerinden gidiyor.

Bu yasa ne getiriyor? Bu yasa çok garip bir durum getiriyor. Bakın, Türkiye’nin gündeminde yok bunlar. Bakıyorsunuz 1934, Tapu Kanunu 36. Onu en iyi Erol Dora bilir. Azınlıklara nasıl acımasızca uygulamış iktidarlar bugüne kadar, AKP İktidarına kadar, tek parti rejiminden AKP İktidarına kadar.

Gidin, Yunanistan’dan bir vatandaşın Türkiye’nin bir kıyı şeridinden bir karış -buradan gitmiş olsa bile- arazi alma şansı yok. Hassasiyet, devlet güvenliği ve genelgelerle MGK’nın, askerî istihbaratın “gizli” kaydıyla bunlar hep reddedilmiştir. Avukat olanlarınız bilir, açmışsınızdır tapu tescil davalarını, bunların hepsi bu gerekçeyle reddedilmiştir. Rumlar için öyle yapılmıştır. Ermeniler için, Van’da birisi bir otel işletmek istemiştir, o otelin bile ruhsatı verilmemiştir. Yine başkaları için bu söz konusu. En son mayın yasasında, işte ekolojik tarım için, bilmem ne tarımı için mayın alanları asıl toprak sahipleri dururken İsrail’deki şirketlere, Amerikalı şirketlere verilecekti.

Şimdi, bakıyoruz, bu yasayla ne oluyor? Miktarlar artırılıyor ve en önemlisi arkadaşlar “karşılıklılık” denen hukuk ilkesi -mütekabiliyet Osmanlıcası- mütekabiliyeti kaldırıyorsunuz, yani Suudi Arabistan’dan bir şeyh gelip senin ülkende Boğaz’da istediği villayı parayı basıp alabilir, özel mülkümdür der, hiçbiriniz giremezsiniz ama siz gidip Suudi Arabistan’da bir çadır alamazsınız, bir çadır yeri alamazsınız. O zaman bu eşitlik olmadı. Ben, bunu Suudi Arabistan üzerinden verdim, bu Fransa da olabilir, yani İtalya da olabilir.

Biliyorsunuz bir mülk yasası çıktı, yabancılara belli bir oran konmamıştı. Bir baktık, bizim müstesna turizm beldesi ilan edilen işte Balat’ta, Fener’de, Fatih’te, Sultanahmet’te, Eminönü’nde, Beyoğlu’nda birdenbire 15-20 kat arsa fiyatları arttı, birdenbire o harabeler kıymete bindi. Sonra Galataport olayı geldi, daha da arttı. Sonra “Yüzde 10 olan bu sınırlamayı nasıl kaldırabiliriz?” tartışmaları başladı. Tapuya bakıldı, en çok da İtalyanlar ve İngilizler rağbet etmiş, arada da Almanlar biraz almış.

Sonra şöyle bakıyorsunuz, yine Türkiye’den azınlıkların mülk sahibi olduğu durumlarda yurt dışına gitmişse “Eşhası mütegayyibe” deyip bunların mülklerinin hazineye geçirilmesi olayı var. Bu yakın zamana kadar bu kararlar da sürdü, hâlbuki onlar bu ülkede yaşayan, nüfusu olan, vatandaşlık belgesi, cüzdanı olan insanlardı. Onlar da eşhası mütegayyibe oldular. Sonra “metruk yer” dediler. Metruk yerler nerede var? Tarihî yerlerde var, İzmir’de var, Mersin’de var, Adana’da var, İstanbul’da var. Bu Afet Yasası da yarın biterse bu metruk hâllerin, binaların durumu da belli; yirmi yıl zilyeti olan götürecek. İşin basiti bu.

Bunu şöyle bir formüle edin bakayım: Enerjide nükleer santral, termik santral, maden kömürü, taş kömürüne bağlı santraller olayı, devlet garantisi… Buradan devlet garantisi istiyor. Yani adam, zaten kâr edeceksin, niye devletin garantisini istiyorsun? Yok. “Elektriği şu kadar sentten yirmi sene alacaksın.” diyorsun. Sonra bu yetmiyor; nükleer santrali Mersin’e kuruyorsun, Sinop’a kuruyorsun, taş kömürünü Zonguldak’a kuruyorsun, Çinlileri davet ediyorsun, Rusları davet ediyorsun. Diğer ülkeler nükleer santralleri terk ederken siz ona yöneliyorsunuz.

Sonra, kamu-özel sektör ortaklığını getiriyorsunuz. Kamu-özel sektör ortaklığını getirirken 2023’e kadar iktidar olacağınızı varsayıyorsunuz. İhalesiz satış yapıyorsunuz. Dikkat edin. Yani size bu milletin iradesinin garantisini millet verdi mi 2023’e kadar? Hadi, önümüzde üç tane seçim var. Tamam, uzun dönemli bir iktidar döneminiz var, bunu inkâr etmiyoruz, on yıl az bir zaman değil iktidarlar için ama 2023’e, 100’üncü yıla kadar bu millet size açık çek mi verdi, açık bono mu verdi size? Milletin iradesi bir defada döner, bir seçimde döner. Bir seçimde iktidar olanı da yerin dibine indirebiliyor, yüzde 1’lerin altına düşürdüğü yakın tarihimizde görüldü.

E, şimdi, ihalesiz satış kamu-özel ortaklığına 2023’e kadar müstesna. İyi, o da güzel. 2/B Yasası gündemde. Orman köylüleriyle konuşuyorum, hiçbirisinin cebinde 5 kuruş yok; kendi arazileri ormana gitmiş, hazineye, ceplerinde para yok. O zaman gidip müteahhitlerle mi anlaşsınlar? Niye o zaman devlet bunlara bir kredi, bir imkân, bir olanak, bir taksit, bir şey tanımadı? Hiçbirinin cebinde kendi arazisini alacak para yok; o bir.

İkincisi, turizm bölgelerinde Antalya, Mersin, İstanbul başta olmak üzere, çok büyük paralar… O kadar parayı kimin cebinde bıraktınız Allah aşkına? Kimin cebinde bu para kaldı; işçinin mi, emekçinin mi, memurun mu, çiftçinin mi, bakkalın mı, esnafın mı, taşımacının mı, küçük sanayicinin mi? Hangisinin cebinde büyük rakamları telaffuz edebileceğiniz bir para bıraktınız ki on yıllık iktidarınız döneminde? Burada en çok vergi verenler, gelir vergisi rekortmeni olanlar 17 tane banka, 28 tane de holding. Arkası devam ediyor tabii.

Yap-işlet-devlet… Yine gelecek şirketler. Hangi şirketler? Yabancı şirketler. Ne yapacaklar? Üçüncü köprüyü yapacaklar. Nerede yapacaklar? Boğaz’da yapacaklar. Ne oldu? Diğer bankalar krediyi çekti. Üçüncü köprüyü kim yapacak? “Vallahi biz yapacağız, paramız pulumuz var ya.” Olsun… “Yüzde 51 biz olacağız, yüzde 49,9 da…” Olabilir, devrik bir diktatörün paraları, hazineleri, milyarları bir yerde olabilir. Gelir bir şirket olur o da. O şirket diktatör adına gelir, Türkiye o sermayenin ortağı olur; o şirketler evlenirler, şirket evlilikleri olur; o şirket de devletle evlenir, çok evlilik olur; çok evlilik de istediği yerde gayrimenkulü kapar, istediği yerde araziyi kapar, istediği yerde 600 dönümü, 60 hektarı götürür.

Şimdi, bu anlayışın Türk ekonomisini büyütüyor anlayışı olmadığını hepimizin görmesi lazım. Yap-işlet-devrette devlet hazinesi olan ormanların tescili var -tescil arkadaşlar- satış, yabancıya satış var, bırakın onu, kırk dokuz yıllık kiralama var.

Şimdi, bunun üzerinden bakıyorsunuz, hemen Türkiye’nin puanı düşürülüyor bu arada -dikkat edin bu üç güne- büyümede risk, ihracatta azalma, enflasyon ve şeyde yükselme… Bir bakıyorsunuz, yükselme kredisinde, ihracatta sıkıntı var. Hükûmetin çok sıcak paraya ihtiyacı var, bunun acelesini yapıyor, bunun gündeminin peşinde. Belli ki cari açığı bir türlü telaffuz etmiyor. Ekonomi Bakanı Sayın Babacan diyor ki: “Evet, küresel krizi aştık, büyüdük ama yan etkileri var.” Evet, her acı ilacın yan etkisi vardır ama buradaki yan etki adamı kötürüm eder, memleketi kötürüm ediyor, buradaki yan etkiyi görmüyoruz. “Yan etki” denildiği zaman yüzde 80 vergi veren işçinin, emekçinin, vatandaşın cebine, geçimine, gelirine bakacaksanız, yani çok uzağa değil, dün 1 Mayıs alanlarına dolan milyonların özlemlerine ve taleplerine bakacaksınız. 1 milyona yakın insan Taksim Meydanı’nda, milyonlarca insan Ankara’dan Diyarbakır’a kadar her alanda ne haykırıyordu 1 Mayıs meydanında? Evet, gördük, Türkiye'nin görmediği bir şeyi de gördük; Sarkozy gibi Tandoğan Meydanı’nda miting yaptınız, Bakan da gitti orada konuştu. Bakan, yüreği elverseydi Sıhhiye’ye gelseydi; muhalefet, sivil toplum, bütün renkler oradaydı. Sarkozy gibi tekdüze, tek tip demokrasi uygulanıyor. Arkadaşlar, dünyanın neresinde sendikalar iktidarla 1 Mayısı kutlar? Bana bir örnek verebilir misiniz Sarkozy’den başka? Yok.

1 Mayısı da resmî size kutlattık ya, bu da bize oh olsun ha, muhalefet olarak. Her gün bizim gözümüze biber gazı sıktınız. 2009 yılında yediğim biber gazlarının haddi hesabı yoktu, cebimde limonlarla dolaşıyordum. Bugün keşke elimde olsa Bakana da bir limon verebilseydim 1 Mayısta, o kaygıyı o da yaşayabilseydi. Ama…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bayram gibi kutladık, bayram yaptık.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bayram değil; işçinin, emekçinin birlik, mücadele ve dayanışma gününü siz yine bayram diye zannediyorsunuz. Bayram değil; bayram gönüllerdeki bayramdır, emekçi kardeşlerin dayanışmasıdır, dillerin özgürlüğüdür, kimliklerin özgürlüğüdür, cinslerin özgürlüğüdür, farklı halkların özgürlüğüdür, halkların kardeşliğidir, milyonların meydanlarda coşarak yan yana yürümesidir, solcuyla İslam’ın yan yana yürümesidir. İşte İstanbul Taksim Meydanı’nda gördünüz “Mülk Allah’ındır.” dedi, siz de bundan ders alın. Mülk Allah’ındır, ekmek de, adalet de lazım yanında arkadaşlar. Bunun örneklerini çok verebiliriz. Hükûmetin yasakladığı sekiz sene boyunca size “Ya, bu yasaklanmaz. Kenan Evren bunu yaptı. Bundan vazgeçin.” diyene kadar sekiz yılı kaybettik. Şimdi size başka gerçekleri anlatmak için yılları tüketiyoruz.

1 Mayıs alanlarında şunu gördünüz: Halkların kardeşliği orada yankılanıyordu, sesleniyordu, türküler renk renkti, Kardeş Türküler Taksim Meydanı’ndaydı; Türkçesiyle, Kürtçesiyle, Lazcasıyla, Arapçasıyla, Çerkezcesiyle ve herkes birlikte halay çekiyordu. Tabii ki bunu anlamak için içten inanmak lazım. “Şemmame” türküsüyle Karadeniz düğünlerinde, Trakya düğünlerinde, Ege’de, Akdeniz’de, İç Anadolu’da halay çekiliyorsa, Kürtçe orijinli olan “cane cane” türküsünde de bütün Türkiye halay çekiyorsa bu ülkenin de ortak değerleri vardır. Buna, yasaklara karşı duran sivil toplumun, sendikaların, derneklerin, halkın, farklı kesimlerin, inançların, cinsel tercihlerin, dinlerin, mezheplerin hepsinin beraber olduğu bir meydanı düşünün, o renklerini düşünün, o seslerini düşünün, o çok sesliliğini, çok kültürlülüğünü, çok dilliliğini. İşte böyle bir manzara Türkiye'nin geleceğini yeniden bir anayasada şekillendirdiği zaman bir anlam ifade edebilir.

Bunları anlamak için, şu getirilen yabancılara mülk satışı var ya, bu mülkleri yabancılara satacağınıza gelin, bu milyonların, bu emekçilerin, işsizliğin, yoksulluğun belini kırmak için birlikte işleyelim, birlikte bu ülkenin geleceğini, kendi imkânını, parasını, toprağını, cebini burada yaşatalım. Gerçek olan ekonomik politika budur. Gerçek ekonomik politikada böyle düşünmediğiniz zaman yabancıların gözü sadece İstanbul’da, Diyarbakır’da, Mersin’de, Trabzon’da olmaz, toprağın her karışında olur.

Evet, muhalefet olarak 1 Mayıslarda ses verdik. Verdiğimiz ses, hoşgörünün, birliğin, dayanışmanın, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin sesiydi. Bakın, biz, bu tür etkinlikleri size de inşallah yaşatmanın coşkusunu yaşıyoruz. Size de 1 Mayısı kutlattık ya size daha neler kutlatacağız, size daha neler, türküler söylettireceğiz, bakın göreceksiniz. Bu muhalefetin kıymetini bileceksiniz arkadaşlar. Bu muhalefet onurlu bir mücadele veriyor. Ve saat 14.00’te bütün Türkiye meydanlarında bir dakika boyunca “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganlarını atan milyonları da buradan selamlıyorum Meclis kürsüsünden. Bu coşku, doğru adresi on ikiden vurmuştur, şaşmamıştır arkadaşlar, şaşmamıştır.

Bakın, zamanımız az, Türkiye notu niye düştü, niye paraya ihtiyaç var, onlara girmeyeceğim ama ya şu süt meselesi ne arkadaşlar?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Çocukları zehirlediler.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şu süt meselesi… Bakın -Diyarbakır, Sivas, Antalya, Kırıkkale, Samsun, Adana, Konya, Edirne- 776 kişiyi zehirlemişsiniz. Kim bu sütleri sipariş verdi? Kim zehirliyor bu çocukları? Sayın Bakan diyor ki: “Hassasiyetleri varmış, bazılarının midesi almamış, bazılarının alerjisi varmış.” Yapmayın arkadaşlar! Tabii ki ana sütü gibi olmaz, hele hele devlet sütü olunca, Hükûmet sütü olunca, kaynağını iyi araştırmak gerekiyor. O kaynağı araştıracaksınız, o şirketleri araştıracaksınız, o siparişleri araştıracaksınız, o üzerindeki tüketim maddelerini araştıracaksınız. Ustalık kabinesinde -Marshall yardımıyla eskiden süttozu veriliyordu bizim ilkokul dönemlerimizde- siz de 2012’de “Likit süt veriyoruz.” diye hava atamayacaksınız. Çok açık söyleyeyim, hava atma şansınız yok, Twitter’a şimdiden dalga konusu oldunuz “Devletin sütü bozuk çıktı.” diyor Twitter’da, dikkat etin, uyarıyoruz, bu işin üstüne gidin, sakın ha göz ardı etmeyin diyoruz.

Ret oyumuz olacaktır, ret oyu kullanıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Vekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Köktürk, buyurun.

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancılara toprak satışını düzenleyen Tapu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yabancılara toprak satışının tarihsel sürecine baktığımızda, yabancıların ülkemizde taşınmaz edinmeleri konusuna ilk kez Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde yabancıların dayatmasıyla çıkarılan Islahat Fermanı’nda değinildiğini ve yine yabancıların dayatmasıyla 1868 yılında yabancı gerçek kişilerin ülkemizde mülk edinmelerine olanak tanındığını görüyoruz. Osmanlı Devleti ilk kez 1854 yılında dış borçlanmalara başlamış ve 1874 yılına kadar tam 15 kez dış borçlanma gerçekleştirmiştir. İngiltere Hükûmeti, o dönemde, borçların ödenmesi görüşmeleri sırasında Osmanlı Devleti’ne yabancılara mülk satışının önündeki tüm engellerin kaldırılması konusunda dayatmalarda bulunmuştur. Bu baskıların ve dayatmaların sonucu olarak, ilk kez 1868 yılında yabancı gerçek kişilere Osmanlı topraklarında mülk edinme hakkı tanınmıştır. Ancak, yabancılara mülk satışı Osmanlı maliyesinin toparlanmasını sağlamamış, Avrupa devletlerinin Osmanlı hazinesine el koymasını yani Düyunu Umumiye İdaresi’nin kurulmasını engelleyememiştir. Bu tarihsel süreci, ders almamız gereken bu tarihsel süreci öncelikle Genel Kurulun dikkatine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu süreç, hepimizin bildiği gibi, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızla durdurulmuş ve ülke topraklarımız üzerinde tam bağımsız, laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Cumhuriyeti kuranlar, toprağın sadece bir mülkiyet sorunu olmadığının ve egemenliğin asli unsuru olduğunun bilinci içerisinde 1924 yılında yürürlüğe koydukları 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87’nci maddesiyle yabancıların köylerde taşınmaz edinmesini yasaklamışlar ve yine 1934 yılında çıkardıkları Tapu Yasası’nın 35’inci maddesiyle yani  bugün değiştirmeye çalıştığımız maddeyle yabancı tüzel kişiliklerin mülk edinmelerine engellemeler getirmişler ve ayrıca, o dönemlerde mütekabiliyet ilkesini yani karşılıklılık ilkesini temel ilke olarak korumuşlardır. Ancak 12 Eylül 1980 darbesinden sonra iktidara gelen anlayışın uygulamış olduğu politikalarla yabancı sermayeyi ülkemize çekme gerekçelerinin arkasına saklanılarak ülke topraklarımızın hoyratça yabancılara peşkeş çekilmesinin önü açılmış ve bu anlayış yeniden  devreye sokulmuştur.

Değerli milletvekilleri, 1984 yılında mütekabiliyet şartı aranmaksızın yabancı gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde toprak edinmeleri konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmesine yönelik düzenleme getirilmiş ve yine aynı düzenlemeyle yabancı gerçek ve tüzel kişilerin mütekabiliyet şartı aranmaksızın köylerimizde de toprak edinmelerine olanak tanınmış, ancak ulusal çıkarlarımıza aykırı bu 3029 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Aynı Hükûmet akabinde 3278 sayılı Yasa’yı çıkartarak aynı mahiyetteki düzenlemeleri yeniden getirmiş, ancak bu Yasa da yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu iptal kararlarına rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti tarafından 2003 ve 2005 tarihlerinde gerçekleştirilen benzer mahiyetteki düzenlemeler hakkında da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararları verilmiştir. AKP tarafından 2008 yılında yeni bir düzenleme gerçekleştirilmiş ve bu düzenlemenin değiştirilmesine yönelik Anayasa Mahkemesince iptal edilen düzenlemeleri de içeren, hükümleri içeren yeni bir düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükümleri içeren bu düzenleme maalesef görüşülmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarıya baktığımızda, maalesef yabancıya toprak satışındaki her türlü sınırlamaların ortadan kaldırıldığı açıkça görülmektedir. 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun bugün yürürlükte olan 35’inci maddesinin 1’inci fıkrasında yabancı uyruklu gerçek kişilere satılacak topraklar için karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak, iş yeri veya mesken olarak kullanmak,  uygulama imar planı veya  mevzii imar planı içerisinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilmek, ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte ayni hakların toplam yüz ölçümü 2,5 hektarı geçmemek, merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve mevzii imar planı alanları içerisinde kalan toplam yüz ölçümün yüzde 10’unu aşmaması koşulları getirilmişken, bu tasarının, şu an getirilen, 35’inci maddeyi değiştiren 1’inci maddesiyle karşılıklılık şartı kaldırılmaktadır, iş yeri ve mesken olarak kullanmak şartı kaldırılmaktadır, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içerisinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilmek şartı kaldırılmaktadır, yabancıların ülke genelinde edinebileceği taşınmazların toplam yüz ölçümü 2,5 hektardan 30 hektara çıkartılmakta, 60 hektara yani 600 dönüme çıkartılması konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir, merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve imar planı içerisinde kalan alanların toplam yüzde 10’unu aşmamak şartı kaldırılarak çok daha geniş bir tanımlamayla sadece ilçeler bazında yüz ölçümün yüzde 10’unu aşmamak hükmü getirilmektedir.

Kısaca, yeni tasarıda 35’inci maddenin mevcut düzenlemesindeki koşulların veya sınırlamaların miktarı dışındaki tamamı kaldırılmakta, yabancılara satılacak toprak miktarlarının çok büyük bir oranda miktarları yükseltilmekte, artırılmakta, imar planı ve mevzi imar planı sınırı içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümünün yüzde 10’unu aşmama şartı kaldırılarak “İlçe yüz ölçümünün yüzde 10’unu aşmama.” gibi son derece geniş bir tanımlama getirilmekte ve tüm yetkiler Bakanlar Kuruluna devredilmektedir. Dolayısıyla bu tasarının amacının, ulus devletimizin sınırları içerisinde kalan her yerin, ölçüsüz ve ön koşulsuz olarak Bakanlar Kurulu kararıyla, karşılıklılık şartı dahi aramadan, tarım alanları da dâhil olmak üzere yabancıya toprak satılabilmesinin önünü açmak olduğu görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, öncelikle görüşmekte olduğumuz tasarıya, Türkiye Cumhuriyeti Anayasamız ve önceki Anayasa Mahkemesi kararları ışığında baktığımızda, bu tasarı Türkiye Cumhuriyeti Anayasamıza açıkça aykırıdır. Anayasa Mahkememiz karşılıklılık şartının önemini 13/6/1985 günlü, 1984/14 esas, 1985/7 karar sayılı Karar’ında açıkça belirtmiştir. Bu Karar’a göre “Ülke, devletin asli ve maddi unsurlarından birisidir. Ülke olmadan devlet olmaz. Toprak edinme konusundaki mütekabiliyetin başka konulardaki mütekabiliyet esasından farklı yönü, devletin ülke denilen asli, maddi unsuruyla olan ilişkisidir. Söz konusu ilişki bu noktada farklı düşünce hassasiyetleri zorunlu kılmaktadır.” Dolayısıyla, devletler hukukunun temeli olan karşılıklılık ilkesinden vazgeçmek, bu prensipten vazgeçmek, Anayasa’mızın başlangıç kısmında ifadesini bulan, Türkiye Cumhuriyeti’nin, devletler ailesinin eşit, onurlu bir üyesi olduğuna yönelik Anayasa hükmüne açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Keza, devletler arası ilişkilerde karşılıklılık esası, devletlerin ülkeleri üzerindeki egemenlik haklarının doğal sonucudur. Devletler hukukunun en temel prensibi olan karşılıklılık ilkesinden vazgeçmek, devletin egemenliğinden vazgeçmesiyle eş anlamlıdır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde bağımsızlığımız ve egemenliğimiz için yüz binlerce şehit verdiğimiz dikkate alındığında maalesef getirilen bu düzenlemeyle Adalet ve Kalkınma Partisi için ülke egemenliğinin ve ülke bağımsızlığının bir anlam ifade etmediği açıkça görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, yine Anayasa Mahkemesinin 4916 sayılı Kanun’la ilgili 14/03/2005 gün ve 2003/70 esas, 2005/14 sayılı Kararı’na göre, hukuk devletinin belirtilen işlevlerinin yaşama geçirilebilmesi için ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafi özellikleri, stratejik konum ve öncelikleri gözetilerek yabancıların alacağı taşınmazın yeri, arazi, arsa veya bina olmasının getireceği farklılıklar ile satın almanın amacı, koşulları ve devirde uyulacak usul ve esaslar gibi hususların yasada belirtilmesi gerekir. Yani Anayasa Mahkemesinin açık kararına göre, yabancılara toprak satışı söz konusu olduğunda bu satışın koşulları, sınırlamaları arsa veya iş yeri olması, bina olması gibi hususların teker teker yasada belirtilerek ayrıntılı olarak düzenlenmesi gerekir.

Bunların yasada düzenlenmiş olması ülke bütünlüğü ve egemenliğiyle doğrudan ilgili olduğunda duraksama bulunmayan, yabancıların taşınmaz edinimi konusunda yetki devrine yol açacağı gibi, yasaların açık, anlaşılabilir, sınırları belirli kurallar içermesi gereğinin hukuk güvenliğinin gerçekleşmesi için ön koşul kabul edildiği hukuk devleti ilkesine de açıkça aykırı düşmektedir.

Bu nedenle, kanuni sınırlara uyulmak ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâllerde gibi son derece muğlak, az önce Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsünün de ifade ettiği gibi, son derece subjektif bir kavrama yer verilmesi, Anayasa Mahkemesi kararlarından da açıkça anlaşıldığı üzere, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırı olarak yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir yetki devri yapıldığını göstermektedir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında getirilen düzenlemenin Anayasa’nın 7’nci maddesinde yer alan yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine açıkça aykırı olduğu görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, şayet, yargı kararları, hukuki kararlar siyasi konjonktüre göre değişiyorsa, siyasi iktidara göre değişmiyorsa daha doğrusu, siyasal iktidara veya siyasi partilere göre yargı kararları farklılık arz etmiyorsa bu düzenlemenin bugün, Anayasa Mahkemesinin açık iptal kararları ışığında Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmemesi gerekir. Şimdi, burada o zaman bir soru aklımıza gelmektedir: 2010 yılında gerçekleştirilen referandumdan sonra Anayasa Mahkemesinin yapısının değişme süreci göz önünde tutulduğunda, acaba blok listeyle oluşturulan, atama suretiyle oluşturulan yüksek yargı göz önünde bulundurularak mı bu yasalar Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine yeniden taşınmaktadır?

Değerli milletvekilleri, ayrıca bu tasarı iş yeri ve mesken olma koşullarını kaldırdığı gibi, imar planı içerisinde olma ve bu amaçlarla tescil edilme şartlarını kaldırdığı gibi buralardan çıkartılan genel sonuç itibarıyla tarım alanlarının satılmasının da önünü açmaktadır. Küresel kuraklık olgusunun bilim insanlarınca sıkça dillendirildiği bir süreçte ülkemizin gıda güvenliği açısından tarım alanlarımızın, meralarımızın, sulanabilir su havzalarımızın korunması büyük önem arz etmektedir. Bundan yedi sekiz yıl kadar önce tarımda kendi kendisine yeten yedi sekiz ülkeden birisiyken 2009 yılına gelindiğinde sadece 10 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmek zorunda kalan, bugün 100’e yakın ülkeden tarım ürünü ithal eden bir ülke konumuna düşen, başta yağlı tohumlar olmak üzere tarım ve hayvancılıkta dış ülkelere bağımlı bir noktaya taşınan ülkemizin, tarım ve hayvancılığımızı ayağa kaldırmak için önlemler alması gerekirken sulanabilir tarım alanlarımızın yabancıların eline geçmesine neden olabilecek ve bu alandaki bağımlılığımızı daha da artıracak bir düzenlemenin Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesini ülke çıkarlarıyla izah edebilmenin, ülke yararlarıyla izah edebilmenin, kamu yararıyla izah edebilmenin hiçbir şekilde olanağı yoktur.

Değerli milletvekilleri, yabancılara toprak satış konusuna dünya ülkeleri açısından bakıldığında da Fransa, Almanya, Lüksemburg gibi ülkelerin dışında kalan çoğu ülkelerde, o ülkelerin koşullarına göre değişen, ülkeden ülkeye değişen, o ülke çıkarlarına göre değişen sınırlamalar olduğunu görüyoruz.

Bu tasarı yasalaştığında ülkemizden toprak satın alabilecek… Örneğin İsrail’de toprakların büyük bir bölümü, yaklaşık yüzde 92’lik bir bölümü devlete aittir. Bırakın yabancılara toprak satmayı, kendi vatandaşlarına dahi toprak mülkiyeti tanımamaktadır.

Yine, az önce Sayın Kaplan’ın ifade ettiği gibi, Körfez ülkelerinden bırakın taşınmaz satın almayı, bugün Türk vatandaşı orada çakıl taşı bile satın alamamaktadır.

Yine, bunun dışındaki Avrupa Birliğine giren eski Demirperde ülkeleri, Avrupa Birliğine geçiş sürecinde yedi yıl gibi, on bir yıl gibi, on dört yıl gibi geçiş sürecini, yani yabancılara toprak satışında on dört yıla varan geçiş süreçlerini Avrupa Birliğine kabul ettirmişlerdir. Bu konunun arkasında hassasiyetle durmuşlar ve ülke millî gelirinin Avrupa düzeyine gelinceye kadarki aşamada, yedi yıla varan, on bir yıla varan, on dört yıla varan geçiş süreçlerini, Avrupa Birliğinin karşısında dik durarak kabul ettirmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan ülkemiz, gerek coğrafi gerek sosyal gerekse ekonomik yapısıyla son derece özel bir konumdadır. Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir köprü durumunda bulunması ve Avrupa ile petrol ülkeleri arasında yer alan stratejik topraklara sahip olması, ülkemizi son derece önemli bir hâle getirmektedir.

Yine, ülkemiz, dünyanın kimi din mensuplarının vaat edilmiş toprakların mensupları olarak nitelendirdikleri arazilere sahip olduğu gibi, az önce de ifade ettiğim üzere, küresel kuraklık olgusu göz önünde bulundurulduğunda, su kaynaklarına ve her çeşit tarımsal üretime uygun verimli topraklara sahip bir ülkedir. Nitekim milyarlarca dolar harcadığımız Türkiye'nin en büyük, dünyanın en büyük dokuz projesinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi de bu nitelikteki toprakları kapsamaktadır.

Türkiye'nin jeopolitik bakımdan dünyada son derece önemli bir konumda olması, dünyanın en duyarlı bölgelerine yakınlığı, büyük devletlerin çıkar çatışmalarının kavşak noktasında bulunması, yabancılara toprak satışında geniş boyutlu bir değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Böyle bir çerçeve içerisinde konu ele alındığında ülke ve millet bölünmez bütünlüğü ve devletin geleceği açısından da sağlıklı bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Bu konudaki sınırlamaların gerçekçi bir şekilde saptanması, Anayasa Mahkememizin kararlarında da belirtildiği gibi, ülkemiz açısından vazgeçilmesi mümkün olmayan nefsi müdafaa, meşru müdafaa niteliğindedir.

Emperyalizme karşı büyük bir mücadeleyle kurulan cumhuriyetimizin sınırlarının belirlendiği Lozan Anlaşması’nın pek çok ülke tarafından benimsenmediği, Sevr haritalarının uluslararası toplantılarda masalara sürüldüğü, üniter yapımıza karşı saldırıların olabildiğince arttığı bir siyasal konjonktürde Dicle ve Fırat Havzasına yönelik hesaplar, Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin sınırlarının değişeceğine yönelik ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın söylemleri ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi projeler birlikte değerlendirildiğinde yabancılara toprak satışındaki ölçülü sınırlandırmalar sadece paranoya olarak nitelendirilemez.

Her türlü ırkçı anlayışa karşı olmak ve Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış.” anlayışını ödünsüz benimsemekle birlikte, emperyalizmin sadece adının değiştiği ancak tüm dünyadaki enerji kaynaklarına, su kaynaklarına ve tarım alanlarına sahip çıkma hedefinden asla vazgeçmediği bir süreçte yabancılara toprak satışının hassasiyeti asla göz ardı edilemez.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, insan haklarına paralel olarak başka ülkede yabancıya ölçülü bir şekilde mülkiyet veya sınırlı ayni  hak tanınması uluslararası siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin kazandırdığı ivmenin bilim ve teknolojideki gelişmelerin, artan ulaşım ve iletişim olanaklarının doğal bir sonucudur. Bunda herhangi bir tereddüt söz konusu değildir. Ancak 2003 yılına kadar, seksen yıllık cumhuriyet tarihinde, toplam 12 milyon metrekare olan yabancılara toprak satışı, AKP’nin geride bıraktığımız on yıllık iktidarına baktığımızda, 2002-2011 yılları arasında toplam 136 milyon metrekareye ulaşmıştır. Dolayısıyla seksen yılda satılan toprak parçasının neredeyse 11 katı AKP’nin on yıllık iktidarı döneminde gerçekleşmiştir.

Bu tasarıyla, yabancılara toprak satışının daha da vahim ve geri dönülemez bir noktaya taşındığı açıktır. Bu tasarıyla, ülkemizin geleceği, çocuklarımızın geleceği âdeta ipotek altına alınmaktadır. Dolayısıyla az önce de ifade ettiğim gibi, böyle bir uygulamada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – … Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ulusal çıkarların varlığından ve kamu yararından söz edilmesinin mümkün olmadığını ifade ediyorum ve bu duygu ve düşüncelerle tasarının reddi yönünde oy kullanacağımızı ifade ederek, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köktürk.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün.

Buyurun Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün ülkemizde sıkça tartışılan ve kamuoyunu meşgul eden yabancılara mülk satışı konusunu yeniden düzenleyen ve Tapu Kanunu’nda değişiklik öngören kanun tasarısını görüşüyoruz.

Türkiye’de yabancıların taşınmaz mal edinmesi yeni düzenlemeye konu bir husus değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca kurulan bütün hükûmetler döneminde yabancılara mülk satışı yasal mevzuat uyarınca yapılmıştır. Hatta ülkemizde yabancıların taşınmaz mal edinmesine yönelik yapılan ilk düzenleme Osmanlı dönemine aittir. 8 Haziran 1868 tarihli Kanun ile daha o tarihte yabancılara taşınmaz edinme hakkı tanınmıştır. Lozan Barış Anlaşması’nda ahde dayalı bir mütekabiliyet sistemi getirilmiştir.

