TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                63’üncü Birleşim

                                                                                         8 Şubat 2012 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, Gaziantep iline “Gazi” unvanı verilişinin 91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı

2.- Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ın, Bodrum Alakışla Limanı Adalıyalı mevkisindeki tahsis alanlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı

3.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, trafik kazası sonucunda ortaya çıkan yaralanmaların tedavi giderlerinin karşılanmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili, Oturum Başkanı Mehmet Sağlam’ın, Kahramanmaraş iline “Kahraman”, Gaziantep iline de “Gazi” unvanı verilmesinin yıl dönümleri nedeniyle  konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Gaziantep iline “Gazi” unvanı verilişinin 91’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerimizin üreten ve Türkiye'nin ortak değerlerine saygı duyan iki ilimiz olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Sosyal Güvenlik Kurumunun kurumlara yaptığı ödemelerde kesinti yapmasının hastalara olumsuz etkilerine ilişkin açıklaması

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Amasra ve Kurucaşile ilçelerinde meydana gelen şiddetli fırtına nedeniyle zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığına atanan Ramazan Akyürek’in atamasının Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Yönetmeliği hükümlerine uygun olmadığına, bu atamanın geri alınıp alınmayacağına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere ilçesinin Roboski köyünde 34 kürt köylüsünün hayatlarını kaybetmesine neden olan bombalama eylemini yerinde araştıran Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun tespitine ve Başbakanın konuya açıklık getirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, kurumlarından izinli olarak gelip Mecliste çalışan personelin Meclis Teşkilat Kanunu’nun değişmesi nedeniyle sözleşmelerinin yenilenmemesinden kaynaklanan sorunlarının çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın, Niğde, Nevşehir, Aksaray, Konya ve diğer illerde satılamayan 2 milyon 500 bin ton civarında patatesin ambarlarda kaldığına, Hükûmetin bu konuda pazar araştırma düşüncesi olup olmadığına ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Hükûmetin uyguladığı tarım politikaları nedeniyle, Manisa’nın Kırkağaç ilçesi ile İzmir’in Kınık ilçesinin Poyracık beldesinde ürünlerini satamayan yemlik darı üreticilerinin tüccarlar tarafından dolandırıldığına ve bu konunun biran önce çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, sağlık hizmetlerinin iyiye doğru gitmediğine ve vatandaşın yaşadığı sıkıntılara ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Şırnak Milletvekili Sırrı Sakık’ın yapmış olduğu konuşmasında Rauf Denktaş hakkındaki beyanının tutanaklardan çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Suriye’de yapılan katliam nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda gerekli demokratik tepkiyi koymak yerine AK PARTİ Hükûmetini eleştirdiğine, bunun Baas kardeşliği olarak değerlendirilmesi gerektiğine, BDP’lilerin Ergenekon davası konusunda gerekli duyarlılığı göstermediklerine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in konuşmasına cevaben, Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir zaman Suriye’deki katliamı tasvip etmediğine ve Baas Partisiyle alakası olmadığına ilişkin açıklaması

14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, faili meçhullerin siyasi rant için kullanılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın konuşmasına cevaben, dış politikanın bünyeyle alakalı olduğuna dair sözlerine açıklık getirmek istediğine ilişkin açıklaması

16.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Türkiye’nin Suriye’yle ilgili dış politikası ve uluslararası ilişkilerine ilişkin açıklaması

17.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin ifadelerine karşı devletin içerisinde odaklanmış birtakım gayrimeşru yapıların deşifre edilmesinin bölücülüğe veya ayrımcılığa hizmet olmadığına aksine devletin güçlenmesine, milletin birliği ve beraberliğine hizmet olduğuna ve Suriye konusunun Başbakanın şahsi konusu olmadığına ilişkin açıklaması

18.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin  açıklaması

19.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli’nin, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin  açıklaması

20.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin  açıklaması

21.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, üniversite sınavlarındaki katsayı uygulamasına ilişkin açıklaması

22.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Sendikalar Yasası’nın çıkarılmasının gecikmesi nedeniyle maaş zammı alamayan memur ve emeklilerinin durumuna ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’ın, üniversite sistemine itiraz eden gençleri terör örgütü üyeliğiyle suçlamanın, istediklerini adam gibi ifade etsinler tabirinin AK PARTİ’nin söylemlerine yakışmadığına ilişkin açıklaması

24.- Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

25.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, değişik nedenlerle cezaevlerinde tutuklu bulunan öğrencilerin durumu hakkındaki yaklaşımlarının ne olduğunun açıklanmasına ilişkin açıklaması

26.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

27.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, başörtülü kızların eğitim öğretim haklarından yoksun bırakıldıklarına, sisteme muhalif oldukları için tutuklananlar varsa AK PARTİ olarak karşı çıktıklarına, YÖK’ün yeni dönemde mutlaka değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, üniversitelerdeki disiplin yönetmeliğinin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

29.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, meslek liseleri ile diğer liseler arasında yaratılan eşitsizlik nedeniyle açtığı katsayı davasına ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, tutuklu öğrencilerin eğitim sorunlarına sahip çıkılmasına ilişkin açıklaması

31.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop’un, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

33.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

34.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 27 milletvekilinin, ülkenin geleceği açısından stratejik önemi haiz üstün yetenekli bireylerin keşfi, eğitimi ve etkin istihdamlarının sağlanmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 19 milletvekilinin, Çatalca’nın Çiftlikköy, Karacaköy ve Binkılıç Mahallelerinde ormancılık faaliyetleriyle iştigal eden halkın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)

3.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 23 milletvekilinin, özelleştirmelerdeki haksız ve keyfî uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/138)

B) Tezkereler

1.- TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Bosna-Hersek Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Miraz Kusljugic'in vaki davetine icabetle Bosna-Hersek'e resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/750)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin, (10/115) esas numaralı faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- Ülkemizde yaşanan çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, 8/2/2012 Çarşamba günü Genel Kurulda okunarak, görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, tutuklu ve hükümlü öğrencilerin sorunlarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmesinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

4.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 128 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

5.- Genel Kurulun, 8 Şubat 2012 Çarşamba günü 156 sıra sayılı İç Tüzük Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; görüşmelerin tamamlanamaması hâlinde 9 Şubat 2012 Perşembe günkü birleşimde görüşmelerin bitimine kadar çalışmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, tutuklu ve hükümlülerin ikametgâhlarından uzak cezaevlerine yerleştirilmelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/2008)

2.- İstanbul Milletvekili Faik Tunay’ın, iş kazalarının önlenmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/2425)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, MİT heyeti ile PKK yöneticileri arasında yapılan gizli görüşmeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2459)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, MİT heyeti ile PKK yöneticileri arasında yapıldığı iddia edilen gizli görüşmelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2473)

5.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, asgari ücretin saptanmasına ve yapılan zam oranlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/2506)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav depremi nedeniyle ertelenen gelir vergisi tahsilatlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/2549)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, şoför esnafına KDV ve ÖTV muafiyeti getirilip getirilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı  (7/2550)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, mazot fiyatlarının yüksekliğine ve vatandaşların mağduriyetine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/2555)

9.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Van’da meydana gelen deprem sonrası Başbakanlık koordinatörlüğünde açılan yardım kampanyalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2643)

10.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, bazı TUİK yetkililerinin işlediği iddia edilen suçlara ve sorumluların cezalandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/2647)

11.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Devlet alacaklarının askerlik süresince ertelenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/2648)

12.- İstanbul Milletvekili D.Ali Torlak’ın, İstanbul’da başlatılan, tamamlanmayan ve âtıl durumda bekleyen kamu yatırımlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/2664)

13.- İstanbul Milletvekili D.Ali Torlak’ın, 2007-2011 yılları arasında İstanbul’da AB fonlarından yararlanmak için yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/2723)

14.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarına ait binalarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2765)

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, merkez ve taşra teşkilatlarındaki boş kadrolara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2827)

16.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarına ait binaların depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2828)

17.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde taşeronlaşmaya ve taşeron firma çalışanlarının bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2829)

18.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, özürlü sağlık kurulu raporlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/3008)

19.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, bir açıklaması nedeniyle TRT Genel Müdürü hakkında işlem tesis edilip edilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3024)

20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav depreminde zarar gören konut veya işyeri sahiplerine yapılan karşılıksız ödemelere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3037)                           

                                                                                                                 

8 Şubat 2012 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz Gaziantep iline “Gazi” unvanının verilişinin yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Abdullah Nejat Koçer’e aittir.

Buyurun Sayın Koçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, Gaziantep iline “Gazi” unvanı verilişinin 91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı

 

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep’e  Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Gazi”lik unvanı verilişinin 91’inci yıl dönümü vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kasım 1919’da Antep’e giren Fransız birliklerini Ermeniler çiçek yağmuru, Türkler gözyaşlarıyla karşıladılar. Kısa bir süre sonra olaylar birbiri ardına patlak vermeye başladı. Akyol Karakolundaki Türk Bayrağı’nın bir Ermeni tercümanı sayesinde bir Fransız subayı tarafından zorla indirilmesinin ardından Türk kadınlarına sarkıntılıklar, savunmasız çocuklara atılan dayaklar, erkeklere yapılan işkenceler birbirini takip etti. Gazianteplilerin, Şahin Bey’in, Şehit Kâmil’in ve Karayılan’ın öncülüğünde binlerce adsız kahramanın:

“Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.

Mavzer omzuma yük.

Ben yumruklarımla dövüşeceğim.

Yumruklarım memleket kadar büyük.” diyerek Fransız işgal kuvvetlerine karşı verdiği amansız mücadele on bir ay sürdü ve binlerce kilometre uzaktan gelip topraklarımıza göz dikenler, yani Fransızlar, binlerce insanımızı Ermenilerle birlikte öldürerek insanlarımızı katletti. Antep halkından gerekli karşılığı gördü ama bugün görüyoruz ki tarihten ders çıkartmayıp tarihte gereken yeri almamış bu katliamlar. Açlık, yokluk ve esaretle mücadele eden Antepliler “Vurun Antepliler, namus günüdür.” diyerek kanlarını ve canlarını ortaya koydular.

Vatan savunmasında Gaziantep’in verdiği mücadelenin yeri ve önemi farklıdır, önemi büyüktür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “’Türk’üm.’ diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü Gazianteplileri kahramanlık misali olarak alabilirler.” övgüsü bu durumun en kuvvetli ifadesidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 Şubat 1921 tarihli 147’nci toplantısında Bakanlar Kurulu Başkanı ve Millî Savunma Bakanı Fevzi Çakmak Meclis Başkanlığına bir öneri sunar:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine,

Antep livasının merkezi olan Ayıntap kasabası namının Gazi Ayıntap’a tahviline…” diye başlayan bu kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinde aynı gün ve oy birliği ve ayakta alkışlarla kabul edilir ve 8 Şubat 1921 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. Böylelikle Antep’in gaziliği gazi Meclis tarafından tescil edilmiş ve kendisine bir gazilik madalyası verilmesine karar verilmiştir. Ben bugün doksan bir yıl sonra aynı Mecliste bu konuşmayı yapmaktan büyük onur duyuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi iki “gazilik” unvanı vermiştir; birisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, diğeri ise Gaziantep olmuştur. Gaziantep’in 6.317 şehidinin ruhlarını şad etmiş olan bu anlamlı karar, Gazianteplilerin kahramanlık ve cesaretini gelecek kuşaklara taşıyacak ölümsüz bir sembol olarak tüm hemşehrilerimizi gururlandırmıştır.

Millî mücadelede destan yazan ve Gaziantep’e “gazilik” unvanını kazandıran bu kahramanlık, ekonomide ve diğer alanlarda bugün Gaziantep’te aynı ruh ve aynı heyecanla devam etmektedir. Üretimden yatırıma, istihdamdan ihracata birçok alanda ülke ekonomisine katkı sağlayıp bunu yaparken de binlerce işsize iş sahası açmayı Gaziantepli kendisine ilke edinmiş ve ihracatta Türkiye’de 6’ncı sırada olmayı başarmıştır.

Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “gazilik” unvanı verilişinin 91’inci yıl dönümünde tüm hemşehrilerimin bu kutlu gününü kutluyorum. Gazilerimizi minnet ve saygıyla, tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçer.

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili, Oturum Başkanı Mehmet Sağlam’ın, Kahramanmaraş iline “Kahraman”, Gaziantep iline de “Gazi” unvanı verilmesinin yıl dönümleri nedeniyle konuşması

 

BAŞKAN – Dün Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanının verilmesinin yıl dönümüydü, bugün de komşumuz Gaziantep’e “gazilik” unvanının verilmesinin yıl dönümü. Her iki “kahraman” ve “gazi” şehrimizi kutluyorum, Meclisimiz adına iftihar ettiğimiz iki olay olarak burada belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Gündem dışı ikinci söz, Bodrum Alakışla Limanı Adalıyalı mevkisindeki tahsis alanları hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Tolga Çandar’a aittir.

Sayın Çandar, buyursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ın, Bodrum Alakışla Limanı Adalıyalı mevkisindeki tahsis alanlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı

 

TOLGA ÇANDAR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce ben de Anteplilerin yıllarca “Vurun Antepliler, namus günüdür / Fransız kurşunu değmez adama.” türküsünü söylemiş biri olarak kurtuluş günlerini kutluyorum efendim.

Konuşmamın başında size bir fotoğraf göstermek istiyorum.

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Gaziantep mi?

TOLGA ÇANDAR (Devamla) – Gaziantep değil efendim, Bodrum Alakışla mevkisi; “Kissebükü” diyoruz biz buraya.

Adalıyalı mevkisi dünyanın en güzel yerlerinden bir tanesi. Nasıl? Olağanüstü güzel. Sayın Başkan…

Bugünkü konuşmamın konusu bu koyla ilgili. “Kissebükü” diyoruz, Alakışla Adalıyalı mevkisi Bodrum’a 18 kilometre, deniz mili olarak da -yani denizden giderseniz- 14 kilometre. Mavi yolculuğu bilirsiniz, içinizde mavi yolculuk yapmış olanlar vardır. Yöremizi dünyaya tanıtan; kültürünü, tarihini dünyaya tanıtan, biliyorsunuz Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Cevat Şakir bugün dünyanın yöneldiği “sürdürülebilir turizm” anlayışını o günlerde başlatmış olup, onun sayesinde biz de mavi yolculuğa çevirdik. Bugün o mavi yolculuğun ilk duraklarından yani Gökova’ya doğru giderseniz tekneyle ilk duraklarından birisidir, ilk durağıdır, daha önce ilk duraklarından birisiydi ama şimdi artık tek durağıdır. Önce burada durmak zorundasınız çünkü bakir tek alandır burası. Daha önceki koylarımızın hepsi ne yazık ki sorumsuz, bencil, kendi çıkarları dışında, politik ve ekonomik çıkarları dışında başka hiçbir şey düşünmeyen siyasiler nedeniyle, onların verdikleri yanlış kararlar nedeniyle yapılaşmaya kurban edilmiştir o koylar. Dolayısıyla, bugün Bodrum’dan Gökova’ya doğru yola çıktığınız zaman ilk bakir yer Kissebükü’dür yani haritadaki adıyla Alakışla Limanı’dır.

Şimdi 2005 yılında bu tahsislerle ilgili Turizm Bakanlığı burada çeşitli tahsisler çıkarttı şirketlere. Bu tahsisler nedeniyle burada yapılaşmaya izin verildi. Bodrumlu demokratik kitle örgütleri olsun, bizim Cumhuriyet Halk Partisi olsun mahkemeye verdi, biz bu kararları iptal ettirdik. Ancak daha sonra yine Turizmi Teşvik Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair bir kanunumuz var, yanılmıyorsam 7561 sayılı. Bu Kanun’un 6’ncı ve geçici 9’uncu maddesiyle turizm alanlarına çeşitli açıklamalar getirildi. Bu maddelere dayanarak işte mesela termal suyu bulursanız burada termal tesis yapabilirsiniz diye. Bir anda 2011 yılının ikinci yarısında buralarda termal sondajlar yapılmaya başlandı yani termal suyu bulacağız, ha bakın burası termal alandır, biz buraya 2.550 yataklı bir otel yapacağız diye. Yani değerli arkadaşlarım, buna lütfen izin vermeyiniz.

Bakın, Bodrum için eskiden “Bodrum Bodrum dedikleri birkaç dükkân, birkaç fırın; her gün peynir ekmek yemekten ne ağız kaldı ne burun.” derlerdi. Bodrum gerçekten küçücük, işte, narenciyesi, domatesi, biberi, balıkçılığı, süngerciliği olan, bunlarla geçinen, kendi yağıyla kavrulan bir yerdi. Evet, gerçekten çocuklarımızı okutamazdık, şimdi turizmle zenginleşti, gelişti ama zenginleşmek ve gelişmek, doğayı tahrip etmek anlamına gelmemeli. Bu nedenle, siyasiler, aldıkları kararlarda son derece dikkatli olup doğayı korumayı öncelikli amaç hâline getirmeli. Bu nedenle, sevgili arkadaşlarım -Bodrumlulara, çevremize- doğayı tahrip edecek yasaların çıkmasına lütfen engel olunuz.

Değerli arkadaşlarım, 1’inci derecede arkeolojik sit alanıdır burası, aynı zamanda da 1’inci derecede doğal sit alanıdır. Bu alanlarda çeşitli düzenlemeler yaparak, sit alanlarının değerlerini değiştirerek, siyasiler ile ticaretçilerin birlikte yanlış ilişkiler kurarak bunların sit alanlarının derecelerini değiştirerek buralarda yapılaşmaya izin vermemek lazım. Deniz Ticaret Odası olsun, bugün aynı zamanda İstanbul’da bir Türkiye Turizm Kongresi var; burada mesela konuşmacılar arasında deniz ticaretçisi yok, denizci bir konuşmacı yok. Bu, ilgi çekici; bu arada, laf arasında bunu da söyleyeyim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye turizm gelirlerinin dörtte 1’i ya da beşte 1’i turizmdendir, deniz turizmindedir. Bunun için Kissebükü’nü öldürmemek lazımdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Çandar.

Gündem dışı üçüncü söz, trafik kazası sonucunda ortaya çıkan yaralanmaların tedavi giderlerinin karşılanması hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, trafik kazası sonucunda ortaya çıkan yaralanmaların tedavi giderlerinin karşılanmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı

 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bugün sizlerle 200 bin kişiyi ilgilendiren ve çözüme kavuşturulduğunda bir o kadar kişinin hayır duasını almamıza vesile olacak bir problemi paylaşacağım. Gerçi birazcık da Meclisin boyun borcu hâline gelmiş bir konu. Bazen iyilik yapmak için ortaya çıkarsınız ancak hiç hesapta olmayan kötü bir neticeyle karşılaşırsınız, işte bu da bunlardan biri. 2011’de çıkarılan 6111 sayılı Kanun ile Meclis bu mağduriyete sebep olmuş. Bu Kanun’un 98’inci maddesinde trafik kazası sonrası tedavi giderlerinin karşılanması hususunda yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemede “Trafik kazaları sebebiyle üniversite hastaneleri ve diğer  bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın SGK tarafından karşılanır.” denilmiş. Aynı kanunun geçici 1’inci maddesinde ise “Bu kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedelleri SGK tarafından karşılanır.” şeklinde düzenleme yapılmış. Trafik kazası, kanunun yayım tarihi olan 25 Şubat 2011 sonrası meydana geldiyse oluşan tedavi gideri sağlık uygulama tebliği kısaltması olan SUT çerçevesinde SGK tarafından ödeniyor. Peki kaza bu tarihten önce meydana geldiyse, işte problem burada başlıyor. İnsanımızı canından usandıran, âdeta onun kurumlar arasında bir pinpon topu gibi gidip gelmesine sebep olan ama yine de bir neticeye ulaştırmayan bürokratik işkence devreye giriyor. Kanunun lafzındaki bu ifadeye dayanarak hem sigorta şirketleri hem de SGK ipe un seriyor, vatandaşın işini  yokuşa sürüyor. Sigorta şirketlerinin gerekçesi “Kanuna göre bu giderleri SGK ödeyecek.” SGK’nın gerekçesi ise -dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar- “Bu konuda mevzuat çalışması devam ediyor.” Bu mazeretlerin arkasına sığınan taraflar bir yıldır herhangi bir ödeme yapmıyor. Teşbihte hata olmaz, birilerinin tepişip arada yine birilerinin kalması gibi kurumların inatçı tutumları ve sürtüşmeleri vatandaşlarımızın arada kalmasına sebep oluyor. İnsanlar burnundan soluyor değerli arkadaşlar. Kurumların kaprisleri nedeniyle vatandaşın eza cefa çekmesinin bir izahı olabilir mi? Şu kurum kanunu böyle yorumladı yahut bu kurum kanunu şu şekilde anladı... Herkes hesaplaşmasını başka türlü yapsın, vatandaşın üzerinden değil. SGK neden uygulama yönetmeliğini bugüne kadar yapmadı, bir kere bunun hesabının sorulması gerekiyor. Ayrıca, bu kadar süre mevzuatı çıkarmamış olmasının günahını niye vatandaş çeksin?

Diğer yandan, sigorta şirketleri poliçe sahibine ödemesini yapar, SGK’dan alacağını talep eder. Sigortacılıkta nasıl bir koruma ya da himaye, nasıl bir insan odaklı hizmet anlayışı, anlaşılır gibi değil. Peki, vatandaşın pinpon topuna çevrildiği bu duruma Bakanlık hiçbir çözüm üretmeden seyirci kalmayı nasıl içine sindirebilir?

Değerli milletvekilleri, maalesef bunların hepsi 3 maymunu oynuyor. Sağlıkta çağ atladığımızı iddia eden değerli AKP milletvekilleri, artık vatandaşa çektirilen bu eziyete bir dur deyin, daha fazla ilgisiz kalmayın ve meydanlarda verdiğiniz “Kimsesizlerin kimsesi olacağız.” sözünüzün arkasında durun.

6111 sayılı Kanun’un yarattığı sıkıntılar bununla da sınırlı değil, bu yasa yayımlanmadan önce, bakıma muhtaç kişilerin bakım giderleri sigorta şirketlerince sorun çıkarılmadan ödeniyor idi, bugün ise kanunda açıkça sayılmadığı için SGK tarafından bakım giderlerinin artık ödenmediği görülmekte. Yatalak hastalara gerekli olan akülü sandalye, havalı yatak gibi acil tıbbi gereçlerin -SUT içerisinde belirlenen- ancak cüzi bir miktarı ödenebiliyor, örneğin 40 bin liralık akülü sandalyenin sadece 2 bin lirası. Bu yasa çıkmadan önce bu giderlerin tamamı bekletilmeksizin sigorta şirketlerince ödeniyordu arkadaşlar. Bu kanunu çıkarmakla ne yaptınız şimdi; vatandaşa mı yoksa sigorta şirketlerine mi iyilik yaptınız? Bu beceriksizliğe ancak “Sizden ihsan isteyen yok, keşke gölge etmeseydiniz.” demekten başka ne denebilir?

Dün 150 sıra sayılı Kanun Teklifi görüşülürken Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önerge işleme alınmadı İç Tüzük gereği AKP’li Komisyon üyelerinin çoğunluğu Komisyona oturmadığı için. Şayet teklifim işleme alınmış olsaydı bugün bu şikâyetçi konuşma yerine teşekkür konuşması yapıyor olacaktım, ben de bir gündem dışı ile bunu sizlere arz etmek istedim.

Sorunun acil çözüm bekleyen binlerce vatandaşı olduğunu hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Şimdi, Gaziantep’in unvan alışıyla ilgili Gaziantep Milletvekili Sayın Şeker, yerinizden lütfen.

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Gaziantep iline “Gazi” unvanı verilişinin 91’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşu, biliyorsunuz, 25 Aralık tarihiydi. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Türkiye'nin tek gazi şehri Gaziantep’e bu unvanın verilişinin 91’inci yılını kutluyoruz. Fransızlar, bundan doksan iki yıl önce Gaziantep’i işgal etmişler, kadınlarımızı kocasız, çocukları babasız bırakmışlardı. Aynı Fransızlar, bugün de yine aynı hesapların peşindeler.

Gaziantep, kuruluşta da, kurtuluşta da çok büyük rol oynamış, bugün de gerek sanayisiyle gerek ekonomisiyle Türkiye’ye çok ciddi katkılarda bulunmaktadır.

Sayın Başkan, bu vesileyle, biz Gazianteplilerin, kurtuluşta mücadele eden Gazianteplilerin, şehitlerimizin hepsini saygıyla anarken şunu söylemek istiyorum: Fransızları bu dünyada da öbür dünyada da affetmeyeceğiz.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu...

 

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerimizin üreten ve Türkiye'nin ortak değerlerine saygı duyan iki ilimiz olduğuna ilişkin açıklaması

 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, Kahramanmaraş ve Gaziantep, iki güzide şehrimiz. Her iki ile de ne versek azdır çünkü bunlar, üreten, dürüstçe üreten, dürüstçe ve Türkiye'nin ortak değerlerine saygı duyan iki ilimizdir. Bu nedenle, ben, Gaziantep’te herkese saygılarımı sunuyorum. Gaziantep’teki tüm insanlar, üreticiler her şeye layıktır. Ne kadar unvan versek Gaziantep için azdır.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Sayın Atıcı...

 

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Sosyal Güvenlik Kurumunun kurumlara yaptığı ödemelerde kesinti yapmasının hastalara olumsuz etkilerine ilişkin açıklaması

 

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, SGK, âdeta otonomi kazanmış durumdadır; tek amacı, sanki tek amacı kurumlara ödenen parayı azaltmaktır. Halkın sağlığına zarar vermek pahasına da olsa kurumlara ödeme yaparken acımasızca indirimler yapmaktadır, hem de bilim dışı indirimler yapmaktadır. Örneğin bir kulak, burun, boğaz uzmanı yeni doğan yoğun bakım uygulamalarında kesinti yapmaya kendisini muktedir görmektedir. Bu gidişe bir son vermek gerekir çünkü bu paralar azalınca kurumlar da kâr edebilmek amacıyla hastalara, vatandaşlara yaptıkları uygulamalardan kısıntıya gitmektedir, bu da ölümü getirmektedir. Açıkça ifade ediyorum, buna dur demezseniz ölümler giderek artacaktır, bu SGK’ya bir dur demek lazım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, Bartın Milletvekilimiz.

 

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Amasra ve Kurucaşile ilçelerinde meydana gelen şiddetli fırtına nedeniyle zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin açıklaması

 

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İki gündür Batı Karadeniz açıklarında yaşanmakta olan şiddetli fırtına Bartın ilimizin cennet köşesi Amasra ve Kurucaşile’yi de etkisi altına almış, bu iki turistik ilçemizde maddi zararlar meydana gelmiştir. Özellikle Amasra’da hızı saatte 80 kilometreyi bulan fırtına bazı binaların yıkılmasına neden olmuş, liman içerisinde demirleyen birçok balıkçı teknesi batmış, yatlar sahillere vurmuştur. Konuyla ilgili olarak bu iki ilçemizde ivedi olarak bir hasar tespit çalışması yapılmasını ve zarar gören vatandaşlarımızın zararının bir an önce karşılanmasını yetkililerden rica ediyor, yaşanan afet nedeniyle mağdur olan tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçınkaya.

Sayın Tanal…

 

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığına atanan Ramazan Akyürek’in atamasının Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Yönetmeliği hükümlerine uygun olmadığına, bu atamanın geri alınıp alınmayacağına ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Emniyet Genel Müdürü Teftiş Kurulu Başkanlığına Ramazan Akyürek atanmıştır. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Yönetmeliği 25’inci maddesi uyarınca “Başkanlığa kurulda görevli başmüfettişler arasında kıdem ve liyakate göre atama yapılır.” Ramazan Akyürek bunun içerisinde olmadığı hâlde direkt atanması emniyette bir huzursuzluk yaratmıyor mu? Bu usulsüz atamayı tekrar geri almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

 ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden söz istemiştim ben de, bir dakikalık, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Burada gözükmüyor efendim.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Ben de söz istemiştim yerimden.

BAŞKAN – Sonradan girdiniz herhâlde, burada yoktu; şimdi girmiş olmalısınız, yoktu efendim.

Şimdi, Millî Savunma Bakanımız konuyla ilgili bir açıklama yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

1.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçer’in, Gaziantep iline “Gazi” unvanı verilişinin 91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (Devam)

2.- Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ın, Bodrum Alakışla Limanı Adalıyalı mevkisindeki tahsis alanlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (Devam)

3.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, trafik kazası sonucunda ortaya çıkan yaralanmaların tedavi giderlerinin karşılanmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (Devam)

 

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı konuşmalarla ilgili açıklama yapmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle Kahramanmaraş’a kahramanlık, dünkü tarih itibarıyla ve bugün de Gaziantep’e Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik unvanının verilmesinin 91’inci yılı dolayısıyla her iki kahraman ve gazi ilimizi kutluyorum. Bu vesileyle de bu topraklar için şehit düşmüş şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Milletvekilimiz Muğla ilindeki Adalıyalı mevkisindeki tahsis alanlarıyla ilgili gündem dışı konuşma yaptı.

Muğla Bodrum Adalıyalı turizm merkezi kapsamındaki, öncelikle bu bölge bir turizm merkezi olarak ilan edilmiş durumda.

Muğla ili Bodrum ilçesi Yalı beldesi Adalıyalı mevkisinde yer alan, mülkiyeti ormana ait yaklaşık 88.500 metrekare yüzölçümlü taşınmaz üzerine bin yatak kapasiteli dört yıldızlı tatil köyü gerçekleştirmek üzere, Ersoy Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeleri Anonim Şirketi adına 23 Şubat 2006 tarihinde; yine, Muğla Bodrum Adalıyalı turizm merkezi kapsamındaki Muğla ili Bodrum ilçesi Yalı beldesi Adalıyalı mevkisinde yer alan, mülkiyeti ormana ait yaklaşık 54.495 metrekare yüzölçümlü taşınmaz üzerinde 550 yatak kapasiteli beş yıldızlı tatil köyü gerçekleştirmek üzere, Palmiye Turizm Yatırım İnşaat ve Ticaret Anonim Şirketi adına 20 Şubat 2006 tarihinde; Muğla Bodrum Adalıyalı turizm merkezi kapsamındaki Muğla ili Bodrum ilçesi Yalı beldesi Adalıyalı mevkisinde yer alan, mülkiyeti ormana ait yaklaşık 88.500 metrekare yüzölçümlü taşınmaz üzerine bin yatak kapasiteli beş yıldızlı tatil köyü gerçekleştirmek üzere, Palmiye Turizm Yatırım İnşaat ve Ticaret Anonim Şirketi adına 23 Şubat 2006 tarihinde, Kültür ve Turizm Bakanlığınca ön izin işlemi yapılmıştır.

İşleyen süreçte orman alanlarının turizm amaçlı tahsisine ilişkin, Danıştay 6. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararı ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gereğince firmalar adına yapılan ön izin işlemleri iptal edilmiştir. Firmalar adına iptal edilen işlemlerden sonra, ön izin 5761 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesiyle ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na eklenen geçici 9’uncu maddesi uyarınca işlemlerinin kaldığı yerden devamı taleplerinde bulunulmuş ancak şu ana kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bu talepte bulunanlara herhangi bir tahsis yapılmamıştır.

Bir başka husus sağlık hizmetiyle ilgili. Türkiye’de her Türk vatandaşı yüzü ak şekilde, alnı açık olarak, gurur duyarak sağlık hizmetlerinden gururla bahsedebilir. Eksiklik yok mudur? Vardır ancak Sağlık Bakanlığı bir memnuniyet anketi yaptırdı. Yaklaşık Türkiye’deki her 4 kişiden 3’ü diyor ki: “Allah razı olsun, sağlıkta iyi bir noktaya getirdiniz.” Ama eksiğimiz var. Nedir o? İşte, son dörtte 1’lik kısımda ise hâlâ yapılması gereken şeyler var, biz de kabul ediyoruz ama sayın vekillerimiz de açık etti ki, bakın, bir tesisin yeterliliği veya bir yapının yeterliliği kriz zamanında anlaşılır. Van-Erciş depreminde, bütün depremzedelere ve orada bulunan vatandaşlarımıza sorun. Her bölümden, her hizmetten şikâyet olduğu hâlde tek şikâyetin gelmediği birim Sağlık Bakanlığıydı. Dolayısıyla da halkımızın dörtte 3’ünün memnuniyeti var, dörtte 1 de hâlâ daha yapılması gerekenler var. Sayın vekillerimizin söylediklerini o dörtte 1 içerisinde kabul ediyoruz. Ancak şundan adımız gibi eminiz ki, Türkiye'nin sağlık sistemi dünden çok çok daha iyi. Hiç şüpheniz olmasın ki, alınan tedbirlerle, yapılacak çalışmalarla ve sizlerin de vereceği destekle Türkiye’deki sağlık sistemi… Ülkemizde, önceden, yaşayan insanlarımızın sağlık öncelikli problemiydi. Allah göstermesin, bir sağlık durumunda hastaneye düşseniz ne bedel ödeyeceğiniz, ne fatura ödeyeceğiniz belli değildi. Şimdi, en azından işsizlik, ekonomik sorunlar daha önde; sağlık problemi Türkiye'nin gündeminde değildir, çok iyi bir yönde gitmektedir.

Ben, bu ana kadar sağlık sisteminin bu hâle gelmesinde emeği geçen tüm bakanlarımıza teşekkür ediyorum ve Türkiye'nin yarınının bugünden daha aydınlık olacağı düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

5 arkadaşımız daha sisteme girmiş.

Birer dakika…

Sayın Tüzel…

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere ilçesinin Roboski köyünde 34 kürt köylüsünün hayatlarını kaybetmesine neden olan bombalama eylemini yerinde araştıran Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun tespitine ve Başbakanın konuya açıklık getirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün kırkıncı gününü bulan ve her yerde kendileri için mevlüt okutulan, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere-Roboski köyünde 34 Kürt köylüsünün bombalanarak öldürülmesini yerinde araştıran Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun basına da yansıyan ilk tespiti, kararın Ankara’dan verildiği ve yerel yetkililerin tamamen devre dışı olduklarıdır. Böylesi önemli bir kararın sorumluluğu elbette ki, Genelkurmay Başkanlığı ve bağlı olduğu Başbakanlıktır. Ancak, alınan bu vahim kararın ve sonuç olarak insanlık suçunun sorumlusu durumundaki Sayın Başbakan konuya açıklık getirmek yerine hesap soranlara saldırarak, hakaret ederek tepki vermeye devam etmektedir.

Halkın vekilleri olarak yaptığımız basın toplantısındaki manzarayı “Kahkaha atma” diye sunarak üzerinde tepinen, ortadaki suçu ve sorumluluğu böylesi bir düzeysizlikle bastırmaya çalışan Sayın Başbakan, halka olan biteni, gerçeklikleri açıklamalıdır ve artık, vekillere siyasi ahlak dışı saldırılara son vermelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Kurt…

 

7.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, kurumlarından izinli olarak gelip Mecliste çalışan personelin Meclis Teşkilat Kanunu’nun değişmesi nedeniyle sözleşmelerinin yenilenmemesinden kaynaklanan sorunlarının çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, Meclis Teşkilat Kanunu’nun değişmesiyle birlikte kurumlardan izinli olarak gelen personelimizin ciddi anlamda bir sözleşme yapamamaktan kaynaklanan krizi vardır. 700-800 civarında arkadaşımız -Ocak ayından itibaren sözleşme yapılması gerekirken yapılmamıştır- şu anda çalışmıyor görünüyor, şubat ayında da maaş alamayacak pozisyondadır.

Bu konunun bir an önce çözülmesi için harekete geçmenizi diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Şafak…

 

8.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın, Niğde, Nevşehir, Aksaray, Konya ve diğer illerde satılamayan 2 milyon 500 bin ton civarında patatesin ambarlarda kaldığına, Hükûmetin bu konuda pazar araştırma düşüncesi olup olmadığına ilişkin açıklaması

 

DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Niğde, Nevşehir, Aksaray, Konya ve diğer illerde 2 milyon 500 bin ton civarı patates ambarlarda kalmıştır. Sadece Niğde ilinde 800 bin ton patates ambarlarda çürümek üzere, maliyetinin yarısı olan 30 kuruştan bile satılamıyor. Hükûmetin bu konuda pazar araştırma düşüncesi var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şafak.

Sayın Yüksel…

 

9.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Hükûmetin uyguladığı tarım politikaları nedeniyle, Manisa’nın Kırkağaç ilçesi ile İzmir’in Kınık ilçesinin Poyracık beldesinde ürünlerini satamayan yemlik darı üreticilerinin tüccarlar tarafından dolandırıldığına ve bu konunun biran önce çözülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Sayın Başkan, Manisa’nın Kırkağaç ilçesinde ve bizim İzmir’in Kınık ilçesinin Poyracık beldesinde yemlik darı üreticileri tüccarlar tarafından dolandırılmışlardır.

