TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 48’inci Birleşim

                                                                                          5 Ocak 2012 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç’in, Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, kanun hükmünde kararnamelerden sonra devletin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, 6223 sayılı Yetki Kanunu’nun uygulama alanına ilişkin gündem dışı  konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Millî Savunma Bakanının Bedelli Askerlik Yasası’nın görüşmeleri sırasında Genelkurmay Başkanının görüşüyle ilgili ifadesine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin, hayvancılık ve kırmızı et sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/92)

2.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 22 milletvekilinin, özürlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93)

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 20 milletvekilinin, füze savunma sistemi kapsamında Malatya-Kürecik’te konuşlandırılması planlanan radar sistemi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)

C) Duyurular

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in resmî konuğu olan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, 10 Ocak 2012 Salı günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteğine ilişkin duyuru

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)

2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

9.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adana Milletvekili Murat Bozlak’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili İhsan Barutçu’nun, infaz koruma memurlarının özlük ve sosyal haklarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/958)

2.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’da meydana gelen orman yangınına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1881)

3.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Altın Eller Geleneksel El Sanatları Festivali’ne Eskişehir’den davet edilen ustalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1898)

4.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Bandırma Paşabayırı Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1957)

5.- İstanbul Milletvekili O. Oktay Ekşi’nin, yazılı soru önergesine verilen cevabın uygunluğuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı  (7/1977)

6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, memur ve uzman kadrolarına atanan arkeolog ve sanat tarihçilerinin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/2053)

 

 

 

 

 

 

 

 

5 Ocak 2012 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Şükrü Erdinç’e aittir.

Buyurun Sayın Erdinç.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç’in, Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü vesilesiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

5 Ocak 2012 Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun doksanıncı yıldönümü. Bu ifadede geçen düşmandan kastedilen Fransa’dır yani birkaç hafta öncesine kadar Türkiye’yi dünya kamuoyu nezdinde Ermeni soykırımı yapmakla itham eden, üstüne üstlük bu saçma ve mesnetsiz iddiayı reddetmeyi kendi ceza kanununda suç sayan kanun tasarısını kabul eden parlamentonun ülkesinden bahsediyorum. Evet, Fransa 18 Aralık 1918’den başlayarak Adana’mızı son Fransız askerinin terk ettiği 5 Ocak 1922’ye kadar fiilen işgal etmiştir. Bu işgalde Fransa şimdi soykırım yapıldığını iddia ettiği yandaşı Ermenilerden aldığı cesaretle binlerce yerli Müslüman ahaliyi, kelimenin tam anlamıyla kurbanlık koyun gibi boğazlamış ve şehri yakıp yıkmıştır.

Fransız Parlamentosunun tarihî gerçekleri çarpıtmaya dönük Ermeni iddialarını destekleyen düzenlemesini dünya üzerinde aklıselim hiç kimsenin kabul etmesi mümkün değildir. Bu kararın, halkımız başta olmak üzere, dünya insanları nezdinde de hiçbir itibarı bulunmamaktadır. Tarihsel gerçekliklerden uzak ve yalnızca birkaç Ermeni diasporasını mutlu etmeyi amaçlayan bu gerçek dışı iddiaların dillendirildiği karar metni er geç tarihin çöp kutusunda yer alacaktır.

Bizim tarihimizde böylesi bir utanç kesinlikle yoktur ama bize bu yaftayı yapıştırmaya çalışan Fransa’nın tarihinde, kara kıta Afrika’da katledilen milyonlarca masum insan bulunduğu gerçeğini dünya üzerinde herkes bilmektedir. Beyaz adamın yer altı ve üstü zenginliklerini sömürmek için işgal ettiği topraklarda katlettiği milyonlarca insan, bugün dünya mazlum milletler tarihinin önden gelen üyelerindendir.

Fransız mezalimini en iyi bilen bölgelerden birisi de Kurtuluş Savaşı öncesinde iki buçuk yıl işgal altında bulunan Adana’dır. Şimdi, şehrimizde yerli halka yönelik olarak gerçekleştirilen vahşetten birkaç ibret tablosunu sunmak istiyorum.

Yeni Adana gazetesinin kurucusu Ahmet Remzi Bey’in kaleminden Adana olayları şöyle anlatılıyor: Ermeni kasaplarından Haçinli Kasap Haço, Çolakyanların Kasap Misak ve kardeşleri ve daha birçok Ermeni kasabı, ellerinde satırlar olduğu hâlde Müslümanların üzerine yürümüşler, bedenlerini canlı canlı çengellere takıp âdeta hayvan parçalar gibi uzuvlarını keserek "Bir okka et, dört meteliğe" diye bağırıp şehit etmişlerdir. Bugün “Abidin Paşa Caddesi” diye isimlendirdiğimiz yol üzerinde bulunan Kubat Paşa Medresesi’nde dershaneyi basarak Müderris Hacı İsmail Efendi’yi alnına haç yaparak şehit etmişlerdir.

Yağ Camisi müezzini Mehmet Efendi’yi minarede ezan okurken şehit etmişlerdir.

Saimbeyli’de Ermenilerin vatandaşlarımıza uyguladığı vahşet ve sözde değil özde soykırımın en bilinen örneği, bölgemizde de hâlen Melek Hatun Ağıdı’yla anılır. Bölgeyi işgal eden Fransız kuvvetlerine yataklık yapan Ermeni Aram Çavuş ve adamlarının yaptıkları bu vahşetler “Melek Hatun” diye anılan küçük tanığın anlatımlarıyla bugüne kadar gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu ve benzeri olayları gerçekleştiren Fransız ve Ermeni çeteciler 5 Ocak 1922 yılına kadar sürdürmüşlerdir. Hâl böyleyken bizlere asla ve kata gerçekleştirmediğimiz bir yaftayı yapıştırmaya çalışan zihniyeti bir kez daha şiddetle kınıyor, Adana’mızın kurtuluş mücadelesinde hayatlarını kaybeden kahramanlarımızı rahmetle, minnetle anıyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdinç.

Sayın Halaman, sisteme girmişsiniz, kurtuluşla mı ilgili konuşacaksınız efendim?

ALİ HALAMAN (Adana) – Evet Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

ALİ HALAMAN (Adana) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Ocak 1922 Adana’nın kurtuluş günüdür. Adana millî mücadelenin ilk soluk aldığı yerdir. Mücadeleden dolayı şehit düşen bütün Adanalılara Allah’tan rahmet diliyorum. Bütün Adanalıların kurtuluş gününü kutluyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz.

Sayın Fatoş Gürkan, Adana Milletvekili.

2.- Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, Adana ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

 

 

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de bugün Adana’mızın kurtuluş gününü kutluyorum. Millî mücadelenin ilk ateşi Adana’da yakılmıştır. Bunu Mustafa Kemal Atatürk “Bende bu vekayiin ilk hissî teşebbüsü Adana’da vuku bulmuştur.” diye de söylemiştir.

Bugüne kadar gelmemizde emeği olan millî mücadele kahramanlarımıza, başta Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, kahraman Tayyar Rahmi’ye, Nene Hatun’a ve diğer kahraman annelerimize, ninelerimize rahmet diliyorum, şükranlarımı sunuyorum; Adanalı hemşehrilerimizin kurtuluş gününü de kutluyorum, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

Gündem dışı ikinci söz, kanun hükmünde kararnameler sonrası devletin durumu konusunda söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun, kanun hükmünde kararnamelerden sonra devletin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz, otuz beş kanun hükmünde kararname çıktı. Bunların hemen hemen hepsi devletle ilgili, bakanlıklarla ilgili düzenlemeler içeriyordu. Bütün bunlardan sonra farklı bir devlet yapısı ortaya çıktı. Bunlarla ilgili size bilgi vermek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.

Biliyorsunuz, bir küresel kriz dönemi yaşıyoruz. Küresel kriz yapısal bir kriz aynı zamanda. Yani sadece ekonomiyle ilgili değil, her kurumu etkileyen bir kriz. Bu arada, devlet de en fazla etkilenecek kurumların başında geliyor, devlet mekanizması bu krizden çok fazla etkilenecek.

Bu kürsüden sık sık konuşan hatipler, en fazla da iktidar milletvekilleri, genellikle şu sözü kullanıyorlar: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Güzel bir söz, ben de katılıyorum ama bu söz, devleti çok ön planda tutan bir söz, yücelten bir söz aynı zamanda, bu yönüyle de güzel, insanı öne alması yanı sıra ama şöyle bir tarafı da var: Bütün bunlardan sonra, bütün bu kanun hükmünde kararnamelerden sonra, ekonomideki küresel krizden sonra, nasıl bir devlet oluşuyor, bu oluşan devletin nasıl bir mantığı var, buna hep beraber bakmamız lazım, yasama organı olarak bunu çok iyi bilmemiz lazım.

Şunu söylemek istemiyorum: Türkiye Cumhuriyeti zaten en fazla taşıt aracına sahip ülke -biliyorsunuz- diğer ülkelerde 10 binler civarındayken gelişmiş ülkelerde, bizde 86 bin civarında ve bu sene 273 milyon lira kaynak ayrıldı, 4.650 taşıt aracı daha alınacak. Bunu söylemek istemiyorum, bunları bütçe sırasında konuştuk.

Bunun dışında çok önemli sıkıntılar var. Mesela bu otuz beş kanun hükmünde kararname sonrası kamuda, bürokraside, bakanlıklarda çok büyük bir kaos var, karmaşa var, bürokratlar arasında sıkıntılar var ve moralsizlik var, emin olun bayağı bir sıkıntı söz konusu.

En belirgin özellik de teftiş kurullarının bitmesi. Teftiş kurullarının bitmesiyle bir teftiş dönemi bitmiş değil denetim bitmiş vaziyette ve yerine denetimle uğraşan hiçbir birim yok kamuda şu anda. Uygulamada -kâğıt üzerinde bazı yerlerde var ama- denetim bitmiş vaziyette ve tabii ki, yolsuzluklarla ilgili olarak bilgiler de ortaya çıkmıyor, denetimler yeterince yapılamıyor; bu, çok önemli bir husus kanun hükmünde kararnameler sonrası oluşan devletle ilgili olarak.

Uzman, bürokraside çok önemli bir birimdi, çok önemliydi geleceği açısından, uzmanlık kalktı, uzmanlığın tanımını yapamıyoruz artık, kariyer meslek olmaktan çıktı, birçok kariyer uzmanlık yok edildi, unvan yok edildi. Bakın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu dönemde 6 kez organizasyon değişikliği yaptı, Ekonomi Bakanlığı 5 kez, 3 bakanlık 3 kez, 2 kez değişikliği olan 3 bakanlık var ve mayıstan beri 5 bin civarında üçlü kararnameyle atama olmuş, 5 bin civarında. Bakın, devlet altüst olmuş. 118.409 yeni kadro ihdas edilmiş, 3.876 araştırmacı kadrosu; bütün müdür muavinlerini, müdürleri, eski şefleri buraya doldurmuşlar. Ben bunları bizim, bize yakın kadrolar sıkıntıya girdi diye anlatmıyorum; bakın, bunları, devletin içerisinde karmaşa var, sıkıntı var, onu özellikle belirtmek için söylüyorum.

Bunun haricinde Başbakan yardımcılarının atanmasıyla ilgili de çok büyük bir sıkıntı var. Başbakan yardımcıları, bakanlar Anayasa’ya göre atanır, Başbakan yardımcıları şu anda bakan değil -bakın, çok önemli bir konu- görevlendirilmiş vaziyetteler ve burada da bir hukuk skandalı söz konusudur. Çok iyi bilmemiz lazım.

Eşit işe eşit ücret konusunu tartışıyoruz, devam edeceğiz bugün, o da bir skandal oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Sürem de bitti.

Çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, 6223 sayılı Yetki Kanunu hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, 6223 sayılı Yetki Kanunu’nun uygulama alanına ilişkin gündem dışı  konuşması

 

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6223 sayılı Yetki Yasası üzerine söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’nın yetki kanununu düzenleyen hükümlerinde “Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir.” denilmektedir.

Kanun hükmünde kararnameyi sınırları belli olmayan yetki kanununa dayandırmak sürekli bir münakaşayı, sürekli bir endişeyi ve korkuyu da beraberinde getiriyor.

Nitekim, yetki kanununa dayanarak çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerde bu söylenenler had safhada yaşanmaktadır. Yapılan düzenlemelerle devlet bürokrasisi çökertilmiş, atama kararnamesiyle yapılması gereken atamalar, kadroların kanun hükmünde kararnameyle boşaltılması sonucu kendi getirdiklerini bile kıyıma dönüştürmüştür.

Kıyım yerel yönetimlerde de devam etmiştir. Norm kadro ileri sürülerek işçilerin yerlerinden edilmesini sağlayan Hükûmetin amacı, herhâlde sadece yatırım için kaynak tasarruf etmek değildir.

Bir diğer amacı, halka iş sözü veren belediye başkanlarının başka kurumlara gönderilen iş güvenceli işçilerin yerine geçici, sendikasız, asgari ücrete mahkûm taşeron işçileri çalıştırmak istemeleridir.

Yetki kanunuyla ilgili görüşmelerde, bu kürsüden yaptığım konuşmada ve öncesinde Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde, yazılan muhalefet şerhinde tüm açıklığıyla Anayasa ve İç Tüzük’e aykırı olarak yapılan Komisyon çalışması ve tali komisyon olan Anayasa Komisyonunun rapor vermemesi hususları defaatle vurgulanmıştır. Bu husus Sayın Cumhurbaşkanınca, Kanunun onay safhasında göz ardı edilmiştir. “Kamu vicdanı” gibi gerekçelerle son dönemde oldukça hassaslaşan Sayın Cumhurbaşkanının terazisi 6223 sayılı Yetki Kanunu’nda şaşmıştır. Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanına iktidar partisince verilen işaretler de mevcuttur.

Mesela, Yetki Kanunu ile ilgili olarak tali komisyon olan ve Anayasa’ya uygunluk açısından tasarının görüşmesini yapması gereken Anayasa Komisyonunun Başkanının böyle önemli bir hususta Komisyon üyelerinin fikrini alma gereği duymadan, tali komisyon olarak görüş vermeyeceklerini bildirmesi, açıkça Anayasa’ya aykırı olan tasarı hakkında görüş bildirmekten kaçınmadır. Bu olay bile Sayın Cumhurbaşkanının alarma geçmesi açısından yeterliydi.

Aslında, iktidar partisine mensup milletvekili olabilirsiniz, Anayasa Komisyonu Başkanı bile olabilirsiniz, bazı şeyleri de söyleyebilirsiniz, sonra tam tersini de yapabilirsiniz. Millet adına vekâleten kullanılan yetkinin yine vekâletle başka birisine ya da organa devri uygun değildir. Zaten yürütmenin kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi, özellikle yasama yetkisinin devri görüşünün etkisiyle, uzun zaman içinde oluşan bir tür Anayasa geleneğine dayandırmaya imkân bulunmamaktadır. Çünkü “Bir hukuk kuralına aykırı gelenek olamaz.” düşüncesini savunabilirsiniz de. Yetki Kanunu sakatsa kanun hükmünde kararnameler de sakattır. Kaldı ki idari teşkilatla ilgili en kapsamlı düzenlemeyi yapan 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, memurlar arasında âdeta “alttakiler” ve “üsttekiler” olmak üzere ikili sınıfsal bir ayrım getirmiştir, zaten bölük pörçük olan sistemi daha da karmaşıklaştırmıştır. Bu Yetki Kanunu fiilen sakattır. Davet yazısı da Komisyon Başkanı yurt dışındayken yapılmıştır. İmzası, ne zaman atıldığı belli değildir. Sayın Cumhurbaşkanımızın dikkatlerine arz ediyoruz. Gerekirse mektup da yazarız. Daha önce mektup yazmamamızın nedeni, her şeyi onaylamasıydı. Konu Devlet Denetleme Kurulunca incelensin, bunda fayda görüyoruz. Belki bir case, statü olarak Türk demokrasi tarihine hiç olmazsa bir eser koyarak katkı sağlarız.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Sayın Vural, yerinizden söz talebiniz var.

Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Millî Savunma Bakanının Bedelli Askerlik Yasası’nın görüşmeleri sırasında Genelkurmay Başkanının görüşüyle ilgili ifadesine ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, bu bedelli askerlik görüşmeleri burada yapılırken bir soru sormuştuk Millî Savunma Bakanına, “Genelkurmay Başkanının görüşü nedir?” diye ve Sayın Millî Savunma Bakanı “Evet.” dese ne olur, demese ne olur? Yani, Meclisin üzerinde kim söz söyleyebilir.” dedikten sonra da AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlarla karşılanmıştı bu demokrasi havarisi. Bugün görüyoruz ki Millî Savunma Bakanı o söz için özür dilemiş Genelkurmay Başkanından. O zaman, Sayın Millî Savunma Bakanının Türkiye Büyük Millet Meclisinden de özür dilemesi ve AK PARTİ sıralarından alkışlayanların da bu alkışlarını geri alması gerekmektedir.

Bunu Meclisin bilgilerine sunmak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler. Zabıtlara geçti efendim.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin, hayvancılık ve kırmızı et sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/92)

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere Türkiye'de hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar ile kırmızı et fiyatında yaşanan yükselişlerin nedenlerinin saptanması ve bu konularda alınacak tedbirlerin araştırılması amacıyla Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

Gerekçe:

Türkiye'de 30 yıla yakın süre gelen şiddet ve çatışmalı ortam nedeniyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde binlerce köy boşaltılmış ve yine binlerce yurttaş zorunlu göçe tabi tutulmuştur. Bununla beraber, yayla yasağı, mayınlanan araziler, köy dışındaki alanlarda tarım yapılmasının engellenmesi gibi faktörler bölgenin temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık sektörünü çökme noktasına getirmiş, kırsal sosyo-ekonomik dinamikler neredeyse tamamen tahrip olmuştur.

Ayrıca genel anlamda uygulanan yanlış hayvancılık politikaları sonucunda hayvan varlığındaki düşüş, hayvansal gıda ürünlerinin üretiminde düşmelere neden olmuş, mevcut talebin ihtiyacına yönelik arzın artırılmaması nedeniyle kırmızı et fiyatlarını yukarı tırmandırmıştır. Türkiye’de yıllık kırmızı et ihtiyacı ortalama 1 milyon 300 bin tondur. Bu miktarın yarısından azı, ortalama yıllık 600 bin tonu kayıt altında piyasaya sürülmektedir. Kalan kısmı ithalat ve kaçakla karşılanmaktadır. Aradaki açığın kapatılması için hayvan varlığı ve et üretiminin artırılması gerekmektedir. Hayvancılığın desteklenmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır.

Son bir yılda kırmızı et fiyatında yüzde 70-80 arasında bir artış gerçekleşmiştir. Bunda yem ve girdi fiyatındaki artışlar ile geçtiğimiz yıllarda süt ve et fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle hayvanların kesime gönderilmesi büyük ölçüde etken olmuştur. Ancak en büyük etkenin hayvancılığa ilişkin uzun vadeli ve sürdürülebilir bir politikanın eksikliği ve verilen teşviklerin yetersizliği sonucunda hayvan varlığımızın ciddi oranda azalması olduğu söylenebilir. 1980’li yılların ortalarına kadar et hayvancılığında Ortadoğu'nun en zengin ülkesi olan Türkiye'de hayvan varlığı yıllar içinde giderek azalmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 1990 yılında 40 milyonun üzerinde küçükbaş hayvan varken geçen 21 yıl içinde küçükbaş hayvan sayısı yarı yarıya azalarak 20 milyonun altına düşmüştür. Hayvan sayısında yaşanan azalma et fiyatlarına yansımış, dolayısıyla nihai tüketicinin aleyhine bir durum ortaya çıkmıştır.

Et ithalatı geçici bir çözüm dahi yaratamamış, gelinen aşamada et fiyatları her geçen gün daha da artmıştır. Uzun vadeli politikaların üretilmesi, üreticilerin gerçekçi bir biçimde desteklenmesi ve hayvan varlığımızın artırılması zorunluluğu ortadadır. Üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki makasın kapatılması ve kırmızı et fiyatlarında istikrarın sağlanması ve spekülasyonların önlenmesi için acil önlemler alınması gerekmektedir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin neredeyse en büyük geçim kaynağı olan hayvancılık sektörünün yeniden canlandırılması amacıyla, başta çatışmalı ortamın sonlandırılması amacıyla adımlar atılmalıdır. Bunun yanı sıra yayla yasaklarının kaldırılması ve meraların mayınlardan temizlenmesi ve yeniden köye dönüşlerin sağlanması mutlak suretle gerçekleştirilmelidir.

Hayvancılığın yeniden yapılandırması için yeni tedbirler alınmalı ve destek araçları devreye sokulmalıdır. Hayvancılık ve et sektöründeki fiyatları geriletecek, ithalatı engelleyecek yapısal kararlar alınmalıdır. Bunun sağlanamadığı koşulda Türkiye'deki hayvancılık sektörü tamamen dışa bağımlı hâle gelecektir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle Türkiye'deki hayvan varlığının artırılması, kırmızı et fiyatlarına etki eden spekülasyonların önlenmesi ve istikrarın sağlanması ile hayvancılık sektörünün desteklenmesi konusunda yaşanan sorunların saptanması, alınacak önlemlerin araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması açılması kaçınılmaz olmuştur.

1) Halil Aksoy                                    (Ağrı)

2) Pervin Buldan                                (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                 (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                     (Muş)

5) Murat Bozlak                                  (Adana)

6) Ayla Akat Ata                                 (Batman)

7) İdris Baluken                                 (Bingöl)

8) Hüsamettin Zenderlioğlu                (Bitlis)

9) Emine Ayna                                   (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                            (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                     (Diyarbakır)

12) Adil Kurt                                      (Hakkâri)

13) Esat Canan                                  (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                      (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                            (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                            (Kars)

17) Erol Dora                                     (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                            (Mersin)

19) Demir Çelik                                 (Muş)

20) İbrahim Binici                              (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                   (Van)

22) Özdal Üçer                                   (Van)

 

2.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 22 milletvekilinin, özürlülerin istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93)

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Altında ülkemizin de imzası bulunan "Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme"de taraf devletlere "iş piyasasında engellilerin istihdam olanaklarının ve kariyer gelişiminin desteklenmesi" ve "engellilerin kamu sektöründe istihdam edilmesi" görevi yüklenmektedir.

Söz konusu sözleşmede de vurgulandığı gibi, özürlü yurttaşların istihdamı, bağımsız yaşama ve yaşam kalitelerinin artmasını sağlayacak en önemli yoldur. Bu konuda devlete çok önemli görevler düşmektedir. Devlet özürlülerimizin yaşamlarını devam ettirecek düzeyde gelir sağlayabilecekleri iş alanları yaratmakla yükümlüdür. Ancak Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve mevzuatımızda yer alan açık hükümlere rağmen devletin özürlü yurttaşlarımıza karşı olan yükümlülüklerini yerine getirdiğini söyleyebilmek olanaksızdır.

Bu nedenle, ülkemizde özürlülerimizin istihdamı ile ilgili mevzuatın sağlıklı ve yeterli bir biçimde uygulanmamasının yarattığı sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 03.10.2011

Gerekçe:

Anayasamızın 10'uncu ve 61'inci maddeleri başta olmak üzere yasalar, yönetmelikler, genelge ve tebliğlerde özürlü yurttaşlarımızın hakları düzenlenmiş, Devlet'e bu hakların gözetilmesi ve özürlü yurttaşlarımızın korunmasına ilişkin görevler yüklenmiştir. Ancak, uygulamada bu haklar ve devletin bu görevleri görmezden gelindiği için ülkemiz toplam nüfusunun yüzde 12,9'unu oluşturan dokuz milyon özürlü yurttaşımız bazı temel haklardan yoksun yaşamak zorunda bırakılmaktadır.

Özürlülerimiz bu hakların en önemlilerinden olan çalışma, bağımsız yaşama ve kaliteli bir yaşam hakkından mahrumdurlar. Özürlü yurttaşlarımızın toplumla bütünleşmesini sağlayacak en etkili araçlardan birisi olan istihdam konusunda Merkezi İdare üzerine düşen görevleri yerine getirmemektedir. 657 sayılı Kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşları, dolu memur kadrolarının yüzde 3'ü kadar özürlü personel çalıştırmakla yükümlüdür. Bu orana göre, kamuda istihdamı gerekli özürlü personel sayısı 50 binden fazladır. Ancak, söz konusu kadroların yüzde yetmişi boş tutulmaktadır.

İş Kanunu hükümlerine göre de elliden fazla işçi çalıştıran işyerlerinin de yüzde 3 oranında özürlü veya eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu bulunmasına rağmen, özel sektörde de bu duruma yeterli duyarlılıkla yaklaşılmamakta, devlet denetim yetkisini yeterince kullanmamaktadır.

Ülkemizde beş özürlü kişiden yalnızca biri işgücüne katılabilmekte, bu beş kişiden de yalnızca biri istihdam edilebilmektedir. Yani yirmi beş özürlü yurttaşımızdan yalnızca biri çalışabilmektedir. Bu durum özürlülerimizin üretimin dışında, başkalarına ve devlete bağımlı yaşamak zorunda kaldığını göstermektedir. İstihdam edilme şansı bulan az sayıdaki özürlü yurttaş için de çalışma koşullarında yeterli hassasiyet sağlanamamakta, özürlülerimizin bir kısmı sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kayıt dışı çalışmaya zorlanmaktadır.

Öte yandan, özürlülerin iş piyasasının özellikleri ve gereksinimleri doğrultusunda eğitilmesi, mesleki beceri kazandırılması ve iş piyasasının koşullarına hazırlanması da devletin görevleri arasında yer almasına rağmen bu konuda da yeterli hassasiyet gösterilmemektedir. Özürlülerimizin yüzde 88'i eğitim, yüzde 99'u meslek ve beceri edindirme hizmetinden yararlanamamaktadır.

Bir devlet, özürlü yurttaşlarının temel insan haklarından yararlanmasını sağlayamıyor ve bir kısmının insan onuruna yakışmayan işlerde çalışmak zorunda kalmasına göz yumuyorsa o devletin çağdaş bir devlet olduğunu söyleyebilmek olanağı ortadan kalkmaktadır.

Dezavantajlı gruplara yaklaşım biçiminin, bir devletin çağdaş bir devlet olup olmadığının en temel ölçütlerinden birisi olduğu göz önüne alındığında, ülkemizde sağlıklı bir özürlü veri tabanı bile bulunmaması özürlülerimize devletçe gösterilen hassasiyeti net olarak ortaya koymaktadır.

Bu nedenlerle, kamu kesimindeki mevzuata aykırı uygulamalar başta olmak üzere özürlülerimize yönelik istihdam politikalarına ilişkin sorunlar ile alınması gereken önlemlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

1)        Sedef Küçük                           (İstanbul)

2)        Mustafa Sezgin Tanrıkulu        (İstanbul)

3)        Tolga Çandar                          (Muğla)

4)        Candan Yüceer                       (Tekirdağ)

5)        İhsan Özkes                           (İstanbul)

6)        Veli Ağbaba                            (Malatya)

7)        Atilla Kart                               (Konya)

8)        Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

9)        Erdal Aksünger                       (İzmir)

10)      Ferit Mevlüt Aslanoğlu            (İstanbul)

11)      Celal Dinçer                           (İstanbul)

12)      Rıza Türmen                           (İzmir)

13)      Mehmet Şevki Kulkuloğlu        (Kayseri)

14)      Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

15)      Turgut Dibek                           (Kırklareli)

16)      Kadir Gökmen Öğüt                (İstanbul)

17)      Ahmet İhsan Kalkavan             (Samsun)

18)      Bülent Tezcan                         (Aydın)

19)      Gürkut Acar                            (Antalya)

20)      Muharrem Işık                         (Erzincan)

21)      Salih Fırat                              (Adıyaman)

22)      Hurşit Güneş                          (Kocaeli)

23)      Aylin Nazlıaka                        (Ankara)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, bir genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 20 milletvekilinin, füze savunma sistemi kapsamında Malatya-Kürecik’te konuşlandırılması planlanan radar sistemi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Füze kalkanı projesi kapsamında Malatya Kürecik'e konuşlandırılmak istenen radar sisteminin TBMM'nin onayı alınmadan yürürlüğe konulması açısından söz konusu anlaşmanın yasal dayanaktan yoksun olması, olası bir saldırı halinde yöre insanının zarar görmesi noktasında yeterli güvencenin alınıp alınmadığı, Türkiye'nin hangi çıkarlarını korumak için böyle bir anlaşmaya taraf olunduğu konularının ele alınması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis Genel Görüşmesi yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Önce bir ABD projesi olarak tasarlanan füze kalkanı projesi yıllar geçtikten sonra bir NATO projesi olarak realize edilmeye çalışılmaktadır.

Basında yer alan bilgilerden, füze kalkanı projesi kapsamında tasarlanan radarların Malatya Kürecik'te konuşlanmasına ilişkin anlaşmanın ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır.

Füze kalkanı konusundaki sürecin basından izlenmesi, konunun hem kamuoyunun hem de TBMM'nin bilgisinden kaçırıldığı ve Türkiye'nin bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakılmak istendiğini ortaya koymaktadır. Türkiye'yi olası bir çatışmanın tarafı ve cephesi haline taşıyabilecek kadar önemli bir konunun, TBMM'den saklanmasının demokrasiyle bağdaşmadığı açık bir gerçektir.

ABD ile Türkiye makamları arasında imzalanan mutabakat belgesi yasal dayanaktan yoksundur ve Anayasanın 92. maddesine açık aykırılık taşımaktadır. Anayasanın 92. Maddesinde, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir.

Bu mutabakat yasal dayanaktan yoksun olduğu kadar, Türkiye'nin güvenlik ihtiyacına cevap vermemekte ve Türkiye'nin çıkarlarıyla bağdaşmamaktadır. Türk halkı olası bir füze saldırısında kendisinin zarar görüp görmeyeceğini bilmemektedir. Kaldı ki, bu konuda teknik bir güvence verilemeyeceği de açıktır.

Anlaşmanın Türkiye'nin çıkarlarına hizmet noktasında neler kazandırdığı konusu da kamuoyunca bilinmemektedir. Bu konu hakkında Türk halkına hiçbir açıklamanın yapılmaması, siyasi iktidarın kendi iktidarını korumak için, dış politikada ödün verdiği izlenimini ortaya koymaktadır. Yazılı ve görsel basında ABD'li diplomatların, bu sistemin İran'a karşı kurulduğu ve amacının İsrail'i korumak olduğuna ilişkin açıklamaları yer almıştır. Söz konusu açıklamalar da sistemin Türkiye'nin çıkarlarından başka amaçlara hizmet ettiğini ortaya koymaktadır.

Başbakanın çelişkili açıklamaları bu görüşleri doğrulamaktadır. Bu projeyle ilgili Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan "NATO'nun üyesi olarak bu kapsamda atılacak bir adım ve bu işin komutasının kime verileceği hususu, ki bunun özellikle topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa, zaten kesinlikle bu bize verilmeli, aksi takdirde bunun kabulü mümkün değildir" açıklamasına rağmen füze kalkanı kontrolünün Avrupa Yüksek Kuvvetler Komutanlığına verileceği ifade edilmektedir.

Füze kalkanının Malatya Kürecik Bölgesine kurulmasının dünyada kutuplaşmalara yol açacağını gelişmeler ortaya koymaktadır. Bu da güvenlik tehdidini ikiye katlayacaktır.

Bölgede daha önce kurulu bulunan radar tesislerinin ve kurulması planlanan Füze kalkanının insan sağlığına zararları da bilimsel çalışmalar ile ispatlanmıştır.              

Konunun yasal dayanağını, Türk halkının olası tehlikelerden nasıl korunacağını, bu sistemin konuşlandırılmasının Türkiye'nin hangi çıkarına hizmet edeceği konularını ele almak üzere Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılması doğru olacaktır.

1)        Veli  Ağbaba                           (Malatya)

2)        Aytun Çıray                            (İzmir)

3)        Atilla Kart                               (Konya)

4)        Candan Yüceer                       (Tekirdağ)

5)        Ali Özgündüz                          (İstanbul)

6)        Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

7)        Ferit Mevlüt Aslanoğlu            (İstanbul)

8)        Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

9)        Turgut Dibek                           (Kırklareli)

10)      Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

11)      Nurettin Demir                        (Muğla)

12)      Emine Ülker Tarhan                (Ankara)

13)      Ahmet İhsan Kalkavan             (Samsun)

14)      Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

15)      Aytuğ Atıcı                              (Mersin)

16)      Bülent Tezcan                         (Aydın)

17)      Gürkut Acar                            (Antalya)

18)      Muharrem Işık                         (Erzincan)

19)      Salih Fırat                              (Adıyaman)

20)      Hurşit Güneş                          (Kocaeli)

21)      Mustafa Sezgin Tanrıkulu        (İstanbul)

BAŞKAN – Genel görüşme önergesi bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki  ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

C) Duyurular

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek’in resmî konuğu olan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, 10 Ocak 2012 Salı günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteğine ilişkin duyuru

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, 10 Ocak 2012 Salı günü Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

 

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)

 

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (x)

 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmişti. Şimdi 1’inci maddeye geçiyoruz. Çerçeve 1’inci maddeyle, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin birden fazla maddesinde değişiklik yapıldığından, maddenin her bir bendini ayrı madde olarak görüşeceğiz.

Bu nedenle, önce 1’inci maddenin (a) bendini okutuyorum:

 

 

375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TEKLİFİ

 

MADDE 1- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin;

a) Ek 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına "Müsteşarlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere ", Toplu Konut İdaresi Başkanlığı" ibaresi, aynı fıkranın (a) bendine "ait kadrolarda yer alanlar" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile 28/2/1985 tarihli ve 3160 sayılı Kanuna göre tazminat alanlar" ibaresi, ikinci fıkrasına "göre yapılan ödemeler," ibaresinden sonra gelmek üzere "4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Kanunun ek 21 inci maddesinde öngörülen ödeme," ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – 1’inci maddenin (a) bendi üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi.

Buyurun Sayın Çelebi, süreniz on dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 112 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi “3160 sayılı Kanun’a göre almakta oldukları tazminatların artırılması ve anılan kanun hükmünde kararnameyle yapılan diğer düzenlemelere ilişkin yeni düzenlemeler yapılması ihtiyacı ortaya çıkmış bulunmaktadır.” diyor gerekçesinde bu teklifin. “Teklif bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla hazırlanmıştır.” diyor arkadaşlar bu teklifi verirken.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada belirtilen açık bir itiraftır. Yani daha önce kanun hükmünde kararnameyle bir uygulama, bir düzenleme yürütülüyor sonra da Meclisin önüne getiriliyor, “Gelin bunu düzeltelim...” Şimdi, Meclis kanunları yapma yeri değil de kanunları ve kanun hükmünde kararnameleri düzeltme yeri oldu. Yani bu Meclisin gündeminden kaçırılan, uzaklaştırılan yasal düzenlemeler kanun hükmündeki kararnameyle ortaya konuluyor, sonra Meclis, bunu düzeltelim diye bizim önümüze getiriyor. Önce kanun hükmündeki kararnamelerle ilgili bu uygulamaya son verilmeli, Meclisin iradesi bütün kanunlarda karşılık bulmalı, yerini bulmalı ve bu Meclis gerçekten bu kanunları düzenlemeli.

İkinci söyleyeceğim olay değerli arkadaşlar, bu kanunun gerekçesi nedir? Neyi açıklamak istiyor arkadaşlar? Bir adaletsizlik vardı bunu giderelim. Eşit işe eşit ücreti yeniden sağlayalım. Şimdi zaten ilgili bakanlar burada yok. Dün İçişleri Bakanı buradaydı, Millî Savunma Bakanı buradaydı; sorular sorduk, onların yanıtlarını dün akşam alamadık yeterince. Bugün yine soruyorum bu kürsüden: Bu eksiklik yalnız bu üç temel konuda mı yapılmıştır? Hayır. Birçok alanda eşitsizlik, adaletsizlik vardır ve o kanun hükmünde kararnameyle de diğerlerine yönelik haksızlık yapılmıştır.

Ama en önemlisi şu: Değerli arkadaşlar,  çağdaş ülkelerde bu tip kanunlar, bu tip ayrıntılar yazılmaz. Çağdaş ülkelerde temel başlıklar konulur, anayasal düzen konulur, ona ilişkin temel başlıklar konulur. Böylesi düzenlemeler sendikalara verilen haklarla sağlanır; bunlar toplu sözleşmeyle çözülecek metinlerdir. Yani biz, burada, bu Mecliste kanun yaparın ötesinde neredeyse yönetmelikleri, neredeyse toplu sözleşme düzenine müdahale eden bir süreci başlatmış olduk. Dolayısıyla, aslında çağdaş ülkelerde, Batılı ülkelerde tam da bu sorunlar sendikalar aracılığıyla çözülür. Yani İsveç’te polis sendikası 1886 yılında kurulmuştur. Yine, subayların sendikası 1886 yılında kurulmuştur. Şimdi, oralarda bu sorunlar, böylesi haksızlıklar sendikalar eliyle çözülürken ve onların böyle hakları varken, geliyoruz biz, her bir bireyle ilgili sorunu bu Meclisin gündemine taşıyoruz.

Şimdi “eşit işe eşit ücret” diyoruz. Bir taraftan alfabede harf bırakmadık, 4/A, 4/B, 4/C, sözleşmeli personel, ücretli personel, taşeron uygulaması, geçici personel… Yani bu Meclisin  çatısı altında bile burada birçok uygulamalarını beraber gördüğümüz çok farklı statüde çalışanlar var. Aynı işi yapıyorlar, aynı değerde üretim içinde, aynı garsonluğun içinde yer alan, birisi kadrolu, birisi sözleşmeli, birisi taşeron.