Yine Lozan Barış Anlaşması’ndan yedi ay sonra Köy Kanunu’nun 87’nci maddesi ile yabancılara köy sınırları içerisinde taşınmaz alımını yasaklayan düzenleme yapılmıştır. Cumhuriyetimizin kurulmasından sonra, hem de soğuk savaş döneminin şartlarında, 1934 yılında yabancılara mülk satışını düzenleyen ilk yasa çıkarılmıştır. 1934 tarih ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35 ve 36’ncı maddeleri ile yabancı gerçek kişilere, karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uymak kaydı ile, 30 hektara kadar taşınmaz edinme hakkı getirilmiştir. Bu Kanun’da taşınmazın niteliğine yönelik herhangi bir sınırlama da bulunmamaktadır, sadece 442 sayılı Köy Kanunu’nda köylerimizin o tarihlerdeki eğitim, sosyal, kültürel ve ekonomik durumları, ulaşım ve iletişim imkânları dikkate alınarak köy sınırları içerisinde yabancıların mülk edinmesine yasak getirilmiştir. Bu tarihten sonra da 1984 tarihli 3029 sayılı Kanun, 1986 tarihli 3278 sayılı Kanun, 2003 tarihli 4875 sayılı Kanun ve yine 2003 tarihli 4916 sayılı Kanun, 2005 tarihli 5444 sayılı Kanun ve yine 2008 tarihli 5782 sayılı kanunlar ile yabancı gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizde taşınmaz edinmesine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Yapılan bu altı düzenlemenin tamamı Anayasa Mahkemesince, değişik gerekçelerle, iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi genel olarak iptal gerekçelerinde:

1) Mütekabiliyet şartının aranmaması,

2) Yürütme organına belirsiz ve sınırsız yetki devri yani yasama yetkisinin devri,

3) Hukuk devletinde hukuki düzenlemelerin daha açık, net ve anlaşılabilir nitelikte olması gibi değişik gerekçelerle yasal düzenlemeleri iptal etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ancak yabancı gerçek kişilerin ülkemizde taşınmaz mal edinmesine baktığımız zaman her dönemde bu uygulamanın devam ettiği görülecektir, şöyle ki: Cumhuriyetimizin kurulduğu günden AK PARTİ İktidarına kadar yani 18/11/2002 tarihine kadar, Türk asıllı yabancılar hariç olmak üzere, yabancılara 8.780 arazi ve 8.226 adet konut satışı yapılmıştır. Bu tarihten sonra AK PARTİ İktidarı ile siyasi ve ekonomik istikrar döneminin sağlanması, ülkemizin ekonomide büyük gelişmeler kaydetmesi, dış politikada aktif ve başarılı bir politika izleyerek ülkemizin itibarının hızla artması gibi nedenlerle Türkiye bir fırsatlar ülkesi olarak görülmüş, ülkemize yatırım yapmak isteyen yabancıların sayısı hızla artmıştır. İktidarımız döneminde, 2002 yılından bu yana, yabancılara 24.993 arazi ve 74.819 adet konut satışı gerçekleştirilmiştir. Yani cumhuriyet tarihi boyunca yabancı şahıslara, Türk asıllılar da dâhil, yapılan toplam arazi satışı miktarı 10.260 hektardır.

Mevcut tasarıya baktığımızda, Anayasa Mahkemesi tarafından daha önceki iptal kararlarında yer alan endişelerin büyük ölçüde giderildiğini görmek mümkündür. Muhalefet partilerimiz tarafından Komisyon görüşmeleri sırasında karşılıklılık, mütekabiliyet ilkesine yer verilmemesinin Anayasa’nın başlangıç bölümüne aykırı olduğu ve diğer taraftan, Bakanlar Kuruluna sınırlama, yasaklama ve durdurma konusunda sınırsız yetki verilmesi nedeniyle tasarının Anayasa’nın 16 ve 35’inci maddelerine aykırılık teşkil ettiği ve bu nedenle Anayasa’ya aykırılık itirazı ileri sürülmüştür. Ayrıca, yine muhalefet partilerimiz tarafından, yabancılara sınırsız bir şekilde taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinmelerinin önünün açıldığı ve bunun da millî menfaatlerimize aykırı olduğu itirazı dile getirilmiştir. Bu itirazlar Komisyonumuzda detaylı olarak ele alınmış ve kabul görmemiştir. Şöyle ki: Öncelikle, getirilen tasarı ile ülkemiz topraklarının sınırsız bir şekilde yabancılara satılması söz konusu değildir. Bu konuda, ilçe bazında yüz ölçümün yüzde 10’unu geçmemek ve kişi bazında ülke genelinde 30 hektarı aşmamak şartı aranmaktadır. Yapısız taşınmazlarla ilgili olarak da yapısız taşınmaz alan yabancı kişinin iki yıl içerisinde proje geliştirmek ve süresi içerisinde yatırım yapmak şartı aranmaktadır. Diğer yandan, yabancı şahısların ve yabancı yatırımların Türkiye’de taşınmaz edinmeleriyle ilgili olarak Anayasa’mızda izin verici ya da yasaklayıcı tarzda herhangi bir kural yer almamaktadır. Ayrıca, yürürlükteki Anayasa’mızda karşılıklılık ilkesini benimseyen somut bir temel norm da bulunmamaktadır. Her ne kadar muhalefet partilerimiz Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarındaki gerekçelere atıfta bulunmakta ise de iptal kararlarındaki gerekçeler kuşkusuz uygulayıcılara ve yasama organına ışık tutar ve bu anlamda yardımcı birer hukuk kaynağıdır, ancak gerekçelerin yasama organını bağlayıcı otoritesi bulunmadığı gibi bir Anayasa kuralı da ihdas edemez.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 10, 16 ve 35’inci maddelerine baktığımız zaman yabancıların mülk edinmesinde karşılıklılık şartının bulunmadığı açıkça anlaşılacaktır. Anayasa’mızın 35’inci maddesinde herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmış, yabancılar açısından ayrıca bir karşılıklılık koşulu aranması gerektiğine yer verilmemiştir. Yine, Anayasa’mızın 16’ncı maddesinde temel hak ve hürriyetlerin yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği belirtilmesine rağmen karşılıklılık konusunda bu maddede de belli bir hüküm yer almamaktadır. Anayasa koyucu yabancıların mülkiyet edinmesi konusunda karşılıklılık aranmasını bir ön şart olarak aramış olsaydı dilekçe hakkını düzenleyen Anayasa’nın 74’üncü maddesinde olduğu gibi açıkça hükme bağlardı. Anayasa’mızda karşılıklılık esası bir koşul olarak yer almadığından bu konu siyasi bir tercih ve yerindelik sorunudur ve bu nedenle her zaman vazgeçilebilir, kaldı ki karşılıklılık milletlerarası eşitliğin de bize göre temel şartı değildir. Bize göre milletlerarası ilişkilerde eşitliğin kıstası mütekabiliyet değil, bağımsızlıktır, eşitlik ancak bağımsız olan devletler arasında söz konusu olabilir.

Bugün birçok Batı Avrupa ülkesi karşılık şartı aramaksızın yabancının taşınmaz mal edinmesine müsaade etmektedir. Ülkemizin millî menfaatlerinin gerektirdiği durumlarda bu şarttan vazgeçmek ülkemizin elini zayıflatan bir durum değil, aksine güçlendiren bir husus olacaktır. Öyle anlık uluslararası gelişmeler olabilir ki karşılıklılık ilkesi gerçekleştiği hâlde bazı ülke vatandaşlarına mülk satışının önlenmesinde ülkemizin yararı bulunabilir, örneğin Suriye’yle bugün yaşanan gelişmeler gibi. Bazen de karşılıklılık şartı bulunmadığı hâlde dost ve kardeş bazı ülkelerin vatandaşlarına taşınmaz satılmasında ülkemizin menfaati olabilir. Örneğin, bugün, bu nedenle, Kazakistan, Azerbaycan veya Körfez ülkeleri gibi ilişkilerimizin dostane olduğu bazı ülkelerin vatandaşlarına taşınmaz satışı yapılamamaktadır. Bu konularda millî menfaatlerimize uygun olarak karar almak için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi isabetli bir düzenlemedir. Bu hâliyle tasarıda getirilen model, Türkiye'ye karşılıklılık ilkesinden daha güçlü ve stratejik bir fırsat sunmaktadır.

Diğer yandan, tasarıyla Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler, yasama yetkisinin devrilmezliği ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Zira, Bakanlar Kurulunun yürütme görevine giren konularda, kanunlarda belirtilen sınırlara uymak kaydıyla takdir hakkının kullanılması yasama yetkisinin devri anlamına gelmez. Ayrıca bu husus, Anayasa'nın 16’ncı maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği kuralına da aykırılık teşkil etmez.

Tasarıya baktığımızda, Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin açık bir biçimde sınırlandığını görmekteyiz. Şöyle ki: Tasarının 35’inci maddesinde, “kanuni sınırlamalara uymak”, “ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâller”, “taşınmaz edinimi için ilçe bazında yüz ölçümünün yüzde 10’unu geçmemek”, “kişi başına ülke genelinde edinilebilecek taşınmazlar için ve bağımsız ve sınırlı ayni hakların toplam yüz ölçümünün 30 hektarı geçmemesi” gibi sınırlamalar yer almaktadır.

Bunun dışında, Bakanlar Kurulu, yabancı gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinimlerini ülke, kişi, coğrafi bölge, süre, sayı, oran, tür, nitelik, yüz ölçümü ve miktar olarak belirleyebilir, sınırlandırabilir, kısmen veya tamamen durdurabilir ve yasaklayabilir.

Bu konuda, millet iradesinin yegâne temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almış olan Bakanlar Kuruluna güvenmek demokrasinin gereğidir diye düşünüyorum. Bu milletin seçtiği her hükûmet, ülkemizin millî menfaatlerine uygun davranacaktır.

Tasarıyla getirilen önemli bir yenilik de yapısız taşınmazlarla ilgilidir. Yabancı kişileri doğrudan yatırıma yönlendirmek için, bu kişiler satın aldıkları yapısız taşınmazda geliştireceği projeyi iki yıl içerisinde ilgili bakanlığın onayına sunmak zorundadır. İlgili bakanlıkça başlama ve bitirilme süresi belirlenerek onaylanan proje, tapu kütüğünün “beyanlar” hanesine kaydedilmek üzere taşınmazın bulunduğu tapu müdürlüğüne gönderilecek ve projenin süresi içerisinde gerçekleşip gerçekleşmediği, ilgili bakanlıkça takip edilecektir. Bu düzenlemeyle, tarım arazileri konusundaki endişe giderilmiş olmaktadır.

Bu madde hükümlerine aykırı olarak edinilen veya edinim amacına aykırı kullanılan veya süresi içerisinde projeleri gerçekleştirmeyenlerle ilgili olarak Maliye Bakanlığınca, ilgili taşınmazın tasfiyesi hükümleri uygulanacaktır.

Bu hükümlere baktığımızda, bir taraftan Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin açıkça sınırlarının gösterildiği, diğer taraftan da yabancıların taşınmaz edinmesi ile ilgili olarak oluşan yasal, siyasi, sosyal ve ekonomik endişelerin giderildiği görülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancı uyruklu kişilerin Türkiye’de edinebilecekleri taşınmazlar, bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanı ülke genelinde kişi başına 30 hektardır. Bu miktarı 2 katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. 30 hektarlık sınırlama aslında yeni bir düzenleme değildir. Şöyle ki: 1934 tarihinde yürürlüğe giren 2644 sayılı Tapu Kanunu, yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülkemizde edinebileceği alanı 30 hektar olarak belirlemişti. Hatta, 30 hektarın üzerindeki edinimlerde sınır belirlenmeksizin Bakanlar Kuruluna açık ve belirsiz yetki verilmekteydi. Bu düzenleme, 2006 yılında yapılan yeni düzenlemeye kadar devam etmiştir. Yani tasarı, 1934-2006 yılları arasındaki 30 hektar uygulamasına geri dönmüştür.

Bugün bilim ve teknolojideki gelişmeler, artan ulaşım ve iletişim olanakları, ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkilerde beliren yeni yapılanmalar, uluslararası ilişkilerdeki yoğunluk, sınırların neredeyse ortadan kalkması, uluslararası sermayenin güç kazanması yabancı yatırımcılara mülk edinme hakkının tanınmasını zorunlu kılmaktadır. Yabancı kişilere taşınmaz mal ediniminin tanınması bugün modern dünyada doğal bir gereklilik olarak görülmektedir. Ancak ülkelerce çeşitli nedenlerle sınırlandırma getirilmesi de o derece kabul görmektedir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 No.lu Protokolü’nün 1’inci maddesine göre de yabancı kişilerin mülkiyet hakkı kısıtlanabilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalara baktığımızda, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Belçika, Hollanda gibi gelişmiş ülkelerde yabancıların taşınmaz edinmesine genellikle herhangi bir sınırlama getirilmediği görülmektedir. Bunun dışında Danimarka, İrlanda, Avusturya, Portekiz, Yunanistan, Polonya, İsveç, Estonya, Slovakya, Finlandiya gibi ülkelerde yabancılara taşınmaz satışının kabul edildiği ancak değişik sınırlamalara tabi tutulduğu görülmektedir. Türkiye de, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, yabancılara taşınmaz mal edinimini tanıyan ancak bazı koşullarla sınırlandıran bir sisteme sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2’nci maddesiyle Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Bu madde ile uluslararası sermaye şirketleri madde kapsamına alınmaktadır. Bu şirketler ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler. Bu şirketlerin güvenlik bölgelerinde taşınmaz mülkiyeti edinimleri Genelkurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği komutanlıkların veya valiliklerin iznine bağlanmıştır. Yapılacak değerlendirmede ülke güvenliğine uygunluk esas alınacaktır. Ayrıca, bu madde ile taşınmaz rehini tesisinde veya taşımaz rehininin paraya çevrilmesi kapsamındaki mülkiyet edinimlerinde, şirket birleşmelerinden ve bölünmelerinden doğan taşınmaz edinimlerinde ve özel yatırım bölgelerindeki taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak edinimlerinde bu maddedeki sınırlamalar uygulanmayacaktır. Ayrıca, bankalarla ilgili olarak 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde kredi olarak sayılan işlemler nedeniyle alacaklarının tahsili amacıyla edindikleri taşınmazlarda da bu madde uygulanmayacaktır. Ancak bankalar alacaklarına mahsuben almak zorunda kaldıkları taşınmazları üç yıl içerisinde elden çıkarmak zorundadırlar. Yine, bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar Maliye Bakanlığınca tasfiye işlemine tabi tutulacaktır.

Tasarının 3’üncü maddesiyle Tapu Kanunu’na ek bir madde eklenmiştir. Tapu sicillerinin düzenli tutulması, bu sicillerin güvenilir olması ve gerçeği yansıtması devletin görevidir. Bu nedenle, ölüm tarihinden itibaren en geç iki yıl içerisinde miras intikalinin gerçekleşmemesi hâlinde tapu müdürlüğüne mirasçılık belgesi almak üzere yargıya müracaat etme hakkı getirilmiştir. Tapu müdürlüğü mirasçılık belgesine göre sicil kayıtlarını el birliği mülkiyeti şeklinde tescil ederek güncelleştirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de yabancıların taşınmaz edinmesi 1934 yılından beri her zaman mümkün olduğu hâlde bu konu siyasi söylemlerle haksız bir şekilde kamuoyuna taşınmaktadır. “Ülke satılıyor, topraklarımız elden gidiyor.” gibi aslı olmayan ifadelerle mesele çarpıtılmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde gittiğimiz  her yerde bu tür olumsuz propagandalar karşımıza çıkmaktadır. Ancak seçimlerde hakem aziz milletimizdir. Milletimizin adalet duygusu, tecrübesi, tarihî ve siyasi birikimi ve vicdan terazisi, AK PARTİ’nin bu konuda attığı adımların ülke menfaatleri doğrultusunda olduğunu göstermektedir.

Türkiye bugün ekonomideki başarısıyla dünyada adından sıkça söz ettiren bir ülkedir. Sağlıkta, eğitimde, ulaşımda ve her alanda yapılan yatırımlarla dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi hâline gelmiştir. Bölgesinin en güçlü ülkesi olan Türkiye aynı zamanda dünyanın etkili siyasi aktörlerinden biri hâline gelmeyi başarmıştır.

Bütün bu başarılarımızı dikkate alarak kendimize güvenmemiz ve geleceğe umutla bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Gereksiz korkular, boş paranoyalardan kurtularak ülkemizi her alanda güçlü, güvenilir ve yabancı yatırımlar için daha cazip bir ülke hâline getirmek hepimiz için önemlidir diye düşünüyorum. İnanıyorum ki, Türkiye, 2023 yılında dünyanın en güçlü on ülkesinden biri olmayı başaracak güçtedir. Kaldı ki mülkiyet hakkının kişiye sağladığı hukuki imkânlar özel hukuk imkânları olup bu hakkın sağladığı tasarruf türleri devletin o taşınmaz üzerindeki hükümranlık hakkını ortadan kaldırmaz. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde kaldığı sürece bir taşınmaz mal ister Türk vatandaşlarına isterse de yabancı sermayeli Türk şirketlerine veya yabancılara ait olsun burada Türk devletinin egemenliği devam edecektir.

Bu düşüncelerle, tasarının hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi şahısları adına Sayın Oktay Vural, İzmir Milletvekili.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, bugün aslında çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. Biraz önce AKP Grubu adına konuşma yapan Değerli Milletvekilinin ifade ettiği gibi hafife alınacak bir konu değildir. Dolayısıyla, biz bunlar söylendi, bu oyu aldık, şu oyu aldık… Bugün eğer İsrail’in kurulduğu topraklar parayla satın alınmışsa, oraya birtakım devletler kurulmuşsa, bu konuda “Ee ne var canım, işte sırf zenginlik olsun diye sattık.” diyenlerin, şimdi nasıl lanetle anıldığını bütün ecdadımız bilmektedir. Dolayısıyla bu tip stratejik konularda milletin menfaatini dikkate almak lazım.

Özellikle çoğunluk partisinin değerli milletvekillerine ve ona oy veren değerli vatandaşlarıma sesleniyorum, basite alınacak bir konuda konuşmuyoruz. Son derece stratejik bir konudur. Dolayısıyla bir ekonomik gücün yabancıların eline geçmesi ve yabancılaşmasının siyasi sonuçları olmuştur, tarihte de olmuştur. Biraz önce bir başka değerli milletvekilinin ifade ettiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında gelir getiren birtakım değerlerin yabancılaşması ve bu yabancılaşma sonucunda ekonomik gücün yabancılara girmesi ve bunun siyasi sonuçları getirdiği tarihimizde yazıldı.

Bu bakımdan, “Toprağa ne olacak? Alacak, götürecek mi?” Toprağı alacak, götürecek değil ama gücü, ekonomik gücün siyasal sonuçları doğurduğunu tarih yazıyor. O bakımdan, bu tip konularda bu tür polemiklere ihtiyaç yok. Bugün, üretim kaynaklarının yabancılaşması dünyanın her yerinde takip edilmektedir. Bugün, eğer bankaların önemli bir kısmı yabancı ise, bu bankaların verdiği krediler yoluyla kendi sanayisini nasıl desteklediği konusu millî bir konu olarak hepiniz tarafından tartışılıyor. Sayın Başbakan bile söylüyordu. “Nedir bu bankalar, niye vermiyor KOBİ’lere?” diye şikâyetlerde bulunuyordu. Onun için, millî gücün unsurlarının, esasının toplumun fertleri elinde olması esas olmalıdır. Bu yönüyle bakıldığı zaman, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yüzde 74’ü yabancılara ait, sıcak para 120 milyar dolara ulaşmış, ithalat görülüyor, üretiminiz yabancılaşmış. Karar verebiliyor musunuz? İthalat maalesef üretimi kuşattığı için, bugün, cari açığı azaltmak için bir sürü tedbir almak zorunda kalıyorsunuz. Bunun elbette siyasi sonuçları olmaktadır.

Bakın, tasarruf oranımız, yüzde 24’ten yüzde 12’ye düştü ve bununla yabancıların -sıcak para- gelmesini düşük kur-yüksek faizle destekledik; kaynaklarımız aşındı. Ne olur canım, ne gerek var bunlarla niye demiyorsunuz? Şimdi “Cari açığı azaltmak için tedbir almamız gerekir.” diyorsunuz. İşte aynı örnek: Toprakları satın, bir şey olmazmış! Bal gibi olur! Bu, ekonomik gücü eline geçirenlerin Türkiye’ye nasıl bir siyasi dayatma yapabileceği hususu, nasıl kendi menfaatleri için başka ülkelere müdahale ettiklerini gayet iyi görüyoruz. Birtakım stratejik şirketlerin stratejik rezervleri, petrol için bu coğrafyayı düzenleyenlerin toprak konusunda da siyasal gücü kontrol etmek istememesinin bir sebebi olabilir mi? O bakımdan, bütün bu gelişmelerin sağlıklı değerlendirilmesi gerekmektedir. Böyle bir mirasyedi gibi, olanı satalım, şunu satalım! Suyu sattınız; sularınız Pepsi’cilerin, Cola’cıların eline geçti, ne olacak?

Bu şekilde millî piyasalar oluşmaz. Bu şekilde, küreselleşme sürecinde rekabet gücü olan bir Türkiye oluşmaz. Sayın milletvekili diyor ki: “Bakanlar Kuruluna güvenmek lazım.” Hukuka güvenmek lazım. Bakanlar Kurulu gelip geçici, dolayısıyla Türkiye'nin kaderi bir bakanlar kuruluna güven esasına değil, hukuk esasına göre yapılır. Arzumuz, isteğimiz nedir? Diyoruz ki: “Hukuki ve fiilî mütekabiliyet olsun.” Değerli arkadaşlarım, hukuki ve fiilî mütekabiliyet dikkate alınarak bunları geliştirin.

Ve bu yönüyle bakıldığı zaman toprak satışı konusu önümüzdeki dönemin en önemli alanlarından biridir. Bakın değerli arkadaşlarım, petrol rezervleri üzerinde oyun oynayan büyük güçler bu rezervleri şirket envanterine geçirdikten sonra o ülkelerin düzeni üzerinde oyunlar oynamaya başladılar. Oralarda hâkimiyet alanlarını oluşturmanın asıl amacı, enerji kaynaklarının kaynağında güvenli bölge hâline dönüştürmektir. Bugün, geldiğimiz dünyada da önümüzdeki dönemde önemli ölçüde gıda güvenliği, gıda ihtiyacı özellikle Orta Doğu ülkeleri için önemli bir sorundur. Bugün, dünyanın çeşitli yerlerinde Arap şehirleri ve Orta Doğu ülkeleri büyük arazileri almakta, bu büyük arazileri işlemek suretiyle kendi ülkelerinin gıda güvenliğini sağlamaktadır.

Dolayısıyla, bugün bu konularla ilgili gelişmelerin stratejik boyutu dikkate alınmadan değerlendirilmesi yanlıştır. Onun için bu toprakları biz işleyelim, onun için bu toprakları da benim çiftçilerim işlesin; ürünlerini satalım onlara. Bu toprakların fakir bekçisi olmayalım; arzumuz, isteğimiz budur. Yeter artık! Sayın Başbakan diyor: “Öz yurdunda garip, öz yurdunda parya!” Necip Fazıl’ın şiirini okuyor ama bugün geldiğimiz bu noktada öz yurdunda garip, öz yurdunda parya oluyor çiftçiler. Ne olacak, bu toprakları kim ekecek, kim biçecek? Onun için, bu konularla ilgili, özellikle toprak satışı olmak üzere, bunu mütekabiliyet esası ve Türkiye'nin stratejik ihtiyaçlarını dikkate almadan “Şuna güvenmek lazım, buna güvenmek lazım.” diye bir yaklaşımla değerlendirmek mümkün değil.

Size şimdi 19 Aralık 2011 tarihinde huzurlarınızda yaptığımız bir tartışmayı burada ifade etmek istiyorum, özellikle AKP’li milletvekili arkadaşlarıma. O gün, orada merkezî yönetim bütçe kanununun son maddesini görüştüğümüz zaman, yine burada mülkiyet satışı konusu gelmişti. Vatan toprağı… O gün, ben, şunları söylüyorum:

“Oktay Vural (Devamla) – Biraz önce, Nurettin Bey… Değerli milletvekilleri, bakın, burada ‘Vatan toprağı satılıyor.’ filan şu meseleler… Vatan toprağı gayriciddiye alınabilecek bir konu değildir…” Vaat edilmiş topraklar falan gibi ben eleştirilerde bulunuyorum ve AKP’nin 2003 yılında çıkarttığı mütekabiliyeti kaldıran, daha doğrusu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen süreci anlatıyorum ve Sayın Canikli, bizim eleştirilerimiz üzerine, AKP Hükûmeti “Efendim, ülkeler, mütekabiliyet, karşılıklılık esasına göre bunları yapmıştır.” deyince “Söz veriyor musunuz?” dedim. “Mütekabiliyet esasına göre yapılacağına söz veriyor musunuz? Ben bunu bir söz olarak alıyorum.” dedim. Sonra, Sayın Canikli, yine, burada “Öyle söylemedim, öyle demedim.” diye söyledi yani mütekabiliyet esasını dikkate almayacaklarını söyledi ama değerli milletvekilleri, bakın, burada, Sayın Canikli’nin verdiği bir söz var, bu sözü size okumak istiyorum: “Geleceğe yönelik olarak nasıl olması gerektiği ya da mütekabiliyetle ilgili yapılan tartışmalar bu kapsam dışındadır... Sayın Başkan, ben şuna inanıyorum yani bir yabancının mütekabiliyet şartı olsun ya da olmasın konut alması, Türkiye’de yaşamak amacıyla konut almasında hiç sakınca görmüyorum… Sadece toprak kavramına şiddetle karşıyım.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, bunları ayırmak lazım. Genel ifadeyle bunları değerlendirmek doğru değil. Ben de oradan “Doğru değil sayın milletvekilleri, bu yanlış bir gidişat, lütfen müdahale edin.” diye size sesleniyorum. “Nurettin Canikli (Giresun) – Çünkü Sayın Vural benim adımı ifade ederek gelecekle ilgili, mütekabiliyetle ilgili bir düzenleme geldiği zaman, daha doğrusu mütekabiliyet şartı aranmaksızın toprak satışı konusu… Toprak demeyelim ‘Gayrimenkul satışı konusu…” Diyor ki: “Toprak dışındaki gayrimenkul satışını mütekabiliyet esasına göre düzenleyelim.” “Toprakta kesin söz veriyorum.” diyor, “söz veriyorum” diyor. Bunu kim söylüyor? O zaman, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli söylüyor bu eleştirilerimize karşılık. Dolayısıyla, burada “Gayrimenkul satışıyla ilgili, konut satışı, şunlar, bunlarla ilgili satışlar yapılırken, özellikle bizim her alanda mütekabiliyet aramamız gerekir.” ifademize rağmen, Sayın Canikli “Bu, toprak konusunda olmalı.” sözünü vermişti ama bugün, bakalım bu sözler AKP Grubu tarafından nasıl değerlendirilecek, bu sözler yerine getirilecek mi getirilmeyecek mi? Yoksa “Sözler geçmişte  söyleniyor, havada uçuyor.” diye bakarsak değerli kardeşlerim, unutmayalım ki tutanaklar şehadet ettiği kadar, gözler ve kulaklar da şehadet edecektir.

O bakımdan, mütekabiliyet şartı kaldırılmadan bu esaslar dâhilinde bir düzenleme yapılmasının, fiilî ve hukuki mütekabiliyet esaslarına göre toprak satışlarının dikkate alınmasının daha doğru olacağını ifade ediyor ve bu düzenlemeye karşı olduğumuzu belirtiyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

Şimdi, Hükûmet adına Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan Bayraktar.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce Meclise sevk edilen Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı sebebiyle huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, yüz altmış beş yıllık geçmişi ve birikimi ile 22 bölge, 957 tapu ve 81 kadastro müdürlüğünden oluşan teşkilatıyla mülkiyet bilgilerini üretip arşivleyen Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, genel anlamda, taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirtip hukuki durumlarını tespit etmek suretiyle, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun öngördüğü tapu sicilini kurmak, mekânsal bilgi sisteminin altyapısını oluşturmak hedefi doğrultusunda çalışmalarını yürütmektedir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, son sekiz yıl itibarıyla yürüttüğü projelerle ülkemizin kısa, orta ve uzun vadede büyümesine katkı sağlayacak önemli adımlar atmıştır. Bu çerçevede, Türkiye kadastrosunun tamamlanması projesiyle 2004 yılından bu yana 13 bine yakın birimin kadastro çalışması bitirilmiştir. 2004 öncesinde yılda ortalama 350 birimin kadastrosu yapılırken, hükûmetlerimiz döneminde yıllık ortalama 1.750 birimde kadastro çalışması yapılabilmiştir. Mülkiyet kadastrosunu bitirme oranımız yüzde 99,5 seviyelerinin üzerine çıkmıştır. Kadastro çalışmalarındaki devlete olan maliyet 200 milyon TL azaltılmış, yine bu çalışmalar sırasında toplanan harçlarla 150 milyon TL harç ve vergi geliri sağlanmıştır. Bu projeyle mülkiyetlerin belirlenmesi sağlanmış, ihtilaflar büyük ölçüde giderilmiş, devlete ve vatandaşa ait gayrimenkul envanterleri netleştirilmiştir. Vergi kayıpları önlenmiş, düzenli kentleşmenin altlığı oluşturulmuştur ve yatırım ortamı iyileştirilmiştir. Avrupa Birliği sürecinde işleyen bir arazi kayıt sistemi oluşturularak “Mekânsal Bilgi Sistemleri” adlı çalışmalara da katkı sağlanmıştır. Harita Bilgi Bankası Projesi’yle bakanlıklara, kamu kurum ve kuruluşları ile belediyelere, üretimi planlanan, devam eden ya da tamamlanan harita bilgilerini kaydetmeleri zorunluluğu getirilmiştir.

Türkiye Ulusal GPS -yani konum belirleme sistemi- Ağı ile tüm Türkiye genelinde yirmi dört saat gerçek zamanlı ölçü yapmaya yani coğrafi konumu santimetre duyarlılığında belirlemeye ve mevcut haritaları uluslararası koordinat sistemine dönüştürmeye imkân tanıyan yeni bir sistem oluşturulmuştur. Yılda 75 milyon TL tasarruf sağlayan bu proje sayesinde tüm Türkiye genelinde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde GPS kullanılarak santimetre doğruluğunda coğrafi bilgiler elde edilebilmektedir.

Yürüttüğümüz bir diğer çalışma olan Tapu Arşiv Sistemi Projesi ile de Osmanlı döneminden beri korunan tarihî değeri haiz ülkemiz ve yirmi beş ülkenin tarihî ve stratejik öneme sahip taşınmaz mal kayıtları yok olmaktan kurtarılarak uzun yıllar yaşatılması ve istifade edilebilmesi sağlanmıştır. Projeyle Osmanlı arşiv belgelerinin en son teknoloji kullanılarak görüntüleri ve mikrofilmleri alınmış, araştırmacıların aslına uygun olarak dijital ortamda kolayca bu belgelere ulaşabilmesi sağlanmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün yürüttüğü bir diğer çalışma ise 2/B kadastrosudur. 2005 yılında yürürlüğe giren 5304 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklik sonucu tesis kadastrosu kapsamında yaklaşık 8.692 birimde 74 bin kilometrekare orman alanının kadastrosu tamamlanmıştır.

Halk dilinde “2/B” diye adlandırılan, bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybeden yerlerin hazine adına orman sınırları dışına çıkarılması işlemi de orman kadastrosunun yine bir parçasıdır. Bu kapsamda da, yine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 203 bin hektarlık alanın kadastrosunu bitirmiş ve 2/B kapsamında satışa hazır hâle getirmiştir. Ayrıca, 1.993 birimde de 193 bin hektarlık sahada çalışmalar bitirilmek üzeredir. 93 bin hektarlık alanda da yol, dere, tapulu şahıs parselleri isabet eden alanların olduğu tespit edilmiş ve bunların düzeltilmesi cihetine gidilmektedir.

Değerli milletvekilleri, yürüttüğümüz en temel e-devlet projelerinden biri olan Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi Projemiz yani TAKBİS ile Türkiye genelinde tapu ve kadastro kayıtlarının bilgisayar ortamına aktarılması, tüm faaliyetlerin bilgisayar sistemi üzerinden yürütülmesi, böylece, gerek özel gerekse kamu taşınmaz mallarının etkin biçimde takip ve kontrolünün yapılması, ilgili kurum ve kuruluşlarca mülkiyete ilişkin her türlü sorgulamaların yapılabilmesi sağlanmıştır.

Yine, TAKBİS ile kesin, şeffaf, güncelleşmiş, denetlenebilir bir tapu sistemi oluşturulmaktadır. TAKBİS ile tapu ve kadastro birimlerindeki yaklaşık 1.300 çeşit işlemde vatandaşlarımıza güvenilir, güncel ve hızlı bir şekilde hizmet sunumu sağlanmaktadır. Proje kapsamında bugün itibarıyla tüm tapu bilgileri bilgisayar ortamına alınmış ve TAKBİS, 957 tapu müdürlüğümüzde kullanılır hâle gelmiştir. Şu an itibarıyla kurumlara on-line veri paylaşımı yapılabilmektedir. Bunun yanında, yapacağımız çalışmalarla on-line veri paylaşımı gayrimenkulle ilgili olan herkese yaygınlaştırılacaktır. TAKBİS’le birlikte işlem yoğunluğu fazla olan tapu müdürlüklerinde vatandaşa verilen hizmet kalitesinin yükseltilmesi ile personelimizin çalışma ve iş üretme kapasitelerinin artırılması amacıyla on-line randevu, numaratörlük başvuru ve SMS bilgilendirme sistemi uygulamalarına başlanmıştır. Bu sayede vatandaşlarımızın tapu harçlarını bir defada ödeyebilmesi ve tapuya gittiğinde tapu işlemlerinin tamamını bitirebilmesi sağlanmıştır.