Burada Hükûmetin tarım politikaları çok önemlidir. Gümrük sıfırlanarak 600 milyon ton mısır ithalatına neden olan ve 1,3 milyar dolar döviz dışarıya ödemişizdir. Bu kendi çiftçimize destek olarak verilmediği için, ürettikleri ürünü satamayan üreticiler ne yazık ki dolandırılmakla karşı karşıya kalmışlardır. Şimdi, bu, Kırkağaç’tan sonra Kınık ilçesinde çiftçilerimizi dolandıran tüccar, elini kolunu sallayarak dolaşmaktadır; verdiği çekler, yüzlerce çek karşılıksız çıkmıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Atıcı…

 

10.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, sağlık hizmetlerinin iyiye doğru gitmediğine ve vatandaşın yaşadığı sıkıntılara ilişkin açıklaması

 

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sağlığın iyiye doğru gittiğini hiç kimse iddia edemez. Bakın, şimdi elimde, Türkiye Cumhuriyeti Ankara 29. İcra Müdürlüğünün 2011 tarihinde verdiği ilamsız takipte ödeme emri var. Alacaklı: Sağlık Bakanlığı. Borçlu: İsmi bende saklı olan bir vatandaş, arzu edene verebilirim. Alacak miktarı: 302 lira 57 kuruş. Faizi: 679 lira 10 kuruş. Nedeni? Hastane tarafından düzenlenen borç senedi. Bu mu sizin “Sağlıkta iyiye gidiyor.” dediğiniz Allah aşkına? Yazıklar olsun size! (AK PARTİ sıralarından “Sana yazıklar olsun!” sesi)

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmalar bitmiştir.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır, okutuyorum:

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 27 milletvekilinin, ülkenin geleceği açısından stratejik önemi haiz üstün yetenekli bireylerin keşfi, eğitimi ve etkin istihdamlarının sağlanmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin geleceği açısından stratejik öneme haiz gördüğümüz, üstün yeteneklilerin keşfi, eğitilmesi ve etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini arz ederiz.

Gerekçe:

Cumhuriyet döneminden sonra üstün yetenekli çocuklara yönelik bazı kanunlar çıkartılarak birkaç girişimde bulunulmasına rağmen, üstün yetenekli çocukların eğitim ve izlenmesi sistemi genel eğitim politikası içinde açık bir şekilde tanımlanarak kurumsal ve devamlılık arz eden bir yapıya hâlihazırda kavuşturulamamıştır.

Zihinsel yetenekleri akranlarına göre üst seviyede olan, yaratıcılık yanı güçlü olan, başladığı işi mutlaka tamamlama isteği duyan, yüksek görev anlayışına sahip ve karşılaştığı sorunları çözmede yaratıcılığını kullanan üstün yetenekli çocuklar bir ülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır. Çünkü uygun ve yeterli eğitim aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu çocuklardır. Ülke menfaatleri doğrultusunda, kabiliyet ve kapasitelerine uygun, mevcut potansiyellerini istendik doğrultuda açığa çıkararak etkin istihdamlarını sağlayacak eğitim ve izleme programları geliştirilmediği takdirde; üstün yetenekli çocuklarımız hâlihazır sistemde yaşayacakları uyumsuzluk nedeniyle, ya problemli vatandaşlara dönüşecek ya da bu konuda politikalarını onlarca yıl önce geliştirmiş, bu değerlerin farkında olan ülkeler ve menfaat grupları tarafından ele geçirilerek kendi menfaatleri doğrultusunda kullanacaklardır.

Bir potansiyel olarak seçkin ve stratejik değer ifade eden üstün yetenekli bireylerin değerlendirilmesi o ülkeye ve geniş olarak bütün insanlığa yararlar sağlayacaktır. Değerlendirilmemesi hâlinde ise bu potansiyelin psikolojik ve kişilik bozuklukları olan sorunlu bir kesim hâline dönüşmesi muhtemeldir. Devlet açısından üstün yeteneklilerin eğitiminin özel bir yere sahip olması gerekmektedir. Zira eğitim-devlet ilişkisi bağlamında üstünlerin eğitimi diğerlerine nazaran daha stratejik ve fonksiyonel bir konuma sahiptir. Bununla birlikte ülkenin gelişme potansiyeli açısından kıt bir beşeri kaynak olan üstünler, devlet açısından eğitimi zor ve o derece önemli bir demografik alanı oluştururlar. Bu eğitimin olabildiğince kusursuz ve itinalı yapılması bir devlet sorumluluğu olarak görülmelidir. Türkiye'nin bu elit potansiyele kusursuz bir eğitim verebilmesinin çok sayıda değeri ortaya çıkaracağı kuşkusuzdur. Bunun içinde öncelikle ülkenin rezervlerini belirlemek sonra bu rezervi uzun vadeli sonuçlar için tüm boyutları ile nasıl ele alınacağının/eğitileceğinin planlamasını yapmak gerekecektir.

TÜBİTAK araştırmasına göre; Türkiye'de 0-24 yaş aralığında 682 bin üstün zekâlı birey vardır ve bu sayı nüfusunun yüzde 2'sini oluşturmaktadır. Bu bireylerden sadece 6942'si Bilim ve Sanat Merkezlerinde üstün yeteneklilere yönelik tanımlanmış eğitim görmektir ki bu merkezlerin teşkilatlanması ve programlarının geliştirilmesi süreçleri de kurumsallaşma adına revizyona (yeniden düzenlemeye) ihtiyaç göstermektedir. Geri kalan çoğunluğun değerlendirilmesi ve ileriye yönelik politikaların saptanması maksadıyla acil ve geniş kapsamlı üst düzey bir çalışmaya gerek duyulmaktadır.

Ülkemizin bekasını sağlamada stratejik öneme haiz gördüğümüz, üstün yeteneklilerin keşfi, eğitilmesi ve etkin istihdamlarının sağlanması, ülke kaynaklarımızın en değerlisi olan insanımızın yitirilmeden bir an önce katma değere dönüştürülmesi elzemdir.

Meclis tarafından bu amaçlar doğrultusunda, Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, üstün yetenekli çocukların eğitimini her yönüyle ele alacak bir komisyonun kurulması yerinde olacaktır.

1) Halide İncekara                                                    (İstanbul)

2) Suat Önal                                                             (Osmaniye)

3) Gülay Dalyan                                                       (İstanbul)

4) Mihrimah Belma Satır                                           (İstanbul)

5) Semiha Öyüş                                                        (Aydın)

6) Ahmet Öksüzkaya                                                 (Kayseri)

7) Ahmet Berat Çonkar                                              (İstanbul)

8) Safiye Seymenoğlu                                               (Trabzon)

9) Mehmet Müezzinoğlu                                            (Edirne)

10) Alev Dedegil                                                      (İstanbul)

11) İsmet Uçma                                                        (İstanbul)

12) İlknur İnceöz                                                      (Aksaray)

13) Mustafa Ataş                                                      (İstanbul)

14) Tülay Bakır                                                         (Samsun)

15) Sevim Savaşer                                                   (İstanbul)

16) Canan Candemir Çelik                                        (Bursa)

17) Çiğdem Münevver Ökten                                      (Mersin)

18) Tülay Kaynarca                                                   (İstanbul)

19) Gönül Bekin Şahkulubey                                     (Mardin)

20) Fatoş Gürkan                                                      (Adana)

21) Tülay Selamoğlu                                                 (Ankara)

22) Şirin Ünal                                                          (İstanbul)

23) İlknur Denizli                                                     (İzmir)

24) Ahmet Baha Öğütken                                           (İstanbul)

25) Lütfi Elvan                                                         (Karaman)

26) Nurdan Şanlı                                                      (Ankara)

27) Mehmet Muş                                                       (İstanbul)

28. Nevzat Pakdil                                                     (Kahramanmaraş)

 

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve 19 milletvekilinin, Çatalca’nın Çiftlikköy, Karacaköy ve Binkılıç Mahallelerinde ormancılık faaliyetleriyle iştigal eden halkın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Binkılıç, Çiftlikköy, Karacaköy Beldeleri, mahalle olarak Çatalca Belediyesi sınırları içerisine alınmıştır. Binkılıç, Fatih ve Atatürk Mahalleleri, Çatalca'ya bağlı mahalleler olup Çatalca'ya 52 km uzaklıkta bulunmaktadır. Daha önce Binkılıç köy statüsündeyken, halk referandumu ile 1990 yılında belediye olmuştur. Mart 2009 yerel seçimleri sonucunda 'Binkılıç İlk Kademe Belediyesi' kapanmış olup, Çatalca Belediyesi'ne Atatürk ve Fatih Mahalleleri olarak bağlanmıştır. Binkılıç, Fatih ve Atatürk Mahalleleri toplam 3.199 nüfusa sahiptir.

Bu beldelerimizde önceki yıllarda halk geçimini ormancılıktan sağlamaktaydı. Bunun dışında çok küçük çaplı hayvancılık yapılmaktadır. Binkılıç'ta yaklaşık 1.300 hane bulunmaktadır. 2006 yılına kadar Binkılıç'ta ikamet eden bütün hanelere hane başına düz ara (traşlama kesim) kesim yapılacak şekilde yaklaşık 10 ayrı yerde makta adı altında halkın geçimini sağlaması açısından ayakta dikili odun verilmekteydi. Halkımızın yarısı bu odunu kendisi kesmekte ve yaklaşık 40 ile 50 ton (40.000-50.000 kg.) odun elde etmekte, bu elde ettiği odunun da bu işin alım satımını yapan kişilere satmakta ve bir yıl boyunca geçimini bu şekilde sağlamaktadırlar. Elinde aracı (traktör, el motoru, vs.) olmayan ve ormanda çalışamayacak şekilde hasta, yaşlı olan haneler de bu maktasını aracı (traktör) olan kişilere satarak (şu anki parasal değeri takriben 4.000,00 TL civarındadır) bir yıl boyunca geçimini sağlamaktadır.

Bunun dışında ayrıca her haneye yine kışın yakacak olarak sadece bir paftada 3 veya 4 ton civarında kesimi yapılmak üzere odun verilmektedir. Binkılıç halkı ve diğer köylerin tamamı geçimini 2006 yılına kadar bu şekilde sürdürmekteydiler. 2006 yılından itibaren düz ara kesim yapılan maktalar halkımıza seyreltme adı altında daha az miktarlarda ve kesimi çok zor yapılan bir sistemde verilmeye başlandı. Halkımız kesmiş olduğu odunun bir tonuna ilgili tarihlerde Orman İşletme Müdürlüğü'ne 34,00 TL nakliye ücreti ödemekteydi.

Binkılıç İlk Kademe Belediyesi'nin Mart 2009 seçimlerinde kapanması ve Çatalca'nın Atatürk ve Fatih Mahalleleri olması neticesinde 2009 yılından itibaren halkımıza verilen bu maktalar Binkılıç Atatürk ve Fatih Mahallesi, Karacaköy Mahallesi ve Çiftlikköy Mahallelerinin ellerinden alınmıştır.2009 yılından itibaren kesimi yapılan bu maktalar Orman İşletme Müdürlüğü tarafından Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olarak ihale edilmeye başlamıştır. Uygun şartları taşıyan kişiler (Binkılıç'ta uygun şartları taşıyan 7 kişi bulunmaktadır) tarafından ihale ile alınıp kesimi ve satışı kendileri tarafından yapılmaktadır. İhaleyi alan kişiler 1 ton oduna 42,00 TL bedel ödemektedirler. Dolayısı ile halkın geçim kaynağı ellerinden alınmış olup, ihaleyi alan bu 7 kişi ancak traktörü ve aracı olan 5 veya 6 haneye bu yerlerin kesimini yaptırmakta, Binkılıç'ta toplam 50 veya 60 hane faydalanmaktadır.

Ayrıca, ormanlarımızın elimizden alınmasının diğer bir nedeni de Çatalca'ya bağlandıktan sonra nüfusumuzun 3.199 değil de Çatalca'nın Mahalleleri ile birlikte toplam nüfusunun 20.000'i geçmesi olarak gösterilmiştir. Çatalca ile Binkılıç arasında 52 km mesafe bulunmakta olup, arada kalan 7 adet köy makta almaktadırlar. 2001 yılı itibari ile halkımızın yakacak odunu olmadığından yakacak adı altında odun verilmiş olup karşılığında hane başına 165,00 TL ster parası Orman İşletme Müdürlüğü'ne ödenmiştir. Bu verilen odun ancak halkımızın yakacak ihtiyacı kadar olup, geçimine katkı sağlamamaktadır. Halkımızın elinden geçim kaynağı olan ormanlar alınmış olup, halkımızın geçimini sağlaması ve zor durumdan kurtulması için hiç bir kaynak üretilmemiş ve iş imkânları sağlanmamıştır.

Köy statüsünde kalanlar bu olanaktan yararlanmasına karşın, Çatalca'ya 52 km uzaklıkta olan Çiftlikköy, Karacaköy, Binkılıç'ta yaşayan insanlarımızın sorunlarının çözümü için Anayasa'nın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

1) Süleyman Çelebi                                                  (İstanbul)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                          (İstanbul)

3) Bedii Süheyl Batum                                              (Eskişehir)

4) Malik Ecder Özdemir                                             (Sivas)

5) Arif Bulut                                                             (Antalya)

6) Ramazan Kerim Özkan                                          (Burdur)

7) Muhammet Rıza Yalçınkaya                                   (Bartın)

8) Ali Sarıbaş                                                           (Çanakkale)

9) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

10) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                                    (Kayseri)

11) Tolga Çandar                                                     (Muğla)

12) Ayşe Nedret Akova                                              (Balıkesir)

13) Ahmet Toptaş                                                     (Afyonkarahisar)

14) Metin Lütfi Baydar                                              (Aydın)

15) Aykut Erdoğdu                                                    (İstanbul)

16) Hasan Akgöl                                                       (Hatay)

17) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

18) Osman Taney Korutürk                                        (İstanbul)

19) Haluk Eyidoğan                                                  (İstanbul)

20) Atilla Kart                                                          (Konya)

 

3.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 23 milletvekilinin, özelleştirmelerdeki haksız ve keyfî uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/138)

                                                                               05.10.2011

TBMM Başkanlığına

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarıyla birlikte ekonomide yeni bir dönem başlamıştır.

Siyasi İktidar, özelleştirme uygulamalarını ekonomik kalkınma ve verimlilik için, özel ve vazgeçilmez bir yöntem olarak kabul etmiş ve buna göre uygulama yapmıştır. Ancak Siyasi İktidarın bugüne kadar gerçekleştirdiği kritik özelleştirmelerin büyük bölümünde ciddi yolsuzluk iddiaları ve bulguları ortaya çıkmıştır.

Yapılan özelleştirme uygulamaları sonucunda; teknoloji yenilemesi yapılmadığı, istihdam artışı sağlanamadığı, serbest rekabet şartları yaratılamadığı gibi; özelleştirme sonucunda işten atılma oranları ve sendikasızlaştırma oranlarında da anormal artışların meydana geldiği gözlemlenmektedir.

Öte yandan; yapılan özelleştirme işlemlerinde genellikle ilgili mevzuat açık bir şekilde ihlal edilmiş, aleniyet ve ihaleye serbest iştirak şartları engellenmiş, kamu yetkisi kötüye kullanılmak suretiyle haksız çıkar örgütlenmesinin yolu açılmıştır. Yasaya bariz şekilde aykırı olan bu işlemlerin önemli bir bölümü geç de olsa Yargı yoluyla iptal edilmiş, ancak bu süreçte Yargı kararları uygulanamaz hale gelmiştir. Zira, özelleştirme konusu ortada kalmamıştır.

Özelleştirme İdaresi ve Siyasi İktidar, bilinçli olarak bu ortamı ve sonucu yaratmıştır. Yürütmenin durdurulması kararları uygulanmadığı gibi, ihale şartnamelerinin gerekleri İdare tarafından bihakkın takip edilmemiştir. Özelleştirme konusunun iyi niyetli olmayan 3. kişilere danışıklı yollarla intikaline iştirak edilmiş ya da göz yumulmuştur.

Bu ihlâl süreci, değişik yol ve yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Yargı kararlarının uygulanmaması, başka bir deyimle görev ve yetkinin kötüye kullanılması için Bürokrasi teşvik edilmiş ve himaye edilmiştir. Türk Ceza Kanununun görevi kötüye kullanmaya dair maddeleri etkisiz hale getirilmiş, tazminattan dolayı rücuya dair hükümler de yapılan yasal düzenlemelerle işlevini kaybetmiştir. Bu yolla, kamu görevlilerinin, Kanunsuz Emir yoluyla suç işlemelerinin önü açılmıştır.

Seydişehir Eti Alüminyum'da bu durum yaşanmaktadır.

Tüpraş'ın 14.76'sının özelleştirilmesinde bu süreç yaşanmıştır.

Balıkesir Seka'da benzeri tablo ortaya çıkmıştır.

Tekel'de benzeri süreç yaşanmıştır.

Kızılay'da da bu süreç yaşanmıştır.

Türk Telekom özelleştirmesi ayrıca sorgulanması gereken unsurlar içermektedir.

40-50-60 yıl içinde kamu gücü ve halkın tasarruflarıyla oluşturulan ve stratejik önemi olan bu işletmelerin içi bu yolla boşaltılmıştır.

Kamu zararı tasavvur edilemez ve öngörülemez boyutlara ulaşmıştır.

Siyasi İktidarın sorumluluğuyla birlikte ilgili Kamu Yönetim birimleri de bu süreçte görev ve yetkilerini kötüye kullanmışlar; belli firmalar ile işbirliği içinde kamu kaynaklan ve kazanımları, çıkar örgütlenmesine alet edilmiştir.

Böyle bir yapılanmanın sonucunda da, iptale dair Yargı kararları fiilen uygulanamaz hale gelmiştir. Bu mekanizmayı, bu örgütlenmeyi yaratan ve himaye eden sebepler ve sorumluları ortaya çıkartılmalıdır.

Böyle bir tablonun sonucunda ortaya çıkan kamu zararı tespit edilmelidir. Bu zararın 10 milyar dolarları aştığı öngörülmektedir. Bu süreçte ihmali olanlar, görev ve yetkilerini kötüye kullananlar ve bu suretle kamu zararına ve sosyal çöküntüye yol açanlar hakkında idari ve adli sürecin işletilmesi gerekmektedir.

Yukarıda açıklanan konularda sorumluluğu olanlar ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Özelleştirme uygulamalarındaki haksız ve keyfi uygulamaların, bir taraftan kamu kaynaklarının yok edilmesine, bir taraftan da ekonomik bağımlılığa yol açtığı yönünde ciddi tespitler ve kaygılar söz konusudur.

Çoğu özelleştirme sonucunda teknoloji yenilemesi yapılmadığı, istihdam artışı sağlanmadığı gibi; bu özelleştirmeler sonucunda işten atılma oranlarının yükseldiği ve bir taraftan da sendikasızlaştırma uygulamalarının hız kazandığı görülmektedir.

Bu sürecin sonucunda da Yargı yoluyla sonuç alınabilen iptal kararlarının uygulanma kabiliyetlerinin kalmadığı görülmektedir.

Bu hususların araştırılması, sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin rapora bağlanması amacıyla, konunun TBMM tarafından araştırılması uygun ve yerinde olacaktır.

1) Atilla Kart                                                            (Konya)

2) Ali Serindağ                                                         (Gaziantep)

3) Tanju Özcan                                                         (Bolu)

4) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

5) Ramazan Kerim Özkan                                          (Burdur)

6) Arif Bulut                                                             (Antalya)

7) Muhammet Rıza Yalçınkaya                                   (Bartın)

8) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

9) Süleyman Çelebi                                                  (İstanbul)

10) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                                    (Kayseri)

11) Sena Kaleli                                                        (Bursa)

12) Tolga Çandar                                                     (Muğla)

13) Malik Ecder Özdemir                                           (Sivas)

14) Ayşe Nedret Akova                                              (Balıkesir)

15) Ahmet Toptaş                                                     (Afyonkarahisar)

16) Metin Lütfi Baydar                                              (Aydın)

17) Aykut Erdoğdu                                                    (İstanbul)

18) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

19) Hasan Akgöl                                                       (Hatay)

20) Osman Taney Korutürk                                        (İstanbul)

21) Bedii Süheyl Batum                                            (Eskişehir)

22) Durdu Özbolat                                                    (Kahramanmaraş)

23) Osman Aydın                                                      (Aydın)

24) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

 

B) Tezkereler

1.- TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Bosna-Hersek Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Miraz Kusljugic'in vaki davetine icabetle Bosna-Hersek'e resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/750)

                                                                               07 Şubat 2012

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Bosna-Hersek Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Miraz Kusljugic'in vaki davetine icabetle Bosna-Hersek'e resmi bir ziyaret gerçekleştirmesi öngörülmektedir.

Sözkonusu parlamenter heyetin Bosna-Hersek'i ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun'un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                            

                                                                                                                                    Cemil Çiçek

                                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                       Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin, (10/115) esas numaralı faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

                                                                               08.02.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 08.02.2012 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                            

                                                                                                                                   Pervin Buldan

                                                                                                                                          Iğdır

                                                                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 116 ıncı sırasında yer alan 10/115 Faili Meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesinin, Genel Kurulun 08.02.2012 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu önerge üzerinde, lehinde Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubumuz adına olan bu önergeyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere buradayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bugün bizim gündemimiz… İki gün önce Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Kürt diliyle ilgili söylediği bu sözlerle ilgili bir önergemiz vardı ama biraz önce Sayın Başbakanı valiler toplantısında dinlerken gündemimizi tekrar değiştirerek faili meçhullerle ilgili Parlamentoyu bilgilendirmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Başbakanı dinlerken orada ilin valileri vardı. Sayın Başbakan ilin valilerine talimat veriyordu. Daha önce kolluk kuvvetlerine verdiği talimat yetmiyor, yargıya verdiği talimatlar yetmiyor, bu kez de BDP’yi hedef gösteren ve il başkanları görevine doğru hareket eden valileri… “Lütfen, gidin BDP’ye saldırın.” Bir bütün olarak BDP’ye karşı bir savaş cephesi açmıştı ve insafsızca şunu söyleyebiliyordu: “Faili meçhul cinayetlerle ilgili biz bir şeyler yapmak istiyoruz ama Barış ve Demokrasi Partisi buna engel olmak istiyor.” El vicdan, el vicdan, el vicdan! Barış ve Demokrasi Partisi iki dönemdir toplam 14 kez faili meçhul cinayetlerle ilgili araştırma komisyonlarının oluşması için bu kürsüde onlarca kez konuşmuştur ama sizin sayısal çoğunluğunuz reddetmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi aynı önergeleri getirmiştir ama yine reddedilmiştir.

Şimdi, daha 12’ye iki kala yani 2011’in son günlerinde 34 tane faili meçhul cinayet işlenmiştir Uludere’de, Roboski’de. Bunların faili ortaya çıkmamış. Barış ve Demokrasi Partisi “Bunların faillerini ortaya çıkarın.” demiş, Hükûmeti göreve davet etmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonunu göreve davet etmiştir, araştırma önergeleri vermiştir ama Sayın Başbakan halkın gözünün içine baka baka bu işin mağduru olan Barış ve Demokrasi Partisini de hedef göstermiştir.

Bugün Tüzük’le ilgili görüşmeler olacak. Aslında, korktuğunuz budur. Bizim sesimizi kısmak istiyorsunuz çünkü biz buraya, bu ülkenin, bu devletin, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar bu halka uygulanan zulüm politikalarını korkmadan bu kürsüye taşıyan bir grubuz. Bundan korkuyorsunuz. Ensenizde olacağız. Uludere’deki o cinayetler ortaya çıkıncaya kadar Barış ve Demokrasi Partisi onu buraya getirecektir. Bunu böyle saklamaya, çıkıp kürsüde nutuk atmaya, Suriye’ye, Libya’ya, oraya, buraya demokrasi dersleri verenler kendi ülkelerindeki cinayete seyirci kalıp ve muhalefetin sesini kısmaya çalışıyorlar. Şimdi, eğer yüreğiniz yetiyorsa orada çıkarın, o gece Heron’ların görüntüsünü çıkarın. 4 tane siyasi partinin liderini çağırın Başbakanlığa, getirin, inceleyin. Nerede, Ankara’da nasıl bir talimat verdiğini hep birlikte göreceğiz. Oraya giden Komisyon üyelerine oradaki mağdurlar ne dediler size? “Ankara bu işin sorumlusudur.” Oradaki yetkililer “Ankara sorumludur.” diyor ve…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Asla öyle bir şey söylemedi, asla. Kim söylediyse…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Neyse… Basına yansıyan bu. Ankara’nın sorumlu olduğunu biz söylüyoruz, Ankara bu işten sorumludur. Ankara bu failleri bulmalıdır. Şimdi, içeriden feryatlar yükseliyor. Özel timci Ayhan Çarkın çıkıp diyor ki: “Ya, geçmiş dönemde Millî Güvenlik Kurulunda kararlar alınıyordu, faili meçhul cinayetler öyle işleniyordu. Burada siyasilerin, burada askerî ve sivil bürokratların rolü vardı.” O zaman açın, Millî Güvenlik Kurulundaki tutanakları açın. Nasıl kararlar verildiğini açın.

İsmet Paşa İkinci Dünya Savaşı’nda Türk halkına şöyle diyordu: “Sizi belki ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım.” Ama bu cumhuriyet, Kürtleri, hem babasız bıraktı hem ekmeksiz bıraktı hem eşsiz bıraktı hem çocuksuz bıraktı ve bugün de faili meçhuller yaşanıyor ve bu faili meçhulleri ortaya çıkarmanız gerekirken siz çıkıp Barış ve Demokrasi Partisini sorumlu tutuyorsunuz.

Şimdi, bakın, sevgili arkadaşlar, yıl 1994, burada birkaç kez dile getirdim. Bizi buradan alıp götürdüklerinde bir tek, bizi suçlayabilecek, kanla, şiddetle, ölümle bir tek suçlama bulamazsınız. Bugün tutuklanan 8 bin -KCK adı altında tutuklanan- BDP’lilerde bir tek tane şiddete davetiye çıkaran, ölüme onay veren bir insan bulamazsınız. Gittik, içeride on yıl kaldık, kimi arkadaşlarımız on yıl, kimileri beş yıl ama kimse çıkıp diyemedi ki: “Bunların silahların tetiğinde parmak izi var, kandan sorumludur.” diyemediler. Bugün içeride olan gazeteci, avukat ve partinin yöneticilerinin, milletvekillerinin, belediye başkanlarının da bir tek tanesini kandan sorumlu tutamazsınız. Bu kadar kanın ve şiddetin dışında olan bir parti ve kana, şiddete maruz kalan bir partiyi kandan ve şiddetten besleniyor tezi, Allah adına, kelimenin tek anlamıyla vicdansızlıktır. Biz her birimiz, onlarca yakınını bu faili meçhullerde kaybetmiş insanlarız ve bu yetmiyor, çıkıp grubumuza nifak sokmak adına şunları söyleyebiliyor, bazı milletvekili arkadaşlar bizim arkadaşlarımızla görüşürken: “Biz sizin gibi düşünüyoruz…” Nasıl sizin gibi düşünebiliriz? Yani Uluderede’deki failler ortaya çıkmadan biz nasıl sizin gibi düşünebiliriz? 8 bin tane insanı tutuklayacaksınız, nasıl biz sizin gibi düşüneceğiz? Siz Kürt diliyle alay edeceksiniz, biz nasıl sizin gibi düşüneceğiz? Ama bizim görevimiz şu: Biz buradayız, diyalog istiyoruz. Zaman zaman, Sayın Başbakana yakın olan şahıslarla oturup konuşuyoruz. Girdiğiniz yol doğru yol değildir. Bu yol, bu ülkeye daha çok kan, daha çok gözyaşı, daha çok acı yaşatır. Onun için, diyalog ve müzakerelerin kaçınılmaz olduğunu söylüyoruz. Siyaset dünyasının var olma nedeni de budur. Bizim burada olmamızın nedeni de budur. Bizim Türkiye’de iktidar olmak gibi, şu aşamada böyle bir hülyamız yoktur. Biz kanı durdurmak istiyoruz. Biz bu faili meçhul cinayetlerle ilgili, nereye kadar uzanıyorsa, gelin, birlikte bu önergeyi kabul edelim, araştıralım. Sayın Başbakan diyor ki: “Mahsum Korkmaz’ı kim öldürdü? Hikmet Fidan’ı kim öldürdü?” Sayın Başbakan, aha buradayız. Bizim getirdiğimiz önergeyi kabul etmiyorsanız siz bir önerge getirin, getirin biz de oy verelim, kabul edelim. Hakikatleri araştırma komisyonunu oluşturalım. Mahsum Korkmaz’dan Hikmet Fidan’a, Uğur Mumcu’dan Ape Musa’ya kadar ve bu ülkede kim acı çektiyse, bu acıların bir an önce ortaya çıkması için siz getirin biz size destek sunalım. Ama sizin yüreğiniz buna yetmiyor. Çıkıp valilere talimat vereceksiniz, çıkıp valiler bölgeye gidecek.

Şimdi, dün, Batman’da, il ve ilçe binamız, belediye binamız kurşunlanıyor. Bundan sonra, Başbakanın bu açıklamalarından sonra, bu saldırılar bir bütün olarak gerçekleşecek. Ama Başbakanın bilmediği bir şey var, eğer bu saldırılara bu grup, bu halk boyun eğmiş olsaydı bütün olumsuzluklara rağmen, 36 tane milletvekili çıkarmazdı ve bu bir şanstır. “Bakın, biz son bir nesiliz.” diyoruz. Eğer Kürtler ve Türkiye demokrasi güçleri dönüp Parlamentoyu adres gösteriyorsa, demokratik zemini adres gösteriyorsa sizin demokratik zemine saldırmaya hakkınız yoktur. Kürtlerin bu iradesine saygı duymalısınız, bunu büyütmelisiniz ama siz bunu yapacağınıza tam tersine Kürtleri ve demokratik zemini hedef göstererek… Son günlerde çıkan anketlerde Kürt coğrafyasında, Kürtlerde ciddi bir oy kaybınız vardır. Bunun yolu, yöntemi militarist güçlerle, kolluk kuvvetleriyle geri almaya çalışıyorsunuz. Vallahi, bu boyun sizin önünüzde eğilmez. Zor günler gördük ve yaşadık ve 1990’ları siz de biliyorsunuz. Onlara boyun eğmeyenler bugünlere hiç, hiç  boyun eğmezler. Otuz yıllık süreç içerisinde çok şey öğrendik, çok acılar çektik ve çok şey de gördük. Ama sizin bunları görmeniz gerektiğine inanıyorum, daha çok sağduyulu olmanızı ve vicdanlı olmanızı diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

Önerinin aleyhinde Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Sayın Can… Yok.

Aleyhinde İhsan Şener, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

On dakikanız var.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclisin tabii, önemli görevlerinden bir tanesi de toplumu yakından ilgilendiren konuları yine millet adına milletin önüne sermektir, hiç şüphesiz. Ama buradan, milletin kürsüsünden onları yanıltıcı bilgiler vermek doğru değildir.

Sayın Sözcü, Sakık biraz önce çıktı, Uludere’yle ilgili birtakım şeyler söyledi. Tabii, 28 Aralıkta olan hadise millet olarak hepimizi üzmüştür hiç şüphesiz. Devlet de kendi mekanizmalarını harekete geçirerek -hem Adalet Bakanlığı hem İçişleri Bakanlığı hem Genelkurmay Başkanlığı kendi içindeki denetim mekanizmalarını harekete geçirmiş- soruşturma başlatılmış Uludere Savcılığı tarafından. Görevsizlik kararı verilerek de Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma devam ediyor ve soruşturmada gizlilik kararı vardır. Biz hafta sonu, iki gün oradaydık komisyon olarak. Biraz önce Sayın Sözcünün bahsettiği “Bu işin sorumluları Ankara’dadır.” anlamına gelecek hiçbir beyanı hiçbir vatandaşımız kullanmamıştır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Medyada çarşaf çarşaf yer aldı Sayın Şener.

İHSAN ŞENER (Devamla) – Medyada başka şeyler de var. Şimdi ben size cevap vermek istemiyorum ama -okuduğum şeyleri ben buradan tekrar etmek istemiyorum- başka şeyler de var. Dolayısıyla, olayı bire bir yaşayan bir Komisyon Başkanı sıfatıyla söylüyorum: Bu tür beyan olmamıştır. Gittiğimizde gerçekten aileler bizi kucak açarak sofralarına davet etmiştir. Birlikte yemek yedik, söyleyecek sözü olan, elinde bilgisi, belgesi olan, iddiası olan kim varsa hepsini birer birer, hiç vakit ve zaman düşüncesi ortaya koymadan dinledik. Henüz, inceleme komisyonu, sormak istediği bütün soruları sorarak bütün cevapları almamıştır, inceleme devam ediyor ama biz Gülyazı’da, -Roboski’de sizin deyiminizle- Uludere’de, Şırnak’ta yaptığımız temasları tamamladık, bilgi ve belgeleri topladık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ya, Roboski Roboski’dir, hâlâ “sizin dilinizde” diyorsunuz.

İHSAN ŞENER (Devamla) – Yok, bundan rahatsız olduğumuz için söylemiyorum yani.

Bunların tasnifini yapacağız, burada ihtiyaç duyduğumuz ne kadar bilgi ve belge varsa ilgili kurum ve kuruluşlardan bunları da isteyeceğiz. Neticede, bu olayın aydınlatılmasını, millet adına Millet Meclisi olarak, Hükûmet olarak ve devletin diğer kurumları olarak ortaya çıkarılmasını arzu ediyoruz. Burada bir ihmal varsa ortaya çıkacaktır, hiçbir şey gizli kalmayacaktır ama şunu da açıkça ifade edeyim: Faili meçhullerle ilgili araştırma önergeleri buraya verilirken tek taraflı düşünmemek lazım, hangi insanın haksız olarak canına kıyılmışsa ve nerede kıyılmışsa bunların hepsinin ortaya çıkmasını isteriz.

Son zamanlarda yine basında “aydınlar” dediğimiz, “Kürt aydınları”     -tırnak içinde olarak- zikredilen arkadaşlarımızın bir sürü beyanları var ve diyorlar ki: “Terör örgütünün infazı daha acımasız ve kesin.” Dolayısıyla, bunlarla ilgili tek cümle zikretmiyorsunuz. O kayıplar insan değil mi? Onlar can değil mi?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – “Hakikatleri araştırma komisyonu…” diyoruz işte.

İHSAN ŞENER (Devamla) – Yani burada yapılması gereken şey, evet, bir terörle mücadele süreci vardır ve söyleyecek sözü olmayıp, silahı eline alıp önünde gördüğü herkesi hedef kabul eden bir örgütle -belki operasyon hatası olabilir, başka başka hatalar olabilir, ben kasıt olduğu kanısında değilim ama- burada ölen insanları gündeme getirip yalnızca bunlar üzerinden siyaset yapmak da… Türkiye’de bir siyasi partinin Türkiye'nin tamamını yakından ilgilendiren her faili meçhulle ilgili duyarlılığı olması gerektiği kanaatindeyim.

Şimdi, henüz bitmemiş, soruşturma devam ediyor; adli kovuşturma, soruşturma devam ediyor. Bu hususta acele edip her kürsüye çıkıldığında henüz devam eden inceleme, araştırma, soruşturma ve kovuşturmaları burada gündeme getirmek bence olayın aydınlatılmasını istemekten daha ziyade bir karartma algısı oluşturabilir. Biz gönülden şunu istiyoruz: Gerçekten memleketimizde hiçbir insanın kanı akmasın, bu bizim gönülden talebimizdir. Kimse bizden daha fazla insan sevgisi içinde olduğunu iddia edemez, hiç kimse başkasından daha fazla bu hususta duyarlı olduğunu da iddia edemez. Ama her olayın, her konunun aydınlatılması için gerekli mekanizmalar vardır, onlar devrededir. Umarız çok kısa zamanda bu karanlık kalan bütün faili meçhuller aydınlanır ki siz de fark ediyorsunuz, özellikle son beş yıldır yakın tarihimizle ilgili olan biten ne varsa gün ışığına çıkmaya başladı, bundan kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Kim tarih içinde haksız bir cana kıymışsa hiçbir şey gizli kalmayacaktır. Bundan elli yıl önce, yüz yıl önce olan olaylar ortaya çıkıyor, mutlaka diğerleri de aydınlanacaktır. Bu hususta sizlerin ve milletimizin gönlünün ferah olmasını istiyorum.

Burada araştırma komisyonu kurulup kurulmamasından ziyade devletin kendi mekanizmalarının kendi yetki alanlarıyla ilgili bu hususta ciddi çalışmalar yaparak ortaya çıkarılmasının daha doğru sonuç vereceği kanaatindeyim.

Ben önergenin aleyhinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şener, Ordu Milletvekilimiz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, benim sunduğum bilgileri ters ederek kamuoyuna bilgi sundu. Ben bir bütün olarak bir iki noktada açıklama yapmak zorundayım.

BAŞKAN - Şimdi, lehinde bir konuşmacı var, ondan sonra size söz vereceğim, şimdi değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, tamam.

BAŞKAN – Şimdi, önergenin lehinde Osman Korutürk, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; faili meçhul cinayetler konusunda bir Meclis araştırması açılması yolunda Barış ve Demokrasi Partisi tarafından verilen önergenin lehinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Faili meçhul cinayetler demokratik ülkeler için bir utanç vesilesidir. Faili meçhul cinayetler yıllar yılı devam ediyorsa bunun üzerine muhakkak eğilmek lazım. Cumhuriyet Halk Partisi bu konuyu baştan itibaren büyük bir ciddiyetle ele almış ve seçim bildirgesinde de bu konuya yer vermiştir. Biz millî birlik ve bütünlüğümüzün sağlanması için birçok yöntem öneriyorduk, bu yöntemler içerisinde faili meçhul cinayetler konusunda da bir Meclis komisyonu kurup bu konuda araştırma yapmak vardı.