Yine -Millî Eğitim Bakanımız burada- bir eğitim sistemi düşünün değerli arkadaşlar, kadrolu, sözleşmeli, ücretli. Yani şimdi, eğitim veriyorlar, eğitim veren üç ayrı dalda öğretmenler ayrı statüde çalışıyorlar, oralarda bir eşitlik yok. Diğer, bu ülkede çalışanlarla ilgili eşitlik yok. Nerede eşitlik aranıyor? Temel dar alanlar. Temel dar alanlar giderilsin, onlarla ilgili eşitlik sağlayalım adı altında kanun düzenlemesi yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, şunu yapalım öncelikle: Bakın, ileri demokrasi diye hep yutturulan, ileri demokrasiye Türkiye’nin geçtiği, büyüdüğü ekonomide Türkiye’de neler yaptığınızı ilk önce bu masaya koymaya ihtiyacımız var, burada tartışmaya ihtiyacımız var. Daha dün, hemen başkentin yakınında, komşumuz ilçede, Gerede’de işçiler temel haklarını kullandıkları için, sigortasız çalıştıkları için, yasa dışı çalıştırdıkları için eylem yaptılar. Karşılığı mükafat olarak nedir? Cop, gaz bombaları. Temel haklarını kullanıyorlar yani bizi sigortasız çalıştırıyor diye isyan ediyorlar, sendikasız, örgütsüz çalıştırdıkları için isyan ediyorlar, yıllarca aynı ücretlerde çalıştırdıkları için eylem yapıyorlar. Onun cezası ya cop ya gaz bombaları. Şimdi, neyin adaletini sağlıyorsunuz siz? Büyüyen ekonominin, büyütülen ekonominin hangi bedellere mal olduğunu buraya koymaya ihtiyacımız yok mu? Büyüyen ekonomiden bahsediliyor sürekli. Hangi bedellerle? Açlık sınırı altında çalışan insanların üzerinden. Daha, yeni asgari ücret tespit edildi. Yeni asgari ücret övüldü, birçok onay da alındı, en büyük işçi konfederasyonu da altına imza attı ve dediler ki: “Büyük bir mutabakat var.” ve gerekçesinde de diyor ki Konfederasyon: “Eğer biz yeterince onay vermeseydik o zaman daha da kötü olurdu.” Şimdi, kötüyü gösteriyorlar yani daha iyi olması gereken düzenlemeye tavır koymak yerine, “Biz müdahale etmeseydik ve imza atmasaydık daha kötü olacaktı…” Yani iktidar iyiyi istemiyor, kötüyü istiyor ama dengeyi bulmak için biraz daha koşulları iyileştirmek noktasına geliyor. Peki, tespit edilen asgari ücret nedir değerli arkadaşlar? Gine TÜİK’in rakamlarına göre konuşuyorum, onları baz alırsınız; TÜİK’in rakamlarına göre 992 lira açlık sınırı, asgari ücret 700 lira. Ne oldu yani şimdi? Açlık sınırının altında insanları çalıştırmanız mı eşitlik ilkesiyle sorunu çözüyor? Hem de bu ücretler sekiz saatlik çalışma karşılığı değil. On bir, on iki, on üç, on dört saatlik kölelik koşullarında çalıştırılıyor insanlar ve bunun adı da sözüm ona “asgari ücret” oluyor ve bu, övünülerek bu toplumun önüne konuluyor.

Değerli arkadaşlar, asıl müdahale edilmesi gereken yan, kayıt dışı ekonomidir. Kayıt dışı ekonomi konusunda Hükûmet hiçbir şey yapmıyor. Sendikasız çalışmayla ilgili, Sayın Bakan sürekli burada ifade etti “Getiriyoruz, geliyor.” dedi. Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmıyor, örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmıyor.

Şimdi, daha geçenlerde 4 işçimiz yaşamını yitirdi. İş kazaları açısından Türkiye Avrupa’da 1’inci, dünyada 3’üncü. Şimdi, bu büyüyen ekonomiden öğütler verirken, hep bunun masallarını dinlerken bunun bedelini kim ödüyor bu ülkede? Çalışan kesim ödüyor. O çalışan kesimin üzerinde yaptığınız ayrımcılığı önlemeden, onlara insan onuruna yakışan bir ücret vermeden, kölelik koşullarında çalıştırarak onlardan başlayan bir büyüme sizin vicdanlarınıza oturuyorsa diyeceğim bir şey yok.

“Emeklilerle ilgili, intibak yasasıyla ilgi düzenleme” deniliyor, Bakanlar Kurulundan geçtiği ifade ediliyor, Meclis gündemine gelmiyor ve emekliler can çekişiyorlar. Onlar sadaka da istemiyorlar, geçmişte verdikleri, geçmişte ödedikleri bedellerin karşılığında insanca, onurluca bir yaşam istiyorlar. Dolayısıyla, buradaki “Eşit işe eşit ücret” politikası tamamen bir kandırmaca, tamamen birilerine mesaj vermedir, vitrine oynamadır. Gelin, eşit ücreti tüm Türkiye’de adil, eşit hem emeklilere hem çalışanlara hem bu ülkenin esnafına sağlayalım diyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelebi.

Gruplar adına ikinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 112 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesinin (a) bendi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel gerekçede “Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve kurbağa adamların 3160 sayılı Kanuna göre almakta oldukları tazminatlarının 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 2629 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeye paralel artırılması…” Belli ki aceleyle işler unutulmuş. Bir de “666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılan düzenlemeler” deniyor. Allah’tan neler var… Hemen madde gerekçelerine bakıyoruz:

Madde 1’in gerekçesi: “Bu madde ile 3160 sayılı Kanuna göre tazminat alanlardan yönetici kadrolarına atanan personel ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı personeli için mevcut mevzuat hükümlerinin muhafaza edilmesi ve ayrıca, kurumlarda aynı veya benzer kadro ve görevlerde bulunan personelin aynı düzeyde ücret alması amaçlanıyor.” diyor. Hoppala, bu işin neresini düzelteceğiz? Yapılan yanlış idi, şimdi yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışıyoruz. Bunu kime, nasıl ifade edeceksiniz? Bu sehven yapılan bir iş değil ki; sehven yapılsa, bunu Hükûmet kendisi getirir, bunu düzeltmeye çalışır. Bu, Hükûmetin yanlış yaptığı bir işi, bilerek yanlış yaptığı bir işi ne yapıyor? Bir sayın milletvekili insafa geliyor, “Toplu Konut İdaresindeki arkadaşlarımız sıkıntıya girmesin.” diyor. Neden? Görevdeyken 4 bin lira para alan bir arkadaş, görevden ayrıldığı zaman 1.900 liraya, 2 bin liraya düşüyor. Ya, siz bu kadar sevdiğiniz bir Toplu Konut İdaresine, bu kadar methettiğiniz bir Toplu Konut İdaresine bu kadar ayaklar altına alan bir düzenlemeyi nasıl yaparsınız, neresi doğru? “Oradaki insanları beğeniyoruz.” diyoruz, “çalışıyor” diyoruz, “Hükûmetin en aydınlık yüzü” diyorsunuz. Peki, bu insanlar size ne yaptı da böyle bir kötülük yapıyorsunuz? Bu, sanıyorum Hükûmetin hiçbir problemi değil veyahut “Biz yanlış yaptık, bu insanları rezil edercesine bir hâle soktuk, bari bize hiç dokunmasın, bir arkadaşımızla bu konuda -Sayın Vekilden özür diliyorum ama- bir teklif verelim de bu işi düzeltelim, helalleşelim Toplu Konut İdaresi personeliyle.” diyorlar. Bende öyle bir zan çıkıyor. Komisyon raporunun yarısı TOKİ’ye ait. TOKİ’ye bir Hükûmetin nasıl işkence ettiğini anlatıyor, bir sonraki şeyde yine anlatacağım. Sevdiğiniz bir kurum bu kadar hırpalanır mı Sayın Bakan, bu kadar rezil edilir mi Sayın Bakan?

Şimdi, nasıl bir şey, biliyor musunuz? Çocuğun boğazına lokmayı koymuşsunuz, lokma çocuğun boğazına durmuş, çocuğun, kurtulsun diye sırtına vuruyorsunuz, yumrukluyorsunuz, çocuk neredeyse ölmek üzere; ölecek, yumrukluyorsunuz. Ya, bunun neresi iyi? Hükûmet olarak neresini iyi yaptınız Toplu Konut İdaresinin? Bu adamların burada işi gücü ne? “Çok işi var, yurt dışında bilmem kaç tane şantiyesi var.” diyorsunuz. Günah değil mi bu insanları burada, komisyonlarda süründürüyorsunuz. Demek ki Sayın Vekil insafa gelmese Hükûmetin umurunda değil böyle bir şey. Olabilir mi böyle bir şey?

Şimdi, farklı sesler çıkmaya başladı, belki de Sayın Milletvekili ondan cesaret etti. Kendi açınızdan “performans nedir?” diye değerlendirip bir kanaate de varabilirsiniz; sehven madde gerekçesi… Kararnameyle, 666 sayılı, 375’i değiştiriyor da diyebilirsiniz. Şimdi, kararnameyle yaptığınız işi kanunla düzeltmeye çalışıyorsunuz. Biz bunu komisyonlarda söyledik. Esas olan, o yetki kanununda -tutanakları komisyonda- burada olmayan bir komisyon başkanı tarafından nasıl bir kâğıt imzalandıysa komisyon üyelerinin usulsüz bir şekilde -nedir- davet edilmesidir. Haddizatında Cumhurbaşkanının ona dikkat etmesi lazımdı. Siz nasıl çağırırsınız olmayan bir imzayla? Sıkıntı orada. O günkü Sayın Meclis Başkanı bunu nasıl gönderdi, Sayın Cumhurbaşkanı nasıl atladı; anlamakta sıkıntı çekiyorum.

Şimdi, bakınız, 2003’le 2011’in birinci dönem tahlil toplamı, 4 milyon 82 bin tane Türkiye’de inşaat ruhsatı alınmış, daire sayısı bu. Bunun yüzde 40’ı üç büyük ilde, bunun da yarıdan fazlası İstanbul’da, 900 bin civarında. Sayın Başbakan Belediye Başkanıyken “İstanbul’a pasaportla girilsin.” dediği yere 900 bin tane ilave -ne yapıyor- ruhsat veriyor. Bu öyle kentsel dönüşüm falan da değil yani, onun bir mantığı var kendi içinde. Bunun neresi mantıklı, neresi düzgün? Aynı dönemde yapı kullanım iznine bakıyorsunuz, bu dairelerin yüzde 56’sının, yaklaşık yarısından biraz fazlasının -2 milyon 300 bini diyelim- yapı kullanım izni var, bunların yüzde 31’i üç büyük ilde. Yani Türkiye’de başlanılan dairelerin AKP geldiğinden beri ancak yarısı yapı kullanım izni alabilmiş. Yapı kullanım izni alan dairelerin yüzde 47’si… Bunların yüzde 31’i üç büyük ilde. Üç büyük ildeki yapım kullanım izinlerinin yüzde 52’si de Ankara’da. İstanbul’da yapı kullanım izni almaya ihtiyaç bile duymuyor insanlar. Şimdi, bu oran Ankara’da yüzde 73, İzmir’de yüzde 96, İstanbul’da yüzde 22. Diğer bir ifadeyle, üç büyük ilde bu oran yüzde 47. Ortalama yapı inşaat değerini 39 bin liradan 91 bin liraya çıkarmışsınız. Yani 2003 yılında bir dairenin fiyatı 39 bin lira iken bu dairenin maliyetini 91 bin liraya getirmişsiniz. Bunlar resmî rakamlar, bulamazsanız, bende var, ben size hesaplarını veririm. Ay ay, il il takip ediyorum ben bunları. Metrekare maliyeti de 246 liradan 610 liraya çıkmış, o da yaklaşık 3 katı.

Dün tasarının geneli görüşülürken Sayın Bakana “Komisyon raporunda, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılan düzenlemeler sonucunda istemeden TOKİ personelinin mağduriyetine yol açıldı. Bunun için, giderilmesi için teklifin olumlu karşılandığından bahsediliyor. Bilerek mağdur ettiklerinizi ne zaman düzelteceksiniz?” diye sorduk, “İnsanlar bilerek mağdur edilir mi?” dedi bize Sayın Bakan. Ya, bu yaptığınız ne? Bu yaptığınız ne? Kanun hükmünde kararnameyle tarumar ediyorsunuz, “Göz bebeği” dediğiniz kuruluşu mahvediyorsunuz. Yarın, başka kurumlardaki insanların, size bağlı İstatistik Enstitüsündeki insanların maaşı düşüyor, buna ne diyeceksiniz? Bunu neyle düzelteceksiniz? Ona kanun getirmeyecek misiniz?

Şimdi, bir şey söylemek istiyorum, gerçekten, yapılan bu iş başlangıçta yanlıştı. AKP Hükûmeti panik hâlinde, yapılan düzenlemelerin, yanlışların nerede olduğunu bilmiyor, neresine basılırsa, hangi kurum ben yaptım derse, hangi kurum ben yandım derse, hangi kurum beni yaktınız derse, siz oraya su dökmeye çalışıyorsunuz. Bu Meclise doğru düzgün bir tasarıyla gelseydiniz, Yetki Kanunu’nu öyle tartışsaydık, öyle, olmayan imzaların üstünü doldurarak komisyonlara adam çağrılmasaydı, ne yapılırdı? Doğru düzgün bir kanun çıkardı, yetki kanunu da öyle çıkardı. Bu iş ortalığı bozdu, düzeltmedi, sıkıntıya soktu Sayın Bakan. Şimdi, bu yapılan iş, Meclisi neye çalıştırmaktır? Zinciri çıkmış bisiklet gibi pedalı çeviriyorsunuz ama pedal sizi ileri götürmüyor. Bu insanlar, yapacakları mesaiden burada sizin yaptığınız yanlışların düzeltilmesi için oturuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Bizim soracağımız sorulara siz cevap veremeyeceğiniz için orada oturtuyorsunuz. Yoksa, gitsinler yerlerinde işlerini yapsın insanlar.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, teşekkür ediyorum.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken.

Buyurun Sayın Baluken.

Süreniz on dakika.

BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Vurulmuşum!

Dağların kuytuluk bir boğazında,

Vakitlerden bir sabah namazında,

Yatarım,

Kanlı, upuzun.

 

Vurulmuşum!

Düşüm, gecelerden kara,

Bir hayra yoranım çıkmaz.

Canım alırlar ecelsiz,

Sığdıramam kitaplara,

Şifre buyurmuş bir paşa,

Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız.

 

Ölüm buyruğunu uyguladılar.

Mavi dağ dumanını,

Ve uyur uyanık seher yelini,

Kanlara buladılar.

Sonra oracıkta tüfek çattılar,

Koynumuzu usul usul yoklayıp

Aradılar.

Didik didik ettiler.

Kirmanşah dokuması al kuşağımı,

Tespihimi, tabakamı alıp gittiler.

Hepsi de armağandı Acem elinden.

 

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız.

Karşıyaka köyleri, obalarıyla,

Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu.

Komşuyuz yaka yakaya,

Birbirine karışır tavuklarımız.

 

Bilmezlikten değil,

Fıkaralıktan,

Pasaporta ısınmamış içimiz.

Budur katlimize sebep suçumuz.

Gayrı eşkıyaya çıkar adımız,

Kaçakçıya,

Soyguncuya,

Hayına...

 

Kirvem hallarımı aynen böyle yaz.

Rivayet sanılır belki,

Gül memeler değil,

Domdom kurşunu,

Paramparça ağzımdaki...”

Aslında bu konuşmayı, dün, Uludere’de Roboski köyünde yapılan katliamla ilgili sorumluluğu olduğunu düşündüğüm şiir dostu, sanat uzmanı İçişleri Bakanı buradayken yapacaktım, bu şiiri de onun için hazırlamıştım. Gerek İçişleri Bakanı gerek Millî Savunma Bakanı, dün, istifa etmesi gereken konumda olması gerekenler burada su yüzüne çıkarak tamamen olayı farklı bir boyuta, farklı bir merciye taşımak istediler. Bunu tekrar kınamak için, bu şiirle, tarihin tekerrür ettiği bu derin katliamın acısını sizlerle birlikte paylaşmak istedim.

Değerli milletvekilleri, içinden geçtiğimiz süreç içerisinde her geçen gün acıların daha fazla yaşandığı ve artık katliamların bize sunmuş olduğu cenazelere yetişemeyeceğimiz bir sürece gelmiş bulunuyoruz. Bizler bu katliamları sahiplendikçe, bu katliamların sorumlularının yargı önüne, adalet önüne çıkarılmasını savundukça işte bize verilen cevapları görüyorsunuz. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan, nifak tohumundan başlayıp kök salma, kökünü kurutma edebiyatlarından başlayıp terör uzantılarına, iblisin peşinden gitmeye kadar varan cümlelerle devam edip tuvalet kokan cümlelerle birtakım hakaretlerde bulunuyor. Tabii, bunların hiçbiri bu katliamı göz ardı etmemizi engellemiyor. Bu katliamın sorumluları yargılanıncaya kadar, burada sorumluluğu olan herkes bir şekilde kamuoyu nezdinde adalet önüne çıkarılıncaya kadar ulusal ve uluslararası düzeydeki bütün platformlara bu olayı götüreceğimizi ve bu olayı taşıyacağımızı ben tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum. Yaşanan hadiselerle ilgili tam bir vicdansızlık örneği içerisindeyiz. Bütün ölümlerle ilgili kör, sağır, dilsiz olan bir toplum vicdanı söz konusu.

Bakın, birkaç gün önce buraya barış anaları geldi. Bu barış anaları artık kendi kucaklarına cenazeler gelmesin diye kendi yaşamış olduğu acıları burada, çözüm yeri olan bu Parlamentoda bir şekilde dillendirmeye ve milletvekillerine bir ses vermeye geldiklerinde de hiçbir milletvekili, hiçbir Parlamento üyesi merak edip bu barış analarıyla bir görüşme dahi yapmadı. Bu barış anaları geldiklerinde şunu söylüyorlardı: “Artık bu siyasi soykırım operasyonlarına son verin. Her gün çocuklarımızı cezaevine gönderdiğiniz bu uygulamalar, soruna bir çözüm getirmediği gibi, bu sorunun -Kürt sorununun- her gün çözümsüzlüğünü derinleştiriyor. Askerî operasyonları her gün yaptığınızda, hem bize hem Türk analarına, Anadolu’daki analara her gün cenazeleri artırma dışında herhangi bir şey yapmıyorsunuz, herhangi bir çözüm getirmiyorsunuz.” dediler. “Tecridi sonlandırın.” dediler, “İmralı’da uygulanan işkence sistemi yetmiyormuş gibi, uygulamış olduğunuz tecritle her geçen gün çatışmalı süreci de artırıyorsunuz.” dediler. Bunu söylerken, buradaki milletvekilleri gibi, siyasi bir hesap üzerinden yaklaşmadılar. İmralı’ya diyalog ve müzakere ile yaklaşıldığı sürede kendi kucaklarına gelen cenaze sayısını tecrit dönemindeki cenaze sayısıyla kıyasladılar. Ancak barış analarının bu çağrılarına karşı tamamen kapalı, kendi vicdanını devreye sokmayan bir Parlamento uygulamasıyla karşı karşıyayız.

Çağrıyı yapan sadece barış anaları değil, ölen asker anneleri de aynı şekilde çağrı yapıyorlar. Bakın, sizin görmek istemediğiniz, son bir hafta  içerisinde “intihar etti” denilen 6 askerin -ki bunların da hepsinin Kürt olması da ilginç bir tesadüftür- anneleri bizlere çağrıda bulunuyor. Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde intihar ettiği söylenen er Ahmet Sezgin’in annesi bu çağrıyı yapıyor. Yine, ismi açıklanmayan, Yüksekova’da kaza kurşunuyla öldüğü söylenen askerin annesi bu çağrıyı yapıyor. Elâzığ Poyraz köyünde intihar ettiği söylenen -son bir hafta içerisinde bütün bunlar- Vanlı Lütfü Esmer’in annesi bu çağrıyı yapıyor. Antep İslâhiye’de intihar ettiği söylenen Urfa Siverekli Semih Çiftçi’nin annesi bu çağrıyı yapıyor. Kastamonu İnebolu’da intihar ettiği söylenen Malatyalı er Doğukan Kahyaoğlu’nun annesi bu çağrıyı yapıyor. Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde intihar ettiği söylenen Dersimli Deniz Yurtsever’in annesi bu çağrıyı yapıyor. Artık bir şekilde bu yapılan çağrılara bir kulak kabartmak, bir vicdani muhasebeyi devreye sokmak ve bu yaşanan acılarla ilgili bir çözümü getirmek gibi bir vicdani sorumluluğumuz var.

Şimdi burada tartışılan kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarısıyla ilgili biz istediğimiz kadar buraya kendi önerilerimizle gelelim, istediğimiz kadar birtakım söylemleri, çözüm projesinin veya eksik gördüğümüz noktada kanunla ilgili birtakım düzenlemelerin bir parçası olma adına getirelim, siz maalesef Meclisi kendi bildiğiniz uygulamalarla, kendi bildiğiniz kanun tasarılarıyla, kanun hükmünde kararnamelerle işlettiğiniz için de hiçbir işe yaramıyor. Dolayısıyla, hiç olmazsa ülkenin bu ana sorunlarına yönelik artık, bir vicdan muhasebesi içerisine girmenin son derece önemli olduğunu belirtmek istiyorum.

Tabii, burada TOKİ’yle ilgili bir kanun tasarısı, kanun hükmünde kararname tartışılıyor. En azından, TOKİ’nin mevcut durumuyla ilgili birkaç tespiti yapmak istiyoruz. Son yıllarda özellikle, yaşanan depremlerle ilgili, TOKİ’nin, bu depremler ve doğal afetlerle ilgili halkımızın mağduriyetini gideren bir kurumsal yapıdan çok bu acılar üstüne ticaret yapan bir kimliğe, bir hüviyete büründüğünü belirtmek istiyorum. Özellikle Van’da 500 binin üzerindeki insana bir kışı çadırda geçirten bir pratik sergilediniz. Bu konuda hakikaten alkışlanacak bir yetersizlik içerisindeydiniz. Ancak hâlâ Van depremiyle ilgili buraya gelen her arkadaş sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi bir tablo ortaya çıkarıyor.

TOKİ’nin yapmış olduğu bu deprem ticaretiyle ilgili en somut örneği kendi seçim bölgem olan Bingöl’le ilgili vermek istiyorum. Bingöl’de  yüzde 58’si depremden etkilenen bir şehri doğal afet ilan etmedi bu Hükûmet ve doğal afet ilan edilmeyen bu yerde yapılan konutlar maliyetinin çok üzerinde Bingöllü depremzedelerin önüne getirildi.

Bakın, o dönemde TOBB’un Bingöl’de bir deprem konutu için çıkardığı maliyet 29 bin iken TOKİ tarafından bu maliyet 40 bin civarında, 40 bin olarak, 38 bin ve 40 bin olarak halka çıkarıldı. O dönem özellikle TOBB’un ve iş adamlarının hibe olarak vermiş olduğu birtakım konutların parası -ki, örneğin TOBB tarafından 15 milyon TL’lik bir hibe yardımı yapıldı- bunlar da hiçbir şekilde vatandaşın bu konut borçlanmasına yansıtılmadı ve TOKİ, bahsettiğim noktalar, diğer yerlerde yapmış olduğu konutların yaklaşık 2 katı bir maliyetle Bingöllü depremzedeleri borçlandırarak buradan kâr elde etmeyi amaçladı.

TOKİ’nin Bingöl’le ilgili özellikle bu son dönemde “kentsel dönüşüm projesi” adı altında yaptığı, yapacağı yerel yönetimle beraber İnönü Mahallesinde yapacağı konutların maliyet fiyatlarının da yine civar illere göre, çevre illere göre çok yüksek olduğunu görüyoruz. Örneğin 120 metrekarelik bir dairenin fiyatı 156 bin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken, süreniz tamam.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bir dakikada bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – 168 metrekare 218 bin olarak çıkarılıyor. Aynı metrekare…

BAŞKAN – Sayın Baluken, teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (a) fıkrası üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (a) fıkrasında yapılacak değişiklik ile 3160 sayılı Kanun’a göre tazminat alanlardan yönetici kadrolarına atanan personel ile Toplu Konut İdaresi personeli için mevcut mevzuat hükümlerinin muhafaza edilmesi ve ayrıca kurumlarda aynı ve benzer kadro ve görevlerde bulunan personelin aynı düzeyde ücret alması amaçlanmaktadır.

Yine 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2629 sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde belirli görevleri ifa eden personelin tazminatlarında iyileştirmeler yapılmıştır. Buna paralel olarak da emniyet teşkilatında da benzer görevleri ifa eden pilot ve kurbağa adamların 3160 sayılı Kanun’a göre almakta oldukları tazminatların artırılması, anılan kanun hükmünde kararname ile yapılan diğer bazı düzenlemelere ilişkin yeni düzenlemeler yapılması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Görüşmekte olduğumuz düzenleme, bu kanundaki ihtiyacın giderilmesi amacıyla hazırlanmıştır.

Bilindiği gibi TOKİ, ülkemizde sağlıklı ve yaşanabilir çevrelerde yeterli ve nitelikli konut üretiminde çok önemli projeler yürütmektedir. Hükûmetimizin Planlı Kentleşme ve Konut Üretimi Programı kapsamında başlatılan konut seferberliğiyle 2003-2012 arasında TOKİ 81 ilde, 800 ilçede, 2.206 şantiyede 518.178 konut üretmiştir. Bunlardan 204.278’i dar ve orta gelirli grubuna, 141.500’ü alt gelir ve yoksullara yönelik, 63.352’si gecekondu dönüşümü için, 22.532’si afet konutları, 4.241’i tarımköy uygulamaları kapsamında otuz beş köyde uygulanmıştır. Bu üretilen konutların toplam 435.903’ü sosyal konut niteliğindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu Konut İdaresi Başkanlığının 2985 sayılı Kanun’la belirlenen görevleri ve bu görevlere ilaveten diğer kanun ve kanun hükmünde kararnameler ile getirilen görevler Başkanlığın iş yükünde ciddi artışlar meydana getirmiştir. TOKİ personelinin yoğun çalışma temposu nitelikli ve kalifiye personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ve özel sektöre geçişini hızlandırmaktadır. Bu durum TOKİ tarafından yürütülmekte olan birçok projenin gecikmesine sebep olmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz kanunun 1’inci maddesiyle, artan iş yükü ve nitelikleri dikkate alınarak gerek emniyet personeli gerekse Toplu Konut İdaresi Başkanlığı personelinin diğer kurumlardaki aynı pozisyondaki personel ile aynı ücreti alması ve aradaki ücret farkının ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, yasanın hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Gümüşhane Milletvekili Sayın Feramuz Üstün.

Buyurun Sayın Üstün.

FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) – Değerli milletvekilleri, 112 sıra sayılı 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (a) fıkrası üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve kurbağa adamların 3160 sayılı Kanun’a göre almakta oldukları tazminatların, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 2629 sayılı Kanun’da yapılan düzenlemeye paralel olarak artırılması ile anılan Kanun Hükmünde Kararname’yle yapılan diğer bazı düzenlemelere ilişkin yeni düzenleme yapılması ihtiyacı ortaya çıkmış bulunmaktadır.

1’inci maddenin (a) fıkrasında “Ek 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına ‘Müsteşarlığı’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’ ibaresi, aynı fıkranın (a) bendine ‘ait kadrolarda yer alanlar’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘ile 28/2/1985 tarihli 3160 sayılı Kanuna göre tazminat alanlar’ ibaresi, ikinci fıkrasına ‘göre yapılan ödemeler,’ ibaresinden sonra gelmek üzere 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Kanunun ek 21’inci maddesinde öngörülen ‘ödeme,’ ibaresi” eklenerek, 1’inci madde ile 3160 sayılı Kanun’a göre tazminat alanlardan yönetici kadrolarına atanan personel ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı personeli için mevcut mevzuat hükümlerinin muhafaza edilmesi ve ayrıca kurumlarda aynı ve benzer görevlerde bulunan personelin aynı düzeyde ücret alması amaçlanmaktadır.

Bu düzenlemeyle eşit işe eşit ücretin verilmesiyle çalışanlarının motivasyonunun artması ve buna bağlı verimliliğin yükselmesi sağlanmış olacaktır.

Bu vesileyle düzenlemenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Sayın milletvekilleri, şimdi 1’inci maddenin (a) bendi üzerinde on dakika soru-cevap işlemi yapacağız. Beş dakikası sorular, beş dakikası da cevaplar için olacak.

Birinci sırada Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, tabii, burada, Millî Savunma Bakanı da dün buradaydı, onunla ilgili bir yasa var. Bedelli askerliğe bugüne kadar kaç kişi müracaat etti? Eğer yaş grubu ve yoksullar için de bir düzenleme olsaydı farklı bir sonuç alınabilirdi. Bugüne kadar kaç kişi müracaat etti? Örneğin yirmi beş yaşa indirseydik daha farklı bir sonuç doğmaz mıydı?

Bir de miktarı 30 bin lira değil, insanların ödeme gücüne göre yapsaydık daha farklı bir sonuç doğar mıydı, bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Oktay Vural, İzmir Milletvekili.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, ben, tabii, hem Başkanlıktan hem Komisyon Başkanından bir talepte bulunacağım. Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonundan madde 1 (a), (b), (c), (d) diye geliyor, ondan sonra biz burada maddeleri ayrı ayrı görüşüyoruz. Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu ya da komisyonlar bunları orada yapsalar da hiç olmazsa öyle gelse.

Dolayısıyla, bu konuda Genel Kurul ile komisyon çalışmaları arasında bu farklılığın ortadan kaldırılması lazım. Böylelikle hangi maddeyi, hangileri, nasıl bir madde olarak görüşüleceği konusunda hem Genel Kurul, gruplar, milletvekilleri daha sağlıklı bilgilenirdi. Bu bakımdan, Komisyon Başkanımız ile Meclis Başkanlığının bu konuda bir inisiyatif oluşturarak böyle bir uyumu temin etmesinde fayda gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, zabıtlara geçti.

İstanbul Milletvekili Sayın Eyidoğan.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkürler Başkan.

Sayın Başkan, elimde Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı var. Kentsel dönüşüm yasası beklentisi içinde oluşturulan bir yasa. Bu Yasa’nın içinde 25 noktada TOKİ sözcüğü geçiyor. Bunu yüce Meclisin dikkatine sunarım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eyidoğan.

İstanbul Milletvekili Sayın Tanal.

Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Ankara’da eski Trafik Hastanesinin bulunduğu yer yani şimdiki Ufuk Üniversitesinin bahçesi TOKİ’ye devredildi ancak burası yola sıfır, çok yüksek binalar yapıldı. Bu, tabii, planlamayı da TOKİ yapınca Ankara Büyükşehir Belediyesinin sorumluluğu vardı, bu plana itiraz etmesi gerekiyordu. Ankara Büyükşehir Belediyesi, bu plana ne hikmetse tüm davaları süresinde açan belediye bunda altmış birinci gün davayı açtı, süre yönünden davası reddedildi. Acaba görevini yapmayan belediye hakkında ne tür bir işlem yapacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Bingöl Milletvekili Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Bingöl’de TOKİ ve Bingöl Belediyesi tarafından yapılan kentsel dönüşüm projesi kapsamında konutların fiyatları şu şekilde çıkarılmıştır: 120 metrekarelik bir daire 156 bin, 168 metrekarelik bir daire 218 bin, 190 metrekarelik bir daire için 248 bin istemiştir, ancak aynı metrekaredeki daireler TOKİ tarafından Mersin’de ve Uşak’ta 97 bin ve 110 bin civarında çıkarılmıştır. Bu farkın sebebi nedir?

İkincisi: 2003 depreminde Bingöl’de köyde ve kentte yapılan konut maliyetleri aynı tutulmuştur. Köylerde yapılan konutlarda altyapı, çevre düzenlemesi ve arsanın kendisi köylüye ait olmasına rağmen böylesi bir uygulama neden yapılmıştır, onu merak ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Çorum Milletvekilimiz Sayın Köse.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Bakandan ben sormuyorum, aslında Millî Eğitim Bakanından soracağım ama o yok, bu arada Komisyon Başkanına sormak istiyorum.

Şimdi, emniyette maaş artışı yapıyoruz, TOKİ’de yapıyoruz, başka yerlerde yapıyoruz, milletvekili maaşlarını da artırıyoruz ama Millî Eğitimde, daha doğrusu çocuklarımızı, geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimize herhangi bir şekilde düzeltme, iyileştirme bugüne kadar yapmadık, son bütçede de buna ilişkin bir düzenleme olmadı. Bu konuda en kısa zamanda bir düzenleme yapmayı düşünüyorlar mı? Ben bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Komisyonumuza yöneltilen bir soru var, ben vakti dikkatli kullanmaya çalışacağım, Komisyon Başkanımız ilgili soruya cevap verir.

“Bedelli askerliğe kaç kişi müracaat etti?” Arkadaşlarımız bakıyorlar, onu Sayın Vekilimize iletiriz gelir gelmez bilgi. Yani “Yaş düşse, miktar az olsa ne olurdu?” diye bir sorusu oldu. Tabii, doğal olarak, yaşın düşmesi, bedelin azalması, ekonominin gereği diyelim, arz-talep kanunu, mutlaka bir etkisi olurdu.

Fakat bu sınırlar belirlenirken, tabii, yaş sınırı belirlenirken özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçları da dikkate alınarak şüphesiz hareket ediliyor. Ama elbette yaş çok daha düşük düzeye alınsa mutlaka bir etkisi olur.

Bu arada bilgi de geldi: Şu ana kadar 7.164 kişi başvurmuş. Burada tabii, yaş sınırı, diğer farazi şeylerden tam olarak bir sonuç çıkarmak mümkün değil ama geçmişte genelde yüzde 20 civarında bir başvuru olduğunu biliyoruz. Geçmişte de yapılan uygulamalarda genelde yüzde 20’si civarında, kapsama giren vatandaşlarımızın yüzde 20’si civarında bir başvuru olmuş. Burada da son güne kadar tabii tam net bir şey söylemek mümkün değil, gelişmeleri takip etmemiz gerekiyor.

Sayın Eyidoğan kentsel dönüşüm yasasında TOKİ’nin geçtiğini söyledi. Bu doğal bir şey. Çünkü TOKİ, bugün de bu alanda çok önemli çalışmalar yapan, önemli bir birikime sahip bir kurumumuz. Şüphesiz bu, geleceğe dönük çalışmalarımızda da aktif bir rolü olacaktır ama değişik kanallarla da tabii, bu kentsel dönüşümü, bina stokumuzun iyileşmesini gerçekleştirmemiz gerekiyor. Çok önemli bir yasa gerçekten.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Yanlış bir yasa Sayın Bakan. İçeriği de yanlış, üslubu da yanlış.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – İnşallah Meclisimizde ayrıntılı bir şekilde tartışılarak en güzel şekilde çıkacaktır.

Sayın Tanal’ın, Ufuk Üniversitesiyle ilgili sorusu vardı. Bu konuda benim bir bilgim yok. Arkadaşlarımız müsaade ederseniz yazılı bir cevap versinler, daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.

Sayın Baluken’in Bingöl ile ilgili bir sorusu oldu; kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşüm alanımızı belirledik gerçekten. TOKİ ile birlikte ciddi bir çalışma yürüttük.

Bahsettikleri fiyatlar kentsel dönüşüme konu olan alandaki vatandaşlarımıza uygulanmayacak. Yani hâlihazırda çok düşük metrekareyle oturan vatandaşlarımız hiçbir fiyat ödemeden, kendi evlerini bir anlamda bedel olarak verip, yeni evlerine kavuşacaklar. O fiyatlar sadece ticari anlamda satılacak olan kısmıyla ilgili fiyatlar. Fiyatların makul olduğu şundan da belli: Bugün itibarıyla, bildiğim kadarıyla tamamen başvurularla dolmuş durumda. Orası merkezî bir yer, Bingöl’ün en merkezî yerlerinden biri. Fiyatların makul olduğunu da şuradan anlıyoruz: Gerçekten bunlar, şu anda, satılmış durumda. Bunlar ayrıca, eski trafik…

Sayın Tanal’ın sorusuna daha sonra bakarız.

Bunlar ayrıca -dediğim gibi- kendisi satın alacak insanlar, gönüllü insanlar için fiyatlar. Yoksa, mevcutlar, bedavaya, çok daha değerli bir eve kavuşmuş olacaklar. Bu büyük bir hizmet olacak inşallah.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Aynı metrekareyi Mersin’de daha ucuza mal ediyorlar.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Diğer taraftan, Sayın Köse Millî Eğitim Bakanımıza yöneltti. O yüzden ben, müsaade ederlerse, cevabı Millî Eğitim Bakanımıza -belli bir vesileyle- bırakıyorum. Kalan süreyi de Komisyon Başkanımızın sorusuna ayırıyorum.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, Komisyon Başkanımız, buyursunlar efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Vural’ın gündeme getirmiş olduğu husus haklı bir talep ancak bugüne kadar bize bu yönde herhangi bir, Kanunlar Kararlar veya ilgili arkadaşlardan bir talep olmadı. Bundan sonraki süreçte bu hassasiyete dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Özellikle eş güdümün sağlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Komisyon olarak gereken hassasiyeti bundan sonraki süreçte göstereceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesinin (a) bendini…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – …oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısını arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika sonra toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 14.30

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

112 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (a) bendinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi (a) bendini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, maddeye yeni bir bent eklenmesine ilişkin ve yeni madde ihdası niteliğinde bir önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesine aşağıdaki (b) bendinin eklenmesini ve mevcut (b) ve (c) bentlerinin sırasıyla (c) ve (ç) şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Ayşe Nur Bahçekapılı                               Mahir Ünal                                   Bedrettin Yıldırım

                     İstanbul                                     Kahramanmaraş                                       Bursa

                                              Nurdan Şanlı                                 Muzaffer Yurttaş

                                                   Ankara                                             Manisa

“b) Ek 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan ‘kurumların’ ibaresi ‘kurumlar ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun’ şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Arar mısınız efendim? El kaldırmak suretiyle sayarsanız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kaldırsınlar efendim, sayalım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, 21 kişi gerekiyor, şu anda 22 kişiyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde, yeni bir madde olarak, görüşme açıyorum.

 

Grupları adına söz isteyen?

Sayın Hasip Kaplan, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu…

Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan, buyurun efendim.

Süreniz on dakika Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi hazırlandı, yasalaştı, yetmedi, 2 Kasımda kanun hükmünde kararname çıkarıldı, o da yetmedi; yirmi beş gün sonra yeni bir kanun teklifi getirildi; o da yetmedi, arkasından da -daha yolda- AK PARTİ çoğunluğu bir önergeyle madde ihdası yapıyor. Şimdi, böyle bir Meclis yasalaşma anlayışıyla burada sağlıklı bir çalışma yapmak mümkün değil.

Bu 112 sıra sayılı yasada TOKİ var, pilotların, uçuş elemanlarının, dalgıçların özlük işleri var. İçişleri Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığının bağlı olduğu bir kanun teklifi görüşülüyor ve tabii biz, burada muhalefet olarak, muhalefet grubu olarak tabii ki denetim görevini burada yapıyoruz, soru soruyoruz.

Dün, bu kanun teklifinin tümü üzerindeki görüşmeler bittiği zaman Sayın Millî Savunma Bakanına bir soru sormuştum, “İstihbarat bilgisi nedir?” diye, sonra “Bu bilgiye istinaden kim emir verdi?” diye, sonra “Hükûmetin bilgisi oldu mu?” diye ve bu soruları sorduktan sonra, Sayın Bakan, dün bize açıklama, sorularımıza cevap verme yerine, -tutanakları aldım baktım-  tam bir sayfa hazırlanmış bir yazıyla gelip sorumuzla, Uludere katliamıyla, pilotaj hatası mı, heron hatası mı, istihbarat hatası mı, MİT’in hatası mı, kimin hatası ve tabii bunların hepsi Hükûmetin sorumluluğunda… Bir tek kelime benim sorularıma cevap vermedi. Şimdi, bu anlayışla, bu mantıkla burada bu Meclis milletin iradesini temsil edebilir mi arkadaşlar? Bu anlayışla biz burada görev yapabilir miyiz?