Yine, TAKBİS’le birlikte tapu bilgileri e-devlet kapısından vatandaşlarımıza sunulmaya başlanmıştır. Vatandaşlarımız bilgisayara girmek suretiyle kendilerine ait taşınmazların tüm bilgilerine ulaşabilmektedirler. Bu sistem sayesinde, vatandaşlarımız, taşınmazlarının bulunduğu şehirlerinin krokisini ve arsalarının bulunduğu konumda bulunan her türlü gayrimenkul bilgilerini coğrafi bilgilerini içerecek şekilde bilgi edinebilmektedirler.

2011 yılı içerisinde çıkardığımız Yetki Alanı Dışında Kayıtlı Bulunan Taşınmazlarla İlgili Tapu İşlemlerinin Yapılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik’le vatandaşlarımız, artık, satış, ipotek ve tapuya dair işlemlerini tapunun bulunduğu tapu dairesine gitmeden başka bir ilden tapu dairesinden de yapabilmektedirler. Bu işlemler 2012 sonu itibarıyla tüm yurdumuzda yaygın hâle getirilecektir. Ayrıca, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’deki taşınmazlarına yönelik işlemlerini de yürütebilmek için yine aynı şekilde düzenlemeler yapılabilmekte. Yurt dışındaki vatandaşlarımız büyükelçiliklere gitmek suretiyle Türkiye’deki gayrimenkullerine dair işlemleri, alım, satım, ipotek yapma gibi işlemleri yürütebilecektir.

Yine, geçen yıl şubat ayında başlattığımız tapu ve kadastro verilerinin sayısal olarak toplanmasına ve bire bir ile uyumlaştırılmasına olanak tanıyan web tabanlı uygulama yazılımı olan kadastro veri konsolidasyonu çalışmalarına ağustos ayından itibaren yapılan veri girişleri ile Türkiye’de bulunan 60 milyon parselden 40 milyon parselin parsel kadastrosu verileri elektronik ortama taşınmıştır.

Tapu müdürlüklerimize yönelik başlattığımız hizmet takip masası uygulaması ile de tapu müdürlüklerimizde artık vatandaşlarımıza çok daha çağdaş, modern hizmet verilebilmektedir.

Yapılan bu iyileştirme çalışmalarından ve vatandaşlarımızın memnuniyet ölçümlemelerinden yaptığımız araştırmalarda vatandaş memnuniyetinin yüzde 96’lara çıktığı görülmektedir. Bunu inşallah yüzde 100’e çıkartacağız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vatandaş bize tam tersini söylüyor Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Yaptığımız anketlerden elde ettiğimiz memnuniyet oranı yüzde 96’dır.

Çok değerli milletvekilleri, yürüttüğümüz bir diğer proje olan Tapu ve Kadastro Modernizasyon Projesi ile kadastro harita ve bilgilerinin güncellenmesi yapılarak pafta ve teknik arşiv verileri bilgisayar ortamına aktarılacaktır. 1/5.000 ve daha büyük ölçekli orta foto harita üretimi, taşra birimlerimize yönelik model ofis tasarımı ve yapımı, gayrimenkul değerlerinin tespiti ve kayıt altına alınmasına yönelik politikalar böylece belirlenecektir. Bu sistem 2012 yılı içerisinde 220 müdürlüğümüz, 2013 yılı sonu itibarıyla da tüm tapu birimlerimizde yaygınlaştırılmış olacaktır.

Bugün itibarıyla kalite yönünden de tapu müdürlüklerimiz kalite yönetim sistemi belgesi almaktadır. Bu çalışmalarda da yüzde 90 seviyelerindeyiz.

Yine, bugün huzurlarınıza getirmiş olduğumuz yabancılara taşınmaz mal satımıyla ilgili düzenlemeye baktığımız zaman, yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilerin ülkemizdeki tapu ve kadastroyla ilgili işlemlerini yapmak, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek veya tüzel kişilerin yurt dışındaki taşınmazlarıyla ilgili hak ve menfaatlerini korumak, devletler arası emlak müzakerelerine katılmak görevi, yine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne verilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde “Sermayenin Serbest Dolaşımı” faslı kapsamındaki yabancıların ülkemizde taşınmaz edinimi konusunda da sorumlu bulunmaktadır. Bugün dünyaya baktığımızda, artık uluslararası sermaye dünyanın yaklaşık 195-200 ülkesine girebilmektedir, bir şekilde girebilmektedir. Gayrimenkul satımı konusunda, taşınmaz edinimi konusunda yabancı sermayeyi, uluslararası sermayeyi ülkesine en çok getirebilen ülkelerin bugün dünyada en gelişmiş ülkeler olduğunu, en öz güvenli ülkeler olduğunu, en bağımsız ülkeler olduğunu ve dünya çapında da en söz sahibi ülkeler olduğunu görmekteyiz. Biz, bugün, huzurunuza getirdiğimiz yasa değişikliğiyle, gayrimenkul satışında çok önemli bir değişiklik yapmıyoruz. Zaten şu anda ülkemizde, gerek Türkiye’de kurulan yabancı sermayeli şirketlerden gerekse kendi ülkelerinde kendi kanunlarına göre kurulan şirketlerden yüzde 51’i Türklere ait olan ve yönetimi Türklere ait olan şirketlerin Türkiye’de taşınmaz edinimi konusunda -ki bundan önceki Anayasa Mahkemesi tarafından da geçen ve uluslararası anlaşmalara da bağlı olan yapı itibarıyla- bir değişiklik bulunmamaktadır. Sadece, gerçek kişilerin taşınmaz edinimleriyle ilgili bir değişiklik yapılmaktadır. Burada da mütekabiliyet şartı kesinlikle kaldırılmamaktadır, aksine, mütekabiliyet şartı çok daha netleştirilmektedir. Yani Türkiye’de özellikle 2000…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, nerede var bu madde? Öyle bir şey yok. Nereden çıkarıyorsunuz bunu!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Yasanın ruhuna baktığımız zaman, yasanın lafzına baktığımız zaman, yasanın anlamına baktığımız zaman, burada yetki Bakanlar Kuruluna verilmektedir. Yabancı gerçek kişilerin, hangi gerçek kişilerin ülkemizde gayrimenkul alabilecekleri, hangi şartlarda alabilecekleri konusunda yetki Bakanlar Kuruluna verilmektedir. Bakanlar Kurulu daimîdir, bu ülke var oldukça Bakanlar Kurulu da var olacaktır. Bakanlar Kurulu, hükûmet demektir. Bakanlar Kurulu, siyasi iradenin oluşturduğu hükûmet demektir.

Bu bakımdan, biz ülke menfaatleri doğrultusunda, Türkiye'nin kazandığı öz güven sebebiyle, Körfez’deki petrol sebebiyle oluşan fazla sermayenin artık Türkiye’ye yönelme ihtiyacı sebebiyle… Zaten 1 Temmuz itibarıyla tek kişi gelip Türkiye’de şirket kuracak ve uluslararası anlaşmalara göre bu şirket, Türkiye’de kurulan şirket Türkiye'nin Ticaret Kanunu’na tabi olarak Türkiye’den gayrimenkul alabilecek. Ama sermaye daha rahat aksın diye, daha büyük yatırımlar yapılsın diye biz Bakanlar Kuruluna yetki vermek suretiyle bunu basitleştiriyoruz, yoksa mütekabiliyeti kesinlikle kaldırmıyoruz. Ülkemize daha çok sermaye gelsin, gidip şirket kurarak, gidip ticaret odalarında veyahut da SPK gibi kurumlarda uğraşmasın diye, ülkemizin kanunlarının tahtında bu ülkede gayrimenkul taşınmaz alımını biraz daha fazla kayıt altına alıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bugüne kadar kayıt altında değil miydi Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Yine, arazilerde ve arsalarda getirdiğimiz çok önemli bir şart var, diyoruz ki: Arsa ve araziyi 30 hektara kadar alsın. Zaten 1934 yılında çıkan kanunda bu vardı. Biz bunu şarta bağlıyoruz; iki yıl içerisinde, almış olduğu arsada ve arazide yapacağı projeyi getirip yapmazsa ve projeye başlamazsa Maliye Bakanlığı resen, ödediği parayı iade etmek suretiyle bunu hazine adına tescil edebilecektir.

Bu bakımdan, bu yasada, diğer taraftan, şirketlerle ilgili yaptığımız düzenlemeleri de biraz daha netleştirdik. Askerî yasak bölgelerde, stratejik bölgelerde, ülkemiz bakımından önemli bölgelerde tamamen bunu Dışişleri Bakanlığından yapılacak analizlerle ve Bakanlar Kurulunun vereceği yetki çerçevesinde, ancak o ülkenin vatandaşları gelip ülkemizden gayrimenkul alacak. Bu kanun çıkmakla hemen bugünden yarına yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülkemizden gelip gayrimenkul almaları söz konusu değildir. Ayrıca bu çalışma, tüm dünya ülkelerindeki gayrimenkul satışları incelenerek yapılmıştır. Ankara Üniversitesiyle yapmış olduğumuz çok ciddi bir çalışma sonucu bu yasa taslağını hazırladık, tasarı hâline getirdik ve sizlere takdim ettik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu çalışmanın sonucunu beklemediniz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Devamla) –  Burada yaptığımız şudur: Öz güveni yüksek, Almanya gibi, İspanya gibi, İngiltere gibi, Amerika gibi ülkelerin yapmış olduğu satışlar incelenmiştir. İngiltere’de gayrimenkul satışları intifa hakkına bağlıdır, doksan dokuz yıllığına verilmektedir ama bir kısım tapu da verebilmektedir. Tapu verilen yerlerde hiçbir şart yoktur. İntifa haklarında da yine hiçbir şart aranmamaktadır. Almanya’dan, pasaportunuzu cebinize koyun, oturma müsaadesi olsun olmasın, gidip oradan gayrimenkul alabilirsiniz. İspanya, son sekiz yılda 350 milyar dolar gayrimenkul satışından…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Suriye’de alabiliyor muyuz? Irak’ta alabiliyor muyuz? İran’da alabiliyor muyuz? Bana örneklerini verir misiniz?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Devamla) –  Saygıdeğer milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İsrail’de alabiliyor muyuz? O örnekleri de verin  bir zahmet.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Amerika’nın eyaletlerinde alabiliyor musunuz Sayın Bakan?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana İran’ı söyleyin, Suriye’yi söyleyin, Irak’ı söyleyin, Libya’yı söyleyin,  Lübnan’ı söyleyin, Cezayir’i söyleyin, Tunus’u söyleyin. Lütfen yani sizden rica ediyorum Sayın Bakan, yakışmıyor…

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Devamla) –   Saygıdeğer milletvekilleri, ifade ettim, yine yüce heyetinize ifade etmek istiyorum, arz etmek istiyorum: Taşınmaz mal satışında mutaassıp davranmayan, ülke menfaatleri doğrultusunda, uluslararası sermayenin çekilmesi doğrultusunda, uluslararası sermayenin yatırım yapması doğrultusunda ülke menfaatlerini öne alarak, ülkenin stratejik bölgelerini, askerî yasak bölgelerini ve ülkenin konumunu öne alarak bunu serbest bırakan ülkeler bugün öz güveni en yüksek olan ülkelerdir, bugün kendine güveni en yüksek olan ülkelerdir, dünyada en büyük söz sahibi ülkelerdir. Bu ülkeler, saydığımız zaman, kimlerdir?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz bunu onlara satmayacaksınız ki. Siz bunu kısıtlayan ülkelere satacaksınız.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Devamla) –   Bunu da az önce ifade ettim, yine ifade ederim ama gayrimenkul satışını kısıtlayan ülkeler, bugün petrol zengini de olsa, bugün altın zengini de olsa, bugün ekonomik bakımdan kalkınamamış ülkelerdir. Biz artık Avrupa’yla bütünleşmek istiyoruz, dünyayla bütünleşmek istiyoruz.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Toprak satarak Osmanlı kalkınmamış Sayın Bakan. Siz nasıl kalkınacaksınız?

 ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Devamla) –  Türkiye artık gelişmiş bir ülkedir. Bugün dünya sermayesi güvenli bir liman olan Türkiye’ye akmak istemektedir. Bugün bu kanunun çıkacağının duyulmasından sonra sadece daire alımı için -rakam belki yanlış olabilir ama- bine yakın daire için kapora verilmiştir. Yabancılar gelsin hem yatırım yapsın hem ülkemizde ikamet etsin hem ülkemize daha çok turist gelsin diye bunu yapıyoruz ama ülkemizin menfaatlerini, ülkemizin stratejik konumunu, ülkemizin tarihten gelen sorumluluğunu da dikkate alarak bu kanunu meriyete koyacağız.

Bu bakımdan, bu kanunu sizin yüce takdirinize sunuyorum. Çıkacak, Meclisin vereceği karar doğrultusunda, biz de vatanımıza, milletimize, gayrimenkul satışı noktasında ülkemiz menfaatleri neyi gerektiriyorsa o doğrultuda yapacağımızı sizlere ifade etmek istiyorum.

En içten saygılarımı sunuyorum ve teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, şahısları adına Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, yabancıların taşınmaz edinimini düzenleyen Tapu Kanunu’nun 35’inci ve 36’ncı maddelerinde değişiklik önerilmektedir. Ayrıca yine tasarıyla birleştirilen ve tarafımca verilen kanun teklifiyle de Kadastro Kanunu’nun 13’üncü maddesinde Anayasa Mahkemesinin Medeni Kanun’un 713’üncü maddesinde düzenlenen sahibi yirmi yıl önce ölmüş taşınmazların olağanüstü zaman aşımını düzenleyen maddedeki iptal hükmü nedeniyle değişiklik önerilmektedir.

Anayasa Mahkemesi, haklı olarak, mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle sahibi yirmi yıl önce ölen taşınmazların, olağanüstü zaman aşımı yoluyla kazanılamayacağı yönünde bir karar vermiştir. Mirasçı, miras bırakanın ölümüyle mülkiyeti bir bütün olarak ve yasa gereği kazanmaktadır. Mirasçılar tapuya tescilden önce taşınmazın malikidirler. Bu nedenle Medeni Kanun’un 713’üncü maddesiyle uyumu sağlamak açısından Kadastro Kanunu’nun 13’üncü maddesindeki “ölmüş veya” kelimesinin madde metninden çıkarılması zarureti vardı. Tasarıyla teklif birleştirilerek bu yönde de bir değişiklik yapılmaktadır. Burada Medeni Kanun ve Kadastro Kanunu arasındaki farklılık nedeniyle uygulamada mahkemeler farklı farklı kararlar vermeye başlamışlardı. Bu karışıklığın önlenmesi açısından da önemli bir madde.

Değerli milletvekilleri, Tapu Kanunu’nun yabancılara taşınmaz satışıyla ilgili değişiklik öngören maddeleriyle ilgili olarak öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Her konuda olduğu gibi, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı hakkında da çarpıtmanın yapıldığını görmekteyiz. Ülke topraklarının yabancılara satılmasının yolunun açıldığı, bunun Anayasa’ya aykırı olduğu, vatan topraklarının yabancıların istilasına uğradığı yönünde eleştiriler yapılmaktadır.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Dört tane Anayasa Mahkemesi kararı var; ben mi verdim, mahkeme verdi.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu eleştiriler haksız eleştirilerdir, hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Okudun mu bunu sen? Mahkeme kararı…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anayasa Mahkemesi kararı…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Yabancılara toprak satışı ülkemizde AK PARTİ İktidarıyla başlamamıştır. 1934-2006 yılları arasında yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülkemizde edinebileceği alan karşılıklı olmak şartıyla 30 hektar olarak belirlenmiş ve bu miktarı geçen alanları edinebilmeleri hükûmet iznine bağlı kılınmıştır. 1934-2006 yılları arasında hükûmet tarafından izin verilmek şartıyla yabancı uyruklu gerçek kişilerin genel olarak sınırsız bir şekilde taşınmaz edinim hakkı bulunmaktaydı. 2006 yılında yapılan değişiklikle, yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı ayni hakların toplam yüz ölçümü 2,5 hektara düşürülmüştür.

Yabancılara taşınmaz satışıyla ilgili rakamlara baktığımızda, burada tasarıya karşı çıkan arkadaşlarımızın partilerinin iktidar oldukları dönemlerde de bu satışlar yapılmış, binlerce dönüm taşınmaz yabancılar tarafından edinilmiştir. Yabancıya taşınmaz satışı yeni bir durum değildir. Bugün bu konuda AK PARTİ’yi eleştirenler, kendi iktidar oldukları dönemlerde milyonlarca metrekare araziyi yabancılara satmışlardır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – 126 milyonu sizin döneminizde satıldı, yapma bunu ya!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Mademki yabancıya taşınmaz satışı ülkeyi satmakla eş değer…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yapma bunu kardeşim, böyle demeyin ya!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Biz demiyoruz, siz söylüyorsunuz, o zaman siz neden sattınız? “Biz az sattık.” diyebilirsiniz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Onu size yazıp verenler kimse, doğru baksın rakamlara.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bu durum, önceki iktidarların taşınmazları satmak istememesi ya da burada ifade ettikleri gibi “Vatan toprakları kutsaldır.” anlayışından kaynaklanmamaktadır.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Rakamları versene sen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Eğer öyle olsaydı, Milliyetçi Hareket Partisi dönemlerinde de CHP dönemlerinde de milyonlarca metrekare arsayı satmazdınız.

Geleceği güvenin olmadığı, istikrarın olmadığı, demokrasisi zayıf, ekonomisi çökmüş, krizlerle boğuşan, bankaları hortumlanan bir ülkede siz olsanız taşınmaz satın alır mısınız?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Deniz Fenerinden de bahset biraz Deniz Fenerinden.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - AK PARTİ İktidarında önceki iktidarlar döneminden çok daha farklı bir durum söz konusu değerli milletvekilleri. Türkiye'nin istikrarlı bir şekilde büyümesi, turizmde ve sanayide kalkınması ve yabancı yatırımcı için güvenli bir liman olması, taşınmaz alımı için ülkemizi cazip kılmaktadır. Bu satışların büyük çoğunluğunun turizm amaçlı olduğunu görmekteyiz. Son yılların istikrar ve güven ülkesi Türkiye’de tatil yapmak isteyenlerin, tatil bölgelerinde daire satın almak isteyenlerin sayısının giderek arttığını hep birlikte görmekteyiz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sorun yok, alıyorlar işte.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Hemen Antalya milletvekillerimizden bunu öğrenebilirsiniz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – O zaman bir sorun yok daire alıyorlar, tarlaları niye satıyoruz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yabancı ülkelerde de 4 milyon vatandaşımız var ve yüz binlerce vatandaşımız yabancı ülkelerde taşınmaz ediniyorlar. Yabancının ülkemizde taşınmaz satın almasına karşı çıkmak, Türk vatandaşlarının da yabancı ülkelerde taşınmaz satın almasına karşı çıkmak anlamına gelmiyor mu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Gelmiyor. O 4 milyonun 3 milyonu Almanya’da yaşıyor. Suriye’de mi yaşıyor, Irak’ta mı yaşıyor, Ürdün’de mi yaşıyor?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Tapusu yabancıda da olsa satılan taşınmaz, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindedir, Türkiye Cumhuriyeti tapusudur. Kimse onu cebine koyup kendi ülkesine götüremez çünkü dışarıda geçerliliği yoktur. Tapusu yabancıda da olsa yabancı sermayeye ait bir fabrikada Türk vatandaşları, Türk işçileri çalışmaktadır. Yabancı ticaret şirketleri, Türk şirketleriyle ortaklık kurmaktadır, ülkemize katma değer ve istihdam sağlamaktadır. Buna karşı çıkmak, ülkemizin lehine bir durum değildir.

Değerli milletvekilleri, mülkiyet hakkı ile devletin egemenlik hakkını birbirine karıştırmamamız gerekir. Yabancının mülkiyetinde olan tapu, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde devletin egemenliği altındadır. “Vatan toprakları satılıyor.” propagandasının tutmadığını, vatandaşlarımızın bu tür sloganlara itibar etmediğini artık görmüş olmalısınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İsrail devleti nasıl kuruldu Değerli Arkadaşım?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâllerde Bakanlar Kurulunca belirlenen ülkelerin vatandaşı olan yabancı uyruklu gerçek kişilere Türkiye’de taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinme imkânı tanınmaktadır. Ancak bu kişilerin ülke genelinde edinebilecekleri taşınmazların toplam yüz ölçümünün 30 hektarı geçemeyeceği, ilçe yüz ölçümünün de yüzde 10’unu geçemeyeceği ve Bakanlar Kurulunun ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâllerde bu miktarı 2 katına çıkarmaya yetkili olduğu şeklinde düzenleme yapılmaktadır. 1934’ten 2006 yılına kadar olan dönemde yabancılara taşınmaz satışının bir üst sınırı bulunmazken, 30 hektardan fazla satışa sınırsız bir şekilde Bakanlar Kurulu izin verebilirken getirilen düzenlemeyle Bakanlar Kurulunun 30 hektarı en fazla 2 katına kadar çıkarabileceği, ilçe sınırlarının da yüzde 10’unu geçemeyeceği yönünde sınırlama getirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın “Yabancıların durumu” başlıklı 16’ncı maddesinde temel hak ve hürriyetlerin yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği hüküm altına alınmış, “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35’inci maddesinde de herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür.

Diğer taraftan, uluslararası sermayeli şirketlerin taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak edinimleri, Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde 2008 yılında yapılan değişiklikle hüküm altına alınmıştır. 2008 tarihli kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar uluslararası sermayeli şirketlerin ve uygulayıcıların karşılaştıkları sorunların çözülmesine yönelik yapılan değişiklik yerinde bir değişikliktir, ülkemiz menfaatinedir. Yabancı sermayenin ülkemize çekilmesine, istihdamın artmasına yönelik olan bu değişikliğe karşı çıkmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Yabancıların sınırsız bir şekilde taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinebilmelerinin önünün açıldığı ve bunun da millî menfaatlerle bağdaşır bir yanının bulunmadığı yönündeki eleştirilere katılmamız mümkün değildir.

Tasarının maddelerine baktığımız zaman, sınırlamaların da net bir şekilde gösterildiğini görüyoruz. Bunlardan ilki “kanuni sınırlamalara uymak”, ikincisi ise “ülke menfaatlerinin gerekleri” şeklinde belirtilmiştir.

Tasarının Anayasa’ya aykırı olduğu iddialarının da geçerli olmadığını belirtmek istiyorum. Yürürlükteki Anayasa’mızda yabancılara taşınmaz satışında karşılıklılık ilkesini öngören bir düzenleme bulunmamaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başlangıç hükümlerinde var, orayı bir okur musunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Anayasa Mahkemesi de yorum yoluyla norm üretemeyeceği ve bu yetkinin yalnızca yasama organına ait olması nedeniyle, Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırılık iddialarının bir geçerliliği bulunmamaktadır.

Ülkemizde taşınmaz edinebilecek ülke vatandaşları belirlenirken konjonktürel durum da Bakanlar Kurulu tarafından dikkate alınacaktır.

Tasarı ülkemizin yararına ve gerekli bir tasarıdır. Hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Birinci sırada Sayın Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, tabii, Sayın Bakanın olması lazımdı, bu sorum onaydı ama siz de cevap verirsiniz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben de cevap vereyim mühendis olarak.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Getirdiğiniz kanunla, Türkiye yüzölçümünün yüzde 10’unun yabancı uyruklu kişilere ve şirketlere satılabileceğini hukuk hâlinde getiriyorsunuz.

Burada getirdiğiniz kanunda “taşınmaz mal” diyorsunuz. Bu “taşınmaz” kelimesinin içerisine tarla, dağ, bağ, bahçe, yani toprak giriyor mu, girmiyor mu? Yani ülkenin tarım topraklarını da satacak mıyız? Değerli madenlerini de para verene satacak mıyız? Böyle bir imkân var mı?

İkinci sorum da, mütekabiliyet esasına göre toprak satışına önem vermeyen yani çevremizde mütekabiliyet esasını uygulamayan hangi ülkeler vardır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1- Sayın Bakan, Anayasa Komisyonunun bu kanunla ilgili görüşü nedir? Tali komisyon olarak görevlendirilmiş olmasına rağmen, Anayasa Komisyonu bu kanunla ilgili neden görüş bildirmemiştir?

2- Tasarı kanunlaştığında hangi illerimizden ne kadar büyüklükte arazi ya da taşınmaz satılacak ve bu satıştan toplam hazineye ne kadar gelir elde edilecektir?

3- Suriye sınırındaki arazi satışı gerçekleşecek mi? İsrail’in bu konudaki girişimlerine “dur” diyebilecek misiniz?

4- Mütekabiliyet esasının kalkmadığını söyledi Sayın Bakan. Bu tasarının neresinde mütekabiliyet esasının devam ettiğine yönelik bir cümle vardır? Söylerseniz memnun olurum.

Teşekkürler.

BAŞKAN- Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Tezcan… Yok.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakana:

1- Bir hektar kaç dönümdür? Yasada getirmiş olduğunuz 30 hektar, kaç dönüme karşılık gelmektedir?

2- Suriye, Tunus, Irak, İran, Yemen, Suudi Arabistan ve İsrail’de mütekabiliyet esası aranıyor mu, aranmıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımıza şöyle bir soru soruyorum: Bu borçtan dolayı, satmaktan dolayı geçmiş dönemlerde, Osmanlı döneminde Ruslara karşı İngiltere Kıbrıs’ı istedi, o günün şartlarında Kıbrıs verildi. Sonra, şimdiki ekonomik sıkıntılardan dolayı da Yunanlılar kendi adalarını Suudi Arabistan’a satmaya çalışıyor, bir kısmını da satıyor. Ben, acaba Türkiye’de ekonomik bir sıkıntıdan dolayı mı on senedir gündeme gelmeyen kanun, bugün gündeme geldi diyorum? Bizim bilmediğimiz bir sıkıntı mı var ekonomide?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halaman.

Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, milletin gözünün içine baka baka memleketi satıyorsunuz. Biz “Bunlar memleketi satar.” demiştik; hayaldi gerçek oldu!

Şimdi, kalkmışsınız, buradaki konuşmalarınızla çeşitli bahaneler uyduruyorsunuz. Bu bahanelerle de memleketi satmadığınızı söylüyorsunuz. Açıkça, bu memleketi sattığınızı buradan haykırıyorum ve bunu kınıyorum.

İkinci konu: Sürekli Türkiye’nin her yerinden haberler geliyor. Sütten zehirlenen çocuk sayısı binleri geçti. Sadece Adana’da binin üzerinde. Millî Eğitim Bakanı çıkmış, alerjiden bahsediyor.

Şimdi, bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur. Bu ülkenin bir Sağlık Bakanı yok mu? Binlerce çocuk sütten zehirlendi, kırılıyor; Bakanın bir tek açıklaması yok.

Sağlığa bakışınız bu mudur? Sizin sağlık sorumluluğunuz bu mudur Allah aşkına?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atıcı.

Sayın Eyidoğan.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tapu, kadastro çalışmalarında bu ülkede her zaman ülke koordinat sistemi eksiklikleri ve yanlışlıkları sorun olmuştur.

TAKBİS sisteminin gerçekleştirilebilmesi için öncelikle mülkiyet sınırlarının bilgisayar ortamına aktarılması, sayısallaştırılarak aktarılması gerekmektedir. Mülkiyet sınırları sayısallaştırılması ancak bir standart belirlemeyle olur. Ancak bu, belirlemeye çalışılmışsa da teknik ve hukuki ilişkisi tam olarak belirlenememiştir. Uygulamalarda hata sınırı formülleri kullanılabilir durumda değildir.

Bu kanun çerçevesinde yapılan çalışmalarda ülke koordinat sistemine standart getirme sorununu çözdünüz mü, çözecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eyidoğan.

Sayın Varlı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki hafta önce 2/B ve hazine arazilerinin satışıyla ilgili bir yasa çıkardınız ve Komisyonda rayiç bedelinin yüzde 50 oranı kabul edilmesine rağmen burada bir önergeyle yüzde 70’e çektiniz, üç yıla düşürdünüz. Bu yasayla, çiftçinin zaten bu arazileri alması mümkün değil.

Şimdi, bir yasa daha çıkarıyorsunuz, bu yasayla çiftçinin elindeki tarlaların yabancıların eline geçmesini mi öngörüyorsunuz yani böyle bir hazırlık içerisinde misiniz? Çiftçi sizin çıkardığınız bu yasayla tarla alamayacak, hazine arazisini alamayacak. E, bu tarlaları kim alacak? Çıkardığınız yasayla yabancılar gelip alacak, para sahipleri alacak.

Şimdi, Sayın Bakan konuşmasında Almanya’yla, İngiltere’yle karşılaştırdı. Ya, Allah aşkına, İngiltere’nin ekonomisiyle, Almanya’nın ekonomisiyle bizim ekonomimiz bir mi? Kaç tane çiftçimiz, kaç tane insanımız Alman’la, İngiliz’le yarışabilecek güçte ki siz Almanlarla, İngilizlerle bizi karşılaştırıyorsunuz? Düpedüz, bu, yabancılara mülk satışının önünü açmaktır, çiftçinin tarlasını yabancıya satmaktır; başka bir anlam ifade etmiyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Ekşi…

OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Karşılıklılık esası, bilindiği gibi, bağımsız ve egemen devletlerin çok hassasiyetle savunduğu bir uluslararası enstrümandır. Şimdi, bu yasayla bu kozu kullanmaktan vazgeçen Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının, gelecek kuşakların “Ülkemizi parsel parsel yabancılara satarken vicdanınız sızlamadı mı?” şeklindeki sorusuna vereceği yanıt var mı?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekşi.

Sayın Özel…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, sorulara cevap vermesi gereken anda burada değil, o yüzden Sayın Bakana, Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak…

Sayın Ömer Dinçer, geçen dönemki Bakanlığında tüm sağlık çalışanlarını, hastaları, vatandaşları hayatından bezdirmişti, daha sonra Millî Eğitim Bakanı olduğunda hep birlikte çocuklarımız için endişelendik gerçekten. 19 Mayıs törenlerini iptal ettiğinde kendisine sorduğum yazılı soru önergesine cevap verdikten ve “Orada, diğer bayramlarla ilgili bir düzenleme düşünmüyoruz.” dedikten üç gün sonra diğer bütün bayramlarla ilgili düzenleme yapacağını ifade etti. Lise öğrencilerinin altı dersten kaldığı durumda sınıf geçmelerini düzenledi. Lise öğrencilerine evlilik iznini düzenleyen hazırlıklar içinde kendisi ve bugün binlerce öğrencimiz daha ilk günden, Cumhuriyet Halk Partisinin bir sosyal projesini aşırma sırasında -ki bu aşırma meselesi tanıdık gelecek- zehirlendi. Bakan bunun sorumluluğunu üstlenmek yerine, âdeta, şu anda salonda bulunan Sayın Maliye Bakanının zamlara “güncelleme” dediği gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …apaçık zehirlenmeye “Bu bir zehirlenme değil, hazımsızlık ya da hassasiyettir.” demektedir. Sayın Bakanı yüce Türk milletine şikâyet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu mütekabiliyetle ilgili madde 3 kere Anayasa Mahkemesinden döndü biliyorsunuz. Bu yeni şekli, mevcut Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun mudur? Bir.

İkincisi: 300 hektar 300 bin metrekare yapıyor. Burada 900 daire yapılabilir, 900 daire. Bu, bir gerçek kişi için çok büyük bir rakam. Bunu Bakanlar Kurulu 2 katına kadar da çıkarma yetkisine sahip. Bu ne amaçla getiriliyor, bunu anlamakta zorluk çekiyoruz, bunun farkında mısınız?

AB müktesebatına uyum için bir proje hazırlatılmıştı, Ankara Üniversitesi ve TÜBİTAK’a bir yetki verilmişti. Bu henüz beklenmedi, bu çok pahalı bir projeydi, sonucu beklenmeden neden bu çalışma yapıldı?

Bir de 36’ncı maddedeki, tapuya verilen yetkiyi tapu kullanmakta zorluk çekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Tapu idaresi “Bu yetkiyi kullanamam.” diyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.

Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, özellikle bu süt zehirlenmesinden başlayarak sorulara cevap vermek istiyorum. Bugün zaten Bakanlar Kurulunda bu konu, sütle alakalı husus gündeme geldi. Esasen sütlerde bozukluktan kaynaklanan bir husus olmadığı, bazı çocuklarda süte karşı alerji olduğu için…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne zaman tahlil ettiniz efendim?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – “Alerjiden kaynaklı” şeklinde ifade edildi ama konu…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakanlar Kurulu ne zaman tahlil etti sütü?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade eder misiniz.

Konu üzerinde…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, ben çocuk hekimiyim. Binlerce çocukta alerji olmaz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, bir müsaade edin.

Zaten Sağlık Bakanımız konuya muttali oldu ve konuyu ele alıyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sütler sağlam, çocuklar mı bozuk? Onu mu ifade ediyorsunuz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –. Müsaade eder misiniz.

Yani, gerçekten Millî Eğitim Bakanlığımızın bütün çocuklara süt vermesi gerçekten takdir edilecek bir husustur.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, İzmir Belediyesi veriyor, hakkında dava açtınız siz. İzmir Belediyesi verdiği için hakkında dava açtınız siz!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Bu arada, bazen ufak tefek hususlar olabilir. Birinci husus bu.

İkinci husus da, 19 Mayıs törenleriyle ilgili zaten Millî Eğitim Bakanımız gerekli cevabı vermiştir yani…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, bu zehirlenmenin sorumluluğunu almak zorundasınız bakın, bu bir alerjik durum olmaz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade eder misiniz…

BAŞKAN – Sayın Atıcı, dinlemeyecekseniz…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben, bir çocuk hekimiyim, sizi bu şekilde konuşmaktan da men ediyorum. Çıksın Sağlık Bakanı hekim olarak konuşsun, bizimle konuşsun.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, lütfen…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, lütfen, cevap veriyoruz yani.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sağlık Bakanı cevap verecek.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Duruma muttali olduk, Sağlık Bakanı da, Hükûmetimiz de meseleye el attı, bundan daha başka ne söyleyeyim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, dua edin, o çocuklardan birisi ölmesin.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunun dışında, Sayın Varlı, özellikle 2/B’yle alakalı Komisyondaki teklifin yüzde 70’e çekildiğini ifade etti. Bakın, burada yabancıların eline geçmesi diye bir şey söz konusu değil, hak sahiplerine verilecek.