Bizim gördüğümüz kadarıyla, Hükûmet maalesef, bu konularda, millî birlik ve bütünlüğü sağlayacak konularda politikalar üretmek yerine ağırlığını yurt dışındaki konulara, yurt dışında başka ülkelerin birlik ve beraberliğini korumaya, yurt dışındaki ülkelere yardımcı olmaya vermiş görünüyor. Ta Lübnan’daki hükûmet krizi sırasında Sayın Dışişleri Bakanının gidip Nasrallah’ın karargâhında Said Hariri ile Nasrallah arasında hükûmet kurulması çalışmalarına katılmasından başlayarak bugün Suriye’ye bilfiil müdahale etmeye kadar her yönde dış politikaya göstermiş olduğu enerjiyi iç politikaya vermiyor. Hâlbuki burada, bütçe konuşmaları sırasında Dışişleri Bakanlığı bütçesi konuşulurken ben, Atatürk’ün bir tespitine işaret etmiştim. Atatürk orada diyordu ki: “Bir ülkenin dış politikası iç bünyesiyle yakından alakalıdır.” Arkadaşlar, iç politikası değil “…iç bünyesiyle yakından alakalıdır.” diyordu. “İç bünyeniz ne kadar güçlü, ne kadar kavi olursa dış politikanız da o kadar sağlam, o kadar güvenilir olur.” diyordu. Bizim iç bünyemiz bugün maalesef sağlam değil. İç bünyemizde birlik ve beraberliği, kardeşliği sağlayabilmek için Hükûmetin mutlaka politikalar üretmesi lazım. Biz seçim bildirgemizde, bütün Türkiye için demokratikleşme istiyorduk ama bütün Türkiye için demokratikleşmenin içerisinde faili meçhul cinayetleri de içerecek şekilde Doğu ve Güneydoğu Bölgesi için de özel bazı tespitlerimiz ve özel bazı önerilerimiz vardı, onları kısaca seçim bildirgemizden okuyacağım. Biz diyorduk ki: “Doğu ve güneydoğuda baskılara son verecek toplumsal barışı sağlayacağız. Kürt yurttaşlarımızın kimliklerini yaşamalarının önündeki engelleri çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi kurarak aşacağız.

Yasa ile kuracağımız, uluslararası standartlara uygun komisyonlar yoluyla faili meçhulleri aydınlatacak, kayıpları bulacağız. Sorumluları cezalandırarak halkımızın acılarını dindirecek ve adaleti sağlayacağız.”

Bütün bunların içerisinde, bu faili meçhul cinayetler konusunda maalesef, Büyük Millet Meclisi yeterli faaliyeti, yeterli enerjiyi göstermiyor. Biz, seçimlerden hemen önce bir komisyon kurulması yolunda önerge vermiştik, bu da reddedildi. Muhtemelen, bugün de Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği bu önerge reddedilecek fakat reddedildikten sonra, arkadaşlar, bunlar unutulmasın. Bunları reddedebilirsiniz, muhalefetten gelen zaten her şeyi reddediyorsunuz. Muhalefetin öncülük ettiği herhangi bir kanunun, herhangi bir önergenin buradan çıktığını gören insan sayısı zannediyorum çok az. Bunları reddedebilirsiniz ama lütfen, bunların üzerinde düşünün, bunların üzerinde hiç olmazsa siz birtakım politikalar üretin. Siz bazı politikalar üretin ki memlekette birliği, beraberliği, bütünlüğü sağlayalım ve memleketimizde hiç değilse sağlam bir bütün olarak dış politikaya ancak o zaman eğilelim. Yoksa, Suriye’deki çatışmaların içerisinde taraf tutacak şekilde onlara yön vermeye çalışmak, Irak Başbakanı tarafından “savaş kışkırtıcısı” ve “mezhep çatışması kışkırtıcısı” olarak nitelendirilmek Türkiye'nin şimdiye kadar gördüğü ciddi şeyler değildi bunlar. Türkiye kendi bölgesinde istikrar yapan, istikrar üreten, istikrara dayalı olarak çalışan bir ülkeydi ve bu bakımdan güçlüydü, bunun için dengeliydi, bunun için Türkiye'de ağırlığı vardı. Biz bu istikrarı önce kendi içimizde sağlamamız lazım ve bu istikrarı kendi içimizde sağlayabilmek için de birçok unsur içerisinde mutlaka bu “faili meçhul cinayetler” denen ayıbı artık ortadan kaldırmamız lazım.

Bu konuda çok uzun konuşmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki tutumu çok açıktır. Biz Barış ve Demokrasi Partisinin bu önerisini destekliyoruz. Keza, bu yolda gelebilecek diğer bütün önerileri desteklemeye hazırız.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korutürk.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yerinizden, bir dakika. Lütfen… Bir açıklama istiyorsunuz, yerinizden… Lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, şuradan, iki dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Yerinizden…

SIRRI SAKIK (Muş) – Rica edeceğim…

BAŞKAN – Fark etmez, aynı zapta geçecek efendim. Rica edeyim yani…

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, ben rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – O zaman, kullanmıyorum.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, iki dakika kürsüden konuşsun Hatip. Yani biraz önce AKP’li…

BAŞKAN – Efendim, kürsüden konuşmacılar belli. Rica edeyim, bu kadarına biz karar verelim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – İki dakika Sayın Başkan…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yani böyle…

BAŞKAN – Yani, yerinizden ne fark eder Sayın Sakık? Rica ediyorum yani…

Buyurun.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sataşmadan istiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yerinizden dedim. Lütfen, lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bakın, sataşmadan dolayı genelde kürsü kullanılır. Böyle ayrımcı politikalar uygulamayın.

BAŞKAN – Sataşma değil. Bakın, dediniz ki…

SIRRI SAKIK (Muş) – Benim söylediklerimin tam karşıtı şeyler söyledi.

BAŞKAN – Bir saniye… “Bir açıklama yapacağım.” dediniz Sayın Sakık, değil mi?

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben kürsüden yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sataşmadan dolayı mı söz istiyorsunuz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Bu tür şeyler olurken genelde üç dakikalık…

BAŞKAN – Bir saniye efendim…  Sataşmadan dolayı mı söz istiyorsunuz?

SIRRI SAKIK (Muş) – Evet.

BAŞKAN – O zaman, buyurun. Çünkü “Açıklama yapacağım.” dediniz.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sataşma nerede, ona bakar mısınız Başkan?

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben bunu söyleyeyim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tamam, açıklar şimdi, dinleyin.

BAŞKAN – Görelim bakalım, neymiş?

Buyurun.

İki dakika, lütfen.

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şimdi, tabii, biraz önce ben burada sorunu gündeme getirirken bir bütün olarak Başbakanın dilinden çıkan… Mahsum Korkmaz’dan Hikmet Fidan’a, bunların PKK tarafından infaz edildiğini Başbakan söylüyordu, ben de “Gelin birlikte, bunlar dâhil olmak üzere, bir bütün olarak böyle bir araştırma komisyonu oluşturalım, bu ülkede kimler ki faili meçhullere kurban gitti, hep birlikte araştıralım…” Ama çıkıyorsunuz, gözlerimizin içine baka baka, içinize sindiremeden, “Sizin dilinizle Roboski…” Yahu, Roboski atalarımızdan, dedelerimizden kalan bir isim. Bunu bile içinize sindiremiyorsanız biz nasıl iç barışımızı sağlayacağız?

Şimdi, Uludere’deki olayda eğer Sayın Başbakan çıkıp Genelkurmaya teşekkür ederse bizim söyleyecek çok sözümüz var. Siz hâlen “Soruşturma devam ediyor…” Peki, soruşturma devam ederken, bu uçaklar nereden kalktı? Genelkurmayın onayı olmadan uçakların kalkma olasılığı var mıdır? Hayır.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Bilmiyoruz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – İşte, bilmiyorsanız, biz bunları, muhalefetiz ve gündeme getireceğiz. İşte, son dönemlerde size eleştiriler de budur; siz Ankaralılaştınız, devletleştiniz, Denktaşlaştınız. 

Bakın günahınız kadar Denktaş’ı sevmediğiniz hâlde hep birlikte çıkıp gittiniz, Kıbrıs’ta timsah gözyaşları akıttınız. Oysaki Denktaş sizi devirmek için neler yaptı, neler.

İşte, bizim size eleştirimiz bu. Ankaralılaştınız ve devletleştiniz, devletin günahlarını örtmeye çalışıyorsunuz. Sorun burada, anlaşamadığımız burada. Size destek verenler ve bugün desteğini çeken aydınlar da bu noktada sizi eleştiriyorlar.

Teşekkür ediyorum Başkan.

BAŞKAN –  Teşekkürler Sayın Sakık.

AHMET AYDIN (Adıyaman) –  Sayın Başkan…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Bir saniye…

İlk önce şunu söylemek zorundayım: Denktaş, Türk dünyasının ve Kıbrıs’ın kurucu Cumhurbaşkanı olarak bir millî kahramandır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Kimse Denktaş’tan nefret edildiğini burada söylememelidir. Bunu düzeltme gereğini duyuyorum. Bu söz zabıtlardan çıkartılmalıdır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Grubunuzda bir anket yapın…

BAŞKAN – Ankete lüzum yok efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Denktaş, Kıbrıs’tan buraya kadar AKP’yi devirmek için neler yaptı? Esenboğa’dan buraya kadar araçlarla geldi ya.

BAŞKAN – Sayın Şener, buyurun.

İki dakikada lütfen…

 

2.- Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben “Roboski” kelimesinden hiç rahatsız olmadım, isimlerin kutsallığına da inanırım. Burada hiçbir sorun yok.

SIRRI SAKIK (Muş) – İyi, ne kadar güzel!

İHSAN ŞENER (Devamla) – Şunu açıkça ifade edeyim: Burada kimsenin niyetini okumak gibi bir hedefimiz de yok. Kim hangi niyetle neyi söylüyor bu önemli değil ama siz de biliyorsunuz ki, fark ediyorsunuz ki son on yılda Türkiye’de karanlık kalan pek çok olay aydınlatılmıştır, bundan sonra da aydınlatılmaya devam edilecektir.

SIRRI SAKIK (Muş) –  Sizi alkışlarız, alkışlarız. 

İHSAN ŞENER (Devamla) – Biz Türkiye’de gün ışığında Hükûmet etmeye bu milleti alıştırdık, bu yolda devam edeceğiz, hiç kimsenin endişesi olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hrant Dink gibi olmasın ama sakın. Hrant  Dink ortada.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –  Sayın Başkan….

BAŞKAN –  Sayın Şandır…

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Şırnak Milletvekili Sırrı Sakık’ın yapmış olduğu konuşmasında Rauf Denktaş hakkındaki beyanının tutanaklardan çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, gereken açıklamayı yaptınız, size çok teşekkür ediyorum.

Rauf Denktaş, gerçekten bir millî kahramandır, bağımsız bir Türk devleti kuran, Türk milletinin bağımsızlığı için ömrünü harcayan bir büyük insandır. Onun burada kötü kelimelerle, cümlelerle anılmış olunmasını bir talihsizlik olarak görüyorum.

Tutanaklardan çıkartılmasını talep ediyorum Sayın Sırrı Sakık’ın beyanının.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Metiner…

 

12.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Suriye’de yapılan katliam nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda gerekli demokratik tepkiyi koymak yerine AK PARTİ Hükûmetini eleştirdiğine, bunun Baas kardeşliği olarak değerlendirilmesi gerektiğine, BDP’lilerin Ergenekon davası konusunda gerekli duyarlılığı göstermediklerine ilişkin açıklaması

 

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Suriye’de bir katliam yapılıyor, Humus kentinde bir katliam yapılıyor. Ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda gerekli demokratik tepkiyi koymak yerine AK PARTİ Hükûmetini eleştirmeye devam ediyor. Bu Baas kardeşliğinin tarihe bir not olarak düşülmesi gerektiğine inanıyorum.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Baas kardeşliğiyle…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Faili meçhullerle ilgili…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ortak Bakanlar Kurulu toplantısını biz mi yaptık?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Faili meçhullerle ilgili ciddi bir hesaplaşma başlamıştır ama Ergenekon’a “fasa fiso” diyeceksiniz, “Faili meçhullerle hesaplaşıyoruz.” diyeceksiniz. Bu samimiyetsizliğinize hiç kimse inanmaz.

BDP’li arkadaşlarımızın da Ergenekon davası konusunda niye gerekli duyarlılığı göstermediğini sanıyorum Türkiye toplumu soracaktır. Hikmet Fidan’ın öldürülmesi konusunda Sayın Sakık’ın da diğer arkadaşların da bu cinayeti kimlerin işlediğini araştırmak yerine bir eleştiride bulunmasını beklerdik.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Metiner.

Sayın Korutürk, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Başkan, Sayın Korutürk…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen mezhep ayrımcılığı yapıyorsun Metiner. Sen bu gidişle Türkiye’yi böleceksin.

BAŞKAN – Buyurun. 

AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Baas kardeşliği” diyerek memleketi bölüyorsun sen.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bu sadece sizin ülkeniz değil, biz bölmeyiz, böldürmeyiz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Senin vazifen bu, doğru, provokatörlükten başka bir iş yapmıyorsun sen.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sizin ülkeniz değil burası sadece.

BAŞKAN – Sayın Korutürk, buyurun efendim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bunları hep tarihe not düştü benim milletim, hiç merak etme.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Söyleyecek sözün varsa tartışırız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ayrımcısın, bölücüsün…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

Sayın Korutürk’ü dinliyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Etnik temelde bölücülük yapıyorsun, mezhep temelinde bölücülük yapıyorsun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya, o kadar ağır ithamlara ne gerek…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Baas kardeşliği yapıyorsunuz!

BAŞKAN – Buyurun.

 

12.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Suriye’de yapılan katliam nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda gerekli demokratik tepkiyi koymak yerine AK PARTİ Hükûmetini eleştirdiğine, bunun Baas kardeşliği olarak değerlendirilmesi gerektiğine, BDP’lilerin Ergenekon davası konusunda gerekli duyarlılığı göstermediklerine ilişkin açıklaması

 

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Metiner’in ifadeleriyle ilgili bir açıklama getirmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir zaman Suriye’deki katliamı, Suriye’deki vahşeti tasvip etmek durumunda değildir. Cumhuriyet Halk Partisinin Baas Partisiyle hiçbir alakası olamaz. Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokrat, özgürlükçü, demokratik bir partidir.

Suriye’de yapılan yanlış şudur: Suriye’de “Muhalefet” adı verilen ayaklanmayı Hükûmet bizzat kendisi de içine girmek suretiyle desteklemektedir ki bu yanlıştır. Hükûmetin yapması gereken, Suriye ve diğer komşularımızla olan iyi ilişkileri çerçevesinde Suriye’deki iç diyalogları işletmek, Suriye’deki sorunu çözmekti. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda Türkiye’de bir uluslararası toplantı düzenlenmesi yolunda bir önerisi vardır. Bu öneri de gördüğümüz kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından da doğru karşılanmıştır. Bugün de Dışişleri Bakanı bu öneriden bahsediyordu kendi önerisi olarak ama bizim önerimizin çerçevesinde bahsediyordu. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisinin Suriye’deki olaylarla ilgisi yok söylediklerinin. Komşularımızdaki olayların iç politika boyutunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korutürk.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin, (10/115) esas numaralı faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Şimdi önergenin aleyhinde Sayın Fikri Işık.

Buyurun Sayın Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, faili meçhul cinayetleri iyi anlamak ve çözümünü gerçekten bulabilmek için faili meçhul cinayetlerle ilgili tarihî süreci bir gözden geçirmemiz lazım. Özellikle soğuk savaş döneminin başlangıcından itibaren dünya Yalta’da ikiye bölündükten sonra bir taraf Batı bloku, bir taraf Doğu bloku; Batı blokunun etki alanı Doğu blokunun etki alanı belirlendikten sonra bu blokların korunabilmesi amacıyla hem Batı blokunda hem Doğu blokunda birtakım illegal yapılanmalar oluşturulmuş. Bunu bugün artık ortaya çıkan belgelerden, çıkan yazılardan, görsel pek çok belgeden biliyoruz ve bu illegal yapılar ne olursa olsun falanca ülke Batı etkisinde kalacak, kontrolünde kalacak, falanca ülke mutlaka Doğu’nun kontrolünde kalacak. Bunun için hukuk, adalet falan hiçbir şeye gerek yok, ne olursa olsun bu kontrol sağlanacak. İşte, bunun sağlanması için de maalesef bu gizli yapılar birtakım faili meçhul cinayetleri pervasızca işlemiş. Maalesef pek çok provokatif eylem bu gizli yapılar sayesinde işlenmiş. Bu sadece Türkiye’ye has bir durum da değil. Pek çok Batı blokunda ve Doğu bloku ülkelerinde bu olaylara rastlıyoruz.

Tabii, bunların çok detayına girecek durumda değiliz ama gördüğümüz şu: Türkiye’de de maalesef bu yapı oluşturulmuş ve bu yapının deşifre olmaması için de her türlü gayret gösterilmiş. Zaman zaman bazı savcılarımız, bazı hukuk adamlarımız, bazı devlet adamlarımız bu yapıdan şüphelenmişler veya bu yapının varlığından haberdar olup bu yapının deşifre edilmesi için bazı adımlar atmışlar. İşte, ondan sonra da ne olduysa olmuş, pek çok aydınımız, pek çok hukuk adamımız, pek çok siyaset adamımız belki cinayete kurban gitmiş ve şimdi daha yeni yeni bu cinayetlerin, bu faili meçhul cinayetlerin kapağı açılmaya başlandı. İşte, Doğan Öz’ün katledilmesinden tutun da Abdi İpekçi’nin katledilmesine kadar, Gün Sazak’ın katledilmesine kadar pek çok faili meçhul cinayet bu dönemde işlenmiş. Soğuk savaş sona erince ülkeler bu yapıları tek tek tasfiye noktasına gitmiş. Bazı ülkelerde bu yapı tasfiyeye direnmiş, İtalya gibi. Ama orada da hukuk devreye girmiş ve bu yapıyı tasfiye etmiş ama ağır bir bedel ödeyerek tasfiye etmiş.

Maalesef Türkiye’de bu yapı, kendisinin misyonunu değiştirerek faaliyetine devam etmiş. Özellikle adına “bölücülük ve irticayla mücadele” diye bir alan oluşturulmuş ve bu alanda illegal faaliyetler devam etmiş, provokatif eylemler devam etmiş, toplumun kamplaştırılması ve birbirine düşürülmesi faaliyetleri devam etmiş. Bu süreçte bu yapıları deşifre etmeye yönelik çalışmalar yapan pek çok aydınımız da değişik vesilelerle ve değişik yöntemlerle ortadan kaldırılmış. Bugün merhum Uğur Mumcu’nun katledilmesinin ardında, artık şunu doğru noktasında yani belki yüzde yüz belge diye söyleyemeyeceğiz ama vicdani kanaat noktasında, PKK ile devletin bazı iç yapıları arasındaki ilişkiyi deşifre ettiğine yönelik ve bunu yayınlama noktasına geldiğine yönelik çok güçlü kanıtlar var veya iddialar var.

SIRRI SAKIK (Muş) – İşte, gelin araştıralım, varsa iddia…

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Söyleyeceğim, söyleyeceğim. Bakın, müsaade edin, söyleyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, bakın, hiç şunda…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne konuşuyorsun sen ya!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – …devletin bazı birimleriyle PKK arasındaki organik yapıları…

OKTAY VURAL (İzmir) – Devleti ne rahat suçluyorsun ya?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakın… Bir saniye…

OKTAY VURAL (İzmir) – PKK terör örgütüyle devleti nasıl eş değer tutarsın sen ya?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Benim ne konuşacağıma siz karar veremezsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu ne aymazlıktır Sayın Bakan!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlarım, devletin bazı birimlerinde bu, maalesef bu şeyler var.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Bazı birimleri…” Şu laflara bakın ya! BDP gibi konuşuyorsun sen.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bugün Türkiye’de yapılan nedir? Türkiye’de bu yapıların temizlenmesi Türkiye'nin boynunun borcudur, Hükûmetin boynunun borcudur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devletle PKK’yı nasıl aynı kefeye koyarsın sen?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Devletin içinde yuvalanmış birtakım güç odakları var mıdır? Vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Müzakere masasına oturan sensin! (AK PARTİ sıralarından “Bağırma be, ne bağırıyorsun?” sesleri, gürültüler)

Devleti PKK’yla eş değer tutan… Elinde bir şey yok!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Şimdi, yani, ben bundan, Oktay Vural’ın niye bu cümlelerden alındığını doğrusu anlamıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devleti yöneten bir parti olarak nasıl burada devleti suçluyorsun?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakın, devletin içinde her zaman yanlış yapan olur, devletin içinde her zaman hukukun dışına çıkan olur. Bu olanlarla ilgili devlet aygıtı da hukuku işletmek durumundadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devletle nasıl bağdaştırıyorsun sen bunu?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, biraz önce Sayın Sakık diyor ki: “Gelin, araştıralım.” Arkadaşlar, zaten araştırılıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şuna bakın ya! Terör örgütünü dağdan alıp müzakere eden sizsiniz be!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Zaten şu anda Türkiye’de faili meçhul cinayetler tüm boyutlarıyla, tüm yönleriyle araştırılmıyor mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Devleti PKK terör örgütüyle eş değer hâle dönüştüren zihniyete bak!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – 1979’da işlenen faili meçhul cinayetler dâhil, 1980 öncesinde işlenen cinayetler dâhil…

OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla BDP’yle aynı konuşuyorsunuz siz ya!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Sadece faili meçhul cinayetler değil, faili meçhullere zemin hazırlayan darbe dönemleri de şu anda soruşturuluyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi gidi müzakereciler!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bu Mecliste, bu kürsüde, biz 12 Eylül referandumundan önceki tartışmaları gayet iyi biliyoruz. “Siz 12 Eylüle dokunamazsınız.” dediniz ama dokunuldu, yargının yolu açılınca yargı dokunuyor.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Kime dokundunuz?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – “28 Şubat sürecine dokunulamaz.” denildi, dokunuluyor, hem de öyle bir dokunuluyor ki kim yanlış yaptıysa, kim devlet erkini kullanarak hukuk dışına çıktıysa…

OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla müzakere edenlere de dokunulacak.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – …bunun sorumluluğunu üstlenmek ve cezasını çekmek durumundadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Talimat verenler, özel yetkili gönderenler, hepsine dokunulacak.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Şimdi, bu Mecliste… Değerli arkadaşlarım, bu Mecliste faili meçhul cinayetlerin araştırılmasından çekinmeyecek tek parti varsa o da AK PARTİ (AK PARTİ sıralarından alkışlar) çünkü bu faili meçhul cinayetlerle ilgili Allah’a şükürler olsun en net tavrı koyan parti AK PARTİ’dir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – On yıldır iktidarsınız ne yaptınız, ne?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Biz ne Ergenekon davasını önemsizleştiren bir partiyiz ne de Ergenekon-PKK ilişkisini görmezlikten gelen bir partiyiz. Biz istiyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti olarak yoluna devam etsin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Faili meçhuller konusunda ne yaptınız?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tek bir tane örnek ver. Hiçbir şey yok.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bakın, sayın milletvekilinin güzel bir ifadesi oldu -Mustafa Kemal Atatürk’ün- “Dış politika, iç bünyeyle alakalıdır” dedi. Doğru, çok doğru.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Konuşmaktan başka ne yaptınız faili meçhullere?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - AK PARTİ İktidarına kadar Türkiye’de iç bünyede maalesef güçlü bir yapı olmadığı için kendi komşularında ne olup bittiğine bakmayan bir yapı vardı. Şimdi, Türkiye ekonomide güçlendikçe, dış politikada daha aktif hâle geldikçe, sosyal sorunlarını çözdükçe komşularıyla tabii ki daha çok ilgilenecek.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi ülkede yaşıyorsun? Hangi dış politika, hangi?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Komşularında yapılan zulümlere Türkiye tabii ki daha fazla ses çıkaracak. Biz burada ikircikli politika izleyemeyiz.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – 1,5 milyon insan öldü Irak’ta neredeydiniz?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Daha düne kadar katliamlar sırasında...

AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Libya petrollerini kim aldı, Libya petrollerini?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - ...Hafız Esad’ın sırtını sıvazlayanlar bugün durum vahim hâle gelince, “Vay efendim, konferans toplansın...”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Irak’ta ne yaptınız, Irak’ta? Irak’ta Müslümanlar ölürken ne yaptınız?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Ya, biz Hafız Esad’a veya Beşar Esad’a “Bak bu ülkedeki demokratik dönüşümü sen gerçekleştir ve tarihe geç.” diyen...

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Allah’tan korkun, Allah’tan.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - ...bir iktidarın mensuplarıyız. Biz, Esad’a demokrasiye geçmek için çok ciddi telkin yaptık ama ne zaman halkına zulmetmeye başladı...

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Suudi Arabistan’a yaptınız mı?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - ...işte o zaman Esad’ın karşısında AK PARTİ İktidarı çok net tavır koydu.

Biz zalimi alkışlayamayız, biz zalime yardımcı olan bir iktidar pozisyonunda olamayız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ebu Gureyb’i alkışladınız. ABD askerleri için dua ettiniz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Biz ilkesel davranıyoruz ve ilkesel davrandığımız için de bütün dünya Türkiye’yi takdirle anıyor.

Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ Ankaralılaşmadı. AK PARTİ baştaki iradesini aynen devam ettiriyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye, Ankaralılaşmak kötü mü, ayıp mı? Ankara’da millî irade var, Meclis var, neresi batıyor?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bugün, eğer Diyarbakır’da kafatasları çıkıyorsa, bunu AK PARTİ İktidarına borçluyuz. Eğer, bugün, güneydoğuda pek çok yerde kazılar yapılıp bu kazıların sonucunda birtakım insanlar mahkemelere sevk ediliyorsa... Faili meçhul cinayetlerin, bakın sadece...

OKTAY VURAL (İzmir) – Brükselleştin mi, Erivanlaştın mı, Erbilleştin mi? Ankaralılaşmamış!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – …faili meçhul cinayetler devlet içerisine çöreklenmiş bazı mihraklar tarafından yapılmıyor, bugün faili meçhul cinayetlerin önemli bir kısmı da örgüt adına infazlardır, terör örgütünün yaptığı infazlardır. Bütün bunları AK PARTİ olarak değerli arkadaşlarım, bir bir açığa çıkarıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne zaman, ne zaman? On yıldır iktidardasınız.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Biz, AK PARTİ olarak Türkiye’de hiçbir faili meçhul cinayet kalmayıncaya kadar, hiçbir olay aydınlatılmamış kalmayıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Deniz Fenerinden bir başla, Deniz Fenerinden.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Şu anda kurumlarımız var gücüyle çalışıyor. Bırakalım kurumlarımız bu soruşturmaları en gideceği noktaya kadar gitsin, sonuçlar ortaya çıksın, o zaman ihtiyaç duyulursa -sadece bir grup önerisi olarak değil- tüm Meclisteki parti gruplarımız bir araya geliriz…

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz getirin, biz destekleyelim, siz getirin.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – …bunun araştırılması ihtiyacı ortaya konur ve Meclis araştırır, Meclis bundan da kaçınmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bu önerinin aleyhinde olduğumu söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hikâye… Yine hikâye anlattınız.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, sisteme girmişsiniz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yalnız konuşuyorsunuz, yalnız konuşuyorsunuz; laf üretiyorsunuz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkanım, söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, neyle ilgili?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Ben de faili meçhullerle ilgili…

BAŞKAN – Peki, buyurun yerinizden.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkanım, benim sözümle ilgili de bir sataşma var.

BAŞKAN – Vereceğim, bir saniye.

Buyurun.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, faili meçhullerin siyasi rant için kullanılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Faili meçhul bir insanlık dramıdır, faili meçhulleri faili malum hâle getirmek her vicdanlı insanın görevidir ancak şunu herkesin çok iyi bilmesi gerekir ki faili meçhullerden daha zalim ve daha vahim olan faili meçhullerin siyasi rant için kullanılması ya da istismar edilmesidir. Tamamen insani, etik ve vicdani bir olgu hâline gelmiş olan faili meçhul travmasını siyasi emellerin aracı yapmak da insanlık dışı bir tutumdur. Faili meçhulleri bahane ederek devlet, millet ve tarih düşmanlığı yapmak faili meçhullerden daha elim ve daha vahim bir durumdur. Failli meçhulleri bu bahane çerçevesinde devletin ve kurumların yerden yere vurulmasına araç yapmak da devlet yıkıcıları ve bölücülere hizmetkârlık yapmak anlamına gelir. Medya eşliğinde büyük bir propagandayla yürütülen kazılar da bu çerçeve içerisinde gerçekleri kirletme kampanyasına dönüşmüş bulunmaktadır. Yapılanların gerçeklere değil, bölücü ve ayrımcı emellere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.

Sayın Korutürk, bulunduğunuz yerden lütfen.

Buyurun efendim.

 

15.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın konuşmasına cevaben, dış politikanın bünyeyle alakalı olduğuna dair sözlerine açıklık getirmek istediğine ilişkin açıklaması

 

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bünye konusundaki sözüme açıklık getirmek istiyorum. “Bünyemiz kavi ve sağlam olmadıkça, dış politikamız güvenilir ve ayağı yere basar bir politika olmaz.” dedim. Bunu ben demedim, bu Atatürk’ün sözü. Bizim bünyemiz sağlamdır diyebilir miyiz? Bizim bugünkü bünyemizde demokratikleşme sorunlarımız varken, 8 milletvekili hapisteyken, Deniz Kuvvetleri kadrosunun komutan, amiral kadrosunun yüzde 50’den fazlası hapisteyken, diğer Kara Kuvvetleri kadrosunun 126, 128 kişisi hapisteyken biz “Bu bünye kuvvetli.” diyebilir miyiz? Önce kendi işlerimizi halledeceğiz, sonra başkasının işine bakacağız.

Irak’ta 1,5 milyon insan öldü. Ne yaptık? Hiç. Suriye’de birtakım hadiseler oluyor, o hadiseleri yatıştırmak için biz onları bir araya getireceğimize taraflardan bir tanesini destekliyoruz. Ben bunlara dikkat çektim. Onun için, benim söylediklerim tamamen maddi verilere dayanmaktadır. Bunu söylemek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korutürk.

2 arkadaşımız daha sisteme girmiş.

Sayın Çıray.

 

16.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Türkiye’nin Suriye’yle ilgili dış politikası ve uluslararası ilişkilerine ilişkin açıklaması

 

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Başkan, demin bir sayın milletvekili Suriye’yle ilgili bazı söylemlerde bulunuyordu. Suriye’de olup bitenler, Sayın Başbakanın kendi amaçları için supra global gücün desteğini alma tezgâhından başka bir şey değildir. Milletimizin başına bedeli çok ağır olabilecek kararlar alınıyor, karanlık operasyonlara girişiliyor. Kendi hedefini birtakım güçlerin bölgemize yönelik projeleriyle birleştirmiş olan, gözü dönmüş bir kibrin etkisi altına girmiş bulunuyoruz.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyarıyoruz. Türkiye'deki kendi iktidarlarını pekiştirmek için uluslararası boyutta yanlış işlere kimse girmesin, sonucunun bedellerini Türk milleti çok ağır öder, siz de bunun altında kalırsınız değerli arkadaşlar.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çıray.

Sayın Işık.

 

17.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin ifadelerine karşı devletin içerisinde odaklanmış birtakım gayrimeşru yapıların deşifre edilmesinin bölücülüğe veya ayrımcılığa hizmet olmadığına aksine devletin güçlenmesine, milletin birliği ve beraberliğine hizmet olduğuna ve Suriye konusunun Başbakanın şahsi konusu olmadığına ilişkin açıklaması

 

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan Sayın Yeniçeri’nin, herhâlde, kastını aşan bir ifadesi oldu, kayıtlara geçmesi açısında söylüyorum. Devletin içerisinde odaklanmış birtakım gayrimeşru yapıların deşifre edilmesi bölücülüğe veya ayrımcılığa hizmet değildir; aksine, devletin güçlenmesi, milletin birlik ve beraberliğine hizmettir. Bunun kayıtlara geçmesini arz ediyorum.

İkinci konu, Suriye konusu asla Sayın Başbakanın şahsi konusu değildir. Sayın Başbakan Suriye’de demokratikleşmenin önünü açmak için elinden gelen tüm mücadeleyi vermiştir. Bunun da kayıtlara geçmesini arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Kim verdi bu görevi ya? Kim verdi? ABD mi verdi? BOB mu verdi? Kim verdi? Sen mi verdin? Meclis mi verdi? Kanun mu verdi? ABD Başkanı Bush verdi, öyle mi? Obama…

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin, (10/115) esas numaralı faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu önerge üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istedik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyor, görmezlikten geliyorsunuz.

BAŞKAN – Kabul edilmiştir…

OKTAY VURAL (İzmir) – Olmaz öyle şey.

BAŞKAN - Bir saniye…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederiz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istedik…

BAŞKAN – Sayın Başkan, bir saniye durur musunuz. Şu işi bitireyim, vereceğim efendim.

Önerge kabul edilmemiştir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – “Edilmiştir.” dediniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Özür diliyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, olmadı.

BAŞKAN - Bir saniye…

Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz oylamaya sunmadan yoklama istedim efendim. Yoklama yapmanız gerekir.

BAŞKAN – Görmedim, affedersiniz. Gerçekten görmedim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hızlandırılmış şeye mi girdik?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, oylamaya sunmadan yoklama istedim efendim, yoklama yapmak zorundasınız.

BAŞKAN – Hay hay. Yapalım efendim.

Görmedim, gerçekten görmedim.

Oylama tamamlandı, çoğunluk da var ama istiyorsanız yapalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Çoğunluk da var.” dedi. Nerede var Sayın Başkan? Nerede var? Toplantı yeter sayısı… Hodri meydan! Nerede var toplantı yeter sayısı? “Vardır.” dediniz.

BAŞKAN – Tamam, şimdi yapacağım efendim. Yoklama yapacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama “Vardır.” dediniz ya!

BAŞKAN – “Var.” dedi arkadaşlar da…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın bakalım. Kimse girmesin, sayın bakalım.

BAŞKAN – Sayın Vural, burada 2 tane arkadaş…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın bakalım!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz ön yargılı davranıyorsunuz, yoklama yapmadan, saymadan “Vardır.” diyemezsiniz.

BAŞKAN – Sayın Vural, burada 2 tane kâtip üye arkadaş “Var.” dediler, onun üzerine söyledim.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Toplantı yeter sayısı var.” dediler, öyle mi?

BAŞKAN – Hayır, var burada. Burada arkadaşlar var. Yoksa, yoklama yaparız efendim. Rica edeyim. Bir yanlışlık oldu.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, oylamaya başladıktan sonra yoklama istediler.

BAŞKAN - Ahmet Bey, yoklama yapalım. Tamam.

 

III. – YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – İsimleri alın lütfen.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, oylamayı yaptınız.

BAŞKAN – Efendim, itiraz var; yapalım.

İsimleri alın lütfen.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan,  böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, Sayın Tarhan, Sayın İnce, Sayın Korutürk, Sayın Çıray, Sayın Kart, Sayın Şeker, Sayın Güven, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Ekinci, Sayın Tanal, Sayın Öner, Sayın Özgündüz, Sayın Ediboğlu, Sayın Toptaş ,Sayın Aksünger, Sayın Yılmaz, Sayın Tayan, Sayın Özel, Sayın Ayaydın, Sayın Erdoğdu.

Değerli arkadaşlar, şimdi, yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 21 milletvekilinin, (10/115) esas numaralı faili meçhul cinayetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisini tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

2.- Ülkemizde yaşanan çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, 8/2/2012 Çarşamba günü Genel Kurulda okunarak, görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 08.02.2012 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                    Oktay Vural

                                                                                                                                         İzmir

                                                                                                                          MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

01 Şubat 2012 tarih ve 2730 sayı ile TBMM Başkanlığına verdiğimiz, “Ülkemizde yaşanan çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin 08.02.2012 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerge üzerinde lehte ve aleyhte ikişer milletvekiline söz vereceğiz.

Birinci söz Cemalettin Şimşek, Samsun Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Genel Kurulda sohbet fazla, gürültü çok. Tedbir alınmasını istirham ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz uğultuyu azaltırsak hatibi daha kolay işitebiliriz.

Teşekkür ediyorum.

Buyurun.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de çeltik üretimi ve çeltik üreticisinin sorunları hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi lehinde görüşlerimizi arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, ben 24’üncü Dönem seçilmiş ve ilk defa bu dönem yüce Meclisin çalışmalarına katılan bir milletvekili arkadaşınız olarak şunu öncelikle ifade etmeliyim ki: Yüce Meclisimizin çalışma biçimi karşısında gördüğüm tablo beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattı. Özellikle iktidar ve iktidar grubu âdeta muhalefete kulaklarını tıkamış, muhalefeti yok sayan bir anlayışla sadece iktidar ve AKP Grubundan gelen öneriler doğrultusunda hareket eden, demokratik tavır, katılımcılıktan uzak bir anlayışla esasen kendilerini de incitici bir yaklaşımla buradaki varlıklarını sadece toplantı ve karar yeter sayısı temin etmekle sınırlayan, sadece Hükûmet ve AKP Grubundan gelen tekliflere “Evet.” diyen, ancak muhalefetten gelen hiçbir öneriyi incelemeden ve irdelemeden “Hayır.” diyen bir zihniyetle karşılaştım. Sayın Bülent Arınç sanıyorum ya 2001’de ya da 2002’de şunu söylemiş: “Parmaklarını hiç akıl yürütmeden kaldıran, dolayısıyla parmak demokrasisini çalıştıran bir anlayışla yüce Meclisin çalıştırıldığını gördüm.”

Sayın milletvekilleri, esasen, işte beni üzen tablo budur. Gerçekten bu tablo Türk demokrasisi ve Türk Parlamentosu için hiç iyi bir tablo değildir. Burada muhalefet partilerinin getirdikleri önerilerin hepsi mi kötü Allah aşkına? Onlar hiç mi ülkenin hayrına bir öneri getirmiyorlar ki kabul etmiyorsunuz? Sizin “ileri, katılımcı demokrasi” dediğiniz bu mu? Herhâlde “Türkiye demokratikleşiyor”dan kastınız bu. Parlamentonun iradesini bir gruba ya da Hükûmete ipotek etmek mi demokrasi? İşte getirdiğiniz İç Tüzük yasa değişikliği ortada. Muhalefetin sesini kısarak mı ileri demokrasiyi getireceksiniz?