Bakın, elime aldığım, Sayın Millî Savunma Bakanlığına sorduğum soruya başlamış “Erciş’e gittiğimde…” Benim sorduğum soru ne, Erciş nerede? Arkasından, geliyoruz, yine Mehmet Âkif’ten şiirler okumaya başlıyor. Bir soru bir dakikadır, cevabı da bir dakikadır, saniyesi yok. Mehmet Âkif’ten atlıyor, Bedri Rahmi’den şiirler okuyor, arkasından Hazreti Ömer’in adaletinden bahsediyor. Hazreti Ömer’in adaleti Türkiye’de olsaydı, bu Mecliste olsaydı komutanlardan sorumlu bir bakan, Hava Kuvvetleri Komutanlığının uçaklarının, pilotlarının sorumlusu olan bir bakan bana burada hikâye okumazdı, şiir okumazdı, başka noktalara çekmezdi; 35 canımız ölmüş, çıkar, onunla ilgili Hükûmetin ne bilgisi varsa paylaşırdı. Meclise saygı bunu gerektiriyor. Meclise duyulacak saygıyla bakanlar buna cevap vermeli ama Sayın Başkan da bu usulsüzlüğe müdahale etmedi ve devam ediyor. Biz soruyoruz: “Kardeşlerinizi niye bombaladınız?” Cevap yok. “Müslüman kardeş bombalanır mı?” diyoruz, cevap yok. “Katliamı kim gerçekleştirdi, Hükûmetin bilgisi var mı?” Cevap yok ve Millî Savunma Bakanı “Herkesi, katliamı gerçekleştirenleri -tutanaktan okuyorum arkadaşlar, lütfen, vicdanınıza bırakarak- Allah’a havale ediyoruz.” diyor. Sayın Bakan, siz Allah’a havale edebilirsiniz, öbür dünyaya gittiğinizde Sırat Köprüsü’nde  Münker ve Nekir size tokmağı indirdiği zaman, adaletiniz neredeydi, o zaman cevap verirsiniz ama bu dünyada yakanızı bırakmayacağım. Bu dünyada Nekir ve Münker’e bırakmayacağım bunun hesabını, partimiz bırakmayacak, Barış ve Demokrasi Partisi bırakmayacak, vicdanlı sivil toplum örgütleri bırakmayacak, insan hakları kuruluşları bırakmayacak, bu konuda adaleti savunanlar bırakmayacak, gerçeği savunanlar bırakmayacak ve bırakmıyorlar da.

Size, Sayın Bakana lütfen şu Şırnak ili Uludere (Kılaban) ilçesi, Gülyazı (Buceh) ve Ortasu (Roboski) köylülerinin katledilmesiyle ilgili araştırma ve inceleme raporunu okumalarını tavsiye ediyorum. Sayın Bakana… Bu raporu hazırlayan Mazlum-Der ki AK PARTİ Hükûmeti de tanır bir insan hakları kuruluşu olarak ve Meclisteki üst kurulda görevlidir. İnsan Hakları Derneğini de tanırsınız. O da Meclisteki insan hakları kurul toplantılarına katılıyor. Türk Tabipler Birliğini tanırsınız, KESK’i tanırsınız -emekçileri- TMMOB’u tanırsınız -meslek örgütlerini- Çağdaş Hukukçular Derneğini tanırsınız ve daha sayamayacağım ama Diyarbakır’da açıklama yapan 715 sivil toplum örgütünün açıklamalarını okuyabilirsiniz. Burada anında tanıklarıyla, belgeleriyle ortaya konmuş bir rapor var. Bunu konuşuyoruz.

Burada, arkada Komisyon üyeleri oturuyor. Çıkarmışsınız hepsini dışarı. Pilotlar vardı burada, çünkü onların özlük sorunlarıyla ilgili. Komisyon üyeleri oturunca yerleri kalmamış. Özlük işleriyle ilgileniyorsunuz. Özlük işleriyle ilgili bir tartışmadan çok siyaseten sorumluluğunu Hükûmetin gerektirdiği bir konuda bakın bu rapor ne kadar ciddi konulara dikkat çekiyor. Bu raporun tespitleri, dinlediği canlı tanıklar çok enteresandır. Yaralı kurtulan ve arkasından da sağ kurtulan 2 kişi var zaten. “13 yaralı yolda öldü. Devlet yoktu bir gün boyunca.” diyor. Bakın, tespitler burada çok vahim. “Biliyorlardı, bizi tanıyordu.” diyor. “Askerî birliğin, tugayın göz mesafesinde herkes dürbünle görüldüğünde köylü oldukları, silahsız oldukları biliniyordu.”

Heronlar var, istihbarat zaafı var. MİT diyor: “Ben istihbarat vermedim.” Peki, MİT, Jüpiter gezegeninin MİT Başkanı mı Allah aşkına? Böyle vahim bir hatada MİT Başkanı istifa eder, generallerin yıldızları sökülür, komutanların terfileri durdurulur, yıldızları sökülür, bunun hesabı sorulur eğer sorumluluk komutanlardaysa; eğer komutanlarda değilse, komutanlar, Genelkurmay hata yapmamışsa, MİT’in Başkanı hata yapmamışsa, o zaman siyasi sorumluluk Hükûmettedir.

Hükûmet, namuslu, erdemli, etik, ahlaki, vicdani, insani davranır ve bunun gereğini yapar, istifa eder. Erdemlilik budur. Bunu, Türkiye kültürüne yerleştiremedik Meclise. Peki, özür dileme erdemini de mi vicdanınızda tartışamıyorsunuz?

Şu raporu bütün AK PARTİ’li milletvekillerinin ve muhalefet parti milletvekillerinin okumasını istiyorum.

Tanığın biri diyor ki: “Asker bize dedi ki: “Bu gece son geceniz.”  Biliyor musunuz ne korkunç şeyler var bunun içinde? Okumaya fazla vaktim yok ama sonuç kısmına bakıp Hükûmeti bir kez daha uyaracağım.

Ne diyor sonuç kısmında?

Dün burada konuştuğum zaman -evet, otuz yıllık bir ceza hukukçusuyum, uluslararası hukukçuyum- bazı AK PARTİ’li milletvekilleri bana tepki gösterdi: “Nasıl ‘katliam’ dersin?”

Bu rapor ne diyor biliyor musunuz arkadaşlar? Kameraya göstereceğim. Bunu ben yazmadım, insan hakları kuruluşları yazdı. Okuyayım, sizler de bakın, itirazınız varsa onlara yaparsınız: “Heyetimiz bu olaya ilişkin olarak yapılanın bir yargısız infaz olduğu, öldürülenlerin sayısı itibarıyla toplu bir katliam niteliği taşıdığı…”

Toplu bir katliam, toplu katliam, “…”(x) toplu katliam…  “Toplu katliam” kavramına bilimsel, hukuksal, insani itirazı olan varsa bu kuruluşlara gitsin, itirazlarını yapsın. Eğer bunun aksini ispat eden… Ve burada çağrı yapılıyor uluslararası kuruluşlara, ilgili sivil topluma ve herkese.

En acısı ne biliyor musunuz? Bu hayatlar gittiği zaman, Şırnak’ta görüşme talebinde bulunmasına rağmen Şırnak Valisinden, savcısına kadar tek bir yetkili kapısını açmamış bu kuruluş temsilcilerine. Neyi gizliyorsunuz arkadaşlar, neyi? İnsanlıktan gizleme şansınız var mı?

Şimdi ben konuşuyorum burada. Vaktimiz çok, maddeler çok, konuşacağız, birbirimize anlatacağız, belki anlarız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu önergelerde de konuşacağız. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın milletvekilleri, ikinci konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; kanun hükmünde kararnameyle her şeyi düzeltmeye kalktınız “eşit ücret, eşit hak” diye. Komisyonda dedik ki: “Bir şeyleri bozmayasınız.” Tüm komisyon üyeleri burada. “Acaba kanun hükmünde kararnameyle bozduğunuz şeyler var mı?” “Kesinlikle yok.” denildi. Arkasından, bir ay geçmeden -nerede hak mağduriyeti varsa biz mağdur olanın yanındayız. Hiç bunda şüpheniz olmasın. Bir hak mağduriyeti varsa mağduriyetin yanında oluruz- dediler ki: “Bu kararnameyle TOKİ çalışanlarının hak mağduriyeti var.” Baş tacı… “Kimsenin hakkı yenmesin, kimse mağdur olmasın.” dedik ama aynen şu soruyu sorduk: “Acaba kararnameyle bozduğunuz başka hak mağdurları var mı?” “Kesinlikle yok.” denildi. Herkes burada. Hükûmet oradaydı. Şimdi bakıyoruz ki yeni bir madde. Burada Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu... Ya biz bunu size sorduk, “Yok” dediniz. Niye getiriyorsunuz o zaman? O gün niye getirmediniz? Ben bunu takdirlerinize sunuyorum.

Ben hâlâ şunu soruyorum: Acaba kanun hükmünde kararnamelerle başka hak mağdurları var mı, yok mu? Ben sizin yerinizde olsam bu kanunu çekerim. Başka hak mağdurları olup olmadığına bakar… Eğer varsa düzeltmek bizim görevimiz. Kimsenin hakkının yenmesini, kimsenin mağdur olmasını istemiyoruz. Gelin, hep beraber mağduriyeti giderelim. Gidermeyelim demiyoruz ama yarın bir başkası gelecektir.

Peki, dün TOKİ’nin hak mağduriyetini onardınız. Bugün bu maddeyle Tasarruf Mevduatı Sigortasının hak mağduriyeti var diye… Bilmiyoruz, inceleyemedik. Bilmiyoruz var mı, yok mu. Açık söylüyorum, var mı, yok mu bilmiyoruz. Yeni önerge geldi, araştıramadık. Hak mağduriyeti var mı, yok mu bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir şeyden getirip burada, bir dayatmayla bu Meclise dayatılmasını da kabullenemiyorum. Önce izah edin bize. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fon’undaki… Örneğin TOKİ’yi izah ettiler, dediler ki: “Burada bir mağduriyet vardır.” Biz de inandık, mağdur olduğunu biz de gördük. Ama şimdi bir başka önergeyle, ek maddeyle Tasarruf Mevduatı Sigorta… Bilmiyoruz acaba başkaları da var mı. Hadi bu ikisini düzelttiniz. Diyelim ki TOKİ’nin de hak mağduriyeti, Tasarruf Mevduatı Sigortasının da hak mağduriyeti var. Gidermek bizim görevimiz. Peki, başka olanlar varsa, onlar bu kanun esnasında gündeme gelmezse ömrübillah bekleyecekler mi? Onlar ne zaman gelecek?

Sayın Başkanım, biraz sonra bir önergemiz var. Diliyorum ki bu Komisyon aynı hassasiyeti orada gösterir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi görüşülürken Sayın Başkana, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına -aynen sorduk- “Bu kararnamelere, ola ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi girecek mi?” diye sorduk, “Kesinlikle, hayır.” dedi. Tutanaklarda var.  Aradan iki gün geçti, Türkiye Büyük Millet Meclisi de kararname içine alındı!

Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yasama organıdır, yürütme organıyla hiçbir bağı yoktur. Yürütme organı kendi kararnamesini kendisi düzenleme yetkisini almışsınız. Esas yasa burada yapılır. Buradan kaçırdınız. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisinden ne istediniz? Yürütme organı, yasama organının yetkisine nasıl müdahale etti? Yıllardan beri -Anayasa’da belli- Türkiye Büyük Millet Meclisi yapısı olarak yürütme organıyla hiçbir bağlantısı olmayan, tamamen yasama organıdır. O zaman bu Anayasa’ya aykırıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun hükmünde kararname içine alınması Anayasa’ya aykırı bir maddedir. Önerge burada. Meclis hepimizin Meclisi. Bu Meclis kendi yasama organı. Kendi yasamasını kendi tayin eder, kendi çalışanlarının, kendi bürokratlarının düzenlemesini kendi yapar. Daha bir ay önce buradan bir teşkilat yasası geçirdik. Orada, yine, kararname hükmü içine alacaksanız teşkilat yasasını bize niye hazırlattınız? Niye komisyonda, burada günlerce bizi meşgul ettiniz? Mademki kararnamenin içine alacaktınız niye yaptınız? Onu da geciktirdiniz, on beş gün sonra gönderdiniz Sayın Cumhurbaşkanına. Gelin, aynı komisyon aynı duyarlılığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onuru için, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yasama organı olduğu için, kendi hak ve hukukunu kendi koruyacağı için, mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinin de kararname hükmünün dışına çıkması gerekir. Bu, Meclis iradesindedir. Meclis iradesi yürütmenin iradesinin altına giremez ama girmiştir. Ben, Sayın Komisyondan acaba bir sonraki maddede aynı duyarlılığı… Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir anayasal kurum olmasına rağmen, Anayasa’da maddeleri açık olmasına rağmen kanun hükmünde kararname içine alınmasını, biz milletvekilleri olarak içimize nasıl sindiririz? Ben içime sindiremiyorum.

Sayın Başkanım, değerli komisyon üyeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu ve hükmi şahsiyetini kararname dışına çıkarmak bu Meclisin görevidir. Aynı hassasiyeti orada bekliyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten dünden bu yana burada konuştuğumuz bu kanun, şimdi tutanaklara da bakacak olursak, tüm grupların, özellikle muhalefet partileri gruplarının ortak sorularına ve endişelerine muhatap olan bir kanun. Önemli konuşmalar yapılıyor, önemli sorular soruluyor ama kanunun sahibi Sayın Bakan burada yok. Dolayısıyla, Sayın Bakanları tenzih ederim ama sorulan sorulara cevap verebilmek durumda değiller. Komisyon Başkanının veya bu kanun teklifini hazırlayan sayın milletvekillerinin de yürütmenin adına… Çünkü sorgulanan hadise, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin uygulanmasından, onun doğrultusunda kanunlarda yapılan değişikliklerin getirdiği arızalar sorgulanıyor, sıkıntılar… O sıkıntıları düzeltmek için buraya kanun teklifi getiriliyor. Meselenin muhatabı ve sahibi olmadığı için ne konuşmalara cevap verilebiliniyor… Dün, farkındaysanız, sayın bakanlar buraya çıkıp da bu kanunun gerekçesini anlatamadılar, konuşmadılar, sorulara da cevap vermediler.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, her defasında konuştuğumuz gibi, bir birleşim, birlikte bir konuyu müzakere ediyoruz ama sayın milletvekillerinin bu konuyla ilgisi kendiliğinden -bir suçlama için söylemiyorum- yok. Çünkü ne 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle getirilen hususların ne o hususların diğer kanunlarda yaptıkları değişikliklerin bilgisine sahip değiller. Dün teklif sahipleri çıktılar buraya ama çok teknik bir konuda açıklamalar yaptılar.

Bu sebeple, değerli arkadaşlar, gerçekten, Türkiye'nin, yönetimin, idarenin çok temel, çok önemli bir sorununu tartışıyoruz, o da personel rejimi. Bir ülkenin çok sorunu olabilir ama bu sorunların çözümünde eğer dengeli, paylaşılabilinir, kabul edilmiş, alışılmış bir personel rejimi varsa, iç barış, çalışma barışı dengesi sağlanmışsa bir adalet duygusu içerisinde sorunların çözümü için katılımı temin edebilirsiniz ama yaklaşık -dün bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi- seksenin üzerindeki ödeme unsurunu içeren ve toplumun neredeyse yarısından fazlasını doğrudan ilgilendiren yani Türkiye’de devletten bir şekilde ücret alan -tam rakamı bilmiyorum ama- 20 milyona yakın insan var, bunların aileleriyle birlikte toplumun büyük kısmını ilgilendiren personel rejiminin dengeleriyle ikide bir oynamak ve her defasında ortaya çıkan yanlışlıkları düzeltmek için buraya tekrar kanun değişikliği getirmek doğru bir yol değil.

Bakınız, bu kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi 23’üncü Dönemin son aylarında Hükûmetin talebi doğrultusunda Meclisimiz tarafından verilmiştir. Dönem biterken gerekçede “Dönem bitiyor, acil işler var. Mevcut yasalarla etkin bir devlet yönetimi kuramadık, dokuz yılın sonunda böyle bir imkân yakalayamadık. Bunun için bize kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisi verin.” diyen Hükûmete Meclis yetki verdi, 2 Kasım itibarıyla da süre verdi. E, bu kanun hükmünde kararname 2 Kasım 2011’de çıktı. Bugün 5 Ocak, iki ay geçmiş. Bu iki ayın da büyük kısmı bütçe, yılbaşı dolayısıyla verilen arayı da düşünürsek Meclis bu kanun hükmünde kararname çıkmasının hemen ertesinde yaptığı yanlışlıkları düzeltmek için yeniden mesaiye koyuldu, yeniden bir gayret içerisine girdi.

Değerli milletvekilleri, tabii, bizi izleyen değerli vatandaşlarıma Hükûmeti şikâyet ediyorum. Türkiye’yi dokuz yıldan bu yana yöneten bu iktidar -doğruyu yapmaktan vazgeçtik- bütün eksikliği ve yanlışıyla oturmuş personel dengesini, çalışma hayatı dengesini de altüst eden, böyle kapı aralığında, yanlış düzenlemelerle Türkiye’nin çivisini çıkardık.

Şimdi, TOKİ ile ilgili bir yanlışlığı düzeltmek için çalışıyoruz. Allah aşkına, bu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle dengesini bozmadığınız hangi kurum var? Değerli milletvekilleri, devlette çalışanlara az ücret verirsiniz, imkânlarınız oranında zam yaparsınız; bu problem değil ama yaptığınız düzenlemeyle devlet memurları arasında bir hak kaybına, bir denge kaybına sebep olduysanız inanınız ki, Türkiye’de en büyük anarşiyi çıkarmış olursunuz. Şimdi, sıralamakla bitmez, her arkadaşımız bunu soruyor burada, her konuşmacımız buraya çıkıp konuşuyor, TOKİ’deki bu yanlışı düzeltiyorsunuz, Millî Eğitimdeki yanlışı nasıl düzelteceksiniz? Yani muhatapları değil sayın bakanlar ama Maliye Bakanlığındaki personel arasındaki bu Kanun Hükmünde Kararname’yle getirdiğiniz düzenlemelerle oluşturduğunuz dengesizliği nasıl düzelteceksiniz? Bakınız, tarihinde ilk defa maliye memurları Maliye Bakanlığının önünde protesto gösterisinde bulundular.

Değerli arkadaşlar, yani aceleniz ne, mecburiyetiniz ne, aklınız mı yetmiyor, nedir, niye? Zaten bir sürü sorunlarıyla devam eden bu personel rejimini böyle kanun hükmünde kararnamelerle, doğru hazırlanmadan, iyi hazırlanmadan tekrar böyle problem içine itmenin ne gereği var, ne anlamı var? Şimdi, sayın teklif sahibi milletvekillerini tenzih ederim ama bu kadar önemli ve teknik bir konuda böyle bir kanun, teklif olarak mı gelmeliydi, tasarı olarak mı gelmeliydi? Eğer hükûmet tasarısı olarak gelmiş olsaydı, tüm kurumlara gönderilecek ve her kurum bu kararnamenin kendi kurumunda yarattığı yanlışlığı da ifade ederek belki de mütekâmil veya belki de birçok eksikliği tamamlayan bir tasarı gelecekti buraya ama yalnız, TOKİ ve İçişleri Bakanlığının bir iki birimiyle ilgili, unutulan, eksik kalan birimlerle ilgili düzenlemeler geldi. Şimdi, her birimizin telefonuna, faksına, mailine yüzlerce müracaat geliyor ve herkesi mağdur etmişsiniz, Millî Eğitimde aynı sorun yaşanıyor. Burada arkadaşlarımız düzenlemesini çıkartmış, KİT’lerde 1 sayılı cetvele tabi olarak çalışan personelden bölge müdürü, başmüdür, fabrika müdürü, müessese müdürü, işletme müdürü ve tüm kurumlarda birimler arasındaki ücret dengesini perişan etmişsiniz. Şimdi, her defasında yanlışı düzeltmek için bu Meclisi çalıştırmaya kalkarsanız bunun adı angarya olur, buna hakkınız yok. Biz bu ülkeyi bu millet adına yönetmek yetkinize saygı gösteriyoruz ama doğru yöneteceksiniz. Burayı yazboz tahtasına çevirirseniz, zor kurulan bu dengeyi, bu çalışma barışını temin eden personel rejimini altüst ederseniz -bu ülkeye işte birileri terör yaparak kaosu getiriyor, dış şartlar ekonomik krizleri getiriyor- kendi elinizle kendi zemininizi parçalamış olursunuz.

Bu sebeple ben bu kanun teklifinin geriye çekilmesini, üzerinde çalışılmasını ve 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle oluşan tüm bu dengesizlikleri düzeltecek şekilde tüm kurumların bilgilerini alarak yeniden düzenlenip buraya gelmesini sizlere teklif ediyorum. Akıllı davranış, kanun yapmak budur.

Şimdi, burada yaptığınız kanun yapmak değil, hukuk yapmak değil, hukuk bozmaktır değerli arkadaşlar. Üç gün sonra bilesiniz bir başka konuyla ilgili bir kanun değişikliğini burada tekrar tartışacağız. Milletin zamanını çalıyorsunuz değerli iktidar partisi grubu milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şandır, teşekkür ediyorum efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Teklifimin dikkate alınmasını diler, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Komisyon Başkanı Karaman Milletvekilimiz Sayın Lütfi Elvan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de yıllardan beri kamu kurum ve kuruluşlarımızda devam eden çok önemli bir sorun vardı. Bu sorun da, özellikle bürokratlar arasında ciddi bir tartışmaya, zaman zaman münakaşaya neden olan ücret problemi söz konusu idi, biliyorsunuz. Birbirine benzer görevi yapan iki farklı bakanlıktaki daire başkanları farklı ücretler alıyorlardı, genel müdürler farklı ücretler alıyorlardı. Bu son derece kapsamlı olan kanun hükmünde kararname ile özellikle bakanlıklar arasındaki bu ücret dengesizliğini gidermeye yönelik bir çalışma yapıldı. Tabii ki bu, son derece kapsamlı ve detay unsurları da içeren bir çalışma. Bu çalışmada bazı kurumlarımızın isimleri değiştirildi, bazı genel müdürlüklerimizin statüleri değiştirildi. Bu çalışmalar yapılırken zaman zaman belki unutulan, fark edilemeyen bazı eksiklikler söz konusu oldu, bunu kabul etmemiz gerekiyor.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – En kibarını sen söyledin ha!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – İşte, TMSF de bunlardan bir tanesi. Burada, tabii orada çalışan vatandaşlarımızın herhangi bir mağduriyeti söz konusu değil ancak bu, çalışma esnasında belki o anda atlanan, sehven yapılan bazı hatalardan kaynaklanan bir sorun. Elbette, biz, Meclis olarak bu sorunları çözmek zorundayız ve bu aksaklıkları gidermek zorundayız.

Şu öneriye elbette katılıyorum: Zannedersem birkaç gün önce dile getirildi, o da belki kanun hükmünde kararnamenin bir bütün olarak değerlendirilip eksiklikler aksaklıklar varsa bir bütün hâlinde eksikliklerin belki bir tasarı olarak Meclise getirilip Mecliste tartışılıp ve sonuca varılması anlamlı olacaktır diye düşünüyorum. Ancak tabii ki biz bu eksiklikleri de gidermek zorundayız. Bu, görevimizin bir parçası diye düşünüyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Yasası’na gelince: Biliyorsunuz, kanun hükmünde kararname çıktıktan sonra biz Komisyonumuzda Teşkilat Yasası’yla ilgili görüşmeleri yaptık, hatta, kanun hükmünde kararnamede bazı değişiklikleri de orada tasarımızda, tasarıda kabul ettik ve Genel Kurulumuz da Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Yasamızı kabul etti.

Elbette, zaman zaman aksaklıklar olacaktır, eksiklikler olacaktır, bunları birlikte beraber tartışarak konuşarak çözebileceğimizi ve ülkemizi daha iyi noktalara yine birlikte getirebileceğimizi düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elvan.

Şahıslar adına söz talebi? Yok.

Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme girmiş arkadaşlarımızdan Kütahya Milletvekilimiz Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dün de sordum ama cevap alamadım. Bu kanun hükmünde kararnameyle yapısı değiştirilen bakanlıklarda şube müdürü, müdür ya da bölge müdür yardımcısı gibi kadrolarda çalışırlarken araştırmacı kadrosuna atanan yönetici pozisyonundaki çalışanların mağduriyeti söz konusudur. Bunun giderilmesine yönelik bir düzenleme bu teklife eklenebilecek midir?

İkincisi de: Mülki idare amirlerinin vali yardımcısı ve kaymakamlık görevi yapanlarına yine bu düzenlemelerle mağduriyet getirilmiştir. Bunların da mağduriyeti giderilebilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Aslanoğlu sisteme girmiş, Ferit Mevlüt Aslanoğlu...

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Işık’ın sorduğu soruyla ilgili -dün de sorduğunu ifade etti- muhtemelen bir yazılı cevap hazırlanıyordur diye tahmin ediyorum. Yalnız, genel prensip, tabii, hiç kimsenin mevcut pozisyonundan geriye gitmemesi mevcut işini yapanların ama yeni başlayanlarla ilgili daha farklı bir düzenleme var. Genel prensibimiz bu şekilde ama müsaade ederlerse daha detaylı bir yazılı cevap hazırlatalım.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Şimdi, yeni ihdas edilen 1’inci maddenin (b) bendinin…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sayın Başkanım, mülki idareyle ilgili sorusu vardı Sayın Milletvekilinin.

BAŞKAN – Cevaplamak mı istiyorsunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Sayın Alim Işık Bey’in sorduğu sorunun bir bölümünde 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle mülki idare amirlerinin, mülki idare amirlerinden vali yardımcıları ve kaymakamlarımızın mağduriyetini gerçekleştiren bir düzenlemenin olduğu ifade edildi. Bu gerçekle bağdaşan bir değerlendirme değildir. 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile hiçbir görevlinin ücret açısından mağduriyetiyle sonuçlanan bir düzenleme söz konusu değildir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu ay vali yardımcıları 160 TL daha az aldı.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Bunu temin eden genel bir madde vardır. Eğer herhangi bir görevlinin, herhangi bir meslek mensubunun ücretinde herhangi bir eksilme söz konusu olacak ise mevcut hâlinin gerisine gitmeyeceğine dair, bir defa, garanti eden bir madde vardır. Kaldı ki mülki idare amirlerimizin ücretlerinde herhangi bir eksilme söz konusu değildir. Kendilerinin il özel idarelerinden almış oldukları ek tazminatlar kaldırılmıştır ama bunun yanında onun daha üzerinde bir iyileştirme genel bütçe gelirlerinden, aylıklarından gerçekleştirilmiştir. Bu konu istismar edilecek bir şekilde düzenlenmemiştir. Düzenleme, mülki idare amirliğinin ifa ettiği görevi dikkate alan bir düzenlemedir ama yeterli midir? Daha iyileştirilmesi gereklidir. Dile getirdiğiniz için teşekkür ederiz. Özellikle birinci sınıf mülki idare amirliğinin…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, 160 lira düşmüş durumda. 

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) - Birinci sınıf mülki idare amirliğinin daha iyi bir konuma ücret yönünden getirilmesi, hizmetin mahiyeti itibarıyla doğru bir düşüncedir. Bakanlığımız ve Hükûmetimiz de bu konuyu zaman içerisinde gündemine alacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

1’inci maddeye eklenmesi…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne istiyorsun?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Anladım efendim.

1’inci maddeye eklenmesi öngörülen yeni (b) bendinin oylamasından önce karar yeter sayısı istenmiştir.

Şimdi yeni (b) bendini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Karar yeter sayısı vardır.

BAŞKAN - Böylece teklifin 1’inci…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kaç kişi varmış Başkanım?

BAŞKAN – Saydılar efendim, kaç kişi olduğu o kadar önemli değil.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kaç kişi varmış Sayın Başkan?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Divan kâtipler arasında mutabakat var mı?

BAŞKAN – Efendim, iki kâtip üye saydılar ve karar yeter sayısı olduğunu belirttiler. Açıklama usulden değil malumualiniz.

Böylece teklifin 1’inci maddesine yeni (b) bendi eklenmiş ve diğer bentler teselsül ettirilmiştir. Kanunun yazımı esnasında bu bentler düzeltilecektir.

Şimdi, mevcut komisyon raporu üzerinden devam ediyoruz.

Teklifin 1’inci maddesinin mevcut (b) bendini okutuyorum:

 

b) Ek 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasının  (e) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 112 sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesinin (b) bendi üzerinde MHP Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Bir önceki konuşmamda belirttim, gündem dışı konuşmamda da belirttim, bugün aynı Yetki Yasası’nın üzerinde konuşurken de bahsettim. Kanun hükmünde kararnamelerin dayandığı Yetki Yasası hukuki değildir, geçerliliği yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisi gasp edilmiştir. Bunu Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı bilerek pas geçmiştir. İnşaat şirketlerinin en güçlü rekabet edeceği ne var? Bizim Türkiye’de sektör olarak inşaat sektörümüz var. Şimdi Türkiye’de her şeyi özelleştiriyorsunuz, her şeyi özel sektöre bırakıyorsunuz. Dünyada rekabet gücümüzün en iyi olduğu sektör, tekstilden de iyi. Bu sektör hangisi? İnşaat sektörü. Bu sektörü devletleştiriyorsunuz. Neden? Konut yapıyorsunuz. Şimdi burada çıkan AKP sözcüleri Toplu Konut İdaresinin 518 bin konuta başladığını ifade ediyor. 518 bin konutun 400 bininin yaklaşık dar gelirli, orta gelirli vatandaşlara yapıldığını düşünün, bunun ne kadarı yıllık konuta tekabül eder? 400’ü 9’ a böldüğünüz zaman, yaklaşık AKP’nin iktidarda bulunduğu süre içinde ortalama 45 bin konut yapılmış olur. Bütün kopan fırtına nerede? Burada. 518 bin konutun 400 bini biraz daha düşük gelirliler, orta gelirliler için yapıldı diyoruz.

Burada olan bir şey var, nedir? Temayüz eden… Türkiye’de ortaya çıkan inşaat firmalarının belirli büyüklükte olanlarını ne yapıyorsunuz? Temayüz edenler geriye gitmeye başladı. Toplu Konut İdaresinin yaklaşık ihale verdiği firmaları dikkate aldığınızda -toplam kaç firma olduğunu yetkililer söyler- yeni firma temayüz ettiriyorsunuz. Hırsızlık yapıyorsunuz anlamında falan söylemiyorum. Ne oluşturuyorsunuz? Yeni bir durum ortaya çıkarıyorsunuz. Şimdi bu önemli bir hadise. Buraya gelen AKP sözcüleri arkadaşlar, Toplu Konut İdaresinin 518 bin konuta başladığını söylüyor fakat AKP İktidara gelinceye kadar, Toplu Konut İdaresinin kurulduğu süreden o süreye kadar 40 bin konut yapıldığını söylüyor. Ben bu arkadaşlara üzülüyorum, şunun için üzülüyorum: Mukayese bazını kaybetmiş, eline verilen kâğıdı yorumlayamayacak, değerlendiremeyecek kadar düşünemiyorlar, bilgi sahibi de değiller. Bunu niçin söylüyorum? Şimdi, daha önceki idareler, Özal döneminden de başladığınızda, bizzat ihale vererek değil, kredi vererek bu işi ne yaptılar? Yönlendirmeye başladılar. Toplu Konut İdaresinin yaklaşık 1 milyon konuta kredi verdiğini AKP İktidara gelinceye kadar hiç kimse bilerek söylemiyor veya bilmiyor. Burada belki farklı konuşmacılar iktidara mensup aynı şeyi söylüyorlar ama bazıları bilerek, işin farkında olarak, bazıları da ne yapıyorlar bilmiyorlar.

Şimdi, gerçekten şunu söylüyorum: Bakın, Van’da insanlar konut için deprem neticesinde bekliyorlar. Burada AKP’nin yaptığı yanlışlardan dolayı, Bakanlar Kurulunun yaptığı yanlışlardan dolayı bu insanlar, bu devletin görevlileri orada mesai harcayacakken -Meclisin demiyorum- Bakanlar Kurulunun beceriksizliği yüzünden -belki Toplu Konut İdaresine de sormadınız- kim bunu hazırladıysa o da “Ben bu işi çok biliyorum.” diye sizi yanılttı. Ne yaptınız? Bu insanlar işini gücünü bıraktı, sizin bilmediğiniz meseleler için burada olur da soru gelir diye yarısı dışarıda, yarısı burada beceriksiz bir Bakanlıklar Kurulu mensupları için burada bekliyorlar. Yazık değil mi bu harcanan mesaiye, yazık değil mi harcanan emeğe?

Zaten söyledim, bu Yetki Kanunu gerçekten sıkıntılı. Yetki kanununun Komisyonda görüşülmesi esnasında yapılan davet de hukuken… O günkü Komisyon Başkanının Türkiye’de olmadığı bir anda nasıl imzalandığını bilemediğimiz bir şekilde Komisyon davet edildi. Bunun neyi var? Güvenilir bir tarafı falan yok, hukuken sıkıntılı. Biraz önce gündem dışı konuşmamda da söyledim, gerçekten Cumhurbaşkanının Şike Yasası’nda gösterdiği hassasiyeti burada da göstermesini çok arzu ederdim. Gerçekten sıkıntılı.

Bakın, çıkardığınız kanun hükmündeki kararnameler de yetki kanununa, kapsamına uygun değil bir kere. İkincisi: Yapılan düzenlemeler birbiriyle uyumlu ve tutarlı değil. Siz düzeltmek için getiriyorsunuz, Sayın Bakan “Kaymakamlarla ilgili bir mesele yok.” diyor ama Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun problemi çıkıyor, getiriyorsunuz, araya bir madde olarak, Komisyonun hepsini buraya toplamaya çalışıyorsunuz, 21’ini. Şimdi, belki, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan kimse var mıydı görmedim burada ama o insanların, hakikaten dünyadaki bu ekonomik durumdan dolayı finans sektörüyle ilgili ciddi ciddi çalışmaları lazım. Onların da çalışma şevkini öldürmüşsünüz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu yetkilileri size belki ulaşabilir ama dışarıda bana gelen gariban memur ulaşamaz.

Bakın, şuradaki stenograflar, bu mevcut İktidar yüzünden sıkıntıya girdiler. Yarın bunlardan sonra başlayacak arkadaşlarla bu arkadaşların arasında çok büyük farklar olacak.

Şu kapıdan çıktığım zaman ya bir devlet memuru ya bir yakını benim elime kâğıt sıkıştırıyor, “Vekilim şunu da bahset.” Demin verdiklerinde ayaküstü söylenilen: “Başçavuşlarla polisleri birbirine düşüreceksiniz.”

Yaptığınız düzenlemelerin bizim o tarafın tabiriyle evini evceri yok, mantığını da açıklayamıyorsunuz; sıkıntı burada.

İptal edilen kadrolar yerine yeni kadroların ihdas edilmesi sebebiyle yapılan düzenlemeler, hizmetin icabından değil, kadrolaşmaya dönük. “Memurların çalıştıkları yerler dışında merkez ve taşrada görevlendirilmeleri.” adı altında sürgünlerin yolu açılıyor. Bu şekilde, çalışanlar arasında huzursuzluk ve keyfî uygulamalar, mağduriyetler yaratılması gibi hususlar da ortada.

Şimdi, düzenlemeye baktığınız zaman maaş artışı ağırlıklı olarak üst kademelerde. Alt kademeyle üst kademe arasında ücret yelpazesinin alt kademe aleyhine bozulduğunu görüyoruz. Kariyer, uzmanlık ve müfettişlik sisteminin anlamını yitirdiniz ve bozdunuz. İktidardan gidince denetlenmemeyi arzu ediyorsunuz.

Eşit işe eşit ücretten sadece aynı unvana sahip olanlara aynı ücreti ödemenin anlaşılması ve ücretinin bu anlayışa göre şekillendirilmesi… Katılımcı bir şekilde hazırlanmadı. Son günde, son dakikada bakanlar arasında kurumlar ganimet paylaşılır gibi paylaşıldı, bazıları “Bunu istemiyorum.” diye üzerinden attı, bunu, herkes biliyor, bunu niye saklıyorsunuz milletten?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan… Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 112 sıra sayılı Ağrı Milletvekili Sayın Çelebi ve Bursa Milletvekili Sayın Şahin’in verdikleri teklifle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, biliyorsunuz, konu 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ilgili. 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 1989’da çıktı, yirmi iki yıldan beri kamu personel rejimiyle ilgili olarak bir görevi ifa ediyordu, az çok oturmuştu, yirmi iki yıldan beri kabul edilmişliği vardı. Şimdi, bununla ilgili 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bir değişiklik yaptık. Bu 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 657 sayılı Devlet Memurlarıyla ilgiliydi, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’yla ilgiliydi, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla ilgiliydi, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu’yla ilgiliydi ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’yla ilgiliydi. Birkaç da buna benzer kanunu ihtiva ediyordu, böyle bir kanun hükmünde kararnameydi, devlet memurları ve kamu çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme yapıyordu. Dediğim gibi yirmi iki yıldan sonra bunu değiştiriyoruz.

Bununla -sistem çok karışıktır- taban aylığı, ek gösterge, kıdem tazminatı gibi maaş ve maaşın unsurları düzenleniyordu. Çok karmaşık bir sistemdir, herkesin anlayabildiği bir sistem değil, çok uzman olmak gerekiyor bu sistemi bilebilmek için.

Şimdi, bu tür düzenlemeler sık sık yapılmaz. Kamu personel rejimi çok zor bir konudur, sık sık değiştirilmez, bir kere yapılır, yıllarca uygulanır. Özel sektörde dahi personel düzenlemesi, ücretle ilgili düzenlemeler öyle sık yapılmaması gereken düzenlemelerdir, zordur çünkü insanların emeğini tespit edebilmek, aralarındaki farklılıkları görebilmek, ücrete yansıtabilmek çok zor bir meseledir. Tabii, bu konularla ilgili olarak bir düzenleme yaparken, bunun büyük sorunları, sıkıntıları oluyor, çok netameli konular.

Şimdi, bununla ilgili düzenlemeyi biz yine bir kanun hükmünde kararnameyle, 666’yla yaptık, uygulamaya dahi geçmeden düzeltmeye başladık, şurası yanlış, burası yanlış. Dün de gördünüz, dün de kanun hükmünde kararnameyi tartışırken, TOKİ girmemesi gerekirken girmiş ve bir mağduriyet söz konusu olmuş personeliyle ilgili, girmesi gereken İçişleri Bakanlığına bağlı emniyet sınıfına bağlı uçucu ve dalıcı hizmetlerde bulunanlar unutulmuş.