Bakın, 2/B’yle ilgili hak sahipleri belirlendi, onların dışında herhangi birisine satılmayacak, onlar alacaklar. Keza, biliyorsunuz, tarım arazilerinin satışında da kullanan kişilere verilecek bunlar, hak sahibi olan kişilere. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Tamam, kullanana verilecek de Sayın Bakanım, kullanan nasıl alacak bu şartlarda ya? Rayiç bedel 5-6 milyar lira, nasıl alacak ya, neyle alacak?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, ikincisi, Sayın Eyidoğan…

MUHARREM VARLI (Adana) – Yüzde 70’i kaç lira yapar biliyor musunuz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, müsaade edin, cevap veriyoruz.

MUHARREM VARLI (Adana) - 6 milyarın yüzde 70’i kaç lira yapar biliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Varlı, dinleyelim lütfen.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, efendim, bakın, bunu daha önce de izah ettik. Hükûmet teklifi neydi? “Rayiç bedelin yüzde 70’i satış bedeli olsun.” diye teklif edildi, peşin ödenmesi hâlinde, tamamını peşin öderse yüzde 20 de ayrıca tenzilat yapılacak…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizdeki para onlarda yok ki! Sizde olan para vatandaşta var mı?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Peki, tamam da, parası yoksa taksitle alacak. Hatta biliyorsunuz…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, bu, düpedüz, çiftçi bu tarlayı alamasın, başkaları alsın, başkaları faydalansın diye… Başka bir manası yok bunun!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vekilim, müsaade edin.

Sayın Başkanım, ben dinledim herhâlde nezaket gösterip…

BAŞKAN – Arkadaşlar, soru sordunuz, cevabı bir dinleyin lütfen.

Buyurun.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -

Siz bir soru sordunuz, cevap istiyorsanız cevap veriyoruz, sizin canınızın istediği gibi cevap verecek hâlimiz yok herhâlde, doğruları söyleyeceğiz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Estağfurullah canım, estağfurullah, öyle bir cevap istemeye falan hakkımız yok bizim!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, müsaade edersen…

Bakın, 2/B’yle ilgili olarak yüzde 50’si ödense dahi, hatırlarsanız rayiç bedelin yüzde 50 ödenmesi hâlinde yüzde 70’i, ayrıca yüzde 10 tenzilat yapılacak yarısının ödenmesi hâlinde.

MUHARREM VARLI (Adana) – Yani bir laf var da burada söylenmez şimdi o laf Sayın  Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Eğer taksitle alacak ise üç yılda, gecikme cezası yani faiz almadan ödeneceğini ifade ettik.

Efendim, Sayın Eyidoğan, bakın -özellikle ben de bir inşaat mühendisi olarak- Türkiye'de hakikaten Tapu Kadastronun kaydettiği mesafeyi takdir etmek lazım. Bakın, eskiden Tapu Kadastro Genel Müdürlüğündeki işlemler çok yavaş yürüyordu ama şu anda müşteri memnuniyeti -az önce Sayın Bakanımız da ifade etti- yüzde 96’ya ulaşmıştır. Yani “tahtel sıfır” dediğimiz sıfırdan yüzde 96’ya yükselmiştir ve ülkedeki bütün koordinat sistemi oturtulmuştur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne zaman sıfırdı Sayın Bakan, onu bir söyler misiniz? Ne zaman sıfırdı?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ve TAKBİS sistemi gerçekten mükemmel bir şekilde çalışmaktadır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yani 2003’te sıfır mıydı?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ayrıca, şu anda bir de…

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Koordinat sistemi çözüldü mü Sayın Bakan?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Koordinat sistemi de tamamen çözüldü, nirengiler tespit edildi, poligonların hepsi tespit edildi. Gerçekten çok sağlıklı bir şekilde, Tapu Kadastro çok modern cihazlarla mücehhez bir kurum hâline geldi.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Alan hata formülleri hâlâ yok.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Lütfen, bakın, bu konuda arkadaşlarımız size detaylı da -Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ki ben de onlardan sunum aldım, konuyu biliyorum- ve gerçekten arzu edilirse vekillerimize bu konuda sunum yapabilirler.

Bunun dışında, efendim, Sayın Atıcı diyor ki… Memleketi sattığımız falan yok efendim. Zaten bu konuda satışlar daha önce de vardı biliyorsunuz. Biz, hatta şu anda bazı tahditler getiriyoruz; bu bir.

İkincisi: Mütekabiliyet esasından bahsedildi. Efendim, zaten Bakanlar Kuruluna, hangi devlete satılacağı, hangi devletin tebaasına satılacağı konusunda da yetki veriyorsunuz. Herhâlde Bakanlar Kuruluna, bu Hükûmete bu Meclisin güvenmesi gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Halaman der ki: “Osmanlı döneminde işte Kıbrıs satıldı. Yunanistan’da ekonomik kriz var. Acaba Türkiye de ekonomik krize mi düştü?” Öyle bir şey yok. Türkiye, Allaha şükür… Bugün Merkez Bankası sunum yaptı, hakikaten, Türkiye'deki ekonomik gelişmelerden gurur duyduk. Bakın, Almanya da dâhil, kamu borcunun gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 90-95’e, Amerika’da yüzde 110’a çıkmışken, kamu borcunun gayrisafi hasılaya oranı yüzde 38’lere indi yani.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kredi notu niye aşağıya düştü Sayın Bakan?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İcra dosyaları niye artıyor?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -Bakın, büyüme…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vatandaşın borcu niye artıyor Sayın Bakan?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -Yani bunu iddia edemezsiniz, Türkiye’de büyüme…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vatandaş açlıktan niye intihar ediyor?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Görüyorsunuz Çin’den sonra dünyada ikinci büyüme oranına ulaştık. Ayrıca, OECD ülkeleri içerisinde en büyük büyümeye sahip biz değil miyiz? İşsizlik oranları azalmıyor mu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vatandaşın cebine bakın.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -Dolayısıyla, Türkiye’deki ekonomi güçlüdür, onu özellikle belirtmek istiyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vatandaşın buzdolabında süt yok, süt!

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen… Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, biraz önce dedi ki Sayın Bakan: “Vatandaş süt görmemiş. O yüzden alerji yapıyor.”

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, müsaade eder misiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Süt yok vatandaşın dolabında.

BAŞKAN – Lütfen dinleyin… Soru sordunuz, lütfen dinleyin Sayın Tanal.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, niye rahatsız oluyorsunuz?

BAŞKAN – Lütfen, rica ediyorum.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -Şimdi, Sayın Tanal, “1 hektar kaç dönüm?” dedi. Şimdi, dönümden ziyade… Dönüm, ülkede değişik yerlerde değişik şekilde kabul ediliyor. Bazı yerlerde “1 dekar, 1 dönüm” olarak kabul ediliyor yani bin metrekare.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bilimsel ne yapıyor, onu söyler misiniz.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın, 1 hektar 10 bin metrekaredir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “10” ne kadar?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – 1 hektar 10 bin metrekare. Artık gerisini siz hesap edin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, 30 dönüm yaptınız, kaç dönüm yapıyor tam 30 hektar?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yani 30 hektar…

BAŞKAN – Yani onu sonra sorun. Bu karşılıklı olacak şey değil, lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Az mı bu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – 10 hektar, sizin şeyinizde 10 dönüm, daha doğrusu, dekar kullanmak lazım. İlmî açıdan 1 dekar bin metrekare, 1 hektar 10 bin metrekaredir, gerisini hesap edin.

“Dönüm” tabiri pek kullanılmıyor çünkü bölgeden bölgeye dönümün kaç metrekare olduğu belli değil. Bakın orada milletvekilimiz var, Burdur’da 1 dönüm yaklaşık 2 bin metrekare, bizim memlekette 2.500- 3 bin metrekare. O bakımdan, bunu dekar olarak söylemek lazım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizin memleketi bırakın, bilimsel bir şeyi söyleyin.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, Sayın Işık, tabii, tasarı kanunlaştıktan sonra ne kadar toprak satılacağını şu anda söylemek mümkün değildir yani. O zaman, ileriki tarihlerde söylersiniz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Şu ana kadar size müracaat etmiş olanlar ne kadar Sayın Bakan; onu söyleyin yeter.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Diğer hususları da söyledik. Geri kalan hususları da özellikle…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sözü verilip de şu ana kadar müracaat edenleri söylerseniz yeterli.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Anlamadım?

Evet, geri kalan birkaç husus var; onlara da Sayın Bakanımız cevap verecek son anda kendisi geldiği için.

Ben de teşekkür ediyorum hepinize efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Taşınmazın içerisine tarla, tarım arazisi giriyor mu?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bayraktar.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milletvekilimiz Sayın Kuşoğlu’nun sorusunun cevabına yetişebildim.

Bilindiği üzere, yabancıların taşınmaz mal edinimi konusunda, sayın milletvekilimizin de ifade ettiği gibi, Ankara Üniversitesiyle birlikte Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü uzun yıllardan beri, uzun zamandan beri bir çalışma yapıyor. Bu çalışma hâlen devam ediyor ama verilerini devamlı alıyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Tüzük’e göre bir bakan cevap verir, böyle yedek bakan olmaz ki! Tüzük’te açık hüküm var.

BAŞKAN – Kim diyor “olmaz” diye Sayın Tanal? Bakanlar isterlerse…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama öyle yedek olur mu? Kim baştaysa o cevap verecek Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Rica ediyorum yani, müsaade edin de Meclisi biz yönetelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben Tüzük’e göre konuşuyorum ama.

BAŞKAN – Bir dakika durmuyorsunuz oturduğunuz yerde.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama Tüzük tatbik edilmiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Tanal, lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tüzük tatbik edilmiyor.

BAŞKAN – Lütfen efendim, lütfen! Soru sordunuz, cevap veriyorlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakanın yedeği olmaz. Cevap verenin yedeği olmaz.

BAŞKAN – Zamanını öldürüyorsunuz Sayın Meclisin. Lütfen!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Cevap verenin yedeği olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Rica ediyorum yani… Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Olmaz bu. Kim yeterli bakansa o cevap verecek o zaman.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tamam, biz veririz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakanın yedeği olmaz!

BAŞKAN – Beyler, ne yapmamız lazım?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tüzük’ü uygulamamız lazım.

BAŞKAN – Tüzüğü uygulayacaksak sizin susmanız gerekiyor Bakan konuşurken. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizin Tüzük’e göre hareket etmeniz lazım önce.

BAŞKAN – Rica ediyorum yani… Rica ediyorum…

Evet, buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Efendim, bu çalışmalar hâlen devam etmektedir fakat Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü yabancıların taşınmaz edinimine dair araştırmasını sadece Ankara Üniversitesi ile sınırlı bırakmamış, tüm dünyadaki yabancıların mülk edinimini çok ciddi şekilde incelemiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği müktesebatı, Avrupa Birliği ile bütünleşmesi, dünya ile bütünleşmesi, Amerika’nın gayrimenkul satışları, Avrupa’daki gelişmiş ülkelerin gayrimenkul satışları çok ciddi şekilde analiz edilmiştir.

Tabii ki her ülke kendi coğrafi konumuna, kendi stratejik konumuna göre gayrimenkul satışlarında birtakım kısıtlamalar getirmiştir. Biz de bu kısıtlamaları getiriyoruz ama şunu ben özellikle vurgulamak istiyorum: Şu anda herhangi bir yabancı ülke, Avrupa’da, Yunanistan’dan da olsun, Polonya’dan da olsun, nereden olursa olsun, gayrimenkul edinebilir bir şekilde; ya bankayla girer ya serbest bölgeye girer ya şirket kurarak girer veyahut da oradaki bir gayrimenkul sahibini borçlandırarak oraya girer ve gayrimenkul edinebilir.

Uluslararası sermayenin serbest dolaşımı artık teşvik edilmektedir. Kim bunu en iyi beceriyorsa o sermayeyi ülkesine getiriyor ve o ülke kalkınmasını tamamlıyor. Biz yabancılara mülk satışında mütekabiliyet şartını daha ince eleyip sık dokuyabilmek için Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz. Ülkemizin menfaatleri doğrultusunda stratejik bölgeler, askerî yasak bölgeler, önemi haiz bölgeler nerelerse oralarda kısıtlama getireceğiz. Yine burada verilen örnekler gibi, herhangi bir bölgemizin topyekûn sahip olunması imkânı yoktur; maksimum yüzde 10’a kadar bir ilçeden alma imkânı vardır ve bunun da kısıtlanma imkânları var, yöre olarak kısıtlanma imkânları var. Yine, bir gayrimenkulü -metrekare olarak- ham bir gayrimenkulü yani işlenmemiş bir gayrimenkulü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - …aldığı zaman, iki yıl içerisinde burada ülke menfaatleri doğrultusunda bir yatırım yapılmazsa da hazinenin direkt olarak bunu resen geri alma imkânı vardır. Yasada bunu tadat ediyor.

Peki, çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, ben de teşekkür ediyorum, sağ olun.

Değerli arkadaşlar, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

 

III.- Y O K L A M A

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, Sayın Köktürk, Sayın Seçer, Sayın Dibek, Sayın Şeker, Sayın Akar, Sayın Tanal, Sayın Özel, Sayın Özgümüş, Sayın Serindağ, Sayın Dinçer, Sayın Genç, Sayın Özkan, Sayın Eyidoğan, Sayın Acar, Sayın Kuşoğlu, Sayın Kaplan, Sayın Özkes, Sayın Yılmaz, Sayın Çetin, Sayın Susam, Sayın Öğüt, Sayın Küçük, Sayın Sarıbaş.

Değerli arkadaşlar, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228) (Devam)

 

BAŞKAN – Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Saat sekize kadar ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.09

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

228 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Tasarının 1’inci maddesini okutuyorum:

 

TAPU KANUNU VE KADASTRO KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN

TASARISI

 

MADDE 1- 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 35- Kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, uluslararası ikili ilişkiler yönünden ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen ülkelerin vatandaşı olan yabancı uyruklu gerçek kişiler Türkiye'de taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinebilirler. Yabancı uyruklu gerçek kişilerin edindikleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikteki sınırlı ayni hakların toplam alanı, ilçe yüzölçümünün yüzde onunu ve kişi başına ülke genelinde otuz hektarı geçemez. Bakanlar Kurulu kişi başına ülke genelinde edinilebilecek miktarı 2 katına kadar artırmaya yetkilidir.

Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinebilirler. Bu ticaret şirketleri dışındakiler taşınmaz edinemez ve lehlerine sınırlı ayni hak tesis edilemez. Bu ticaret şirketleri ile yabancı uyruklu gerçek kişiler lehine taşınmaz rehni tesisinde bu maddede yer alan sınırlamalar uygulanmaz.

Bakanlar Kurulu, ülke menfaatlerinin gerektiği hallerde yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinimlerini; ülke, kişi, coğrafi bölge, süre, sayı, oran, tür, nitelik, yüzölçüm ve miktar olarak belirleyebilir, sınırlandırabilir, kısmen veya tamamen durdurabilir veya yasaklayabilir.

Yabancı uyruklu gerçek kişiler ve yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri, satın aldıkları yapısız taşınmazda geliştireceği projeyi iki yıl içinde ilgili Bakanlığın onayına sunmak zorundadır. İlgili Bakanlıkça başlama ve bitirilme süresi belirlenerek onaylanan proje tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydedilmek üzere taşınmazın bulunduğu tapu müdürlüğüne gönderilir. Onaylanan projenin süresi içinde gerçekleştirilmediği ilgili Bakanlıkça takip edilir.

Askeri yasak bölgeler, askeri güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ait harita ve koordinat değerleri bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ve bu yerlere ait değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerleri değişikliklerin yapıldığı tarihten itibaren bir ay içinde Millî Savunma Bakanlığınca, özel güvenlik bölgeleri ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerleri ise İçişleri Bakanlığınca aynı sürede Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verilir. Bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl sonra bu fıkra uyarınca gönderilen belge ve bilgilere göre tapu işlemleri yürütülür.

Bu madde hükümlerine aykırı olarak edinilen, edinim amacına aykırı kullanıldığı ilgili  Bakanlık  ve idarelerce tespit edilen süresi içinde ilgili Bakanlığa başvurulmayan veya süresi içinde projeleri gerçekleştirilmeyenler ile bu maddenin birinci fıkrası kapsamında sınırlamalar dışında miras yoluyla edinilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek bir yılı geçmeyen süre içinde maliki tarafından tasfiye   edilmediği   takdirde  tasfiye  edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir."

BAŞKAN –  1’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.

Buyurun Sayın Adan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, bu tasarı gündeme geldiğinde gerçekten Milliyetçi Hareket Partimizin grup çalışmalarında bize hep altı doldurulmayan, karşılığı olmayan bir siyaset anlayışının benimsenmediği söylendi. Dolayısıyla biz de Adalet Komisyonunun birer üyesi olarak üniversiteleri aradık “Dünyada bunlar nasıl oluyor?” diye araştırınca karşımıza fakir fukaranın, garibanın parasının nasıl harcandığı ortaya çıktı. Bana bir hoca -Mahir Hoca senin de  seveceğin, benim de sevdiğim, herkesin sevdiği-  dedi ki: “Biz 2008’den beri bütün dünyayı dolaşarak araştırma yapıyoruz, bunu niye getirdiler, bu toprak satışını niye getirdiler? Bizim 3 trilyon 400 milyar harcamamız var şimdiye kadar.”

“Peki, Hoca, ne zaman biter?” dedim ben “Bir sene daha devam eder.” dedi. Geldik alt komisyona, iyi niyetle dedik ki: “Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; işte TÜBİTAK, Gazi Üniversitesi, Ankara Üniversitesi bir çalışma yapıyor.” Bunun üzerine, Değerli Başkan döndü, Tapu Kadastro Genel Müdürüne sordu, dedi ki: “Arkadaş, sizin böyle bir harcamanız var mı?” “Var.” dedi. “Peki, ne kadar harcandı?” O da “3 trilyon 400 milyar lira harcandı.” dedi.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri “3 trilyon 400 milyar para harcayıp onun sonucunu beklemeden hangi vicdanla siz bu tasarıyı Türkiye'nin gündemine getiriyorsunuz?” sorusunu sorduğumda bana söyleyeceğiniz bir laf var mı?

İki, bu çalışmalar bittiyse Adalet Komisyonu üyelerine bu çalışmaların nasıl olduğu noktasında bir bilgi verme zorunluluğu yok mu? “3 trilyon 400 milyar lira kimin babasının parası da bu çalışmayı bizden saklıyor?” deme hakkımız yok mu?

Dolayısıyla biraz evvel “Baştan bana söz verin. Ben çıkar bunu anlatırsam bu çalışmalar bitmeden Sayın Bakan, Hükûmet, bu tasarıyı alır götür.” Bu 3 trilyon 400 milyara 1 trilyon daha harcayacaklar bir sene daha devam ettiğine göre, 2008’den itibaren. “Bu tasarıyı alır götürürler, üniversitelerimizin yaptığı doğru çalışmayı getirirler. O çalışmalara göre, bu mesele dünyada nasıl dizayn ediliyor buna bakarız.” dedim. Bunu söylediğimizde Adalet ve Kalkınma Partisinin bir kısım milletvekilleri de bundan çok etkilendiler.

Şimdi, Tapu Kadastro Bölge Müdürü 3 trilyon 400 milyar lira harcamış Hükûmetin haberi yok. Bir acelecilik var. MÜSİAD’da Sayın Başbakanı dinliyordum ben. Gerçekten milletimizin değerleriyle örtüşmeyen, milleti küçük gören, milletin değerlerini alaşağı eden dayatmacı, darbeci bir zihniyet var. 28 Şubat da bütün değerleri altüst etti. Dünyada, yeryüzünde görülmemiş zulümler yapıldı. 6 milyon insan hain ilan edildi, onların yok edileceği üzerine birtakım esaslar kuruldu.

Başbakan MÜSİAD toplantısında bir meseleyi dile getirdi, dedi ki: “Vurgun yapanlar var, talan yapanlar var.” O talanların nasıl yapıldığını biliyoruz. 28 Şubatta, muhafazakâr bütün iş adamlarının bordrolu yönetimlerinde generaller vardı. Emekli generallerin hepsi süper memur oldular, işe girdiler o süreçte. Dolayısıyla haklıdır, vurgun var, talan var. Peki, bunlar nasıl yargılanacak diye oturdum baktım, araştırdım. Biraz evvel, çok çalışkan, Türkiye’de siyaset anlayışı Türkiye’ye güç veren Alim Işık Hoca’ya dedim ki: “Hocam, 2004’te neredeydin?” 2004 yılında 312’nci madde değiştirilir iken yapılan bir değişiklik var: “Şiddet ve tehdit unsuru darbe destekçileri müebbet hapisle cezalandırılır.” Adalet ve Kalkınma Partisi, tasarı tartışılırken cebir ve tehdidi, 312’nin bütünlüğü içinde fikir suçlularını da işin içine alır endişesiyle tehdidi kaldırmış, şiddeti koymuş. “Cebir ve şiddet uygulayarak darbeye destek verir.” ifadesi kullanmış. Oysa bir medya grubu, dünyanın en iğrenç metotlarını kullanarak 28 Şubata taşeronluk yapıyordu. Özel sektörün belli unsurları, borsayla oynayıp kaldırıyorlardı. Şu maddeye göre hiç kimseyi sanık sandalyesine oturtamazsınız. Bir acelecilik var, bir tez canlılık var, iktidara yakışmıyor. 350 milletvekiline yakın, yüzde 50 oy, biraz daha araştıracak, fakirin fukaranın, gurebanın hakkını koruyacak tasarıları bu Meclisin önüne getirecek.

Şimdi de 3 trilyon 400 milyar. 3 trilyon 400 milyara 1 trilyon daha koy -çünkü daha devam ediyor bunun projesi- 4 trilyon 400 milyar. Ben şimdi ne diyeyim? Yani bu tasarıyla ilgili söyleyeceğim çok şeyler var ama bu memleketin 4 trilyonunu harcayıp bu çalışmaların sonucu bizim önümüze gelmeden bu tasarıyı getirmenize doğrusu ben anlam veremiyorum.

Ayrıca, bu karşılıklılık esası tartışılırken, Komisyonda bazı arkadaşlar dediler ki: “Ya, Müslüman ülkelerin içinde para var, onlar gelecek. Dolayısıyla buna niye itiraz ediyorsunuz?” Müslüman ülkelerden gelen paraya herhangi bir itiraz söz konusu değil. Gelsin, biz bundan ziyadesiyle memnuniyet duyarız ancak burada uyguladığınız dış politikaya göre Ahmedinejad Sultanahmet Camii’ne geldi, Türkiye de yaşayan bir siyasi parti lideri kadar destek gördü. Şimdi, Malatya’da kurulan sistemden sonra Ahmedinejad’la düşmanız, ne yaptığımız belli değil. Siz Maliki’ye uğruyorsunuz o her gün Maliki’yle beraber... Dolayısıyla Irak öyle, Suriye öyle.

Cenabıallah nasip etti, ben Mekke’ye gittim ama her dönüşümde Allah’a dua ediyordum “Şu Kralın sarayı ne zaman yıkılacak başına?” diye, utanıyordum yani orada. Dolayısıyla o Kralla arkadaşlık, dostluk, o parayla ilişki Müslüman ilişkisi ise Allah öyle bir Müslüman ilişkisini bu millete nasip etmesin. Hak yiyen, hukuk yiyen, zalim, ne yaptıkları belli olmayan insanların paralarından da bize bir hayır gelmez.

Fakat siz bu 4 trilyonun hesabını vermek mecburiyetindesiniz. Bu 4 trilyon parayı, bu meseleyi iyi araştırmak üzere getirdiyseniz o araştırmanın fotokopisini bize dağıtmanız lazım, o araştırmayı birisinin gelip burada okuması lazım. Eğer tez canlılık yapıp oradan benim bunu söyleyeceğimi bilerek birtakım bilgileri hocalardan alıp geldiyseniz bende de hocaların yaptığı açıklama var, şurada: “Daha bir sene çalışmamız devam edecek. Çünkü toparlayamadık, yapamadık.” şeklinde.

Türk milletinin önünü açmak, geleceğe daha güvenli bakılması için Parlamentomuzun yaptığı çalışmalarda bir dayatmayla karşı karşıyayız.

Anayasa Komisyon Başkanı Burhan Kuzu’dan teyit aldığım için söylüyorum, diyor ki: “Parlamenter sistem denetimin olmadığı sistemdir. Ayrıca, eğer siyaset olgusu güçlü oluşmuş ise karar ve kanun çıkarma gücünden istifade ederek tek parti yönetimini yaratır.”

Şimdi, ben size bir şey söyleyeyim, ondan sonra da sözlerime son vereyim. Hepinizle bir konuyu paylaşmak istiyorum: Güçlüsünüz, kuvvetlisiniz, rüzgâr gibi ezip geçiyorsunuz. Önümüzdeki günlerde bir savcı “Bu Habur’da ne oldu?” diye bir iddianame hazırlasa, bundan, idamdan kendini kurtaracak Bakan,  Başbakan var mı? Gerilla elbiseleriyle otobüslerin önüne çıktılar. Savcı yalvarıyor sanığa, diyor ki: “Doğru konuş.” Ben bunu burada söylemeyeceğim, sanığın söylediğini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde o alçakça iradeyi tarif etmeye bile tenezzül etmem. Dolayısıyla bu kanunlar, bu tasarılar önümüzdeki günler değişik bir şekilde bize zaman kaybına vesile olmasın, sanıklardan vazgeçelim, tekrar sanıklar doğmasın. Daha araştırılarak, daha güçlü bir şekilde her konuyu hazırlayıp getirirseniz Milliyetçi Hareket Partisi emin olun Türkiye’yi büyütecek, geliştirecek her meseleyi çok iyi araştırarak destek vermeye hazırdır.

Bu vesileyle hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adan.

1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Sayın Seçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

228 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bugün, çocuklarımız adına önemli bir gelişme yaşandı. Biliyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ortak yürüttüğü bir proje vardı, Okul Sütü Projesi. “Okul Sütü Akıl Küpü” bu sloganla yola çıkılarak çocuklarımıza bu proje kapsamında günlük belirli bir miktarda süt dağıtılacak, onların dengeli beslenmesine katkı sunulacak. Ama bugün dakika bir gol bir, bismillah, bu uygulama başlıyor ve yurdun muhtelif yerlerinde sadece bir ilde ya da birkaç ilde değil Samsun’da, Konya’da, Adana’da, Kırıkkale’de, Edirne’de, Antalya’da, Sivas’ta, vesaire birçok yerde çocuklarda bir zehirlenme belirtisi ortaya çıkıyor. Bunlar olabilecek şeylerdir. Muhtelif yerlerde, bir yerde, iki yerde olsa, belki o bölgede bu dağıtımı yapan, süt dağıtımını yapan gıda şirketinde bir sıkıntı olabilir diyebilirim ama şimdi bakıyorsunuz birçok yerde var ve Hükûmetin açıklamasına bakın: “Bu alerjik bir mesele.” diyor.

Şimdi, az önce arkadaşım söyledi, yani bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur. Bakın, yani burada Hükûmetin suçu yok, yetkili kurumların, Bakanlığın suçu yok da çocukların mı suçu var?

Efendim, çocuklar hazımsızlık yaşıyormuş, çocukların alerjisi varmış. Ee, tabii, çocuklarımız fakir, yoksul insanların çocukları, demek ki gerçekten sizin sayenizde -ki son on yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz- süt tüketmekten mahrum kalmış. Tabii, mideler alışık olmayan bir gıdayla karşı karşıya kalınca, işte böyle alerjik vakalar ortaya çıkıyor. Sizin bu savunmanızdan bu sonuç ortaya çıkıyor.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Ne alakası var!

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Bu da konuşma mı ya!

VAHAP SEÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Şimdi, buraya bazı arkadaşlarım oturuyor, dikkate almıyorum, söyleyecek sözümüz çok ama bir söze bakmak lazım söz mü diye; devamını getirmek istemiyorum. Buraya oturuyor arkadaşlarımız, bu arkadaşlarımızı kürsüde de görmek mümkün değil, burada konuşan hatiplere sürekli laf atıyorlar, sürekli laf atıyorlar, dinlemesini de bilmiyorlar, ama insicamımızı bozamazsınız, biz yine de fikirlerimizi söylemeye devam edeceğiz.

Önemli bir tasarı görüşüyoruz. Bu düzenlemeyle ilgili kanunun daha önceki ilgili maddesi ile bu yeni düzenleme arasında önemli bir değişiklik söz konusu. Temel değişikliklerden biri mütekabiliyet, karşılıklılık esasının yabancıların mülk edinmesi konusunda ortadan kaldırılması. En önemli konulardan bir tanesi yabancıların edineceği mülkte ölçeğin, kotanın ya da sınırın yükseltilmesi; 2,5 dekar alanın 30 dekara ve Bakanlar Kurulu kararıyla da bunun 60 dekara kadar çıkması demek.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hektar.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Hektar, düzeltiyorum hektar.

Şimdi, tarımsal üretimle uğraşan arkadaşlarımız bilir, 2,5 hektar 25 dönüme tekabül eder, 30 hektar 300 dönüme, 60 hektar 600 dönüme yani ortalama verimli bir üretim alanında, toprakta bunun karşılığı, 600 dekarın karşılığı en az, minimum 300 ton buğday üretimi demektir, verimli bir toprakta minimum 300 ton buğday üretimi demektir, minimum 600 ton, 700 ton mısır üretimi demektir. Bunlar önemli üretim kalemleri, temel hububat üretimleri, Türkiye'nin önemli ithalat kalemleri olduğu için bu örnekleri veriyorum.

Dolayısıyla, böyle bir ihtiyaç neden hasıl oldu yani niçin? Sayın Bakan savunmasını yaparken “Yabancı yatırımcı gelsin.” Başımız üzerine, elbette ki küresel dünyada, küresel ekonomik düzende artık sermayenin transferi, sermayenin sınırları aşması bir gereklilik değil bir zorunluluk hâline gelmiş. Buna katılıyoruz, bu anlayışa katılıyoruz ama şimdi, dikkat edin Türkiye, hinterland olarak baktığınız zaman, jeopolitik olarak baktığınız zaman, coğrafi konum olarak baktığınız zaman, ekolojik yapı olarak baktığınız zaman, tarım toprakları olarak baktığınız zaman çok önemli bir coğrafyada yer alıyor.

Türkiye'nin yaklaşık olarak 28 milyon hektar tarım alanı var. Bunun 24-24,5-25 milyon hektarı tarımsal üretimde kullanılabiliyor yıllara göre değişmek kaydıyla ve sadece 8,5 milyon hektarda sulu tarım yapabiliyoruz ve bunun da sadece yaklaşık olarak 5 milyon hektarı şu anda suya kavuşmuş ve yüksek verim aldığımız topraklar. Daha bir 4 milyon hektara, yaklaşık olarak 3,5-4 milyon hektara sulama yatırımları yapmalıyız ki bu arazilerde yüksek verimi sağlayabilelim.

Bunları niçin anlatıyorum? Türkiye, nüfus açısından da ekonomik açıdan da hızla gelişen bir ülke. Nüfusunuz artıyor, tabii ki gıdaya gereksinim artıyor. Refah düzeyiniz artıyor, bunu siz de iddia ediyorsunuz, Türkiye'nin geçen yılki gayrisafi millî hasılası 750 milyar dolarları aşmış; yani 1 trilyon TL’nin üzerinde, 1,2 trilyon TL gibi bir gayrisafi millî hasılaya ulaşmışız. Bunu, sizin uyguladığınız ekonomik modelin, ekonomik sisteminin mükemmelliği adına, övgü adına söylemiyorum.

Şimdi, görünürde dal budak yerinde ama meyve yok, ağacın üzerinde meyve yok. Yani kapasite olarak ekonominiz mükemmel seviyelerde ama gelir dağılımında adalete bakıyorsunuz, orada AKP İktidarı sınıfta kalıyor.

Şimdi, 10 bin dolar, 12 bin dolar kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla; siz inanıyor musunuz? Her Türk bireyi, her Türk ferdi yılda cebine bırakın 10 bin doları, 12 bin doları, 1.000 dolar, 1.000 doları gören vatandaşımın sayısı kaç? Türkiye’de 1 milyondan fazla vatandaşım gece yatağına aç giriyor. Türkiye’deki toplam ganimetin, toplam kaynaklardan elde edilen ganimetin yüzde 80’ini yüzde 20 nüfus paylaşıyor, yüzde 20 ganimeti de yüzde 80 nüfus paylaşıyor. Böyle bir yaman çelişki var.