Değerli milletvekilleri, elbette ki Hükûmet, elbette ki yürütme yapmak istediklerini bu Parlamentodan geçirecektir. Bu, daha çok Hükûmetin yürütmeyle ilgili yapacağı işlerde olmalıdır. Ancak, bu ülkede Anayasa değişikliği yürütmenin ağırlığıyla yapılıyor, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını yürütme belirliyor. Bu ülkede yasama organının tüm görevlerine Hükûmet, hatta Başbakan ipotek koyuyor ve bunun adı da “ileri demokrasi” oluyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Milliyetçi Hareket Partisinin dünyada ve ülkemizde önemli temel gıda maddelerinden olan ve Türkiye’de azımsanmayacak bir kesimin geçim kaynağı olarak ekim yaptığı çeltik üreticisinin sorunları ve Türkiye’de yapılan çeltik üretimi konusunda vermiş olduğu Meclis araştırma önergesinin AKP oylarıyla reddedileceğini bilmek için artık kâhin olmaya gerek yok ama yine de siz bir bakın. Çünkü bu sorun, ülkemizde çözülmesi gereken bir sorun olduğu gibi, çözümü mümkün olan bir sorundur ayrıca. Yeter ki bu soruna biraz kulak verelim, çözüm için gayret sarf edelim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’yi hepimiz eskiden beri bir tarım ülkesi olarak biliriz. Ancak bugün, ülkemiz, bütün tarımsal ve hayvansal ürünleri dışarıdan ithal etmektedir. Bu, Türkiye için çok acı bir tablodur. Çiftçimiz bugün ürettiği tahıldan ve hayvancılıktan para kazanamıyor, toprağını terk ederek taşeron firmalarda iş güvenliği olmaksızın asgari ücretle çalışabilmek için yerini yurdunu satıp şehirlere göçüyor, köyler boşalıyor, ancak gittiği yerlerde de geçimini temin edecek bir iş bulamıyor. Bu da bazen aile facialarına sebep oluyor, çocuklar evlerini terk edip yanlış yollara düşüyor, boşanmalar artıyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de azımsanmayacak bir kesim çeltik ekimi yapıyor ve geçimini çeltikten sağlamaya çalışıyor. Yukarıda ifade ettiğim gibi, bundan ailesini geçindirecek bir gelir elde edemiyor, her sene bankalara biraz daha borçlanarak “Gelecek yıl işi kurtarırım inşallah.” diyerek çeltik üretimine devam ediyor. Ancak çeltik konusundaki politikalara bakılınca, bu politikalarla çeltik üreticisinin borçlarından kurtulabilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Türkiye’de en çok çeltik üretimi yapan iller başta Edirne olmak üzere, sırasıyla Samsun, Çorum, Sinop, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Kastamonu’dur. Hükûmet, çeltik üretimini içeride geliştirmek yerine, her türlü gıda ve hayvansal ürünlerde olduğu gibi ithal etme politikasını benimsemektedir. Bu da ülkede üretimi düşürmekte, köylü fakirleşmekte, köyler boşalmakta, cari açık artmakta ve ülke ekonomisi, üretimi artırma şansı varken, zarara uğratılmaktadır.

Dünyada çeltikten birim alanda elde edilen verimlilik sürekli artmaktadır. Dünya çeltik verimlilik ortalaması dekara 420 kilogramdır. Mısır, verimlilik bakımından 950 kilogramla birinci sıradadır. Türkiye ise ortalama aşağı yukarı 600-700 civarında bir dekara verimlilik oranıyla dünya ortalamasının üzerindedir.

Dünyada çeltik üretimi yapan birçok ülke hem ihracat hem de ithalat yaparken, Türkiye sadece çeltikte ithalatçı konumdadır. Türkiye, 2007’de 215 bin ton, 2008’de 191 bin ton, 2009’da 212 bin ton pirinç ithal etmiştir. Bundan da anlaşılacağı üzere, çeltik üretiminde kendisine yeten bir ülke değildir, ancak kendisine yeterlilik potansiyeli olan bir ülkedir.

Türkiye’nin pirinçte ithalatçı bir ülke olmasının birçok nedeni vardır. En önemlilerini ifade edecek olursak: Birinci sırada, çeltik üreticilerine verilen desteklere baktığımızda, bunun çok az ve sadece göstermelik olduğunu anlıyorsunuz. Dekar başına mazota sadece 7,5 lira destek verilmektedir, toprak tahlili desteğiyse 2,5 liradır. Ton başına ayrıca 100 TL ödeme yapılmaktadır. Ancak, bunların zamanında ödenmemesi, gecikmesi de desteğin amacına ulaşmasını engellemektedir. Çiftçi, dekar başına 600-700 kilogram ürün elde etmektedir, bunun karşılığındaysa aldığı dekar başına destek 60-65 Türk lirası civarındadır. Çeltik üreticisinin 1 dekar çeltik için yaptığı harcamaysa 700-800 lirayı bulmuştur.

Mukayeseli çeltik fiyatları belirlemesi doğru değildir çünkü çeltik üreticisinin Türkiye’de 1 kilogram çeltik için yaptığı harcama 0,33 dolar iken ABD’de 1 kilogram çeltiğe 0,16 dolar harcamaktadır. Bugün ABD çeltikte ihracatçı bir ülke iken Türkiye maalesef ithalatçı bir ülkedir.

İkinci derecedeki sorun ise sulama suyu yetersizliği çeltik üreticisinin önemli sorunlarından biridir. Su yetersizliği üretimi önemli ölçüde menfi olarak etkilemektedir. Kamunun suyu çeltik üreticisine temin yerine şirketlere devredilmesi çeltik üretiminin geleceği için kuşku oluşturmaktadır. Hükûmetin üretimi geliştirmek yerine her şeyde olduğu gibi ithalatı çözüm olarak görmesi çeltik üreticisini yoksulluğa sürüklerken üretimin de gelişememesine de neden olmaktadır.

Ülkemizde girdiler oldukça pahalıdır ve önemli bir yer tutmaktadır. Çeltikte kullanılan motorin, elektrik, ilaç, su, ekipman ve alet fiyatları pirinç üreticisi ülkelere göre çok yüksektir. Dolayısıyla dünyada pirinç üreten ülkelerle Türkiye'nin rekabet edebilme şansı yoktur, her zaman bu böyle olmuştur. Su için dekar başına çiftçi 50 lira ödemektedir. Çeltik kurutma makinesinin KDV’si hâlâ yüzde 18'dir. Bugün tespit edilen ve üreticinin önüne konulan fiyatlar maliyetin altındadır. Maliyetin altında belirlenen fiyat politikaları ise üreticiye kazandıramamanın yanında üretime yönelimini de etkilemektedir çünkü artık üretmemektedir çiftçi.  Pirinç üreten çiftçilerin pirincinin hasat zamanına denk gelen ya da getirilen pirinç ithali üretici fiyatlarını aşağıya çekmektedir. Bu durumda Türkiye'de açıklanan fiyatlar ve politikalar sözde kalmakta, bir avuç ithalatçı şirket fiyat belirleyici aktör olarak ortaya çıkmaktadır.

Tarım sigortası Türkiye’de oldukça yetersiz ve geridir ayrıca, bu da çeltik üretimini oldukça menfi yönde etkilemektedir. Sigorta şirketinin zarar kriterleri çiftçi yararına göre değil, şirketin kendi çıkarına göre belirlenmektedir. Yeni Tarım Sigorta Kanunu, devletin parasının çiftçilerin üzerinden şirketlere aktarılmasından başka bir şey değildir çünkü çiftçilerin yağmur ya da selden dolayı oluşan zararının karşılanması için tarlaların içinden âdeta nehirlerin geçmesi, tarlanın kullanılmaz duruma gelmesi gerekmektedir. Türkiye'de ise böyle bir afetin oluşması oldukça zordur. 

Pirinçte KDV sorunu diğer ayrı bir sorundur. Değerli milletvekilleri, çeltik kabuklu hâldeyken KDV’si yüzde 1’dir. Kabuğu ayrıldıktan sonra içinden çıkan pirincin KDV’si yüzde 8…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şimşek, teşekkür ederim.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) – Genel Kurula bu vesileyle teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik…

Buyurun Sayın Çelik.

Süreniz on dakika.

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılmasına dönük önergesinin her ne kadar aleyhine söz almış bulunuyorsam da lehine konuşacağım. Dikkatlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz 780 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle, içinde bulunduğu yerküredeki konumu, enlem ve boylamları itibarıyla önemli bir tarım potansiyelini haiz bir ülkedir. Ancak, bu potansiyeli amacına uygun, halkımızın refahına dönük bir konumlandırmaya kavuşturduğumuz söylenemez. Bugün çeltik üreticisi başta olmak üzere tarım ve hayvancılığa dayalı sorunları tartışıyor olduğumuz günümüz Türkiye’sinde yanlış politikalarımızın ve soruna yanlış projeksiyonla yaklaşıyor olmamızın vebalini taşıyoruz. Düşününüz ki, kendi kendisine yetebilir bir çeltik potansiyeline sahip bir ülke ithalat pozisyonuna gelmiştir, pirinci dünyadan ithal eder bir ülke konumuna gelmiştir. Pirinç ki, yüksek nişastası, beslenme noktasındaki önemi ve özellikle buğdayla karşılaştırıldığında dünyaya uyumu itibarıyla da pozitif bir noktada olmasına karşın bunu destekleyen, üretimi teşvik eden bir anlayıştan ve algıdan uzak kalmışız.

Başta Orta Karadeniz ve İç Anadolu olmak üzere Trakya’da sulak, alkali ve tuzlu toprakları seven bir ürün olması, diğer ürünlerle karşılaştırıldığında onların yetişemeyeceği, dolayısıyla gerekli verimliliğin alınamayacağı birçok ürüne alternatif olabilecek çeltik, bugün gerekli önem veremeyişimizden kaynaklı kayıpları yaşamaktadır.

Dişi tırnağıyla üretmek isteyen, bu yönüyle ülke kalkınmasına paydaş olmak isteyen üreticinin elinden tutup onu teşvik eden, sübvansiyon ve  destek primleriyle var olan faaliyetini destekleyen bir anlayış olması gerekirken köstekleyen, ithalata dayalı ikame politikalarıyla üreticiyi var olan faaliyetinden alıkoyan bir konuma geldik. Bu, buğdayda böyle, hayvancılıkta böyle, pamukta, çayda, fındıkta, incirde, üzümde…

Kısaca, tarım ülkesi, aynı zamanda hayvancılık ülkesi olan Türkiye, kendi iç potansiyeline dayalı böylesi üretim ilişkilerini devlete bağlı kalmadan, üreticinin kendi kendisine yetebilecek koşulları, olanakları varken, siyasal iktidarlar toplumun bu yönlü destekçisi, ön açıcısı olması gerekirken, temel taleplerinden alıkonulan, yoksul bıraktırılıp kendisine muhtaç kılınan bir siyasal projeye de sahip oldukları için “sus payı” adına, seçimler öncesi, seçimler sırasında insanların yoksulluğunu suistimal ederek oy devşirmeye çalışmaktadırlar.

Bu, geçici noktada iktidarlara, biz siyasal partilere, aktörlere kazanç hanesine artılar olarak yansıyabilir ama yoksulluğun, yoksullukların diz boyu olduğu ülkemizde, 25 milyon insanımızın yoksulluk sınırları içerisinde olduğu, yüzde 11’ler civarında işsizimizin olduğu ülkemizde, siyasal ve sosyal travmaların daha derin ve üstesinden gelinemez bir noktada yaşanmasına da neden olunacaktır. O nedenle, palyatif, geçici çözümler yerine, ülkemizin dinamiklerinin amacına uygun yeniden dizayn edilmesi, bu konuda çaba sahibi olan üreticilerinin -kayısıdan pamuğa, oradan çeltiğe- desteklenmesi, yapılması gereken en kestirme ve doğru yoldur.

Düşününüz ki her Kurban Bayramı’nda kurbanlıkların ithalatına dayalı bir politika hepimizi üzüyor, üreticimizi üzüyor. Birçok üreticimiz geçen yılın Kurban Bayramı öncesinde besi hayvanını satamamıştır. Yüksek vergi, aynı zamanda besi ve tohumculuk noktasındaki girdilerinden kaynaklı sorunların üstesinden gelmediğinin açmazını yaşayarak, şu anda mevcut var olan borcunu ödeyemeyerek, dolayısıyla bankalar karşısında da icrai takibe maruz kalmış bulunmaktadırlar.

Aynı şeyi çeltik üreticisi için de söylemek mümkün. Bakımı, ayrıca sulama koşulları, toplanması ve sevki noktasının çok pahalı olmasından, mazotun dünya genelinde en pahalı ülke pozisyonunda olmamızdan kaynaklı ama yetmezmiş gibi kendisinin KDV’sinin yüzde 8’ler olmasından, üretim faaliyetinin her noktasında tükettiği mamulün de yüzde 18’ler KDV’sine tabi tutuluyor olmasından kaynaklı ciddi açmazlar ve sıkıntılar vardır.

Bunu iyileştirecek, çeltik üreticisinin sorun ve problemlerini Meclis gündemimize taşıyarak araştırılmasına yol açacak bir fırsat, herkesten çok yasama görevini yürüten biz milletvekillerine ve siyasal partilere düşer. Biz bunu yaptığımızda, gençliğimizin gelecek kaygısından halklarımızın geleceğe güvenle bakmasını sağlamış olur, o yönüyle de bu ülkede her şeyden önce yoksunluktan kaynaklı psikolojik, sosyolojik bir kısım sorunların yaşanmamasının da önüne geçmiş oluruz.

Biz bu açıdan, sadece kanun yapıp, kanunları da, iktidarın ve hegemonik ilişkinin sürdürülmesine hizmet edecek bir algıdan kendimizi kurtarıp toplumun temel taleplerini, temel isteklerini, sorunlarını, sağlıktan tarıma, oradan hayvancılığa dair yaşanan sorunları enine boyuna araştırıp tartışabilirsek, Meclisimizin gündemine taşıyabilir, çözüm yollarını ortaklaştırabilirsek, ithalata dayalı ikame politikasından ülkemizi de, ülke halklarımızı da kurtarır, üretimin, istihdamın günümüz koşullarında insani olana yönelik bir çerçeveye oturtabilirsek kazanan halklarımız olacaktır, ülkemiz vatandaşı olacaktır, üreticilerimiz olacaktır. Her şeyden önce biz vatandaşımızın mutluluğuna dair bir duyarlılığı bugünden yarına ertelenmeden, esirgemeden harekete geçirmek durumundayız.

Barış ve Demokrasi Partisi olarak verilen bu önergenin araştırılması konusunda biz gerekli duyarlılığı göstereceğimizi, lehine oyumuzu kullanacağımızı, üreticilerimizin var olan çabalarını destekler pozisyonda olacağımızı belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Şimdi, lehinde olmak üzere Hatay Milletvekili Sayın Hasan Akgöl.

Buyurun Sayın Akgöl. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HASAN AKGÖL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP’nin çeltik üreticisinin sorunları hakkında verdiği grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, sadece çeltik deyip olayı kısıtlamak çok doğru değil. Çeltikte yaşanan sıkıntıların aynısı tüm tarım sektöründe yaşanmaktadır. Dünyada buğdaydan sonra en fazla tüketilen ürün olan pirinç, bazı ülkelerde tüketimi yıllık 200 kilograma çıkmasına rağmen Türkiye’de bu oran 6 ile 7 kilogram arasındadır. Türkiye’nin temel besin maddesi olmasa da yemek kültüründe önemli bir yeri vardır çeltiğin. Üretimin yurt içinde yapılma potansiyeline sahip olduğumuz pirinçte ne yazık ki ithalatçı konumundayız. Şu anki ihtiyacımızın yüzde 20 ile 25 kadarını ithal etmek durumundayız ve bu ithal için yaklaşık 80 ile 100 milyon dolar arası döviz kaybımız bulunmaktadır.

Hükûmetler çeltik üretimini içeride geliştirmek yerine ithal etme politikalarını benimsemektedir. Bu politikalar çiftçilerin refah düzeyini ve üretim miktarını düşürmekte, aynı zamanda ülke ekonomisini zarara uğratmaktadır. Sorun acilen çözülmelidir.

Çeltikte birim alanı yani dönüme üretilen miktar son yıllarda artmaktadır. Ancak dönüme vurduğunuzda üretilen miktar her dönem artmasına rağmen ithal ettiğimiz çeltik miktarında düşüş olmamakta, bilakis artmakta. Bunun çeşitli sebepleri vardır.

Pirinç Türk insanının temel besin maddesi değildir. Türkiye’nin temel besin maddesi buğdaydır. Türkiye çeltik üretiminde kendine yeten bir ülkedir. Yalnız kendisine yeterlilik potansiyeline sahiptir.

Demin MHP’li konuşmacı arkadaşım belirtti, sadece çeltik değil, çeltikle birlikte tüm hububat ürünlerine dekar başına verilen destekleme miktarı çok düşüktür. Bu 7,5 TL civarında bir şeydir. Bu desteklerin yetersizliğinin yanında zamanında verilmemesi de ayrı bir konudur. Desteğin amacına ulaşması için zamanında verilmesi gerekmektedir. Çiftçinin dekar başına 600-700 kilogram ürün elde etmesine rağmen aldığı destek 60 ile 65 kuruş arasındadır ve son dört yıldır aldığı destek aynıdır. Maliyetlerin artmasına rağmen aldığı destek fiyatı kilogram başına 10 kuruştur. Kesintileri düşerseniz 8 kuruş civarındadır. Çeltik üreticisinin dekar başına yaptığı harcama 600’le 700 TL arasındadır. Yani maliyet üretimi, maliyet satışı karşılamamaktadır.

Sulama ayrı bir konu. Hâlihazırda çeltik üretimi yapan çiftçilerin daha fazla üretim yapmamasının nedenlerinden bir tanesi de sulama problemidir. Kamu yatırımlarının su teminine yönlendirilmemesi, kamunun suyu çeltikler yerine şirketlere devretmesi politikaları çeltik üretiminin geleceği için kuşkuyla bakılmaktadır. Hükûmetlerin üretimi geliştirmek yerine ithalatı çözüm olarak görmeleri çeltik üreticisinin refah seviyesini düşürmesinin yanında üretimin gelişmemesine de neden olmaktadır.

Arkadaşlar, girdiler pahalı; mazot pahalı, gübre pahalı, ilaç pahalı. Bu girdilerle çeltik ve diğer hububat ürünlerini üretmek son derece riskli. Hükûmetin destekleme fiyatlarını belirlerken girdi maliyetlerini göz önüne alması ve destekleme fiyatlarını buna göre belirlemesi gerekir.

Bakın, konumuz çeltik. Çeltiğin şu anki fiyatı 80 kuruş. Dört yıl önceki fiyatına bakın, yine 80 kuruş. Dört yıl önceki maliyetlere bakın şimdiki maliyetlere bakın. Siz kendinizi bu çiftçinin yerine koyun. Maliyetler 2 kat, 3 kat, 4 kat arttı, ürün fiyatı aynı. Nasıl kâr edeceksiniz? Bu ülke bir tarım ülkesi. Bu ülke tahıl ambarı. Bu ülke üreten ülke. Bu ülke tarımıyla övünen ülke. Bu ülke köylüsüyle övünen bir ülke. Siz gurur kaynağımız olan çiftçiyi bitirmeyi hedefleyemezsiniz.

Fiyatlar maliyetlerin çok altında. Bu fiyatlarla üretim yapmak mümkün değil. Demin Arkadaşım tarım sigortasından bahsetti. Doğru, evet, şu anda Hükûmet yetkililerine mikrofonu verirsek diyecekler ki: “Sigortanın yüzde 50 bedelini devlet olarak biz karşılamaktayız.” Peki, sorarım ben: Yüzde 50’sini devlet olarak karşılamaktasınız, çiftçinin cebinden çıkan miktar değişti mi? Değişmedi. Peki, siz neyi karşılıyorsunuz? Siz şirkete verdiğiniz peşkeş bedelini karşılıyorsunuz, sizin karşıladığınız başka bir şey yok. Çiftçinin cebinden çıkan para değişmedi. Siz çiftçinin cebine girecek ne katkıda bulundunuz? Pamuğa bakıyorsunuz, son üç dört senedir destekleme fiyatı aynı; pirince bakıyorsunuz, çeltiğe bakıyorsunuz, aynı; buğdaya bakıyorsunuz, aynı. Ürün fiyatlarına bakıyorsunuz, zeytin fiyatlarına bakıyorsunuz –ben zeytinci değilim ama bölgemde zeytin yetiştirilmekte- son beş yıldır zeytinyağının fiyatı aynı; son beş yıldır pamuk fiyatları ileri gideceğine geri gitmekte; son beş yıldır çeltik fiyatları ileri gideceğine geri gitmekte. Maliyetlerin 2 kat, 3 kat altında.

Peki, siz nasıl, çiftçiyi destekliyorsunuz? Siz çiftçiyi nasıl destekleyeceksiniz? Bakın arkadaşlar, şunu açık ve net söylüyorum: Çiftçinin koluna, hangi kolda çiftçilik yaptığına bakmadan -zeytincilik, pamukçuluk, çeltikçilik, buğdaycılık, hayvancılık, vesaire- tüm çiftçilerin acilen, bankalara olan kredi borçlarının, dağıtım şirketlerine olan enerji borçlarının, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının çok acilen, en az bir yıl, iki yıl faizsiz olarak ertelenmesi gerekir. Çiftçi, zarar etmesi bir yana, bir sonraki ürünü ekemeyecek durumda. Lütfen, Hükûmetin bunu göz ardı etmemesi gerekir.

Biraz da bölgemdeki selden bahsetmek istiyorum. Arkadaşlar, Hatay kötü bir sel yaşadı. Hatay’daki ekim alanları sular altında kaldı. Hatay çiftçisi, bırakın zarar etmeyi, önümüzdeki ürünü ekemeyecek durumda, Hatay çiftçisi, bir sonraki ürünü ekemez durumda. Acilen bölgede Hükûmetin tespit yaptırıp çiftçinin zararını karşılaması gerekir. Suyun çekilmesi beklenemez arkadaşlar. Su çekildikten sonra yapılacak tespit ne kadar geçerli olur? Ben, İktidar Partisi milletvekili arkadaşlardan, muhalefete mensup milletvekili arkadaşlardan Hatay’a sahip çıkmalarını özellikle istiyorum.

Bakın, arkadaşlar, eğer siz ÇKS belgelerine, siz çiftçi kayıt sistemlerine, siz tarım ilçe müdürlükleri kayıtlarına göre hasar tespiti yaparsanız çiftçiyi kaldıramazsınız. Çok acilen, yeri de istenirse bir saat içinde yapılır. Uydudan tespitle zarar gören alanların tespiti yapılır, maliyetleri çıkartılır ve çiftçinin mağduriyeti giderilir. Eğer çiftçi varsa bu ülkede hayatta, eğer çiftçi kazanırsa bu çark döner, eğer çiftçi kazanmazsa bu çarkın dönmesi mümkün değil. Çiftçiyi ayakta tutarsak esnaf ayakta kalır. O yüzden, çiftçi ve tarım politikasının tekrar tekrar gözden geçirilip çiftçiye sahip çıkılması gerekir diye düşüyorum. Bu konuda iktidar muhalefet ayrımı yapmadan herkesin sahip çıkmasını istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akgöl.

Şimdi, aleyhinde olmak üzere, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yeni, süreniz on dakika.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çeltik üreticilerinin aleyhinde bir nutuk irad et bakalım.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin bugün gündeme getirdiği çeltik üreticilerinin sorunlarıyla ilgili grup önerisi hakkında Adalet ve Kalkınma Partimizin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım, yüce heyetinizi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002’den bu yana hizmet üreten, problem çözen bir anlayışla Türkiye'nin demokratikleşmesi ve zenginleşmesi için tüm gayretimizle çalışmaya devam ediyoruz. Bizler, milletimizin çizdiği rotada, milletimizle birlikte yürüyoruz. Bizim şiarımız samimiyet, dilimiz sevgi, gayemiz huzurdur.

AK PARTİ, milleti kuşatan, onun dertleriyle dertlenen, hassasiyetlerini benimseyen, halkla gönül diliyle konuşan, Türkiye'nin menfaatini, selametini ve istikbalini düşünen bir partidir. AK PARTİ, hizmetin, demokrasinin, istikrarın, içte ve dışta güç ve saygınlığın sembolüdür. Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye'nin, üretimin, değişimin, gelişimin lideridir. Farklılıkların, özgürlüklerin, bireysel tercihlerin, her türlü demokratik tepkinin güvencesidir. Adalet ve Kalkınma Partisi sadece Türk insanının değil, bütün insanlığın huzur ve refahını isteyecek kadar gönlü geniş bir partidir. AK PARTİ çözülemez gibi görünen sorunları çözmek, Türkiye'nin âdeta ayağına pranga olan meseleleri aşmak, hayal gibi görünen hedefleri gerçekleştirmek, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek ve kardeşliğimizi pekiştirmek için çalışmaktadır. Ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her karışını görmektedir. İşçisinden sanatçısına, çiftçisinden bürokratına her emeğin ve emekçinin alın terini karşılayan bir partidir. AK PARTİ, sorumluluk duygusuyla, manevi ağırlıkla, vicdani mesuliyetle yolunu aydınlatan bir partidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılından beri, ülkemizin sorunlarını, milletimizin problemlerini adım adım çözmeye devam etmektedir. Tabii ki ülkemizin yıllardır biriken sorunları mevcuttur. İşte bu biriken sorunları da on yıldır çözmeye devam ediyoruz. Bu problemleri çözmek için de, bildiğiniz gibi, gece gündüz demeden çalışıyoruz. Yüce milletimize verdiğimiz sözleri bugüne kadar harfiyen yerine getirdik.

Bu ülkenin yol problemi vardı. İktidara gelmeden önce 15 bin kilometre duble yol sözü vermiştik, artık bunu aştık ve ileriye doğru gidiyoruz. Hava yolları konusunda problemler vardı, örnek vermek istiyorum: 2002 yılında Samsun’dan günde 2-3 uçak kalkarken, bugün -Sayın Cemalettin Şimşek Bey’le beraber seyahat ediyoruz- günde 20-25 uçak kalkıyor. İşte nereden nereye geliyoruz, onu bir kere daha görmüş oluyoruz. “Hava yolları halkın yolu olacak.” demiştik. O gün birileri rahatsız olmuştu ama şimdi, çok şükürler olsun, bu konuyu da çözmüş bulunuyoruz.

Değerli kardeşlerim, sayın milletvekilleri; siz bizi çalıştırmamak için elinizden geleni yapmaya devam edin. Bizi milletimiz yakinen takip ediyor ve bildiğiniz gibi de bu hafta sonu Samsun’daydık, Samsun’daki çalışmalara iştirak ettik. Cemalettin Bey’i de Samsun’daki çalışmaları izlemeye davet ediyorum. Her hafta ya bir temel atıyoruz Türkiye'nin her tarafında ve Samsun’da ya da bir açılış yapmaya doğru gidiyoruz.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Çeltik üreticisini konuş, çeltik üreticisini.

AHMET YENİ (Devamla) – Evet, değerli milletvekilleri, mutlaka tabii çeltikle ilgili de problemlerimiz var, onları da çözmeye devam edeceğiz, hiç merak etmeyin. Şimdi çeltikle ilgili bölümle ilgili de size bilgi vermek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, artık nüfusumuz bildiğiniz gibi 75 milyonu aştı. Tabii ki ihtiyaçlarımız da bu oranda artmaya devam ediyor. Çeltik üreticilerimizle mutlaka sorunlarımız vardır ve biz bu sorunların bizzat içinde yaşıyoruz. Çeltik yetiştiren bir ailenin çocuğu olarak da ben burada konuşuyorum. Eskiden hayvanlarla birlikte çamur tarlalarında çeltik ekerken, bugün modern teknik aletlerle çeltik ekiyoruz ve ekmeye devam ediyoruz. Samsun, Edirne, Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Çorum, Sinop, Kastamonu gibi vilayetlerimizde özellikle çeltik üretimi yapılıyor ve biz de bunların içerisinde beraber yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Samsun’da yetiştirilen çeltik sadece -örnek vermek istiyorum- Bafra Ovası’nda 2002 yılında 20-30 bin ton iken bugün 100 bin tonu aşmıştır. Bakın, 2002’de 20-30 bin ton, bugün sadece Bafra Ovası’nda 100 bin tonu aşan bir çeltik üretimi yapılmaktadır. 30-40 bin dönüm ekilirken, bugün sadece bizim bölgemizde, Cemalettin Bey’le yaşadığımız bölgede, 125 bin dönüm çeltik üretimi yapılmaktadır. Bu insanlar para kazanmıyor ise niye çeltik üretimlerini artırmaya doğru gidiyorlar? İşte, bu konuda da sizlerle bazı rakamları paylaşmak istiyorum.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Çeltik üreticisinin banka borçlarına bak, her sene artıyor.

AHMET YENİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında Türkiye’de 60 bin hektar çeltik ekilirken, bugün 2011 yılında 103.567 hektar çeltik ekiliyor. Aşağı yukarı ikiye katladık mı? Katladık.

Üretim tonunu söylüyorum. Ben bugüne kadar hep rakamlarla konuştum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hep rakamlarla kandırdınız Ahmet Bey, hep rakamlarla.

AHMET YENİ (Devamla) – On yıldır bu kürsüden hep rakamlarla konuşuyorum değerli milletvekilleri, on yıldır. Üretim…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hep ihracatı söylediniz, hep rakamlarla kandırdınız.

AHMET YENİ (Devamla) – Söyleyeceğim…

Üretim tonunu söylüyorum: 2002 yılında 360 bin ton çeltik üretimi vardı, bugün 2011 yılında 900 bin ton -yani neredeyse üçe katlanmışız- Türkiye’de çeltik üretiliyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne kadar çeltik ithal ediyorsunuz?

AHMET YENİ (Devamla) – Evet, ithalatı söylüyorum: 2002 yılında ve 2003, o arada 373.816 ton…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2002 yılında ne kadar pirinç ithal ediyordunuz şimdi ne kadar ediyorsunuz, onu söyle?

AHMET YENİ (Devamla) – Söylüyorum: 310.605 ton -ithalat vardı, bugün de 362 bin ton. 2002 yılında 65 milyon nüfusumuz vardı, evet, bugün 75 milyon nüfus var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne kadar ithal ediyordunuz 2002’de, şimdi ne kadar ithal ediyorsun?

AHMET YENİ (Devamla) – İthalat farkını da, lütfen, onu da siz hesap edin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz ne hesap edeceğiz, siz rakamlarla konuşuyorsunuz!

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar çeltik üreticilerine vermiş olduğumuz desteklerden de kısaca bahsetmek istiyorum: Yerli üretimi artırmak amacıyla destek uygulamasına devam edilecektir, ediliyor. Çeltik ürününe 2011 yılı itibarıyla kilogram başına 10 kuruş olarak -dekara 87 TL- prim desteği verilmektedir. Ayrıca, mazot desteği 3,75 TL dekara, gübre desteği 4,75 TL, tohumluk destek 8 TL, toprak analizi yaptırıyoruz, 2,5 TL, toplamda dekara 105,90 TL prim vermeye devam ediyoruz ve bundan sonra da bu prim ödemeleri devam edecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki, katma değer konusunda da gerçekten problemimiz var, o konuda da ayrıca bir çalışma devam ediyor, o problemi de inşallah hep birlikte burada çözmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak biz sadece çeltik üreticileriyle değil, bütün taraflarla; üreticilerle, pirinç tüketenlerle yani pirinç yiyenlerle, bunun ticaretini yapanlarla hep birlikte hareket etmek zorundayız. Tek taraflı düşünürsek, evet, pirinci çok pahalıya yemiş olur vatandaşımız. Bugün çeltik üreticilerimizin problemi vardır ama memnundurlar çünkü bizim bulunduğumuz ovalarda sebze yetiştirilirdi, demek ki para kazanıyorlar ki çeltik üretimi artmaya devam ediyor.

Sulama alanında da ciddi mesafeler katettik. Her bölgedeki sulama alanlarını artırarak devam ediyoruz. Geçmiş yıllarda ırmaklardan uzun mesafelerden su getirilirken ve sondajlarla derin mesafelerden su çıkarılırken bugün kanaletlerle, kanallarla birlikte sulamalar daha kolay bir şekilde devam ediyor. Problemler vardır, bunların çözüm adresi de Adalet ve Kalkınma Partisidir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Ancak tabii ki bugün başka işlerimiz var, başka çalışmalarımız var. Bu önerinin de aleyhinde olduğumuzu belirtmek suretiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeni.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Sayın Köse…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Başkan, bak “Görmedim.” diyorsun sonra.

BAŞKAN – Bir saniye…

Devreye giren 2 arkadaşımız var. Sayın Köse, sisteme girmiş.

Buyurun efendim.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin  açıklaması

 

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de çeltik üretimi yapılan Çorum ilinin milletvekiliyim. Yalnız, AKP’nin temsilcisinin söylediği gibi, Samsun’daki çeltik üreticisi memnun olabilir -tabii inanmıyorum ben- ama Çorum’daki, İskilip’teki, Osmancık’taki, Kargı’daki çeltik üreticisi maalesef memnun değil. Bugün de burada biraz sonra izleyeceğiz, hayatında çeltik üretimini görmemiş AKP’li milletvekili tarafından çeltik üreticisinin sorunlarının araştırılması önergesi de reddedilecek. Ama şunu bilin ki -aylarca kadını, kızı, yaşlısı, genciyle o göl manzaralı yerlerde çıplak ayaklarıyla- bugün eğer burada bu üreticilerin sorunlarının araştırma önergesi reddedilirse çeltik üreticilerinin ahları sizlerin üzerinde olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Değirmendereli…

 

19.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli’nin, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin  açıklaması

 

KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Edirne ülkemizin çeltik üretiminin yüzde 55’ini sağlamaktadır. Edirne’de 450-500 bin dekar araziye yakın arazide çeltik üretimi yapılmaktadır ancak Sayın Samsun Milletvekilinin söz ettiği gibi, genel olarak son yıllarda çeltik üretiminde bir artış olmuştur, bu doğrudur fakat özellikle bu fiyat politikasıyla bu yıl gelinen noktada 1 lira civarında olan maliyetlere karşılık çeltiğin satış fiyatı bugün 85-90 kuruştur. Çeltik üreticisi Trakya’da da kan ağlamaktadır.

Değerli Milletvekili herhâlde son dönemde çeltik üreticileriyle bir araya gelmedi, o hâlâ geçen yılda yaşıyor maalesef. Eğer araştırma önergesi kabul edilip çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin önlemler alınmaz ise gerçekten üretim hızla düşecek. Bu konuda da büyük bir sıkıntı yaşayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Değirmendereli.

Sayın Sarıbaş…

 

20.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin  açıklaması

 

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çanakkale’nin Biga bölgesinde çeltik üreticilerinin son, bu dönem içerisinde -çektiği çileler- yatırdığı paraların geri dönüşü bile mümkün olmamıştır. Bugünkü, bu yıl içerisindeki baldo -Kıbrısçık da dâhil olmak üzere- Biga’daki çeltik üreticilerinin gerçekten geriye dönük ve bundan sonraki kârları dâhil olmak üzere, en az iki yıl içerisindeki paralarının daha güç koşullar içerisinde geri dönmesinin mümkün olmadığını bilmekteyiz. Bu anlamda da, az önceki anlatılanların Türkiye gerçeğini yansıtmadığını belirtmek istiyorum. Onun için de araştırma önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilmesinin bence doğru olacağı kanısındayım.

En derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- Ülkemizde yaşanan çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin, 8/2/2012 Çarşamba günü Genel Kurulda okunarak, görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var.

Sisteme gireceğiz ve iki dakika süre veriyorum efendim.

Buyurun.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, grup önerisi reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

 

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, tutuklu ve hükümlü öğrencilerin sorunlarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmesinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

08.02.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun, 08.02.2012 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                            

                                                                                                                             Emine Ülker Tarhan

                                                                                                                                        Ankara

                                                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, 06.02.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Tutuklu ve hükümlü öğrencilerin sorunlarının araştırılması" hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (244 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 08.02.2012 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi önerinin lehinde ve aleyhinde ikişer milletvekili arkadaşımıza söz vereceğim.

Birinci söz, lehinde olmak üzere Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’nın.

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tutuklu ve hükümlü öğrenci meselesiyle ilgili vermiş olduğum araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maalesef, bizim ülkemizde gençlere muhalefet hakkı tanınmıyor. En küçük hak talebi dahi baskı ve şiddetle karşılanıyor. Gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet ve okuldan atılma bir zulüm fırtınası gibi devam ediyor. Bu zulüm fırtınası gençlerimizin hayatını karartıyor. Adil ve demokratik olmayan bu tutumlar ülkemiz gündemine bir mesele olarak taşınmış bulunuyor; tutuklu öğrenci meselesi. Bu mesele iki ayaklı bir canavarın ürünüdür. Bu canavarın bir ayağı AKP patentli özel yetkili mahkemelerdir; diğer ayağı, darbe patentli, kışla kılıklı üniversitelerdir.

Değerli arkadaşlar, yargılanmaya neden ve delil olan bazı unsurları sizlerle paylaşacağım, AKP’nin canavarının ve öğrenci meselesinin böylelikle daha iyi anlaşılacağını umuyorum.