Biz yine Plan ve Bütçe Komisyonunda sormuştuk, Sayın Aslanoğlu’nun dediği gibi “Unutulmuş bir yerler var mı?” diye, “Yok.” denildi, “Bir daha böyle bir sıkıntı olmayacak.” Bugün gördük ki yine unutulmuşlar var, önümüzdeki günlerde tekrar gelecek ve tekrar biz bu tartışmaları yapacağız. Yani bunu, bu tür bir düzenlemeyi -bu çok köklü, esaslı bir düzenleme- ya kanunla yaparsınız, ya böyle yapmazsınız. Yani kanun hükmünde kararnameyle yapılan, iki tane bürokratın yaptığı hatayı burada oturup, koca Büyük Millet Meclisi olarak saatlerce, günlerce bunları mı düzelteceğiz? Otururuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir düzenleme yaparız, adam gibi, doğru dürüst olur, bütün sorumluluğunu da iktidarıyla muhalefetiyle alırız, “Bu, bizim kabul ettiğimiz, arkasında olduğumuz bir düzenlemedir.” deriz, hiçbir bürokrat da buna itiraz edemez. İtiraz gelse de haklı olmaz. “Şeriatın kestiği parmak acımaz, tamam.” der, kabul eder ama bu yapılmıyor. Birileri tarafından ki, bu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kim tarafından hazırlandığı belli değil, hiçbir bakan, hiçbir sayın bakan üstlenmedi; “Bu bizimdir.” demiyor hiç kimse, inanın öyle, hiç kimse bunu üslenmedi- oradan, buradan, bir araya gelinmiş, toparlanmış, saçma sapan bir düzenleme yapılmış, kapsam doğru çizilmemiş, birçok eksiklik oluşturulmuş. Tabii, ondan sonra da bizler burada bununla ilgili olarak uğraşıyoruz. Hâlbuki, Türkiye gündeminde çok daha önemli konular var. Görüşmemiz, konuşmamız, tartışmamız gereken çok daha önemli konular varken buna takılıp kalıyoruz.

Yapılan hatalar da aslında insani değil yani normalde bu tür hatalar yapılabilir. Kanun hükmünde bir kararname hazırlamışsınız “Olabilir, insandır, bazı şeyleri unutur.” dersiniz ama bu insani bir hata değil çünkü bu sistemle ilgili bir sorun, sistemle ilgili yanlışlıklar var. Sistem yanlış olunca, sürekli olarak bu tür hatalar yapılacak. Bundan sonra da bu tür konular gündeme gelecek. Mağdur olan birçok kamu personeli, uygulamaya geçildiğinde, 15’inden sonra göreceğiz, yine kapımızı aşındıracak haklı olarak. Bu sıkıntıları birlikte yaşayacağız.

Bizim itirazımız da bu noktada. Biraz önce söylediğim gibi, oturalım, bununla ilgili temelli bir düzenleme yapalım diyoruz. Katiyen kamu personelinin sıkıntıya girmesini istemiyoruz biz de ama doğru dürüst bir düzenleme yapalım hep beraber, madem fırsat doğdu, yapalım diyoruz, bu, ikide bir yapılacak bir düzenleme değil çünkü.

Mesela, Sayın Bakan burada, Emniyet teşkilatında yüksekokul mezunu olan polis veya emniyet amiri, başkomiser olanların ek göstergeleri 2.200. Hepsi şikâyet ediyorlar. Dört, üç, ikinci sınıf emniyet müdürlerinin 3.000 ek göstergeleri var. Kıyaslıyorlar benzeri durumda olanlarla kamuda “Bizim durumumuz çok kötü.” Diyorlar, “Haksızlığa uğruyoruz.” diyorlar.

Birinci sınıf emniyet müdürlerinin ki, Ankara, İstanbul, İzmir emniyet müdürleri dışında da 3.600 ek göstergeleri var. Onlar da aynı şekilde haksızlığa uğradıklarını iddia ediyorlar ve sıkıntılılar hakikaten.

Bu ve buna benzer konular ki, yine dün bir arkadaşımız o konuyla ilgili bir konuşma yaptı. Millî Savunma Bakanlığına bağlı sivil memurların da benzeri durumu var; onlar da aynı şekilde şikâyetçi.

Bu personel rejimleri teknolojik gelişme ve değişim karşısında hakikaten zaman zaman düzenlenmesi gereken rejimlerdir; farklılaşan ihtiyaçlar vardır. Bu düzenleme “375’deki düzenleme, 666’daki düzenleme bunları ihtiva etmiyor. Her zaman sıkıntılar, şikâyetler olacaktır.” diyor.

Türkiye’de esas alınan, temel alınan konu sadece eğitim. Bürokratın, kamu çalışanının verimliliğine bakılmıyor. Belli dönemlerdeki verimliliği dikkate alınmıyor, konjonktürel verimliliği. Teknolojideki gelişmeler -bazılarını arıyorsunuz bulamıyorsunuz- bunlar dikkate alınamıyor maalesef ve büyük sıkıntı doğuruyor.

Şu Sağlık Bakanlığı bünyesinde tartıştığımız “Tam Gün” de esasında işin esası bu ücret rejimi değil midir? Kamu personel rejimi değil midir? Esas “Tam Gün”ün oturmamasının, yıllardan beri bu durumda olmasının sebebi de o değil midir?

Sağlık Bakanlığındaki “Tam Gün” sorunu bütün kamu kuruluşlarında, bütün bakanlıklarda aynen vardır. Yeni bir sistem getirmek gerekir, yeni bir anlayış oluşturmak lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, ben bu arada gündem dışı bugün söz almıştım; orada yarım kalan bir konuya, çok önemli gördüğüm bir konuya değinmek istiyorum:

Sayın Bakanların atamaları Anayasa’mızın 109’uncu maddesine göre, atama şeklinde olmalıdır ama devlet bakanlıkları kaldırıldı biliyorsunuz bu dönem. Devlet bakanlıkları kaldırılınca Başbakan yardımcılıkları boş kaldı. Başbakan yardımcıları, şu anda, 4 Başbakan Yardımcısı bakan değil, görevlendirme yapılmış. Hâlbuki görevlendirme yapılabilmesi için Başbakan yardımcılıklarına, muhakkak bakan olmaları gerekiyor. Bakan olmayan kimseler Başbakan yardımcısı olarak görevlendirilmiş. Açın, bakın, Sayın Cumhurbaşkanından gelen kararnamede de “Görevlendirilmişlerdir.” diyor, Bakanlar için atama var, Başbakan yardımcılıkları için “Görevlendirme yapılmıştır.” diyor. Görevlendirme yapılabilmesi için onların da bakan olması lazım ama devlet bakanlıkları kaldırılmış. Böyle bir hukuki eksiklik var, yanlışlık var. Yapılan işlemlerin hepsi sıkıntılı olur. Bunun da düzeltilmesi lazımdır. Dün de bildirdik, bugün de tekrar, sayın bakanlar buradayken bildiriyoruz. Önemli bir konudur, sonradan hukuki sıkıntı çıkabilir. Bir hukuk devletinde yaşıyorsak bunun bilinmesi, dikkate alınması gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.

Barış ve Demokrasi Partisi adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin maddeyle ilgili konuşmalarımı yaparken eksik kalan bölümden tekrar devam edeceğim çünkü insanın inanası gelmeyen açıklamalar oluyor. MİT’te –biliyorsunuz- basın mensuplarıyla bir toplantı var ve İnternet’e düşen kayıtlara baktığınız zaman, insanın kanını donduracak açıklamalar var.

1) “MİT, istihbarat paylaşımı yapmadı.” deniliyor.

2) MİT Müsteşarı Fidan diyor ki: “Heron görüntülerinden sonra 2 kez bilgi geldi, şüphelendik sivil olduklarından ancak Genelkurmayla paylaşımımız olmadı, Genelkurmay hedef değerlendirmesini tek başına yaptı.” Bu tür bir açıklama.

Şimdi ben soruyorum: Sayın bakanlar önde otuyor, pilotlar da arkada otuyorlar. Şimdi, Hükûmet siyasi planlamasını, stratejisini entegre ve operasyon planlamasını kendisi mi yaptı, kendisi mi emir verdirdi yoksa hakikaten Hava Kuvvetleri Komutanlığı Heron görüntülerini alıp kendisi de dediği gibi “hedef değerlendirmesi” mi yaptı? Bunu herkes bilir ki Hava Kuvvetleri Komutanlığı siyasi otoritenin dışında en ufak adım atmaz ve böyle bir durum son derece vahim, dehşet vericidir.

Şimdi, daha dehşet verici bir noktaya geçmek istiyorum. Bunu lütfen dikkatle dinleyin. Böyle bir katliamın ardından hep “Sorumlular kim? Kim yanlış bilgi verdi? Kim istihbarat yaptı? Nerede yanlış?” diye soruyoruz. Bu Meclisin bunu bilme hakkı yok mu arkadaşlar? Bu Meclisin bilgilenme hakkı yok mu? Bu Mecliste bunu konuşma hakkımız yok mu milletin iradesi adına? Biz milletin vekilleri değil miyiz yoksa şu koltuklar geyik derisinden yapıldı, burada geyik mi yapacağız? Bunun için mi buradayız? Ülkenin can alıcı sorunlarını konuşmamız gerekmiyor mu? Bunları defaten söylediğimiz zaman bazen arkadaşlar kızıyor: “Hasip Kaplan muhalefeti sert yapıyor.” Aslında değil, gerçekler sert oluyor, acı oluyor, acı oluyor gerçekten.

Şimdi size söyleyeceklerim gibi aynen, bakın, aynen söyleyeceklerimi dinleyin ve niye insanlık vicdanı isyan ediyor onu anlarsınız. Öldürülenler: Özcan Uysal -şu soyadlarına dikkat edin- Seyit Enç, Cemal Encü, Vedat Encü, Selim Encü, Selahattin Encü, Celal Encü, Bilal Encü, Şervan Encü, Nevzat Encü, Salih Encü, Mahsun Encü, Muhammet Encü, Hüsnü Encü, Savaş Encü, Erkan Encü, Cihan Encü, Fadıl Encü, Şerafettin Encü, Hamza Encü, Aslan Encü, Orhan Encü, Hüseyin Encü, Bedran Encü, Serhat Encü, Şivan Encü ve -diğer soyadları da- Mehmet Ali Tosun,Şerafettin Uncu.

Şimdi bunu niye okudum biliyor musunuz? Bir aileden 28 kişi bu bombalamada ölmüş. Bir aileden 28 kişi bombalamada ölüyorsa öncelikle bu aileye doğru bilgiyi vermek gerekiyor değil mi? Sayın İçişleri Bakanı burada. Gerçi “Abbas yolcu” diyorlar, İnternet’e düşen haberlere göre gidiciymiş ama soruyorum şimdi buradan Sayın İçişleri Bakanına: Bu sabah, bu Encü ailesinden 28 kişi öldürüldü ya, hani faillerini koruduğunuz bu Encü ailesinden 28 kişi öldürüldü ya, sizin emirlerinizle bu mağdur aileden, Encü ailesinden 8 kişi gözaltına alınmış arkadaşlar; şu an karakoldalar: Faruk Encü, Özcan Encü, Serbest Encü, Nihat Encü, Nezir Encü, Ferdi Alma -bir Alma vardı- bir de Faris Kaya. Şimdi, siz, 35 can toprağa verilirken bu failler konusunda tek kelime edip hesap vermezken, 28 kardeşini toprağa vermişlerin ailelerinden 8 kişiyi gözaltına alıyorsunuz. Adaletiniz sizin tabelada kalıyor, tabelada; “adalet” kelimesi tabelada sadece. Sadece bu değil, aldığım bir bilgiyi daha söyleyeyim mi? Aynı aileden 60 kişi daha gözaltına alınacakmış. Ne yapmak istiyorsunuz arkadaşlar? Allah aşkına ne yapmak istiyorsunuz? 35 kişi ölmüş, bir tek kelime etmiyorsunuz, “Kim sorumlu?” demiyorsunuz, açıklama yapmıyorsunuz, örtüyorsunuz, kediler gibi örtüyorsunuz ama olmuyor, kokuyor arkadaşlar.

Bakın, bu davranış, 35 kişi katledilirken bu acılı aileleri bugün gözaltına almak var ya 60 kişiyi, bir de liste hazırlamak ne demek biliyor musunuz? “Ben devletim, yaparım.” demek zihniyetiniz. Siz Hükûmettiniz,  devletle örtüştünüz, AKP artık hükûmet ve devlet oldu. Eskiden Başbakan, hükûmet topu devlete atardı, “Devlet yaptı.” derdi, şimdi devleti koruyor. Bu yaptığınız ne biliyor musunuz? Türkiye’yi karpuz gibi bölmektir arkadaşlar, böyle, öyle Türk-Kürt olarak da değil, iki parça değil, bakın dikkatinizi çekiyorum,  Türkiye’yi laik ve antilaik olarak da bölüyorsunuz, Alevi ve Sünni olarak da bölüyorsunuz, sağcı ve solcu olarak da bölüyorsunuz, zengin ve fakir olarak da bölüyorsunuz; adaletsizlik icraatınızın ustalık kabinesinin ta kendisi, tescilli olduğu…

Şimdi, ben buradan Roboski köylülerine sesleniyorum, Gülyazı köylülerine sesleniyorum, Buceh köylüleri bunlar, öyle küçük bir köy değil, 4 bin nüfusu var Sayın Bakan, 4 bin:  gitmediniz, görmemişsinizdir. Roboski köyünü de bilmezsiniz, Hezil Çayı akar, bir tek sınır orasıdır ve Uludere’nin, Kılaban’ın bu köylerinde yaşları on üç ile yirmi beş arasında ilkokul talebesinden üniversite öğrencisine kadar okul harçlığı için katledilen bu çocukların resimleri ve isimleri rüyalarınıza girene kadar bu kürsüde konuşacağım. Siz sabah kalktığınızda bu rüyalarla… Size kâbus hâline çevireceğim burayı, ya çıkarsınız doğru dürüst Mecliste araştırma komisyonu kurarsınız bütün partiler beraber gideriz ya çıkarsınız hukuku işletirsiniz ya çıkarsınız adaleti işletirsiniz ya da bu kürsüde kabusunuz olacağım. Bunları, bu isimleri her gün bu kürsüde okuyacağım, resimlerini getireceğim, konuşacağım. Çünkü bu öyle es geçilecek bir olay değil. Hem öldüreceksiniz hem gözaltına alıp tutuklayacaksınız ve biz burada seyredeceğiz! Biz bu milletin oyunu alarak geldik bu kürsüye. Açık söylüyorum, bu kürsüde onlar adına konuşacağız. Onların bir “alo”su, bir telefonu bize yeter. Demin, iki dakika önce konuşma sıram geldiği zaman Başkan açıklamıştı. Ben bu notları almak için dışarıdaydım biliyor musunuz? Acil bir telefon olarak geldi. Ne istiyorsunuz insanlardan Allah aşkına! Derdiniz nedir sizin? Derdiniz nedir sizin? İnsanlıkla ne sorununuz var? Vicdanla, insafla, adaletle, hukukla ne sorununuz var? Kâfiristan mı burası Allah aşkına, kâfiristan mı? Yani Saddam’a bakın, diktatörlere bakın, Hitler’e bakın, Mussolini’ye bakın Allah aşkına? Tarihe bakın ve sonrasına bakın. Sonrası nereye gitti, ne oldu? Sizi bu konuda uyarıyorum, Hükûmeti uyarıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Devamla) - …ve burası Türkiye diyorum, burada hukuk işleyecek diyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde bulunan 112 sıra sayılı Ağrı Milletvekilimiz Sayın Çelebi ve Bursa Milletvekilimiz Sayın Şahin tarafından verilen teklifin ve 375 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifinin 1’inci maddesinin (b) bendi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce Meclisi, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gerek teklifin gerekse tasarının tümü üzerinde yapılan görüşmelerde hem teklif sahibi arkadaşımız hem de Grubumuz adına konuşan Sayın Recai Berber’in de ifade ettiği gibi, düzenleme -bu kısım- 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda yapılan değişiklik ve TOKİ’nin istisnai memuriyet kadrolarında kadro karşılığı sözleşmeli personel çalıştırma yetkisinin kaldırılması gibi bir sorunun, bir eksikliğin giderilmesine yönelik bir düzenlemedir.

Başkanlıkta nitelikli ve kalifiye mühendis çalıştırmanın zorluğu ve uzman kadrolarında görev yapan mühendislerin özel sektör ve diğer kamu kuruluşlarına geçişleri gibi birtakım sorunların da oluşmasının önüne geçmeye yönelik bir düzenlemedir.

Sizlerin de bildiği gibi, yirmi yedi yılı aşkın süredir yürütmekte olduğu faaliyetler ile ülkemizde konut, yerleşme ve kentleşmeye ilişkin sorunlara ulusal düzeyde çözüm sunan TOKİ’nin bu karşı karşıya kaldığı nitelikli personel çalıştırma sorununun giderilmesi Parlamentomuzun bir görevidir ve olaya bu açıdan bakarak düzenleme getirilmiştir.

Ülkemizde, sağlıklı ve yaşanabilir kentsel çevrelerde, yeterli ve nitelikli konut üretiminin yapılması yönünde faaliyetlerini ifa eden TOKİ, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ve daha sonra çıkarılan dokuz ayrı yasal ve idari düzenlemeyle Emlak Bankasından, Konut Müsteşarlığından, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından, Mesken İşleri Daire Başkanlığından ve Başbakanlık Uygulama Birimi gibi birimlerden devraldığı çok sayıda görevi yerine getirmektedir. TOKİ Başkanlığına getirilen bu yeni görevler neticesinde iş yükünde de ciddi artışlar meydana gelmiştir. Devletin inşaat faaliyetlerinin tamamına yakın bir kısmı TOKİ tarafından yapılmaktadır. 2003-2011 yılları arasında konutlara ek olarak üniversite yerleşke binaları, yurtlar, okullar, spor alanları, kütüphane, engelsiz yaşam merkezleri, sosyal donatı alanları, stadyumlar, sınır karakolları TOKİ tarafından yapılmaktadır.

Başkanlığın, yurt dışına açılmasına, yurt dışında tanıtımına yönelik faaliyetleri de devam etmektedir.

Bu çerçevede, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’yla belirlenen görevler kapsamında yürütmekte olduğu faaliyetler ile ülkemizde hem konut hem de kentleşmeye ilişkin sorunlara ulusal düzeyde çözüm üreten en yetkili bir kurum hâline gelmiştir.

Düzenlemenin ülkemize, milletimize ve TOKİ çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bağcı.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’mizin 1’inci maddesi (b) bendi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2 Kasım 2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle uzmanlık ve ihtisas kurumu olan TOKİ, kariyer uzmanlıklar arasına dâhil edilmiştir. Ayrıca, yine anılan Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nun ek 3’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle TOKİ'nin sözleşmeli personel çalıştırma yetkisi kaldırılmıştır.

Bu durum karşısında TOKİ uzman kadrolarında çalışan teknik ve idari kariyerli personelin kariyer uzmanlığa dâhil edilmemesi nedeniyle emsal kamu kurum ve kuruluşlarına nazaran özlük ve mali haklarında hak kaybı oluşmuştur. TOKİ’nin hâlen yönetim kadrolarında görev yapan personelin 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe gireceği 14 Ocak 2012 tarihinden itibaren hizmetin gereği olarak yapılacak görev değişikliklerinde atanacakları uzman kadroları ile sözleşme yapılamayacağından bu durumdaki personelin aylıklarında ciddi bir düşüş olacak ve hak kaybına sebebiyet verecektir. Hak kaybı idarenin, yönetici kadrosuna yeni atanacakların görev değişikliği hâlinde de söz konusu olacaktır. Dolayısıyla, idarenin yönetim kadrolarında görev yapan ve ilk defa yönetim kadrosunda görev alacak olan personelin motivasyonu olumsuz etkilenecek ve verimliliğin düşmesine sebebiyet verecektir. 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe gireceği 14 Ocak 2012 tarihinden sonra TOKİ’de uzman yardımcısı, uzman ve avukat kadrolarında işe alınacak mühendisler, avukatlar ve idari branşlardaki personel ile sözleşme yapılamayacaktır. Bu durum TOKİ’de hâlen aynı kadrolarda sözleşmeli olarak istihdam edilen ve aynı işi ve görevi ifa eden personel arasında ciddi bir ücret farklılığı yaratacak ve personel arasında huzursuzluğa sebebiyet verecektir. Dolayısıyla, idarede uzman kadrolarında nitelikli ve kalifiye mühendis ve avukat çalıştırılması mümkün olamayacağı gibi personelin özel sektöre ve diğer kamu kurumlarına kaçışı söz konusu olabilecektir. Ayrıca kalifiye personel istihdam edilemeyecektir.

375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’miz ile TOKİ’de görev yapan uzmanların ve yönetim kademesindeki personelin hak kayıplarının önlenmesine yöneliktir. Tasarı ile TOKİ personelinin mali haklarının korunması için mevzuat hükümlerinin uygulanması amaçlanmaktadır. TOKİ personeli için yeni bir hak ve ücret artışı getirmemektedir. 2 Kasım 2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 12’nci maddesinin üçüncü fıkrası ile 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nun ek 3’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle TOKİ’nin istisnai memuriyet kadrolarında kadro dışı  sözleşmeli personel çalıştırılma yetkisi kaldırılmıştır. Bu durum karşısında idarede nitelikli ve kalifiye mühendis çalıştırılması mümkün olamayacağı gibi, uzman kadrolarında görev yapan ve yapacak olan mühendislerin özel sektöre ve diğer kamu kurumlarına kaçışı söz konusu olacaktır. Bu durum TOKİ faaliyetlerini olumsuz etkileyecektir.

Ayrıca, hizmetin gereği olarak TOKİ’nin yönetim kadrosunda yapılacak görev değişikliklerinde  idarede başka unvanlı kadrolar mevcut olmadığından yönetici kadrolarından uzman kadrolarına atanacak personel ile sözleşme yapılamayacağından bu personelin aylıklarında ciddi maaş kaybı meydana gelecektir.

Bu itibarla, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile TOKİ Başkanlığı personeli için özlük ve mali haklarında yeni bir artış ve değişiklik getirilmemekte olup faaliyet alanıyla ilgili sektör içerisindeki konumu dikkate alınarak mevcut mevzuat hükümlerinin aynen muhafaza edilmesi amaçlanmaktadır.

Teklifin hayırlı olmasını dileyerek saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

(b) bendi üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme girmiş olan arkadaşlardan Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Demin de sormuştum ben, Sayın Bakandan cevabını alamamıştım.

Bingöl’de TOKİ tarafından yapılan konutlarda köy ve kentteki konutların fiyatı aynı olarak belirlenmiş. Oysaki köy konutlarında altyapı, çevre düzenlemesi ve arsa köylü tarafından temin edilmişti. Bunun sebebini sormuştum.

Onun dışında, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve özel sektör veya şahıslar adına yapılan bazı hibe, yardımlar vardı. Bunların değerlendirildiği konutların akıbetini merak ediyoruz.

Son olarak da, Bingöl’de Düzağaç bölgesinde 20 bin konutun tapusu yok. Bu bölgede TOKİ’nin yapmış olduğu konutlar da dâhildir. Bununla ilgili mağduriyet ne zaman giderilecek?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İkinci konuşmacı, Mersin Milletvekilimiz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma, bu kanunla ilgili olmamakla beraber, açıklama fırsatı vermek açısından -çünkü ilgilileri cevabı bekliyor- şu sorularım var:

Seçim  öncesi bölücü terör şehit yakınlarının ailelerine ikinci çocuk için de iş söz verilmişti, iş imkânı tanınacak diye söz verilmişti. Ayrıca gazilere ödenen tazminatın ve maaşın arttırılacağı yönünde bir söz verilmişti. Bir de yine bölücü teröre karşı mücadele veren korucuların, gönüllü köy korucularının özlük haklarının düzenleneceği, geliştirileceği yönünde sözler verilmişti.

Sayın Bakanım, bu konuda, seçim yapılalı altı ay oldu, altı ayı geçti, dolayısıyla henüz bir düzenleme yok. Bu konuda, bu soruların cevabını bekleyen aziz şehit yakınlarımıza ve gazilerimize bir cevabınız olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

İstanbul Milletvekilimiz Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, dün de sormuştum. Cevabınızdan tatmin olmadım. Siz düzelttiniz.

Çarşı ve mahalle bekçilerinin emniyet hizmetleri sınıfına geçmesini bu Meclis buradan iki yıl önce tamamladı ama bunlar tek kuruş mali haktan yararlanamadılar. Bunlara elbiseleri dahi verilmiyor. Bunlar emniyet hizmetleri sınıfında ise bunlara özellikle yıpranma tazminatı konusunda buradan çıkan yasa gereğince uygulama yapacak mısınız?

İki: Tek kelime istiyorum Sayın Bakanım, eğer bağışlarsanız. Muhtarlarla ilgili köy kanunu -hep ona bağladınız, hep ona bağladınız- ne zaman gelecek, ne zaman yasalaşacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyursunlar.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; soru-cevap bölümünde soru soran değerli arkadaşlarımıza teşekkür ederim.

Bingöl’deki TOKİ konutlarıyla ilgili olarak sorulan ve köy ve şehirdeki konutların fiyat farkı olmamasını içeren soruya cevabımız: Köy evleri tek katlı olduğundan arazileri büyük oluyor, büyük araziler üzerine yapılıyor. Dolayısıyla, arsa maliyeti ve inşaat maliyeti şehirdeki dairelerden farklı oluyor, hatta maliyeti biraz daha fazla oluyor. Bu nedenle de şehirdeki ve köydeki TOKİ konutlarının fiyatlarında bir ayrım yapılmamış oluyor.

Sayın Şandır’ın sorusu: Bölücü terör örgütü ile yürütülen bu mücadelede şehit olanlarımızın birinci derecede yakınlarına, kardeşine, eşine iş imkânı veren yasal düzenleme var bildiğiniz gibi. Aynı şehitlerimizin ikinci yakınlarına da iş imkânı sağlanması hem Hükûmetimizin düşüncesi, partimizin taahhüdü hem de muhalefet olarak herkesin, bir parti hariç diğer partilerin de talebiydi. Hükûmetimiz bu konuyu değerlendirdi, kararı alındı. Yasal çalışmayı Bakanlığımızla birlikte Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız yürütüyor. Yine gazilerle ilgili de iyileştirmeler orada var.

Ayrıca, köy korucularının durumu, o farklı bir yasada, ayrı bir konseptte değerlendirilmek durumunda. O da gündemimizde olan bir konu ama şehit yakınları ve gazilerimize ilişkin iyileştirmeler şu anda Hükûmet tasarısı hâline gelmek üzere Bakanlık taslağı çalışması sonlanmış vaziyette.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir iki ayda tamam olur yani.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Bu yasama dönemi bitmeden önce yasalaşacağını söyleyebilirim.

Sayın Aslanoğlu, sorunuza dün çok anlaşılır bir şekilde cevap vermiştim. Dünkü cevabıma atıf yapıyorum Köy Kanunu ve çarşı, mahalle bekçileriyle ilgili olarak.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; görüşülmekte olan yasa teklifi dolayısıyla söz alan sayın milletvekillerimize teşekkür ediyorum ancak teşekkür değil de açıklama yapmak durumunda olduğum bazı milletvekilleri var Parlamento içerisinde. Kürsüye çıkıp öldürmekten, inerken vurmaktan, dururken tutuklamaktan, cümlelerini kurarken kandan, ölümden bahsetmeden duramayan, hayatı kan ve ölüm üzerine, düşüncesi kin, kan ve bölme üzerine inşa edilmiş milletvekilleri var.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz öyle inşa ettiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Böyle milletvekilli var mı Başkan? Lütfen müdahale edin.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Bu ülke o kadar özgür bir ülke ki, bu ülkedeki özgürlüklerden yararlanarak…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Öyle bakanlar var biliyoruz ama milletvekili olduğunu sanmıyoruz.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – …kanı, kini, ölümü kendisine şiar edinmiş, diline pelesenk edinmiş, söylemekten yorulmayan ve utanmayan…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Halk senin ne olduğunu biliyor!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük’ü… Sayın Başkan, İç Tüzük’e riayet edin, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – …gerçekleri saptıran, ne derse tersi doğru olan… Bunların kodunu vermiştim ben, bir kez daha veriyorum, ne söylemişlerse tersidir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 35 kişinin katliamının baş sorumlusu böyle konuşamaz. 35 kişinin katliam ve katil sorumlusu mevkisinde bir Bakansın.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – 35 kişinin ölümü bizi üzmüştür. Allah’tan rahmet diliyoruz. 35 can bizim canımızdır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O mevkide bir bakan böyle konuşamaz!

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Susarsan… Sus oradan, sus!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Böyle konuşamazsın! Doğru düzgün konuş.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Ben seni dinledim, sabrettim. Sana sabrediyorum ben, sus! Konuşamazsın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Doğru düzgün konuş, böyle konuşamazsın! Hesap vereceksin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Hesap… Sen susarsan anlatacağım. Hesap vermesi gereken sensin, senin gibiler.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 35 kişinin katliamından hesap vereceksin, öyle yok!

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Senin gibiler hesap vermesi gerekenler.

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım. Sayın Kaplan, dinleyin lütfen, dinleyin. Cevap verirsiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, müdahale edeceksiniz!

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Ben burada dinledim, bir kelime müdahale etmedim. Bu Meclis dinledi sizi, bu Büyük Millet Meclisi sizi dinledi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çıkarsın, konuşursun ama adabıyla, üslubuyla, böyle değil.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sizin iğrenç iftiralarınızı dinledi. İğrenç hareketlerinize tahammül ediyor bu millet, bu devlet. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin iğrenç hareketlerinize, katliamlarınıza kimse tahammül etmeyecek.

BAŞKAN – Lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Oradaki ölümü anlamak için burayı anlamak lazım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “İğrenç” dedi Başkan.

BAŞKAN – Sayın Başkan, lütfen susun, sonra cevap verirsiniz. Lütfen dinleyin…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Oradaki ölümü anlamak için bölücü terör örgütünü iyi anlamak lazım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan “iğrenç” kelimesini… Lütfen müdahale edin. İğrenç kendisi.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sizi dinledik. Dinleyin, lütfen… Sonra cevap verirsiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Oradaki ölümün bir adım ötesi bölücü terör örgütüdür.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İğrenç olan katliamlardır.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Oradaki ölümün bir adım ötesi Kandil’dir.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen dinleyin. Sizi sessizce dinledi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, özür dileyecek, “iğrenç…” Herkes İç Tüzük’e göre lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Kandil’de dili kanlı insanlar vardır, kan vardır, dili kanlı insanlar vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük’ü işletin lütfen.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Kandil’i bilmek lazım, Kandil’i görmek lazım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Katliamı da bilmek lazım.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Oradaki ölümü görmek için o hayatını kaybeden insanlara kaçakçılık malını verenleri görmek lazım, o bölücü örgütü görmek lazım. Bölücü örgüt olmazsa bu memlekette ne kan olur ne kin olur ne ölüm olur. Bu memleketteki… (BDP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sen o katliamın hesabını ver ilk önce.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sen hesap soramazsın!

BAŞKAN – Lütfen dinleyin, cevap vereceksiniz efendim, dinleyin. Sizi dinledik.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Ben hesabı veriyorum, ben hesabı veriyorum çünkü biz hesap üzerine kurulmuşuz. Benim mahkemem var, seninki gibi halk mahkemesi değil, uydurma mahkeme değil, insanlık dışı mahkeme değil.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Senin mahkemen bile yok. Mahkemen mi var?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Benim mahkemem var, benim savcım var, benim müfettişim var, şu anda çalışıyorlar.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yok ya! Adalet olsaydı bugüne kadar bu katliamcılar birer birer yakalanırdı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, bu usule lütfen müdahale eder misiniz? Lütfen…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Bakanlık olarak biz, savcılıklar, hepsi şu anda görev başında.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “İğrenç” kelimesini geri alacak!

BAŞKAN – Efendim, sizi sessizce dinledik, lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Konuşmayı duymak istiyoruz. Böyle bir usul var mı?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Daha olayın sıcaklığı bitmeden bu kürsüye çıkıp bölmekten, bu kürsüye çıkıp ahlaksızca saldırmaktan başka özelliği olmayan birileri, bu özgürlüğü sonuna kadar kullanan birileri… [BDP sıralarından alkışlar!]

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Senin bütün konuşmaların ahlaksızca!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Biz burada bir sürü hakareti dinledik.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Dinleyin lütfen, dinleyin, biz sizi dinledik.

Şunun hesabını verin: Ben aydınlatıyorum, biz aydınlatıyoruz olayı. Olay incelemede; Şırnak Savcılığı, Uludere Savcılığı, Diyarbakır Özel Savcılığı olayı inceliyorlar.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ankara’dan kim emri verdi, onu söyle.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlık olayı inceliyorlar. Peki, bu incelemede… Bana şunun hesabını verin: Cenazeleri istismar ederek, ölümün üzerinden istismar yaparak…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hadi, bırak cenazelerin istismarını, katliamı konuş, katliamı.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – …üzerine örttüğünüz o bez parçasının hesabını ver bakayım bana, o bez parçasının, o lanet işaretlerin, renklerin hesabını ver bana. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Katliamı konuş, katliamı.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Düşün, düşün Kürt halkının yakasından, benim Güneydoğulu kahraman insanımın yakasından düşün, yeter artık! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ederim, süreniz doldu.

Değerli arkadaşlarım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü lütfen işletir misiniz? Burada Bakan direkt milletvekillerine hitaben “iğrenç” kelimesini kullandı.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – İsim vermedim ben.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “İğrenç” kelimesi İç Tüzük gereği kabul edilecek bir kelime değildir, lütfen özür dilesin.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – “Ahlaksız” dedi, “ahlaksız” kelimesini iade ediyoruz kendisine.

BAŞKAN – Efendim, şimdi müsaade ederseniz…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır efendim…

BAŞKAN – Bir saniye efendim, bir saniye…

Söylediğiniz her şey burada kanun değil Sayın Kaplan. Lütfen, dinledim ve cevabımı dinleyin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, Sayın Başkan, “iğrenç” kelimesini kabul ediyorsanız, sindiriyorsanız içinize…

BAŞKAN – Tamam, cevabımı dinleyin. Burada…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sindiriyor musunuz?

BAŞKAN -  Benim ne alakam var, içime sindirip sindirmememle?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kabul ediyor musunuz?

BAŞKAN -  Efendim, lütfen, oturun, İç Tüzük’e göre… Böyle karşılıklı konuşma yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, sindiriyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen... Lütfen oturun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kabul ediyor musunuz “iğrenç” kelimesini?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hakaret edemezsin! Ne yapacaksın, polis mi göndereceksin?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Kendim hallederim!

ÖZDAL ÜÇER (Van) –  Sen kendin neyi hallediyorsun sen…

BAŞKAN -  Lütfen, oturun… Lütfen, oturun…

HASİP KAPLAN (Şırnak) -  Özdal…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tehdit ediyor ya.

BAŞKAN -  Efendim, bir saniye… Bir saniye, lütfen… Bir saniye… Hayır…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Neyi hallediyorsun sen?

BAŞKAN - Sayın Milletvekili… Sayın Milletvekili lütfen… Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Özdal…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – “Hallederim” diyor…

Neyi hallediyorsun?

BAŞKAN -  Lütfen, efendim…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “İğrenç” diyor…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hadi ne yapacaksın, JİTEM’i mi göndereceksin, faili meçhul mü işleyeceksin? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Özdal…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, biz Mecliste miyiz, kahvehanede miyiz? Lütfen… Bu nedir ya?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “İğrenç” kelimesini geri alacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Tehdit ediyor!

BAŞKAN -  On dakika ara veriyorum birleşime.

                                                                               Kapanma Saati: 16.18

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – 112 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye efendim… Bir saniye rica edeyim.

Şimdi, 1’inci maddenin mevcut (b) bendi üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Buyurun şimdi.

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, demin, ara vermeden önce, İç Tüzük 67’ye göre ve İç Tüzük 163’üncü maddeye göre, Sayın Bakan kaba ve yaralayıcı sözler sarf etmiştir. Bu konuda ya özür dilenmesini ya kınama cezası için İç Tüzük’ün işletilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İşlemden sonra gereğini yaparız.

Şimdi, bir adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 112 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin (b) bendindeki “yürürlükten kaldırılmıştır” ifadesi yerine “yasa metninden çıkartılmıştır” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

          Ferit Mevlüt Aslanoğlu                           Bülent Kuşoğlu                                  Mahmut Tanal

                     İstanbul                                             Ankara                                             İstanbul

                Namık Havutça                            Malik Ecder Özdemir

                     Balıkesir                                              Sivas

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, gerekçe mi, konuşacak mısınız Sayın Aslanoğlu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

Süreniz beş dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Bakan, dün de sordum, bugün de sordum ama bugün, sorduğum soruya “Yeterince açıklığa kavuştu.” diyerek cevap vermediniz. Ben belki sizin kadar zeki değilim. Anlamadım diye, anlayamadık diye ifade ettim zatıalinize.

Gene söylüyorum, bir kez daha söylüyorum: Bundan dört yıl önce, çarşı ve mahalle bekçileri için -artık bunlar 3 bin kişi kaldı- bir yasa çıkardık, onlara vefa için çıkardık, onların yıllarca verdiği emeği için çıkardık. Yardımcı hizmetler sınıfından emniyet hizmetleri sınıfına ayrılınca bu insanlar bayram etti ama yasada bu insanlara ne tazminat ne yıpranma tazminatı ne fazla mesai, hiçbir şey uygulanmadı diyorum. Altını çiziyorum, sorun Emniyet Genel Müdürlüğüne, çarşı ve mahalle bekçilerinin emniyet hizmetleri sınıfına geçtikten sonra, bu insanların bir hakkı teslim edildi mi? Sayın Bakan, edilmedi. Hatta, aldıkları tazminatlar aşağı düştü, yardımcı hizmetler sınıfındayken aldıkları tazminat daha aşağı düştü. Bu nasıl vefa? Bu insanları bir vefa örneği olarak emniyet hizmetleri sınıfına geçirdik, bu insanlara düğün bayram yaptırdınız. Yıllarca ihmal edildi, bir hak teslim edildi ama teslim edilen hakla ilgili tek kuruş, mali bir hakları olmasına rağmen, kanunun amacı olmasına rağmen, emniyet hizmetleri sınıfındaki yıpranma tazminatlarını almaları gerekmesine rağmen, yönetmelikle uygulamadınız. Ben, bir daha altını çiziyorum “Yeterince açıklığa kavuştu, izah ettim.” dediniz ama Sayın Bakan, bunu bir daha inceletin lütfen, bu insanlar bir kuruş para almadı, bu insanlara en küçük mali hak vermediniz, hakları geri gitti. Zaten, yeni çarşı ve mahalle bekçisi almıyorsunuz. Eğer vefaysa, yıllardır hepimizin bekçi babasıysa, lütfen, bu insanlara vefa örneği göstererek hak ettikleri… Yüce Meclisin verdiği bir hakkı kimse engellemesin. Emniyet Genel Müdürlüğü, maalesef, burada çıkan yasayı uygulamadı ve bu insanların hakkını vermedi. Sayın Bakan, biz hakkımızı istiyoruz, hakkımızı kimse gasbetmesin; bu, gasbedilmiş bir haktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum…

 

 

 

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Lütfen, yirmi kişinin isimlerini alalım.