Dolayısıyla bu hinterlant üzerinde tarım toprakları önemlidir, dünyanın her tarafında artık tarım toprakları önemlidir. Bakın, özellikle Körfez ülkeleri, petrol satıp dolar kazanan, parayı da nereye harcayacağını bilemeyen Körfez ülkeleri; Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan üçüncü dünya ülkelerinden, Kamboçya’dan toprak alıyor, Sudan’dan, Endonezya’dan gidiyor toprak satın alıyor. Çünkü tükettiği temel gıdanın yüzde 90’nı, yüzde 95’i ithal, buna döviz ödüyor. Öyle bir an gelebilir ki… 2008 gıda krizini hatırlatmak istiyorum, bazı ürünleri Türkiye, ithal etmek istedi, dünya piyasalarına çıktı, dünya pazarlarına çıktı, dünya pazarlarında satın alacak ürün bulamadı. Çünkü herkes önünü görmüştü, dünyanın büyük tahıl üreticileri bile, büyük ihracatçı tahıl ülkeleri bile ihracatlarını durdurmuşlardı. Biz satışlarımızı durduruyoruz; nihayetinde dünyayı bir sıkıntı bekliyor, açlık tehlikesi bekliyor. Dolayısıyla kendi vatandaşlarının bu sıkıntıdan minimum etkilenmesi için ihracatlarını durdurdular. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Öyle bir an gelir ki cebinizde para olabilir, milyon dolarlar olabilir, hazineniz dolu olabilir ama yurttaşınızın, vatandaşınızın karnını doyurmak için dünyadan temel gıda maddelerini bulma şansına sahip olmayabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemede anlayamadığım bir konu var. Şimdi, yetki Bakanlar Kuruluna veriliyor. “İkili ilişkiler”, “ülke menfaatleri”, bunlar subjektif kavramlar yani bir hükûmete göre Suriye’yle ikili ilişkiler önemli olabilir, ülke menfaatleri olabilir, o ülke dost olabilir ama bir başka hükûmet için, bir başka Bakanlar Kurulunu temsil eden şahsiyetler için aynı anlayış olmayabilir. Dolayısıyla bu düzenleme baştan sona yanlıştır. Tekrar söylüyorum, burada bir paranoya içerisinde “Aman, yabancı sermaye ülkeme gelmesin. Aman, Türkiye’den hiçbir şey yabancı uluslararası sermaye gruplarına satılmasın, onlarla iş yapmayalım. Ülke elden gitti, ülke bölündü.” Böyle bir anlayış içerisinde kesinlikle değilim ama Türkiye’de bu anlamda politikaları uygularken rasyonel olmak zorundasınız, akılcı olmak zorundasınız.

Bu yanlış bir düzenleme, bu düzenlemeye Cumhuriyet Halk Partisi olarak ret oyu vereceğimizi bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Şimdi şahıslar adına Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın çerçeve 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, üzerinde söz aldığım değişiklik tasarısının çerçeve 1’inci maddesi ile 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Söz konusu değişiklik tasarısı ile bir yandan yabancı gerçek kişilerin Türkiye’de taşınmaz edinebilmelerinin şartları yeniden düzenlenmekte, diğer yandan da yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin öngördükleri projeleri gerçekleştirmek kaydıyla yapısız taşınmaz edinmelerinin önü açılmaktadır. Gerçekten de getirilen bu değişiklik ile yabancı bir gerçek kişinin Türkiye’de taşınmaz edinebilmesi, meri kanunda öngörülen karşılıklılık ilkesinin aksine kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, uluslararası ikili ilişkiler yönünden ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâllerde hangi devlet vatandaşlarına sağlanacağı Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmaktadır.

Her ne kadar meri maddede yer alan karşılıklılık ilkesi yeni düzenlemede aranmamakta ise de bu konuda ortaya çıkan tereddüt ve endişeler tasarıya derc edilen diğer mekanizmalarla giderilmektedir. Nitekim, Bakanlar Kurulu, uluslararası ikili ilişkiler ve ülke menfaatlerini nazara alarak hangi devlet vatandaşlarına mülk satılamayacağını belirleyebilecek ve yine askerî yasak bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri, stratejik bölgeler içerisinde yer alan taşınmazlar hakkında Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü taşınmazların stratejik durumunu tespit edecek, tapuda işlem bu değerlendirmeler ışığında sağlanacaktır. Bu nedenle, muhalefetin sırf karşılıklılık ilkesine yaslanarak Bakanlar Kurulunun ülke menfaatleriyle ilgili kararlarında daha az güvenilir olduğuna ilişkin yaklaşımı, ön yargılı ve sorunlu bir yaklaşımdır. Bakanlar Kurulu yürütme organıdır, yasama ve de yargı erkine göre daha az güvenilir değildir. Kaldı ki, tasarıdaki model, Türkiye’ye karşılıklılık ilkesinden daha güçlü ve stratejik bir fırsat sunmaktadır. Hâl böyle olunca, tasarı, bu hâliyle daha fazla ülke yararınadır.

Öte yandan, yürürlükteki Anayasa’mızda karşılıklılık ilkesini benimseyen somut bir temel norm bulunmamaktadır. Bu durumda ne yasama organı ne de Anayasa Mahkemesi yorum yoluyla bir referans norm üretemezler. Yine Anayasa’mızın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35’inci maddesinde herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmış, yabancılar açısından ayrıca bir karşılıklılık koşulunun aranması gerektiğine yer verilmemiştir.

Hâlbuki, Anayasa koyucu karşılıklılık ilkesinin uygulanmasını öngördüğü durumlarda bu hususu ilgili Anayasa hükmüne açıkça dercetmiştir. Örneğin, Anayasa koyucu dilekçe hakkının hükme bağlandığı 74’üncü maddesinde “Karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla” ibaresine yer vermek suretiyle bu konudaki iradesini açıkça kullanmıştır.

Bu durumda, Anayasa koyucu yabancıların mülk edinmesinde karşılıklılık esasının uygulanmasını isteseydi aynen 74’üncü maddede olduğu gibi Anayasa’mızın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35’inci maddesinde de açıkça bu ibareye yer vermesi gerekirdi.

Bu nedenle, tüm bu açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere yabancıların mülk edinmesini düzenleyen kanunda karşılıklılık prensibine yer verilmesi anayasal bir zorunluluk değildir, zaten buna da gerek yoktur, Bakanlar Kurulu kanuni sınırlamalara uymak kaydıyla uluslararası konjonktüre, ikili ilişkilere, karşılıklı menfaatlere ve ülkenin millî menfaatlerine uygun olarak hangi devletlerin vatandaşlarına mülk satılmayacağını tayin edebilecektir.

Sayın milletvekilleri, bu değişiklik tasarısının temelinde yatan neden ülkemizin gelişmişlik seviyesini artırmak, milletimizin refah seviyesini yükseltmektir. Milletin derdiyle dertlenen partimiz ülkemizi zenginleştirmek, milletimizin hak ettiği yaşam standardını onlara sağlamak niyetindedir.

Hâl böyle olmakla birlikte birileri çıkıp bu yasa nedeniyle yine “Vatan topraklarının satıldığını”, “Ülkemiz topraklarının yabancılara peşkeş çekildiğini” iddia edecekler ve etmektedirler.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Yalan mı, yalan mı? Doğrusu o, doğrusu o!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Artık bu kabil yaklaşımların milletimiz nezdinde hiçbir karşılığı yoktur.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Ülkenin taşını toprağını satıyorsunuz yabancılara.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Nitekim, iktidarımıza yönelik bu tür yaklaşımlar…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – … önceden de dillendirilmiş ancak milletimiz bu yaklaşımlara itibar etmeyerek sandıkta bu tür isnatlarda bulunanları cezalandırmıştır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sandığa giderken “satacağız” dediniz mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bu vesileyle tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.

Şahısları adına ikinci konuşmacı Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.

Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasaya göre, Türkiye genelinde kişi başına 30 hektar arazi satılacağı belirtiliyor, 60 hektara kadar da Bakanlar Kurulunun çıkarma yetkisi var. “Türkiye genelinde satılacak arazi miktarı yüzde 10’u geçemeyecek.” deniyor, yani Türkiye'nin 78 bin kilometrekarelik alanı satılacak, yani yüzde 10’u; bu, Konya gibi iki büyük vilayet toprağı demektir. Konya, biliyorsunuz, 40 bin kilometrekare toprağa sahip. Konya gibi iki büyük arazinin satılması Türkiye’ye ne kazandıracak? Hangi menfaatler? Refah düzeyini nasıl yükseltecek? Bunu iyi değerlendirmek gerekir.

Geçmiş dönemde İsrail’in nasıl kurulduğunu bir hatırlatmak istiyorum. İsrail nasıl kurulmuştu? Filistin’de satın aldıkları topraklar üzerine kurulmuştu. Yine, II. Abdülhamit döneminde Sarıçam’dan Gavur Dağları’na kadar olan bölgede de 650 bin dönüm arazi Ermeniler tarafından satın alınmıştı. II. Abdülhamit bunu devletleştirmek suretiyle, kamulaştırmak suretiyle burada bir devlet kurulmasını engelledi, tıpkı İsrail’de olduğu gibi.

Şimdi, burada şunu öğrenmek istiyorum: Bu kadar arazinin yani her vilayette yüzde 10, Türkiye genelinde de 78 bin kilometrekare arazinin satılması hangi sebebe dayanmaktadır? Acaba Van’da kurulması düşünülen, bundan daha önceki hükûmetler döneminde, 250 villa ve Amerikan emeklilerine satılması düşünülen villa gibi mi düşünülüyor? Yani Ermeni açılımı dolayısıyla Ermenilere açıkça satamadığınız araziyi Ermenilere mi satacaksınız? Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan insanlara kısıtlama getiremezsiniz. Ne kadarını satacaksınız? Bunu nasıl kullanacaksınız? Acaba, bununla bağlantılı olarak, tarım arazisinde uğraşan çiftçilerin elde ettikleri ürünü maliyetlerinin altında ancak satmaları dolayısıyla, tarım arazilerinin satışını da bu şekilde kolaylaştırmak mı istiyorsunuz? Daha akla pek çok konu gelebilir. Şimdi, bakın, biraz fantezi gibi gelmesin. Kişi mülkiyeti hiçbir hukuk tarafından ortadan kaldırılamaz. Devletlere ait mülkiyet bir şekilde bir başka devletin işgaliyle ortadan kaldırılabilir ama kişi mülkiyetini hiçbir şekilde ortadan kaldıramazsınız. Dolayısıyla, yarın, Türkiye Cumhuriyeti’nde meydana gelecek olaylarda böyle bir imkânı bu kişiler kazanabilecek midir? Yani Ağrı Dağı’nı satın alabilecekler mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Alabilecek, engel yok.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, bunları göz önüne almanız gerekir. Bu, tarihte olmamış şey değildir. Tekrar ediyorum, II. Abdülhamit’e “Kızıl Sultan” unvanı sırf Yahudilere toprak satmamasından dolayı verilmiştir. Az önce söylediğim gibi, Sarıçam’dan Gavur Dağları’na kadar 650 bin dönüm arazi satın alınmıştır Ermeniler tarafından ve Amerikan finansmanıyla alınmıştır. Gidin, Ceyhan tapu kayıtlarında bunları görebilirsiniz, benim elimde kayıtları var. Dolayısıyla, bu işi yaparken bunun muhakkak ki ciddi şekilde ele alınması gerekir. Zira, siz iyi niyetle yola çıkmış da olabilirsiniz ama yarın, gelip buradan arazi alacaklar. Bakın, 600 dönüm araziden bahsediliyor, sadece 300 dönüm değil. Yani bunu 60 hektara çıkarma yetkisine sahip Bakanlar Kurulu. 30 hektarlık arazi bile 300 dönüm yapar. 10 kişi gelir, 300’er dönüm arazi alır, 3 bin dönüm yapar.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz dünyada organik tarım yapılabilecek neredeyse yegâne ülke hâline gelmiştir. Kayseri’de Yeşilhisar’da 34 bin dönüm arazi satın alınmıştır. Kim tarafından? Yahudiler tarafından alınmıştır. Nasıl almışlardır? Türkler üzerinden almışlardır bir sözleşme imzalayarak. Sadece Yeşilhisar’dan bahsediyorum. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu ülke şöyle veya böyle, bir şekilde” refah düzeyi” veya “şu, bu” ad altında birilerine peşkeş çekilmesin. Yanlış atılan adım sonra başımıza büyük belalar açar. Devlet yönetmek kolay bir iş değildir, onun sorumluluğunu da taşımak zorundasınız. Yarın da bunun huzuru mahşerde hesabını vereceksiniz, hem de millet karşısında ayrıca.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

Şimdi, madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Köktürk…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, şimdi size AKP Grup Başkan Vekili Sayın Canikli’nin sözlerini okuyorum, Sayın Canikli diyor ki: “En çok toprak satışı ne zaman biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Ne zaman biliyor musunuz? İnönü zamanında satıldı arkadaşlar. Evet, bunu söyleyebiliyor musunuz ‘Bu toprakları, bu vatanı İnönü sattı.’ diyebiliyor musunuz?”

Oysa sizin bir soru önergemize verdiğiniz yanıta göre, İsmet İnönü zamanında satılan toprak parçası topu topu 345.905 metrekaredir. Oysaki yine sizin verdiğiniz yanıta göre, AKP’nin on yıllık iktidarı döneminde satılan toprak parçası tam 136 milyon metrekaredir.

Şimdi, sorum şu Sayın Bakan: Sizin verileriniz mi yanlıştır, bize verdiğiniz cevaplar mı yanlıştır? Yoksa Sayın Canikli, Lozan Kahramanı İsmet İnönü’ye göz göre göre iftira mı atmaktadır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakan şöyle bir cümle sarf etti: “Yabancıların mülk alışı yabancı sermayenin gelişi anlamında yararlıdır.” dedi. Peki, eğer gerçek amacınız yabancı sermayenin gelmesiyse şu yabancı sermayenin önündeki engelleri neden kaldırmıyorsunuz?

Şu haklar:

1) Fikrî hakların korunmasına ilişkin engeller.

2) Hukuk sistemine olan güvensizlik.

3) Kayıt dışı ekonomi.

4) Kurumsal yönetim ilkelerinin işlerliğinin sağlanması.

5) Etik ilkelerin sistemde yer bulmasının sağlanması gerekir.

Bu saydığım ilkeleri niye düzeltmiyorsunuz da özellikle yabancılara mülk satışını getiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Sayın Yüksel…

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Bakan, iki gündür İzmir’de birisi 5 şiddetinde olmak üzere 60 adet deprem olmuştur. Van depreminden sonra “Birinci derecede riskli bölge.” diye sizin de ilan ettiğiniz ve “Önce İzmir’den başlayacağız.” dediğiniz kentsel dönüşüme… İzmir’in 9 adet kentsel dönüşüm projesini on dört aydır Bakanlar Kurulunda niye onaylamıyorsunuz? Ankara’nınkileri bir günde geçirirken, bugüne kadar 27 adet onayladığınız kentsel dönüşüm projesi içinde 1 MHP, 26 AKP belediyelerine ait projeler varken, ortalama onaylanma süresi on beş günken on dört aydır İzmir’in kentsel dönüşüm projelerini niye onaylamıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüksel.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâlen ülkemizde Suriye uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ait ne kadar yani ne büyüklükte taşınmaz bulunmaktadır? Bu kanun yürürlüğü girdikten sonra bunların da satışı yapılabilecek midir?

İkincisi: Şimdiye kadar Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde yabancı gerçek ve tüzel kişilere yapılan satışların net miktarı nedir ve bu satışlar karşılığında Türkiye Cumhuriyeti devleti hazinesine toplam ne kadar para girmiştir ve bu para nerede harcanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, son günlerde televizyonlarda bu kentsel dönüşümle ilgili reklam var.

1) Böyle bir reklama niçin ihtiyaç duyuyorsunuz?

2) Bu reklamlar için ne kadar para ödenmiştir?

3) Beni çok hayrete düşüren bir beyanınız oldu, “Yaşam hakkı mülkiyet hakkından daha önemlidir.” gibi. Yaşam hakkının mülkiyet hakkından daha önemli olduğu rejimlerin adı demokrasi olamaz. İnsan haklarının, liberal ekonominin ve birtakım unsurların değerlendirilmediği bir sistemde ancak mülkiyet hakkı ortadan kaldırılabilir. Dolayısıyla, o rejimler totaliter rejimlerdir. Acaba Türkiye’de veya zihniyetinizde buraya doğru bir gidiş mi var? Vatandaşın mülkiyet hakkını birtakım hakların gerisine düşürmenin çok tehlikeli bir gidiş olduğu kanaatini taşıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben sadece bir şeyi öğrenmek istiyorum, örnek olmak üzere onu soruyorum: Suriye vatandaşları Türkiye’de ne kadar taşınmaz mülk edinmişlerdir? Bunun miktarı nedir? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Tanal, tekrar mı söz istiyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Süre olduğu için, özür dilerim.

Hatay topraklarında Suriye vatandaşlarına arazimiz satılmıyor, satışı yasak 1062 sayılı Yasa uyarınca. Peki bu yasayla bunu delmiş olmuyor muyuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Köktürk, “Sayın Nurettin Canikli ‘En çok toprak satışı Sayın İnönü döneminde olmuştur’ dedi. Bu yanlıştır, bunun için ne diyorsunuz?” ifadesini kullandı.

Efendim, zaten yabancı ülke vatandaşlarının diğer ülkelerde toprak talebi veya gayrimenkul talebi özellikle 1990’lı yıllardan sonra artmıştır ve ülkemizde de bu talep 2003, 2004 yıllarından sonra ciddi şekilde artmıştır. Bunları mukayese ettiğimiz zaman, tabii ki bu son dönemlerdeki gayrimenkul satışı, gerek daire bazında, dükkân bazında ve arsa, arazi bazında bu dönem daha fazladır. Özellikle bunu belirtmek isterim, teşekkür ederim.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yani doğru değil o zaman değil mi Sayın Bakanım? Yani Canikli’nin sözleri doğruyu yansıtmıyor.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – O, şey olarak, yani dönemin getirdiği rakamları o döneme göre söylemiştir. Yani bu dönemin durumu değişmiştir.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Hayır öyle bir şey söylemedi Sayın Bakan, “gerçeğe aykırı” demek istiyorsunuz.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Şartlar tamamen, dünyanın konjonktürü değişmiştir.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Şimdi Sayın Bakan, bakın, verdiği rakam kaç biliyor musunuz; “70 milyon metrekare” diyor Canikli. Ya, bu göz göre göre iftira!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Mahmut Tanal, “Yabancıların Türkiye’den mülk alışı yabancı sermaye girişidir diyorsunuz, Sayın Bakan böyle ifade etti; fakat yabancıların, yabancı sermayenin girişi için gerekli şartları oluşturmuyorsunuz.” diyor.

Yabancı sermayenin girişi için her türlü şartları oluşturuyoruz. Yani Avrupa Birliğine girme, Avrupa Birliğiyle bütünleşme şartları içerisinde 1 Temmuzda yürürlüğe girecek olan Ticaret Kanunu’nda, SPK mevzuatıyla, maliye mevzuatıyla, kurumlar vergisinde yaptığımız mevzuatla, gelir vergisinde yaptığımız mevzuatla tamamen dünya standartlarında, dünya ölçeğinde ve şeffaflığı daha çok artırmakla, hesap verebilirliği daha çok artırmakla yabancı sermaye girişini de ayrıca teşvik etmekte olduğumuzu ifade etmek isterim.

Sayın Yüksel, “İzmir’de 5 şiddetinde deprem oldu, siz de ilk kentsel dönüşüme İzmir’den başlanacağını ifade etmiştiniz. İzmir’le ilgili 9 adet kentsel dönüşüm dosyası var, bunlar on dört aydır bekliyor…” Bunların -zannediyorum- 5 tanesini imzaladık, belki çok kısa bir süre içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızdan imza alınıp İzmir’e gönderilecektir bunlar. Esas İzmir Büyükşehir Belediyesinin istediği önemli kentsel dönüşümleri belki de imzalamıştır, birkaç gün içerisinde göndereceğiz, özellikle ifade etmek istiyorum.

Sayın Işık: “Hâlen ülkemizde Suriye uyruklu ne kadar taşınmaz var?” Bunu yazılı olarak cevaplayabilirim. Yabancıların aldığı -arkadaş burada getirdi, bunu yazılı olarak  takdim edelim size- son gayrimenkulleri de yazılı verelim daha sağlıklı olur, yanımda var fakat yazılı olarak takdim edeyim.

Sayın Uzunırmak’ın “Kentsel dönüşüm reklamlarının sebebi?” Efendim, bu tabii ki kentsel dönüşümdür hepinizin de ifade ettiği gibi. Bizim yüce Meclise takdim ettiğimiz ve 12 maddesi bu Meclis tarafından görüşülen ve kabul edilen yasa tasarısının ismi “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü”dür. Bu kanunla afet riski taşıyan binalar hakkında yeni bir düzenleme getirmek istiyoruz. Bu bir kentsel dönüşümdür, kentsel dönüşüm yasasıdır. Ama bu kentsel dönüşüm yasasının ana eksenine afeti koyuyoruz. Deprem, heyelan, çığ, yangın gibi afetleri koyuyoruz. Bu bakımdan biz vatandaşımızın konuyu daha iyi anlaması için, vatandaşımızın desteğini daha çok almak için böyle bir tanıtım yapıyoruz. Bu tanıtım kamu spotudur ve bunun için herhangi bir para ödenmemektedir.

Yine, biz bu ifadelerimizle, ben kendi ifadelerimde mülkiyet hakkının anayasal bir hak olduğunu, hakların en önemlisi olduğunu devamlı vurguluyorum. Ama tabii ki hayat hakkı, insanın yaşam hakkının daha önemli olduğunu söylüyorum. İnsanların mülkiyet hakkını koruyabilmesi için, insanlarımızın mülkiyetlerini koruyabilmek için Anayasa’nın bize verdiği sorumluluk, yetki ve görev doğrultusunda insanlarımızın malları yok olmasın diye, insanlarımızın canları yok olmasın diye böyle bir yasayı gündeme getiriyoruz ve önce, beraber…

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Torunlarınızın yüzüne bakamayacaksınız!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Trabzon) –  Ama biraz önce… Hayat hakkı, yaşama hakkı ve onunla birlikte, onun kadar önemli olan mülkiyet hakkını önemsiyoruz, bu yasayı onun için getirdik.

Yine, Halaçoğlu’nun Suriye vatandaşlarıyla ilgili sorduğu soru var, yazılı olarak cevap vereceğim.

Yine Sayın Tanal’ın ikinci kez sorduğu Hatay topraklarında Suriyelilere satış… O kanun geçerlidir, o kanuna dikkat edeceğiz.

Saygıyla arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı yasa tasarı ve teklifinin 1 inci maddesinde madde 35 in 2. fıkrasında “çerçevesinde” ibaresinden sonra “karşılıklılık ilkesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 Hasip Kaplan                                   Pervin Buldan                                  İbrahim Binici 

                       Şırnak                                                Iğdır                                              Şanlıurfa

                   Sırrı Sakık                                    Ertuğrul Kürkcü                                   Demir Çelik

                        Muş                                                Mersin                                                Muş

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sayılı tasarının 1. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Oktay Vural                                   Nevzat Korkmaz                                     Alim Işık

                        İzmir                                               Isparta                                             Kütahya

                 Enver Erdem                                     Ali Halaman                                   Mehmet Şandır

                       Elâzığ                                               Adana                                               Mersin

TBMM Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

                 Turgut Dibek                                   Bülent Tezcan                                Ömer Süha Aldan

                    Kırklareli                                             Aydın                                                Muğla 

              Ali İhsan Köktürk                           Dilek Akagün Yılmaz                             Ali Rıza Öztürk 

                   Zonguldak                                            Uşak                                                Mersin

                Namık Havutça                                   Ali Serindağ                                     Vahap Seçer

                     Balıkesir                                          Gaziantep                                            Mersin

                Ümit Özgümüş

                       Adana

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan…

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Katılamıyorsunuz.

Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Alim Işık efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1’inci maddesinin tasarı metninden çıkartılması yönünde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir kez daha söylüyorum: İktidara geldiğinde “Babalar gibi satarız. Biz Türkiye’yi pazarlamak için iktidara geldik.” diyen Sayın Başbakan ve Maliye Bakanına bugünlere kadar ne kadar arazi satıldığını defalarca sorduk ama söylemediler, eldeki rakamlara baktığınız zaman görürsünüz. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış olan tüm arazi satışlarının yüzde 90’ından fazlası AKP İktidarı döneminde satılmıştır. Bu maddeyle hazır kapıya gelmiş paralarını demetleyip Türkiye’ye vermek üzere bekleyenlere zemin hazırlanmaktadır. Bunun vebalinden bu dünyada ve öbür dünyada kurtulmanız mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bakınız 2009 yılında vermiş olduğumuz bir önergeye Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in 03.08.2009 tarihli cevabı: “Suriye uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ait Adana, Aydın, Bitlis, Diyarbakır, Elâzığ, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kilis, Kocaeli, Malatya, Mardin, Mersin, Şanlıurfa ve Şırnak illerimizde toplam -söylüyorum dikkat edin- 159.732.345,68 metrekare olmak üzere 6.794 adet taşınmaz bulunmaktadır.”

Değerli milletvekilleri, gözünüzü açın, 2009 yılına kadar bu. Bugüne kadar belki bu 170 milyon metrekare. Şimdi anladınız mı Sayın Başbakanın niçin Suriye’yle uğraştığını?

Değerli milletvekilleri, bu yasaya bu hâliyle olur vermeniz hâlinde inanıyorum ömür boyu vicdanınız sızlayacaktır. Bunun tasarı metninden derhâl çıkartılması lazım  Sayın Bakan. Siz 2,5 hektarı şimdi 60 hektara çıkarıyorsunuz ve hiçbir sınır tanımadan insanların gelip Türkiye’nin her yerinden mal mülk edinebilmesinin yolunu açıyorsunuz, ondan sonra da çıkıyorsunuz buraya diyorsunuz ki: “Bunda ne zarar var?”

Değerli milletvekilleri, 160 milyon metrekare sadece Suriyeli taşınmaz var burada. 136 milyon metrekare de -biraz önce ifade edildi- son on yılda başkalarına sattıklarınız var. Toplayın bunları, Türkiye’nin yüzde 10’unu kimlere verdiğinizi görünüz. Ben sizi bir kez daha uyarıyorum. Bu yasa, şimdiye kadar bu Meclise getirdiğiniz yasalar içerisinde belki de en tehlikelisi ve sizi ömür boyu vebalden kurtaramayacak bir yasadır.

Sayın Bakanım, ben, sizlerin hassasiyetine bir kez daha güvendiğimi söylemek istiyorum ama her şeye rağmen siz eğer “Ben bakanlıktan olurum ama bu kanunu çıkarırım.” derseniz, Sayın Başbakan kanunu çıkardıktan sonra zaten sizi bakanlıktan alır, bundan emin olunuz.

Değerli milletvekilleri, bakınız, 1995 yılından bu yana Türk’ten yabancıya, yabancıdan yabancıya ve yabancıdan Türk’e satılan malların miktarları ve değerleri var burada. Yine 26/2/2009 tarihli önergemize Sayın Faruk Nafız Özak’ın 24/4/2009 tarihinde verdiği cevabı paylaşıyorum sizlerle: İlk kez 1995 yılında -ondan öncesindekiler demek ki çok önemli değil- toplam 2.180 işlem yapılmış ve 162 bin lira Türk’ten yabancıya mal satışı olmuş; 96’da 2.176 adet işlem yapılmış, Türk’ten yabancıya 2 milyon 347 bin liralık satış yapılmış; 97’de 505 işlemde 282.879 TL alınmış; 98’de Türk’ten yabancıya 721 işlemde 978 bin TL’lik yapılmış; 98’den 2002’ye kadar herhangi bir satış yok. 2002’de yabancıdan yabancıya işlem var; 2003’ten itibaren Türk’ten yabancıya, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında olmak üzere –toplamını söylüyorum- tam 558 milyon TL’lik satış yapılmış döneminizde. Asıl patlama 2008’deki değişiklikten sonra oldu. Onların resmî rakamları elimizde olmadığı için açıklayamıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu paralar nerelere harcandı, bu paralarla kimlere neler yapılıyor? Dolayısıyla, bu kanundan sonra, eğer böyle geçerse bu düzenlemeden sonra bu memlekette neler olabileceğini hep beraber göreceksiniz.

Önergemize desteğinizi bekliyor, saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Aynı mahiyetteki diğer önerge sahiplerinden Vahap Seçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

228 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım.

Geçtiğimiz dönemde, sanıyorum 2008 yılında, Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesiyle ilgili bir kanun tasarısı vardı. O konu yüce Parlamentoda çok tartışıldı, bir buçuk ay Türkiye gündemini meşgul eden bir konuydu. Hepsi hepsi 205 bin dekar civarında bir arazinin üzerindeki mayınlar temizlenecek. Bunun karşılığında, hizmet bedeli karşılığında bu arazilerin kullanım hakkı bu üstlenici firmaya temizleme bedeli olarak verilecekti. Biz o zaman iktidar olarak bu meseleye karşı çıktık. Karşı çıkmamızın nedeni, az önce yine söz aldığımda söyledim, saiklerdi. Türkiye'nin hem stratejik olarak sınır bölgesinde yer alan önemli bir arazisi. Biliyorsunuz, Türkiye’nin en uzun kara sınırı Suriye sınırıdır. Yaklaşık olarak o alanlar da 500 küsur kilometrelik bir alan ve 200 küsur dekar araziydi.

Şimdi, anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz, devri iktidarınızda, özellikle stratejik olarak gerçekten bu alanların niçin yabancı şirketlere uzun süreli kiralanması ya da satılması konusunda bu kadar gayret sarf ediyorsunuz?

Az önce Sayın Adan, Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Milletvekili, bu konuyla aslında ilgili kurumların, Bakanlığın, acaba dünyada bu işler nasıl oluyor yani diğer ülkeler yabancılara mülk satışı konusunda nasıl yasal düzenlemeler yapıyorlar, bu konunun araştırılması için yaklaşık olarak 4 trilyon gibi bir para harcandığını ve bu çalışmaların da hâlâ devam ettiğini söyledi. Şimdi, burada da bir çelişki söz konusu; siz bir konuda para harcayacaksınız, zaman harcayacaksınız, çalışma yapacaksınız ama o araştırmanın neticesini beklemeden o konuyla ilgili tasarrufta bulunacaksınız. Şimdi, Sayın Bakanın bunları açıklaması gerekiyor.

Bu bir tesadüf mü? Geçtiğimiz haftalarda, orman vasfını yitirmiş alanların yani orman rejimi dışına çıkarılan alanların satışıyla ilgili bir düzenleme yapıldı. Aynı düzenleme içerisinde hazineye ait olan, üzerinde tarımsal faaliyet olan alanların da bu düzenlemeyle beraber satışının önü açıldı. Yine, komisyonlardan çıktı, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesiyle yani kamuoyunda bilindiği adıyla kentsel dönüşümle ilgili bir kanun tasarısı çalışması var; bu, yüce Parlamentoya indi, daha sonra geri çekildi. Akabinde böyle bir düzenleme geliyor, yabancılara mülk satışıyla ilgili bir düzenleme geliyor. Bütün bu sıralama, bu kronoloji acaba bu yasaların ardı ardına yüce Meclise gelmesi bir tesadüf mü yoksa bu bilinçli olarak yapılan düzenlemeler mi? Bu konuda da Sayın Bakanın bizleri aydınlatması gerekiyor.

İnsanın aklına şu geliyor: Acaba bu konuda Türkiye’de ciddi yatırımlar yapacak yani bu kanundan dolayı 30 hektar ya da 60 hektar alanlar alıp 2/B alanları olabilir bu alanlar ya da hazine alanları olabilir… Bazı yabancı firmalar Hükûmeti bu konuda uyarıyor, “Bir an önce bu yasal düzenlemeleri yapın da biz Türkiye’ye gelelim, bu alanlarda yatırım yapalım.” diye bir gayret içerisinde mi? Sayın Bakanın bunları ortaya koyması lazım. Yani bana sorarsanız, bunlar masumane yapılan birtakım düzenlemeler, tesadüfen, işte, 2/B düzenlemesi, hazine alanlarının satışı, kentsel dönüşümle ilgili düzenleme, yabancılara mülk satışı, bunların art arda gelmesi tesadüfi değildir.

Zaten bu düzenlemenin asıl temel maddesi 1’inci maddedir, önergemizde bu maddenin yasa metninden çıkartılmasını talep ediyoruz, yüce Meclisin desteğini bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Sayın milletvekilleri, aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler reddedilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı yasa tasarı ve teklifinin 1 inci maddesinde madde 35 in 2. fıkrasında “çerçevesinde” ibaresinden sonra “karşılıklılık ilkesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sırrı Sakık konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında İstiklal Marşı’mız “Korkma, sönmez”le başlar, ama ne hikmetse hepimiz korkuyla, yani bütün kurumlarımızda korku var, bugün, burada bu yasa görüşülürken de korkular pompalayarak, acaba bu ülke gidiyor mu?

Gerçekten Sayın Bakanım, bu ülkeyi satıyor muyuz? Ne yapıyoruz? Yani ben bir miktar muhalefeti izlerken, sizin açınızdan, ya, vallaha bir yirmi yıl daha böyle gidecek çünkü, hayatın realitesine ters politikalar üretenler halkın realitesine uygun bir duruş sergileyemezler. Şimdi, eleştirilerimiz olacak. Mesela bakın, biz ne istiyoruz? Biz, bu maddede karşılıklı yani uluslararası hukukun uygulanmasını istiyoruz. Yani eğer bir ülkeyle anlaşma yapmak istiyorsanız karşılıklı olmalıdır ama bu yapılmıyor. Avrupa ülkelerinde böyle bir sözleşme var, bunu yapıyoruz. Şimdi, biz Avrupa’da mal, mülk sahibi olabiliyoruz ama burada olanlara da “Hayır, ülke elimizden gidiyor…” Bu korkularla nereye kadar gideceğiz?