Değerli milletvekilleri, parasız eğitim için pankart açmak, saç kestirmek, şemsiye taşımak, poşu takmak, yumurta bulundurmak, konser bileti satmak, üniversite yönetimini eleştirmek, basın açıklaması yapmak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne katılmak, 1 Mayısa katılmak, Deniz Gezmiş’i anmak, YÖK’ü protesto etmek, kitap okumak, Kürtçe ezgi ve ideolojik halay. “Böyle suç, böyle delil olur mu?” demeyin çünkü hepsi oldu, hatta çoğu zaman örgüt suçu kapsamında değerlendirildi. Maalesef, bazen örgütler hayal oluyor, bazen de hayaller örgüt oluyor. Mesela, Hrant Dink davası örgüttü, hayal oldu. Şimdi de size hayalken örgüt olanları anlatacağım, az önceki akıl almaz suçlardan örnekler vereceğim.

Ferhat ve Berna adlı gençlerimiz parasız eğitim istediler, hem bir buçuk yıl hapis yattılar hem de okullarından atıldılar. Parasız eğitim herkesin hakkıdır. Bu ülkenin yoksul çocukları için eğitim alma hakkını ortadan kaldıran paralı eğitim anlayışına ben de karşıyım. Yoksa AKP Grubu paralı eğitimi mi savunuyor? Parasız eğitim isteyenleri bunun için mi hapse tıkıyorsunuz, bunun için mi okullardan atıyorsunuz? Saç kestirmek nasıl olur da örgütsel bir suç olur? Saç kestirmek örgüt üyeliğinin kanıtı nasıl olur? Sizin vicdanınız bunu kabul ediyor mu? Yoksa amaç muhalif gençliği susturmak mı, saç kestirmek bahane mi yoksa? Poşu takan Cihan hapse tıkılıyor. Biz bunu dile getiriyoruz, Kabineden bir bakan çıkıyor, diyor ki: “Sadece poşu değil, molotof da var.” Birincisi, bakan doğru söylemiyor, iddianamede dahi Cihan’a yönelik böyle bir suçlama yok. İkincisi, Bakan masumiyet karinesini hiçe sayıyor ve mahkemeyi açıkça etkilemiş oluyor. “Parasız eğitim” pankartı açan Ferhat ve Berna için de başka bir bakan: “Sadece pankart değil, örgüt bağlantısı da var.” demişti. İşte sizin adaletiniz böyle.

Kürtçe ezgi ve halay, şüpheyi artıran unsur olarak görülüyorsa -kusura bakmayın ama- burada adalet tatile çıkmış demektir. İdeolojik halay gibi fikir fukarası yorumlarla gençler okuldan atılıyorsa bunun adı faşizmdir.

Bir web sitesinde dekanı eleştiren Mikail Boz bir ay uzaklaştırma cezası aldı. Mikail şanslı çünkü daha beteri Gizem Görnaz’ın başına geldi, kimlik kartı alırken “bağış” adı altında para alınmasını eleştiren Gizem, on bir ay yirmi gün hapis cezası aldı. Yargı, gençleri susturmanın, yok etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Bu, 12 Eylül zihniyetinin AKP sürümüdür. Düşünmeyen gençlik, suskun toplum mu istiyorsunuz?

Basın açıklaması yapmak, 1 Mayısa katılmak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yer almak dünyanın hangi demokratik ülkesinde suçtur? AKP döneminde bunlar suç sayılıyor. 8 Martta Beyazıt Meydanı’nı kadına dayak meydanına çevirdiniz, 1 Mayısta Taksim Meydanı’nı biber gazı meydanına çevirdiniz, hatırlıyorsunuz değil mi? Şimdi de gençleri bu suçlardan yargılayıp mahkûm ediyorsunuz.

Geçtiğimiz günlerde Malatya’da gençlere bu sözde suçlardan dolayı ceza yağdırdınız. Üniversitede okuyan gençler sekiz yılla on üç yıl arasında cezalar aldılar.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının anma etkinliğine saldırdınız, 33 kişiyi coplayarak, yerlerde sürükleyerek gözaltına aldınız. Bu gençlerden Mesut Can Türk, Aylin Kaplan ve Yakupcan Telci’ye iki dönem okuldan uzaklaştırma cezası verdiniz. Deniz Gezmiş bir dönemin sembolüdür, vatanseverliğin gurur abidesidir, bu ülkenin yüz akıdır. Denizleri anmak suçsa bu suçu zaten her biri birer devrimci olan Cumhuriyet Halk Partililer her gün işliyor. Gücünüz yetiyorsa gelin bizi de yargılayın. (CHP sıralarından alkışlar)

Yiğit Ergün adlı öğrenciye çantasından çıkan yumurta başına kırk dört ay hapis cezası istemiyle dava açıldı. Üç yumurta taşıdığı için on bir yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Yumurtayı silah kapsamına almayı düşünüyor musunuz? Takım elbisenizin lekelenmesinden mi korkuyorsunuz? İyi de zaten takım elbiseleriniz için dava açmıyor musunuz? Nihal Çarıkçı adlı öğrenciye bundan dolayı iki yıl hapis istemiyle, Avrupa’da şov yapan bir Bakan, iki yıl hapis istemiyle dava açtı. Başak Baydar adlı öğrenci örgüt üyesi olmaktan yargılanıyor ama hangi örgüt olduğu belli değil. 

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan, Bakanlar Kurulu sıralarında…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İş takibini sonra yapsınlar, iş takibini… 

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hatibi dinleyelim lütfen. Oturun yerlerinize…

Sayın Bakanım…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Başka bir öğrenci dört farklı örgüte üye olmaktan hapishanede tutuluyor. Ağzı açıkken çekilen resmi slogan atıyor, alkış halindeki eli şarkılara eşlik ediyor olabilir diye Rıdvan Çelik isminde bir çocuk on dört yıl dokuz ay hapse mahkûm oluyor. Velev ki şarkı söyledi, slogan attı, bir insana şarkı ve slogan yüzünden bu kadar ceza verilir mi?

Türkiye’yi Hitler Almanyası’na çevirdiniz. Burası bilin ki Hitler Almanyası değildir. Gençlere açılan davalar yetmiyor, haksız ve hukuksuz uygulamalar, kışla kılıklı üniversiteler tarafından da aynen uygulanıyor. 1985 model darbe patentli disiplin kurulları devreye sokuluyor. Gözaltına alınan, tutuklanan öğrencilere yargı kararı dahi beklenmeden uzaklaştırma cezası veriliyor.

Adaletsiz hukukun ve hukuksuz yargının kurucusu AKP, bu tablonun bir numaralı sanığıdır. Denizli’de basın açıklamasıyla YÖK’ü kınayan öğrencilere ceza yağdırılıyor. YÖK’ü protesto etmek suçmuş. 12 Eylül kurumu YÖK’ün kendisi zaten bir suç değil mi? YÖK, darbenin üniversite katliamıdır, özerkliği ve özgürlüğü postal altında ezmiştir; demokrasi adına utançtır. YÖK’ü protesto etmek, demokrasinin erdemidir, ödüllendirilmesi gereken bir davranıştır ama YÖK’çü olmak ayıptır, Fenerli medya hırsızlıktır, şifreli sınav haksızlıktır, intihal yani bilimsel hırsızlık suçtur. Cezalandırılması gereken bunlardır. (CHP sıralarından alkışlar) YÖK’çülüğün, Fenerciliğin, şifreciliğin, intihalciliğin cezasını siz kesemezsiniz çünkü bindiğiniz dalı kesmiş olursunuz.

Hopa davası kapsamında tutuklu gençlerin evlerinde bulunan altmış yedi kitap iddianamede tek tek özetlendi, suç unsuru olarak kabul edildi. Neden kitaplardan korkuyorsunuz? Bilginin gücünden mi çekiniyorsunuz? Zalimliğin telaşı içinde mi çırpınıyorsunuz?

Bizim nüfusumuz değerli arkadaşlar, dünya nüfusunun sadece doksanda 1’i. Dünya üzerindeki terör nedeniyle hapishanede bulunan insanların üçte 1’inden fazlası Türkiye hapishanelerinde yatıyor.

Değerli milletvekilleri, buradan soruyorum: Bizim analarımız örgüt üyesi mi doğuruyor yoksa bu 30 kat farkı oluşturan zihniyette bir sorun mu var? Meclis kürsüsünden gençleri suçlu ilan eden bakan bu zihniyetin ürünüdür. Bir bakan diyor ki: “Özgürlük isteyen hapse gitsin.” Bunu diyen bakan da bu zihniyetin ürünüdür. Yani hapishaneler vaat eden Başbakan da bu zihniyetin ürünüdür. İşte, sorun bu zihniyettedir. Bu zihniyet nasıl bir gençlik yetiştirebilir? Tek tip, suskun, sorgulamayan, düşünmeyen, üretmeyen, esir ve itaatkâr bir gençlik bizi felakete götürür. Demokrat, özgürlükçü, düşünen, sorgulayan, üreten bir gençlik bizi aydınlığa taşır. Kötü yasalar zulmün en berbat şeklidir. Yasaları değiştirelim. Ne zulüm ne merhamet yalnızca adalet. Adaleti sağlayalım. Gençlik gelecektir. Geleceğimizi hapishanelerde çürütmeyelim.

Değerli arkadaşlar, son olarak bir annenin haykırışını buradan okumak istiyorum. Diyor ki anne: “Yusuf Yılmaz insan mı öldürdü, Uyuşturucu mu sattı; Yusuf Yılmaz ne yaptı, eline silah mı aldı? Bırakın oğlumu okulunu bitirsin, bırakın oğlumu okulunu bitirsin.” Bu sözler tutuklu öğrenci Yusuf Yılmaz’ın annesi Havva Yılmaz’a ait. Peki suçu neydi? Parasız eğitim istemek, konser bileti satmak, 1 Mayıs etkinliklerine katılmak. Değerli arkadaşlar, suç bu, ceza bu. Bu Yusufları özgürleştiriniz ya da Yusufların annelerinin iki eli iki yakanızda olacaktır.

Bu önerinin kabulü için desteklerinizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Önerisi’nin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisinin, tutuklu üniversite öğrencileriyle ilgili araştırma önergesinin gündeme alınmasıyla ilgili grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle konuya girmeden evvel, bir karineyi, bir kuralı çok net ortaya koymakta fayda var; o da şudur: Hiçbir parti bizim özgürlük anlayışımızla, bizim üniversite öğrencilerinin haklarını yerine getirme taleplerini karşılama anlayışımızla, hiçbir parti bizim gençlere yapılan yatırımlarımızla bizimle yarışamaz. Net olarak baktığımızda, şimdiye kadar yapılanlarla son sekiz on yılda yapılanları karşılaştırdığımızda bunu konuşmanın abes olduğunu düşünüyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vallahi bu kadar olur!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız “Vallahi bu kadar olur!” diyen arkadaşa söylüyorum, isterseniz beraber bakalım: Örneğin, biz iktidara gelirken 2002 yılında Türkiye’deki üniversite sayısı 76 iken, bugün bu sayı 165’lere çıkmakta.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz iktidara gelirken kaç öğrenci hapisteydi?

BÜLENT TURAN (Devamla) - 2002 yılında yurt sayısı 193 iken, bugün 305’leri geçmekte.

Değerli arkadaşlar, burs ve kredi artışlarının komik rakamlardan daha makul rakamlara geldiğini bütün öğrencilerimiz bilmekte. 45 lira olan üniversite bursunun bugün 260 liraya kadar çıktığını hepimiz bilmekteyiz.

Zaten samimiyet gözle görülen bir şeydir. Yapılan işleri halkımız çok net gördüğü için, elinden geldiği kadar, üç dönem olmasına rağmen AK PARTİ’ye oylarını artırarak destek olmaktadır. Eğer dediğiniz gibi bir tablo olsaydı, kötüleyen, geri giden, üniversitedeki hakları yasaklayan bir anlayış olmuş olsaydı asla halkımız bize bu konuda açık çek vermezdi.

Ama söylediğim şudur değerli arkadaşlar: Bizler elimizden geldiği kadar üniversitelerimizin daha çoğalması için, hem nicelik hem nitelik olarak artması için elimizden geleni yapmaya çalıştık. Örneğin, sadece elinde “Ordu darbe yapsın.” anlayışıyla pankart açıp “Ordu göreve.” diye anılan bir YÖK’ün, bu yıllarda, hepinizin bildiği gibi, üniversite öğrencilerine temsilci seçme hakkı verip oda ayırma hakkını verdiğini hepiniz biliyorsunuz. Yurt dışına binlerce öğrencimizin akademik ihtiyaçlarımızı karşılamak için gönderildiğini biliyorsunuz. Artık, görevini yapan bir YÖK olduğunu, büyük oranda başarılı işler yaptığını hepiniz biliyorsunuz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hani YÖK kötüydü?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yahu kötü değil miydi YÖK?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sorunlar yok mu? Bakınız, tabii ki sorun var ama söylemek istediğim şu değerli arkadaşlar, bu sorunların çözümünün yolu Meclise gelecek İç Tüzük’ü engellemek için öğrencilerimizi kullanarak önerge vermek değildir.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – İzin mi alacağız?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu sorunların çözümünün tek adresi, milletin taraf olduğu, milletin tüm dertlerinin milletin ruhuyla beraber yansıtıldığı yeni bir Anayasa’yı beraber yapmaktır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Eski Anayasa’da “Eğitim paralıdır.” mı yazıyor?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Biz yeni Anayasa diye ısrar ederken, YÖK’ün yapılanmasının da, diğer temel meseleleri de görüşmek isterken Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın sadece bize kızdıklarını görüyoruz. Oysa masaya oturup beraber iş yapmak, çözmek, tüm sorunları masaya yatırmak hepimizin görevi olması lazım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz farklı masada mı oturuyoruz, aynı masadayız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir hususu daha ifade etmek istiyorum. Bizler, az önceki hatip arkadaşımızın da ifade ettiği, öğrencilerimizin tutukluluğu gündeme geldiğinde, sadece akla gelen sanki iktidara karşı yumurta atan öğrenciler ceza alıyor, başka kimse yokmuş gibi değerlendiriliyor. Bakınız, yine Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın sorduğu sorulara Adalet Bakanımızın verdiği cevaptan bir bölüm okuyacağım. Nurettin Demir arkadaşımız sormuş, diyor ki: “Üniversitede tutuklanan öğrencilerin tutuklanma kategorileri nelerdir?” Dediğiniz gibi poşu takmak falan yok. Bakın okuyorum: Adam öldürme var, uyuşturucu var, gasp var, hırsızlık var, yaralama var, cinsel suçlar var, sahtecilik var, dolandırıcılık var, devam ediyor. Dolayısıyla, dediğiniz, devede kulak olan bir şey.

Ben bir gencim, üniversite eylemleri yaptım. (CHP sıralarından gürültüler) Üniversite eylemleri yaptım arkadaşlar, bundan gurur duyuyorum. Bir üniversite öğrencisi kendi gençlik yıllarında tavır koymayı bilmiyorsa zaten yaşı ilerleyince koyamayacaktır. Üniversite öğrencisi…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakın, üniversiteye giden çocuk on sene evvel on iki yaşındaydı.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dinlerseniz devam edeceğim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kimi diyorsun, adını bir daha söyle.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İsmini söyle, bir daha söyle.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Şunu söylemek istiyorum, üniversite öğrencisi kendi yaşında, kendi okuluna tavır koyamazsa bilecekseniz ki o yaşı büyüyünce zaten koyamaz. Şunu demek istiyorum, her üniversite öğrencisi tavır koymak, demokratik hakkını yerine getirmek, adam gibi ifade etmek için her türlü hakka sahiptir fakat…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Adam gibi nasıl oluyor?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adam nasıl? Adamı tarif et, adamı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Adam tarifini getireceksin.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Fakat… Bir daha söylüyorum, sizin özgürlük anlayışınız, bir diğerinin fiilî sıkıntısına, başka bir probleme sebebiyet veriyorsa e tabii ki insanlar buna dur diyeceklerdir arkadaşlar.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vay be, bu kadar olur! Genç adamsın ya.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bülent Bey, sizin demokrasi anlayışınız bu.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir şey daha söyleyeceğim: Hukukçu olan herkes bilir, cezai sorumluluk, hukuki sorumluluk ve disiplin sorumluluğu farklıdır. Yani bir eylem cezai anlamda suç olmazken disiplin suçu olabilir ya da tam tersi olabilir.

Bakınız...

VELİ AĞBABA (Malatya) – Elinde silah var  mı, şiddet var mı? Ne yapmış? Pankart açmış sadece.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Veli Bey, sadece bağırıyorsun, dinleyin beraber konuşalım ya. Siz konuşurken dinledim ben, en önde dinledim. Bir sakin ol. Bak sizin arkadaşınızın sorusunu soruyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) -  Adalet Bakanı gibisin, bir tane gazeteci çıkıp “Terörist.” diyor, hepsini aynı kategoriye koyuyorsunuz. Olmaz öyle.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakın, Sena Kaleli sizin arkadaşınız, bir soru sormuş ve Adalet Bakanı cevap veriyor. Sadece güvenlik açısından isim okumayacağım. Sorduğu soruda diyor ki: “Poşu takmaktan dolayı hapse alınan, tutuklanan falanca kişi hakkında soru soruyorum.” Suç: “Poşu takmak.” diyorsunuz. Bakınız, diyor ki cevabında: Şu şu mahkeme, şu şu numara; geçiyorum. “…mahkemesinde tutuklandığı silahlı örgüte üye olmak, mala zarar vermek, tehlikeli maddeleri izinsiz kullandırmak, bulundurmak, el değiştirmek, görev yaptırmamak için direnme suçlarından hakkında yapılan soruşturma neticesinde...” diye devam ediyor. “Sanığa yöneltilen suçlamalar arasında dediğiniz gibi ‘Poşu takmak.’ diye bir suç olmadığı görülmüştür.” diyor. Dolayısıyla, hayal kurmakla iş yapmak farklı şeyler.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Var, var, var, iddianamede var.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz sorun varsa bu sorunları çözmek için, bir daha diyorum, yeni bir anayasayı bir imkân buluyoruz. YÖK’ün daha demokratik olması, üniversite öğrencilerinin daha anlamlı hâle gelmesi hepimizin görevi ama olmayan suçları ihdas etmek, sanki bir terör örgütü yokmuş da, sadece demokratik eylem hakkını kullanıyormuş da bunlara ceza veriliyormuş gibi yapmak da bir samimiyet sorunudur.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, size muhalif herkese “Terör örgütü.” dediniz. O zaman Meclisin bu yanı terör örgütü.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakınız, bir şey daha söyleyeceğim, değerli arkadaşlarım, önerge samimi bir önerge değil. Ben şuna inanıyorum...

VELİ AĞBABA (Malatya) – Niye?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Neden? Söyleyeceğim. Samimiyet gözle görülür, samimiyet anlaşılır, sadece evrak ve yazı bir anlam ifade etmez, samimiyet işin esasıdır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bir tane yolsuzluk suçundan hüküm verin, samimiyetinizi gösterin. Arkada Ali Babacan var.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Eğer siz üniversite öğrencilerinin talepleriyle ilgili samimi olsaydınız...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bütün hırsızlar dışarıda, öğrenciler içeride. Bu mudur samimiyet?

BÜLENT TURAN (Devamla) – ...üniversite öğrencilerinin sorunlarıyla ilgili samimi olsaydınız bu önergenin adı “tutuklu öğrencilerin araştırılması” değil de, faillerinin aranızda olduğu, çözülmüş bir katsayı sorununun tekrar sorun olması için mahkemeye dava açanlar açmamış olurdu, bu bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Onu da sen getir.

BÜLENT TURAN (Devamla) – İkincisi: Siz samimi olsaydınız, üniversite öğrencilerinin sorunlarını çözmek için samimi olsaydınız…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sınav sorularını çaldırıp sattınız be, ne katsayısından bahsediyorsun? Çocukların emeğini çaldırdınız be!

BÜLENT TURAN (Devamla) – …“Bu tutuklu öğrencilerin suçları ne?” diye sormak yerine yine faillerinin aranızda olduğu…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Nerede sınav sorularını çalanlar? Failleri sizin aranızda o zaman.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Biraz kendi grubuna bak, sol tarafına bak.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dinlemeyecek misiniz, dinlemeyecek misiniz?

Yine, samimi olsaydınız eğer bu araştırmanın adını yapacağınız başlık şu olmalıydı: İkna odalarını araştırma teklifi olması lazımdı, failleri aramızda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sizin aranızda.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Hiç kimse bizim üniversite öğrencileriyle aramızda engel olamaz, duvar öremez. Yanlışlık varsa çözecek olan biziz, CHP değildir. CHP’nin nasıl önerge verdiğini, CHP’nin nasıl çözüm ürettiğini tüm milletimiz zaten bilmekte. O yüzden seçimlere girdik, çıktık, girdik, çıktık; sonuç aynı olmakta.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Adil bir seçim yaparsan durum çok değişir. Bütün medyayı satın al, bütün parayı, devletin parasını…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Samimiyet -hiç gülmeyeceksiniz- gözle görülür. Samimi davransanız bu Tüzük’te de, bu işlemlerde de sonuç alırsınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sakın o yüzde 50’ye güvenme!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bugün üniversite öğrencilerimizin önergesinin verilmesinin bir amacı vardır değerli arkadaşlar, o da daha demokratik bir İç Tüzük’ün bu Meclisten geçmesini engellemektir. Eğer siz üniversite öğrencilerinin sorunlarını dert edinseydiniz İç Tüzük’ün bu Meclise gelmesinden önce bunu gündeme getirirdiniz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Savunduğunuz şey faşizm, başka bir şey değil.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Tamamen samimiyetten yoksun, içerikten yoksun, vizyondan yoksun, yalanlarla, iftiralarla dolu bu önergeye “hayır” oyu vereceğimizi, zaten eğer bu konunun dert edilmesi ihtimali olsaydı daha anlamlı, daha ciddi önergeler verileceğini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun fendim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Grubumuza sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekili…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Evet.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Efendim, benim de şahsıma bir sataşma var, ben de söz almak istiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, ben de önergeyle ilgili söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye.

Sayın Başkanım, buyurun.

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Az önce konuşan hatip buraya sanki Cumhuriyet Halk Partisini hedef almak için çıkmıştı değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ancak bize “fail” sözcüğünü kullanan bu zat önce dönüp kendisine bakmalıdır diye düşünüyoruz.

Şimdi bu ülkede…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sesinizi keserseniz daha rahat, daha sakin konuşacağız.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Oraya söyle, Veli’ye söyle.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu ülkede çok ciddi bir özgürlük sorunu var. Ülkemize bu yüzden neredeyse turist bile gelmez olacak belli ki. Bu ülkede tutuklanmamış aydın gazeteci hiç kalmamış gibi, neredeyse yurt dışındaki, Amerika’daki gazetecileri, aydınları ve yazarları tutuklamaya çalışıyorsunuz, bugün onları dahi hedef göstermeye çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bu ülkede Deniz Feneri savcılarına yaptıklarınız yetmemiş gibi, neredeyse Almanya’daki savcı ve yargıçları da tutuklamak için müthiş bir şehvet duyuyor bazı mensuplarınız, onu hissediyoruz.

Bu ülkede, inanın sayenizde kimse özgür değil, sadece bu ülkede sizin sayenizde para özgür, para! Sadece paranın özgürlüğünü savunuyorsunuz, insanın değil! (CHP sıralarından alkışlar) Sadece paraya değer veriyorsunuz.

Bakın, bu ülkede eğitimi seri üretim nesnesi hâline getirdiniz. Bu ülkede eğitim sizin sayenizde bir seri üretim nesnesi hâline geldi. İnsan yetiştirmeyi sadece tek tip insan yetiştirmek olarak algılayan bir neslin ahfadısınız sizler.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Aynaya bak, aynaya.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Buna itiraz edenlerin karşısına, sizin Başbakanınız beşer bin, onar bin kişilik kara gömlekli çeteleri sokmaya, onun karşısına onu çıkarmaya çalıştı, o gençlerimizin karşısına. Bunu dahi söyleme cüretini gösterdi sizin Başbakanınız bakın. Hrant Dink’in ölümüne sebebiyet verenleri siz sakladınız, siz bugün taltif ettiniz ve onlara yıldızlar taktınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tarhan teşekkür ediyorum.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Siz kendinize bakın. Meclis TV’yi kapattınız. Bugün İç Tüzük’ü değiştirerek sesimizi kısmaya çalışıyorsunuz ama bunu başaramayacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, teşekkür ederim, sağ olun.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Diktatörlüklerde sadece diktatörler olmaz demiştim, anlamamışsınız; anlatacağız, öğreneceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tarhan, teşekkür ederim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Biraz önceki olaydan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen… Sırasıyla.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Daha önce söz istedi.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama söz istiyorum Sayın Başkan, daha önce sataşma yapıldı.

BAŞKAN - Grup Başkan Vekilleri söz istediği zaman ilk önce onlara… Size de vereceğim, oturun yerinize lütfen.

 

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, az önceki hatip zannediyorum CHP grup önerisinin aleyhinde söz almıştı. Doğal olarak da CHP önerisinin aleyhinde ifadelerde bulunması gerekiyordu.

CHP, tabii ki, aynaya dönüp bakarsa söylenilen ifadelerin de eksik hatta yetersiz kaldığını da görebilir diye düşünüyorum.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Bize fail diyemez, fail sizsiniz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ikna odalarını bu millet unutmadı, katsayı adaletsizliğini bu millet unutmadı. Tam da burada yasayı çıkarıp düzeltmişken tekrardan sorunu götürüp sorun hâline getiren, sorunu çözümsüz hâle getiren gene sizler oldunuz ama inşallah, Allah’ın izniyle, bu sorunu tamamen ortadan kaldıracağız, yine burada düzelteceğiz bunu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, yine aynı şekilde “Eğitimde tek tip…” dediniz de sadece eğitimde değil her alanda tek tipliği AK PARTİ ortadan kaldırdı, her alanda tek tipliği. Tek tip insan, tek parti zihniyetine sahip insan yetiştirmeyi artık bu ülke unutacak.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Tek partiye siz götürüyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bu ülke, daha demokratik, daha özgür insanların yaşadığı bir ülke hâline gelecek.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Biz demokrasiyi getirdik, siz tek partiyi getiriyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) - Hrant Dink’i de, diğerlerini de öldürenler bu iktidar döneminde açığa çıkarılıyor. O faili meçhulleri bizler aydınlatıyoruz.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Tek partiye getiriyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) - O faili meçhulleri bizler aydınlatıyoruz.

Yargı da elinizden gittiği için tabii feryat, figan koparıyorsunuz ama artık yargı da bağımsız, insanlarımız da özgür ve hür, eskisinden çok daha özgür bir şekilde.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Yargıya el koydunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Artık, militan yargı yok. Artık, tam bağımsız, tam özgür yargı var. Artık, hür insanların yaşadığı bir ülke var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık, bunu kabul etmeniz lazım değerli arkadaşlar.

Bizler daha geçtiğimiz gün…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sanığı unutan yargı var.

AHMET AYDIN (Devamla) - Millî güvenlik derslerini kaldırıyoruz. Bakın arkadaşlar, sizlerin konuşamadığı, sizlerin hayal edemediği birçok özgürlüğü AK PARTİ getirdi, haberiniz yok. Haberiniz olsa da burada konuşacak diliniz yok, maalesef.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Konuşamama özgürlüğü…

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, siz konuşmasanız da, siz duymasanız da AK PARTİ’yle birlikte Türkiye her alanda mesafe katediyor, her alanda çağ atlıyor; özgürlükler başta olmak üzere, ekonomi başta olmak üzere her alanda hayallerinizin, ufuklarınızın yetişemediği yerlere doğru gidiyor, gitmeye de devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler efendim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, milletvekillerimize de yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Buyurun, oturun yerinize.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yerinden olmaz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sataşma kürsüden yapıldı.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, sataşma yok efendim.

BAŞKAN – İlk önce Hanımefendi… Lütfen yerinizden, lütfen…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Lütfen, bakın… Katsayıyla ilgili sataşma kürsüden yapıldı. Bu nedenle ben kürsüden konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen anlayış gösteriniz. Yani grup başkan vekilleri iki dakika oradan konuştu.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama bakın…

BAŞKAN - Arkadaşlar yerinden birer dakika; herkese aynı şeyi yapacağım.

AHMET TOPBAŞ (Afyonkarahisar) – Kürsüden söyledi kürsüden. “Fail” dedi…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama bakın, oradan sataşmayı yaptılar. Lütfen efendim…

BAŞKAN – Hayır, hayır efendim, kusura bakmayın.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama 2 kez sataşma yapıldı, lütfen. Benim oradan konuşmaya hakkım var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, hayır efendim. Bakınız…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Yani ama siz söz veriyorsunuz, AKP Grubuna söz veriyorsunuz. Bana iki kez sataşma yapıldı, bu konuda söz vermiyorsunuz. Lütfen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kürsüden bir sataşma olmadı Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Yılmaz 60’ncı maddeye göre söz istemiyor efendim. 60’ıncı maddeye göre pek kısa bir söz talebi olana malumunuz olduğu üzere yerinden söz verilir. Sataşma nedeniyle söz istiyor, 69’uncu maddeye göre.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sataşma yok ki Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hatip kendisine sataşmada bulunmuştur. Doğal olarak kürsüden konuşma hakkı vardır efendim.

BAŞKAN – Şimdi, bir saniye…

Sayın Başkanım, isim bildirilerek Hanımefendiye bir sataşma olmadı, partiye oldu.

AHMET TOPBAŞ (Afyonkarahisar) – Dava açtı... “Fail” dedi, “fail” dedi.

BAŞKAN – Bir saniye efendim, dinleyin. Bir saniye efendim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Efendim, katsayı davasını açan milletvekiliyim ben. Bu nedenle doğrudan…

BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Grup Başkanıyla görüşüyorum Hanımefendi, bir saniye. Halledeceğiz merak etmeyin, bağırmayın.

Şimdi Sayın Başkanım…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Dava açan” demek suretiyle, “fail” demek suretiyle efendim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – “Dava açan fail.” Suç faili niteliğinde sözler söylendi efendim.

BAŞKAN – Sizi mi kastediyor?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim, iki dakika size...

 

5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, sevgili arkadaşlar; hiçbir şekilde fail olduğumu kabul etmiyorum. Bu ülkede dava açmak, hakkını aramak eğer faillikse, eğer suçluluksa bunu ancak sizin gibi insanlar, sizin anlayışınızdaki insanlar yapabilirler.

Sizler “Katsayıyı eşitledik.” diye “30 Kasım 2011 tarihinde katsayı eşitlendi.” adı altında gerçekte bir eşitsizliği savunuyorsunuz. “Katsayı eşitlendi” adı altında 0,12 ile herkesin eşitlendiğini söylüyorsunuz ancak şunu gözden kaçırıyorsunuz: Meslek liselerinde okuyanlar kendi bölümleriyle ilgili alanları seçtiklerinde binde 6 onlara ek puan verildiğini hepiniz biliyorsunuz. Meslek lisesinde okuyanların sınavsız meslek yüksekokullarına geçiş hakkının olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Meslek lisesinde okuyanlar, meslek yüksekokulundan dikey geçiş hakkıyla üniversitelere girdiğini hepiniz biliyorsunuz. Ancak, liselerde okuyan çocuklar, Anadolu lisesinde okuyan çocuklar ve fen lisesinde okuyan çocuklar, kendi bölümleriyle ilgili bir alanı seçtiklerinde onlara binde 6 oranında herhangi bir hak verilmiyor. Bu mudur sizin eşitlik dediğiniz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – CHP arkanızda mı, partiniz arkanızda mı?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Bu mudur sizin eşitlik dediğiniz? (CHP sıralarından alkışlar) Yani bu ülkede, genel liselerde, Anadolu liselerinde, fen liselerinde okuyan çocukların hiçbir hakkı yok mudur? Onlar kendi bölümlerini seçtiklerinde ek puan almaya hakları yoktur da meslek lisesindeki insanların, çocukların hakkı mı vardır?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hepsinin eşit hakları var, hepsinin hakları eşit.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Böylesine bir eşitlik anlayışı olamaz. Ben buna, hem bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak hem bir anne olarak hem de bir hukukçu olarak böylesi bir şeye karşı çıkmayacaksam, bu sessiz çoğunluğun sesi olmayacaksam benim burada yerim yok arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Aldığı dersler, fende, matematikte eşit mi? Bunu biliyor musunuz? Aldıkları derslere bakın, derslere.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Sizler bu gerçeği örtbas etmeye çalışıyorsunuz. Sizler bunu din tüccarlığı yaparak ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Bu gerçeği ortadan kaldıramazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Bu bir gerçektir. Ben Meclis kürsüsünden, bütün milletvekillerini müdahil olmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Gerçekten de, demagoji yapıyorsunuz, yalan söylüyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum, süreniz doldu, çok teşekkür ederim, sağ olun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, “samimiyetsiz” demiştir, 69’a göre, cevap hakkım doğdu.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın İnce.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, poşuya dil uzattılar ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, takdir edersiniz ki katsayı sorunu bir ideolojik tartışma değildir ve olmamalıdır.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Siz yaptınız.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben sekiz yıl Millî Eğitim Komisyonunda görev yapmış birisi olarak, hiç bunu bir ideolojik boyuta çekmeden, üç dakika içinde Genel Kurula bir bilgi vermek isterim, takdir sizindir.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz biliyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın İnce, zaten, grup adına, arkadaşlarımızın ifadelerini etmek üzere size söz vereyim ama ondan sonra normal şeyimize devam edelim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Grup başkan vekilleri ifade etti zaten.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, konu meslek liselerindeki katsayı değil ki.

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen… Ahmetçiğim, bir şey olmaz, buyursunlar, bir şey olmaz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Size de söz veririz istiyorsanız, buyursunlar efendim.

Buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye rahatsız oluyorsunuz doğruları duymaktan? Oturun dinleyin, otur!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen terbiyeli ol!

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

21.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, üniversite sınavlarındaki katsayı uygulamasına ilişkin açıklaması

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu katsayıyı 28 Şubatçılar getirdi. Doğru bir uygulama değildi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, bir dinleyin, bir dinleyin. Bir dakika arkadaşlar, bir dakika.

Ben, bu ülkede on altı yıl öğretmenlik yapmış birisiyim. Bu ülkede imam-hatipli çocuklarla fen liseli çocuklar hepsi bu memleketin evladıdır; ne birisi cüzammlıdır ne birisi vebalıdır ne birisi Oxford’ludur. Adil yaklaşmak lazımdır. 28 Şubatçıların getirdiği katsayı doğru değildi. Bakınız, ilgili mühendislik hakkı… Elektrik bölümünde okuyan çocuğun elektrik mühendisi olamaması bir haksızlıktır, bu doğru değil, bana bunu kimse anlatamaz. Bilgisayar bölümünde okuyan bir çocuk bilgisayar mühendisliğini tercih ettiğinde puan kaybına uğruyor, bu doğru değildi ancak bugün getirilen de doğru değildir, bu da adil değildir. Bunu…

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Niçin?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir dakika arkadaşlar.

Birincisinde alkışlıyorsunuz da ikincisinde niye hemen başlıyorsunuz muhalefete? Bir dakikanızı alacağım.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bence en büyük haksızlık bu ülkede gençlerimizi ilgilendiren bir konuyu bir parti meselesi hâline getirip, takımlar arasındaki yarış hâline getirip savunmak, tartışmak, en büyük yanlışlık işte budur.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Siz yapıyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu bir ideolojik tartışma değildir. Ama bir mahkeme açmak, dava açmak herkesin hakkıdır. Buradan bir fail falan çıkmaz, bu doğru değil. 28 Şubatçıların getirdiği katsayı meselesi de doğru değildir, bugünkü uygulama da doğru değildir.

Bakın, değerli arkadaşlarım, ben bunu bir ideolojik tartışma hâline getirmiyorum, bir teknik tartışma olarak söylüyorum. Bu şöyle tartışılmalıdır: Meslek lisesinde okuyan çocuğa ilgili mühendislik hakkı verilmelidir ama “Herkes her yere girebilir.” demek de bir adalet değildir. Burada, bakın, bu ikisi de doğru değildir.

Bakın, size iddialı konuşuyorum, bu Mecliste –çok iddialı konuşuyorum- bu 550 kişi içinde bu işi en iyi ben biliyorum, çok iddialıyım.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hadi oradan!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bunu… Bak senden daha iyi bildiğim kesin.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hiç bilemezsin.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir kere senin yaptığın tek şey oradan bağırmak.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Seninki ne?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ben bunu şöyle… Bakın, isterseniz bunu sizlerle bir televizyon kanalında, herhangi bir yerde gelin tartışalım.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ben varım, ben.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Tartışalım ama bunu ideolojik tartışmayalım; bunu, bu memleketin çocuklarını ideolojik tartışmayalım, doğru tartışalım, adil tartışalım.

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Reklam konusu değil bu, reklam yapma.

MUHARREM İNCE (Devamla) – 28 Şubatçılar da hatalıydı, siz de hatalısınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bana biraz önce…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye… Bu konuşma, bu tartışma ne kadar sürecek arkadaşlar? Biz şu anda…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sataşma var efendim, bana “samimiyetsiz” dedi, cevap hakkımı istiyorum ben.

BAŞKAN – Bakınız, şahsınıza bir şey söylendi mi?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Evet, “samimiyetsiz” dedi.

BAŞKAN – Ne dedi?

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Samimiyetsiz” dedi, “sahte imzalar” dedi.

BAŞKAN – Peki, bir dakika size vereceğim.

Sonra Ahmet Bey size vereceğim.