Sayın Aslanoğlu, Sayın Fırat, Sayın Çelebi, Sayın Dibek, Sayın Çıray, Sayın Çam, Sayın Akar, Sayın Dinçer, Sayın Özgündüz, Sayın Özkes, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Demiröz, Sayın Güneş, Sayın Gök, Sayın Öz, Sayın Özdemir, Sayın Loğoğlu, Sayın Özkan, Sayın Korutürk, Sayın Canalioğlu.

Sayın milletvekilleri, yoklama talebini yerine getirmek üzere üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (Devam)

 

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin reddettiği önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

(B) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi mevcut teklifin (c) bendini okutuyorum:

c) Geçici 11 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Mevzuatta mülga ek 3 üncü maddeye yapılmış olan atıflar ek 9 uncu maddeye yapılmış sayılır."

BAŞKAN –  Gruplar adına, bent üzerinde söz alan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (c) bendi üzerinde Grubum adına söz aldım. Bu vesileyle tekrar saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, benden önceki değerli hatiplerin de ifade ettiği birçok konuda maalesef “eşit işe eşit ücret” sloganıyla kamuoyuna yansıtılan ve adı çok güzel olan bir kanunun bugün nasıl adına uymadığını gösteren bazı örnekleri hep beraber dinledik.

Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi baypas edilerek millet iradesi hiçe sayılarak Hükûmet tarafından çıkartılan otuz beş adet kanun hükmünde kararnamenin ne kadar antidemokratik ve ne kadar yanlış esaslar üzerinde çıkartıldığının çok önemli bir göstergesi bugün üzerinde konuştuğumuz kanundur. Bu, sadece onlardan bir tanesidir ve bir tanesinde yapılan haksızlığın giderilmesine yönelik bir düzeltmedir. Herhâlde bundan sonra diğer kanun hükmünde kararnamelerle ilgili çok sayıda düzeltmeyi burada tekrar konuşma fırsatı bulacağız.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, dün Sayın Meclis Başkan Vekiline bir dakikalık İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine istinaden açıklamada bulunmak üzere talepte bulunmama karşılık Sayın Başkanın “Bu konunun ne aciliyeti var.” şeklinde âdeta ilkokul öğretmenlerinin çocukları azarlarcasına milletvekilini azarladığı bir konudan dolayı duyduğum rahatsızlığı sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Sayın Başkana bunu yakıştıramadığımı da tekrar ifade etmek istiyorum.

Neydi dünkü söz almak istediğim konu? Sayın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Bey’in birkaç gün önce televizyondan açıkladığı ve Van’da evleri ya da iş yerleri hafif hasar gören depremzedelere Hükûmetin 1.250 TL’lik bir hibede bulunmasına karşılık aynı şekilde evleri ya da iş yerleri hasar görmüş olan Simav depremindeki depremzedelere verilen 750 TL’nin haksızlığıydı yani eşit işe eşit ücretten bahsederken eşit mağduriyete eşit olmayan, hakkaniyete sığmayan düzenlemelerin getirildiğini açıklamak istiyordum. Yani Simav depreminde yaklaşık 7.300 kişiye 500 TL eksik ödeme yapıldığını sizlerle paylaşıp bu haksızlığın düzeltilmesi talebiydi. Sizin takdirinize sunuyorum ama Sayın Meclis Başkan Vekili daha konuyu anlamadan “Bunun aciliyeti ne?” diyerek bizi konuşmaya fırsat tanımadan azarlaması gerçekten bu Meclise yakışmamıştır.

Değerli milletvekilleri, sadece bu mu mağduriyet? Onun dışında, eşit işe eşit ücret anlayışından hareket edersek Van depreminde görev yapan kamu personeline altı ay süreyle aylık 300 TL ek ödeme getirilmiştir ama maalesef bu ek ödeme, Kütahya Valiliğinin yazışmalarına, bizlerin defalarca burada dile getirmemize rağmen, Simav depreminde görev yapan kamu personeline maalesef bu düzenleme getirilmemiştir.

Sayın İçişleri Bakanının 27/12/2011 tarihli resmî yazısı, soru önergeme verdiği cevabı üzerinden yaşanan mağduriyeti sizlerle paylaşmak istiyorum bu konuda. İl içi ve il dışı görevlendirilen toplam personel sayısı Simav depreminde 2.643 kişi olmuş ve bunların il içinden görevlendirilenlerinin çalışma süresi 8.314 gün, il dışından gelenlerin 3.188 gün olmak üzere toplam 11.502 gün çalışılmış. Eğer Van depremzedelerine yapılan ve orada çalışanlara verilen 300 TL/ay ödenekten yola çıkarsak bugün itibarıyla yaklaşık 115.020 TL’lik bu çalışanların hakkı gasb edilmiştir. Bunu istiyoruz, bunu söylüyoruz. Buna benzer daha fazla mesai ve özel hizmet tazminatıyla ilgili herhangi bir ödeme yapılmamıştır. Bakanlar Kurulunun 14 Aralık 2011 tarihli kararında Van depreminde çalışanlar yer almışken Simav depreminde çalışanlar maalesef bu kapsama alınmamıştır. İşte, bu hakkaniyetsizliğe örneklerden birisidir.

“Peki, söz konusu mağduriyetlerle ilgili başka neler var?” derseniz, birisi: Yine bu  kanun hükmünde kararnamelerle yapısı değiştirilen bakanlıklarda görev yapan şube müdürleri, müdürler ve bölge müdür yardımcıları araştırmacı kadrosuna atanmışlar ve böylece şu anda aldıkları yaklaşık 2 bin TL ücretin çok altında bir ücretle, 1.500 TL civarında bir maaş alacak duruma getirilmişlerdir. Evet, bu aradaki fark o tarihe yani o rakama ulaşıncaya kadar 2.050 TL’den 1.500 TL’ye düşmüş. Tazminat fondan ödenecek. Peki, neresi iyileştirme bunun? Bu noktaya gelinceye kadar bu çalışanlar mağdur ediliyor.

Başka ne var? Öğretmenler. Bu, eşit işe eşit ücret kararnamesinden yararlanamayan en önemli gruplardan birisi öğretmenler. Ücretli öğretmenler yok, atanamayan öğretmenlere verilen 55 bin kadro sözü yok. Bu mağdurlar maalesef yine mağdur olmaya devam edecekler.

Başka? Akademik personel ve üniversitelerde görev yapan genel sekreter yardımcısı, daire başkanları ve hukuk müşaviri unvanıyla çalışanların mağduriyetleri yine giderilmedi. Diğer taraftan, 1’inci dereceden emekli olma hakkı verilen yardımcı doçentlere bir yıldır kadro verilmediği için bu insanların mağduriyeti giderilemedi.

Bir başka mağduriyet KPSS ve yeterlilik şartı kaldırılan din görevlileri veya Kur’an kursu öğreticileri atamalarında binlerce mağdur yaratıldı. KPSS’den yeterli puanı almış, yeterlilik sınavından hakkını almış ama müftünün yakını olmadığı için ya da 2004 yılından bu yana bu kapsama giremediği için ve “Sekiz ay burada çalıştırılmıştır.” belgesini alamadığı için binlerce din görevlisinin hakkı yenmiştir değerli milletvekilleri. Bu insanların hakkını sizler bizler arayacağız. Elimde bir mektup var, okumak istemiyorum. “Hakkımı bu dünyada ve öbür dünyada helal etmiyorum.” diyen bir kardeşimin yazısı var. Sınava girmek için her türlü şartı almış ama çıkartılan bu kanun hükmünde kararnamenin verdiği düzenlemeyle bunun hakkı iptal edilmiş. Bunları bizim burada konuşmamız gerekiyor.

Diğer taraftan, Maliye Bakanlığının merkezde ve taşrada çalışan insanları, kendi yöneticileri arasında mağduriyet yaratılmıştır. Maliye uzmanı ve defterdarlık uzmanı kadrolarına atananlar arasında çok ciddi farklar oluşturulmuştur.

Bir başka konu: Paraşütçü veya uçuş ekibinde görev alan uzman erbaşlara, astsubaylara yapılan ödemelerin yaklaşık üçte 2’sine denk gelen bir ödeme öngörülmektedir. Aynı görevi yapan, aynı riski taşıyan bu insanlar arasındaki ayrımı, dolayısıyla eşitliğe uymayan bu ayrımı kaldırmamız gerekiyor.

Bir başkası: Mülki idare amirlerinden birinci sınıfa ayrılmış vali yardımcıları ve kaymakamlarla ilgili mağduriyetten bahsettim. Sayın Bakan sorduğum soruyu cevaplarken böyle bir mağduriyetin olmadığını söyledi. Bu insanlar 6.400 ek gösterge beklerlerken şu anda aldıkları maaşların altına düşürülmüşlerdir. Sayın Bakanım, size bugünkü rakamla açıklamayı tekrarlamak istiyorum: Hâlen bir vali yardımcısı 1700 sayılı Kanun’un ek 5’inci maddesine göre net olarak 608,33 TL alıyordu, Özel İdare Kanunu’nun 63’üncü maddesine göre ödenek olarak 652,38 TL alıyordu; toplam 1.260 TL alır iken 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bu rakam 1.216,66 TL’ye düşürüldü. Aradaki 44,05 TL’lik farkın ödemesi yapılacak, doğru ama hangi iyileştirme? Şimdi siz geriye götürmüşsünüz, geriye götürdüğünüz için “Farkı biz ödeyeceğiz.” diyorsunuz, aynı şekilde “Tarım Bakanlığında ve diğer bakanlıklardaki geriye gidişleri biz fondan ödeyeceğiz.” diyorsunuz. Peki, neresi iyileştirme bunun? Bu insanlar haklarını istiyor. Aynı şekilde bu birinci sınıf mülki idare amirleri savcı ve hâkimlere getirilen düzenlemelerden yararlanmak istiyor, bundan yararlandırılmamışlardır. Dolayısıyla, söz konusu kanun teklifi birçok eşitsizliğin bir kez daha bu kamuoyunda görülmesine yol açmıştır.

Her şeye rağmen TOKİ için yapılan düzenlemenin hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar.

Sayın Akar, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun hakkında konuşurken ve tam bu kanunla ilişkili olarak da sizin ustalık dönemini kısaca özetlemek istiyorum.

Niye ustalık dönemine giriyorum? Çünkü bunları hatırlatmadan geçemeyeceğim, dünden beri Meclisi meşgul ettiğiniz konu özel bir konu, bugünlerde de, son sekiz ayda da Mecliste hep özel şeyler yapıyoruz. Niçin özel yaptığımızı da biraz sonra özetleyeceğim.

12 Hazirandan bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisi sizin çıkarmış olduğunuz kanunların ve yine Meclisi ve halkın iradesini hiçe sayarak, hatta siz AKP milletvekillerinden bile kaçırılarak çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerin eksikliklerini, hatalarını düzeltmekten öteye gidemiyoruz. Şundan eminim ki, toplam 35 adet olan ve 6 adedi 2 Kasım günü, yani yetkinin dolacağı 3 Kasımdan bir gün önce Bakanlar Kurulu kararıyla çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerden birçoğunun ne olduğu konusunda fikriniz bulunmuyor.

Bir gecede, yangıdan mal kaçırırcasına çıkarmış olduğunuz kanun hükmündeki kararnameleri Meclise getirmediğiniz gibi, bu kanun hükmündeki kararnamelerdeki olumsuzlukları, eksiklikleri düzeltmek için yine acele ve üzerinde tartışılmadan Meclise taşımaktasınız. Bunu da biraz sonra vereceğim örnekte de hep beraber göreceğiz.

Bakın, ustalık diye adlandırdığınız bu dönemde, yani Hükûmetin sekiz aylık döneminde Türkiye'nin birçok problemi varken sizin Meclise getirmiş olduğunuz kanunlar sırayla: Şike Kanunu, zenginler için Bedelli Askerlik Kanunu, Meclis Teşkilat Kanunu, Kıyak Emeklilik Kanunu gibi kanunları sayabiliriz. Peki, kendinize “Biz bu dönemde halkın yararına, toplumun dinamiklerini oluşturan memurlar, işçiler, öğrenciler ve yoksullar için hangi kanunları getirdik?” diye soruyor musunuz?

Mesela atanamayan öğretmenler konusunda ne yapıyorsunuz? Başbakan “Her üniversiteyi bitireni işe almak zorunda değiliz.” diyor. Millî Eğitim Bakanı “Bu bir sistem sorunudur.” diyor. Sayın Bakana katılıyorum, doğru, bu bir sistem sorunudur. Peki, bu sistem sorununu kim yarattı? On yıldır Türkiye’yi yöneten AKP hükûmetleri olup burada da topu taca atarak zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıyorsunuz.

Başbakanın iktidara gelmeden bu konu hakkında Kocaeli seçim mitinginde 2002’de söylediği bir sözü size hatırlatmak istiyorum. “Ülkede 72 bin öğretmen açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun. İnşallah biz Hükûmeti kurduğumuzda bütün öğretmenlerimizi göreve başlatacağız.” diyordu. Şimdi soruyorum Başbakana: Aradan geçen on yıllık sürede bütün öğretmenleri niye göreve başlatamadınız?

Devam ediyorum, emeklilerin intibak yasası adı altında intibak ama içeriği intibak olmayan bu yasayı emeklilere nasıl yutturacağınızı bilemediğiniz için Meclise getirmekte zorlanıyorsunuz. 10 TL ile 250 TL arasında yapacağınız zam ile bu işi halledebileceğinizi düşünüyorsunuz. Ayrıca bu zammı da 2013 yılının sonunda, yani yerel seçimlerden hemen önce ödemeye başlayarak emeklilerin bu haklı taleplerini istismar etmeyi planlıyorsunuz. Eğer gerçekten samimiyseniz, emeklileri düşünüyorsanız, 2013 yılının sonunu beklemeden yasa çıktığında emeklilere avans niteliğinde ödeme yapar ve bir nebze dertlerine çare olursunuz. Bunu niçin öneriyorum? Sayın Bakan bu sürecin bir buçuk-iki yıl süreceğini söylediği için öneriyorum; avansı ödersiniz, emeklileri rahatlatırsınız.

“Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi.” diye bahsetmiş olduğunuz Türkiye, 1984 yılında dünyanın 14’üncü büyük ekonomisiydi. Türkiye, “G 20” diye adlandırılan kuruluşa sizinle beraber değil sizden önce girmiştir. Sürekli övünerek bahsetmiş olduğunuz bu ekonomide emeklilerin durumunu görmek için taksi duraklarını dolaşmanız yeterli olacaktır. Bu duraklarda çalışanların yüzde 90’ı her meslek grubundan emekli olup yaşamak için çalışmak zorunda olan emeklilerdir. Gidin, bir sorun bakalım niye çalıştıklarını, hiç merak ettiniz mi? Size, Avrupa’daki emekliler gibi her yıl yaz tatilini dünyanın herhangi bir ülkesinde geçirmek için çalıştıklarını söylemeyecekler. Bakın, onlar size önce yaşamlarını sürdürebilmek, sonra her tarafı taşeronlaştırdığınız için geçinemeyen çocuklarına ve torunlarına bakabilmek için çalıştıklarını söyleyeceklerdir. Bununla da bitmiyor, çalışmak zorunda bırakılan emeklilerin bir de sosyal güvenlik primi keserek elindeki bir lokmayı da almaya çalışıyorsunuz.

Peki, emeklileri geçtik. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye’de yeşil kartlıların sayısı yaklaşık olarak yüzde 13 yani 9,5 milyon. Yani bu kadar insan yoksulluk sınırının altında bulunuyor ve yeşil kart kullanıyordu. Bakın, yılbaşından sonra genel sağlık sigortası adı altında bir uygulamayı hayata geçirerek asgari ücretin üçte 1’i olan 233 TL’den az geliri olanların primini devlet ödeyecek. Mükemmel, alkışlıyorum, çok da güzel. Peki, Gebze’nin köyünde orman işçiliği yapan, ayda eline 400 TL geçen 4 kişilik bir ailenin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için devlete ayda 132 TL ödemek zorunda olduğunu biliyor musunuz? Yani onu elinde kalan 268 TL’yle yaşamak zorunda bırakıyorsunuz. Peki, bu kişiler bu parayı ödeyerek devletin bedava sunması gereken sağlık hizmetinden yararlanabilir mi?

Peki, işçilerin durumu, kamuda ve özel sektörde taşeronlaştırdığınız sistem içerisindeki işçilerimizin durumu. Türkiye’de kayıtlı 9,5 milyon işçinin yaklaşık yüzde 10’u sendikalı iken işçilerin yaşam şartlarının iyileşmesi mümkün mü? Referandumda bir kişinin birden fazla sendikaya aynı anda üye olabileceğini halka onaylattınız. Aradan geçen bir buçuk yılda böyle bir örneğe şahit oldunuz mu? Olamazsınız. Türkiye’de sendikalı olmak işten atılma nedeni olup bırakın birden fazla sendikaya üye olmayı, işçiler baskı ve tehditler nedeniyle bir sendikaya bile üye olamıyorlar.

Bir sorun bakalım, elektriğe, özelleştirdiğiniz elektrik kurumlarına TRT payı, saat okuma ücreti ve kaçak elektrik kullanım parasını halktan alan ve bunu yasal çerçeveye sığdıran başka bir örnek var mıdır? Bu örnekleri çoklandırabiliriz. Ancak her fırsatta 3 çocuk isteyen Başbakana sormak istiyorum: Meslek liselerinden, meslek yüksekokullarından mezun olup fabrikalarda 700-800 TL arasında çalışmaya başlayan ve hiçbir güvencesi olmayan bu gençlerimiz, bu parayla önce bir ev edinecek, hadi evden vazgeçti kiraya çıkacak, bir eş bulacak, evlenecek ve 3 çocuk yapacak. Bu çocukları, sizin çocuklarınız gibi baba dostu burslu değil devlet okullarında okutacak ve hepsini 700 TL’yle yapacak.

Peki, ya öğrencilerin yurt meselesi, kredi meselesi. Öğretim harcı konusunda ne yaptınız? Neymiş efendim, 240 TL olan burs ücretlerini, kredi ücretlerini 260 TL’ye çıkartmışlar, yani 20 TL zam yapmışlar. Enflasyonun yüzde 10’un üzerinde çıktığı bir durumda, bu kadar bile zam yapılmayan kredileri Başbakan övünerek anlatıyor.

Öğrencilerin günlüğü 8,66 TL. Eğer bir baba asgari ücretle çalışıyorsa 700 TL ücret alıyor, bu babanın çocuğu sadece günlük 8,66 TL’yle yaşamını sürdürecek. Yine aynı babanın çocuğu gündüz eğitimindeyse, her sömestr için fakültesine bağlı olarak en az 400 TL ödeyecek, gece okuyorsa 3 katını ödeyecek. Bu da yetmezmiş gibi verdiğiniz her kuruşu çocuk okulu bitirir bitirmez, işe girmeden, aileden kesmeye başlayacaksınız, aile ödeyecek durumda değilse icra yoluyla alacaksınız. Öğrencilere verilen burslar en az asgari ücret düzeyinde olmalı ve bu krediler okul bitince değil işe girdikten sonra tahsil edilmelidir.

Peki, yurt işinde ne yaptınız? Yurt işinde de aynı şeyleri yaptınız. Hep TOKİ’yi konuşuyoruz, TOKİ’yi ödüllendirmek, çalışanları ödüllendirmek için konuşuyoruz. TOKİ sosyal konut yapmış, havuzlu villa yapmış, hatta karakol ve devlet binaları yapmış, ancak yurt yapmadığı için gençlerimizi cemaat yurtlarına mahkûm etmiştir.

Konuşulacak çok fazla konu var, ama ben hemen çok hızlı bir şekilde, bugün yaşadığımız, Kocaeli’ndeki bir probleme değinmek istiyorum. Kocaeli, İstanbul ve Sakarya’nın problemi. Yaklaşık 23 bin abonesi olan Demiryolları otuz üç ay süreyle tren ulaşımını durdurtmuştur. 23 bin abone, bunlar öğrenci, işçi ve memurlardır, yani durumu zayıf olan, 800 ile 1.200 TL arasında geçinen insanlardır, her gün seyahat eden insanlardır işleri nedeniyle, bunlar da mağdur edilmiştir. Yaklaşık 100 lira olan abone bedeli, otobüsleri kullanmaları sonucu 400 liraya çıkacaktır, bu insanların da mağduriyeti hızla çözülmelidir,  Kocaeli’nin, İzmit’in, Sakarya’nın ve İstanbul’un şu anda en büyük problemi budur. Bu insanların en azından maddi zararlarının karşılanması gerekmektedir.

Evet, bununla ilgili, bu hattı kullananların yüzde 90’ının öğrenciler, memurlar ve işçiler olduğunu söylemiştik. Buna da hattı kapatarak çözüm bulmuş Ulaştırma Bakanlığımız, onun için alkışlıyorum! Hatta bir önerim de var: Millî Eğitim Bakanımız burada, Türkiye’deki bütün okulları kapatırsanız atanamayan öğretmenlerin problemini de çözmüş olursunuz diye düşünüyorum!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bravo Haydar!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi konuya gelecek olursak, Türkiye'nin çözülmesi gereken bunca problemi varken siz kalkmışsınız TOKİ’de çalışan vatandaşların ücretlerinin iyileştirilmesi konusunda çaba sarf ediyorsunuz. Peki, daha önce, kamuda, diğer dairelerdeki kendi pozisyonlarındaki yöneticiler ile aynı haklara sahip 16 büyükşehir belediyesine bağlı 16 adet su ve kanalizasyon idaresi genel müdürlükleri, İSKİ, ASKİ, KASKİ, BUSKİ, İZSU ve SASKİ gibi kurumlardaki genel sekreter, genel sekreter yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı gibi üst düzey yöneticileri ne yapacağız? Bunların birçoğu sizin belediyeleriniz, büyükşehir belediyesi. Yakında onlar da size şikâyet etmeye gelecekler.

Eşit işe eşit ücret politikasıyla bir gecede, konuşmadan, tartışmadan çıkarmış olduğunuz kanun hükmünde kararnamelerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Devamla) - … kamuda bütün dengeleri altüst ettiniz ve tam anlamıyla bir eşitsizliği getirdiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Bent üzerindeki üçüncü konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.

Buyurun Sayın Tan.

Süreniz on dakika.

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkenin bu kadar çok önemli sorunu varken ve acilen gündeme getirilmesi gereken bu kadar kanuni düzenleme varken mevcut konuda konuşmayı hakikaten gereksiz görüyorum.

Türkiye, bir haftadır, geçen perşembe gününden bugüne kadar Şırnak’ın Uludere ilçesinde meydana gelen bir katliamı konuşuyor ama maalesef bu bir haftalık süre zarfında, geçirdiğimiz bu süreçte, siyasi partilerin, Hükûmetin ve yine tekrar maalesef bu Mecliste milletvekillerinin ve konuşma yapan arkadaşların konuya yaklaşımları kamuoyu vicdanını yaralıyor. Bu mevzunun bu kadar karıştırılacak, bu kadar komplike bir hâle getirilecek ve bir horoz dövüşüne çevrilecek yanı yok arkadaşlar.

Ben çok sakin ve konuya mümkün olduğunca objektif yaklaşarak ne yapılması gerekenleri söyleyeceğim:

Birincisi: Hadise ilk meydana geldiği andan itibaren yani ilk bir iki saat zarfında, bu, hayatını kaybeden, öldürülen insanların sivil insanlar olduğu, herhangi bir siyasi faaliyet içinde bulunmadığı herkes tarafından yani yetkili herkes tarafından bilindi, açıklığa kavuştu. Yapılacak ilk iş herhangi bir soruşturma, tetkikat, araştırma, bir şeye başlamadan öncelikle bir özür olmalıydı, öncelikle birinci madde özür. Ondan sonra araştırma, soruşturma, kovuşturma ve gereğini yapma.

İkinci yapılacak iş de bu özürden sonra, yetkili, birinci derecede yetkili kimler varsa -1 kişi, 2 kişi veya 3 kişi- yine bu soruşturma bitene kadar bunların görevlerinden açığa alınmasıydı.

Üçüncü yapılacak hadise de acilen gerekli araştırmaların, kovuşturmaların yapılması ve bu konunun bütün açıklığıyla, bütün şeffaflığıyla kamuoyuna izah edilmesiydi.

Bu kadar basit; özür, açığa alma, arkasından soruşturma ve arkasından da gerçek neyse bunun kamuoyuna açıklanması. Yani bu kadar karıştırılması, bu kadar birbirine geçmiş hâle getirilmesi ve bu işin bir horoz dövüşüne, birbirine hakarete getirilmesi en az bu olay kadar kamuoyu vicdanını yaralamıştır.

Şimdi, bugün, bölgedeki on bir baronun yaptığı bir açıklama var; Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Batman, Bitlis, Hakkâri, Ağrı, Bingöl, Kars, Tunceli ve Van Baroları bir açıklama yaptılar bugün, Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar Bey’in vasıtasıyla. Söylenilen şu: Çok özet -bir cümle okuyorum- katliamın kasıtlı yapıldığına dair güçlü delillerin bulunduğu belirtiliyor bu açıklamada. Doğrudu, yanlıştır ama on bir baro, yaklaşık 3 bine yakın avukat üyesi olan on bir baro böyle bir iddiada bulunuyor. Peki, buna karşı ne yapmak lazım?

Yine aynı on bir baronun yaptığı açıklamada, Mecliste bir araştırma, inceleme komisyonunun, heyetinin kurulması talebi var. Bundan niye çekinelim? Niye gocunalım bundan? Yani gerçek neyse, hataysa hata, yanlışsa yanlış, kasıtsa kasıt… Demokrasilerin birinci vazgeçilmez maddesi şeffaflıktır ve vatandaşın vatandaşlık haklarından, en önemli olanlarından birisi de hesap sormaktır. Kimden? Hesap vermesi gereken herkesten. Şimdi, böyle bir hakikat ortadayken “Sen yaptın, ben yaptım, böyle beyanat verdin, onu tahrik ettin, buna küfrettin, şunu yanlış söyledin…”, bunların hepsi daha sonra konuşulması gereken şeylerdir. Yine, bu noktada da kimin ne eksiği, yanlışı, hatası varsa onun da –tırnak içinde- kamuoyu vicdanında hesaba çekilmesi gerekir.

Sevgili arkadaşlar, bu olayın bir diğer, en üzücü yanı da, en az bu olay kadar en üzücü yanı da Türkiye'nin, en azından 1950’de çok partili döneme geçtiği günden bugüne kadar yaşamadığı bir basın rezaletidir. Yani “rezalet” kelimesi belki ağır gelebilir ama affınıza sığınıyorum, maalesef başka bir kelime bulamadım. On üç saat boyunca Türkiye’deki bütün televizyonlar bu haberleri vermemiştir. İki ihtimal var: Bunların bu olaydan haberi olmadı; mümkün değil. Saat gece 10.30’dan itibaren Sayın Başbakanın da bu konuyla ilgili acilen bilgilendirildiği söyleniyor. ikinci ihtimal de bunların susmak zorunda kalmış olmalarıdır on üç saat boyunca. Yani BBC’den tutun dünyanın diğer kanallarına kadar bütün haber kanalları bu haberi geçtikten sonra, Türkiye’deki medya, maalesef Genelkurmay açıklama yaptıktan sonra, saat on birden –ki ben ısrarla takip ettim bunu- itibaren ancak bu haberleri ekranlarına taşımışlardır. Neyi beklediniz? Niye beklediniz? Kim yaptı, ne yaptı, niçin yaptı, nasıl oldu; bu ayrı bir şey; önce haberi ver, 35 insanın öldürüldüğünü ver, ondan sonra gerisini arkadan ver; açıklamaları, soruşturmaları.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu da: Hani Başbakanımızın sık sık kullandığı bir kelime var: “velev ki”, velev ki kesin tespit ettiniz, bunların hepsi PKK’lı ve silahlı, geliyorlar. Hiçbir ihtara, hiçbir çevirmeye, hiçbir ikaza başvurmadan ve daha bir eylem de meydana gelmeden bunları bombalamanız mı gerekirdi? Bu da en büyük yanlışlardan birisi olmuştur. “Biz -tırnak içinde- terörist zannettik, PKK’li zannettik ve bombaladık.” Terörle mücadele eğer bombalarla bir ülkenin kendi toprakları içerisinde kendi topraklarını ve kendi vatandaşlarını bombalama seviyesine gelmişse artık orada bir terör hadisesinden de bahsedilemez arkadaşlar. Burada da spekülasyona veya ajitatif kelimelere, cümlelere başvurmayacağım, sadece dikkatlerinizi çekiyorum.

Bugün yine Sayın Hasip Kaplan’ın da dile getirdiği kaymakam olayında şöyle bir iddiada bulunuldu, denildi ki: “Kaymakamı protesto edenler oranın insanı, oranın halkı değildi, dışarıdan gelmişlerdi ve provokatif bir eylemde bulundular.” Ama bugün, 29 ferdini kaybeden Encü ailesi gözaltına alınıyor, oranın insanı, yine aynı köylerden 60’a yakın insan gözaltına alındı. Peki, hani bunlar dışarıdan gelmişti? Demek ki orada kamuoyu vicdanını ve olaya bizzat muhatap olmuş, zararını çekmiş insanların vicdanını inciten şeyler oluyor arkadaşlar, bunlara da dikkatlerinizi çekiyoruz. Yoksa, burada biz koskoca insanlar -çoğumuzun torunları var, gelinleri, damatları var- birbirimize hakaret ederek ve horoz dövüşü yaparak bir yere varamayız. Yapılacak olan, doğru düzgün bu meselenin ortaya çıkarılması ve ondan sonra da artık bu ülkenin kendi topraklarında kendi vatandaşlarını bombalayacağı ortamın meydana gelmemesi için çalışmak. Ne yapmak lazım artık iş bu safhaya kadar geldiyse?

Sayın Başbakanın özellikle son dönemdeki üslubu; “iblis”, “şeytan”, “bunların ipi şuraya bağlı”, “tuvalete bile gidemezler” gibi üslubu, arkadaşlar, doğru bir üslup değil, kim söylerse söylesin. Polemiğin de, eleştirmenin de, tartışmanın da bir dili var.

Sayın İçişleri Bakanını da ben yadırgıyorum; yüz hatlarını, jestlerini, mimiklerini, tavırlarını… Bir düşmanla konuşur gibi konuşuyor. Kesinlikle inanıyorum ki önümüzdeki en kısa zamanda bir görev değişikliği olacak, basında çıkmaya başladı. Ama arkadaşlarım ikaz ediyor, diyor ki: “Böyle deme, Sayın Başbakanın bir mizacı var. ‘Şu bakanı görevden alacaksın.’ denildiği vakit, almıyor.” İnat ediyor yani. Yani sevgili arkadaşlar…

MUSA ÇAM (İzmir) – Kaldı mı yani?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Kalacağını biliyor, onun için söylüyor.

ALTAN TAN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, yılbaşı gecesi yaşananlar da bizi üzmüştür, acılar paylaşılmamıştır.

Bu hadisenin açıklığa kavuşması ve güzel günlerin gelmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tan.

Şahısları adına, bent üzerinde Yalova Milletvekili Sayın Temel Coşkun.

Buyurun Sayın Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (c) bendi hakkında görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, Erzurum’da görev başında şehit olan Yalovalı Polis Memuru Suat Ocak kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine sabırlar diliyorum. Yaralı polisimiz Selçuk Eren’e de acil şifalar diliyorum ve yine, bu kürsüde polemik konusu olan, Uludere’de hayatını kaybeden 35 vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine de sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kürsü çok önemli bir kürsü, bütün milletimizin bizi heyecanla takip ettiği bir kürsü. Bazen muhalefet milletvekillerimizi dinlerken, gerçekten sevinirken, ortak noktaları paylaşırken, bazen de hakarete varan ve toplum nazarında kesinlikle tasvip edilmeyen konuşmaları da biz burada üzüntüyle takip ediyoruz. “Kan”, “savaş”, “intikam” gibi kelimeler sürekli bu kürsüde konuşuluyor ve bundan da aziz milletimiz ciddi anlamda rahatsız oluyor.

Bu kürsü, hak ve özgürlükleri ifade etme, kullanma ve milletin meselelerine çözüm getirme açısından en önemli bir yerdir ancak zaman öldürme, hakaret etme ve meydan okuma yeri değildir. Milletimiz bunları çok iyi takip ediyor ve herkesin ne yaptığını da görüyor.

Muhalefet sözcüleri zaman zaman konuşamamaktan bahsediyor ama hiç de öyle değil. İktidar milletvekilleri olarak daha fazla dinlemeyi tercih ediyoruz, muhalefet vekillerimiz de daha fazla konuşuyor. Örnek isterseniz, benim meslektaşım, sevgili hemşehrim, en fazla konuşan Sayın İnce ve Yalova’nın da güzel reklamını da bu açıdan yapıyor ve kendisini de gerçekten ben de seviyorum ama sadece konuşuyor. Hâlbuki biz diyoruz ki, gelin beraber iş yapalım, beraber çalışalım, Yalova’mız için, ülkemiz için ortak noktaları beraber paylaşalım.

Değerli milletvekilleri,  bir insanın hayalinde bir ev vardır, oturmak vardır ve güzel bir yaşam arzusu vardır, işte Türkiye’de bu arzuya, bu heyecana TOKİ sayesinde insanlarımızın birçoğu ulaşmış ve paylaşmıştır. Ben birçok TOKİ dağıtım programına katıldım, orada insanlarımızın sevincini, mutluluğunu ve gözyaşlarını gördüm, TOKİ’yle ev sahibi olan vatandaşlarımızın heyecanını gördüm. İşte, TOKİ, şehirlerimizi baştan başa şantiyeye çevirmiş, sadece ülkemizde değil, ülkemizin dışına da taşan hizmetleriyle âdeta evsizlerin umudu hâline gelmiştir. 1984 ile 2003 yılları arasında yani on dokuz yılda toplam 43.143 konut yapılırken iktidarımız döneminde 517.036 konut yapılmıştır. Bu, gerçekten bir rekordur. Bu, AK PARTİ İktidarının en fazla önem verdiği, Sayın Başbakanımızın da önem verdiği konuların başında gelmektedir. Nerede bir deprem olsa, nerede bir göçük olsa, nerede bir ihtiyaç olsa işte TOKİ oradadır, oraya koşmuştur. Yalova’mıza da 2008 yılında 1.152 konut yapılmış ve bu konutlarda vatandaşlarımız rahat etmiş ve bundan sonra da inşallah sadece TOKİ değil, diğer kurumlarla beraber de Yalova’mıza bu hizmetler devam edecektir ve sürecektir.

Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere bütün büyük şehirlerimize ve kentlerimize, köylerimize kadar TOKİ sayesinde hizmet gitmiş, halkımız bundan büyük ölçüde memnun kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

Bu duygular içerisinde yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, hepinize hürmetlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Başkan.

Şimdi sıra Bursa Milletvekili Sayın Bedrettin Yıldırım’da.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Vereceğim ondan sonra efendim, şimdi değil, müsaade edin, bitirelim.

Sayın Bedrettin Yıldırım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Teklif’in 1’inci maddesi (c) fıkrası üzerinde söz almış bulunuyorum şahsım adına. Ben Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve yine ben de diğer arkadaşlarım gibi, geçtiğimiz günlerde Uludere’de meydana gelen müessif hadise dolayısıyla hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kalanlara başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekillerimiz, görüşülmekte olan kanun teklifi, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve kurbağa adamların 3160 sayılı Kanun’a göre almakta oldukları tazminatlarının 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle 2629 sayılı Kanun’da yapılan düzenlemeye paralel olarak artırılması ile anılan Kanun Hükmünde Kararname’yle yapılan diğer bazı düzenlemelere ilişkin yeniden düzenleme yapılması gerekçesiyle gündeme alınmıştır.

Kanun teklifinin 1’inci maddesiyle 3160 sayılı Kanun’a göre tazminat alanlardan yönetici kadrolarına atanan personel ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı personeli için mevcut mevzuat hükümlerinin muhafaza edilmesi ve ayrıca, kurumlarda aynı veya benzer kadro ve görevlerde bulunan personelin aynı düzeyde ücret alması amaçlanmaktadır.

Yine, Anayasa’mızın “eşitlik” ilkesinden hareketle eşit işe eşit ücret çalışmaları çerçevesinde, Emniyet Genel Müdürlüğünde çalışmakta bulunan uçuş ve dalış hizmetleri personelinin özlük haklarının da benzer kurumlarda bulunan personelin özlük haklarıyla denk hâle getirilmesi amaçlanmıştır.

Eşit işe eşit ücret çalışmaları çerçevesinde 02/11/2011 tarihinde yayımlanan 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan pilot ve uçuş ekibinin mali hakları günün şartlarına uygun hâle getirilmiş olmasına rağmen, benzer işi gören Emniyet Genel Müdürlüğümüzdeki çalışanların durumu dikkatten kaçmıştır. Görüşülmekte olan bu teklifle, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot, uçuş ekibi ve kurbağa adamlara ödenen tazminat oranları da yeniden düzenlenecektir. Bu çok doğru bir karardır.

Esasen, sayın milletvekillerimiz, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu böyle palyatif çözümlerle iyileştirmek yerine, yeniden bu yüce Meclisin gündeme alması ve bin bir parçaya bölünen bu düzenlemenin geniş biçimde, bütün kamu personelini dikkate alacak şekilde, haklarını koruyacak şekilde düzenlenmesidir.

Yine, Sayın İçişleri Bakanımız burada, Emniyette bir ücret, özlük hakları adaletsizliği söz konusu olduğu söylenip duruyor. Bilhassa emekliliği gelen personel, polis memurlarımızın emekli olabilmelerinin önünü açacak ve artık dinlenmeye çekilecek insanlar emekliliğinde maaşlarının ciddi şekilde azalacağını dikkate alarak zorla çalışma durumunda kalıyorlar. Bunların da düzenlenmesini tekrar yüce Meclisin ve Sayın Bakanımızın takdirlerine arz ediyoruz.

Keza, TOKİ personelimizin durumları düzelecek özellikle ilgili mevzuata uygun şekilde.

Ancak, ben TOKİ Başkanımızın da burada olduğunu dikkate alarak, Bursa’da Doğanbey Mahallesi’ndeki projenin bir an önce hayata geçirilmesini özellikle istirham ediyorum. Burada aileler ciddi şekilde sıkıntılı. Hem TOKİ’nin şanına uygun bir şekilde, bu projenin diğer projelere de örnek bir şekilde çözümlenmesi, Bursa’nın da, Bursa’da bizden müjdeli haber bekleyenlerin de yararına olacaktır.