İlk kez mesela çok insani bir slogan gördüm -vallahi televizyondan izlerken de, çok iyi etmişsiniz- içinde mal yok, mülk yok, insanın hayatına dair bir şey var: “Yaşam hakkı mülkiyet hakkından kutsaldır.” Ama bu Parlamentoda bakıyoruz: “Aman aman, nereye gidiyorsunuz? Acaba Sovyetlere doğru mu gidiyorsunuz?” Yahu, içinde insan var ve insanın olduğu bir yerde bundan daha kutsal bir şey yok. Eski Çek Cumhurbaşkanı diyordu ki: “Topraklar, sınırlar, hiçbiri kutsal değildir; kutsal olan tek şey insandır.” İnsana dair bir sloganı televizyondan görüyorsak, bu bizi mutlu etmelidir ama hâlâ 1930’lardaki Rus savcıların mantığıyla hayatı dizayn edersek bu ülkeye yazık ederiz. Yani hayat değişiyor, ülkeler değişiyor, insanların ülküsü değişiyor, biz hâlen içinde insan olan bir slogandan korkuyoruz, hâlâ dönüyoruz: “Acaba bu ülke nereye doğru gidiyor?” Vallahi, bu politikalarla ülkeyi AKP’nin insafına bırakacağız, AKP bir yirmi yıl daha bu ülkeyi yönetecek ve biz muhalefet olarak, aslında üç muhalefet partisi de kendisine sorular ve sualler sormalıdır: “Ne oluyor Allah aşkına? Bunların oylarında niye artış var da bizim oylarımızda artış yok?” Demek ki, politikalarımızda bir miktar… Biz politikalarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Bu politikaları gözden geçirmek zorundadır muhalefet partileri yani salt sloganlara dair bir siyaset artık olmuyor ve bitmiyor yani biz, burada, daha çok halkların buluşabileceği bir Türkiye yaratabiliriz. Bu Türkiye’yi yaratırken de korkularımıza esir olmamalıyız diye düşünüyoruz ve biz onun için diyoruz ki, bu sözleşmede, 1’inci maddede, yani “karşılıklılık ilkesi” ibaresinin eklenmesini istiyoruz. Eğer bir ülke buradan mal, mülk, toprak sahibi olacaksa biz de kendi ülkelerinde mal, mülk, toprak sahibi olabilmeliyiz. İşte bu noktada AKP’ye de görevler düşüyor. Bu önergemize olumlu oy kullanınız. İlk kez bir uzlaşı kültürü sergileyiniz.

Bakın, biz diğer partiler gibi demiyoruz; “Aman aman ülke bölünüyor, gidiyor, ülkeyi satıyorsunuz…” Ya burası gerçekten bir muz cumhuriyeti midir? Yani burada bir miktar mal, mülk sahibi olacak diğer devletler bu ülkeyi gerçekten işgal mi edecekler? Bu ülkeyi gerçekten bir başka noktaya mı götürecekler?

Vallahi bu tutanakları bir on yıl sonra bizim çocuklarımız okuduğu zaman, eminim ki, dönüp bize diyecekler ki “Ya bizim babalarımız, bizim amcalarımız gerçekten onlar nerede yaşıyorlardı?” Hayattan insanlar bu kadar kopuk olmamalıdır diye düşünüyoruz.

Ben önergemize olumlu oy kullanacağınızı umut ediyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – 2’nci maddeyi okutuyorum:

Madde 2- 2644 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 36- 29/5/2009 tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 28 inci maddesi kapsamındaki kişiler hariç olmak üzere yabancı uyruklu gerçek kişilerin, yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişilerin ve uluslararası kuruluşların yüzde elli veya daha fazla oranda hissesine sahip oldukları veya yönetim hakkını haiz kişilerin çoğunluğunu atayabilme veya görevden alabilme yetkisine sahip oldukları Türkiye'de kurulu tüzel kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler.

Birinci fıkrada belirtilen şirketlerin Türkiye'de kurulu başka bir şirkete doğrudan veya dolaylı olarak ortak olması durumunda, yabancı yatırımcının ortak olunan şirketteki nihai ortaklık oranının yüzde elli veya daha fazla olması halinde; yabancı yatırımcıların, taşınmaz maliki yerli sermayeli şirketlerin hisselerinin yüzde elli veya daha fazlasını doğrudan veya dolaylı olarak edinmesi ve taşınmaz maliki mevcut yabancı sermayeli şirketlerde yabancı yatırımcıların ortaklık oranının hisse devri sonucunda yüzde elli veya daha fazlasına ulaşması durumunda da aynı esaslar geçerlidir.

18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu şirketlerin, askeri yasak bölgeler, askeri güvenlik bölgeleri ve aynı Kanunun 28 inci maddesi çerçevesinde belirlenen bölgelerdeki taşınmaz mülkiyeti edinimleri Genelkurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği komutanlıkların; özel güvenlik bölgelerindeki taşınmaz mülkiyeti edinimleri ise taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir. Bu fıkra kapsamında yapılacak değerlendirmelerde, edinimin ülke güvenliğine uygunluğu esas alınır.

Bu madde kapsamı dışında kalan yabancı sermayeli şirketler, yerli sermayeli şirketlerin tabi olduğu hükümler çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler.

Taşınmaz rehni tesisinde, taşınmaz rehninin paraya çevrilmesi kapsamındaki mülkiyet edinimlerinde, şirket birleşmelerinden ve bölünmelerinden doğan taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak naklinde, organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve serbest bölgeler gibi özel yatırım bölgelerindeki taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak edinimlerinde ve ilgili mevzuata göre belli sürede elden çıkarma zorunluluğunun devam etmesi kaydıyla bankaların, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde kredi olarak sayılan işlemler nedeniyle ya da alacaklarını tahsil amacıyla edindikleri taşınmazlarda bu madde hükümleri uygulanmaz.

Bu madde kapsamında edinilen taşınmazların kullanımı, valiliklerce tapu kayıtları çerçevesinde belli aralıklarla izlenir.

Bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınmasını müteakip Ekonomi Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına birinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Şandır.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar )

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir kanun görüşüyoruz, bize göre önemli çünkü ülke topraklarının yabancılara satışıyla ilgili bir hukuk kuruyoruz. Burada çok önemli sözler, hatta çok ağır da sözler söylendi. Ben Sayın Bakanı izledim, kişiliğine saygı duyuyorum ama meseleye cevap vermekten çok Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün çalışmalarını bize anlattı.

Hemen sözlerimin başında, Sayın Bakan, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüyle ilgili geçen sene çıkarttığımız teşkilat yasasında Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü çalışanlarına döner sermayeden pay verilmedi. Bu kadar başarılı çalıştığını ifade ettiğiniz bu çalışanlara hakkının verilmesini, bu kanun sebebiyle, sizden talep ediyorum.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz kanun, kendi ifadesiyle, ülke yüz ölçümünün yüzde 10’unun yabancılara, yabancı uyruklulara satılmasıyla ilgili bir kanun. Değiştirilen kanun, 2006 tarihinde değiştirilen kanun sizin hazırladığınız kanundu; o kanunu değiştiriyorsunuz. Orada, yabancılara satılacak alanlar imar görmüş alanlar yani tanımlanmış alanlardı ama şimdi -öyle bir cüret mi diyelim, başka ne söyleyeceksek- çok doğrudan diyorsunuz ki: “İlçe hudutlarının yüzde 10’unu yabancı uyruklulara satabilirsiniz.” Taşınmazların -sordum cevabı gelmedi- “taşınmaz” derken yalnız gayrimenkul binalar falan değil, tüm taşınmazların yani tarlasıyla, bağıyla, bahçesiyle, madeniyle, yaylasıyla, kıyısıyla, ormanıyla yani devlete ve özel şahıslara ait tüm toprakların parasını ödedikleri takdirde yabancılara satılabileceğine dair bir kanun çıkartıyoruz değerli arkadaşlar.

Çok acı bir tesadüf Sayın Bakanım -hani siz çok seviyorsunuz, “Resmin tümünü görün.” diye- şimdi, öyle şeyler birleşti, tesadüfler bir araya geldi ki insan şu soruyu soruyor: 2/B yasası çıktı, buradan canhıraş çığlıklarla bağırıyoruz -2/B yasasının sahibi Sayın Bakan da burada- diyoruz ki: Bu 2/B yasasıyla siz hazine arazilerinin ve ormandan çıkarılıp hazineye devredilmiş ama vatandaşımızın kullanımında olan arazilerin satımını amir hüküm hâline getirdiniz ve vatandaşa bir süre vereceksiniz, diyeceksiniz ki: Şu kadar sürede, gel, kullandığın hazine arazisini, kullandığın 2/B arazisini satın al.

Ee, alamayacak! Canhıraş çığlıklarla bağırıyoruz, alamayacak. Alamayacak değerli arkadaşlar, ne İstanbul Sultanbeyli’deki daire sahibi vatandaşımız o rayiç bedellerle alabilecek ne de sahillerdeki veya ovalardaki hazine arazisini kullanan vatandaşlarımız bu arazileri alabilecek.

Şimdi, getirdiğiniz bu tapu kanunuyla vatandaşın alamayacağı bu hazine arazilerini, 2/B arazilerini, işte, yabancı sermaye, güvenilir ülke… Arkadaşımız övünerek söyledi: “Türkiye çok güvenilir; dolayısıyla Körfez sermayesi Türkiye’ye akmak istiyor, yabancı sermaye Türkiye’ye gelmek istiyor.”

Şimdi, Türkiye’ye gelecek yabancı sermayeye, siz, vatandaşın alamadığı arazileri mi satmayı planlıyorsunuz, vatandaşın alamayacağı hazine arazilerini mi satmak istiyorsunuz? Bunlar çok ağır sorular Sayın Bakanım, tutanaklara geçsin diye söylüyorum, şov olsun diye değil veya televizyonda vatandaşlar izlemiyor bizi. Ama gerçekten, bu kanunun kapsamı, devlete ve özel mülkiyete ait arazilerin yabancı uyruklular tarafından, Bakanlar Kurulunun kararıyla… Yetkisi var. Türkiye’yi özel inisiyatifler yönetmiyor Sayın Bakanım, hukuk yönetiyor. Bakanlar Kurulunun hangi kritere bağlı… Ülke çıkarları… Hangi ülke çıkarları veya belirlenmiş ülkeler… Dün Suriye’yle dosttunuz. Ben bildiğim için söylüyorum. Suriye, Suriyeli yöneticiler ısrarla Türkiye’den işte villa satın almaya çalışıyorlardı, e bugün Suriye ile düşmansınız. Yani inisiyatife bırakılmış subjektif değerlendirmelerle siz ülke topraklarının yabancılara satışını hukukileştiremezsiniz. Ülkeyi Hükûmete duyulan öz güven değil, hukuk yönetmelidir. Çıkarttığınız hukukla getirdiğiniz hususta, devlete ait arazilerin ve özel mülkiyete ait arazilerin parasını veren yabancılara satılabileceğine amir hukuk getirmektesiniz. Efendim, keyfimiz istedi, iptal ederiz, kamulaştırırız; öyle bir hak da yok. İşte Kıbrıs’ta yaşadığımız hadiseyi, üstüne tazminatlar da ödeyerek nasıl vatandaşlardan veya birilerinden savaş sonrası aldığımız arazileri hangi bedellerle geri iade ettiğimizi hep beraber yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bakın, size bir hadise anlatmak istiyorum: Siyasetçi veya devlet adamına bugün yaşananı anlayabilmek ve “Neler oluyor?” sorusuna doğru cevap verebilmek için veya geleceği doğru öngörebilmek için geçmişe bakmasını tavsiye ederim çünkü geçmiş yaşandı; sebepleriyle, sonuçlarıyla derdest edildi; bizim ders almamız için raflarda bizi bekliyor. Geçmişte biz bu hadiseyi yaşadık Sayın Bakan. Siz de çok iyi biliyorsunuz. Geçmişte biz yabancılara arazi satılması hadisesini yaşadık; 1857, 1867 Arazi Kanunnamesi. Biliyorsunuz, Islahat Fermanı Paris Barış Anlaşması öncesi 28 Şubat 1856’da imzalandığında orada amir bir hüküm vardı. Bir; Osmanlının gayrimüslim tebaasının eşit vatandaş hukukuna kavuşturulması -o gün için devletin kuruluş hukukunu değiştiriyordu bu- ve bu Islahat Fermanı’nın altına imza koyan o günün Sadrazamı Ali Paşa öldüğünde Fatih Camisi’ndeki cenaze töreninde vatandaşlar, cemaat helallik vermemişlerdi. İkinci getirilen husus, yabancıların Türkiye’den arazi kullanmasını, satın almasını imkân hâline getiriyordu. Sultan Abdülmecit, bunun çok yanlış olduğunu o günün uleması, o günün devlet adamları kendisine ifade ettiklerinde ayak sürüdü; ayak sürüdü ama Avrupalı, Islahat Fermanı ile Türkiye’ye tanıdığı bu topraklarının bütünlüğüne müteselsil kefil olma taahhüdünden vazgeçti ve başladı Türkiye’ye saldırmaya. Bunun üzerine, Abdülmecit Han padişahlıktan ayrıldıktan sonra, rahmetli olduktan sonra yerine geçen Abdülaziz’e yeniden dayattılar. 1858 -yanlış hatırlamıyorsam- kanunnamesiyle yabancıların mülk almasını, mülkiyet almasını hukuk hâline getirdiler, 7 Safer 1858 Arazi Kanunnamesi. Buna göre yabancılar Osmanlı mülkünden arazi alabileceklerdi. Aldılar arazileri.

Bakın, size bazı rakamları söyleyeyim Sayın Bakan: Bu kanunname çıktığından hemen sonra… İsimleri de var burada, Orhan Kurmuş Hoca’nın kitabından detayını okuyabilirsiniz, diyor ki: Mesela, A. D. Clarke isimli bir yabancı Kuşadası’nda 72 bin dönüm; Meredith, Aydın’da 12 bin dönüm; işte bir başkası, Tire’de 1.556 dönüm; Maltass, 122.592 dönüm. Yani bunları uzun uzun anlatıyor ve toplam olarak 6 milyon dönüm (dekar) arazi yabancılara çok kısa sürede satıldı.

 Biliyor musunuz değerli İzmir milletvekilleri, İzmir’e “Gâvur İzmir” denmesinin sebebi mülkiyet meselesidir. Mülkiyeti yabancıların eline geçtiği için İzmir’e “Gâvur İzmir” deniliyor. Dolayısıyla, olmaz. Sayın Sırrı Sakık yok, “korkma” diyor. Evet, korkmayalım ama biz tarihte bunu yaşadık.

Değerli AKP milletvekilleri, sizin daha iyi anlayacağınız bir üslupla söyleyeyim: Müslüman aynı çukura iki defa düşerse sorumluluk kendine aittir. Bizim atalarımız tarihte bu çukura düştü. Bedeli, devletimizi yıktılar. Yani siyaset olsun diye, şov olsun diye, muhalefet siyaseti olsun diye söylemiyorum. Tarihte biz bunu yaşadık, içinizde tarihçiler var, yazılı kitaplar var. Bir ülkenin mülkiyetini yabancılara satmak egemenlik. Birazdan onu da arz edeceğim. Egemenlik, mülkiyetin siyasi sonucu arkadaşlar. İsrail’in kuruluşunu size tekrar hatırlatırım. Sultan Abdülhamit’in İsraillilere verdiği cevabı size tekrar hatırlatırım. E şimdi, getirdiğiniz kanunla siz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …Türkiye'nin yüzde 10’unu satmayı kanun hâline getiriyorsunuz. Bu doğru olmuyor, masum değil. Buna devam edeceğiz arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 228 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Bütün konuşmacıların söylemiş olduğu gibi, bugün, tarihî öneme sahip bir yasayı görüşüyoruz, gerçekten de çok önemli. Ben, birkaç tane konuşmacının sözlerine buradan bir yanıt vermek istiyorum, kendi düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Yılmaz Tunç “Bu toprakları sattığımız takdirde onlar sırtlayıp götürmeyecekler, o topraklar yine bu ülke sınırları içerisinde kalacak.” dedi. Ama diğer konuşmacıların da söylediği gibi, Yılmaz Bey, İsrail de sırtlayıp götürmedi, orada yeni bir devlet kurdu. Bunu dikkate almanız gerekiyordu, sizin gibi hukukçu bir arkadaşımızın bunu neden dikkate almadığını anlayamadım, açıkça söyleyeyim.

Bunun yanında, şu söylendi: “Daha önceki yıllarda da satışlar vardı, daha önceki yıllardaki satışlara neden ses çıkarmıyorsunuz?”

Arkadaşlar, cumhuriyet döneminde 2002 yılına kadar yapılan satışları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bize dağıttığı bilgi notlarından ben çıkardım: 795 hektar, 2002 yılına kadar. Ancak 2002 yılı sonrası yani AKP dönemindeki toplam satış miktarı ise 3.394 hektar. Şimdi, ne öneriyorsunuz arkadaşlar? 1 kişiye 60 hektara kadar satışı öneriyorsunuz. Şimdi, bu cumhuriyet dönemindeki ve daha sonra sizin döneminizdeki on yıllık süreci de bir tarafa bırakacak şekilde, 1 kişiye 60 hektarlık toprak satışını savunuyorsunuz. Bunu hangi akla uydurarak savunuyorsunuz? Gerçekten, bunu ben anlayabilmiş değilim.

Bunun yanında, Sayın Bakan diğer ülkelerden örnekler verdi. Bu ülkelerdeki toprak satışlarının bir gelişmişlik örneği olduğunu, bu nedenle de bizim de bu gelişmiş ülkelere ayak uydurabilmemiz için de bu toprak satışlarına izin vermemiz gerektiğini söyledi. Şimdi, ben şöyle bir baktım yine Bakanlığın bize dağıttığı bilgi notlarından. Avusturya’da mütekabiliyet şartı aranıyor, el değiştirmek için kurumlarından izin isteniyor. Danimarka’da beş yıldan beri yerleşik yabancı olunması gerekiyor, Adalet Bakanlığından izin alınması gerekiyor ve sadece bir konut için izin alınabiliyor. İtalya’da yine mütekabiliyet şartı var, sahillerde ve tarihsel kültürel değeri olan pek çok yerde satış yasakları var.  Yunanistan’da zaten sınırlar sonsuz derecede, adalarda Adriyatik’ten Ege Denizi’ne kadar bölümlerde yabancılara mülk satışları yasak, ayrıca bakanlıktan yine izin alınması gerekiyor. Şimdi, bu örnekleri söylemeyerek, bütün ülkelerde sanki sınırsız toprak satışları varmış gibi söylenmesini ve buradaki, Genel Kuruldaki arkadaşlarımızın da yanıltılmasını doğru görmüyorum ben. Öncelikle bu konulara değinmek istedim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yabancılara toprak satışındaki sınırlamaları ve mütekabiliyet ilkesini kaldıran ve sadece Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakan bu tasarının Anayasa’ya aykırılığını komisyonlarda defalarca dile getirdik. Anayasa Mahkemesinin bu konuda çok sayıda kararı olduğunu, bu kararlara ve Anayasa’ya aykırı bu tasarıda ısrar edilmesinin ülkemizin toprak bütünlüğünü tehlikeye atacağını ısrarla anlattık. Toprağını kaybeden bir ulusun varlığını sürdüremeyeceğini, bu tasarının Türk ulusu olarak bir var olma ya da yok olma kararı vereceğimiz bir tasarı olduğunu ısrarla söyledik, ancak ne yazık ki, komisyonda bu ısrarlı söylemlerimiz hiç dikkate alınmadı.

Sayın milletvekilleri, bu ülkede yoksulluk olabilir, insanlar karnını zor doyuruyor olabilir; antidemokratik pek çok uygulama, faşizm olabilir; milletvekillerimiz hukuka aykırı bir şekilde cezaevlerinde tutsak olabilir, bunların hepsinin çözümü vardır. Millet olarak daha çok çalışır, yanlış ekonomik kararları düzeltir ve yoksulluğu, açlığı yok edebiliriz. Bu ülkenin demokrasiden yana olan insanları daha çok çalışır ve bu ülkede demokrasiyi getirebiliriz. Milletvekillerimizin ve cezaevlerinde tutsak olan insanlarımızın elbette çektiği acı bir gün sona erecektir, insanlarımız özgürlüğüne kavuşacaktır. Bunların hepsi bu ülkede bir gün düzelebilecek, düzelmesi gereken şeylerdir. Ancak sevgili arkadaşlar, vatan toprakları elimizden çıktığında, ölçüsüz ve sınırsız olarak yabancılara satıldığında, üzerinde yaşayacağımız vatan kalmadığında bundan geriye dönüş yoktur. Yabancılara sınırsız satılan ülke topraklarının geriye alınması uluslararası hukuk gereği mümkün değildir.

Bu ülke topraklarında pek çok komşu ülkenin ve emperyalizmin gözü olduğunu, boğazlar ve güneydoğu gibi dünyada stratejik öneme sahip topraklarımız olduğunu görmezden gelerek yabancılara toprak satışını bu denli sınırsız kabul etmemiz, bu vatan topraklarını gözden çıkardığımız anlamına gelecektir.

Sayın milletvekilleri, komisyonda bize Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bilgi notunda yer alan bir sözü burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sözde -biraz önce Bakan kendisi de yine tekrar etti aynı sözleri- “Ülkemizde yabancılar tarafından edinilmiş taşınmaz sayısı 100 bin civarında olup, bu sayının fazlalığı o ülkenin kendine olan öz güveninin bir yansıması olacaktır.” deniyor. Bu nasıl bir sözdür arkadaşlar, ne anlama gelmektedir? Yani ülkenin bütün toprakları satıldığında, biz, öz güveni çok yüksek ancak yok olan bir ulus mu olacağız, bu mu denilmek isteniyor? Bu sözü ve ardındaki anlayışı şiddetle kınıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmak üzere söz aldığım tasarının 2’nci maddesiyle, Tapu Kanunu 36’ncı maddesi değiştirilmektedir. Bu değişiklikle, yabancı gerçek ve tüzelkişilerin yüzde 50 ve daha fazla hisse sahibi oldukları Türkiye’de kurulu şirketlerin mal edinimlerinde tek sınır, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konuları olarak getirilmektedir. Bunun dışında hiçbir miktar sınırlaması, Bakanlar Kurulu kararı, yatırımlarının kontrolü ve yer olarak sınırlama yoktur. Nedir arkadaşlar bu ana sözleşmedeki konu sınırlaması? Bunu sınırlama olarak kabul etmek mümkün müdür?

Ayrıca yine taşınmaz rehni tesisinde, rehnin paraya çevrilmesi sonucu elde edilecek taşınmaz mallarda organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve serbest bölgelerdeki mal edinimlerinde gerçek ya da tüzel kişilere hiçbir sınırlama getirilmemektedir.

Bankaların ipotekli malları alacağa mahsuben almalarındaki sınırlama ise Bankacılık Kanunu’nun atıf yaptığı bir yönetmelik ile geçiştirilmiş, bu maddeye üç yıl içinde bankaların bu taşınmazları elden çıkarmalarına ilişkin bir ek madde konulması yönündeki önergemiz de reddedilmiştir.

Yani, yatırımcılara olanak sağlanması gerekçesi ile yabancı şirketlerin, mal alımlarındaki sınırlamalar neredeyse tümüyle kaldırılmış, taşınmaz rehinlerinde ise hiçbir sınırlama getirilmemiştir.

Yani “Sınırlama getiriyoruz, Bakanlar Kurulu kararıyla bunları kontrol edeceğiz.” gibi sözler lafügüzaftır. Bu maddede bu sınırlamaların tümü kaldırılmıştır arkadaşlar.

Şu anda yürürlükte olan Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde yabancı ortaklı şirketlerin tasfiyesinde, sahibi oldukları taşınmazlarla ilgili olarak 35’inci madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmesine rağmen getirilen değişiklikle bu sınırlama da rafa kaldırılmaktadır.

Yani, yabancı ortaklı şirketler tasfiye edildiğinde Türkiye'deki taşınmazların edinilmesindeki 30 hektar sınırlaması, Bakanlar Kurulunca belirlenen ülke sınırlaması, yüzde 10 yüzölçümü sınırlaması ve yatırım yapma gibi sınırlamalar aranmayacak, bu taşınmazlar doğrudan o ülke vatandaşlarının mal varlığı hâline gelecektir.

Yani arkadaşlar, asıl işin püf noktası 36’ncı maddede. Tüm sınırlamalar bu maddede kaldırılmıştır. Yani hepinizin dikkatini çekiyorum: “Yabancılara, yatırım yapmak sözü itibarıyla ve bu konuda yabancılara topraklarımızı açacağız, yatırımlarını alacağız.” derken hiçbir sınırlamaya yer verilmemiştir. Bu sınırsız toprak satışlarına burada eğer sizler de onay verirseniz, çok tarihî ama gerçekten de çok ciddi hataları olan bir kararı almış olacaksınız.

AKP Grubundaki milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: İstediğiniz bu mudur arkadaşlar? Bu ülke topraklarının sınırsız bir şekilde yabancılara peşkeş çekilmesi midir?

Bugün burada hepimizi tarihî bir sorumluluk bekliyor. Bu ülke toprakları büyük mücadeleler sonucunda ve Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin kanıyla, canıyla emperyalist işgalden kurtarılmıştır. O gün zor yoluyla bu toprakları zapt etmeyi başaramayan emperyalistlere şimdi yapacağımız bu yasayla altın tepsi içinde bu toprakları satacak mıyız ya da ülke topraklarına sahip çıkıp, bu ülke topraklarını parçalatmadan, alnımızın akıyla, vicdan rahatlığıyla çocuklarımıza teslim edebilecek miyiz?

İşte böylesi tarihî bir karar verdiğimizin bilinciyle oylarını kullanmayı ve bu tasarıya tümüyle ret vermelerini tüm milletvekillerinden talep ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Şimdi, madde üzerinde şahısları adına Ali İhsan Yavuz, Sakarya Milletvekili.

Sayın Yavuz, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 228 sıra sayılı Tapu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu yasa tasarısıyla 2644 sayılı Kanun’un 36’ncı maddesi değiştirilmiştir. Bu tasarının yasalaşması hâlinde, yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişilerin ve uluslararası kuruluşların yüzde 50 veya daha fazla oranda hisselerine sahip oldukları veya yönetim hakkını haiz kişilerin çoğunluğunu atayabilme veya görevden alabilme yetkisine sahip oldukları Türkiye'de kurulu tüzel kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilecekler ve kullanabilecektir.

Söz konusu bu şirketlerin Türkiye’de kurulu başka bir şirkete ortak olması durumunda yabancı yatırımcının ortak olunan şirketteki nihai ortaklık oranının yüzde 50 veya daha fazla olması hâlinde de aynı esaslar geçerlidir ancak bu tüzel kişilerin taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilmelerine elbette belli sınırlamalar da getirilmiştir. Örneğin birinci fıkrada bu şirketlerin sadece ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere bu hakkı kullanabilecekleri ifade edilmiştir. Ayrıca üçüncü fıkrada 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanun  hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu şirketlerin askerî yasak bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri ve aynı kanunun 28’inci maddesi çerçevesinde “Belirlenen bölgelerdeki taşınmaz mülkiyet edinimleri Genelkurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği komutanlıkların, özel güvenlik bölgelerindeki taşınmaz mülkiyet edinimleri ise taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir. Bu fıkra kapsamında yapılacak değerlendirmelerde edinimin ülke güvenliğine uygunluğu esas alınır.” denilmiştir.

Yine altıncı fıkrada belirtildiği üzere bu madde kapsamında edinilen taşınmazların kullanımı, valiliklerce tapu kayıtları çerçevesinde belli aralıklarla izlenecektir.

Yedinci fıkrada ise bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni hakların, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrileceği ve bu bedelin de hak sahibine ödeneceği hükmüne yer verilmiştir.

Bu kanunun yasalaşması durumunda 5901 sayılı Kanun’un 28’inci maddesi kapsamında doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve bu kişilerin kendileriyle birlikte işlem gören çocukları, taşınmaz edinimi açısından Türk vatandaşlarına sağlanan haklardan aynen yararlanabilecekler ve bu kişiler bu çerçevede yabancı uyruklu gerçek kişi olarak değerlendirilmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, içine kapanan, kendisine güven duymayan ve gelişmelere ayak uyduramayan bir noktadan son on yıldır hızlı bir şekilde uzaklaşmaya başlamış, küreselleşen dünyada en aktif ve en etkin bir şekilde rol üstlenir duruma gelmiş, bizi biz yapan değerlerden kopmadan çağın gereklerine uygun, aktif ve dinamik bir anlayış içinde geleceğe yürümektedir.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Vatanı satarak…

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - Ülkemiz yıllarca içine hapsedildiği korku, kaygı ve güvensizlik cenderesinden kurtulmak, kabuğunu kırmak, ön yargılardan sıyrılmak, geniş bir perspektif ve güçlü bir vizyon ile yoluna devam etmek durumundadır. Türkiye son on yıldır bu anlayış içinde her alanda hızlı bir yükseliş trendini yakalamış, bu ve benzeri yasal düzenlemeleri de bu anlayış içinde peş peşe çıkartmaya başlamıştır.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Uluslararası kredi notumuz düştü sayenizde.

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - Görüşmekte olduğumuz Tapu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın yasalaşmasını ve ülkemiz için hayırlı olmasını  temenni ediyor, bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Aradan zaman geçtikten sonra lanetle anılırsanız hiç şaşmayın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yavuz.

Şahısları adına ikinci konuşmacı Sayın Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sarhoşluğun adı hiçbir zaman cesaret olamaz. Ülkede gelişen hadiseleri eğer mantık olarak derinlemesine incelemediğinizde, doğru, bir sarhoşluğunuz var ama bu sarhoşluk…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Akıl tutulması…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Akıl tutulması, doğru söylüyorsunuz.

Önce sayın milletvekillerinden şunu rica ediyorum: Acaba Türkiye’deki yabancı sermayenin işlevleri, yabancı sermayenin kazanımları ve niteliği hakkında bir analiz yaptınız mı? Elbette ki sermaye kalkınma için çok önemli, yabancı sermayenin gelmesi bir ülke için de önemli ama bu sermayenin geliş şartları ve bu sermayenin işlevleri hakkında ve hele hele ülkemiz açısından birtakım analizleri yaptığınızda bugünkü büyümenin, ekonomik rakamların, gelişmenin maalesef Türk vatandaşının ve Türkiye'nin aleyhine olduğunu göreceksiniz.

Değerli milletvekilleri, hele hele bugün, birtakım mantık, işte güçlü olma, kendine güven gibi izah edilmeye çalışılan hadiseler Hükûmetin gerekçeleri değil değerli arkadaşlar. Hükûmetin gerekçesi, cari açığı finanse etmek, kapatmak ve kamu finansmanının yaklaşmakta olan krizini önleyebilme telaşıdır. Bu telaştan bugün bunları satıyoruz, kendimize güvenden falan  değil. Siz, zengin, kendine güvenen, gelişmiş bir iş adamının gayrimenkul sattığını gördünüz mü? Güveninden dolayı, gelişmişliğinden dolayı sattığını gördünüz mü? Sıkıştığı zaman elinden malı çıkarır veya sıkışmaya yakın çıkarır.

Değerli milletvekilleri, bu mantık içerisinde sizlerle bir şeyi çok açık ve net paylaşmak istiyorum: Sayın Başbakan Çin gezisinde bir şeyler söyledi, Çinlilere dedi ki: “Niye Türkiye’den Çin’e ithalat yapıyorsunuz? Gelin, Türkiye’de doğrudan yatırım yapın.” Yani buradaki Türk yerleşik vatandaşının mermer ihracatının köküne kibrit suyu salmak istedi. Buradaki yerleşik Türk vatandaşının alın teriyle ürettiği, sermayesi, emeği, enerjisi, ham maddesi, her şeyi Türk vatandaşının olan ihraç ürünlerini doğrudan yatırım yaparak “Gel.” dedi Çinliye “Sen bunları al götür Çin’e” dedi. Bu bir gaflettir. Sen hem bir yandan cari açık hem bir yandan Türkiye’deki işsizlik ve birtakım problemlerle boğuşma iddiasında olacaksın hem de doğrudan buraya yabancı yatırımı çekmek için Türk'ün elinden alıp işi bir yabancıya vermeye katlanabileceksin. Ne adına? Cari açığı kapatma adına.

Değerli milletvekilleri, büyüme Türkiye’de neyle finanse edilmektedir? Tüketim ve ithalata dayalı, tüketim ve ithalattan alınan yüksek vergilerle Türkiye’de kamu finansmanı da finanse edilmektedir. İşte,  bugün o vergiler alınamadığı zaman Türkiye’de kamu finansmanı krize girecektir ve o kamu finansmanının krizini finanse edebilmek, zaman kazanabilmek için AKP maalesef, başka gerekçeler göstererek bugün Türkiye’de bu satışları yapmaktadır. Satışlar olabilir mi? Elbette ki, dünyada bu satışlar nasıl olmuşsa Türkiye’de de olabilir ama bunlar neden kaynaklanmaktadır? Bunlar şundan kaynaklanmaktadır değerli arkadaşlar: Avrupa Birliğine girmek isteniliyor. Avrupa Birliğine girildiğinde elbette ki eğer bir Avrupa Birliği vatandaşının Avrupa Birliğine girmiş bir Türkiye’de mülkiyet hakkı olmuyorsa seni almazlar. Başka gerekçeler söyleyin bizlere, o zaman biz diyelim ki: “Ha, bu, akla mantığa yatkın.” Ama “Bizim kendimize öz güvenimiz geldi, yok, başka bir şey oldu, şu oldu, bu oldu…” Onlar fasaryadır değerli arkadaşlar.