Buyurun, bir dakikada lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Değerli arkadaşlar, öncelikle bu Meclis kürsüsünden bir milletvekilinin “samimiyetsiz” demesini kendisine yakıştıramadığımı belirtmek isterim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Önerge samimiyetsiz.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir dakika…

Parasız eğitim için pankart açmak, saç kestirmek, şemsiye taşımak, poşu takmak, yumurta bulundurmak, konser bileti satmak, üniversite yönetimini eleştirmek, basın açıklaması yapmak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne katılmak, 1 Mayısa katılmak, Deniz Gezmiş’i anmak, YÖK’ü protesto etmek, kitap okumak, Kürtçe ezgi ve halay, Rıdvan Çelik isminde bir öğrencinin ağzı açıkken, sadece ağzı açıkken kanıt olarak kullanılmıyorsa ben samimi değilim, özür dileyeceğim sizden eğer bunlar yalansa. Eğer bunlar doğruysa sizi özür dilemeye çağırıyorum buradan.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, teşekkür ederim.

Buyurun Ahmet Bey.

İki dakika… Lütfen tartışmayı burada bırakalım, ona göre konuşun.

 

7.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben öncelikle şunu ifade edeyim: Ben imam-hatip lisesi mezunu değildim, ben sağlık meslek lisesi mezunuydum ve 1990’da sağlık meslek lisesinden mezun olduğumda bu katsayı adaletsizliği olmadığı için İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun oldum ve avukat oldum. Eğer o gün de katsayı adaletsizliği olmuş olsaydı ben de bütün soruları cevaplamama rağmen, hukuk fakültesine giremeyecektim. Bu çok acı bir şeydir, bunun savunulacak hiçbir tarafı yoktur arkadaşlar. Sadece yüzde 8’lik bir imam-hatiplinin önünü kesmek adına yüzde 92, yüzde 100’ü heba eden bir zihniyet, bunun ne tarafı kabul edilir?

Siz kendi aranızda dahi aydınlanmamışsınız ki; biriniz kalkıyor katsayı adaletsizliğini savunuyor, biriniz geliyorsunuz “O da adaletsiz, bu da adaletsiz” diyor, biriniz, gene aynı şekilde Genel Başkanınız…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Aynı şeyi söylüyoruz.

AHMET AYDIN (Devamla) – “İki arkadaşın dava açtığı bir durumdur, Grup olarak arkasında değiliz” diyor.

Arkadaşlar, siz bu olayın neresindesiniz? Siz halktan yana mısınız, başka bir şeyden yana mısınız? (CHP sıralarından gürültüler) Lütfen tavrınızı net koyun, net olun, net, net. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Az önce iki arkadaşı düşündük, görüştük burada. Sena Hanım geliyor, adaletsizliğin ne kadar adaletli bir şey olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Sayın İnce geliyor başka bir şey ifade ediyor: “28 Şubatçılarınki de adaletli değil, sizinki de adaletli değil” diyorsun.

Bakın arkadaşlar…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bak ben bir şey söyleyeceğim; arkadaşlarına sor, çocukları imam-hatipte okuyanlar parmağını kaldırsın haydi. Kaldırın parmaklarınızı kaldırın, kaç tanesinin çocuğu imam hatipte okuyor? (CHP ve AK PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu adaletsiz bir durumdur. Sayın İnce, bu adaletsiz bir durumdur ve… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, lütfen…

AHMET AYDIN (Devamla) – Şunu ifade edeyim: Biz, her şeye rağmen katsayı eşitliğini sağlamak adına, bu adaleti getirmek adına, bu adaleti devam ettirmek adına yine ne gerekiyorsa yapacağız ve gerektiğinde de bu yasal düzenlemeyi getireceğiz, sizler de samimi bir şekilde isterseniz buna destek verirsiniz diye düşünüyor, teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, tutuklu ve hükümlü öğrencilerin sorunlarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmesinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere Sayın Mülkiye Birtane.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar, CHP ve AK PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Süreniz on dakika.

MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN – Lütfen Hatibi dinleyelim arkadaşlar.

Buyurun.

MÜLKİYE BİRTANE (Devamla) - …CHP’nin tutuklu öğrenciler hakkında vermiş olduğu araştırma önergesinin lehine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son dönemlerde, her alanda olmak üzere, özellikle üniversitelerde sürdürülen baskı ve sindirme yöntemleri, öğrencilerin öğrencilik hayatlarını sonlandıracak derecede ciddi boyutlara varmıştır. Öğrenciler, en ufak tepkilerinde bile güvenlik güçleri tarafından darbedilmekte, haklarında davalar açılarak yüksek cezalara çarptırılmaktadır. Öğrencilerin parasız eğitim, ulaşım ücretlerinin düşürülmesi, barınma sorunlarına çözüm bulunması, çağdaş ve bilimsel eğitim hakkı istemleri “terörist faaliyetler” olarak nitelendirilmektedir. Öğrencilerin sesi kesilmekte, bir slogan atılması bile suç sayılarak üniversiteler âdeta Hükûmetin resmî eğitim kurumları hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Üstelik darbeci mantığın en antidemokratik kurumlarından biri olan YÖK, hâlâ üniversitelerde bir baskı mekanizması olarak tutulmaktadır. 1980 darbesini gerçekleştirenlere yönelik yargılama süreci başlatıldığı söylenirken, diğer taraftan darbecilerin ürünü olan bu Kuruma dokunulmamaktadır. Öğrencilerin “YÖK kaldırılsın.” talepleri bile suç sayılarak, öğrencilerin TCK 220 ve 314’üncü madde ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 7/2 maddesi kapsamında yargılanarak cezaya çarptırılmaları kabul edilir bir durum değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin demokratik normlara kavuşması ve gerçek anlamda evrensel değerlere uygun bir rejimin hayat bulması için en etkili dinamik gücü öğrenciler oluşturur. Türkiye’de öğrenciye biçilen rol, resmî ideolojiyi sorgulamadan öğrenmek, ona tabi olmak ve o anlayışa uygun bir yaşam biçimi kurarak statükocu devlet anlayışının yaşatılmasına hizmet eden birey olmayı kabul etmektir.

Üniversiteler, öğrencilerin sadece eğitim gördüğü yerler değil, öğrencilerin düşüncelerini özgürce ifade ettiği ve yanlış sisteme alternatif geliştirme alanlarıdır. Bu nedenle öğrenciler, siyasi faaliyetlerinden dolayı hiçbir şekilde cezalandırılmamalı, fiilen dokunulmaz olmalılar.

Hükûmetin, özellikle son dönemlerde öğrencilere yönelik uygulamalarının nedeni, öğrencilerin iktidara karşı politikalarını benimsemedikleri yönündeki fikirleri, mevcut sisteme yönelik olarak itirazda bulunmaları yönündeki eylemleridir. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün İstanbul Üniversitesi ziyareti sırasında, çantasında üç yumurta bulunan Hukuk Fakültesi öğrencisi Yiğit Ergün’e, polise direnip hakaret ettiği iddiasıyla kırk dört ay hapis cezası istemiyle dava açılmıştır. Yine, Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz adında 2 öğrenci “Parasız eğitim istiyoruz.” pankartı açtıkları için örgüt üyeliği kapsamında yargılanmış ve on dokuz ay cezaevinde tutulmuşlardır. Çağdaş Hukukçular Derneğinin raporuna göre, bugün Türkiye cezaevlerinde 500’e yakın öğrenci bulunmaktadır. Tutuklanan birçok öğrencinin devamsızlık sebebiyle Yükseköğretim Kurulu Disiplin Yönetmeliği’ne göre kaydının silindiği düşünüldüğünde sayının 500’ü aştığını söylemek yerinde olacaktır.

Değerli milletvekilleri, öğrenciler eleştiri yaptıkları, slogan attıkları için ve benzeri şekildeki faaliyetlerinden dolayı bir suçlu gibi işlem görmektedirler. Coplanarak gözaltına alınmakta, sokak ortasında infaz edilmektedirler. Oysaki bugün Türkiye'nin en önemli ihtiyaçlarından biri öğrencilere siyaset alanının açılmasıdır. Siyasetçiler öğrencilere kendilerini zorla dinletmek yerine onları dinlemenin imkânını oluşturmalı, öğrencilerin düşünceleri ve siyasi faaliyetleri değerli bulunarak özgür tartışma olanağı yaratılmalıdır. Onların siyasi faaliyetlerinden dolayı ceza almaları demek genç potansiyeli siyaset dışına itmek, üniversiteleri siyasetten, yani siyaseti genç beyinlerden soyutlamaktır.

Dikkat çekici bir başka nokta ise öğrencilere yönelik gözaltı operasyonlarının özellikle sınav zamanlarına denk getirilmesidir. Öğrenciler yalnızca eylem yaptıkları, slogan attıkları, pankart açtıkları için gözaltına alınmıyor, siyasi partilere olan sempatileri, okudukları kitaplar, telefon görüşmeleri, siyasi görüşleri nedeniyle de operasyonlarla evlerinden alınarak cezaevine konuluyorlar.

İktidar, öğrencilere düşünmeyi, okumayı, konuşmayı, araştırmayı, eleştirmeyi, karşı çıkmayı, protesto etmeyi yasaklamış, bütün eylemleri suç kapsamına almış, ağır ceza mahkemelerinde yargılamış ve yargılamaya devam etmektedir. Hrant Dink cinayetinde yargı “Örgüt yok.” diyor. Roboski köyünde 34 insanı katledenler hakkında tek bir soruşturma yok. Hızlı tren faciası davası zaman aşımından düşüyor. Her gün 3-4 kadın cinayete kurban gidiyor. Öğrencilere meydan dayağı çekenlere ise ceza verilmiyor. Yumurta atan, pankart açan öğrenciler örgüt üyesi olmakla suçlanıyor. Evet, öğrencilere dönük mevcut uygulamalar, toplumun ve bu ülkenin geleceği ile oynamaktır. Öğrencilerin baskı altında tutulması ve cezaevlerine konulması öğrenci haklarının açık ihlali demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir bütün olarak partimize, demokrat ve tekçi zihniyete karşı olan kesimlere ve öğrencilere yönelik olarak yürütülen operasyonlar, deliller üzerine yapılmıyor. İktidarın politikaları yerini bulmadığından tutuklamalar hızla devam ediyor. Ülkenin geleceği olan gençler siyasetten ve ülke sorunlarına duyarlı olmaktan uzaklaştırılıyor.

Şu an Hükûmet bütün sorumluluklarını ötelemiş, birbiri gibi düşünen, eleştirmeyen, sorgulamayan, haksızlığa karşı çıkmayan bir insan tipi üzerinde çalışma yürütüyor. Böyle bir mantık olabilir mi? Her öğrencinin, her insanın aynı düşünceyi paylaştığını düşünebiliyor musunuz? Aynı kitapları okuyan, aynı kelimelerle konuşan, aynı giyinen insanlar nasıl yaratılabilir? Yani bu ülkede kimse Marks, Hegel, Tolstoy okumayacak mı, bunlardan etkilenmeyecek mi? Kimsenin ateist, sosyalist, komünist, liberal, eşcinsel, radikal demokrat olma hakkı yok mudur? Bunun önü öğrencilerden başlanarak mı kesilmek isteniyor?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu süreç ciddi bir süreçtir. Eğer slogan atan öğrenci iki yıl cezaevinde tutuluyorsa o zaman özgürlük alanımızın ne kadar daraltıldığını görmek zorundayız. Bu ülkede şu an baskı altında olmayan hiçbir kesim yoktur. Öğrenciler, gazeteciler, yazarlar, aydınlar, siyasetçiler bu ülkede suç işleme oranı en yüksek kesim olarak görülüp sürekli baskı altında tutulmuyor mu?

“İleri demokrasi” dediğiniz olgu, farklılığa karşı savaş açmak, tek tip insan yaratmak mıdır?

AKP’nin sürdürdüğü operasyonlar, kendi ideolojisine karşı olan potansiyeli ortadan kaldırmaya yöneliktir. Öğrenciler de bu potansiyelin en önemli bir yerinde bulunmaktadırlar. Bu nedenle, AKP, öğrencilere yönelik amansız bir sindirme politikası devreye koymuştur. Şu an bütün liseler meslek liselerine dönüştürülmeye çalışılıyor, kendi dışındaki eğitim destek evlerine müdahale ediliyor. Bir aydır, 400 öğrencinin eğitim gördüğü BDP Kars Kağızman Belediyesi Eğitim Destek Evi kapatılmış bulunuyor ve bütün çabalarımıza rağmen henüz açılmış değil. Öğrenciler üzerinden topyekûn sürdürülen bu operasyonlar, onları yaşamın gerçeklerinden uzak tutma çabasıdır.

Bu nedenle, bu araştırma önergesinin gündeme alınmasını önemli buluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birtane.

Şimdi, önergenin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca.

Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesiyle ilgili aleyhte söz almış bulunuyorum.

Anayasa’mızın 42’nci maddesinde “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” ifadesiyle teminat altına alınan eğitim hakkını, sadece kanunun gereği olarak değil, vicdanımızın da gereği olarak benimsediğimizi burada belirtmek isterim.

Düşüncesinden, giyiminden, inancından dolayı eğitim hakkının engellenmesiyle ilgili her türlü faaliyetin bu toplumun zararına olduğu inancıyla özgürlük konusunda AK PARTİ’nin göstermiş olduğu hassasiyet ortadadır. Hiç kimsenin özgürlüğü bir başkasına zarar vermek adına savunulamaz. Özgürlük ifade içindir, fikir içindir, inanç içindir. Molotofkokteyli atmak, esnafın dükkânını yağmalamak, banka şubesinin camını, çerçevesini indirmek, vatandaşın aracını yakmak, sosyal hayatı kilitlemek için özgürlük talep edilemez. Eğitim hakkını zarar vermek olarak algılayan varsa şunu kesinlikle bilsin ki AK PARTİ bu ülkede huzuru bozdurmayacaktır.

AK PARTİ fikri hür, vicdanı hür neslin inşası için bakın bugüne kadar neler neler yapmış:

2012 yılı bütçesinde en büyük bütçeye sahip icracı bakanlığımız Millî Eğitim Bakanlığı olmuştur. 2002 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 11 milyar TL iken AK PARTİ 2011 yılında bunu tam 5 kat artırarak 56 milyar TL’ye kadar yükseltmiştir.

AK PARTİ İktidarında, yeni kurulan üniversitelerle toplam üniversite sayısı 103’e kadar çıktı. Seksen bir ilin tamamında üniversite kuruldu. Böylece yükseköğrenim, halkımızın ayağına götürülmüş oldu. Yeni açılan üniversitelerimiz “Eğitim herkesin hakkı.” anlayışımızın en güzel ifadelerinden birisi olmuştur.

Yine AK PARTİ İktidarı döneminde lisans ve yüksek lisans öğrencilerimize verilen burs ve kredi ödemeleri üç aylık ödemelerden aylık ödemelere çekildi, burs ve kredi miktarı 260 TL’ye kadar çıkarıldı. Böylece 2002’den bu yana sağlanan artış yüzde 478 oldu.

Geçtiğimiz pazartesi günü Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hayata geçirdiği Fatih Projesi AK PARTİ’nin eğitim vizyonunu anlamak açısından yeterlidir. 17 ilde hayata geçirilen Fatih Projesi okullarda değil, sınıflarda yüksek hızlı İnternet imkânı sunuyor. AK PARTİ döneminde öğrencilerimiz bilgisayar ve İnternet hizmeti ile tanışmıştır. Ayrıca, her öğrencimize dağıtılan tablet bilgisayar ve sınıflarımızda yerini alan akıllı tahta ile kara tahta devri kapanmıştır. Kara kalemi, kara tahtayı da bu şekilde AK PARTİ tarihe gömmüştür. Bizim eğitim anlayışımızda karanlık dönem yoktur, aydınlık yarınlar, güçlü nesiller vardır.

Öğrencilerimizin barınma ve yurt sorunlarının çözümünde AK PARTİ İktidarı döneminde fiziki ve sosyal şartlar en üst seviyeye kadar iyileştirilmiştir. Tek kişilik veya 3 kişilik odaların yer aldığı yurtlar bu dönemde inşa edilmiştir.

81 ilin tamamında okul öncesi eğitimi zorunlu hâle getirecek çalışmalar yapan AK PARTİ, yabancı dil eğitimini de okul öncesi eğitim ile başlatarak öğrencilerimizi dünya ile yarışır hâle getirecek bir vizyona sahip olduğunu göstermiştir.

Bütün bunları değerlendirdiğimizde, AK PARTİ’nin anlayışının Türkiye’nin hiçbir ferdinin eğitim hakkının engellenmesine rıza göstermeyeceği ortadadır. Zaten Anayasa’mızın 138’inci maddesinde de yer aldığı gibi, yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri”, “Tutuklama kararı”, “Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri” “Tutukluluğun incelenmesi” kenar başlıkları altında yargılanma süreçleriyle ilgili olarak yasal düzenlemeler yapılmıştır. Belirtilen bu düzenlemeler çerçevesinde, işlenen suçlar sebebiyle yürütülecek soruşturma veya görülecek dava ile ilgili olarak tüm yetki ve sorumluluk yargı mercilerine ait olup herhangi bir kurumun, organın, merci veya kişinin müdahalesi söz konusu olamaz.

Tutuklu öğrenci sayılarıyla ilgili olarak milletvekillerimizin yazılı ve sözlü olarak sormuş oldukları sorulara Bakanlığımız bugüne kadar detaylı olarak cevap vermiştir.

Yine bu araştırma önergesinde, bu olayın büyük çoğunluğu anayasal hak olan gösteri ve yürüyüş hakkının kullanımı sonucu gerçekleştirilen eylemlere yönelik uygulamalar olduğu söylenmektedir. Oysa tutuklu tüm öğrencilerin suçlarının terör, cinsel suçlar, adam öldürme, uyuşturucu, gasp, hırsızlık, yaralama, sahtecilik, dolandırıcılık gibi suçlar olduğu bilinmektedir. Bu çerçevede özellikle AK PARTİ İktidarı dönemine baktığımızda AK PARTİ’nin anlayışında hiçbir dönem ikna odaları olmamıştır. İkna odalarında baskı yapanları da AK PARTİ saflarında görmek mümkün değildir.

Başörtülü olduğu için okuldan atılan öğrencilerimizin gözyaşlarına aldırmayanlar, milletin seçtiği 411 milletvekilinin oylarıyla çıkan kanunu Anayasa Mahkemesine götürüp iptal ettirenler, katsayı adaletsizliğine karşı Meclisin iradesini yine aynı anlayışla Anayasa Mahkemesine götürenler olduğunu yüce milletimiz çok iyi bilmektedir.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koca.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Bu arada, sisteme giren arkadaşlarımız var.

Sayın Öğüt 1’inci sırada.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Söz almak için bağırmak mı gerekiyor?

BAŞKAN – Hayır efendim, sisteme girmek gerekiyor bağırmak değil.

Sistemdeki arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Öğüt…

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Sendikalar Yasası’nın çıkarılmasının gecikmesi nedeniyle maaş zammı alamayan memur ve emeklilerinin durumuna ilişkin açıklaması

 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) - Sayın Başkanım, Sendikalar Yasası’nın çıkmasının biraz gecikmesi, komisyonlarda işlemin biraz uzaması, yaklaşık 5 milyon kişiyi ilgilendiren… Memur ve emeklileriyle birlikte, aileleriyle birlikte 5 milyon kişiyi ilgilendirmektedir. Bu anlamda yılbaşından itibaren gerekli artırımı alamamışlardır. Mağdur durumda birçok aile vardır. Onlara Hükûmetimiz bu şey çıkana kadar bir avans şeklinde bir yardım yapmak isterler mi, böyle bir işlemi uygun görürler mi? Bu konuda 5 milyon kişiye yakın olan bu ailelerin bir talebi var. Bunu değerlendirmelerini istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öğüt.

Sayın Toprak…

 

23.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’ın, üniversite sistemine itiraz eden gençleri terör örgütü üyeliğiyle suçlamanın, istediklerini adam gibi ifade etsinler tabirinin AK PARTİ’nin söylemlerine yakışmadığına ilişkin açıklaması

 

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, arkadaşımızın verdiği üniversite öğrencileriyle ilgili, gençlerle ilgili önergeye cevap olarak konuşan Bülent Arınç arkadaşımızın ve Grup Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın sözlerini esefle karşıladığımı belirtmek istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Bülent Arınç konuşmadı Sayın Başkan.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – 1976 yılında üniversiteye girdim. Tabii ki 1980 darbesini ve YÖK’ü yaşadık ve hem darbenin hem de YÖK’ün, özerk ve özgür üniversiteyi, öğrencileriyle, öğretim üyeleriyle nasıl yok ettiğini de zaman içinde yaşamış bulunuyoruz.

Şimdi, aynı dili kullanarak, aynı 1980’de olduğu gibi, sisteme itiraz eden gençleri terör örgütü üyeliğiyle suçlamak, “istediklerini adam gibi ifade etsinler” tabiriyle ifade etmek gerçekten de AKP’nin söylemlerine yakışmıyor çünkü burada Ahmet Aydın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toprak.

Sayın Zeybekci…

 

24.- Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci’nin, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

 

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkanım, biraz önce CHP Grubundan arkadaşlarımız sordular “Kaç milletvekilinin çocuğu imam-hatibe gidiyor?” diye. Ben imam-hatip mezunuyum. 2 tane çocuğum liseyi bitirdi, imam-hatibe gidemediler, o katsayı melaneti yüzünden gidemediler. İnşallah, 2 tane daha var, onları imam-hatibe göndermek nasip olur.

2001 yılında bu Mecliste çok partili bir koalisyon yapısı vardı. O koalisyon yapısında partiler nasıl bakanlıkları ve KİT’leri paylaştılarsa o kürsüyü de öyle paylaştılar. Hâlâ aynı çarpık yapı öyle devam ediyor. “1=5” diyorsunuz, 1=5 değildir. Beni seçen millet adına, bize oy veren insanlar adına, konuşmacı bulamayan partilere karşı burada hakkımızı istiyoruz bu İç Tüzük değişikliğiyle.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zeybekci.

Sayın Yılmaz…

 

25.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, değişik nedenlerle cezaevlerinde tutuklu bulunan öğrencilerin durumu hakkındaki yaklaşımlarının ne olduğunun açıklanmasına ilişkin açıklaması

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, biraz önceki konuştuğumuz konuya eş olarak, 600 öğrenci şu anda cezaevlerinde değişik nedenlerle, akademik, demokratik ve siyasal haklarına sahip çıkmaları nedeniyle. Ancak yüzyılın yolsuzluğuyla yargılanan Deniz Feneri sanıkları dışarıdalar; “12 Eylül generalleri yargılanıyor.” diye göstermelik bir yargılama yapılıyor, Evren ve Şahinkaya dışarıdalar. Peki, 12 Eylülde gerçekten işkenceleri yapan, her türlü hukuksuzluğu yapan yöneticiler ve işkenceci polisler hakkında neden dava açılmıyor? Bunlar hâlen daha neden cezalandırılmıyor? “12 Eylül faşizminden, 12 Eylül darbesinden hesap soracağız.” yalanını ortaya çıkarmak için bunu söylüyorum ben. Yani, 12 Eylül yaklaşımı, 12 Eylül faşizmi hâlen daha devam ediyor ki 600 öğrenci şu anda cezaevlerindeler. Bu konudaki yaklaşımlarınız nedir, onu öğrenmek istiyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk…

 

26.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Sayın Başkan, biraz önce CHP’den Muharrem İnce dedi ki: “Kimlerin çocukları imam-hatibe gidiyor?” Ben bir imam-hatip mezunuyum, İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik Haberleşme Mühendisliğini bitirdim. Benim dönemimde katsayı problemi yoktu ama benim kızlarımdan bir tanesi imam-hatibi bitirdi, çok iyi puan almasına rağmen bu katsayıdan dolayı istediği üniversiteye gidemedi. Yani hâlâ daha imam-hatiplilerden ne isterler? İmam-hatipliler bu milletin evlatlarıdır. Sevgide, hoşgörüde, barışta, şiddete başvurmamış, bu memlekete çalışmış insanlar. Dolayısıyla, halkın arasına girseler aslında bunları görecekler. Seçimlerde zaten halk bu desteği veriyor, kimlerin haklı, kimlerin haksız olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, bu katsayı problemi bir adaletsizliktir, eşitsizliktir. Dolayısıyla, bunun çözümü noktasında AK PARTİ gereğini yapmıştır. Artık bunu mahkemeye götürmekten, dava açmaktan vazgeçsinler, milletle bir barışsınlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Metiner…

 

27.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, başörtülü kızların eğitim öğretim haklarından yoksun bırakıldıklarına, sisteme muhalif oldukları için tutuklananlar varsa AK PARTİ olarak karşı çıktıklarına, YÖK’ün yeni dönemde mutlaka değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Teşekkürler.

Benim de kızlarımdan biri imam-hatip mezunu. Başörtülü olduğu için üniversitelerde ne tür sıkıntılar çektiğini biliyorum. Ama biz rövanşist duygular içinde değiliz. Sabahlara kadar nasıl ağladığını bir baba olarak bilirim. Milyonlarca, binlerce kızımız, evladımız bu şekilde eğitim öğretim haklarından yoksun bırakıldılar.

Tabii ki, bugün, sadece ve yalnızca sisteme muhalif oldukları için tutuklananlar varsa, biz AK PARTİ olarak buna şiddetle karşı çıkarız. Şimdi, biz de adaletsiz sistemin kendisine karşıyız. YÖK’ün hâlâ bir vesayet organı olduğuna inananlardanız. YÖK’ün de, yeni dönemde, mutlaka değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. (CHP sıralarından “kaldırın, kaldırın” sesleri)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Kaldırın, kaldırın. 

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Üniversiteler üzerinde bir vesayet organı olarak işlev görmesine karşıyız ama milyonlarca kızımız, evladımız eğitim öğretim hakkından yoksun bırakılırken, buna sebep olanların bugün başkaca sözler söylemesini de samimiyetle bağdaştırmıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.

Sayın Sarıbaş…

28.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, üniversitelerdeki disiplin yönetmeliğinin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, 12 Eylülle ilgili anayasal değişikliklerden bahsediyoruz. Ancak ”ileri demokrasi” dediğimiz ve üniversitelerimizde hâlâ 12 Eylülün kalıntısı olan disiplin yönetmeliğinin uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Bugün, ileri demokrasi örneğinde yaşanan ve üniversitede “özgür üniversite, özgür birey, özgür gençlik, özgür bilim yuvası” dediğimiz, insanların bir aylık veya herhangi bir eylem karşısında tek adamlık yönetim tarzı içerisindeki yönetmeliğin bir an önce değişmesi gerekir. Çünkü hukukun olmadığı, yönetmelikle insanların okuldan uzaklaştırıldığı, atıldığı dünya gelişmiş ülkeleri içerisinde, dünyada görülmeyen bir yönetmelik tarzıdır. Bir an önce, 12 Eylülün kalıntısı olan, üniversitelerdeki disiplin yönetmeliğinin değiştirilmesi gerektiğini ve özellikle Türkiye’ye artık bunun yakışmadığını ve üniversitedeki gençliğin daha çağdaş, daha uygar ve daha bir bilim adamı yuvası hâlinde olabilmesi için mutlaka bu yönetmeliğin değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yılmaz…

 

29.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, meslek liseleri ile diğer liseler arasında yaratılan eşitsizlik nedeniyle açtığı katsayı davasına ilişkin açıklaması

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben yeniden söz alma gereğini hissettim çünkü katsayı davasında, arkadaşlarımız, özellikle söylediğimiz şeyleri anlamamakta direniyorlar.

Tarafımdan açılan katsayı davasında, meslek liseleri ile genel liseler, Anadolu liseleri ile fen liseleri arasındaki gerçekte yaratılan eşitsizlikten, meslek liseleri lehine yaratılan bir eşitsizlikten bahsettim ben. Meslek liseleri kendi alanlarını seçtiklerinde binde 6 oranında bunlara puan verilirken genel liselerdeki çocuklarımıza neden verilmiyor? Buna karşı bir tavır aldığımızı söyledik. Ama arkadaşlarımız, her nedense, bunu bir din sömürüsü hâline getirmeye ve imam-hatiplilerle eşleştirmeye çalışıyorlar. Zihinlerindeki gerçek niyeti ortaya koyuyorlar. Ama benim açtığım dava da meslek liseleri ile diğer liseler arasındaki yaratılan eşitsizlik nedeniyle açılmıştır. Bunu yeniden Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Onur…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, daha ne kadar devam edeceğiz buna? Oylamaya geçeceğiz efendim.

BAŞKAN – Sayın Başkan, tamam.

 

30.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, tutuklu öğrencilerin eğitim sorunlarına sahip çıkılmasına ilişkin açıklaması

 

MELDA ONUR (İstanbul) – Değerli vekiller, “bu tutuklu öğrenciler” deyip bir defada es geçmemek lazım. Demin bir vekil arkadaşımız “Bu kişiler muhalifse…” Tabii ki muhalif oldukları için tutuklanıyor arkadaşlar.

Bir de burada 600 kadar öğrenciden bahsediyoruz. Çoğu zaman Hükûmet tarafından 150-180 gibi bir rakam geliyor. Çünkü çocuklar tutuklandıktan sonra okuldan atılıyorlar. Ayrıca üniversiteyi kazanamayan, kursa gidenleri de öğrenci saymıyorlar.

Bırakın bunu, sınava girebilmek için bir ring aracı kiralaması gerekiyor ve bu bin liraya tekabül ediyor. Bu çocukların her defasında sınava girmeleri için bin lira ödemeleri lazım. Onun için bu konuya eskiye dönük olarak birtakım serzenişlerde bulunuyorsunuz. Mademki öyle, bu tutuklu öğrencilerin de sorunlarına sahip çıkmanızı ben diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnce…

 

31.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben “Bizim takım sizin takım, sizin çocuklar bizim çocuklar…” Bir öğretmene böyle bir tartışma yakışmaz. Ben imam-hatipli çocuklarımızı incitecek tek kelime bir laf etmedim, böyle bir şey söylemedim. Ben bir öğretmen mantığıyla, katsayının geçmişte de yanlış yapıldığını, şimdi de yanlış yapıldığını söyledim. Ama 2 arkadaşımız, 2 sayın vekil söz aldı, çocuklarının imam-hatipte okuduğunu söylediler. 324 kişi söz almadığına göre onların çocukları okumuyor demektir. Ama merak ediyorum, fakirin fukaranın çocuğunu imam-hatibe gönderirken kendi çocuklarını kolejlere niye gönderiyorlar? Bunu merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Ne alakası var ya!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kaç AKP milletvekilinin çocuğu imam-hatipte okuyor? Hepsi okuyorsa hepsine söz verin diyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Teşekkür ediyorum. 

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, artık iş demagojiye geçti!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Şentop, Sayın Vural ve Sayın Yeni söz istemişlerdir. Sayın Vural, Sayın Şentop’dan sonra sıra sizde.

Sayın Şentop, buyurun.

 

32.- İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop’un, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu katsayı konusuyla ilgili ya yeterli bilgi sahibi olunmadığı için veya kasten bir çarpıtma var.

Bakın, katsayı meselesi şununla ilgilidir: ÖSYM’nin yapmış olduğu sınava giren lise öğrencileri soruları yapıyorlar. Katsayıdaki problem, meslek lisesi öğrencilerinin doğru yaptığı sorulara verilen puanla meslek lisesi öğrencisi olmayanların doğru yaptığı sorulara verilen puanın farklı oluşudur. Meslek lisesi öğrencilerine -pozitif ayrımcılık mahiyetinde- kendi alanlarıyla ilgili meslek yüksekokullarına veya fakültelere girişte ek puan verilmesi bir pozitif ayrımcılıktır. Bunu anlayabilmek için düz lise öğrencilerinin üniversiteyi kazanma oranıyla meslek lisesi öğrencilerinin kazanma oranı arasında bir mukayese yapmak lazım. Pozitif ayrımcılık gereği buradan doğmuştur. Aynı soruyu doğru yapan öğrencilere farklı puan uygulanmasını nasıl eşitlikle, adaletle bağdaştırdıklarını arkadaşlara sormak istiyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Vural…

 

33.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Milliyetçi Hareket Partisi olarak katsayıdan doğan bu haksızlığın giderilmesi gerektiğini ifade ettik ve katsayıyı doğuran hukuki mesnedin ortadan kaldırılması için de kanun teklifi verdik. YÖK’ün katsayı konusunda aldığı birtakım kararların idari yargıya götürülerek iptalini sağlayan husus, aslında kanundan kaynaklanan bir hükümden dolayıdır. Dolayısıyla, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi YÖK kararı üzerinden siyaset oluşturacağına, gelin, hep beraber, birlikte irademizle bu katsayı adaletsizliğini doğuran YÖK Kanunu’nun ilgili maddesini değiştirelim, eşitleyelim. YÖK üzerinden siyaset yapmayın ve böylelikle Cumhuriyet Halk Partisiyle de bu konuda bir tahterevalli siyaseti yapmayın, bitirelim bu işi.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Bize ne söylüyorsun?

AHMET YENİ (Samsun) – CHP’ye söyleyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gelin, beraber… Hodri meydan! Buyurun…

AHMET YENİ (Samsun) – CHP’ye söylesene, CHP’ye.

OKTAY VURAL (İzmir) – Buyurun… Buyurun… Kanun teklifimiz ortada, getirin değiştirelim.

AHMET YENİ (Samsun) – CHP’ye söylesene bir şey.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, getirdik, götürmedik… Kayıkçı kavgasına gerek yok ya!

BAŞKAN - Arkadaşlar, şimdi son konuşmacı Sayın Yeni. 10 kişiye genellikle ferdî konuşmalarda söz veriyoruz, sonra işimize devam ediyoruz. Dolayısıyla, son konuşmacı Sayın Yeni.

Buyurun Sayın Yeni.

 

34.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, üniversite sınavlarında katsayı uygulamasından doğan haksızlığın giderilmesine ilişkin açıklaması

 

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; eşim baş örtüsü mağduru, 1980 öncesi üniversitede okurken mağduriyet yaşadı, on dokuz yıllık öğretmenliğine son verildi; çocuklarım ikna odaları ve katsayı mağduru oldu; şu anda ben dede oldum, torunumu mağdur ettirmeyeceğim.

Sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin görüşmeleri tamamlanmıştır.

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz, peki efendim.

İsim alalım lütfen: Sayın Tarhan, Sayın Aslanoğlu, Sayın İnce, Sayın Hamzaçebi, Sayın Kart, Sayın Çıray, Sayın Ekinci, Sayın Çam, Sayın Öner, Sayın Yılmaz, Sayın Serindağ, Sayın Ayaydın, Sayın Akar, Sayın Güven, Sayın Genç, Sayın Özel, Sayın Toptaş, Sayın Tanal, Sayın Sarıbaş, Sayın Köprülü, Sayın Soydan.

Değerli arkadaşlar, şimdi yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

 

 

 

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, tutuklu ve hükümlü öğrencilerin sorunlarının araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 8/2/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmesinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

4.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 128 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

                                                                                                      8/2/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Danışma Kurulu'nun 08.02.2012 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                               Mustafa Elitaş

                                                                                    Kayseri

                                                               AK PARTİ Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" Kısmında yer alan 128 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 10 Şubat 2012 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve bu birleşimde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

08 Şubat 2012 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 156 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

Bugünkü birleşimde 156 Sıra Sayılı İçtüzük Teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde ise 09 Şubat 2012 Perşembe günkü birleşiminde 156 Sıra Sayılı İçtüzük Teklifinin görüşmelerinin tamamlanması ile "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 67, 100 ve 119 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

10 Şubat 2012 Cuma günkü birleşiminde ise 128 Sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar;

çalışmalara devam edilmesi,

128 Sıra sayılı kanun tasarısının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;

Önerilmiştir.

 

 

128 Sıra Sayılı

Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme

Kanunu Tasarısı

(1/485)

 

 

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 8 inci maddeler

8

2. Bölüm

9 ila 15 inci maddeler

(Geçici Madde 1 dahil)

16

 

Toplam Madde Sayısı

16

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, efendim, bu öneriyi alarak işlem yapmanız mümkün değil çünkü bugün Danışma Kurulu toplantısı yaptık Sayın Cemil Çiçek’in Başkanlığında ve Sayın Nurettin Canikli katıldı. Sayın Nurettin Canikli Danışma Kurulunda önerilerinin… Bütün siyasi partiler olarak biz önerilerimizi söyledik. Sayın Nurettin Canikli -Danışma Kurulu toplantısındaki tutanakları getirtirsiniz- şu öneriyi getirdiklerini söylediler: “İç Tüzük’le ilgili çalışmaların tamamlanması amacıyla getiriyoruz.” dedi. Dolayısıyla, Danışma Kurulunda isteme bağlanmayan bir öneri yazılı olarak Genel Kurula getirilemez. Bu durumda, hangi öneriyi biz tartışacağız? Yani dolayısıyla, AKP Grubunun usulüne uygun bir şekilde Danışma Kurulunda dile getirip de oy birliği sağlanamamış bir önerisi olmadığından dolayı, AKP Grubunun bu önerisi İç Tüzük 19’a göre uygun olmadığından, bu öneriyi -usulüne uygun işleme alınmadığı için Danışma Kurulunda- bugün de buraya getiremeyeceğini ifade ediyorum. Dolayısıyla, Danışma Kurulu tutanağını getirtirseniz AKP Grubunun, Danışma Kuruluna hangi öneriyi getirdiğini tespit edersiniz. O öneri ile bu öneri arasında dağlar kadar fark vardır. Dolayısıyla, bu öneriyi müzakere etmemiz mümkün değildir efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, sizin de zaman zaman Başkanlık yaptığınız dönemlerde, Danışma Kurulu toplantıya çağrıldığında, prensip kararı aldığımız çerçevede “Danışma Kuruluna katılmayan siyasi parti gruplarının önerileri dikkate alınmaz.” geleneğini oluşturduk.