Ben, bu düzenlemenin hem emniyet teşkilatımızdaki çalışanlarımıza hem de TOKİ çalışanlarımıza hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın İnce, iki dakika, fazla sataşmaya meydan vermeden lütfen.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova Milletvekili Temel Coşkun’un, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle 27,5 milyar… Tarım Kredi Genel Müdürlüğünden, bürokratlıktan milletvekilliğine geçen bir değerli vekilden sonra konuştuğum için kendimi şanslı hissediyorum.

Sayın Coşkun, grup başkan vekili, milletvekiline göre daha çok konuşur; bu bir.

İki: Sizden önce Şükrü Önder vardı, gitti. Sonra İlhan Evcin vardı, o da gitti. Şimdi, bir dahaki seneye de siz gideceksiniz ama Muharrem İnce gene gelecek buraya.

Bence, arada bol bol fotoğraf çektirin, bu önemli, sonra torunlarınıza gösterirsiniz.

Bir diğeri şu: Bana sataşmanızı tavsiye etmem.

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Ben sataşmadım ki.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Siz bundan zararlı çıkarsınız ama çok konuşmak istiyorsanız, benim sizin grup başkan vekillerine nazım geçer, size fazladan söz verdirebilirim, bu konuda size bir torpil yapabilirim.

Bir diğeri: Milletvekilliği, iktidar milletvekilliği de vatana bir hizmettir, muhalefet milletvekilliği de vatana bir hizmettir. (CHP sıralarından alkışlar) “Bunu yapmayın, yanlış yapıyorsunuz.” demek de bir hizmettir, köprü yapmak, yol yapmak, baraj yapmak da bir hizmettir.

Ne yapalım, bu millet bize muhalefet milletvekilliği verdi, biz de gelip sizi denetlemekle görevliyiz, konuşmak zorundayız, bunları anlatmak zorundayız; olay budur.

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Onu söyledim.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama size şunu da söyleyeyim, sizinle benim aramdaki fark şu: Siz on beş gün öncesinden beş dakikalık konuşma için hazırlanırsınız güncelerce, gelir burada beş dakika, notlarla, konuşursunuz, ben ise günde 15 kere bu kürsüye hazırlıksız çıkıp konuşmak zorundayım. Aramızdaki fark budur.

Ben tavsiye etmem. Biz, mahalle kadar küçük bir ilin milletvekilleriyiz, dostça geçinelim, birbirimize sataşmayalım; siz iktidar milletvekilliğinizi yapın, ben de muhalefet milletvekilliğimi ve grup başkan vekilliğimi yapmaya devam edeyim. Şükrü Bey’in ve İlhan Bey’in akıbetine siz de uğramayın.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (Devam)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmına geçeceğiz, on dakika.

Sisteme sadece Sayın Işık girmiş.

Buyursunlar Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Başbakan 16 Aralık 2011 tarihinde yaptığı bir konuşmada aynen şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Önümüzdeki günlerde inşallah terör şehitlerine verdiğimiz destek devam edecektir. Her şehit ailesinden birinci derece yakınına iş hakkı verdik, şimdi onu ikiye çıkarıyoruz.” demiştir. Ancak bu hakla ilgili şimdiye kadar, üç dört yıldır verilen sözler maalesef yerine getirilememiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hazırlandığı basına da yansıyan tasarıda ise bekâr olan şehitlerimizin ailelerine bu ikinci hakkın verilmeyeceği, sadece evli olanlara verileceği yönünde iddialar yansımaktadır. Şehitlerimizin en az yüzde 80’inin bekâr olduğu dikkate alınırsa bu tasarı konusunda ne diyeceksiniz? Şehit ve gazi ailelerimiz bu konuyla ilgili bir açıklama bekliyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Alim Işık Bey’in sorusu Sayın Başbakanın sözüyle başladı, biz de o sözden devam ediyoruz zaten. Bu konuda hazırlığın, iki bakanlık arasında, son aşamaya geldiğini ve yakın zamanda da Meclise geleceğini söylemiştim. Şimdi, farklı bir şeyi soruyor, bir iddiayı soruyor, bir duyumu soruyor. Bu, Hükûmet olarak bizim bilmediğimiz ama Sayın Alim Işık’ın bir yerden duyduğu, birilerinin dediği veya birilerinin endişe ettiği bir husustur. Toplumda böyle bir endişe varsa onu dile getirmek de bir toplumsal görevdir. Kendisine teşekkür ediyoruz. Böyle bir çalışma yoktur yani çalışmanın bu bölümü yoktur.

Bilgilendirmek için arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, İç Tüzük’e göre bir talebimiz vardı. Tutanak geldi.

BAŞKAN – Şunu sonlandırayım bir müsaade ederseniz. Konuşacağız tekrar, şunu sonlandırayım.

1’inci maddenin (c) bendi üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 112 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin (c) bendindeki “mülga” ifadesi yerine “yürürlükten kaldırılan” ifadesinin kullanılmasını arz ederiz.

 

          Ferit Mevlüt Aslanoğlu                              Musa Çam                                    R. Kerim Özkan

                     İstanbul                                              İzmir                                                Burdur

 

                 Turgut Dibek                                 Süleyman Çelebi                                  Aytun Çıray

                    Kırklareli                                           İstanbul                                               İzmir

 

       Selahattin Karaahmetoğlu                          İhsan Özkes                                    İlhan Demiröz

                     Giresun                                            İstanbul                                              Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım efendim?

MUSA ÇAM (İzmir) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çam.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; zaten Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanı bizim vermiş olduğumuz önergelerin bir tanesine katılsa, çıkıp şu localardan kendimi aşağı atacağım arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “At, at!” sesleri) Ya, bir gün de, şu muhalefet partisi milletvekillerinin iyi niyetle, bütün iyi niyetiyle, çabalarıyla, gayretleriyle, bu ülkede yaşayan 74 milyon insan için getirmiş oldukları bu önergeler için biriniz de “Evet arkadaşlar, bu getirdiğiniz önergeler doğru önergelerdir, biz de destekliyoruz.” deyin bir defa da, o zaman ben hakikaten sizlere teşekkür edeyim, ama ne yazık ki burası sadece iktidar partisinin söylediklerinin olduğu, muhalefet partilerinin dile getirdiklerinin hiçbirinin yaşam bulmadığı bir Parlamento. Böyle bir demokrasinin çok doğru bir demokrasi olmadığını bir kez daha söylemek istiyorum arkadaşlar.

Şimdi, 4 Haziran seçimlerinden önce Sayın Başbakan seçim meydanlarında “Sözleşmeli personelin tamamını kadroya alacağım.” dedi ve 4 Haziranda da yaklaşık 205 bin kişiyi sözleşmeliden kadroya aldı. Güzel bir iş yaptı, doğru bir iş yaptı, ama seçim öncesi olmasına rağmen, seçim yatırımı olmasına rağmen, bir oy hesabı olmasına rağmen yaptı, oldu. Teşekkür ederiz. Fakat bunlar, 6 bin kişi 4 Haziran günü işe başladıkları için kadroya alınmadı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aynı gün sınava giriyorlar. Adalet Bakanlığının açmış olduğu sınavda infaz koruma memurları olarak aynı gün sınava giriyorlar, sınav kazanıyorlar. Bunların bir bölümünü 4 Hazirandan önce işbaşı yaptırıyorlar, bir bölümünü de 4 Hazirandan sonra işbaşı yaptırıyor arkadaşlar. 4 Hazirandan önce işbaşı yaptırılan infaz koruma memurlarının tamamı bu kadroya geçirildi ama 1.087 kadro arkadaşlar, 4 Hazirandan sonra -Bakanlığın kendi tasarrufu doğrultusunda, arkadaşların hiçbir kusuru, hiçbir yanlışlığı yok, işbaşını öyle vermişler- işbaşı yaptıkları için yaklaşık 1.087 infaz koruma memuru kadroya alınmadı arkadaşlar.

Şimdi, dünden beri, burada, bu yapılan, kanun hükmünde kararnamelerde yapılan haksızlıkları, adaletsizlikleri konuşuyoruz ama bu haksızlıklar ve adaletsizlikler hep devam ediyor.

Şimdi, bugün, iki gündür bir kısmını düzelteceğiz. Peki, Adalet Bakanlığında sözleşmeli olarak sınava girmiş olan, kadroya geçirilmesi gereken bu insanların yanlışlıklarını ne zaman düzelteceksiniz? Şimdi, 1.087 tane infaz koruma memurlu bekliyor, biz ne zaman kadroya alınacağız diye beklemektedirler arkadaşlar.

Yine, bu sözleşmeli olan infaz koruma memurlarının yıpranma hakkı talepleri var. Orada, cezaevlerinde bu infaz koruma memurlarının hangi zor ve güç koşullar altında çalıştırıldığını düşünün. Sayın İçişleri Bakanı, kendinizi zam almayan -dün söyledim- bir muhtarın yerine koyun ama bir de infaz koruma memurlarının yerine koyun. Düşünün, cezaevlerindeki o beton kokusunun olduğu o soğuk binaların içerisinde görev yapan bu infaz koruma memurlarının aldıkları ücretlerini ve yaşam koşullarını düşünün ve bu nedenle bunlara mutlaka kadro verilmesi ve yıpranma hakkı verilmesi… Üçüncüsü: Kadrolu-sözleşmeli maaşlarının mutlaka eşitlenmesi gerekiyor. Sözleşmelilerin bekâr olarak 1.325 TL, bekâr 1.540 TL alıyor, böyle bir eşitsizlik, böyle bir haksızlık olmaz arkadaşlar.

Aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilat Kanunu’nu çıkardık. Burada genel sekreter, genel sekreter yardımcısı, daire başkanı, uzman, hepsinin maaşlarında bir iyileştirme yapıldı ama 657’ye bağlı kadrolu memurların birtakım haksızlıklara da uğradıkları kesindir. Bu 657’yle çalışan kadrolu memurların bu haksızlarının giderilmesi gerekiyor.

Son sözü şöyle söylemek isterim arkadaşlar: Yeni bir dönem. Salı günü Sayın Başbakan bir buçuk aylık aradan sonra AKP Grubuna başkanlık yaptı. Sayın Başbakanın sağlığına kavuşup AKP Grubuna seslenmiş olması, Türkiye’ye seslenmiş olması son derece sevindiricidir, Başbakanın sağlığına kavuşması da sevindiricidir ama yeni yılda, sağlığına kavuşmuş bir Başbakanın üslubuna son derece dikkat etmesi gerekiyor. Daha yeni yılda, ilk grup toplantısında muhalefet partilerine ayrıca kin ve nefret dolu sözlerle hitap etmesini asla kabul etmiyoruz ve yadırgıyoruz ve o söylemiş olduğu sözleri de kendisine iade ediyoruz.

Sayın Başbakan konuşmasında diyor ki: “CHP’nin üslubu, BDP’nin, PKK’nın üslubudur. 12 Haziran seçiminden önce meydanlarda ittifakını bugün taziye çadırında görüyoruz.” diyor. Bir başbakana böyle bir üslup yakışmaz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının böyle bir dili kullanmaması gerekiyor. Hele hele Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili söylemine son derece dikkat etmesi gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi dilekçeyle kurulmuş bir parti değildir, ulusal bağımsızlık savaşından çıkmış, Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış kurtuluşun partisi, devrimin partisidir. Cumhuriyet Halk Partisini ağzına alırken besmele çekmesi gerekiyor… (CHP sıralarından alkışlar)… ve Sayın Başbakanı buradan bir kez daha uyarıyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin ismini ağzına alırken dikkatli olması gerektiğini söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.

MUSA ÇAM (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, (c) bendi üzerinde verilmiş olan ve Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, tutanakları aldık. Demin Sayın Bakanın konuşmasında Genel Kurula hitaben “iğrenç”, bir bölümde “ahlaksız…”…Bir de son bölümde “Tehdit mi ediyorsunuz?” diye soruya “Kendim hallederim.” diye cevap vermiş. Sayın Bakan bunu kendisi nasıl halledecekmiş? Emrinde 1 milyon 200 bin asker, polis var. Ayrıca nasıl halledecek? Meclis Genel Kurulundaki üyeleri bu şekilde tehdit etmesi doğru mudur? Makamıyla özdeşleşiyor mu? Bir de “iğrenç” ve “ahlaksız” kelimelerinden pek mutluysa, istiyorsa iade edeyim, istiyorsa geri alsın, hangisini tercih ederse. Sayın Bakan, istiyorsanız size iade edeyim, isterseniz geri alın. Bir açıklama bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler. Zabıtlara geçti sözleriniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakana da sormayacak mısınız? Tehdit var Sayın Başkan, tehdit suçtur. “Kendim hallederim.” diyor Sayın Bakan.

BAŞKAN – Efendim, müsaade ederseniz… Söylediğiniz zabıtlara geçti. Sayın Bakan da burada. Dolayısıyla, Sayın Bakanın bir söyleyeceği varsa mikrofonu açık.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Söyleyelim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin çok saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce söz alan Milletvekili, bugünün daha önceki oturumlarında gerçekleşen konuşma içerisindeki bazı kelimelerden rahatsızlığını beyan etti. Rahatsızlık bir değil ki neresinden başlayalım? Mümkün olsa da bir alışkanlık edinebilseler -bu yaştan sonra çok zor bu alışkanlığı edinmeleri- şu kendi konuşmalarını bir okuyabilseler, banttan dinleyebilseler! Neler söylemişiz bu ülkede ve bu Mecliste? Münker-Nekir’den girip öldürmeden, öte dünyadan beri dünyaya neler söylemişiz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hakaret yok onlarda.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Bunda çok hakaret var, bunlarda…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İğrençlik ve ahlaksızlık yok o kelimelerde.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Ben dinliyorum. Başkanlığa saygı duyun. Bana saygınızın olmadığını biliyorum, benden çok rahatsız olduğunuzu da biliyorum ve çok beklentiniz olduğunu da biliyorum ama…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hiçbir beklentimiz yok sizden.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Var, var, beklentileriniz var çünkü “Yok.” dediğiniz “Var.”dır sizin, yok dediğiniz var; kural odur.

“Karpuz gibi bölmek” diyorsunuz. Karpuz gibi bölmeyi bir açıklasanız bu memlekete. Siz ne zannediyorsunuz bu toprakları, bir karpuz gibi basit mi zannediyorsunuz? Siz ne zannediyorsunuz bu milleti? Bir karpuz gibi basite mi alıyorsunuz? Siz millete hakaret ediyorsunuz, siz topluma hakaret ediyorsunuz, siz devlete hakaret ediyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Neyi karpuz gibi bölüyorsunuz? Kim karpuz gibi bölüyor?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bu kelimelerle ilgili… Sayın Başkan…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Şimdi kimse kimsenin… Herkes her şeyi biliyor. Ben eğer burada her bildiğimi anlatırsam, siz, yoktur gerçi utanma, arlanma duygunuz ama bu Mecliste duramazsınız. (BDP sıralarından gürültüler)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale edin. Bu ne?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, “iğrenç” demiş, “ahlaksız” demiş, tehdit etmiş. Sözünü geri alıyor mu, almıyor mu?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Utanma, arlanma yoktur.” diyor, müdahale edin.

BAŞKAN – Bir dakika oturun efendim. Bir dakika oturun, dinleyin. Oturun, oturun, dinleyin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Geri alıyor mu, almıyor mu? Gereğini yapın o zaman.

BAŞKAN – Tamam.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Ben sizi tehdit etmem. Sizden korkmuyorum ki sizi tehdit edeyim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük 163’e göre oylayın.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sizden korkmayan sizi niye tehdit etsin?

Tehdit korkakların işidir. Siz yapıyorsunuz onu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz, bakın, tutanakta “Kendim hallederim.” diyorsunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Siz Ortasu’da, Gülyazı’da insanları tehdit ediyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İçişleri Bakanı eşkıya değil, İçişleri Bakanı can ve mal güvenliğinden sorumlu bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) –  Siz Diyarbakır’da, Şırnak’ta insanları tehdit ediyorsunuz. Sizin işiniz tehdit etmek, ben tehdit etmem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) –  “Kendim yaparım.” derken benim şahsıma yönelik bir şey yaparsanız Bakanlığımı kötüye kullanıp bizim Bakanlık elemanlarıyla size bir zarar vermem, kimseye vermediğimiz gibi. Size de vermem her şeye rağmen. Biz sizi insan gibi görüyoruz. İnşallah bir gün doğru insan olursunuz, onu temenni ediyoruz, iyi insan olursunuz, onu temenni ediyoruz. Hâlâ umudumuz var sizden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sataşma nedeniyle söz istiyorum; artık, sataşmayı katmerleştirdi.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Öyle bir mahiyettesiniz ki bu Meclisimiz farklı bir meclis, biz de millet olarak farklı bir milletiz. Sizin gibi sürekli konuşurken iftirayı, sürekli konuşurken yalanı, sürekli konuşurken kural dışılığı başaran bir başka gruba herhangi bir parlamento sahip değildir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, müdahale edin. Bunun bir saati var, süresi var. Aynı şekilde ben de dört dakika sataşmadan söz istiyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Biz bu yönüyle bu ağırlığı da taşıyarak bu problemle biz bu ülkeyi parlamentosuyla, yargısıyla, yürütmesiyle topyekûn idare edeceğiz, sizinle de bu hayatı yaşayacağız. Habis ur bir gün düzelir diye bekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakalım kimdir habis ur, çıkar ortaya.

BAŞKAN – Teşekkürler ederim.

Buyurun Sayın Kaplan.

Lütfen karşılıklı sataşma bitsin artık. İki dakikada lütfen, Sayın Kaplan.

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tutanak ortada arkadaşlar. Bakın, çizmişim, bir bakan can ve mal güvenliğinden sorumlu…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Doğru, doğru.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerçi artık bütün kamuoyu tanıyor, ben bunu tekrar şey etmek istemiyorum ama Genel Kurula hitaben, üyelere, milletin iradesiyle temsil edilenlere “iğrenç” diyor ve “ahlaksız” diyor. Sonra da “Tehdit mi ediyorsunuz?” diye soran milletvekiline, bakın tutanakta ne diyor: “Kendim hallederim.” Kan davası güdecek yani anlaşılan. Yasa, hukuk yok, kendi halleder. Emrinde 1 milyon 200 bin… Emniyet var, Jandarma var, Sahil Güvenlik var, korucu var emrinde bu Bakanın. Şimdi bu Bakana can ve mal güvenliğini devlet nasıl teslim eder, millet nasıl teslim eder, nasıl güvenir Allah aşkına?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Emniyet haksızlık yapmaz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben İç Tüzük 163’e göre bu yaralayıcı sözler nedeniyle  “Ya geri alın.” dedim “Ya da size iade etmek zorunda kalırım.” Sayın Bakan geri almadı, ben de iadeli taahhütlü, 1 liralık pulla Sayın Bakana süslü püslü olarak aynen iade ediyorum sözlerini, aynen iade ediyorum hepinizin huzurunda.

Sayın Başkan, siz de “iğrenç” ve “ahlaksız” kelimelerini ve tehdit etme kelimelerini uygun gördünüz, buna da, size karşı da teessüf ediyorum, sitemim var. Bu İç Tüzük varsa herkes için işletilsin. Yok, siz çoğunluksunuz, güçlüsünüz, “Ben kendime işletirim, zayıfı ezerim.” derseniz, bu kamuoyu vicdanı, adalet vicdanı size çarpar. Güle güle kullanın sözlerinizi, yakında postayla yerinde teslim gönderiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Siz tutanaklardan kendi konuştuklarınıza baktınız mı?

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (Devam)

 

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, şimdi…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Hasip… Hasip…

BAŞKAN - …maddeye yeni bir bent eklenmesine ilişkin yeni madde ihdası niteliğinde bir önerge vardır, malumları olduğu üzere…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın… Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, parmağına dikkat et, ayıp ayıp! Almanların hareketini yapıyorsun, ayıp ayıp! Almanlar yapıyor o hareketi, yakışmadı sana.

BAŞKAN – Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın çektiği çirkin hareketi uygun görüyor musunuz?

BAŞKAN -  …tasarı ve teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İç Tüzük’ün 87’nci maddesi dördüncü fıkrası hükmüdür.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Muharrem Bey, o hareketi uygun görüyor musunuz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yakışmadı Sayın Başkan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yakışmadıysa müdahale edin.

BAŞKAN - Bu nedenle önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyeyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Rica ediyorum…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın çektiği çirkin hareketin fotoğrafları çekildi, artık onu kamuoyunun vicdanına havale ediyorum. Siz o harekete de bütün samimiyetinizle ”ayıp” deyin. Biraz ar, haya gerekir!

BAŞKAN - Zabıtlara geçti sizin de… Oturun lütfen, tamam.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesine aşağıdaki (d) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Ayşe Nur Bahçekapılı                              Ahmet Aydın                                    Ramazan Can

                     İstanbul                                          Adıyaman                                          Kırıkkale

                   Yunus Kılıç                                  Hakan Çavuşoğlu                             Bedrettin Yıldırım

              Kars                                          Bursa                                                       Bursa

“d) Geçici 16 ncı maddesine “izinde bulunanlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile idari görevlerde bulunanlardan daha önce bulundukları kadrolara yeniden atananlar” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz efendim salt çoğunlukla?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz var, salt çoğunlukla katılıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, 21 üyenin sayılmasını istiyorum.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Şu anda 22 üyemiz var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam.

Komisyon salt çoğunlukla katılıyor.

Önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz isteyen?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili.

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize iyi akşamlar.

Tabii, kanun hükmünde kararnamelerle, 34 tane kanun hükmünde kararnameyle 666’ya yakın kanun değiştirildi ancak Hükûmet yanlış yaptığını öğrendiği her konuda tekrar yeni değişikliklerle önümüze geliyor. Burada Aristo’nun çok güzel bir sözü var: Aristo “Kanun düzendir, iyi kanun iyi düzendir; iyi hazırlanmamış mevzuat hem toplum hayatında düzeni sağlama amacından uzaklaşacak hem de toplum üyelerinin hukuka olan inancını zayıflatacaktır.” diyor.

Kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler sadece uyulması gereken kurallar bütünü olmayıp aynı zamanda bunları yürürlüğe koyan yasama organının, hükûmetin veya idarenin, bütün bunların üzerinde devletin itibarının da bir göstergesidir. Yani Hükûmetin sürekli “Yanlış yaptık.” demesi, sürekli kanun değişiklikleri bir istikrarsızlığın göstergesidir. Bu, Parlamentonun itibarını aynı zamanda zedelemektedir.

Parlamentonun itibarını zedeleyen bir başka örnek değerli arkadaşlar: Kanun hükmünde kararnamelerle Türkiye'nin idari yapısı değiştirildi ancak bu kanun hükmünde kararnameleri kim yaptı? Bakanlar Kuruluna verilen yetkiyle yapıldı ancak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre, yani Anayasa’mızın 109’uncu maddesine uygun olarak bir bakanlar kurulu oluşmamıştır. Bakanlar Kurulunun içerisinde yer alan 4 kişi var: Bursa Milletvekilimiz Bülent Arınç Başbakan Yardımcısı, Ankara Milletvekilimiz Ali Babacan Başbakan Yardımcısı, Kırıkkale Milletvekili Beşir Atalay Başbakan Yardımcısı, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ Başbakan Yardımcısı. Sayın Bekir Bozdağ bir hukukçu, kendisi burada. Başbakan Yardımcısı nasıl atanır? 6 Temmuz 2011 tarihli 643 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesi uyarınca 3046 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesini değiştirdiniz. Başbakan Yardımcısı, bir kişi ancak bakan olarak atandıktan sonra Başbakan Yardımcısı olarak atanabilir. Peki, bu kadar, 3 tane Başbakan Yardımcısı atanır, 3’ü de hukukçu; siyasal iktidarın içerisinde 2 tane Anayasa hukuku hocası var, “Her tarafta, biz Anayasa profesörüyüz.” derler. Ya Allah rızası için, bu Anayasa’nın 109’uncu maddesini, 3046 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesini hiç mi okumadınız? Ne diyor 3046 sayılı Yasa’da? 3046 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesinde, Başbakan Yardımcısı, ancak bakan olarak atanan kişi Başbakan Yardımcısı olarak atanabilir. Bu neyi gösteriyor bize? 6 Temmuz 2011 tarihinden bu tarafa, Bakanlar Kurulunun yapmış olduğu kanun hükmünde kararnamelerin tamamı yok hükmündedir, böyle bir bakanlar kurulu yoktur aslında.

 Daha vahameti, daha vahimi, daha tehlikesi şudur değerli arkadaşlar: Başbakana vekâleten, bu 4 değerli milletvekili arkadaşımız Başbakan Yardımcısı olarak imzalar attılar, sözleşmeler imzaladılar. Bunların hepsi yok hükmündedir. Niçin yok hükmündedir? Başbakan Yardımcısı olarak atanmanın koşulu olan önce bakan olarak atanması gerekir. Bu hüküm yok aslında. Olmadığı için, Sayın Bozdağ’ın, Sayın Arınç’ın, Başbakana vekâleten attığı imzalar ne olacak peki? İmzaladığı sözleşmeler ne olacak? Kanunen, literatürdeki bunun adı “yok hükmünde”dir, bunlarla ilgili yapılan düzenlemelerin hepsi sakattır. Bu, hukukla oynamaktır, hukukla alay etmektir.

Benim iktidardan istirhamım şu: Değerli arkadaşlar, evet, 4 Temmuz, bugün biz ocak ayındayız yani bu süre içerisinde yaptığınız, Başbakana vekâleten atılan imzaların hiçbirinin geçerliliği yok. Şu anda Başbakana vekâleten Mahmut Tanal olarak benim atacağım imzalar ne kadar Başbakanı bağlıyorsa Sayın Bozdağ’ın bu dönem içerisinde Başbakana vekâleten attığı imzalar da o kadar bağlıyor. Bu anlamda, gerçekten bu kadar sakat, hukukla alay edilmiş. Bunun yol, yöntemi nedir? Yol, yöntemi nasıl düzeltebiliriz? O fikri de kendilerine önereyim ben. 3046 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi uyarınca ilk önce Bursa Milletvekili Sayın Bülent Arınç’ın, Sayın Ali Babacan’ın, Sayın Beşir Atalay’ın, Sayın Bekir Bozdağ’ın bakan olarak atanması gerekir. Yeni bir bakanlık oluşturulması lazım ki 3046 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi uyarınca Başbakan Yardımcısı olarak atanabilsin. Bunlar yapılmadığı müddetçe, yapılan bu işlemlerin tamamı sakattır, yok hükmündedir. Öncelikle bunun da düzeltilmesi lazım. Buna dayalı olarak yapılmış olan kanun hükmünde kararnamelerin hepsi de yok hükmündedir. Bu açıdan yani şu anda “Kanun hükmünde kararnamede bir eksiklik vardı TOKİ’yle ilgili, efendim, biz bunu düzeltelim...” Neresini düzelteceksiniz? İlk önce gelin şu Bakanlar Kurulunu bir düzeltelim, ondan sonra bu yanlış yaptığınız eksiklikleri düzeltmek lazım. Birinci husus bu değerli arkadaşlar.

Bir başka husus: Aramızda çok hukukçu arkadaşlarımız var. Kanunlar nasıl yürürlüğe girer? Resmî Gazete’de ilan edildikten sonra yürürlüğe girer. Eğer yürürlük tarihi yoksa, yürürlük tarihi belirtilmemişse Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren kırk beş gün sonra yürürlüğe girer veyahut da maddeler arasında, efendim, bir ay sonra veya iki ay sonra veya bir yıl sonra… İşte, Ceza Kanunu’nda yaptınız, çevrenin kirlenmesiyle ilgili 184’üncü maddesinde üç yıla yakın bir erteleme yaptınız.

Burada da Türk hukuk tarihinde bir ilki daha başarıyorsunuz. Nasıl bir ilki başarıyorsunuz? Gayet rahat, yürürlük maddesine 15 Kasım 2011 tarihini koyuyorsunuz siz bu kanuna. Bu, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi… Biz parlamenter olarak Meclise geldiğimiz zaman “Türkiye Büyük Millet Meclisinin İlkleri” yazılı bir kitapçık dağıtıldı bize. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilklerinin arasına bunu da yazmak lazım. AK PARTİ döneminde, efendim, kanun 2012 Ocak ayında tartışılıyor, yürürlüğe giriyor, yürürlük maddesine 15 Kasım 2011 tarihi atılıyor. Bu da Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir ilktir. Başbakan Yardımcısı olarak atanamayan insanların “Başbakan Yardımcısı” unvanının yazılması da bir ilktir.

Bu açıdan, sayın iktidarın, işte, Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisine danışılmadan, getirilmeden çıkarılan kanunların, yapılan düzenlemelerin ne kadar -açık ve seçik olarak- doğru olmadığını örnekleme açısından ben vermeye çalıştım. Bu aynı zamanda vatandaşın Parlamentoya olan saygısını, vatandaşın Parlamentoya olan güvenini, vatandaşın hukuka olan güvenini de sarsıyor bu şekilde. Yazboz tahtası değil bu Parlamento. Onun için, siyasal iktidarın Parlamento üyelerinden yararlanabileceği, deneyimlerinden istifade edebileceği, bilgisinden yararlanabileceği bu kadar alan olduğu hâlde, bu kadar deneyimli insan olduğu hâlde, maalesef “Yaptık.” diyorlar ama bunu da eline yüzüne bulaştırıyorlar. Doğru bir işlem yapmıyorsunuz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. Benim temennim şu: Ne olur, buradan tekrar tekrar uyarıyoruz. Gerçi, Bakana ben dün bunu soru olarak söyledim, Bakan dün benim sorumu anlayamadı ama bugün tekrar tekrar, yine bunu burada dile getiriyorum. Hukuken olmayan bir Bakanlar Kurulu şu anda var. Bunun adı Bakanlar Kurulu değil. Bu bir yetki gasbıdır, bu bir unvan gasbıdır. Daha fazla halkımız mağdur olmadan bunu düzeltmenizi istirham ediyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder.

Buyurun Sayın Önder.

BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; köyün birinde niza varmış, kavgalılar birbirleriyle. Artık her şeyi ayırmışlar. Öyle bir hâle gelmiş ki tutmuşlar, aynı camiye de gitmez olmuşlar, öbür taraf kendisine yeni bir cami yaptırmış. Kahveler ayrı, dükkânlar ayrı, camiler ayrı. Otururken “Allahuekber.” diye bir ses gelmiş kahveye. Oradaki adam demiş “Hele git bak, bizim camiden mi okunuyor?” Kahveci çıkmış, gelmiş, demiş “Evet, bizim camiden.” “Aziz Allah, şefaat ya Resûl-ullah.” demiş. Biraz, Bakanın ve AK PARTİ’nin tavrı bu; bizim söylediğimiz en doğru şeylere bile, eğer kendilerinden gelmiyorsa böyle bir tavrı esirgiyorlar.

Zorlama olup olmadığı, Sayın İçişleri Bakanının, bakanlık gibi bir koltuğa gelmiş bir şahsiyetin bizim sıralarımıza dönük -merak eden görüntüleri alsın- yaptığı o ayıp el hareketine bir baksın ondan sonra söylesin. Ayıp bir şeydir bu. Tekrarlamaktan bile hicap duyuyorum. Bu nedir ya! Bu Meclis buna layık mı!  Bu ülke, bu halk buna layık mı! Böyle şey mi olur!

Şimdi, Sayın Bakan daha önce bir vecize ihsan etti siyasi literatürümüze, dedi ki: Bunlar tuvale yapıyorlar yani resimle…

Sevgili arkadaşlar, 1937’de İspanya iç savaşında Nazi orduları İspanya’nın Guernica kentini yirmi sekiz savaş uçağıyla bombardımana tutmuşlardı. Sayın Bakan bunu iyi dinlesin. Burada bütün sanatçıların hissiyatına tercüman olacağım. Öyle el hareketi çekmekle olmaz, iyi dinleyin bunu.

Picasso bu baskının on beş gün içerisinde bir tablosunu yaptı, adı Guernica’ydı. Sayın Kültür Bakanının gayretleriyle dış ülkelerde Türkiye’yi temsil eden on filmin arasına koydukları benim çektiğim, yazdığım filmde de bu Guernica tablosu özel bir yer tutar. Daha sonra Paris’te bir Nazi subayı gelip soruyor Picasso’ya… Sayın Bakan iyi dinleyin.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) –  Nazi ile KCK subayı aynı mı?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bakalım aynı mı değil mi Sayın Genel Kurul üzerinde bir tefekkür etsin.

Nazi subayı soruyor Picasso’ya, diyor ki: “Sayın Picasso, bu tabloyu siz mi yaptınız?” Picasso diyor ki: “Hayır, siz yaptınız.” Çünkü orada savaşın, vahşetin bugüne kadar anıtsal olarak tuvale döküldüğü çok kıymetli bir insanlık mirasına dönüşmüştür o tablo. O tabloyu Picasso İspanya’ya vermek için şart koştu. Bütün İspanya, o faşist diktatör Franco dâhil olmak üzere yalvardılar “İspanya’ya demokrasi gelmeden bu tabloyu vermem.” dedi. Franco’dan iki sene önce öldü. Franco öldükten sonra gelişmeler başka bir şeye büründü.

Şimdi, siz tuvalde bölücülük ararsanız, bundan çok değil beş on sene sonra bu kürsüde biri çıkar bu Picasso meselini verir. Bunun sanatla… Bu şekilde sanatın altında başka anlamlar aramaya kalkışmak Picasso’nun karşısındaki Nazi subayının durumuna düşmeyi getirir. Akıbet budur.

Şimdi, BDP, el insaf… Özellikle AK PARTİ’deki Kürt milletvekillerine sesleniyorum: Sizi doğuran mübarek, muhterem annelerinizin hiç hatırı yok mu ya? Burada sanki bu katliamı, bu savaş uçağını BDP kaldırmış? 35 tane yurttaşımız orada katledilmiş yani buna bir şey demeyeceksiniz, bunun hakkını arayan BDP’lilere yapmadık hakaret bırakmayacaksınız. El insaf!

Şimdi, hakaret yerine kullanılıyor, muhalefet milletvekili de çıkıyor ki “CHP’yi BDP’yle özdeşleştiremezsiniz…” Bir top gibi kafanıza göre oynuyorsunuz. BDP, sizin böyle oynayacağınız bir parti değildir…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – AK PARTİ de değil.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …arkasında çok büyük bir halkın barış iradesi vardır, özgürleşme iradesi vardır. Buna tahammül edeceksiniz. Bizim size gösterdiğimiz…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – AK PARTİ de değildir. Ulu orta konuşamazsın!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Cahiliye dönemi düşüncelerin mi bunlar, çağdaş düşüncelerin mi?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sana cahiliye dersi veririm, hâlâ cahiliye dönemindesiniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – En iyi sen özetlemiştin, bu meselenin kim tarafından çözülmeyeceğini en iyi sen özetlemiştin.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kandan besleniyorsunuz. Hâlâ cahiliye dönemindesiniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Öne oturtmayı yasak etmişlerdi, oradan da rahat durmuyorsun. Kombine biletini iptal mi ettiler?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Terbiyeli ol!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Haddini bil! Haddini bil!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Terbiyesiz…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Haddini bil  “Terbiyesiz” diyemezsin sen.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen kimsin konuşuyorsun?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Terbiyesiz” diyemezsin sen, “terbiyesiz” diyemezsin. Terbiyeyi senden mi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bırakın gelsin… Bırakın gelsin… Gel hele, gel gel…

BAŞKAN – Beş dakika ara veriyorum efendim. 

                                                                               Kapanma Saati: 18.05

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

112 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Şimdi, 1’inci maddeye eklenmesi öngörülen (d) bendi üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Başka söz istemi? Yok.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

On dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sisteme girmiş arkadaşlarımızdan birincisi, Sayın Muharrem İnce… Yok.

İkincisi, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekilimiz.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, köy korucularıyla ilgili düzenlemeyi ne zaman getireceksiniz? Bu insanlar hakikaten son derece mağdurlar, gerek emeklileri gerek çalışanları. Bunların sosyal ve mali haklarında mutlaka bir şey yapılması gerekiyor. Bu nedenle bu düzenleme gelecek mi, ne zaman getireceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 5393 sayılı Kanun’un 49’uncu maddesine göre belediyelerde ve il özel idarelerinde çalıştırılan sözleşmeli personelin mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili bir çalışmanız var mı? Başbakan tarafından verilen bu yöndeki sözler yerinde tutulacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, biz eksik süremizi konuşacak mıyız?

BAŞKAN – Konuşacaktınız, sizi bulamadık.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Geldim, buradayım.

BAŞKAN – Şimdi devam edelim...

Sayın Bakan, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soru soran arkadaşlarımızın sorularına açıklık getireyim.

Sayın Aslanoğlu köy korucularıyla ilgili sorusunda korucularımızın mağdur olduğunu ifade etti. Mağduriyet tabii bakışa göre değişir, bunların tamamen yokluk içerisinde ve sahipsizlik içerisinde olduğu imajını ve intibaını uyandırmak istemediğinizi biliyorum ama öyle anlaşılabilir endişesiyle de mağduriyetin itibari olduğunu ve bir bakışa göre bir değerlendirme olduğunu kabul ediyorum. Köy korucularımızla ilgili olarak uygulamada kendilerine ödenen aylık bir ücret var, kendilerinin sağlık giderleri karşılanıyor, sosyal güvenceleri söz konusu ama daha iyi hâle getirmek için çalışmalarımız devam ediyor.

“Ne zaman gelecek?” sorusunu siz hep sorarsınız. Tabii muhalefet için bu soruyu sormak çok kolay, iktidar bunu yapmak durumunda. Bizim bu konudaki cevabımız, uygun olan en uygun zamanda bu düzenlemeyi getireceğiz.

Sayın Alim Işık Milletvekilimizin sorusu sözleşmeli personelle ilgili bir soru. Sayın Başbakanımızın bir sözü olduğu gerçeğini de konuşmasında ifade ederek soruyu sordular. Eğer Sayın Başbakanımızın bu konuda ifade edildiği gibi anlaşılan -yanlış anlaşılmış şekliyle ifade edilmediyse yani ifade edildiğinin doğru anlaşılmış şekliyle burada Sayın Işık tarafından dile getirilen- bu hususta sözün gereği, söylenenin gereği AK PARTİ hükûmetleri döneminde her zaman yerine getirilir, getirilmiştir. Dahası var, AK PARTİ hükûmetleri döneminde söylenmeden de yapılan, söz verilmeden de yapılan işlerin sayısı, söz verilenin yanında da hatırı sayılır miktardadır.

Teşekkür ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, süre kaldı sorulara devam edelim. Süre kaldığına göre sorulara devam ederiz, uygulama böyle Sayın Başkan yani lütuf değil bu. Vakit kaldıysa devam edilir uygulama böyledir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye müsaade buyurur musunuz efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Estağfurullah, buyurun.