Ama bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Avrupa’da oturan akrabalarınız, dostlarınız, eşiniz, arkadaşınız varsa sorun. Oralardaki bizim vatandaşlarımızın, bizim, Türkiye’de anladığımız manada mülkiyet hakkı yok değerli arkadaşlar, onlar intifalarla, kullanım haklarıyla mülkiyet edinmiş durumdadırlar ve birçoğu böyledir. Bunları incelediğiniz zaman Sayın Bakan eğer Türkiye’de hakikaten bu gibi meseleleri halletmek istiyorsanız, oralardaki model araştırmalarını esas alacaksanız bugün, bu aceleyle geçirmeyin bu kanunları. Bu aceleyle geçirdiğiniz kanunlar sizin öz güveninizden falan kaynaklanmıyor, gerçekleri söyleyin, lütfen gerçekleri söyleyin. Yarın bölünmüş olduğunda dahi Türkiye, dışarıda kalmış, yabancı sayılmış birtakım insanların mülkiyet haklarının korunması için bu kanunların çıktığını da acaba bir şüphe mi diye sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Şimdi, madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Varlı, buyurun.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan az önce -Sayın Eroğlu da burada- 2/B’yle alakalı hem Genel Kurulu hem milletimizi yanıltacak şeyler söyledi; sanki milletimiz, çiftçimiz çok zenginmiş de çok iyi üretiyormuş, kazanıyormuş gibi. İşte, efendim, yüzde 50 peşin verdiği zaman şu kadar daha indirim yapacağız. Ya, yüzde 50’yi bırak, sizin koyduğunuz peşinatı verecek çiftçi kaç tane çıkar bu ülkede? Siz, düpedüz, 2/B’yi çıkarttınız, bu toprakları, arazileri nasılsa bu çiftçi, köylü alamaz, ardından da bu yasayı çıkartıyorsunuz… Bunu söylerken de bir muhalefet milletvekili zihniyetiyle söylemiyorum, lütfen yanlış anlamayın, bir çiftçi olarak, yüreği yanan bir çiftçi olarak söylüyorum. Bu toprakları ne yazık ki çiftçi alamayacak, yabancılar gelip bu toprakları alacak, o zaman da bu ülkede kan dökülür Sayın Bakan, bunun vebali de sizin üzerinize olur, ömür boyu, hatta öbür dünyada da bunun hesabını veremezsiniz. Lütfen bundan vazgeçin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Köktürk…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, AKP İktidarı döneminde, ülke bağımsızlığımızın güvencesi olan temel sanayi kuruluşlarımız, bankalarımız, madenlerimiz, limanlarımız, pek çok ulusal varlığımız haraç mezat özelleştirilmiş, yabancılaştırılmıştır. 35 milyar dolarlık özelleştirme yapılması tarafınızca övünç konusu yapılmıştır, ancak buna rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde iç borcumuz, dış borcumuz, cari açığımız cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmaktadır. Getirdiğiniz bu yasa, artık satacak bir şeyimiz kalmadığı için sıranın ülke topraklarına geldiğini mi göstermektedir?

Yine, diğer sorum şudur: Getirdiğiniz bu tasarının temel amacı, ekonomi çevrelerince dillendirildiği gibi, ekonomik başarılarınızla kapatamadığınız cari açığı, devlet egemenliğinin asli maddi unsuru olan ülke topraklarımızın satılarak kapatılması mı amaçlanmaktadır?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köktürk.

Sayın Yüksel.

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkan, bugün 9 ilde 900 öğrencimiz, çocuğumuz Bakanlığın dağıttığı sütten zehirlenerek hastanelik olmuştur; önce ailelerine geçmiş olsun der, çocuklarımıza acil şifa dilerim.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, yedi yıldır milyonlarca bardak pastörize sütü öğrencilere dağıtmıştır ve hiçbir sorun yaşanmamıştır.

İzmir Büyükşehir Belediyesi besin değeri yüksek pastörize süt dağıtıyor, siz, Bakanlık besin değeri düşük UHT süt dağıtıyorsunuz. İzmir 200 cc sütü üreticiden ihalesiz 37 kuruşa satın alırken, siz sanayiciden ihale yoluyla 53 kuruşa satın aldınız. İzmir’de süt projesinden kamu zararı oluşturduğu için soruşturma geçiren İzmir Büyükşehir Belediyesi, 37 kuruşa alırken siz 53 kuruşa alıyorsunuz. Acaba kim kamu zararı oluşturmaktadır?

İzmir’de üretici kooperatiflerinden aldığı için belediye, süt piyasasını da dengelemektedir. Tire Süt Kooperatifi bugün hâlen 79 kuruş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Teşekkürler Sayın Yüksel.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan; öğretmenler de ölüyor, doktorlar  öldürülüyor, okullarda verilen sütlerden de çocuklarımız zehirleniyor ve siz vatan topraklarını yabancılara satmanın planını, programını yapıyorsunuz.

Bu 2’nci maddeyle değiştirilen 36’ncı maddeye göre uluslararası şirketlerin alabileceği sınır miktar nedir? Bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurt.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Suriye sınırında bulunan ve bir İsrail firmasına mayınlardan temizleme karşılığı kırk dokuz yıllığına verdiğiniz topraklarımızın satışı, yargı kararıyla, CHP tarafından önlendi. Şimdi, mütekabiliyet tanımaksızın, ülkenin yüzölçümünün yüzde 10’unu satıyorsunuz. Buna “vatanı satmak” denmez de ne denir? 1934’ten bu satışları başlatıyorsunuz. 1934’te ne kadar toprak satılmış, sizin iktidarda bulunduğunuz on yıl içinde ne kadar toprak satılmış? Açık ve kesin olan bir şey var ki, 2/B arazilerini yabancılara satma projesini uygulamaktasınız. Bunun ileride hesabının çok ağır olacağını düşünebiliyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

İnternet’lere düşen haberlere göre, çocuklarımıza dağıtılan sütlerin 2005 tarihli olduğu söyleniyor. Eğer bu haber doğru ise acaba deposunda geçmiş tarihli süt bulunan firmayı kurtarmak için mi bu ihale yapılıp bu eski tarihli süt, çocuklarımıza dağıtılmıştır? Eğer bu, bu şekildeyse onurlu, namuslu bir bakanın istifa etmesi gerekir. İstifayı düşünür mü?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Varlı’nın  2/B ile ilgili hem rayiç bedellerin hem de rayiç bedelin yüzde 70’inin ve peşinatın çok yüksek olduğu, bunu fakir fukaranın alamayacağı ve bunların daha sonra yabancılara satılacağı noktasında sorusu var.

Efendim, biz yasayı oluştururken rayiç bedellere baktık. Peşin ödendiği zaman artı yüzde 20 daha bir indirim var yüzde 70’ten sonra; zannediyorum yüzde 56’sına geliyor rayiç bedelin. Fakat –Bakan arkadaşım da burada- tabii, biz bunu vatandaşın durumunu, arazinin durumunu, şehirlerin durumunu, köylerin durumunu inceleyerek yaptık ve vatandaşımızın menfaati doğrultusunda üç sene ve dört sene vadeyle de yaptık. Buna vatandaşımızın çok talep göstereceği ve kullanıcılar tarafından bu arazilerin alınacağı, çok rahat alınacağı noktasında tespitlerimiz var. Yüzde 1 noktasında belki bir ihtilaf olabilir, yüzde 1 ve 2’ye çıkacağını da zannetmiyorum. Bizim de çalışmalarımız, tespitlerimiz bu noktadadır.

Saygıyla arz ederim.

Sayın Köktürk “Temel sanayi kuruluşlarını özelleştirdiniz. Özelleştirdiğiniz hâlde yine ekonomide sıkıntı var. Bu tasarının esas gayesi, cari açığı kapatmaktır.” dedi.

Şimdi, çok değerli milletvekilleri, Türkiye’de ve dünyada, ekonomisi belli düzeye gelmiş ülkelerin tamamında yabancı sermaye bir şekilde gelip taşınmaz mal alabilmektedir. Bu -siz de burada gösterdiğiniz kitaptan, yine arkadaşlarım da bana gösterdi- bizim de yaptığımız incelemelerde çok net bir şekilde bellidir. Hem Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde hem de sermayenin serbest dolaşımının kriterleri noktasında ve bizim ülkemizde şu anda geçerli olan Petrol Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Endüstri Bölgeleri Kanunu gibi özel kanunlar sebebiyle yine mülk edinilebilmektedir. Bunların -Anayasa’ya da bazıları için gidilmemiştir- Anayasa Mahkemesine gidilenleri için de Anayasa Mahkemesi bunları iptal etmemiştir; çünkü dünyanın konjonktürü böyle ve şu anda 36’ncı maddeyle de biz yeni bir şey getirmiyoruz, 36’ncı maddeyi daha anlaşılır hâle getiriyoruz yani dilini sadeleştiriyoruz. Zaten Türkiye’de kurulan yabancı şirketlerin gayrimenkul alımı var ama biz burada yine şirketin kuruluş kanununa göre işlevini yerine getirmezse bu gayrimenkule el koyma şartını da getiriyoruz. Burada aslında milletvekili arkadaşlarımızın dediği diğer ülkeler…

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Hollanda’da toprağımız var mı?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - “İtalya’da, İspanya’da, Avusturya’da kısıtlamalar var.” diyor, bizde de aynı kısıtlamalar var arkadaşlar. Aynı kısıtlamaları getiriyoruz, diyoruz ki: “Stratejik bölgeler, askerî yasak bölgeler ve ülke güvenliğinin gerektirdiği hâllerde kısıtlama imkânlarını koymak şartıyla…” Bunlar yasada çok açık bir şekilde tadat edilmiş, bunlar var, bunları da…

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Kim kısıtlayacak Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Biz de sizinle aynı duyarlılık içerisindeyiz. Aslında burada her gruptan arkadaşlarımızın söylediği, dil bakımından farklıyız. Diyorsunuz ki: “Yabancı sermaye gelsin.” Hepiniz aynı şeyi söylüyorsunuz, “Yabancı sermayeye karşı değiliz, gelsin.”

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yatırım yapsın Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Bakınız çok güzel…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Mal mülk alarak değil, gelsin yatırım yapsın.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Değerli arkadaşlar, arkadaşlar arz edeyim size. Arz edeyim, bakınız…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bankayı alsın, araziyi alsın, böyle bir şey mi olur?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Müsaade ederseniz arz edeyim. Bir arz edeyim, müsaade edin Sayın Alim Bey.

Şimdi, efendim, bakınız hem gerçek kişilerin alımlarında hem şirketlerin alımlarında yatırım yapma şartı çok açıkça var, bunu bu yasaya koyuyoruz çok güzel bir şekilde, diyoruz ki: “İki sene içerisinde yatırım yapacağı projeyi getirmez ve işe başlamazsa direkt alacağımızı kanuna koyuyoruz.” Takrirde bu var, takrirde tapu alırken….

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – 36’ncı maddede yok Sayın Bakan öyle bir sınırlama.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Efendim, tapu alırken takrirde, bunu kendisine söyleyeceğiz takrir sırasında. “Siz bu gayrimenkulü alıyorsunuz, iki yıl içerisinde bu arazide, bu arsada yatırım yapmazsanız bunu senin elinden alacağız.” Şirketlerde de var, orada okursanız var. Takrirde bunu söyleyeceğiz. Şirketlerde de aynı şekilde var, burada bizim…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Projeyi sunacak Sayın Bakan yatırımı yapmayacak, yatırımı yapmayacak.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Peki, yatırımı yabancı vatandaş nasıl gelip yapacak? Biz eğer bunu yapmazsak bu sadece… Mülkiyet hakkı başka şeydir, istiklal başka şeydir, hürriyet başka şeydir. Biz vize koyabiliriz, biz her ülkeye vize koyarız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Vize koyabilirsiniz de başka adam gelir.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Vize koyabiliriz, biz her ülkenin vatandaşının burada aldığı gayrimenkulü de arkadaşlar gerektiği zaman baraj yapacağımız zaman, okul yapacağımız zaman…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – 36’ncı maddede yok Sayın Bakan böyle bir sınırlama.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Neye vize koyuyorsunuz?

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – 2’nci maddede hiçbir sınırlama yok Sayın Bakan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Amerika Birleşik Devletleri’ne vize koyacaksınız öyle mi?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – O bakımdan rahat olun, siz bizi destekleyin, merak etmeyin.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yarın öbür gün siz o koltukta olmazsanız kime güveneceğiz?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yarın başkalarına lanet okudukları gibi size de okurlarsa, tarih öyle yazarsa ne yapacaksınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi madde üzerinde dört önerge vardır. Bunları geliş sırasına göre okutacağım, aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 2. maddesi ile değiştirilen 2644 sayılı Kanunun 36. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Bu madde” ibaresinin “Yukarıdaki fıkralar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Ahmet Aydın                             Mehmet Doğan Kubat                              Metin Külünk

                    Adıyaman                                           İstanbul                                            İstanbul

                                            Tülay Kaynarca                                 Ayşenur İslam

                                                  İstanbul                                            Sakarya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı yasa tasarı ve teklifinin 2 nci maddesinde madde 36 nın 1 nci fıkrasında “şirketler” ibaresinden sonra “karşılıklılık ilkesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 Hasip Kaplan                                   Pervin Buldan                                   İbrahim Binici

                       Şırnak                                                Iğdır                                              Şanlıurfa

                   Sırrı Sakık                                    Ertuğrul Kürkcü                                   Demir Çelik

                        Muş                                                Mersin                                                Muş

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sayılı tasarının 2. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Nevzat Korkmaz                                   Oktay Vural                                         Alim Işık

         Isparta                                               İzmir                                               Kütahya

    Enver Erdem                                  Mehmet Şandır                                   Ali Halaman

         Elâzığ                                               Mersin                                               Adana

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 228  sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun tasarısının 2. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                 Turgut Dibek                                   Bülent Tezcan                                Ömer Süha Aldan

                    Kırklareli                                             Aydın                                                Muğla

              Ali İhsan Köktürk                           Dilek Akagün Yılmaz                             Ali Rıza Öztürk

                   Zonguldak                                            Uşak                                                Mersin

                Namık Havutça                                   Ali Serindağ                                     Vahap Seçer

                     Balıkesir                                          Gaziantep                                            Mersin

                                                                         Mahmut Tanal                                  Ümit Özgümüş

                                                                              İstanbul                                              Adana

 

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli arkadaşlar, korkuları kaşıyarak siyaset yapmak doğru değil ancak yaşanmışları da yok saymak yani cüret ötesi bir davranış. Biz bunu yaşadık geçmişte. Tekrar arz ediyorum: Islahat Fermanı’nı imzalayan Osmanlının son dönem en başarılı sadrazamı Âli Paşa’nın, Arazi Kanunnamesi’ni yani yabancı uyrukluların toprak satın almasını imzaladığı için ve eşit vatandaşlık hukukuna “evet” dediği için cenazesine helallik verilmedi. Bu yetmedi yabancılara, Arazi Mülkiyeti Kanunu’nu 1867’de Sultan Abdülaziz çıkardı, kapıcısı tarafından kör bıçakla boğazlandı. Bunları tarihimizde yaşadık. Bunlar da yetmedi, yirmi yıl sonra, 1877’de Düyunu Umumiye ile Osmanlının tüm maliyesine el koydular, bunu biliyorsunuz. Bu Arazi Satışı Kanunnamesi çok tehlikeli, geleceği açısından…

Yani Sayın Bakan “Biz buradayız, Hükûmete güvenmiyor musunuz?” Eyvallah ama bugün bu. Bundan yüz elli yıl önce, 1867’de yaşanan hadiseleri bugün hayırla yâd etmiyoruz Sayın Bakan, bugün hayırla yâd etmiyoruz. İşte İsrail!

Yani özel mülkiyetin ortadan kaldırılması bir insan hakları meselesi. İşte, size arz ettim, çok kısa sürede, 1867’den sonra beş-altı yıl içerisinde yalnız İzmir’in çevresinde 6 milyon dekar arazi yabancıların eline geçmiş, İzmir’in yarısı yabancıların eline geçmiş, “Gâvur İzmir” denilmiş.

Şimdi, yarın yabancılar, yabancı ülkeler kendi vatandaşlarının mülkiyetini ve hukukunu korumak için Türkiye’ye bir müdahaleyi öngörürlerse… Bugün iyi günümüz, kötü günümüzün de geleceğini varsaymak mecburiyetindesiniz. Siyaset adamı geleceği öngörmek mecburiyetinde. Eğer geleceği doğru öngöremezseniz o gelecek sizi kuşatır, parmağınızı bile kımıldatamazsınız, gelecek nesiller sizi hayırla yâd etmez. Sayın Bakan, endişemiz ve korkumuz bu, yoksa bir niyet okuması, efendim, bir duygu sorgulaması yapmıyoruz ama tarih yaşanmış, ders alınması için bizi bekliyor, tarihte biz bunu yaşadık değerli arkadaşlar. Eksik olan ne? Daha önce de arazi satıldı. Mevcut mevzuata göre de bunu engellemek mümkün değil. Eksik olan, mütekabiliyet esasını kaldırmış olmanızdır. Mütekabiliyet esasını kaldırdınız mı bu işin çivisini çıkartırsınız, geçmişte yaşadığımız hadiseyi bize yaşatırsınız.

Sayın Bakanım, getirdiğiniz hadisede üretim alanlarının da satışına müsaade ediyorsunuz. Eskiden Köy Kanunu vardı, tarla satılamazdı. Arazi satılırdı, ev satılırdı, mülk satılırdı ama ekilen, sürülen toprağı satamazsınız. Şimdi onu da getiriyorsunuz, hem de 60 hektar yani 600 dönüm, her kişi. 600 dönüm bizim memleketimizde ağanın kullanabildiği arazi miktarıdır, 600 dönüm az bir hadise değil.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Uluslararası ağalar gelecek.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla siz üretim araçlarını da satıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, dikkatinizi bir şeye çekmek istiyorum: Bakın, bugün ülkemizde yaklaşık 23-24 milyon çalışan var, bunun büyük kısmı hizmet sektöründe. Üretim sektöründe çalışanların 5 milyona yakını asgari ücretle çalışıyor; taşeron işçileri, özel şirket işçileri. Yani Türk insanının emeğini de satıyorsunuz. Şimdi, üretim aracını yani tarlasını da sattığınız takdirde bu topraklarda maraba durumuna düşeriz. Evet, toprağı alıp gitmezler Sayın Tunç, toprağı götürecek hâlleri yok ama senin köylün o kendi atasından kalan toprağında yabancının marabası olarak çalışır. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Olmaz, olmaz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani “Olmaz.” demenin bir anlamı yok, yaşadık bunu, geçmişte yaşandı bu değerli arkadaşlar.

Mütekabiliyet esası kalmak kaydıyla egemenlik hakkına bir saldırı olmaz ama mütekabiliyet esası, uluslararası hukuk veya işte, güçlü devletin hukuku odur. Yabancı sana ne uyguluyorsa sen de yabancıya uygularsın, güçlülük budur ama bunu yapmaz da “Açığımı kapatacağım. Ben güçlü devletim, öz güvenim var, haydi buyurun.” derseniz yağmaya uğrarsınız. Bizden uyarması. Tutanaklara girsin diye söylüyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Sayın Tanal.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; kürsüye çıkan arkadaşlarımız “Efendim, halkımız bizim talep ve isteklerimiz doğrultusunda yüzde 49 oy verdi.” dediler ama keşke seçim beyannamenizde  “Biz 30 dekara kadar, Bakanlar Kurulu kararıyla 60 dekara kadar taşınmazları satacağız…” Halk o zaman size oy verir miydi vermez miydi?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hektar, hektar; 600 hektara kadar.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Hektar.

Yani aşağı yukarı bu da 600 dönüme tekabül ediyor. O zaman gerçekten halkın size oy verip vermediğini ölçmüş olurduk. Eğer hâlen kendinize güveniyor iseniz bunun referanduma gitmesi gerekir, en doğrusu da bu olur.

Şimdi, söz alan arkadaşlarımızın çoğu gerçekleri saptırdılar. Neden saptırdılar? Anayasa Mahkemesi, bugüne kadar -1984 tarihli 14 sayılı Kararı, 1985 tarihli 659 sayılı Kararı, 1986 tarihli 18 sayılı Kararı- yabancılara mülk satışını hangi gerekçelerden dolayı iptal etmiş? Mütekabiliyet esasından dolayı. Mütekabiliyet esası nerede yer alıyor? Anayasa’mızın “Başlangıç” bölümünde “Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak…” Bu ibareye dayalı olarak iptal ediyor. Aynen gerekçeyi okuyorum: “Yabancı gerçek ve tüzel kişilere sınırlı ayni hakların da diğer haklar gibi karşılıklılık ilkesi esas alınarak tanınmasını gerektirir. Aksi durumda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi gerçek ve tüzel kişilerine yabancı bir devletin tanımadığı hakları, bu yabancı devletin gerçek kişilerine veya yabancı devletin ülkesinde bu ülkenin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerine tanıması anlamına gelir. Bu da hak tanıdığımız ülke ile eşit olmayan bir konuma girmemize yol açar.” diyor değerli arkadaşlar. Yani “Bu anlamda mütekabiliyet esası yok, bu anlamda serbesttir.” Bu, külliyen doğru bir bilgi değil, hakikatleri saptırmanın dışında başka bir şey değil değerli arkadaşlar.

Bir başka iptal nedeni: “Toprak, bir ülkenin kurucu ögesidir. Yabancılara satışa ilişkin esas ve usuller yasayla belirlenmelidir. Karşılıklılık ilkesi egemenlik hakkının uluslararası ilişkide yansımış temel bir ilkesidir, bu ilkeden ödün verilmez. Her konuda Bakanlar Kuruluna yetki devri yapılamaz, takdir hakkı bırakılamaz. Yabancıların nerelerde, ne miktar, kaç adet, hangi amaçla, hangi koşullarla taşınmaz edinebileceğinin açık ve net yazılması gerekir.” Olayımıza baktığımız zaman, burada bu şekilde bir düzenleme yok, tamamen müphem.

Bir başka husus: “Efendim, biz kendimize güvenelim, yabancılar mülk alsın.” Esasen gizlenmek istenen, perdelenmek istenen husus şu: Kalkınmanın, büyümenin ve kaynak açığını gidermenin üç yolu var.

1) Para basmak, parayı bastınız.

2) Borçlanmak, borçlandınız.

3) Yabancı sermayeyi temin edebilmek için gayrimenkulleri satabilmek.

Yani burada, borçlanma suretiyle başaramadınız, para basarak başaramadınız. Cari açığı başarabilmenin yolu, bu geçici dönemi aşabilmenin yolu, ancak biz ne yapabiliriz, gayrimenkulleri satarak bu işi aşabileceğinizi düşünüyorsunuz. Bu anlamda, doğru bir yolda değilsiniz. Eğer gerçekten yabancı sermayeyi çekmek istiyor iseniz, cazip bir ülke hâline dönüştürmek istiyorsanız, yapılması gereken üç şey var.

Bir: Siyasi istikrar. Ülkenin siyasi istikrarı olmadan yabancı sermaye gelmez. Siyasi istikrar ülkede var mı? Size muhalif olan herkesi cezaevine kapattınız. Sanatçılar vardı, efendim, “Biz maaşını ödüyoruz. Nasıl bunlar bizi eleştirebilir?” Sanatçı sizin işçiniz değil, siz sanatçının işvereni değilsiniz.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sanatçı takla attı, bir de bu var.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Sanatçı özgür düşünür. Sanatçı topluma yön verendir. Sanatçı doğru gidişatı uyarandır.

Bu anlamda, ikinci bir husus: İktisadi istikrarın olması gerekir. Kendiniz biraz önce itiraf ettiniz, efendim, “Çocuklara dağıtılan süte çocukların alerjisi var çünkü bugüne kadar süt içmemişler.” dediniz. Bundan daha vahim bir şey olabilir mi? Yani demek ki yabancı sermayenin gelmemesinin bir nedeni de iktisadi istikrar da yok.

Üçüncüsü: Kâr marjı yüksek olmalıdır ki gelebilsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – E, kâr marjı anlamında, bu kadar rüşvetin, yolsuzluğun diz boyu olduğu bir ülkede kâr marjı olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan… Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, isteyebilirsiniz. Allah Allah, niye bağırıyorsunuz ki?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bırak oyalamayı, gereğini yap.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sesimizi duyuralım diye bağırdık ya.

BAŞKAN – Şimdi, efendim, aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunacağım, ancak karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler…

 TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yok Başkan, yok. Maç da bitti aslında ama neredeler?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, bakanların kimin adına vekâlet aldığını bir söylesinler ama.

BAŞKAN – Bir saniye efendim. (CHP ve MHP sıralarından “Yok, yok.” sesleri)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, yok yani, yok.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – 80 kişi var, 80.

BAŞKAN – Şimdi, 2 kâtip üye arasında anlaşmazlık var, sisteme girerek oylama yapacağım.

İki önergenin oylaması için sistemle oylama yapıyoruz, buyurun efendim.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergenin oylamasında önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, orada oturan AKP’li Kâtip Üyenin gözü görmüyor mu, 50 tane adam geldi buraya!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yeter sayı var.

BAŞKAN – Sayın Genç, oturun lütfen, oturun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kaç oy çıktı Başkan?

BAŞKAN – Kaç oy çıktığını sorarsınız efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Soruyorum efendim, kaç oy çıktı?

BAŞKAN – 166 oy çıktı, öğrendiniz mi efendim? Ne biçim iştir bu ya!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne zaman çıktı?

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 100’den fazla kişi içeriye girdi koşa koşa, görmedik mi!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Keyfî yönetiyorsun, keyfî, öyle olmaz!

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – 30 kişi girdi Başkan, 30 kişi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı ne demek? O anda kaç kişi var diye bakıyoruz, 50 tane var.  Böyle bir şey olur mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı yasa tasarı ve teklifinin 2 nci maddesinde madde 36 nın 1 nci fıkrasında “şirketler” ibaresinden sonra “karşılıklılık ilkesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                       Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, bir kere, soy isimlerimizin hepsini yanlış biliyorsunuz. “Özel” benim soyadım. Herkesinkini yanlış söylüyorsunuz.

BAŞKAN –  Yanlış söyleyen sensin!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sen benim soyadımı benden iyi mi bileceksin?

BAŞKAN – İşte burada arkadaş, yani okuduklarımızı da mı öğrenmeyeceksiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Meclisi doğru yönetmeyi öğren. İnsanlarda vicdan varsa doğruluk da vardır, vicdan yoksa doğruluk yok ya!

BAŞKAN –  Sayın Komisyon, okunan önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Trabzon) –  Katılmıyoruz Sayın  Başkanım.

BAŞKAN –  Sayın Sakık, kim konuşacak?

SIRRI SAKIK (Muş) –  Sayın Kaplan konuşacaklar.

BAŞKAN –  Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli arkadaşlar –bunu, bilmem, daha önceki dönemde anlatmıştım- bizde çok anlatılır bir olaydır, “şambalot” şirketi olayı. “şambalot” Kürtçe’de “kestane” demek. Kestane şirketi -bilinmeyen bir dil olarak da geçebilirsiniz artık- 3-5 ortaklı bir şirket. Bunlar ortaklık yapıyor, hayvan alıyorlar, satıyorlar Antep’te, başka yerde. 10’a alıp, 9’a peşin satıyorlardı. Sonra da zarar ettiler, iflas ettiler. Böyle bir vakanın hikâyesidir.

Şimdi, şirketler gelecek, Türkiye’de mülk edinecekler. Her ülkenin şirketler hukuku farklıdır. Avrupa  Birliği üyesi olan ülkelerin bir denetimi vardır, o da Lüksemburg Adalet Divanı Ekonomi Mahkemesinde bu denetim yapılır, bir tek denetim orada var. Yargısal denetim orada var, siyasi denetimi de Bakanlar Komitesinde var. Onun dışındaki ülkelere gelince, hepsinin hukuki statüsü “şambalot” şirketinden farksızdır; hiçbirisinin güvencesi yoktur, hiçbirisinin vergisel denetimi, mali denetimi mümkün değildir.

Şimdi, böylesi birisi gelip Türkiye’de, Türkiye’den ortaklar da bulup, aynı parayla, yüzde 51’ini Türkiye’deki ortaklardan oluşturur, yüzde 49’unu kendi oluşturur, gelir burada mülk edinir. 60 hektara kadar da mümkün bu. On-on beş tane de böyle şirket kurduğu zaman 6-7 bin, 10 bin dönüme çıkar.

Şimdi, bazı ilçelerde yüzde 10. İlçeden ilçeye fark var. Bazı ilçeler vardır, nüfusu 5 bin bile değildir ama Mersin’in Akdeniz ilçesi de ilçedir, Adana’nın Seyhan ilçesi de ilçedir, İstanbul’un Kadıköy’ü de ilçedir. Hadi buyurun şimdi. “İlçelerin yüzde 10’u” dediğiniz zaman, birinde binlerce dönüm olur, birinde de birkaç yüz metrekare olabilir. Burada bir ölçü yok.

Burada dikkatinizi çekmek istiyorum çünkü bütün ilçelerin sınırları oluşturulurken tamamen siyasi saiklerle, seçim saikleriyle, bilmem ne saikleriyle ilçe sınırları çizilmiş. Bir bakıyorsunuz bir ilçenin nüfusu 600-700 bindir, arazi alan genişliğine bakıyorsunuz iki üç vilayetinkinden büyüktür. Biliyorsunuz, yüzün üstünde ilçemiz illerinden büyüktür.

Şimdi, siz böyle bir kategoride hangi kriteri, hakkaniyeti uygulayacaksınız, tutturacaksınız? Şimdi, burada, şirket hisseleri devir olabilir, batabilir, tasfiye olabilir, iflas edebilir; iflas ettiği zaman bunu nasıl çözeceksiniz?

Şimdi, Sayın Bakanın iyi niyetine, ekibinin de iyi niyetine, insafına bırakırsa yasama, yasama görevini yapmış sayılmaz arkadaşlar. İyi niyetle korunacak bir konu değil, hukukla korunur. Türk Ticaret Kanunu’nu da yeni yaptık. Daha TÜBİTAK’ın çalışmaları tamamlanmadı, uygulama alanları netleşmedi kadastrosal olarak. Böyle bir sıkıntılı durumda bir güvence, bir denetim gerekliliği var.

Hatırlayın, “Bağımsız Türkiye” mitinglerinden bugüne gelindiğini iyi bir düşünün veya o gün bu sloganı söyleyenlerle bugün o gün farklı düşünenlerin geldiği noktayı da iyi düşünün. O gün “Bağımsız Türkiye” sloganını atanlar -işte Deniz Gezmişlerin 6 Mayısta, dört gün sonra ölüm yıl dönümü var- bedelini ödediler, Türkiye için, “Bağımsız Türkiye” dedikleri için. O zamanlar “Bağımsız Türkiye” diyenlere karşı çıkanlar, benzer zihniyetleri. Şimdi sermaye dolaşmıyor mu? Para dolaşmıyor mu? Dünya küreselleşmedi mi? Ufalmadı mı? Elbette ki bunların hepsi oldu ama bir yandan bunun garantisini, hukuki, mahalli, siyasi açıdan garantisini de yasama oluşturmak zorunda. Bizim buradaki uyarımız bu, başka bir nedeni yok. Yoksa Seyşel Adalarından, Togo Cumhuriyeti’nden bütün şirketler de buraya gelir. Böyle bir keşmekeşe de izin vermemek gerekir diye düşünüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan ve arkadaşlarının önerge…

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN - O zaman isimleri tespit edelim lütfen: Özkes, Tarhan, Köktürk, Havutça, Dibek, Erdoğdu, Serindağ, Değirmendereli, Özgümüş, Çıray, Dinçer, Haydar Akar, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Eyidoğan…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eyidoğan, Eyi…

BAŞKAN – Ben duydum, siz duymadıysanız bilmiyorum. “Eyidoğan” dedik, oldu mu?

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sinirlenme ne olur.

BAŞKAN - …Gürkut Acar, Kurt, Öz, Özkan, Tanal, Koç.

Arkadaşlar, şimdi elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, size gelen pusulaları yüksek sesle okuyabilir misiniz, başkasının adına pusula gelebiliyor.

BAŞKAN – Usul neyse o yapılır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte, usulü söylüyorum ben de Sayın Başkan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Okuyun, var mı buradakiler; pusula gönderenler var mı, bir bakalım.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Pusulaları okuyun Başkan, pusulaları, var mı yok mu?

BAŞKAN – Şimdi, efendim, bana verilen bilgi şu: Cihazda toplantı yeter sayısı varsa, pusulaları yok saysanız bile, olduğu için bunların okunması söz konusu değil. Dolayısıyla, şimdi, toplantı yeter sayısı vardır.

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228) (Devam)

 

BAŞKAN - Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2. maddesiyle değiştirilen 2644 sayılı Kanunun 36. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Bu madde” ibaresinin “Yukarıdaki fıkralar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4. fıkra ile ilk üç fıkraya getirilen istisnalar düzenlendiğinden konuya açıklık getirilmesi bu önerge ile amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- 2644 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1- Ölüm tarihinden itibaren en geç iki yıl içinde tapu sicilinde miras intikalinin gerçekleşmemesi halinde tapu müdürlüğü, mirasçılık belgesi düzenlenmesi için yargıya başvurabilir. Tapu müdürlüğü mirasçılık belgesine göre tapu sicili kayıtlarını elbirliği mülkiyeti şeklinde tescil ederek güncelleştirir. Tapu müdürlüğünün bu yetki kapsamındaki başvuruları her türlü gider, vergi, resim veya harçtan muaftır."

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ümit Özgümüş. Yalnız, Sayın Özgümüş’ün bir de şahsı adına söz istemesi var, ikisini birleştiriyoruz.

Süreniz on beş dakika.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yabancıya mülk satışı, arsa satışı konusu, benim için, milletvekili olmadan önce de, Sanayi Odası Başkanlığı yaptığım dönemde de çok önemli bir konuydu ve sürekli olarak bu konunun üzerinde çalışıyorduk ve bu süre içerisinde çocuklarımızın geleceği, ülkenin geleceği adına, yabancıya satılan her bir toprak parçası, her bir mülkiyet benim vücudumdan koparılan bir parça gibiydi ve biz “Nasıl yaparız da mütekabiliyete rağmen, mütekabiliyet şartı olmasına rağmen yabancıya toprak satışının, mülkiyet satışının önüne geçeriz?” diye düşünürken, çabalarken, bugün önümüze mütekabiliyet şartının kaldırılması ve yabancıya arsa, arazi satışının önünün açılması maddesi geldi.

Değerli arkadaşlar, bakın, daha önce bu kürsüye çıktığım zaman söylemiştim “Kürsüye her çıktığımda bir şeyden bahsedeceğim.” diye. “Türkiye'nin ekonomisinin, Türkiye'nin önündeki en önemli sorun cari açık.” demiştim. Cari açıktan dolayı Türkiye başını belalardan kurtaramaz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Hatibi dinleyemiyoruz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Hatibin insicamı da bozuluyor, uyarmanız lazım Başkanım.

 ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Onlar dinlemesin, halkımız dinler; yarın dinler, bugün dinlemezse yarın dinletiriz, sosyal medyayı kullanırız.