Bakın, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre, siyasi parti grupları bir araya gelip Meclis Başkanının çağrısı üzerine grup önerilerini teklif ettiklerinde Danışma Kurulu bir karar veremezse İç Tüzük’ün 19’uncu maddesinin son fıkrasına göre Genel Kurulda bu istemde bulunabilirler.

Şimdi, Sayın Oktay Vural Danışma Kurulunda ne istediğimizle ilgili konuyu teker teker tutanaklara geçirilsin diye ifade ediyor ama onlar da kendi araştırma önergelerini teker teker tutanaklara geçirmemiştir. Nitekim, biz orada, Danışma Kurulunda ne istediğimizle ilgili konuyu Meclis Başkanlığına verdiğimiz üst yazı ve ilişiğindeki, hangi konuyu görüşeceğimiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünden itibaren nasıl çalışacağı, hangi zamanlarda çalışacağı ile ilgili usul ve esasları belirten yazıdır. Nitekim, bu müracaatımızla birlikte Danışma Kurulunda zaten, Sayın Başkan “Anlaşılan o ki teklifler doğrultusunda Danışma Kurulu mutabakata varamadığından dolayı, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre işlem yapacağım.” diye kapatmıştır. Bugüne kadarki yapılan bütün uygulamalar bu şekildedir. AK PARTİ’nin verdiği grup önerisi burada görüşülebilir.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Elitaş yine doğruyu söylemiyor. Bakın, orada, Danışma Kurulunda “AKP Grubunun önerisi var mı?” dendi, “Hayır, yok.” dendi, tutanaklarda da var, yok…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tutanaklarda var Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oradaki önemli olan, yazılı olan metinlerdir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir teklif Danışma Kuruluna getirilmemiştir. Danışma Kurulunda görüşü ifade edilmeyen öneriyi burada korsan önerge olarak getirmek kabul edilebilecek bir konu değildir. Hukuken korunan bir menfaat yok. Görüşülemez efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gayet açıktır efendim. Siyasi parti grupları Danışma Kurulunda kendi önerilerini getirirler, Danışma Kurulu öneriler üzerinde müzakere eder, müzakere sonucunda oy birliğiyle karar alabilir veya alamayabilir, bir mutabakat sağlayamayabilir. Danışma Kurulunun yapmış olduğu müzakereler sonucunda oy birliği ile karar alamadığı hâllerde siyasi parti grupları Danışma Kuruluna sunmuş oldukları önerilerini grup önerisi olarak Genel Kurula getirirler ve Genel Kurulun takdirine sunarlar. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, Danışma Kuruluna İç Tüzük değişiklik teklifinin görüşülmesi yönünde bir öneri getirdikten sonra, Genel Kurula bunun yanına başka bazı ilaveler yapmak suretiyle bir başka öneriyi sunamaz. Dolayısıyla, bu öneri 19’uncu maddeye aykırı olduğu için görüşülemez. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ısrar ediyorsa hakikaten, Danışma Kurulunun tutanaklarını okuyalım, ona göre karar verelim. Bu mümkün değil efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani “Önemli olan sözlü beyan değildir, yazılı beyandır.” demek “Biz sözümüzde durmayız, siz bizi izleyin yani daha sonra ne yapacağımız belli olmaz.” anlamındadır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, dün Danışma Kurulu önerisini birlikte oya sunduk.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bugün, bugün Sayın Elitaş… Dün dündür, bugün bugündür.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bugünü konuşuyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Nitekim, arkadaşlarımızın aldığı karar çerçevesinde, Danışma Kurulunda imzalanan bir şeyi burada siyasi parti grup başkan vekillerinden Sayın Vural’la birlikte paraf ederek düzelttik. Oradaki 5’inci sırayla ilgili kısmı 2’nci sıraya getireceğimiz konusunu paraf ederek düzelttik. Bugüne kadar yapılmış bütün Danışma Kurullarında olan…

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman siz de düzeltin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan da zaten bugünkü Danışma Kurulunda bulundu. Olanları, olan hadiseleri burada anlatsın. Yani şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasını engellemek amacıyla, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi çerçevesinde 19’a bağlı olarak engelleme gayretinden başka bir şey değildir.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne engellemesi? Siz engelliyorsunuz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sizi de dinleyelim, sonra size vereceğim.

Buyurun.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bugün Danışma Kurulunda…

MUHARREM VARLI (Adana) – Elinizden gelse ağzımıza bant çekeceksiniz.

BAŞKAN – Bir saniye efendim…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bugün Danışma Kurulunda “AKP Grubunun önerisi yoktur.” diye izah edildi. Sayın Canikli böyle bir konuşma yaptı, böyle bir ifade kullandı. Dolayısıyla, tutanakların buraya getirilip okunmasını talep ediyoruz. Ondan sonra gündeme geçilsin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Canikli, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Korsan önerge olur mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, hem AK PARTİ Grup Başkanlığı olarak Meclis Başkanlığına İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi çerçevesinde yazı yazılmış, talepte bulunulmuştur; ayrıca, Meclis Başkanımızın başkanlığındaki toplantıya AK PARTİ Grubunu temsilen ben katıldım ve orada da bugünkü gündem itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda İç Tüzük görüşmelerinin görüşülmesini talep ettiğimizi ve bitimine kadar görüşmelerin devam etmesi yönünde talebimizin olduğunu ifade ettim, kayıtlara geçti Sayın Başkanım. Hatta Sayın Vural da dedi ki: “Yani niye bitim şey yapıyorsunuz?” gibi bir diyalog da, ufak bir diyalog da geçti aramızda. Dolayısıyla, hem yazılı olarak hem de kayıtlara geçen şifahi ifadelerimizle İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi çerçevesindeki hükümler, kurallar yerine getirilmiştir. Herhangi bir usule, uygulamaya, İç Tüzük’e aykırılık söz konusu değildir Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, güzel, Sayın Nurettin Canikli de beni teyit etti, teşekkür ederim. Dolayısıyla, sizin orada getireceğinizi ifade ettiğiniz konu dışında birtakım konuları getirmeniz sizin iradeniz dışında olmuştur…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onu getiriyoruz zaten.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Efendim, aynısını getiriyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye yanlış anlıyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) - …çünkü toplantıya siz katıldınız, mektubu Elitaş yazmış, dolayısıyla yanlış mektup yazmış.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, hayır efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Adresine uygun mektup değil.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, bakın, orada bugün İç Tüzük’ün görüşmelerinin…

OKTAY VURAL (İzmir) – Görüşemezsiniz efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, çok net kayıtlarda var Sayın Başkanım. İç Tüzük’ün görüşmelerinin bitimine kadar görüşülmesini getireceğimizi arzu ettiğimizi ifade ettik Sayın Başkanım. Getirilen de budur zaten, talebimiz de budur. Bir çelişki yoktur Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, tutanakları getirin, her şey orada açık.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, gayet açık bir şekilde ortaya çıkmıştır, Sayın Canikli de ifade ediyor: “Biz Danışma Kuruluna İç Tüzük değişiklik teklifinin görüşülmesi yönünde bir öneri getirdik, başka bir öneri getirmedik.”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şu anda Genel Kurula gelmiş konu, Genel Kurulun oyuna sunulur efendim. Tartışalım...

OKTAY VURAL (İzmir) – Yarın getirsinler öneriyi efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Dolayısıyla, yapılması gereken…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yarın öneriyi getirsinler efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır efendim, bakınız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bakın, yarın öneriyi getirsinler. Zaten 1’inci sırasında İç Tüzük var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Vural, izin verir misiniz. Ben sözümü bitirmedim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, usulüne uygun devam eder. Önerilerini de yarın getirirler, tamamlanmasına kadar alırlar.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır. Olur mu öyle şey?

Hayır efendim. Hepsi uygundur Sayın Başkanım, en ufak bir sıkıntı yoktur, bir problem yok.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben cümlemi bitirmedim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama hukuku kimse dolanmasın, hukukun üstünlüğünü parmak üstünlüğüne dönüştürmesin; ne varsa o.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yazılı olarak da gelmiştir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, diğer siyasi parti grup başkan vekillerinden rica ediyorum, ben cümlemi tamamlayayım, ondan sonra kendileri konuşsunlar efendim; cümlemi bitirmedim.

Sayın Canikli gayet açık bir şekilde ifade etti: “Biz Danışma Kuruluna sadece İç Tüzük değişiklik teklifinin görüşülmesi yönünde bir öneri getirdik, başka bir önerimiz olmadı.”

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Sadece” demedim efendim, “sadece” demedim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama Sayın Elitaş’ın Genel Kurula sunmuş olduğu bu yazıda birçok başka düzenleme var. Dolayısıyla, bu teklif, grup önerisi görüşülemez.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ara verin, ara.

BAŞKAN – Başüstüne!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Yok, biz onu da kastettik.” diyorlar ise tutanakları getirelim, konuşalım bakalım. Aksi takdirde görüşülmesi mümkün değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunun tartışılacak bir yönü yok ki Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Danışma Kurulu toplantısında siyasi parti gruplarının getirdikleri teklifler uzlaşma sağlanamadığından dolayı burada görüşülmek üzere Genel Kurulun bilgilerine sunulacak. Genel Kurulun bilgileri çerçevesinde muhalefet partisi, iktidar partisi konuyla ilgili görüşlerini beyan edecek. Nitekim, 63’üncü maddeye göre siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin fikirlerini soracaksınız, kanaatlerini soracaksınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle şey olur mu canım? Sağ gösterip sol vurmak yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O çerçevede arkadaşlarımız bunun yanlış olduğunu ifade edecekler, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri de bu konuda onların anlatımı doğrultusunda… İkna edici bir anlatım yaparlarsa milletvekili arkadaşlarımız reddedecek, ikna edemezlerse kabul edilecek, olay budur.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Efendim…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Elitaş “Usul tartışması açın.” diyor size kibarca.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir talebimiz yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu yaptığımız zaten usul tartışması.

OKTAY VURAL (İzmir) – Değil, değil, usul tartışması… Bu, esasla ilgili. Usul tartışması böyle mi yapılır?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İktidar partisi ilk defa usul tartışması açılmasını Sayın Başkana öneriyor çünkü hataları açık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu yaptığımız zaten usul tartışması.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Maalesef, işte Adalet ve Kalkınma Partisinin kurmay kadrosu bir grup önerisini buraya getiremiyor, çözümü de Başkanlık makamına yıkıyor. Böyle bir şey olamaz.

Sayın Başkan, bunun görüşülmesi mümkün değil efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Başkanım, ara verin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir usul yok Sayın Başkanım, böyle bir usul yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yani burada biz niye konuşuyoruz?

BAŞKAN – Arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şimdi Danışma Kuruluna elmayı getirip, Genel Kurula armudu getirmek doğru bir şey değil. Dolayısıyla, bunun görüşülmesi mümkün değil.

BAŞKAN –  Şimdi, sayın grup başkan vekilleri, müsaade ederseniz on dakika ara veriyorum, arkaya gelin de görüşelim.

                                                                               Kapanma Saati : 16.59

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Buyurun Sayın Canikli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bir dakika…

Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öneriyle ilgili, zannederim AKP Grubu Danışma Kurulunda getirdiği teklife uygun bir şekilde önerisini revize etti. Dolayısıyla o revize edilen öneriyi okumanız lazım ki ondan sonra görüşmeler başlasın ya da Sayın Canikli…

BAŞKAN – Tamam.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Grubu önerisini yenilemiştir.

Bu öneriyi okutuyorum şimdi:

 

5.- Genel Kurulun, 8 Şubat 2012 Çarşamba günü 156 sıra sayılı İç Tüzük Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; görüşmelerin tamamlanamaması hâlinde 9 Şubat 2012 Perşembe günkü birleşimde görüşmelerin bitimine kadar çalışmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

                                                                                                      8/2/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Danışma Kurulu'nun 08.02.2012 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                               Mustafa Elitaş

                                                                                    Kayseri

                                                               AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun;

08 Şubat 2012 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 156 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

Bugünkü birleşimde 156 Sıra Sayılı İçtüzük Teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde ise 09 Şubat 2012 Perşembe günkü birleşiminde 156 Sıra Sayılı İçtüzük Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'e kadar günlük programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar;

çalışmalara devam edilmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, öneri AKP Grubunun Danışma Kurulunda beyan ettiği çerçeveye getirilmiş olduğu için onun müzakeresinin yapılması mümkün olabilir diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Önerisi’nin müzakerelerine geçiyoruz.

Lehinde ve aleyhinde 2’şer arkadaşımıza söz vereceğiz.

Birinci söz, lehinde olmak üzere Sayın Nurettin Canikli.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Grup Önerisi’nin lehinde söz aldım.

Biraz önce grup önerimizin içeriğiyle ilgili olarak bir tartışma yaşandı ve arkada, daha sonra, diğer grup başkan vekili arkadaşlarımızla birlikte istişare ederek bir sonuca vardık.

Yani işin özü şu: AK PARTİ Grup Başkanlığı bugünkü gündemle ilgili olarak grup önerimizi ya da Danışma Kurulu önerimizi Meclis Başkanlığına yazılı olarak, kayıtlara geçecek tarzda gönderdi. Bize göre esas olan da bu yani hâlen de kanaatimiz bu yönde, esas olan bu, kayıtlara geçmiştir. Orada bu haftaki çalışma gündemiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma gündemiyle ilgili olarak hangi konuların, hangi kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesini önermesiyle ilgili içerikte herhangi bir problem yok ve bu, bu şekilde bildirildi. Danışma Kurulunda da buna aykırı olmayacak şekilde, bunu tamamlayacak şekilde biz de ifade ettik ve orada -tutanaklara da bakıldığında görülecektir- İç Tüzük’ün görüşülmesi ve bitimine kadar görüşmelerinin yürütülmesi şeklindeki önerimizi de sözlü olarak ifade ettik, kayıtlara geçti. Ama arkadaşlarımız “Bu ikisinin bire bir, motamot, aynen denk olması, eşit olması gerekir.” şeklindeki kanaatlerini ortaya koydular ve biz de yani Başkanlığa yazılı olarak gönderdiğimiz önerimizin yeterli ve geçerli olduğunu bilmemize ve inanmamıza rağmen, arkadaşlarımızın bu şekilde önerilerine biz de yani herhangi bir şey olmasın düşüncesiyle katıldık ve bu şekilde bir -daha önce de bu yöntem çok kullanıldı- formülasyonla düzeltildi.

Dolayısıyla, bizim grup önerimiz, bugün ve yarın İç Tüzük görüşmelerinin yapılması, bugün bitirilemezse bu görüşmelerin yarın devam etmesi şeklinde. Eğer yarın bitirilemezse de normal, önümüzdeki hafta görüşmeler devam edecek bu düzeltme çerçevesinde yani cuma günü çalışma yapılmayacak. Bu şekilde karara bağlamış olduk.

Grup önerimizin yüce Meclis tarafından kabul edilmesini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

Grup önerisi aleyhinde Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin bugün getirdiği grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Tabii, her defasında yazboz tahtasına dönüştü, yani acele işe şeytan karışır, acele işe şeytan karışır. Nurettin Bey, yani mesele birbirimizle akıl yarışı yapmak değil, doğruyu yapmak, birlikte yapmak. Birlikte rahmet var, ayrılıkta nelerin olduğunu hep beraber görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu tartışmanın sebebini sizler de biliyorsunuz, şu saat itibarıyla milletimiz, halkımız da bizi izliyor. Gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin sorunlarının çözümü için hukuk kurmak üzere kurulmuş, görevlendirilmiş ve bu konuda da siyasi iktidara, iktidar partisi grubuna yetki verilmiş. Biz her defasında söylüyoruz, Meclisin gündemini belirleme yetkisi iktidara aittir ancak iktidarın kafası karışık olunca, hangi konuları, hangi sıralamada görüşeceği kararını sürekli değiştirince, muhalefet partileri olarak biz de buraya milletin gündemini getiriyoruz, işin özü bu.

İktidar kendi gündemini getiriyor, bu gündemi belirlemekte yetkisi var ama getirdiği konulara bakınız, inanınız ki toplumun sorun içinde kıvranan kesimlerinin sorunlarına çözüm üretecek konular değil, başka konular. Yani uluslararası sözleşmelerin toplumsal karşılığı var mı? Hükûmetin gündem belirlemek gibi yetkisine saygı duyuyoruz ama milletin gündeminin buraya getirilmesi de Milliyetçi Hareket Partisi başta olmak üzere, muhalefet partilerinin hakkı ve yetkisidir. Bu, İç Tüzük’ümüzde 19’uncu maddede belirleniyor: Danışma Kurulu. Danışma Kurulunda eğer iktidarın getirdiği gündem sıralaması muhalefet tarafından da paylaşılırsa Danışma Kurulu kararı olarak geliyor, burada birçok defa da bu denenmiştir ve yapılmıştır; hatta hiç Danışma Kurulu toplanmadan elden imzalattırarak bu türlü uzlaşma örneklerini bu Meclis ortaya koymuştur. Ama bunun dışında, muhalefet partileri olarak bizim toplum kesimlerinin sorunlarını buraya taşımak için başka bir imkân, gündem belirlemek anlamında bir başka imkân yok. Danışma Kurulu grup önerisinin adı budur. Bu hakkın muhalefet partilerinin elinden alınmak istenmesi kabul edilemez arkadaşlar, demokrasimiz açısından, Meclisimiz açısından, demokratik sistem açısından kabul edilemez. Milletin gündeminin tartışılmasını, burada muhalefet partilerinin sesini kısarak, elinden alarak demokrasiyi işletemezsiniz.

Değerli milletvekilleri veya bizi izleyen değerli vatandaşlarımız bilmeli ki Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın grup başkan vekilleri, grup başkan vekilleri kimliğiyle bir kanun teklifi getirdiler buraya, hiç gerekli değilken. Yani dokuz yıldan bu yana bu Meclisi yönettikleri İç Tüzük’ü değiştirmek üzere kendi aralarında anlaşmışlar bir kanun teklifi getirmişler. Demin anlatımını yaptığım, milletin gündeminin buraya getirilmesini temin eden grup önerisi konusunda muhalefetin sesini kırk dakikadan beş dakikaya indiriyorlar. Biz de diyoruz ki: Sizin niyetiniz muhalefetin sesini kısmak. Mevcut İç Tüzük’te 19’uncu maddede muhalefet partisi grupları veya iktidar partisi grubu da uzlaşarak buraya bir Danışma Kurulu kararı getiremedikleri takdirde grup önerisi olarak getirirler, lehte-aleyhte onar dakikadan kırk dakika konuşulur. Mesele ne? Milletin bir meselesinin burada iktidarıyla muhalefetiyle birlikte kırk dakika konuşulmasıdır, bunun paylaşılmasıdır. Vatandaşın hiç olmazsa Meclisinden kendi sorununun konuşulduğu görebilmiş olması gerekiyor. Bunu temin etmek için İç Tüzük’te tanzim edilen 19’uncu madde, bu, Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekillerinin ortak kanun teklifiyle buraya, beş dakika olarak sınırlayan bir düzenleme geldi. Bu, doğrudan muhalefetin sesini kısmak arzusudur.

Değerli arkadaşlar, başka şeyler söyleyebilirsiniz, iki günden veya bir haftadan bu yana bunu dinliyoruz, işte, “Daha çok muhalefet konuşuyor, siz konuşuyorsunuz.” falan diye -öyle bir niyetimiz yok- iddialarını iktidar partisi ısrarla önümüze koyuyor ama bu bir irade beyanı, irade beyanı. Yani nedir?  Hangi kanunu çıkartmak istediniz, hangi sıralamayı yapıp da Meclisin gündemini belirlemek istediniz de muhalefet partileri bunları engelleyebildi? Eğer bu irade beyanında siz Meclisi çalıştırmak gibi bir arzunuz var da muhalefetin konuşma süresini kısaltıyorsanız doğru değil. Meclisin çalışmasını hepimiz istiyoruz. Meclis çalışsın, sabahlara kadar çalışsın, her gün çalışsın, günün her saatinde çalışsın, burada hiç kısıtlama yok. Buyurun, saat 14.00’te başlayacağımıza 13.00’te, saat 11.00’de başlayalım, saat 19.00’a kadar çalışacağımıza 21.00’e kadar çalışalım, çok acil durumlar varsa bitimine kadar çalışalım. Yani bu İç Tüzük’le muhalefet partilerinin elindeki 19’uncu maddedeki grup önerisi getirme hakkını veya konuşma hakkını elimizden almanın gerekçesi Meclisin çalıştırılmak istenmesi olmaz, bu doğru değil, bunu ısrarla söyleyerek milleti aldatmaya hakkınız yok.

Değerli milletvekilleri, şunu bilmeniz lazım: Evet, Türkiye hukuk devleti, Meclisin hukuku da İç Tüzük ama bu kurallar Meclisi çalıştırmaz, istediğiniz İç Tüzük’ü yapın, Meclis İç Tüzüğü’nü yapın, istediğiniz kuralı koyun, istediğiniz hukuku geliştirin, eğer aramızda bir güvene dayalı uzlaşma yoksa bu Meclisi çalıştıramazsınız. Bunu kırk defadır deniyorsunuz, bin defadır deniyorsunuz. Eğer maksadınız, amacınız Meclisi çalıştırmak ve milletin sorunlarına çözüm üretmekse bunun yolu muhalefet partisi grup başkan vekilleriyle uzlaşmadan geçer. Bu uzlaşmayı biz her defasında ortaya koyuyoruz, birçok örneği var -daha önce arkadaşlarımız bahsetti- bir haftada 2.800 maddelik dört tane kanun çıkarttı bu Meclis. Muhalefet itiraz etse çıkartabilir miydiniz?

Değerli milletvekilleri, uzlaşma bir mecburiyet. Burada millet adına bulunuyoruz iktidarıyla muhalefetiyle, ortak aklı üretmek noktasında uzlaşmak mecburiyetindeyiz ama bir başka mecburiyet, uzlaşmayı temin etmek sorumluluğu siyasi iktidarın. Siyasi iktidar uzlaşmanın tedbirlerini alacak ama uzlaşmayı bozmak gibi bir arzu, bir niyet varsa, işte, yapılacak iş, bunun gibi bir iç tüzük tadili, teklifi, kanun teklifini getirip bu Meclise dayatmaktır.

Tekrar soruyorum, vicdanlarınıza soruyorum, vatandaşlarıma soruyorum. Dokuz yıldır bu Meclisi tek başına siyasi iktidar olarak AKP yönetmektedir, bu İç Tüzük’le yönetmektedir. Bu üç dönemde muhtemel 3 bine yakın kanun çıkmıştır, bu İç Tüzük’le çıkmıştır ve bu parçalı yapıyla, bu muhalefet partileriyle çıkmıştır. Şimdi, dokuz yılda kullandığınız ve bu hükümleriyle, bu kurallarıyla yönettiğiniz bu Mecliste şimdi ne değişti de İç Tüzük’ün 19’uncu maddesini değiştiriyorsunuz?

Bakın, değerli milletvekilleri, bilgi olarak sunuyorum size. Milliyetçi Hareket Partisi olarak kapalı kapılar arkasında bir haftadır devam eden görüşmelerin içeriğini size sunuyorum. Israrla uzlaşalım diyoruz. Çekin bu İç Tüzük teklifini, oturalım, birlikte yapalım. Geçen dönemde hazırlanmış, dört partinin katılımıyla hazırlanmış devasa bir İç Tüzük teklifi var. Gelin, onu yeniden ele alalım.

Anayasa değiştirmek için oluşturulan bu uzlaşmayı İç Tüzük’te de yapalım. İç Tüzük ve Anayasa birbirinin paraleli kanunlar. Anayasa olmadan İç Tüzük’ü değiştirmenin, parçalı bir şekilde değiştirmenin de hiçbir anlamı yok.

Dolayısıyla, burada çalışmanın huzurunu, uzlaşmanın zeminini parçalayan, bunu ortadan kaldırmaya çalışan, maalesef bu İç Tüzük teklifi olmuştur. Bir haftadan bu yana da tartışıyoruz, bir milim mesafe katedilememiştir.

Teklifimiz şudur: Çekin bu İç Tüzük teklifini, oturalım, bunu ve bunun ötesinde, bu Meclisi daha etkin çalıştırmak için yapılması gerekenlerin tamamını birlikte tanzim edip buraya getirelim. Aksi takdirde, hem bu milletvekillerine yazık olur hem milletin zamanına yazık olur ama bunun sorumlusu AKP İktidarı, AKP grup başkan vekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - … AKP Grubu olur. Bunu bilesiniz. Sorumluluk sizin. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başbakanın talimatı var, çekemezler.

BAŞKAN – Önerinin lehine Sayın Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili, Grup Başkan Vekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Elitaş “Başbakanın talimatı var, çekemeyiz.” de.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta başlayan İç Tüzük görüşmelerimiz bugün, çarşamba günü tekrar devam edecek. Bu süre içerisinde, dün de ifade etmeye çalıştığım gibi, İç Tüzük’le ilgili tartışmaların biraz daha yoğun bir şekilde geçmesi, hoş olmayan görüntülerin ortaya çıkması münasebetiyle, siyasi parti grup başkan vekillerinin bulunduğu bir ortamda, Sayın Başkanın başkanlığında bir toplantı yaptık. Cuma günü saat 09.30’dan 11.30’a kadar geçen toplantıda belirli bir noktaya gelinip saat 13.30’da tekrar Başkanımızın başkanlığında yarım saatten fazla bir süre toplantıya devam edildi. Bu süre içerisinde, o gün İç Tüzük’le ilgili konunun görüşülmemesinin, pazartesi ya da salı günü siyasi parti grup başkan vekillerinin bir araya gelerek en çok tartışılan konular ne ise yani İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi ile sık sık gündeme gelen İç Tüzük’ün 63’üncü maddesindeki usul tartışmaları doğrultusunda ortaya çıkan karmaşanın giderilmesi ve daha sağlıklı bir şekilde çalışması amacıyla getirdiğimiz teklifin muhalefet partileri tarafından “Muhalefetin sözünü kısmak” anlamındaki, şeklindeki ifadeleri olarak hayat buldu.

Bakın değerli milletvekilleri, muhalefet partilerinin maalesef gelenek hâline gelen… Özellikle 24’üncü Dönem Parlamentosunda, 23’üncü Dönemde de son zamanlarında gelenek hâline gelen çalışma günü hangi gün ise her gün grup önerisi verilmesi alışkanlık hâline geldi. O grup önerileri de -ki, bugün konuştuğumuz grup önerileri de araştırma önergeleri şeklinde- Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin salı günü belirlenmesi ve o çerçevede çarşamba, perşembe günü, karar alındıysa cuma, cumartesi günleri de devam etmesi.

Muhalefete mensup değerli konuşmacıların, özellikle grup başkan vekillerinin bu kürsüde yaptığı konuşmalarda en büyük eleştiri, en büyük sitemlerinden birisi şuydu; geçen dönem de bu, bu dönem de bu: “Yarın ne yapacağımızla ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi ya da İktidar Partisi Grubu kanaat oluşturmamış. Salı günü bu konuda grup önerisi almasına rağmen Çarşamba günü tekrar gündem değiştiriyorlar.” şeklinde bir eleştiri var.

Muhalefetimizin bu konuda itirazları, eleştirileri doğrultusunda Meclis Başkanımız da tutanakları inceleyerek, İç Tüzük konuşmaları, görüşmeleri sırasındaki iktidar ve muhalefet partisi milletvekillerinin bu tür konudaki görüşlerini inceleyerek, grup önerilerinin sadece salı günü görüşülmesiyle alakalı bize bir önerme sundu.

Bizim grup önerilerini getirmemizde ki, 19’uncu maddeyi değerli arkadaşlarım, İç Tüzük değişiklik teklifini, 156 sıra sayılı Teklif’in 1’inci maddesinde, sadece öneriyi veren grubun beş dakikayla ilgili sınırlı olmak üzere, neyi önerdiğini değerli milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunup, ondan oylamayla netice alınması. Danışma Kurulu önerilerinin de oylamasız, görüşmesiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin fikrine, kanaatine sunulması şeklinde bir teklifti.

Şimdi, bizim getirdiğimiz bu düzenlemede Meclis Başkanımızın teklifi, tavsiyesi, biz de AK PARTİ Grubu olarak, zaten siyasi partilerin de bu manadaki yaptığı eleştirilerdi. Meclis Başkanı da uzun yıllardır Parlamento tecrübesi olan, Bakanlık yapmış, Türkiye Büyük Millet Meclisinin işleyişini iyi bilen birisi olarak dedik ki: “Sayın Başkanın bu şekilde bir kanaati varsa, bu, uzun yılların bir tecrübesidir. Biz de o konuda uygun.” dedik yani sadece salı günü grup önerilerini konuşmak.

Nitekim yine aynı şekilde muhalefet partisine mensup hem sayın milletvekillerinin hem sayın grup başkan vekillerinin özellikle ve ısrarla “Parlamento denetim yapamıyor. Denetim günü için bir gün ayıralım.” şeklindeki düşünceleri de kabul gördü. İç Tüzük değişiklik teklifimize baktığınız takdirde, bizim salı günlerinin tamamını denetime ayırmak…

Hatırlarsanız, yaptığımız grup önerilerinde ve Danışma Kurulu önerilerinde sadece salı günleri bir saat süreyle sözlü sorulara cevap verme işlemini, eylemini yürütüyoruz ama getirdiğimiz İç Tüzük değişikliğinde, iki saat süreyle sözlü sorulara cevap verilmesi… Hatta milletvekili, grup başkan vekili arkadaşlarımızla prensipte belli bir noktada yaklaştığımız, yakınlaştığımız, “Salı günleri araştırma önergelerini konuşalım ama bunları, iktidar partisi ister kabul etsin ister kabul etmesin.” şeklindeki teklifleri de bize sıcak geldi. Ama, bu sıcak gelen teklifleri, üslup içerisinde, sükûnet içerisinde, sakin bir şeklide tartışabildiğimiz ortamda değerlendirdiğimiz takdirde bu olabilir. Hatta, bir muhalefet partisinin teklifi daha uygun geldi: “Daha çok şeyleri konuşalım…” Nasıl daha çok şeyleri konuşalım? Bildiğiniz gibi, araştırma önergelerinin görüşülmeye başlamasıyla ilgili, İç Tüzük’teki genel hükümler uygulanır. Genel hükümlerde siyasi parti gruplarına yirmişer dakika, önerge sahipleri adına beşer dakika süre verilir. Bir muhalefet partimizin getirdiği teklif de şuydu: Daha fazla araştırma önergesine, milletvekilli arkadaşlarımızın bu konudaki fikirlerini beyan edebilmek adına, İç Tüzük’te bir değişiklik yapalım. Gruplar adına olan yirmişer dakikalık, konuyu doldurmak için, konu dışına sapmak yerine, bizim, araştırma önergelerinde gruplar adına onar dakika, önerge sahipleri adına beşer dakikalık bir de konuşma teklifini, biz arkadaşlarımızdan, bunu da, prensip olarak duyduk ve uygun olduğunu da gördük. Ama şimdi “Muhalefetin sesini kısmak.” diye ifade etmek, açıkçası, büyük bir haksızlık oluyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beş dakika geliyor ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Büyük bir haksızlık oluyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kırk dakikayı beş dakikaya düşürüyorsunuz, öyle değil mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nasıl?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Getirdiğiniz teklifte, grup önerilerinin görüşülmesinde İç Tüzük’e göre kırk dakika varken şimdi, bunu beş dakikaya düşürüyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Meclis Başkanımızın teklifi…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anladım ama sizin niyetiniz, sizin iradeniz ortada.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Şandır, bakın, şimdi, sizin ifade ettiğiniz, yani siyasi parti gruplarının her gün grup önerisi getirmelerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi olarak tanımlıyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama bu her zaman olmuyordu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, haklısınız, onu ifade etmeye çalışıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Her zaman olmuyordu, şimdi niye oldu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Müsaade ederseniz… Siz, her gün getirdiğiniz grup önerisini bir denetim faaliyeti olarak değerlendirmeye çalışıyorsunuz. Biz de diyoruz ki: “Her gün getirdiğiniz grup önerilerini değerlendirmeye çalışmayın. Biz de çarşamba günü, perşembe günü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mutat kanun yapma günleri içerisinde, salı günü aldığımız grup önerisini çarşamba, perşembe günü değiştirmeyelim. Salı günü ne aldık, çarşamba, perşembe günü, hatta gelecek hafta da -eğer ihtiyaç duyulmazsa- aynı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esaslarını, gündemdeki konuları sabitleyelim.” Niye? Milletvekili arkadaşlarımız çalışıyorlar, geliyorlar; muhalefetten arkadaşlarımız da “Sayın Başkan, bakın, benim konuşmam vardı. Niye gündemi değiştirdiniz?” diye haklı olarak bize sitem ediyorlar. İşte, biz diyoruz ki: “Salı günü bunu yapalım. Grup önerilerini getirelim, siz de getirin, biz de getirelim ama salı günü aynı zamanda biz denetim faaliyetlerini hızlandıralım.” Nasıl hızlandıralım? Soru-cevaba bir saatlik süreyi, Danışma Kurulunda aldığımız haftada bir gün bir saati biz şimdi salı günleri iki saate çıkaralım diye teklif sunuyoruz, ki tahmin ediyorum bütün siyasi parti grupları da bu teklifi uygun olarak görüyor.

Aynı şekilde -isim vermeden söylüyorum- bir siyasi parti grubumuzun araştırma önergelerinde genel hükümler çerçevesinde yirmi dakikayla başlayıp on dakikayla giden kısmı, “on dakika gruplar adına, beşer dakika da önerge sahipleri adına” dediğimizi… Amaç da iyi niyetli. Nasıl iyi niyetli? O gün bir tane araştırma önergesini değil, iki tane araştırma önergesini görüşebilelim, mümkünse üç tane araştırma önergesini görüşelim. Hakikaten araştırma önergesi konularına baktığımızda, gerçekten çok olumlu şeyler var. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanının kısıtlanmasından dolayı ya da önümüzdeki gündemin farklı olmasından dolayı ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinin imkânlarının kısıtlı olmasından dolayı, Meclis binasının imkânlarının kısıtlı olmasından dolayı ki nitekim geçen dönem bayağı fazla miktarda araştırma önergelerini biz burada komisyonlarını kurup birlikte yaptık, hatta tüm siyasi partilere… O gün, örnek, bir siyasi partimizin, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği araştırma önergesini biz benimsediğimizde diğer siyasi partilere “Sizin de konuşma hakkınız olsun diye birlikte bir önerge verelim.” dediğimiz anlar da oldu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani uzlaşma mümkün. Uzlaşma örneği var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, dün saat 15.00’te başladık.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet, kırk yılda bir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nevzat Bey, kırk yılda bir değil. Kırk yılda bir “Hayır.” dediğimiz zaman olmuş olabilir.

Bakın, dün saat 15.00’te başladık. Danışma Kurulu önerisini yaptık. Gündem dışı konuşmalar, tartışmalar vesaire derken 16.30’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geçtik. 5 maddelik kanunu, 2’si yürürlük ve yürütme olmak üzere esası 3 maddelik kanunu, 1 geçici, 1 ek maddeyle birlikte 5 maddelik kanun teklifini saat on buçukta bitirdik.

Şimdi biz şunu diyoruz, değerli milletvekilleri, Sayın Grup Başkan Vekilim, Sayın Şandır şunu diyorum…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Günde bir madde geçen kanunlar oldu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Müsaade ederseniz, zamanım kalmadı; eğer Sayın Başkana bir dakika daha müsaade etmesini söylerseniz konuşalım.

Bakın, biz şunu diyoruz: Dün beş maddelik kanunun her bir maddesini, yürürlük ve yürütme de dâhil olmak üzere, birer saat süreyle görüştük. Bu çerçevede on dakika konuşan milletvekili arkadaşlarımız, konuyla ilgili veya konu dışında o gün kendisinin çok önemli diye hissettiği konuyu da gündeme getirdi. Belki iktidar partisini eleştirdi, belki bir milletvekilini eleştirdi, belki Hükûmeti eleştirdi ama bu eleştiri çerçevesinde grup önerileriyle değil çalışırken biz eleştiri yapalım diye teklifte sunuyoruz. Ümit ediyorum, diliyorum ki siyasi parti gruplarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bu manada baktığımızda, denetim faaliyetlerini azaltmak değil denetimi daha etkili bir hâle getirmek, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının verimli olması amacıyla verdiğimiz teklife destek vereceklerini umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Aleyhte konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tam dokuz gündür Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nde yapılacak olan değişikliğe ilişkin çeşitli önerileri görüşüyoruz. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi ile milletin gündemi aynı değil ise orada siyasette sorun var demektir, milletin gündemi ile Meclis gündemi birbirinden farklılaşmış ise siyaset iyi işlemiyor demektir. Türkiye'nin gündemine baktığımızda Türkiye'nin bir demokrasi programına ihtiyacı olduğunu görürüz, Türkiye’de demokrasinin demokratikleştirilmesi ihtiyacının olduğunu görürüz. Evet, giderek daha otoriter eğilimler gösteren, bu yönde uygulamalar ortaya koyan bir iktidarın olduğu ülkede, demokrasinin demokratikleştirilmesi gibi bir programın ne kadar zor olacağını biliyorum. Pankart açan öğrencilerin, “Parasız eğitim istiyoruz.” diyen öğrencilerin terör örgütü üyesi olarak yargılandığı, yumurta atma eyleminin terör eylemi sayıldığı; yumurta, şemsiye, pankart çubuğu, kartpostal gibi eşyaların suç unsuru sayıldığı bir ülkede demokrasinin demokratikleştirilmesi gibi bir programın ne kadar zor olduğunu, bunun gerçekleştirilmesinin ne kadar zor olduğunu biliyorum.