BAŞKAN – Sayın İnce, sizi daha evvel aradık, yoktunuz burada, onun için...

MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet, olabilir.

BAŞKAN - Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, siz Ordu Milletvekilisiniz ve Ordulusunuz. Ben 31  Ekim 2011 tarihinde bundan 66 gün evvel Ordu Korgan Belediyesinin Belediye Başkanının kardeşine ihale verip vermediğini, verdiği ihalenin bedellerini sordum. Ordu yerel basınında defalarca haber oldu, Ordu çalkalandı. Belediye Başkanı Ordu yerel basınına yaptığı açıklamada kardeşine ihale verdiğini itiraf etti. Bana gelen ihbar mektuplarında ihale evraklarının geçmişe dönük olarak değiştirildiği iddia ediliyor. 15 gün içinde cevap vermeniz gerekirken 66 gündür bu sorumu neden yanıtlamıyorsunuz? Kendi ilinizden ve partinizden bir belediye başkanını koruyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim efendim.

Ben de bu soru-cevabı bir fırsat biliyorum yani Sayın Bakanın topluma bazı müjdeleri, bazı bilgileri vermesi fırsatı olarak görüyorum. Bu kapsamda soruyorum: Sayın Bakanım, kamu görevinin maliyetini devlet karşılar. Bu belediye başkanları için de efendim, işte, milletvekilleri için de seçilmiş kişiler için de böyle. Muhtarlar da kamu görevi yapıyor ama yaptıkları görevin maliyetini ceplerinden karşılıyorlar. Bu bir kanun meselesi değil idari bir talimat meselesi. Muhtarların telefon, elektrik, su giderlerini, kira giderlerini karşılamayı düşünür müsünüz, böyle bir hazırlık yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Sayın Işık, siz, demin konuştunuz değil mi, bu ikincisi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir soru daha soracağım Sayın Başkan, o hakkım var.

BAŞKAN – Buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önceki açıklamanız için özellikle teşekkür ediyorum. “AK PARTİ hükûmetleri döneminde verilen sözler yerine getirilir, getirilmiştir.” dediniz. Doğru anlamadıysam, açıklamanın Başbakan tarafından yapıldığını ifade ettiğimi söylediniz. Sayın Başbakan seçimler öncesinde 74 milyonun gözünün önünde canlı yayın programında bu sözü vermiştir ama bugüne kadar bu söz yerine getirilmemiştir. Sizden talebimiz “Bu konudaki mağduriyeti bir an önce çözebilir misiniz?” şeklindedir. “5393 ve 5302 sayılı kanunlardaki sözleşmelilerin haklarını verecek misiniz?” diye tekrar soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın İnce’nin Ordu Korgan Belediyesiyle ilgili sorusuna cevabımız: Doğrudur, Mecliste dile getirilen bu husustan benim bilgim var, resmen de bilgim var, ayrıca da ya burada ya da daha sonrasında öğrenmiştim. Her belediyemizde olduğu gibi, olabileceği gibi Korgan Belediyesinde de iddia edilen bu hususla ilgili Bakanlığımızın incelemesi, araştırması, soruşturması devam ediyor. Tabii, belli ki, sizin Korgan’la bağlantınız biraz daha ayrıntıda. Geçmişe yönelik evrak düzeltildiğine dair bir açıklamanız oldu sorunuzun içerisinde, onu da ben önemli kabul ediyorum ve o bağlamda da soruşturmayı devam ettireceğiz.

Sayın Şandır’ın sorusu muhtarlarımızla ilgili. Şimdi, muhtarların esasında ne Köy Kanunu’nda ne belediyelerin kanunlarında -daha doğrusu Belediye Kanunu diyelim, büyükşehirlerin doğrudan bağlantısı yoktur mahalle muhtarlarıyla- Belediye Kanunu’nda rutin gideri olan, cari giderleri olan bir resmî ofislerinin olacağına dair açık bir düzenleme yoktur fakat fiilî durum, gelişen Türkiye'de muhtarlık müessesi de başta büyük şehirlerdeki mahalle muhtarlıklarından başlamak üzere büyük köylerimizde fiilî olarak bir çalışma mekânına kavuşmuştur, kavuşturulmuştur. Bunlar zaman zaman özel imkânlarla, bağışlarla temin edilmiştir, bazen köy dernekleri marifetiyle oluşmuştur ve son yıllarda da, son on, on beş yıl içerisinde belediyelerin yatırımları olarak, belediyelerin üniteleri olarak gelişmiştir, düzenlenmiştir ve muhtarlarımız buralarda çalışıyorlar.

Şimdi, muhtarlık meselesi, karşılığında ya mahalle var ya köy var ama o kadar komplike bir konu ki 50 nüfuslu mahalle var, 50 bin nüfusa yakın mahalle var, 50 nüfuslu köy var, 3 bin, 4 bin civarında nüfusu olan köylerimiz var. İş hacimleri farklı, fonksiyonları farklı, coğrafi alanları da birbirinden farklı köyler var, mahalleler var. Muhtarların zaman içerisinde ve muhtarlıkların zaman içerisinde fiilî olarak aldığı şekil mevcut mevzuattaki karşılığının önüne geçmiştir bir kısmı itibarıyla ve çoğunluğu itibarıyla; bir kısmı itibarıyla da mevcut mevzuattaki karşılığını da fiilî olarak bazı muhtarlıklar kaybetmiştir. Bu fiilî durumu, bu gerçeği tespit etmek çalışması içerisindeyiz. Buna uygun, fiilî duruma uygun bir şekilde muhtarlıkların mahalle ve köy düzleminde düzenlenmesi için çalışma yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

 

1’inci maddeye eklenmesi öngörülen yeni (d) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bitireyim, bir saniye.

Böylece, teklifin 1’inci maddesine yeni (d) bendi eklenmiş diğer bentler daha önce kabul edilen bent de dikkate alınarak teselsül ettirilmiştir. Kanunun yazımı esnasında bu bentler düzeltilecektir.

Şimdi, mevcut Komisyon Raporu üzerinde devam ediyoruz.

Teklifin 1’inci maddesinin mevcut (d) bendini okutacağım.

Yalnız, ondan önce, Sayın Kaplan’ın bir talebi var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Süreyya Önder kürsüde konuşurken üç dört dakikası varken konuşması kesildi, konuşmasını tamamlasın. Sataşma da var.

BAŞKAN – Sayın Önder, her zamanki yumuşak üslubunuzla, buyurun.

Üç dakikada toparlarsanız sevinirim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Beş dakika Sayın Başkan, sataşma da var.

BAŞKAN – Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Öncelikle Genel Kurulun tümünden özür diliyorum. Böyle bir zihniyetle, böyle bir saldırgan… Daha fazla tanımlama kullanıp onun seviyesine düşmek istemiyorum. Onunla Genel Kurulu meşgul ettiğim için gerçekten özür diliyorum fakat ibretlik bir şey. Bunun üzerinde konuşmakta fayda var.

Milliyetçi Hareket Partisi ile partimiz arasındaki görüş ayrılıkları hepinizin malumu, neredeyse iki ayrı ucu temsil ediyoruz.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Biz uç değiliz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Eyvallah.

Birbirine zıt, iki ayrı düşünceyi temsil ediyoruz fakat Sayın Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır Beyefendi ne zaman bu kürsüye çıksa ideolojik olarak her türlü fikir ayrılıklarımızı birbirimizle kürsü vasıtasıyla tartışmamıza rağmen, Sayın Şandır, daima “Bu arkadaşlarımızın burada kendini yalnız hissetmemesi gerekiyor.” vurgusunu yapar yeri geldikçe. Bu vurgusunda da samimiyetinden zerrece şüphemiz yoktur. Bir de bu zihniyete bakın. Bir de bu zihniyetin saldırganlığına bakın. Biz, kürsüyü kullanamayacaksak siyasete alan açma bahsini nerede değerlendireceğiz? Bu zihniyettir ki, bu insanları dağa çıkarttı.

Şimdi, dönüp tekrar bıraktığım yerden devam ediyorum. Statükoya, sevgili Kürt kökenli vekiller, statükoya bu kadar yaslanmayın. En kıymetlinizi bu statüko “aşüfte” olarak niteliyor. Bana oradan ucuz kabadayılık yapmadan önce, oradaki 35 can için bir ses çıkartmak uğruna, bir ses çıkartmak için niye kırk sekiz saat beklediniz? Bunun hesabını vicdanına ver önce. Sonra, git Kâhta’ya ver. Bak, bu devlet korucu morucu dinlemiyor. Ondan sonra, onay verdiğin savaş tezkeresinde burada diyorlar ki: “Savaş” demeyin. Peki, üzerine savaş uçağı gönderiyorsunuz. Yerdeki adamı savaş uçağıyla bombalattırırsan bunun adı savaş değil de başka ne olur söyleyin, biz de onu diyelim.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Siz her dönem -O kendisini biliyor- her dönem statükoya yaslanmıştır. Kürtler güçlüyken Kürtlerin yanında, devletten bir istikbal beklediği zaman devletin yanında. Benim hayatıma bak; işkence, hapis, mermi… Biz bu yağmurun içinden çıkıp gelmişiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Senin bu kuru kabadayılığına pabuç bırakmam. Kâhta orada. Seni Kâhta’ya davet ediyorum. Kâhta meydanında kaç kalibresin orada birlikte görelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Önder.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Metiner.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan “Terbiyesiz” kelimesini de geri alsın.

BAŞKAN – Lütfen iki dakika içinde ve yeniden bir sataşmaya meydan vermemek üzere.

5.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, ben de böylesi bir zihniyetle bu şekilde muhatap olduğum için Genel Kuruldan özür diliyorum, Türkiye toplumundan özür diliyorum.

35 vatandaşımız can verdiğinde, henüz hiç kimse konuşmadan konuşma yürekliliğini gösteren ve bu olayın faillerinden de hesap soracağını söyleyen ilklerden biriyim. Birileri bilmiyorsa bunu öğrensin. Her türlü haksızlığın, zulmün, ırkçılığın, otoriterliğin karşısında olan, yürekli bir insanım. Kimsenin, başka türlü, başka sözlerin, cafcaflı sözlerin arkasına sığınmasına gerek yok.

Kâhta meydanı orada. Adıyaman’ın Kâhta ilçesindenim ben. Kimin bu siyaseten sandıklardan ne ölçüde boyunun ölçüsünü aldığını Kâhta’ya gidip herkes öğrenebilir, Adıyaman’a gidip öğrenebilir. Eğer siyasette boy ölçüşeceksek, sandıktan çıkacak sonuçlara bakacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Burada…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bağımsız aday ol, ikimiz de Adıyaman’da seçime gidelim. Bağımsız olarak aday ol, bakalım kaç oy alacağız?

MEHMET METİNER (Devamla) – Burada ucuz kahramanlıklara gerek yok. Burada zorbalıklara gerek yok. Hiç kimse, ne Türklüğümüzün onay mercisidir ne de Kürtlüğümüzün onay mercisidir. PKK’nın, binlerce, öldürttüğü Kürtlerin hesabını sormayan bir zihniyet nasıl demokratlıktan bahseder? Silahlı örgütün tehdit ettiği Kürt aydınları Kürt değil miydi? Diyarbakır’ın meydanında öldürülen Hikmet Fidan o partinin genel başkan yardımcısı değil miydi? Niye bunun hesabını sormuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Niye bunun hesabını sormuyorsunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Cahiliye dönemini de anlat.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – O zaman sen savunuyordun onları.

MEHMET METİNER (Devamla) - Kendinizden farklı her Kürt’ü Kürt olmamakla suçlayan ve kendinizi Kürtlerin onay mercisi olarak gören bu zihniyetinizle dibine kadar faşistsiniz. Biz AK PARTİ olarak her türlü faşizme karşı mücadele edeceğiz. Sopa tutan elin Kürt eli olmasına bakmayacağız. Biz, sopa tutan politikalara, sopa tutan elin kendisine karşıyız. Kürtlük adına baskı kurulduğunda da karşı çıkarız. Bırakın, herkes özgür olsun. Kürt, nereye kadar, kime rağmen Kürt olacaksa kendisi karar versin. Biz PKK’nın Kürt’ü değiliz, biz BDP’nin Kürt’ü değiliz. Onlar, kendi Kürtleri olarak, kendi adlarına konuşabilirler ama bizim adımıza konuşmaktan vazgeçsinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner, teşekkürler.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Faşist” dedi.

BAŞKAN - Yerinizden lütfen, tekrar…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Mahkemede hesaplaşacağız da burada bir ağzının payını…

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Önder, lütfen sataşmaya yeniden meydan verilmeden bitirelim.

6.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bu arkadaşınız, adı geçen… (AK PARTİ sıralarından “Kim söz verdi?” sesi)

Söz verdiler. Bizde kürsü gaspı yok. O sizinle müsemma olan işleri bize yıkmayın.

Şimdi, adı geçen olaylar olduğu zaman en canhıraş savunan arkadaştı bu, en canhıraş. Buna teorik, pratik binlerce gerekçe sunmakla meşguldü, sonra onlara “cahiliye dönemi” dedi, yarın bu dönemine ne diyecek Allah bilir.

Kâhta meselesine gelince, bak Kahta’nın tek geçim kaynağını Malatya’ya veriyorlar. Burada 4-5 tane vekilsiniz, ne yaptınız? Kâhta ekmeksiz kalacak. Kâhta’nın tütünü gasp edildi, ne yaptınız? Öyle burada kuru kabadayılık yok. Şunu yapalım: Gel sen, Adıyaman’dan sen de ben de, AK PARTİ’nin arkasına sığınma, ikimiz de bağımsız aday olalım, bak bakalım dünya kaç köşeymiş.

“Faşist” lafı için de mahkemede hesaplaşacağız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, cahiliye dönemiyle ilgili açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Metiner, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

7.- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Sayın Başkan, Sayın Süreyya Önder Bey ve ondan önce de bulunduğu yerden kürsü inişi sonrası Hasip Kaplan şahsımla ilgili söz değil, bu kez de bir hareket üzerine sözleri ifade ettiler, değerlendirmede bulundular. Benim bilerek bir maksada matuf bir hareketim olmadı yani ben böyle bir şey yapmadım. Ama galiba bu taraftaki bu grubun, yani sonradan oluşan grubun bir takıntısı var, varlığımdan bütünüyle rahatsız olduklarını biliyorum. Ama artık işi parçaya dönüştürdüler, bazen elime, bazen ayağıma, bazen dudak hareketlerime bakarak anlam çıkarmaya başladılar, galiba elin parmaklarını da okumaya başladılar. Fakat bu kez ne Türkçe ne Kürtçe değil, Almanca okudular, nasıl okudular bilemiyorum. Ben yaparsam Türkçe ve Türk insanına göre bir hareket yaparım, Türk milletvekili olarak, bu Meclisin üyesi olarak bir hareket yaparım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Nasıl yaparsın? Onu da göster!

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Ama onlar Almanya’da da galiba tecrübe sahibiler, Alman jest ve mimikleriyle eğitim almış olmalılar.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, nasıl müdahale etmezsiniz?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Nasıl müdahale etsin ya?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne diyor, ne konuşuyor; farkında mısınız?

BAŞKAN – Ne yapmamı istiyorsunuz efendim, ne yapmamı istiyorsunuz? Rica ederim, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Benim böyle bir hareketim olmadı. Ama ben hep söylüyorum ya iftira atmada, yalancılıkta, saptırmada üstlerine yok; dünya şampiyonular, otomatik ilan ediyorum; yarışacak hiçbir grup, hiçbir milletvekili yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bu konuda 69’a göre…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Nitekim, bugün ifade ettiklerinden sadece bir konuya açıklık getireyim. Döndüler, döndürdüler ne dediler? Önce “Uludere’de 6 kişi gözaltına alındı.” dediler. Doğru 6 kişi savcılıkça davet edilmiş, yargı işliyor, bir maksatla ifadelerine başvurulmak üzere çağrılmışlar Encü soyadlı aileden ve serbest bırakılmışlar. Daha sonra, devam eden adli çalışmada 4 kişi gözlem altına alınmıştı. Şu saat itibarıyla durumlarını bilmiyorum; belki serbesttirler, belki değildirler. Tanık mı, şüpheli mi? Onu da bilmiyoruz. Ama Uludere’da savcılık çalışmasın mı, Şırnak’ta adliye çalışmasın mı? Hakaret edilen, saldırılan kaymakamın konusu araştırılmasın mı? 35 tane canın tahkikatı yapılmasın mı? Bir taraftan “Niye yapmıyorsunuz?” diyen, bir taraftan da “Niçin yapıyorsunuz?” diyen bir zihniyet.

Takdirlerinize arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, direkt grubumuzu hedef alarak, bir hareket ve işaretten dolayı grubumuzu hedef alan bir konuşma yaptı.

BAŞKAN – Demin ona cevap verdiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, hayır.

BAŞKAN – “Ben böyle bir hareket yapmadım” diyor Sayın Bakan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu olay yeni. Buna cevap vermedim Sayın Başkan. Bu konuda sataşma ve hakaret var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bunun sonu yok; rica edeyim. Yani…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, ama bu konuda biz konuşmadık Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman siz de oturduğunuz yerden…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır efendim, sataşma var.

BAŞKAN – Sayın Bakan oradan konuştu, siz de oturduğunuz yerden lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama sataşma var.

BAŞKAN – Kusura bakmayın. Yani, oradan, bir şey söyleyecekseniz sataşmaya meydan vermemek üzere… Yeter, bunu burada bırakmak zorundayım, maalesef yani Meclisi çalıştırmak zorundayız. Bulunduğunuz yerden lütfen. Sayın Bakan oradan konuştu, siz de oradan konuşun.

Buyurun efendim.

8.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bir önceki oturumda, Sayın Bakanın tutanaklara geçen ve yüz kızartıcı sözleri nedeniyle İç Tüzük’ü işletin dedim, işletilmedi. Sonra “Farkında değilim” diyor yaptığı hareketlerin, aslında konuştuklarının da farkında değil Sayın Bakan, ama buradaki fotoğrafçılar her şeyin farkındadır. O resmi, o hareketi çıkarsa, bütün Genel Kurulun önünde çıkıp bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa etmesi lazım. Bu Genel Kurul, o hareketi, o davranışı nedeniyle Sayın Bakanı Genel Kurula o hareketi yapmış olarak addeder ve onun için de hem bakanlıktan hem milletvekilliğinden istifa etmesi lazım. Öyle değilse, öyle olmazsa, bu Parlamentoda ne düzen sağlanır ne de bakanlık mertebesine gelmiş ve bunu taşıyamayan bir davranış biçimine onay veremeyiz. Bunu da milletimizin takdirine bırakıyorum, bütün milletimizin, 74 milyonun takdirine. Bir bakan, o işaret, o hareketle ilgili böyle konuşuyor. Gerçekten fotoğrafı ve canlı kaset, CD’ler çıkacaktır. Sayın Bakanın CD’sini de yayınlarız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan, zabıtlara geçti sözleriniz.

 

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (Devam)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesinin mevcut (d) bendini okutuyorum:

 

d) Ekli (II) sayılı cetvelin 3 numaralı sırasında yer alan "Toplu Konut İdaresi Başkanı," ve 5 numaralı sırasında yer alan ", Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcısı" ibareleri cetvelden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – (d) bendi üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz.

Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

112 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 1/d maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım biliyorsunuz. Öncelikle bunu belirtmeliyim ki Hükûmet yaklaşık bir ay önce alelacele, acemice çıkardığı bir kanun hükmünde kararnameyi bu yasayla düzeltmek istemektedir. Burası yasama organı, asli görevi yasa yapmaktır biliyorsunuz, ikinci görevi de hükûmeti denetlemektir fakat Hükûmet yasa yapma yetkisini bu Meclisten ne yazık ki tabiri caizse kaçırmıştır, kendi uhdesine almıştır ve çıkardığı kanun hükmünde kararnamelerdeki teknik hatalar yüzünden de biz sabahtan beri bunu düzeltmekle uğraşmaktayız.

Üzerinde konuştuğum konuyla ilgili Toplu Konut İdaresi personelinin haftanın yedi günü çalışmak zorunda kalması nedeniyle ekonomik durumlarının düzeltilmesi istenmektedir fakat Hükûmet çıkardığı 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle aslında birçok dengesizlik yarattı. Bunların başında da yargı mensupları gelmektedir. Hükûmet diyor ki: “TOKİ personeli çok çalışıyor, bu nedenle maaşlarını artıracağız.”

Arkadaşlar, şimdi, hâkim, savcıların içinde bulunduğu çalışma koşullarıyla ilgili size biraz bilgi vermek istiyorum. Yargıç ve savcıların yüzde 78’i günde on iki saat ve daha fazla çalışmaktadır. Bu fazla çalışmanın karşılığında herhangi bir fazla mesai ücreti almadığı gibi istirahat hakkı da bulunmamaktadır.

Yine, hâkim, savcıların yüzde 90’ı hafta sonu çalışmak zorunda kalmaktadır ve hafta içinde her akşam evlerine dosya götürmektedirler. 10 bin hâkim, savcının yüzde 6’sı odalarını bir başka meslektaşıyla paylaşmaktadırlar ve odalarının dörtte 3’ü ne yazık ki steril değildir. Hâkim, savcıların yüzde 70’i meslek yaşamları boyunca en az bir kez meslek hastalığı geçirmektedirler. Bir hâkime düşen iş sayısı Avrupa ülkelerinde 200 iken ülkemizde 1.078’dir.

 

2009 verilerine göre Almanya’da 100 bin kişiye 24 hâkim, İngiltere’de 17, Yunanistan’da 29 hâkim düşerken, Türkiye’de yalnızca 9 kişidir. Bu durum göstermektedir ki, Türk hâkim-savcıları âdeta doğaüstü varlıklar gibi uyumadan, dinlenmeden görevlerini yapmaya çalışmaktadırlar. Ve bu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle ne yazık ki hâkim-savcılarda bir iyileştirme yapılmadı.

2011 verilerine göre Türkiye’de açlık sınırı 981 lira, yoksulluk sınırı 2.693 lira olup, göreve yeni başlayan bir hâkim yaklaşık 3.100 lira, yani yoksulluk sınırında bir ücret almaktadır. Bu neden kaynaklanmaktadır? Biliyorsunuz hâkim-savcıların maaşı Başbakanlık Müsteşarının maaşına endekslidir. Bu durum da ayrıca yargı bağımsızlığını zedeleyen bir durumdur.

Hâkim-savcı dışında adliye çalışanlarının durumu da yine içler acısıdır; ücretler yetersizdir, çalışma koşulları olumsuzdur. Bugün bir yazı işleri müdürü ortalama 2.500 lira, kâtip 1.500 lira, mübaşir 1.400 lira almakta ve bu insanlar on saat, hafta sonu, bayram tatili olmadan çalışmaktadırlar, karşılığında fazla mesai ücreti almamaktadırlar.

Yine, “eşit işe eşit ücret” diyorsunuz, 4/B ve 4/C kapsamında çalışan büro emekçileri aynı işi yapan meslektaşlarından daha düşük bir ücretle çalışmaktadırlar ve her an işlerini kaybetme korkusuyla yaşamaktadırlar.

Yine, atanmayan yüz binlerce öğretmenin sorunu varken siz burada TOKİ çalışanlarına ek bir ücret artışı getirmek için bu kanunu önümüze getirdiniz.

TOKİ ne yapmaktadır arkadaşlar? TOKİ ”kentsel dönüşüm” adı altında vatandaşın yıllarca zahmet çektiği, çamurlu yollarında yürüdüğü, elektriksiz, susuz barındığı evlerini şu anda alıp müteahhitlere, yandaş müteahhitlere rant sağlamakla meşguldür ne yazık ki. Bugün Başakşehir Kayabaşı’nda, Şahintepe’de, Şamlar’da, Avcılar Tahtakale’de, Arnavutköy’de, Çatalca’da “kentsel dönüşüm” adı altında vatandaşın arazisi reel fiyatının altında bir ücretle alınmakta, TOKİ kendi ürettiği, yaklaşık 60-70 bin liraya mal ettiği daireleri, bu arsalara karşılık 200-250 bin liraya takas ederek vatandaşı zor durumda bırakmaktadır.

Bu arsaları aldıktan sonra, normal koşullarda imar planında 0,50 olan emsali, TOKİ, kendi başına imar planı yaparak 3 emsale çıkarmaktadır, 15-20 kat irtifa vermektedir.

Bu şekilde, aslında vatandaşın olması gereken rant, ne yazık ki vatandaşa değil belli müteahhitlere gitmektedir. Vatandaş, hisseli olduğu bu arsaları vermediği zaman, TOKİ, 12’nci maddeye göre imar uygulaması yapmakta ve vatandaşın yerlerini imar dışına çıkarmakta ya da değersiz bir noktaya koyarak mülkiyet hakkını ihlal etmektedir.

Yine, değerli arkadaşlar, İstanbul Kartal’da “kentsel dönüşüm” adı altında, 25 YTL karşılığında, insanların evleri elinden alınmaktadır. “Ya bu parayı al git ya da peşinata sayalım, kalan kısmını öde.” denilerek, şehrin dışında,  sosyal konut anlamında, insanlara daire verilmektedir.

5393 sayılı Kanun’un “Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı” başlıklı 73’üncü maddesiyle bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme ile yerel yönetimlere, büyük inşaat şirketleriyle birlikte, küçük mülkiyet sahiplerinin haklarını dikkate almayan bir şekilde tasarruf etme yetkisi verilmiştir.

Yine, 2005 tarihinde çıkarılan 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun, Başbakanlık tarafından Meclise, Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı olarak gönderilmiştir. Bu Yasa’ya göre, belediye veya il özel idareleri, her türlü fiziki düzenlemeyi yapmaya, bu alanlarda bulunan her türlü özel mülke -tabiri caizse- el atmaya yetkili kılınmıştır.

Şu anda, İstanbul’da, kent merkezinde değerli birçok alan bu şekilde boşaltılmakta, insanların malları yok pahasına ellerinden alınmaktadır.

Bu iktidar döneminde TOKİ… Daha önce, biliyorsunuz, KEY hesabı vardı. Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, aynı zamanda Konut Edindirme Yardımı kesilen kişilerin ortak olduğu bir ortaklıktı. Ne yazık ki maaşlarından kesinti yapılan insanların elinden alınarak, kuşa çevrilen küçük ödemelerle vatandaşlar oradan çıkarıldı ve şu anda Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, başka, TOKİ'ye iş yapan bir kısım müteahhit firmalarla birlikte kendi yandaşlarına rant sağlamaktadır.

Değerli arkadaşlar, yine elimde bir belge var. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi 18/3/2011 tarihinde Eyüp ilçesinde “Alibeyköy Tema Parkı” adı altında yaklaşık 500 bin metrekarelik bir alanı da “Özel proje alanı” olarak ilan etmiş ve bu bölgede bulunan insanların evlerini boşaltmaları için kendilerine tebligat yapılmıştır.

TOKİ aslında dar gelirli kesimlere konut üretip vermesi gereken bir kuruluş iken ne yazık ki dubleks villalar, efendim, rezidanslar, iş alanları yaparak bunları da bir kısım, özellikle “TOKİ müteahhidi” olarak bilinen kişiler aracılığıyla yaparak Hükûmete yakın müteahhit firmalara rant sağlamaktadır.

Bu nedenle, umarım Hükûmet yeni bir gelir adaletsizliği yaratmadan, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bozduğu yapılanmayı, Kanun Hükmünde Kararname’yi Meclis Genel Kuruluna getirerek yeni baştan bir düzenleme yapılmasına imkân verir diyorum, hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.

İkinci konuşmacı, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Murat Bozlak.

Sayın Bozlak, buyurun.

BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere uzun süredir Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisini baypas etmiş durumdadır. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi muhalefet partilerinin itirazlarına rağmen AKP Grubu tarafından Hükûmete verilmiştir. Parlamentonun yasama görevi uzun süredir Hükûmet tarafından yerine getirilmektedir. Parlamentoda tartışılmayan düzenlemelerin yanlış ve eksik olması da gayet doğaldır. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi alışkanlık hâline gelirse kuvvetler ayrığı ilkesini de zedeler, otoriter rejimlerin yolunu da açar. Bu alışkanlıktan derhâl vazgeçilmelidir.

Sayın milletvekilleri, mevcut teklif öyle gözüküyor ki AKP Grubu tarafından kabul edilecek. Bu anlamda da, kanun teklifinin getirisi-götürüsünü değerlendirmek yerine önemsediğim birkaç konuyu Sayın Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum: Değerli milletvekilleri, Sayın İçişleri Bakanı Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hasip Kaplan’a hitap ederken “sayın” demiyor, “Hasip Kaplan” diyor. Ben de Sayın İçişleri Bakanının isminin önüne eklediğim “sayın” kelimesini kaldırıyorum. İçişleri Bakanı, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hasip Kaplan’a biraz önce parmağıyla çirkin bir işarette bulunmuştur. Bu hareketi yapan Bakan ne Parlamentomuza ne de AKP Hükûmetine yakışmıyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sen kendine bak.

MURAT BOZLAK (Devamla) – Kendime de bakıyorum, size de bakıyorum. Özellikle size bakıyorum.

Bu Meclis bu hareketleri içine sindirmemelidir. Kötü hareket de yine bildiğiniz gibi sahibine aittir.

Sayın Metiner, benim Genel Başkan olduğum dönemde siz de HADEP Genel Başkan Yardımcısıydınız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Doğrudur.

MURAT BOZLAK (Devamla) – Birlikte uzun bir süre çalıştık. Biz birbirimizi iyi tanıyoruz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Çok iyi tanırız, evet.

MURAT BOZLAK (Devamla) – AKP Grubunun şövalyeliğini yapmaktan lütfen vazgeç.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Seni anlatırım birazdan.

MURAT BOZLAK (Devamla) - Eğer halkına zerrei miskal kadar saygın kalmışsa susmanın da bir meziyet olduğunu bil ve lütfen, bazen sus.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sen kendine bak!

BAŞKAN – Sayın Hatip, lütfen Genel Kurula hitap et.

MURAT BOZLAK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi ülke sorunlarına çözüm getirecek olan en üst kurumdur. Parlamento milletvekillerinin birbirine hakaret ettiği, küfür düzeyinde söylemde bulunduğu yer olmadığı gibi, yine şahıslarımız üzerinden seçmenlerimize ve halklarımıza hakaret edilen, halklarımızı aşağılayan yer de asla olmamalıdır. Kem laf sahibine ait olmakla birlikte halklarımızı da aşağılayacak düzeydeki söylemlerin iç  barışımıza, sorunlarımızın çözümüne katkı sağlamadığı hepimiz tarafından bilinen bir gerçekliktir. Bizlere oy veren seçmenler Mecliste birbirimize hakaret edelim diye oy vermediler; tam tersine, sorunlarını oturup konuşmamız ve sorunlarına çözüm getirmemiz için oy verdiler. Bizler bunun gereğini yerine getireceğimize, ne yazık ki tam tersi bir çalışma içerisindeyiz. Umuyor ve diliyorum, bir an önce bundan hep birlikte vazgeçeriz.

Değerli milletvekilleri, gerçekten bu ülkenin temel sorunlarının çözüm yeri Parlamentodur. Temel sorunlarımızın başında da Kürt sorunu gelmektedir. Bu ülkede Kürt sorununu çözmeden ülkenin demokratikleşmesi mümkün olmadığı gibi, ekonomik olarak da büyümesi mümkün değildir. Dış ülkelerin nezdinde de güçlü ve itibarlı bir ülke olma şansı da yoktur. İç barışı sağlamamızın da, akan kardeş kanını durdurmamızın da tek yolu bu sorunu çözmektir. Sorunun çözüm yeri de, sorunun çözüleceği yer de bu Parlamentodur. 19’u çocuk, 35 gencecik insanın katliamı gibi katliamlara bir daha bu ülkede tanık olmak istemiyorsak, bu ülkede asker, polis ve gerillanın ölmesini istemiyorsak Parlamentomuz bu sorunu çözmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu konuda da en büyük görev AKP Grubuna düşmektedir. AKP’li milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu görev en başta size düşüyor. Bu ülkede barışı sağlamak da çatışmayı ve şiddeti devam ettirmek de sizin yaklaşımınıza bağlıdır. İsterseniz akan bu kardeş kanını durdurabilirsiniz. Şu an gerçek anlamda iktidar gücüne sahipsiniz. Eskisi gibi sizi kapatmaya hazırlanan cumhuriyet savcıları yok, size sıkıntı yaratacak Anayasa Mahkemesi de yok, arkanızda darbe planları yapan bir ordu da yok. Polis teşkilatı da Millî İstihbarat Teşkilatı da emrinizdedir. Sizi zorlayacak bir devlet bürokrasisi de yok. Yazılı ve görsel basını zapturapt altına almış durumdasınız. Demokratik olmayan seçim yasasının sağladığı avantajla Parlamentoda sayısal çoğunluğa da sahip olmuş durumdasınız. Şimdi, bu gücünüzü barış ve kardeşlikten yana da kullanabilirsiniz, çatışma ve şiddetten yana da kullanabilirsiniz. Bu tamamen sizin elinizde ancak bu konuda karar verirken geçmişte yaşananları lütfen bir bir inceleyin. Kurtuluş Savaşı’nı kimler yürütmüştür? O dönemin liderleri neler söylemiştir ve halklarımıza neler vaat etmişlerdir? Lozan’a giden heyet kimin adına, hangi halkların adına gitmiştir? Lozan Antlaşması’ndan sonra yürürlüğe giren 1924 Anayasası’yla verilen vaatlerden niçin vazgeçilmiştir? Bunun yanı başında da Koçgiri’de, Şeyh Sait hareketinde, Zilan’da, Ağrı’da, Sason’da ve Dersim’de ne olmuştur, neler yaşanmıştır, devlet ne yapmıştır, niye sonuç almamıştır? 1925’ten bugüne kadar Kürtler canları pahasına niçin direnmektedirler? Lütfen, bunları bir bir inceleyin.

Şunu belirteyim: O dönem öyle bir dönemdir ki, bir köyde yaşanan zulmü, komşu diğer köylerin bilmediği, haberdar olmadığı bir dönemdi oysa şimdiki dönem, herkesin uçan kuştan dahi haberdar olduğu bir dönemdir. Hiç kimsenin yaptıklarının gizlenemeyeceği, örtbas edilemeyeceği bir dönemdir. Ayrıca,  bugünkü Kürt, o günkü Kürt de değildir. Dünyanın dört bir tarafında yaşayan Kürtlerin tamamı, Diyarbakır’da neler yaşandığını günübirlik izliyor. 35 gencin katliamıyla gerçekleşen olay dünyanın dört bir tarafındaki Kürtleri ayağa kaldırmıştır.

Tüm samimiyetim ve içtenliğimle söylüyorum: Kürtler bu ülkede başta Türk halkı olmak üzere tüm insanlarımızla barış içerisinde, kardeşçe, eşit ve özgür koşullarda birlikte yaşamak istiyorlar. Önerim, sayın AKP’liler size önerim: Gelin hep birlikte el ele verelim, bu sorunu birlikte çözelim, barışı ve kardeşliği bu ülkede tesis edelim. Önünüzde iki seçenek var: Birinci seçenek, barış ve demokratik çözüm seçeneğidir; bu yolu  seçerseniz, bizler de sonuna kadar katkı sunarız. İkinci seçenek ise, ne yazık ki bugünkü mevcut tutum ve yönteminizdir. Bunda ısrar eder, bu yolu devam ettirmeye çalışırsanız bize düşen görev de halkımızla birlikte buna karşı sonuna kadar direnmektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

 MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, Sayın Bozlak, ismimi anarak, sataşmada…

BAŞKAN – Mehmet Bey, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani, bu biraz fazla tolerans oluyor.

BAŞKAN -  Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeden iki dakika içinde, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) –. Ne dedi ki? “Benim Genel Başkan Yardımcımdı” dedi, başka bir şey demedi. Cahiliye dönemine, iki kelime…

BAŞKAN - Kime?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sataşma yok ki, iki kelime…

BAŞKAN -  Bir dakika efendim… Bir dakika, rica edeyim yani.

HASİP KAPLAN (Şırnak) –  Sayın Başkan, yani Allah için biraz adaletli olun, tarafsız olun.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ya bir dakika Allah’ını seversen, bırakın konuşmayı. Hayret bir şeysin ya!

BAŞKAN - Ama siz mi karar vereceksiniz, ben mi sataşma olup olmadığına? Müsaade buyurun efendim. Buyurun, müsaade buyurun, bir dakika susun, lütfen.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adana Milletvekili Murat Bozlak’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Murat Bozlak, çok değer verdiğim bir insan; dolayısıyla, kendisini şu veya  bu şekilde rencide edecek hiçbir söz sarf etmem. Birlikte çalıştığım dönemde dostluğunu gördüğüm bir insandır. Kendisiyle çalıştığım dönemde de hep birlikte neleri savunduğumuzu kendisi de bilir, nelerden rahatsız olduğunu da kendisi bilir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok meraklı konuşmaya. Grup Başkan Vekilisiniz, ara sıra konuşturup söz verin.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Allah Allah, sabahtan beri konuşuyorsun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok kabiliyetli işte.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hayret bir şeysin ya!

MEHMET METİNER (Devamla) – Emanet edilen bilgileri ben burada paylaşacak değilim. Biz birbirimizi çok iyi tanıyoruz, hiç bu polemiklere girmeye gerek yok. Ben HADEP’te genel başkan yardımcılığı yaptığım dönemde -kendisi de bilirler, parti programatiği de vardır- etnik milliyetçiliğe ve siyasal bölücülüğe karşı olduğumuzu hep birlikte söylüyorduk, üniter devletten yana olduğumuzu söylüyorduk…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değişmedi ki.

MEHMET METİNER (Devamla) – …ortak vatanda herkesin hür ve eşit vatandaş olarak yaşaması gerektiğini savunuyorduk.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen devam ediyor.

MEHMET METİNER (Devamla) – Bugünkü Mehmet Metiner hâlâ bu düşüncelerini savunuyor. PKK, silahlı güçlerini sınır dışına çekmişti, silahlarını koşulsuz bir biçimde susturmuştu. Ben şimdi sevgili Murat Bozlak’a soruyorum, o tarihte beraber yapmış olduğumuz bir sürü şeyi hatırlatmadan: Peki, ne oldu da Ergenekonculara sağlanan bu tarihî fırsat 2004 yılında, AK PARTİ iktidara geldikten sonra tam da demokratikleşme hamlelerini başlattığı dönemde PKK silahlarını konuşturdu. Sayın Bozlak diyor ki: “Tam da Ergenekoncu düzenin tasfiye edilmek istendiği bir dönemde PKK’nın silahlarını konuşturarak statükonun devamını isteyen güç odaklarının değirmenine su taşımasını eleştirmek…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Metiner, yapma!

MEHMET METİNER (Devamla) – …kendi halkıma duyduğum büyük saygıdan dolayıdır çünkü PKK’nın siyaseti Kürtlere zarar veriyor.”