Değerli arkadaşlar, daha önce mütekabiliyet olmasına rağmen, “Yabancıya arsa satışının önüne nasıl geçeriz?”in peşindeydik. Ama daha önce söylemiştim “Cari açık, cari açık, cari açık… Cari açık kapatılmazsa veya kapatılma sürecine girmezse eğer, bu ülkenin başı beladan kurtulmaz.” diye.

Bakın, daha önce söyledim, sürekli olarak, hâlâ, şu anda halkımızı kandırmak adına ihracat rakamları açıklanıyor ve bir türlü ithalat rakamı açıklanmıyor. 2002’yi kriz yılı sayarsak, kriz yılının devamı sayarsak, 2003 yılında 36 milyar dolar ihracattan 135 milyar dolara getirdiniz ve bunu sürekli olarak cumhuriyet tarihinin rekoru olarak açıkladınız, ama öte yandan 2003 yılında 56 milyar dolar olan ithalatı da 240 milyar dolara getirdiniz. 2011 yılında dış ticaret açığı 105 milyar dolar. Bunun bir kısmı turizm geliriyle, bir kısmı da yabancı müteahhit gelirleriyle kapandı ama cari açığımız hâlâ, 2011 yılı itibarıyla 77 milyar dolar. İşte, Türkiye'nin başını belaya sokan ve bugün önümüze yabancıya arsa satışının önündeki engelleri kaldırmak üzere gelen yasa bunun sonucu.

Mütekabiliyet varken zaten yabancıya arsa satılıyordu. Biraz önce bazı arkadaşlarımız mütekabiliyet şartının kaldırılmamasını ve yabancıya satışının ancak mütekabiliyetle olmasını savundu.

Değerli arkadaşlar, neyi değiştirdi mütekabiliyet varken? Yani Abu Dhabi’yle, Dubai’yle, İsrail’le, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki diğer emirliklerle, Arabistan’la mütekabiliyet anlaşması yapsanız ne olacak? Ya da daha önce yaptınız ne oldu?

Bakın, size bir rakam vereyim, iki üç sene önceki rakamla söylüyorum. Abu Dhabi’nin önümüzdeki süreçte tarım alanları almak üzere kurduğu bir kamu kuruluşu var, Abu Dhabi Investment Authority. Bunun bütçesi 785 milyar dolar. Adamların elinde 785 milyar dolar var ama toprak yok, çöl var, kum var; sizin elinizde tarım toprakları var, turizm toprakları var, koylar var ama paranız yok. Mütekabiliyet olsa ne yazar, olmasa ne yazar? Zaten geçmişte mütekabiliyet olduğu dönem de Türkiye'deki toprak satışlarının arttığı dönem. Bakın, şu elimdeki liste Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün ve Sayın Bakanın bir soru önergesine verdiği cevabın içerisinden gelen resmî rakamlar. Daha önceki yıllarda yani 94, 95, 96 yıllarında satılan miktar 403 bin metrekare, 447 bin metrekare, 332 bin metrekareyken; AKP İktidarında, 2002’de 1 milyon 280 bin metrekare, 2003’te 1 milyon 800 bin, 2004’te 4 milyon, 2005’te 3 milyon 388 bin, 2006’da 6 milyon 200 bin diye gidiyor ve 2011’de 18 milyon metrekareye geliyor.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihi boyunca satılan 89 milyon metrekare arsanın sadece 82 milyon metrekaresi sizin iktidarınız döneminde satıldı. Bunlar devletin resmî rakamları.

Bundan bir süre önce Bakanımız müjde veriyor, diyor ki: “Mütekabiliyeti kaldırıyoruz.” Bunu müjde gibi sunuyor. Burada bir başka yaptığım konuşmada şunu söylemiştim: Bu satılan arazilerden ve gayrimenkullerden gelen paralar da Türk halkına, Türkiye’ye dünyanın güveni ve doğrudan yabancı sermayenin gelişi olarak aktarılıyordu. Bu, aslında övünülecek bir şey değil; bu, aslında utanılacak bir şey. Ürettiğiniz malı satamıyorsunuz, sanayi mamullerini satamıyorsunuz, tarım mamullerini satamıyorsunuz, turizminizi satamıyorsunuz, topraklarınızı satıyorsunuz ve ondan sonra da bu Türkiye ekonomisine güvenden bahsediyorsunuz.

Bu kürsüde şunu iddia etmiştim, demiştim ki: “2007 Türkiye’ye en çok yabancı sermayenin geldiği yıldır, 20 milyar dolar geldi, verin yetkiyi bana 200 milyar dolar getireyim.” Bu yasayla, buna benzer yasayla 200 milyar dolar getiririm. Tek başına Topkapı Sarayı 200 milyar dolar eder. Bunun neresiyle övüneceğiz? Bu yasa doğru bir yasa değil.

Bakın, biraz önce biraz kısık seslerle işte “Türkiye’ye yabancı sermaye gelecek, üretim yapacak.” filan dendi ama mütekabiliyet yasasının kaldırılmasıyla ilgili şu andaki Hükûmetimizin bakanlarından gelen bütün demeçleri basından takip edin, hepsinin demeçlerinde şu var: “8 milyar dolar gelecek”, “7 milyar dolar gelecek.”

Değerli arkadaşlar, bu yasa, Türkiye’de üretimi artırmak, tarımı artırmak, yeni yatırımlar kurmak amacıyla değil, sadece ve sadece cari açığın kapatılmasına yönelik, döviz açığının kapatılmasına yönelik bir yasadır ve yanlıştır ve çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği adına çok yanlış bir karardır.

Tabii, burada kanıma dokunan şeyler de var. Bakın, basından gidin, inceleyin. Çinliler hopluyor şimdi, basında çıkıyor; diyor ki, Çinliler: “Türkiye, Mütekabiliyet Yasası’nı kaldırıyor.” ve Çin’de çok büyük sermayeli emlak şirketleri Türkiye topraklarını pazarlamak üzere büyük kampanyalar açtılar. Büyük reklam kampanyaları açtılar; kanıma dokunan bu. Oradaki uluslararası ticaret şirketleri Türkiye’de üretilen biberi, Türkiye’deki buğdayı, Türkiye’deki pamuğu pazarlamak üzere sevinmiyorlar, Türkiye’de üretilen sanayi mamullerini pazarlamak üzere sevinmiyorlar. Türkiye’de mütekabiliyet kalkıyor, artık top atan tüccarın malı gibi bizim topraklarımızı pazarlamak üzere kampanyalar ve reklam kampanyaları açıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, toprak satışının, yabancıya mülkiyet satışının çok önemli sakıncaları var. Bir konuşmamda zaman çok dar olduğu için birkaç cümleyle bahsettim. Şimdi, dedim ki o zaman, yabancılar Türkiye’ye geliyor. Alanya’da, Antalya’da, Datça’da, Fethiye’de arsa alıyor. Bunu mantıklı bulabiliriz yabancılar açısından, bizim açımızdan değil. GAP bölgesinden de arazi alıyor, Hatay bölgesinden de alıyor; onları da kendileri açısından mantıklı sayabiliriz ama onlar açısından baktığımız zaman Yozgat’ta, Kırşehir’de, Orta Anadolu bölgesinde, bizim bilmediğimiz yerlerden niye toprak aldıklarını çok fazla şu anda bilemiyoruz. Kırşehir’de 2 milyon 695 bin metrekare, Batman’da 2 milyon, Kayseri’de 2 milyon, Yozgat’ta 2 milyon, Tekirdağ’da 1 milyon 900 bin gibi araziler.

Peki, değerli arkadaşlar, burada sadece İç Anadolu’da bir arazi olmanın dışında, orada önümüzdeki süreçte değerli madenler çıkabilir mi? Onların teknolojisi şu anda bizden daha önce onları tespit etme imkânına sahip olabilir mi? Ve tespit etmeye, onlardan dolayı bunların üzerine gidiyor olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar) Şu anda bizim MTA’nın teknolojisi yetmiyorsa yirmi sene sonra oradan çok kıymetli madenler çıkarsa oturup dövünmeyecek miyiz?

Bakın, bizim milletvekilimiz Sayın Oktay Ekşi soru önergesi vermişti, demişti ki: “Ordu ilinin sahillerindeki kumlarda stratejik önem taşıyan nadir toprak elementleri demir mineraliyle uranyum tespit edildiği doğru mudur?” MTA’dan gelen cevap: “Şöyledir, böyledir, tenörü düşüktür.” filan. Ama gerçekten onlarda uranyum varsa ya da biraz önce saydığım illerde, şu anda, gelecekte dünyanın en önemli yakıtı olabilecek bor madenleri varsa ne olacak o zaman? Bundan bir ay önce Adana’nın Aladağ bölgesinde 3 milyar dolar değerinde krom tespit edildi. Eğer oradaki arazileri yabancıya satmış olsaydınız, tarla fiyatına, kıraç tarla fiyatına satmış olsaydınız -oradan 4 milyar dolarlık, 3 milyar dolarlık krom çıktı- şimdi yabancıların elinde olacaktı. İşte önemli sakıncalardan bir tanesi bu.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Vekilim hatırlatma. İki hafta sonra da bor gelecek, aman hatırlatma bunlara, hazırlanıyorlar.

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) - Kıyıların satışı: İstediğiniz kadar siz ilçelerin yüzde 10’uyla sınırlayın, Alanya’da, Antalya’da, Datça’da, Fethiye’de sahilden içeriye doğru 300 metre mesafedeki, 400 metre mesafedeki kuşağı sattıktan sonra geri kalan sizin olsun. Bu tempoyla gidilirse otuz sene, kırk sene sonra bu toprakların çocukları denizi göremez. Maliye Bakanı ya da onu savunanlar “Ben havaalanında sırtına toprak almış, ev almış götüren turist görmedim.” diyor. Gülünecek bir şey değil. Otuz sene, kırk sene sonra denizi göremeyiz. Bakın, şu anda Belediye Seçimleri Yasası’nı değiştirirseniz, Antalya’da şu anda Almanlar belediye başkanı olur; Datça’da, Fethiye’de İngilizler olur. Mersin bölgesindeki bir bloku olduğu gibi Ruslar aldı. Bu süreç devam ederse Orta Anadolu’ya yerleşirsiniz.

Daha önemli bir şey var, gıda arzı güvenliği, sürekli bunu söylüyorum, petrolden çok daha önemli. Şu anda küresel ısınmadan dolayı toprağı olmayan bütün ülkeler sermaye biriktirip tarım toprakları almaya çalışıyor. Elbette, toprağı buradan götürmezler ama otuz sene sonra, elli sene sonra bizim çocuklarımız o tarlalarda üretilen ürünler tırlara yüklenirken arkasından bakar ve aç kalırlar.

Değerli arkadaşlar, bir başka şey daha var, bakın, “Türkiye öyle itibarlı, böyle itibarlı.” diye sürekli olarak burada konuşuyorsunuz, “Sayın Başbakan dünyanın gıpta ettiği Başbakan.” diye konuşuyorsunuz, “Ekonomimiz şöyle, böyle.” diye konuşuyorsunuz ama bir de bunun itibar meselesi var. Bugün, dünyada itibarlı hiçbir ülke toprağını satmıyor ve toprağını kiraya da vermiyor. Toprağı sattığınız zaman ya da kiraya verdiğiniz zaman, bir defa gelişmiş ülkeler liginden bir alt lige düşüyorsunuz, itibar da kaybediyorsunuz. Biraz önce konuşan arkadaşımız “Avrupa’da birçok ülke toprağını satıyor.” dedi. Bu bilgiler doğru bilgiler değil. Yıllarca bunların hepsini tek tek inceledik. Şu anda, Avrupa’da, bakın ben size söyleyeyim, Macaristan’da, Çek Cumhuriyeti’nde, Slovakya’da arsa satışı yasak; Polonya’da 2016 yılında, şimdi bitiyor ama devam edip etmeyecekleri belli değil; Bulgaristan’da, Hırvatistan’da yasak; İspanya’da sadece daireleri satıyorlar, toprak satışı, tarım toprağı satışı yasak; İsrail’de bırakın yabancıya kendi ülkesinin vatandaşlarına bile vermiyor. Şimdi satamadığınız yerleri kiraya veriyorsunuz. Bu, itibarsızlaşmadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni bu duruma düşürmeye hakkınız yok. Şu anda dünyada toprağını kiraya veren, işleyemeyen ülkeler Uganda, Sudan, Mali. Ama Sudan bile, şu anda geri kalmış hâliyle topraklarını satmıyor ve tarımı öğreninceye kadar, gen teknolojisini öğreninceye kadar topraklarını kiraya veriyor; onun da yüzde 70’inin dışarıya çıkmasına izin verip, yüzde 30’unu kendi ülkesinin halkına bırakma şartı getiriyor. Türkiye’yi topraklarını satarak ve kiraya vererek bir alt lige düşürmeye kimsenin de hakkı olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, toprak satmak bir politika olabilir; çok liberalsinizdir, topraklarınızı satarsınız ama bunu açıkça yaparsınız. Bakın, şimdi, bundan bir, bir buçuk ay önce 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü vardı. Okuyayım buradan size Sayın Başbakanın konuşması: “Akif’in ifadesiyle sıksan ‘şüheda fışkıracak’ bu topraklar aziz şehitlerimizin hatırasıyla huzur ve emniyet içerisindedir. Elbette şehitlerimizi ebediyen hatırlayacak, onların mirasına da aynı şekilde sahip çıkacağız.” Burada Başbakana cevap vermek benim görevim değil, bunu Türk halkının değerlendirmesine bırakıyorum. Başbakan Yardımcımız da anlatıyor. Ondan sonra diyor ki: “ ‘Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda/ Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.’ dizelerinin de belirttiği gibi canımızdan, malımızdan vazgeçebiliriz ama asla vatanımızdan vazgeçmeyiz.”

Geçiyor musunuz, geçmiyor musunuz? Vatanı satıyor musunuz, satmıyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

“Alsan da dünyaları, verme vatanı.” diyor. Bırakın dünyaları, çantayla döviz getirene vatanı satıyor musunuz, satmıyor musunuz?

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Hangi vatanı? Kim satıyor? O senin fikrin.

ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, tarih sizi dostlarını satanlar olarak yazdı; Müslümanları sattınız Irak’ta, dostunuz Kaddafi’yi sattınız Libya’da, dostunuz Esad’ı sattınız Suriye’de. Şimdi, hiç olmazsa, tarihe kendi vatanını satan bir parti olarak geçmemenizi öneriyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgümüş.

Şimdi, söz sırası şahsı adına İzmir Milletvekili Sayın Ali Aşlık’ın? Yok.

Şimdi, konuşmacılar tamamlandığına göre on dakikalık soru-cevap işlemi yapacağız.

3’üncü madde üzerinde söz alan, sisteme giren arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Alim Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi birçok ilimizde yabancı ortaklı bankalar kredi kartı ya da yakıt kartı dağıtarak çiftçilere arazilerinin ipotek edilmesi karşılığında birkaç yıldır bu borçlanmayı yaptırdılar, şimdi de borcunu ödeyemeyen çiftçilerin arazilerine el koymaya başladılar.

Bu kanundan sonra yabancı ortaklı bankalar Türk çiftçisinden aldıkları ipotek karşılığındaki arazileri yabancılara satabilecekler mi? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: 2003 yılından bu yana AKP iktidarları döneminde Kalkınma ve Ekonomi bakanlıklarının resmî verilerine göre net gayrimenkul gelirinin yaklaşık 20 milyar TL olduğu görülüyor, 20 milyar TL. Kalkınma Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığının verilerine göre 2003’ten bu yana net gayrimenkul geliri olarak 20 milyar TL civarında bir gelir görünüyor. Bu gelir nereye harcandı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Kütahya) - Bir diğer sorum: Hangi illerimizden ne miktarda arazi satıldı? En fazla hangisidir?

BAŞKAN – Sayın Işık, teşekkür ederim.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; biraz önce sordum, yanıt alamadım.

36’ncı madde düzenlemesine göre yapılacak işlem sonucunda çok uluslu şirketlerin, yabancı sermayeli şirketlerin Türkiye’de alacağı arazinin sınırı nedir efendim?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurt.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, sizinle bir türlü anlaşamıyoruz. Ben tutanaklara geçmesi açısından bir daha söylüyorum: Çiftçi şu anda gübre ve mazot girdileriyle kendi hayatını idame ettirmekten âciz hâldeyken, siz, bu fiyatlarla, yüzde 70 oranda bedelle çiftçinin bu arazileri nasıl alacağını hesap ediyorsunuz? Bunu lütfen bir açıklar mısınız. Burada Ziraat Bankası desteği vermeyi düşünüyor musunuz çiftçilere? Çiftçiler eğer bu toprakları alamazlarsa bu toprakları yabancılar gelip satın alacak. Az önceki konuşmacının da belirttiği gibi, dünyanın gelecekteki en önemli ihtiyacı gıda. Türkiye’de de toprak var, çiftçilik var, gıda üretmek üzere her şey mevcut ama siz ne yazık ki bu toprakların yabancılara satılmasına göz yumuyorsunuz bu yasayla.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Köktürk…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Birinci sorum: Sayın Bakan, yabancılara toprak satışında karşılıklılık ilkesinin kaldırılmasına yönelik Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına rağmen hangi anlayış ve güvenceyle bu tasarı yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiştir?

İkinci sorum: Bu tasarı yasalaşırsa aramızda karşılıklılık ilişkisi bulunmayan, kendi ülkesinde bırakın yabancılara toprak satmayı, kendi vatandaşlarına mülkiyet hakkı tanımayan İsrail devleti ülkemizden toprak satın alabilecek midir?

Üçüncü sorum: Mayınlardan temizlenmesi karşılığında kırk dokuz yıllığına İsrail’e verilmesi gündeme gelen ancak Anayasa Mahkemesi iptal ettiği için verilemeyen 540 kilometre uzunluğundaki arazinin İsrail’e devri bu kanun kapsamında mı gerçekleştirilecektir?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köktürk.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, borcunuz olmaz ise Salacak’taki yeni satın aldığınız villanızı satar mısınız, bağınızı, bahçenizi satar mısınız? Sattığınızda komşularınız sizin için ne düşünür? Bu durumda komşularımız nezdinde itibarımızın sarsılacağını nazara almıyor musunuz? Toprak satışından  sonra sıra neyin satışına gelecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakandan soruyorum: Türkiye'nin kredi notunun düşürüldüğü doğru mudur uluslararası finansman kuruluşları tarafından? Bu, ekonominin iyi gittiğini mi göstermektedir? Ekonomi iyi gitmiyorsa bugüne kadar AKP’nin ekonominin iyi gittiğine ilişkin efsanevi bir şekilde estirmiş olduğu rüzgâr doğru mudur ve siz bu ekonominin burada uluslararası finansman kuruluşları tarafından bu şekilde notunun düşürülmesini, kredi notunun düşürülmesini bu vatanı satarak mı karşılayacaksınız?

BAŞKAN – Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımıza şöyle bir soru sormak istiyorum: Adana’nın merkez ilçesi var, Sarıçam. Bu ilçe yeni kuruldu, nüfusu 100 bin. Dolayısıyla, belediye, kaymakamlık yeni şekilleniyor, biçimleniyor. Buradaki merkez binalar da on yıllık-on beş yıllık bahçeli binalar, hepsi ruhsatlı. Şimdi, belediye “Afet riski taşıyor. Bu merkezde çok güzel belediye binası olur.” diyerek oradaki mahallede oturan ev sahiplerine, maliklere “Hadi buradan siz göçün.” diyor. Bu doğru bir şey mi? Sayın Bakanım himmet buyursun bu Sarıçam Belediyesine, böyle bir yerleşim için başka bir yer bulsun, belediye binasını oraya yaptırsınlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Yabancıların birçok ilimizde, ilçemizde çiftçilere borç vererek ipotek yaptıkları gayrimenkuller, bu kanundan sonra acaba o yabancılar tarafından tapulanacak mı?” bir soru.

İkinci soru, aynı arkadaşın: “20 milyar gayrimenkul gelirini nereye harcadınız?” şeklinde.

Şimdi, tabii, bunlar spesifik sorular. Çiftçilerin borcu, alacak-borç dengesi içerisinde oluşan bir olaydır. Hangi şartlarla borç almış, hangi şartlarla borç vermiş, bunu çiftçi kendisi bilir ve alacaklı kendisi bilir. Bunlar bizim kanunlar çerçevesinde oluşması gereken hususlar.

Türkiye'nin gelirleri bütçe disiplini içerisinde harcanıyor. Bugün bizim bütçe disiplinimiz, bütün Türkiye tarafından, kredi kuruluşları tarafından, dünya tarafından, Avrupa Birliği tarafından takdir edilmektedir. Bu bakımdan bütçe açıktır, bunu yüce Meclisin takdirine de sunuyoruz. Bu şekilde arz ederim.

Şimdi, zaten eğer bu alacaklı kuruluşlar bankaysa bankalar gayrimenkulleri belli bir süre sonra ellerinden çıkarmak zorunda, tutamazlar ellerinde, kanunda bu açık şekilde belli.

Sayın Varlı’nın sorusu: “Şu anda çiftçi zor durumda, mazot parasını ödeyemiyor. 2/B sebebiyle arazileri nasıl alacak?”

Şimdi, çok değerli arkadaşlar, tabii, bu Mecliste 550 arkadaşız, hepimizin aynı fikirde olmasını bekleyemeyiz. İktidarla muhalefetin de aynı fikirde olmasını bekleyemeyiz. Tabii ki biz muhalefete saygılıyız, muhalefetin söylediklerinden hem ders alacağız hem hisse alacağız hem de bilgi alacağız, bu doğru bir şey ama iktidar burada karar verecek çünkü eğer biz iktidar olarak burada verdiğimiz kararları uygulayamazsak millete hesap veremeyiz. O zaman millet bize derdi ki “Ya biz o zaman muhalefeti iktidara getirirdik, sizi iktidara getirmezdik.” Tabii, size cevap vereceğiz ama esas bizim cevap vermemiz gereken halktır, millettir. Halk bizi iktidara getirdi, o zaman muhalefetin dediğini yapacağız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz de halk adına soruyoruz!

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – O zaman millet ne oluyor yani vatandaşa ne diyeceğiz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kimin adına soruyoruz, halkın adına soruyoruz.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Vatandaşa ne diyeceğiz? Bizim esas sorumlu olduğumuz kişiler halkımızdır, vatandaşımızdır, vatanımızdır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, siz halka “Biz arazileri satacağız.” dediniz mi?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Bu bakımdan, size saygı duyarız, sizin dediklerinizi dinleriz, sizden hisse alırız fakat vatandaş bizden 2/B’nin hallolmasını istiyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bize saygı duymayın, çiftçiye saygı duyun Sayın Bakan. Bize ne saygı duyacaksınız! Biz saygı duyulması için sormuyoruz ki bunları.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – İstatistik yaptık, araştırma yaptık, vatandaş memnun, vatandaş fiyattan da memnun. Vatandaş diyor ki: “Ben burayı yirmi yıldır, on beş yıldır, on yıldır kullanıyorum; burayı bana sat, ben de tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeyim. Bu benim kullandığım arazide Iğdır’ın köyündekinin, Hakkâri’nin köyündekinin de, her taraftakinin hakkı var. Ben vereyim hazineye bu para gitsin, o parayla da devlet hizmet yapsın.” istiyor. Vatandaş böyle düşünüyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, Salacak’la ilgili soruya cevap verir misiniz?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Bizim yaptığımız tespit budur ve biz de bunları çok makul değer üzerinden, peşin olursa rayicin yüzde 56’sı bedeli üzerinden satacağız. Vatandaş da bundan memnundur, siz de bundan mutmain olun.

Şimdi, efendim, karşılıklılık ilkesi doğrudur. Yani bizim devletimiz, vatanımız, milletimiz, dünya milletleri arasında şerefli bir millettir, Anayasa’da bu tadat edilmiştir. Biz de buna dikkat ederek, burada zaten şirketlerle ilgili bugün birkaç kez ifade etmeye çalıştım, tüm dünyada dünya milletleriyle beraber, ortaklaşa, Birleşmiş Milletler kararları, Avrupa Birliği kararları, dünya ekonomi kararlarıyla beraber hareket eden, kalkınma iddiası içerisinde olan tüm ülkelerde gidip gayrimenkul alabilirsiniz. Yunanistan bundan iki ay evvel adalarını satmaya kalktı. Şimdi, efendim, bunu şirket kurarsınız, bir şekilde alırsınız. Bizim burada yaptığımız, mütekabiliyet şartını sıkı hâle getirmektir. Eğer bizim ülkemizin menfaati varsa… Bizim menfaatimize olmayan, ülke, devlet ve ülke vatandaşları, eğer bizim ülkemizle pozisyonu iyi değilse o ülkenin vatandaşı gelip bizim buradan gayrimenkul alamaz. A, B, C diye bunu ayırmaya gerek yok. Ülkemizin menfaatlerini hep beraber, sizin kadar biz de düşünürüz. Sakın bundan kuşkunuz olmasın. Eğer bizim için sakıncalıysa zaten bu kullanılabilir alanın maksimum yüzde 10’una kadar alacak, bundan fazla almayacak. Toplu hâlde bir devletin kurulmasının bu yolla gelmesinin imkân ve ihtimali yok. Böyle bir şeyi matematik olarak hesap yaptığımız zaman bu satışla, gayrimenkul satışıyla… Zaten diyoruz: “Yatırım yapacaksın. Eğer yatırım yapmazsan iki sene içerisinde bu gayrimenkulü senin elinden alırım.”

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yatırım demiyorsunuz, “Proje hazırlayın.” diyorsunuz, proje.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Ve bunu hem 30 hektarla sınırlıyoruz hem yüzde 10’la. Birkaç tane makas var, kıstas var. Ayrıca, Bakanlar Kurulu, stratejik bölgelerde, diyelim ki bir vilayetimizin bir bölgesinden, önemli gördü, baktı ki aynı insanlar oradan gayrimenkul alıyorlar, o zaman orada biz satışı durdurabiliriz, Bakanlar Kurulu yetkili buna. Bir Bakanlar Kurulu bunları yapmayacak da ne yapacak? Bir hükûmetin görevi nedir, kabinenin görevi nedir? Bu ülkenin menfaatlerini kollamak. Bunun için, siz, gönlünüz mutmain olsun; bu, ülkemize yabancıların gelmesi, turistlerin gelmesi, sermayenin gelmesi, uluslararası sermayenin gelmesi için getirdiğimiz bir yasadır.

Tekrar teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sorularımıza yazılı mı cevap vereceksiniz Sayın Bakan?

MUHARREM VARLI (Adana) – Ceyhan’daki verimli arazi toplam arazinin yüzde 10’u ancak. Toplam arazinin yüzde 10’u ancak verimli arazi zaten.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde iki önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı yasa tasarı ve teklifinin 3 ncü maddesinde “ölüm tarihinden itibaren” ibaresinden sonra, “mirasçılara durumu bildirmek üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 Hasip Kaplan                                   Pervin Buldan                                   İbrahim Binici

                       Şırnak                                                Iğdır                                              Şanlıurfa

                   Sırrı Sakık                                    Ertuğrul Kürkcü                                   Demir Çelik

                        Muş                                                Mersin                                                Muş

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 3. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

                 Turgut Dibek                                   Bülent Tezcan                                Ali İhsan Köktürk

                    Kırklareli                                             Aydın                                            Zonguldak

                Ali Rıza Öztürk                             Dilek Akagün Yılmaz                           Ömer Süha Aldan

                      Mersin                                               Uşak                                                Muğla

                Namık Havutça                                   Ali Serindağ                                     Vahap Seçer

                     Balıkesir                                          Gaziantep                                            Mersin

                                                                         Ümit Özgümüş

                                                                               Adana

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR  (Trabzon) –  Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Sayın Serindağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizin mahiyeti, bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasıdır, çünkü biz bu tasarının Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyoruz.

Sayın Başkan, şimdi saat 23.00, biz burada bu tasarıyı görüşüyoruz. Millet bizim ne yaptığımızı bilmiyor, ne görüştüğümüzü bilmiyor, çünkü ekranı saat 19.00’dan sonra karartıyorsunuz ve biz şimdi, kendi kendimize, efendim, bir şeyler anlatmaya gayret ediyoruz. Ne söylersek söyleyelim bunun nazarıitibara alınmayacağına da biliyoruz.

Şimdi, biz yabancılara mülk satışını görüşüyoruz ve Sayın Bakan diyor ki: “Bu şekilde biz uluslararası sermayeyi Türkiye’ye çekeceğiz.” Uluslararası sermayeyi nasıl çekersiniz? Yatırım ortamını iyileştirirsiniz, yatırımcıları Mısır’a göndermezsiniz, Mısır’da yatırım yapın demezsiniz, Türkiye’de yatırımı teşvik edersiniz, yatırım ortamını iyileştirirseniz yabancı sermaye gelir. Yabancı sermaye gelsin, yatırım yapsın, üretim yapsın, istihdam sağlasın ona biz taraftarız ama varlıklarımızı, toprağımızı, mülkümüzü yabancılara satarak siz yabancı sermayeyi çekmiş olmazsınız.

Şimdi, sanki bu konu çok önemliymiş gibi bu gece yarısı bunu görüşüyoruz. AKP’nin 2023 vizyonu vardı, neydi? 2023’te 10’uncu büyük ekonomi olacaktık. Öyle mi? Bugüne kadar diyordunuz ki: “Biz 16’ncı büyük ekonomiyiz.” Şimdi, 18’inci büyük ekonomisiniz, biliyor musunuz  bunu? Biliyorsunuz değil mi? Ama bunu söylemiyorsunuz, bunu söylemiyorsunuz.

İki, S&P ne yaptı? Kredi notunu pozitiften durağana çevirdi. Niye söylemiyorsunuz bunu? Nasıl 2023’e kadar 10’uncu büyük ekonomi olacağız? Devam ediyorum…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Ergenekoncu… Ergenekoncu…

RECEP ÖZEL (Isparta) – O zaman görüşürüz…

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –  Beyefendi bunlar ne yapıyorlar? Efendim, ya deve ölür ya deveci ölür ya bilmem ne olur meselesi var ya, ona göre işlem yapıyorlar. Daha ne oldu? Nisan ayı ihracat rakamları açıklandı. Ne oldu? Geçen seneye göre ihracat yüzde 3 düştü. Bundan haberiniz var mı? Bunu niye dile getirmiyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de konuşulması gerekeni biz konuşmuyoruz. Konuşulması gerekeni konuşmuyorsunuz, sahte, yapay gündemler yaratıyorsunuz. Türkiye’yi adım adım savaşa sürüklüyorsunuz, bunu milletin gözünden saklıyorsunuz.

Sayın Dışişleri Bakanı ne diyor biliyor musunuz, “Bizim Suriye politikasının ne kadar yerinde olduğunu görmek için gidin Tunus sokaklarını gezin, Kahire sokaklarını gezin, Libya sokaklarını gezin.” diyor.

Şimdi, biz zannediyoruz ki Sayın Davutoğlu Türkiye Dışişleri Bakanıdır, Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanıdır. O zaman gidecek, nereye bakacak biliyor musunuz, nerede halkı soracak biliyor musunuz, Gaziantep’e gidecek, Hatay’a gidecek, Adana’ya gidecek, Mersin’e gidecek yani oradaki halka Türkiye'nin Suriye politikasının yerinde olup olmadığını söyleyecek. Hiç sade vatandaşa sormasın, burada iddia ediyorum, AKP’lilere sorsun, il başkanına, il yönetimine, sayın milletvekillerine sorsunlar, nasıl görüyorlar.

Gaziantep’in Suriye politikasından zararı yıllık 1 milyar dolar, evet, yıllık 1 milyar dolar. Bunu herkes dile getiriyor. Bunun hesabını, değerli arkadaşlarım, size soracaklar, bunun hesabını size soracaklar.

Şimdi, gene, biz, yapay gündemle uğraşıyoruz, önemli konuları gündeme getirmiyoruz. OECD’nin yeni yaptırdığı bir araştırma var değerli arkadaşlarım. Bu rapora göre, Türkiye, çocukların aile ve okul dönemindeki eğitimleri açısından 34 ülke arasında sonuncu, 34 ülke arasında sonuncu. On sekiz-yirmi dört aralığındaki gençlerin sadece yüzde 52,8’i eğitim hayatına devam ediyor. Slovenya’da yüzde kaç biliyor musunuz? 95,8.

Değerli arkadaşlarım, bizim bunları görüşmemiz lazım. Daha dün YGS sınavları yapıldı. Siz 4+4+4’le Türkiye'nin eğitim politikasını tarumar ettiniz, hiçbir hazırlığınız olmadan bu sistemi getirdiniz. Dokuz yaşındaki çocuğa ilkokulu bitirtiyorsunuz. Dünyanın hiçbir ülkesinde yok… Dünyanın hiçbir ülkesinde yok.

HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – Yüzde 100’ü eğitime katılsın istiyoruz.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Siz bunları bilmezsiniz, siz başka şeyleri bilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan… 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serindağ.

Sayın Serindağ ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür etmem için lütfen izin verin efendim.

BAŞKAN - Müsaade edin…

Hiç kimseye vermedim.

Sayın Serindağ, lütfen… Süreniz bitti, lütfen…

Diğerini okuyun lütfen… 

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Efendim, ben sizden ek süre istemiyorum.

BAŞKAN – Hayır, hayır, süreniz bitti efendim, kusura bakmayın, otomatik…

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Otomatik… 

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sizin adil olmanız lazım, size yakışmıyor!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… 

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Size yakışmıyor!

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturun.

Diğer önergeyi okuyun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına.

Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı yasa tasarı ve teklifinin 3 üncü maddesinde “ölüm tarihinden itibaren” ibaresinden sonra, “mirasçılara durumu bildirmek üzere” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                          Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN –Hükûmet?

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutun, kimse yok.

Gerekçe:

Ölüm tarihinden sonra mirasçıların durumdan bilgilendirilmesi ve mülkiyet haklarını kullanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldik. Dolayısıyla kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Mayıs 2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.01

 

 



(*) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 228 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.