Otuz kırk yıl önce tarihin karanlığına gömülmüş olan örgütlerin polis fezlekeleriyle diriltilerek öğrencilerin buna üye yapıldığı hayalî bir şekilde ve hayalî bir şekilde yaratılan terör örgütlerine üyelik nedeniyle öğrencilerin yargılandığı bir ülkede bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum.

İktidar karşıtı düşünceleri ifade eden aydınların, bilim adamlarının, gazetecilerin, siyasetçilerin, sultanlar, padişahlar, krallar döneminde olan siyasetten katletme eyleminin modern versiyonu olan yargı eliyle nasıl katledilmeye çalışıldığını biliyorum ve böyle bir ülkede demokrasinin demokratikleştirilmesinin ne kadar zor olduğunu biliyorum ama Türkiye’nin gündemi bunlar olmak zorundadır. Türkiye’nin gündeminde öldürülen savcılar var. Türkiye’nin gündeminde, on iki yaşındayken babası tarafından, ailesi tarafından pazarlanan kız çocuklarımız var. Bu bir örnek, bunlar gerçek, toplumumuzun derin yaraları var. Bu problemleri saymakla bitiremeyiz. On dakikalık zaman dilimi içinde bunları ana başlıkları hâlinde ifade etmem bile son derece zor.

Evet, Türkiye’nin demokratikleşmeye ihtiyacı var. Türkiye’nin, demokratikleşme, demokrasinin derinleştirilmesi probleminin bir alt bileşeni olarak yasama reformuna ihtiyacı var. Siyasetin temel kurumları olan Parlamento, siyasi partiler, Anayasa, belirli dönemler itibarıyla yapılan seçimler, sistemi demokratik kılmaya yetmiyor; bunlar demokrasinin asgari unsurları ama bunların varlığı rejimi demokrasi olarak tanımlamak için yeterli değil, bunun yanına başka unsurların da ilave edilmesi gerekiyor. Sivil toplumun tartışmalara katılması gerekiyor veya sivil toplumda ülkenin temel meselelerinin konuşulması gerekiyor. Şimdi İç Tüzük değişikliğiyle yapılan, yapılmak istenen Türkiye'nin karşıt düşüncelerinin daha az ifade edilmesidir; muhalefetin, iktidar karşısındaki düşüncelerinin daha az ifade edilmesi, daha az konuşulmasıdır. Şimdi, sivil toplumu ne kadar baskı altına alırsanız, onun alanını, konuşma alanını ne kadar daraltırsanız, o alanı ne kadar iktidar olarak, devlet olarak işgal ederseniz o demokrasi o kadar demokrasi olmaktan uzaklaşır.

Liberal demokrasi, sonraki aşamasında cumhuriyetçi demokrasi, sonraki aşamasında müzakereci demokrasi olmuştur. Bugün köklü demokrasilerde müzakereci demokrasi vardır yani temel kararların kamusal alanda herkes tarafından tartışıldığı, bu tartışmalara paralel bir tartışmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi veya o ulusal parlamentoda yapıldığı demokrasidir. Şimdi yapılan, vatandaşların ülkenin sorunlarını tartışmak için bir araya geldiği kamusal alanın yeniden feodalleşmesidir. Bu İç Tüzük, Türkiye’de ülkenin sorunlarının tartışıldığı kamusal alanın feodalleştirilmesi, onun devlet tarafından işgal edilmesi, devletin kontrolü altına alınması konusunda atılmış bir adımdır. Buraya çıkan iktidar sözcüleri doğruyu söylemiyorlar, doğru değil.

Şimdi, on sekiz maddelik İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin sadece bir maddesi Hükûmetin konuşma süresini sembolik olarak azaltmaktadır, diğer bütün maddeler muhalefetin konuşma sürelerini kısmaya yöneliktir; gerçek budur.

Söylenen şudur, uzlaşma yönünde iktidar partisinin gösterdiği çaba: “Ya, galiba çok fazla kıstık muhalefetin sesini, biraz daha gevşetelim.” Şu anda bir siyasi parti grubunun Genel Kurula sunmuş olduğu bir öneri üzerinde muhalefet partilerinin konuşma süresi yirmi dakikadır, İç Tüzük değişiklik teklifi bunu beş dakikaya indirmiştir. Şimdi diyorlar ki: “Bu beş dakikayı bir-iki dakika daha artırabiliriz, bak, gelin, uzlaşalım.” Uzlaşma bu değildir, uzlaşma antidemokratik hükümlerin kaldırılmasıdır, vazgeçilmesidir.

Şimdi böyle bir İç Tüzük değişiklik teklifini görüşeceğiz eğer birazdan gerçekten görüşmeler başlayabilirse. Umarım görüşürüz. Ama biz bu teklifi benimsemiyoruz, bu teklifi doğru bulmuyoruz. Bu teklif doğrudan muhalefetin söz hakkını kısmaya yöneliktir. Şimdi, bu teklif, baktığımızda, biraz önce tanımını yapmaya çalıştığım müzakereci demokrasi anlayışının çok ötesinde, bir şark kurnazlığına dayanan, otoriter eğilimler gösteren bir iktidarın, böyle bir iktidarı kuran, oluşturan siyasi partinin teklifidir, tamamen demokrasi karşıtı bir tekliftir.

Biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde uzlaşmanın güzel örneklerini verdik. Şimdi Sayın Elitaş diyor ki: “Dün beş maddeyi beş saatte görüştük.” Peki, biz geçen yılın, 2011 yılının Ocak ayında dört günde 2.700 maddeyi geçirdik buradan. Bundan kimse söz etmiyor. Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, dört günde 2.700 maddeyi geçirdik beş kanun hâlinde. İktidar çalışmıyor. Diyor ki: “Efendim, gelen grup önerileri gündeme geçmemizi engelliyor.” Ben soruyorum Adalet ve Kalkınma Partisine: Gündemde neyiniz var da neye geçemedik? Bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisine getirdiğiniz bir öneri yok. Dün getirdiniz, dediniz ki: “6111 sayılı Kanun’u çıkaralım.” “Evet, derhâl çıkaralım.” dedik. Bakın, öneri yapıyorum: Bekleyen yetmiş sekiz tane uluslararası sözleşme var. Getirin bir haftada çıkaralım. Karşı çıktıklarımız var, onları ayıklarız. Çıkarabiliriz. Başka hangi kanun varsa getirin ülkenin gündeminde olan, sorunları çözecek olan, destek vereceklerimiz olabilir, vermeyeceklerimiz olabilir. Vereceklerimizde çıkar görüşümüzü ifade ederiz, vermeyeceklerimizde çıkar medeni bir şekilde farklılıklarımızı ifade ederiz. Uzlaşırız veya uzlaşamayız, çıkarabiliriz. Bir tembellik var, bir gayriciddilik var. 22’nci Dönemde 900 küsur kanun çıkarmış bu Parlamento. 24’üncü Döneme gelmişiz, 500 küsura inmiş bu, yarı yarıya düşmüş. Şimdi “İktidar çalışmıyor, iktidar tembel, çıkaracak kanun yok, e muhalefetin de çok fazla sesi çıkıyor, sesini kısalım.” anlayışıdır bu. Bu yanlış değerli milletvekilleri, bu yanlış, bu yanlışa ortak olmayın.

Uzlaşma yönünde çaba gösteren biziz. “Bu maddeyi çıkarın, diğer maddeleri yasalaştıralım.” dedik, bu öneri kabul görmedi. Madem bu maddede ısrar ediyorsunuz, gelin, geçen yasama döneminde dört siyasi partinin mutabık kaldığı Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük değişiklik teklifi var, onu referans alalım, yeni bir çalışma yapalım, e ona da “Hayır.” E onun içinden birkaç maddesi seçilmiş, ayıklanmış, yeniden kurgulanmış, buraya getirilmiş. E peki, bunu getiriyorsanız 19’uncu maddedeki ısrarımızdan da vazgeçelim, on dakika konuşsun sadece bir siyasi parti ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi, Sayın Salih Kapusuz’un da imzası olduğu teklifte olduğu gibi beşte 2 veya beşte 1 oranda muhalefetin önerilerinden oluşsun, e buna da “Hayır.” Sizin niyetiniz samimi değil, samimi değil niyetiniz. Sizin niyetiniz muhalefetin konuşmamasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama rüzgâr eken fırtına biçer.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, grup önerisini oylarınıza sunacağım.

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama isteniyor.

İsimleri tespit edelim lütfen.

Sayın Hamzaçebi, Sayın İnce, Sayın Tarhan, Sayın Kart, Sayın Ayaydın, Sayın Çıray, Sayın Öner, Sayın Çelebi, Sayın Nazlıaka, Sayın Akar, Sayın Toprak, Sayın Tanal, Sayın Yüceer, Sayın Tayan, Sayın Cihaner, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Yılmaz, Sayın Özgündüz, Sayın Demirçalı, Sayın Bayraktutan.

Tamam efendim.

Cihazla yoklama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

5.- Genel Kurulun, 8 Şubat 2012 Çarşamba günü 156 sıra sayılı İç Tüzük Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; görüşmelerin tamamlanamaması hâlinde 9 Şubat 2012 Perşembe günkü birleşimde görüşmelerin bitimine kadar çalışmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – AK PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 18.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.00

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fatih ŞAHİN (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

(CHP’li bir grup milletvekilinin komisyon sıralarında oturduğu görüldü)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)(X)

BAŞKAN – Komisyon?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Komisyon burada efendim.

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Başkanlık temsilcisi burada.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, efendim, geçen, İç Tüzük’le ilgili olarak yaptığımız en son oturumda ifade etmiştim, bir kez daha ifade etme zorunluluğunu hissediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına ilişkin Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekillerinin vermiş olduğu teklif İç Tüzük’ün 181’inci maddesine aykırıdır. Zira, İç Tüzük’ün 181’inci maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ndeki değişiklik tekliflerinin milletvekilleri tarafından yapılabileceğini düzenlemektedir. Oysa teklife baktığımızda, iktidar partisine mensup 5 grup başkan vekilinin milletvekili sıfatının ötesinde grup başkan vekili kimliğiyle bu teklifi verdikleri görülmüştür yani teklif bu yönüyle İç Tüzük’ün 181’inci maddesine aykırı olduğu için görüşülebilir değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İkincisi…

BAŞKAN – Affedersiniz…

Değerli arkadaşlar, sükûneti temin edelim lütfen.

Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – …bundan çok daha önemli olmak üzere, Başkanlık Divanını temsilen burada bulunan Sayın Mehmet Sağlam, Anayasa Komisyonundaki görüşmeler sırasında tarafsızlığını yitiren açıklamalarda bulunmuştur. Sayın Sağlam’ın Anayasa Komisyonu raporuna geçen açıklamalarından bir cümleyi burada tekrar okumak istiyorum. Sayın Sağlam şöyle söylüyor: “Ayrıca, beş dakikada söylenmek istenen her şeyin söylenebileceğini, demagoji yapılması durumunda sürenin sınırsız olacağını, bu Teklifin sonuçlanması durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha verimli çalışacağını” söylemiştir.

Sayın Sağlam, muhalefet temsilcilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde, komisyonlarda ve Genel Kurulda beş dakikayı aşan konuşmalarının demagoji olduğunu ifade etmiştir. Bu cümlesiyle -bırakın Parlamentonun onurunu rencide eden yanını bu cümlenin- iktidarın teklifinin paralelinde bir tavır ortaya koymuştur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İhsası rey yapmıştır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Çok doğru… Çok doğru…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Anayasa’nın 94’üncü maddesinin son fıkrası son derece açıktır, Meclis başkan vekilleri görevlerinin gerektirdiği hâller dışında yani şu kürsüde oturumu yönetirken ortaya çıkan tartışmalara müdahale etmek veya o tartışmalara ilişkin açıklamalar yapmak dışında tarafsızlığına gölge düşürecek hiçbir açıklamada, beyanda veya davranışta bulunamaz.

Öyle anlaşılıyor ki İç Tüzük değişiklik teklifinin görüşülmesine karar vermiş durumdasınız. Evet, görüşülebilir ama Sayın Sağlam’ın burada oturması hâlinde bu görüşmenin yapılması mümkün değildir. Sayın Sağlam kalkar, bir başka Meclis başkan vekili gelir, bu görüşmeler devam edebilir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tarafsızlığını yitirmiş bir Meclis Başkan Vekiliyle görüşmelerin devamı mümkün değildir efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Hatırlarsanız, benim yönettiğim birleşimde ve oturumlarda bu konuları zatıaliniz, başkaca değerli milletvekillerimiz dile getirmiş idi. Sayın Sağlam da geçen birleşimde ve oturumlarda temas ettiğiniz hususla ilgili açıklama yaptı. Biz, şimdi, sizlerle de vardığımız mutabakat gereği teklifin tümünü görüştük, tümü üzerindeki konuşmalar tamamlandı. Meclis Başkanı olarak ben önümde hangi sıraya göre iş ve işlemler yapılacaksa onu yapmak gibi bir durumla karşı karşıyayım. Bugün İç Tüzük’ün görüşülmesiyle ilgili biraz evvel zaten karar alındı. Yani gündemin 1’inci sırasında İç Tüzük konusu var. Şüphesiz, bu ve başkaca gerekçeleriniz varsa bunları gündeme getireceksiniz, onları burada tartışacağız, konuşacağız ama bahsettiğiniz husus geçtiğimiz oturumlarda gündeme getirildi, karara bağlandı. Şimdi geldiğimiz noktada, Meclisi yöneten kişi olarak ben nereden başlayacağım? Cümlem tamamlanmadan…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Müsaade ederseniz… Şey oldu, görüşmeler tamamlandı teklifin tümü üzerinde, soru-cevap kısmında kalmıştık ve soru-cevap kısmında “salı günü toplanmak üzere” diye birleşimi kapatmıştık.

Dolayısıyla, şimdi, bizim başa dönme imkânımız yok, kaldığımız yerden devam edeceğiz, soru-cevap kısmına geçeceğiz. Nitekim o gün de -isimlerini biraz sonra arz edeceğim- bazı sayın milletvekili arkadaşlarımız soru-cevap kısmıyla ilgili olarak da zaten sisteme girmiş idi. Dolayısıyla, yürüyen bir işlem var, ilk defa başlamıyoruz. Bu taleplerinizi, itirazlarınızı da gündeme getirdiniz. Yine de, bundan sonraki müzakereler sırasında gündeme getireceksiniz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bugünün soru-cevabı olur mu Sayın Başkan?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bitti mi efendim?

BAŞKAN – Evet. (CHP sıralarından gürültüler) Lütfen… Sayın Hamzaçebi’yi dinleyebilmem için ortamın sakin olması lazım, sessiz olması lazım.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, geçen haftaki son oturumda mutabakata varılan herhangi bir husus yoktu; bunu siz gayet iyi biliyorsunuz. Eğer mutabakata varılmış bir konu olsaydı, o günden bugüne sizin başkanlığınızda, siz olmadan o kadar toplantı yapılmazdı. En son bugün makamınızda bir toplantı yaptık, bir uzlaşma sağlanamadı. Yani ortada bir ihtilaf vardır. Ayrıca, geçen cuma günü yapılan görüşmede Sayın Sağlam’ın oturmasına biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak rıza göstermedik. Bunun İç Tüzük’e aykırı olduğunu o gün de ben ifade ettim ama siz özellikle şunu rica ettiniz: Şu tümünü bir görüşelim ama tümünü de bitirmeyelim, soruları sormayalım; dolayısıyla, yani sorunu erteleyelim, donduralım, salı gününe kadar bir çözüm üretelim. Salı gününe kadar, çarşamba gününe kadar dondurulmuş bir sorunu buzdolabından çıkardık, şimdi o sorun üzerinde konuşuyoruz. Dolayısıyla, Sayın Sağlam’ın tarafsızlığını yitirdiği konusundaki görüşümüzü bu oturumda ifade etmemiz kadar doğal bir şey yoktur. Geçen oturumda oturmuş olması bu oturumda ve bundan sonra oturacağı anlamına gelmez. İç Tüzük görüşmeleri devam edebilir ama tarafsızlığını yitirmiş Sayın Sağlam’ın komisyon sıralarında Meclis Başkanlık Divanını temsilen oturması mümkün değildir; aksi takdirde Anayasa’nın 94’üncü maddesine aykırı bir durum söz konusudur. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Meclise bir müdahale, bir emrivaki olarak alıyoruz efendim.

Ara verin, bir başka Meclis başkan vekilini sizler tayin edin, görevlendirin, görüşmeler devam etsin. Biz yine karşı görüşlerimizi ifade etmeye devam ederiz, iktidar partisi kendi teklifini savunur, görüşürüz. Genel Kurul neye karar verirse ona göre hareket ederiz efendim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Elitaş…

Lütfen, buyurunuz Sayın Hamzaçebi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük’ün 64’üncü maddesi Meclis başkan vekillerinin sadece kürsüde bulunurken, yani sizin şu anda bulunduğunuz makamda bulunurken hiçbir tartışmaya karışamayacaklarını ifade etmektedir. Nitekim, Anayasa Komisyonunda İç Tüzük’le ilgili görüşmeler yapılırken tüm siyasi parti gruplarının… Muhtemelen önerge vermişlerdir. Komisyon başkanı önerge sahibinin önergesini açıklamasını sunduktan sonra orada etkili, yetkili kim varsa, hükûmet varsa hükûmetin katılıp katılmadığını sorar. Şu anda görüştüğümüz İç Tüzük de Meclis Başkanlığı adına Meclis başkan vekiline önergeyi sormaktadır. Orada önerge sahiplerinin verdiği önergeye Meclis Başkanının “Ben tarafsızım, katılma, katılmama konusunda bir şey diyemem.” deme hakkı da yoktur çünkü bu İç Tüzük değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esaslarıdır. Nitekim, Meclis Başkanı ve başkan vekilleri de komisyonda kabul edilmiş önergeler üzerinde görüşlerini beyan etmekle mükelleftir. Sadece Meclis Başkanlık kürsüsünde oturan, yönetim yapan Meclis Başkan Vekilleri tartışmalara katılamaz ve görüş beyan edemez şeklinde İç Tüzük’ün 64’üncü maddesindeki hüküm açık ve nettir ve Sayın Grup Başkan Vekilinin söylediği, şu anda Sayın Mehmet Sağlam’ın orada oturmasına yaptığı itiraz, açıkçası şuradaki tablonun, komisyon sıralarının işgal edilmesi de herhâlde millî iradeye karşı yapılmış bir harekettir diye düşünüyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sırayla Sayın Hamzaçebi. Sayın Şandır var, müsaade ederseniz…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, siz konuştuktan sonra, Sayın Şandır’ın söz talebi var. Müsaade edin, o da görüşlerini bildirsin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Şandır konuşsun, ben sonra konuşayım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, aslında önemli bir görüşmeye geçiyoruz. Müsaade etseniz de -İç Tüzük’te yeri de var, bir usul tartışması yapıyoruz- kürsüden konuşsak, herkes dinlese, duysa sözlerimizi; belki uzlaşmak için daha iyi bir imkân olur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Usulle alakalı bir şey yok ki Sayın Başkan, gündeme geçtik.

BAŞKAN – Hayır… Bir dakika… Bir dakika…

Şimdi, anlayabilmem lazım ki sonuçta bir karar vereyim ben.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Olmuyor işte. Bu gürültünün içerisinde çok da maksat hasıl edilemiyor. Onun için, müsaade edin grup başkan vekili arkadaşlarımıza, görüşlerini kürsüden ifade etsinler.

BAŞKAN – Usul tartışması mı istiyorsunuz siz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O anlamda efendim.

BAŞKAN – Talepleriniz farklı. Şimdi bunu siz talep ettiniz. Önceki konuşmada bir usul tartışması talebi yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, arkadaşların başlattığı tartışmaya ben de bir şeyler söyleyeceğim ama müsaade edin, kürsüden söyleyelim, herkes anlasın sözlerimizi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, benim usul tartışması yönünde herhangi bir talebim yoktur. Sayın Şandır’ın benim açtığım tartışmadan hareketle “Bir usul tartışması yapalım…”

İZZET ÇETİN (Ankara) – Böyle bir şey yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama böyle de bir usul yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, esas sıkıntı da buradan kaynaklanıyor, buradan kaynaklanıyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Şandır’ın eğer…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kürsünün önüne çıkıp konuşmanın anlamı meramımızı size anlatmak.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, herkes buyursun, herkesin fikrini alayım, düşüncesini alayım, zararı yok, ayakta beklemeyin. Mademki usul tartışması…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, yani buraya çıkıp konuşmanın anlamı meramımızı size anlatmak içindir. Hâlbuki öyle değil, arkadaşlara da söylememiz gereken şeyler var.

BAŞKAN – Peki, tamam, usul tartışması açıyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir saniye, benim konuşma talebim vardı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, öyle herkesin istediği anda konuşma usulü yok ki.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye… Lütfen…

“Önce Sayın Şandır’a söz vereyim, sonra size vereceğim.” dediniz.

BAŞKAN – Usule uygun değil, ben de biliyorum ama ne yapalım ki…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yani bir orta yolu bulmak adına…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, usul tartışması…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - …kaç gündür gayret ediyoruz “Bir orta yol bulabilir miyiz?” diye ama bu ortamda kimse kimsenin dediğini anlamıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, kürsüye çağırın, konuşalım.

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, bu tartışmayı açıyorum ben. Evvela…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama Sayın Başkan, rica ediyorum. Siz dediniz ki: “Bir saniye, Sayın Şandır, sizden önce söz istedi…

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, böyle isteyen istediği zaman konuşamaz ki.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – …önce ona vereceğim, sonra size vereceğim.”

BAŞKAN – Buyurun, siz konuştunuz, bir defa daha konuşun, hiç mahzuru yok yani.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, mahzuru yok, ben size…

BAŞKAN – Hiç mahzuru yok ama sırayla. Bakın, herkes bir taraftan konuşursa bir sonuca varamayız. Doğru ya da yanlış ama birbirimizi dinleyerek bir karara varalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün konuşmalar kürsüden yapılır.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kürsüye çağırıyorsunuz, Sayın Şandır geçecek, sonra bizleri çağıracaksınız…

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …Sayın Grup Başkan Vekilini çağıracaksınız, fikirlerimizi beyan edeceğiz.

BAŞKAN – Tamam, ben de aynı onu söylüyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O zaman, Sayın Başkanım, usul tartışması bağlamı dışında hepimiz kürsüden görüşlerimizi ifade edelim uygun görürseniz.

BAŞKAN – Herkes olmaz, bunun İç Tüzük’teki yerini söylersiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Dört gruba söz verin.

BAŞKAN – Dört gruba söz vereceğim, usul tartışması…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Sayın Başkanım, şimdi, ben…

BAŞKAN – Evet, çünkü siz öyle söylemeseniz bile Sayın Şandır diyor ki: “Usul tartışması açalım.” Ben bu talebi dikkate almak mecburiyetindeyim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, kürsüye çağırın, konuşalım, meramımızı anlatalım.

BAŞKAN – Evet.

Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, müsaade ederseniz, cümlemi bitirmedim, ben cümlemi bitireyim.

BAŞKAN – Evet…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, cümlesini orada bitirsin.

BAŞKAN – Efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Cümlesini burada bitirsin.

BAŞKAN – Kim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bunlar usule uygun bir şey değil.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben, Sayın Mehmet Sağlam’ın komisyon sıralarına oturmasının Anayasa’ya uygun… (AK PARTİ ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, değerli milletvekilleri, lütfen…

Sizi sükûnete davet ediyorum, lütfen… (Gürültüler)

Bakınız, konuşarak her şeyi anlamaya çalışabiliriz karşılıklı olarak. Lütfen, böyle bir usul olmaz. Bu doğru değil Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkanım, ben…

BAŞKAN - Ama şimdi bu ortamda sizin söylediğinizi anlayamam ben Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Mehmet Sağlam’ın komisyon sıralarına oturmasının Anayasa’ya…

(CHP’li bir grup milletvekili hatip kürsüsünde toplandı) [AK PARTİ sıralarından “Bravo(!)” sesleri, alkışlar (!)]

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum; grup başkan vekillerini arkaya davet ediyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.16

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.28

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

(CHP ve BDP Grubu milletvekillerinin kürsü etrafında toplandıkları görüldü)

BAŞKAN – 156 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. [AK PARTİ sıralarından “Bravo(!)” sesleri, alkışlar]

Komisyon? Burada.

Başkanlık Temsilcisi? Burada.

Arkadaşlarımızdan rica edeceğim. Tabiatıyla, bu teklifle ilgili itiraz edeceğiniz pek çok nokta olabilir, bu teklifle ilgili söyleyeceğiniz itirazlarınız, önerileriniz olabilir ama bu şekliyle, İç Tüzük konuşulurken İç Tüzük’e aykırı bir şekilde bizim bu işi götürme şansımız yok. Onun için, durumu daha fazla germeden, daha fazla olumsuz bir görüntüye sokmadan Meclisi…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Siz geriyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ne yapacaksak yürürlükteki İç Tüzük’e göre yapacağız. Ben de İç Tüzük’e göre yönetmek mecburiyetindeyim, kendime göre bir iç tüzük ihdas edemem. Onun için, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Nasıl devam edeceğiz Sayın Başkan?

(MHP Grubu milletvekilleri ayağa kalktılar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, 68’e göre, oturuma en çok bir saat ara verilir. Dolayısıyla, demek ki siz bu oturuma bir saatten fazla bir ara verdiğinize göre, bu birleşimin devamı konusundaki…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup başkan vekillerini görüşmeye davet ettiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buna birlikte karar verdik, içeride müzakere yaptık; siz de oradaydınız.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Efendim, birlikte olmaz yani, İç Tüzük var Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hayır, müzakere etmek adına grup başkan vekillerini davet ettik.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hayır, İç Tüzük’e aykırı anlaşma yapamazsınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’e bağlı olun Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu andaki görüntü İç Tüzük’e çok uygun Sayın Başkan!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’e aykırı, grup başkan vekilleriyle anlaşma yapamazsınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’e uygun hareket etmek suretiyle… Bir saatten fazla olduğuna göre, sürdüremiyoruz zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Görüyorsunuz, söz şartları yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sürdüremiyoruz. Olmayacak bu, sürdüremiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, niye ara verdiniz? Kürsüde konuşma imkânı olmadığı için ara verdiniz.

BAŞKAN – Şimdi, 68’e göre ara vermedik, neticede bir müzakere yapmak üzere ara verdik. 68’e göre olsaydı dediğiniz doğruydu. Onun için, 68’e göre ara vermedik.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Divan Kâtibi niye değişti o zaman?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu şartlarda bu zorlamaya gerek yok.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz geçen dönem 1/2/2012 tarihinde sözlü soru ve cevaplar kısmını kaldığımız yerden devam ettireceğiz.

(Kürsü önünde toplanan CHP ve BDP milletvekillerinden ayakta sürekli ve şiddetli alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu tablo Meclise yakışmıyor. Sayın Meclis Başkanı, siz Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanısınız, bu yakışmayan…

BAŞKAN – Ne yapalım? Ben İç Tüzük’e uygun burayı yönetmeye çalışıyorum ama hep beraber, birlikte bu Meclisi yönetmeye çalışıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lütfen, İç Tüzük’e uygun hareket edelim.

BAŞKAN –  Ama bu görüntüyü herkes doğru buluyorsa devam edelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’e uygun hareket edelim. Muhalefetin de boynu kıldan ince değil ki. Yani boynumuz inceyse kesin  diyecek hâlimiz yok.

BAŞKAN –  Evet, fayda görülüyorsa devam edelim, benim söyleyeceğim bir şey yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir şey söylenmez zaten Sayın Başkan, hiçbir şey söylenmez, sadece oturumu kapatın.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, devam edelim, haydi devam edelim.

BAŞKAN –  Bana söylemeyin, herkes herkese söylesin.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Demokrasi istiyoruz, demokrasi!

BAŞKAN – Evet, fayda görülüyorsa biraz daha devam edelim, benim söyleyeceğim odur. Evet, fayda görüyorsak, Türkiye için iyi bir görüntü veriyorsak devam edelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – 68’e göre kapatmak zorundasınız Sayın Başkan, 68’e göre başka yolu yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Müzakere şartları yok Sayın Başkan, dolayısıyla birleşimi kapatmak zorundasınız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 15 milyon kişi ayakta şu anda Sayın Başkan.

ATİLLA KART (Konya) – Sadece demokrasi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                Kapanma Saati: 20.33

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.02

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

(CHP ve BDP Grubu milletvekillerinin kürsü etrafında toplandıkları görüldü)

BAŞKAN – 156 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Başkanlık temsilcisi burada.

(Kürsü önünde toplanan CHP ve BDP milletvekillerinden ayakta sürekli ve şiddetli alkışlar)

BAŞKAN – Bir şey izah edeyim, ondan sonra siz yine alkış yapacaksanız yaparsınız. Bir şey izah etmem lazım ama alkış yapacaksanız yapın yine…

Sayın milletvekilleri, bu Meclis çok badire atlattı, çok sıkıntılar yaşadı. Ama böyle bir görüntüyü bu Meclis hak etmiyor, siyaset kurumu hak etmiyor ve böyle bir işgal Meclisimiz açısından çok doğru değil, İç Tüzük’e de uygun değil. Bunu, tarihe not düşmek adına ifade ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyor, grup başkan vekillerini tekrar davet ediyorum.

                                                                                                                            Kapanma Saati: 21.03

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati:21.49

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

(CHP Grubu milletvekillerinin kürsü etrafında toplandıkları görüldü)

BAŞKAN – 156 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. [Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden ayakta alkışlar(!) ve gürültüler]

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kalmadı ki Sayın Başkan!

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Başkanlık Temsilcisi? Yerinde.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gürültülerden dolayı Meclis çalışmıyor. Bu Meclisi siz iki saattir çalıştıramıyorsunuz, sorumluluk size ait, İç Tüzük’ü lütfen uygulayın. İç Tüzük’ü uygulamak zorundasın Meclis Başkanı Cemil Çiçek. Burası senin babanın kürsüsü değil.

BAŞKAN – Şimdi, 3/2/2012 tarihli 61’inci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştı. [Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, İç Tüzük 68’e göre İç Tüzük’ü uygulamanızı istirham ediyoruz. On dakika ara verdiniz ama iki saattir yoksunuz.

BAŞKAN - Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz. Yirmi dakika süreyle soru ve cevap işlemini yapacağız. [Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu fiilî olarak İç Tüzük’ü ihlal eden tutuma geçit veremezsiniz. Türkiye bir hukuk devletidir. Meclis Başkanlığının hukuku uygulaması gerekiyor.

BAŞKAN - Geçtiğimiz son oturumda soru için sisteme giren arkadaşlar vardı, onların isimlerini okutuyorum… [Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) - Hukukun gereğini yapın lütfen.

BAŞKAN – Hukukun gereği herhâlde bu değil, hukukun gereği bu değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hukukun gereğini siz yapın efendim. İç Tüzük 68’e göre gereğini yapacaksınız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu işi, bu noktaya götüremezsiniz Sayın Başkan. Ne kadar ciddi olduğumuzu görmüyor musunuz? Senin gücün yetmeyecek.

BAŞKAN – Ben 68’e göre ara vermedim, 68’e göre ara vermedim. [Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, keyfî yönetime izin veremeyiz. Yok böyle bir şey ya!

BAŞKAN - Lütfen okuyun:

Sayın Akar, Sayın Kuşoğlu, Sayın Susam, Sayın Güneş, Sayın Erdemir, Sayın Onur, Sayın Eyidoğan, Sayın Öğüt...

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok böyle bir şey!

Sayın Başkan, talimat nereden gelirse gelsin izin vermeyeceğiz.

BAŞKAN – Okutmaya devam ediyorum:

Sayın Tezcan, Sayın Toptaş, Sayın Güven, Sayın Halaçoğlu, Sayın Yeniçeri, Sayın Özgündüz, Sayın Işık, Sayın Kaleli, Sayın Ekşi, Sayın Toprak. [Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Hukuka aykırı tutumunuzu kınıyoruz. İç Tüzük 68’i uygulamaya davet ediyoruz.

BAŞKAN - Soru sormak isteyen varsa sisteme girsinler, söz vereceğim. (Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden “Çiçek istifa!” sesleri)

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük 68’i uygulayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yoksa teklifin tümü üzerindeki görüşmelerin tamamlandığına karar vereceğim. (Kürsü önünde toplanan CHP milletvekillerinden “Çiçek istifa!” sesleri)

AYTUĞ ATICI (Mersin) - İç Tüzük 68’i uygulayın lütfen, size bunu uygulama emri verildi.

BAŞKAN – Lütfen siz yerinize oturun, lütfen, lütfen...

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İzin vermemiz mümkün değil.

BAŞKAN – Siz buyurun yerinize...

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Çok mu hoşunuza gidiyor Meclisin bu durumda olması? Meclisi ne hâle getirdiğinizi görmüyor musunuz? [Kürsü önünde toplanan CHP’li bir grup milletvekilinden “Çiçek istifa!” sesleri, ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

BAŞKAN – Evet, lütfen yerinize oturun, ondan sonrasını konuşalım.

ATİLLA KART (Konya) – 68’inci madde açık.

BAŞKAN – 68 kavgadan dolayıdır, kavga mı var ortada? Lütfen…

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler için soru-cevap kısmıyla ilgili olarak sisteme girmek isteyen varsa lütfen girsin.

ATİLLA KART (Konya) – Allah korusun ağır sonuçları… Olacakların sorumlusu sizsiniz! [Kürsü önünde toplanan CHP’li bir grup milletvekilinden “Çiçek istifa!” sesleri, ayakta sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

BAŞKAN – Soru soran olmadığına göre teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. [Kürsü önünde toplanan CHP’li bir grup milletvekilinden “Yuh!” sesleri, ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 9’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen var mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, takip edemiyoruz, buna izin veremezsiniz, grup olarak görüşmeleri takip edemiyoruz.

BAŞKAN – Siz yerinize oturun, yerinize oturun lütfen, rica edeceğim. [Kürsü önünde toplanan CHP’li bir grup milletvekilinden “Çiçek istifa!” sesleri, ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

Ama kürsü işgali sebebiyle Meclisin…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, biz grup olarak oturumu takip edemiyoruz.

BAŞKAN – Tamam, Sayın Vural, bir oturun, ben bir izah yapayım, ondan sonra.

Peki, şimdi, bir şey söylemek istiyorum: Kürsünün işgal edildiği nerede vakidir? Kürsü işgal edilerek sorun çözülebilir mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz kürsüyü işgal ediyorsunuz o zaman.

BAŞKAN – Ben niye işgal ediyorum?

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’ü uygulayın.

BAŞKAN – İç Tüzük’ü uyguluyorum. [Kürsü önünde toplanan CHP’li bir grup milletvekilinden “Çiçek istifa!” sesleri, ayakta, sürekli ve şiddetli alkışlar(!)]

Ben yapmıyorum, yapmak istemiyorum ama bu Meclis hiçbir zaman böyle bir işgali ne gördü ne de hak etti, bunu doğru bulmuyorum. Bundan sonra kendi istediği olmayan herkes kürsüyü işgal ederse bu İç Tüzük ne anlam ifade edecek?

OKTAY VURAL (İzmir) – 68’i uygulayın diyoruz.

BAŞKAN – Anladım, peki, “68’i uygulayın.” diyorsunuz ama şu işgalin bana İç Tüzük’te bir maddesini gösterin, şu görüntünün bana İç Tüzük’te bir maddesini gösterin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burası Saddam Meclisi değil, Esad Meclisi değil. (Kürsü önünde toplanmış olan CHP’li bir grup milletvekilinden “Çiçek istifa!” sesleri)

BAŞKAN – İç Tüzük’te şunun bir gerekçesini gösterin, bir maddesini gösterin!

Her istediği olmayan kürsü işgal edecekse, o zaman bu Meclis nasıl çalışacak?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Olacaklardan siz sorumlusunuz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü uygulayın diyorum!

BAŞKAN – Bundan sonra kürsü işgal ederek müzakere yapacaksak, sorunları böyle çözeceksek bu İç Tüzük ne işe yarayacak, ben de onu soruyorum. (Kürsü önünde toplanmış olan CHP’li bir grup milletvekilinden “Çiçek istifa!” sesleri)

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.56

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.11

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

(CHP Grubu milletvekillerinin kürsü etrafında toplandıkları görüldü)

OKTAY VURAL (İzmir) – Saygısızlık gösterdiniz Sayın Başkan, görevinizi ihmal ettiniz, yapmıyorsunuz. Özür dileyin milletten! Milletten özür dileyin! Böyle bir şey olmaz canım!

BAŞKAN - 156 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – İki saat oldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütün saygınlığınız, her şey bitti artık!

BAŞKAN - Şimdi, birinci bölümle ilgili söz veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, iki saat oldu! Özür dileyin!

BAŞKAN – Sayın Yahya Akman… [AK PARTİ sıralarından alkışlar; kürsü etrafında toplanan CHP Grubu milletvekillerinden alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, Sayın Başkan, iki saat oldu, özür dileyin! [AK PARTİ sıralarından “Otur yerine” sesleri, gürültüler; kürsü etrafında toplanan CHP Grubu milletvekillerinden sürekli alkışlar(!)]

Sayın Başkan, usul tartışması açıyorum.

(Yahya Akman’ın kürsüye yönelmesi, CHP milletvekillerinin engellemesi ve AK PARTİ ve CHP milletvekillerinin birbirlerinin üzerine yürümeleri)

BAŞKAN – Görüşme imkânı kalmadığı için birleşimi kapatıyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 00.13



(X) 156 S. Sayılı Basmayazı 1/2/2012 tarihli 59’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.