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başbakan seni belediyeden niye attı, onu da anlat.

MEHMET METİNER (Devamla) – PKK’nın terör siyaseti, BDP’nin de terörün…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başbakan niye attı basın danışmanlığından, biraz da onu anlat, dinlesin Genel Kurul.

MEHMET METİNER (Devamla) – …siyasetini yapan tutumu, Kürt sorununun çözümsüzlüğünü derinleştiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET METİNER (Devamla) – Halkıma duyduğum saygıdan dolayı bunları söylüyorum.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Metiner, çok teşekkür ederim. Zabıtlara geçti.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başbakan niye belediyedeyken attı, biraz da onu anlatsın, Genel Kurul dinlesin.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O mu konu şimdi? Konu o mu?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tüm üyeleri ilgilendiriyor da…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İş o eksene gelirse çok şeyler söylenebilir, oraya döndürme ekseni.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 112) (Devam)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde şahısları adına Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (d) bendi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin yaşadığı hızlı nüfus artışı ve hızlı kentleşme sebebiyle oluşan konut ve kentleşme sorunlarının çözülmesi ve konut üretiminin artırılarak işsizliğin azaltılması amacıyla 1984 yılında, genel idare dışında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı idaresi Başkanlığı kurulmuştur. Toplu Konut İdaresi Başkanlığının özerk ve esnek hareket edebilmesi sebebiyle ilk yıllarda çalışmalarda belli bir başarı sağlanmış ve idarenin kendi arsaları üzerinde 2002 yılına kadar 43.145 konutun inşası tamamlanmıştır. 2001 yılında Toplu Konut Fonu’nun kaldırılması sebebiyle kurum kaynaklarının yetersiz kalması, büyük ölçüde azalması sebebiyle kurum işlev yapamaz hâle, tabiri caizse, gelmiştir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, AK PARTİ’nin tek başına iktidara gelmesiyle birlikte 2003 yılında 4966 sayılı Kanun’la yapılan değişikliklerle bambaşka bir kimliğe kavuşmuş ve ülkemizde çok ciddi bir değişim ve dönüşüme imza atmıştır. Bu çerçevede, 2003 yılı başından itibaren konut yapımı ülke bütününde hızlandırılmış, 81 ilimizin tamamında, 800 ilçemizde, toplam 2.206 şantiyede, 518.178 konut rakamına ulaşılmıştır. Bu rakam, benim de milletvekili olma onurunu taşıdığım Bolu’muz gibi, yaklaşık 100 bin nüfuslu 20 şehre eşdeğerdir. Ülke genelinde böylesine büyük bir başarıyı ortaya koyan ve kısaca TOKİ olarak ismini duymaya alıştığımız Başbakanlık Toplu Konut İdaresinin hizmetlerinden Bolu olarak ne kadar faydalandığımızı örneklerle anlatarak TOKİ’nin bir ilin gelişmesinde ne ölçüde önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Bolu Merkez ilçe, Gerede, Mengen ve Mudurnu ilçelerimiz ile Gökçesu ve Pazarköy beldelerinde toplam 2.644 konut tamamlanmıştır. Hâlen devam eden Göynük, Seben, Kıbrısçık ile Mudurnu ikinci etap projelerinde 632 konut yapılacaktır. İhale ve proje aşamasında olan Merkez ilçe ile Yeniçağa ilçemizde ve ayrıca Pazarköy beldesindeki ikinci etap ile Taşkesti beldesindeki uygulamalar ile birlikte 763 konut daha planlanmaktadır yani toplamda Bolu’muzda 4.039 konut sayısına ulaşacağız. Bunun yanında TOKİ Bolu’da, 3 ilköğretim okulu, 1 lise, 1 kreş, 7 cami, 9 ticaret merkezi, 1 iki yüz yataklı pansiyon, 1 sağlık ocağı ve hatta, Mengen Çayı ile Sazlar Deresi ıslah çalışmalarını bile gerçekleştirmiştir. Başlangıçta sadece konut üretimi olarak organize olan yapı, AK PARTİ’nin ülke için çizdiği vizyona paralel olarak faaliyetlerini genişleterek devletin inşaat faaliyetlerinin tamamına yakın bir kısmını -kara yolları hariç- gerçekleştirmektedir.

Buradan, tüm Bolulu hemşehrilerimize bir de müjde vermek istiyorum. AK PARTİ’nin toplumun hemen hemen her kesimi tarafından beğenilen en önemli icraatlarından birisi, sağlık alanında yapılan hizmetlerdir. Bu kapsamda, Göynük ilçemizde 24 Ocakta, Mengen ilçemizde ise 1 Şubatta, Başbakanlık TOKİ tarafından hastane yapım ihaleleri gerçekleştirilecektir.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ demek hizmet demektir, AK PARTİ demek icraat demektir, AK PARTİ demek milletimizin sesine kulak verip onlarla aynı yöne bakabilmek demektir. Bugüne kadar hiçbir olumlu eleştiri yapmadan sadece ve sadece kısa gün politikaları ile Meclis kürsüsünden bile halkı kandırmaya çalışanlara en güzel cevabı gene Hükûmetimiz hizmet ile vermiştir. Özellikle Mengen hastane inşaatının Mengen’imize, Pazarköy’ümüze, Gökçesu beldemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ayrıca, Akşemseddin diyarı Göynük ilçemizde yapımı devam eden konutlar ile birlikte yeni hastane binamızın hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz için bu kadar büyük öneme sahip olan TOKİ’nin Başkan ve Başkan Yardımcısı ile ilgili bu değişikliğin böylesine önemli bir kurumun sağlıklı bir idari yapıyı devam ettirebilmesi için hayati bir değere sahip olduğunu düşünüyor, tüm TOKİ çalışanlarını tebrik ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercoşkun.

İkinci konuşmacı, şahsı adına Ağrı Milletvekili Sayın Ekrem Çelebi.

Sayın Çelebi, buyurun.

Süreniz beş dakika.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin (d) fıkrası hakkında yüce Meclise bilgi vermek üzere huzurunuzdayım.

2/11/2011 tarihli ve 28103 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile uzmanlık ve ihtisas kurumu olan TOKİ’nin kariyer uzmanlıklar arasına dâhil edilmediği ve anılan Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 12’nci maddesinin üçüncü fıkrası ile 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nun ek 3’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle sözleşmeli personel çalıştırma yetkisi kaldırılmıştır. Bu nedenle TOKİ uzman kadrolarında çalışan teknik ve idari kariyerli personelin kariyer uzmanlığa dâhil edilmemesi nedeniyle emsal kamu kurum ve kuruluşlarına nazaran özlük ve mali haklarında hak kaybına neden olmaktadır.

TOKİ’nin hâlen yönetim kadrolarında görev yapan personelin 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe gireceği 15/1/2012 tarihinden itibaren hizmetin gereği olarak yapılacak görev değişikliklerinde atanacakları uzman kadroları ile sözleşme yapılamayacağından bu durumdaki personelin aylıklarında ciddi bir düşüş olacak ve hak kaybına sebebiyet verecektir. Bu nedenle, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe gireceği 15/1/2012 tarihinden sonra TOKİ’de uzman yardımcısı, uzman ve avukat kadrolarında işe alınacak mühendisler, avukatlar ve idari branşlardaki personel ile sözleşme yapılamayacaktır.

Bu durum TOKİ’de hâlen aynı kadrolarda sözleşmeli olarak istihdam edilen ve aynı işi ve görevi ifa eden personel arasında ciddi bir ücret farklılığı yaratacak ve personel arasındaki haksızlığa sebebiyet verecektir. Dolayısıyla, İdarede uzman kadrolarında nitelikli ve kalifiye mühendis ve avukat çalıştırılması mümkün olamayacağı gibi, personelin özel sektöre ve diğer kamu kuruluşlarına nakli veya kaçışı söz konusu olacaktır. Ayrıca, kalifiye personel istihdam etme imkânı da olamayacaktır bu sözleşmeler karşısında.

375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, TOKİ’de görev yapan uzmanların ve yönetim kademesindeki personelin hak kayıplarının önlenmesine ilişkin olarak verilmiştir. Bu nedenle, TOKİ’nin 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin dışında tutulması ve eski mevzuat hükümlerinin uygulanması için 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle getirilmiş olan ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye

ekli (II) sayılı cetvelin 3 numaralı sırasına dâhil edilmiş olan "Toplu Konut İdaresi Başkanı" ve 5 numaralı sırasına dâhil edilmiş olan "Toplu Konut İdaresi Başkan Yardımcısı" ibarelerinin cetvelden çıkarılması gerektiği… Bu kanun teklifi ile TOKİ personelinin eski mali haklarının korunması için mevcut mevzuat hükümlerinin uygulanması amaçlanmaktadır. TOKİ personeli için yeni bir hak ve ücret artışı bununla birlikte getirilmemektedir.

Bu kanun teklifinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Sayın milletvekilleri, şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi başlatacağız.

Sisteme girmiş olan arkadaşlarımızın beş dakika, Sayın Bakanın beş dakika şeklinde olacak.

İstanbul Milletvekili Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, 12 Eylül referandumuyla birlikte, bazı illerin büyükşehir yapılacağını o günkü, sizin yerinizde oturan Sayın Bakan Şanlıurfa’da, başka illerde ilan etti. Daha sonra, referandum sırasında yine Sayın Başbakan Denizli’de “Bazı illerin…” dedi, illerin ismini vererek anons ettiler. Daha sonra seçim sürecinde yine o günün İçişleri Bakanı ve Sayın Başbakan söz verdiler.

Büyükşehirle ilgili yasayı bu Meclise ne zaman getireceksiniz ve kıstasınız ne olacak? Eğer bir şekilde 200 kilometre ilerideki bir ilçeyi büyükşehir olarak yönetecekseniz sukutuhayale uğrarsınız. Bugün bunun örnekleri var, İstanbul’da örnekleri var; Çatalca’nın 5 kilometre ilerisinde bir köy, 80 kilometre ilerisinde bir mahalle olursa hizmette aksaklık oluyor. Bu yasayı ne zaman getireceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) –  Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi daha önce SSK’lı iken belediye başkanı seçilen bazı belediye başkanları 5510 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi gereğince Emekli  Sandığına tabi tutulmuşlardır. Bu belediye başkanları emekli dilekçelerini verdiğinde ise işten ayrılış bildirgesi istenmektedir. Bu durumda ise yeni mağduriyetler ortaya çıkmaktadır. Bu durumda olan belediye başkanları için -daha önceki belediye başkanlarında olduğu gibi- serbest prim ödeme hakkı verilebilir mi? Bu  konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Canailoğlu…

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Trabzon ilinde TOKİ ve Trabzon Belediye Başkanlığınca 2004-2009 döneminde başlatılan kentsel dönüşüm olarak Zağnos vadisi, Tabakhane vadisi, Çömlekçi mahallesi ve Hızırbey Mahallesi’ndeki dönüşümler hangi aşamadadır? Bu yerlerle ilgili planlama yapılmış mıdır? Yapılmışsa ne zaman başlatılması düşünülmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Teşekkürler.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sizin de imzanız var. Bugün unuttuklarımızın bir kısmını düzeltmek için bu kanun tasarısını görüşüyoruz. Gene bu kanunda, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede 1. sınıf emniyet müdürlerinin maaşlarını farklılaştırdınız. İl müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı olanlara, müfettiş, strateji geliştirme uzmanı olanlara göre bin lira daha fazla maaş veriyorsunuz. Makam sahibi olmayan 1. sınıf emniyet müdürlerinin suçu ne? Bu farklılığı ne zaman ortadan kaldıracaksınız?

İkinci sorum: 1. sınıf mülki idare amirlerinin özlük haklarını emsallerine uygun hâle ne zaman getireceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Bursa ili Gemlik Belediye Başkanı görevden alındı. Ancak yerine Belediye Meclisi kendi aralarında yapmış oldukları seçim neticesinde AKP’li belediye meclis üyesi belediye başkanı seçildi ancak bu seçim idare mahkemesi tarafından iptal edildi ve karar kesinleşti. Karar kesinleştiği hâlde bu kararın infazı gerçekleştirilmemekte. Anayasa’mızın 11’inci maddesinde “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargıyı bağlar.” der. Anayasa’nın 138’inci maddesi: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır.”

Sayın Bakanlık bu karara niye uymuyor, sebebini açıklar mısınız veya uyacaksanız da ne zaman bu kararı yerine getireceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, 5302 sayılı İl Özel İdare Kanunu’nun 24’üncü maddesinin madde başlığı “İl genel meclis üyelerine huzur hakları ve diğer sosyal haklar” şeklinde ifade olunmuşsa da huzur hakkı dışında bir ödemenin olmadığı il genel meclis üyeleri için özlük ve sosyal haklar anlamında bir düzenleme yapacak mısınız? Protokolde yeri olmayan il genel meclis üyeleri için bir hazırlığınız var mı? Ayrıca, görev yaptığı süreler içerisinde il genel meclis üyelerine yeşil pasaport hakkını kullandırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Aslanoğlu’nun sorusu büyükşehirler konusundaki çalışmanın ne zaman, ne şekilde sonuçlanacağına: yönelik. Bu konu Hükûmetimizin eylem planında yerini almış bir konudur, Bakanlığımızın öncelikli çalışmaları arasındadır. Sonuçlanması: 2014 seçimlerinde yürürlüğe girecek şekilde sonuçlanacaktır hem yasal olarak hem de seçimlerin gerçekleşmesi için gerekli hazırlıkların yapılması bakımından. Seçim olmadan büyükşehir belediyesinin teşekkülü normalde mümkün değildir. Tabii, kanunda özel hükümler getirilerek özel yapı oluşturulabilir. O, olağan dışı bir düzenleme olur. 

Sayın Alim Işık Emekli Sandığına tabi belediye başkanlarının durumunu sorar. Yazılı olarak cevap vereceğiz.

Sayın Canalioğlu: Trabzon’da TOKİ ile belediyenin müşterek yürüttüğü toplu konut kentsel dönüşüm çalışmaları Zağnos bölgesi, Zağnos Mahallesi’nin birinci kısmı bitti, ikinci kısmı devam ediyor. Tabakhane ve Çömlekçi mahallerindeki kentsel dönüşüm çalışmaları devam ediyor hem proje hem uygulama olarak. Bu proje başlandığına göre bitirilecektir. Başlanmış bir iş dönemimizde ve TOKİ tarafından yarım bırakılmamıştır. Ama Trabzon’daki bu mahallelerin, bu mahallelerdeki çalışmaların hem mülkiyet açısından hem de şehrin bulunduğu yerin coğrafi özellikleri, alt yapıdaki çalışmaların doğurduğu zaman kaybı ve maliyet miktarları itibarıyla ne gibi özellikler taşıdığını siz en az TOKİ yönetimimiz kadar bilecek durumdasınız fakat yılmak yok, durmak yok, başlanan iş bitecektir.

Sayın Erdoğan: Doğru, benim de imzam var 666 sayılı Kararname’de. Bu kararnamede ne varsa biz sahibiz. Burada bir sayın milletvekili, bu kararnamenin arkasında -galiba Sayın Kuşoğlu’ydu- sahip çıkanı yok gibi bir ifade kullanmıştı bugün yapılan konuşmalar arasında. Bu kararnamenin altında kimin imzası varsa, ki benim de imzam var, herkes bu kararnamenin sahibidir. Meclise kararnameyle ilgili konularda düzeltme yapmak için yasa teklifi getirmek, yasa tasarısı getirmek de ne Anayasa’ya aykırıdır ne de Meclisin varlığına ters düşen bir şeydir. Meclisin görevi, Meclis olarak bizim görevimiz yasaları ihtiyaca uygun hâle getirmektir. Tabii ki değişik açılardan bakıp eleştiriler yapmak da mümkündür. Sizlerin eleştirileri bizlere de katkı vermektedir, onu da ifade etmiş olayım.

Mülki idare amirleriyle ilgili konuda daha önce açıklama yaptım. Anlaşıldığını zannediyorum. 1. sınıf emniyet müdürleriyle ilgili bir sıkıntı dile getiriliyor. Dile getirilen husus bizim de konumuzdur. Eğer bir sıkıntı varsa -ki üzerinde çalışıyoruz- kanaat getirdiğimizde, Maliyeyle görüşerek onun doğru düzenlemesini veya daha iyi düzenlemesini yaparız.

Bursa Gemlik Belediye Başkanıyla ilgili Sayın Tanal’ın sorusu: Gemlik Belediye Başkanının görevden alınması ve arkasından gelişen bir seri yargı kararı ve idari işlem söz konusu. Kesinleşmiş yargı kararı başka bir yargı kararıyla çelişmiyor yani net, açık, uygulanması gerekli durumda ise o uygulanır. Onun aksini düşünmeniz dahi Hükûmetimizi ve özelde de beni rahatsız eder, üzer. Biz bu ülkede hukukun üstünlüğüne her açıdan ve herkes için inananız, hukuk hepimize lazım. Onun incelemesini ben zaten belli bir süre, birkaç gün öncesinde kendim talimatını verdim. İşte buradan zaman bulup fırsat bulabilirsek, bu sorular, bu önergeler biraz azalır da Bakanlığa dönersek sanırım daha seri çalışma yapabiliriz.

Sayın Demiröz’ün sorusuna da yazılı cevap vereceğim.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, bu bent üzerinde iki önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

T. B. M. M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 112 Sıra Sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin (d) bendindeki “Toplu Konut İdaresi Başkan yardımcısı” ifadesinin “Toplu Konut İdaresi Başkan yardımcısı veya Vekili” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

          Ferit Mevlüt Aslanoğlu                              Melda Onur                                       Musa Çam

                     İstanbul                                            İstanbul                                               İzmir

         Ramazan Kerim Özkan                            Turgut Dibek                                 Süleyman Çelebi

                      Burdur                                            Kırklareli                                            İstanbul

                  Aytun Çıray                                     Ali Özgündüz                                     İhsan Özkes

                        İzmir                                               İstanbul                                            İstanbul

               Candan Yüceer                                   Haydar Akar

                     Tekirdağ                                            Kocaeli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Katılmıyoruz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bir önerge daha var.

BAŞKAN – Bir önerge daha var, onu da okutalım efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 112 sıra sayılı kanun teklifinin 1 maddesinin d fıkrasında yer alan “Ekli (II) sayılı cetvelin” ibaresinden sonra gelmek üzere “7. sırasına “Müsteşarlık Müşaviri” ibaresinden sonra gelmek üzere “KİT Müşaviri” ibaresi eklenmiştir,” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Mehmet Günal                                    Oktay Vural                                       Celal Adan

                      Antalya                                               İzmir                                               İstanbul

               Mustafa Kalaycı                                     Alim Işık

                       Konya                                             Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Işık konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygıyla hepinizi selamlıyorum.

Önergemiz, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 1’inci maddesinin (d) fıkrasına bir katkı yapmak amacıyla sunulmuştur. Bilindiği gibi bu kanunun amacı eşit işe eşit ücret vermeyi sağlamak. Şimdi, bizde diyoruz ki, evet, TOKİ’deki çok değerli bürokratlar bizim için önemli, daha önce unutmuşsunuz, Meclise getirmeden böyle bir kanun hükmünde kararname çıkarırken yangından mal kaçırma anlayışıyla unutulmuş, şimdi bunların mağduriyetini giderelim. Gayet güzel, itirazımız yok.

Yine unutulan bir grup daha var, kamu iktisadi teşekküllerinde daha önce görev yapmış, hâlen yapmakta olan genel müdür, müdür yardımcısı, daire başkanının üzerindeki yöneticiler unutulmuş sayın milletvekilleri. Bu unutulan değerli bürokratları da, gelin, diğer unutulan TOKİ bürokratlarıyla beraber burada mağduriyetten kurtaralım diyoruz. Dolayısıyla, bu, bu insanların da mağduriyetten kurtarılmasını sağlayacak çok önemli bir önerge.

Evet, daha birçok geride kalan, unutulmuşlar var ama mademki üst düzey bürokratlar da var olan durumlarını geriye götüren düzenlemeyi iyileştirmek istiyoruz. Burada da aynı durum var, kamu iktisadi teşekküllerindeki memurlara zaten herhangi bir şey verilmedi. E, burada görevini yaparken yine kanun hükmünde kararnamelerle unvanları değiştirilip müşavir yapılan bu insanların suçu ne? Bu ülkeye şimdiye kadar hizmet etmek mi? Niye bunları geriye götürüyorsunuz?

Diğer taraftan, denklerine verdiğiniz ilave ödemelerle özlük haklarını iyileştirirken bunların elindeki özlük haklarının alınıp, unutulup, geriye götürülmesinin hiçbir anlamı yok. 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğü girmesiyle bazı daire başkanlığı ve dengi görevlerde bulunan birçok müşavir... Örneğin Başbakanlık Müşavirliği ve diğer bakanlıklardaki müşavirlikler 4.600-5.000 TL arasında maaş alırlarken bu insanların şu anda aldıkları 2.600-3.200 TL arasındaki maaşlarından geriye gidiliyor. Bu geriye gidilenler fondan karşılanıyor, evet, doğru ama buraya gelinceye kadar gelebilecek her türlü iyileştirmeden bu insanların hiçbirisi faydalanamıyor. E, nerede eşit işe eşit ücret? Nerede hak, adalet? O zaman bu önergenin, mutlaka bu anlamda değerlendirilerek yüce Meclisin siz değerli üyeleri tarafından desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, unutulan o kadar insan, o kadar devletin bürokratı var ki, inanınız neresinden düzeltsek bunu düzeltmemiz mümkün değil, aynen deve misali. Boynun eğri demişler, biri demiş ki: “Neresi doğru?” Bunun hiçbir doğru tarafı yok. Hiç olmazsa şu boynunu biraz gelin eğritelim. Yani o eğri olan boynunu biraz doğrultalım. Bu, aynı durumda olan insanların mağduriyetini giderelim.

Diğer taraftan, defterdarlıklarda çalışan personel müdürleri memur maaşına denk maaş alıyorlar değerli milletvekilleri. Bu insanlara yıllarca verilen sözler yerine getirilmedi. 2200 ek göstergeyle, beraber çalıştığı memurla aynı düzeyde maaş alan personel müdürleri unutulmuştur. Makam ve görev tazminatları bu insanların yok ama aynı kurumda çalışan yeni atanmış müfettişler bu makam ve görev tazminatlarını alırlarken burada yıllarca görev yapmış defterdarlık personeli, personel müdürleri bu haklardan mağdur bırakılıyor. Bu nedenle buna benzer birçok adaletsizliğin mutlaka giderilmesi gerekiyor.

Biraz önceki konuşmamda tam detayını veremedim. Özellikle eski Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, şimdi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında çalışan 300’e yakın müdür, müdür yardımcısı, bölge müdür yardımcısı gibi unvanlı kişilerin hepsi araştırıcı oldular ve ceplerine giren paralardan ne yazık ki bin liraya yakın para, 500 lira ile bin lira arası değişen para alınıyor değerli milletvekilleri. Evet, “Fondan karşılıyoruz, mağdur etmeyeceğiz.” dense de bu insanlar bu ücretlere gelinceye kadar diğer eş değerlerinin maaşları, bu ülkede yapılan hiçbir iyileştirmeden yararlanamayacaklar. Şimdi, buna gelip de “eşit işe eşit ücret kararnamesi” diye sloganla vatandaşa anlattığınız kararnameyi savunmaya kalkarsanız haksızlık etmiş oluruz bu insanlara.

O nedenle bu önergeye, hiç olmazsa bir grup mağduru kurtaracak olan bu önergeye desteğinizi bekliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

T. B. M. M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 112 Sıra Sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin (d) bendindeki “Toplu Konut İdaresi Başkan yardımcısı” ifadesinin “Toplu Konut İdaresi Başkan yardımcısı veya Vekili” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Melda Onur, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MELDA ONUR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; şimdi, biz, iki gündür çeşitli mesleklerdeki arkadaşlarımızın koşullarının iyileştirilmelerine dönük, muhtemelen fazla da kimsenin itiraz etmeyeceği bir yasayı tartışıyoruz uzun uzun, muhtemelen de bu bir şekilde geçecek. Zaten “katılıyoruz”, “katılmıyoruz”, burada da hiç, az önceki cami ezan misali, aynı konuda Hükûmet ve muhalefet arasında bir “katılıyoruz”, “katılmıyoruz” polemiği var, o konuya hiç girmeyeyim.

Şimdi, Türkiye ise bambaşka konularla cebelleşiyor. Az önce bir arkadaşımı aradım, kendisi çevre avukatı, “İfadedeyim, biraz sonra ara.” dedi. Şimdi, bir an düşündüm, acaba kaç tane arkadaşım şu anda ifade veriyor, bir kısmı da Çağlayan’da ifade veriyordu bugün, işte, Ahmet, Nedim, Soner, hepsi.

Şimdi, çevreci arkadaşımız da ifadede bulunuyor mu avukat olarak, yoksa ifade mi veriyor bilmiyorum ama şu anda bilmiyorum biliyor musunuz, binden fazla çevreci yargılanıyor. Şu an tutukluluk aşamasında değiller ama yargılanıyorlar.

Şimdi, konu yargıya gelince, tabii, son dönemde kurulan bu mahkemeler, tutuklu yargılamalar, binlerce sayfa iddianameli davalar, çoluk çocuk, öğrenci, gazeteci derken, kapasitesini aşan cezaevleri en çok uğrak yerlerimizden biri hâline geldi. Önce tanıdıkları ziyaretle işe başladık, sonra duyan çağırdı, mektuplar gelmeye başladı; yakında doğrusu inci boncuk, kolye, hediye de bekliyorum tutuklulardan.

Bu cezaevi ziyaretlerinde en çok derdini anlatanlar kimler biliyor musunuz? Tutuklu ya da hükümlüler değil, infaz koruma memurları. İşte, onların da sıkıntısı büyük, onların da özlük haklarıyla ilgili birtakım talepleri var. Bu konuyla ilgili aslında düzenlemeler Komisyona getirildi, arkadaşımız Sayın Vekilimiz Mevlüt Aslanoğlu bu konuyu gündeme getirdi, hatta Adalet Bakanı iyi tanısın ve yana tavır alsın diye üstüne bir de infaz memuru üniforması giydiğini hatırlıyorum ben, ama nedense Komisyonda bu kabul görmüyor.

Bu arkadaşlarımızla ilgili araştırma önergeleri var bir sürü, yani şimdi burada bunlara girmeyeyim; işte, mesaileri, fazla mesaileri, ücretleriyle ilgili bir sürü sıkıntı var, neden bu arkadaşlarımızı bu kapsamda göremiyoruz, bunu öğrenmek istiyorum gerçekten. Gerçi Sayın Bakana bağlı değil, Adalet Bakanına bağlı ama, sonuç olarak bunlar da diğerleri içeride tutuklu, öbürleri dışarıda tutuklu olarak zor bir hayat sürüyorlar. Bu tip özlük haklarının verilmesi konusunda zaten Meclisimiz bir anlayış içerisinde olacaktır. Tabii ki, bütün memurlarımızın koşullarını iyileştirme konusunda yasalarda mutabakata varırız.

Bunları bir an önce geçelim ve buraya esas itibarıyla insan haklarıyla ilgili yasalar gelsin ve onları tartışalım diyoruz çünkü bu konuyla ilgili araştırma önergeleri, ne yazık ki, reddediliyor. Örneğin, bugünlerde bir platform var, bilmiyorum kulağınıza geldi mi, Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu kamuoyunun gündeminde. İleriki dönemlerde bunu Meclise getireceğiz. Dileriz, böyle bir yasa geldiğinde mutabakatı sağlarız.

Bu vesileyle, bugün, bundan iki yıl önce Selendi’de Roman vatandaşlara karşı işlenen nefret suçunu kınıyor ve bu yasanın bir an önce TBMM gündemine gelmesi için tüm milletvekillerini kampanyaya imzacı olmaya davet ediyorum.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda (d) bendini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. (d) bendi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, maddeye yeni bir bent eklenmesine ilişkin ve yeni madde ihdası niteliğinde iki önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı Tüzük’ün 87’inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup, komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 112 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          Ferit Mevlüt Aslanoğlu                              Musa Çam                                    Erdal Aksünger

                     İstanbul                                              İzmir                                                 İzmir

 

              Süleyman Çelebi                               Bülent Kuşoğlu

                     İstanbul                                             Ankara

"(e) Ek 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı," ibaresi; ek 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı" ve "ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı" ibareleri; geçici 14 üncü maddesinde yer alan ", Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı" ibaresi ve bu Kanuna ekli (II) sayılı cetvelin birinci sırasında yer alan ", Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreteri", üçüncü sırasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı,", dördüncü sırasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Başmüşaviri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkanı", beşinci sırasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Müşaviri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkan Yardımcısı" ibareleri; (III) sayılı cetvelin birinci sırasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama uzmanları ve stenografları," ibaresi, (IV) ve (V) sayılı cetvel başlıklarında yer alan "ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı" ibaresi; (V) sayılı cetvelin dördüncü sırasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Müşaviri"; beşinci sırasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Başkan Yardımcısı ve" ibaresi ve yedinci sırasında yer alan "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatındaki Müşavirler" ibareleri çıkarılmıştır."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Salt çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz Sayın Başkanım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne biçim Komisyonsunuz, toplanamıyor musunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclis özlük iradesini kurtarmak istedik. Komisyon buna “hayır” diyor.

BAŞKAN – Evet, “hayır” diyor.

Komisyon önergeye…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Başkan Vekili, size şikâyet ediyorum.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

112 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1’inci maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Mehmet Şandır                                 Mehmet Günal                               Emin Haluk Ayhan

                      Mersin                                             Antalya                                              Denizli

               Mustafa Kalaycı                               Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                              Kayseri

e) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

Ek md 15- “6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Hükümlerine bağlı değildir.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Salt çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, kabul edilen önergeler doğrultusunda 1’inci çerçeve maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Çerçeve 2’nci maddeyle Emniyet Teşkilatı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Kanunu’nun birden fazla maddesinde değişiklik yapıldığından, maddenin (b) ve (c) bentleri birlikte olmak üzere, diğer her bendini ayrı ayrı, ayrı madde olarak görüşeceğiz.

Bu nedenle, önce 2’nci maddenin (a) bendini okutuyorum:

 

MADDE 2- 28/2/1985 tarihli ve 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanununun;

a) 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilot ve pilot adaylarına kıstas aylığının uçuş hizmet yılı 15 yıl ve daha yukarı olanlar için % 95’i, uçuş hizmet yılı 15 yıldan az olanlar için kıstas aylığın % 83’ü, uçuş ekibi personeline kıstas aylığın % 71’i, kurbağa adam ve kurbağa adam adaylarına kıstas aylığın %67’si üzerinden bu Kanuna ek cetvelde hizmet yılları (adaylar için birinci hizmet yılı) karşılığında gösterilen nispette aylık uçuş veya dalış tazminatı ödenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz alan arkadaşlarımızı çağıracağım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 112 sıra sayılı 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi 2 Kasım 2011 tarihinde yüce Meclis devre dışı bırakılarak 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayınlanmıştır. Hükûmet tarafından “eşit işe eşit ücret” sloganıyla yapılan düzenlemenin aslında eşit işe eşit ücret öngörmediği şu anda görüşmekte olduğumuz teklifte yer alan bu maddeyle açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Bu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede unutulanlar sadece emniyet personeli değildir; öğretmenler, din görevlileri, sağlık çalışanları gibi kamu çalışanlarının çoğu da 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılan düzenlemeden pay alamamışlardır. O nedenle, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılan düzenlemede mağdur olan bütün kamu çalışanlarını kapsayacak bir düzenlemenin acilen yüce Meclise getirilmesi faydalı olacaktır.

Vatandaşın huzur ve güven içinde yaşayabilmesi için sağlıklı, güçlü, sorunsuz bir emniyet teşkilatına ihtiyaç vardır. Emniyet teşkilatının sorunsuz olması ve hizmet kalitesinin artırılabilmesi için emniyet çalışanlarına değer ve destek verilmesi gerekir. Ancak bunu yapması gerekenler, emniyet teşkilatını işleri olduğu zaman hatırlamakta, işleri bitince unutmaktadır. Biz, tabii ki bu düzenlemeyle getirilen emniyet mensuplarının uçuş ve dalış hizmetleri tazminatının artırılmasını yerinde buluyoruz. Ancak bu destekten sadece bu arkadaşlarımızın değil, bütün emniyet personelinin yararlanması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle emniyet hizmetleri içerisinde ortaya çıkan ücret adaletsizliğinin de düzeltilmesi gerektiğine inanıyoruz.

666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 1. sınıf emniyet müdürlerinin ücretleri arasında ciddi farklar oluşturulmuştur. İl emniyet müdürü olan 1. sınıf emniyet müdürü ile müfettiş olan 1. sınıf emniyet müdürü arasında 1.000 lirayı bulan bir ücret farkı oluşmuştur. Aynı statüdeki iki emniyet müdürünün arasında bu kadar büyük maaş farkı olması kabul edilebilir, mantıklı bir uygulama değildir. Bu adaletsizliğin yapılacak bir düzenlemeyle acilen ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, yine bu Kanun Hükmünde Kararnameyle istihbarat, terörle mücadele, organize suçlar gibi birimlerde çalışan polislere farklı tazminat, karakolda, büroda, önleme hizmetlerinde çalışan polislere ise daha düşük tazminatlar ödenmesine karar verilmiştir. Bu, son derece yanlış, emniyet teşkilatı mensuplarını birbirinden ayrıştıran, çalışma barışını bozan, adaletsiz bir uygulamadır. Emniyet hizmetlerinin en önemlisi, önleme görevidir. Siz gece gündüz zor şartlarda karakollarda çalışan polis memuruna, sokakta çalışan trafik polisine, asayiş polisine üvey evlat muamelesi yapamazsınız; karargâhta, bürolarda çalışan polisleri yok sayamazsınız, karargâhı olmayan sağlıklı bir yapıyı düşünemezsiniz.

Sayın Bakan, bir babanın evlatları arasında ayrım yapması doğru değildir. Babanın evlatları arasında ayrım yaptığı ailelerde huzur olmaz. Emniyet teşkilatının sorumlusu sizsiniz. Lütfen, emniyet teşkilatını bir bütün olarak görün. Bu teşkilatın çalışanlarının bir kısmına has evlat, bir kısmına üvey evlat muamelesi yapmayınız. Toplumun huzur ve güvenliğini sağlamak için zor şartlar altında çalışan, fiziken ve ruhen yıpranan ve bu sebeple erken yaşlarda türlü sağlık problemleriyle karşılaşan polislerimiz arasında bir ayrım yapmak kabul edilebilir bir uygulama değildir. Bu teşkilat içerisinde herkesin yaptığı iş en az bir diğerinin yaptığı iş kadar önemlidir.

Yine teşkilat içerisinde çalışan müdür sınıfındaki personelle memur personel arasındaki maaş farkı oldukça düşüktür. 4’üncü sınıf bir emniyet müdürünün kendi kıdemindeki bir polis memurundan aldığı maaş farkı yok denecek kadar azdır. Amir pozisyonundaki emniyet çalışanlarına da statüsüne, sorumluluğuna ve mesaisine uygun bir ücret ödenmeli, amir statüsündeki personel mağdur edilmemelidir.

5510 sayılı Kanun’un 80’inci maddesi “Emeklilik keseneği, çalışanların her türlü kazançlarından kesilir.” hükmünü amirdir ancak polislerin aldıkları ek ödeme ve tazminatların önemli bir kısmı emeklilik keseneğine tabi olmadığından emekli polis memurları çok düşük emekli maaşı almaktadır yani polis memuru emekli olunca çalışırken aldığı net maaşın yarısından bile daha az emekli maaşı alabilmektedir.

İyi, hoş, tabii, bu sorun Türkiye’de sadece polislerin sorunu da değildir. Sağlık çalışanları, öğretmenler, doktorlar çalışırken döner sermaye, ek ders ücreti gibi adlar altında ödenekler almaktadır ancak bunlar 5510 sayılı Kanun’un istisnai hükümlerine tabi tutularak bu ödeneklerden emeklilik keseneği kesilmemektedir. Polislerimiz, öğretmenlerimiz, sağlık çalışanlarımız emekli olunca perişan edilmektedir. Dolayısıyla polislerimizin, öğretmenlerimizin, sağlık çalışanlarımızın çalışırken değişik adlar altında aldıkları tüm ödeneklerden 5510 sayılı Kanun’a göre emeklilik keseneği kesilmesi ve emekli oldukları zaman mağdur edilmelerine son verilmesi gerekmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, emniyet teşkilatının sorunları sadece bunlardan da ibaret değildir. Türkiye otuz yıldır terörle mücadele etmektedir. Bu mücadelede emniyet teşkilatımızın daha verimli bir çalışma yapabilmesi için hassas bölgelerde çalışan polislere ayrı bir ilave ödemenin yapılması yeniden gündeme getirilmelidir. Yine, hassas bölgelere tayin olan amir ve memurların yeni görev yerleriyle ilgili olarak bilgilendirilmesi ve kurumsal bir hafıza oluşturulması da önem arz etmektedir.

Sayın Bakan, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle mülki idare amirlerinin maaşı azaltılmıştır. Bu haksızlığın telafisi için birinci sınıf mülki idare amirlerinin özlük haklarının benzer şartlarda görev yapan birinci sınıf hâkimlerin özlük haklarına eşitlenmesi en kısa zamanda sağlanmalıdır. Bu, ancak bu meslektaşlarımızın mağduriyetini ortadan kaldırabilecektir.

Yine, emniyet teşkilatımızın bir başka sorunu da polislerimizin “12-24” sisteminde çalıştırılmasıdır. Ülkemizde geçerli olan iş hukuku ve Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi’ne göre haftalık çalışma saati kırk saat olarak öngörülmektedir ancak polisin en az çalışacağı süre bellidir. En çok ne kadar çalışacağını kendisi dâhil kimse bilmemektedir. Hafta sonları, dinî ve resmî bayramlardaki çalışmalar bahsi geçen saatin dışındadır yani bu süreye ektir. Bu sistem polislerimizde fiziksel ve ruhsal çöküntüye sebep olmaktadır. Polisin çalışma saatleri belirlenmeli; kendisine, ailesine, sosyal ve kültürel faaliyetlerine zaman ayırması sağlanmalıdır. Böylelikle polislerimiz birtakım olumsuzluklardan ve stresten uzaklaştırılmış olacaktır. Hem kendine hem de topluma daha faydalı bir emniyet teşkilatından bahsedilebilecektir bu durumda. Polislerimizin, ailelerinin, en nihayetinde toplumumuzun sağlık ve huzurunun sağlanması için gerekli çalışmaların acilen başlatılması ve sonuçlandırılması gerekmektedir.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince çalışma saatimizin sonuna geldiğimizden sözlü soru önergeleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10 Ocak 2012 Salı günü, saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi akşamlar.

                                                                               Kapanma Saati: 19.56



(x) 112 S. Sayılı Basmayazı 4/1/2012 tarihli 47’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelime ifade edildi.